Özlem OKUR Normal 17612 2 17 2012-01-03T12:58:00Z 2012-01-03T12:58:00Z 107 59324 338151 2817 793 396682 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

DÖNEM: 23                                                                 YASAMA YILI: 5

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 98

84’üncü Birleşim

30 Mart 2011 Çarşamba

 

(Bu  Tutanak  Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMALAR

IV.- KAPALI OTURUMLAR

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Mersin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarına ilişkin açıklaması

2.- Mersin  Milletvekili  Mehmet  Şandır’ın,  Van  ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde kutlanacak olan zafer gününe ilişkin açıklaması

3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur Akköprü Barajı’nın yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine katkı verenlere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı söylediklerini hiç anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul ettiğine ilişkin açıklaması

 

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)

 

VIII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti amacıyla verilen (10/641) esas  numaralı  Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- Hayvancılık sektörünün sorunları ile ilgili (10/806) esas numaralı, Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

 

X.- SEÇİMLER

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim

 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek)

2.- Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725)

 

XII.- OYLAMALAR

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

XIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da kurulan TEMTAŞ Tavşanlı AŞ.’nin faaliyetlerine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18506)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin maaş zamlarına ve farklarına ait düzenlemeye ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18525)

3.- Edirne  Milletvekili  Cemaleddin  Uslu’nun, BAĞ-KUR ve SSK’lı çalışanların  prim  borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18594)

4.- Kahramanmaraş   Milletvekili  Mehmet  Akif   Paksoy’un,  maden mühendisi istihdamına ve maden ocağı sayısı ile denetimlerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18605)

5.- İstanbul  Milletvekili Sacid Yıldız’ın, şeker ölçüm çubuklarında oluşan fiyat farkına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18670)

6.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali  ile ilgili  bir soru önergesine verilen cevaba ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18692)

7.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali çevresinde alınması gereken önlemlere ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18693)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santralinde üretilen nükleer malzeme ve maddenin ihracına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18695)

9.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Güç Santrali  tesisinde  uranyumun  işlenmesi yöntemine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18697)

10.- Manisa  Milletvekili  Erkan Akçay’ın, TPAO Kuzey Marmara ve Değirmenköy sahaları yeraltı doğal gaz depolama tesislerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18700)

11.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, TPAO’nun Batı Karadeniz’deki  sondaj çalışmalarına  ilişkin  sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18701)

12.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, EPDK’nın verdiği lisanslara ve lisans devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18702)

13.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, EPDK’nın bazı sözleşmelerde hata yaptığı  iddiasına  ilişkin  sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18703)

14.- Manisa Milletvekili Erkan Akçay’ın, doğal gaz alım sözleşmelerinin devrine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18704)

15.- Manisa  Milletvekili Erkan Akçay’ın, Mavi Akım’daki doğal gaz fiyat düzenlemelerine yönelik anlaşmalara ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18705)

16.- Manisa  Milletvekili Erkan Akçay’ın, Mavi Akım’daki doğal gaz fiyat değişikliği sözleşmelerine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18707)

17.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, tarım ve mera alanlarında  verilen taş ocağı ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18823)

18.- Mersin  Milletvekili  Ali  Rıza Öztürk’ün, bazı TKİ yetkililerinin hediye aldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18852)

19.- Gaziantep  Milletvekili  Yaşar Ağyüz’ün, akaryakıt fiyatlarındaki artışın  önlenmesine  ilişkin  sorusu  ve  Enerji  ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18853)


I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak sekiz oturum yaptı.

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden Finlandiya Cumhurbaşkanı Tarja Halonen’e Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Muş Milletvekili Seracettin Karayağız, üretimde ülkemizin dünyadaki yerine,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Düzce ilinin sorunlarına,

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, ithal öğretmen istihdamına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, bir buçuk yıl önce Kayseri’de 3 çocuğun katledilişine,

Düzce Milletvekili Celal Erbay, Düzce ilinin bu Hükûmet döneminde en çok ilgi gösterilen illerin başında geldiğine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, ithal öğretmen istihdamına,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, OECD ülkeleri arasında, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası verilerine göre ülkemizde eğitim durumunun oldukça kötü olduğuna,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 24 milletvekilinin:

Niğde Altunhisar’ın ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1095),

Niğde Bor’un ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1096);

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 19 milletvekilinin, Mersin Akkuyu’da kurulacak nükleer santralin etki ve sonuçlarının (10/1097),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, Orman Genel Müdürlüğünce toprak döküm ihalesi açılmadığı iddiasının araştırılması (10/1094);

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/411) esas numaralı, toplum içerisinde artan şiddet olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’nın 98’inci ve İç Tüzük’ün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması önergesinin görüşmelerinin Genel Kurulun 29/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP,

Bursa Milletvekili Kemal Demirel ve arkadaşları tarafından, 25 Mart 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına taşımalı eğitimle ilgili sorunlar hakkında verilmiş olan Meclis araştırma önergesinin Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 29/03/2011 Salı günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşimde yapılmasına ilişkin CHP,

Grubu önerileri yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Bursa Milletvekili Kemal Demirel, Amasya Milletvekili Avni Erdemir’in, şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi’nin (2/517) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi, yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, görüşmelerine devam olunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.

İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Anayasa’nın 128’inci maddesine göre, memurların ve kamu görevlilerinin özlük haklarının kanunla düzenleneceğine, bu konuda kanun hükmünde kararname çıkarılamayacağına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, seçime giden bir Mecliste, memurların ve kamu görevlilerinin özlük haklarıyla ilgili kanun hükmünde kararnamenin görüşülmemesi gerektiğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

2’nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek) daha önceki birleşimde İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre komisyona geri verilen 71’inci maddesi üzerinde bir süre görüşüldü.

30 Mart 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 22.54’te son verildi.

 

                                                      Meral AKŞENER

                                                         Başkan Vekili

 

            Yaşar TÜZÜN                                                                   Gülşen ORHAN 

                 Bilecik                                                                                 Van

               Kâtip Üye                                                                          Kâtip Üye

 

          Yusuf COŞKUN                                                               Bayram ÖZÇELİK

                 Bingöl                                                                               Burdur

               Kâtip Üye                                                                          Kâtip Üye


                                                                                                                                No.: 114

II. - GELEN KÂĞITLAR

30 Mart 2011 Çarşamba

Raporlar

1.- Asyada İşbirliği ve Güven Arttırıcı Önlemler Konferansı Yazmanlığının Statüsünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/410) (S. Sayısı: 728) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)

2.- Uluslararası Bitki Koruma Sözleşmesine Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/633) (S. Sayısı: 729) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı ve Dünya Sağlık Örgütü Avrupa Bölge Ofisi Arasında İki Yıllık İşbirliği Anlaşması 2010/2011'in Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/881) (S. Sayısı: 730) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)

4.- Bozulabilir Gıda Maddelerinin Uluslararası Taşımacılığı ve Bu Taşımacılık Faaliyetinde Kullanılacak Özel Ekipmana İlişkin Anlaşmaya Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/940) (S. Sayısı: 731) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)

5.- Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1013) (S. Sayısı: 732) (Dağıtma tarihi: 30.3.2011) (GÜNDEME)

Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, bazı kiliselerin ibadete açılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18999) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

2.-    İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, bir dava ile ilgili olarak ABD Büyükelçiliği yetkililerine brifing verildiği ve aynı davanın Cumhuriyet Savcısı ile görüşüldüğü iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19000) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

3.-    İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, 6111 sayılı Kanunla, kapatılan Refah Partisinin belgelendirilemeyen harcamalarının affedildiği iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19001) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

4.-    İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, İzmir’deki NATO Hava Unsur Karargâhının kapatılmasına ve bazı iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19002) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

5.-    İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, akaryakıt fiyatlarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/19003) (Başkanlığa geliş tarihi: 25/03/2011)

6.-    Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, belediye işçilerinin başka kurumlara nakline ve ekonomik kayıplarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19004) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/03/2011)

7.-    Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, emeklilerin maaş farkının ödenmemesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19005) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/03/2011)

8.-    Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Sivas Bahçebaşı köyü sakinlerinin SGK kayıtlarının Yeşilyurt İlçesine nakline ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19006) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

9.-    Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’ya yapılan yatırım ve hizmetler ile Kütahya nüfusuna kayıtlı emeklilere ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/19007) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

10.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, boru hatlarındaki hırsızlık olayları ve mali zararlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19008) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

11.-  Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Akçakoca-Çayağzı arasındaki BOTAŞ doğal gaz boru hattının yapım ihalesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19009) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

12.-  Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Akçakoca-Sualtı Havzasında inceleme çalışmaları sırasında meydana gelen kazalara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19010) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

13.-  Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, Batı Karadeniz Ortak İşletme Anlaşmasına aykırı gerçekleştirildiği iddia edilen hisse devri anlaşmasına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/19011) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

14.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Erbaa Gökal Beldesine hasta nakil araç tahsisine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19012) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

15.-  Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Erbaa Gökal Beldesi aile hekimlerine ecza dolabı açma izni verilmesine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19013) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

16.-  Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Afyonkarahisar-Sultandağı’nın uzman doktor ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/19014) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

17.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19015) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

18.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’de Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19016) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

19.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, tarım analiz laboratuvarlarına ve denetimlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19017) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

20.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi Programı kapsamında mevcut sulama sistemlerinin modern sulama sistemlerine dönüştürülmesine yönelik desteklere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19018) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

21.-  Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, buğday ve yulaf ithalatında gümrük vergisinin düşürülmesine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/19019) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

22.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Belediyesine tahsis edilen taşınmazlara ve bazı usulsüzlük iddialarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/19020) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

23.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’ya yapılan yatırım ve harcamalar ile kullandırılan kredilere ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/19021) (Başkanlığa geliş tarihi: 22/03/2011)

24.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Türk Telekom’un özelleştirilmesiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/19022) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

25.-  Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, 3194 sayılı İmar Kanunu kapsamında ruhsatsız ve mevzuata aykırı olarak yapılan yapılara uygulanan müeyyidelerin uygulanması aşamasında köy evlerine yönelik istisnai bir düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı soru önergesi (7/19023) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

26.-  Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bazı tutuklularla ilgili bir iddiaya ve HSYK tarafından yapılan bir atamaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/19024) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

Meclis Araştırması Önergesi

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan ve 27 Milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098) (Başkanlığa geliş tarihi: 23/03/2011)

 


30 Mart 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşimini açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, elektronik cihazla yoklama yapılacaktır.

Yoklama için iki dakika süre vereceğim. Sayın milletvekillerinin oy düğmelerine basarak salonda bulunduklarını bildirmelerini, bu süre içerisinde elektronik sisteme giremeyen milletvekillerinin salonda hazır bulunan teknik personelden yardım istemelerini, buna rağmen sisteme giremeyen üyelerin ise, yoklama pusulalarını, görevli personel aracılığıyla, verilen iki dakikalık süre içerisinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.05


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.18

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

III. - YOKLAMA

BAŞKAN – Yapılan ilk yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

Sayın milletvekilleri, görüşmelere başlamadan önce 24 Mart 2011 tarihli 82’nci birleşimde yapılan kapalı oturuma ait tutanak özetinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre okunabilmesi için kapalı oturuma geçmemiz gerekmektedir. Bu nedenle, sayın milletvekilleri ile Genel Kurul salonunda bulunabilecek yeminli stenograflar ve yeminli görevliler dışındakilerin salonu boşaltmalarını rica ediyorum.

Tutanak özeti okunduktan sonra açık oturuma geçilecek ve görüşmelere devam edilecektir. Sayın idare amirlerinin bu konuda yardımcı olmalarını ve salon boşaltıldıktan sonra Başkanlığa haber vermelerini rica ediyorum.

Kapalı oturuma geçiyoruz.

 

Kapanma Saati : 14.21


IV.- KAPALI OTURUMLAR

ÜÇÜNCÜ OTURUM

(Kapalıdır)

 


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 14.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

 

BAŞKAN - Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Kapalı Oturumdan sonraki Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Edirne ilinin sorunları hakkında söz isteyen Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, Edirne ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Edirne ilinin sorunlarıyla ilgili gündem dışı söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Edirne’nin 1361 yılında fethi Avrupa ve Türk tarihi için bir dönüm noktası teşkil etmiş ve Osmanlı Devleti’ne gerek Balkanlara gerekse Anadolu’ya genişlemesi için büyük bir stratejik üstünlük sağlamıştır. Osmanlının batıya yönelik bütün seferlerinde ordular burada konaklamıştır, İstanbul’un fethi buradan planlanmıştır. II. Murat zamanında şehir hızla gelişmiş, imar yönünden ilerleyen Edirne ve çevresinin önemi artmıştır. Osmanlı Devleti’ne doksan iki yıl başkentlik yapmış önemli bilim ve kültür şehri olan Edirne, günümüzde de geçmişte olduğu gibi Türkiye'nin Balkanlar üzerinden Avrupa’ya açılan kapısı olma özelliğini devam ettirmektedir.

Edirne, Anadolu ile Avrupa arasındaki köprü olma özelliği nedeniyle, tarih boyunca olduğu gibi günümüzde de önemli bir konumdadır. Kaynaklar, bir zamanlar Edirne ile Enez arasında üç yüz teknenin işlediğini yazarlar. Meriç Nehri boyunca ticari mallar sallarla, yük gemileriyle Edirne’ye veya tersine İstanbul’a taşınırdı, Edirne pazarları yerli ve yabancı tüccarların odak yeriydi. Edirne’nin Osmanlı dönemindeki önemli yeri yalnızca başkent olduğu dönemlerde değil sonraki yıllarda da korunmuştur. Tarihçiler der ki Osmanlı tarihinde Edirne adının geçtiği yerler silinse Osmanlı tarihi kalbura döner.

Değerli milletvekilleri, geçmişte Edirne’nin yeri ve önemi böyleyken günümüzde ne yazık ki Edirne, göç veren, nüfusu sürekli azalan, doğduğu yerde karnını doyuramayan insanların yaşadığı yer hâline gelmiştir. İki ayrı ülkeye sınırı olmasına rağmen bu avantajından istifade ettirilmeyen bir şehirdir. Tarihî özellikleri çok olmasına rağmen yeterli ziyaretçiyi çekemeyen, bu özelliklerini hak ettiği gelire çeviremeyen bir şehirdir çünkü bugünkü iktidar, Edirne’ye gereken önemi vermemiştir. İktidara sorsanız, Edirne ilinin, tarımda, eğitimde, sağlıkta yapılan yatırımlarla Türkiye’deki ilk beş ilden beri, ulaşımda ve yaşam standardında en önde gelen il olduğunu söyleyeceklerdir ancak durum ortadadır, insanlar Edirne’de geçinememektedir ve başka illere göç etmektedir.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz yıllarda da Edirne ilinin sorunlarını gündeme getirmiş, çözüm önerileri sunmuştum ancak ne yazık ki bu sorunlara çözüm getirilmemiş ve bu sorunlar hâlâ devam etmektedir. Edirne, bir sınır şehri olmasına rağmen sınır ticaretinden istifade edememektedir, bunun çözümü gerekir.

 Edirne ve Keşan Küçük Sanayi Sitesi esnafının araç tamir ve bakım potansiyeli yıllık 100 bin euronun üzerindedir. Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelecek araçlar için yasal düzenleme yapılmalıdır.

Edirne ekonomisi tarıma dayalıdır. Tarımın altyapı sorunları vardır, gübre fiyatları yine yükselmiştir, mazot pahalıdır, üretici şikâyetçidir, sulama yatırımları bir an önce bitirilmelidir.

Ergene Nehri’nin kirliliği giderilememiştir, zehir saçmaktadır, önlem alınmalıdır. Organize sanayi bölgesi hâlâ faaliyete geçememiştir. Büyük alışveriş merkezleri her yere açılarak küçük esnafı âdeta bitirmiştir. Yasal düzenleme yapılmalıdır.

Edirne’de bulunan tarihî eserlerin korunması, iyileştirilmesi ve tanıtılması bölgenin turizm değerini artıracaktır.

Edirne’nin havaalanına ihtiyacı vardır.

Diğer taraftan, Enez Limanı’na mutlaka işlerlik kazandırılmalı, Enez-Dedeağaç ve Enez-İzmir seferleri açılmalıdır. Keşan-Enez arası duble yol yapılmalıdır. Keşan-Edirne duble yol çalışmaları bir an önce bitirilmelidir.

Yazın 100 bin nüfusu aşan Saroz Körfezi mücavir alan mevzuatı yönünden altyapı sorunlarıyla karşı karşıyadır. 1/25.000 ölçekli planlar bir an önce bitirilmelidir.

Keşan Belediyesi kış nüfusuna göre aldığı katkı payıyla hizmet vermeye çalışmaktadır. Çevre kanunları ve belediyelerle ilgili kanunlarda çelişkiler vardır.

Edirne-Karaağaç arasında, Meriç Nehri üzerinde TEM otoyoluna bağlantının sağlanabilmesi için bir köprüye ihtiyaç duyulmaktadır. Böylece, Yunanistan’ı TEM’e bağlama imkânı sağlanacaktır.

Yine, Karaağaç Mahallesi’nde elektrik ihtiyacının karşılanması için iki adet trafo ihtiyacı yıllardan beri giderilememiştir. Vatandaş cebinden fazla para harcamaktadır.

Yunanistan ile arasındaki ticarette etkin rolü olan Eskiköy Sınır Kapısı yeniden faaliyete geçirilmelidir. Yine, Eskiköy’de Meriç Nehri set patlaması nedeniyle taşkın sahası içinde kalan ve kum yığını hâline gelen bin dönümden fazla tarımsal alan tarımsal sahaya çevrilmelidir, temizlenmelidir.

Sözlerime burada son verirken, sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

Gündem dışı ikinci söz, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Van Milletvekili Sayın Kayhan Türkmenoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Türkmenoğlu.

2.- Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Van ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

KAYHAN TÜRKMENOĞLU (Van) – Saygıdeğer milletvekilleri, bugün 30 Mart. Yarın, 31 Martta Gevaş ilçemizin, 1 Nisanda Erciş ilçemizin, 2 Nisanda ise Van ilimizin düşman işgalinden kurtuluş yıl dönümünü kutlayacağız.

Van şehri milattan önce 2000’li yıllarda Doğu Anadolu yaylasına yayılan Hurriler'in merkezi olmuş, Asurlular ve Urartular döneminde sanat, mimari alanında eserler bırakmış, sonrasında Persler, Sasaniler, Romalılar, Bizanslılar Van bölgesine egemen olurken ardından Osmanlı Devleti tarafından önemli bir merkez haline getirilmiştir.

19’uncu asırda büyüyen ve gelişen Van, Birinci Dünya Savaşı sırasında, 20 Mayıs 1915 tarihinde Ruslar tarafından işgal edilmiş,  yakılmış ve yıkılmış bir şehir hâline gelmiştir. Van’da çıkan isyanda 32.500 Müslüman kardeşimiz şehit olmuştur.  Bir şehir tamamen yok edilmiş ancak dünyada yıkılan ve yakılan, bugüne miras bırakılan bir açık hava müzesi hâline gelmiştir.

2 Nisan 1918 tarihinde kahraman ordumuz işgale son vermiş, 1923 tarihinde vilayet olan Van, çağdaş, modern bir kent olma yolunda hızla ilerlemektedir.

Değerli milletvekilleri, Van tarihtir, kültürdür, medeniyettir. Van, Hüsref Paşa Külliyesi’dir, Süleyman Han Camii’dir, İzzeddin Şir Camii’dir; Van, Hoşap Kalesi’dir, Anzaf Kalesi’dir, Çavuştepe’dir; Van, Bend-i Mahi Çayı’dır, Zernek’tir, Mermit Suyu’dur, Şamran Kanalı’dır, Karasu Vadisi’dir.

Van’ın dünya şehri olması yolunda hayallerimiz var, hedeflerimiz var, Bu hayalimizi gerçekleştirecek irademiz var, inancımız var. Bu hedeflere ulaştıracak Hükûmetimiz var, kabinemiz var, idarecilerimiz var, her şeyden öte dünya lideri Başbakanımız var. 

Saygıdeğer Milletvekilleri, bugün ülkemiz için çok çalışacağız, çok gayret göstereceğiz, çok ter akıtacağız. Sonuçta Van’ı Asya’nın ticaret merkezi hâline getireceğiz. Van, kalkınmayı merkez ve ilçeleriyle beraber gerçekleştirecek. On iki ilden büyük, yeşili ve sularıyla Erciş ilçemiz tarım deposu olacak. Yaylası ve merasıyla Gürpınar, Başkale ilçemiz hayvancılık merkezimizdir. Sahiliyle Gevaş-Edremit ilçemiz turizm cennetidir. Asya’ya açılan kapımız Saray-Özalp, lojistik deposu ve transit güzergâhımızdır. Nehir ve barajlarıyla, santralleriyle, petrol madeni Çaldıran-Muradiye, bizim enerjimiz olacak. Balın ve alabalığın vatanı Çatak, bizi Habur’dan Irak’a bağlayacak. Cevizin saklı bahçesi Bahçesaray, Türkiye’nin incisi olacak.

Van, mıknatıs olacak, tüm şehirleri kendisine hayran bırakacak. İşte benim güzel şehrim, diğer şehirlerimiz gibi istikbal vadediyor. Tüm şehirlerimiz, hepsi ayrı güzeldir ancak benim şehrim bana bir başka güzeldir.

Bahçeler içinde divan açılır,

Semaver kaynar, çaylar içilir,

Maniler söylenir, nükte saçılır,

Vefakâr olur genci güzel Van’ımın.

İnsanı çok merttir, toprağı cömert,

Her yanı yeşildir, bir bağı cennet,

Çalar davul zurna halay çeker yiğidi,

Süzülür dizelerden inci Van’ım.

İnci Van’ım, güzel Van’ım,

Dünyalara eş Van’ım,

Bin hatıra saklar her köşe bucağın,

Üzerinden düşmesin al sancağın.

Saygıdeğer milletvekilleri, bu kurtuluş yıl dönümümüzü saygı ve sevgiyle kutuluyorum, yüce heyeti en derin, içten dileklerimle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN- Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Gündem dışı üçüncü söz, Mersin ilinin sorunları hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Sayın Akif Akkuş’a aittir.

Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Mersin Milletvekili Akif Akkuş’un, Mersin ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Mersin ilinin sorunları hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu gece, yine sabaha karşı birçok ev basıldı ve burada çocuklar korkutuldu, hanımlar ağlatıldı. Niye yapıldı bu? Türkiye’de misyonerlik faaliyetlerini konu alan ve bu konuda çalışma yapan insanların evleri arandı. Öğleye kadar devam etti bu. Yani Müslüman bir başbakan, Müslüman bir reisicumhurun bulunduğu bir yerde, ne olur yani, misyonerlik faaliyetlerini araştırmak kime zarar verir? Bu insanların evinde ne vardı? Bunların suçu ya yazmış oldukları makalelerde vardı yahut da yazmış oldukları kitaplarda vardı. Ne aranıyor evinde? Silah mı aranıyor, uyuşturucu mu aranıyor? Bunlar yazık! Bunlar olmamalı bu ülkede. Bu ülkeye zarar veriliyor. Bunu belirtmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, Mersin şehri Akdeniz Bölgesi’nin şirin yerleşim birimlerinden birisidir ve bu bölgemizde nüfus ve ekonomik açıdan Türkiye'nin en önemli şehirlerinden birisidir. Çukurova’nın güneybatı ucunda olan Mersin, Doğu, Güneydoğu ve İç Anadolu bölgelerinden gelen yolların Akdeniz kıyısında kesiştiği bir noktada bulunmaktadır. Mersin’imizin coğrafi konumu, iklimsel özellikleri, tarım, sanayi, ticaret ve ihracat merkezi olarak hızlı gelişimi, serbest bölge ilan edilmesi, liman şehri olması gibi etmenlere bağlı olarak nüfus artış hızı, göç ve hızlı kentleşme söz konusu olmuştur. Akdeniz sahillerimizde, Torosların güneyinde yer alan Mersin, ılıman iklimi, başta limon, portakal, pamuk, mısır, turfanda sebze ve meyve ve buğday gibi tarım ürünlerinin yetiştirildiği en önemli bölgelerimizin başında gelmektedir. Sanayi önemini yitirmekle beraber hâlen güncel üretimin yapıldığı Türkiye’nin önemli ithalat ve ihracat kapısı olması gibi özellikleriyle ülkemizin göz bebeği, cazibe merkezlerinden birisidir.

Ancak yukarıda saydığımız bütün olumlu özellikleri yanında Mersin, gittikçe etkisini artıran önemli problemlerle de karşı karşıyadır. Bu problemlerin başında ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi işsizlik gelmektedir. Ülkemizdeki işsizlik oranı Hükûmet kaynaklarına göre yüzde 11 ama gerçekte yüzde 15-16 kadar olduğu belirtiliyor ancak Mersin’de Türkiye ortalamasının çok üzerinde bir işsizlik var, yüzde 25’leri bulmaktadır. Bunun başlıca sebebi binlerce işçi çalıştıran ve katma değer yaratan fabrikaların bir bir kapanmasıdır. Bu fabrikalar kapanırken maalesef Hükûmet seyirci kalmıştır. Bugün ise çığırından çıkmış olan işsizliği önlemek için nafile çabalar harcamaktadır.

Mersin, aynı zamanda sebze ve meyve üretiminin ve ihracatının yoğun olarak yapıldığı bir ilimizdir. Ülkemizin ihtiyacı olan, aynı zamanda ihraç kalemlerimizin başında gelen limon, portakal, domates, biber, patlıcan gibi tarım ürünleri önemli bir yer kaplamaktadır bu Mersin çiftçiliğinde yahut tarımında ancak bunlardan limon, portakal ve diğer turfanda ürünler, sebze meyve zaman zaman dibe vurmakta ve burada yaşayan insanlarımızı maalesef sıkıntıya sokmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Çukurova’da turizm bugüne kadar fevkalade bir gelişme göstermeliydi ama Hükûmet buna hep bigane kaldı. Mersin-Tarsus arasında yeni yeni otel tahsisleri yapıldı, inşallah bunlar faaliyete geçecek ve geçtiği zaman da Mersin’de bu işsizlik bir parça önlenecektir diye belirtiyorum.

