DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 98
84’üncü Birleşim
30 Mart 2011 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler
tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade
edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- KAPALI OTURUMLAR
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ilinin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Mersin Milletvekili
Akif Akkuş’un, Mersin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir
Çayan ve arkadaşlarına ilişkin açıklaması
2.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın,
Van ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde
kutlanacak olan zafer gününe ilişkin açıklaması
3.- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur Akköprü
Barajı’nın yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine
katkı verenlere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması
4.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı
söylediklerini hiç anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul
ettiğine ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1098)
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Basının
halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için
çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik
önlemlerin ve kararların tespiti amacıyla verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde
yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Hayvancılık
sektörünün sorunları ile ilgili (10/806) esas numaralı, Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
CHP Grubu önerisi
3.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün
91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
X.- SEÇİMLER
1.- Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya
1’inci Ek)
2.- Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725)
XII.- OYLAMALAR
1.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın oylaması
XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da kurulan TEMTAŞ
Tavşanlı AŞ.’nin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18506)
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin maaş zamlarına ve farklarına ait
düzenlemeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/18525)
3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, BAĞ-KUR ve SSK’lı çalışanların prim
borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve
Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18594)
4.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy’un, maden mühendisi istihdamına ve maden ocağı
sayısı ile denetimlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/18605)
5.- İstanbul Milletvekili
Sacid Yıldız’ın, şeker ölçüm çubuklarında oluşan
fiyat farkına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer
Dinçer’in cevabı (7/18670)
6.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali ile
ilgili bir soru önergesine verilen
cevaba ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/18692)
7.- Mersin Milletvekili
Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali
çevresinde alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18693)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç
Santralinde üretilen nükleer malzeme ve maddenin ihracına ilişkin sorusu ve
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18695)
9.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali tesisinde uranyumun
işlenmesi yöntemine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/18697)
10.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, TPAO Kuzey Marmara ve Değirmenköy sahaları yeraltı doğal gaz depolama tesislerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18700)
11.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, TPAO’nun Batı Karadeniz’deki sondaj çalışmalarına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18701)
12.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, EPDK’nın verdiği lisanslara ve lisans devrine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18702)
13.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, EPDK’nın bazı sözleşmelerde hata yaptığı iddiasına ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18703)
14.- Manisa
Milletvekili Erkan Akçay’ın, doğal gaz alım sözleşmelerinin devrine ilişkin
sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18704)
15.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Mavi Akım’daki doğal gaz fiyat düzenlemelerine yönelik
anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın
cevabı (7/18705)
16.- Manisa Milletvekili
Erkan Akçay’ın, Mavi Akım’daki doğal gaz fiyat değişikliği sözleşmelerine
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18707)
17.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, tarım
ve mera alanlarında
verilen taş ocağı ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18823)
18.- Mersin Milletvekili Ali
Rıza Öztürk’ün, bazı TKİ yetkililerinin hediye aldığı iddialarına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18852)
19.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, akaryakıt fiyatlarındaki
artışın önlenmesine ilişkin
sorusu ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18853)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak sekiz oturum yaptı.
Görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Finlandiya Cumhurbaşkanı Tarja Halonen’e Başkanlıkça “Hoş
geldiniz” denildi.
Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, üretimde
ülkemizin dünyadaki yerine,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Düzce ilinin sorunlarına,
Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, ithal öğretmen istihdamına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel, bir buçuk yıl önce Kayseri’de 3 çocuğun
katledilişine,
Düzce
Milletvekili Celal Erbay, Düzce ilinin bu Hükûmet döneminde en çok ilgi
gösterilen illerin başında geldiğine,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, ithal öğretmen istihdamına,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, OECD ülkeleri arasında,
Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası verilerine göre ülkemizde eğitim durumunun
oldukça kötü olduğuna,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 24 milletvekilinin:
Niğde
Altunhisar’ın ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1095),
Niğde Bor’un
ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1096);
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Mersin Akkuyu’da
kurulacak nükleer santralin etki ve sonuçlarının (10/1097),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, Orman Genel Müdürlüğünce
toprak döküm ihalesi açılmadığı iddiasının araştırılması (10/1094);
Amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/411) esas numaralı, toplum içerisinde artan şiddet
olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci
maddeleri gereğince Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun
29/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP,
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel ve arkadaşları tarafından, 25 Mart 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına taşımalı eğitimle ilgili sorunlar
hakkında verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 29/03/2011
Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP,
Grubu önerileri
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Bursa
Milletvekili Kemal Demirel, Amasya Milletvekili Avni Erdemir’in, şahsına
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları
ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/517) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan, görüşmelerine devam olunan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu
(2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan
sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna
sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Anayasa’nın 128’inci
maddesine göre, memurların ve kamu görevlilerinin özlük haklarının kanunla
düzenleneceğine, bu konuda kanun hükmünde kararname çıkarılamayacağına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, seçime giden bir Mecliste, memurların ve kamu görevlilerinin
özlük haklarıyla ilgili kanun hükmünde kararnamenin görüşülmemesi gerektiğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
2’nci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu
Raporu’nun (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek) daha önceki birleşimde
İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre komisyona geri
verilen 71’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.
30 Mart 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
22.54’te son verildi.
Meral
AKŞENER
Başkan
Vekili
Yaşar
TÜZÜN Gülşen
ORHAN
Bilecik Van
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Yusuf
COŞKUN Bayram
ÖZÇELİK
Bingöl Burdur
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 114
II. - GELEN KÂĞITLAR
30 Mart 2011 Çarşamba
Raporlar
1.- Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı
Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/410) (S. Sayısı: 728) (Dağıtma tarihi:
30.3.2011) (GÜNDEME)
2.- Uluslararası
Bitki Koruma Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/633) (S. Sayısı: 729) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011)
(GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi Arasında
İki Yıllık İşbirliği Anlaşması 2010/2011'in Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/881) (S. Sayısı: 730)
(Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)
4.- Bozulabilir
Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetinde
Kullanılacak Özel Ekipmana İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 731)
(Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)
5.- Türk Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/1013) (S. Sayısı: 732) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Trabzon Milletvekili Süleyman Latif
Yunusoğlu’nun, bazı kiliselerin ibadete açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18999) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in,
bir dava ile ilgili olarak ABD Büyükelçiliği yetkililerine brifing verildiği ve
aynı davanın Cumhuriyet Savcısı ile görüşüldüğü iddialarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/19000) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in,
6111 sayılı Kanunla, kapatılan Refah Partisinin belgelendirilemeyen
harcamalarının affedildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/19001) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
4.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un,
İzmir’deki NATO Hava Unsur Karargâhının kapatılmasına ve bazı iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19002) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
5.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
akaryakıt fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19003)
(Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2011)
6.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
belediye işçilerinin başka kurumlara nakline ve ekonomik kayıplarına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19004)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/03/2011)
7.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
emeklilerin maaş farkının ödenmemesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19005) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/03/2011)
8.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Sivas Bahçebaşı köyü sakinlerinin SGK kayıtlarının Yeşilyurt
İlçesine nakline ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19006) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
9.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya’ya yapılan yatırım ve hizmetler ile Kütahya nüfusuna kayıtlı
emeklilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19007) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
10.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, boru
hatlarındaki hırsızlık olayları ve mali zararlarına ilişkin Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19008) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
11.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın,
Akçakoca-Çayağzı arasındaki BOTAŞ doğal gaz boru hattının yapım ihalesiyle
ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19009) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
12.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın,
Akçakoca-Sualtı Havzasında inceleme çalışmaları sırasında meydana gelen
kazalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19010) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
13.- Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Batı
Karadeniz Ortak İşletme Anlaşmasına aykırı gerçekleştirildiği iddia edilen
hisse devri anlaşmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı
soru önergesi (7/19011) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
14.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Tokat-Erbaa Gökal Beldesine hasta nakil araç
tahsisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19012) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/03/2011)
15.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Tokat-Erbaa Gökal Beldesi aile hekimlerine ecza
dolabı açma izni verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/19013) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
16.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, Afyonkarahisar-Sultandağı’nın uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19014) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
17.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana’da Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında
mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik
desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19015) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
18.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Osmaniye’de Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında
mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik
desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/19016) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
tarım analiz laboratuvarlarına ve denetimlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19017) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/03/2011)
20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında mevcut sulama
sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik desteklere
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/19018) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
21.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, buğday
ve yulaf ithalatında gümrük vergisinin düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19019) (Başkanlığa
geliş tarihi: 23/03/2011)
22.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya Belediyesine tahsis edilen taşınmazlara ve bazı usulsüzlük
iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19020)
(Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)
23.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya’ya yapılan yatırım ve harcamalar ile kullandırılan kredilere
ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/19021) (Başkanlığa
geliş tarihi: 22/03/2011)
24.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Türk
Telekom’un özelleştirilmesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19022) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
25.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin,
3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında ruhsatsız ve mevzuata aykırı olarak yapılan
yapılara uygulanan müeyyidelerin uygulanması aşamasında köy evlerine yönelik
istisnai bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân
Bakanından yazılı soru önergesi (7/19023) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
26.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bazı
tutuklularla ilgili bir iddiaya ve HSYK tarafından yapılan bir atamaya ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19024) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
Meclis Araştırması Önergesi
1.- İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan ve 27 Milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)
30 Mart 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşimini
açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama
yapılacaktır.
Yoklama için iki dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin
oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre
içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır
bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen
üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, verilen iki
dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 14.05
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.18
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
84’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
III. - YOKLAMA
BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için iki dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce 24 Mart 2011
tarihli 82’nci birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı
oturuma geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle, sayın milletvekilleri ile Genel
Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler
dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.
Tutanak özeti okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve
görüşmelere devam edilecektir. Sayın idare amirlerinin bu konuda yardımcı
olmalarını ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica
ediyorum.
Kapalı oturuma geçiyoruz.
Kapanma Saati :
14.21
IV.- KAPALI OTURUMLAR
ÜÇÜNCÜ OTURUM
(Kapalıdır)
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 14.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van),
Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin
Kapalı Oturumdan sonraki Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz Edirne ilinin sorunları hakkında söz isteyen
Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI
1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, Edirne ilinin sorunlarıyla ilgili gündem
dışı söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Edirne’nin 1361 yılında fethi Avrupa ve
Türk tarihi için bir dönüm noktası teşkil etmiş ve Osmanlı Devleti’ne gerek
Balkanlara gerekse Anadolu’ya genişlemesi için büyük bir stratejik üstünlük
sağlamıştır. Osmanlının batıya yönelik bütün seferlerinde ordular burada
konaklamıştır, İstanbul’un fethi buradan planlanmıştır. II. Murat zamanında şehir
hızla gelişmiş, imar yönünden ilerleyen Edirne ve çevresinin önemi artmıştır.
Osmanlı Devleti’ne doksan iki yıl başkentlik yapmış önemli bilim ve kültür
şehri olan Edirne, günümüzde de geçmişte olduğu gibi Türkiye'nin Balkanlar
üzerinden Avrupa’ya açılan kapısı olma özelliğini devam ettirmektedir.
Edirne, Anadolu ile Avrupa arasındaki köprü olma özelliği
nedeniyle, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de önemli bir konumdadır.
Kaynaklar, bir zamanlar Edirne ile Enez arasında üç yüz teknenin işlediğini yazarlar.
Meriç Nehri boyunca ticari mallar sallarla, yük gemileriyle Edirne’ye veya
tersine İstanbul’a taşınırdı, Edirne pazarları yerli ve yabancı tüccarların
odak yeriydi. Edirne’nin Osmanlı dönemindeki önemli yeri yalnızca başkent
olduğu dönemlerde değil sonraki yıllarda da korunmuştur. Tarihçiler der ki
Osmanlı tarihinde Edirne adının geçtiği yerler silinse Osmanlı tarihi kalbura
döner.
Değerli milletvekilleri, geçmişte Edirne’nin yeri ve önemi
böyleyken günümüzde ne yazık ki Edirne, göç veren, nüfusu sürekli azalan,
doğduğu yerde karnını doyuramayan insanların yaşadığı yer hâline gelmiştir. İki
ayrı ülkeye sınırı olmasına rağmen bu avantajından istifade ettirilmeyen bir
şehirdir. Tarihî özellikleri çok olmasına rağmen yeterli ziyaretçiyi çekemeyen,
bu özelliklerini hak ettiği gelire çeviremeyen bir şehirdir çünkü bugünkü
iktidar, Edirne’ye gereken önemi vermemiştir. İktidara sorsanız, Edirne ilinin,
tarımda, eğitimde, sağlıkta yapılan yatırımlarla Türkiye’deki ilk beş ilden
beri, ulaşımda ve yaşam standardında en önde gelen il olduğunu söyleyeceklerdir
ancak durum ortadadır, insanlar Edirne’de geçinememektedir ve başka illere göç
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda da Edirne ilinin
sorunlarını gündeme getirmiş, çözüm önerileri sunmuştum ancak ne yazık ki bu
sorunlara çözüm getirilmemiş ve bu sorunlar hâlâ devam etmektedir. Edirne, bir
sınır şehri olmasına rağmen sınır ticaretinden istifade edememektedir, bunun
çözümü gerekir.
Edirne ve Keşan Küçük
Sanayi Sitesi esnafının araç tamir ve bakım potansiyeli yıllık 100 bin euronun üzerindedir. Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelecek
araçlar için yasal düzenleme yapılmalıdır.
Edirne ekonomisi tarıma dayalıdır. Tarımın altyapı sorunları
vardır, gübre fiyatları yine yükselmiştir, mazot pahalıdır, üretici
şikâyetçidir, sulama yatırımları bir an önce bitirilmelidir.
Ergene Nehri’nin kirliliği giderilememiştir, zehir saçmaktadır,
önlem alınmalıdır. Organize sanayi bölgesi hâlâ faaliyete geçememiştir. Büyük
alışveriş merkezleri her yere açılarak küçük esnafı âdeta bitirmiştir. Yasal
düzenleme yapılmalıdır.
Edirne’de bulunan tarihî eserlerin korunması, iyileştirilmesi ve
tanıtılması bölgenin turizm değerini artıracaktır.
Edirne’nin havaalanına ihtiyacı vardır.
Diğer taraftan, Enez Limanı’na mutlaka işlerlik kazandırılmalı,
Enez-Dedeağaç ve Enez-İzmir seferleri açılmalıdır. Keşan-Enez arası duble yol yapılmalıdır. Keşan-Edirne duble
yol çalışmaları bir an önce bitirilmelidir.
Yazın 100 bin nüfusu aşan Saroz Körfezi mücavir alan mevzuatı
yönünden altyapı sorunlarıyla karşı karşıyadır. 1/25.000 ölçekli planlar bir an
önce bitirilmelidir.
Keşan Belediyesi kış nüfusuna göre aldığı katkı payıyla hizmet
vermeye çalışmaktadır. Çevre kanunları ve belediyelerle ilgili kanunlarda
çelişkiler vardır.
Edirne-Karaağaç arasında, Meriç Nehri üzerinde TEM otoyoluna
bağlantının sağlanabilmesi için bir köprüye ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece,
Yunanistan’ı TEM’e bağlama imkânı sağlanacaktır.
Yine, Karaağaç Mahallesi’nde elektrik ihtiyacının karşılanması
için iki adet trafo ihtiyacı yıllardan beri giderilememiştir. Vatandaş cebinden
fazla para harcamaktadır.
Yunanistan ile arasındaki ticarette etkin rolü olan Eskiköy Sınır
Kapısı yeniden faaliyete geçirilmelidir. Yine, Eskiköy’de Meriç Nehri set
patlaması nedeniyle taşkın sahası içinde kalan ve kum yığını hâline gelen bin
dönümden fazla tarımsal alan tarımsal sahaya çevrilmelidir, temizlenmelidir.
Sözlerime burada son verirken, sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.
Gündem dışı ikinci söz, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Van Milletvekili Sayın Kayhan
Türkmenoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Türkmenoğlu.
2.- Van Milletvekili Kayhan
Türkmenoğlu’nun, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne
ilişkin gündem dışı konuşması
KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Saygıdeğer milletvekilleri, bugün 30
Mart. Yarın, 31 Martta Gevaş ilçemizin, 1 Nisanda Erciş ilçemizin, 2 Nisanda
ise Van ilimizin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümünü kutlayacağız.
Van şehri milattan önce 2000’li yıllarda Doğu Anadolu yaylasına
yayılan Hurriler'in merkezi olmuş, Asurlular ve
Urartular döneminde sanat, mimari alanında eserler bırakmış, sonrasında
Persler, Sasaniler, Romalılar, Bizanslılar Van
bölgesine egemen olurken ardından Osmanlı Devleti tarafından önemli bir merkez
haline getirilmiştir.
19’uncu asırda büyüyen ve gelişen Van, Birinci Dünya Savaşı
sırasında, 20 Mayıs 1915 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiş, yakılmış ve yıkılmış bir şehir hâline
gelmiştir. Van’da çıkan isyanda 32.500 Müslüman kardeşimiz şehit olmuştur. Bir şehir tamamen yok edilmiş ancak dünyada
yıkılan ve yakılan, bugüne miras bırakılan bir açık hava müzesi hâline
gelmiştir.
2 Nisan 1918 tarihinde kahraman ordumuz işgale son vermiş, 1923
tarihinde vilayet olan Van, çağdaş, modern bir kent olma yolunda hızla
ilerlemektedir.
Değerli milletvekilleri, Van tarihtir, kültürdür, medeniyettir.
Van, Hüsref Paşa Külliyesi’dir, Süleyman Han Camii’dir, İzzeddin Şir Camii’dir; Van, Hoşap Kalesi’dir, Anzaf
Kalesi’dir, Çavuştepe’dir; Van, Bend-i
Mahi Çayı’dır, Zernek’tir, Mermit
Suyu’dur, Şamran
Kanalı’dır, Karasu Vadisi’dir.
Van’ın dünya şehri olması yolunda hayallerimiz var, hedeflerimiz
var, Bu hayalimizi gerçekleştirecek irademiz var, inancımız var. Bu hedeflere
ulaştıracak Hükûmetimiz var, kabinemiz var, idarecilerimiz var, her şeyden öte
dünya lideri Başbakanımız var.
Saygıdeğer Milletvekilleri, bugün ülkemiz için çok çalışacağız,
çok gayret göstereceğiz, çok ter akıtacağız. Sonuçta Van’ı Asya’nın ticaret
merkezi hâline getireceğiz. Van, kalkınmayı merkez ve ilçeleriyle beraber
gerçekleştirecek. On iki ilden büyük, yeşili ve sularıyla Erciş ilçemiz tarım
deposu olacak. Yaylası ve merasıyla Gürpınar, Başkale ilçemiz hayvancılık
merkezimizdir. Sahiliyle Gevaş-Edremit ilçemiz turizm cennetidir. Asya’ya
açılan kapımız Saray-Özalp, lojistik deposu ve transit güzergâhımızdır. Nehir
ve barajlarıyla, santralleriyle, petrol madeni Çaldıran-Muradiye, bizim enerjimiz
olacak. Balın ve alabalığın vatanı Çatak, bizi Habur’dan Irak’a bağlayacak.
Cevizin saklı bahçesi Bahçesaray, Türkiye’nin incisi olacak.
Van, mıknatıs olacak, tüm şehirleri kendisine hayran bırakacak.
İşte benim güzel şehrim, diğer şehirlerimiz gibi istikbal vadediyor. Tüm
şehirlerimiz, hepsi ayrı güzeldir ancak benim şehrim bana bir başka güzeldir.
Bahçeler içinde divan açılır,
Semaver kaynar, çaylar içilir,
Maniler söylenir, nükte saçılır,
Vefakâr olur genci güzel Van’ımın.
İnsanı çok merttir, toprağı cömert,
Her yanı yeşildir, bir bağı cennet,
Çalar davul zurna halay çeker yiğidi,
Süzülür dizelerden inci Van’ım.
İnci Van’ım, güzel Van’ım,
Dünyalara eş Van’ım,
Bin hatıra saklar her köşe bucağın,
Üzerinden düşmesin al sancağın.
Saygıdeğer milletvekilleri, bu kurtuluş yıl dönümümüzü saygı ve
sevgiyle kutuluyorum, yüce heyeti en derin, içten dileklerimle selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.
Gündem dışı üçüncü söz, Mersin ilinin sorunları hakkında söz
isteyen Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş’a aittir.
Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Mersin Milletvekili Akif
Akkuş’un, Mersin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Mersin ilinin sorunları hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu gece, yine sabaha karşı birçok ev
basıldı ve burada çocuklar korkutuldu, hanımlar ağlatıldı. Niye yapıldı bu?
Türkiye’de misyonerlik faaliyetlerini konu alan ve bu konuda çalışma yapan
insanların evleri arandı. Öğleye kadar devam etti bu. Yani Müslüman bir
başbakan, Müslüman bir reisicumhurun bulunduğu bir yerde, ne olur yani,
misyonerlik faaliyetlerini araştırmak kime zarar verir? Bu insanların evinde ne
vardı? Bunların suçu ya yazmış oldukları makalelerde vardı yahut da yazmış
oldukları kitaplarda vardı. Ne aranıyor evinde? Silah mı aranıyor, uyuşturucu
mu aranıyor? Bunlar yazık! Bunlar olmamalı bu ülkede. Bu ülkeye zarar veriliyor.
Bunu belirtmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, Mersin şehri Akdeniz Bölgesi’nin şirin
yerleşim birimlerinden birisidir ve bu bölgemizde nüfus ve ekonomik açıdan
Türkiye'nin en önemli şehirlerinden birisidir. Çukurova’nın güneybatı ucunda
olan Mersin, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinden gelen yolların Akdeniz
kıyısında kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Mersin’imizin coğrafi konumu,
iklimsel özellikleri, tarım, sanayi, ticaret ve ihracat merkezi olarak hızlı
gelişimi, serbest bölge ilan edilmesi, liman şehri olması gibi etmenlere bağlı
olarak nüfus artış hızı, göç ve hızlı kentleşme söz konusu olmuştur. Akdeniz
sahillerimizde, Torosların güneyinde yer alan Mersin, ılıman iklimi, başta
limon, portakal, pamuk, mısır, turfanda sebze ve meyve ve buğday gibi tarım
ürünlerinin yetiştirildiği en önemli bölgelerimizin başında gelmektedir. Sanayi
önemini yitirmekle beraber hâlen güncel üretimin yapıldığı Türkiye’nin önemli
ithalat ve ihracat kapısı olması gibi özellikleriyle ülkemizin göz bebeği, cazibe
merkezlerinden birisidir.
Ancak yukarıda saydığımız bütün olumlu özellikleri yanında Mersin,
gittikçe etkisini artıran önemli problemlerle de karşı karşıyadır. Bu
problemlerin başında ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi işsizlik gelmektedir.
Ülkemizdeki işsizlik oranı Hükûmet kaynaklarına göre yüzde 11 ama gerçekte
yüzde 15-16 kadar olduğu belirtiliyor ancak Mersin’de Türkiye ortalamasının çok
üzerinde bir işsizlik var, yüzde 25’leri bulmaktadır. Bunun başlıca sebebi
binlerce işçi çalıştıran ve katma değer yaratan fabrikaların bir bir kapanmasıdır. Bu fabrikalar kapanırken maalesef Hükûmet
seyirci kalmıştır. Bugün ise çığırından çıkmış olan işsizliği önlemek için
nafile çabalar harcamaktadır.
Mersin, aynı zamanda sebze ve meyve üretiminin ve ihracatının
yoğun olarak yapıldığı bir ilimizdir. Ülkemizin ihtiyacı olan, aynı zamanda
ihraç kalemlerimizin başında gelen limon, portakal, domates, biber, patlıcan
gibi tarım ürünleri önemli bir yer kaplamaktadır bu Mersin çiftçiliğinde yahut
tarımında ancak bunlardan limon, portakal ve diğer turfanda ürünler, sebze
meyve zaman zaman dibe vurmakta ve burada yaşayan insanlarımızı maalesef
sıkıntıya sokmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Çukurova’da turizm bugüne kadar fevkalade
bir gelişme göstermeliydi ama Hükûmet buna hep bigane
kaldı. Mersin-Tarsus arasında yeni yeni otel tahsisleri yapıldı, inşallah
bunlar faaliyete geçecek ve geçtiği zaman da Mersin’de bu işsizlik bir parça
önlenecektir diye belirtiyorum.
Bu arada değerli milletvekilleri, on bin yıllık geçmişiyle Tarsus
ve etrafındaki tarihî, arkeolojik kalıntılar yılda milyonlarca turisti
çekebilecek yerlerdir ama maalesef Tarsus’umuza bu Hükûmet zamanında ısrarla
istememize rağmen bir üniversite kurulmamıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Tarsus’a çok şey yapıldı Hocam.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Tarsus’un onda 1’i kadar olan yerlere
üniversite kuruldu, Tarsus’a kurulmadı. Tarsus’a hiçbir şey yapılmadı.
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Yok, yapıldı Hocam.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yani, Tarsus’a bir baraj açılımı söz konusu
oldu, o da zaten daha önce başlamıştı.
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – İlçelere de üniversite yapacağız
biz, merak etmeyin.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Mersin’e iyi işleri Allah’ın izniyle
Milliyetçi Hareket Partisi yapacaktır önümüzdeki dönemde.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
60’ncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onlara
söz vereceğim.
Buyurun Sayın Uras.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- İstanbul Milletvekili Mehmet
Ufuk Uras’ın, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan ve
arkadaşlarına ilişkin açıklaması
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün Karşıyaka
Mezarlığı’nda 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve
arkadaşlarını saygı ve sevgiyle andık. Bildiğiniz gibi, Deniz Gezmişlerin idamı
karşısında bir devrimci dayanışma içerisine girmişlerdi. Onların demokrasi
sosyalizm için mücadele ve direniş geleneğini selamlıyorum.
Emperyalizme karşı mücadelenin oligarşi ve militarizme karşı
mücadeleden geçtiğinin hep altını çizmişlerdi, bugün de oligarşi ve militarizme
karşı mücadele, demokrasi inşa etmenin en önemli ilkesi olarak önümüzde
duruyor.
Kendilerini bir kere daha sevgi ve saygıyla anıyorum.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Van ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde kutlanacak
olan zafer gününe ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Van ilimizin 2
Nisanda kutlanacak olan zafer gününü yürekten kutluyoruz.
Tekrar ediyorum, bu illerimizin kurtuluş gününü anmak yanlış
oluyor. Yani, kurtuluş gününü anmak, düşmanın işgalini kabul etmek olur. Hayır,
düşman işgal etmeye teşebbüs etmiştir, halkımız bunları püskürtmüştür. Zafer
günü olarak kutlanması gerekir; Van’a zafer günü yakışır, kurtuluş yakışmaz.
Tüm Vanlıların zafer günlerini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
olarak yürekten kutluyoruz. Bu günde hayatını kaybedenlere rahmetler diliyoruz
ve tüm Vanlılara saygılar sunuyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır,
okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- İstanbul Milletvekili Ahmet
Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1098)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde son yıllarda özellikle boşanmalardaki hızlı artışa
paralel olarak gelişen "eski eşlere yönelen şiddet"in
boyutları kadın cinayetlerini günlük olağan bir hadiseye dönüştürmüştür.
2002 yılından bu yana yüzde 1400 oranında arttığı belirlenen kadın
cinayetlerinde annenin mezara babanın da hapse girmesi sonucu çok sayıda bebek
ve çocuk sahipsiz ve korumasız kalmaktadır.
Bu hazin gelişmenin arkasındaki toplumsal, ekonomik, psikolojik
nedenlerin araştırılması toplumumuzun esenliği ve huzuru için son derece elzem
bir hâle gelmiştir.
Bu nedenle, Anayasa'nın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.
1) Ahmet Tan (İstanbul)
2) Şevket Köse (Adıyaman)
3) Mehmet Sevigen (İstanbul)
4) Ahmet Ersin (İzmir)
5) Hüseyin Tayfun İçli (Eskişehir)
6) Birgen Keleş (İstanbul)
7) Atilla Kart (Konya)
8) Kamer Genç (Tunceli)
9) Derviş Günday (Çorum)
10) Gürol Ergin (Muğla)
11) Harun Öztürk (İzmir)
12) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
13) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
14) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
15) İsa Gök (Mersin)
16) Hulusi Güvel (Adana)
17) Selçuk Ayhan (İzmir)
18) Ali Koçal (Zonguldak)
19) Eşref Karaibrahim (Giresun)
20) Rahmi Güner (Ordu)
21) Kemal Demirel (Bursa)
22) Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
23) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
27) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
28) Ensar Öğüt (Ardahan)
Gerekçe:
Kadın cinayetlerinde olağanüstü bir artış dikkati çekmektedir. Bu
kanlı olaylara kurban giden kadınların büyük çoğunluğunun katili eski eşlerdir.
Baba, ağabey gibi yakın akrabaların işledikleri "töre
cinayeti" diye adlandırılan kanlı olaylarda da büyük bir artış
izlenmektedir. 2002'de 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2003'te 83'e, 2004'te
164'e, 2005'te 317'ye 2006'da yüzde 100'lük bir artışla 663'e, 2007'de 1011,
2008'de 806'ya, 2009'un ilk 7 ayında 953 kadın cinayete kurban gitmiştir.
Bu rakamlar öldürülen kadın yurttaş sayısında 7 yılda yüzde
1.400’lük bir artış demektir. Sadece bu yılın ilk 60 gününde öldürülen
kadınların sayısı 30'u aşmıştır.
Ayrıca maruz kaldıkları fiziksel şiddete karşı kadın
yurttaşlarımızın açtığı davalarda da patlama görülmektedir.
2002'den Temmuz 2009'a kadar; şiddet ve cinayetler nedeniyle
toplam 12 bin 678 dava açıldı.
Bu davalarda 15 bin 564 kişi yargılanırken, bunlardan 5 bin 736'sı
mahkûmiyet aldı. Bu davalarda bin 859 kişi için beraat, 794 kişi için de
"denetimli serbestlik" kararı verilmiştir.
Mahkemelerin TCK md 29'daki "haksız tahrik indirimini"
her olaya uygulamaları
da kadın cinayetlerini bir anlamda bağışlanabilir bir suç haline getirmektedir.
Bir anlamda "cezai kusur"un tamamı ne yazık
ki, ölen kadına kesilmektedir.
Kocaları tarafından mağdur edilen kadınlar için boşanmak da
kurtuluş değildir. Nafaka ödemeye hükmedilen eski koca, boşandığı eşe ve
çocuklarına değişik nitelik ve ölçekte şiddet uygulamaktadır. Bunda nafaka
ödemekte, geçim sıkıntısına düşmelerinin rolü vardır. Boşanma sonucu nafaka
baskısı bunalım oluşturmakta, cinayete eğilimi artırmaktadır.
Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün 'Türkiye'de Kadına Yönelik
Aile İçi Şiddet Araştırması'na bakıldığında Türkiye'de kadınların yüzde 41'i
fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Yüzde 49'la en fazla şiddete maruz kalan
kadınlar 'düşük gelir' grubundandır. İlköğretimi bitirmemiş kadınların yüzde
55'i şiddet mağduruyken, lise ve üzeri eğitim alan kadınlardan şiddet
görenlerin oranı yüzde 27’dir.
Şiddet gören kadınların yüzde 33'ü "hayatına son vermeyi
düşündüğünü" belirtmektedir. Düşük ve yüksek gelir grubunda bu fikri
aklından geçiren kadın oranı aynı yüzde 34'tür.
Şiddet mağduru kadınların korunması ve rehabilite
edilmesi için çok gerekli olan sığınma evlerinin sayısı ise çok yetersizdir.
Şiddet tehdidi altında yaşayan kadınların hemen başvuracağı kadın danışma
merkezlerine ihtiyaç vardır. Buralarda ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve
tıbbi destek ve yasal yardım gerekmektedir. Dağılmış ailelerin çocukları için
de psikolojik ve maddi destek sağlanması zorunludur.
Şiddet gören kadının ilk başvuru yeri olan polis merkezlerinde
polisin bu konuda almamış olması nedeniyle talihsiz olaylar yaşanmaktadır.
Şiddet aile içi mesele olarak görüldüğü için kadınlar evlerine
geri gönderildiği, yeterli koruma tedbiri alınmadığı için şiddete maruz
kalmakta ve cinayete kurban gitmektedir. Polisimiz, sorun ve şiddet yaşayan
eşlere nasıl davranmaları gerektiği yolunda bir eğitim programına alınmalıdır.
Devletin resmi rakamları, yoksulluk ve geçim sıkıntısına bağlı
boşanmaların arttığı, "eski eş öldürme"nin
bir tür salgın hâlini aldığı, özetle toplumsal dokunun ciddi ölçüde zedelendiği
hatta bozulduğu gözlemlenmektedir.
Bu nedenlerle Devletin toplumsal yapıyı onarıcı ve koruyucu
önlemler almasını sağlamak üzere kapsamlı bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- Basının halkın bilgi edinme
hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının
iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların
tespiti amacıyla verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
30.03.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler
kısmında yer alan 10/641 esas numaralı “Basının halkın bilgi edinme hakkından
en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının
iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların
tespiti” için Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince
Meclis Araştırması önergemizin görüşmesinin Genel Kurulun 30.03.2011 Çarşamba
günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk
söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a
aittir.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.
Genel Kurulumuzun çalışma programını belirlemek üzere bugün üç
siyasi partimiz Danışma Kuruluna müracaat etti. Danışma Kurulunda bir birlik
sağlanamadığı için grup önerileri olarak huzurunuza getirdik.
Bizim önerimiz, basın özgürlüğü üzerindeki baskıların ve basın
camiasının yaşadığı sorunların tartışılması, bu konuda gerekli araştırmanın
yapılabilmesi için bir komisyon kurulması talebimizi ifade etmektedir. Ancak
genel amacımız, temel amacımız, bu konunun Genel Kurulda, milletin huzurunda
tartışılmasını temin etmektir. Bu saatten sonra, bir komisyon kurulmasını talep
etmek İç Tüzük’ün hükümleri gereği bir şekil şartı
olarak ifade ediyoruz ama meselemiz, gerçekten ülkemizin gündeminde çok önemli
bir ağırlık teşkil eden basınla ilgili baskıların burada birlikte konuşulmasını
temin etmektir.
Değerli milletvekilleri, öncelikle bir konuyu müzakere ederken müzekkirler bir çerçeve, bir ortak zemin, bir ortak payda
oluşturmaları lazım. Bu anlamda biz de ülkemizin ve milletimizin çok önemli bir
konusu olan özgürlük konusunu, basın özgürlüğü konusunu tartışırken Milliyetçi
Hareket Partisi olarak bu konuyla ilişkili bir şekilde bir ortak paydamızı, bir
kabulümüzü öncelikle size ifade etmek istiyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, en önemli ortak
değerimizin demokrasi olduğunu, halkımızın, insanımızın kendi özgür iradesiyle
kendi geleceğine karar verebilme imkânı olan, rejimi olan demokrasinin bu
toplum için, bu ülke için en değerli bir varlık olduğunu, çok değerli ve önemli
olduğunu öncelikle söylüyoruz ve diyoruz ki: Demokrasiye hukuk dışı yollardan
herhangi bir müdahale sebebi ne olursa olsun, sahibi kim olursa olsun asla
kabul edilemez. Aslolan milletin iradesidir, milletin iradesiyle oluşmuş olan Türkiye
Büyük Millet Meclisidir ve bu Meclisten çıkmış olan sivil, iktidarıyla
muhalefetiyle yürütme erkidir. Buna hiçbir sebeple hiç kimsenin müdahalesini
asla kabul edemeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz öncelikle bunu
söylüyoruz.
Dolayısıyla, bugün, basının üzerinde, bir gerekçe olarak
gösterilen, milletin iradesine müdahaleyi örgütleyen, organize eden yapılara
bir soruşturma devam ettiriliyor. Adına çeşitli isimler söylenen ama toplumun
her kesiminde, insafsızca, acımasızca uygulanan bir soruşturma süreci, bir
yargı süreci yaşıyoruz. Yargıya intikal eden konularda siyasetin,
siyasetçilerin yorum yapmasını da doğru bulmuyoruz. Yargı, kendi kuralları
içerisinde çalışmalı, gerçekleri hızla ortaya çıkartmalı, suç varsa suçlusunu
cezalandırmalı, buna da itiraz etmiyoruz ama tüm bu gerçeklerin gölgesinde,
bunun gerekçesiyle bugün, özellikle basının üzerinde oluşturulan bu baskıyı
kabul edebilmemiz mümkün değil.
Değerli milletvekilleri, son günlerde yaşanan basılmamış kitabın
toplattırılması hadisesi, hiçbir anlamda, bir yargı süreci olarak milletin
iradesine müdahaleyi önleme, bunu soruşturma anlamında bu topluma sunulamaz.
Cumhuriyet tarihimizin hemen hiçbir döneminde, ki ben
basının üzerinde baskı uygulanan dönemleri de inceledim, o dönemde çıkartılan
kanunlara da baktım ama hiçbirinde, basılmamış bir kitabı “Suç unsurudur,
buradan suç doğacak.” varsayımıyla matbaaları basarak, yayınevlerini basarak,
ilgili kişilerin bilgisayarlarına el koyarak hatta bir de tehdit ortaya koyarak
“Eğer bu kitabın nüshalarını çoğaltırsanız, elinizde bulunuyor da polise teslim
etmezseniz, terör örgütüne yataklık yapmaktan, yardım etmekten
cezalandırılırsınız.” gibi, yargıya yakışmayan, yargıda, hukukta yeri olmayan
bir suçlamayla, bir tehditle bu baskıyı, toplumun üzerinde yıldırmak için
kullanılan bir araca dönüştürürseniz bunun adı “hukuk” olmaz, bu uygulamanın
adı “hukuk devleti” olmaz.
Değerli milletvekilleri, bakınız, son günlerde Hükûmetin
seçime giderken geç kalmış olmanın aceleciliğinde veya gidip gelmemek
korkusunun telaşında hemen her alanda öyle işler yapılıyor ki, şu Genel Kurulda
bile çıkarılan kanunlara verilen önergelerle, getirilen torba yasalarla öyle
düzenlemeler yapılıyor ki bunların yeri hukukta yok, demokraside yok, bu
Meclisin tarihinde de yok. Şimdi, “İleri
demokrasiyi getirdik.” övünmesinde olan iktidarın ama hiçbir demokraside yeri
olmayan basının üzerindeki, düşüncenin üzerindeki, ilim adamlarının üzerindeki
bu baskısı belli ki birtakım korkulardan kaynaklanıyor, ifade edilemeyen
korkulardan kaynaklanıyor. Bugün misyonerlik araştırmalarıyla ülkemizin yüz akı
çok sayıda ilim adamının evleri aranıyor. Yani ne arıyorsunuz?
Değerli dostlar, ortak paydalarımızı tekrar vurgulayarak söylemek
istiyorum. Demokrasi gerçekten bizim en önemli değerimizdir ve ortak
paydamızdır, demokrasi olmazsa buralarda olamayız ama demokrasi şahsiyetli
insanlardan oluşan toplumların hak ve sorumluluk bağlamında kendi geleceklerine
kendi özgür iradeleriyle karar verebilme rejimidir. Siz, insanları anlamsız bir
şekilde, ısrarla baskı altında tutarsanız, onların özgürlüklerini korku altında
tutarsanız şahsiyetli bir toplum oluşturamazsınız. İnsanlar konuşmaktan korkar
hâle gelirlerse, telefonları dinlenirse, insanlar yazıp çizmekten korkar hâle
gelirlerse, düşünmekten korkar hâle gelirlerse, bunu ifade etmekten korkar hâle
gelirlerse ve terör örgütü üyesi olmakla suçlanırlarsa, terörist olmakla
suçlanırlarsa böyle şahsiyetli, özgür bir toplum yaratamazsınız. Özgür olmayan
toplumun şahsiyetli olması mümkün değil.
Değerli arkadaşlar, Profesör Doktor Orhan Türkdoğan
Hoca’nın sosyolojik olarak çok güzel bir üçlemesi var: “Hürriyetle ile mülkiyet
olmazsa şahsiyet olmaz.” der Hoca. Siz, hürriyetleri baskı altında tutarak, insanların
sahip olduklarından vazgeçmelerini temin ederek şahsiyetsiz bir toplum yaratıp
cinnet noktasına getirirseniz Türkiye’ye yazık edersiniz.
Değerli milletvekilleri, bir tek Türkiye var. Bu
ülke hepimizin. Bu ülkeyi gelecek nesillere geliştirerek ulaştırmak,
devretmek hepimizin sorumluluğunda. Dolayısıyla, basının üzerindeki bu
baskıları hangi gerekçeyle olursa olsun kabul edebilmek mümkün değil. Sayın
Savcı yazılı açıklama yaptı, “Gözaltına alınan Ahmet Şık ve Nedim Şener
yazdıklarından, konuştuklarından, gazeteci olduklarından dolayı tutuklanmış
değiller.” dedi. Bunu yazılı olarak açıkladı, buna dayalı olarak da Sayın
Başbakan aynı şeyleri söyledi. Ama şimdi görüyoruz ki, bu iki gazeteci
yazdıklarından dolayı gözaltına alınmıştır. Yazılmamış, basılmamış bir kitabın
korkusuyla hukuku bütünüyle çiğnememiz, demokratik sistemimizi böyle korku
rejimine dönüştürmemiz hiç akıllıca değil. Bu durumu ülkemizin geleceği
açısından, özellikle de iktidarın geleceği açısından çok tehlikeli bir gelişme
olarak görüyorum ve bunu düşüncelerinize havale ediyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz,
Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na
aittir.
Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Basının aleyhinde söz almak benim için bir terbiyesizliktir, ancak
yerel basının sorunlarını da dile getirmek hepimizin görevidir. Tabii,
Milliyetçi Hareket Partisinin getirdiği grup önerisi aleyhinde söz istedim,
lehte bulamadığım için istedim; ama, yerel basının
sorunlarını da bir kez daha Meclisin kapandığı bugünlerde sizlere sunmak benim
için bir görevdir.
Değerli arkadaşlarım, yerel basının, özellikle kırsalda, yani
büyük şehirlerin dışında çok büyük sorunları vardır, bunu hepiniz iyi biliyorsunuz. Orta ölçekli bir
ilde, yaklaşık on iki-on üç günlük gazete, haftalık gazeteler, aylık gazeteler,
yerel radyolar ve yerel televizyonlar var. Bir kere, yerel televizyonlarla
ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum.
Şimdi, bunları, ulusal televizyonlarla yerel televizyonları aynı
kefeye koyuyoruz. Bir kere, ulusal televizyonlardan alınan reklam bedelleri de
yüzde 3 RTÜK payı, yerel televizyonlar da aynı arkadaşlar. Bir kere, bu
haksızlıktır. Yani ben, RTÜK bütçesi görüşülürken burada defalarca söyledim;
bir, yıllık bilmem 40-50 milyon dolar, 100 milyon dolar reklam geliri olan bir
ulusal televizyondan alınan yüzde 3 ile yıllık 20 bin lira, 30 bin lira reklam
geliri olan bir yerel televizyondan alınan yüzde 3 büyük bir haksızlıktır
arkadaşlar. Ama dinlemediniz. Haksızlık yapıyoruz. Yerel televizyonlar, orada
yaşayan insanların vitamini. Mutlaka her ilde -gidip görüyorsunuz, aslında
hepiniz çok iyi biliyorsunuz- o televizyondaki haberleri izlemeden insanlar
yatmıyor, ulusala tercih ediyor arkadaşlar. Bu kadar önemli, toplumun en büyük
iletişim aracı yerel televizyonlar ama her ne hikmetse, bunların hiçbir geliri
yok. Bırakın yüzde 3 reklam pastasının dışında sadece küçük bir reklam
gelirleri var. Yani bazı ilanların yerel televizyonlarda da
verilmesi, özellikle yerel televizyonlara destek açısından çok önemli. Ayrıca,
bunların uzun vadeli bir finansman ihtiyacı olduğunda finansman ihtiyacını
karşılayacak bir kurumları yok. Bir kere, RTÜK’ün bunlara çözüm bulması lazım.
Biraz sonra üye seçeceğiz RTÜK’e. Ben oy vereyim mi vermeyeyim mi diye
düşünüyorum. RTÜK, sadece yerel televizyonlardan para almayı biliyor. Yerel
televizyonlara hangi desteği yaparım, bu insanlar dürüstçe, özgürce nasıl yayın
yapar bir tek düşünmüyor. Bir kere, bunun altını çiziyorum.
İki: Yerel radyolar. Arkadaşlar, her ilde en az yirmi otuz tane
yerel radyo var. Tek vitaminleri, tek gelirleri reklam
gelirleri. O ilde üretilen değerler belli, o ildeki reklam pastası
belli. Yerel radyolar yine aynı şekilde, o toplumda özellikle kırsalın her şeyi
ama maalesef, yine RTÜK’e söylüyorum, yine RTÜK’e sesleniyorum, sadece
bunlardan yüzde 3 reklam payı almaktan başka bir şey yapmıyor. Bir kere, RTÜK,
yerel radyo ve televizyonlara yeterince önem vermiyor, bunları kendi hâllerine
bırakmış. Hayır arkadaşlar, bu yerel televizyonlar da
yerel radyo da bizim. Siz karasal yayınla, ulusal yayını aynı kefeye koyarsanız,
burada çok büyük bir haksızlık vardır, bu haksızlığı gidermek zorundayız.
Gelelim ikinci olaya. Şimdi, Basın İlan Kurumu, biliyorsunuz yerel
gazetelere ilan vermekte. Eskiden Basın İlan Kurumunun şubesi olmayan yerlerde
valilik bu işi organize ediyordu. Valilik herhangi bir ücret almıyordu. Şimdi
moda oldu, artık birçok ilde şubesini açıyor Basın İlan Kurumu. Ne faydası var
bilmiyorum. Sadece şunu yapıyor: Basın İlan Kurumu, o yöredeki dağıtılan, yerel
gazetelere dağıtılan ilan bedelinden yüzde 15 komisyon almaya başladı artık
arkadaşlar. Zaten yeterince ilan yok. Yani Basın İlan Kurumunu buralara açmak,
basına giden yüzde 15 payı kesmek mi arkadaşlar? Bunun bedeli bu mu olacak?
Basın İlan Kurumu illere gittiği zaman farklı bir anlayışla gitmesi lazım. Şu
anda yaptığı iş… İllerde ödenen reklam bedellerinin yüzde 15’ini alıyor
arkadaşlar. Zaten verdiğin para belli. Zaten o ilde 12-13 gazete var. 12-13
gazete yaşam mücadelesi veriyor.
Ayrıca, Basın İlan Kurumu kanalıyla gelen reklam bedellerini bazı
kurumlar üç ay, beş ay, altı ayda ödemiyor arkadaşlar. Bunun bir yaptırımı
olmalı. Kimsenin keyfine kalmamalı. Kimse keyfî hareket etmemeli. Eğer bir
belediye, eğer bir üniversite, eğer bir kurum ilan veriyorsa ilan bedelini
gününde ödemelidir ama altı ayda ödemeyen kurumlar var arkadaşlar. Hiçbir
yaptırım yok ve bir de tehdit: “Bak, beni kızdırma, daha senin gazetene ilan
verdirmem.” Kimi kızdırıyor arkadaşlar? Bu bir artık kural. O ilanlar Basın
İlan Kurumu kanalıyla gidiyorsa -bir şekilde valilik buna aracılık ediyor-
herkesin parasını gününde ödemek zorundasınız. Bir kere, burada bir açıklık yok
arkadaşlar. Ben size sesleniyorum: Lütfen, hangi kurum ilan veriyorsa, bunun
süreci bir ay mı, on beş gün mü, kaç günse… Geç ödenen para para
değildir arkadaşlar. Zaten, kâğıt bedeli, mürekkep bedeli… Zaten çok zor
koşulda bu insanlar. Altı ay sonra alınan paranın hiçbir kıymeti yok. Peşin
alınan bir kâğıt bedeli ile vadeli alınan bir kâğıt arasındaki farkı ben sizin
takdirlerinize sunuyorum.
Değerli arkadaşlarım, mutlaka, kurumların, verdiği ilanları
gününde ödemesi lazım. Bu konuda basın son derece zor durumda. Eğer bir para
gelecekse gününde gelmeli.
Yine, bir başka konu: Resmî ilanları mutlaka İnternet ortamına
taşımalıyız arkadaşlar. Eğer bir kurum
resmî ilan verecekse, İnternet
ortamıyla ilgili gazetelere bunu göndermeli ama henüz daha e-devlet dediğimiz
proje bunu başaramadı. Artık, resmî ilanlar, hangi gazetede ilan edilecekse o
kuruma İnternet ortamında gitmelidir.
Yine, ayrıca yerel televizyonlarla, yine karasal yayın yapanlarla
uydudaki yayın yapan televizyonların hiçbir farkı yok arkadaşlar. Uydudan yerel
yayın yapan televizyonlarımız var, birçok ilimizde var; ta Almanya’ya kadar, ta
Çin Seddi’ne kadar uydudan yayın yapan yerel televizyon-larımız
var ama hâlâ bunları ulusal televizyonlarla aynı kefeye koyuyorsunuz
arkadaşlar. O ildeki, o ilin yurt dışındaki insanlarına mesaj veren, hizmet
yapan kurumlar bunlar ama maalesef bunlardan aldığınız frekans bedeli ile
ulusal televizyondan aldığınız frekans bedeli, arkadaşlar, aynı oranda, aynı
miktarda. Yazıktır yani eğer bir ulusal televizyondan siz 27 bin euro alıyorsanız, maalesef yerel yayın yapan, uydudan yayın
yapan televizyonlardan aynı para alınıyor arkadaşlar. Ya bunların reklam geliri
çok az, sadece olduğu ille sınırlı ama bir hizmet veriyor, dünyanın her
tarafına açılıyor ama uydu yayın bedeli aynı şekilde arkadaşlar. Burada da
büyük bir haksızlık var, bunun da ortadan kaldırılması lazım. Hele karasal
yayın yapan televizyonların mutlaka desteklenmesi lazım. RTÜK, ulusal
televizyonlardan elde ettiği paranın belli bir oranını karasal yayın yapan,
büyük mücadele veren televizyonlara yardım etmelidir arkadaşlar. Aksi hâlde
halkın sesini kesiyorsunuz, yavaş yavaş kapanıyorlar.
Ben, bunları dile getirmeyi bir görev olarak yaptım. Bir kez daha
yerel televizyon, yerel radyo ve yerel basının içinde olduğu sorunları
dikkatlerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Ankara
Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e aittir.
Sayın Ateş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi Hareket Partisine çok teşekkür ediyorum. Böylece, dokuz
yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin “Yokluk, yoksulluk ve
yolsuzlukları ortadan kaldıracağız.” iddiasıyla geldiği ve dokuz yıldır da
iktidarını tek başına sürdürdüğü Türkiye’de basın ve insan hakları
özgürlüklerinin bir anlamda manzaralarını hep birlikte seyredeceğiz.