Bu arada değerli milletvekilleri, on bin yıllık geçmişiyle Tarsus ve etrafındaki tarihî, arkeolojik kalıntılar yılda milyonlarca turisti çekebilecek yerlerdir ama maalesef Tarsus’umuza bu Hükûmet zamanında ısrarla istememize rağmen bir üniversite kurulmamıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Tarsus’a çok şey yapıldı Hocam.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Tarsus’un onda 1’i kadar olan yerlere üniversite kuruldu, Tarsus’a kurulmadı. Tarsus’a hiçbir şey yapılmadı.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Yok, yapıldı Hocam.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Yani, Tarsus’a bir baraj açılımı söz konusu oldu, o da zaten daha önce başlamıştı.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – İlçelere de üniversite yapacağız biz, merak etmeyin.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Mersin’e iyi işleri Allah’ın izniyle Milliyetçi Hareket Partisi yapacaktır önümüzdeki dönemde.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.

60’ncı maddeye göre pek kısa söz talepleri vardır, şimdi onlara söz vereceğim.

Buyurun Sayın Uras.

VI.- AÇIKLAMALAR

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, 30 Mart 1972’de Kızıldere’de öldürülen Mahir Çayan ve arkadaşlarına ilişkin açıklaması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, bugün Karşıyaka Mezarlığı’nda 30 Mart 1972’de Kızıldere’de katledilen Mahir Çayan ve arkadaşlarını saygı ve sevgiyle andık. Bildiğiniz gibi, Deniz Gezmişlerin idamı karşısında bir devrimci dayanışma içerisine girmişlerdi. Onların demokrasi sosyalizm için mücadele ve direniş geleneğini selamlıyorum.

Emperyalizme karşı mücadelenin oligarşi ve militarizme karşı mücadeleden geçtiğinin hep altını çizmişlerdi, bugün de oligarşi ve militarizme karşı mücadele, demokrasi inşa etmenin en önemli ilkesi olarak önümüzde duruyor.

Kendilerini bir kere daha sevgi ve saygıyla anıyorum.

BAŞKAN – Sayın Şandır…

2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Van ilinin 2 Nisan 2011 tarihinde kutlanacak olan zafer gününe ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Biz de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak Van ilimizin 2 Nisanda kutlanacak olan zafer gününü yürekten kutluyoruz.

Tekrar ediyorum, bu illerimizin kurtuluş gününü anmak yanlış oluyor. Yani, kurtuluş gününü anmak, düşmanın işgalini kabul etmek olur. Hayır, düşman işgal etmeye teşebbüs etmiştir, halkımız bunları püskürtmüştür. Zafer günü olarak kutlanması gerekir; Van’a zafer günü yakışır, kurtuluş yakışmaz.

Tüm Vanlıların zafer günlerini Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yürekten kutluyoruz. Bu günde hayatını kaybedenlere rahmetler diliyoruz ve tüm Vanlılara saygılar sunuyoruz.

Teşekkür ederim.

 BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin bir önerge vardır, okutuyorum:

VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ

1.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan ve 27 milletvekilinin, şiddet mağduru kadınlara yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1098)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizde son yıllarda özellikle boşanmalardaki hızlı artışa paralel olarak gelişen "eski eşlere yönelen şiddet"in boyutları kadın cinayetlerini günlük olağan bir hadiseye dönüştürmüştür.

2002 yılından bu yana yüzde 1400 oranında arttığı belirlenen kadın cinayetlerinde annenin mezara babanın da hapse girmesi sonucu çok sayıda bebek ve çocuk sahipsiz ve korumasız kalmaktadır.

Bu hazin gelişmenin arkasındaki toplumsal, ekonomik, psikolojik nedenlerin araştırılması toplumumuzun esenliği ve huzuru için son derece elzem bir hâle gelmiştir.

Bu nedenle, Anayasa'nın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımla arz ederim.

1) Ahmet Tan                               (İstanbul)

2) Şevket Köse                             (Adıyaman)

3) Mehmet Sevigen                       (İstanbul)

4) Ahmet Ersin                             (İzmir)

5) Hüseyin Tayfun İçli                  (Eskişehir)

6) Birgen Keleş                             (İstanbul)

7) Atilla Kart                                 (Konya)

  8) Kamer Genç                           (Tunceli)

  9) Derviş Günday                       (Çorum)

10) Gürol Ergin                            (Muğla)

11) Harun Öztürk                         (İzmir)

12) Algan Hacaloğlu                    (İstanbul)

13) Fehmi Murat Sönmez             (Eskişehir)

14) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

15) İsa Gök                                   (Mersin)

16) Hulusi Güvel                          (Adana)

17) Selçuk Ayhan                         (İzmir)

18) Ali Koçal                                (Zonguldak)

19) Eşref Karaibrahim                  (Giresun)

20) Rahmi Güner                          (Ordu)

21) Kemal Demirel                       (Bursa)

22) Ferit Mevlüt Aslanoğlu           (Malatya)

23) Durdu Özbolat                        (Kahramanmaraş)

24) Ahmet Küçük                         (Çanakkale)

25) Ali Rıza Ertemür                     (Denizli)

26) Mehmet Ali Özpolat               (İstanbul)

27) Mevlüt Coşkuner                    (Isparta)

28) Ensar Öğüt                             (Ardahan)

Gerekçe:

Kadın cinayetlerinde olağanüstü bir artış dikkati çekmektedir. Bu kanlı olaylara kurban giden kadınların büyük çoğunluğunun katili eski eşlerdir.

Baba, ağabey gibi yakın akrabaların işledikleri "töre cinayeti" diye adlandırılan kanlı olaylarda da büyük bir artış izlenmektedir. 2002'de 66 kadın öldürülürken, bu sayı 2003'te 83'e, 2004'te 164'e, 2005'te 317'ye 2006'da yüzde 100'lük bir artışla 663'e, 2007'de 1011, 2008'de 806'ya, 2009'un ilk 7 ayında 953 kadın cinayete kurban gitmiştir.

Bu rakamlar öldürülen kadın yurttaş sayısında 7 yılda yüzde 1.400’lük bir artış demektir. Sadece bu yılın ilk 60 gününde öldürülen kadınların sayısı 30'u aşmıştır.

Ayrıca maruz kaldıkları fiziksel şiddete karşı kadın yurttaşlarımızın açtığı davalarda da patlama görülmektedir.

2002'den Temmuz 2009'a kadar; şiddet ve cinayetler nedeniyle toplam 12 bin 678 dava açıldı.

Bu davalarda 15 bin 564 kişi yargılanırken, bunlardan 5 bin 736'sı mahkûmiyet aldı. Bu davalarda bin 859 kişi için beraat, 794 kişi için de "denetimli serbestlik" kararı verilmiştir.

Mahkemelerin TCK md 29'daki "haksız tahrik indirimini" her olaya  uygulamaları da kadın cinayetlerini bir anlamda bağışlanabilir bir suç haline getirmektedir. Bir anlamda "cezai kusur"un tamamı ne yazık ki, ölen kadına kesilmektedir.

Kocaları tarafından mağdur edilen kadınlar için boşanmak da kurtuluş değildir. Nafaka ödemeye hükmedilen eski koca, boşandığı eşe ve çocuklarına değişik nitelik ve ölçekte şiddet uygulamaktadır. Bunda nafaka ödemekte, geçim sıkıntısına düşmelerinin rolü vardır. Boşanma sonucu nafaka baskısı bunalım oluşturmakta, cinayete eğilimi artırmaktadır.

Kadının Statüsü Genel Müdürlüğü’nün 'Türkiye'de Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması'na bakıldığında Türkiye'de kadınların yüzde 41'i fiziksel ve cinsel şiddete uğruyor. Yüzde 49'la en fazla şiddete maruz kalan kadınlar 'düşük gelir' grubundandır. İlköğretimi bitirmemiş kadınların yüzde 55'i şiddet mağduruyken, lise ve üzeri eğitim alan kadınlardan şiddet görenlerin oranı yüzde 27’dir.

Şiddet gören kadınların yüzde 33'ü "hayatına son vermeyi düşündüğünü" belirtmektedir. Düşük ve yüksek gelir grubunda bu fikri aklından geçiren kadın oranı aynı yüzde 34'tür.

Şiddet mağduru kadınların korunması ve rehabilite edilmesi için çok gerekli olan sığınma evlerinin sayısı ise çok yetersizdir. Şiddet tehdidi altında yaşayan kadınların hemen başvuracağı kadın danışma merkezlerine ihtiyaç vardır. Buralarda ücretsiz danışmanlık, psikolojik ve tıbbi destek ve yasal yardım gerekmektedir. Dağılmış ailelerin çocukları için de psikolojik ve maddi destek sağlanması zorunludur.

Şiddet gören kadının ilk başvuru yeri olan polis merkezlerinde polisin bu konuda almamış olması nedeniyle talihsiz olaylar yaşanmaktadır.

Şiddet aile içi mesele olarak görüldüğü için kadınlar evlerine geri gönderildiği, yeterli koruma tedbiri alınmadığı için şiddete maruz kalmakta ve cinayete kurban gitmektedir. Polisimiz, sorun ve şiddet yaşayan eşlere nasıl davranmaları gerektiği yolunda bir eğitim programına alınmalıdır.

Devletin resmi rakamları, yoksulluk ve geçim sıkıntısına bağlı boşanmaların arttığı, "eski eş öldürme"nin bir tür salgın hâlini aldığı, özetle toplumsal dokunun ciddi ölçüde zedelendiği hatta bozulduğu gözlemlenmektedir.

Bu nedenlerle Devletin toplumsal yapıyı onarıcı ve koruyucu önlemler almasını sağlamak üzere kapsamlı bir Meclis Araştırması açılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önerge gündemdeki yerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşme sırası geldiğinde yapılacaktır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

VIII.- ÖNERİLER

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ

1.- Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti amacıyla verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                                30.03.2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                     Mehmet Şandır

                                                                                                           Mersin

                                                                                             MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler kısmında yer alan 10/641 esas numaralı “Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti” için Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmesinin Genel Kurulun 30.03.2011 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi şahsım ve grubum adına saygıyla selamlıyorum.

Genel Kurulumuzun çalışma programını belirlemek üzere bugün üç siyasi partimiz Danışma Kuruluna müracaat etti. Danışma Kurulunda bir birlik sağlanamadığı için grup önerileri olarak huzurunuza getirdik.

Bizim önerimiz, basın özgürlüğü üzerindeki baskıların ve basın camiasının yaşadığı sorunların tartışılması, bu konuda gerekli araştırmanın yapılabilmesi için bir komisyon kurulması talebimizi ifade etmektedir. Ancak genel amacımız, temel amacımız, bu konunun Genel Kurulda, milletin huzurunda tartışılmasını temin etmektir. Bu saatten sonra, bir komisyon kurulmasını talep etmek İç Tüzük’ün hükümleri gereği bir şekil şartı olarak ifade ediyoruz ama meselemiz, gerçekten ülkemizin gündeminde çok önemli bir ağırlık teşkil eden basınla ilgili baskıların burada birlikte konuşulmasını temin etmektir.

Değerli milletvekilleri, öncelikle bir konuyu müzakere ederken müzekkirler bir çerçeve, bir ortak zemin, bir ortak payda oluşturmaları lazım. Bu anlamda biz de ülkemizin ve milletimizin çok önemli bir konusu olan özgürlük konusunu, basın özgürlüğü konusunu tartışırken Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu konuyla ilişkili bir şekilde bir ortak paydamızı, bir kabulümüzü öncelikle size ifade etmek istiyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, en önemli ortak değerimizin demokrasi olduğunu, halkımızın, insanımızın kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine karar verebilme imkânı olan, rejimi olan demokrasinin bu toplum için, bu ülke için en değerli bir varlık olduğunu, çok değerli ve önemli olduğunu öncelikle söylüyoruz ve diyoruz ki: Demokrasiye hukuk dışı yollardan herhangi bir müdahale sebebi ne olursa olsun, sahibi kim olursa olsun asla kabul edilemez. Aslolan milletin iradesidir, milletin iradesiyle oluşmuş olan Türkiye Büyük Millet Meclisidir ve bu Meclisten çıkmış olan sivil, iktidarıyla muhalefetiyle yürütme erkidir. Buna hiçbir sebeple hiç kimsenin müdahalesini asla kabul edemeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz öncelikle bunu söylüyoruz.

Dolayısıyla, bugün, basının üzerinde, bir gerekçe olarak gösterilen, milletin iradesine müdahaleyi örgütleyen, organize eden yapılara bir soruşturma devam ettiriliyor. Adına çeşitli isimler söylenen ama toplumun her kesiminde, insafsızca, acımasızca uygulanan bir soruşturma süreci, bir yargı süreci yaşıyoruz. Yargıya intikal eden konularda siyasetin, siyasetçilerin yorum yapmasını da doğru bulmuyoruz. Yargı, kendi kuralları içerisinde çalışmalı, gerçekleri hızla ortaya çıkartmalı, suç varsa suçlusunu cezalandırmalı, buna da itiraz etmiyoruz ama tüm bu gerçeklerin gölgesinde, bunun gerekçesiyle bugün, özellikle basının üzerinde oluşturulan bu baskıyı kabul edebilmemiz mümkün değil.

Değerli milletvekilleri, son günlerde yaşanan basılmamış kitabın toplattırılması hadisesi, hiçbir anlamda, bir yargı süreci olarak milletin iradesine müdahaleyi önleme, bunu soruşturma anlamında bu topluma sunulamaz. Cumhuriyet tarihimizin hemen hiçbir döneminde, ki ben basının üzerinde baskı uygulanan dönemleri de inceledim, o dönemde çıkartılan kanunlara da baktım ama hiçbirinde, basılmamış bir kitabı “Suç unsurudur, buradan suç doğacak.” varsayımıyla matbaaları basarak, yayınevlerini basarak, ilgili kişilerin bilgisayarlarına el koyarak hatta bir de tehdit ortaya koyarak “Eğer bu kitabın nüshalarını çoğaltırsanız, elinizde bulunuyor da polise teslim etmezseniz, terör örgütüne yataklık yapmaktan, yardım etmekten cezalandırılırsınız.” gibi, yargıya yakışmayan, yargıda, hukukta yeri olmayan bir suçlamayla, bir tehditle bu baskıyı, toplumun üzerinde yıldırmak için kullanılan bir araca dönüştürürseniz bunun adı “hukuk” olmaz, bu uygulamanın adı “hukuk devleti” olmaz.

Değerli milletvekilleri, bakınız, son günlerde Hükûmetin seçime giderken geç kalmış olmanın aceleciliğinde veya gidip gelmemek korkusunun telaşında hemen her alanda öyle işler yapılıyor ki, şu Genel Kurulda bile çıkarılan kanunlara verilen önergelerle, getirilen torba yasalarla öyle düzenlemeler yapılıyor ki bunların yeri hukukta yok, demokraside yok, bu Meclisin tarihinde de yok. Şimdi, “İleri demokrasiyi getirdik.” övünmesinde olan iktidarın ama hiçbir demokraside yeri olmayan basının üzerindeki, düşüncenin üzerindeki, ilim adamlarının üzerindeki bu baskısı belli ki birtakım korkulardan kaynaklanıyor, ifade edilemeyen korkulardan kaynaklanıyor. Bugün misyonerlik araştırmalarıyla ülkemizin yüz akı çok sayıda ilim adamının evleri aranıyor. Yani ne arıyorsunuz?

Değerli dostlar, ortak paydalarımızı tekrar vurgulayarak söylemek istiyorum. Demokrasi gerçekten bizim en önemli değerimizdir ve ortak paydamızdır, demokrasi olmazsa buralarda olamayız ama demokrasi şahsiyetli insanlardan oluşan toplumların hak ve sorumluluk bağlamında kendi geleceklerine kendi özgür iradeleriyle karar verebilme rejimidir. Siz, insanları anlamsız bir şekilde, ısrarla baskı altında tutarsanız, onların özgürlüklerini korku altında tutarsanız şahsiyetli bir toplum oluşturamazsınız. İnsanlar konuşmaktan korkar hâle gelirlerse, telefonları dinlenirse, insanlar yazıp çizmekten korkar hâle gelirlerse, düşünmekten korkar hâle gelirlerse, bunu ifade etmekten korkar hâle gelirlerse ve terör örgütü üyesi olmakla suçlanırlarsa, terörist olmakla suçlanırlarsa böyle şahsiyetli, özgür bir toplum yaratamazsınız. Özgür olmayan toplumun şahsiyetli olması mümkün değil.

Değerli arkadaşlar, Profesör Doktor Orhan Türkdoğan Hoca’nın sosyolojik olarak çok güzel bir üçlemesi var: “Hürriyetle ile mülkiyet olmazsa şahsiyet olmaz.” der Hoca. Siz, hürriyetleri baskı altında tutarak, insanların sahip olduklarından vazgeçmelerini temin ederek şahsiyetsiz bir toplum yaratıp cinnet noktasına getirirseniz Türkiye’ye yazık edersiniz.

Değerli milletvekilleri, bir tek Türkiye var. Bu ülke hepimizin. Bu ülkeyi gelecek nesillere geliştirerek ulaştırmak, devretmek hepimizin sorumluluğunda. Dolayısıyla, basının üzerindeki bu baskıları hangi gerekçeyle olursa olsun kabul edebilmek mümkün değil. Sayın Savcı yazılı açıklama yaptı, “Gözaltına alınan Ahmet Şık ve Nedim Şener yazdıklarından, konuştuklarından, gazeteci olduklarından dolayı tutuklanmış değiller.” dedi. Bunu yazılı olarak açıkladı, buna dayalı olarak da Sayın Başbakan aynı şeyleri söyledi. Ama şimdi görüyoruz ki, bu iki gazeteci yazdıklarından dolayı gözaltına alınmıştır. Yazılmamış, basılmamış bir kitabın korkusuyla hukuku bütünüyle çiğnememiz, demokratik sistemimizi böyle korku rejimine dönüştürmemiz hiç akıllıca değil. Bu durumu ülkemizin geleceği açısından, özellikle de iktidarın geleceği açısından çok tehlikeli bir gelişme olarak görüyorum ve bunu düşüncelerinize havale ediyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Basının aleyhinde söz almak benim için bir terbiyesizliktir, ancak yerel basının sorunlarını da dile getirmek hepimizin görevidir. Tabii, Milliyetçi Hareket Partisinin getirdiği grup önerisi aleyhinde söz istedim, lehte bulamadığım için istedim; ama, yerel basının sorunlarını da bir kez daha Meclisin kapandığı bugünlerde sizlere sunmak benim için bir görevdir.

Değerli arkadaşlarım, yerel basının, özellikle kırsalda, yani büyük şehirlerin dışında çok büyük sorunları vardır, bunu hepiniz  iyi biliyorsunuz. Orta ölçekli bir ilde, yaklaşık on iki-on üç günlük gazete, haftalık gazeteler, aylık gazeteler, yerel radyolar ve yerel televizyonlar var. Bir kere, yerel televizyonlarla ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum.

Şimdi, bunları, ulusal televizyonlarla yerel televizyonları aynı kefeye koyuyoruz. Bir kere, ulusal televizyonlardan alınan reklam bedelleri de yüzde 3 RTÜK payı, yerel televizyonlar da aynı arkadaşlar. Bir kere, bu haksızlıktır. Yani ben, RTÜK bütçesi görüşülürken burada defalarca söyledim; bir, yıllık bilmem 40-50 milyon dolar, 100 milyon dolar reklam geliri olan bir ulusal televizyondan alınan yüzde 3 ile yıllık 20 bin lira, 30 bin lira reklam geliri olan bir yerel televizyondan alınan yüzde 3 büyük bir haksızlıktır arkadaşlar. Ama dinlemediniz. Haksızlık yapıyoruz. Yerel televizyonlar, orada yaşayan insanların vitamini. Mutlaka her ilde -gidip görüyorsunuz, aslında hepiniz çok iyi biliyorsunuz- o televizyondaki haberleri izlemeden insanlar yatmıyor, ulusala tercih ediyor arkadaşlar. Bu kadar önemli, toplumun en büyük iletişim aracı yerel televizyonlar ama her ne hikmetse, bunların hiçbir geliri yok. Bırakın yüzde 3 reklam pastasının dışında sadece küçük bir reklam gelirleri var. Yani bazı ilanların yerel televizyonlarda da verilmesi, özellikle yerel televizyonlara destek açısından çok önemli. Ayrıca, bunların uzun vadeli bir finansman ihtiyacı olduğunda finansman ihtiyacını karşılayacak bir kurumları yok. Bir kere, RTÜK’ün bunlara çözüm bulması lazım. Biraz sonra üye seçeceğiz RTÜK’e. Ben oy vereyim mi vermeyeyim mi diye düşünüyorum. RTÜK, sadece yerel televizyonlardan para almayı biliyor. Yerel televizyonlara hangi desteği yaparım, bu insanlar dürüstçe, özgürce nasıl yayın yapar bir tek düşünmüyor. Bir kere, bunun altını çiziyorum.

İki: Yerel radyolar. Arkadaşlar, her ilde en az yirmi otuz tane yerel radyo var. Tek vitaminleri, tek gelirleri reklam gelirleri. O ilde üretilen değerler belli, o ildeki reklam pastası belli. Yerel radyolar yine aynı şekilde, o toplumda özellikle kırsalın her şeyi ama maalesef, yine RTÜK’e söylüyorum, yine RTÜK’e sesleniyorum, sadece bunlardan yüzde 3 reklam payı almaktan başka bir şey yapmıyor. Bir kere, RTÜK, yerel radyo ve televizyonlara yeterince önem vermiyor, bunları kendi hâllerine bırakmış. Hayır arkadaşlar, bu yerel televizyonlar da yerel radyo da bizim. Siz karasal yayınla, ulusal yayını aynı kefeye koyarsanız, burada çok büyük bir haksızlık vardır, bu haksızlığı gidermek zorundayız.

Gelelim ikinci olaya. Şimdi, Basın İlan Kurumu, biliyorsunuz yerel gazetelere ilan vermekte. Eskiden Basın İlan Kurumunun şubesi olmayan yerlerde valilik bu işi organize ediyordu. Valilik herhangi bir ücret almıyordu. Şimdi moda oldu, artık birçok ilde şubesini açıyor Basın İlan Kurumu. Ne faydası var bilmiyorum. Sadece şunu yapıyor: Basın İlan Kurumu, o yöredeki dağıtılan, yerel gazetelere dağıtılan ilan bedelinden yüzde 15 komisyon almaya başladı artık arkadaşlar. Zaten yeterince ilan yok. Yani Basın İlan Kurumunu buralara açmak, basına giden yüzde 15 payı kesmek mi arkadaşlar? Bunun bedeli bu mu olacak? Basın İlan Kurumu illere gittiği zaman farklı bir anlayışla gitmesi lazım. Şu anda yaptığı iş… İllerde ödenen reklam bedellerinin yüzde 15’ini alıyor arkadaşlar. Zaten verdiğin para belli. Zaten o ilde 12-13 gazete var. 12-13 gazete yaşam mücadelesi veriyor.

Ayrıca, Basın İlan Kurumu kanalıyla gelen reklam bedellerini bazı kurumlar üç ay, beş ay, altı ayda ödemiyor arkadaşlar. Bunun bir yaptırımı olmalı. Kimsenin keyfine kalmamalı. Kimse keyfî hareket etmemeli. Eğer bir belediye, eğer bir üniversite, eğer bir kurum ilan veriyorsa ilan bedelini gününde ödemelidir ama altı ayda ödemeyen kurumlar var arkadaşlar. Hiçbir yaptırım yok ve bir de tehdit: “Bak, beni kızdırma, daha senin gazetene ilan verdirmem.” Kimi kızdırıyor arkadaşlar? Bu bir artık kural. O ilanlar Basın İlan Kurumu kanalıyla gidiyorsa -bir şekilde valilik buna aracılık ediyor- herkesin parasını gününde ödemek zorundasınız. Bir kere, burada bir açıklık yok arkadaşlar. Ben size sesleniyorum: Lütfen, hangi kurum ilan veriyorsa, bunun süreci bir ay mı, on beş gün mü, kaç günse… Geç ödenen para para değildir arkadaşlar. Zaten, kâğıt bedeli, mürekkep bedeli… Zaten çok zor koşulda bu insanlar. Altı ay sonra alınan paranın hiçbir kıymeti yok. Peşin alınan bir kâğıt bedeli ile vadeli alınan bir kâğıt arasındaki farkı ben sizin takdirlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, mutlaka, kurumların, verdiği ilanları gününde ödemesi lazım. Bu konuda basın son derece zor durumda. Eğer bir para gelecekse gününde gelmeli.

Yine, bir başka konu: Resmî ilanları mutlaka İnternet ortamına taşımalıyız arkadaşlar. Eğer bir kurum  resmî  ilan verecekse, İnternet ortamıyla ilgili gazetelere bunu göndermeli ama henüz daha e-devlet dediğimiz proje bunu başaramadı. Artık, resmî ilanlar, hangi gazetede ilan edilecekse o kuruma İnternet ortamında gitmelidir.

Yine, ayrıca yerel televizyonlarla, yine karasal yayın yapanlarla uydudaki yayın yapan televizyonların hiçbir farkı yok arkadaşlar. Uydudan yerel yayın yapan televizyonlarımız var, birçok ilimizde var; ta Almanya’ya kadar, ta Çin Seddi’ne kadar uydudan yayın yapan yerel televizyon-larımız var ama hâlâ bunları ulusal televizyonlarla aynı kefeye koyuyorsunuz arkadaşlar. O ildeki, o ilin yurt dışındaki insanlarına mesaj veren, hizmet yapan kurumlar bunlar ama maalesef bunlardan aldığınız frekans bedeli ile ulusal televizyondan aldığınız frekans bedeli, arkadaşlar, aynı oranda, aynı miktarda. Yazıktır yani eğer bir ulusal televizyondan siz 27 bin euro alıyorsanız, maalesef yerel yayın yapan, uydudan yayın yapan televizyonlardan aynı para alınıyor arkadaşlar. Ya bunların reklam geliri çok az, sadece olduğu ille sınırlı ama bir hizmet veriyor, dünyanın her tarafına açılıyor ama uydu yayın bedeli aynı şekilde arkadaşlar. Burada da büyük bir haksızlık var, bunun da ortadan kaldırılması lazım. Hele karasal yayın yapan televizyonların mutlaka desteklenmesi lazım. RTÜK, ulusal televizyonlardan elde ettiği paranın belli bir oranını karasal yayın yapan, büyük mücadele veren televizyonlara yardım etmelidir arkadaşlar. Aksi hâlde halkın sesini kesiyorsunuz, yavaş yavaş kapanıyorlar.

Ben, bunları dile getirmeyi bir görev olarak yaptım. Bir kez daha yerel televizyon, yerel radyo ve yerel basının içinde olduğu sorunları dikkatlerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Ankara Milletvekili Sayın Yılmaz Ateş’e aittir.

Sayın Ateş, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

YILMAZ ATEŞ (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisine çok teşekkür ediyorum. Böylece, dokuz yıldır iktidarda olan Adalet ve Kalkınma Partisinin “Yokluk, yoksulluk ve yolsuzlukları ortadan kaldıracağız.” iddiasıyla geldiği ve dokuz yıldır da iktidarını tek başına sürdürdüğü Türkiye’de basın ve insan hakları özgürlüklerinin bir anlamda manzaralarını hep birlikte seyredeceğiz.

Değerli arkadaşlar, eğer bir ülkede basın özgürlüğü yok ise, yani düşünce özgürlüğü, düşünceyi yayma özgürlüğü yok ise diğer özgürlüklerden de söz etme olanağımız yoktur.

Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının dokuz yıllık iktidarında 27 Temmuz 2007’de başlattığı gazeteci avı bütün hızıyla devam etmektedir. Bu dokuz yılda 700 gazeteci hakkında dava açıldı, 63 gazeteci şu anda cezaevinde, 4 televizyon sahibi şu anda cezaevinde, 3 gazeteci faili meçhul cinayete kurban verildi, 1 gazete emekçisi gazete dağıttı diye emniyette faili meçhule kurban edildi. Gizli tanık, yasa dışı telefon dinlemeleriyle yıllardır gazeteciler ve bilim adamları cezaevinde özgürlüklerinden yoksun bırakılmaktadırlar.

Beğenmediğiniz köşe yazarlarını işten attırdınız, beğenmediğiniz genel yayın müdürlerini yönetimden uzaklaştırdınız. Onunla yetinmediniz, gazete patronlarını el değiştirmeye zorladınız, 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nin Başbakanı gazeteleri kara listeye aldı, örgütünüze “Bunları okumayın.” dediniz. Bununla yetinmediniz, gazeteleri zorla sahip değiştirmeye zorluyorsunuz, sahip değiştir-tiyorsunuz. 1,5 milyar dolar değer biçilen bir gruba 4,5 milyar dolar ceza kestirdiniz ama her ne hikmetse, Ankara’nın Güdül Belediye Başkanınız da bir gazeteyi bütün köylere varana kadar bedava alıp dağıtmaktadır. Benim bu Belediye Başkanına önerim şu: Bütün gazeteleri alıp o zaman halka böyle bir hizmeti sunsun, sadece yandaş bir gazeteyi belediyenin olanaklarıyla bütün köylere, okullara kadar da bunu dağıtmamasını öneririm.

Değerli milletvekilleri, bununla yetinmediniz, hazineden yandaş medya oluşturdunuz, Hitler, Mussolini, Salazar, Franco’nun 19’uncu, 20’nci yüzyılda yapamadığını siz maalesef 21’inci yüzyılda daha basılmamış, gün yüzü görmemiş, baskıya dönüşmemiş olan bir kitap avı için ev bastınız, büro bastınız, matbaa bastınız, gazete yönetimlerini bastınız. “Bu Anayasa değişikliği yetmez ama evet” diye manşet atanlara ve bunlara destek olan köşe yazarlarına da bunu ithaf ediyorum.

Değerli arkadaşlarım, Osmanlı matbaayı yüz yıl sonra kullanmanın bedelini çok ağır ödedi. Sizin de bu gazete ve gazetecilere, basın özgürlüğüne karşı olan düşmanlığınızın, kitabın basılma-masının, daha basılmamış kitabı infaz etmeye kalkmanızın bedelini Türkiye çok ağır ödeyecektir.

Değerli arkadaşlar, sadece muhalefete mensup olduğumuz için bu eleştirileri yapmıyoruz. Bu eleştirilerin daha ağırını uluslararası basın kuruluşları yapmaktadır. Bakın, Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün yaptığı araştırmaya göre, 2005 yılında Türkiye 178 ülke içinde basın özgürlüğü alanında 98’inci sıradayken, 2010 yılında 178 ülke arasından yine 135’inci sıraya, değerli arkadaşlar, geriledi.

Yine, Dünya Gazeteciler ve Haber Yayımcıları Birliği Dünya Editörler Forumu bildiri yayınlayarak bütün uluslararası camiada, Türkiye’de basın özgürlüğünün olmadığını ifade etti ve içeride tutulan gazetecilerin bir an önce salıverilmesini istedi.

Sayın Başbakan “Biz ileri demokrasi uyguluyoruz.” diyor. “İleri demokrasi” dediği yönetim tarzı basın özgürlüğünün geriletilmesinin adı oldu maalesef.

Değerli arkadaşlar, bütün bunlar hangi ülkede olmaktadır? Şiir okudu diye, kendisini Avrupa’dan vurup Amerika’dan çıkıp “düşünce suçlusu, mağdur” diye tanıtan Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın yönettiği bir ülkede olmaktadır. Şimdi, değerli arkadaşlar, bu olaylar, bu hak ihlalleri, bu özgürlük ihlali yalnız basın alanında mı olmaktadır? Hayır, bunlar, değerli arkadaşlar, bütün insan hak ve özgürlükleri alanında da olmaktadır.

“Alevi açılımı yapıyoruz.” dediniz, “Kürt açılımı yapıyoruz.” dediniz, değerli arkadaşlar, Alevi açılımı yaptığınız bir sırada Alevi örgütlenmesini yasa dışı bir örgütlenme ve bölücü bir örgüt statüsüne koyuyorsunuz ve cemevlerini cümbüş evi ilan ediyorsunuz.

AHMET YENİ (Samsun) – Kim dedi, nerede var Sayın Başkan?

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bu, özellikle “Kürt açılımı” deniyor. Değerli arkadaşlar, bırakın Kürtlere yeni bir hak ve özgürlüğü, değerli arkadaşlar, 21’inci yüzyılın Türkiyesi’nde eli bağlı insanlar. Kim bunlar? Mahkeme kapılarında, emniyet kapısında sorgu sıralamasını bekleyen insanlarımız. Bunlar, doğudaki vatandaşlarımızın oylarıyla seçilmiş olan belediye başkanlarıdır; bunlar, içlerinde geçmiş dönemde milletvekilliği yapan insanlardır ve bunlar, yıllardır -iki yıldır- özgürlüklerinden mahrum bir şekilde, değerli arkadaşlar, sanki Hitler’in SS kampları, sanki insan toplama kampları gibi değerli arkadaşlar, bu insanların elleri kelepçeli ve sorgulanma sırası beklemektedirler.

Adalet ve Kalkınma Partisinin, değerli arkadaşlar, insan hak ve özgürlüklerinin karnesi budur, manzarası budur, Türkiye adına da utanç verici bir durumdur.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakan bir şiir okudu, o şiir nedeniyle de kendisini mağdur ilan etti. Avrupa’dan girdi, Amerika’dan çıktı ama şifayı Cumhuriyet Halk Partisinde buldu, şifayı bu yüce Mecliste buldu. Bu Meclisin çıkardığı bir Anayasa değişikliğiyle Sayın Başbakan özgürlüğüne kavuştu, siyasal özgürlüklerine kavuştu ama şimdi aynı Başbakan, değerli arkadaşlar, bu gazeteci arkadaşlarımızı aylardır yıllardır sorgusuz sualsiz cezaevinde tutmaktadırlar.

Sayın Başbakan, değerli arkadaşlar, çok ilginç bir şiir okudu, hak etmediği belki bir cezayı da aldı. Şimdi, şiir okudu diye kendini düşünce mağduru ilan eden Başbakana ve Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına ben de bir şiir ithaf edeceğim. Değerli arkadaşlar, Demokrat Parti “Özgürlükler sağlayacağım.” diye iktidara geldi ama bir süre sonra onlar da sizin gibi demokratik hak ve özgürlükleri budamaya başlayınca Âşık Ali İzzet Özkan “Parti Destanı” diye bir şiir yazdı. O şiirin bir dörtlüğünü ben Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarına ithaf ediyorum. Bu dörtlükte diyor ki Âşık Ali İzzet Özkan:

“Demokrat Partiyi gözel kız sandık,

Çirkin çıktı, kahpe çıktı, dul çıktı.

‘Alnım açık, yüzüm ağ’ dedi, kandık,

Yüzü kara çıktı, başı kel çıktı.” (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bunu AKP’ye ithaf ediyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Demokrat Partiye kimse öyle söyleyemez. Çok ayıp ettiniz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – AKP’yi de “Bu yetmez ama evet” diyen çevrelere ithaf ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediklerinizi size aynen iade ediyoruz.

YILMAZ ATEŞ (Devamla) – Bunlar sizin insanlık karnenizin belgeleridir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinin aleyhindeki son söz Samsun Milletvekili Sayın Fatih Öztürk’e aittir.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti için Meclis araştırması açılması önerisiyle ilgili, Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle de yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, basın özgürlüğü ülkemiz için yeni, gündemde, olan bir konu değildir. Osmanlı’nın son döneminde gündeme gelen, cumhuriyetin ilk yıllarında gündemden düşmeyen, yine 1950’li yıllara gelindiğinde hep tartışılan, konuşulan ve 1950’de 5680 sayılı Basın Kanunu’yla biraz elden geçirilen, insanlar tarafından rahat görülen ve 1960’lı yıllarda yine sıkıntılı bir süreç, ihtilal dönemi, 71 ve 80’li yıllarda yine gündemde olan, Türkiye'nin her an, her zaman gündeminde olan bir konu. Bu konuyla alakalı bugüne kadar çok kez konuşuldu, çok kez tartışıldı, bugün de yine gündeme taşındı.

Az önce Sayın Şandır’ın da dediği gibi, gündemin yoğunluğu nedeniyle belki alınamayacak, bu gündemin yoğunluğu nedeniyle konuşulamayacak, ama ben bu on dakika içerisinde bu konuyla alakalı birkaç kelamda bulunmak istiyorum, sıkıntıları aktarmak istiyorum, çözümleriyle alakalı bilgi vermek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bizim iktidarımız döneminde, 2004’te 5187 sayılı Basın Kanunu çıkarıldı, sizin de takip ettiğiniz gibi. Bu Kanun’la alakalı… 5187 sayılı Kanun bizim için çok önemliydi. Niye çok önemliydi? Çünkü bu Kanun o günün şartlarında meslek kuruluşlarını bir araya getirdi, sivil toplum örgütleri bir araya geldi. Bu Kanun’un hazırlanmasında bu örgütlerden bilgiler alındı, Türkiye'nin şartlarının iyileştirilmesiyle alakalı onların fikirleri alındı ve bu Kanun oluşturuldu. Bu Kanun çıkarıldığında basın mensupları, meslek kuruluşları memnun oldular, tabii birçok sıkıntıyı ortadan kaldırdı. Özellikle, 5187 sayılı Basın Kanunu’yla cezalarda hakkaniyet sağlanması ve yerel basının korunması amacıyla süreli yayınlar, yayın alanlarına göre, yaygın, bölgesel ve yerel olmak üzere üçe ayrıldı. Kanun’da yer alan para cezalarının yerel medya ve sivil toplum kuruluşlarına bir yük getirdiği ifadesinin doğru olmadığı ortaya konuldu ve para cezalarının miktarları belirlenirken toplumsal değerlerin korunması için, özgürlükler için, toplumsal değerler arasında bir dengenin oluşturulmasına ve cezaların caydırıcı olmasına dikkat edildi. Bu, şunu gerektirdi: Anadolu’nun en ücra köşesinde yayın yapan bir yerel gazeteyle Türkiye’de milyonlarca satan, binlerce satan bir gazetenin aynı cezalara çarptırılması, aynı para cezalarına çarptırılması önlendi.

Değerli arkadaşlar, biz basının Türkiye’de özgürlükçü yapısının devam etmesini istiyoruz. Adalet ve Kalkınma Partisi olarak Türkiye’de basının “yandaş”, “yoldaş” ve “candaş” gibi tabirlerle anılmasını istemiyoruz, bu tür tabirleri doğru bulmuyoruz, bu tür tabirlerin çok tehlikeli olduğunu düşünüyoruz.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ne zaman başladı Fatih bu tabirler, ne zaman başladı?

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Siyasi partiler bu tür tabirleri son günlerde çok fazla kullanıyorlar ama bu tür tabirler Türk basınını yaralar, bu tür tabirler Türk basınının bir mesafe almasını önler. Lütfen bu tür tabirleri şiddetle kınayalım ve gündemde tutmayalım.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Başbakan kullanıyor, Başbakan!

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Biz Türkiye’de basının güçlü olması taraftarıyız. Ben şunu istiyorum: Dünyada önemli basın kuruluşları var değerli arkadaşlar, ben ülkemde New York Times gibi gazeteler olsun istiyorum, Washington Post gibi, Le Figaro gibi gazeteler olsun istiyorum.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Amerika’ya git kardeşim, burada ne işin var!

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) - Bu gazeteler dünyanın gündemini oluşturuyorlar. Ben gazetelerimin dünya gündeminde söz almasını, dünya gündeminin yaratılmasında etkili olmasını istiyorum.

Yine, biz, dünyada BBC gibi, El Cezire gibi, CNN İnternational gibi televizyonlarımız olsun istiyoruz, bu gazete ve televizyonlarımız dünyanın önemli aktörleri hâline gelsin istiyoruz.

MEHMET SEVİGEN (İstanbul) – Kaç tane istiyorsun?

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Bugün baktığımızda çok enteresan bilgiler var değerli arkadaşlar: Bakın, bugün dünyada 14 milyon satan gazeteler var, 14 milyon, 12 milyon satan gazeteler var, 5 milyon tirajı olan gazeteler var. Bize bakıyoruz, bugün en iyi satan gazetemiz 840 bin adet satıyor arkadaşlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bedava dağıtıyorlar, bedava…

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) - Bunun yanında 600 bin, 400 bin satan gazetelerimiz var.

Demek ki bir yerde yanlışımız var, bu yanlışı düzeltmek durumundayız, bu yanlışı düzeltmek adına mücadele etmek durumundayız. Yerel ve görsel gazeteleri, yayınları, basını güçlendirmek adına çaba göstermeliyiz.

Değerli arkadaşlar, yine, okumayan bir toplumuz, okumayan, okumada problemimiz var, gazete okumuyoruz. Gazete okumuyoruz da kitap okuyor muyuz? Kitap da okumayan bir toplumuz, günde 4,5 saat televizyon izleyen bir toplumuz. Günde 4,5 saat televizyon izliyoruz, dolayısıyla okumayan bir toplumun görsel anlamda bu kadar saat televizyon izlemesi bize şu konuyu gündeme getiriyor: Sabah ekranlarınızı -RTÜK’e de buradan seslenmek istiyorum- açıyorsunuz, kadın programları yer alıyor. Bu programlar çok enteresan, bu programlarda cinayetler irdeleniyor, hâkim gibi davranılıyor, savcı gibi, örseleniyor insanlar, orada emniyet gibi, tekrar deşifre ediliyor. Bu programların bu ülkeye fazla bir kazanımı olmadığını düşünüyorum. Özellikle programlarda belgesel gibi yayınlar yapılıyor, belgesel gibi senaryolar hazırlanıyor, bu senaryolar insanımızı yanlış yönde etkiliyor.

Az önce Cumhuriyet Halk Partisinden Mevlüt Aslanoğlu arkadaşımızın yerel basınla alakalı söylemleri oldu. Ben bu kürsüden yerel basınla alakalı iki ay önce bir konuşma yapmıştım, dolayısıyla aynı konuyu tekrar gündeme getirmek istemiyorum. Yerel basının güçlenmesiyle alakalı, Hükûme-timizin çalışmalarını anlatmıştım. Bu konuda çok büyük mesafeler katedildi. Özellikle reklam pastası, biliyorsunuz, yeniden gözden geçirildi. Yerel basının reklam organizasyonundan pay alması noktasında bu Hükûmetimizin, bu Meclisin çıkarmış olduğu yasalarla onlar güçlendirildi. Bugün Türkiye'de binlerce yerel basın var. Bu binlerce yerel basın bu pastadan pay alarak ayakta duruyorlar.

Değerli arkadaşlar, basının sorunu çok, basın sektörünün problemi çok. Bu sektörde on binlerce insan çalışıyor. Bakın, on binlerce insan bu sektörden aş ve iş kazanımı sağlıyor. Bu sektörün ayakta durması lazım, bu sektörün sorunlarını irdelememiz lazım, bu sektörün sorunlarını buraya taşımamız lazım. Şimdi, bu grup önerisiyle taşınan konulara baktığımız zaman ne taşınıyor? İşte, son günlerde gündemde olan, son günlerin en hareketli konusu, basılan kitapların toplanılması gibi, gazetecilerin tutuklanması gibi konular gündeme alınıyor. Bizim, Adalet ve Kalkınma Partisi olarak sistemimiz bellidir. Siz “Kitap toplatılmasının taraftarı değiliz.” diyorsunuz, biz de aynı taraftayız ama şunu unutmayın: Gazeteci bir insandır, her insan gibi gazeteci de hata yapabilir. Bu “Arkadaşlarımız hata yapmış.” anlamına gelmez ama gazeteciyi hatasız seviyeye getirirseniz, gazeteciyi hata mekaniz-masının dışında tutarsanız büyük bir yanlış yapmış olursunuz. Bugün, gazeteci de bir insandır, hata yapabilir, yazdıklarıyla, yaşadıklarıyla veya yazıp yaşadıklarının dışında sosyal hayatıyla alakalı da hatalar yapabilir. Bunun mercisi nedir? Bu, adalet mekanizmasının içerisindedir. Bu arkadaşlarımız şu anda yargılanıyorlar. Yargılama süreci hukuksal bir süreçtir, biz bu sürece müdahale edebilir miyiz? Edemeyiz. Dolayısıyla bunların suçlu veya suçsuz olduğunu da bilemiyoruz çünkü hakkında yargılama süreci devam ettiği için bu konuda konuşmak istemiyoruz ama şunu bilmekte fayda var: Ne Genel Başkanımız ne partimizin diğer birimlerinde görev yapan arkadaşlarımız bu konuda müdahil değillerdir. Bu konuda müdahil de olmamışlardır. Az önce arkadaşlarımız dediler ya “Manşetlere müdahale ettiniz, yazdınız, çizdiniz, köşe yazarlarını attırdınız…”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

FATİH ÖZTÜRK (Devamla) – Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

III.- YOKLAMA

 (CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Evet, bir yoklama talebi vardır.

Sayın Anadol, Sayın Seçer, Sayın Sevigen, Sayın Güvel, Sayın Köse, Sayın Keleş, Sayın İçli, Sayın Oksal, Sayın Günday, Sayın Öğüt, Sayın Yazar, Sayın Ateş, Sayın Hacaloğlu, Sayın Arat, Sayın Sönmez, Sayın Meral, Sayın Gök, Sayın Ersin, Sayın Okay, Sayın Baratalı, Sayın Özpolat, Sayın Bingöl.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum ve başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

1.- Basının halkın bilgi edinme hakkından en geniş biçimde yararlanabilmesini sağlamak için çalışma şartlarının iyileştirilmesi, basın özgürlüğünü sağlamaya yönelik önlemlerin ve kararların tespiti amacıyla verilen (10/641) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN –Milliyetçi Hareket Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

2.- Hayvancılık sektörünün sorunları ile ilgili (10/806) esas numaralı, Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmelerinin, Genel Kurulun 30/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                     Kemal Anadol

                                                                                                            İzmir

                                                                                                 Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Hayvancılık Sektörünün Sorunları) (10/806 esas numaralı) Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un 30.03.2011 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde ilk söz Ardahan Milletvekili Sayın Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt.

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Çok saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, hayvancılıkla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, 1937’den 1968’e kadar Kars, Ardahan, Iğdır bölgesinden, hatta doğu Anadolu’dan İran’a ve Rusya’ya hayvan ihraç ediyordu Türkiye, 1990’a kadar da Gaziantep’ten ihraç ediyorduk ama ne yazık ki dokuz yıllık AKP döneminde hayvancılık bitti, hayvancılık ve tarımla geçinen 25 milyon insan perişan oldu, evlerine haciz gitti, tarlalarına haciz gitti, hayvanları icra kanalıyla satıldı. Ne oldu sonra? Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak her zaman dedik ki: “Hayvan açığı var, kırmızı et açığı var, lütfen hayvancılığı geliştirici şekilde köylüye kredi verin. Köylüye kredi verirken şehir merkezinden bina istemeyin.” Şehir merkezinde binası olsa zaten adam köyde bulunup hayvancılık yapmaz. Niye o zaman köyde bulunsun? O zaman ne oldu? “Hayır, iki memur kefil vereceksiniz, şehir merkezinden ipotek vereceksiniz.” dediler. Köylü desteklenmedi, köylü hayvancılık yapmadı, besicilik yapmadı, üretmedi. Türkiye’de et açığı büyüyünce maalesef, hayvancılıkla geçinen Türkiye’de ilk defa, Kurban Bayramı için hayvan ithal ettik. O yetmedi, ithal, dondurulmuş et getirildi. Buna dikkat edin ve bu dondurulmuş etlerin çoğu kontrolsüz geçti, yenmez durumda. Şu anda, bir tane dondurulmuş et getirin, burada yiyin, ben sizin elinizi öpeceğim, yenmiyor.

Kasaplık hayvan geldi arkadaşlar. Kasaplık hayvanların kesimi yapıldı, sakatatı, yani işkembesi, ciğeri, kelle paçası hastalıklı çıktığı için –buna dikkat edin- toprağa gömüldü ve toprağa gömüldüğü için sakatat piyasası birdenbire karaborsa oldu. Şu anda, işkembe 5 liradan 12 liraya çıktı, ciğer 10 liradan 20 liraya çıktı. Bunu niçin diyorum? Yani, getirdiğiniz hayvanlar da hastalıklı.

Burayı dinleyin. Ocak ayında Avusturya’dan getirilen hayvanlar var, düve. Bu düveler gebe düveler, arkadaşlar. Bu gebe düveler getirildi, Adapazarı başta olmak üzere Türkiye'nin her tarafına gönderildi. Pendik Veteriner Laboratuvarında, Avusturya’dan getirilen hayvanlarda mavi dil hastalığı çıktı, laboratuvarda var. Bu laboratuvardan, örtbas etmek için, İngiltere’ye gönderdiler, yine onaylandı. Adapazarı Sakarya Pamukova’daki şirket sahibi, Tarım Bakanlığı hakkında dava açtı “Bana hastalıklı hayvanlar verdiniz. Bu hastalıklı hayvanları ben istemiyorum, benim paramı iade edin.” diye. Bakın, Tarım Bakanlığı örtbas etti, oradaki hayvanları aldı, bir kamyona doldurdu, benim duyduğum kadarıyla, Gaziantep’e gönderdi.

Bu mavi dil hastalığı nedir? Mavi dil hastalığı ölümcül bir hastalıktır. Sıcaklar çıktığında sinekler gelip, hayvanı ısırıp uçmaya başladığı zaman mavi dil hastalığı bir haftada Marmara Bölgesi’ne yayılıyor arkadaşlar. Bu ölümcül hastalığı gizlemek için Tarım Bakanlığı büyük bir çalışma yaptı. Bakın, adres veriyorum, arayın, İstanbul Pendik Veteriner Kliniğinde mavi dil hastalığı çıktı mı çıkmadı mı? Adapazarı’ndaki bir şirkete verildi mi verilmedi mi? O şirketin 5 tane gebe düvesi öldü, 20 tane de buzağısı öldü arkadaşlar ve bunlar itlaf edilip, öldürüldü “Yaz geliyor, sinek gelip bunları kapmasın.” diye. Adam dava açacak duruma geldi, Tarım Bakanlığına itiraz çekti, Tarım Bakanlığı da hayvanları aldı, apar topar başka yere götürdü.

Şimdi buradan söylüyorum, lütfen, sizden rica ediyorum sayın bakanlar, bunu not alın. Türkiye bu hastalıklı hayvanları yemeye mecbur değildir. Şimdi, “Türkiye’ye Avusturya’dan gelen bütün hayvanlarda mavi dil hastalığı var.” diyorum. Ben milletvekili olarak laboratuvar adresini gösteriyorum. Bu, İzmir’de de var, İstanbul’da var, Türkiye’ye giden bütün hayvanlarda var. Bu hayvanları -yaz geldi arkadaşlar- sinek ısırmaya başladığı zaman, yaydı mı sinek, inanın, samimi söylüyorum, Türkiye’de zaten şaptan dolayı hayvan hastalığı büyük bir hayvan ölümüne neden oldu, bu ikinci bir hastalığa neden olur ve Türkiye’de büyük bir kaos yaşanır.

Bakın, Rize’de bir sel olduğu zaman derhâl oraya dünya kadar para gönderiliyor ama Posof’ta 3 bin tane montofon inek telef oldu, şaptan dolayı öldü, bir küçük ilçe 15 trilyon zarar etti, devlet bir kuruş yardım etmedi. Bu, Kars’ta da oldu, Ardahan’da da oldu, bütün her yerde de oldu. Yani, şunu demek istiyorum: Hastalıklı hayvanlardan dolayı çiftçinin zararını kim, nasıl karşılayacak? Onun yanı sıra, siz, hastalıklı hayvanlar getiriyorsunuz, hastalıklı et getiriyorsunuz, insanlar zehirleniyor.