Değerli arkadaşlar, eğer bir ülkede basın özgürlüğü yok ise, yani
düşünce özgürlüğü, düşünceyi yayma özgürlüğü yok ise diğer özgürlüklerden de
söz etme olanağımız yoktur.
Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının dokuz yıllık iktidarında 27
Temmuz 2007’de başlattığı gazeteci avı bütün hızıyla devam etmektedir. Bu dokuz
yılda 700 gazeteci hakkında dava açıldı, 63 gazeteci şu anda cezaevinde, 4
televizyon sahibi şu anda cezaevinde, 3 gazeteci faili meçhul cinayete kurban
verildi, 1 gazete emekçisi gazete dağıttı diye emniyette faili meçhule kurban
edildi. Gizli tanık, yasa dışı telefon dinlemeleriyle yıllardır gazeteciler ve
bilim adamları cezaevinde özgürlüklerinden yoksun bırakılmaktadırlar.
Beğenmediğiniz köşe yazarlarını işten attırdınız, beğenmediğiniz
genel yayın müdürlerini yönetimden uzaklaştırdınız. Onunla yetinmediniz, gazete
patronlarını el değiştirmeye zorladınız, 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nin
Başbakanı gazeteleri kara listeye aldı, örgütünüze “Bunları okumayın.” dediniz.
Bununla yetinmediniz, gazeteleri zorla sahip değiştirmeye zorluyorsunuz, sahip
değiştir-tiyorsunuz. 1,5 milyar dolar değer biçilen
bir gruba 4,5 milyar dolar ceza kestirdiniz ama her ne hikmetse, Ankara’nın
Güdül Belediye Başkanınız da bir gazeteyi bütün köylere varana kadar bedava
alıp dağıtmaktadır. Benim bu Belediye Başkanına önerim şu: Bütün gazeteleri
alıp o zaman halka böyle bir hizmeti sunsun, sadece yandaş bir gazeteyi
belediyenin olanaklarıyla bütün köylere, okullara kadar da bunu dağıtmamasını
öneririm.
Değerli milletvekilleri, bununla yetinmediniz, hazineden yandaş
medya oluşturdunuz, Hitler, Mussolini, Salazar, Franco’nun 19’uncu,
20’nci yüzyılda yapamadığını siz maalesef 21’inci yüzyılda daha basılmamış, gün
yüzü görmemiş, baskıya dönüşmemiş olan bir kitap avı için ev bastınız, büro
bastınız, matbaa bastınız, gazete yönetimlerini bastınız. “Bu Anayasa
değişikliği yetmez ama evet” diye manşet atanlara ve bunlara destek olan köşe
yazarlarına da bunu ithaf ediyorum.
Değerli arkadaşlarım, Osmanlı matbaayı yüz yıl sonra kullanmanın
bedelini çok ağır ödedi. Sizin de bu gazete ve gazetecilere, basın özgürlüğüne
karşı olan düşmanlığınızın, kitabın basılma-masının,
daha basılmamış kitabı infaz etmeye kalkmanızın bedelini Türkiye çok ağır
ödeyecektir.
Değerli arkadaşlar, sadece muhalefete mensup olduğumuz için bu
eleştirileri yapmıyoruz. Bu eleştirilerin daha ağırını uluslararası basın
kuruluşları yapmaktadır. Bakın, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün yaptığı
araştırmaya göre, 2005 yılında Türkiye 178 ülke içinde basın özgürlüğü alanında
98’inci sıradayken, 2010 yılında 178 ülke arasından yine 135’inci sıraya,
değerli arkadaşlar, geriledi.
Yine, Dünya Gazeteciler ve Haber Yayımcıları Birliği Dünya Editörler
Forumu bildiri yayınlayarak bütün uluslararası camiada, Türkiye’de basın
özgürlüğünün olmadığını ifade etti ve içeride tutulan gazetecilerin bir an önce
salıverilmesini istedi.
Sayın Başbakan “Biz ileri demokrasi uyguluyoruz.” diyor. “İleri
demokrasi” dediği yönetim tarzı basın özgürlüğünün geriletilmesinin adı oldu
maalesef.
Değerli arkadaşlar, bütün bunlar hangi ülkede olmaktadır? Şiir
okudu diye, kendisini Avrupa’dan vurup Amerika’dan çıkıp “düşünce suçlusu,
mağdur” diye tanıtan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği bir ülkede
olmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu olaylar, bu hak ihlalleri, bu
özgürlük ihlali yalnız basın alanında mı olmaktadır? Hayır, bunlar, değerli
arkadaşlar, bütün insan hak ve özgürlükleri alanında da olmaktadır.
“Alevi açılımı yapıyoruz.” dediniz, “Kürt açılımı yapıyoruz.”
dediniz, değerli arkadaşlar, Alevi açılımı yaptığınız bir sırada Alevi
örgütlenmesini yasa dışı bir örgütlenme ve bölücü bir örgüt statüsüne
koyuyorsunuz ve cemevlerini cümbüş evi ilan
ediyorsunuz.
AHMET YENİ (Samsun) – Kim dedi, nerede var Sayın Başkan?
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu, özellikle “Kürt
açılımı” deniyor. Değerli arkadaşlar, bırakın Kürtlere yeni bir hak ve
özgürlüğü, değerli arkadaşlar, 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nde
eli bağlı insanlar. Kim bunlar? Mahkeme kapılarında, emniyet kapısında sorgu
sıralamasını bekleyen insanlarımız. Bunlar, doğudaki vatandaşlarımızın
oylarıyla seçilmiş olan belediye başkanlarıdır; bunlar, içlerinde geçmiş
dönemde milletvekilliği yapan insanlardır ve bunlar, yıllardır -iki yıldır-
özgürlüklerinden mahrum bir şekilde, değerli arkadaşlar, sanki Hitler’in SS
kampları, sanki insan toplama kampları gibi değerli arkadaşlar, bu insanların
elleri kelepçeli ve sorgulanma sırası beklemektedirler.
Adalet ve Kalkınma Partisinin, değerli arkadaşlar, insan hak ve
özgürlüklerinin karnesi budur, manzarası budur, Türkiye adına da utanç verici
bir durumdur.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan bir şiir okudu, o şiir
nedeniyle de kendisini mağdur ilan etti. Avrupa’dan girdi, Amerika’dan çıktı
ama şifayı Cumhuriyet Halk Partisinde buldu, şifayı bu yüce Mecliste buldu. Bu
Meclisin çıkardığı bir Anayasa değişikliğiyle Sayın Başbakan özgürlüğüne
kavuştu, siyasal özgürlüklerine kavuştu ama şimdi aynı Başbakan, değerli arkadaşlar,
bu gazeteci arkadaşlarımızı aylardır yıllardır sorgusuz sualsiz cezaevinde
tutmaktadırlar.
Sayın Başbakan, değerli arkadaşlar, çok ilginç bir şiir okudu, hak
etmediği belki bir cezayı da aldı. Şimdi, şiir okudu diye kendini düşünce
mağduru ilan eden Başbakana ve Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına ben de bir
şiir ithaf edeceğim. Değerli arkadaşlar, Demokrat Parti “Özgürlükler
sağlayacağım.” diye iktidara geldi ama bir süre sonra onlar da sizin gibi
demokratik hak ve özgürlükleri budamaya başlayınca Âşık Ali İzzet Özkan “Parti
Destanı” diye bir şiir yazdı. O şiirin bir dörtlüğünü ben Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarına ithaf ediyorum. Bu dörtlükte diyor ki Âşık Ali İzzet Özkan:
“Demokrat Partiyi gözel kız sandık,
Çirkin çıktı, kahpe çıktı, dul çıktı.
‘Alnım açık, yüzüm ağ’ dedi, kandık,
Yüzü kara çıktı, başı kel çıktı.” (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bunu AKP’ye ithaf ediyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Demokrat Partiye kimse öyle söyleyemez. Çok
ayıp ettiniz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – AKP’yi de “Bu yetmez ama evet” diyen
çevrelere ithaf ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediklerinizi size aynen iade
ediyoruz.
YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bunlar sizin insanlık karnenizin
belgeleridir.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhindeki
son söz Samsun Milletvekili Sayın Fatih Öztürk’e aittir.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; basının
halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için
çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik
önlemlerin ve kararların tespiti için Meclis araştırması açılması önerisiyle
ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de
yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, basın özgürlüğü ülkemiz için yeni, gündemde,
olan bir konu değildir. Osmanlı’nın son döneminde gündeme gelen, cumhuriyetin
ilk yıllarında gündemden düşmeyen, yine 1950’li yıllara gelindiğinde hep
tartışılan, konuşulan ve 1950’de 5680 sayılı Basın Kanunu’yla biraz elden
geçirilen, insanlar tarafından rahat görülen ve 1960’lı yıllarda yine sıkıntılı
bir süreç, ihtilal dönemi, 71 ve 80’li yıllarda yine gündemde olan, Türkiye'nin
her an, her zaman gündeminde olan bir konu. Bu konuyla alakalı bugüne kadar çok
kez konuşuldu, çok kez tartışıldı, bugün de yine gündeme taşındı.
Az önce Sayın Şandır’ın da dediği gibi,
gündemin yoğunluğu nedeniyle belki alınamayacak, bu gündemin yoğunluğu
nedeniyle konuşulamayacak, ama ben bu on dakika içerisinde bu konuyla alakalı
birkaç kelamda bulunmak istiyorum, sıkıntıları aktarmak istiyorum, çözümleriyle
alakalı bilgi vermek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bizim iktidarımız döneminde, 2004’te 5187
sayılı Basın Kanunu çıkarıldı, sizin de takip ettiğiniz gibi. Bu Kanun’la
alakalı… 5187 sayılı Kanun bizim için çok önemliydi. Niye çok önemliydi? Çünkü
bu Kanun o günün şartlarında meslek kuruluşlarını bir araya getirdi, sivil
toplum örgütleri bir araya geldi. Bu Kanun’un hazırlanmasında bu örgütlerden
bilgiler alındı, Türkiye'nin şartlarının iyileştirilmesiyle alakalı onların
fikirleri alındı ve bu Kanun oluşturuldu. Bu Kanun çıkarıldığında basın
mensupları, meslek kuruluşları memnun oldular, tabii birçok sıkıntıyı ortadan
kaldırdı. Özellikle, 5187 sayılı Basın Kanunu’yla cezalarda hakkaniyet
sağlanması ve yerel basının korunması amacıyla süreli yayınlar, yayın
alanlarına göre, yaygın, bölgesel ve yerel olmak üzere üçe ayrıldı. Kanun’da
yer alan para cezalarının yerel medya ve sivil toplum kuruluşlarına bir yük
getirdiği ifadesinin doğru olmadığı ortaya konuldu ve para cezalarının
miktarları belirlenirken toplumsal değerlerin korunması için, özgürlükler için,
toplumsal değerler arasında bir dengenin oluşturulmasına ve cezaların caydırıcı
olmasına dikkat edildi. Bu, şunu gerektirdi: Anadolu’nun en ücra köşesinde
yayın yapan bir yerel gazeteyle Türkiye’de milyonlarca satan, binlerce satan
bir gazetenin aynı cezalara çarptırılması, aynı para cezalarına çarptırılması
önlendi.
Değerli arkadaşlar, biz basının Türkiye’de özgürlükçü yapısının
devam etmesini istiyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Türkiye’de basının
“yandaş”, “yoldaş” ve “candaş” gibi tabirlerle
anılmasını istemiyoruz, bu tür tabirleri doğru bulmuyoruz, bu tür tabirlerin
çok tehlikeli olduğunu düşünüyoruz.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne zaman başladı Fatih bu tabirler, ne
zaman başladı?
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Siyasi partiler bu tür tabirleri son
günlerde çok fazla kullanıyorlar ama bu tür tabirler Türk basınını yaralar, bu
tür tabirler Türk basınının bir mesafe almasını önler. Lütfen bu tür tabirleri
şiddetle kınayalım ve gündemde tutmayalım.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Başbakan kullanıyor, Başbakan!
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Biz Türkiye’de basının güçlü olması
taraftarıyız. Ben şunu istiyorum: Dünyada önemli basın kuruluşları var değerli
arkadaşlar, ben ülkemde New York Times gibi gazeteler olsun istiyorum,
Washington Post gibi, Le Figaro gibi gazeteler olsun istiyorum.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Amerika’ya git kardeşim, burada ne
işin var!
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) - Bu gazeteler dünyanın gündemini
oluşturuyorlar. Ben gazetelerimin dünya gündeminde söz almasını, dünya
gündeminin yaratılmasında etkili olmasını istiyorum.
Yine, biz, dünyada BBC gibi, El Cezire gibi, CNN İnternational gibi televizyonlarımız olsun istiyoruz, bu
gazete ve televizyonlarımız dünyanın önemli aktörleri hâline gelsin istiyoruz.
MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Kaç tane istiyorsun?
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Bugün baktığımızda çok enteresan bilgiler
var değerli arkadaşlar: Bakın, bugün dünyada 14 milyon satan gazeteler var, 14
milyon, 12 milyon satan gazeteler var, 5 milyon tirajı olan gazeteler var. Bize
bakıyoruz, bugün en iyi satan gazetemiz 840 bin adet satıyor arkadaşlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bedava dağıtıyorlar, bedava…
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun yanında 600 bin, 400 bin satan
gazetelerimiz var.
Demek ki bir yerde yanlışımız var, bu yanlışı düzeltmek
durumundayız, bu yanlışı düzeltmek adına mücadele etmek durumundayız. Yerel ve
görsel gazeteleri, yayınları, basını güçlendirmek adına çaba göstermeliyiz.
Değerli arkadaşlar, yine, okumayan bir toplumuz, okumayan, okumada
problemimiz var, gazete okumuyoruz. Gazete okumuyoruz da kitap okuyor muyuz?
Kitap da okumayan bir toplumuz, günde 4,5 saat televizyon izleyen bir toplumuz.
Günde 4,5 saat televizyon izliyoruz, dolayısıyla okumayan bir toplumun görsel
anlamda bu kadar saat televizyon izlemesi bize şu konuyu gündeme getiriyor:
Sabah ekranlarınızı -RTÜK’e de buradan seslenmek istiyorum- açıyorsunuz, kadın
programları yer alıyor. Bu programlar çok enteresan, bu programlarda cinayetler
irdeleniyor, hâkim gibi davranılıyor, savcı gibi, örseleniyor insanlar, orada
emniyet gibi, tekrar deşifre ediliyor. Bu programların bu ülkeye fazla bir
kazanımı olmadığını düşünüyorum. Özellikle programlarda belgesel gibi yayınlar
yapılıyor, belgesel gibi senaryolar hazırlanıyor, bu senaryolar insanımızı
yanlış yönde etkiliyor.
Az önce Cumhuriyet Halk Partisinden Mevlüt
Aslanoğlu arkadaşımızın yerel basınla alakalı söylemleri oldu. Ben bu kürsüden
yerel basınla alakalı iki ay önce bir konuşma yapmıştım, dolayısıyla aynı
konuyu tekrar gündeme getirmek istemiyorum. Yerel basının güçlenmesiyle
alakalı, Hükûme-timizin çalışmalarını anlatmıştım. Bu
konuda çok büyük mesafeler katedildi. Özellikle
reklam pastası, biliyorsunuz, yeniden gözden geçirildi. Yerel basının reklam
organizasyonundan pay alması noktasında bu Hükûmetimizin, bu Meclisin çıkarmış
olduğu yasalarla onlar güçlendirildi. Bugün Türkiye'de binlerce yerel basın
var. Bu binlerce yerel basın bu pastadan pay alarak ayakta duruyorlar.
Değerli arkadaşlar, basının sorunu çok, basın sektörünün problemi
çok. Bu sektörde on binlerce insan çalışıyor. Bakın, on binlerce insan bu
sektörden aş ve iş kazanımı sağlıyor. Bu sektörün ayakta durması lazım, bu
sektörün sorunlarını irdelememiz lazım, bu sektörün sorunlarını buraya
taşımamız lazım. Şimdi, bu grup önerisiyle taşınan konulara baktığımız zaman ne
taşınıyor? İşte, son günlerde gündemde olan, son günlerin en hareketli konusu,
basılan kitapların toplanılması gibi, gazetecilerin tutuklanması gibi konular
gündeme alınıyor. Bizim, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sistemimiz bellidir.
Siz “Kitap toplatılmasının taraftarı değiliz.” diyorsunuz, biz de aynı
taraftayız ama şunu unutmayın: Gazeteci bir insandır, her insan gibi gazeteci
de hata yapabilir. Bu “Arkadaşlarımız hata yapmış.” anlamına gelmez ama
gazeteciyi hatasız seviyeye getirirseniz, gazeteciyi hata mekaniz-masının
dışında tutarsanız büyük bir yanlış yapmış olursunuz. Bugün, gazeteci de bir
insandır, hata yapabilir, yazdıklarıyla, yaşadıklarıyla veya yazıp
yaşadıklarının dışında sosyal hayatıyla alakalı da hatalar yapabilir. Bunun mercisi nedir? Bu, adalet mekanizmasının içerisindedir. Bu
arkadaşlarımız şu anda yargılanıyorlar. Yargılama süreci hukuksal bir süreçtir,
biz bu sürece müdahale edebilir miyiz? Edemeyiz. Dolayısıyla bunların suçlu
veya suçsuz olduğunu da bilemiyoruz çünkü hakkında yargılama süreci devam ettiği
için bu konuda konuşmak istemiyoruz ama şunu bilmekte fayda var: Ne Genel
Başkanımız ne partimizin diğer birimlerinde görev yapan arkadaşlarımız bu
konuda müdahil değillerdir. Bu konuda müdahil de olmamışlardır. Az önce
arkadaşlarımız dediler ya “Manşetlere müdahale ettiniz, yazdınız, çizdiniz,
köşe yazarlarını attırdınız…”
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, bir yoklama talebi vardır.
Sayın Anadol, Sayın Seçer, Sayın Sevigen, Sayın Güvel, Sayın Köse,
Sayın Keleş, Sayın İçli, Sayın Oksal, Sayın Günday, Sayın Öğüt, Sayın Yazar,
Sayın Ateş, Sayın Hacaloğlu, Sayın Arat, Sayın Sönmez, Sayın Meral, Sayın Gök,
Sayın Ersin, Sayın Okay, Sayın Baratalı, Sayın Özpolat, Sayın Bingöl.
Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam)
1.- Basının halkın bilgi edinme
hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının
iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların
tespiti amacıyla verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN –Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
2.- Hayvancılık sektörünün
sorunları ile ilgili (10/806) esas numaralı, Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011
Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (Bugün)
toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında
yer alan (Hayvancılık Sektörünün Sorunları) (10/806 esas numaralı) Meclis
Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 30.03.2011 Çarşamba günlü birleşiminde
yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz
Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın Öğüt.
ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Çok saygıdeğer Başkanım, değerli
milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hayvancılıkla
ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli arkadaşlar, 1937’den 1968’e kadar Kars, Ardahan, Iğdır
bölgesinden, hatta doğu Anadolu’dan İran’a ve Rusya’ya hayvan ihraç ediyordu
Türkiye, 1990’a kadar da Gaziantep’ten ihraç ediyorduk ama ne yazık ki dokuz
yıllık AKP döneminde hayvancılık bitti, hayvancılık ve tarımla geçinen 25
milyon insan perişan oldu, evlerine haciz gitti, tarlalarına haciz gitti,
hayvanları icra kanalıyla satıldı. Ne oldu sonra? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi
olarak her zaman dedik ki: “Hayvan açığı var, kırmızı et açığı var, lütfen
hayvancılığı geliştirici şekilde köylüye kredi verin. Köylüye kredi verirken
şehir merkezinden bina istemeyin.” Şehir merkezinde binası olsa zaten adam
köyde bulunup hayvancılık yapmaz. Niye o zaman köyde bulunsun? O zaman ne oldu?
“Hayır, iki memur kefil vereceksiniz, şehir merkezinden ipotek vereceksiniz.”
dediler. Köylü desteklenmedi, köylü hayvancılık yapmadı, besicilik yapmadı,
üretmedi. Türkiye’de et açığı büyüyünce maalesef, hayvancılıkla geçinen
Türkiye’de ilk defa, Kurban Bayramı için hayvan ithal ettik. O yetmedi, ithal,
dondurulmuş et getirildi. Buna dikkat edin ve bu dondurulmuş etlerin çoğu
kontrolsüz geçti, yenmez durumda. Şu anda, bir tane dondurulmuş et getirin,
burada yiyin, ben sizin elinizi öpeceğim, yenmiyor.
Kasaplık hayvan geldi arkadaşlar. Kasaplık hayvanların kesimi
yapıldı, sakatatı, yani işkembesi, ciğeri, kelle paçası hastalıklı çıktığı için
–buna dikkat edin- toprağa gömüldü ve toprağa gömüldüğü için sakatat piyasası
birdenbire karaborsa oldu. Şu anda, işkembe 5 liradan 12 liraya çıktı, ciğer 10
liradan 20 liraya çıktı. Bunu niçin diyorum? Yani, getirdiğiniz hayvanlar da
hastalıklı.
Burayı dinleyin. Ocak ayında Avusturya’dan getirilen hayvanlar
var, düve. Bu düveler gebe düveler, arkadaşlar. Bu gebe düveler getirildi,
Adapazarı başta olmak üzere Türkiye'nin her tarafına gönderildi. Pendik
Veteriner Laboratuvarında, Avusturya’dan getirilen hayvanlarda mavi dil hastalığı
çıktı, laboratuvarda var. Bu laboratuvardan, örtbas etmek için, İngiltere’ye
gönderdiler, yine onaylandı. Adapazarı Sakarya Pamukova’daki şirket sahibi,
Tarım Bakanlığı hakkında dava açtı “Bana hastalıklı hayvanlar verdiniz. Bu
hastalıklı hayvanları ben istemiyorum, benim paramı iade edin.” diye. Bakın,
Tarım Bakanlığı örtbas etti, oradaki hayvanları aldı, bir kamyona doldurdu,
benim duyduğum kadarıyla, Gaziantep’e gönderdi.
Bu mavi dil hastalığı nedir? Mavi dil hastalığı ölümcül bir
hastalıktır. Sıcaklar çıktığında sinekler gelip, hayvanı ısırıp uçmaya
başladığı zaman mavi dil hastalığı bir haftada Marmara Bölgesi’ne yayılıyor
arkadaşlar. Bu ölümcül hastalığı gizlemek için Tarım Bakanlığı büyük bir
çalışma yaptı. Bakın, adres veriyorum, arayın, İstanbul Pendik Veteriner
Kliniğinde mavi dil hastalığı çıktı mı çıkmadı mı? Adapazarı’ndaki bir şirkete
verildi mi verilmedi mi? O şirketin 5 tane gebe düvesi öldü, 20 tane de
buzağısı öldü arkadaşlar ve bunlar itlaf edilip, öldürüldü “Yaz geliyor, sinek
gelip bunları kapmasın.” diye. Adam dava açacak duruma geldi, Tarım Bakanlığına
itiraz çekti, Tarım Bakanlığı da hayvanları aldı, apar topar başka yere
götürdü.
Şimdi buradan söylüyorum, lütfen, sizden rica ediyorum sayın
bakanlar, bunu not alın. Türkiye bu hastalıklı hayvanları yemeye mecbur
değildir. Şimdi, “Türkiye’ye Avusturya’dan gelen bütün hayvanlarda mavi dil
hastalığı var.” diyorum. Ben milletvekili olarak laboratuvar adresini
gösteriyorum. Bu, İzmir’de de var, İstanbul’da var, Türkiye’ye giden bütün hayvanlarda
var. Bu hayvanları -yaz geldi arkadaşlar- sinek ısırmaya başladığı zaman, yaydı
mı sinek, inanın, samimi söylüyorum, Türkiye’de zaten şaptan dolayı hayvan
hastalığı büyük bir hayvan ölümüne neden oldu, bu ikinci bir hastalığa neden
olur ve Türkiye’de büyük bir kaos yaşanır.
Bakın, Rize’de bir sel olduğu zaman derhâl oraya dünya kadar para
gönderiliyor ama Posof’ta 3 bin tane montofon inek
telef oldu, şaptan dolayı öldü, bir küçük ilçe 15 trilyon zarar etti, devlet
bir kuruş yardım etmedi. Bu, Kars’ta da oldu, Ardahan’da da oldu, bütün her
yerde de oldu. Yani, şunu demek istiyorum: Hastalıklı hayvanlardan dolayı
çiftçinin zararını kim, nasıl karşılayacak? Onun yanı sıra, siz, hastalıklı
hayvanlar getiriyorsunuz, hastalıklı et getiriyorsunuz, insanlar zehirleniyor.
Değerli arkadaşlar, süt tozu… Süt tozunda melamin
diye bir katkı maddesi var değerli arkadaşlar. Bu melamin
katkı maddesi çok zararlı, özellikle çocuklarda kalıcı hastalık yapıyor.
Türkiye’deki yapılan yoğurtlarda, maalesef çoğunda süt tozu kullanılıyor.
Çin’de süt tozu kullanıldığı, süt tozunda da melamin
olduğu için, Çinliler o işi yapanları idamla yargıladılar arkadaşlar, dikkat
edin buna, idamla yargıladılar. Türkiye’de var mı yargılanan? Türkiye’de var mı
denetim? Et getiriyorsunuz hastalıklı, hayvan getiriyorsunuz hastalıklı, süt
tozu getiriyorsunuz hastalıklı. Biz bunu dediğimiz zaman, uyardığımız zaman,
bakanlar kulağını tıkıyor. Yani, siz ne işe yararsınız, ne iştir bu? Tarım
Bakanlığının Kontrol Genel Müdürlüğü yok mu? Bunları niye getirip açıklama
yapmıyor? Ben şimdi iddia ediyorum: Avusturya’dan getirilen hayvanlar
hastalıklı mı hastalıksız mı? Dondurulmuş getirilen hayvanlar hastalıklı mı
hastalıksız mı? Süt tozunda çıkan melamin maddesi
zararlı mı zararsız mı?
Değerli arkadaşlar, bunlara niye çözüm getirilmiyor? Biraz sonra,
AKP sözcüsü konuşacak, lütfen bunlara cevap versin, olayları saptırmasın.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çiftçi batırıldı, kredi verilmiyor.
Çok uğraşmama rağmen, ihtar çekmemize rağmen, soru önergelerimize rağmen, dün,
Ziraat Bankası yeni başladı kredi vermeye. Yani bu krediler verilirken köylüden
tarlasını, çayırını, ahırını ipotek istemiyor, şehir merkezinden ipotek
istiyor, şehir merkezinden veremediği için perişan oluyor.
Doğu, güneydoğu çok mağdur olan bölge, yerinde gelişmesi
gerekirken, tarım kredi kooperatifleri, Hoçvan Hasköy
Tarım Kredi Kooperatifi, Göle Tarım Kredi Kooperatifi, Çayırbaşı
Tarım Kredi Kooperatifi, Ardahan Yalnızçam Tarım
Kredi Kooperatifi kapatıldı, Ardahan merkeze alındı. Yahu, kardeşim, bu
milletin dolmuşa ödeyecek parası yok, siz niye yerinden bu tarım kredi
kooperatiflerini kapattınız da merkeze aldınız? Bu, sadece Ardahan’da değil,
Kars’ta da oldu, her yerde de oldu. Hayvancılık bitti değerli arkadaşlar.
Buradan şunu söylüyorum, zamanım da fazla kalmadı: İthal et, ithal
hayvan için yüzde 30 gümrük fonu vardı, yüzde 45’e çıkarıldı, bir denge
sağlandı ama bu biraz daha çıkarılırsa, yani yüzde 60 civarında olursa, o zaman
yerli, Türk köylüsünün malıyla ithal getirilen mal arasında bir denge oluşur,
Türk köylüsü de zarar etmez. Ben bunu rica ediyorum Hükûmet yetkililerinden,
mutlak surette bunu sağlamamız lazım çünkü değerli arkadaşlar, eğer biz bunu
sağlayamazsak… Bana gelen çiftçiler şunu söylüyor: “Biz bundan sonra besiciliği
bırakacağız. Biz besiciliği bırakırsak Türkiye devamlı yurt dışına bağımlı
kalacak.” Yurt dışına bağımlı kaldığı zaman, o zaman, maalesef, hem 25 milyon
insanımız perişan olacak hem Türkiye nasıl beslendiği belli olmayan hayvanların
etini yemek mecburiyetinde kalacaktır.
Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki… Yaklaştı,
inşallah halkın iktidarı gelecek, göreceksiniz. Nasıl, hangi yüzle gideceksiniz
köylüye onu bilemiyorum, köylü sizi nasıl karşılayacak onu da bilemiyorum ama
bir şey biliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi geldiği zaman ithal et derhâl
durdurulacak, ithal hayvan derhâl durdurulacak, köylümüze her türlü imkân
verilecektir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika sürem var mı?
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Muş
Milletvekili Sayın Nuri Yaman’a aittir.
Buyurun Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin,
hayvancılık sektörünün sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Bu nedenle hepinizi en
içten duygularımla selamlıyorum.
Evet, Meclisin bu son günlerinde biliyoruz ki, herkes de biliyor
ki bundan sonra gelecek olan bu tür önergeler, araştırma önergeleri yani bir
noktada sırayı savma ve gündeme alınmayacağı gibi bir değerlendirmeyle karşı
karşıya kalacak. Ve yine dört yıldan bu yana muhalefet milletvekillerinin
çeşitli partilerden gelen benzer birtakım araştırma önergelerinin de akıbeti
yine -sağ olsunlar- AKP’nin parmaklarının kalkıp indiği ortamlarda hep
reddedildi ve bir türlü bu konular, ülkenin önemli sorunları, bu ülkenin
binlerce, milyonlarca insanının beklediği sorunlar bir araştırma ve inceleme
zahmetinde bulunulmadan tekrar tozlu raflardaki yerini korumaya bırakıldı.
Öyle sanıyorum ki
hayvancılık sektörünün sorunlarıyla ilgili olarak bu verilen ne ilktir
ne de son araştırma önergesi olacaktır. Ancak, bu konularla ilgili tekrara düşmemek
için, daha önce burada hayvancılık sektörünün sorunlarını dile getiren
hatiplerin de belirttiği rakamları yinelememek, tekrarlamamak için çok net ve
açık bir bilgiyi -aldığım bu bilgi TÜİK’in
araştırmaları sonucunda saptanan bilgi- size sunmak istiyorum: 2000 yılı
başlarında Türkiye’deki hayvan potansiyelimiz büyükbaş hayvanlarda 17 milyonun
üzerindeyken bugün maalesef 10,5 milyona düşmüş durumda. Yine aynı döneme
ilişkin olarak küçükbaş hayvan sayısı da 50 ile 55 milyon –koyun ve keçiler
dâhil edildiği zaman- olduğu hâlde bugün bu da yine yüzde 50’nin üzerinde bir
düşüşle 23 milyona düşmüş.
Tabii, bu rakamları herkesin kendine göre konuşturması, kendine
göre yorumlaması mümkün ancak ben, bu hayvancılık sektörünün çok yoğun olarak
bulunduğu Muş bölgesindeki bazı insanların, yıllardır geçimini bundan sağlayan
bazı insanların çektiği sıkıntıları, bire bir bunlarla yaptığım görüşmelerden o
anekdotları size anlatmak istiyorum.
Bir defa, bu hayvancılığın gelişmesinde en büyük etkisi olacak
olan bitki örtüsü sizin tahminlerinizin çok çok ötesinde düşmüş durumda ve
bitki örtüsü çeşitliliği, deyim yerindeyse, sıfırlanmış. Kâğıt üzerinde tarım
il müdürlüklerinin veya bu Bakanlığın birçok ilde mera ıslahı, meralarla
ilgili, dosyalarda çalışmaları var ama bu örnek çalışmalar da hani yıllık
çalışmalarda neler yapılmış amacıyla yapılan şeyler. Ancak bilhassa bu doğrudan
destek nedeniyle siz maalesef bu vatandaşı tembelliğe sevk ettiniz.
Bakın, kendimden örnek vereceğim. Ben de miras yoluyla annemden ve
babamdan intikal eden arazi sahibiyim ve bu arazileri, samimiyetle söylüyorum,
ekip biçmeden bu doğrudan destekle alınan ücretin ondan daha fazla olduğunu
buradan itiraf edeyim. O nedenle, vatandaşı, siz, ne bitki çeşitliliği
bakımından ne tarımsal üretim bakımından ekip biçmekten alıkoydunuz ve
vatandaşı tembelliğe alıştırdınız.
Yine bu hayvancılıkla ilgili verdiğiniz kredilerle ilgili sayın
bakanlar buradan kalkıp çok güzel nutuklar atıyorlar ve ferdî hayvancılık
kredisi alacak olan insanlarla ilgili ben yine memleketimden bir örnekle, bir
anekdotla sizlere bilgi sunmak istiyorum.
Biliyorsunuz, her yerde, her yerleşim yerinde, köyde, kentte,
şehirde o yerin genel durumunu çok iyi, esprili bir şekilde anlatan “ayaklı
kütüphane” veya “ayaklı gazete” diyeceğimiz nitelikte bilgi sahibi olan
insanlar var. Gidin o köye, köyün ahvalini, köyün içinde bulunduğu şartları, o
kişiyi bir saat konuşturun, her şeyi öğrenirsiniz.
Benim güzel Malazgirt’imde de “Medeni Çelik” isminde bir esnaf
var. Aylık, yıllık, haftalık bilgileri çok rahatlıkta bundan alabilirsiniz.
Gittikçe ben bunu yakalarım ve konuşurum kendisiyle: “Medeni, gel böyle,
bakalım memleketin ahvali nedir? Senin esnaf olarak durumun nedir? Komşularının
hayvancılık sorunu nedir?” derim. Kredi… Bakanlar çıkıp Meclisten hep
anlatıyorlar: “Biz sıfır faizli kredi veriyoruz. İşte, iki yıl ödemesiz şu
kadar kredi sağlıyoruz.” “Esnaf olarak sen kredi alabiliyor musun?” diye
sordum. “Sayın Vekilim, ben Anadolu’nun bu Kürt coğrafyasında söylenen sözüyle
size hitap edeyim, siz bunu tercüme edin.” dedi. “Bankalar bizden kredi
istediğimiz zaman, ‘…’(x)” diyor. Yani diyor ki: “Bana banka kredi vermek için
diyor ki: ‘Git, güller deresinden yılanın yumurtasını getir, ben sana öyle
kredi vereyim.” “Yahu, bunu aç biraz. Ne demek?” “Yani, bize öyle şartlar öne
sürüyor ki. Bir defa ben esnaf olarak bir memura mahkûm edilmek, iki memura, üç
memura mahkûm edilmek zorundayım. Benim köydeki ne arazim ne evim ne de
varlığım ipotek olarak kabul edilmiyor. Yine, benim şehir içindeki evim de kabul
edilmiyor. Banka bunu da kabul etmiyor.” Ve ben merak ettim, gerçekten banka
müdürüne sordum, dedim ki: “Ya, nasıl olur? Hadi köydeki arsayı, tarlayı
almıyorsun ama şehir içindeki, apartman dairesi olmasa bile, adamın bir evi
var, bir tapusu var. Bunu niye kabul etmiyorsun?” Ve “…”(xx) olarak bana
söylediği şu: “Efendim, genel müdürlüğümüz bilhassa paraya çevrilmeyecek
konumda olan ve satışa çıkarıldığı zaman, haciz gittiği zaman satılmayacak olan
bu tür şeyleri sakın sakın almayın.” diye… Biz de bunun için bunları
alamıyoruz.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
(xx) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
Tabii, şimdi bu şeylerden bahsederken, geçen hafta ben Ege’de
bizim demokratik çözüm çadırlarıyla ilgili etkinlikler sırasında bölgenin
Manisa, Aydın, Denizli illerini dolaşırken Aydın’a gittiğimde yol üzerinde
kamyonların çok yoğun olduğu, kamyoncuların mola verdiği bir istasyonda durdum.
Benim idarecilik mesleğinden gelen alışkanlığımla genelde bu esnaf kesimiyle
hâl gibi, şehirler arası otobüs işletmecileri gibi insanlarla o çevrenin
bilgilerini almak üzere sohbetlerim olur. İlgili şoför arkadaşa dedim ki:
“Şuraya, şu benzinliğe çek de şu kamyoncuların durumunu bir öğrenelim.” Orada
Afyon’dan, Konya’dan, Hatay’dan, Bilecik’ten plakalarından gördüğüm bir sürü
kamyoncu vardı. Selam verdim “Sizinle sohbet etmek istiyorum.” dedim, “Ne
yapıyorsunuz, ahvali şartlarınız, durumlarınız nedir?” diye sordum. Tabii
milletvekili olduğumu açıkçası söylemedim. “Sizin bu sorunlarınızla ilgili ben
bir araştırma yapıyorum, bilgi edinmek istiyorum.” dedim. İnanın ki o Afyonlu,
o Bilecikli kardeşim sorunlarına birinin sahip çıkmasından kaynaklı olarak
gözleri açıldı, “Bunları gazetelere yazabilecek misiniz?” dedi. “Evet,
yazacağım.” dedim. Belki beni şimdi dinliyorsa size verdiğim sözün gereği
olarak “Belki bir yerlerde de dile getirmeye çalışırım.” dedim.
Beyler, gerçekten, değerli milletvekilleri, kamyoncu esnafı kan
ağlıyor kan. “Üç buçuk liraya mazotla ben ele güne rezil olmamak için, ar namus
belasına, evde arabayı takoza çekmemek için, karın tokluğuna, çoluk çocuğum
çalışıyor desinler diye gidiyorum. Bakın, bu sardığım yüklerle ilgili gittiğim
geldiğim de inanın ki çok defa koyduğum mazotun parasını zor karşılıyorum.”
diyor.
Yine, Kütahya’da benim çok samimi dostlarım var, şehirler arası
otobüs nakliyesini yaparlar. Bunlar da şu anda iflas bayrağını çekmiş durumda.
Yani, siz bu akaryakıtın bu yükselen fiyatları karşısında sadece hayvancılıkla
geçinen insanları değil, siz kamyoncu esnafını yok ettiniz, siz gerçekten
şehirler arası otobüs taşımacılığı yapan insanlara iflas bayrağını çektirecek
konuma geldiniz.
Merak ediyorum değerli AKP milletvekilleri, bölgenizdeki bu
esnaflarla görüşmüyor musunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Lütfen onların sesini dinleyin diyor,
hepinize saygılar sunu-yorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Edirne
Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.
Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz aldım. Sizleri saygılarımla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tarım sektörü içinde hayvancılık ayrı bir
öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörünün stratejik önemini
kavramış ve bu öneme uygun politikalar ile hayvancılığın tarım sektörü içindeki
payını artırmışlardır. Çünkü hayvancılık, insanın yeterli ve dengeli
beslenmesi, istihdama olan katkısı, hayvanların insan gıdası olarak
tüketilemeyen bitki ve bitkisel artıkları yararlı besinlere dönüştürebilme
yetenekleri ve çiftçiye günlük gelir sağlaması nedeniyle çok yönlü ve
vazgeçilmez bir sektör olarak insan hayatı ve ülke ekonomisinde önemli bir
konuma sahiptir.
AKP hükümetlerinin yanlış tarım politikaları sonucu, geniş
yüzölçümü, farklı ekolojileri, değişik tür ve ırktan hayvan varlığıyla avantajlı
bir konuma sahip olan ülkemizdeki hayvancılığı ve hayvansal ürünler üretimini
tehlikeye sokmuştur. Türkiye’deki hayvan sayısına baktığımızda, Türkiye nüfusu
son dönemde artış gösterirken hayvan varlığı azalmıştır. Tarımdaki nüfusu yüzde
26,6 olan ülkemizde, siyasi iktidarın canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil
çözüm üretmesi gerekmektedir. Türkiye'de uygulanan yanlış politikalar
neticesinde hayvan sayısı 37 milyon 689 bine düşmüştür. Bütün bu sorunlara
karşı Hükûmet Türkiye'de hayvan arzını artırma seçeneğini bir kenara koyarak
doğrudan canlı hayvan ithal etmeye yönelmiştir. Bugün, her hayvancılık
işletmesini bir fabrika olarak kabul edecek olursak birçok fabrika
kapanmaktadır ve böyle gidecek olursa kapananlara yenilerinin eklenmesi
kaçınılmaz olacaktır.
AKP İktidarı döneminde özellikle koyun ve keçi türü olmak üzere
hayvan varlığımız azalmıştır. Et ve süt fiyatları spekülatörlerin insafına terk
edilerek suni fiyat dalgalanmalarıyla fiyatlar bazen yükselmiş bazen düşmüş ve
her iki durumda da üretici kaybetmiştir.
Hayvancılık kayıt sistemi etkin çalıştırılmamıştır.
Süt ve yağ fiyatları regüle edilememiş,
birçok damızlık hayvan kesime sevk
edilmiştir.
Özellikle son bir yıldır et fiyatları anormal artarak fakir fukara
eti kurbandan kurbana görür hâle gelmiştir. Geçmiş yılların tersine batı
illerinden hayvancılığın en yoğun yapıldığı doğu illerine et sevkiyatı
başlamıştır.
Koyunculuk gözden çıkarılmış, siyasi amaçlarla bazı bölgelere,
bölge illerine farklı hayvancılık destekleri uygulamaya konulmuştur.
Büyük gelişme ve ihraç
potansiyeline rağmen kanatlı sektörü kendi hâline bırakılmıştır.
Kaçakçılık ve kayıt dışılık nedeniyle Türk çiftçisiyle birlikte
devlet büyük zarar görmüştür.
Damızlık düve ve koyun ihtiyacını yurt içi kaynaklardan temin için
hiçbir adım atılmamıştır. Aksine on beş yıldır 1 gram et ithal edilmeyen
ülkemizde et ithalatının yolu açılmıştır.
Türkiye’de 2002-2010 yılları arasında hayvansal üretimde ve hayvan
ürünleri piyasasında genel durum asla üretici lehine olmayıp mağduriyetin yanında
istikrarsızlık olarak ortaya çıkmıştır. Hayvancılıkta yaşanan son durum ise AKP
hükûmetlerinin yanlış politikaları sonucu hayvancılık sektöründe patlayan bu
krizler de Türk hayvancılığının nerelerden nerelere geldiğinin en önemli
göstergesidir.
Bütün dünyada ülkeler bazında hayvan sayısı artarken son yedi
yılda ülkemizde hayvan sayısı düşmüştür. Özellikle küçükbaş hayvan sayısındaki
düşüş çok dikkat çekicidir. AKP iktidarları döneminde, kırsal kesimde yaşayan
insanlarımızın en önemli geçim kaynağı olan küçükbaş hayvancılığımız neredeyse
bitme noktasına gelmiştir.
TÜİK verilerine göre, 2002 yılında 31 milyon 954 bin olan küçükbaş
hayvan sayısı, uygulanan yanlış politikalar sonucu 2009 yılı sonu itibarıyla 5
milyon 76 bin azalarak 26 milyon 878 bine düşmüştür. Yani son yedi yıl içinde
küçükbaş hayvan sayısı 5 milyon 76 bin düşmüş, son iki yılda büyükbaş hayvan
sayısı da düşmeye başlamıştır. Bunun sonucu 2009 yılı ikinci yarısından
itibaren et fiyatları aşırı derecede artmıştır. Bu artışın nedenlerini iyi
analiz edemeyen AKP İktidarı, çareyi bir başka yanlış daha yaparak et ithal
etmekte bulmuştur. Hâlbuki bu noktaya gelineceği daha 2006 yılından belliydi.
Nitekim bilim adamları ve sivil toplum örgütleri bunu daha 2006 yılında
söylemişlerdi.
Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği tarafından
Kasım 2006’da yayınlanan “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Türkiye'nin Hayvansal
Üretimi” adlı kitabın 111’inci sayfasında “Türkiye için özellikle kırmızı et
üretimi kritik görünmektedir. Hayvan popülasyonlarından sağlanacak süt üretimi
ile et üretimi uygun bir noktada dengelenmelidir. Aksi hâlde özellikle kırmızı
et açığı oluşacak ve Türkiye et ithalatına zorlanacaktır. Eğer Türkiye kırmızı
et açığını ithalatla karşılamaya kalkışır ve bunu uzun süre devam ettirirse süt
ithalatının yolu da açılmış olacak.” denilmiştir.
Yani AKP İktidarı, bu ülkede et meselesinin süt meselesi, süt
meselesinin de et meselesi olduğunu anlayamamış, yıllarca sütün sudan ucuza
satılmasına göz yummuş ve süt üreticisinin feryatlarına kulaklarını tıkamıştır.
2007 yılında yem fiyatlarında yaşanan anormal artış, süt tozu
ithalatının artması, süt fiyatlarının maliyetinin altında kalması ve bunun
sonucu damızlık ineklerin kesime gönderilmesi, sonraki yıllarda et arzında
açığa yol açmış ve et fiyatlarının artmasına neden olmuştur. Nitekim, görüldüğü
gibi üreticinin öngörüsü gerçekleşmiş ve AKP İktidarının bu yanlış politika
tercihi ve kötü yönetimi sonucu büyükbaş hayvan sayısı 2008 yılında yüzde 2,
2009 yılında ise yüzde 1 azalmış; 2007 yılında artan kırmızı et üretimi ise
2008 yılında yüzde 16, 2009 yılında yüzde 14 oranında düşmüş ve ortaya çıkan et
arzı açığından dolayı et fiyatları artmaya başlamıştır.
Sonuçta, ithalat senaryosu gerçekleşmiş ve et ithalatı için ortam
oluşturulmuş ve ithalata izin verilmiştir. Et ithalatı izni et fiyatlarını
düşürmek için geçici bir çözüm olabilir ancak bu yanlış politik tercihin bundan
böyle ülkemizi ithal ete mahkûm edeceği açıktır. AKP İktidarı ülkemiz insanını,
ülkemiz çiftçisini desteklemek yerine Avrupa Birliği çiftçisini ve global gücün
tüccarlarını desteklemeyi yeğlemiştir. Bu suretle, AKP Türkiye hayvancılığına,
en önemli istihdam kaynağı olan bu sektöre, Türk çiftçisine ve Türkiye
hayvancılığının geleceğine tarihinin en büyük darbesini vurmuştur.
Nitekim, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
“AB Uyum Sürecinde Hayvancılığımızın Sorunları” adıyla hazırladığı raporda şap,
brusella, çiçek, kuduz, koyun-keçi vebası,
tüberküloz, şarbon hastalıklarının kontrol altına alınamadığı, hayvan
hastalıklarıyla mücadele için bütçeden ayrılan ödeneklerin yetersiz olduğu,
hayvancılıkta genetik potansiyelin yetersiz olduğu, sektördeki kayıt dışılığa
dikkat çekerek kaçak hayvan hareketlerinin de etkin bir şekilde kontrol
edilemediği ve yem fiyatlarının yüksek olduğu gerçeğini ifade ederek
hayvancılığa gereken önemi veremediklerini ikrar etmiştir.
Raporda, ayrıca hastalıkların neden olduğu yıllık ekonomik kaybın,
süt ve et üretimimizin yüzde 25’ine eş değer olduğu, bunun da yaklaşık 2,7
milyar TL’ye tekabül ettiği zikredilmektedir.
Sonuçta, AKP Hükûmeti 15 Mart 1995 tarihinden beri tamamen yasak
olan et ve kasaplık canlı hayvan ithalatının önünü açmıştır. 30 Nisan 2010
tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Et ve Balık Kurumuna et ve canlı
hayvan ithalatı yetkisi verilmiştir. Bu karar ve bu uygulama, Türkiye
hayvancılığını dönüşü olmayan bir yola sokmuş ve hayvan varlığı bakımından
dünya ve Avrupa Birliğinin sayılı ülkelerinden olan ülkemizi tamamen Avrupa’nın
ve Amerika kıtası ülkelerinin pazarı hâline dönüştürmüş ve ülkemizdeki hayvan
yetiştiricilerimizi, üreticilerimizi, besicilerimizi bir daha bellerini
doğrultamayacak şekilde tasfiyeye götürecek yolu açmıştır.
Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısının aranılmasını
istiyorum Başkan.
BAŞKAN – Daha konuşma var.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhindeki son söz Bursa
Milletvekili Sayın Ali Koyuncu’ya aittir.
Buyurun Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ali, bir daha olmayacak mısın?
Çok sevgi gösteriyorsun!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin hayvan
sayısındaki düşüş ve et fiyatlarındaki yükselişin sebeplerini tespit etmek
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerisinin görüşülmesinde AK
PARTİ Grubu adına, aleyhinde söz almış bulunuyorum.
Tabii, benden önce çok değerli hatipler burada, çıktılar,
konuştular. Biz de ilgiyle izlemeye çalıştık. Yaşamak denilen olay kâğıtla,
kalemle yazılmaz, çizilmez, onu yaşamanız gerekir. Hani derler ya “Tarlada
iziniz yoksa ambarda da yüzünüz yoktur.” Eğer ki sizler tarımda, tarlada,
bağda, bahçede bostanı görmediyseniz Osman’ı da bilmezsiniz. Yani o insanları,
çiftçilikle uğraşan insanları, osmanları da
tanımazsınız.
Bunu neden söyledim: Değerli hatip arkadaşlar dediler ki: “AK
PARTİ Grubu adına burada yetkililer çıkacak, milletvekilleri çıkacak. Bunlara
cevap istiyoruz.” dediler. Bizler de cevap vereceğiz ama arkadaşlarımız
gitmişler. Nereye gittiniz? Hep kuru sıkı atıyorsunuz, ondan sonra da
kaçıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir dakika, bir dakika…
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Buyurun, bizler bu attığınız kuru sıkılara
cevap verelim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce Cumhuriyet Halk Partisi adına
konuşan arkadaşımız “Sizden cevap istiyorum.” diye burada söylemedi mi? Evet,
söyledi. Şimdi ben cevap veriyorum: “Mavidil
hastalığı.” dedi. Mavidil hastalığıyla ilgili numune
İngiltere’ye referans laboratuvara gönderildi. Eğer ki ilmi kabul ediyorsak,
eğer ki bilimi kabul ediyorsak dedikodularla, karalamalarla, yaralamalarla
beslenmiyorsak ilim, bilim diyor ki: “Negatif. Böyle bir hastalık yok.” Onun
akabinde ithalatçı firma hayvanları Sakarya’dan Gaziantep’e alıyor değerli
arkadaşlar. Az önce Nuri Bey, Nuri Yaman Bey dedi ki: “Tarımdan konuşun.”
Arkadaşlar, ben çamur batak çocuğuyum, tarladan geliyorum ve tarlaya gidiyoruz.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne çocuğu? Bir dakika Ali Bey,
anlamadım.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ali Bey, ne çocuğusun anlamadık.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Çamur batak çocuğu olmadan bunları
bilemezsiniz. Dedi ki: “Ben, doğrudan gelir desteğinden, üretimden daha fazla
destek alıyorum.” Ya bak kardeşim, adama derler ki: “Atma din kardeşiyiz.” Tam da cuk diye oturdu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ali Bey anlamadık.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Neden? Neden? 2008 yılında doğrudan gelir
desteği kaldırıldı. 2008 yılında doğrudan gelir desteği kaldırıldı.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ali Bey, niye ithalat yapıyorsunuz?
Niye et ithalatı yapıyorsun?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Daha önce bizler, IMF politikaları
çerçevesinde, iyi niyet mektupları çerçevesinde taahhütler vermiştik ya, onun
için üretime değil, doğrudan gelir desteğine destek veriyorduk ama sonra ne
oldu?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye et ithalatı yapıyorsunuz?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Biz, IMF’e iyi niyet mektupları vermedik.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalata cevap ver, ithalata!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Dedik ki: “Bu ülkenin, bu milletin asil
temsilcileri, AK PARTİ Hükûmetinin temsilcileri, IMF’e boyun eğmeden, milletin
menfaatleri doğrultusunda tarım politikalarını belirler.” Ve biz doğrudan gelir
desteğini kaldırdık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Süt 40 kuruş.
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Neye verdik? Neye verdik? Ürüne verdik
değerli arkadaşlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) – 2008’e kadar beş yıl kim iktidardaydı?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Üretim yapmadan destek alamazsınız. Buna
da cevap verdim.
NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ali Bey, süt kaç lira, süt?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi, değerli kardeşlerim “Posof’ta şap
oldu.” dedi, şap, şap. Türkiye Cumhuriyeti devleti… Bağırmakla, karalama,
yaralama yapmakla bir yere varamazsınız.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Süte gel, süte!
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Doğruları söyle, doğruları!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Gerçekleri göreceksiniz. Ayağınıza çamur
bulaşacak, metan gazını koklayacaksınız, bunu ondan sonra buraya çıkacaksınız,
konuşacaksınız. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Şimdi, “Posof’ta şap hastalığı oldu, hayvanlar öldü.” dedi değerli
arkadaşımız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şap hastalığına
tazminat verilmez, şap hastalığından da fazla hayvan ölmez. Ama brusella ve tüberküloz hastalığına devletimiz, Hükûmetimiz
destek vermiyor mu? Tabii ki veriyor.
Onun akabinde, Ziraat Bankasından bahsettiler değerli arkadaşlar.
Tabii, tarım sektörü zor sektördür, zahmetli sektördür. Orada eli nasırlı
insanlar vardır, çalışırlar annelerimiz, babalarımız, bacılarımız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sütçülerin sırtından in, sütçülerin
sırtından.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onlar var ya onlar, yüzde 8 bin faizler
çıktığında, Ziraat Bankasından yüzde 59, yüzde 54, yüzde 70’le kredi
aldıklarında, sonra temerrüt faizleri yüzde 174’lere çıktığında üretimi
kesmediler o insanlar.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt Birliğinden kaç para maaş
alıyorsun?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onların ellerinden öpüyorum, çiftçi
kardeşlerimize de saygılar sunuyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Onlar şimdi hapiste, cezaevinde onlar.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, şimdi, hayvan
sayısından bahsedildi az önce burada, hayvan sayısından bahsedildi değerli
kardeşlerim. 2002’de 9,9 milyon hayvan varlığı vardı.
Sen büyükbaş hayvanın ne kadar olduğunu biliyor musun? Büyükbaş,
büyükbaş hayvan. Biliyor musun?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biliyorum, 4 milyon lira.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – 9,9 milyondan 10,8 milyona çıktı.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayır, 4 milyon lira.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bakın, yıllardır bu ülkede iktidar
oldunuz. Millet sizin hayvancılığa ne verdiğinizi biliyor.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 7 milyona aldıklarını 4 milyona
satamıyor.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Biz de sizin bu insanlara hiçbir şey
vermediğinizi çok iyi biliyoruz değerli kardeşlerim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bugün görüştüm, bugün.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayvancılıkta 1930’lara, 1940’lara
gitmeyelim. Eğer ki gidersek söyleyeceğimiz rakamların altında kalırsınız, o
günlerde karkas ağırlığın…
ALİM IŞIK (Kütahya) – 2011’e gel, 2011’e.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bugüne gel, bugüne.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Karkas ağırlığın ne olduğunu biliyor
musun?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biliyorum.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama ben AK PARTİ Grubuna bir öneride
bulunuyorum. Buradan, bizim, sayın grubumuzun, grup başkan vekillerimizin
hayvancılıkla ilgili ve yaptıklarımızla ilgili milletvekili arkadaşlarımıza bir
seminer verilmesi konusunda öneride bulunuyorum çünkü arkadaşlarımız
bilmiyorlar, görmüyorlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) - Geçti, geçti, seçime gidiyoruz.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Karkas ağırlık ne kadardı, ne kadardı
karkas ağırlık? 60’tı. Süt verimi ne kadardı? 500, 700’dü bir hayvandan. Hani
sağıyorsun böyle hayvanları. Tamam mı.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt birliğinden kaç para maaş alıyorsun?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ne kadardı 500, 700’dü. Şimdi nereye
çıktı? 1.700 kilogramdan 2.800 kilograma çıkmadı mı? Sayı esas değil,
verimlilik esas, verimlilik değerli kardeşlerim. Tarımda verimliliği çok iyi
bilmemiz lazım.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz, niye? Çok
verimli olduğu için mi ithalat yapıyorsunuz? Ne ithal ediyorsunuz?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, hayvancılıkta daha önceki yıllarda
tarım bütçesinden ne kadar destek veriliyordu? Yüzde 4’tü değerli arkadaşlar,
Tarım Bakanlığımızın bütçesinden hayvancılığa verilen destekleme yüzde 4’tü.
Şimdi ne kadar? Yüzde 28.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayvancılığa 83 milyon TL destek
verilirken bugün 1 milyar 700 milyon… Siz anlayasınız diye eski parayı da
söylüyorum. 1 katrilyon 700 trilyon lira destek verilmiyor mu değerli
kardeşlerim? Veriliyor.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gayrisafi millî hasılaya oranını
söyle. Oran kaç, 2011’de ayırdığın oran kaç?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, tabii ki hayvancılıkta, et
piyasasında, süt piyasasında inişler çıkışlar yapılmıyor mu? Yapılıyor, oluyor,
bunlar da oluyor.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 2011 yılındaki oranı söyle!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama devletimiz, mağduriyetleri önlemek için
plan ve projelerini ortaya koyuyor. Bugün itibarıyla üreticilerimizin hayvan
başına aldığı destek ne kadar, ne kadar?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt üreticisinin durumu ne?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ne kadar hayvan başına aldığı destek?
Bilmiyorsun, öğren: 275 TL hayvan başına destek veriyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Onun için mi ithalat yapıyorsunuz?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca buzağı başına 100 TL, sütüne 6
kuruş destek veriyoruz.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz? Ona cevap
ver!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Toplamda bir hayvan başına ne kadar destek
veriyoruz? Buyur, konuş. 700 TL destek veriyoruz değerli kardeşlerim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Yem kaç para?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalata cevap ver, ithalata!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Alınan tedbirleri sayayım, bilmiyorsanız
iyi dinleyin ve öğrenin.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sen önce Angusları
öğren. “Angus” ne demek?
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Türkiye artık süt ihraç eden bir ülke
hâline gelmemiştir. Süt tozu ihracatına destek getirilmiştir. Yurt içine süt
tozu ithalatına “dur” denilmiştir.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nasıl? 20 bin ton süt tozu ithal
ediyorsunuz.
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Protein, kazein ithalatına gözetim
tedbirleri getirilmiştir. Besicilerimize ocak ayından itibaren 300 TL destek
getirilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yalandan kim ölmüş?
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ali Bey, doğruları söyle, doğruları!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Koyunculuğumuzun gelişmesi için koyun
başına destek 10 TL’den 15 TL’ye, koyunculukta süt desteği 10 kuruştan 15’e
çıkarılmıştır. Ayrıca organik hayvancılığa yüzde 50 daha fazla destek
veriliyor. Sıfır faizli kredileri verdik. Bölgesel hayvancılıkla ilgili
destekler getirdik değerli arkadaşlarım.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayvancılık göçtü, göçtü!
ALİ KOYUNCU (Devamla) – Dünyanın en kolay yapılan işi… Bakın ben
size söyleyeyim. Dünyanın en kolay yapılan işi nedir biliyor musunuz? Sizin
yaptığınız, eleştirmektir. Tamam mı değerli kardeşlerim? Ve onun akabinden de hiçbir şey yapmamaktır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir torba yem kaç para?
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bizim sizden farklılığımızı söyleyeyim,
ister alının, ister üzülün: Biz yapmak için varız, biz başarmak için varız,
milletimizin derdine çare olmak için varız.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Dünyanın en kolay işi kürsüden yalan
söylemek!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Siz de olmak için varsınız. Başarıda
yoksunuz, çalışmada yoksunuz, milletin derdinde yoksunuz: salonlarda milletin
olmadığı yerlerde eleştiriye varsınız, kurusıkıya varsınız, taklide varsınız.
Bu milletin basireti, bu milletin feraseti ve ileri görüşlülüğü sayesinde
iktidar olan biziz, biz, biziz, muhalefet de sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayvancılığı batırdınız!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - 12 Haziranda bu millet takdirini
yapacaktır, milletin konuşacağı gün yakındır.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gel, Balıkesir’e gel!
ALİ KOYUNCU (Devamla) - Kimin olmak için, kimin yapmak için
çalışacağının kararını bugüne kadar olduğu gibi 12 Haziranda da bu millet
verecektir.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koyuncu.
Sayın Anadol, karar yeter sayısı istiyor
musunuz?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Tamam.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum,
karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri
reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün
19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza
sunacağım.
3.- Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi
30/3/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (bugün)
toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Suat
Kılıç
Samsun
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmında bulunan 725, 719, 699, 702 ve 712 sıra sayılı Kanun
Tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5 ve 6 ıncı
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun;
5 ve 6 Nisan 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi;
6 ve 7 Nisan 2011 Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14:00'te
toplanması;
30 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 725 S.Sayılı
Kanun Tasarısının 1. Bölümünün bitimine kadar çalışması,
31 Mart 2011 Perşembe günü 646 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, bu birleşimde 646 sıra sayılı
Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanamaması halinde 1 Nisan 2011 Cuma günü
de saat 14:00'de toplanarak kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen
diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 646 sıra
sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
edilmesi,
Bu birleşimlerinde gece 24:00'de günlük programların
tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesi;
5, 6 ve 7 Nisan 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat
23:00'e kadar çalışması,
725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 91. maddesine göre
Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması;
Önerilmiştir.
725 Sıra Sayılı
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1012)
BÖLÜMLER BÖLÜM
MADDELERİ BÖLÜMDEKİ
MADDE
SAYISI
1.BÖLÜM 1
ila 17 nci maddeler
(Madde
14’e bağlı; 71/A, 71/B ve 71/C 19
Maddeleri
dâhil)
2.BÖLÜM 18
ila 33 üncü maddeler
(Madde
26’ya bağlı; Geçici 2, 3 ve 4 üncü 19
maddeler
ile Geçici Madde 1 dâhil)
TOPLAM
MADDE SAYISI 38
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk
söz Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç’a aittir.
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer
milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
İki muhalefet grubumuzun grup önerileri üzerindeki görüşmeler
tamamlandı. İktidar grubu olarak bizim de bir grup önerimiz var. Bu hafta ve
önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma gün ve
saatlerini dizayn etmeye yönelik hazırlığımızı muhalefet partilerinin grup
temsilcileri ile Sayın Meclis Başkanının Başkanlığındaki Danışma Kurulunda
paylaştık. Mutabakat sağlanamadığı için şu an huzurlarınızdayız. Genel Kurulun
onayına çalışma prensiplerimizi arz edeceğiz ve sizlerin alacağı karar
doğrultusunda bu hafta ve önümüzdeki haftaki gündem sıralamalarını
şekillendirmiş olacağız.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde
23’üncü Dönemin son günlerini, son çalışma günlerini idrak etmekteyiz. Bu hafta
ve önümüzdeki hafta Genel Kurulumuzun yasama çalışmalarına devam edeceği son
haftalar olacak büyük olasılıkla çünkü malumlarınız olduğu üzere milletvekili seçimine
yönelik aday listeleri 11 Nisan tarihinde tüm siyasi partiler tarafından Yüksek
Seçim Kuruluna teslim edilecek ve dolayısıyla, resmî seçim takvimi kapsamında,
sonraki günlerde, listelerin kesinleşmesini takiben, bütün siyaset kurumunun
gündeminde 24’üncü Döneme yönelik, milletvekili genel seçimlerine ilişkin
kampanya çalışmalarına katılmak olacak. Dolayısıyla son haftalar biraz sıkıştı.
Bu noktadaki eleştirileri kabul ediyorum. Son haftalarda çalışma yoğunluğu bir
miktar arttı. Fakat burada, bizlerin, kanun tasarı ve tekliflerini son günlere
yoğunlaştırmak gibi bir iradesi yok, açık yüreklilikle bunu ifade etmek
istiyorum. Malumunuz olduğu üzere İç Tüzük’teki
çalışma süreci 1 Temmuz tarihine kadar. 2003’te, 2004’te, 2005’te, 2006’da,
seçimler yılı olan 2007 yılı hariç olmak üzere, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında
da hiç 1 Temmuz tarihinde yani İç Tüzük’ün uygun
gördüğü tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisini tatil edemedik. Bu anlamda
milletvekillerinin tamamına –iktidar, muhalefet- bir teşekkür borcumuz var. 1
Temmuz-1 Ekim tarihleri arasında, temmuz, ağustos, eylül ayları İç Tüzük gereği
tatil olması gerekirken hep milletvekillerimizin tatil dönemlerinden feragat
edildi ve hep fazla çalışmak suretiyle milletimizin, yürütme organının ihtiyaç
duyduğu kanun tasarı ve tekliflerini burada yasalaştırmanın gayreti içerisinde
olduk. Ancak, kanun gereği olarak milletvekili seçimlerinin 12 Haziranda
yenilenmesi gerektiğinden ve bu yönde seçim kararı alındığından dolayı bu sene
1 Temmuz tarihine kadar bile çalışma süremiz maalesef yok. Dolayısıyla seçim
takviminin zorunlu kılmasından dolayı normal koşullarda 1 Temmuza kadar
yayılması gereken kanun tasarı ve tekliflerini bu hafta ve önümüzdeki haftayla
birlikte bitecek olan çalışma günlerine yoğunlaştırmak bir zaruret hâlini aldı.
Yine, açık yüreklilikle bir teşekkürümü ifade etmek istiyorum.
Gerek geçen hafta gerekse bu haftanın ilk günü olan dün itibarıyla öngörülenin
üzerinde bir çalışma performansını muhalefet gruplarımızın da anlayışı
sayesinde yakalayabildik. Kendilerine teşekkür ediyorum. Tahmin ediyorum bugün
ve bundan sonraki sayılı günlerde de aynı anlayış ve iş birliği içerisinde
sükûnet ve suhulet çerçevesinde yine önümüzdeki kanun tasarı ve tekliflerini…
Eleştiriler elbette ki seslendirilecek, önergeler elbette ki verilecek,
itirazlar elbette ki burada ifade edilecek ama buna rağmen çalışma takvimini
birlikte tamamlayabileceğimiz kanaatindeyim.
Değerli arkadaşlar, 23’üncü Dönemin sayılı günleri gök kubbede hoş
bir seda bırakmak ve bu dönem milletvekilleri olarak sükûnet, suhulet, anlayış,
barış, kardeşlik hissiyatı içerisinde bugünleri tamamlayabilmek hepimizin
arzusu olmalı; son günlerden iyi hatıralar bırakabilmeliyiz 23’üncü Dönem adına
ve 24’üncü Döneme de inşallah başlarken hep beraber olabildiğince rahat, dingin
bir iş yüküyle başlayabilmeliyiz.
Bizim gündemimizde bugün itibarıyla Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine başlamak var. Dün malumunuz, Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın, bir, 71’inci
maddesinin görüşmelerini tamamlayamamıştık, iki, geçen hafta Perşembe günü geç
saatlere kalması nedeniyle yürütme ve yürürlük maddelerini oylayamamıştık.
Bunları görüşeceğiz sıradaki işler gereği. RTÜK’e üye seçimini yapacağız.
Akabinde yeni bir tasarı olarak yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına yönelik
kanun tasarısının görüşmelerine başlamış olacağız.
Bugün için düşüncemiz, tümü üzerindeki görüşmeleri yaptıktan sonra
birinci bölüm üzerindeki görüşmeleri de yapmak ve birinci bölümün bütün
maddelerinin görüşmelerini tamamlayabilmek. Yarından itibaren, yargı
hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili kanun tasarısının ikinci bölümü
üzerindeki görüşmeleri yapmak ve bütün maddelerinin oylamalarını icra
edebilmek, tümü üzerindeki oylamayı da icra edebilmek. Akabinde, Adana ilimizde
kuruluşu Hükûmet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmiş
bulunan Adana bilgi ve teknoloji üniversitesinin kuruluşunu
gerçekleştirebilmek. Bunun da sonrasında, kısmet olursa hep birlikte… Herkesin
görebildiğim kadarıyla bu yönde bir arzusu var. Belki bazı hükümlerine
itirazlar olabilecek olmakla beraber sporda şiddetin önlenmesine dair bir kanun
tasarısı var. Yirmi sekiz maddeden müteşekkil bu kanun tasarısını da yine yarın
görüşmeyi arzu ediyoruz sizlerin de katkı ve destekleriyle beraber. Yurt dışı
temaslar çerçevesinde bu hafta görüşülmesi zaruri olan üç uluslararası
sözleşmeyi de yine yarınki gündemin sonunda görüşmeyi arzu ediyoruz.
Bizim esasında bu yüklü gündemde çarşamba ve perşembe günlerinin
yetmeyebileceği noktasından hareketle kanaatimiz cuma ve cumartesi günleri de
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışması hususunu sizlerin
iradenize sunmaktı. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi Grup Temsilcisinin Danışma
Kurulu toplantısında bir arzusu oldu. Bilebildiğimiz kadarıyla Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu bunu seslendirdi. Cumartesi günü
Cumhuriyet Halk Partisinin aday belirlemelerine yönelik resmî ön seçiminin
olacağı bize ifade edildi. Dolayısıyla, cumartesi günü çalışmayı doğru
bulmadık. CHP’nin kendi aday belirleme gündemine odaklandığı bir noktada
Meclisi çalıştırmayı doğru bulmadık. Bu zikrettiğim kanun tasarı ve teklifleri
perşembe günü bittiği takdirde yarın akşam itibarıyla, uygun saat itibarıyla
Genel Kurul çalışmalarını birlikte noktalandırabiliriz
kanaatindeyim. Olmadığı takdirde Cuma günü çalışmalara devam eder ve
cumartesiye kalmayacak şekilde bu haftanın gündemini tamamlayabiliriz.
Önümüzdeki haftaya ilişkin çalışma gün ve saatleri de belirlendi.
Bunlar dağıtıldığı için ayrı ayrı zikretme gereği görmüyorum. Salı günü
15.00’te başlayacağız, çarşamba, perşembe ve cuma günleri 14.00’te Genel Kurul
çalışmalarını –gelecek hafta için ifade ediyorum yani 5, 6 ve 7 Nisan tarihleri
için ifade ediyorum- bu şekilde bir planlamamız var.
Yine, Danışma Kurulunda mutabık kaldığımız bir diğer husus, malum,
23’üncü Dönemde raporları henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda
görüşülemeyen araştırma komisyonu çalışmalarımız var. Araştırma komisyonu
raporlarının da cuma günü Genel Kurulun gündemine getirilmesini ve 24’üncü
Döneme kalmadan, yani milletvekillerimizin iktidarıyla, muhalefetiyle emek
verdiği onca çalışma heba edilmeden araştırma komisyonu raporlarının burada
okunması, üzerindeki müzakerelerin yapılması da temel arzularımızdan bir
tanesidir. Burada da büyük ölçüde mutabık kaldık. Sayın Şandır vardı
toplantıda. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Sayın Kemal Anadol
adına Sayın Aslanoğlu vardı. BDP grup temsilcisi Danışma Kurulu toplantısına
katılmadığından dolayı kendilerinin görüşlerini alamadık ancak büyük ölçüde bir
mutabakatın olduğu anlaşılıyor.
Çok saygıdeğer milletvekilleri, gündemimiz bundan ibarettir. Kabul
ediyorum, biraz yüklü ama kesinlikle iyi niyetle de ifade ediyorum, 1 Temmuza
kadar çalışmamız gerekirken seçim nedeniyle süreci öne aldık ve bu süreçte biz
de yapıcı yaklaşımlar içerisindeyiz. Dün torba kanunla ilgili geçici madde
önerilerimizden muhalefetin itiraz ettikleri oldu. Arka tarafa geçtik, birlikte
müzakeresini yaptık, değerlendirmesini yaptık. 6 geçici madde önergemizden 3
tanesini kenara aldık, mutabık kaldığımız 3 tanesini birlikte kanunlaştırdık.
Yine, Anamur’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne su götürmeye
yönelik Hükûmet projesinin yasal zeminini oluşturmak üzere hazırlığı yapılan
maddeye ilişkin olarak Sayın Şandır’ın bir Anayasa
itirazı oldu. Yine Sayın Başkan sağ olsun, Sayın Akşener ara verdiler, arka
tarafa geçtik, onu da müzakere ettik.
Sayın Şandır’a da teşekkür ediyorum,
önerisini dikkate aldık.
Sayın Başkanımızın da Sayın Meral Akşener’in de toleransıyla,
arayı belki biraz uzun tuttuk ama, çalışmayı sağlıklı bir şekilde nihayete
erdirebildik.
Değerli arkadaşlar, son iki haftanın çalışma gündeminin iktidar ve
muhalefet milletvekillerimizin tamamına, Türk milletine, Türkiye Cumhuriyetine,
yasamaya, yürütmeye, yargıya, bütün organlara hayırlı, uğurlu olmasını
diliyorum, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün kendi grup önerimizin lehinde konuşurken de ifade ettiğim
gibi, bugün üç partimizin Meclis Genel Kurulunun gündemini, programını
belirleyen önerileri oldu. Şimdi, iktidar partisi grubunun önerisini
görüşüyoruz. Şekil şartının gereği, İç Tüzük gereği Milliyetçi Hareket Partisi
Grubu olarak aleyhte söz aldım. Ama her defasında ifade ettiğim gibi, Genel
Kurulun ve Meclisin çalışma programının belirlenmesi takdiri iktidara aittir,
çünkü ülkeyi millet adına yönetmek sorumlusu siyasi iktidardır. İktidar, söz
verdiği veya milletin önüne koyduğu programı doğrultusunda ihtiyaç duyduğu,
gerekli gördüğü hukuku belirlemek, gerçekleştirmek, gereken düzenlemeleri
yapmak sorumlusu odur. Dolayısıyla, bunu da gerçekleştirmek için buranın
çalışma programını yapmak hakkına sahiptir. Biz buna itiraz etmiyoruz. İtiraz
ettiğimiz husus şudur: Bu programın düzgün yapılması, her hafta, hatta bazen
haftada birkaç defa grup önerisi olarak bu Genel Kurulun önüne gelip Meclisin
zamanının israf edilmemesidir. Şimdi, Sayın Kılıç “Bu, son grup önerimiz, son
programımız.” dedi ama endişe ederim ki önümüzdeki haftanın başında yeni bir
grup önerisiyle, yeni bir teklifle yine huzura gelebilirler, bunu daha önce
birçok defa yaşadık. Burada grup başkan vekillerini suçlamıyorum. Bu işin
tabiatından kaynaklanıyor ama biraz da Adalet ve Kalkınma Partisinin yoğurt
yeme üslubu farklı. Bir karar mekanizması, bir öngörü, bir gelecek tanzimi
noktasında bir zafiyet yaşanıyor. Her defasında öncelikler değişiyor, sıralar
değişiyor, programlar değişiyor ve sonuç itibarıyla Meclis Genel Kurulunun
hemen her hafta birkaç saati bu şekilde tartışmalarla geçiyor; bunu doğru
bulmuyoruz, bunu milletin hukukuna karşı bir haksızlık olarak görüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk
devletidir, müesses bir devlettir. Kurumları vardır, kuralları vardır; bunu
yazılı hâle getirdiğimiz belgelerimiz vardır; Anayasamız vardır, kanunlarımız
vardır ve Meclis çalışması için birlikte belirlediğimiz İç Tüzük’ümüz
var, bunlara uymak öncelikle bizim sorumluluğumuz. Hukuk kurucu olarak çalışan
bu müessesese hukuk bozuculuk gibi bir misyona
soyunmamalıdır ama burada birçok defa birçok kanunda olduğu gibi biz İç Tüzük’ü zorlayan birtakım kararlar aldık, birtakım
görüşmeler yaptık. Şimdi, hâlbuki Türkiye seksen yıllık, doksan yıllık
cumhuriyetiyle oturmuş bir hukukuyla, oturmuş bir işleyişiyle neyin nasıl
yapılacağı, hangi zaman aralığında yapılacağı Tüzük’ümüzde,
kanunlarımızda, yasamızda bellidir. İktidar yani takdir yetkisine sahip olan
iktidar bunun bilincinde doğru bir mutfak oluşturarak bunları tanzim etmesi
gerekir ama ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, burada çıkardığımız kanunlara
bakarsanız ki istatistiki olarak söylemek mümkündür; yüzde 90’dan fazlası
düzeltme kanunu, değişiklik kanunu. Kanunları değiştirmişiz, değişikliği
değiştirmişiz, değişikliğin değişikliğini tekrar değiştirmişiz.
Değerli arkadaşlar, dün bir torba yasa tamamladık, bir önceki
torba yasada yaptığımız düzenlemeleri değiştirdik. Hatta şimdi Sayın Kılıç
tekrar ifade ediyor, “Eksik bırakmışız, yanlış yapmışız, yeniden düzeltmemiz
gerekir.” diyor. Şimdi, düşünebiliyor musunuz…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Öyle bir şey demedik.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle oldu. Şimdi, yani daha sabahleyin,
vardığımız mutabakatla, dünkü torba yasada eksik kalan bir husus var, bunu
tekrar nasıl değiştiririz diye konuştuk.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Mutabık kaldık, onda da mutabakat sağladık.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, işte, mutabık kaldığımız konu
diyorum, eksik bıraktığımız bir konuyu nasıl değiştiririz diye konuştuk. Bu
nedir? Bu müesses düşünmemektedir. Düşünmemenin bir sonucudur.
Bu konuyu hazırlayan mutfaklar, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü,
Meclisimizin Kanunlar Kararlar Dairesi Başkanlığının bu konuda gerçekten
ileriye dönük olması gereken düzenlemeyi zamanında yapması ve burayı meşgul
etmemesi gerekir. Bu sebeple söylüyorum: Gerçekten, çok çalıştık, yorulduk,
yoğun çalıştık ama verimli çalıştığımızı söyleyebilmek mümkün değil değerli
milletvekilleri, etkili çalıştığımızı söyleyebilmek mümkün değil. Türkiye’nin
ihtiyacı olan hukuku kurmak noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun
gündemini belirlemek takdirine sahip olan siyasi iktidar; grubuyla, Hükûmetiyle
etkin ve verimli bir hukuk düzenlemesi yaptığını söyleyebilmek maalesef mümkün
değil.
Şimdi, Sayın Kılıç’ın da ifade ettiği gibi, burada Anayasa’ya
aykırı düzenlemeler de yapıldı, gözümüzün önünde, gözümüzün içine baka baka.
Bilen olmasa geçecek. Dolayısıyla, bu türlü yanlışlıkları burada sürekli ifade
ettik.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak millet adına aldığımız bu
görevi yani muhalefet görevini nasıl yapacağımızı ilk günden ifade etmiştik. 23
Temmuz 2007 tarihinin sabahında Sayın Genel Başkanımız teşkilata gönderdiği bir
genelgeyle, milletimizin bize muhalefet görevini verdiğini ve biz, bu muhalefet
görevini şu dört ilkeye bağlı kalarak yapacağımızı ilk günden hem teşkilata
talimat hem de kamuoyuna bir tebligat olarak ifade etmiştik. Demiştik ki:
Uzlaşmacı olacağız, hoşgörülü olacağız, diyaloğa açık olacağız ve sorun üreten
değil, sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışıyla Meclis
çalışmalarına katkı vereceğiz. Bu ilkeye sonuna kadar bağlı kaldık ve birçok
örneğinde de görülmüştür ki Milliyetçi Hareket Partisinin katkısıyla burada çok
önemli kanun düzenlemeleri yapılmıştır; Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret
Kanunu bunun en canlı örneğidir. Ama ne hikmetse, her defasında bunu ifade
etmiş olmalarına rağmen, bu kanunların değiştirilmesinde veya düzenlenmesinde
gerek komisyonda gene gerekse Genel Kurulda bu noktada bir uzlaşma, bir
birlikte çalışma sürecini, becerisini veya bunu müesses hâle getirecek bir
uygulamayı biz maalesef göremedik.
Değerli arkadaşlar, şimdi bu torba yasaların birincisini çıkardık.
Yaklaşık yedi yüz elli maddelik bir torba yasaydı. Ben burada ifade ettim, her
ne kadar iki yüz elli maddelik gibiyse de alt bentleriyle, fıkralarıyla
topladığınız takdirde yedi yüz elli küsur maddelik bir torba yasa çıkardık.
Muhtemel seksen doksan tane kanunda değişiklik yapıyordu, otuzdan fazla kurumun
yapısıyla oynayan bir torba yasaydı. Yetmedi, ikinci bir torba yasayı dün akşam
itibarıyla tamamladık, gelecek hafta üçüncü bir torba yasa geliyor. Yani bu,
müesses bir yapıya yakışmaz bir sonuç.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Göçebe, göçebe!
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani işte, göçebe.
Benim bir arkadaşım vardı, 70 öğrenci olaylarından sonra yurt
dışına gitti, orada çalıştı. Çalıştığı ülkeyi söylemeyeyim. Geri döndüğünde
dedi ki: “Türkiye'nin kıymetini bilin.” “Niye?” “Çünkü gittiğim ülkede gelen
evrak, giden evrak kayıt defteri yoktu.” dedi. Yani Türkiye’de bürokrasi diye
tenkit ettiğiniz, şikâyetlendiğiniz bu yapı bu
devletin müessese, bu devletin bir kurum devleti, bu devletin bir kural devleti
olduğunun, yani hukuk devleti olduğunun ifadesi. Siz bunu yok sayarak, böyle
“Olursa da olur, olmazsa da olur.” derseniz Türkiye’ye kötülük etmiş olursunuz.
Bakın değerli arkadaşlar, sizi milletime, halkıma da söylüyorum.
Şimdi bir yetki yasası getiriyorsunuz, kanun hükmünde kararname. Nasıl olacak
bu? Yani kanun hükmünde kararname, özel dönemlerin, özel şartların hükûmetler
tarafından müracaat edildiği bir anayasal müessese. Şimdi, Adalet ve Kalkınma
Partisi, dönemin sonuna gelinmiş, iki aylık bir süre kalmış, Hükûmete kanun
çıkartma yetkisi veriyor. Niye? Bu panik niye? Bu telaş niye? Geç kalmış
olmanın aceleciliği veya yanlış, eksik yapmış olmanın telaşıyla bu teşebbüs
niye? Dolayısıyla doğru yapmıyorsunuz, doğru yapmıyorsunuz! Yani millet
nezdinde böyle torba yasalarla, kabul edilmez, hatta Anayasa’ya aykırı
önergelerle, düzenlemelerle, uzlaşma aramayan değişikliklerle ve bütün bunun
ötesinde, Meclisi yok sayarak, baypas yaparak kanun hükmünde kararname çıkartma
teşebbüsünüz Türkiye’yi kötü yönettiğinizin, Türkiye’yi iyi yönetemediğinizin
itirafıdır. Eğer Türkiye’yi iyi yönetseniz torba kanuna ihtiyaç duymazsınız,
kanun hükmünde kararnameye ihtiyaç duymazsınız.
Bunları ifade etmek için söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın Çelik, pek kısa bir söz talebiniz var, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Mersin Milletvekili Behiç
Çelik’in, Anamur Akköprü Barajı’nın yapımıyla ilgili
mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine katkı verenlere teşekkür
ettiğine ilişkin açıklaması
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Dün görüşmemizde İskan Kanunu’na ek 5’inci madde konmuştu. Sayın
Kılıç da bu konuya değinmişti. Ben dün kendisinde de o metni gördüm. Burada,
Genel Kurulda Anamur Alaköprü Barajı yapımıyla ilgili
mağdur olan köylülere bir imkân sunulmuş oluyor. Bundan dolayı Genel Kurulda
katkı veren herkese teşekkür ediyorum.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam)
3.- Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ikinci
ve son söz Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’a aittir.
Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Aleyhinde ben varım.
BAŞKAN – Lehinde son söz… Aleyhinde son söz sizin.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerimizin
lehinde söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, getirmiş olduğumuz grup önerimizde gündem
sıralarının değişmesiyle birlikte çalışma saatlerine yönelik bir düzenleme var.
Halkımızın talep ve beklentilerine uygun bir şekilde son iki haftayı kapsayan
düzenlemeler mevcuttur bu grup önerimizde, hem Divanda okundu hem de Çok
Değerli Grup Başkan Vekilimiz en güzel şekilde ifade etti.
Değerli arkadaşlar, öncelikle tüm 23’üncü Dönem milletvekillerine
bir teşekkürümü ifade etmek istiyorum. Gerçekten, bu dönemde temel yasalar da
dâhil olmak üzere birçok düzenlemeyi hep birlikte çıkardık. Burada belki zaman
zaman sert tartışmalara varan müzakereler yapıldı ama işte, az önce
bahsedildiği gibi, birçok temel yasada da birtakım uzlaşılar sağlandı, bundan
dolayı da 23’üncü Dönemde görev alan bütün milletvekillerine halkımız adına
teşekkür etmek istiyorum.
Yine, değerli arkadaşlar, tabii ki, Meclisin açıldığı ilk günden
son güne kadar Parlamento aynı şekilde, aynı kararlılıkla devam ediyor, hâlen
halkımızın beklemiş olduğu birçok yeni düzenleme mevcut. Malum 11 Nisan tarihi
itibarıyla da aday listeleri açıklanacağı için, Yüksek Seçim Kuruluna
verileceği için 11 Nisandan sonra bu çalışmalar biraz zor yürüyecek,
yürümeyecek, dolayısıyla “Bu son iki haftada da öncelikli olan konuları
düzenleyelim.” dedik ve bu manada da özellikle, örneğin, hep beraber, herkesin,
bütün kesimlerin şikâyet ettiği yargıda yavaş giden işlemlerin hızlandırılması
amacıyla… Hani “Adalet mülkün temelidir.” dedik ve aynı zamanda, adalete
zamanında kavuşmak adına ve geciken adaletin adalet olmadığı anlayışıyla
birlikte, yargıda hızlandırmayı sağlayan birçok teknik ve hukuki düzenlemeyi
inşallah bu hafta ve haftaya -daha önceki görüşmelerle- hep birlikte
çıkaracağız.
Ben bugüne kadarki çalışmalardan dolayı ve yine, bundan sonra, son
iki hafta içerisinde yapılacak çalışmalardan dolayı, tekrar, 23’üncü Dönem tüm
milletvekillerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhinde son söz
Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.
Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
AKP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Değerli arkadaşlarım, hem
AKP Grup Başkan Vekili Sayın Kılıç hem de lehinde konuşan Adıyaman Milletvekili
Sayın Ahmet Aydın ne yazık ki doğruyu söylemiyorlar. Şu nedenle doğruyu
söylemiyorlar: “Son iki haftayı düzenleyen bir çalışma takvimini
getirdiklerini” söylediler. Doğru mudur? Doğrudur, elimizdeki metin de budur.
Neden doğru söylemiyorsunuz?
1) Plan Bütçe Komisyonunda sağlıkla ilgili bir torba kanun
hazırladınız, getireceksiniz apar topar.
2) Kanun hükmünde kararname yetkisi veren yetki kanununun Komisyon
görüşmeleri perşembe günü saat 10.30’da Plan Bütçe Komisyonunda görüşülecek.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben önümüzdeki haftaki tasarıların hiçbirini
saymadım ki.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İki hafta, bakın burada var.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Gün ve saatler var orada.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır, saatleri de söyleyeceğim.
Bakın, kanun hükmündeki kararnameyle ilgili bir yetki kanunu
getireceksiniz.
3) Adalet Komisyonunda kabul edilen kanun tasarıları var, onları
temel kanun olarak getireceğiniz gibi, yarın saat 10.30’da Adalet Komisyonunu
topluyorsunuz Ceza Kanunu’nda bazı maddelerin değiştirilmesi için.
Elinizi vicdanınıza koyun, bakın, Türk milleti sizi dinliyor,
doğruyu söylemiyorsunuz; bu bir.
İkincisi: Gelelim, yine çok değerli arkadaşımız, bundan önce
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde konuşan Sayın Ali Koyuncu,
o arkadaşımız da doğruyu söylemedi.
Şimdi vatandaşlar beni telefonla aradılar, hatta mesaj
gönderdiler; “vatandaş” dediğim çiftçi ama bu çiftçi aydın çiftçi, okuması
yazması olan çiftçi. Siz konuşurken akıllarına “Zübük”
diye bir film gelmiş ve bana diyorlar ki: Rahmetli Aziz Nesin’i ve Kemal Sunal’ı
lütfen konuşurken rahmetle anın çünkü orada da bir siyasetçi tiplemesi vardı,
orada da siyasetçi tiplemesi kendi seçmenlerine hoş gözükebilmek için farklı
düşüncelerini söylüyordu. “Benim aklıma geliyorsunuz.” demiyorum, burada hiç
kimseye bir suç izafe etmiyorum.
Bakın, neden doğru söylemediniz: Eğer Türkiye'de hayvancılık sizin
anlattığınız gibi olsaydı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kurbanlık
hayvanı ithal etmezdi. Bu kadar basit.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İlk kez
değil.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, dedikleriniz doğru olsaydı Türk
çiftçisinin eşi, çiftçisi rehin olmazdı, toprakları, tarlaları, traktörleri
hacizde olmazdı ve mal beyanında bulunmadığı için ya da ödeme taahhüdünü ihlal
ettiği için cezaevlerine hapis olarak girmezdi. Bu da doğru değil.
Üç: Siz hâlâ Süt Birliği Başkanısınız bildiğim kadarıyla. Oradan
da ücret alıyor musunuz, almıyor musunuz, bilmiyorum; herhâlde alıyorsunuz,
milletvekilliği artı o. Şimdi, bakın, hem Süt Birliği Başkanlığı yapıyorsunuz
hem de süt konusunda gerçeği söylemiyorsunuz. Türk hayvancılığı yapan çiftçi
bitmiştir, sütünü satacak yer bulamamaktadır. Bu da doğru mu? Bitti.
Peki, Tarım Bakanının açıkladığı yazılı belgelere göre, ithal
edilen hayvanlarda hastalık olduğu, özellikle sakatatla ilgili bir genelgesi
var mıdır, yok mudur?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Eğer varsa, Tarım Bakanlığı doğru
söylemektedir, siz doğruyu söylemiyorsunuz. Bu konuyu fazla uzatacak değilim
ama yanıt istediniz, kısa da olsa size bir şekilde yanıt vermeyi gerekli
gördüm.
Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Kılıç, çalışmanın ne kadar iyi
oldu-ğunu, millet yararına nasıl yasalar
çıkardığımızı söylüyor. Doğrudur ama bu yüce Meclis, 3 Mart 2011 günü bu
Meclisin artık olağanüstü hâller dışında yetkisinin bittiğini kabul etmiştir ve
bir erken seçim kararı almıştır. Erken seçim kararı aldığına göre, olağanüstü
hâller dışında, savaş, hastalık gibi hâller dışında Türkiye Büyük Millet
Meclisi artık işini bırakmıştır ve Yüksek Seçim Kurulu devreye girmiştir.
Nitekim, Yüksek Seçim Kurulunun aldığı 7 Mart 2011 tarih ve 157 sayılı Karar’da
bakın ne diyor, özet olarak söylüyorum: “Seçim kararı aldığına göre, seçim
sürecinin başlamasıyla oy verme gününe kadar bütün ilgililerce yapılması gereken
yasal işlemlerin bir takvime bağlanması zorunlu bulunmaktadır. Çünkü…” diyor
Yüksek Seçim Kurulu “Yasalar oy vermeyle sonuçlanacak olan seçim süreci içinde
seçim kurullarına, siyasi partilere, vatandaşlara ve tüm ilgililere süreyle
bağlı olarak görevler vermiş, yetki ve haklar tanımıştır.”
Şimdi ön seçim yapılacak, ön seçim ayın 3’ünde yapılacak.
Cumhuriyet Halk Partisi 29 ilde ön seçim kararı aldı, temayül yoklaması
yapacak. Şimdi “Biz burada cumartesi günü çalışmayalım.” diye ifade ettiniz
Sayın Kılıç ama yazınız öyle demiyor bakın, “Bu birleşimde, yani 1 Nisan 2011
Cuma günü” çalışmaya karar veriyorsunuz ama “646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
görüşmelerinin gece 24.00’e kadar tamamlanmaması hâlinde, bu birleşimde günlük
programlar tamamlanıncaya kadar çalışmaya devam etme” kararı alıyorsunuz. Bir
taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim ka-rarı
almış, Anayasa 67 ve 79’uncu maddesi gereğince Yüksek Seçim Kurulu, seçimin
demokratik, eşit, adil olması konusunda kararlar alıyor ama bu yüce Mecliste
grubu bulunan Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri ön seçim çalışmalarına
iştirak edemiyor, Adalet Komisyonu üyesi Fatih Arkadaşım Komisyona iştirak
edemiyor, Genel Kurul çalışmalarına iştirak edemiyor. Bu nasıl bir anlayıştır?
Bakın, bu doğru bir anlayış değildir.
Kaldı ki Meclisi tatil edeceksiniz, demokratik ülkelerde
görülmemiş, her ne kadar Anayasa’da yetki olsa da, yetki istiyorsunuz. Hem
geceli gündüzlü Parlamentoyu çalıştırıyorsunuz, 7’sinden sonra çalışmayacak ya,
Bakanlar Kuruluna, kanun yerine geçecek kanun hükmünde kararname çıkartma
yetkisini istiyorsunuz. Hadi şunu deseniz “12 Hazirana kadar bir süre için”
deseniz anlarım, 12 Haziranda seçim yapılacak. Bakanlar Kurulunun gerekçesine
bakıyorsunuz, diyor ki “Ekim ayına kadar çalışmaların yapılamayacağı…” Ekimi de
geçmiş, 2012 bütçesinin hazırlıklarının da gerektiği, bakın, bütçeyi de
katıyorsunuz, 2012 bütçesi, ee, 2013’ün başına kadar
neredeyse Parlamentoyu baypas edip Hükûmete, Bakanlar Kuruluna kanun çıkartma
yetkisini istiyorsunuz. Bu nasıl demokrasidir? Bu nasıl ileri demokrasidir?
Bakın, ileri demokrasi örneklerini görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunu çalıştırmadınız ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, şimdi
patır patır yetki, kararnameler çıkıyor. Bir
bakıyorsunuz, başsavcıları almışsınız sade savcı yapmışsınız kararnameyle
-bugün 128- ikinci sınıf savcıyı başsavcı vekili yapmışsınız. Yani ileri
demokrasi örneklerini burada görüyorsunuz.
Bakın, Anayasa’mızın 114’üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet
Meclisi seçim kararı aldıktan sonra 3 bakan, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma
Bakanı istifa eder, yerlerine bağımsızlar bakan olarak getirilir. Siz, 3 bakan
istifa ettikten sonra, yerlerine, siyasi kimlikleri olan müsteşarları bakan
olarak getirdiniz ve daha önce Adalet Bakanının Müsteşarı olan siyasi bir
kimlik bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olarak,
Anayasa’mızın 159’uncu maddesi gereğince aslında tarafsız olması gereken bir
Başkan, HSYK’nın Başkanı olarak apar topar… Bir ay
içinde iki tane, üç tane kararname çıkartmak suretiyle tasarrufta
bulunuyorsunuz. Böylesi bir ortamda seçimlerin nasıl demokratik olabileceğini
düşünebilirsiniz? Yani bu on dakikada bunları sığdırmak mümkün değil.
Bu arada, bakıyorsunuz, bir taslak kitabı imha ediyorsunuz. Bakın,
daha basılmamış, taslak… Bugün haberlerde var, tam seçime giderken Zekeriya
Beyaz gibi -profesör- ilahiyatçılar gözaltına alınmışlar, evlerinde arama
yapılıyor. Yine, televizyondan öğrendiğim haberlere göre, bu zatı muhteremler
-bilemiyorum, tabii, haberlere göre söylüyorum- Saidi
Nursî’yle ilgili kitap yazdığı için kitap araması yapılıyor evlerinde.
Değerli arkadaşlarım, bir ülke normal koşullarda seçime gidemez
mi? Ucu açık bırakılan birtakım davalarda herkesi yaka paça gözaltı, “Bunu
konuşursan, bu kitabı yazarsan böyle…” Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir iş
değil. Bakın, bunlar hep tarihe not düşülüyor, bütün yaşananlar. Özel yetkili
savcıların ve mahkemelerin, böylesi önemli dönemlerde, böyle ilginç, kamuoyunun
tepkisini çekebilecek birtakım kararlara imza atması kabul edilebilir mi?
Bakın, yine bugün gazetelerde Bankacılar Birliği Başkanının çok
ilginç açıklamaları var bankalarla ilgili: “Bizi de gazeteciler gibi alırsanız,
yok, biz bırakırız bu işi.” diyor. Bunu, Türkiye’de Bankacılar Birliği Başkanı
söylüyor. Sizin nasıl algıladığınızı…
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sizin CHP’nin bankası.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bizim, CHP’li… İşinize gelirse CHP’li.
Diğer bütün bankaların başkanı seçiyor.
İşte Zübük… Tekrar, huzurunuzda rahmetli
Aziz Nesin’e şükranlarımı sunuyorum. O büyük oyuncu Kemal Sunal’a da bu laf
atmalar üzerine tekrar şükranlarımı sunuyorum.
Sözlerimi fazla uzatmıyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.
Sayın Kılıç, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Samsun Milletvekili Suat
Kılıç’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı söylediklerini hiç
anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul ettiğine ilişkin
açıklaması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre kısa bir
söz talebim oldu. Teşekkür ediyorum.
Sayın İçli, bazı söylediklerimi hiç anlamadan, bazı
söylemediklerimi de söylemiş gibi kabul ederek birtakım yakıştırmalarda
bulundu, onları düzeltmek lazım.
Beyan ettiklerim içerisinde doğru olmayan, hilafıhakikat tek cümle
değil, tek kelime bile söz konusu değildir. Önümüzdeki haftanın gündemiyle
ilgili kanun tasarılarını sıralamadım, seslendirmedim çünkü çocuklara yönelik
cinsel taciz ve tecavüz suçlarına karşı yaptırımları öngören teklif yarın ilgili
komisyonda, Adalet Komisyonunda görüşülecek ve mümkün olursa, muhalefetle de
mutabakat hâlinde, önümüzdeki haftanın gündemine bunu almayı arzu ediyoruz
fakat arzu edilenleri, henüz planlanmamış olanları burada ifade edebilmek
mümkün olmadığından dolayı seslendirmedim ama sanki “Bu haftanın gündemini
söyledi de önümüzdeki haftanın gündemini söylemedi, dolayısıyla gerçeğe aykırı
beyanlarda bulundu.” gibi cümleler sarf etmesi biraz okuma ve anlama problemi
olduğunu ortaya koyuyor.
Diğer bir şey: Ali Koyuncu Arkadaşımıza yönelik olarak, bir Türk
filminden hareketle “Zübük” benzetmesi yapıldı. Bu,
kesinlikle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok kısa olarak…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sataşma var, “Okuma
ve anlama…” İzin verirseniz…
Bir de tutanakları getirtelim. Tutanaklardan okuyarak yanıt vermek
istiyorum bu sataşmaya. Ben gayet iyi duyan…
Lütfen, tutanakları getirtin her iki konuşmacının, okuyarak yanıt
vereyim.
BAŞKAN – Şimdi, sıra sıra dinleyeceğim
sizi. Bir saniye…
Buyurun Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, Türk filminden hareketle
Milletvekili Arkadaşımıza yönelik olarak yapılan benzetme de şık olmamıştır.
Ben, Sayın İçli’nin de tekrar muhakeme etme imkânı olsa o benzetmeyi hiç
yapmamış olmayı murat edeceğini zannediyorum, öyle düşünüyorum. Eğer Sayın Koyuncu’nun konuşma dili halkın konuşma diline, köylünün,
çiftçinin konuşma diline çok yakın bulunduğundan dolayı “Zübük”
benzetmesi yapılmışsa, halka yakın olmak “Zübüklükse”
biz “Zübük” olmayı da benimser ve kabul ederiz, bu
yönde benzetmeler yapılmasını da hiç doğru ve şık bulmayız. Halkın ferasetine,
halkın dirayetine, halkın iradesine ve halkın tercihlerine saygı duymayı,
diline de saygı duymayı siyasetin ortak bir şekilde benimsemesi zarurettir diye
düşünüyorum.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun. Şimdi dinleyeyim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sataşma nedeniyle efendim…
BAŞKAN – Dinleyeyim.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – “Algılama ve okuma…” dediği gibi, arkadaşın sözlerinde sataşma var. İzin
verirseniz…
BAŞKAN - Siz de bir sataşmaya meydan vermeyin ne olur!
Buyurun.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Eskişehir Milletvekili H.
Tayfun İçli’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle
konuşması
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum.
Ben gerçekten -kendime göre tabii, size göre değişebilir-
okuduğunu iyi anlayan insanlardanım ama keşke bu tartışmayı… Sayın Başkan
tutanakları getirtse hem sizin hem diğer arkadaşın, altını çizerek alıntı
yapmak suretiyle size yanıt verebilsem.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Burada yazanları değil Tayfun Bey,
yazmayanları söylediniz.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yine ben, “Zübük”
benzetmesini yaparken… Bakın, sanatçılar bir eseri yazarken günlük yaşamdan feyzalırlar, “Zübük” de Aziz
Nesin’in, o dönem siyasetçilerinin siyaset yapış anlayışlarına göre ortaya
koyduğu muazzam bir eserdir. Orada ironi vardır, orada siyasetçiler mizahla
eleştirilir ve bizler bunlardan ders çıkartmalıyız.
Değerli arkadaşım demin konuşurken o böyle heyecanla, sizin
grubunuzda böyle büyük alkışlarla, onların tutanakları da var, onları da burada
getirelim neyi ifade ettiğini çıkartırsınız ama ben sözlerimle arkadaşıma kişi
olarak değil, böylesi konuşmaların vatandaşa “Zübük”
Aziz Nesin’i hatırlattığını söyledim; bir.
AHMET YENİ (Samsun) – Yakışmamıştır.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yakışır yakışmaz onun takdiri benimdir
ama sizler bakın, hâlâ laf atıyorsunuz ama bunlara bile tahammül edemiyorsunuz.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayret bir şey ya!
MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Özür dile.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben gerçeğe aykırı hiçbir şey
söylemedim. Tutanaklar gelir -Sayın Başkan izin verirse- alıntı yapmak
suretiyle, sizin ağzınızdan çıkan kelimeleri, tutanaklara geçen ifadesini okurum,
yanıtınızı da veririm.
Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O size mi kaldı?
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
(Devam)
3.- Gündemdeki sıralama ile Genel
Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine
göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 17.09
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral
AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN
(Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
84’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
1.- Radyo ve Televizyon Üst
Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1
üyelik için, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında
Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.
Kanun’un 35’inci maddesi gereğince Üst Kurulda boş bulunan ve
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için 2 aday gösterilmiştir.
Adayların adları oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır.
Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde aday listesinden
en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.
Adayların adlarını soyadı sırasına göre okuyorum:
Doktor Hamit Ersoy.
Doktor Mehmet Çakırtaş.
Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Herhangi bir
tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip
üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana'dan başlayarak İstanbul’a
kadar -İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den
başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını
defterden işaretleyecek ve kendisine birer tane mühürlü birleşik oy pusulası
ile zarf verecektir. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 2 adayın isimlerinin karşısındaki
karelerden birini çarpı işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını
zarfa koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna
atacaktır.
Aday listesinden 1’den fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları
geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulasında da dipnot olarak açıkça
belirtilmiştir.
Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.
Şimdi, oylamanın sayım ve dökümü için, ad çekmek suretiyle 5
kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim:
Sayın İsmail Özgün, Balıkesir? Burada.
Sayın Faruk Koca, Ankara? Yok.
Sayın Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis? Yok.
Sayın Mehmet Günal, Antalya? Yok.
Sayın Saadettin Aydın, Erzurum? Yok.
Sayın Recep Koral, İstanbul? Burada.
Sayın Abdurrahman Kurt, Diyarbakır? Burada.
Sayın Fatih Arıkan, Kahramanmaraş? Burada.
Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Malatya? Burada.
Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra
komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır.
Oylama işlemine Adana ilinden başlıyoruz.
(Oylar toplandı)
BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.
Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar kaldırılsın.
Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.
(Oyların ayrımı yapıldı)
BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik
için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Adalet ve Kalkınma Partisine
düşen bir üyelik için yapılan seçime 291 üye katılmış, kullanılan oyların
dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur.
Doktor Hamit Ersoy : 251 oy
Doktor Mehmet Çakırtaş :
38 oy
Geçersiz : 2 oy
Tasnif Komisyonu
Üye Üye Üye
İsmail Özgün Recep Koral Abdurrahman Kurt
Balıkesir İstanbul Diyarbakır
Üye Üye
Fatih Arıkan Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Kahramanmaraş Malatya”
BAŞKAN – Buna göre, Hamit Ersoy Radyo ve Televizyon Üst Kurulu
üyeliğine seçilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.
Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek)
BAŞKAN – Komisyon burada mı?
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok Sayın Başkan, yok.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon aranıyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis beklemek zorunda değil efendim.
BAŞKAN – Doğrudur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, beş dakika ara verelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ertelenmiştir.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.07
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
Gündemin “Seçim” kısmına
geçiyoruz.
X.- SEÇİMLER
1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık
bulunan üyeliğe seçim
BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş
bulunan 1 üyelik için, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayınları Hakkında Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.
Kanun’un 35’inci maddesi gereğince Üst Kurulda boş
bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için 2 aday gösterilmiştir.
Adayların adları oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır.
Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde aday listesinden
en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.
Adayların adlarını soyadı sırasına göre okuyorum:
Doktor Hamit Ersoy.
Doktor Mehmet Çakırtaş.
Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum:
Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer
alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana'dan başlayarak İstanbul’a
kadar -İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den
başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını
defterden işaretleyecek ve kendisine birer tane mühürlü birleşik oy pusulası
ile zarf verecektir. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 2 adayın isimlerinin karşısındaki
karelerden birini çarpı işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını
zarfa koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna
atacaktır.
Aday listesinden 1’den fazla adayın işaretlendiği oy
pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulasında da dipnot olarak
açıkça belirtilmiştir.
Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica
ediyorum.
Şimdi, oylamanın sayım ve dökümü için, ad çekmek
suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim:
Sayın İsmail Özgün, Balıkesir? Burada.
Sayın Faruk Koca, Ankara? Yok.
Sayın Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis? Yok.
Sayın Mehmet Günal, Antalya? Yok.
Sayın
Saadettin Aydın, Erzurum? Yok. Sayın Recep Koral, İstanbul? Burada. Sayın
Abdurrahman Kurt, Diyarbakır? Burada.Sayın Fatih
Arıkan, Kahramanmaraş? Burada. Sayın Mevlüt
Aslanoğlu, Malatya? Burada. Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi
bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır. Oylama işlemine
Adana ilinden başlıyoruz. (Oylar toplandı) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye
var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar kaldırılsın. Tasnif
Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar. (Oyların ayrımı yapıldı) BAŞKAN –
Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik için yapılan seçime
ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum: “Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Adalet ve Kalkınma
Partisine düşen bir üyelik için yapılan seçime 291 üye katılmış, kullanılan
oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.
Saygıyla arz olunur. |
||||
Doktor
Hamit Ersoy |
: 251 oy |
|||
Doktor
Mehmet Çakırtaş : |
38 oy |
|||
Geçersiz
|
: |
2 oy |
||
Tasnif
Komisyonu |
|
|
||
Üye
|
|
|
Üye |
Üye |
İsmail
Özgün |
|
Recep Koral |
Abdurrahman Kurt |
|
Balıkesir
|
|
|
İstanbul |
Diyarbakır |
Üye
|
|
|
|
Üye |
Fatih
Arıkan |
|
|
|
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Kahramanmaraş
|
|
|
|
Malatya” |
BAŞKAN – Buna
göre, Hamit Ersoy Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğine seçilmiştir; hayırlı
olmasını diliyorum.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada
yer alan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ
1.-
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve
696’ya 1’inci Ek)
BAŞKAN – Komisyon burada mı?
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok Sayın Başkan, yok.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon aranıyor.
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis beklemek zorunda değil efendim.
BAŞKAN – Doğrudur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, beş dakika ara verelim.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ertelenmiştir.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.07
ALTINCI
OTURUM
Açılma
Saati: 18.11
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Al-tıncı Oturumunu açıyorum.
696 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu
Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1 inci Ek)
BAŞKAN -Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre
Komisyona geri çekilen 71’inci madde
üzerinde
şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştı.
Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Dünden not ettiğimiz soru için sisteme girmiş
arkadaşlarımızın isimlerini okuyayım, onlar tek
rar,
buradaysalar sisteme girsinler: Sayın Işık, Sayın Genç, Sayın Aydoğan, Sayın
Çelik, Sayın Köse, Sayın Yıldız, Sayın Güvel.
Bu arkadaşlarımızın dışında da arkadaşlarımız soru
için sisteme girebilirler.
Sayın Köse, buyurun.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu yüce Meclis, 1980 yılından önce,
emekli milletvekillerinin kırmızı pasaport kullanmaları için bir yasa
çıkarmıştı, ama o zaman Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etmişti. Şim-diyse, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kırmızı pasaport
kullanmaları için yasa çıkarmaya çalışıyoruz. Acaba bu nereden aklınıza geldi,
bunun sebebi nedir, bir açıklama yapar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Sayın Bakan, bu düzenlemeyle Anayasa Mahkemesi
üyelerine 10 bin TL’ye yakın maaş verile
cek.
Diğer yargı mensuplarına da aynı maaşı verecek misiniz?
2011 yılında maaşlara yüzde 4 zam yapıldı, Anayasa
Mahkemesi üyelerine neden yüzde 40’tan fazla zam yapıyorsunuz, bu fark niye?
Teşekkür ediyorum.
(x) 696 S. Sayılı Basmayazı
22/3/2011 tarihli 80’inci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
(xx) 696’ya 1’inci ek S. Sayılı Basmayazı
29/3/2011 tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesi üyelerine ciddi anlamda sosyal, ekonomik ve mali
yönden
katkı
yapacak bir kanun tasarısı Meclisimizde görüşülmekte. Türkiye’de emekliler,
çiftçiler ve esnaflar bu kadar zor durumdayken bu ciddi anlamdaki ekonomik
farkın sebebi nedir?
Diğer taraftan, bu düzenlemeyle bir yılda devletin
bütçesine ne kadar ek yük getirilmesi planlanmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bir
kısmı hesaplama meselesi, yani ne kadar yük getiriyor, eğer çıkarabilirlerse bu cevabı şimdi
veririz, değilse, başka şekliyle Sayın Işık size ulaştırayım.
Dünyanın hiçbir yerinde kamuda çalışanların ücret
durumu eşit değil, yaptıkları işlere göre farklı maaşlar alıyorlar. Geçtiğimiz
dönemde de başkalarına yaptığımız zam ile yargı mensuplarına yaptığı-mız zam arasında farklı yüzdeler oldu. Nitekim ben Adalet
Bakanı iken diğer kamu görevlilerine daha düşük ama yargı mensuplarına
yaptıkları işin gereği olarak biz farklı bir maaş imkânı getirdik. O gün de,
bizden evvel de yargı mensupları arasında, yani yüksek yargının, Danıştay, Yargıtayla miktarı az dahi olsa, Anayasa Mahkemesi Başkan
ve üyeleri arasında bir farklılık var. Bugün de netice itibarıyla bir önemli
yasa geldi, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesiyle ilgili. Onun için gönlümüzden
geçen ta-biatıyla tüm yargı mensuplarına bunun
verilmesidir. Ümit ediyorum ki önümüzdeki zaman dilimi içe-risinde
bunu da yaparız. Bu iyi niyetimizin göstergesi olarak zaten 2006’da bu katkıyı
yapmıştık.
Şimdi bir arkadaşımız “Ne alınıyor?” dedi. Bu tasarı
kanunlaşırsa Başkan 9.542 TL, Başkan Vekili 8.765 TL, üye de 8.552 TL almış
olacaktır. Bir yanlış anlamaya meydan vermemek adına, geçen sefer de oldu,
emekli maaşı olarak ne alacak? Başkan 4.437 lira alıyor, yasalaşırsa 4.813
liraya çıkmış olacak. Bu rakam geçen sefer biraz mübalağalı söylendi, doğru
bilgi vermek adına ifade edi-yorum. Mahkeme üyeleri
de 3.837 lira alıyor şu an, 4.566 lira almış olacaktır. Eğer arkadaşlarımız
yanlış hesaplamadıysa yıllık 505.920 TL olarak bir mali yük getirmiş
olmaktadır.
Pasaport Kanunu ile ilgili olarak da şunu ifade etmeye
çalışayım: Tabii, Pasaport Kanunu’nda da milletvekilleriyle ilgili sıkıntı
aslında oradan buradan kaynaklanmıyor değerli milletvekilleri, bu bizim
kendimizden kaynaklanıyor. Bu süreci geçmişte de yaşamış insanlar olarak, ben
hatırlıyorum, milletvekillerinin maaşlarıyla, özlük haklarıyla ilgili rahmetli
Özal döneminde bir düzenleme yaptık. Düzenlediğimize düzenlediğimize,
düzenleyeceğimize bin pişman olduk. İstifade edenler bile, ka-muoyundan
tepki gelince bütün yükü bu yasayı çıkaranlara verdi. “İşte efendim, işçiler,
şunlar al-mıyor, memurlar, bunlar almıyorken siz
milletvekilleri gece yarısı yasa çıkardınız…” Sonra kendi kendimizi bugün
sıkıntılı bir duruma soktuk. Herkesin maaşını düzenliyoruz, kendi maaşlarımızı dü-zenlemiyoruz kamuoyundan çekindiğimiz için. Hakikaten
zor durumda olan… Gelin bu işi yapa-caksak, hep
birlikte yapalım. Yani, Anayasa Mahkemesinin arkasına sığınarak, başkasının
şeyine olarak değil… Yani, siyasette ben hatırlıyorum, hem maaşları aldık hem
de bu maaşları çıkaranlarla ilgili söylemedik laf bırakmadık. Ondan sonra da…
Yani demiri çürüten kendi pasıdır. Biz, kendi kendimizi, toplum önünde, onu
bunu düşünmeden, sadece kendisini düşünen ve hatta bir gün mil-letvekilliği yapsa yirmi beş yıl üzerinden emekli oluyormuş
gibi hiç de doğru olmayan, gerçekçi ol-mayan, asılsız, esassız ithamlarla hem
siyaset kurumunu hem de milletvekillerini yıprattık. Onun için, eğer hakikaten
bir şey yapacaksak, doğrusunu isterseniz, gelinen noktada, oturup birlikte bu
konuyu düşünmemiz lazım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın
Bakan, bunlar doğru da kırmızı pasaport sorusu var. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Tamam, onu söyleyeceğim. Şimdi, pasaport
konusunda da bu sıkıntıları yaşıyoruz zaman zaman. Eğer milletvekilleri için
bir kırmızı pasaport verilmesi gerekiyorsa bunu da yaparız yani.
Milletvekillerimiz bir kamu görevli-sinden daha az imkânı hak etmiyor.
Hakikaten dünyanın en zor işini yapıyoruz, sabahlara kadar ça-lışıyoruz
ama birlikte… Bakınız, Parlamenterler Birliği bir çalışma yapıyor,
pasaportundan tutun, sağlık hizmetlerine varıncaya kadar. Varsak bu taslağın
arkasında, hiç “Oraya niye veriyoruz, buraya niye veriyoruz”
demeyelim,
gelin şu işi birlikte göğüsleyelim. Değilse…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hükûmet olarak getirin siz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Geçen sefer
de oldu, Sayın Ali Topuz burada olsaydı bilecekti,
Sayın Kapusuz olsa burada bilecekti. Bir kısım ça-lışmalar oldu, bu çalışmaların hepsi, işte “Kamuoyu ne
der, ne demez” tarzındaki düşüncelerle olmadı. Onun için, bu kırmızı pasaport
konusunda da farklı uygulamalar oluyor.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kırmızı pasaportu çıkarttık
Sayın Bakan. 12 Eylül’den evvel çıktı Parlamentodan kırmızı pasaport, Anayasa
Mahkemesi iptal etti.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Şimdi, bir defa daha getirelim. Anayasa Mahkemesi de zaman zaman
karar değiştiriyor, herhâlde kendileriyle ilgili böyle bir karar çıktıktan
sonra, milletvekilleriyle ilgili konuda da o içtihadından, o kararından
vazgeçecektir, vazgeçmelidir.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Beraber gönderelim Sayın Bakan.
Oraya ilave edelim, milletvekilleri de olsun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Buna hep bir-likte çaba gösterirsek
olacaktır. Buradan da bu çağrıyı yapıyoruz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Beraber gönderelim Sayın
Bakanım, oraya ilave edelim, milletvekilleri de olsun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) - Onun için me-seleyi böyle mütalaa etmekte fayda var.
Kırmızı pasaport konusuna Türkiye’de nereden
baktığımıza bağlı. Mesela, yargı açısından bak-tığımızda deniliyor ki, merkez
valisi kırmızı pasaport alıyor, hadi görevdeki valiyi anladık ama merkez valisi
bile kırmızı pasaport alıyor, biz niye almıyoruz? Bu açıdan baktığında oraya da
vermek lazım, başka tarafa da vermek lazım. Bu taraftan baktığınızda vali
devleti, hükûmeti temsil ediyor, yargının ise böyle bir temsil durumu yok. Onun
için, onlara kırmızı pasaport alınıyor, bu tarafa alınmıyor diye yani bu
konularda milletvekillerine bu işler verilmesin ya da o tarafa… Bunları çok
makul bir ortamda oturarak, konuşarak ve kamuoyuna da doğru izah ederek…
Ha, yeri gelmişken bir şeyi de ifade edeyim.
Parlamentoda bu türlü yasalar çıktığında o zamanki Meclis başkanlarımız,
-tenzih ederim, içimizde olan sayın başkanları kastederek- bu yasalar
çıktığında Meclisin hukuku yeteri kadar savunulmadı. Çünkü basından, oradan,
buradan yaylım ateşi başladığında herkes bir tarafa çekildi, hâlbuki Meclisin
hukukunu korumak Meclis başkanlarının göreviydi. Açıkça, doğruca bunları teker,
teker izah edebilirdi, hepimiz de bunun karşısında birlikte olabilirdik. Bunlar
olmadı, sonuçta ciddi olarak milletvekilleri mağdur oldu. Bakınız şimdi
seçimlere gidiyoruz, burada tekrar gelecekler olabilir, gelmeyecekler olabilir,
bunun getirdiği sıkıntıları o arkadaşlarımız geçen dönemde, evvelki dönemde
yaşadı, şimdi de yaşıyor. Eğer bu meseleye bakabiliyorsak Sayın Meclis
Başkanımız da öncülük edebilir, gruplarımız da bakar, halkın da tepkisini
çekmeyecek ama doğru düzenlemeleri, pasaportundan tutun, sağlık harcamalarına,
başka alanlara varıncaya kadar yaparız diye düşünüyorum.
Eğer diğer konular kaldıysa onlara da başka şekliyle
cevap vermek isterim.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.
Şimdi, Sayın Şandır ve Sayın Gök, siz soru için
girdiniz ama yirmi iki saniyede bu imkân yok,
ya
öbür maddelere bırakmam lazım ya da şimdi verip zamanı biraz esnetmem
gerekiyor. İtiraz ederseniz çok kızarım daha sonraki yönetimlerimde, onu da
peşinen söyleyeyim.
Sayın Şandır, buyurun.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Tabii, Sayın Bakanım, konuşmak konumunda değilsiniz,
yapmak görevlisisiniz. Anayasa’nın 86’ncı maddesine göre milletvekillerinin
özlük hakları kanunla düzenlenir. Düzenlemeye kalktınız da kim engelledi sizi?
Destek mi vermedik? Buna nokta koyalım. Esas sormak istediğim husus başka. Bunu
niye yapmadınız bugüne kadar da, bugün giderayak günah çıkartıyorsunuz? Bu
doğru değil.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Sayın Başkan, bu soruya cevap vermezsem olmaz.
BAŞKAN – Sayın Bakan, vereceksiniz, soru bitsin. Sayın
Çiçek, ikisi soru soracak, siz cevap vereceksiniz. Zaman tanıyacağım, zaman.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, sekiz yıldır
iktidardasınız, yapsaydınız tarihe geçerdiniz, yapmadınız.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Sayın Şandır, taş atıp kaçma! Bunun cevabını alın!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Benim sormak istediğim şu:
Vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaatında iç hukuk
yollarının tamamlanması gerekiyor. Şimdi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
getirerek vatandaşların bu imkânını biraz daha uzattığınızı düşünü-yor musunuz?
Yargıyı hızlandırmak amacıyla bir kanun getiriyorsunuz. Bu başvuruyla, bu
düzenle-meyle yargının yükünü artırdığınızı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, herhâlde diliniz sürçtü. Az önce dediniz
ki: “Anayasa Mahkemesi daha önce bu türden imtiyazları hep iptal etti
davalarla. Şimdi bu imtiyazları kendilerine verirsek, yarın bize bir şey
yaparsak herhâlde içtihadından vazgeçer.” gibi bir yorumda bulundunuz. “Özrü
kabahatinden büyük.” derler Anadolu’da böyle bir şeye. Bence hiç böyle bir şey
dememiş olalım. Bu dil sürçmesidir Sayın Bakan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Gök, benim söylemediğimi söylemiş gibi kabul ederek gölge boksu yapma! Ben ne söy
lediğimi
iyi bilirim. Anayasa’da…
İSA
GÖK (Mersin) – Hayır. Sayın Bakan, hemen zaptı isteyin.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Anayasa’da
Anayasa
Mahkemesinin vermiş olduğu bir kararın üzerinden on yıl geçtikten sonra
içtihadını değiştirdiği Anayasa hükmüdür. Nitekim geçmişte de çok farklı
kararlar verip…
İSA GÖK (Mersin) – Hemen zaptı istiyorum, hemen. Az
önceki zaptı istiyorum hemen.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Tabii o ta-rihte o türlü karar vermiş
olabilir. Şimdi bu karardan sonra -söylediğim gayet açık- içtihadını yeni-den
gözden geçirebilir. Bundan daha tabii bir şey yok. Nitekim geçmişte de olan
durumu var.
İkincisi: Sayın Şandır, sizin söylediğiniz hususun
yanlışlığı şurada. Yani her işi Hükûmet getir-miyor,
zaman oluyor siz de kanun teklifi veriyorsunuz.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz kabul etmezseniz…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – Başka konularda kanun teklifi veriyorsunuz da burada niye teklifi
vermiyorsunuz? Maaşla ilgili kararı ben vereceğim, yasayı ben çıkaracağım…
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Maaşı sen alacaksın!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK
(Ankara) – …meydanda istismarını da sen yapacaksın! Dünyanın neresinde böyle
bir iş var yani olabilir mi bu? (AK PARTİsıralarından
alkışlar) Geçmişte yaşadık bu konularda. Yani Özal hayattayken, bu yasayı
çıkardığı için sokağa çıkamaz hâle geldi.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır
gelmedi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - İstismarın
bini bir para. Şimdi, hepimiz “Allah rahmet eylesin.” diyoruz. Demek ki bir şey
yapacaksak birlikte yapalım bu işi, herkesi ilgilendiren bir konudur, öyle
iktidarı-muhalefeti yok. Başka konularla ilgili kanun teklifi verme hakkı olan
milletvekillerimizin ya da
gruplarımızın
bu konuyla da ilgili bir düşünceleri varsa bunu beraber konuşabiliriz demek
istiyorum.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar hiçbir kanun teklifimiz işleme alınmadı Sayın
Bakan.
BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 71. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök |
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Mehmet Ali Susam |
Mersin |
Malatya |
İzmir |
Ali İhsan Köktürk |
|
Zekeriya Akıncı |
Zonguldak |
|
Ankara |
|
|
|
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.BAŞKAN
– Sayın Gök, siz mi konuşacaksınız?İSA GÖK (Mersin) –
Evet.BAŞKAN – Buyurunuz.İSA
GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.Değerli
milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.Anayasa
Mahkemesi Başkanımız Sayın Haşim Kılıç, Yargıtay, Danıştay Kanunu incelerken direkt
basına yazılı ve hatta sözlü verdiği mülakatlarla kanaat beyan etmiş olduğu
için, taraf olduğu için hâkimin reddi talebinde bulunmuş idik, az önce mahkeme
reddetmiş. Kanun çok açık: “Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri kanaat beyan
etmiş olduğu davalara bakamazlar.” Aynı şekilde basında yer aldı, mülakat
yaptı, kanunu desteklediğini beyan etti ve şimdi bu davaya bakacak. Ne diyeyim
ben?
Yine, mahkeme, kendine özel imkânlar getiren kanun
teklifi getiriyor, bakın tasarı hâlinde getirtiyor, mahkeme bunu yapıyor. Ne diyeyim?
Ahmet Şık bir kitap yazdı -daha yazmadı, basılmadı, nüshaları var- mahkemeden
karar çıkıyor “Buluna, imha edile! İncelenmeyecek, direkt imha edilecek,
yakılacak.” Arkadaşlar, yargı ne hâle geldi, yargıyı ne hâle getirdiniz.
Bugün başka bir rezalet var: Yine mahkeme kararı, ne?
İşte ilahiyatçı Profesör Zekeriya Beyaz’ın evi aranıyor. Niye aranıyor?
Mahkemenin kararı var, kararda şu diyor: “Misyonerlik faaliyetleriyle alakalı
olarak ev aranıyor. Kızı ve kendisinin açıklaması var, ne diyor Zekeriya Beyaz?
Fethullah Gelen ve Saidi
Nursi’nin politik etkileri ve Türkiye’ye zararları hakkında bir kitap yazdığını
belirten Profesör Beyaz “Şimdi bu kitabın belge ve dokümanlarını topluyorlar.
Misyonerlikle alakalı çalışmalarıma karışmıyorlar, bakmıyorlar.” diyor. Kızı
çıkıyor televizyona, diyor ki: “Misyonerlikle ilgili hiçbir belge alınmadı. Fethullah Gülen ve Saidi
Nursi’yle alakalı, İslam dinine verdikleri zararlara ilişkin hazırlanan kitabın
belgeleri toplandı.”
FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Zarar mı vermiş ya!
İSA GÖK (Devamla) – Profesör Şahin Filiz ne yapmış?
Profesör Şahin Filiz de İslam’da tür
banın
olmadığına ilişkin beyanda bulunmuştu, evi aranıyor.
Arkadaşlar, bir şey söyleyeyim mi: Bir, yüce dinimizi…
AHMET YENİ (Samsun) – Avukatlığa mı…
İSA GÖK (Devamla) – Konuşmayın ya! Dinleyin,
dinlemeyin öğrenin! Önce dinlemeyi öğre
nin!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Nasıl bir üslup ya, nasıl bir
üslup!
İSA GÖK (Devamla) – Dinlemeyi öğrenin! (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) Yüce dinimizi
sizin
tarikatınıza, birilerinin tarikatına göre…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSA GÖK (Devamla) - …yorumlatmayın bize. Ben dinimi
sizden iyi bilirim. (AK PARTİ sıra
larından
gürültüler)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, önerge üzerinde
konuşsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSA GÖK (Devamla) – İkincisi, bu ülkede milletvekilliği dokunulmazlığı falan
hepsi hikâye. Bir dokunulmazlık var: Fethullah
Gülen’in kesin dokunulmazlığı. Fethullah Gülen’e
dokunan yanar, hakkında kitap yazacak olan yanar, konuşan yanar. Bu nasıl bir
dokunulmazlık, bu nasıl bir korumalık. Bunun örneği yok. İkinci bir kişi Fethullah Gülen gibi dokunulmaz olamaz. Oysaki
Özbekistan’da Fethullah Gülen’in şirketleri, okulları
kapanıyor. Niye biliyor musunuz? Çalıştırdığı öğretmenlerin CIA ajanı olduğu
ortaya çıkıyor.
AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyorsun, yalan!
İSA GÖK (Devamla) -Özbekistan’da bunlar kapanıyor ve
hakkında davalar açılıyor, tutuklular hâlâ. Bunlar Türkiye’de konuşulmuyor.
Bütün Türkî cumhuriyetlerde Fethullah Gülen okullarının
ajanlık faaliyetleri ortaya çıkıyor, bunlar konuşulmuyor. Neden? Çünkü doğrudan
dokunulmazlık…
AHMET YENİ (Samsun) – İftira atma!
İSA GÖK (Devamla) – İşte, yargı Türkiye’de,
arkadaşlar, ne yazık ki bu hâle geldi. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, hatip önergesi üzerinde konuşmuyor. Hatibin
söyle
diklerinin
vermiş olduğu önergeyle uzaktan yakından alakası yok.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSA GÖK (Devamla) – Tekrar söylüyorum, benim dinimi
birilerinin tarikatına göre yorumlat
maya
çalışmayın bu ülkeye.
AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşma!
İSA GÖK (Devamla) – Ben dinimi kendim yorumlarım, ben
dinimi kendim yaşarım, tamam mı? Zorlamayın. Profesör Beyaz’dan ne istiyorsunuz
ya, o adamcağızdan ne istiyorsunuz? Gözaltına alıyorsunuz, evrakları
topluyorsunuz.
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Önerge hakkında konuş. İSA
GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, baş ucunuza bir yazı koyun. “Türkiye
Cumhuriyeti
şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz.” demişti
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, bunu demişti. Kemiklerini sızlatıyorsunuz,
kemiklerini.
H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Ne
alakası var şu konuyla? Kemiklerini siz sızlatıyorsunuz. İSA GÖK (Devamla) – Bu
ülkeyi, bu güzelim cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve müritler ülkesi yaptınız.
Çok konuşuyorsunuz. Gelin, burada müridi olduğunuz Fethullah
Gülen’i savunun, yerinizde oturmayın. Sonuçta bunlar illegal örgütler. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Gel, burada yiğitçe savun, yerinden konuşma.
Gel, buraya de ki: “Ben bu illegal örgütün üyesiyim, ben müridiyim, ben
tarikatım, şuyum buyum.” Onları konuş. Arkadaşlar, belgeler bunlar. Unutmayın,
Mustafa Ke-
mal’in kemiklerini sızlatan, ama bu dünyada ama öbür dünyada
faturasını ödeyecektir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 71’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…BAŞKAN – Buyurun.SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Hatip
konuşmasında gerçekle alakası olmayan, önergesiyle alakası olmayan, grubumuzla
alakası olmayan, ve kabul edilmesi imkânsız iftiralarda bulunmuştur. İç Tüzük
69’a göre söz talep ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, isabet mi
aldı? O başkasına çakıyor, onlar üst-leniyor. İsabet
aldı demek ki söyledikleri.
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin
Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer
milletvekilleri; İç Tüzük 69’a göre aldığım söz vesilesiyle Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Hatip, grubumuza doğrudan bakmak suretiyle…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bravo! Doğrudan bakmak..
SUAT KILIÇ (Devamla) – …bir: Yargısal işlemleri doğrudan AK PARTİ Grubunun inşa
ettiğini, yargısal işlemlerin AK PARTİ Grubunun eseri olduğunu ifade etmiştir.
Bu yalandır, yanlıştır, en temel hukuk bilgisine sahip olanların bile
düşmeyeceği bir hatadır. İki: Kolluk kuvvetleri tarafından yapılmakta olan
aramaların yine sanki AK PARTİ Grubu ve Hükûmeti tarafından dikte edilen, talimatlandırılan aramalarmış gibi anlaşılmasına vesile
olacak birta-kım beyanlarda bulunmuştur. Bu beyanlar
da külliyen yalandır, yanlıştır, en temel hukuk bilgisinden
bile
yoksundur.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sen hukukçu musun?
SUAT KILIÇ (Devamla) - Hukuk başlangıcını okuyan, Anayasa
hukukunu okuyan, yargı erkinin yerini, kapsamını, sınırlarını bilen hiç
kimsenin, hele ki bir milletvekilinin, yasama sorumluluğu bulunan bir
milletvekilinin düşebileceği bir hata asla değildir.
Burada bulunmayan, burada kendisini savunma imkânına
sahip olmayan, kamuoyunun şu veya bu şekilde değerlendirmesini yapmakta olduğu,
takdir etmekte ya da eleştirmekte olduğu isimler hakkında, bir: Buradan
ifadelerde bulunulması son derece yanlış. İki: Kafasında hayalî birtakım
tarikatlar, hayalî birtakım cemaatler inşa etmek suretiyle, sonra o tarikatlar,
cemaatler ve milletvekilleri arasında bir mürit müridan
ilişkisi inşa etmek ve bunu da AK PARTİ’ye mal etmek
suretiyle düşü-len hatanın kabul edilebilir bir
tarafı kesinlikle söz konusu değildir.
Değerli arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. Bu yaklaşım
doğru değil. Az evvel grup önerimiz üze-rinde sözlerimi ifade ederken, 23’üncü
Dönemi kapatmak üzere olduğumuz şu günlerde herkesin gök kubbede hoş bir sada bırakmak üzere işin nezaketine, işin saygınlığına,
işin temizliğine ve yasama iradesinin sağlamlığına paralel beyanlarda bulunması
gerektiğini ifade ettim.
Değerli arkadaşlar, bunlar kabul edilebilir şeyler
değil. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeyhler, müritler memleketi olamaz.” Eyvalla! Gazi’nin bu sözünü benimsiyor ve kabulleniyoruz
ama Gazi’nin tek eseri bu söz değildir.
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Uygulamalarınız farklı,
uygulamalarınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Gazi, bu millete cumhuriyet
idaresini, cumhuriyetin zenginliklerini, cumhuriyetin kazanımlarını da emanet
etmiştir; demokrasiyi, millet iradesini de emanet etmiştir. Meclisin şu
duvarındaki cümleyi zaman zaman size hatırlattık: “Hâkimiyet bilakayduşart milletindir.” Millî iradeye, millet
iradesine, milletin değer verdiklerine saygı göstermeyi, en azından saygılı
kalabilmeyi başarmakla mükellefsiniz. Olmayan hakaretleri inşa ederek, olmayan
şeyler üzerinden iftiralar üreterek milletvekillerini de, AK PARTİ Grubunu da
zan ve itham altında bırakamazsınız. Hele ki bir milletvekili sorumluluğu,
burada kendini savunma hak ve imkânına sahip olmayanları bu kürsüden karalama
hakkını, yetkisini, imkânını hiç kimseye vermez. Burada grubu bulunan siyasal
partiler olarak… (AK PARTİ sıralarından “Ek süre” sesleri)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Üçer dakika verdim, üç dakika da bitti. Yani
ben dört senedir aynı şeyi yapıyorum
bugüne
kadar.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Size demedim, oradan laf atan arkadaşa
söyledim
İSA GÖK (Mersin) – Aynı süreyi ben de istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun ne diyorsunuz?
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, doğrudan şahsıma
karşı hakaret var, doğrudan şahsıma
karşı
sataşma var, söz istiyorum Sayın Başkan.
(AK PARTİ sıralarından, “Hakaret yok” sesleri, gürültüler)
BAŞKAN – Buyurun.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Senin maksadın belli, bir
yerlere mesaj vermeye çalışıyorsun.
3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması
İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun Sayın Başkan.
Sayın Suat Kılıç “Millî irade, Meclis, Parlamento.” dedi, gözlerim yaşardı,
vallahi gözlerim yaşardı!
DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Ağla o zaman.
İSA GÖK (Devamla) - Ne kadar güzel bir konuşma!
Alkışlıyorum! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ve bu konuşmanın ardına, yarın
arkadaşlar, kanun hükmünde kararname geliyor. Altı aylığına millî irade evlere…
Altı aylığına on dokuz kurumun personeli, her şeyi hakkında dokuz ayrı kanunda
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hazretlerinin (haşmetmeâb!)
kararıyla kanunlar çıkacak. Başbakan hazretleri kanun çıkartıyor. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol, saygılı ol.
İSA GÖK (Devamla) - Konuşma oradan, konuşma oradan…
Konuşma… Hadi oradan yürü… Yürü işine çocuk sen de!
Başbakan hazretleri tek başına altı aylığına bu kadar
Meclisi baypas ederek kanun çıkartma yetkisi istiyor. (AK PARTİ sıralarından,
sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sataşmadan söz
aldı, söz alma gerekçesi üzerinde durmuyor, hakaret ediyor. Sözünü kesmek
zorundasınız. İç Tüzük’ün 67’nci maddesi var, sözünü
kesmek zorundasınız.
BAŞKAN – Ne Sayın Hatibi ne sizi, hiç kimseyi
duymuyorum. Gerçekten duymuyorum. Onu da duymuyorum, sizi de duymuyorum.
İSA GÖK (Devamla) - Bunun adı millî irade mi, bunun
adı parlamento mu? Bunun adın ne?
BAŞKAN – Sayın Gök…
İSA GÖK (Devamla) - Ha, diyorsunuz ki: “Biz Fethullah Gülen’i savunmuyoruz.” Ben “Fethullah
Gülen” deyince AKP Grubu yerinde fırlıyor, savunan savunana, bağıran bağırana.
(AK PARTİ sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Madem ki öyle,
üstünüze niye alınıyorsunuz, niye gocunuyorsunuz?
ABDULHADİ KAHYA (Hatay) – Hadi oradan!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 67’ye
göre sözünü kesmek zorundasınız.
İSA GÖK (Devamla) - O Bekir Bozdağ çıkıyor, “O müthiş
bir şahıstır, harika bir şahıstır.” deyip… bağırıp çağırıyorsunuz, her
taraftan…
BAŞKAN – Sayın Gök…
İSA GÖK (Devamla) - “Fethullah
Gülen” lafını söyle, millet ayaklarda. Niye, niye, niye? Kıbleniz neresi sizin
arkadaşlar? Eğer ki kıbleniz Pensilvanya’ysa ayrı.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Gök…Sayın Gök…
İSA GÖK (Devamla) – Benim kıblemin yeri belli.
BAŞKAN – Sayın Gök…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sözünü kesin!
Sözünü Kes! Sözünü kes!
İSA GÖK (Devamla) – Konuşmayın oradan. Oturun yerinize
be! Oturun yerinize! Oturun Yerinize!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, 67’ye göre sözünü
kesmek zorundasınız! Sözünü kesmek zorundasınız! Sözünü kesmek zorundasınız!
Sözünü kesmek zorundasınız! (AK PARTİ ve CHP sıralarından bir grup milletvekili
kürsü önünde toplandı)
BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök… Sayın Gök..
İSA GÖK (Devamla) – Benim kıblemin yeri belli, benim
kıblem belli ama siz nereye acaba? Pensilvanya’ya… (Gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Gök…Sayın Gök…
İSA GÖK (Devamla) – “Fethullah”
deyince…(Gürültüler)
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Terbiyesiz!
İSA GÖK (Devamla) – Hadi oradan… Hadi oradan… Hadi
oradan, yürü oradan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök… Sayın Gök… (Gürültüler)
Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.50
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN
(Van)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
696 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
XI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ (Devam)
1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu
Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1 inci Ek) (Devam)
BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi bu
bölümde yer alan diğer maddeleri varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra
oylarınıza sunacağım. 76’ncı maddede bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 76.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “23.9.2012” tarihinin “23.9.2011” tarihi
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök |
Şevket Köse |
Kamer Genç |
Mersin |
Adıyaman |
Tunceli |
Tayfun İçli |
|
Atilla Kart |
Eskişehir |
|
Konya |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu? |
|
|
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bireysel başvuru uygulamasının daha erken bir tarihte geçilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.77’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının
tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla
yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme
giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de
sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık
süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini
başlatıyorum: (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı
açık oylama sonucu: “Kullanılan Oy Sayısı : 305
Kabul |
: 250 |
||
Ret |
: |
55 (x) |
|
|
Kâtip
Üye |
Kâtip Üye |
|
|
Fatih Metin |
Gülşen Orhan |
|
|
Bolu |
Van” |
|
Tasarı kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Birleşime kırk beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.58
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
SEKİZİNCİ
OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.
2’nci sıraya alınan, Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 725 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler
hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha
Okay. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla
Hükûmet tarafından verilmiş olan tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarı Hükûmet tarafından 16
Mart 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilmiş ve
Başkanlık tarafından da aynı gün hem tali komisyon olarak Plan ve Bütçeye,
Millî Savunmaya ve ana komisyon olarak da Adalet Komisyonuna havale edilmiş.
Millî Savunmaya havale edilmiş çünkü içinde Askerlik Kanunu ve Askerî Ceza
Kanunu var, Plan ve Bütçeye havale edilmiş çünkü hem Yargıtay için hem Danıştay
için yeni kadro ihdasları var. Ancak Adalet Komisyonunun Sayın Başkanı, hemen
ertesi gün, 17 Mart günü bu tasarıyı Komisyon üyelerine dağıttı ve 22 Mart günü
de toplantıya çağrı çıkardı. Oysa İç Tüzük’ün 37’nci
maddesinin son fıkrası çok açık, tali komisyonlara gönderilen işlerin on gün
süre içerisinde beklenmesi lazım ve orada incelendikten sonra ve komisyonlarca
değerlendirildikten sonra ana komisyonda görüşme yapılması lazım. Şimdi, bir
ta-raftan kadro ihdası var, bir taraftan Askerlik Kanunu ve Askerî Ceza Kanunu
var ama her nedense bir şeyi yetiştirmek için bir acele, bir telaş içerisinde
Adalet Komisyonu bu tasarıyı ele aldı. Mesele Ada-let
Komisyonunun ele almasının da ötesinde İç Tüzük bu Parlamentonun anayasası. Bu
İç Tüzük’e göre bu Parlamento işliyor. Bu İç Tüzük’ü yok farz ederek kural tanımaz bir şekilde eğer bazı
kuralları da göz ardı ederek işletirsek o zaman Adalet Komisyonuna da gerek
yok, doğrudan Genel Kurula ge-tirin. Açıkçası, bu
konuda kural tanımaz biçimde iktidarın ve kimi komisyonlarda yaşananların bir
ör-neğinin bir kez daha zabıtlara geçmesi için bunu
ifade etmekte yarar görüyorum.
(x)
725 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Komisyonda Sayın Bakan, on beş konuya bu hususun temas
ettiğini ve yargıdaki iş yükünün azaltılmasının amaçlandığını belirttiler.
Tabii yargıdaki iş yükü deyince, yargıdaki en ağır iş yükü devletin yarattığı
ihtilaflar olarak görüyoruz. Niçin? Özellikle idari yargıda kimi kurallar ve
düzenlemelere ilişkin açılan davalarda devlet bunu örnek, emsal almıyor, diyor
ki vatandaşa: “Git, sen de bir dava aç, sen de kazan, ondan sonra gel.” Nedir?
Mesela emekliliğin intibak işinde. Herkesi yargıya gönderen devlet. Ciddi bir
iş yükünün ağırlığı devletten kaynaklanıyor.
Bir başka husus daha var, yargının sorunlarının
çözümlenmesi sadece kuralların değişmesiyle olmuyor. Yargının sorunları -ki
yargı mensuplarının hepsinin ittifak ettiği- üç ana başlıkta toplanıyor: Bir
tanesi insan unsuru, bir diğeri kurallar, bir diğeri de altyapı, araç ve
gereçler.
Şimdi, bakıyorsunuz, “insan unsuru” deyince yargı
mensuplarının eğitimi temel oluyor. Tabii bunun öğrenim kurumları var, öğretim
kadroları var ve öğrencileri var. Ancak, bu Parlamentoda -geçmişte de böyleydi-
çok popülist bir yaklaşımla, ne zaman bir üniversite kuruluyorsa mutlaka içine
bir hukuk fakültesi konuluyor ve öylesine bir hukuk fakültesi enflasyonu var
ki, samimiyetle söylüyorum, bugün kaç tane hukuk fakültesi var Sayın Bakan da
bilmiyordur, Sayın Millî Eğitim Bakanı da bilmiyordur. Hangisi işlevsel olarak
görevini yapıyor, onu da bilmiyoruz ama biz -çok klasik bir terimdir- bir
tabela bir bina, hukuk fakültesi… Peki, hukuk fakültesinin öğrenim kadrosu var mı?
Hayır. Hukukun ana temeli olan Roma hukukunu öğretecek, eğitecek kadrolar var
mı? Hayır. Sosyolojiyi, felsefeyi, devletler özeli, devletler geneli… Öğrenim
kadrosu da yok ve içler acısıdır ki hukuk fakültesinin kimi dekanları hukuk
mezunu değil. Hukuk fakültesinde kimi zaman avukatlar, kimi zaman kamu
yöneticileri ders veriyor. Tabii, siz eğer insan unsurunu bu kadar göz ardı
ederseniz, eğitimi bu kadar göz ardı ederseniz, çok doğaldır ki hukukta,
yargıda iş yükü artar ve bu iş yükünün artmasında da, bakarsınız, o insan
unsurunun gerekli bir eğitim ve öğrenim sürecinden geçmediği görülür. Aslında
bu sadece hâkim ve savcı için değil, aynı zamanda avukatlar içinde geçerli.
Avukatların staj süresi sonrasında sınava tabi olması gerektiğine yönelik bir
yasal düzenleme yine bu Parlamento tarafından kaldırıldı. Yani hukuk
fakültesinden mezun olan hukukçu olur ama bunun yanında mut-laka avukat da olur
hâle geldi. Yani hiçbir şey olmazsa hukukçu ve avukat olur. Oysa bakıyorsunuz,
hukukçu değil, hukuklu olarak mezun oluyorlar.
Şimdi, bütün bu gerçekler karşısında Parlamentonun bir
tavır geliştirmesi lazım. O da nedir? Yani Parlamentonun görevi aslında doğru
kural koymaktır, Parlamentonun görevi doğru hukuk düzenini oluşturmaktır ve
bunlar da aslında, Parlamento olmanın ötesinde hukuk devletinin gereğidir fakat
maalesef yapılan düzenlemelerde bizler bir şeyi yaşıyoruz, popülizm, güncel
olayı çözmek. Ondan sonra da şunu söylüyoruz: Geciken adalet, adalet değildir.
Bir taraftan da sayın bakanlar -genelde ve sık sık
yaptıkları- rakamlarla adaleti anlatıyorlar. Ne diyorlar? “Efendim, iktidara
geldiğimizden bu yana adliye binaları da -kapalı alan olarak ifade edilen- 5
misli arttı.” Bu nerede var? Daha geçenlerde görüştüğümüz bir yasada Sayın
Bakan “Yargı Re-formunun Neresindeyiz?” diye bir kitapçık dağıttı Adalet
Bakanlığında. “Efendim, hâkim sayısı yüzde 26 arttı, personel sayısı yüzde 75
arttı. İşte, Türkiye’de 100 bin kişiye 10 hâkim düşüyor, 1 hâkime bin dava düşüyor.” Güzel de eğer iş
çıkmıyorsa, iş üretilmiyorsa ve işi üretecek olan, işi çıkaracak olan hukuku
bilmiyorsa, yeterli eğitimden geçmemişse olay rakamlarla yargının sorunu çözülmez.
Ne kadar güzel bina yaparsanız yapın, ne kadar adliye sarayları yaparsanız
yapın sorunu çözmez bu. Sorun, o hukuku işletecek kadroların nitelikli olup
olmadığındadır.
Şimdi, sırça köşkler yapıyoruz, “adliye binaları”,
“adliye sarayları” diyoruz, bunlarla övünüyoruz ama içinde adaletin tecellisini
sağlayacak kadrolar yoksa bu boşa, beyhude bir çaba olur. Zaten şimdi şunu
yaşıyor Türkiye: Eğer iş ceza yargısına ilişkinse emniyetin hazırladığı
fezlekeler savcılık makamının iddianamesi oluyor, eğer iş hukuk yargısının
işiyse o zaman bilirkişi raporları mahkemenin kararı oluyor. Artık savcılar çok
uğraşmıyor dosyayı inceleyeyim, delil toplayayım diye; emniyet toplayıp savcıya
veriyor, o gereğini yapıyor. Hâkimler dosyayı bilirkişiye havale ediyor, bilirkişiden
raporu alıyor, eğrisiyle doğrusuyla o bilirkişi raporuna göre bir karar
veriyor.
Tabii, bu çerçevede neyi yaşıyoruz? En son yaşadığımız
olaylardan biri, Ahmet Şık olayı. Hukuk artık göz ardı ediliyor. Ahmet Şık’ın
basımına karar verdiği bir kitaba emniyetçe el konuluyor, bunun arkasında da
bir savcılık talebi ve mahkeme kararı olduğu söyleniyor. Ortada basılmış bir
eser yok ve bir mahkeme kararı var. Peki, o mahkeme kararı hukuka uygun mu diye
bakıyorsunuz. Anayasa’nın açık hükümleri var. Anayasa’nın 28’inci maddesi var,
diyor ki: “Basın hürdür, sansür edilemez.” Anayasa’nın 30’uncu maddesi var,
diyor ki: “…basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere
edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.”
Peki, ne yapıldı? Yapılan şu: Basımevindeki hard
diske, bilgisayara el konuldu. Onun da ötesinde, -onun da ötesine varıldı-
emniyet tarafından toplanan evraklar imha edildi, imha edildi. Şimdi, ya Ahmet
Şık birilerine “İmamın Ordusu”yla, basımını düşündüğü
kitabıyla ilgili birilerine bir şeyler anlattıysa, onlar da biliyorsa, onlar da
duymuşsa bu insanların düşüncesine pranga mı vuracaksınız yoksa o insanları da
toplayıp hücrelere mi atacaksınız? Böyle bir hukuk mantığı olamaz.
Şimdi, bir taraftan bunu yaşıyorsunuz, bir taraftan
yarın, işte, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecek, kanun hükmünde kararnameyi
getiriyorsunuz. Getirdiğiniz kanun hükmünde kararnameye bakıyoruz, tamamen
yasamayı devre dışı bırakan ve süper yetki veren, Parlamentoyu işlevsiz kılan
ve bu yönde Anayasa Mahkemesinin 2002 öncesi vermiş olduğu birçok iptal
kararına rağmen, inadına altı ay gibi bir süreyle Hükûmet yetki istiyor. Oysa
Anayasa’nın açık hükmü var, bakanlıkların kanunla kurulacağı ve Anayasa
Mahkemesinin onlarca kararı var ki böylesine geniş kapsamlı yetki olamaz diye.
Şimdi, hukuku bir yana iterek biz hukuk kuralı
koyarsak, yargının sorunlarını çözeceğiz diye kimi düzenlemelerle, bazı
değişikliklerle palyatif, günlük, anlık çözüm düşünürsek bir noktaya varamayız.
İşin esasına bakmamız lazım. İşin esasına baktığımızda, şimdi bakıyorum bu
yasanın içerisinde hangi kanunlar var? Askerlik Kanunu var, Askerî Ceza Kanunu
var, Kabahatler Kanunu var, Ceza Kanunu var, Medeni Kanun var…
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Pasaport Kanunu var.HAKKI SUHA
OKAY (Devamla) – …Pasaport Kanunu var. Kabahatler Kanunu’na bakıyorsunuz,
Medeni Kanun’a bakıyorsunuz, Noterlik Kanunu’na ba-
kıyorsunuz,
peki, ne getiriyor diyorsunuz, ne getiriyor? Açıkçası önemli işlerden biri diye
düşünürsünüz. İcra cezada hapsen tazyike
bakıyorsunuz, hapsen tazyikte duruşma yapılmasına
hâkim karar verir ama aynı hâkime itiraz edilir. Şimdi, aynı hâkim daha dün
vermiş olduğu karara itiraz ederse işi çözmüş mü oluyor? “O itirazı da eğer
reddederse bir başka mahkemeye gönderir.” diyor. Yine işi sürüncemede
bırakıyorsunuz ve işi yine uzatıyorsunuz. Bakıyoruz, ilk kez -daha önce vardı,
kaldırılmıştı- ceza yargısında temyiz başvuru harcı alıyorsunuz. Niye? Ceza
yargısında vatandaş mahkûm oluncaya kadar suçsuzdur. Asıl olan suçsuzluktur. Şimdi
peşin peşin parayı alıyorsun ve paralı ve pahalı bir
adalet hâline getiriyorsun. Rakamı ne olursa olsun, Komisyonda her ne kadar
yarıya indirildiyse de ama adaleti pahalı ve paralı hâle getirip, o nedenle
eğer temyiz başvurularını önlemek istiyorsan, vatandaşın hak arama yollarını
önlemek istiyorsan, o, hukuk devletinde olamaz.
Bir başka şeyi daha yapıyorsunuz, savcılığı devre dışı
bırakıyorsunuz. Artık asliye ceza duruşmalarında savcı olmayacak. Aslında, bu
savcıların bir kısmını istinaf mahkemelerinde veya diğer birinci dereceden
mahkemelerde görevlendireceğiz diye düşünüyorsunuz, buna 2016 diye bir tarih
konulmuştu, şimdi, Komisyonda 2014’e indi fakat o zaman, o yargı üçlüsü ne
olacak? Savcı yok, hâkim hem savcılık yapacak hem hâkimlik yapacak, bir de
savunma var. Kamu adına talep olmayacak. Filvaki, biraz evvel ifade ettim,
savcılık makamı zaten işi emniyete havale etti ama hiç olmazsa bir kurumu
ortadan kaldırmayın. Daha ötesi var savcılıkta.
Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesi kararıyla Yargı-tayda savcılık makamının hazırlamış olduğu tebliğname sana tebliğ edilirdi. Şimdi, bunu kaldırıyoruz.
Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Yargılama iki derecelidir.
Birinci derecesi adli yargıda olanıdır, Yargıtayda da
bir derece vardır çünkü bu yargılama diyalektiğinin gereğidir; tez, antitez,
sentezdir; bunlardan birini yok farz edemezsiniz.”
Bu yasayla hem tarafı olduğumuz sözleşmeye hem
Türkiye’yi bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları sonrası
kabul ettiğimiz bir düzenlemeye ve yargılama diyalektiğine aykırı bir
düzenlemeyi içselleştireceğiz ve içselleştirdiğimiz bu düzenlemeyle yargıyı
hızlandıracağız. Yargıyı hızlandırırken savunmayı göz ardı edeceğiz. Savcılık
makamı ne iş yapacak? Savcılık makamı, daireden çıktıktan sonraki işe bakacak,
“Dosya görüldü.”ye gidecek, olur makamı olacak; oysa
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Komisyona göndermiş olduğu yazıda “Savcılık
makamından kaynaklanan bir bekleme söz konusu değil.” deniliyor ve dosya
adedini ve miktarlarını bildiriyor.
Değerli arkadaşlarım, bir başka düzenleme getiriyoruz.
Çekişmesiz yargı konusu olan işlerin noterler tarafından da yapılabileceğini
benimsiyoruz. Yani veraset ilamı yani “Mirasçılık belgesi” diyoruz veyahut da
“Terk nedeniyle boşanmada terk ihtarı noter tarafından yapılabilir.”
diyor. Yani bu noterlik makamları lüks
olduğundan değil ama çekişmesiz yargının bir biçimde çözüm mercisi
noterler olursa o zaman yeni ihtilaflar doğacaktır.
“Efendim, ihtilaf doğduğunda onu sulh hukuk
mahkemesine götürsün, sulh hukuk mahkemesine götürsün.” Ama niçin ihtilafın
doğumu için bir düzenleme yapıyorsunuz? O ihtilafı görüyorsunuz ona rağmen bu
düzenlemeyi yapıyorsunuz. Çok mantıklı bir yanı yok.
Efendim, noterlerde, işte, hukuk fakültesi mezunu
personel olacak veyahut da stajyer olacak hukuk fakültesi… Ya yoksa, ya yoksa.
“Bu bir belge.” O zaman nüfus müdürlüğü versin. Nüfus müdürlüğü nasıl olsa
vukuatlı nüfus kaydı vermiyor mu? Onu da versin ne fark eder ki? Ve
bakıyorsunuz, bu düzenlemelerle geçici ama aciliyetinin
kerameti kendinden menkul bir yasa apar topar önümüze geldi.
Şimdi, tümüne baktığımda, açıkçası anlık, kimi
kabahatlerde para cezalarıyla ve gereksiz bir biçimde “Yargının
hızlandırılması” adı altında bir düzenlemeyle şimdi birlikte karşı karşıyayız.
Ama burada orijinal bir şey var; o da hâkimin not sistemi. Evvelce hâkimlerin
vermiş olduğu kararlar Yargıtaya gittiğinde, Yargıtayda bu dosyayı inceleyen daire hâkimin kararına not
veriyordu. Bazen iyi diyordu, bazen orta diyordu. Şimdi bu not sistemini
ortadan kaldırıyoruz. Yerine yeni bir kriter gelmiyor. Peki, hâkimin kararının
hukuki doğruluğu, hâkimin bu konudaki ehliyeti, liyakati hangi kriterle
belirlenecek? Belli değil. Ama, hâkimler ya başkanlara veyahut da müfettişlerin
raporuna tabi oluyor. Böylece, açıkçası hâkim, o yargı üçlüsü içerisinde,
yargıç teminatından yoksun oluyor. Yar-gıç
teminatından yoksun olmasının yanı sıra bu, yargı bağımsızlığını da zedeleyen
bir anlayış.
Şimdi, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırıyorsunuz.
“Hâkim istediği gibi karar verir, verdiği karar hiçbir şekilde değerlendirmeye
tabi tutulamaz ama sabah sekiz buçukta işe geldi, saat beş buçukta işinden
ayrıldı; aferin, o en iyi hâkim.” mi olacak? Tamam, not sistemi Yargıtay
dairesi tarafından verilmeyebilir ama bir başka kriter getirin. En azından,
onun mesleki birikimini bir biçimde ölçecek bir kriter getirin. Açıkçası bunun
o kadar masum bir düzenleme olduğunu düşünmüyorum. Bunu kesinlikle tuzak bir
düzenleme olarak düşünüyorum. Nasıl olsa Anayasa değişikliği sonrasında HSYK
biçimlendi, Anayasa Mahkemesi biçimlendi, eh, artık mahal mahkemelerindeki
hâkimlere sıra geldi. E, onların da bir biçimde not düzeni bizim elimizde
olsun.
Enteresanı -bitiriyorum konuşmamı- kadro ihdasıyla
ilgili düzenlemeye bakıyoruz: Yargıtayda 91 kadro.
Olabilir. İşte, Danıştayda da 136 kişi. O da
olabilir. Ama, Yargıtaydaki 91 kadronun 16’sı garson.
Yani, yargı hizmetlerinin hızlandırılması için 16 garsona ihtiyaç var, o
anlaşılıyor.
Değerli arkadaşlarım, aceleyle gelen bir dosyadır. Bir
çözüm getirecek öneri değildir. Sorunları büyütecektir. Bu nedenle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Peki, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir
Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 11 Nisan tarihinde, Yüksek
Seçim Kurulunun aldığı bir karar netice-sinde, milletvekili geçici aday
listeleri Yüksek Seçim Kuruluna teslim edilecek yani önümüzde on günlük falan
bir süre var. Tabii, Meclisin de artık son günleri. Bazı partiler bu anlamda ön
seçim de yapacaklar, örneğin Cumhuriyet Halk Partisi. Böyle sıkışık bir
ortamda, milletvekillerinin de ger-çekten çok ciddi bir yoğunluklarının olduğu
bir ortamda yargı hizmetlerini hızlandırmak üzere bu kanun tasarısı üzerinde
görüşüyoruz.
Gerçekten önemli bir kanun tasarısı. Yargımızla ilgili
problemlere baktığımızda, gerçekten yargının çok ciddi bir şekilde ele
alınması, ciddi bir yargı reformu yapılması noktasında hiç kimsenin bir itirazı
yok. Ama dokuz senelik Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarına baktığımızda bu
konuda ciddi hiçbir adım atmamış. Dokuz sene zarfında muhtelif değişiklikler,
yenilikler yapılmış ama reform diyebileceğimiz, reform niteliğinde ve yargının
problemlerini kökten çözecek anlamda bir değişiklik yapılamamış ve bugüne
gelinmiş. Tabii, çok kısa bir sürede komisyonlarda da yeterince tartışılmadan,
üzerinde konuşulmadan bu tasarı Genel Kurula indirilmiş, bugün de üzerinde konuşuyoruz.
Birçok kanun tasarısı üzerinde de aynı şeyleri
söyledik. Bu aşağı yukarı dört yıla yakın bir süredir bu Mecliste gelen birçok
kanun tasarıları, teklifleriyle ilgili bu eleştirilerimizi dile getirdik,
burada bir kere daha dile getiriyoruz. Yine âdeta yangından mal kaçırırcasına
hızlı bir şekilde ve ne kadar fayda sağlayacağı noktasında hepimizin
şüphelerinin olduğu bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz.
Tabii ki yargımızın problemleri var. Yargı, iş yükü
itibarıyla işin içinden çıkılamaz bir noktaya gelmiş. Bunun birçok
sıkıntılarıyla günlük hayatımızda da karşılaşıyoruz, yaşıyoruz. Keşke, bu
yargının içinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili daha geniş kapsamlı, daha iyi
hazırlanmış, daha iyi tartışılmış ve gerçekten yargının problemlerini çözecek
bir tasarıyla bugün burada olunsaydı da biz de bu eleştirileri yapmasaydık.
Dokuz sene sonra getirilen tasarıyla yargının iş yükünü hafifletmek veya yargı
hizmetlerini hızlandırmak mümkün değil.
Yargıyla ilgili yapılan son değişikliklere şöyle bir
göz atacak olursak, yargının problemlerini çözmekten ziyade, yandaş yargı veya
taraflı yargı algısına sebep olacak birtakım değişiklikler gün-deme
getirilmiştir. İşte son Anayasa değişikliği, bu Anayasa değişikliğinden sonra
yapılan Yargıtay ve Danıştay Kanunu, Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının
artırılması ve sonuç itibarıyla da bugün üzerinde konuştuğumuz tasarı.
Değerli milletvekilleri, referandum süresince de hep
ifade ettik, 26 maddelik Anayasa değişikliğinin en önemli -sizce de bizce de-
gözüken iki değişikliği vardı: Bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının
artırılması; diğeri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının
değiştirilmesi. Hep ifade ettik, dedik ki: ”Objektif birtakım kuralları
koyalım, yanlı, taraflı veya yandaş noktaya adalet sistemimizi, yargı
sistemimizi getirmeyelim.” diye defalarca ifade ettik ama nafile. Geldiğimiz
nokta itibarıyla, gerçekten, adaletle ilgili, yargıyla ilgili, vatandaşımızın
kafasında birçok soru işareti oluşmaktadır. Bakıyorsunuz, ülkemizi, hepimizi
ilgilendiren, kamuoyunu meşgul eden önemli davalarla ilgili herkes farklı bir
düşünce içerisinde. Bizim yargı sistemimizde hâkimler dosyaya, dosyadaki delil
durumuna, kanunlara ve vicdani kanaatlerine göre de karar verirler. Ama
bakıyorsunuz, çok önemli davalarda, hâkimler değişiyor, dosya aynı ama
hâkimlerin verdikleri kararlar birbirlerine 180 derece zıt olabiliyor. İşte,
yakın geçmişte yaşadığımız… Bakıyorsunuz, bir hâkim göreve geliyor veya bir
hâkim görevde, tutukluları salıyor. Aradan bir ay geçiyor, bir başka hâkim,
aynı davayla ilgili, görevlendiriliyor, o salıverilmiş tutukluların hepsini
tutukluyor. Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Yani madem, bizim yargı
sistemimizde, dosya üzerinden karar veriyoruz, dosyadaki delil durumuna göre
karar veriyoruz, bir hâkimin verdiği kararın 180 derece tersini, bir başka
hâkim, aynı dosya üzerinde, bir müddet sonra verebiliyor. Hâl böyle olunca
hepimizin, vatandaşımızın da kafasında “Acaba yargı bir farklı yerlere mi
gidiyor?”, “Yargı iktidar tarafından yönlendiriliyor mu?” gibi soru işaretleri
oluşturulmasına sebep oluyor.
Değerli milletvekilleri, bunu ifade ederken tabii şunu
da söylemeden geçemeyeceğim: Hepimizi ilgilendiren, kamuoyunun çok yakından
takip ettiği davalarla ilgili şöyle de bir eleştiriye veya görüşlere kamuoyunda
rastlıyoruz: Bizim hukuk sistemimizde tutukluluk bir tedbirdir. Neyin tedbiri?
Delillerinin karartılmasının ve sanığın kaçma şüphesi varsa bunun tedbiridir;
ama bakıyorsunuz, tutuklananlarla ilgili bir sene olmuş, iki sene olmuş, üç
seneye yaklaşmış, deliller toplanmış, âdeta tutukluluk cezaya dönüşmüş, bu da kamu
vicdanında ciddi sıkıntılara neden oluyor. Kimse bunu yan-lış
anlamasın, bu ülkede suç işleyenler varsa mutlaka cezalandırılmalı ama zaman
zaman bu davaların içeriğinden çok usul noktasında yapılan yanlışlıklar veya
usulle ilgili olan tartışmalar asıl konunun çok daha fazla önüne geçiyor, bu
konuda uygulayıcılar çok daha titiz davranmalı, çok daha eleştirilere mahal
vermeyecek şekilde bu uygulamaları yapmalıdır diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, yine, uygulama noktasında
özellikle son aylarda yine hepimizi rahatsız eden birtakım uygulamalara şahit
oluyoruz. Basılmamış kitaplar toplatılıyor. Tabii ki içeriğini bilmiyoruz ama
yine bu uygulamalar noktasında basılmamış kitaplar neticesinde ciddi bir baskı
söz konusu. Evler aranıyor, bilgisayarlar kontrol ediliyor, evlere baskınlar
düzenleniyor. İşte bugün, iki tane değerli bilim adamının evi aranmış ve
birtakım kitaplar veya yayınlanacak kitaplarla ilgili araştırmalar yapılmış.
Şimdi, misyonerlikle ilgili kitap yazmış hocalarımızın, arkadaşlarımızın evleri
didik didik aranıyor. Efendim, bakın, Zirve Yayıneviyle ilgili Malatya’da
yaşanan vahşeti hiçbirimizin tasvip etmesi mümkün değil, böyle bir şeyi kabul
etmemiz mümkün değil ama Türkiye Cumhuriyeti devletinde misyonerlik
faaliyetleriyle ilgili kitap yazan insanların baskı altına alınabilmesini de
asla bir milletvekili ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vatandaşı olarak
haklı görmemiz, tasvip etmemiz mümkün değil.
Sonra, bakıyorsunuz, filan kitapla ilgili arama
yapılıyor, arkasından birtakım başka şeyler kamuoyuna yansıyor. İşte bu noktada
bütün kurumların -yargımız da, adalet sistemimiz de, emniyet sistemimiz de- çok
dikkatli ve hassas davranmaları gerektiği kanaatindeyim. Ama bakıyorsunuz Hükûmetin
icraatlarına, uygulamalarına, asla ve asla aykırı bir sese tahammülü yok,
hiçbir eleştiriye tahammülü yok, herkesten beklediği tek bir ses var.
Bakın değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde
burada partimizin -Çevre ve Orman Bakanıyla ilgili olarak- bir araştırma
komisyonu kurulması için önergesi olmuştu. Bu önergemiz Mecliste görüşülürken
altı tane, ormancılıkla ilgili, sivil toplum örgütünün de bir açıklaması
olmuştu.
Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın bu kürsüden
konuşmalarına hep beraber şahit olduk. Sayın Bakan, yaptığı bir uygulamayla ilgili,
ormancılık uygulamasıyla ilgili, kendilerini ilgilendiren sivil toplum
örgütlerinin ortak yapmış oldukları bir açıklama üzerine bu Genel Kurulda, bu
kürsüde “Ben onlardan bunun hesabını sorarım.” diyebilmiştir.
Değerli milletvekilleri, demokratik bir ülkede böyle
bir şeyi kabullenmemiz mümkün değil. Herkes düşüncelerini hiçbir baskı altında
olmadan çok açık, net ifade etmeli. O düşünceye katılırsınız katılmazsınız ama
bu ülkedeki sivil toplum örgütlerini sizin istemediğiniz şeyleri söylediler
veya sizin politikalarınıza aykırı konuştular diye Bakanlık yetkinizi, gücünüzü
kullanarak “Ben onlardan bunun hesabını sorarım.” diyorsanız, o zaman
demokratik bir ülke olmaktan ne kadar uzaklaştığımızın ve totaliter bir ülkeye
doğru nasıl yaklaştığımızın da görüntüsü olarak karşımıza çıkmış olur.
Değerli milletvekilleri, bu uygulamaları artırmamız,
örnekleri çoğaltmamız oldukça mümkün. Bakın, Adana Büyükşehir Belediye
Başkanlığının yaşadığı bir sıkıntı var. Aylardan beri Adana Büyükşehir Belediye
Başkanı, İçişleri Bakanının imzasıyla açıkta. İçişleri Bakanımızın böyle bir
ana-yasal yetkisi var ama bu yetki, geçici bir süreye dayalı bir yetkidir. İki
ayda bir bu yetkisini İçişleri Bakanı gözden geçirmek durumunda. Sekizinci
aydayız değerli milletvekilleri ve tamı tamına, Adana Büyükşehir Belediyesiyle
ilgili, Belediye Başkanıyla ilgili 63 tane müfettiş gönderilmiş. Ortada hiç-bir
şey yok ama Adana Büyükşehir Belediye Başkanı hâlâ açıkta, İçişleri Bakanı
tarafından. Bunu, belediye başkanlığı yapmış birisi olarak da hakikaten
anlamakta zorlanıyorum. Suçu varsa müfettişler koysun ortaya ama yoksa, verin
görevinin başına, işini yapsın. Değerli milletvekilleri, işte itirazımız
burada, sıkıntımız burada.
Bakın, bir örnek daha vermek istiyorum. Konya’nın
Ereğli ilçesinin Belediye Başkanı, bundan tam altı ay önce bir gece evi sabaha
karşı 100 civarında emniyet görevlisi tarafından basıldı. Evin-den belediyeye
getirildi, belediyedeki bütün evraklar toplandı. Altı ay sonra, geçtiğimiz cuma
günü tekrar Sayın Belediye Başkanımız, 100 bin nüfuslu bir ilçenin Belediye
Başkanı gözaltına alındı. Gittim kendisini ziyaret ettim değerli
milletvekilleri. Düşünebiliyor musunuz? 100 bin nüfuslu bir ilçenin belediye
başkanı polis nezaretinde, nezarethanede dört gün sorguda. Sonra ne oldu? Sonra
pazartesi günü çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Tam siyasi talimatla yapılan
işler bunlar.
METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Şimdi, buradan sormak
istiyorum değerli arkadaşlarım: O belediye başkanımızı kamuoyu nezdinde bu noktaya
getirmenin vicdanen bir muhasebesini yapmanızı istiyorum. O başkanımız 100 bin
nüfuslu bir ilçenin seçilmiş bir belediye başkanı. Suçu varsa hiç-bir itirazım
yok ama seçimlere seksen gün kala böyle bir uygulamayı doğru bulmadığımı da
buradan ifade etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bakın -çelişkiyi biraz daha
vurgulamak açısından- Konya’nın, hemen Ereğli’nin yanında bir de Karapınar
Belediyesi var. Değerli milletvekilleri, orada da sizin partiniz-den seçilmiş
bir belediye başkanı arkadaşımız var. Elimde bir yazı var. Değerli
milletvekilleri, o belediyede yapılan bir ihaleyle ilgili bir yolsuzluk,
usulsüzlük tespit edilmiş. Müfettiş raporları var, savcılık incelemesi var.
İçişleri Bakanlığımıza yargılanması için yazı yazılıyor. Değerli milletvekilleri,
bakın, Ereğli Belediye Başkanının maruz kaldığı bir müfettiş raporu yok,
müfettiş incelemesi var, böyle bir suç unsuru bulamamış -Ereğli- ama
Karapınar’da müfettiş raporu var, yargılanması için izin isteniyor. Değerli
arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığımızın yazısı, aynen okuyorum: “Söz konusu
arıtma tesisi bakım ve onarım ihalesinin 9 ayrı bölüm hâlinde yapılması ihale
tekniği ve ihale mevzuatına aykırı ise de bilgi eksikliği ve tecrübe
yetersizliği nedeniyle böyle bir yola başvurduğu anla-
şıldığından yargılanmasına gerek yoktur. “
OKTAY VURAL (İzmir) – Vay, vay, vay! Yemişler, malı
götürüyorlar!
METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Evet.
Yani değerli milletvekilleri, bakın, bugün
iktidarsınız, 12 Hazirandan sonra yoksunuz ama gelin, bu devleti hukuk devleti
yapalım, hukuku bağımsız yapalım, hâkim teminatını sağlayalım, bu çelişkileri
bir daha bu ülkede yaşamayalım değerli milletvekilleri, burası bizim, burada
yaşayacağız. Buradaki, iktidardaki günler geçer ama yarın devran değişir ama
devran değiştiğinde de hiçbir arkadaşımızın, hiçbir belediye başkanımızın,
hiçbir vatandaşımızın böyle bir şeyi yaşamasına asla ve asla gönlüm razı olmaz.
Niye hukuk devleti diyoruz? Hukuk devletinde devleti
idare eden iktidarların egemenliğine karşı vatandaşın korunması lazım,
vatandaşa özgür bir alan bırakmamız lazım. Bu özgürlüğü, hak ve özgürlükleri de
yargı marifetiyle korumamız lazım ama yargı marifetiyle koruyabilmenin yolu
bağımsız yargı, hâkimlik teminatı ve kuvvetler ayrılığı prensibini uygulamaktan
geçer. İşte, sizin döneminizde yapılan değişikliklerle ciddi olarak hukuk
devleti ilkemiz zedelenmiştir, kuvvetler
ayrılığı prensibimiz -üzülerek söylüyorum- ortadan kaldırılmıştır. Sonuç
itibarıyla da alınan kararlar, verilen kararlar, biraz önce Ereğli ve Karapınar
belediyelerini verdiğim örnekteki gibidir.
Bugün üzerinde konuştuğumuz tasarıya gelecek olursak
bununla yargıyı hızlandırmak mümkün değil, bir sonuca da varmak mümkün değil
ama üzülerek söylüyorum, yine her zamanki olduğu gibi çoğunluğunuza dayanarak
bu dayatmalarla bunu da geçireceksiniz ama sonuç itibarıyla yargıda hızlanma
diye bir şey olmayacak, yargının sorunları büyüyerek devam edecek. İnşallah
bizim iktidarımızda buna da kökten çözüm bulacağımıza inanıyor, hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karaman
Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın
Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması
Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK
PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tasarının amacı, devlet hizmetlerinin
ve adaletin hızlandırılması, yargılamanın süratli, verimli ve ekonomik bir
şekilde yürütülmesini sağlamak, mahkemelerin iş yükünü azaltmak ve yargılama
faaliyetinde zaman ve emek kaybını önlemektir. Bu amaca dönük olarak tasarıyla
cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım
suçlar kabahate dönüştürülerek yargı alanı dışındaki bazı kurumların görev
alanına dâhil edilmektedir. İdari yaptırıma dönüştürülen bu gibi eylemlerin
ceza miktarları da günümüzün ekonomik koşullarına uygun hâle getirilmektedir.
Adalet Komisyonundaki görüşmeler esnasında Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil
Çiçek’in de ifade ettiği gibi bu tasarı aslında yargıda reform iddiasında olan
bir tasarı değildir. Ancak, devlet ve adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve
makul süre içerisinde bitirilmesi için zaruri düzenlemeler içermektedir. Yargı
alanında tasarının çok ötesinde düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu bir vakıadır.
Değerli arkadaşlarım, geciken adaletin adalet olmadığı
hepimizin kabulündedir. Adalet, zamanında ve hakkaniyete uygun bir şekilde
tahakkuk ederse anlamlıdır. Ancak, geciken adalet hiç gelmeyen adaletten de
evladır. Vatandaşlarımızın devletten beklentisi davaların makul bir süre
içerisinde ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Yargıdaki sorunları
çözmekte gecikmek, aslında adaletin sağlanmasında gecikmek anlamına
gelmektedir.
Kamu hizmeti olan adalet hizmetlerinin aksamadan ve
gecikmeden işlemesi aslında niteliğinin gereğidir. Nitekim, Anayasa’mızın
141’inci maddesi “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle
sonuçlandırılması, yargının görevidir.” ifadesini içermektedir. İnsan Hakları
ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 6’ncı maddesinde,
herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre
içerisinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.
Değerli arkadaşlarım, Yargıtay ve Danıştaya
yeni dairelerin kurulması ve üye sayılarının artırılması hakkındaki kanunun
görüşmeleri esnasında da ifade ettiğimiz gibi, bugün yargının iş yükü altında
ezildiği ve adalet dağıtamaz noktaya geldiği hepimizin malumudur. Sadece Yargıtayda bekleyen dosya sayısının 1 milyon 700 binlerde
olduğu, henüz torbası açılamayan yaklaşık 50 bin dosyanın mevcut olduğu, yine Yargıtayda yer yokluğu nedeniyle 400 bin dosyanın postanede
beklediği bir or-tamda yargılamanın makul sürede
bitirilmesi mümkün değildir.
Yine, sadece Yargıtayda her
yıl 18.500 dosyanın zaman aşımına uğrayıp vatandaşların haklarının kaybolduğu
bir ortamda nasıl adalet sağlanacaktır? Bir dairenin hukuk veya ceza dosyasına
ayırabileceği sürenin beş dakikanın altında olduğu bir ortamda hukuka ve
devlete olan güven nasıl temin edilecektir? İşte, yargıya nefes aldıracak ve
biriken iş yükünü hafifletmek için atılacak acil adımlara ihtiyaç vardır.
Her ne kadar komisyon görüşmeleri esnasında muhalefet
partilerimize mensup değerli arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin
seçimlerin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılmasına dair karar aldığını, bu
nedenle acil ve zorunlu olmayan yasaların çıkarılmasının Meclisin geleneklerine
aykırı olduğunu beyan ederek tasarıya karşı çıkmışlarsa da yukarıda belirttiğim
vahim tablo karşısında bir dakika bile beklemeksizin yargıda iş yükünü
azaltacak ve yargının hızlanmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri çıkarmak
gerekmektedir. İşte, AK PARTİ Hükûmeti de bu bilinçle hareket ederek ta-sarıyı
bugün Meclisin gündemine taşımıştır. Çünkü değerli arkadaşlarım, bir büyük
düşünürün ifade ettiği gibi, adaletsizliği bir yangından daha çabuk söndürmek
gerekiyor. Adaletsizlik bütün bir toplumu yakan bir ateş gibi.
AK PARTİ hükûmetleri adalet hizmetlerinin hızlı,
verimli ve ekonomik olarak yürütülmesi için adalet alanında pek çok çalışmayı
hayata geçirmiş hükûmetlerdir. “Merdiven altı adalet istemiyoruz.” sloganıyla yola
çıkan Hükûmetimiz, adliye binalarını apartman köşelerinden adalet saraylarına
taşımıştır. İftiharla söylemek gerekirse bu dönemde yapılan adalet sarayları
cumhuriyet döneminde inşa edilen binaların toplamından daha fazladır. Bu
dönemde, yıllardan beri toplumun ve Meclisimizin gündeminde bulunan temel
yasalar -ki, bunlar arasında Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza
Usul Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gibi yasalar vardır- muhalefet
partilerimizle uzlaşarak Meclisimizden geçmiştir. Buradan muhalefet
partilerimize teşekkür etmek istiyorum. Temel yasalarda ülkemizin menfaatleri
açısından uzlaşmanın en güzel örnekleri sergilenmiştir.
Yine, AK PARTİ İktidarı döneminde hâkim ve
savcılarımızın özlük hakları önemli ölçüde iyi-leştirilmiştir.
Adliyelerimizin ihtiyacı olan hâkim, savcı, yardımcı personel alımında büyük
gayret gösterilmiştir. Hâkim ve savcı alımında Danıştayın
vermiş olduğu iptal kararları ve bunların adalet hizmetlerine maliyeti
kamuoyunca bilinmektedir. Adliyelerimizin modern çağın gerektirdiği teknik
imkânlarla donatılması için Adalet Bakanlığımız takdire şayan bir çalışma
ortaya koymuştur. Yargı-tay ve Danıştaya yeni
dairelerin eklenmesi ve üye sayılarının artırılması da yargının hızlandırılması
amacıyla atılmış önemli bir adımdır. Muhalefet partilerimiz, bu kanunun
görüşmeleri sırasında AK PARTİ’nin tek hedefinin
yargıda kadrolaşmak, iktidara tabi bir yargı yaratmak olduğunu defalarca ifade
etmişlerse de bugün görüşmekte olduğumuz tasarı da göstermektedir ki amacımız
bağcıyı döv-mek değil, üzüm yemektir. Yani bugün
çökmekte olan yargıyı tekrar ayağa kaldırmak için meseleye bütüncül bir açıdan
bakmaktayız. Bir yandan yukarıda saydığımız adımlar atılmakta, diğer yandan Danıştaya ve Yargıtaya yeni
daireler eklenmekte ve üye sayısı artırılmakta. Bu tasarıyla da mahkemelerin
görev alanındaki bazı suçlar bazı kurumların görev alanına dâhil edilmekte ve
yargıdaki iş yükü önemli ölçüde azaltılmaktadır. Hükûmetimiz bununla da yetinmeyerek
bölge adliye mahkemelerinin hayata geçirilmesi için alt yapı çalışmalarını
büyük ölçüde tamamlamıştır. Bütün bu adımlar ve belki de burada dile
getiremediğim diğer çalışmalar Hükûmetimizin yargı reformuna verdiği önemi
göstermektedir.
Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak Adalet Komisyonumuz, Yargıtay,
Danıştay, Türkiye Barolar Birliği gibi kurumların görüşüne baş-vurmuştur. Bu
kurumlarımız genel itibarıyla tasarıya olumlu baktıklarını ancak birkaç konuda
ve mad-dede tasarıya itirazları olduğunu ifade etmişlerdir. Tasarının komisyon
görüşmeleri sırasında gerek ilgili kurumların görüşleri ve gerekse muhalefet
partilerimizin değerli üyelerinin itirazlarından kabul görenler tasarı
projesine pozitif şekilde aktarılmış ve madde metinleri bu doğrultuda yeni bir
yapı kazanmıştır. Sağlanan bu katkı dışında kalan itirazlar komisyon
çoğunluğunca kabul görmemiştir.
Değerli arkadaşlarım, tasarıya gelirsek, tasarıyla bir
bakaya ve yoklama kaçağı suçlarına idari para cezası getirilmektedir, bu suçlar
kabahate çevrilmektedir. Kabahate çevrilen suçlara idari para cezası yaptırımı
uygulanmakta ve bu tür davalar mahkemelerin görev alanı dışına çıkarılmaktadır.
Diğer bir düzenlemeyle İcra İflas Kanunu’nun 353’üncü maddesi değiştirilerek
disiplin ve tazyik hapsine ilişkin kararlara karşı yapılacak itirazlara bakacak
mahkeme yeniden düzenlenmekte, böylece ağır ceza mahkemelerinin iş yükünün
azaltılması hedeflenmektedir.
Bir diğer düzenlemeyle İcra İflas Kanunu’nun 354’üncü
maddesi değiştirilmek suretiyle, nafaka alacaklarına ilişkin talepler hariç
olmak üzere, toplam alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her
yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan
takiplerde disiplin ve tazyik hapsi uygulanamayacağı hükme bağlanmaktadır.
Yine, bir diğer düzenlemeyle pasaportsuz yurda giriş
ve yurttan çıkış, idarece belirlenen giriş kapıları dışındaki yerlerden yurda
giriş ve yurttan çıkış gibi suçlar kabahate çevrilmek suretiyle idari para
cezasına bağlanmaktadır. Sadece bu örnekte, bu nevi suçlardan dolayı 2010
yılında savcılıklara 9 bin, mahkemelere ise 3 bin dosya geldiğini düşünecek
olursak düzenlemelerin önemi ortaya çıkmaktadır.
Yine, tasarıda Orman Kanunu’nda değişiklik yapılmak
suretiyle, düşük ve devrikten emval toplamak, izinsiz dal, çırpı toplamak gibi
basit orman suçları idari para cezası yaptırımına bağlanmaktadır.
Tasarıda Harçlar Kanunu’nda değişiklik yapılmak
suretiyle, ceza davalarında istinaf veya temyiz kanun yollarına başvuru için
harç esası getirilmektedir. Komisyon aşamasında muhalefet partilerimizin
değerli sözcüleri harç koşulu getirilmesinin adil yargılanma hakkıyla
bağdaşmayacağını ifade etmişler ise de bu hükümdeki amaç, davayı uzatmaya
yönelik veya keyfî kanun yolu başvurularının önüne geçmektir. Nitekim komisyon
aşamasında harç miktarları makul seviyeye düşürülmüştür.
Tasarıda en çok tartışılan madde, mirasçılık belgesi
alınmasıyla, terk eden eşin ortak konuta davet edilmesinin mahkemeye
başvurulmadan noterden de yapılabilmesine ilişkin hükümdür. Muhalefet partilerimiz
ve Türkiye Barolar Birliği, mirasçılık belgesi verilmesini düzenleme işinin
noterlere aktarılmasının Anayasa’ya aykırı olacağını çünkü yargı yetkisinin
münhasıran yargı organları tarafından kullanılabilecek münhasır bir yetki
olduğu ifadesiyle itirazlarını dile getirmişlerdir. Ayrıca, bu durumun yargı
güvenliği ile hukuki güvenlik ilkelerine de aykırı olduğu ifade edilmiştir.
Ancak Adalet Komisyonu, yargı yetkisinin hukuki uyuşmazlıkları kesin olarak
çözüme kavuşturma ve karara bağlama faaliyeti olduğunu ve Anayasa ile hâkimlere
ve yargı organlarına bırakıldığını, bunun dışında kalan mirasçılık belgesi gibi
çekişmesiz yargı işlerinin mahkemelerden başka kurumlara bırakılmasının
Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyeceği kararına varmıştır. Mirasçılık belgesi,
noterler ve mahkeme tarafından verilebilecektir. Bu konuda uygulamayı göstermek
amacıyla ayrıca Adalet Bakanlığı tarafından yönetmelik çıkarılacaktır. Bu
uygulama aynı zamanda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda getirilen temel
yapıya da uygundur.
Yine, tasarı ile hâkim ve savcıların terfi edebilmek,
birinci sınıfa ayrılabilmek ve birinci sınıf olabilmek için Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen sayıda dosyayı itirazdan ve temyizden
geçirmek zorunda olmaları sebebiyle davanın taraflarını dosyayı itiraz veya
temyize götürmek konusunda teşvik ettikleri uygulamada bilinen bir gerçektir.
Bu durum gereksiz temyiz incelenme-sine ve iş yükünün artmasına sebep
olmaktadır. İlk derece mahkemelerinde görev yapan hâkimler ve savcılar hakkında,
bakmış oldukları dosyalarla ilgili not verme yetkisinin yine dosyayı kanun yolunda
inceleyen mahkemeye verilmesi yüksek mahkemenin görüşlerine göre hareket etmeye
neden olmakta, direnme yetkisi çekingenlik sebebiyle kullanılmamakta, bu durum
hukukun gelişmesini engellemektedir. Tasarı ile hâkim ve savcıların
terfilerinde, birinci sınıfa ayrılmalarında veya birinci sınıf olmalarında not
sistemi kaldırılmaktadır. 2802 sayılı Kanun’da bu amaçla iki maddesinde
değişiklik yapılmaktadır.
Yine, tasarı ile Danıştaya
bilgi işlem merkezi müdürlüğü kurulmaktadır. Tasarı ile Medeni Kanun’un
181’inci maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmekte, Anayasa Mahkemesinin iptal
kararıyla doğacak boşluğun giderilmesi hedeflenmektedir. Zina, hayata kast, pek
kötü davranış, haysiyetsiz yaşam sürme gibi sebeplerden biriyle açılan boşanma
davası devam ederken davacının ölümü hâlinde kusurlu eşin mirasçı olması gibi
haksız ve adaletsiz sonuçların önlenmesi bakımından davaya devam edilmesinin
önü açılmaktadır.
Bu tasarıyla, yine, cumhuriyet başsavcılıkları
arasında yetki uyuşmazlığı çıkması durumunda dosyaların sürüncemede kalmaması
için en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından karar verilmesi esası
benimsenmiştir.
Tasarıyla getirilen önemli bir düzenleme de değerli
arkadaşlarım, şudur: Uygulamada sıkça karşılaşıldığı gibi, bir hükümlü veya
tutuklunun yakınlarından birinin cenazesine katılma talebi insani bir taleptir.
Yapılan düzenlemeyle, tutuklu ve hükümlü belli şartlar hâlinde ana, baba, eş,
kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde, soruşturma evresinde savcının, kovuşturma
evresinde ise mahkemenin izniyle cenazeye katılabilecektir.
Tasarıyla ayrıca, bölge adliye mahkemeleri faaliyete
geçinceye kadar 3 bin Türk lirası dâhil adli para cezasına mahkûmiyet
hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı kabul edilmektedir.
Tasarının Komisyonda tartışılan maddelerinden bir
tanesi de 26’ncı madde ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 3 ve 4’üncü maddeleridir. Bu
maddeler ile 1/1/2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda
cumhuriyet savcısı bulunamayacak ve katılma konusunda görüşü alınmayacaktır.
Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara
karşı cumhuriyet savcısı kanun yoluna müracaat edebilecektir. Bu düzenlemeden
amaç, savcılarımızın hazırlık soruşturmalarına yoğunlaşmalarını sağlamak ve
kurulacak bölge adliye mahkemelerine yeteri derecede savcı temin edilmesini
sağlamaktır.
Yine, geçici 4’üncü maddeyle 1/1/2014 tarihine kadar
yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname
düzenlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Bu hükmün
de amacı yargılamanın hızlanmasını temin etmektir. Ta-sarının 29’uncu
maddesiyle Yargıtayın düzelterek onanmasının
sınırları çizilmekte, hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar
hakkında düzelterek onama yapılamayacağı ifade edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, sonuç itibarıyla bu kanun
tasarısıyla Adalet Bakanlığı verilerine göre kabahate çevrilen suçlarla ilgili
olarak iki yüz bine yakın dosyanın noterlere verilen yetki ve İcra ve İflas
Kanunu’ndaki değişiklik sebebiyle bir milyon dosyanın adliyelerin önüne gelmesi
engellenmek istenmektedir. Harçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile üç yüz
bine yakın dosyanın ceza mahkemelerinin kararlarındaki kesinlik sınırı
nedeniyle seksen bine yakın dosyanın ve yine hâkim ve savcılara not verilmesi
uygulamasının kaldırılması sebebiyle seksen bine yakın dosyanın Yargıtay önüne
gelmeden önüne geçmek hedeflenmektedir. Böylece tasarının yaklaşık bir buçuk
milyon dosya itibarıyla yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması
amacına hizmet edeceği tahmin edilmektedir.
Değerli arkadaşlarım, güven veren bir adalet sisteminde
yaşayabilir bir insan, yaşanabilir bir toplum kalitesine de süratle
yaklaşılacaktır. Partimizin yargı reformundaki hedefi Büyük Önder Atatürk’ün
“Adliye siyasetimizde izlenecek amaç evvela halkı yormaksızın, hızla, isabetle,
güvenle adaleti dağıtmaktır.” sözündeki ideali yakalamaktır.
Bu duygularla tasanın hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.
Buyurun Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın
Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıyla alakalı
Hükûmetimizin görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu tasarı, gruplar adına konuşan, özellikle AK PARTİ
Grubu adına konuşan Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün
Beyefendi’nin de ifade ettiği gibi, mevcut insan kaynağı, fiziki altyapı ve
imkânlara göre yargıda var olan ve öteden bu yana şikâyet konusu edilegelen
yargının hızlanması, adaletin erken tecelli etmesi amacına yönelik imkânlardan
bir sonuç çıkarmayı hedefleyen bir tasarı.
Biliyorsunuz ki -yine burada sözü edildi-
Anayasa’mızda yargının ucuz olması, süratli olması esas. Yine taraf olduğumuz
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi de davaların makul sürede
bitirilmesini öngörmektedir. Bütün bunlarla bağlantılı olarak da elbette ki
yargılama faaliyeti sonuçta bir şeyi hedefler. Hedeflediği o şey de adalet. Biz
ona “adalet” diyoruz. Bütün faaliyetlerin sonucu ortaya çıkan “hüküm” dediğimiz
belgede ifade edilenlerin, kamu vicdanını ve o davanın taraflarını tatmin
edecek şekilde sonuçlanması esas.
İşte bu çerçevede -detaya girmeyeceğim- on sekiz ayrı
kanunda değişiklik bu tasarıyla öngörülüyor. İnanıyoruz ki bu tasarının yüce
Mecliste yasalaştırılması sonucu yargılama faaliyetleri açısından çok göreceli
de olsa bir rahatlık sağlanacak. Elbette ki hedefimiz yargı kadrolarını
güçlendirmek, takviye etmek ve sorunları daha seri, daha süratli bir şekilde
çözüme kavuşturmak. Bu da uzun vadeli hedeflerimiz arasında yer alıyor.
Bir iki noktaya da temas ederek huzurlarınızdan
ayrılacağım. O da şu: Ben, hukukçu olmayan arkadaşlarımın hukukla alakalı,
yargı faaliyetleriyle alakalı konuşmalarını, değerlendirmelerini an-layışla karşılıyorum ama hukukçu arkadaşlarımızın, hele
hele Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasında çok açık seçik şekilde
ifade ediliyor olmasına rağmen, görülmekte olan bir davayla alakalı yasama
organında soru sorulamaz, görüşme açılamaz, beyanda bulunulamaz şeklindeki
düzenlemesine rağmen, bir davayla ilgili, bazı davalarla ilgili burada
değerlendirmeler yapılıyor. Bunun doğru olmadığı kanısındayım. Hâliyle buna
yönelik, bu doğrultuda sorular sorulunca biz de ister istemez cevap vermek
zorunda kalıyoruz. Bunlardan sakınmamız gerekir diye düşünüyorum.
Örneğin, basın-yayın araçlarının hard diskinin zapt
edildiğine ilişkin bir beyan geçti burada. Ben hemen yanımdaki arkadaşa sordum.
İmha edildiği… Pardon, zapt etme var da imha edildiği... Yani bu zapt edildi de
imha mı edildi? Yani bizim bildiğimiz, bu tür, “müsadere” dediğimiz eski deyişle,
bu yargılama faaliyeti sonunda olur. Böyle bir şey yok, yani olmayan bir şeyi
söylemeyelim.
Yine, bu yasa tasarısı dolayısıyla “Yasama, yürütme,
yargı; bunlar birbirine karıştırıldı, bunlar arasındaki ayrım ortadan
kaldırıldı.” denmesinin de gerçeklerle örtüşmediği ortada.
Değerli arkadaşlar, ülkemiz gerçekten büyük kazanımlar
elde ediyor. Ekonomi bir yana yargısal faaliyetlerde, hele hele kurumların
Anayasa’nın çizdiği çerçeve içerisinde kendi görev alanlarında daha özgür, daha
yetkin ve daha kaliteli hizmet üretmelerinin altyapısını hep birlikte
oluşturuyoruz.
Bu tasarıyla alakalı elbette ki söylediklerinizde bana
göre de haklı olduğunuz taraflar var, olabilir ama konuşmamın başında ifade
ettiğim gibi, mevcut insan kaynağı, imkânlar ölçüsünde biz, ucuz, süratli ve
sonuçta adaleti istihdam edecek yargılama faaliyetini işte bu şekilde
gerçekleştireceğiz.
Umuyorum ki katkılarınızla bu tasarının en iyi şekle
dönüşmesini sağlayacaksınız. Tasarının milletimize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazıcı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi, efendim,
seçim dönemi. Biliyorsunuz seçim dönemi gereğince Adalet, Ulaştırma, İçişleri
bakanları istifa ediyor. Yani adalet kesimiyle ilgili konularla ilgili tarafsız
bir bakanın bu meselelere bakması Anayasa’mızın asli emri. Şimdi, böyle bakarak
bağımsız bir adalet bakanının bu tasarıda adaletle ilgili konuları Mecliste
sunması gerekirken… O zaman Adalet Bakanı niye değişti? Şu anda Sayın Bakan
siyasi olarak adalet üzerinde otorite ol-
duğunu
ortaya koymuştur. Bu, Anayasa’ya aykırıdır, ruhuna aykırıdır.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olabilir mi yani?
Kalkıp burada Sayın Bakan adalet teş
kilatıyla
ilgili beyanlarda bulunuyor. O zaman tarafsız bakanın amacı nedir?
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hükûmeti temsil
ediyor, Hükûmeti.
OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olabilir mi Sayın
Başkanım? Yani Sayın Bakan burada hiç olmazsa -orada oturuyor- konuşmasa. Böyle
bir şey olabilir mi? Şimdi, tarafsız bir adalet hizmetinin olduğunu nasıl iddia
edeceğiz?
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Anayasa
114. OKTAY VURAL (İzmir) – Yani böyle bir zorlama olabilir mi? Dolayısıyla
sözüyle, ruhuyla, lafzıyla Anayasa’ya uymak gerekiyor, bunu özümsemek
gerekiyor. Özümsemeyenlerin gelip burada bununla
ilgili şeyleri, alelusul işte, bakan değişti, ne olur, eski tas eski hamam…
Dolayısıyla bununla ilgili bakan değiştirilmesinin bile gereksiz olduğunu bu
tavrıyla ortaya koymuştur.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan gelsin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bağımsız bir bakan olmasına ilişkin anayasal iradeye de Sayın Bakan saygı göstermemiştir.
BAŞKAN
– Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Kılıç.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, tutanaklarda yer
alması açısından ben de bu konu
daki görüşümü ifade etmek istiyorum, müsaadenizle. Şu an
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan çalışma bir yasama çalışmasıdır, bir
yargısal faaliyet olmadığı gibi Hükûmet adına orada bulunan…
OKTAY
VURAL (İzmir) – Adalet Bakanının yargısal faaliyeti mi olur ya, Allah’ını
seversen?
SUAT KILIÇ (Samsun) – …Sayın Bakanın da herhangi bir yargı
faaliyetinin içinde bulunması,
herhangi bir yargı… OKTAY VURAL (İzmir) – Yargılama mı
yapar Adalet Bakanı? SUAT KILIÇ (Samsun) –
Ben sizi dinledim, siz de dinleyin. OKTAY VURAL
(İzmir) – Ben size hitap etmedim ki!
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Doğru şeyler söylediğiniz için değil… OKTAY VURAL (İzmir) –
Ben Sayın Başkana hitap ettim. SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben de Başkana hitap
ettim. OKTAY VURAL (İzmir) – El kol hareketi yapma, yapma! Otur, otur! Başkana
hitap et. SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben konuşurken girmeyin araya o zaman!
BAŞKAN – Muhterem arkadaşlarım, hiçbirinizi
duymuyorum.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, burada yapılan bir
yasama faaliyetidir, yasama faali-yetinde komisyon ve Hükûmetin bulunması İç Tüzük’ün amir hükmüdür, gereğidir. Dolayısıyla hangi bakanın
Hükûmeti temsilen orada oturacağıyla alakalı…
OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle şey olur mu canım?
Otoriteyi kullanıyor.
SUAT KILIÇ (Samsun) – …herhangi bir sınırlama,
herhangi bir kısıtlama söz konusu değil.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz efendim, Sayın Bakan
oturamaz!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Burada Sayın Bakanın varlığı ne
yargıyla ilgilidir ne adaletle ilgilidir
ne
yargılama işlemleriyle ilgilidir…
OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz! Yargılama mı yapar
Adalet Bakanı? Bilmiyorsun!
SUAT KILIÇ (Samsun) – …ne adliye personeliyle
alakalıdır, tamamen İç Tüzük gereği olarak Hükûmet adına bir bakanın oturması
gerektiğinden dolayı, Sayın Bakan da avukat kökenli, bir hukuk mezunu olması
nedeniyle, hukukçu bir bakan olarak burada kanun görüşmelerine doğrudan İç Tüzük
gereği nezaret etmektedir. (CHP ve MHP sıralarından gülüşmeler)
BAŞKAN – Evet, Sayın Anadol,
buyurun.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, Sayın Başkanım,
114’üncü maddesi Anayasa’nın açık. 114’üncü maddeye göre belirlenen bakanlar da
Hükûmeti temsil ederler, özellikle ve öncelikle onların temsil etmesi lazım
burada. Onların yerine siyasi bir veçhe taşıyan, kimlik taşıyan bakanların
burada olması Anayasa’nın 114’üncü maddesine açıkça aykırıdır. Ara verilmesini
istiyorum toplantıya. Adalet Bakanı gelsin, ondan sonra devam edelim. (AK PARTİ
sıralarından “Neden?” sesi)
OKTAY VURAL (İzmir) – Buraya, yemin edecekler,
gelecekler, ondan sonra birileri gelecek, onların adına konuşma yapacak. Adalet
hizmetleri konusunda seçimlere müdahale edildiğine ilişkin bir kanaat oluşur,
bu doğru değil.
BAŞKAN – Şimdi şahısları tamamlayayım, ondan sonra
konuşacağız.
Buyurun.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, itirazlarda
haklılık payı gördüğümüzden dolayı değil,
114’üncü
madde açıp okuduğunda herkesin net bir şekilde anlayabileceği hükümler ihtiva
ediyor ama, zaten Adalet Bakanı az sonra Genel Kurulda olacak ama bunun
itirazlarla ya da böyle bir gereklilikle alakası yok…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ara verelim o zaman!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır, ara verme gereği yok Sayın Başkan. Hiçbir şekilde
ara verme gereği yok.
OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz canım! Adalet Bakanı
gelsin!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hükûmeti temsil eden Hükûmet
üyesi burada, görüşmeler rahatlıkla
devam
edecek, adalet bakanı zaten gelecek biraz sonra.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Herkese söz vereceğim, lütfen telaş yapmayın,
sabaha kadar buradayız.
Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir de burada vahim
bir şey söylendi “Adalet Bakanı, işte, burada yargısal faaliyette bulunmuyor.”
Demek ki oturan adalet bakanları yargısal faaliyette bulunuyor ki…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var! Polemiğin de bir
kalitesi olur! El insaf!BAŞKAN – Sayın Bakan, siz ne
diyeceksiniz?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim,
tabii, ben konuşmamda bir şeye temas ettim. Gerçi hukukçu arkadaşım da farklı
bir görüş burada ifade ettiler. Sayın Vural tabii hukukçu olmadığı için önündeki
metinleri değişik şekilde yorumlayabilir ama bakın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Kim? Siz nereden mezunsunuz Sayın
Bakan?
CAHİT BAĞCI (Çorum) – Dinle… Dinle…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Kendisi hukukçu.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika
efendim.
Konuşmama başlarken, kürsüde size ve heyete hitap
ederken “Hükûmet tasarısı hakkında Hükûmetin görüşlerini bildirmek üzere söz
aldım.” dedim ve bugün, şu anda müzakeresini yaptığımız tasarıdır, başlığı da
herhâlde okunmamış. Bunun başlığını okuduğunuz zaman, bunun bir teklif değil,
tasarı olduğunu göreceksiniz. Teklifle
tasarının farkını bu Mecliste vekil olan herkes bilir diye düşüyoruz.
OKTAY VURAL (İzmir) –
Öyle bir söz söylediniz ki tarihe geçtiniz vallahi! Yanınızdaki Komisyon
Başkan Vekili bile gülüyor artık.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve
dolayısıyla, Hükûmet tasarısı hakkında Hükûmet üyesinin burada oturup görüş
bildirmesi kadar doğal bir şey olamaz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç doğal değil.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hangi üyenin
burada oturup oturmayacağını Sayın Oktay Vural değil, Hükûmet tayin ve takdir
eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ben burada otururum, bir başka arkadaşım gelir, o
oturur.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, Anayasa’ya eğer
ruhuyla sadıksanız siz, orada oturmaktan imtina etmeliydiniz.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) -Dolayısıyla,
burada ne Anayasa’ya ne İç Tüzük’e ne mevzuata aykırı
hiçbir durum yoktur.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ne hakkınız var adalet hakkında,
Adalet Bakanlığı hakkında söz söylemeye!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne bağırıyorsunuz!