Değerli arkadaşlar, süt tozu… Süt tozunda melamin diye bir katkı maddesi var değerli arkadaşlar. Bu melamin katkı maddesi çok zararlı, özellikle çocuklarda kalıcı hastalık yapıyor. Türkiye’deki yapılan yoğurtlarda, maalesef çoğunda süt tozu kullanılıyor. Çin’de süt tozu kullanıldığı, süt tozunda da melamin olduğu için, Çinliler o işi yapanları idamla yargıladılar arkadaşlar, dikkat edin buna, idamla yargıladılar. Türkiye’de var mı yargılanan? Türkiye’de var mı denetim? Et getiriyorsunuz hastalıklı, hayvan getiriyorsunuz hastalıklı, süt tozu getiriyorsunuz hastalıklı. Biz bunu dediğimiz zaman, uyardığımız zaman, bakanlar kulağını tıkıyor. Yani, siz ne işe yararsınız, ne iştir bu? Tarım Bakanlığının Kontrol Genel Müdürlüğü yok mu? Bunları niye getirip açıklama yapmıyor? Ben şimdi iddia ediyorum: Avusturya’dan getirilen hayvanlar hastalıklı mı hastalıksız mı? Dondurulmuş getirilen hayvanlar hastalıklı mı hastalıksız mı? Süt tozunda çıkan melamin maddesi zararlı mı zararsız mı?

Değerli arkadaşlar, bunlara niye çözüm getirilmiyor? Biraz sonra, AKP sözcüsü konuşacak, lütfen bunlara cevap versin, olayları saptırmasın.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de çiftçi batırıldı, kredi verilmiyor. Çok uğraşmama rağmen, ihtar çekmemize rağmen, soru önergelerimize rağmen, dün, Ziraat Bankası yeni başladı kredi vermeye. Yani bu krediler verilirken köylüden tarlasını, çayırını, ahırını ipotek istemiyor, şehir merkezinden ipotek istiyor, şehir merkezinden veremediği için perişan oluyor.

Doğu, güneydoğu çok mağdur olan bölge, yerinde gelişmesi gerekirken, tarım kredi kooperatifleri, Hoçvan Hasköy Tarım Kredi Kooperatifi, Göle Tarım Kredi Kooperatifi, Çayırbaşı Tarım Kredi Kooperatifi, Ardahan Yalnızçam Tarım Kredi Kooperatifi kapatıldı, Ardahan merkeze alındı. Yahu, kardeşim, bu milletin dolmuşa ödeyecek parası yok, siz niye yerinden bu tarım kredi kooperatiflerini kapattınız da merkeze aldınız? Bu, sadece Ardahan’da değil, Kars’ta da oldu, her yerde de oldu. Hayvancılık bitti değerli arkadaşlar.

Buradan şunu söylüyorum, zamanım da fazla kalmadı: İthal et, ithal hayvan için yüzde 30 gümrük fonu vardı, yüzde 45’e çıkarıldı, bir denge sağlandı ama bu biraz daha çıkarılırsa, yani yüzde 60 civarında olursa, o zaman yerli, Türk köylüsünün malıyla ithal getirilen mal arasında bir denge oluşur, Türk köylüsü de zarar etmez. Ben bunu rica ediyorum Hükûmet yetkililerinden, mutlak surette bunu sağlamamız lazım çünkü değerli arkadaşlar, eğer biz bunu sağlayamazsak… Bana gelen çiftçiler şunu söylüyor: “Biz bundan sonra besiciliği bırakacağız. Biz besiciliği bırakırsak Türkiye devamlı yurt dışına bağımlı kalacak.” Yurt dışına bağımlı kaldığı zaman, o zaman, maalesef, hem 25 milyon insanımız perişan olacak hem Türkiye nasıl beslendiği belli olmayan hayvanların etini yemek mecburiyetinde kalacaktır.

Bu anlamda, Cumhuriyet Halk Partisi olarak diyoruz ki… Yaklaştı, inşallah halkın iktidarı gelecek, göreceksiniz. Nasıl, hangi yüzle gideceksiniz köylüye onu bilemiyorum, köylü sizi nasıl karşılayacak onu da bilemiyorum ama bir şey biliyorum, Cumhuriyet Halk Partisi geldiği zaman ithal et derhâl durdurulacak, ithal hayvan derhâl durdurulacak, köylümüze her türlü imkân verilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ENSAR ÖĞÜT (Devamla) – Bir dakika sürem var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öğüt.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman’a aittir.

Buyurun Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin, hayvancılık sektörünün sorunlarıyla ilgili vermiş olduğu araştırma önergesi üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Bu nedenle hepinizi en içten duygularımla selamlıyorum.

Evet, Meclisin bu son günlerinde biliyoruz ki, herkes de biliyor ki bundan sonra gelecek olan bu tür önergeler, araştırma önergeleri yani bir noktada sırayı savma ve gündeme alınmayacağı gibi bir değerlendirmeyle karşı karşıya kalacak. Ve yine dört yıldan bu yana muhalefet milletvekillerinin çeşitli partilerden gelen benzer birtakım araştırma önergelerinin de akıbeti yine -sağ olsunlar- AKP’nin parmaklarının kalkıp indiği ortamlarda hep reddedildi ve bir türlü bu konular, ülkenin önemli sorunları, bu ülkenin binlerce, milyonlarca insanının beklediği sorunlar bir araştırma ve inceleme zahmetinde bulunulmadan tekrar tozlu raflardaki yerini korumaya bırakıldı.

Öyle sanıyorum ki  hayvancılık sektörünün sorunlarıyla ilgili olarak bu verilen ne ilktir ne de son araştırma önergesi olacaktır. Ancak, bu konularla ilgili tekrara düşmemek için, daha önce burada hayvancılık sektörünün sorunlarını dile getiren hatiplerin de belirttiği rakamları yinelememek, tekrarlamamak için çok net ve açık bir bilgiyi -aldığım bu bilgi TÜİK’in araştırmaları sonucunda saptanan bilgi- size sunmak istiyorum: 2000 yılı başlarında Türkiye’deki hayvan potansiyelimiz büyükbaş hayvanlarda 17 milyonun üzerindeyken bugün maalesef 10,5 milyona düşmüş durumda. Yine aynı döneme ilişkin olarak küçükbaş hayvan sayısı da 50 ile 55 milyon –koyun ve keçiler dâhil edildiği zaman- olduğu hâlde bugün bu da yine yüzde 50’nin üzerinde bir düşüşle 23 milyona düşmüş.

Tabii, bu rakamları herkesin kendine göre konuşturması, kendine göre yorumlaması mümkün ancak ben, bu hayvancılık sektörünün çok yoğun olarak bulunduğu Muş bölgesindeki bazı insanların, yıllardır geçimini bundan sağlayan bazı insanların çektiği sıkıntıları, bire bir bunlarla yaptığım görüşmelerden o anekdotları size anlatmak istiyorum.

Bir defa, bu hayvancılığın gelişmesinde en büyük etkisi olacak olan bitki örtüsü sizin tahminlerinizin çok çok ötesinde düşmüş durumda ve bitki örtüsü çeşitliliği, deyim yerindeyse, sıfırlanmış. Kâğıt üzerinde tarım il müdürlüklerinin veya bu Bakanlığın birçok ilde mera ıslahı, meralarla ilgili, dosyalarda çalışmaları var ama bu örnek çalışmalar da hani yıllık çalışmalarda neler yapılmış amacıyla yapılan şeyler. Ancak bilhassa bu doğrudan destek nedeniyle siz maalesef bu vatandaşı tembelliğe sevk ettiniz.

Bakın, kendimden örnek vereceğim. Ben de miras yoluyla annemden ve babamdan intikal eden arazi sahibiyim ve bu arazileri, samimiyetle söylüyorum, ekip biçmeden bu doğrudan destekle alınan ücretin ondan daha fazla olduğunu buradan itiraf edeyim. O nedenle, vatandaşı, siz, ne bitki çeşitliliği bakımından ne tarımsal üretim bakımından ekip biçmekten alıkoydunuz ve vatandaşı tembelliğe alıştırdınız.

Yine bu hayvancılıkla ilgili verdiğiniz kredilerle ilgili sayın bakanlar buradan kalkıp çok güzel nutuklar atıyorlar ve ferdî hayvancılık kredisi alacak olan insanlarla ilgili ben yine memleketimden bir örnekle, bir anekdotla sizlere bilgi sunmak istiyorum.

Biliyorsunuz, her yerde, her yerleşim yerinde, köyde, kentte, şehirde o yerin genel durumunu çok iyi, esprili bir şekilde anlatan “ayaklı kütüphane” veya “ayaklı gazete” diyeceğimiz nitelikte bilgi sahibi olan insanlar var. Gidin o köye, köyün ahvalini, köyün içinde bulunduğu şartları, o kişiyi bir saat konuşturun, her şeyi öğrenirsiniz.

Benim güzel Malazgirt’imde de “Medeni Çelik” isminde bir esnaf var. Aylık, yıllık, haftalık bilgileri çok rahatlıkta bundan alabilirsiniz. Gittikçe ben bunu yakalarım ve konuşurum kendisiyle: “Medeni, gel böyle, bakalım memleketin ahvali nedir? Senin esnaf olarak durumun nedir? Komşularının hayvancılık sorunu nedir?” derim. Kredi… Bakanlar çıkıp Meclisten hep anlatıyorlar: “Biz sıfır faizli kredi veriyoruz. İşte, iki yıl ödemesiz şu kadar kredi sağlıyoruz.” “Esnaf olarak sen kredi alabiliyor musun?” diye sordum. “Sayın Vekilim, ben Anadolu’nun bu Kürt coğrafyasında söylenen sözüyle size hitap edeyim, siz bunu tercüme edin.” dedi. “Bankalar bizden kredi istediğimiz zaman, ‘…’(x)” diyor. Yani diyor ki: “Bana banka kredi vermek için diyor ki: ‘Git, güller deresinden yılanın yumurtasını getir, ben sana öyle kredi vereyim.” “Yahu, bunu aç biraz. Ne demek?” “Yani, bize öyle şartlar öne sürüyor ki. Bir defa ben esnaf olarak bir memura mahkûm edilmek, iki memura, üç memura mahkûm edilmek zorundayım. Benim köydeki ne arazim ne evim ne de varlığım ipotek olarak kabul edilmiyor. Yine, benim şehir içindeki evim de kabul edilmiyor. Banka bunu da kabul etmiyor.” Ve ben merak ettim, gerçekten banka müdürüne sordum, dedim ki: “Ya, nasıl olur? Hadi köydeki arsayı, tarlayı almıyorsun ama şehir içindeki, apartman dairesi olmasa bile, adamın bir evi var, bir tapusu var. Bunu niye kabul etmiyorsun?” Ve “…”(xx) olarak bana söylediği şu: “Efendim, genel müdürlüğümüz bilhassa paraya çevrilmeyecek konumda olan ve satışa çıkarıldığı zaman, haciz gittiği zaman satılmayacak olan bu tür şeyleri sakın sakın almayın.” diye… Biz de bunun için bunları alamıyoruz.

                            

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

(xx) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

Tabii, şimdi bu şeylerden bahsederken, geçen hafta ben Ege’de bizim demokratik çözüm çadırlarıyla ilgili etkinlikler sırasında bölgenin Manisa, Aydın, Denizli illerini dolaşırken Aydın’a gittiğimde yol üzerinde kamyonların çok yoğun olduğu, kamyoncuların mola verdiği bir istasyonda durdum. Benim idarecilik mesleğinden gelen alışkanlığımla genelde bu esnaf kesimiyle hâl gibi, şehirler arası otobüs işletmecileri gibi insanlarla o çevrenin bilgilerini almak üzere sohbetlerim olur. İlgili şoför arkadaşa dedim ki: “Şuraya, şu benzinliğe çek de şu kamyoncuların durumunu bir öğrenelim.” Orada Afyon’dan, Konya’dan, Hatay’dan, Bilecik’ten plakalarından gördüğüm bir sürü kamyoncu vardı. Selam verdim “Sizinle sohbet etmek istiyorum.” dedim, “Ne yapıyorsunuz, ahvali şartlarınız, durumlarınız nedir?” diye sordum. Tabii milletvekili olduğumu açıkçası söylemedim. “Sizin bu sorunlarınızla ilgili ben bir araştırma yapıyorum, bilgi edinmek istiyorum.” dedim. İnanın ki o Afyonlu, o Bilecikli kardeşim sorunlarına birinin sahip çıkmasından kaynaklı olarak gözleri açıldı, “Bunları gazetelere yazabilecek misiniz?” dedi. “Evet, yazacağım.” dedim. Belki beni şimdi dinliyorsa size verdiğim sözün gereği olarak “Belki bir yerlerde de dile getirmeye çalışırım.” dedim.

Beyler, gerçekten, değerli milletvekilleri, kamyoncu esnafı kan ağlıyor kan. “Üç buçuk liraya mazotla ben ele güne rezil olmamak için, ar namus belasına, evde arabayı takoza çekmemek için, karın tokluğuna, çoluk çocuğum çalışıyor desinler diye gidiyorum. Bakın, bu sardığım yüklerle ilgili gittiğim geldiğim de inanın ki çok defa koyduğum mazotun parasını zor karşılıyorum.” diyor.

Yine, Kütahya’da benim çok samimi dostlarım var, şehirler arası otobüs nakliyesini yaparlar. Bunlar da şu anda iflas bayrağını çekmiş durumda. Yani, siz bu akaryakıtın bu yükselen fiyatları karşısında sadece hayvancılıkla geçinen insanları değil, siz kamyoncu esnafını yok ettiniz, siz gerçekten şehirler arası otobüs taşımacılığı yapan insanlara iflas bayrağını çektirecek konuma geldiniz.

Merak ediyorum değerli AKP milletvekilleri, bölgenizdeki bu esnaflarla görüşmüyor musunuz?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Lütfen onların sesini dinleyin diyor, hepinize saygılar sunu-yorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde son söz Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu’ya aittir.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tarım sektörü içinde hayvancılık ayrı bir öneme sahiptir. Gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörünün stratejik önemini kavramış ve bu öneme uygun politikalar ile hayvancılığın tarım sektörü içindeki payını artırmışlardır. Çünkü hayvancılık, insanın yeterli ve dengeli beslenmesi, istihdama olan katkısı, hayvanların insan gıdası olarak tüketilemeyen bitki ve bitkisel artıkları yararlı besinlere dönüştürebilme yetenekleri ve çiftçiye günlük gelir sağlaması nedeniyle çok yönlü ve vazgeçilmez bir sektör olarak insan hayatı ve ülke ekonomisinde önemli bir konuma sahiptir.

AKP hükümetlerinin yanlış tarım politikaları sonucu, geniş yüzölçümü, farklı ekolojileri, değişik tür ve ırktan hayvan varlığıyla avantajlı bir konuma sahip olan ülkemizdeki hayvancılığı ve hayvansal ürünler üretimini tehlikeye sokmuştur. Türkiye’deki hayvan sayısına baktığımızda, Türkiye nüfusu son dönemde artış gösterirken hayvan varlığı azalmıştır. Tarımdaki nüfusu yüzde 26,6 olan ülkemizde, siyasi iktidarın canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil çözüm üretmesi gerekmektedir. Türkiye'de uygulanan yanlış politikalar neticesinde hayvan sayısı 37 milyon 689 bine düşmüştür. Bütün bu sorunlara karşı Hükûmet Türkiye'de hayvan arzını artırma seçeneğini bir kenara koyarak doğrudan canlı hayvan ithal etmeye yönelmiştir. Bugün, her hayvancılık işletmesini bir fabrika olarak kabul edecek olursak birçok fabrika kapanmaktadır ve böyle gidecek olursa kapananlara yenilerinin eklenmesi kaçınılmaz olacaktır.

AKP İktidarı döneminde özellikle koyun ve keçi türü olmak üzere hayvan varlığımız azalmıştır. Et ve süt fiyatları spekülatörlerin insafına terk edilerek suni fiyat dalgalanmalarıyla fiyatlar bazen yükselmiş bazen düşmüş ve her iki durumda da üretici kaybetmiştir.

Hayvancılık kayıt sistemi etkin çalıştırılmamıştır.

Süt ve yağ fiyatları regüle edilememiş, birçok damızlık hayvan  kesime sevk edilmiştir.

Özellikle son bir yıldır et fiyatları anormal artarak fakir fukara eti kurbandan kurbana görür hâle gelmiştir. Geçmiş yılların tersine batı illerinden hayvancılığın en yoğun yapıldığı doğu illerine et sevkiyatı başlamıştır.

Koyunculuk gözden çıkarılmış, siyasi amaçlarla bazı bölgelere, bölge illerine farklı hayvancılık destekleri uygulamaya konulmuştur.

Büyük gelişme ve  ihraç potansiyeline rağmen kanatlı sektörü kendi hâline bırakılmıştır.

Kaçakçılık ve kayıt dışılık nedeniyle Türk çiftçisiyle birlikte devlet büyük zarar görmüştür.

Damızlık düve ve koyun ihtiyacını yurt içi kaynaklardan temin için hiçbir adım atılmamıştır. Aksine on beş yıldır 1 gram et ithal edilmeyen ülkemizde et ithalatının yolu açılmıştır.

Türkiye’de 2002-2010 yılları arasında hayvansal üretimde ve hayvan ürünleri piyasasında genel durum asla üretici lehine olmayıp mağduriyetin yanında istikrarsızlık olarak ortaya çıkmıştır. Hayvancılıkta yaşanan son durum ise AKP hükûmetlerinin yanlış politikaları sonucu hayvancılık sektöründe patlayan bu krizler de Türk hayvancılığının nerelerden nerelere geldiğinin en önemli göstergesidir.

Bütün dünyada ülkeler bazında hayvan sayısı artarken son yedi yılda ülkemizde hayvan sayısı düşmüştür. Özellikle küçükbaş hayvan sayısındaki düşüş çok dikkat çekicidir. AKP iktidarları döneminde, kırsal kesimde yaşayan insanlarımızın en önemli geçim kaynağı olan küçükbaş hayvancılığımız neredeyse bitme noktasına gelmiştir.

TÜİK verilerine göre, 2002 yılında 31 milyon 954 bin olan küçükbaş hayvan sayısı, uygulanan yanlış politikalar sonucu 2009 yılı sonu itibarıyla 5 milyon 76 bin azalarak 26 milyon 878 bine düşmüştür. Yani son yedi yıl içinde küçükbaş hayvan sayısı 5 milyon 76 bin düşmüş, son iki yılda büyükbaş hayvan sayısı da düşmeye başlamıştır. Bunun sonucu 2009 yılı ikinci yarısından itibaren et fiyatları aşırı derecede artmıştır. Bu artışın nedenlerini iyi analiz edemeyen AKP İktidarı, çareyi bir başka yanlış daha yaparak et ithal etmekte bulmuştur. Hâlbuki bu noktaya gelineceği daha 2006 yılından belliydi. Nitekim bilim adamları ve sivil toplum örgütleri bunu daha 2006 yılında söylemişlerdi.

Türkiye Damızlık Sığır Yetiştiricileri Merkez Birliği tarafından Kasım 2006’da yayınlanan “Cumhuriyetimizin 100. Yılında Türkiye'nin Hayvansal Üretimi” adlı kitabın 111’inci sayfasında “Türkiye için özellikle kırmızı et üretimi kritik görünmektedir. Hayvan popülasyonlarından sağlanacak süt üretimi ile et üretimi uygun bir noktada dengelenmelidir. Aksi hâlde özellikle kırmızı et açığı oluşacak ve Türkiye et ithalatına zorlanacaktır. Eğer Türkiye kırmızı et açığını ithalatla karşılamaya kalkışır ve bunu uzun süre devam ettirirse süt ithalatının yolu da açılmış olacak.” denilmiştir.

Yani AKP İktidarı, bu ülkede et meselesinin süt meselesi, süt meselesinin de et meselesi olduğunu anlayamamış, yıllarca sütün sudan ucuza satılmasına göz yummuş ve süt üreticisinin feryatlarına kulaklarını tıkamıştır.

2007 yılında yem fiyatlarında yaşanan anormal artış, süt tozu ithalatının artması, süt fiyatlarının maliyetinin altında kalması ve bunun sonucu damızlık ineklerin kesime gönderilmesi, sonraki yıllarda et arzında açığa yol açmış ve et fiyatlarının artmasına neden olmuştur. Nitekim, görüldüğü gibi üreticinin öngörüsü gerçekleşmiş ve AKP İktidarının bu yanlış politika tercihi ve kötü yönetimi sonucu büyükbaş hayvan sayısı 2008 yılında yüzde 2, 2009 yılında ise yüzde 1 azalmış; 2007 yılında artan kırmızı et üretimi ise 2008 yılında yüzde 16, 2009 yılında yüzde 14 oranında düşmüş ve ortaya çıkan et arzı açığından dolayı et fiyatları artmaya başlamıştır.

Sonuçta, ithalat senaryosu gerçekleşmiş ve et ithalatı için ortam oluşturulmuş ve ithalata izin verilmiştir. Et ithalatı izni et fiyatlarını düşürmek için geçici bir çözüm olabilir ancak bu yanlış politik tercihin bundan böyle ülkemizi ithal ete mahkûm edeceği açıktır. AKP İktidarı ülkemiz insanını, ülkemiz çiftçisini desteklemek yerine Avrupa Birliği çiftçisini ve global gücün tüccarlarını desteklemeyi yeğlemiştir. Bu suretle, AKP Türkiye hayvancılığına, en önemli istihdam kaynağı olan bu sektöre, Türk çiftçisine ve Türkiye hayvancılığının geleceğine tarihinin en büyük darbesini vurmuştur.

Nitekim, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı “AB Uyum Sürecinde Hayvancılığımızın Sorunları” adıyla hazırladığı raporda şap, brusella, çiçek, kuduz, koyun-keçi vebası, tüberküloz, şarbon hastalıklarının kontrol altına alınamadığı, hayvan hastalıklarıyla mücadele için bütçeden ayrılan ödeneklerin yetersiz olduğu, hayvancılıkta genetik potansiyelin yetersiz olduğu, sektördeki kayıt dışılığa dikkat çekerek kaçak hayvan hareketlerinin de etkin bir şekilde kontrol edilemediği ve yem fiyatlarının yüksek olduğu gerçeğini ifade ederek hayvancılığa gereken önemi veremediklerini ikrar etmiştir.

Raporda, ayrıca hastalıkların neden olduğu yıllık ekonomik kaybın, süt ve et üretimimizin yüzde 25’ine eş değer olduğu, bunun da yaklaşık 2,7 milyar TL’ye tekabül ettiği zikredilmektedir.

Sonuçta, AKP Hükûmeti 15 Mart 1995 tarihinden beri tamamen yasak olan et ve kasaplık canlı hayvan ithalatının önünü açmıştır. 30 Nisan 2010 tarihinde yayımlanan Bakanlar Kurulu kararıyla Et ve Balık Kurumuna et ve canlı hayvan ithalatı yetkisi verilmiştir. Bu karar ve bu uygulama, Türkiye hayvancılığını dönüşü olmayan bir yola sokmuş ve hayvan varlığı bakımından dünya ve Avrupa Birliğinin sayılı ülkelerinden olan ülkemizi tamamen Avrupa’nın ve Amerika kıtası ülkelerinin pazarı hâline dönüştürmüş ve ülkemizdeki hayvan yetiştiricilerimizi, üreticilerimizi, besicilerimizi bir daha bellerini doğrultamayacak şekilde tasfiyeye götürecek yolu açmıştır.

Sözlerime son verirken sizleri bir kez daha saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısının aranılmasını istiyorum Başkan.

BAŞKAN – Daha konuşma var.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin aleyhindeki son söz Bursa Milletvekili Sayın Ali Koyuncu’ya aittir.

Buyurun Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgiyle, saygıyla, dostlukla selamlıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ali, bir daha olmayacak mısın? Çok sevgi gösteriyorsun!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Cumhuriyet Halk Partisinin hayvan sayısındaki düşüş ve et fiyatlarındaki yükselişin sebeplerini tespit etmek amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önerisinin görüşülmesinde AK PARTİ Grubu adına, aleyhinde söz almış bulunuyorum.

Tabii, benden önce çok değerli hatipler burada, çıktılar, konuştular. Biz de ilgiyle izlemeye çalıştık. Yaşamak denilen olay kâğıtla, kalemle yazılmaz, çizilmez, onu yaşamanız gerekir. Hani derler ya “Tarlada iziniz yoksa ambarda da yüzünüz yoktur.” Eğer ki sizler tarımda, tarlada, bağda, bahçede bostanı görmediyseniz Osman’ı da bilmezsiniz. Yani o insanları, çiftçilikle uğraşan insanları, osmanları da tanımazsınız. 