OKTAY VURAL (İzmir) – Siz nereden mezunsunuz? Nereden
mezunsunuz? Ne zaman mezun oldunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 21.07
DOKUZUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 21.22
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen
ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Şimdi söz sırası, şahsı adına Konya Milletvekili Sayın
Ali Öztürk’te.
Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde
şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hukuk devleti ilkesini benimseyen çağdaş ülkelerde ilk
akla gelen, hukuk güvencesi, hukukun teminatı olan yargı organlarının
varlığıdır. Son zamanlarda, yargıda davaların uzaması, adaletin gecikmesi, ağır
iş yükü nedeniyle yargıdaki ağır işleyiş herkes tarafından eleştirilmeye
başlanmıştır. Elbette eleştirilerde haklılık vardır. Yargıtay ve Danıştaydaki iş yükünün azaltılması ve yargının
hızlandırılması amacıyla, geçtiğimiz haftalarda, bu yargı kurumlarındaki daire
ve üye sayısının artırılmasıyla ilgili tasarının görüşülmesi sırasında,
sorumluluğun kimlerde olduğu konuşuldu, tartışıldı. Şimdi tekrar bu
tartışmalara dönmeye hiç gerek yoktur. Önemli olan, bunu sorun olarak görüp
çözümü için tedbir aramaktır.
Anayasa’mızın 141’inci maddesinin son fıkrasında
“Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının
görevidir.” denilmiştir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına
İlişkin Sözleşme’nin 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında da herkesin, bağımsız
ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul süre içerisinde görülmesini
isteme hakkının olduğu belirtilmiştir. Buradan hareketle devlet, adalet
hizmetlerinin hızlandırılmasını, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde
yürütülmesini sağlamak, yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybının önlenmesi
için tedbir almak zorundadır. “Adalet mülkün temelidir.”, “Geciken adalet,
adalet değildir.” anlayışına göre, bu prensibin ihmali, toplumda, sosyal ve
hukuk düzeninin bozulmasına sebep olabilecek-tir. İşte, hukuku her şeyin
üzerinde tutan yargının hızlandırılması, insanların bir an önce haklarına kavuşmasını
sağlamak için sorumluluk görev ve bilinciyle hareket AK PARTİ Hükûmeti
döneminde çok önemli işler yapıldı. Özellikle Adalet Bakanlığının önemli
çalışmalarından bazılarını saymak gerekirse: Yargı bağımsızlığının
güçlendirilmesi, yargının tarafsızlığının geliştirilmesi, yargının
verimliliğinin ve etkinliğinin artırılması, yargıya güvenin artırılması,
adalete erişimin kolaylaştırılması, ceza infaz sisteminin geliştirilmesi gibi
ana başlıklar sayılabilir.
Yargının hızlandırılması için bugüne kadar yapılanlardan
bazılarını saymak gerekirse de: Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu gibi
temel kanunlar çıkarılmış, yeni düzenlemeler getirilmiştir.
Ceza
yargılamasında uzlaşma kurumu getirilmiştir.
Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun’la hafif hapis ve hafif para cezaları idari para cezasına dönüştürülerek
kabahat hâline getirilmiştir. Türk Ceza Kanunu’ndaki emre aykırı davranış,
dilencilik, kumar, sarhoşluk, işgal, gürültü, kimliği bildirmeme, silah taşıma
gibi suçlar kabahat statüsüne alınmıştır.
Özel ceza kanunlarındaki birçok suç kabahate
dönüştürülmüştür.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tebligat işleminin mahkeme
tarafından yapılması esası getirilmiştir.
Adli kolluk, kamu davasının ertelenmesi, iddianamenin
iadesi gibi usulü hızlandıran hükümler getirilmiş.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Türk
Borçlar Kanunu gibi temel hukuk hükümlerini ve ticari hayatı düzenleyen temel
kanunlar yeniden Türk hukuk sistemine uygun olarak Türkiye Büyük Millet
Meclisinden geçmiş, kanunlaşmıştır.
Arabuluculuk, Kamu Denetçiliği Kanunu, adli tıp
kurumuyla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.
Yargıtay ve Danıştaydaki
daire ve üye sayıları artırılmıştır.
Yeni ve yeterli adliye binaları yapılmış ve hizmete
sunulmuştur.
Hâkim, savcı ve personel sayıları artırılmış, UYAP
Projesi uygulamaya konulmuştur.
Bugünlerde istinaf mahkemelerinin faaliyete
geçirilmesi için çalışmalar hızlandırılmış, başsavcıları atanmıştır.
Değerli arkadaşlar, yukarıda saydığım önemli
değişikliklerden sonra şimdi de tasarıyla getirilen yargıyı hızlandırıcı
tedbirlerin de adalet bekleyenleri büyük ölçüde rahatlatacağına inanıyorum ve
bu
tedbirlerden
bazılarını şöyle saymak istiyorum:
Bakaya ve yoklama kaçağı suçlarına idari para cezası
getirilmektedir.
Disiplin ve tazyik hapsi gerektiren her icra suçu
mahkeme önüne gelmeyecektir.
Pasaportsuz yurda giriş ve yurttan çıkış, idarece
belirlenen giriş kapıları dışındaki yerlerden yurda giriş ve yurttan çıkış gibi
suçlar kabahate çevrilerek idari para cezasına bağlanmaktadır. Düşük ve
devrikten emval toplamak, izinsiz dal, çırpı toplamak gibi basit orman suçları
kabahate çevrilmektedir.
Ceza davalarında istinaf ve temyiz kanun yollarına
başvuru için harç getirilmektedir.
Mirasçılık belgesi alınması ile terk eden eşin ortak
konuta davet edilmesi mahkemeye başvurulmadan noterden de yapılabilmesi
öngörülmektedir.
Yükseköğretim
kurumlarında görev yapan memurlar hakkında soruşturma izni verilmesi ya da
verilmemesi hakkındaki kararlar Danıştayda değil,
ilgili bölge idare mahkemesinde denetlenecektir.
Bakanlıkların
ülke çapında olmayan bölgesel alanda düzenleyici işlemlerine karşı yapılacak
başvuruların Danıştaya gelmeden ilk derece mahkemesi
olarak idare mahkemelerinde görülmesi öngörülmektedir.
İdare mahkemelerince verilen ve temyiz incelemesi için
Danıştaya gelen bazı davaların itiraz incelemesinin
bölge idare mahkemelerinde yapılarak kesinleştirilmesi öngörülmektedir.
Yüksek mahkemelerin ve bölge idare mahkemelerinin
temyiz ya da itiraz üzerine kararlarını inceledikleri hâkim ve savcılara not
vermesi ve bu notun hâkim ve savcıların terfilerinde esas alınması
uygulamasından vazgeçilmektedir.
Cumhuriyet savcılıkları arasında çıkan yetki
uyuşmazlıkları için çözüm merci getirilmektedir.
Ağır ceza mahkemesi başkanlarının itirazen
inceledikleri işlerin bir kısmının ağır ceza mahkemesis
üyelerince de karara bağlanabilmesi öngörülmektedir.
Ceza mahkemelerince verilen kararlardaki kesinlik
sınırı artırılmaktadır.
Kabahatler Kanunu uyarınca idari yaptırım kararlarına
karşı yapılacak başvurularda son karar mercisinin
ağır ceza mahkemesi olması yerine asliye ceza mahkemesi olması öngörülmektedir.
Yargıtayda temyiz incelemesi sırasında duruşma talep
edilebilmesi için öngörülen parasal sınır artırılmaktadır.
Hükümlülerin ve tutukluların, yakın akrabalarının
cenazelerine katılabilmesi kolaylaştırılmaktadır.
Cumhuriyet savcılarının asliye ceza ve asliye hukuk
mahkemelerindeki duruşmalara katılma
zorunluluğu
kaldırılmaktadır.
Bütün bu getirilen değişikliklerden sonra, yaklaşık 1
milyon 690 bin dosya itibarıyla, yargının hızlandırılması ve iş yükünün
azaltılması amacı doğrultusunda yargıdan alınacağı ve bu şekilde yargının
hızlandırılmasına hizmet edeceği öngörülmektedir.
Bu nedenle, tasarının adalete hizmet edeceğine
inanıyor ve hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Şahıslar adına ikinci söz, Bartın Milletvekili Sayın
Yılmaz Tunç’a aittir.
Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz tasarı, yargı hizmetlerinin
süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak, mahkemelerin
iş yükünü azaltmak ve yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybını önlemek
amacıyla hazırlanmış önemli bir tasarıdır.
Tasarıyla, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin
görev alanında bulunan bir kısım suçlar kabahate dönüştürülerek yargı dışındaki
bazı kurumların görev alanına dahil edilmekte ve idari yaptırıma
dönüştürülmektedir. Bu kapsamda, ilk kez işlenmek şartıyla bakaya ve yoklama
kaçağı suçları, Pasaport Kanunu’nda düzenlenen bazı suçlar ve Orman Kanunu’nda
yer alan bazı suçlar kabahate dönüştürülmekte ve idari para cezası yaptırımına
bağlanmaktadır. Böylece, mahkemelerimizin iş yükünü artıran dosyalar
mahkemelere intikal etmeyecek, mahkemelerimizin iş yükü de azalmış olacaktır.
Ayrıca, İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve
tazyik hapislerine konu alacaklar için alt sınırın getirilmesi ve bu konuda
icra mahkemelerince verilen kararlara karşı itiraz usulüne ilişkin hükümlerin
değiştirilmesi, ağır ceza mahkemelerimizin iş yükünü azaltacak önemli
düzenlemelerdir.
Mahkeme harçlarıyla ilgili getirilen düzenlemeler ve
özellikle ceza yargılaması kanun yoluna müracaatlarda harç alınması esasının
kabul edilmesi, yargılamayı uzatma amacına yönelik kanun yolu başvurularının
önüne geçecek yerinde değişikliklerdir.
Mirasçılık belgesi verilmesi ile terk eden eşin ortak
konuta davet edilmesi işlemlerinin, mahkemelerinin yanında noterler tarafından
da yerine getirilmesine imkân sağlayan değişiklikler mahkemelerin iş yükünü
azaltacak, vatandaşlarımızın taleplerinin daha az masrafla ve daha çabuk
gerçekleşmesini sağlayacaktır.
Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişiklikler,
cumhuriyet başsavcılıkları arasında yetkisizlik kararı verilmek suretiyle
soruşturma evrakının sürüncemede kalmasının ve gereksiz şekilde yargılama
sürecinin uzamasının önlenmesi sağlanmakta ve yine, kovuşturmaya yer olmadığına
dair kararlara karşı yapılan itirazları, ağır ceza mahkemesi başkanı yerine
heyetin karara bağlaması öngörülmektedir.
Tasarıyla, doğrudan verilen adli para cezasına
mahkûmiyet hükümlerine karşı kanun yolu müracaatlarında parasal bir sınırın
getirilmesi, bölge adliye mahkemeleriyle Yargıtayın
iş yükünün azalmasında önemli rol oynayacaktır.
Kabahatler Kanunu’nda yapılan değişiklikle idari
yaptırım kararına karşı yapılan başvuru hakkında sulh ceza mahkemesince verilen
son karara karşı yapılan itirazın Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine paralel
bir şekilde yapılması da ağır ceza mahkemesinin iş yükünü azaltacak yerinde
düzenlemedir.
Yüksek mahkemelerin ve bölge adliye mahkemelerinin
kanun yolu incelemelerinde ilgili hâkim ve savcıya verdikleri notun o hâkim ve
savcının terfisinde şart unsurlardan biri olarak ele
alınması uygulamasından vazgeçilmesi gereksiz temyizlerin önüne geçecek, yüksek
yargının iş yükünü azaltacaktır.
Cumhuriyet savcılarının geçici süreli olarak asliye
ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda bulunmamasına ilişkin düzenleme ve
buna paralel olarak asliye hukuk mahkemelerinde görülen özellikle nüfus
kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davaların duruşmalarında bulunma
zorunluluğundan savcılarımızın geçici süreyle de olsa vazgeçilmesi, cumhuriyet
savcılarımızın soruşturmaları daha etkin ve süratli bir şekilde yürütebilmesine
imkân sağlayacaktır.
Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında
Kanun’da yapılan değişiklik, hükümlülerin ve tutukluların yakınlarının
cenazelerine daha kolaylıkla katılarak insani vazifelerini yerine getirmelerini
temin edecek yerinde bir değişikliktir.
Danıştay Kanunu’nda ve İdari Yargılama Usulü
Kanunu’nda yapılan değişiklikler idari yargıda yüksek mahkeme olan Danıştayımızın iş yükünün hafifletilmesini sağlayacaktır.
Bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda
tebliğname düzenlenmesi uygulamasından geçici olarak
vazgeçilmesi de yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılmasına yönelik
önemli düzenlemelerdir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıllık AK
PARTİ İktidarında her alanda olduğu gibi adalet alanında da önemli icraatlar
gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın yargı hizmetlerinden gereği gibi
yararlanabilmesi için hem fiziki alanda hem mevzuat alanında hem de yargının
etkin ve süratli işlemesi anlamında önemli çalışmalar yapılmıştır. Adaleti
bodrum katlarından saraylara taşıyan AK PARTİ İktidarı olmuştur. Yargı
mensuplarımız ve yargı hizmetlerini alan vatandaşlarımız apartman dairelerinde
hem duruşma salonu hem hâkim odası hem de dosya arşivi olarak kullanılan
küçücük odalardan, yargının büyüklüğüne yaraşır mekânlara kavuşturulmuştur.
2002 yılından bu yana 150 civarında adalet sarayı inşa
edilmiş, 100 civarında adalet sarayının da inşaatları ve proje çalışmaları
devam etmektedir.
Yargı sürecinin kesintisiz devam etmesi için Ulusal
Yargı Ağı Projesi oluşturulmuş, bütün adli-yeler sisteme bağlanmış,
adliyelerimiz daktilo seslerinden kurtarılarak bilgisayarlarla donatılmıştır.
Hâkim ve savcı adaylarına daha iyi ve kaliteli eğitim
verilebilmesini, görevdeki hâkim ve savcılara da meslek içi eğitim verilmesini
sağlayacak Adalet Akademisi hizmet vermeye bu dönemde başlamıştır.
Cezaevlerinin modernizasyonu ve iyileştirilmesi
kapsamında 2002 yılından bu yana uluslararası standartlara uygun, güvenlikli,
mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine elverişli ceza
infaz kurumları hizmete açılmıştır.
Daha güçlü bir adalet sistemi için personel sayısı
artırılmış, 2002 yılında 9 bin civarında olan hâkim ve savcı sayısı 13 bine
yükselmiştir. Ayrıca, 20.255 olan personel sayısı yüzde 50 oranında artırılarak
31 bine ulaşmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son sekiz buçuk
yıl içerisinde Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan hedeflere büyük
ölçüde ulaşılmıştır.
Seksen yıldır uygulanan, artık çağımızın ihtiyaçlarına
cevap veremeyen ceza hukukumuzun temel kanunları, medeni hukukumuzun temel
kanunları tamamıyla yenilenmiş, ülkemiz hukuk re-formunda çok büyük mesafeler
almıştır.
Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması,
hukukun üstünlüğünün tesisi için milletimizin de büyük desteğiyle, başta
Anayasa’mız olmak üzere, mevzuatımızda önemli değişiklikler yapılmıştır.
Gerek mevzuat alanındaki yenilenme açısından gerek
personel sayısındaki artış açısından gerekse adliye hizmetlerinin görüldüğü
mekânlardaki fiziki ve teknolojik iyileştirmeler açısından adalet alanında da
cumhuriyet hükûmetlerinin en başarılı iktidarı, AK PARTİ İktidarıdır.
AK PARTİ’ yi yargı
alanındaki sorunları çözmemekle suçlamak büyük bir haksızlıktır.
Görülmekte olan davaları ve yargının sürdürmekte
olduğu soruşturmaları etkilemeye yönelik yapılan açıklamalar da son derece
yanlıştır. Yargının işlemlerini Hükûmete mal etmek de yargıya büyük bir
saygısızlıktır.
Bu duygu ve düşüncelerle, yargı hizmetlerinin
hızlandırılmasını sağlayacak önemli düzenle-meler içeren bu tasarının ülkemize,
milletimize ve yargı camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,
yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; son
günlerde artan vahşi cinayetler sonunda milletimiz âdeta şoka girmiştir. Bu
konuda tepkilerini dile getiren vatandaşlar aşırı isteklerde de bulunmakta ve
bunun değerlendirmeye alınması için birtakım yollara başvurmaktadır. Ancak, bu
suçları işleyenlerin daha önce de benzer suçlar işledikleri ve hafif cezalarla
toplum içine salıverildikleri de bir gerçektir. Bunların cezalarını
tamamladıktan sonra rehabilite merkezlerine gönderilmeleri
konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bakaya işlemi yapılmayacağı konusunda, bir asker adayı için bir
defaya mahsusmu yapılacaktır, yoksa, mükerrer
uygulamalar yapılması mümkün olacak mıdır?
İkinci sorum: Sayın Bakan, hukuk herkese lazımdır.
Bugün lehinize işleyen uygulamalar yarın iktidardan gidip de aleyhinize
işlediğinde normal karşılayabilecek misiniz? Örneğin, bugün, Prof. Dr.
Abdurrahman Küçük ve diğer kişilere yapılan uygulamaları uygun buluyor musunuz?
Üçüncü sorum: Bir partinin eş başkanının “Arap
ülkelerinden çok yüksek sesle özgürlük isteyeceklerini” söylemesinden muradı
nedir? Hükûmet olarak bu konudaki görüşünüzü açıklar mısınız? Bu demeç sizce
bir tehdit değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, karşılıksız çek suçundan dolayı adli para
cezasına çarptırılan on binlerce vatandaşımızın bu adli para cezalarının idari
para cezasına çevrilerek mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde bir düzenleme
yapmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız bu düzenleme bu yasa tasarısı
kapsamında gerçekleştirilebilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, 28 Mart 2010 tarihinde Adana Büyükşehir
Belediye Başkanı soruşturma iddiasıyla İçişleri Bakanlığının talimatıyla
görevinden alınmış ve bugün itibarıyla bu süre bir yılı doldur-muş
bulunmaktadır. Bu şekilde aradan bir yıl geçmesine rağmen Bakan talimatıyla
açığa alınan kaç belediye başkanı vardır? Bunların içinde AKP’li belediye
başkanları mevcut mudur? Ve yine bu şe-kilde hakkında hiçbir mahkeme kararı ve
yargı hükmü olmadan bir büyükşehir belediye başkanının sadece Milliyetçi
Hareket Partisinden seçilmesinden dolayı görevine iade edilmemesi sizin adalet
anlayışınıza uygun mudur? Adana Büyükşehir Belediye Başkanının bir yıl
geçmesine rağmen tespit edilemeyen en büyük sabit suçu nedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım,
bölge adliye mahkemeleri kur
dunuz,
yanılmıyorsam sekiz yerde.
Bunları kurarken ve bunlara bağlı illeri tespit
ederken objektif kriteriniz neydi?
Malatya’yı ta Adana’ya, yaklaşık 500 kilometreye
bağlamaktaki amacınız ne? Acaba biz buna layık değil miydik? Malatya’nın
etrafında bir sürü ilimiz var. Bunlar acaba Malatya’ya bağlanamaz mıydı? Yani
bizi 500 kilometre ta uzaklara götürmeyi nasıl buluyorsunuz? Biz buna hazırız.
Lütfen Malatya’nın bu sorununu çözün ve Malatya’ya ceza vermeyin Sayın Bakan.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın İçli…
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım. Şimdi, bu tasarının 26’ncı maddesinde üç geçici madde var. Şimdi,
yargıyı hızlandırma adı al-tında asliye ceza mahkemelerinden savcıyı çektiğiniz
gibi Yargıtaydan da tebliğname
aşamasında bir nevi geri çekiyorsunuz. Kaç savcı tasarruf edip bu savcıları istinaf
mahkemelerine göndereceksiniz? Birincisi bu. İkincisi: Temyiz sınırını eski
parayla 3 milyar lira, yeni parayla, şimdiki parayla 3 bin lira olarak
belirliyorsunuz. Yoksulluk sınırının 12 milyon 800 bin olduğu resmî rakamlarla
ilan edilen bir ülkede 3 milyar lira para yoksul, garip için ödenebilecek bir
para mıdır? Böyle bir düzenleme hak kaybına neden olmaz mı? Bir üçüncüsü de,
Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulursa
-bu çerçeve 26- bu yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyinceye
kadar
dosyaları bekleteceğine göre, bu,
yargıda yavaşlamaya neden olmayacak mıdır? BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. Efendim, Sayın Akkuş’un son
günlerde daha çok güncellik kazanan cinayetlerle alakalı olarak “Bunların daha
sonra rehabilite edilmesine ilişkin bir çalışmanız
var mı yok mu…”
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Adalet Bakanı gelmeyecek
mi efendim? “Gelecek” demiştiniz.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Adalet Bakanıyla
bir işiniz varsa randevu alın görüşün. Ben Hükûmet adına buradayım.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hayır, siz
“Gelecek” demiştiniz.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Ben Hükûmeti temsilen buradayım. Sayın
Bakanla bir işiniz varsa randevu
alın görüşün.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bağımsız
bakanı nasıl temsil ediyorsunuz? Adaletle ilgili sorular
soruyorlar. Adalet Bakanlığının icraatlarıyla ilgili
de sorular soruyorlar.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Bakan, devam ediniz. Her
şey İç Tüzük’e göre devam ediyor.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet, Sayın
Akkuş, sözlerinizde ifade etti
ğiniz…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hükûmetinizin faaliyetleriyle ilgili değil ki. Vakıflarla ilgili, sosyal
yardımlarla ilgili sormuyor ki size.
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Benim sinirlerim alınmış, siz ne yaparsanız yapın!
Havaya da bakın, sağa sola da bakın, size cevap vermeyeceğim. Onun için başka
bir yöntem bulabilirsiniz. Sayın Akkuş “Son günlerde konuşulan cinayetlerle
alakalı bir rehabilitasyon düşünüyor musu-nuz?”
diyorsunuz. Elbette ki bu konuyla alakalı çalışmalarımız var. Bakın onlara
benzer bir teklif yarın Adalet Komisyonunda görüşülecek. Önemli bir tasarı.
Sanırım bunu da yakından izliyorsunuz. Efendim, Sayın Paksoy’un bakaya
işlemiyle alakalı sorduğu soruya… Mevcut düzenlemedeki suçlar tasarıyla iki
ayrı kanunda düzenlenmekte. Adli eylemler, ilk kez işleyenler bakımından bu ey-lemler suç olmaktan çıkarılmakta ve kabahat olarak 1111
sayılı Askerlik Kanunu’nda düzenlenmek-tedir. 1111
sayılı Kanun gereğince hakkında kabahat uygulaması kesinleştiği hâlde atıldığı
eylemleri tekrar işleyenler için eylem bu kez suç teşkil etmekte ve 1632 sayılı
Kanun’un tasarıyla değiştirilen 63’üncü maddesi uyarınca cezalandırılmaktadır.
“Bugün yapılan uygulamaları doğru buluyor musunuz?” diyorsunuz.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan, soruya cevap
vermediniz.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben o kadar
cevap verdim, ben o kadar…
OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyor.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Bugün
yapılan uygulamaları doğru buluyor
musunuz?”
diyorsunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz okuyun Sayın Bakan; okuyun
da…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Uygulama yargının
işi, adliyenin işi. Onların doğru olup olmadığı yargılama süreci sona erdiğinde
anlaşılacak. Yargılama süreci sona ermeden hâkim ve savcıların yargısal
işlemlere dayalı olarak delil toplamalarının eleştirilecek bir tarafı olduğu
kanısında değilim. Bunları elbette ki yakından izlemenizi çok doğal
karşılıyorum ama yargının bunları ölçüp biçmeden, bir teraziyle tartmadan sizin
bunlarla ilgili veya bizim bunlarla ilgili bir değer hükmü ortaya koymamızın
doğru olmadığı kanısındayım.
Diğer bir sorunuzda bir partinin eş başkanından söz
ettiniz. Biz, ülkenin birliği, bütünlüğü, cumhuriyetin nitelikleri konusunda
kim nerede -gerek içte gerek dışta- ne söylerse bunları yanlış buluruz.
Şimdilik bunu ifade etmek istiyorum.
Efendim, Sayın Tankut, 22/3/2010 tarihinde Adana
Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilgili görevden el çektirme -tedbir mahiyetinde-
işleminden söz ettiniz ve “Buna benzer kaç belediye başkanıyla ilgili işlem
yapılmıştır, bunların arasında AK PARTİ’li var mı?”
şeklinde sorunuzu genişlettiniz.
Bilemiyorum, bunların cevaplarını Sayın İçişleri
Bakanı bilir yani idari işlem anlamında söylüyorum.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Ama Hükûmet adına buradasınız.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Onların da
size yazılı olarak bildirmesini sağlamaya çalışacağım.
OKTAY VURAL (İzmir) – İşine geldiği zaman Hükûmet,
işine gelmediği zaman İçişleri Bakanı cevaplandırır…
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim,
Sayın Aslanoğlu “Bölge adliye mahkemelerindeki kriterler neler? diye soruyor.
Bölge adliye mahkemeleri dokuz yerde kuruldu ve
Türkiye’deki coğrafi konum itibarıyla bu mahkemelerin sayılarının artırılmasına
ilişkin bir çalışmanın devam ettiğini Adalet Bakanlığındaki arkadaşlarım
bildiriyor, Hükûmetin eğilimi de bu yönde. Elbette ki, mevcut dokuz bölge
adliye mahkemesi kurulurken “ulaşım, merkezî olma” durumu gibi kriterler
dikkate alınmıştır ve bu mahkemelerin gene kuruluşu, nerelerde kurulacağına
ilişkin görev ve yetki, bildiğiniz gibi, Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna ait
bulunmaktadır.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, Bakanlık
mı bakıyor, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu mu, onu bilelim de, muhatabımız
kim?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – HSYK. Ama,
elbette ki, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin -bütçe vesaire- kısımlar da
Adalet Bakanlığını ilgilendiriyor.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama onlar kuruyor,
onlar kuruyor.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Adalet Bakanlığı
öneriyor, kararı da Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu veriyor. Yani plan ve
bütçesi, altyapısı olmayan bir konuda Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun,
takdir edersiniz ki, karar vermesinin bir anlamı yok. Hükûmet bu şekilde
ihtiyaçları dile getiriyor, planlamasını yapıyor, öneriye dönüştürüyor, öneriyi
de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu değerlendirip karara bağlıyor.
Sayın İçli’nin, bu tasarının 26’ncı maddesinde üç
geçici maddeden bahisle “Bu yapılacak düzenleme sonucu kaç tane savcı tasarruf
edilecek?”, daha doğrusu yani “Bu işlerle ilgili savcıların işlem yapmaması
durumunda kaç savcı boşa çıkacak ve diğer mahkemelerde görevlendirilecek?” diye
bir somut sorusu vardı. Bunları da şu şekilde… 400 dolayında -hem Yargıtayda tebliğnameyle alakalı
ve hem de asliye ceza mahkemelerinde belli bir süre, asliye hukuk mahkemelerinde
savcıların bulunmaması sonucu 400’e yakın- savcıyı istinaf mahkemelerinde ve
diğer ihtiyaç bulunan alanlarda görevlendirme imkânına kavuşacağız.
Efendim, temyiz sınırlamasının 3 bin TL’ye
çıkartılmasının ne tür sonuç doğuracağı ve yoksulluk itibarıyla bunun
sakıncalar yaratacağına ilişkin görüşünüz değerlendirilebilir ama şu an
itibarıyla zaten 2 bin liradır. Şu an itibarıyla temyizi kabil olmayan dava
sınırı, miktarı, üst tavan 2 bin TL’dir, bu 3 bin TL’ye çıkıyor; bunun da çok
büyük bir sorun oluşturmayacağı kanısındayız.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bir de
“Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince birçok mağdur ve sanık Anayasa
Mahkemesine bunu götürebilir. Şimdi, yerel mahkemeler bunu kabul ettiği
takdirde, bu, yargının gecikmesine neden olmayacak mı?” dedim.
BAŞKAN – Sayın İçli son sorusuyla ilgili cevap
alamadığını söylüyor.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Şunu söylemek istiyorum:
Çerçeve 26’ncı madde, Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince yerel mahkemelerde
Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulursa, yerel mahkeme de yerinde görürse
Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyecek, bunu soruyorum.
BAŞKAN – “Yargıda tekrar sıkışıklığa sebep olmayacak
mı?” diyor.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Böyle bir sorunuz
vardı, açıkladınız. Efendim, şimdi bu çok muhtemel bir soru, olasılığa dayalı
bir soru. İnşallah öyle bir durum doğmaz. Doğması da tabii mahkemelerin
takdirinde olan bir şey. Şayet öyle bir durum doğarsa elbette ki o durumun
doğması hâlinde yetkili, görevli makamlar oturup değerlendirme yapacaktır.
Yargıyla ilgili bir işlem.
Bizim
şimdi bir değerlendirme yapmamız kesinlikle, takdir edersiniz, söz konusu
değil.
BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, tasarının
bölümlerine geçilmesi...
BAŞKAN – Burada “maddelerine” yazıyor, öyle ifade
ediliyormuş. Vallahi uyanıklığınıza hay-
ranım.
Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir. Şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, madde 14’e bağlı 71/a, 71/b ve 71/c
maddeleri dâhil 1 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm, üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.
Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, seçim kararıyla ilgili görüşlerimi tutanaklara
geçmesi için bir kez daha tekrar ediyorum, muhalefet şerhinde ayrıntısı var.
Değerli arkadaşlarım, biraz evvel yapılan tartışma da aslında
benim Anayasa 67 ve 79’uncu maddede ne derece haklı olduğumu gösteriyor. Usul
tartışması açılır, açılmaz; o zaman bunu dillendireceğiz çünkü Anayasa’nın
114’üncü maddesine göre, seçim kararı alındığı zaman Adalet, İçişleri ve
Ulaştırma bakanları bağımsızlardan seçilir. Bağımsız… Sayın Bakan AKP
milletvekilidir ve Tay-yip Erdoğan Hükûmetinin
Bakanıdır. Vekâleten oturmaktadır, doğru, Hükûmeti temsilen oturmakta-dır ama böylesi dönemlerde, savaş hâli, tezkere gibi
olağanüstü hâller dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaması gerektiği
şeklindeki görüşün ne derece haklı olduğunu burada görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, komisyon çalışmalarında, tali
komisyon olan Millî Savunma Komisyonu ile Plan Bütçe Komisyonunun toplanmaması
ve komisyon başkanlarının Adalet Komisyonu Başkanına komisyonun
toplanmayacağına dair yazılı bir beyan göndermesi de aslında İç Tüzük’e aykırı olduğu gibi, Komisyonumuzun, hem Plan Bütçe
hem Millî Savunma Komisyonunun çok değerli üyelerine de saygısızlıktır, sadece
Cumhuriyet Halk Partili üyelere değil. Böyle bir irade İç Tüzük’ün
37’nci maddesinin son fıkrasına aykırı olduğu gibi -23 üncü madde ve 37 son
fıkra aykırı olduğu gibi- Anayasa’ya da aykırıdır çünkü “Tali komisyonlar on
gün içinde rapor vermediği takdirde asli komisyon çalışmalarına devam eder.”
şeklinde İç Tüzük hükmü vardır ama tabii ki hayret etmiyoruz çünkü artık bu
Parlamentoda Anayasa da, İç Tüzük de, gelenekler de hiçe sayılıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, birinci bölümde gerçekten
faydalı hükümler var. Yani Askerlik Kanunu’yla ilgili, Askerî Ceza Kanunu’yla
ilgili belirli düzenlemeler var ama bu tasarının en can alıcı noktası: Bir,
noterlere, işte, “veraset ilamı” dediğimiz, eski tanımla, şimdi mirasçılık
belgesi verilmesi, bir de boşanma davalarında evi terk eden eşe ihtar
çekilmesiyle ilgili bir hüküm, oldukça sakıncalıdır, birazdan ifade edeceğim
zamanım yettiği kadar. İkincisi de, geçici 26’ncı maddeyle getirilen
düzenlemedir.
Değerli arkadaşlarım, Komisyonda da sordum, dedim:
Bunu niçin yapıyorsunuz? Dediler ki: “İstinaf mahkemesinde savcı açığımız var.”
Şimdi, demek ki istinaf mahkemelerinde hazırlıklı değil. O zaman şunu söyledim:
Bir bina yaparken diğer binanın demirinden, çimentosundan çalmaya benzer bu.
Yani mevcut asliye ceza mahkemelerinden savcıyı çekeceksiniz, 2014’e kadar, Yargıtayda tebliğname aşamasından
savcıyı çekeceksiniz, tasarruf ettiğiniz savcı 400. Biraz evvel, Sayın Bakan,
özellikle sordum, 400.
Değerli arkadaşlarım, sayıya adalet feda edilemez.
Cumhuriyet savcıları sadece sanıkların aleyhinde delil toplamaz, sanıkların
lehinde de delil toplar. Cumhuriyet savcıları sadece sanıklarla da uğraşmaz,
asliye cezalık davalarda mağdurun hakkını da korur. Siz, şimdi, yargının üç sac
ayağından iddia makamı, savunma makamı ve hüküm verme makamı… Ayağı bozarsanız,
yargının diyalektiğini bozarsanız felaket gelir yani aşırı hız felaket getirir.
Şimdi, hız adına yargıyı felç ediyorsunuz çünkü felaket geliyor.
Şimdi, bir de bunu 2014’e kadar sınırlıyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, 2014’ün bir gün sonrası sanık, mağdur demez mi “Kardeşim,
Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre, siz hangi keyfe göre dört sene savcıları
çekiyorsunuz da dört sene sonra savcıları tekrar koyuyorsunuz?” Eğer savcılar
gereksizse niye geçici maddeyle 2014’e kadar çıkartıyorsunuz ama savcılar
gerekliyse… Ve savcıların gerekli olduğunu bırakın bizim söylememizi, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi yani bütün uluslararası
metinleri hiçe atıyorsunuz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi…
Değerli arkadaşlarım, geliyorsunuz öbür taraftan, yine
temyizle ilgili, işi parasal düzeye sokuyorsunuz. Eskiden 2 bin liraydı, şimdi
3 bin liraya çıkardık.
Değerli arkadaşlarım, bizim tuzumuz kuru, 3 milyar
lira eski parayla. 3 milyarın altında kaldığı zaman, siz bunu ne yapacaksınız?
Temyiz edemeyecek. Yerel mahkeme kötü karar verdi. Temyize götüremezse hak
kaybına neden olmaz mı bu? Bu ülkede 12 milyon 800 bin insan yoksulluk
sınırının altında. Açlık sınırının altındaki insan sayısını Hükûmet versin.
Şimdi, açlık ve yoksulluk sınırının altında olanlara
diyorsunuz ki: “Zenginler temyiz edebilir, fa-kirler temyiz edemez.” Hani
garibin gurebanın hakkını savunuyorduk? Hani yoksulun
hakkını savunuyorduk? İnsanın cebindeki paraya göre mi hak, adalet
dağıtıyorsunuz? Siz ne hakla 3 milyarın altında, parası olmayan insanlara “Sen
temyiz edemezsin, sen üçüncü sınıf vatandaşsın.” diyebileceksiniz? Hiç mi
sıkılmıyorsunuz? Ve bunu “adalet hizmetinin hızlandırılması” adı altında buraya
geçici madde olarak getiriyorsunuz.
Biraz evvel yine sordum. Anayasa’nın 152’nci maddesi…
Yerel mahkemelerde Anayasa’ya ay-kırılık iddiasında
bulunabilirsiniz. Ben mağdur avukatı olsam derim ki, “Bu madde Anayasa’ya
ay-kırıdır çünkü cumhuriyet savcıları mağdurun hakkını da savunacaktır.” diye
ifadede bulunurum.
Bakın, bu Hükûmet, 1925 Türkiye’sinin çok
gerisindedir. Muhalefet şerhimizde de yazdık. Büyük Önder Mustafa Kemal
Atatürk’ün çok veciz, cumhuriyet savcılarına hitaben 9 Ekim 1925’te yaptığı bir
konuşma var. Çok uzun. Gerekçeye kısasını aldım ama yine, tutanaklara geçsin
diye, bakın, okuyorum: “Savcılarımızın, kovuşturmak ve açmak zorunda oldukları
ceza davaları, mahkeme huzurunda, her türlü delille aydınlatılacaktır…
Davaların Yargıtay’ca incelenmesi sırasında da, bu konunun büyük kolaylık
sağlayacağı açıktır. Savcılık, karar değil, dava makamıdır. Yargılama sırasında
ve duruşmada…” -bakın, duruşmada diyor- “…savcılarımızın kendilerini herhangi
bir davanın taraflarından sayarak ısrarla açıklamaları ve görüşlerinin kabul
edilmesini ve desteklenmesini sağlamak için, tüm tarihsel ve yasal araçlardan
yararlanmayı ihmal etmemeleri gerekir. (...) Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz
bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. İnsan
hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin
yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet
Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlarında her an haklarını
aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan
emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları,
adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür.” Mustafa Kemal Atatürk bunu
1925’te söylüyor ve bizim Hükûmetimiz şimdi adli hizmetlerin hızlandırılması
amacıyla cumhuriyet savcılarını asliye ceza mahkemelerinden çeki-yor. Bu nasıl
bir anlayıştır? Ve temyiz niteliğini… Eski parayla söylüyorum, 3 milyar… Evine
insan ekmek götüremiyor. Bir hata yaptı, bir kaza oldu, mahkeme de hatalı karar
verdi, kim götürecek, onun hakkını kim savunacak? İşte onun hakkını cumhuriyet
savcıları savunacak. Şimdi siz bu haklardan vatandaşlarımızı bir anlamda yoksun
bırakıyorsunuz.
Noterlerle ilgili olayda da öyle. Şimdi zamanım dar.
Anayasa’nın 9’uncu maddesi. Bakın, Anayasa’ya aykırı. İddia ediyoruz,
dinlemiyorsunuz. “Yargı yetkisi: Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız
mahkemelerce kullanılır.” Hem Hükûmet tasarısında bu mirasçılık belgesinin
çekişmesiz yargı olduğunu kabul ediyorsunuz, gerekçesinde de var ama yargı
işlemini yargının unsuru olmayan noterlere veriyorsunuz. Vermek gibi bir
niyetiniz varsa Anayasa’yı değiştirin, 9’uncu maddesini. Anayasa’nın 9’uncu
maddesini ve Anayasa’nın 142’nci maddesini değiştirmeden noterlere vermek
–noterlere de haksızlık etmek istemiyorum- büyük bir eksiklik, Anayasa’ya
aykırılık meselesi. Bir de alelacele yapmışsınız. Acele işe de şeytan
karışıyor. Peki, bunu notere verdiniz; çekişmesiz niza. E, peki bunun usul
kurallarını koymamışsınız. Hangi usul kurallarına göre noterler bu işi yapacak?
Yani doğrusu pes, pes diyorum ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim
kararı aldığı bir zamanda alelacele getirmenizi de doğrusu yadırgıyorum. Bu,
adalete hız getirmez, bunu açıklıkla
söylüyorum. Ne yazık ki yargı işlerindeki yaşayarak çekilen acılar telafisi olmayan
acılar. Başka konularda telafisi mümkün olabilir ama hak ve adalet konusunda
sürat getirelim derseniz, fren mekanizması koymazsanız yargı duvara toslar. Bir
ülkede yargı duvara toslarsa da, işte, keyfîlikler
olur, bugün Türkiye’de yaşanan olaylar gibi diyorum.
Zamanım bitti. İnşallah bizim bu uyarılarımızı dikkate
alırsınız diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Sayın Behiç Çelik.
Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde grubum adına konuşma yapmak için söz aldım. Bu
vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli arkadaşlar, yeni bir torba yasayla karşı
karşıyayız. Bu tasarının, cumhuriyet savcısının ve mahkemenin yetkisini alması
ve idareye devretmesi hükümleri içerdiğini görüyoruz, askerlik suçlarından olan
bakaya ve yoklama kaçağı için yeni düzenlemeler getirildiğini görüyoruz, 5682
sayılı Pasaport Kanunu’nda benzer düzenlemeler yapıldığı görüyoruz, Orman
Kanunu kapsamındaki bazı suçları adli boyutundan idari boyutuna dönüştürdüğünü
görüyoruz, yine İcra ve İflas Kanunu’na iti-raz
düzenlemesiyle ilgili hükümleri görüyoruz, çekişmesiz yargı işlerinin notere verilemesine ilişkin hükümleri görüyoruz, Danıştayca alınan kararlara karşı yeni hükümlerin
getirildiğini görüyoruz ve devamı var ama benim bölümümde bunlara işaret
etmekle iktifa ediyorum.
Bunu reform olarak halka sunmaya çalışıyor Hükûmet. Bu
tabii reform değil, bu mümkün değil. Seçimin oldukça yaklaştığı, iki ayı aşkın
bir sürenin kaldığı bu dönemde böyle bir torba yasa tasarısının Genel Kurul
gündemine getirilmiş olması gerçekten kınanacak bir durumdur.
Değerli arkadaşlar, önemli olan hızlı ve adil
yargılama ise, bunun ciddi bir çalışmayla, sekiz buçuk yılı aşkın sürede
yapılmamış olması ayrı bir konudur. Demek ki iktidarın hızlı ve adil yargılama
yapma yönünde bugüne kadar en ufak kalem oynatmamış olması, böyle bir konuya
ihtiyaç göstermediğini bize ifade ediyor.
Yargıda ihtisaslaşma gerekli diyoruz, buna ilişkin en
ufak bir düzenleme söz konusu değil.
Bilirkişilik kurumuyla ilgili bir çalışma yapılması
gerekir diyoruz, bununla ilgili herhangi bir konu yok.
Milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili Milliyetçi
Hareket Partisi sürekli görüşlerini ifade ediyor “Gelin dokunulmazlığı
kaldıralım.” diye, buna ilişkin en ufak düzenleme yok.
Temiz siyaset için siyasi ahlak yasası çıkarılsın
diyoruz, temiz yönetimi bu haliyle oluşturalım diyoruz ve dolayısıyla temiz
topluma dönük birtakım çalışmalar yapalım, yasal düzenlemeler yapalım diyoruz;
bu konuda iktidardan ses yok.
Yolsuzlukla mücadele perspektifini içeren bir yargı
düzenini oluşturalım diyoruz, bu da yok.
Milliyetçi Hareket Partisi diyor ki, yolsuzlukla
mücadele kurulu kurulsun, buna ilişkin iktidar partisinden en ufak bir faaliyet
söz konusu değil.
Tutukluluk, Türkiye’de cezaya dönüştürülüyor, buna
ilişkin düzenleme yapılsın diyoruz; bu da yok.
Şimdi, artık yargıyı ele geçirme yerine, yargıda
hizmet kapasitesini artıralım diyoruz, bu konuda en ufak bir şey yok ama
yargının dengelerinin bozulmasına matuf düzenlemelere geldiği zaman sıra,
alabildiğine haşin ve hoyrat bir uygulamayla maalesef yürütme erki yargıyı bütünüyle
kontrolüne almayı başarmış oluyor. Burada, yargı, Türk yargısı, gerçekten 73
milyon insanın, büyük Türk milletinin yargısı olmak zorundadır. Yargı, ifrattan
tefrite savrulmuştur. Yargıyı ifratta tutmak hataysa tefritte tutmak da
hatadır. Onun için Türk milleti yargıda hiçbir zaman partizan bir uygulama
beklemiyor, böyle bir sonucu iktidardan da istemiyor. İktidar bu
uygulamalarıyla aslında gerek Türk milleti nezdinde gerekse hukukçular
nezdinde, yargı erkinin mensupları nezdinde meşruiyetini oldukça yitirmiş
durumda.
Bu itibarla, geçen yıl yapılan Anayasa değişikliğinde
de görüldüğü gibi, bir toplum sözleşmesi olan Anayasa’yı kendi kötü emellerine
siyasal iktidarın nasıl alet ettiğini ve millete yalan dolan ve farklı
beyanlarla bunun nasıl kabul ettirildiğini yüce milletimiz 12 Eylül
referandumundan sonraki aylar içerisinde çok net bir şekilde anlamış oluyor.
Yargının içerisinde, değerli arkadaşlarım, bir siyasal
aktör savcı olduğunu, diğeri avukat olduğunu ifade ederek yargıyı alabildiğine
siyasetin, partizanlığın ve yandaşlığın içerisine götürmekte olduğunun aslında
en önemli işaretlerini vermiş oluyorlar.
Şimdi, gelinen nokta nedir? Gelinen nokta, komisyonda
görüşülen yeni kanun hükmünde kararname talebi. Bu, Genel Kurula indirilmek
isteniyor.
Burada, bu kanun hükmünde kararnamenin metnini ben de
okumuş bulunuyorum. Gördüğüm tablo şu: Kanun hükmünde kararname yetkisi
talebinde bulunan Hükûmet, altı aylık alacağı bu yetkiyle birlikte, devlet
mekanizmasının, devlet çarkının yapamadığı, yozlaştıramadığı, bozamadığı bütün
unsurlarını, gerek teşkilat gerekse personel anlamında, baştan sona
indirgeyerek, bozarak ve tamamen millî devletin karakterini değiştirerek,
Türkiye'de daha sonra işin içinden çıkılmaz hâle getirecek ve kaosa sebep
olacak, çatışmalara sebep olacak bir ortamı, kargaşayı ve kavgayı kendiliğinden
gündeme getirmiş olacak. Onun için, buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak
biz siyasal iktidarı uyarıyoruz. Gelin, bu kanun hükmünde kararname yetki
yasası talebinizden vazgeçin.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'de cumhuriyet
tarihinde bir ilk daha başarılmıştır bu iktidar sayesinde, o da şudur: Polis,
savcı ve hâkim aynı tipte ve birbirini tamamlar mahiyete sokulmuştur. Onun
için, polisin yapmış olduğu bir sorgulamanın savcı tarafından, savcının yazmış
olduğu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmemesi mümkün değil. Burada
hakkın aranması, hakkın korunması böyle bir ortamda mümkün değil. Anayasa’nın
2’nci maddesindeki hukuk devleti özelliğinin de bu mahiyet itibarıyla yargı
erkinde büyük bir darbe yediğini de ifade etmek istiyorum. Demek ki gerek
yürütme erkinde gerek yasamada ve gerek yargıda meydana gelen bu tahribatın…
Bin yıllık tarihe sahip olan Batı Türklüğünün Anadolu tarihi içerisine bir göz
attığımızda şunu görüyoruz bu tahribata uygun olarak: Fetret Devri diye tarihte
okuduğumuz bir devri bize AKP İktidarı artık yaşatıyor. Fetret devrinden çıkmak
gerekiyor. 12 Haziran 2011 seçimleri bunun için bir fırsattır.
İnşallah, Milliyetçi Hareket iktidarıyla fetret devri
son bulacaktır diyor, hepinize saygılar sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET YENİ (Samsun) – Tarihe gömüleceksiniz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Şahıslar adına ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın
İhsan Koca.
Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahkemelerin
örgütlenmesi, adalet teşkilatının oluşturulması ve yargı sisteminin genel
anlamda işleyişi, adalet mekanizmasını oluşturan temel unsurlardır. Bu temel
unsurların etkin ihtiyaca cevap veremeyen yapısı görevin aksamasına,
dolayısıyla zararlar ve mağduriyetlere sebep teşkil etmektedir.
Geciken adalet, yargının iş yükünü karşılayacak sayıda
mahkeme olmaması, mahkemelere getirilmeden çözülecek konuların mahkemelere
ilave yük teşkil etmesi, adli tıp, bilirkişi gibi müesseselerin sağlıklı ve
süratli işlememesi hâkim, savcı ve adli personel açığı bulunmasından
kaynaklanıyorsa da bu durum adaletin sağlıklı tecelli etmesini engelleyen bir
problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim, kimi davaların zaman aşımı
dolayısıyla düşmesi kamu vicdanını zedelemiş, uzun yıllar uzayıp giden, karara
bağlanamayan davalar adalete olan güveni de sarsmış bulunmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, benden önceki
konuşmacılar, partimiz, grubumuz adına yapılan konuşmalarda bu kanunun, bu
tasarının getirdiği yenilikleri ifade ettiler. Belki birkaç cümleyle tekrar
ifade etmek gerekirse, Askerî Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklerle bakaya ve
yoklama kaçağı durumundakilere idari para cezası getirilerek, mahkemelerin iş
yükü hafifletilmeye çalışılmıştır.
Tasarıyla, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin
görev alanında bulunan bir kısım hususlar idari para cezasına dönüştürülerek,
kabahate dönüştürülerek bu konuda da kolaylık sağlan-maya çalışılmıştır.
İcra İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve tazyik
hapislerine konu alacaklar için bir alt sınır getirilmiş, itiraz konusu da
yeniden düzenlenmiştir.
Ayrıca, mahkeme harçları yeniden düzenlenerek,
özellikle ceza davalarının istinaf ve temyiz yoluna başvurularda cüzi de olsa
harç sistemi getirilmiştir.
Eleştirilere konu olsa da, her ne kadar uygulamada
rantabl olmayacağı düşünülse de, ifade edilse de mahkemelerimizde yıllık
450-500 bin dosyaya tekabül eden mirasçılık belgesi verilmesi ve yine çok yekûn
tutan terk eden eşin eve dönmesi ihtarı, konuta davet ihtarı da noterlere de
mahkemelerin yanında, özellikle vurgulamak lazım, mahkemelerin yanında
noterlere de bırakılmıştır ki, bunun hangi usulde uygulanacağına ilişkin,
tasarıda, Komisyonda ilave edilen bir düzenlemeyle, Adalet Bakanlığının
çıkaracağı yönetmelikle noterlerimizin de bu hususta hangi usulü
uygulayacakları belirlenecektir.
Yine Orman Kanunu’nda değişiklik yapılarak basit orman
suçları da kabahatler kapsamına alınmıştır.
Yüksek mahkemelerin ve bölge adliye mahkemelerinin
kanun yolu incelemelerinde ilgili hâkim ve savcıya verdikleri notun terfi şartı
unsurlarından biri olarak ele alınma uygulamasından da böylelikle, bu tasarıyla
vazgeçilmiş olacaktır.
Cumhuriyet savcılarının bazı duruşmalarda
bulunmamasına ilişkin düzenleme de yapılmaktadır.
Hükümlülerin ve tutukluların, yakınlarının
cenazelerine kolaylıkla katılabilmelerine de bu tasarıyla imkân sağlanmıştır.
Bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda,
tebliğname düzenlenmesi uygulamasından da geçici
olarak vazgeçilecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisimizin desteğiyle bu tasarının yasalaşmasını umuyor, yasanın aziz
milletimize, tüm yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi
saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.
Şahısları adına son söz Batman Milletvekili Sayın
Mehmet Emin Ekmen’de.
Buyurun Sayın Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yargının hızlandırılmasını amaçlayan, bazı kanunlarda
değişiklik yapılmasını öngören 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlarım.
Yargı mekanizması, vatandaş ile vatandaş ve vatandaş
ile devlet arasındaki uyuşmazlıklar hakkında son kararı veren merci olduğu
içindir ki, bu kurum, verdiği kararlar ile adalet duygusunun vicdanlardaki
yansımasını mücessem hâle getirir. Kararlar, hızlı, etkin ve ucuz bir şekilde
verilir, en önemlisi de adalet duygusunu tatmin ederse vatandaşların devletine
aidiyet duygusu, ülkesine de bağlılığı ve inancı artar. Devlet de bu kararlar
neticesinde bir hukuk devleti olur.
Yargının seri ve etkin bir şekilde işlemesi için, iyi
bir mevzuat ve yargının bürokratik ihtiyaçlarına cevap veren, uygun ve etkin
işleyen bir altyapısı olması gerekir. İşte, AK PARTİ hükûmetleri, sekiz yıldır,
yargının altyapısına yönelik büyük yatırımlar yapıyor; Türkiye Büyük Millet
Meclisinde de muhalefetin katkısıyla âdeta mevzuatını yeniliyor. Evet, Ulusal
Yargı Ağı Projesi’nde sağlanan ilerlemeler ile artık yargının bürokratik
işlemleri minimalize edilmiş durumda.
Adliye saraylarına yapılan yatırımlar ile vatandaşın
hakkını aradığı mekân, Avrupa standartlarının da üstünde bir kalite ve
standarda kavuşturulmuş durumda.
Hâkim, savcı sayısında yaşanan artış ve meslek
mensuplarının özlük haklarında gerçekleştirilen iyileştirmeler ile de yargı
mensuplarının sadece mesleklerine odaklanarak konsantrasyonunu daha iyi bir
yargı, daha yüksek bir adalet noktasında toplayarak vatandaşın adalet duygusunu
tatmin ede-bilmesi için AK PARTİ hükûmetleri cumhuriyet tarihinde emsali
görülmemiş yatırımlar yapmış ve iyileştirmelere imza atmıştır.
Mevzuat boyutuyla baktığımız zaman, 22’nci Dönemde
muhalefetin de katkısı ile büyük bir ceza reformuna imza atılmıştır. Bu dönemde
de yine muhalefet partilerinin de büyük katkısı ve iş birliği ile çok önemli
bir hukuk reformuna hep beraber imza attık. Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu,
Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve uygulama kanunları burada kabul edildi ve yargının
hızlandırılmasına önemli katkıları olacak Tebligat Kanunu da yine burada
yasalaştı.
Şimdi tartıştığımız tasarı ile de yaklaşık 2 milyon
dosyayı etkileyecek şekilde yargı süreci hızlandırılacak ve sadece yargı
sürecinin hızlandırılması değil, mahkemeler arasındaki iş yükü dağılımının da
gözden geçirilmesi ile mahkemelerin ellerindeki mevcut dosyalarda daha sağlıklı
bir karar vermelerinin önü açılacaktır. Bu düzenlemenin ilk derece mahkemelerinde
oldukça etkili sonuçlar doğuracağını biliyoruz. İstinaf mahkemelerinin de yıl
sonunda devreye girmesiyle birlikte yüksek mahkeme Yargıtayın
iş yükü rahatlayacak ve inşallah, önümüzdeki üç yıl içerisinde Türkiye’de
adalet duygusuna olan inanç artacak ve bir kurum olarak da yargının
güvenilirliği istenen seviyelere doğru hızla yol alacak inancındayız.
Bu tasarının hayata geçmesiyle birlikte, sıradan bir
insanın kimi zaman 10 liralık bir alacağı için, kimi zaman ise bir hakarete maruz
kaldığında veyahut da en yakınını bir saldırı sonucu kaybettiğinde devlete
olan, Türk yargısına olan inancı ve bu inancın getirdiği adalete yönelik
zafiyet duygusu ortadan kalkacak ve inanıyoruz ki, yargı, Türkiye'nin
yarınlarına yönelik, vatandaşlarına yönelik çok daha önemli kararlara daha
sağlıklı bir şekilde imza atacaktır.
Ben, bu tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.
Soru-cevap işlemine geçiyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, demin
bahsettim, istinaf mahkemeleri… Bunu ister Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
ister Adalet Bakanlığı… Bizi 500 kilo-metreye göndermeyin. Biz bundan
rahatsızız. Biz bölgenin orta bir merkeziyiz. Biz buna talibiz; yerimiz de var,
yurdumuz da var. Sayın Bakan, 500 kilometre gidecek avukatlarıma zahmet vermeyin.
Malatya bunu hak ediyor. Ben Bakanlığa da duyuruyorum, Hâkimler ve Savcılar
Yüksek Kuruluna da; hangisinin görev ve yetkisindeyse… Biz, buna talibiz Sayın
Bakan.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, AKP iktidara geldiğinde Kütahya ili
Merkez ilçesinde iki icra dairesi vardı ve yaklaşık 15 bin dolayında icralık
dosya vardı. Bugün ise beşinci icra dairesi kurulmak üzere, dosya sayısı 70
bine ulaşmış. Acaba bu yargının hızlandırılması çalışmaları kapsamında icralık
dosyalarla ilgili bir düzenleme söz konusu mu?
Kütahya iline üç yıl önce vergi mahkemesi ve idare
mahkemesi kurulması yönünde o günün
Adalet
Bakanı tarafından verilen söz ne oldu? Bu da diğerleri gibi AKP sözü müdür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna aslında daha önce cevap vermiştim,
aynı cevabı tekrarlıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Duyurdum, bir daha
duyurdum ben.
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Tekrarlıyorum. Görüşmüşsünüz zaten.
Teşekkür ediyorum.
Sayın Işık “Kütahya’da iki icra dairesi vardı, şimdi
beş tane… Hızlandırılması sözünü veriyor
musunuz?”
diyorsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) - İcralık dosyalarla ilgili bir
düzenleme var mı, yani yargının hızlandırılması konusunda?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu tasarıda
yok. Sadece icra cezalarına ilişkin düzenleme var. İcra alacaklarının, tabii ki
doğrudan doğruya değil ama dolaylı olarak tahsilini ilgilendiren bir düzenleme,
icra cezalarına ilişkin, icra cezalarının daha hızlı işlemesi bakımından bir
düzenleme
var.
“Vergi mahkemesi kurulacak mı?” diyorsunuz.
ALİM IŞIK (Kütahya) – İdare mahkemesi…
DEVLET
BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sanırım onu Bakanlık değerlendirecektir. Şu
anda bir şey söylemem mümkün değil. Bakanlık bu sizin önerinizi
değerlendirecektir.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
-Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Bir şey yapmadık, sonra tekrarlarız.
1’inci
madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1
inci maddesinin c) ve d) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Şandır |
Hamit Homriş |
Necati Özensoy |
Mersin
|
Bursa |
Bursa |
Hasan
Özdemir |
Kamil Erdal Sipahi |
Behiç Çelik |
Gaziantep
|
İzmir |
Mersin |
|
Alim Işık |
|
|
Kütahya |
|
c) Sevkten önceki ve
sonraki on beş gün içinde; ana, baba, eş, kardeş ve çocuğun ölümü. d) Sevkten
önceki veya sonraki on beş gün içinde kendisi veya kardeşlerinden birinin
evlenmesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra
sayılı yasa tasarısının 1. maddesine aşağıda belirtilen (f) ve (g), (h)
paragraflarının eklenmesini arz ederiz. Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Tayfun İçli Tekin Bingöl Malatya Eskişehir Ankara Ali Rıza Öztürk Ali
İhsan Köktürk Mersin Zonguldak
(f) İlk defa
bir işe girenlerin işe yeni başlamalarının belgelendirilmesi halinde
(g) Üniversite
sınavlarına ilk defa girecek olanların, beyanları ve sınava gireceklerini
belgelendirmeleri
(h) Üniversite sınavlarını kazanan ve
üniversiteye kayıt yaptıracakların beyanları,
BAŞKAN -Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN -Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; eğitimle… Tabii,
askerlik bir vatan hizmetidir, hepimizin kutsal bir görevidir. Sevgiyle
yapmamız lazım, ama sevgiyle yaparken de bazı şeylere de engel olunmamalı.
Yükseköğretim kurumu üniversiteler, “Askerlik belgeni getir.” niçin derler?
Sana ne kardeşim, askerliğimi yaptım, yapmadım! Sen beni üniversiteye kaydetmek
zorundasın. Eğer beni üniversite sınavına aldıysan, üniversite sınavını
kazandıysam, üniversiteler beni kaydetmek zorundadır. Niye benden askerlik
belgesi istiyorsunuz? Kaydedersin, askerlikle ilgili bir sorunum varsa,
askerlik şubem gelir, beni bakayaysam yakalar; ama, benden belge isteme. Benden
belge isteme. Ha ben, öğrenim yapmak için geliyorum, eğitim yapmak için
geliyorum. Tabii, askerlik şubesine giden gençler sorunlarla karşılaşıyor.
Şimdi, ilgililer, belki “Gidince veriyoruz, herhangi bir askerlik şubesine
müracaat edince veriyoruz” diyebilir. Hayır arkadaş, üniversite sınavını kazandıysam,
benim üniversitelerim benden askerlik belgesi istememeli, ben oraya eğitim
yapmaya geliyorum, askerlik yapmaya gelmiyorum.
Haa, iki: Tabii, askerlik bir vatan hizmetidir, ama ben
ilk defa işe girdiysem, ilk defa ekmek bul-duysam, hemen beni yakalayıp askere
götürmeyin, aş bulmuşum, ekmek bulmuşum, bana hiç değilse bir yıl… İlk defa işe
girdiysem, ben bunu belgelendiriyorsam, bana bir yıl müsaade edin. Yani, burada
bir sürü şey saymış. Yani, çocuğunun iki ay önce doğmasıyla bakaya olmuyor,
işte, kaynın ve kan hısımlarının birinin evlenmesiyle
bakaya olmuyor; ama, bir de, ben ekmek bulmuşum, aş bul-muşum, bir yıl bana
müsaade edin arkadaşlar ya.
İki: Üniversite sınavına hazırlanıyorsam bakaya
durumuna düşürmeyin beni, eğer üniversite sınavına gireceğimi ben size
belgelendiriyorsam beni bakaya durumuna düşürmeyin. Yani aş, iş ve eğitimde
hepimizin toleranslı olması lazım. Askerlik bir vatan hizmetidir, seve seve
yapalım ama bunu seve seve yaparken insanların gelecekteki birtakım projelerini
de dikkate almak zorundayız.
Ben takdirlerinize sunuyorum.
Bu ülkenin gençleri bizim gençlerimizdir, bu ülkenin
gençleri bu ülke uğruna canlarını verirler ama bir şekilde de aşımızda,
ekmeğimizde ve eğitimimizde de bize yardımcı olunması lazım. Bunu
da
sağlamamız lazım. Yani yaşamın bir yerinde bize engel olmamalı. Yaşamımıza
engel olmamalı.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur, birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 22.34
ONUNCU
OTURUM
Açılma
Saati: 22.48
BAŞKAN:
Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.
725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi
üzerinde verilen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
reddedilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.
Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan 725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin c) ve d) bentlerinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
c) Sevkten önceki ve sonraki on beş gün içinde; ana,
baba, eş, kardeş ve çocuğun ölümü.
d) Sevkten önceki veya sonraki on beş gün içinde
kendisi veya kardeşlerinden birinin evlen
mesi.
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Katılmıyoruz
Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Erdal Sipahi,
buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve
yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Görüşmekte olduğumuz 725 sayılı Yasa yargı
hizmetlerinin hızlandırılmasını amaçlıyor. Bunun ilk 4 maddesi Türk Silahlı
Kuvvetlerini ilgilendiriyor. 4’üncü maddesi Askeri Ceza Kanunu’yla ilişkili
olduğu için yargı sistemiyle bağdaştırılabilir ancak ilk üç maddesi Askerlik
Kanunu’nda asker almadaki bakaya konusuyla ilgili üç tane maddeyi içeriyor,
yargıyla direkt olarak bir ilişkisi de yok. Bu kanunla ne şekilde
ilişkilendirildi, onu da bilmiyorum.
Dediğim gibi tasarının tümünün amacı hızlandırmak
ancak ilk üç maddeye baktığınızda asker alma sistemini hızlandırmak bir yana,
yavaşlatmak ve asker adaylarının askere gitmemesi için elden ne geliyorsa
yapılmış. Biraz sonra size gecenin bu ilerlemiş saatlerinde biraz mizahla
karışık örnekler vereceğim, siz de bana hak vereceksiniz ve Sayın Bakan
herhâlde “hayır” dediğine biraz pişman olacaklar. Sebebini şöylece sıralayayım:
İlk üç maddede bakaya maddesiyle ilgili olarak
birtakım kolaylıklar getiriyor asker adaylarına. “Sevkten önceki veya sonraki
on beş gün içinde ikinci derece dâhil kan ve kayın hısımlarının birinin ölümü.”
Hâlbuki bundan evvelki ağır hastalıkla ilgili bölümde sadece ana, baba, eş,
kardeş ve çocuk var. Dolayısıyla, ben, ikinci bölümün de bu (b) fıkrasına uygun
olmasını ve bu alternatiflerin azalmasını arzu etmiştim.
İkincisi, aynı şekilde kendi ve kayın tarafının
düğünlerinin tamamı yerine sadece kendisi ve kardeşlerinin düğününün esas
alınmasını kastetmiştim.
Peki, buna neden gerek duydum ve bu değişiklik
önergesini niye verdim diye soracaksınız. Şimdi ben bu konuya hazırlanırken bir
sayın milletvekilimizi denek olarak seçtim. Bu kanundan istifade etmek için
kendisinin ve kayın tarafından kaç tane akraba var ve bu akrabaların her
birisini 3’er alternatifli ilgi göstermek suretiyle askerlikten nasıl kaçar,
bunun bir hesabını yaptım, sizlerle paylaşacağım. Denek gerçektir.
Kendisi ve eşi var. Kendisinin ve eşinin ana, babaları
var. Kendisinin 6 kardeşi, 6 teyzesi, 6 dayısı, 2 amcası, 1 halası ve 2 de
çocuğu var. Doğru mu efendim? Doğru.
Eşinin anne ve babasının dışında 3 teyze, 2 dayı, 1
amca ve 1 halası var. Yani, kendisi ve kayın ta-rafını topladığınız zaman 37
ediyor. Buna her iki tarafın babaanneleri, anneanneleri vesaire, onları da
eklediğiniz zaman bu rakam 45, 46’ya kadar çıkıyor. Düşünün, askere gidecek bir
kişi bunların tamamını bir şekilde bahane etmek suretiyle bakaya suçunu
işlememiş oluyor, yani askere sevk edilmiyor.
Peki, askere sevk edilmemesi için hangi alternatifler
ve kolaylıklar sağlanmış?
1) Hayati tehlikeyi gösteren hastalıklar.
2) Allah korusun, ölüm.
3) Doğum.
4) Düğün.
Şimdi, bunlardan bazısı evlenmiştir, bazısı ölmüştür
vesaire. Şimdi bu arkadaşım için basit bir hesap yapacağım. Ben, birinci ve
ikinci dereceden 40 akrabasını esas aldım. Çok güleceksiniz, onun için gecenin
bu saatinde biraz konuya espri karıştırmak istiyorum. 40 akrabasının ölüm,
doğum, ağır hastalık ve düğünle ilgili alternatiflerden 3 tanesini esas aldım.
3’le 40’ı çarparsanız kaç olur arkadaşlar? 120. Demek ki bir asker adayının 120
defa askere gitmemek için müracaat edip, “Tamam sen haklısın, bakaya suçunu da
işlemiş kabul etmiyorsun, o hâlde askere gitmeyebilirsin.” demek gibi bir hakkı
var. Doğru mu? Doğru. Peki, ben 40 kabul ettim 120 etti. Bir de askerin celp
süreleri üç aylıktır. Bu askerin her bir akrabasının değişik alternatiflerine
göre askere gitmemesinde asgari kaç ay süre geçecek? Üç ay, yani bir celp
dönemi atlayacak. O hâlde bu 120 yani 40 akraba çarpı 3 alternatif çarpı 3 ayı
lütfen birbirleriyle çarpın, tam 360 ay eder. Bunu seneye bölün Sayın Ahmet
Yeni.
AHMET YENİ (Samsun) – Hiç anlamadık Sayın Komutan.
KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Otuz sene eder. Yani
bir asker adayına, tam, birtakım bahaneler ileri sürerek, bu kanun tasarısı
kanunlaşırsa otuz yıl askere gitmeme gibi bir hak tanıyorsunuz. Allah aşkınıza,
bu Temel fıkralarına geçer, askerin mizah tarihinde dereceye girer, özel ödül
alır.
Sayın Bakan, lütfen, bakın, güvenlik, askere alma
hizmetleri ciddi işlemlerdir, devlet yönetmek ve hükûmet yönetmek ciddi
işlemlerdir. Keşke Millî Savunma Bakanıyla da bu konuları tartışsaydık da şimdi
ben bu garip esprileri yapmak zorunda kalmasaydım. Çok vahim ve çok komik bir hata
işliyoruz.
Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci
maddede iki önerge vardır. Sırasıyla okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 sayılı yasa tasarısının 2.
maddesindeki “Elçilik veya konsolosluklara” ibaresi yerine “Elçiliklerimiz ve
konsolosluklarımıza” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Ali Rıza Öztürk |
Abdulaziz Yazar |
Malatya |
Mersin |
Hatay |
Hulusi Güvel |
Fehmi Murat Sönmez |
Abdullah Özer |
Adana |
Eskişehir |
Bursa |
|
TBMM Başkanlığına |
|
Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı
Tasarının 2’nci maddesinde geçen “resmî bir hekime” ibarelerinin “Sağlık
Bakanlığına bağlı bir yataklı tedavi kurumunda” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Behiç Çelik Alim Işık Beytullah Asil Mersin Kütahya Eskişehir Cemaleddin
Uslu
Edirne
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra
sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu 2’nci maddede 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun
86’ncı maddesi değiştirilmektedir. Daha önce de ifade ettiğim gibi, ne yazık ki
bu madde de daha iki yıl önce, 5 Şubat 2009’da değiştirilmiş, aradan geçen iki
yıl sonrasında tekrar bu tasarı içerisinde bir daha değiştirilmekte.
Maddenin özü şu: Askerlik yoklaması sırasında kaçak
durumda olanlar yakalandıkları takdirde mahkemeye sevk ediliyorlardı. Şimdi bu
değişiklikle mahkemeye sevk edilmiyorlar, 100 Türk liralık cezaya çarptırılarak
onun akabinde diğer işlemleri yerine getiriliyor. Dolayısıyla, bu arada resmî
bir hekime veya en yakın yerde bulunan asker hastanesine muayene ettirilerek
bundan sonra işlemlerinin devamı sağlanıyor. İşte bizim önergemiz buradaki
“resmî bir hekime” ibaresinin kaldırılarak Sağlık Bakanlığına bağlı bir yataklı
tedavi kurumunda tedavi ettirilmesini ya da muayene ettirilme-sini öngörüyor.
Şimdi, bir tarafta askerî hastane var, kurum, diğer
tarafta bir hekim var. Hekimin ne olduğu belirsiz, “Resmî bir hekim.” Hangi
hekim? Sağlık ocağındaki mi, hastanedeki mi? Dolayısıyla bu belirsizliğin
ortadan kaldırılmasını amaçlayan yerinde bir önerge olduğunu düşünüyorum. Umarım,yüce Meclis de bu şekilde değerlendirir. Önergemizin
özü budur.
Bu vesileyle birkaç konuyu da sizlerle paylaşmadan
geçemeyeceğim. Her ne kadar Hükûmet adına oturan Sayın Bakanımız kızsa, alınsa
da bu süreç seçim süreci. Dolayısıyla, değişen bir Bakanlık var, tarafsız
olması gerektiği gerekçesiyle Adalet Bakanlığı.
Şimdi, siz Adalet Bakanlığıyla ilgili bir yargısal
düzenleme yapıyorsunuz, gerekli kanunlarda değişiklik yapıyorsunuz ama bu
süreçte bağımsız olması gereken Bakanlığı ilgilendiren kanun tasarısında
Hükûmet adına bir başka Bakan oturuyor.
Sayın Bakanım, kızmaya hakkınız yok. Burada Adalet
Bakanı gelip yüzünü bize bir gösterecek. Bir yemin etti, gitti. Milletimiz de
bir tanısın Adalet Bakanı kim, bu seçim sürecinde hangi bakan bu Türkiye’yi
yönetecek, onun burada olması gerekiyordu.
Onun için, bunu ben de aynı şekilde diğer arkadaşlarım
gibi sizlere söylemek zorundayım.
İkincisi, bu tasarıyla acaba karşılıksız çek suçundan
dolayı adli para cezası ödemek zorunda kalan ve bunu ödeyemediği için yine
yaptığınız bir düzenlemeyle sadece seçim döneminin arkasına kadar ertelenen bir
mağdurlar kitlesi var. Bu mağdurlar kitlesine bir çözüm getiriliyor mu Sayın
Bakan? Yargıyı burada azaltıyor musunuz? Bu insanlar feryat ediyor. Bu insanlar
taahhütte bulun-muşlar, şimdi o taahhütle süreleri bir yılı geçti, önlerinde
beş altı aylık zaman kaldı, kara kara düşünüyorlar. Var mı bununla ilgili bir
düzenleme? Yok.
Üçüncüsü, yargı yükünün azaltılması için adliyeleri
kapatılan ilçelere nöbetçi mahkeme sistemi getirebiliyor musunuz? Bu insanlar
kilometrelerce yollardan mahkeme gününde taşınıyor, yol parası yok; mağduriyet
içerisinde adliye koridorlarında kuyrukta bekliyor. Var mı bununla ilgili bir
düzenleme? Yok.
Başka? Basılmamış kitaba yani insanların düşüncesine
ipotek koyan bir savcıya müdahale edebiliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı bile
isyan etmiş “Kitap 10 bin basacaktı bu sayede 100 bin basacak.” diye demeç
veriyor. Var mı bununla ilgili bir düzenleme? Yok.
Bilim adamlarının evleri aranıyor. Bu Türkiye’de, 12
Eylül döneminde, 1980 yılında evet, basılmış kitaplar saklandı, toplandı ama o
günden bugüne böyle bir dönem geçmemişti. Maalesef, döneminizde, şimdi
bırakınız basılmış kitapları basılmamış kitaplardan dolayı insanlar mağdur
ediliyor, bilim adamlarının düşüncesine ipotek konmaya çalışılıyor. Bununla
ilgili bir çözüm de yok.
Diğer taraftan, biraz önce sordum, çok önemli bir
konudur: Üç yıl önce bugünkü Sayın Meclis Başkanı Adalet Bakanı iken Kütahya
iline vergi mahkemesi ve idare mahkemesi kurulacağı yönünde söz vermişti.
Aradan geçti üç yıl. Benim Kütahyalı hemşehrim bir
idare mahkemesine başvuru için Eskişehir’e gidip geliyor. Ta Simav’ın köyünden
kalkıyor 400 kilometreye yakın yol yapıyor bir
günde,
eğer işini yetiştirirse ne âlâ yetiştirmezse yine mağdur.
Bu önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 sayılı yasa tasarısının 2.
maddesindeki “Elçilik veya konsolosluklara” ibaresi yerine “Elçiliklerimiz ve
konsolosluklarımıza” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP temsilcisi arkadaşlarım konuşurken adliye
saraylarının yapıldığından bahsettiler. Adliye saraylarının yapılmış olması
nedeniyle kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak, adliye binalarının saray gibi
olması içinde dağıtılan adaletin de hakça olduğu anlamına gelmiyor.
İkinci bir husus, belirtmek istediğim bir husus: İkide
bir, yargıdaki haksızlıklar, hukuksuzluklar dile getirildiği zaman iktidarın ve
iktidar yandaşlarının işine gelmediği konularda “yargının işine müdahale
edilemeyeceği, bunun yargının işi olduğu” yönündeki beyanlarıdır.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 138’inci
maddesi “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa’ya, kanuna ve hukuka
uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” demektedir. Açıkça
burada görüldüğü gibi “Hâkim ve savcılar keyfî karar verir.” denilmiyor,
“Ana-yasa ve yasalara uyacak.” deniliyor. Yine Anayasa’mızın 141’inci maddesi,
davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının
görevi olduğunu belirtiyor ama hemen bir üstünde de bütün mahkemelerin her
türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağını belirtiyor.
Değerli milletvekilleri, biz Anayasa’mızın 90’ıncı
maddesinde değişiklik yaptık. Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları hepimizi bağlayıcı. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı bu Türkiye
Büyük Millet Meclisinin yasama yılı açılışında, 1 Ekimde yaptığı konuşmada çok
açık bir şekilde, tutuklamaların fiilî mahkûmiyete dönüştüğünü söyledi. Yine
burada ben Sayın Adalet Bakanına bir soru önergesiyle sormuştum: “İsnat edilen
suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi, tutuklama
sebebinin henüz ortadan kalkmamış olması gibi soyut ve genel tek tip gerekçeyle
tahliye taleplerinin reddedilerek tutukluluğun devamına karar verilmesi hu-susu bir hak ihlali midir?” diye sormuştum. Sayın
Bakanlığın bana verdiği yanıtta da bunun bir hak ihlali olduğu ve bu nedenle o
önerge tarihi itibarıyla 435 tane davaya, tazminata mahkûm edildiğimizi
söylemişti. Şimdi ben burada soruyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
böylesine tek tip gerekçelerle tutukluluk kararı verilmesini ya da tahliye
taleplerinin reddedilmesini insan hakları ihlali olarak öngördüğü hâlde ısrarla
bizim mahkemelerimizin gerekçesiz bir şekilde hâlâ tek tip bu gerekçelerle
karar vermesinin, insanları tutuklamasının önüne neden geçilemiyor? Ben bunu bu
kürsüde söyledim. Yargıçların ve savcıların keyfî davranma hakkı var mıdır?
Yargıç ve savcıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin oluşturduğu içtihatlara
aykırı davranma hakkı var mıdır?
Değerli milletvekilleri, bakın, burada tutukluluğun
fiilî bir mahkûmiyete dönüşmesiyle ilgili sorunun sadece yasal düzenlemeyle
çözülemeyeceği, çözümün aynı zamanda yargıda yattığı teşhisi de doğrudur. Ağır
bir insan hakkı ihlali olan tutuklama sorununun neden bir türlü çözülemediğini
cevaplamak görevi iktidarındır yani iktidar bunu “Canım, bu yargının
sorunudur.” diye kendi üstünden atamaz. Sayın Başbakan şehitlere “kelle” dediği
için hakkında 1 TL’lik tazminata mahkûm eden hâkim için, kararı geç yazdığı
nedenle hakkında müfettiş görevlendirdi ve onun hakkında cezalandırma talep
etti.
Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özellikle son
yıllarda verdiği bir karar var, Cahit Demirel kararı. Bu Cahit Demirel
kararında, Türkiye’deki tutukluluğun bir sistematik hâle dönüştüğünü ve 140
tane dosyanın hâlâ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde bulunduğunu
belirtiyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bugüne kadar olduğu kararlarından
ayrılarak burada bir hususa değiniyor. Bu karara kadar olan kararlarında Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi aslında ihlali tespit ediyordu ve tazminata mahkûm
ediyordu ancak kararın uygulanıp uygulanmadığını Bakanlar Komitesine bırakıyordu
ve tazminatın tahsil edilip edilmediğini ona bırakıyordu ama ilk defa bu Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi burada, bu kararda bir özellik şey yapıyor, sözleşmenin
ihlali varsa saptamaktan vazgeçiyor. Burada diyor ki, Türkiye’yle ilgili olarak
tutukluluktan kaynaklanan ihlal kararlarının çokluğuna ve bekleyen 140 davanın
bulunduğuna dikkat çekiyor ve şu gözlemlerde bulunuyor Sayın Bakan: “Tüm ihlal
kararlarında Türk mahkemeleri tutukluluğun devamına karar verirken suçun
niteliği, kanıtların durumu, dosyanın içeriği şeklinde aynı klişe gerekçeyi
kullanıyor. Mahkemeler yasalardan mevcut teminatla salıverilme, yurt dışına
çıkma yasağı gibi öteki koruma önlemlerini dikkate almıyorlar. Sözleşmenin 5/4
maddesi anlamında tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelemiyorlar.” diyor ve bu
nedenle de Avrupa’nın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …düzeltilmesi için genel
önlemler alması gerektiğini belirtiyorlar.
Şimdi ben burada bunu soruyorum Sayın Bakana: Bunun
yargının işiyle ne alakası var? Yani Av-rupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına yargının hâkim
ve savcıların uymama gibi bir imtiyaz
hakları
mı vardır?
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddede bir önerge vardır, okutup işleme
alıyorum.
TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı
Tasarının 3. maddesinin (b) bendinde geçen “saklılardan” kelimesi yerine “Saklı
nüfustan” ibaresinin konmasını ve madde sonuna aşağıdaki fıkranın eklenme
sini arz ve teklif ederiz. |
||
Behiç Çelik Mersin Cemaleddin Uslu Edirne |
Alim Işık Kütahya |
Beytullah
Asil Eskişehir M. Akif Paksoy Kahramanmaraş |
|
|
|
Fıkra:
“Meslek edindirme kursları dönemindekilerin askerlikleri 1,5 yılı geçmeyecek
şekilde tecil edilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
3’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz değişiklik
önergesi üzerine söz aldım.
Şimdi, 3’üncü madde, tabii, 1111 sayılı Askerlik
Yasası’yla ilgili olduğu için Anayasa’mızın vatandaşlık mükellefiyetini
düzenleyen 72’nci ve 73’üncü maddelerini oldukça önemsiyoruz. 72’nci maddede
şöyle diyor: “Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde
veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı
kanunla düzenlenir.” Diğer 73’üncü madde de mali mükellefiyet olan vergi
ödevine ilişkin madde.
Değerli milletvekilleri, tüm bu düzenlemeleri
yaparken, birinci bölüm üzerinde yapmış olduğum konuşmada da sizlere arz etmiş
olduğum gibi, burada, bir sorumlulukla hareket etmek lazım, devleti bütün kurum
ve kurallarıyla bir bütün hâlinde görebilecek bir iradeye sahip olmak lazım.
Yönetim tecrübesine sahip olmak gerekir. Eğer, siz, böylesine geniş ve toplumun
bütün kesimlerini tatmin edecek bir icraat planlaması yapamazsanız ve dışarıdan
gelen etkilere açık ve hatta kendinizi dışarının size vereceği değer nispetinde
meşruiyetinizi Türk kamuoyu nezdinde dikte ettirmeye çalışırsanız, o zaman,
tabii, yanlış, ucube ve kötü birtakım yasama faaliyetlerine de imza atmak için
Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul etmeye devam edersiniz.
Türkiye kimsenin babasının malı değildir. Türkiye
Cumhuriyeti, öyle, bedavadan, birileri tarafından bize verilmiş bir devlet de
değildir. Türkiye Cumhuriyeti, kurulma sürecinde, daha, bugün kargaşanın
olduğu, insanların birbirini öldürdüğü Libya topraklarında başlayan, İtalyan
işgaliyle başlayan o mücadeleden sonra on bir yıl devam eden büyük bir
mücadele, göçler, ölümler, salgın hastalıklar, savaşlar, şehitlerimiz,
gazilerimiz, toplam 5 milyon 200 bin insanın canı pahasına biz Türkiye
Cumhuriyeti’ni sıfırdan, yeni baştan savaşla kurduk ve bunu yedi düvele imza
ettirerek kanıtladık. Onun için mükellefiyetin önemini özellikle vurgulamak
isterim ve bu konularda düzenleme yaparken siyasal iktidarın oldukça dikkat
etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine saygı duyması zorunluluğunu
şiddetle hatırlatırım.
Değerli milletvekilleri, “saklı” kelimesini
kullanıyor. “Saklı nüfus” eski, mülga 1587 sayılı Nüfus Kanunu ve 403 sayılı
mülga Türk Vatandaşlığı Yasası’nda da ifade edildiği gibi, Türkiye’miz 21’inci
asra girdiği bu yıla kadar ciddi saklı nüfusu barındıran bir ülkeydi. Ancak,
tedricen, mümkün olduğu ölçüde saklı nüfusun azaldığını görüyoruz. Ancak, söz
konusu kanunda “saklı” kelimesi geçiyor. Bunu “saklı nüfus” olarak düzeltirsek
sanırım hukuk tekniğine daha uygun bir düzenleme yapmış oluruz.
Ben önergem üzerinde bunu hatırlattıktan sonra tekrar
fetret devrinin Türkiye’de sona ermesi an-lamında AKP İktidarının sona ereceği
günü büyük Türk Milletinin beklediğini tekrar hatırlatıyor, hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Madde 4’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum: Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra Sayılı Kanun Tasarısının
4 ncü maddesinin d fıkrasının bitiminden sonra gelen
cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır |
Necati Özensoy |
Alim Işık |
Mersin Hasan Özdemir |
Bursa Behiç Çelik |
Kütahya Kamil Erdal Sipahi |
Gaziantep |
Mersin |
İzmir |
|
Hamit Homriş |
|
|
Bursa |
|
“itibaren üç
ay içinde gelenler iki aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar, üç
aydan sonra bir yıl içinde gelenler iki aydan altı aya kadar, yakalananlar altı
aydan bir yıla kadar, bir yıldan sonra gelenler altı aydan bir yıla kadar,
yakalananlar bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu
önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun.
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Evet, biraz
önce 1’inci maddeyi kabul etmek suretiyle yüce Meclis bir asker adayının yirmi
ile otuz sene askere gitmeyip üstelik de yasal olarak haklı mazerete sahip
olduğu bir konuyu kabul ettiniz. Ben biraz daha konuyu espri konusu yapayım
yani hanımının dedesi dördüncü eşini, baldızı üçüncü kocasını aldığı zaman
askere gitmemek için yeterli sebep hâline geldi, duyurulur.
Dediğim gibi,
bu işler ciddi işler, güvenlik işleri, askere alma sistemi bunlar ciddi işler.
Ha, bu hata ilk defa da olmuyor, bu komedi ilk defa da oynanmıyor, ben size
şimdi sizlerin kabul ettiğiniz bir başka örnek vereceğim. Polisin askerlik
yasasını bir müddet önce hep beraber kabul ettik malumunuz, polislerimiz
askerlik yapmasın. Bu arada tabii silah altına alınmış olan polislerimizin de
terhis edilmesi gerekiyordu, o da doğru fakat orada bir madde daha vardı:
Yoklama kaçağı, bakaya ve saklı durumunda olan polislerimiz de bu kanun
hükümlerinden istifade ederler. Doğru mu arkadaşlar? Doğru, hepiniz kabul
ettiniz. Ben komisyonda görüşülürken Sayın Bakana bir tek soru sordum: “Sayın
Bakan, şu üç tabirin, lütfen, ne anlama geldiğini yasal olarak söyler misiniz?”
Yoklama kaçağı ve bakayaya geçmeyeceğim, saklının size manasını söyleyeceğim.
“Saklı” demek Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı değil demek. Yani bir köyde
arama yapıyorsunuz, bir adam yakaladınız, nüfusta kaydı yok, adamı alır, tıbbi
yaşını tespit eder, ona göre askere gönderirsiniz, bunun bir de cezası vardır.
O zaman Sayın Bakana bir tek soru sordum komisyonda: “Peki, siz Türkiye
Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı olmayan kişileri nasıl polis yaptınız Sayın Bakan?”
Cevap yok. Komisyonda çıkarmaya kalktılar, çıkarmadılar. Sizler de tabii
konunun -haklı olarak- böyle bir komedi boyutunu bilmediğiniz için el kaldırdınız
ve uzaydan gelmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfusuna kayıtlı olmayan
polislerimiz askerden muaf tutuldu. Meclisin insafına, idrakine sunuyorum.
Şimdi gelelim konumuza. 4’üncü madde Askerî Ceza
Kanunu’ndaki bir değişikliği öngörüyor. İki temel hata var bu maddede. Bir
tanesi: Şu andaki Askerî Ceza Kanunu’nda bakaya suçuyla ilgili olarak verilen
cezalarda üç ay ve katları esas alınmış. Neden üç ay ve katları esas alınmış?
Sevgili milletvekilleri, bizim askerlik sistemimizde bir yılda dört celp
vardır. Hepiniz bilirsiniz, hepiniz de bu celplerden birisinde askere
gitmişsinizdir çünkü sürekli olarak, her Allah’ın günü askere gidip gelmek,
eğitim yaptırmak mümkün olmadığı için senede dört celp vardır; ocak celbi,
nisan celbi, temmuz celbi, ekim celbi olmak üzere. Dolayısıyla, şu andaki
yürürlükteki Askerî Ceza Kanunu da bu celp sistemindeki üç ayı esas alır. Şimdi
soruyorum: Bu üç ayı neden dört aya çıkardınız, hangi nedenle? Dört ayın bana
mantıklı bir gerekçesini açıklayın. Dört ay olduğuna göre, beş ay on beş gün de
olur, altı ay yirmi sekiz gün de olur. Bana dört ayın Allah aşkına bir
mantığını açkılayın Sayın Bakan. Yok, bir mantığı
yok. Haklısınız, siz, tabii, konunun uzmanı değilsiniz ama bu konu keşke Komisyona
gelseydi de Millî Savunma Komisyonunda bu konuları tartışsaydık. Yani ben
gerçekten üzülüyorum, böyle vahim hataların yapılmasına üzülüyorum.
AHMET YENİ (Samsun) – Uzmanlar var arkada.
KAMİL ERDAL SİPAHİ – Bilemiyorum ben tabii. Şu anda
Sayın Bakan benim burada muhatabım, sizlerin de Sayın Bakan muhatabınız, bir
müddet çünkü soru sorulduğu zaman Sayın Bakan bu konuya cevap verdiler.
Yani gerçekten, kusura bakmayın ama askerlik
sistemiyle bu kadar oynamak, bu kadar gayriciddi hatalar yapmak doğru değil.
Biraz önce söylediğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı olmayan
kişileri polis yaptınız, sonra da bunları askerlikten muaf ettiniz; bu olsa
olsa Sayın Bakanım, Karadeniz’de ancak Temel fıkralarına konu olur.
Bir başka konu: Tasarıda güzel hususlar var
cezalandırılmada. Ne diyor? İşte, bu üç
ay veya -burada dört ay kabul etmiş- katlarındaki cezaları, kendiliğinden
teslim olanlarla yakalananlar arasındaki cezaları birbirlerinden farklılandırmış. Şimdi, mantıklı olarak ne düşünürsünüz?
Kendiliğinden teslim olanların cezası daha hafif olmalı. Doğru mu arkadaşlar?
Doğru ama kendiliğinden teslim olmayıp da yakalananlar daha ağır ceza alacak.
Eski Askerî Ceza Kanunu da bu hükmü esas almış, bu mantığı esas almış.
Şimdi, size okuyorum: “Dört ay içinde gelenler altı
aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar hapis cezasıyla
cezalandırılır.” Tekrar ediyorum, kendiliğinden gelenler altı aya kadar, yakalananlar
iki ayla altı ay arasında. Bunları aynı mahkeme ve aynı hâkim yargılamayacak
ki. Kendiliğinden gelen adama hâkimin altı ay ceza verme hakkı var mı? Var.
Peki, yakalanana iki ayla altı ay arasında daha az bir süre ceza verme hakkı
var mı? O da var. Bunlar aynı mahkemede de yargılanmayacaklar. Soruyorum: Bu
nasıl bir adalet anlayışıdır, bu nasıl bir komedidir arkadaşlar?
Ben yüce Mecliste bu şekilde, alelacele hazırlanmış
şeylerle alay edilmesine karşıyım. Hepiniz adına bu konuya itiraz ediyorum.
Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 5’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, 2004 sayılı yasanın 353. maddesinin 1. fıkrasını değiştiren, 5.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay |
İsa Gök |
Ali Rıza Öztürk |
Ankara |
Mersin |
Mersin |
Bayram Meral |
|
Birgen Keleş |
İstanbul |
|
İstanbul |
MADDE 5-
9/6/1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin
birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İcra
mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim
veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme
itirazı incelemesi için o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin
bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire
için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması halinde
asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye ceza mahkemesi
hakiminin aynı hakim olması halinde ise, en yakın asliye ceza mahkemesine
gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Kanun Tasarısının 5. Maddesinin metinden çıkarılmasını, madde numaralarının bu
düzenlemeye göre
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Akif Akkuş Konya
Mersin Mersin Cemaleddin
Uslu Süleyman Latif Yunusoğlu Alim Işık
Edirne Trabzon
Kütahya
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Yunusoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
SÜLEYMAN LATİF
YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun tasarısının 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak
verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak partimizin beklentilerine uygun şekilde yargı
hizmetlerinin hızlandırılmasına dönük her çabayı desteklemekten yanayız. Ancak
AKP İktidarı iktidardaki dokuz yılını yargının sorunlarını çözmek, yargıyı
hızlandırmak, vatandaşlarımızın yargı hizmetlerine ulaşmasını çabuklaştırmak
yerine sürekli, diğer kurumlarla yaşandığı gibi, kavgayla geçirmiştir.
Tasarı hukukun
üstünlüğüne denk düşecek ve adalet amacına hizmet edecek bir yapı getirme
amacından yoksundur. Tasarının bir bütünlüğü ve ortak bir ruhu yoktur. Siyasi
iktidar, her kanundan bir parça mantığıyla torba kanun geleneğini yargısal
alana da taşımış bulunmaktadır. Başlı başına bu anlayış dahi yargı bağımsızlığı
ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle çatışmaktadır.
Tasarının bazı suç tiplerini kabahate döndüren
maddelerine prensipte itirazımız yoktur. Yargının hızlandırılmasına ilişkin çok
daha kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Seçim kararı alınmış,
seçime sayılı günler kalmış bir dönemde yeterli tartışma imkânı olmadan yasa
çıkarmak, uygulamada ciddi sorunlara yol açabilecektir.
Değerli milletvekilleri, icra hâkimliğinin verdiği
ceza kurallarına karşı itiraz veya temyiz gibi bir yasa yolunun mevcudiyeti
zorunludur. Zira, kişi hürriyetlerinin doğrudan doğruya ve devlet eliyle engellenmesi
ve kişilerin birtakım özgürlüklerinden alıkonulması için sadece bir mahkeme
kararı ye-terli değildir, bu kararın hukukiliğinin denetlenmesi gerekir. İlk
derece mahkemede mevcut vaka tespit edilir ve bu vakaya uygun ceza uygulanır.
Verilen bu cezanın maddi vakaya uygunluğunun, başka bir ifadeyle kararın
hukukiliğinin denetlenmesi, hukuk devleti ilkesinin tabii bir sonucudur. İcra
hâkimliğinin verdiği kararın yine kendisi tarafından hukukilik denetimine konu
edilmesi, hukuk ve mantık ilkeleriyle çelişir. Zira, kimse kendini denetleme
mükellefiyeti altına sokulamaz, aksi hâlde kişinin vermiş olduğu ikinci kararla
kendi hatasını tespit etmesi beklenir ki bilerek yapılan yanlışlığın adı hata
olmaz.
Ayrıca, hukukilik denetiminin ikincil amacı hukukun
herkese eşit uygulanmasını sağlamaktır. Nitekim, her mahkemenin kendi kafasına
göre karar verdiği bir ülkede, aynı olaya aynı kuralın uygulandığı söylenemez.
Vicdanına göre karar veren bir hâkim için cezasızlık sebebi olan bir maddi
vakayı diğer hâkim bu şekilde yorumlamayabilir. O hâlde aynı durumdaki iki
kişiye farklı karar verilmesi, hukukun tekliği ve hukuki istikrar ilkeleriyle
de çelişir. Zaten temyiz incelemesi Yargıtaydan
alındıktan sonra ağır ceza mahkemelerine tevdi edildiğinde bu ilke ihlal edildi
ve bölgesel uygulamalara yol açıldı. Bunu bölgesel bazdan kişi bazına indirmek
sakıncalıdır.
Kaldı ki, hukuk tekniği açısından da bu düzenleme
kabul edilemez. Zira, bir hâkim dosyadan el çektiğinde o konu hakkında bir
karar verdiğinde kural olarak hüküm bozulmadan o dosyaya bir daha el atamaz.
Bunun mantığı verilen hükmün tartışılmadan uygulamaya konulmasıdır. Kararı
verenin hatalı olduğunu beyan ettiği bir kararın uygulanmasında toplumun
vicdanen rahatsız olacağı da muhakkaktır.
Son olarak şunu belirtmekte fayda görüyorum: Temyiz
talebi üzerinde mahkeme zaten ön inceleme yapar, istem süresinde mi, açıkça
hakkın kötüye kullanılması var mı gibi konulara bakar ama bu temyiz talebi
üzerinde incelemedir, kararın tekrar tartışılması imkânını vermez. Hukukun
üstünlüğünü, demokratik sistem içerisinde düzeni sağlayan bir kanunilikten öte
insanın yüce değerini tanımak, kabul etmek ve bunları güvence altına almak
şeklinde değerlendirmeliyiz.
Hiçbir kişi ya da kurulun hukukun üstünde olamayacağı
gerçeğinden hareketle, hukuku cumhuriyetin temel ilkelerinin de güvencesi
olarak görmekteyiz.
Bu düşüncelerle, önergemizin kabul edilmesini diler,
yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler…
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Ama ben oyladım.
Kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, 2004 sayılı yasanın 353. maddesinin 1. fıkrasını değiştiren 5. maddesinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları
“Madde 5- 9/6/1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra
ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir. “İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin
kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz
edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için o yerde icra mahkemesinin birden
fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye,
son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi
bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye
ceza mahkemesi hakiminin aynı hakim olması halinde ise, en yakın asliye ceza
mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; önergemiz bu kanunun ruhuna uygun bir önergeydi. Komisyonun ve
Hükûmetin katılmış olmasını da memnuniyetle karşılıyoruz çünkü kanunun adı
Yargılamanın Hızlandırılmasına İlişkin Kanun.
Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle de birkaç cümle
daha etmek istiyorum; onlar da şu: Şimdi, burada hep konuşuyoruz, öteden beri
mahkemelerde görülmekte olan davaların esasıyla ilgili hiç kimsenin bir söz
söylediği yoktur. Ben özellikle konuşmalarımda hep ona özen göstermeye
çalışırım. Davanın esasıyla ilgili herhangi bir söz söyleyemem. Ancak
görülmekte olan davalarda yargıç ve savcıların da öngörülen yöntemlere uyması
gerekir çünkü usul esası belirler ve usuldeki bir keyfilik esası ortadan
kaldırır.
Şimdi burada, gerçekten AKP’li arkadaşlarımız hep
söylediler. O kadar güllük gülistanlık bir ortam sergilediler ki, oysa Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine hak ihlalinden en fazla başvuru Rusya’dan sonra
Türkiye’de olmaktadır. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en fazla ihlal
kararı verdiği ülke de Türkiye’dir. Bu, AKP’li arkadaşlarımızın buradaki
çizdikleri pembe tabloyla örtüşmüyor.
Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci
maddesi suç ve cezada kanunilik ilkesine ilişkindir. Burada kanunun açıkça suç
saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Ancak Türki-ye’deki son
günlerde yaşanan olaylarda açıkça görülüyor ki, savcı, bir mahkemenin savcısı,
bir basılmamış, basılmadığı için yayınlanmamış, yayınlanmadığı için okunmamış
bir kitabı bulunduranların suç işlediğini “Suç işlemiş sayılır.” diyor.
Savcının suç ihdas etme hakkı ve yetkisi yoktur. Suçları Türk Ceza Kanunu’nda
koyma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Cumhuriyet savcıları ve
yargıçlar, Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen kurallara uymak kaydıyla, CMK’da öngörülen kurallara uymak kaydıyla ancak Türk Ceza
Kanunu’nu uygulamakla görevlidirler.
Demin de bahsettim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi,
ceza yargılaması sisteminin iyi çalışmadığı ve yasadan kaynaklanan yaygın ve
sistematik bir sorun bulunduğu sonucuna varıyor. Bu durumun düzeltilmesi için
Türkiye'nin genel önlemler alması gerektiğini belirtiyor. Genel önlemler, yasal
değişikliğe ve yargı sisteminin çalışmasındaki aksaklıkları giderecek önlemleri
kapsıyor.
Değerli milletvekilleri, burada, bundan sonra Bakanlar
Komitesi yani Avrupa Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin söz konusu önlemleri alıp
almadığını denetleyecek; almamışsa, Türkiye üzerinde baskı yaparak gerekirse
giderek tırmanan yaptırımlar uygulayarak kararın uygulanmasını sağlayacak.
Önümüzdeki altı ay içerisinde, alfabetik sıra gereğince, belki de bugünlerde
Türkiye'nin Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Başkanlığını üstlenmesi kuvvetle
muhtemeldir. Tutuklama ile ilgili önlemler alınmazsa, Türkiye, başkanlığı
döneminde tatsız durumlarla karşılaşabilecektir. Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinin Cahit Demirel hakkında verdiği karar artık Türkiye'nin gözünü
açmalıdır, Hükûmetin gözünü açmalıdır ve Hükûmet, bir an önce, tutuklamayla
ilgili mahkeme kararlarındaki olayları düzeltmelidir.
Değerli milletvekilleri -burada demin de söyledim-
yargıç ve savcıların, öngörülen Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararlarına uymama gibi bir hakları, yetkileri ve imtiyazlıkları
yoktur. Bakın, Fransa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının öngördüğü
kurallara uygun olarak, bunlara uyum sağlamak için, gözaltına ilişkin yasa
hükümlerini bugünlerde değiştiriyor. Gözaltında ifade alınırken avukatın bulunması
yeterli görülmüyor; tasarlanan değişiklikle, kuşkulunun avukat yardımından
yararlanması, avukatına danışması olanağı da tanınıyor. Başka ülkeler Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına, kararlarına uyum sağlamak için
yasalarını değiştirirlerken biz bireyin özgürlüğünü ilgilendiren son derece
ciddi bir konuda ve hukuk ve insan hakları ayıbından kurtulmak için gerekli
önemleri neden almıyoruz bir türlü anlayamıyorum.