Bunu neden söyledim: Değerli hatip arkadaşlar dediler ki: “AK PARTİ Grubu adına burada yetkililer çıkacak, milletvekilleri çıkacak. Bunlara cevap istiyoruz.” dediler. Bizler de cevap vereceğiz ama arkadaşlarımız gitmişler. Nereye gittiniz? Hep kuru sıkı atıyorsunuz, ondan sonra da kaçıyorsunuz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir dakika, bir dakika…

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Buyurun, bizler bu attığınız kuru sıkılara cevap verelim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, az önce Cumhuriyet Halk Partisi adına konuşan arkadaşımız “Sizden cevap istiyorum.” diye burada söylemedi mi? Evet, söyledi. Şimdi ben cevap veriyorum: “Mavidil hastalığı.” dedi. Mavidil hastalığıyla ilgili numune İngiltere’ye referans laboratuvara gönderildi. Eğer ki ilmi kabul ediyorsak, eğer ki bilimi kabul ediyorsak dedikodularla, karalamalarla, yaralamalarla beslenmiyorsak ilim, bilim diyor ki: “Negatif. Böyle bir hastalık yok.” Onun akabinde ithalatçı firma hayvanları Sakarya’dan Gaziantep’e alıyor değerli arkadaşlar. Az önce Nuri Bey, Nuri Yaman Bey dedi ki: “Tarımdan konuşun.” Arkadaşlar, ben çamur batak çocuğuyum, tarladan geliyorum ve tarlaya gidiyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ne çocuğu? Bir dakika Ali Bey, anlamadım.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Ali Bey, ne çocuğusun anlamadık.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Çamur batak çocuğu olmadan bunları bilemezsiniz. Dedi ki: “Ben, doğrudan gelir desteğinden, üretimden daha fazla destek alıyorum.” Ya bak kardeşim, adama derler ki: “Atma din kardeşiyiz.”  Tam da cuk diye oturdu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ali Bey anlamadık.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Neden? Neden? 2008 yılında doğrudan gelir desteği kaldırıldı. 2008 yılında doğrudan gelir desteği kaldırıldı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ali Bey, niye ithalat yapıyorsunuz? Niye et ithalatı yapıyorsun?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Daha önce bizler, IMF politikaları çerçevesinde, iyi niyet mektupları çerçevesinde taahhütler vermiştik ya, onun için üretime değil, doğrudan gelir desteğine destek veriyorduk ama sonra ne oldu?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye et ithalatı yapıyorsunuz?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Biz, IMF’e iyi niyet mektupları vermedik.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalata cevap ver, ithalata!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Dedik ki: “Bu ülkenin, bu milletin asil temsilcileri, AK PARTİ Hükûmetinin temsilcileri, IMF’e boyun eğmeden, milletin menfaatleri doğrultusunda tarım politikalarını belirler.” Ve biz doğrudan gelir desteğini kaldırdık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Süt 40 kuruş.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Neye verdik? Neye verdik? Ürüne verdik değerli arkadaşlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 2008’e kadar beş yıl kim iktidardaydı?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Üretim yapmadan destek alamazsınız. Buna da cevap verdim.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ali Bey, süt kaç lira, süt?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Şimdi, değerli kardeşlerim “Posof’ta şap oldu.” dedi, şap, şap. Türkiye Cumhuriyeti devleti… Bağırmakla, karalama, yaralama yapmakla bir yere varamazsınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Süte gel, süte!

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Doğruları söyle, doğruları!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Gerçekleri göreceksiniz. Ayağınıza çamur bulaşacak, metan gazını koklayacaksınız, bunu ondan sonra buraya çıkacaksınız, konuşacaksınız. Tamam mı? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, “Posof’ta şap hastalığı oldu, hayvanlar öldü.” dedi değerli arkadaşımız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Değerli kardeşlerim, şap hastalığına tazminat verilmez, şap hastalığından da fazla hayvan ölmez. Ama brusella ve tüberküloz hastalığına devletimiz, Hükûmetimiz destek vermiyor mu? Tabii ki veriyor.

Onun akabinde, Ziraat Bankasından bahsettiler değerli arkadaşlar. Tabii, tarım sektörü zor sektördür, zahmetli sektördür. Orada eli nasırlı insanlar vardır, çalışırlar annelerimiz, babalarımız, bacılarımız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sütçülerin sırtından in, sütçülerin sırtından.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onlar var ya onlar, yüzde 8 bin faizler çıktığında, Ziraat Bankasından yüzde 59, yüzde 54, yüzde 70’le kredi aldıklarında, sonra temerrüt faizleri yüzde 174’lere çıktığında üretimi kesmediler o insanlar.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt Birliğinden kaç para maaş alıyorsun?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Onların ellerinden öpüyorum, çiftçi kardeşlerimize de saygılar sunuyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Onlar şimdi hapiste, cezaevinde onlar.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Değerli kardeşlerim, şimdi, hayvan sayısından bahsedildi az önce burada, hayvan sayısından bahsedildi değerli kardeşlerim. 2002’de 9,9 milyon hayvan varlığı vardı.

Sen büyükbaş hayvanın ne kadar olduğunu biliyor musun? Büyükbaş, büyükbaş hayvan. Biliyor musun?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biliyorum, 4 milyon lira.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – 9,9 milyondan 10,8 milyona çıktı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayır, 4 milyon lira.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bakın, yıllardır bu ülkede iktidar oldunuz. Millet sizin hayvancılığa ne verdiğinizi biliyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 7 milyona aldıklarını 4 milyona satamıyor.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Biz de sizin bu insanlara hiçbir şey vermediğinizi çok iyi biliyoruz değerli kardeşlerim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bugün görüştüm, bugün.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayvancılıkta 1930’lara, 1940’lara gitmeyelim. Eğer ki gidersek söyleyeceğimiz rakamların altında kalırsınız, o günlerde karkas ağırlığın…

ALİM IŞIK (Kütahya) – 2011’e gel, 2011’e.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Bugüne gel, bugüne.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Karkas ağırlığın ne olduğunu biliyor musun?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Biliyorum.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama ben AK PARTİ Grubuna bir öneride bulunuyorum. Buradan, bizim, sayın grubumuzun, grup başkan vekillerimizin hayvancılıkla ilgili ve yaptıklarımızla ilgili milletvekili arkadaşlarımıza bir seminer verilmesi konusunda öneride bulunuyorum çünkü arkadaşlarımız bilmiyorlar, görmüyorlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) - Geçti, geçti, seçime gidiyoruz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Karkas ağırlık ne kadardı, ne kadardı karkas ağırlık? 60’tı. Süt verimi ne kadardı? 500, 700’dü bir hayvandan. Hani sağıyorsun böyle hayvanları. Tamam mı.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt birliğinden kaç para maaş alıyorsun?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ne kadardı 500, 700’dü. Şimdi nereye çıktı? 1.700 kilogramdan 2.800 kilograma çıkmadı mı? Sayı esas değil, verimlilik esas, verimlilik değerli kardeşlerim. Tarımda verimliliği çok iyi bilmemiz lazım.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz, niye? Çok verimli olduğu için mi ithalat yapıyorsunuz? Ne ithal ediyorsunuz?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, hayvancılıkta daha önceki yıllarda tarım bütçesinden ne kadar destek veriliyordu? Yüzde 4’tü değerli arkadaşlar, Tarım Bakanlığımızın bütçesinden hayvancılığa verilen destekleme yüzde 4’tü. Şimdi ne kadar? Yüzde 28.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayvancılığa 83 milyon TL destek verilirken bugün 1 milyar 700 milyon… Siz anlayasınız diye eski parayı da söylüyorum. 1 katrilyon 700 trilyon lira destek verilmiyor mu değerli kardeşlerim? Veriliyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gayrisafi millî hasılaya oranını söyle. Oran kaç, 2011’de ayırdığın oran kaç?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Şimdi, tabii ki hayvancılıkta, et piyasasında, süt piyasasında inişler çıkışlar yapılmıyor mu? Yapılıyor, oluyor, bunlar da oluyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 2011 yılındaki oranı söyle!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama devletimiz, mağduriyetleri önlemek için plan ve projelerini ortaya koyuyor. Bugün itibarıyla üreticilerimizin hayvan başına aldığı destek ne kadar, ne kadar?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Süt üreticisinin durumu ne?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ne kadar hayvan başına aldığı destek? Bilmiyorsun, öğren: 275 TL hayvan başına destek veriyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Onun için mi ithalat yapıyorsunuz?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca buzağı başına 100 TL, sütüne 6 kuruş destek veriyoruz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Niye ithalat yapıyorsunuz? Ona cevap ver!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Toplamda bir hayvan başına ne kadar destek veriyoruz? Buyur, konuş. 700 TL destek veriyoruz değerli kardeşlerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yem kaç para?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İthalata cevap ver, ithalata!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Alınan tedbirleri sayayım, bilmiyorsanız iyi dinleyin ve öğrenin.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sen önce Angusları öğren. “Angus” ne demek?

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Türkiye artık süt ihraç eden bir ülke hâline gelmemiştir. Süt tozu ihracatına destek getirilmiştir. Yurt içine süt tozu ithalatına “dur” denilmiştir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nasıl? 20 bin ton süt tozu ithal ediyorsunuz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Protein, kazein ithalatına gözetim tedbirleri getirilmiştir. Besicilerimize ocak ayından itibaren 300 TL destek getirilmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yalandan kim ölmüş?

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Ali Bey, doğruları söyle, doğruları!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Koyunculuğumuzun gelişmesi için koyun başına destek 10 TL’den 15 TL’ye, koyunculukta süt desteği 10 kuruştan 15’e çıkarılmıştır. Ayrıca organik hayvancılığa yüzde 50 daha fazla destek veriliyor. Sıfır faizli kredileri verdik. Bölgesel hayvancılıkla ilgili destekler getirdik değerli arkadaşlarım.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayvancılık göçtü, göçtü!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Dünyanın en kolay yapılan işi… Bakın ben size söyleyeyim. Dünyanın en kolay yapılan işi nedir biliyor musunuz? Sizin yaptığınız, eleştirmektir. Tamam mı değerli kardeşlerim? Ve onun akabinden de hiçbir şey yapmamaktır.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bir torba yem kaç para?

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Bizim sizden farklılığımızı söyleyeyim, ister alının, ister üzülün: Biz yapmak için varız, biz başarmak için varız, milletimizin derdine çare olmak için varız.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Dünyanın en kolay işi kürsüden yalan söylemek!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Siz de olmak için varsınız. Başarıda yoksunuz, çalışmada yoksunuz, milletin derdinde yoksunuz: salonlarda milletin olmadığı yerlerde eleştiriye varsınız, kurusıkıya varsınız, taklide varsınız. Bu milletin basireti, bu milletin feraseti ve ileri görüşlülüğü sayesinde iktidar olan biziz, biz, biziz, muhalefet de sizsiniz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Hayvancılığı batırdınız!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - 12 Haziranda bu millet takdirini yapacaktır, milletin konuşacağı gün yakındır.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gel, Balıkesir’e gel!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Kimin olmak için, kimin yapmak için çalışacağının kararını bugüne kadar olduğu gibi 12 Haziranda da bu millet verecektir.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koyuncu.

Sayın Anadol, karar yeter sayısı istiyor musunuz?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Evet. (AK PARTİ sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Tamam.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri reddedilmiştir, karar yeter sayısı vardır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

                                                                                                         30/3/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 30.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                         Suat Kılıç

                                                                                                          Samsun         

                                                                                        AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında bulunan 725, 719, 699, 702 ve 712 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 2, 3, 4, 5 ve 6 ıncı sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

5 ve 6 Nisan 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesi;

6 ve 7 Nisan 2011 Çarşamba ve Perşembe günleri saat 14:00'te toplanması;

30 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 725 S.Sayılı Kanun Tasarısının 1. Bölümünün bitimine kadar çalışması,

31 Mart 2011 Perşembe günü 646 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışması, bu birleşimde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanamaması halinde 1 Nisan 2011 Cuma günü de saat 14:00'de toplanarak kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 646 sıra sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,

Bu birleşimlerinde gece 24:00'de günlük programların tamamlanamaması halinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesi;

5, 6 ve 7 Nisan 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat 23:00'e kadar çalışması,

725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;

Önerilmiştir.

725 Sıra Sayılı

Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1012)

BÖLÜMLER                 BÖLÜM MADDELERİ                                 BÖLÜMDEKİ

                                                                                                         MADDE SAYISI

1.BÖLÜM                    1 ila 17 nci maddeler

                                    (Madde 14’e bağlı; 71/A, 71/B ve 71/C                            19

                                    Maddeleri dâhil)                                                              

2.BÖLÜM                    18 ila 33 üncü maddeler

                                    (Madde 26’ya bağlı; Geçici 2, 3 ve 4 üncü                       19

                                    maddeler ile Geçici Madde 1 dâhil)                                 

                                    TOPLAM MADDE SAYISI                                              38

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ilk söz Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç’a aittir.

Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İki muhalefet grubumuzun grup önerileri üzerindeki görüşmeler tamamlandı. İktidar grubu olarak bizim de bir grup önerimiz var. Bu hafta ve önümüzdeki hafta Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma gün ve saatlerini dizayn etmeye yönelik hazırlığımızı muhalefet partilerinin grup temsilcileri ile Sayın Meclis Başkanının Başkanlığındaki Danışma Kurulunda paylaştık. Mutabakat sağlanamadığı için şu an huzurlarınızdayız. Genel Kurulun onayına çalışma prensiplerimizi arz edeceğiz ve sizlerin alacağı karar doğrultusunda bu hafta ve önümüzdeki haftaki gündem sıralamalarını şekillendirmiş olacağız.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinde 23’üncü Dönemin son günlerini, son çalışma günlerini idrak etmekteyiz. Bu hafta ve önümüzdeki hafta Genel Kurulumuzun yasama çalışmalarına devam edeceği son haftalar olacak büyük olasılıkla çünkü malumlarınız olduğu üzere milletvekili seçimine yönelik aday listeleri 11 Nisan tarihinde tüm siyasi partiler tarafından Yüksek Seçim Kuruluna teslim edilecek ve dolayısıyla, resmî seçim takvimi kapsamında, sonraki günlerde, listelerin kesinleşmesini takiben, bütün siyaset kurumunun gündeminde 24’üncü Döneme yönelik, milletvekili genel seçimlerine ilişkin kampanya çalışmalarına katılmak olacak. Dolayısıyla son haftalar biraz sıkıştı. Bu noktadaki eleştirileri kabul ediyorum. Son haftalarda çalışma yoğunluğu bir miktar arttı. Fakat burada, bizlerin, kanun tasarı ve tekliflerini son günlere yoğunlaştırmak gibi bir iradesi yok, açık yüreklilikle bunu ifade etmek istiyorum. Malumunuz olduğu üzere İç Tüzük’teki çalışma süreci 1 Temmuz tarihine kadar. 2003’te, 2004’te, 2005’te, 2006’da, seçimler yılı olan 2007 yılı hariç olmak üzere, 2008, 2009 ve 2010 yıllarında da hiç 1 Temmuz tarihinde yani İç Tüzük’ün uygun gördüğü tarihte Türkiye Büyük Millet Meclisini tatil edemedik. Bu anlamda milletvekillerinin tamamına –iktidar, muhalefet- bir teşekkür borcumuz var. 1 Temmuz-1 Ekim tarihleri arasında, temmuz, ağustos, eylül ayları İç Tüzük gereği tatil olması gerekirken hep milletvekillerimizin tatil dönemlerinden feragat edildi ve hep fazla çalışmak suretiyle milletimizin, yürütme organının ihtiyaç duyduğu kanun tasarı ve tekliflerini burada yasalaştırmanın gayreti içerisinde olduk. Ancak, kanun gereği olarak milletvekili seçimlerinin 12 Haziranda yenilenmesi gerektiğinden ve bu yönde seçim kararı alındığından dolayı bu sene 1 Temmuz tarihine kadar bile çalışma süremiz maalesef yok. Dolayısıyla seçim takviminin zorunlu kılmasından dolayı normal koşullarda 1 Temmuza kadar yayılması gereken kanun tasarı ve tekliflerini bu hafta ve önümüzdeki haftayla birlikte bitecek olan çalışma günlerine yoğunlaştırmak bir zaruret hâlini aldı.

Yine, açık yüreklilikle bir teşekkürümü ifade etmek istiyorum. Gerek geçen hafta gerekse bu haftanın ilk günü olan dün itibarıyla öngörülenin üzerinde bir çalışma performansını muhalefet gruplarımızın da anlayışı sayesinde yakalayabildik. Kendilerine teşekkür ediyorum. Tahmin ediyorum bugün ve bundan sonraki sayılı günlerde de aynı anlayış ve iş birliği içerisinde sükûnet ve suhulet çerçevesinde yine önümüzdeki kanun tasarı ve tekliflerini… Eleştiriler elbette ki seslendirilecek, önergeler elbette ki verilecek, itirazlar elbette ki burada ifade edilecek ama buna rağmen çalışma takvimini birlikte tamamlayabileceğimiz kanaatindeyim.

Değerli arkadaşlar, 23’üncü Dönemin sayılı günleri gök kubbede hoş bir seda bırakmak ve bu dönem milletvekilleri olarak sükûnet, suhulet, anlayış, barış, kardeşlik hissiyatı içerisinde bugünleri tamamlayabilmek hepimizin arzusu olmalı; son günlerden iyi hatıralar bırakabilmeliyiz 23’üncü Dönem adına ve 24’üncü Döneme de inşallah başlarken hep beraber olabildiğince rahat, dingin bir iş yüküyle başlayabilmeliyiz.

Bizim gündemimizde bugün itibarıyla Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine başlamak var. Dün malumunuz, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın, bir, 71’inci maddesinin görüşmelerini tamamlayamamıştık, iki, geçen hafta Perşembe günü geç saatlere kalması nedeniyle yürütme ve yürürlük maddelerini oylayamamıştık. Bunları görüşeceğiz sıradaki işler gereği. RTÜK’e üye seçimini yapacağız. Akabinde yeni bir tasarı olarak yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına yönelik kanun tasarısının görüşmelerine başlamış olacağız.

Bugün için düşüncemiz, tümü üzerindeki görüşmeleri yaptıktan sonra birinci bölüm üzerindeki görüşmeleri de yapmak ve birinci bölümün bütün maddelerinin görüşmelerini tamamlayabilmek. Yarından itibaren, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasıyla ilgili kanun tasarısının ikinci bölümü üzerindeki görüşmeleri yapmak ve bütün maddelerinin oylamalarını icra edebilmek, tümü üzerindeki oylamayı da icra edebilmek. Akabinde, Adana ilimizde kuruluşu Hükûmet tasarısı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine intikal etmiş bulunan Adana bilgi ve teknoloji üniversitesinin kuruluşunu gerçekleştirebilmek. Bunun da sonrasında, kısmet olursa hep birlikte… Herkesin görebildiğim kadarıyla bu yönde bir arzusu var. Belki bazı hükümlerine itirazlar olabilecek olmakla beraber sporda şiddetin önlenmesine dair bir kanun tasarısı var. Yirmi sekiz maddeden müteşekkil bu kanun tasarısını da yine yarın görüşmeyi arzu ediyoruz sizlerin de katkı ve destekleriyle beraber. Yurt dışı temaslar çerçevesinde bu hafta görüşülmesi zaruri olan üç uluslararası sözleşmeyi de yine yarınki gündemin sonunda görüşmeyi arzu ediyoruz.

Bizim esasında bu yüklü gündemde çarşamba ve perşembe günlerinin yetmeyebileceği noktasından hareketle kanaatimiz cuma ve cumartesi günleri de Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışması hususunu sizlerin iradenize sunmaktı. Fakat Cumhuriyet Halk Partisi Grup Temsilcisinin Danışma Kurulu toplantısında bir arzusu oldu. Bilebildiğimiz kadarıyla Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu bunu seslendirdi. Cumartesi günü Cumhuriyet Halk Partisinin aday belirlemelerine yönelik resmî ön seçiminin olacağı bize ifade edildi. Dolayısıyla, cumartesi günü çalışmayı doğru bulmadık. CHP’nin kendi aday belirleme gündemine odaklandığı bir noktada Meclisi çalıştırmayı doğru bulmadık. Bu zikrettiğim kanun tasarı ve teklifleri perşembe günü bittiği takdirde yarın akşam itibarıyla, uygun saat itibarıyla Genel Kurul çalışmalarını birlikte noktalandırabiliriz kanaatindeyim. Olmadığı takdirde Cuma günü çalışmalara devam eder ve cumartesiye kalmayacak şekilde bu haftanın gündemini tamamlayabiliriz.

Önümüzdeki haftaya ilişkin çalışma gün ve saatleri de belirlendi. Bunlar dağıtıldığı için ayrı ayrı zikretme gereği görmüyorum. Salı günü 15.00’te başlayacağız, çarşamba, perşembe ve cuma günleri 14.00’te Genel Kurul çalışmalarını –gelecek hafta için ifade ediyorum yani 5, 6 ve 7 Nisan tarihleri için ifade ediyorum- bu şekilde bir planlamamız var.

Yine, Danışma Kurulunda mutabık kaldığımız bir diğer husus, malum, 23’üncü Dönemde raporları henüz Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşülemeyen araştırma komisyonu çalışmalarımız var. Araştırma komisyonu raporlarının da cuma günü Genel Kurulun gündemine getirilmesini ve 24’üncü Döneme kalmadan, yani milletvekillerimizin iktidarıyla, muhalefetiyle emek verdiği onca çalışma heba edilmeden araştırma komisyonu raporlarının burada okunması, üzerindeki müzakerelerin yapılması da temel arzularımızdan bir tanesidir. Burada da büyük ölçüde mutabık kaldık. Sayın Şandır vardı toplantıda. Cumhuriyet Halk Partisi Grubundan Sayın Kemal Anadol adına Sayın Aslanoğlu vardı. BDP grup temsilcisi Danışma Kurulu toplantısına katılmadığından dolayı kendilerinin görüşlerini alamadık ancak büyük ölçüde bir mutabakatın olduğu anlaşılıyor.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, gündemimiz bundan ibarettir. Kabul ediyorum, biraz yüklü ama kesinlikle iyi niyetle de ifade ediyorum, 1 Temmuza kadar çalışmamız gerekirken seçim nedeniyle süreci öne aldık ve bu süreçte biz de yapıcı yaklaşımlar içerisindeyiz. Dün torba kanunla ilgili geçici madde önerilerimizden muhalefetin itiraz ettikleri oldu. Arka tarafa geçtik, birlikte müzakeresini yaptık, değerlendirmesini yaptık. 6 geçici madde önergemizden 3 tanesini kenara aldık, mutabık kaldığımız 3 tanesini birlikte kanunlaştırdık.

Yine, Anamur’dan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ne su götürmeye yönelik Hükûmet projesinin yasal zeminini oluşturmak üzere hazırlığı yapılan maddeye ilişkin olarak Sayın Şandır’ın bir Anayasa itirazı oldu. Yine Sayın Başkan sağ olsun, Sayın Akşener ara verdiler, arka tarafa geçtik, onu da müzakere ettik.

Sayın Şandır’a da teşekkür ediyorum, önerisini dikkate aldık.

Sayın Başkanımızın da Sayın Meral Akşener’in de toleransıyla, arayı belki biraz uzun tuttuk ama, çalışmayı sağlıklı bir şekilde nihayete erdirebildik.

Değerli arkadaşlar, son iki haftanın çalışma gündeminin iktidar ve muhalefet milletvekillerimizin tamamına, Türk milletine, Türkiye Cumhuriyetine, yasamaya, yürütmeye, yargıya, bütün organlara hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, sizleri saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu önerisinin aleyhinde ilk söz, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün kendi grup önerimizin lehinde konuşurken de ifade ettiğim gibi, bugün üç partimizin Meclis Genel Kurulunun gündemini, programını belirleyen önerileri oldu. Şimdi, iktidar partisi grubunun önerisini görüşüyoruz. Şekil şartının gereği, İç Tüzük gereği Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak aleyhte söz aldım. Ama her defasında ifade ettiğim gibi, Genel Kurulun ve Meclisin çalışma programının belirlenmesi takdiri iktidara aittir, çünkü ülkeyi millet adına yönetmek sorumlusu siyasi iktidardır. İktidar, söz verdiği veya milletin önüne koyduğu programı doğrultusunda ihtiyaç duyduğu, gerekli gördüğü hukuku belirlemek, gerçekleştirmek, gereken düzenlemeleri yapmak sorumlusu odur. Dolayısıyla, bunu da gerçekleştirmek için buranın çalışma programını yapmak hakkına sahiptir. Biz buna itiraz etmiyoruz. İtiraz ettiğimiz husus şudur: Bu programın düzgün yapılması, her hafta, hatta bazen haftada birkaç defa grup önerisi olarak bu Genel Kurulun önüne gelip Meclisin zamanının israf edilmemesidir. Şimdi, Sayın Kılıç “Bu, son grup önerimiz, son programımız.” dedi ama endişe ederim ki önümüzdeki haftanın başında yeni bir grup önerisiyle, yeni bir teklifle yine huzura gelebilirler, bunu daha önce birçok defa yaşadık. Burada grup başkan vekillerini suçlamıyorum. Bu işin tabiatından kaynaklanıyor ama biraz da Adalet ve Kalkınma Partisinin yoğurt yeme üslubu farklı. Bir karar mekanizması, bir öngörü, bir gelecek tanzimi noktasında bir zafiyet yaşanıyor. Her defasında öncelikler değişiyor, sıralar değişiyor, programlar değişiyor ve sonuç itibarıyla Meclis Genel Kurulunun hemen her hafta birkaç saati bu şekilde tartışmalarla geçiyor; bunu doğru bulmuyoruz, bunu milletin hukukuna karşı bir haksızlık olarak görüyoruz.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti bir hukuk devletidir, müesses bir devlettir. Kurumları vardır, kuralları vardır; bunu yazılı hâle getirdiğimiz belgelerimiz vardır; Anayasamız vardır, kanunlarımız vardır ve Meclis çalışması için birlikte belirlediğimiz İç Tüzük’ümüz var, bunlara uymak öncelikle bizim sorumluluğumuz. Hukuk kurucu olarak çalışan bu müessesese hukuk bozuculuk gibi bir misyona soyunmamalıdır ama burada birçok defa birçok kanunda olduğu gibi biz İç Tüzük’ü zorlayan birtakım kararlar aldık, birtakım görüşmeler yaptık. Şimdi, hâlbuki Türkiye seksen yıllık, doksan yıllık cumhuriyetiyle oturmuş bir hukukuyla, oturmuş bir işleyişiyle neyin nasıl yapılacağı, hangi zaman aralığında yapılacağı Tüzük’ümüzde, kanunlarımızda, yasamızda bellidir. İktidar yani takdir yetkisine sahip olan iktidar bunun bilincinde doğru bir mutfak oluşturarak bunları tanzim etmesi gerekir ama ne yazık ki, üzülerek söylüyorum, burada çıkardığımız kanunlara bakarsanız ki istatistiki olarak söylemek mümkündür; yüzde 90’dan fazlası düzeltme kanunu, değişiklik kanunu. Kanunları değiştirmişiz, değişikliği değiştirmişiz, değişikliğin değişikliğini tekrar değiştirmişiz.

Değerli arkadaşlar, dün bir torba yasa tamamladık, bir önceki torba yasada yaptığımız düzenlemeleri değiştirdik. Hatta şimdi Sayın Kılıç tekrar ifade ediyor, “Eksik bırakmışız, yanlış yapmışız, yeniden düzeltmemiz gerekir.” diyor. Şimdi, düşünebiliyor musunuz… 

SUAT KILIÇ (Samsun) – Öyle bir şey demedik.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle oldu. Şimdi, yani daha sabahleyin, vardığımız mutabakatla, dünkü torba yasada eksik kalan bir husus var, bunu tekrar nasıl değiştiririz diye konuştuk.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Mutabık kaldık, onda da mutabakat sağladık.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani, işte, mutabık kaldığımız konu diyorum, eksik bıraktığımız bir konuyu nasıl değiştiririz diye konuştuk. Bu nedir? Bu müesses düşünmemektedir. Düşünmemenin bir sonucudur.

Bu konuyu hazırlayan mutfaklar, Kanunlar Kararlar Genel Müdürlüğü, Meclisimizin Kanunlar Kararlar Dairesi Başkanlığının bu konuda gerçekten ileriye dönük olması gereken düzenlemeyi zamanında yapması ve burayı meşgul etmemesi gerekir. Bu sebeple söylüyorum: Gerçekten, çok çalıştık, yorulduk, yoğun çalıştık ama verimli çalıştığımızı söyleyebilmek mümkün değil değerli milletvekilleri, etkili çalıştığımızı söyleyebilmek mümkün değil. Türkiye’nin ihtiyacı olan hukuku kurmak noktasında Türkiye Büyük Millet Meclisi ve onun gündemini belirlemek takdirine sahip olan siyasi iktidar; grubuyla, Hükûmetiyle etkin ve verimli bir hukuk düzenlemesi yaptığını söyleyebilmek maalesef mümkün değil.

Şimdi, Sayın Kılıç’ın da ifade ettiği gibi, burada Anayasa’ya aykırı düzenlemeler de yapıldı, gözümüzün önünde, gözümüzün içine baka baka. Bilen olmasa geçecek. Dolayısıyla, bu türlü yanlışlıkları burada sürekli ifade ettik.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak millet adına aldığımız bu görevi yani muhalefet görevini nasıl yapacağımızı ilk günden ifade etmiştik. 23 Temmuz 2007 tarihinin sabahında Sayın Genel Başkanımız teşkilata gönderdiği bir genelgeyle, milletimizin bize muhalefet görevini verdiğini ve biz, bu muhalefet görevini şu dört ilkeye bağlı kalarak yapacağımızı ilk günden hem teşkilata talimat hem de kamuoyuna bir tebligat olarak ifade etmiştik. Demiştik ki: Uzlaşmacı olacağız, hoşgörülü olacağız, diyaloğa açık olacağız ve sorun üreten değil, sorunların çözümüne katkı veren bir muhalefet anlayışıyla Meclis çalışmalarına katkı vereceğiz. Bu ilkeye sonuna kadar bağlı kaldık ve birçok örneğinde de görülmüştür ki Milliyetçi Hareket Partisinin katkısıyla burada çok önemli kanun düzenlemeleri yapılmıştır; Türk Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu bunun en canlı örneğidir. Ama ne hikmetse, her defasında bunu ifade etmiş olmalarına rağmen, bu kanunların değiştirilmesinde veya düzenlenmesinde gerek komisyonda gene gerekse Genel Kurulda bu noktada bir uzlaşma, bir birlikte çalışma sürecini, becerisini veya bunu müesses hâle getirecek bir uygulamayı biz maalesef göremedik.

Değerli arkadaşlar, şimdi bu torba yasaların birincisini çıkardık. Yaklaşık yedi yüz elli maddelik bir torba yasaydı. Ben burada ifade ettim, her ne kadar iki yüz elli maddelik gibiyse de alt bentleriyle, fıkralarıyla topladığınız takdirde yedi yüz elli küsur maddelik bir torba yasa çıkardık. Muhtemel seksen doksan tane kanunda değişiklik yapıyordu, otuzdan fazla kurumun yapısıyla oynayan bir torba yasaydı. Yetmedi, ikinci bir torba yasayı dün akşam itibarıyla tamamladık, gelecek hafta üçüncü bir torba yasa geliyor. Yani bu, müesses bir yapıya yakışmaz bir sonuç.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Göçebe, göçebe!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Yani işte, göçebe.

Benim bir arkadaşım vardı, 70 öğrenci olaylarından sonra yurt dışına gitti, orada çalıştı. Çalıştığı ülkeyi söylemeyeyim. Geri döndüğünde dedi ki: “Türkiye'nin kıymetini bilin.” “Niye?” “Çünkü gittiğim ülkede gelen evrak, giden evrak kayıt defteri yoktu.” dedi. Yani Türkiye’de bürokrasi diye tenkit ettiğiniz, şikâyetlendiğiniz bu yapı bu devletin müessese, bu devletin bir kurum devleti, bu devletin bir kural devleti olduğunun, yani hukuk devleti olduğunun ifadesi. Siz bunu yok sayarak, böyle “Olursa da olur, olmazsa da olur.” derseniz Türkiye’ye kötülük etmiş olursunuz.

Bakın değerli arkadaşlar, sizi milletime, halkıma da söylüyorum. Şimdi bir yetki yasası getiriyorsunuz, kanun hükmünde kararname. Nasıl olacak bu? Yani kanun hükmünde kararname, özel dönemlerin, özel şartların hükûmetler tarafından müracaat edildiği bir anayasal müessese. Şimdi, Adalet ve Kalkınma Partisi, dönemin sonuna gelinmiş, iki aylık bir süre kalmış, Hükûmete kanun çıkartma yetkisi veriyor. Niye? Bu panik niye? Bu telaş niye? Geç kalmış olmanın aceleciliği veya yanlış, eksik yapmış olmanın telaşıyla bu teşebbüs niye? Dolayısıyla doğru yapmıyorsunuz, doğru yapmıyorsunuz! Yani millet nezdinde böyle torba yasalarla, kabul edilmez, hatta Anayasa’ya aykırı önergelerle, düzenlemelerle, uzlaşma aramayan değişikliklerle ve bütün bunun ötesinde, Meclisi yok sayarak, baypas yaparak kanun hükmünde kararname çıkartma teşebbüsünüz Türkiye’yi kötü yönettiğinizin, Türkiye’yi iyi yönetemediğinizin itirafıdır. Eğer Türkiye’yi iyi yönetseniz torba kanuna ihtiyaç duymazsınız, kanun hükmünde kararnameye ihtiyaç duymazsınız.

Bunları ifade etmek için söz aldım, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.

Sayın Çelik, pek kısa bir söz talebiniz var, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, Anamur Akköprü Barajı’nın yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere imkân sağlayan kanun metnine katkı verenlere teşekkür ettiğine ilişkin açıklaması

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Dün görüşmemizde İskan Kanunu’na ek 5’inci madde konmuştu. Sayın Kılıç da bu konuya değinmişti. Ben dün kendisinde de o metni gördüm. Burada, Genel Kurulda Anamur Alaköprü Barajı yapımıyla ilgili mağdur olan köylülere bir imkân sunulmuş oluyor. Bundan dolayı Genel Kurulda katkı veren herkese teşekkür ediyorum.

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi  (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde ikinci ve son söz Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın’a aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Aleyhinde ben varım.

BAŞKAN – Lehinde son söz… Aleyhinde son söz sizin.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ grup önerimizin lehinde söz almış bulunuyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, getirmiş olduğumuz grup önerimizde gündem sıralarının değişmesiyle birlikte çalışma saatlerine yönelik bir düzenleme var. Halkımızın talep ve beklentilerine uygun bir şekilde son iki haftayı kapsayan düzenlemeler mevcuttur bu grup önerimizde, hem Divanda okundu hem de Çok Değerli Grup Başkan Vekilimiz en güzel şekilde ifade etti.

Değerli arkadaşlar, öncelikle tüm 23’üncü Dönem milletvekillerine bir teşekkürümü ifade etmek istiyorum. Gerçekten, bu dönemde temel yasalar da dâhil olmak üzere birçok düzenlemeyi hep birlikte çıkardık. Burada belki zaman zaman sert tartışmalara varan müzakereler yapıldı ama işte, az önce bahsedildiği gibi, birçok temel yasada da birtakım uzlaşılar sağlandı, bundan dolayı da 23’üncü Dönemde görev alan bütün milletvekillerine halkımız adına teşekkür etmek istiyorum.

Yine, değerli arkadaşlar, tabii ki, Meclisin açıldığı ilk günden son güne kadar Parlamento aynı şekilde, aynı kararlılıkla devam ediyor, hâlen halkımızın beklemiş olduğu birçok yeni düzenleme mevcut. Malum 11 Nisan tarihi itibarıyla da aday listeleri açıklanacağı için, Yüksek Seçim Kuruluna verileceği için 11 Nisandan sonra bu çalışmalar biraz zor yürüyecek, yürümeyecek, dolayısıyla “Bu son iki haftada da öncelikli olan konuları düzenleyelim.” dedik ve bu manada da özellikle, örneğin, hep beraber, herkesin, bütün kesimlerin şikâyet ettiği yargıda yavaş giden işlemlerin hızlandırılması amacıyla… Hani “Adalet mülkün temelidir.” dedik ve aynı zamanda, adalete zamanında kavuşmak adına ve geciken adaletin adalet olmadığı anlayışıyla birlikte, yargıda hızlandırmayı sağlayan birçok teknik ve hukuki düzenlemeyi inşallah bu hafta ve haftaya -daha önceki görüşmelerle- hep birlikte çıkaracağız.

Ben bugüne kadarki çalışmalardan dolayı ve yine, bundan sonra, son iki hafta içerisinde yapılacak çalışmalardan dolayı, tekrar, 23’üncü Dönem tüm milletvekillerine teşekkür ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup önerisinin aleyhinde son söz Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli’ye aittir.

Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

AKP grup önerisinin aleyhinde söz aldım. Değerli arkadaşlarım, hem AKP Grup Başkan Vekili Sayın Kılıç hem de lehinde konuşan Adıyaman Milletvekili Sayın Ahmet Aydın ne yazık ki doğruyu söylemiyorlar. Şu nedenle doğruyu söylemiyorlar: “Son iki haftayı düzenleyen bir çalışma takvimini getirdiklerini” söylediler. Doğru mudur? Doğrudur, elimizdeki metin de budur. Neden doğru söylemiyorsunuz?

1) Plan Bütçe Komisyonunda sağlıkla ilgili bir torba kanun hazırladınız, getireceksiniz apar topar.

2) Kanun hükmünde kararname yetkisi veren yetki kanununun Komisyon görüşmeleri perşembe günü saat 10.30’da Plan Bütçe Komisyonunda görüşülecek.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben önümüzdeki haftaki tasarıların hiçbirini saymadım ki.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – İki hafta, bakın burada var.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Gün ve saatler var orada.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Hayır, saatleri de söyleyeceğim.

Bakın, kanun hükmündeki kararnameyle ilgili bir yetki kanunu getireceksiniz.

3) Adalet Komisyonunda kabul edilen kanun tasarıları var, onları temel kanun olarak getireceğiniz gibi, yarın saat 10.30’da Adalet Komisyonunu topluyorsunuz Ceza Kanunu’nda bazı maddelerin değiştirilmesi için.

Elinizi vicdanınıza koyun, bakın, Türk milleti sizi dinliyor, doğruyu söylemiyorsunuz; bu bir.

İkincisi: Gelelim, yine çok değerli arkadaşımız, bundan önce Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde konuşan Sayın Ali Koyuncu, o arkadaşımız da doğruyu söylemedi.

Şimdi vatandaşlar beni telefonla aradılar, hatta mesaj gönderdiler; “vatandaş” dediğim çiftçi ama bu çiftçi aydın çiftçi, okuması yazması olan çiftçi. Siz konuşurken akıllarına “Zübük” diye bir film gelmiş ve bana diyorlar ki: Rahmetli Aziz Nesin’i ve Kemal Sunal’ı lütfen konuşurken rahmetle anın çünkü orada da bir siyasetçi tiplemesi vardı, orada da siyasetçi tiplemesi kendi seçmenlerine hoş gözükebilmek için farklı düşüncelerini söylüyordu. “Benim aklıma geliyorsunuz.” demiyorum, burada hiç kimseye bir suç izafe etmiyorum.

Bakın, neden doğru söylemediniz: Eğer Türkiye'de hayvancılık sizin anlattığınız gibi olsaydı Türkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk kez kurbanlık hayvanı ithal etmezdi. Bu kadar basit.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – İlk kez değil.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Peki, dedikleriniz doğru olsaydı Türk çiftçisinin eşi, çiftçisi rehin olmazdı, toprakları, tarlaları, traktörleri hacizde olmazdı ve mal beyanında bulunmadığı için ya da ödeme taahhüdünü ihlal ettiği için cezaevlerine hapis olarak girmezdi. Bu da doğru değil.

Üç: Siz hâlâ Süt Birliği Başkanısınız bildiğim kadarıyla. Oradan da ücret alıyor musunuz, almıyor musunuz, bilmiyorum; herhâlde alıyorsunuz, milletvekilliği artı o. Şimdi, bakın, hem Süt Birliği Başkanlığı yapıyorsunuz hem de süt konusunda gerçeği söylemiyorsunuz. Türk hayvancılığı yapan çiftçi bitmiştir, sütünü satacak yer bulamamaktadır. Bu da doğru mu? Bitti.

Peki, Tarım Bakanının açıkladığı yazılı belgelere göre, ithal edilen hayvanlarda hastalık olduğu, özellikle sakatatla ilgili bir genelgesi var mıdır, yok mudur?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Var.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Eğer varsa, Tarım Bakanlığı doğru söylemektedir, siz doğruyu söylemiyorsunuz. Bu konuyu fazla uzatacak değilim ama yanıt istediniz, kısa da olsa size bir şekilde yanıt vermeyi gerekli gördüm.

Değerli arkadaşlarım, şimdi, Sayın Kılıç, çalışmanın ne kadar iyi oldu-ğunu, millet yararına nasıl yasalar çıkardığımızı söylüyor. Doğrudur ama bu yüce Meclis, 3 Mart 2011 günü bu Meclisin artık olağanüstü hâller dışında yetkisinin bittiğini kabul etmiştir ve bir erken seçim kararı almıştır. Erken seçim kararı aldığına göre, olağanüstü hâller dışında, savaş, hastalık gibi hâller dışında Türkiye Büyük Millet Meclisi artık işini bırakmıştır ve Yüksek Seçim Kurulu devreye girmiştir. Nitekim, Yüksek Seçim Kurulunun aldığı 7 Mart 2011 tarih ve 157 sayılı Karar’da bakın ne diyor, özet olarak söylüyorum: “Seçim kararı aldığına göre, seçim sürecinin başlamasıyla oy verme gününe kadar bütün ilgililerce yapılması gereken yasal işlemlerin bir takvime bağlanması zorunlu bulunmaktadır. Çünkü…” diyor Yüksek Seçim Kurulu “Yasalar oy vermeyle sonuçlanacak olan seçim süreci içinde seçim kurullarına, siyasi partilere, vatandaşlara ve tüm ilgililere süreyle bağlı olarak görevler vermiş, yetki ve haklar tanımıştır.”

Şimdi ön seçim yapılacak, ön seçim ayın 3’ünde yapılacak. Cumhuriyet Halk Partisi 29 ilde ön seçim kararı aldı, temayül yoklaması yapacak. Şimdi “Biz burada cumartesi günü çalışmayalım.” diye ifade ettiniz Sayın Kılıç ama yazınız öyle demiyor bakın, “Bu birleşimde, yani 1 Nisan 2011 Cuma günü” çalışmaya karar veriyorsunuz ama “646 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin gece 24.00’e kadar tamamlanmaması hâlinde, bu birleşimde günlük programlar tamamlanıncaya kadar çalışmaya devam etme” kararı alıyorsunuz. Bir taraftan Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim ka-rarı almış, Anayasa 67 ve 79’uncu maddesi gereğince Yüksek Seçim Kurulu, seçimin demokratik, eşit, adil olması konusunda kararlar alıyor ama bu yüce Mecliste grubu bulunan Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri ön seçim çalışmalarına iştirak edemiyor, Adalet Komisyonu üyesi Fatih Arkadaşım Komisyona iştirak edemiyor, Genel Kurul çalışmalarına iştirak edemiyor. Bu nasıl bir anlayıştır? Bakın, bu doğru bir anlayış değildir.

Kaldı ki Meclisi tatil edeceksiniz, demokratik ülkelerde görülmemiş, her ne kadar Anayasa’da yetki olsa da, yetki istiyorsunuz. Hem geceli gündüzlü Parlamentoyu çalıştırıyorsunuz, 7’sinden sonra çalışmayacak ya, Bakanlar Kuruluna, kanun yerine geçecek kanun hükmünde kararname çıkartma yetkisini istiyorsunuz. Hadi şunu deseniz “12 Hazirana kadar bir süre için” deseniz anlarım, 12 Haziranda seçim yapılacak. Bakanlar Kurulunun gerekçesine bakıyorsunuz, diyor ki “Ekim ayına kadar çalışmaların yapılamayacağı…” Ekimi de geçmiş, 2012 bütçesinin hazırlıklarının da gerektiği, bakın, bütçeyi de katıyorsunuz, 2012 bütçesi, ee, 2013’ün başına kadar neredeyse Parlamentoyu baypas edip Hükûmete, Bakanlar Kuruluna kanun çıkartma yetkisini istiyorsunuz. Bu nasıl demokrasidir? Bu nasıl ileri demokrasidir?

Bakın, ileri demokrasi örneklerini görüyoruz. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu çalıştırmadınız ama Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, şimdi patır patır yetki, kararnameler çıkıyor. Bir bakıyorsunuz, başsavcıları almışsınız sade savcı yapmışsınız kararnameyle -bugün 128- ikinci sınıf savcıyı başsavcı vekili yapmışsınız. Yani ileri demokrasi örneklerini burada görüyorsunuz.

Bakın, Anayasa’mızın 114’üncü maddesine göre, Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim kararı aldıktan sonra 3 bakan, Adalet, İçişleri ve Ulaştırma Bakanı istifa eder, yerlerine bağımsızlar bakan olarak getirilir. Siz, 3 bakan istifa ettikten sonra, yerlerine, siyasi kimlikleri olan müsteşarları bakan olarak getirdiniz ve daha önce Adalet Bakanının Müsteşarı olan siyasi bir kimlik bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Başkanı olarak, Anayasa’mızın 159’uncu maddesi gereğince aslında tarafsız olması gereken bir Başkan, HSYK’nın Başkanı olarak apar topar… Bir ay içinde iki tane, üç tane kararname çıkartmak suretiyle tasarrufta bulunuyorsunuz. Böylesi bir ortamda seçimlerin nasıl demokratik olabileceğini düşünebilirsiniz? Yani bu on dakikada bunları sığdırmak mümkün değil.

Bu arada, bakıyorsunuz, bir taslak kitabı imha ediyorsunuz. Bakın, daha basılmamış, taslak… Bugün haberlerde var, tam seçime giderken Zekeriya Beyaz gibi -profesör- ilahiyatçılar gözaltına alınmışlar, evlerinde arama yapılıyor. Yine, televizyondan öğrendiğim haberlere göre, bu zatı muhteremler -bilemiyorum, tabii, haberlere göre söylüyorum- Saidi Nursî’yle ilgili kitap yazdığı için kitap araması yapılıyor evlerinde.

Değerli arkadaşlarım, bir ülke normal koşullarda seçime gidemez mi? Ucu açık bırakılan birtakım davalarda herkesi yaka paça gözaltı, “Bunu konuşursan, bu kitabı yazarsan böyle…” Değerli arkadaşlarım, bu, doğru bir iş değil. Bakın, bunlar hep tarihe not düşülüyor, bütün yaşananlar. Özel yetkili savcıların ve mahkemelerin, böylesi önemli dönemlerde, böyle ilginç, kamuoyunun tepkisini çekebilecek birtakım kararlara imza atması kabul edilebilir mi?

Bakın, yine bugün gazetelerde Bankacılar Birliği Başkanının çok ilginç açıklamaları var bankalarla ilgili: “Bizi de gazeteciler gibi alırsanız, yok, biz bırakırız bu işi.” diyor. Bunu, Türkiye’de Bankacılar Birliği Başkanı söylüyor. Sizin nasıl algıladığınızı…

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sizin CHP’nin bankası.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bizim, CHP’li… İşinize gelirse CHP’li. Diğer bütün bankaların başkanı seçiyor.

İşte Zübük… Tekrar, huzurunuzda rahmetli Aziz Nesin’e şükranlarımı sunuyorum. O büyük oyuncu Kemal Sunal’a da bu laf atmalar üzerine tekrar şükranlarımı sunuyorum.

Sözlerimi fazla uzatmıyorum. Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Sayın Kılıç, buyurun.

VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, bazı söylediklerini hiç anlamadığına, bazı söylemediklerini de söylemiş gibi kabul ettiğine ilişkin açıklaması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, İç Tüzük 60’a göre kısa bir söz talebim oldu. Teşekkür ediyorum.

Sayın İçli, bazı söylediklerimi hiç anlamadan, bazı söylemediklerimi de söylemiş gibi kabul ederek birtakım yakıştırmalarda bulundu, onları düzeltmek lazım.

Beyan ettiklerim içerisinde doğru olmayan, hilafıhakikat tek cümle değil, tek kelime bile söz konusu değildir. Önümüzdeki haftanın gündemiyle ilgili kanun tasarılarını sıralamadım, seslendirmedim çünkü çocuklara yönelik cinsel taciz ve tecavüz suçlarına karşı yaptırımları öngören teklif yarın ilgili komisyonda, Adalet Komisyonunda görüşülecek ve mümkün olursa, muhalefetle de mutabakat hâlinde, önümüzdeki haftanın gündemine bunu almayı arzu ediyoruz fakat arzu edilenleri, henüz planlanmamış olanları burada ifade edebilmek mümkün olmadığından dolayı seslendirmedim ama sanki “Bu haftanın gündemini söyledi de önümüzdeki haftanın gündemini söylemedi, dolayısıyla gerçeğe aykırı beyanlarda bulundu.” gibi cümleler sarf etmesi biraz okuma ve anlama problemi olduğunu ortaya koyuyor.

Diğer bir şey: Ali Koyuncu Arkadaşımıza yönelik olarak, bir Türk filminden hareketle “Zübük” benzetmesi yapıldı. Bu, kesinlikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, çok kısa olarak…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, sataşma var, “Okuma ve anlama…” İzin verirseniz…

Bir de tutanakları getirtelim. Tutanaklardan okuyarak yanıt vermek istiyorum bu sataşmaya. Ben gayet iyi duyan…

Lütfen, tutanakları getirtin her iki konuşmacının, okuyarak yanıt vereyim.

BAŞKAN – Şimdi, sıra sıra dinleyeceğim sizi. Bir saniye…

Buyurun Sayın Kılıç.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, Türk filminden hareketle Milletvekili Arkadaşımıza yönelik olarak yapılan benzetme de şık olmamıştır. Ben, Sayın İçli’nin de tekrar muhakeme etme imkânı olsa o benzetmeyi hiç yapmamış olmayı murat edeceğini zannediyorum, öyle düşünüyorum. Eğer Sayın Koyuncu’nun konuşma dili halkın konuşma diline, köylünün, çiftçinin konuşma diline çok yakın bulunduğundan dolayı “Zübük” benzetmesi yapılmışsa, halka yakın olmak “Zübüklükse” biz “Zübük” olmayı da benimser ve kabul ederiz, bu yönde benzetmeler yapılmasını da hiç doğru ve şık bulmayız. Halkın ferasetine, halkın dirayetine, halkın iradesine ve halkın tercihlerine saygı duymayı, diline de saygı duymayı siyasetin ortak bir şekilde benimsemesi zarurettir diye düşünüyorum.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun. Şimdi dinleyeyim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sataşma nedeniyle efendim…

BAŞKAN – Dinleyeyim.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – “Algılama ve okuma…” dediği gibi,  arkadaşın sözlerinde sataşma var. İzin verirseniz…

BAŞKAN - Siz de bir sataşmaya meydan vermeyin ne olur!

Buyurun.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Eskişehir Milletvekili H. Tayfun İçli’nin, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum.

Ben gerçekten -kendime göre tabii, size göre değişebilir- okuduğunu iyi anlayan insanlardanım ama keşke bu tartışmayı… Sayın Başkan tutanakları getirtse hem sizin hem diğer arkadaşın, altını çizerek alıntı yapmak suretiyle size yanıt verebilsem.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Burada yazanları değil Tayfun Bey, yazmayanları söylediniz.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yine ben, “Zübük” benzetmesini yaparken… Bakın, sanatçılar bir eseri yazarken günlük yaşamdan feyzalırlar, “Zübük” de Aziz Nesin’in, o dönem siyasetçilerinin siyaset yapış anlayışlarına göre ortaya koyduğu muazzam bir eserdir. Orada ironi vardır, orada siyasetçiler mizahla eleştirilir ve bizler bunlardan ders çıkartmalıyız.

Değerli arkadaşım demin konuşurken o böyle heyecanla, sizin grubunuzda böyle büyük alkışlarla, onların tutanakları da var, onları da burada getirelim neyi ifade ettiğini çıkartırsınız ama ben sözlerimle arkadaşıma kişi olarak değil, böylesi konuşmaların vatandaşa “Zübük” Aziz Nesin’i hatırlattığını söyledim; bir.

AHMET YENİ (Samsun) – Yakışmamıştır.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yakışır yakışmaz onun takdiri benimdir ama sizler bakın, hâlâ laf atıyorsunuz ama bunlara bile tahammül edemiyorsunuz.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Hayret bir şey ya!

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Özür dile.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ben gerçeğe aykırı hiçbir şey söylemedim. Tutanaklar gelir -Sayın Başkan izin verirse- alıntı yapmak suretiyle, sizin ağzınızdan çıkan kelimeleri, tutanaklara geçen ifadesini okurum, yanıtınızı da veririm.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O size mi kaldı?

VIII.- ÖNERİLER (Devam)

A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)

3.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi  (Devam)

BAŞKAN – Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş önerisini oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma saati: 17.09


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyelik için, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.

Kanun’un 35’inci maddesi gereğince Üst Kurulda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için 2 aday gösterilmiştir. Adayların adları oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde aday listesinden en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.