Değerli milletvekilleri, burada, Sayın Başbakanımızın
çok önem verdiği demokratik açılım konusunda, düşüncelerine önem verdiğim
Değerli Yazar Yaşar Kemal’in bir düşüncesi var. Yaşar Kemal diyor ki: “Artık
başımızı duvara vurmak üzereyiz.” Sanıyorum Hükûmet, sayın bakanlar, Sayın
Başbakan, çok değer verdikleri bu Değerli Yazar Yaşar Kemal’in bu düşüncesine
önem verirler diye düşünüyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim.Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge
çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir. 6’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 6. maddesi ile 2004 sayılı yasanın 354. maddesine
eklenen fıkrada yer alan “tutarının” ibaresinden sonra “iki katı” ibaresinin
eklenmesini arz ve
teklif ederiz. |
||
Hakkı Suha Okay |
Ali Rıza Öztürk |
İsa Gök |
Ankara |
Mersin |
Mersin |
Bayram Meral |
|
Birgen Keleş |
İstanbul |
|
İstanbul |
|
|
|
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile
2004 Sayılı İcra İflas Kanununun 354. Maddesine eklenen yeni fıkrada yer alan
“toplam” kelimesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal |
Behiç Çelik |
Alim Işık |
Konya |
Mersin |
Kütahya |
Akif Akkuş |
|
Cemaleddin
Uslu |
Mersin |
|
Edirne |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu? |
|
|
ADALET KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Akkuş’un imzaladığı
önerge, artı Hükûmetin katıldığı bir önerge.
Sayın Akkuş,
buyurun.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmet-lerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Hak-kında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, önergemizle cümlenin içerisinde yer alan “toplam” kelimesinin
metin-den çıkarılmasını teklif ediyoruz. “Toplam borç” ifadesi asıl borç, faiz,
vekâlet ücreti, icra masrafı, mahkeme masrafını da içerir. Bu masraf
çeşitlerini, karar veren hâkim bilemez. Bunların icra daire-sinden getirilmesi,
hesaplanması yargıyı mevcut hâlinden daha fazla meşgul eder ve yargılamayı
uzatır, diyoruz. Bunun için, demek ki bu “toplam” kelimesinin çıkartılması ile
bu bir parça önlenmiş olacaktır diye düşünüyorum.
Bunun yanında,
İcra İflas Kanunu bütünüyle ele alınıp, hızlı ve adil yargılamanın önünde engel
olan maddeler belirlenerek ayıklama yapılması daha doğru olurdu. Torba
yasalarla toplumun bütününde önemli etkiye sahip yasalarda değişikliğe gitmek
maalesef amaca hizmet etmeyecektir.
Değerli
milletvekilleri, yargı hizmetlerini hızlandırmak amacıyla yasalar hazırlıyoruz
ancak yıllardır tutuklu olan ve yargılanması henüz başlamamış, ne ile suçlandığı
bile belli olmayan vatandaşlarımızın bulunduğu da bir gerçektir. Hemen her gün
ülkemizde hukuk, adalet ve yargı adına olumsuzluklar yaşanmaktadır. Bu yüzden,
her şeyden önce, bu olumsuzlukların giderilmesine yönelik yasaların
çıkartılması ve usulsüzlüğü yapan yargı mensuplarına daha geniş yaptırımlar ve
cezai işlemler uygulanması gerekir. Aksi takdirde, adalet kişiselleşecek ve
hatta bazı kişi ve partilere tabi hâle gelecektir. Gerçi HSYK Kanunu
değiştirilirken böyle bir düşünce sanki arzu edilmişti. Lütfen, yargıyı tabi
hâle gelecek ve getirecek uygulamalardan bir an önce vazgeçelim ve yargıya
güveni sars-mayalım. Aksi takdirde, yargısızlık
yaygınlaşır ve herkesi girdabında boğar.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının tümü üzerinde konuşan Sayın Metin Çobanoğlu
örnekler verdi. Suç işlediği varsayılan kaçak yakalar gibi gözaltına alınırken
suç işlediği müfettişlerce tespit edilen ve yargılama isteğiyle İçişleri
Bakanlığına sevk edilen kişi veya kişiler “acemilik ile yanlış yapıldığı”
gerekçesiyle mahkemeye sevk edilmiyor. Böyle bir yargı yolu inandırıcılığını
kaybeder. Suçluyu yargıya göndermeyen bakan da suç işler ve yargılanmaya engel
olma suçunu işlemiş olur.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Gülnar’da bir olay yaşadık. O günün
ertesinde burada biraz bahsetmiştim ama vakit yetmediği için tam
açıklayamamıştım. Gülnar Belediye Başkanı, bir şikâyete bağlı olarak gözaltına
alınmıştır ancak şikâyet dilekçesine suç delili olarak bir yafta eklenmiştir.
Bu yaftaya göre de birçok polis belediye binasını basmış, Başkan ve yanındakileri
karga tulumba tabir edilecek şekilde adliyeye götürmüştür. Bu kişi gerçekten
suçlu bile olsa adliyeye davet edilip ifadesine başvurulabilirdi. Bu, Gülnar’da
yargıya güveni zedelemiştir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur çünkü gece yarısı
Belediye Başkanı ifadesi alındıktan sonra salıverilmiştir. Dolayısıyla, tutukluluk
hâlinin devamına gerek duyulmamıştır. Bu yüzden, vatandaşlar Başkanın sadece
yıldırma maksatlı olarak gözaltına alındığına inanmaktadır.
Bugün, biraz
önce yine belirttim, 4 bilim adamının sabaha karşı evleri basılmış ve arama
yapılmıştır. Bu bilim adamları neyle uğraşıyordu? Bu bilim adamlarından 1
tanesi din eğitimi hocası ve dinler tarihi hocası, 1 tanesi din sosyolojisi
hocası, 1 tanesi de din felsefesi hocası idi. Bu insanlar ne yapar ki, böyle
gece yarısı baskınlarıyla taciz edilmekte, onurları, gururları kırılmakta?
Böyle davranılırsa bu ülkede bilim hayatı sona erer ve hiçbir şekilde de bu
ülkenin kalkınması söz konusu olmaz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 6. maddesi ile 2004 sayılı
yasanın 354. maddesine eklenen fıkrada yer alan “tutarının” ibaresinden sonra
“iki katı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Öztürk, buyurun.
ALİ RIZA ÖZTÜRK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, demin de konuştum, en büyük tehlike insanları özgürlüğünden
yoksun bırakmaktır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, daha arama ve el koymadan
itibaren bütün bu olayların özenle yapılması gerektiğini belirtiyor. Arama ve
el koyma, özel yaşamla bağlantılı olduğun-dan AİHM kararları bu konuda çok
titiz. AİHM, yapılan aramaların iç hukuka uygun olmasını, meşru bir amaç
gütmesini, demokratik bir toplum için gerekli olmasını, elde edilmek istenen
amaçla orantıları arıyor. AİHM’in üzerinde durduğu
nokta, ulusal yasalarda keyfîliği önleyecek yeterli
güvencelerin bulunup bulunmadığı, uygulamada gerekli özenin gösterilip
gösterilmediğidir.
Değerli
milletvekilleri, görüldüğü gibi, AİHM, ulusal yasalarda yargıç ve savcıların keyfîliğini önleyecek düzenlemelerin bulunup bulunmadığını
dikkatle araştırıyor. Arama izninin soyut olmaması gerektiğini belirtiyor. Bu
tür davalarda dikkat ettiği hususlardan birisi, yargıcın polise arama yetkisi
veren izninin nasıl yazıldığı. “Bu izin çok geniş ve soyut olmamalıdır.” diyor.
“Arama makul bir kuşkuya dayanmalıdır.” diyor. Bu kuşkunun ne olduğu açıkça
belirtilmelidir. Evinde arama yapılan kişiye yöneltilen bir suç yoksa, arama
izni konusunda AİHM büsbütün titiz davranıyor. Yargıcın ver-diği
yazılı izinde aramaya yol açan kuşkunun çok açık bir biçimde anlatılmasını ve
el koymaya konu olacak belgelerin belirlenmesini istiyor. Funke
Fransa davasında AİHM aramada keyfîliği önleyecek
yeterli güvencelerin olmadığı sonucuna varıyor ve özel yaşamın ihlal edildiğine
dair karar veriyor. Bu sonuca ulaşırken AİHM’in
dikkate aldığı ögelerden biri de Funke’ye herhangi
bir suç yöneltil-memesiydi. Yine, el konulan eşyaların kanıt niteliği taşıması
gerektiğini belirtiyor. Kanıt niteliği ta-şıyan
bilgiler içeren belgelere el konulması da yaşamla ilgili, o nedenle aramada
olduğu gibi el koymada da bazı istisnalar dışında yargıç izni gerekiyor. Kanıt
niteliği taşımayan CD’lere, kitaplara ve özel eşyalara el konulması, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi açısından özel yaşamın ihlaline yol açıyor. Ceza
Muhakemesi de el konulan aletlerin, araçların kanıt niteliği taşımasını
öngörüyor.
Değerli
milletvekilleri, korku egemen olunca hukuk ortadan yok oluyor. Türkiye’de
görülmekte olan davaların en önemli özelliklerinden birisi tutuklananların
kimlikleri, yöneltilen suçlamalar, toplumda genel bir sindirme, korku havası
yayıyor. İşin en kaygı verici yanı da burası. Hannah Arendt'in “Totalitarizmin Kaynakları” adlı kitabında
korkunun totaliter rejimlerin en büyük özelliği olduğu belirtiliyor. Arendt'e göre bir noktadan sonra korku muhalefetten de
bağımsız hâle gelir, herkesi kap-sar, toplumda kimsenin önünde duramadığı en
egemen öge olur. Totaliter bir devlette korkunun yayılması için hukukun dışına
çıkmaya gerek yoktur, yasaların uygulanmasıyla korku yayılır. Ancak totaliter
rejimlerde yasaların uygulanmasının amacı bireyin haklarını korumak değil,
bireyi ortadan kaldırmaktır. Yasalara uygunluk ve adalet farklı şeylerdir.
Bugünlerde bu
görüşleri belleklerimize iyice kazımalıyız. Çünkü, daha Türk Ceza Kanunu’nda
yazılmayan suçlardan dolayı insanların suçlanması, yayınlanmamış, basılmamış
kitapları bulunduranların bir örgüte suç işleyeceği varsayımının artık Türkiye’de
bu olayların hangi boyuta geldiğinin en somut kanıtlarıdır.
Değerli
milletvekilleri, bugün görülmekte olan davalarla ilgili esasa ilişkin
eleştiriler farklıdır. İtiraz edilen konu şudur: Mahkemenin yönteme ilişkin,
usule ilişkin kararlarının gerekçeli olmamasıdır. Burada hep konuşuldu, denildi
ki: “Efendim, mahkeme kararları eleştirilemez.” imiş. Peki, mahkemenin
yargılama usullerine ilişkin kararları eğer hukuka uygun değilse ve yasaya
uygun değilse, özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun
değilse ne yapacağız? Yargı-lamayı hâkim ve savcıların keyfine mi bırakacağız?
Burada yasak olan şey, davanın esasına ilişkin konuşmamaktır, davada yargılanan
kişilerin suçluluğu ya da suçsuzluğu üzerine konuşmamaktır ama yargılamanın
yöntemiyle ilgili eleştiriler yapılmalıdır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge
reddedilmiştir.
Kabul edilen
önerge çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 7’de bir
önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun
Tasarısının 7. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanunun
33. Maddesine ikinci fıkra
olarak aşağıda yer alan fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal |
Behiç Çelik |
Alim Işık |
Konya |
Mersin |
Kütahya |
Abdülkadir Akcan |
Cemaleddin
Uslu |
Akif Akkuş |
Afyonkarahisar |
Edirne |
Mersin |
“Türkiye’de
herhangi bir suçtan sanık veya hükümlü olup da kendilerini takibattan veya
cezadan kurtarmak, askerlikten kaçmak, vergi borçlarını ödememek gibi hususi
maksatlarla bu fiili işle-yen kimseler hakkında verilecek ceza bir misli
artırılır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan, buyurun. (MHP sıralarından
alkışlar)
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 725 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili olarak verilmiş
önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinin üçüncü paragrafında “Tasarıyla,
cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım
suçlar kabahate dönüştürülerek yargı dışındaki bazı kurumların görev alanına
dâhil edilmekte ve idari yaptırıma dönüştürülen bu gibi eylemlerin ceza
miktarları da günümüz ekonomik koşullarına uygun bir hâle getirilmektedir. Bu
kapsamda ilk kez işlenmek şartıyla bakaya ve yoklama kaçağı suçları, Pasaport
Kanunu’nda düzenlenen bazı suçlar ve Orman Kanunu’nun 91’inci maddesinin
beşinci fıkrasında yer alan suçlar kabahate dönüştürülmekte ve idari para
cezası yaptırımına bağlanmaktadır.” denilmektedir. Cezaların, ister hapis
cezası ister idari para cezası olsun veya nasıl uygulanırsa uygulansın, mutlaka
caydırıcı boyutu olmalıdır.
Bizim
verdiğimiz önergenin ait olduğu 7’nci maddede, “Pasaport Kanunu’nun 33’üncü
maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir.” denilmektedir.
“MADDE 33-
Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını pasaportsuz veya pasaport yerine kaim olacak
bir vesikayı hamil olmaksızın terk eden veya buna teşebbüs edenlere bin Türk
Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para
cezası verilir.”
Biz
önergemizde, burada bir paragrafın eksik olduğunu, bu eksikliğin giderilmemesi
hâlinde cezanın caydırıcı nitelik arz etmez hâle geldiğini kabul ederek,
“Türkiye’de herhangi bir suçtan sanık veya hükümlü olup da kendilerini
takibattan veya cezadan kurtarmak, askerlikten kaçmak, vergi borçlarını
ödememek gibi hususi maksatlarla bu fiilî işleyen kimseler hakkında verilecek
ceza bir misli artırılır.” şeklinde cezaya caydırıcı nitelik kazandırmak
istedik. Hadise budur.
Değerli milletvekilleri, eğer bunu böyle yapmazsanız,
biraz önce Sayın Kamil Erdal Sipahi’nin ifade ettiği ve bazı bürokrat
arkadaşlarımızın da Meclisin havasına ters düşecek şekilde, alay eder-cesine güldüğü hadiseyi bir hatırlarsanız, onların bittiği
yerde, bin lira para cezasını göze alan bir kişi gayet rahat yurt dışına
pasaportsuz vesairesiz çıkar, kaçar gider. Eğer siz
bunu yakaladığınızda veya bir biçimde ele geçirdiğinizde o zaman pasaportunu
almadan yurt dışına çıkmış olan kötü niyet taşı-mayanla, bu kötü niyetli
vatandaşın ceza fiilini nasıl ayıracaksınız? Bin liradan 3 bin liraya kadarlık
barem içerisinde bunu halletme şansınız olmaz. Bunun ceza miktarını artırma
şansı olmalı ki cezanın caydırıcı boyutu olsun. Bu yönüyle biz ikinci paragraf
hâlinde önergemizde belirtilen hususun eklenmesini öngördük. Zira, bunun sehven
unutulmuş olduğunu kabul ettik.
Değerli milletvekilleri, sehven unutulmuş olma
ihtimalini de oldukça yüksek olarak değerlendirdik. Tasarının 2’nci maddesinin
sondan bir önceki fıkrasına gidersek, “İkinci fıkra kapsamında yoklama kaçağı
kaldıktan sonra ertelemesi yapılanlar ile birliklerine sevk edilenler hakkında bu
Kanunun 89 uncu maddesinin dört ila yedinci fıkra hükümleri uygulanır.” diyor.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılında yapılmış olan bir düzenlemeyle bu anılan maddede
dört fıkradan başka fıkra kalmamıştır, oysa yedinci fıkradan bahsedilmektedir.
Yani bu tasarı çalakalem hazırlanmış, yangından mal kaçırır gibi hazırlanmış
ithamına mazhar olan, böyle bir ithamda bulununca da asla haksızlık edilmiş
olmaması gerektiği kabul edilmesi gereken bir husus söz konusudur. Dolayısıyla,
biz bu eksikliğin giderilmesinin kanuna özellik katacağı kanaatiyle bu önergeyi
vermiş bulunuyoruz.
Verdiğimiz
bu önergeye desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde
8’de iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum: Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8.
Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 34. Maddesinde yer alan
“girebilmiş” kelimesinin “girmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|
||
|
Faruk Bal |
Behiç Çelik |
Alim Işık |
|
Konya |
Mersin |
Kütahya |
|
Akif Akkuş |
|
Cemaleddin Uslu |
|
Mersin |
|
Edirne |
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 725 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesindeki “Bin TL’den Üç bin TL’ye
kadar” ibaresinin “Bin TL” olarak değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali İhsan Köktürk Şevket
Köse
Malatya Zonguldak
Adıyaman
Abdullah Özer Tayfun İçli
Bursa Eskişehir
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli arkadaşlar,
sadece şunu söylüyorum: Burada subjektif bir
değerlendirme var. Kapıkule’den pasaportsuz girene Kapıkule mülki amiri bin
lira uygulayacak veya Kapıkule’deki mülki amir o gün 3 bin lira uygulayacak. O
mülki amir gidecek, bir sonraki bin lira uygulayacak. Habur’dan girene bin lira
uygulayacaksın. Objektif bir kriter yok burada.
“Kabahatler Kanunu” diyorlar. Hâkime bıraktığımız
kararlarda mahkemede belli katsayılar var.
SUAT KILIÇ (Samsun) – Alt sınır-üst sınır.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Alt sınır ve üst sınır var. Ama hâkim olayın oluş
şekline göre alt sınır veya üst sınırı tayin edebiliyor. Ama burada mülki idare
amirinin subjektif şeyine kalıyorsunuz. Türkiye'nin
herhangi bir yerinde bir yerinde bin lira uyguluyor, bir yerinde 3 bin lira
uyguluyor.
H. TAYFUN İÇLİ
(Eskişehir) – İçtihat da yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Böyle bir içtihat da yok. Onun için, burada gelin, bir
tek kalem… Kabahatler Kanunu’na uydurmanıza gerek yok, bu idari bir para
cezası. Eğer pasa-portsuzsa herkes pasaportsuzdur.
Habur’dan girene bin lirayı uygulayacaksınız, Kapıkule’den girene 3 bin lira.
Böyle şey olmaz arkadaşlar. Objektif olalım. Hep subjektife
çeviriyoruz. İnsanların iki dudağının
arasına bırakıyorsunuz.
Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesi ile düzenlenen 5682
Sayılı Pasaport Kanununun 34. Maddesinde yer alan “girebilmiş” kelimesinin
“girmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Takdire bırakı
yoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkan. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kelimenin bu hali Türkçe imla kurallarına daha uygundur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir. Kabul edilen önergeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etme-yenler… Kabul edilmiştir. 9’uncu madde üzerinde bir önerge
vardır, okutuyorum ve işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. Maddesi ile düzenlenen 5682
Sayılı Pasaport Kanu-nunun 35. Maddesinde yer alan “üçyüz” kelimesinin “beşyüz”
şeklinde değiştirilmesini arz ve tek-lif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık
Konya Mersin Kütahya
Akif Akkuş Cemaleddin Uslu
Mersin Edirne
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İdari para cezasının yaptırım
açısından daha uygun olması için bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edil
miştir. Kabul edilen önerge çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 10’uncu maddede bir önerge
vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 10. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport
Kanununun 38. Maddesinde yer alan “ilgili” kelimesinin “yetkili” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Behiç Çelik Alim Işık
Konya
Mersin Kütahya
Akif
Akkuş Cemaleddin
Uslu
Mersin
Edirne
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Metnin
daha anlaşılır olabilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde
11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
12’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “eklenmiştir” ibaresinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal |
Behiç Çelik |
Alim Işık |
Konya
|
Mersin |
Kütahya |
Akif
Akkuş |
Cemaleddin
Uslu |
Yılmaz Tankut |
Mersin
|
Edirne |
Adana |
“eklenmiş ve aynı bentte geçen “kamu
adına” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun
tasarısının 12’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, her karış toprağı aziz şehitlerimizin kutsal kanlarıyla sulanmış
aziz vatanımızın, ona hizmet etmek gayesiyle organize olmuş kutlu devletimizin
ilelebet payidar olması, bu vatan üzerinde yaşayan her birimizin elbette ki
ortak arzusudur. İşte, bu ortak arzunun var olabilmesi ise her bir
vatandaşımızın ortak hedef, sevinç ve acılarını birlikte yaşayabilmesine,
memleketimizin, devletimizin imkân ve kaynaklarının adil ve eşit bir şekilde
paylaşabilmesine bağlıdır. Ama bütün bunların hayat bulabilmesinin en temel ve
en önemli şartlarından birisi de, hiç kuşkusuz, adaletin tesisine ve onun
tecelli edebilmesine bağlıdır. Bunları sağlayacak olan zemin ise, hiç şüphesiz,
devletimizin bizatihi ta kendisidir.
Şimdi, buradan, hepimizin, şu suali öncelikle kendi
vicdanımıza sorup cevap araması gerekmektedir: Acaba bugün biz devlet olarak
hakkın, hukukun, adaletin tecellisini sağlayabilmekte miyiz?
Değerli arkadaşlar “İnsanın yaşayabilmesi için her
şeyin başı sağlıktır.” diyoruz. Fakat devletin koruyucu şemsiyesi altında
bulunamayan insanların sağlıklı ve şahsiyetli bir şekilde hayatlarını devam
ettirebilmeleri ise çok zordur. Ancak devletin ve milletin yaşayabilmesinin
temel şartının da adalet olduğunu hepimiz biliyor, inanıyor ve söylüyoruz.
Çünkü adaletin olmadığı yerde huzur ve düzen olmaz, huzur ve düzenin olmadığı
yerde de ne devlet ne de millet uzun süre ayakta kalamaz. İşte, aziz milletimiz
ve kutlu devletimiz için bu kadar önemli olan adalet, hepimizin ama öncelikle
de devleti idare edenlerin, başta iktidar olmak üzere, idare sorumluluğunu
üstlenen her kesimin üze-rinde titizlikle durması gereken bir konudur. Ama
bugün, maalesef, ülkemizin en temel sorunların-dan birinin adaletsizlik
olduğunu üzülerek görmekteyiz, müşahede etmekteyiz. Bugün adalet ve yargıyla
ilgili bu tasarının görüşülmesinde bile, seçim atmosferine girdiğimiz bu zaman
diliminde hak ve hukukun temsili konusunda çok titiz ve hassas olması gereken
Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile bu sorumluluk ve hassasiyete eğer
uyulmuyorsa durum gerçekten çok vahim demektir. Az önce de ifade edildi ve ne
yazık ki, yasama geleneklerine uygun olması açısından siyasi olmayan ve
tarafsız olduğu için atanan Adalet Bakanı hâlen, doğrudan kendisiyle ilgili
olan görüşmelerde Genel Kurulda bulunma nezaketini göstermemiştir,
göstermemektedir. Dolayısıyla hukuka ve hakkaniyete dayanmayan tasarrufların,
kanunsuz ve ceberut uygulamaların hemen her gün gündem maddesi olması, az önce
işaret ettiğim ve büyük bir ihtimam ve titizlikle korunması gereken adalet
anlayışıyla ilgili derin kaygılarımızı maalesef haklı çıkarmıştır. Dahası,
özellikle son yıllarda artan hukuksuzluklar, kanunsuzluklar artık sıradan hâle
gelmiş, bu tür uygulamalar kanıksanır olmuş, bu da tehlikenin çok vahim boyutlara
geldiğini ortaya koymuştur.
Bakın değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumu adaleti
nasıl tanımlıyor: “Adalet, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından
kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkese
kendi hakkı olanı verme ve doğruluktur.” Bu tanıma göre bugün hiçbirimizin
yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından adil ve eşit bir şekilde
kullanıldığını söylemesi ne yazık ki mümkün değildir. Yine bugün hiçbirimizin
devleti yöneten siyasi iradenin yani AKP’nin hak ve hukuku gözettiğini ifade
edebilmesi de söz konusu değildir. Bugün adaleti uygulamak ve yerine
getirmekten sorumlu olan devlet kuruluşlarının siyasi emellerle hedef hâline
getirilmediğini, bu kuruluşların siyasi ikbal kaygılarıyla yapılandırma sürecine
sokulmadığını da hiç kimse söyleyemez.
Sayın milletvekilleri, şimdi buradan soruyorum: “Bugün
gelinen noktada, yolsuzluk soruşturması açan hâkimler görevden alınıyorsa, yine
o hâkimlerin mahrem bilgileri toplanıp konuşmaları dinleniyorsa, onlara komplo
kuruluyor ve polis baskınına maruz bırakılıyorsa, takip edilen davalara yandaş
savcı aranıyor ve o savcının üzerine başka bir savcı salınıyorsa Türk adalet
sisteminin böylesine kaos ve karmaşa içine itilmesinin sorumlusu sizce kimdir
ve kimlerdir? Eğer AKP İktidarına mensup, yolsuzluk, irtikap, suistimal gibi kesinleşmiş suçlardan ceza alan belediye
başkanları, bürokratlar hâlen görevde tutuluyor ama hakkında yargının verdiği
kesinleşmiş suçu bulunmayan, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı gibi, AKP’li olmayan
belediye başkanları ile milliyetçi, ülkücü bürokratlar görevden alınıyor,
sürgün ediliyorsa adalet bunun neresindedir? Ve eğer Türk milleti adına karar
veren hâkimler, cumhuriyetin savcıları bu aziz milletin çocuklarını katleden
PKK’lı canilerin ayağına talimatla gönderiliyorsa ve bunların aklanması
isteniyorsa, üç kıtada hakkın mücadelesini vermiş olan bu necip millet kime,
nasıl güvenecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddede iki önerge vardır;
sırasıyla okutup, işleme alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile
düzenlenen 492 Sayılı Harçlar Kanununun “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz
harçları” başlıklı maddesinde yer alan “a” ve “c” bentlerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz
başvurularında 90 TL
c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL
Faruk Bal Behiç
Çelik Alim Işık
Konya |
Mersin |
Kütahya |
Akif
Akkuş |
|
Cemaleddin Uslu |
Mersin
|
|
Edirne |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725
Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 13. maddesi ile değiştirilen 492
sayılı Kanunun (1) sayılı tarifesinin IV. Temyiz ve Harçlar kısmının b, g ve h
bentlerinin madde metninden çıkarılmasını ve bentlerin buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı Suha Okay Ali Rıza Öztürk İsa Gök
Ankara Mersin Mersin
Tayfun İçli Birgen Keleş Bayram Meral
Eskişehir İstanbul İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
İçli, buyurun.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum. Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri
saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz, cezayla ilgili temyiz ve itirazlara harç
getiriliyor. Önergemizde bu yeni düzenlemenin kaldırılmasını istiyoruz. Değerli
arkadaşlarım, eskiden de ceza yargılamasında, temyiz başvurularında maktu harç
alınırdı. 80’li yılların başlarında, ceza yargılamasında böyle bir harcın
alınmaması gerektiği… Çünkü ceza yargılamasında hüküm kesinleşinceye kadar
şüphelilerin, sanıkların masumiyet karinesinden yararlanması gerektiği
anlayışıyla bu kaldırıldı.
Şimdi, yasa tasarısında bu maddeyle, tekrar, ceza
yargılanmasında temyize maktu harç getirili-yor. Şimdi, Anayasa’mızın 38’inci
maddesinin üçüncü fıkrası, yine, insanlar suçluluğu sabit oluncaya kadar masum,
masumiyet karinesi var. Şimdi bunu getiriyorsunuz yani bütçeye takviye amacıyla
mı böyle yeni harçlar getiriyorsunuz, onu anlamakta zorluk çekiyorum. Yani
kaynak yaratmak amacıyla ya da ceza yargılanmasında sanki kâr etme amacı
taşıyan böyle bir düzenlemeyi kabul etmek doğrusu mümkün değil. Ceza adaletinde
hizmet önemlidir arkadaşlar, para önemli değil.
Bir de şöyle farklı bir olay var: Hukuk yargılanmasında
haksız çıkan taraftan bu harçlar alınır, hem maktu harç alınır hem nispi harç
alınır hem yargılama giderleri alınır. Hüküm kesinleştikten sonra icraya
koyarsınız, alırsınız. Ceza yargılamasında bunu kimden alacaksınız? Yani bunu
mağdur da temyiz edebilir, sanık da temyiz edebilir. Alelacele, yani bir kaynak
yaratma amacıyla getirilen böyle bir anlayış doğru bir anlayış değil.
Bakın, bu anlayış, acele anlayış, şimdi Genel Kurulda
kabul edilen önergelerin kabul edilme-sinden de anlaşılıyor. Biz bunu Adalet
Komisyonunda söylediğimiz zaman kabul edilmedi, dirençle karşılaştık ama
görüyorsunuz şimdi bazı mantıklı, akılcı önergeler kabul ediliyor. Biraz evvel,
bakın, ben geneli hakkında konuşurken, tali komisyonların, ihtisas komisyonlarının
baypas edildiğini söyledim. Biri Millî Savunmaydı, biri Plan Bütçe
Komisyonuydu. Bakın, burada mali hükümler var. Mali hükümlerle ilgili Plan
Bütçe… Çünkü devletin bütçesinden birtakım harcamaları gerektiriyor. E Millî
Savunma Komisyonunu baypas ettiniz. Değerli arkadaşımız, MHP’li arkadaşımız Erdal
Sipahi -bizden de Zekeriya Akıncı, 5 arkadaşımız var- şimdi, çok mantıklı,
atladığınız bir mantık ha-tasını söyledi. Keşke silahlı kuvvetlerin mensupları
burada olsaydı, bunları bir kez daha söyleseydim ama kendi maddeleri bitince
terk ettiler burayı. Hâlbuki belki de tekriri müzakereyle bu maddenin
görüşülmesi gerecek. Şimdi, bunlar hep yanlış işler.
Bakın, 4’üncü maddede, kendi rızasıyla dört ay içinde
gelenlere altı aya kadar… Ya, kendi rızasıyla gelmiyor, yakalıyorsunuz, ona iki
aydan altı aya kadar hapis cezası veriyorsunuz. O son fıkranın altında kademe
kademe gidende mantık doğru. Mesela, devam ediyor: “...dört aydan sonra bir yıl
içinde gelenler iki aydan bir yıla kadar, yakalananlar dört aydan bir yıla
kadar; bir yıldan sonra gelenler dört aydan iki yıla kadar, yakalananlar altı
aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” Ama bu son fıkranın ilk
cümlesinde, yani, müthiş bir şey var. Bunun mutlaka bir tekriri müzakere
yapılması, Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanı… Yani 4’üncü maddenin son
fıkrası açık. Uygulamada gülerler bize, “Bunlar nasıl kanun çıkarıyorlar?”
derler. Yani mutlaka, mutlaka bu 4’üncü maddenin son fıkrasını düzeltmeniz
lazım.
İşte, ihtisas komisyonlarını devre dışı bırakırsanız,
bir an evvel, böyle gece yarıları, sabaha kadar kanun çıkarmaya kalkarsanız
komik duruma düşersiniz diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile
düzenlenen 492 Sayılı Harçlar Kanununun “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz
harçları” başlıklı maddesinde yer alan “a” ve “c” bentlerinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz
başvurularında 90 TL
c) Danıştaya yapılacak
temyiz başvurularında 90 TL
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Harç miktarlarının daha uygun ve diğer harç türleriyle
orantılı olması amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 13’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Madde 14’e bağlı madde 71/A maddesinde
bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanun-larda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/A maddesinin
metin-den çıkarılmasını ve numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Hakkı
Suha Okay |
Ali Rıza Öztürk |
İsa Gök |
Ankara
|
Mersin |
Mersin |
Bayram
Meral |
Ali İhsan Köktürk |
Birgen Keleş |
İstanbul
|
Zonguldak |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Köktürk, buyurun.
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı
Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle Noterlik Kanunu’na
eklenen 71/A maddesinin tasarı metninden çıkartılmasına yönelik önergem üzerine
söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının bu maddesiyle, terk eden eşin ortak konuta davet
edilmesi ve mirasçılık belgesinin verilmesi noterlerin yapabilecekleri işler
arasına alınmaktadır ancak bu düzenlemeyi sağlıklı değerlendirebilmek için
hukuk sistemimizin içerisindeki yerini irdelemek gerekir.
Hepimizin
bildiği gibi Anayasa’nın 9’uncu maddesi uyarınca yargı yetkisi Türk milleti
adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır yani yargı yetkisi yalnızca yargı
organları tarafından kullanılabilecek, münhasır, mutlak bir yetkidir. Kuvvetler
ayrılığı ilkesinin doğal sonucu olarak bu yetkinin başka bir organ, kişi veya
kurum tarafından kullanılması mümkün değildir. Yine Anayasa’mızın 142’nci
maddesine göre de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve
yargılama usulleri de kanunla düzenlenir.
Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler ışığında
baktığımızda mirasçılık belgesinin verilmesi faaliyeti yargı faaliyeti
kapsamında olan bir işlemdir. Türk Medeni Kanunu’na göre, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu’na göre de mirasçılık belgesi verilmesi işinin bir
çekişmesiz yargı yani nizasız kaza faaliyeti olduğu konusunda da herhangi bir
tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir yargı faaliyetinin isteğe bağlı
olarak, yargılama makamı olmayan noterlerce de kullanılmasının öngörülmesi
hukuk devletimizin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle de, yine
Anayasa’mızda yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağına dair
9’uncu maddesiyle de, yine Anayasa’mızın mahkemelerin kuruluşuna dair 142’nci
maddesiyle de bağdaşmadığı, çeliştiği son derece açıktır. Ayrıca, yargılama
faaliyetini gerektiren mirasçılık durumunun saptanması kararının noterlere de
tanınması, yukarıda belirttiğimiz Anayasa hükümleriyle açıkça çeliştiği gibi,
yargı güvenliği ilkesiyle ve hukuki güvenlik ilkesiyle de açıkça çelişmektedir.
Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi,
referandum sürecinden sonra Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun Adalet
Bakanlığının blok listesiyle oluşturularak, Adalet Bakanlığının âdeta ikinci
müsteşarlığına dönüştürülmesi, akabinde Danıştay ve Yargıtay dairelerinin
görevlerinin kanunla belirleneceğine dair hükmün torba yasayla değiştirilerek
doğal hâkim ilkesinin bertaraf edilmesi ve bunların sonucu olarak tıpkı birinci
derece özel yetkili mahkemelerde olduğu gibi Yargıtayda
da özel yetkili dairelerin oluşturulması örneklerinde görüldüğü üzere, bu
tasarıyla da mirasçılık belgesi için öngörülen bir işin hem yargı organı
tarafından hem de isteğe bağlı olarak başka bir organ tarafından görülebileceği
anlayışı ülkemizde son dönemlerdeki hukuk devletinden, hukukun temel
ilkelerinden sapışın kabul edilemez bir sonucudur.
Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, bahsettiğimiz
düzenlemeler hukuk devleti açısından kabul edilemez. Bir yargılama
faaliyetinin, bir yargılama makamı olmayan, mahkeme olmayan bir başka organa,
bir başka kuruma tanınıyor olması peşinen başka gelişmeleri de beraberinde
getirecek, âdeta “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.” sözünü anımsatan ve
belleklerimize özel mahkemeleri anımsatan, özel mahkemeleri getiren, yargılama
faaliyetinin bir kamusal faaliyet olmaktan çıkarıla-bileceği tehdidini yine
belleklerimize getiren bir sürecin aşamalarıdır.
Bu nedenle, bu kabul edilemez maddenin tasarı
metninden çıkarılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Madde
71/A’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir. Madde 14’e bağlı madde 71/B maddesinde üç önerge vardır, sırasıyla
okutup, işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi ile 1512 sayılı
Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
|||||
Suat
Kılıç |
|
Enver Yılmaz |
|
İkram Dinçer |
|
Samsun
|
|
Ordu |
|
|
Van |
Osman
Demir |
|
Emin Önen |
|
||
|
Tokat |
|
Şanlıurfa
|
|
|
|
|
|
|
|
|
"Mirasçılık belgesi verilmesinin yargılamayı gerektirmesi,
nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya
mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda,
mirasçılık belgesi noterler tarafından verilemez."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile
1512 Sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B Maddesinin 2. fıkrasında yer alan
"Noterler," kelimesinden sonra gelmek üzere ve 4. Fıkrasının başına
"Bu kanunun" ibaresinin eklenmesini,
4. fıkrasında yer alan “112 nci
madde uyarınca düzenlenen” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Alim Işık Konya Mersin Kütahya Akif Akkuş Cemaleddin Uslu
Mersin Edirne
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/B maddesinin metinden çıkarılmasını ve
numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı
Suha Okay |
Ali Rıza Öztürk |
İsa Gök |
Ankara
|
Mersin |
Mersin |
Bayram
Meral |
Birgen Keleş |
Tayfun İçli |
İstanbul
|
İstanbul |
Eskişehir |
BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Değerli
milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Söyleyecek sözünüz var mı hâlâ
diyorsunuz, var. Şimdi, bakın, biraz evvel ifade ettiğim gibi, de-
ğerli arkadaşlar,
katkı vermeye çalışıyoruz. Bunun, bu işin, mirasçılık belgesinin yani veraset
ilamı olduğunu, çekişmesiz yargı konusu olduğunu hem biz hem siz hem bütün
bilim dünyası kabul ediyor mu? Ediyor. Demek ki bu çekişmesiz yargı olayı.
Şimdi, Komisyonda buna itiraz ettik, “Usul kuralları, yargılama kuralları belli
değildir.” dedik. Bir önergeyle bunun bir yönetmelikle düzenleneceğini
söylediler yani yargı olayının.
Bakın, demin
Anayasa’nın 9’uncu maddesini okudum. Şimdi Anayasa’nın 142’nci maddesini
okuyorum: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve -bakın,
altını çizerek- yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” Yani yönetmelikle
düzenlenmez yargılama usulleri. Bu eğer bir çekişmesiz yargıysa -ki hepimiz
kabul ediyoruz- bir usul kuralını bu maddenin sonuna eklediğiniz bir paragrafla
“yönetmelikle” yapamazsınız. Anayasa 142, usul kuralları kanunla düzenlenir,
yönetmelikle düzenlenmez.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olsun, onlar yönetmelikle
düzenleyecek, canları öyle istiyor!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani Komisyonda bu fark
edildi. Bu kaygıyı, hatta Noterler Birliğinin temsilcisi vardı, bana hak verdi
konuştuğum zaman “Evet, bu atlanmış, usul kuralları düzenlenmedi.” dedi.
Arkadaşlarımız önerge vermek suretiyle bunu yönetmeliğe çevirdiler. Olmaz,
Anayasa 142’ye aykırı, Anayasa’nın 9’uncu maddesine aykırı.
Değerli arkadaşlarım, daha da söyleyeceğim var, bunda
çok konuşacağım var ama üç dakikamız var. Bakın, yargı yetkisi tek başına bir
erk, mahkemeler kullanır bunu. Mahkemenin dışında bunu noterlere verdiğiniz
zaman iki başlı olur. Bir olay iki başlı olmaz. Ya yargıdan çıkartın, dediğim
gibi, Anayasa’nın 9’uncu maddesini değiştirin… Ben noterlere verilmesine bir
anlamda karşı değilim yani verin, özelleştirin yani bu aslında yargının
özelleştirilmesi. Yargı özelleştirilmez, yargı bir kamu hizmetidir. Siz bir
yargıyı özelleştirirseniz, bu sağlık hizmeti de değil, bu eğitim hizmeti de
değil, yargı bir kamu hizmetidir. Bir kısmını alıp noterlere, noter arkadaşlara
verirseniz yargı hizmetini özelleştirmiş olursunuz. Yargı özelleştirilmez. Vatandaş
niçin vergi verir? Yol, su, elektrik gibi hizmetler için verildiği gibi, en
önemli hizmetlerden olan yargı hizmetinin, yargının adaletli dağıtılması için
vergi verir ama biz burada, haydi onu da geç, bunu da geç, birtakım şeyleri
özelleştiriyoruz. Yani inanın hukuk sistemini felç ediyoruz. Yarın öbür gün
uygulamada noterlerin verdiği kararlar ile mahkemelerin verdiği kararlar ayrı
ayrı olacak.
Bir de, bakın, usul kuralları diyorum. Veraset ilamı
almak için -hukukçu olan arkadaşlar bilir-mahkemeye başvurursunuz, mahkeme
vukuatlı nüfus kayıt örneğini ister nüfus idaresinden. Mahkemenin müzekkere
yazma, talimat yazma gibi hakkı vardır yasalardan kaynaklanan ama noterlerin
başka bir kuruma “Ya, kardeşim, Tayfun İçli’nin vukuatlı nüfus kayıt örneğini
ver.” deme hakkı yoktur. Böyle bir hak yok, noterler ihtar çeker, Noterler
Kanunu’nda yetkileri bellidir.
Şimdi, siz kanunda, Anayasa’da tanınmayan bir hakkı,
gece yarısı getirdiğiniz, “Ya, 400 bin dosya beklemiş mahkemelerde, bu
dosyaları eriteceğiz, adli yargı hızlanacak.” gibi bir anlayışla ve-yahut başka
gerekçeler de vardı… Kimi mahkemelerde, doğrudur, hâkim veraset ilamını vermez,
çok deneyimli yazı işleri müdürü vardır, yazı işleri müdürü, vukuatlı, hemen
yazar. Eskiden o zordu, posta gönderilirdi, şimdi öyle değil, adliyenin içinde
nüfus idaresinin birimi vardır, faks çekerler, faks gelir, vukuatlı nüfus kayıt
örneğine bakarlar…
YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Bilgisayarda şimdi.
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …ama bilgisayarda tabii, o
da geldi, bilgisayarda, hızlı geliyor ama bakın bazı haklar vardır verasette.
Mesela intifa hakkını mı kullanacaksın, mülkiyet hakkını mı kullanacaksın diye
sormanız lazım, seçimlik haklar vardır bazı şeylerde.
Şimdi, bu noter bu seçimlik hakları nasıl soracak?
Noterin böyle bir yetkisi yok ki “Kardeşim, intifayı mı seçiyorsun, mülkiyet
hakkını mı seçiyorsun?” Yani miras hukukunu bilmeniz lazım, miras hukukunu
bilmezseniz… Diyeceksiniz ki noterler hukuk mezunu, ayrı konu ama bu veraset
ilamı, sulh hukuk… Bir de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun eski maddesi,
9’uncu maddesi var, sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu, hangi hâllerde,
tadat etmiştir, saymıştır.
Şimdi, siz, bütün olayları, daha yeni geçirdik Hukuk
Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu, orada vermediğiniz yetkiyi, burada yargı
hizmetlerinin hızlandırılması diye bir torba kanunun içine sokuyorsunuz. Niye
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na sokmadınız? Yani bunu çok iyi biliyordunuz
da neden bunu yapmadınız? Orada usul kanunu var.
Değerli arkadaşlar, lütfen bu konulara dikkat ediniz
diyorum. Önergemizin lehinde oy vermenizi talep ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile
1512 Sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B Maddesinin 2. fıkrasında yer alan
"Noterler," kelimesinden sonra gelmek üzere ve 4. Fıkrasının başına
"Bu kanunun" ibaresinin eklenmesini,
4. fıkrasında yer alan "112 nci
madde uyarınca düzenlenen" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz. Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI
HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Metnin daha
anlaşılır olması amacıyla bu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan "Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi ile 1512 sayılı
Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları
"Mirasçılık belgesi verilmesinin
yargılamayı gerektirmesi, nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda
yeterli olmaması veya mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda, mirasçılık belgesi noterler tarafından
verilemez."
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Tasarının
14 üncü maddesiyle Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasına
"yabancılar tarafından mirasçılık belgesi talep edilmesi" durumu da eklenmiş
ve bu durumda da mirasçılık belgesinin noterler tarafından verilmesinin mümkün
olmayacağının hükme bağlanarak bu alandaki boşluğun giderilmesi amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler çerçevesinde madde 14’e bağlı madde 71/B maddesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde
71/C’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin
Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/C maddesinin metinden çıkarılmasını ve
numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hakkı
Suha Okay |
Ali Rıza Öztürk |
İsa Gök |
Ankara
|
Mersin |
Mersin |
Tayfun
İçli |
Bayram Meral |
Birgen Keleş |
Eskişehir
|
İstanbul |
İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yargı yetkisinin devredilmezliği
ilkesine aykırı olan düzenleme bu haliyle Anayasanın 9 ve 142. Maddelerine aykırıdır.
Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Tasarı metninden çıkarılması öngörülmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Madde 14’e
bağlı madde 71/C’ yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve
14’üncü maddeyi kabul edilen 71/A; 71/B ve 71/C maddeleriyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 15’te
bir önerge vardır; okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 15. Maddesinin
çerçevesinde geçen “eklenmiştir” ibare-sinin aşağıdaki şekilde ve 3. fıkrasında
yer alan “onaylayabileceği gibi değiştirerek de” ibaresinin “veya değiştirerek
onaylayabilir” şeklinde değiştirilmesini ve “eklenmiş ve (b) bendinde geçen
“zorunluluk halinde” ibaresi “zorunlu hallerde” şeklinde değiştirilmiştir.
Faruk
Bal |
Behiç
Çelik |
Alim Işık |
|
Konya
|
|
Mersin |
Kütahya |
Cemaleddin
Uslu |
|
Akif Akkuş |
|
Edirne
|
|
Mersin |
|
BAŞKAN
– Komisyon katılıyor mu? |
|
|
ADALET
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI
(İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gecenin bu geç vaktinde
tekrar bir önerge için huzurunuzdayım. Saygılarımı sunuyorum.
Görüşülmekte
olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde vermiş olduğumuz bu önerge,
aslında uygulamada anlaşılmada güçlük çekilecek ifadelerin değiştirilmesini
amaçlıyor. Örneğin, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 52’nci maddesinin (b)
fıkrası zorunluluk hâlinde daire baş-kanlarının ve üyelerin dairelerinin
değiştirilmesiyle ilgili bir hükmü içeriyor. Biz burada “zorunluluk halinde”
ibaresinin “zorunlu hallerde” şeklinde değiştirilmesinin daha uygun olacağını
ifade ediyoruz.
Bu tasarının
15’inci maddesiyle, aynı Kanun’un 52’inci maddesine eklenen 3’üncü fıkrada, son
cümlede “Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen onaylayabileceği gibi
değiştirerek de onaylayabilir.” cümlesi “Genel Kurul, Başkanlık Kurulu
kararlarını aynen veya değiştirerek onaylayabilir.” şeklinde değiştirilirse
daha doğru ve Türkçeye daha yakışır olacağını söylüyoruz. Umarım Genel Kurul da
bizimle aynı görüşü paylaşır.
Değerli
milletvekilleri, önergemizin bu içeriğini açıkladıktan sonra, eksik kalan
birkaç konuyu da, konu yargının hızlandırılması olduğuna göre, sizlerle paylaşmadan
geçemeyeceğim. Sayın Başbakan Diyarbakır’a yeni ve modern bir cezaevi yaptırma
müjdesini verirken son derece heyecanlı bir şekilde, bunun iyi bir yatırım
olacağını söylemiştir ama maalesef Anadolu’nun birçok ilinde, devle-tin
cumhuriyet tarihi boyunca yapmış olduğu birçok cezaevi ve adliyeyi de aynı
Başbakanın hükûmetleri kapatmıştır. Eminim, sizlerin illerinde, birçok ilçede
kapatılan adliyelerden ve kapatılan cezaevlerinden dolayı mağdur olan birçok
vatandaşımız siz değerli milletvekillerimize de geliyor. Örneğin benim ilim
Kütahya’da en büyük ilçelerden birisi olan Tavşanlı ilçemizde cezaevi
kapatıldı. Simav ilçesinde kapalı cezaevinin kapatılması yönünde iddialar
üzerine verdiğimiz soru önergesine Adalet Bakanlığımız cevap verdi: “Evet,
kapatılacak.” Ama ne zaman? “Seçimlerden sonra.” Diğer taraftan, yine aynı
ilde, Çavdarhisar, Hisarcık, Dumlupınar, Aslanapa gibi ilçelerde adliyeler kapatıldı.
Bu ilçelerdeki insanlarımız, mahkeme günü, örneğin Dumlupınar’ın köyünden
kalkıyor, 100 kilometre merkeze geliyor, o da araç bulabilirse ya da kendi
traktörüne atlıyor -öğleye kadar il merkezine gelecek- yetişebilirse
mahkemesine katılıyor, değilse bir dahaki mahkemeye yeniden gün aldıktan sonra
geri dönüyor. Bu adamcağızın cebinde çay parası yok, altında arabası yok.
Dolayısıyla bu yargının sorunlarını çözeceksek geliniz, milletimizin
dertlerinin çözümü için burada maddeler değiştirelim ya da bu kanun tasarılarına
o maddeleri ekleyelim. Dolayısıyla bunların mutlaka düzenlenmesi gerektiğini
düşünüyorum.
Diğer taraftan, işin öbür tarafında hâkimlerimiz sabah
bir mahkemede, öğleyin bir başka mahkemede, akşamüzeri bir başka mahkemede
görev yapıyor. Örneğin, sabah aile mahkemesinde görev alan aynı hâkim öğle
vakti tüketici mahkemesinde karar veriyor, akşama geldiğinde de ticaret mahkemesinde
karar vermek zorunda kalıyor. Yargının sorunları bunlar. Burada dile
getirdiğimiz konuların hiçbirisi acil sorun ve çözüm bekleyen sorunlar değil.
Değerli Bakanım, biraz önce size burada Adalet
Bakanının olması gerektiğini söylerken bunları ifade etmeye çalışıyoruz.
Elbette ki sizin iştigal alanınız değil ama bir adalet bakanı burada bunlara
cevap vermek zorunda.
O nedenle, bu önergenin yerinde bir önerge olduğunu
tekrar hatırlatıyor, önergemize desteğinizi isteyerek hepinize iyi geceler
diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– Sayın Başkanım, bir düzeltme talebimiz var efendim.
BAŞKAN – Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu)
– 15’inci maddenin 3’üncü fıkradaki üçüncü satırda “içerisinde” ibaresi var.
Bunun “içinde” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz efendim.
BAŞKAN – Peki. Madde 16’da bir önerge vardır, okutup
işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 16. Maddesi ile
2575 Sayılı Danıştay Kanununa eklenen 95/A Maddesinin 1. Fıkrasının “e”
bendinde yer alan “Başkanlığınca çıkartılacak esasları hazırlamak.” İbaresinin
“Başkanlığına destek hizmeti sunmak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal |
Behiç Çelik |
Alim Işık |
Konya |
Mersin |
Kütahya |
Akif Akkuş |
Cemaleddin
Uslu |
|
Mersin |
|
Edirne |
BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın
Başkanım. BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul)
– Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe okunsun Sayın
Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi
amacıyla bu
önerge verilmiştir.
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza…
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN
– Bakacağım karar yeter sayısına.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır,
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, dört yıl beraber çalıştık, acı
tatlı anılarımız oldu. Seçimlere gidiyoruz. Öncelikle her birinize ayrı ayrı
başarılar diliyorum. Grup başkan vekillilerine ve milletvekillerine, kâtip
üyelere, şahsım ve Divan adına çok teşekkür ediyorum. İnşallah, her şey
herkesin gönlüne göre olur. Allah hiçbirimizi utandırmasın. (Alkışlar)
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen
diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar
gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 00.34