Adayların adlarını soyadı sırasına göre okuyorum:

Doktor Hamit Ersoy.

Doktor Mehmet Çakırtaş.

Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana'dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine birer tane mühürlü birleşik oy pusulası ile zarf verecektir. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 2 adayın isimlerinin karşısındaki karelerden birini çarpı işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını zarfa koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır.

Aday listesinden 1’den fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulasında da dipnot olarak açıkça belirtilmiştir.

Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Şimdi, oylamanın sayım ve dökümü için, ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim:

Sayın İsmail Özgün, Balıkesir? Burada.

Sayın Faruk Koca, Ankara? Yok.

Sayın Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis? Yok.

Sayın Mehmet Günal, Antalya? Yok.

Sayın Saadettin Aydın, Erzurum? Yok.

Sayın Recep Koral, İstanbul? Burada.

Sayın Abdurrahman Kurt, Diyarbakır? Burada.

Sayın Fatih Arıkan, Kahramanmaraş? Burada.

Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Malatya? Burada.

Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır.

Oylama işlemine Adana ilinden başlıyoruz.

(Oylar toplandı)

BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok.

Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar kaldırılsın.

Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar.

(Oyların ayrımı yapıldı)

BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum:

“Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Adalet ve Kalkınma Partisine düşen bir üyelik için yapılan seçime 291 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Doktor Hamit Ersoy        : 251 oy

Doktor Mehmet Çakırtaş :   38 oy

Geçersiz                           :     2 oy

Tasnif Komisyonu

                   Üye                                  Üye                                           Üye

            İsmail Özgün                    Recep Koral                         Abdurrahman Kurt

                Balıkesir                           İstanbul                                   Diyarbakır

                   Üye                                                                                   Üye

             Fatih Arıkan                                                              Ferit Mevlüt Aslanoğlu

          Kahramanmaraş                                                                      Malatya”

BAŞKAN – Buna göre, Hamit Ersoy Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğine seçilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek)

BAŞKAN – Komisyon burada mı?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok Sayın Başkan, yok.

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon aranıyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis beklemek zorunda değil efendim.

BAŞKAN – Doğrudur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, beş dakika ara verelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ertelenmiştir.

BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

               Kapanma Saati: 18.07

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

Gündemin “Seçim” kısmına geçiyoruz.

X.- SEÇİMLER

1.- Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda açık bulunan üyeliğe seçim

BAŞKAN – Şimdi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan 1 üyelik için, 6112 Sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’un 35’inci maddesi gereğince seçim yapacağız.

Kanun’un 35’inci maddesi gereğince Üst Kurulda boş bulunan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna düşen 1 üyelik için 2 aday gösterilmiştir. Adayların adları oy pusulası şeklinde düzenlenmek suretiyle bastırılmıştır. Toplantı ve karar yeter sayısı mevcut olmak şartıyla seçimde aday listesinden en çok oyu alan aday seçilmiş olacaktır.

Adayların adlarını soyadı sırasına göre okuyorum:

Doktor Hamit Ersoy.

Doktor Mehmet Çakırtaş.

Oylamanın ne şekilde yapılacağını arz ediyorum: Herhangi bir tereddüde mahal vermemek için, komisyon ve hükûmet sıralarında yer alan kâtip üyelerden komisyon sırasındaki kâtip üyeler, Adana'dan başlayarak İstanbul’a kadar -İstanbul dâhil- hükûmet sırasındaki kâtip üyeler ise İzmir'den başlayarak Zonguldak'a kadar -Zonguldak dâhil- adı okunan milletvekilinin adını defterden işaretleyecek ve kendisine birer tane mühürlü birleşik oy pusulası ile zarf verecektir. Birleşik oy pusulası ve zarfı alan sayın üye, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu aday listesinden 2 adayın isimlerinin karşısındaki karelerden birini çarpı işaretiyle işaretleyecek ve birleşik oy pusulasını zarfa koyarak zarfı Başkanlık Divanı kürsüsünün önüne konulmuş olan oy kutusuna atacaktır.

Aday listesinden 1’den fazla adayın işaretlendiği oy pusulaları geçersiz sayılacaktır. Bu hususlar oy pusulasında da dipnot olarak açıkça belirtilmiştir.

Sayın kâtip üyelerin yerlerini almalarını rica ediyorum.

Şimdi, oylamanın sayım ve dökümü için, ad çekmek suretiyle 5 kişilik bir Tasnif Komisyonu tespit edeceğim:

Sayın İsmail Özgün, Balıkesir? Burada.

Sayın Faruk Koca, Ankara? Yok.

Sayın Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis? Yok.

Sayın Mehmet Günal, Antalya? Yok.

Sayın Saadettin Aydın, Erzurum? Yok. Sayın Recep Koral, İstanbul? Burada. Sayın Abdurrahman Kurt, Diyarbakır? Burada.Sayın Fatih Arıkan, Kahramanmaraş? Burada. Sayın Mevlüt Aslanoğlu, Malatya? Burada. Tasnif Komisyonuna seçilen üyeler oylama işlemi bittikten sonra komisyon sıralarında yerlerini alacaklardır. Oylama işlemine Adana ilinden başlıyoruz. (Oylar toplandı) BAŞKAN – Oyunu kullanmayan sayın üye var mı? Yok. Oy verme işlemi tamamlanmıştır, kupalar kaldırılsın. Tasnif Komisyonu üyeleri lütfen yerlerini alsınlar. (Oyların ayrımı yapıldı) BAŞKAN – Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda boş bulunan bir üyelik için yapılan seçime ilişkin Tasnif Komisyonu tutanağı gelmiştir, okutuyorum: “Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda Adalet ve Kalkınma Partisine düşen bir üyelik için yapılan seçime 291 üye katılmış, kullanılan oyların dağılımı aşağıda gösterilmiştir.

Saygıyla arz olunur.

Doktor Hamit Ersoy

: 251 oy

Doktor Mehmet Çakırtaş :

38 oy

Geçersiz

:

2 oy

Tasnif Komisyonu

 

 

Üye

 

 

Üye

Üye

İsmail Özgün

 

Recep Koral

Abdurrahman Kurt

Balıkesir

 

 

İstanbul

Diyarbakır

Üye

 

 

 

Üye

Fatih Arıkan

 

 

 

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Kahramanmaraş

 

 

 

Malatya”

 

BAŞKAN – Buna göre, Hamit Ersoy Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeliğine seçilmiştir; hayırlı olmasını diliyorum.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.


 

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1’inci Ek)

BAŞKAN – Komisyon burada mı?                          

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yok Sayın Başkan, yok.
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, Komisyon aranıyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Meclis beklemek zorunda değil efendim.
BAŞKAN – Doğrudur.
MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, beş dakika ara verelim.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ertelenmiştir.
BAŞKAN – Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.07

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 18.11

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Al-tıncı Oturumunu açıyorum.

696 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1 inci Ek)

BAŞKAN -Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü birleşimde, İç Tüzük’ün 88’inci maddesine göre Komisyona geri çekilen 71’inci madde

üzerinde şahıslar adına konuşmalar tamamlanmıştı.

Şimdi madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Dünden not ettiğimiz soru için sisteme girmiş arkadaşlarımızın isimlerini okuyayım, onlar tek

rar, buradaysalar sisteme girsinler: Sayın Işık, Sayın Genç, Sayın Aydoğan, Sayın Çelik, Sayın Köse, Sayın Yıldız, Sayın Güvel.

Bu arkadaşlarımızın dışında da arkadaşlarımız soru için sisteme girebilirler.

Sayın Köse, buyurun.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu yüce Meclis, 1980 yılından önce, emekli milletvekillerinin kırmızı pasaport kullanmaları için bir yasa çıkarmıştı, ama o zaman Anayasa Mahkemesi bu yasayı iptal etmişti. Şim-diyse, Anayasa Mahkemesi üyelerinin kırmızı pasaport kullanmaları için yasa çıkarmaya çalışıyoruz. Acaba bu nereden aklınıza geldi, bunun sebebi nedir, bir açıklama yapar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Bakan, bu düzenlemeyle Anayasa Mahkemesi üyelerine 10 bin TL’ye yakın maaş verile

cek. Diğer yargı mensuplarına da aynı maaşı verecek misiniz?

2011 yılında maaşlara yüzde 4 zam yapıldı, Anayasa Mahkemesi üyelerine neden yüzde 40’tan fazla zam yapıyorsunuz, bu fark niye?

Teşekkür ediyorum.

                    (x) 696 S. Sayılı Basmayazı 22/3/2011 tarihli 80’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

                    (xx) 696’ya 1’inci ek S. Sayılı Basmayazı 29/3/2011 tarihli 83’üncü Birleşim Tutanağı’na eklidir.

 

BAŞKAN – Buyurun Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesi üyelerine ciddi anlamda sosyal, ekonomik ve mali yönden

katkı yapacak bir kanun tasarısı Meclisimizde görüşülmekte. Türkiye’de emekliler, çiftçiler ve esnaflar bu kadar zor durumdayken bu ciddi anlamdaki ekonomik farkın sebebi nedir?

Diğer taraftan, bu düzenlemeyle bir yılda devletin bütçesine ne kadar ek yük getirilmesi planlanmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bir kısmı hesaplama meselesi, yani ne kadar yük getiriyor,  eğer çıkarabilirlerse bu cevabı şimdi veririz, değilse, başka şekliyle Sayın Işık size ulaştırayım.

Dünyanın hiçbir yerinde kamuda çalışanların ücret durumu eşit değil, yaptıkları işlere göre farklı maaşlar alıyorlar. Geçtiğimiz dönemde de başkalarına yaptığımız zam ile yargı mensuplarına yaptığı-mız zam arasında farklı yüzdeler oldu. Nitekim ben Adalet Bakanı iken diğer kamu görevlilerine daha düşük ama yargı mensuplarına yaptıkları işin gereği olarak biz farklı bir maaş imkânı getirdik. O gün de, bizden evvel de yargı mensupları arasında, yani yüksek yargının, Danıştay, Yargıtayla miktarı az dahi olsa, Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri arasında bir farklılık var. Bugün de netice itibarıyla bir önemli yasa geldi, doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesiyle ilgili. Onun için gönlümüzden geçen ta-biatıyla tüm yargı mensuplarına bunun verilmesidir. Ümit ediyorum ki önümüzdeki zaman dilimi içe-risinde bunu da yaparız. Bu iyi niyetimizin göstergesi olarak zaten 2006’da bu katkıyı yapmıştık.

Şimdi bir arkadaşımız “Ne alınıyor?” dedi. Bu tasarı kanunlaşırsa Başkan 9.542 TL, Başkan Vekili 8.765 TL, üye de 8.552 TL almış olacaktır. Bir yanlış anlamaya meydan vermemek adına, geçen sefer de oldu, emekli maaşı olarak ne alacak? Başkan 4.437 lira alıyor, yasalaşırsa 4.813 liraya çıkmış olacak. Bu rakam geçen sefer biraz mübalağalı söylendi, doğru bilgi vermek adına ifade edi-yorum. Mahkeme üyeleri de 3.837 lira alıyor şu an, 4.566 lira almış olacaktır. Eğer arkadaşlarımız yanlış hesaplamadıysa yıllık 505.920 TL olarak bir mali yük getirmiş olmaktadır.

Pasaport Kanunu ile ilgili olarak da şunu ifade etmeye çalışayım: Tabii, Pasaport Kanunu’nda da milletvekilleriyle ilgili sıkıntı aslında oradan buradan kaynaklanmıyor değerli milletvekilleri, bu bizim kendimizden kaynaklanıyor. Bu süreci geçmişte de yaşamış insanlar olarak, ben hatırlıyorum, milletvekillerinin maaşlarıyla, özlük haklarıyla ilgili rahmetli Özal döneminde bir düzenleme yaptık. Düzenlediğimize düzenlediğimize, düzenleyeceğimize bin pişman olduk. İstifade edenler bile, ka-muoyundan tepki gelince bütün yükü bu yasayı çıkaranlara verdi. “İşte efendim, işçiler, şunlar al-mıyor, memurlar, bunlar almıyorken siz milletvekilleri gece yarısı yasa çıkardınız…” Sonra kendi kendimizi bugün sıkıntılı bir duruma soktuk. Herkesin maaşını düzenliyoruz, kendi maaşlarımızı dü-zenlemiyoruz kamuoyundan çekindiğimiz için. Hakikaten zor durumda olan… Gelin bu işi yapa-caksak, hep birlikte yapalım. Yani, Anayasa Mahkemesinin arkasına sığınarak, başkasının şeyine olarak değil… Yani, siyasette ben hatırlıyorum, hem maaşları aldık hem de bu maaşları çıkaranlarla ilgili söylemedik laf bırakmadık. Ondan sonra da… Yani demiri çürüten kendi pasıdır. Biz, kendi kendimizi, toplum önünde, onu bunu düşünmeden, sadece kendisini düşünen ve hatta bir gün mil-letvekilliği yapsa yirmi beş yıl üzerinden emekli oluyormuş gibi hiç de doğru olmayan, gerçekçi ol-mayan, asılsız, esassız ithamlarla hem siyaset kurumunu hem de milletvekillerini yıprattık. Onun için, eğer hakikaten bir şey yapacaksak, doğrusunu isterseniz, gelinen noktada, oturup birlikte bu konuyu düşünmemiz lazım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, bunlar doğru da kırmızı pasaport sorusu var. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Tamam, onu söyleyeceğim. Şimdi, pasaport konusunda da bu sıkıntıları yaşıyoruz zaman zaman. Eğer milletvekilleri için bir kırmızı pasaport verilmesi gerekiyorsa bunu da yaparız yani. Milletvekillerimiz bir kamu görevli-sinden daha az imkânı hak etmiyor. Hakikaten dünyanın en zor işini yapıyoruz, sabahlara kadar ça-lışıyoruz ama birlikte… Bakınız, Parlamenterler Birliği bir çalışma yapıyor, pasaportundan tutun, sağlık hizmetlerine varıncaya kadar. Varsak bu taslağın arkasında, hiç “Oraya niye veriyoruz, buraya niye veriyoruz”

demeyelim, gelin şu işi birlikte göğüsleyelim. Değilse…

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hükûmet olarak getirin siz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Geçen sefer

de oldu, Sayın Ali Topuz burada olsaydı bilecekti, Sayın Kapusuz olsa burada bilecekti. Bir kısım ça-lışmalar oldu, bu çalışmaların hepsi, işte “Kamuoyu ne der, ne demez” tarzındaki düşüncelerle olmadı. Onun için, bu kırmızı pasaport konusunda da farklı uygulamalar oluyor.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kırmızı pasaportu çıkarttık Sayın Bakan. 12 Eylül’den evvel çıktı Parlamentodan kırmızı pasaport, Anayasa Mahkemesi iptal etti.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi, bir defa daha getirelim. Anayasa Mahkemesi de zaman zaman karar değiştiriyor, herhâlde kendileriyle ilgili böyle bir karar çıktıktan sonra, milletvekilleriyle ilgili konuda da o içtihadından, o kararından vazgeçecektir, vazgeçmelidir.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Beraber gönderelim Sayın Bakan. Oraya ilave edelim, milletvekilleri de olsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Buna hep bir-likte çaba gösterirsek olacaktır. Buradan da bu çağrıyı yapıyoruz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Beraber gönderelim Sayın Bakanım, oraya ilave edelim, milletvekilleri de olsun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Onun için me-seleyi böyle mütalaa etmekte fayda var.

Kırmızı pasaport konusuna Türkiye’de nereden baktığımıza bağlı. Mesela, yargı açısından bak-tığımızda deniliyor ki, merkez valisi kırmızı pasaport alıyor, hadi görevdeki valiyi anladık ama merkez valisi bile kırmızı pasaport alıyor, biz niye almıyoruz? Bu açıdan baktığında oraya da vermek lazım, başka tarafa da vermek lazım. Bu taraftan baktığınızda vali devleti, hükûmeti temsil ediyor, yargının ise böyle bir temsil durumu yok. Onun için, onlara kırmızı pasaport alınıyor, bu tarafa alınmıyor diye yani bu konularda milletvekillerine bu işler verilmesin ya da o tarafa… Bunları çok makul bir ortamda oturarak, konuşarak ve kamuoyuna da doğru izah ederek…

Ha, yeri gelmişken bir şeyi de ifade edeyim. Parlamentoda bu türlü yasalar çıktığında o zamanki Meclis başkanlarımız, -tenzih ederim, içimizde olan sayın başkanları kastederek- bu yasalar çıktığında Meclisin hukuku yeteri kadar savunulmadı. Çünkü basından, oradan, buradan yaylım ateşi başladığında herkes bir tarafa çekildi, hâlbuki Meclisin hukukunu korumak Meclis başkanlarının göreviydi. Açıkça, doğruca bunları teker, teker izah edebilirdi, hepimiz de bunun karşısında birlikte olabilirdik. Bunlar olmadı, sonuçta ciddi olarak milletvekilleri mağdur oldu. Bakınız şimdi seçimlere gidiyoruz, burada tekrar gelecekler olabilir, gelmeyecekler olabilir, bunun getirdiği sıkıntıları o arkadaşlarımız geçen dönemde, evvelki dönemde yaşadı, şimdi de yaşıyor. Eğer bu meseleye bakabiliyorsak Sayın Meclis Başkanımız da öncülük edebilir, gruplarımız da bakar, halkın da tepkisini çekmeyecek ama doğru düzenlemeleri, pasaportundan tutun, sağlık harcamalarına, başka alanlara varıncaya kadar yaparız diye düşünüyorum.

Eğer diğer konular kaldıysa onlara da başka şekliyle cevap vermek isterim.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Şimdi, Sayın Şandır ve Sayın Gök, siz soru için girdiniz ama yirmi iki saniyede bu imkân yok,

ya öbür maddelere bırakmam lazım ya da şimdi verip zamanı biraz esnetmem gerekiyor. İtiraz ederseniz çok kızarım daha sonraki yönetimlerimde, onu da peşinen söyleyeyim.

Sayın Şandır, buyurun.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.

Tabii, Sayın Bakanım, konuşmak konumunda değilsiniz, yapmak görevlisisiniz. Anayasa’nın 86’ncı maddesine göre milletvekillerinin özlük hakları kanunla düzenlenir. Düzenlemeye kalktınız da kim engelledi sizi? Destek mi vermedik? Buna nokta koyalım. Esas sormak istediğim husus başka. Bunu niye yapmadınız bugüne kadar da, bugün giderayak günah çıkartıyorsunuz? Bu doğru değil.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, bu soruya cevap vermezsem olmaz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, vereceksiniz, soru bitsin. Sayın Çiçek, ikisi soru soracak, siz cevap vereceksiniz. Zaman tanıyacağım, zaman.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, sekiz yıldır iktidardasınız, yapsaydınız tarihe geçerdiniz, yapmadınız.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Şandır, taş atıp kaçma! Bunun cevabını alın!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Benim sormak istediğim şu: Vatandaşlarımızın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine müracaatında iç hukuk yollarının tamamlanması gerekiyor. Şimdi Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru getirerek vatandaşların bu imkânını biraz daha uzattığınızı düşünü-yor musunuz? Yargıyı hızlandırmak amacıyla bir kanun getiriyorsunuz. Bu başvuruyla, bu düzenle-meyle yargının yükünü artırdığınızı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, herhâlde diliniz sürçtü. Az önce dediniz ki: “Anayasa Mahkemesi daha önce bu türden imtiyazları hep iptal etti davalarla. Şimdi bu imtiyazları kendilerine verirsek, yarın bize bir şey yaparsak herhâlde içtihadından vazgeçer.” gibi bir yorumda bulundunuz. “Özrü kabahatinden büyük.” derler Anadolu’da böyle bir şeye. Bence hiç böyle bir şey dememiş olalım. Bu dil sürçmesidir Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Gök, benim söylemediğimi söylemiş gibi kabul ederek gölge boksu yapma! Ben ne söy

lediğimi iyi bilirim. Anayasa’da…

İSA GÖK (Mersin) – Hayır. Sayın Bakan, hemen zaptı isteyin.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Anayasa’da

Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu bir kararın üzerinden on yıl geçtikten sonra içtihadını değiştirdiği Anayasa hükmüdür. Nitekim geçmişte de çok farklı kararlar verip…

İSA GÖK (Mersin) – Hemen zaptı istiyorum, hemen. Az önceki zaptı istiyorum hemen.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Tabii o ta-rihte o türlü karar vermiş olabilir. Şimdi bu karardan sonra -söylediğim gayet açık- içtihadını yeni-den gözden geçirebilir. Bundan daha tabii bir şey yok. Nitekim geçmişte de olan durumu var.

İkincisi: Sayın Şandır, sizin söylediğiniz hususun yanlışlığı şurada. Yani her işi Hükûmet getir-miyor, zaman oluyor siz de kanun teklifi veriyorsunuz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siz kabul etmezseniz…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Başka konularda kanun teklifi veriyorsunuz da burada niye teklifi vermiyorsunuz? Maaşla ilgili kararı ben vereceğim, yasayı ben çıkaracağım…

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Maaşı sen alacaksın!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …meydanda istismarını da sen yapacaksın! Dünyanın neresinde böyle bir iş var yani olabilir mi bu? (AK PARTİsıralarından alkışlar) Geçmişte yaşadık bu konularda. Yani Özal hayattayken, bu yasayı çıkardığı için sokağa çıkamaz hâle geldi.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hayır gelmedi. DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - İstismarın bini bir para. Şimdi, hepimiz “Allah rahmet eylesin.” diyoruz. Demek ki bir şey yapacaksak birlikte yapalım bu işi, herkesi ilgilendiren bir konudur, öyle iktidarı-muhalefeti yok. Başka konularla ilgili kanun teklifi verme hakkı olan milletvekillerimizin ya da

gruplarımızın bu konuyla da ilgili bir düşünceleri varsa bunu beraber konuşabiliriz demek istiyorum.

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Şu ana kadar hiçbir kanun teklifimiz işleme alınmadı Sayın Bakan.

BAŞKAN – Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 71. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

İsa Gök

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Mehmet Ali Susam

Mersin

Malatya

İzmir

Ali İhsan Köktürk

 

Zekeriya Akıncı

Zonguldak

 

Ankara

 

 

 

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.BAŞKAN – Sayın Gök, siz mi konuşacaksınız?İSA GÖK (Mersin) – Evet.BAŞKANBuyurunuz.İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.Değerli milletvekilleri, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.Anayasa Mahkemesi Başkanımız Sayın Haşim Kılıç, Yargıtay, Danıştay Kanunu incelerken direkt basına yazılı ve hatta sözlü verdiği mülakatlarla kanaat beyan etmiş olduğu için, taraf olduğu için hâkimin reddi talebinde bulunmuş idik, az önce mahkeme reddetmiş. Kanun çok açık: “Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri kanaat beyan etmiş olduğu davalara bakamazlar.” Aynı şekilde basında yer aldı, mülakat yaptı, kanunu desteklediğini beyan etti ve şimdi bu davaya bakacak. Ne diyeyim ben?

Yine, mahkeme, kendine özel imkânlar getiren kanun teklifi getiriyor, bakın tasarı hâlinde getirtiyor, mahkeme bunu yapıyor. Ne diyeyim? Ahmet Şık bir kitap yazdı -daha yazmadı, basılmadı, nüshaları var- mahkemeden karar çıkıyor “Buluna, imha edile! İncelenmeyecek, direkt imha edilecek, yakılacak.” Arkadaşlar, yargı ne hâle geldi, yargıyı ne hâle getirdiniz.

Bugün başka bir rezalet var: Yine mahkeme kararı, ne? İşte ilahiyatçı Profesör Zekeriya Beyaz’ın evi aranıyor. Niye aranıyor? Mahkemenin kararı var, kararda şu diyor: “Misyonerlik faaliyetleriyle alakalı olarak ev aranıyor. Kızı ve kendisinin açıklaması var, ne diyor Zekeriya Beyaz? Fethullah Gelen ve Saidi Nursi’nin politik etkileri ve Türkiye’ye zararları hakkında bir kitap yazdığını belirten Profesör Beyaz “Şimdi bu kitabın belge ve dokümanlarını topluyorlar. Misyonerlikle alakalı çalışmalarıma karışmıyorlar, bakmıyorlar.” diyor. Kızı çıkıyor televizyona, diyor ki: “Misyonerlikle ilgili hiçbir belge alınmadı. Fethullah Gülen ve Saidi Nursi’yle alakalı, İslam dinine verdikleri zararlara ilişkin hazırlanan kitabın belgeleri toplandı.”

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Zarar mı vermiş ya!

İSA GÖK (Devamla) – Profesör Şahin Filiz ne yapmış? Profesör Şahin Filiz de İslam’da tür

banın olmadığına ilişkin beyanda bulunmuştu, evi aranıyor.

Arkadaşlar, bir şey söyleyeyim mi: Bir, yüce dinimizi…

AHMET YENİ (Samsun) – Avukatlığa mı…

İSA GÖK (Devamla) – Konuşmayın ya! Dinleyin, dinlemeyin öğrenin! Önce dinlemeyi öğre

nin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Nasıl bir üslup ya, nasıl bir üslup!

İSA GÖK (Devamla) – Dinlemeyi öğrenin! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Yüce dinimizi

sizin tarikatınıza, birilerinin tarikatına göre…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İSA GÖK (Devamla) - …yorumlatmayın bize. Ben dinimi sizden iyi bilirim. (AK PARTİ sıra

larından gürültüler)

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Başkan, önerge üzerinde konuşsun.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
İSA GÖK (Devamla) – İkincisi, bu ülkede milletvekilliği dokunulmazlığı falan hepsi hikâye. Bir dokunulmazlık var: Fethullah Gülen’in kesin dokunulmazlığı. Fethullah Gülen’e dokunan yanar, hakkında kitap yazacak olan yanar, konuşan yanar. Bu nasıl bir dokunulmazlık, bu nasıl bir korumalık. Bunun örneği yok. İkinci bir kişi Fethullah Gülen gibi dokunulmaz olamaz. Oysaki Özbekistan’da Fethullah Gülen’in şirketleri, okulları kapanıyor. Niye biliyor musunuz? Çalıştırdığı öğretmenlerin CIA ajanı olduğu ortaya çıkıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşuyorsun, yalan!

İSA GÖK (Devamla) -Özbekistan’da bunlar kapanıyor ve hakkında davalar açılıyor, tutuklular hâlâ. Bunlar Türkiye’de konuşulmuyor. Bütün Türkî cumhuriyetlerde Fethullah Gülen okullarının ajanlık faaliyetleri ortaya çıkıyor, bunlar konuşulmuyor. Neden? Çünkü doğrudan

dokunulmazlık…

AHMET YENİ (Samsun) – İftira atma!

İSA GÖK (Devamla) – İşte, yargı Türkiye’de, arkadaşlar, ne yazık ki bu hâle geldi. (AK PARTİ

sıralarından gürültüler) SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, hatip önergesi üzerinde konuşmuyor. Hatibin söyle

diklerinin vermiş olduğu önergeyle uzaktan yakından alakası yok.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…

İSA GÖK (Devamla) – Tekrar söylüyorum, benim dinimi birilerinin tarikatına göre yorumlat

maya çalışmayın bu ülkeye.

AHMET YENİ (Samsun) – Yalan konuşma!

İSA GÖK (Devamla) – Ben dinimi kendim yorumlarım, ben dinimi kendim yaşarım, tamam mı? Zorlamayın. Profesör Beyaz’dan ne istiyorsunuz ya, o adamcağızdan ne istiyorsunuz? Gözaltına alıyorsunuz, evrakları topluyorsunuz.

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Önerge hakkında konuş. İSA GÖK (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, baş ucunuza bir yazı koyun. “Türkiye Cumhuriyeti

şeyhler, dervişler, müritler ülkesi olamaz.” demişti Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk, bunu demişti. Kemiklerini sızlatıyorsunuz, kemiklerini.

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Ne alakası var şu konuyla? Kemiklerini siz sızlatıyorsunuz. İSA GÖK (Devamla) – Bu ülkeyi, bu güzelim cumhuriyeti şeyhler, dervişler ve müritler ülkesi yaptınız. Çok konuşuyorsunuz. Gelin, burada müridi olduğunuz Fethullah Gülen’i savunun, yerinizde oturmayın. Sonuçta bunlar illegal örgütler. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Gel, burada yiğitçe savun, yerinden konuşma. Gel, buraya de ki: “Ben bu illegal örgütün üyesiyim, ben müridiyim, ben tarikatım, şuyum buyum.” Onları konuş. Arkadaşlar, belgeler bunlar. Unutmayın, Mustafa Ke-

mal’in kemiklerini sızlatan, ama bu dünyada ama öbür dünyada faturasını ödeyecektir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. 71’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…BAŞKAN – Buyurun.SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Hatip konuşmasında gerçekle alakası olmayan, önergesiyle alakası olmayan, grubumuzla alakası olmayan, ve kabul edilmesi imkânsız iftiralarda bulunmuştur. İç Tüzük 69’a göre söz talep ediyorum. (CHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, isabet mi aldı? O başkasına çakıyor, onlar üst-leniyor. İsabet aldı demek ki söyledikleri.

IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; İç Tüzük 69’a göre aldığım söz vesilesiyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Hatip, grubumuza doğrudan bakmak suretiyle…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bravo! Doğrudan bakmak.. SUAT KILIÇ (Devamla) – …bir: Yargısal işlemleri doğrudan AK PARTİ Grubunun inşa ettiğini, yargısal işlemlerin AK PARTİ Grubunun eseri olduğunu ifade etmiştir. Bu yalandır, yanlıştır, en temel hukuk bilgisine sahip olanların bile düşmeyeceği bir hatadır. İki: Kolluk kuvvetleri tarafından yapılmakta olan aramaların yine sanki AK PARTİ Grubu ve Hükûmeti tarafından dikte edilen, talimatlandırılan aramalarmış gibi anlaşılmasına vesile olacak birta-kım beyanlarda bulunmuştur. Bu beyanlar da külliyen yalandır, yanlıştır, en temel hukuk bilgisinden

bile yoksundur.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sen hukukçu musun?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Hukuk başlangıcını okuyan, Anayasa hukukunu okuyan, yargı erkinin yerini, kapsamını, sınırlarını bilen hiç kimsenin, hele ki bir milletvekilinin, yasama sorumluluğu bulunan bir milletvekilinin düşebileceği bir hata asla değildir.

Burada bulunmayan, burada kendisini savunma imkânına sahip olmayan, kamuoyunun şu veya bu şekilde değerlendirmesini yapmakta olduğu, takdir etmekte ya da eleştirmekte olduğu isimler hakkında, bir: Buradan ifadelerde bulunulması son derece yanlış. İki: Kafasında hayalî birtakım tarikatlar, hayalî birtakım cemaatler inşa etmek suretiyle, sonra o tarikatlar, cemaatler ve milletvekilleri arasında bir mürit müridan ilişkisi inşa etmek ve bunu da AK PARTİ’ye mal etmek suretiyle düşü-len hatanın kabul edilebilir bir tarafı kesinlikle söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, yanlış yapıyorsunuz. Bu yaklaşım doğru değil. Az evvel grup önerimiz üze-rinde sözlerimi ifade ederken, 23’üncü Dönemi kapatmak üzere olduğumuz şu günlerde herkesin gök kubbede hoş bir sada bırakmak üzere işin nezaketine, işin saygınlığına, işin temizliğine ve yasama iradesinin sağlamlığına paralel beyanlarda bulunması gerektiğini ifade ettim.

Değerli arkadaşlar, bunlar kabul edilebilir şeyler değil. “Türkiye Cumhuriyeti Devleti şeyhler, müritler memleketi olamaz.” Eyvalla! Gazi’nin bu sözünü benimsiyor ve kabulleniyoruz ama Gazi’nin tek eseri bu söz değildir.

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Uygulamalarınız farklı, uygulamalarınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Gazi, bu millete cumhuriyet idaresini, cumhuriyetin zenginliklerini, cumhuriyetin kazanımlarını da emanet etmiştir; demokrasiyi, millet iradesini de emanet etmiştir. Meclisin şu duvarındaki cümleyi zaman zaman size hatırlattık: “Hâkimiyet bilakayduşart milletindir.” Millî iradeye, millet iradesine, milletin değer verdiklerine saygı göstermeyi, en azından saygılı kalabilmeyi başarmakla mükellefsiniz. Olmayan hakaretleri inşa ederek, olmayan şeyler üzerinden iftiralar üreterek milletvekillerini de, AK PARTİ Grubunu da zan ve itham altında bırakamazsınız. Hele ki bir milletvekili sorumluluğu, burada kendini savunma hak ve imkânına sahip olmayanları bu kürsüden karalama hakkını, yetkisini, imkânını hiç kimseye vermez. Burada grubu bulunan siyasal partiler olarak… (AK PARTİ sıralarından “Ek süre” sesleri)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Üçer dakika verdim, üç dakika da bitti. Yani ben dört senedir aynı şeyi yapıyorum

bugüne kadar.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Size demedim, oradan laf atan arkadaşa söyledim

İSA GÖK (Mersin) – Aynı süreyi ben de istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Gök, buyurun ne diyorsunuz?

İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, doğrudan şahsıma karşı hakaret var, doğrudan şahsıma

karşı sataşma var,  söz istiyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından, “Hakaret yok” sesleri, gürültüler)

BAŞKAN – Buyurun.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Senin maksadın belli, bir yerlere mesaj vermeye çalışıyorsun.

3.- Mersin Milletvekili İsa Gök’ün, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun Sayın Başkan.
Sayın Suat Kılıç “Millî irade, Meclis, Parlamento.” dedi, gözlerim yaşardı, vallahi gözlerim yaşardı!

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Ağla o zaman.

İSA GÖK (Devamla) - Ne kadar güzel bir konuşma! Alkışlıyorum! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Ve bu konuşmanın ardına, yarın arkadaşlar, kanun hükmünde kararname geliyor. Altı aylığına millî irade evlere… Altı aylığına on dokuz kurumun personeli, her şeyi hakkında dokuz ayrı kanunda Başbakan Recep Tayyip Erdoğan hazretlerinin (haşmetmeâb!) kararıyla kanunlar çıkacak. Başbakan hazretleri kanun çıkartıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Saygılı ol, saygılı ol.

İSA GÖK (Devamla) - Konuşma oradan, konuşma oradan… Konuşma… Hadi oradan yürü… Yürü işine çocuk sen de!

Başbakan hazretleri tek başına altı aylığına bu kadar Meclisi baypas ederek kanun çıkartma yetkisi istiyor. (AK PARTİ sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sataşmadan söz aldı, söz alma gerekçesi üzerinde durmuyor, hakaret ediyor. Sözünü kesmek zorundasınız. İç Tüzük’ün 67’nci maddesi var, sözünü kesmek zorundasınız.

BAŞKAN – Ne Sayın Hatibi ne sizi, hiç kimseyi duymuyorum. Gerçekten duymuyorum. Onu da duymuyorum, sizi de duymuyorum.

İSA GÖK (Devamla) - Bunun adı millî irade mi, bunun adı parlamento mu? Bunun adın ne?

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) - Ha, diyorsunuz ki: “Biz Fethullah Gülen’i savunmuyoruz.” Ben “Fethullah Gülen” deyince AKP Grubu yerinde fırlıyor, savunan savunana, bağıran bağırana. (AK PARTİ sıralarından, sıra kapaklarına vurmalar, gürültüler) Madem ki öyle, üstünüze niye alınıyorsunuz, niye gocunuyorsunuz?

ABDULHADİ KAHYA (Hatay) – Hadi oradan!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, İç Tüzük 67’ye göre sözünü kesmek zorundasınız.

İSA GÖK (Devamla) - O Bekir Bozdağ çıkıyor, “O müthiş bir şahıstır, harika bir şahıstır.” deyip… bağırıp çağırıyorsunuz, her taraftan…

BAŞKAN – Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) - “Fethullah Gülen” lafını söyle, millet ayaklarda. Niye, niye, niye? Kıbleniz neresi sizin arkadaşlar? Eğer ki kıbleniz Pensilvanya’ysa ayrı. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gök…Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) – Benim kıblemin yeri belli.

BAŞKAN – Sayın Gök…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, sözünü kesin! Sözünü Kes! Sözünü kes!

İSA GÖK (Devamla) – Konuşmayın oradan. Oturun yerinize be! Oturun yerinize! Oturun Yerinize!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, 67’ye göre sözünü kesmek zorundasınız! Sözünü kesmek zorundasınız! Sözünü kesmek zorundasınız! Sözünü kesmek zorundasınız! (AK PARTİ ve CHP sıralarından bir grup milletvekili kürsü önünde toplandı)

BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök… Sayın Gök..

İSA GÖK (Devamla) – Benim kıblemin yeri belli, benim kıblem belli ama siz nereye acaba?  Pensilvanya’ya… (Gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Gök…Sayın Gök…

İSA GÖK (Devamla) – “Fethullah” deyince…(Gürültüler)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Terbiyesiz!

İSA GÖK (Devamla) – Hadi oradan… Hadi oradan… Hadi oradan, yürü oradan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Gök… Sayın Gök… Sayın Gök… (Gürültüler)

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.38

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

696 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

XI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)

1.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696 ve 696’ya 1 inci Ek) (Devam)

BAŞKAN - Komisyon? Burada. Hükûmet? Burada. Şimdi bu bölümde yer alan diğer maddeleri varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım. 76’ncı maddede bir önerge vardır, okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 76. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “23.9.2012” tarihinin “23.9.2011” tarihi olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

İsa Gök

Şevket Köse

Kamer Genç

Mersin

Adıyaman

Tunceli

Tayfun İçli

 

Atilla Kart

Eskişehir

 

Konya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

 

 

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Bireysel başvuru uygulamasının daha erken bir tarihte geçilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.77’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır. Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Oylama için iki dakika süre vereceğim. Bu süre içerisinde sisteme giremeyen üyelerin teknik personelden yardım istemelerini, bu yardıma rağmen de sisteme giremeyen üyelerin, oy pusulalarını, oylama için öngörülen iki dakikalık süre içinde Başkanlığa ulaştırmalarını rica ediyorum. Oylama işlemini başlatıyorum: (Elektronik cihazla oylama yapıldı) BAŞKAN – Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı

açık oylama sonucu: “Kullanılan Oy Sayısı : 305

Kabul

: 250

Ret

:

55 (x)

 

Kâtip Üye

Kâtip Üye

 

Fatih Metin

Gülşen Orhan

 

Bolu

Van”

 

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun. Birleşime kırk beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.58

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

 

 

 

 

SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Sekizinci Oturumunu açıyorum.

2’nci sıraya alınan, Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/1012) (S. Sayısı: 725)  (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 725 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Ankara Milletvekili Sayın Hakkı Suha Okay. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HAKKI SUHA OKAY (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargı hizmetlerinin hızlandırılması amacıyla Hükûmet tarafından verilmiş olan tasarı hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarı Hükûmet tarafından 16 Mart 2011 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına sevk edilmiş ve Başkanlık tarafından da aynı gün hem tali komisyon olarak Plan ve Bütçeye, Millî Savunmaya ve ana komisyon olarak da Adalet Komisyonuna havale edilmiş. Millî Savunmaya havale edilmiş çünkü içinde Askerlik Kanunu ve Askerî Ceza Kanunu var, Plan ve Bütçeye havale edilmiş çünkü hem Yargıtay için hem Danıştay için yeni kadro ihdasları var. Ancak Adalet Komisyonunun Sayın Başkanı, hemen ertesi gün, 17 Mart günü bu tasarıyı Komisyon üyelerine dağıttı ve 22 Mart günü de toplantıya çağrı çıkardı. Oysa İç Tüzük’ün 37’nci maddesinin son fıkrası çok açık, tali komisyonlara gönderilen işlerin on gün süre içerisinde beklenmesi lazım ve orada incelendikten sonra ve komisyonlarca değerlendirildikten sonra ana komisyonda görüşme yapılması lazım. Şimdi, bir ta-raftan kadro ihdası var, bir taraftan Askerlik Kanunu ve Askerî Ceza Kanunu var ama her nedense bir şeyi yetiştirmek için bir acele, bir telaş içerisinde Adalet Komisyonu bu tasarıyı ele aldı. Mesele Ada-let Komisyonunun ele almasının da ötesinde İç Tüzük bu Parlamentonun anayasası. Bu İç Tüzük’e göre bu Parlamento işliyor. Bu İç Tüzük’ü yok farz ederek kural tanımaz bir şekilde eğer bazı kuralları da göz ardı ederek işletirsek o zaman Adalet Komisyonuna da gerek yok, doğrudan Genel Kurula ge-tirin. Açıkçası, bu konuda kural tanımaz biçimde iktidarın ve kimi komisyonlarda yaşananların bir ör-neğinin bir kez daha zabıtlara geçmesi için bunu ifade etmekte yarar görüyorum.

(x) 725 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

 

Komisyonda Sayın Bakan, on beş konuya bu hususun temas ettiğini ve yargıdaki iş yükünün azaltılmasının amaçlandığını belirttiler. Tabii yargıdaki iş yükü deyince, yargıdaki en ağır iş yükü devletin yarattığı ihtilaflar olarak görüyoruz. Niçin? Özellikle idari yargıda kimi kurallar ve düzenlemelere ilişkin açılan davalarda devlet bunu örnek, emsal almıyor, diyor ki vatandaşa: “Git, sen de bir dava aç, sen de kazan, ondan sonra gel.” Nedir? Mesela emekliliğin intibak işinde. Herkesi yargıya gönderen devlet. Ciddi bir iş yükünün ağırlığı devletten kaynaklanıyor.

Bir başka husus daha var, yargının sorunlarının çözümlenmesi sadece kuralların değişmesiyle olmuyor. Yargının sorunları -ki yargı mensuplarının hepsinin ittifak ettiği- üç ana başlıkta toplanıyor: Bir tanesi insan unsuru, bir diğeri kurallar, bir diğeri de altyapı, araç ve gereçler.

Şimdi, bakıyorsunuz, “insan unsuru” deyince yargı mensuplarının eğitimi temel oluyor. Tabii bunun öğrenim kurumları var, öğretim kadroları var ve öğrencileri var. Ancak, bu Parlamentoda -geçmişte de böyleydi- çok popülist bir yaklaşımla, ne zaman bir üniversite kuruluyorsa mutlaka içine bir hukuk fakültesi konuluyor ve öylesine bir hukuk fakültesi enflasyonu var ki, samimiyetle söylüyorum, bugün kaç tane hukuk fakültesi var Sayın Bakan da bilmiyordur, Sayın Millî Eğitim Bakanı da bilmiyordur. Hangisi işlevsel olarak görevini yapıyor, onu da bilmiyoruz ama biz -çok klasik bir terimdir- bir tabela bir bina, hukuk fakültesi… Peki, hukuk fakültesinin öğrenim kadrosu var mı? Hayır. Hukukun ana temeli olan Roma hukukunu öğretecek, eğitecek kadrolar var mı? Hayır. Sosyolojiyi, felsefeyi, devletler özeli, devletler geneli… Öğrenim kadrosu da yok ve içler acısıdır ki hukuk fakültesinin kimi dekanları hukuk mezunu değil. Hukuk fakültesinde kimi zaman avukatlar, kimi zaman kamu yöneticileri ders veriyor. Tabii, siz eğer insan unsurunu bu kadar göz ardı ederseniz, eğitimi bu kadar göz ardı ederseniz, çok doğaldır ki hukukta, yargıda iş yükü artar ve bu iş yükünün artmasında da, bakarsınız, o insan unsurunun gerekli bir eğitim ve öğrenim sürecinden geçmediği görülür. Aslında bu sadece hâkim ve savcı için değil, aynı zamanda avukatlar içinde geçerli. Avukatların staj süresi sonrasında sınava tabi olması gerektiğine yönelik bir yasal düzenleme yine bu Parlamento tarafından kaldırıldı. Yani hukuk fakültesinden mezun olan hukukçu olur ama bunun yanında mut-laka avukat da olur hâle geldi. Yani hiçbir şey olmazsa hukukçu ve avukat olur. Oysa bakıyorsunuz, hukukçu değil, hukuklu olarak mezun oluyorlar.

Şimdi, bütün bu gerçekler karşısında Parlamentonun bir tavır geliştirmesi lazım. O da nedir? Yani Parlamentonun görevi aslında doğru kural koymaktır, Parlamentonun görevi doğru hukuk düzenini oluşturmaktır ve bunlar da aslında, Parlamento olmanın ötesinde hukuk devletinin gereğidir fakat maalesef yapılan düzenlemelerde bizler bir şeyi yaşıyoruz, popülizm, güncel olayı çözmek. Ondan sonra da şunu söylüyoruz: Geciken adalet, adalet değildir.

Bir taraftan da sayın bakanlar -genelde ve sık sık yaptıkları- rakamlarla adaleti anlatıyorlar. Ne diyorlar? “Efendim, iktidara geldiğimizden bu yana adliye binaları da -kapalı alan olarak ifade edilen- 5 misli arttı.” Bu nerede var? Daha geçenlerde görüştüğümüz bir yasada Sayın Bakan “Yargı Re-formunun Neresindeyiz?” diye bir kitapçık dağıttı Adalet Bakanlığında. “Efendim, hâkim sayısı yüzde 26 arttı, personel sayısı yüzde 75 arttı. İşte, Türkiye’de 100 bin kişiye 10 hâkim düşüyor,  1 hâkime bin dava düşüyor.” Güzel de eğer iş çıkmıyorsa, iş üretilmiyorsa ve işi üretecek olan, işi çıkaracak olan hukuku bilmiyorsa, yeterli eğitimden geçmemişse olay rakamlarla yargının sorunu çözülmez. Ne kadar güzel bina yaparsanız yapın, ne kadar adliye sarayları yaparsanız yapın sorunu çözmez bu. Sorun, o hukuku işletecek kadroların nitelikli olup olmadığındadır.

Şimdi, sırça köşkler yapıyoruz, “adliye binaları”, “adliye sarayları” diyoruz, bunlarla övünüyoruz ama içinde adaletin tecellisini sağlayacak kadrolar yoksa bu boşa, beyhude bir çaba olur. Zaten şimdi şunu yaşıyor Türkiye: Eğer iş ceza yargısına ilişkinse emniyetin hazırladığı fezlekeler savcılık makamının iddianamesi oluyor, eğer iş hukuk yargısının işiyse o zaman bilirkişi raporları mahkemenin kararı oluyor. Artık savcılar çok uğraşmıyor dosyayı inceleyeyim, delil toplayayım diye; emniyet toplayıp savcıya veriyor, o gereğini yapıyor. Hâkimler dosyayı bilirkişiye havale ediyor, bilirkişiden raporu alıyor, eğrisiyle doğrusuyla o bilirkişi raporuna göre bir karar veriyor.

Tabii, bu çerçevede neyi yaşıyoruz? En son yaşadığımız olaylardan biri, Ahmet Şık olayı. Hukuk artık göz ardı ediliyor. Ahmet Şık’ın basımına karar verdiği bir kitaba emniyetçe el konuluyor, bunun arkasında da bir savcılık talebi ve mahkeme kararı olduğu söyleniyor. Ortada basılmış bir eser yok ve bir mahkeme kararı var. Peki, o mahkeme kararı hukuka uygun mu diye bakıyorsunuz. Anayasa’nın açık hükümleri var. Anayasa’nın 28’inci maddesi var, diyor ki: “Basın hürdür, sansür edilemez.” Anayasa’nın 30’uncu maddesi var, diyor ki: “…basın araçları, suç aleti olduğu gerekçesiyle zapt ve müsadere edilemez veya işletilmekten alıkonulamaz.”

Peki, ne yapıldı? Yapılan şu: Basımevindeki hard diske, bilgisayara el konuldu. Onun da ötesinde, -onun da ötesine varıldı- emniyet tarafından toplanan evraklar imha edildi, imha edildi. Şimdi, ya Ahmet Şık birilerine “İmamın Ordusu”yla, basımını düşündüğü kitabıyla ilgili birilerine bir şeyler anlattıysa, onlar da biliyorsa, onlar da duymuşsa bu insanların düşüncesine pranga mı vuracaksınız yoksa o insanları da toplayıp hücrelere mi atacaksınız? Böyle bir hukuk mantığı olamaz.

Şimdi, bir taraftan bunu yaşıyorsunuz, bir taraftan yarın, işte, Plan ve Bütçe Komisyonuna gelecek, kanun hükmünde kararnameyi getiriyorsunuz. Getirdiğiniz kanun hükmünde kararnameye bakıyoruz, tamamen yasamayı devre dışı bırakan ve süper yetki veren, Parlamentoyu işlevsiz kılan ve bu yönde Anayasa Mahkemesinin 2002 öncesi vermiş olduğu birçok iptal kararına rağmen, inadına altı ay gibi bir süreyle Hükûmet yetki istiyor. Oysa Anayasa’nın açık hükmü var, bakanlıkların kanunla kurulacağı ve Anayasa Mahkemesinin onlarca kararı var ki böylesine geniş kapsamlı yetki olamaz diye.

Şimdi, hukuku bir yana iterek biz hukuk kuralı koyarsak, yargının sorunlarını çözeceğiz diye kimi düzenlemelerle, bazı değişikliklerle palyatif, günlük, anlık çözüm düşünürsek bir noktaya varamayız. İşin esasına bakmamız lazım. İşin esasına baktığımızda, şimdi bakıyorum bu yasanın içerisinde hangi kanunlar var? Askerlik Kanunu var, Askerî Ceza Kanunu var, Kabahatler Kanunu var, Ceza Kanunu var, Medeni Kanun var…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Pasaport Kanunu var.HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – …Pasaport Kanunu var. Kabahatler Kanunu’na bakıyorsunuz, Medeni Kanun’a bakıyorsunuz, Noterlik Kanunu’na ba-

kıyorsunuz, peki, ne getiriyor diyorsunuz, ne getiriyor? Açıkçası önemli işlerden biri diye düşünürsünüz. İcra cezada hapsen tazyike bakıyorsunuz, hapsen tazyikte duruşma yapılmasına hâkim karar verir ama aynı hâkime itiraz edilir. Şimdi, aynı hâkim daha dün vermiş olduğu karara itiraz ederse işi çözmüş mü oluyor? “O itirazı da eğer reddederse bir başka mahkemeye gönderir.” diyor. Yine işi sürüncemede bırakıyorsunuz ve işi yine uzatıyorsunuz. Bakıyoruz, ilk kez -daha önce vardı, kaldırılmıştı- ceza yargısında temyiz başvuru harcı alıyorsunuz. Niye? Ceza yargısında vatandaş mahkûm oluncaya kadar suçsuzdur. Asıl olan suçsuzluktur. Şimdi peşin peşin parayı alıyorsun ve paralı ve pahalı bir adalet hâline getiriyorsun. Rakamı ne olursa olsun, Komisyonda her ne kadar yarıya indirildiyse de ama adaleti pahalı ve paralı hâle getirip, o nedenle eğer temyiz başvurularını önlemek istiyorsan, vatandaşın hak arama yollarını önlemek istiyorsan, o, hukuk devletinde olamaz.

Bir başka şeyi daha yapıyorsunuz, savcılığı devre dışı bırakıyorsunuz. Artık asliye ceza duruşmalarında savcı olmayacak. Aslında, bu savcıların bir kısmını istinaf mahkemelerinde veya diğer birinci dereceden mahkemelerde görevlendireceğiz diye düşünüyorsunuz, buna 2016 diye bir tarih konulmuştu, şimdi, Komisyonda 2014’e indi fakat o zaman, o yargı üçlüsü ne olacak? Savcı yok, hâkim hem savcılık yapacak hem hâkimlik yapacak, bir de savunma var. Kamu adına talep olmayacak. Filvaki, biraz evvel ifade ettim, savcılık makamı zaten işi emniyete havale etti ama hiç olmazsa bir kurumu ortadan kaldırmayın. Daha ötesi var savcılıkta.

Örneğin, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararıyla Yargı-tayda savcılık makamının hazırlamış olduğu tebliğname sana tebliğ edilirdi. Şimdi, bunu kaldırıyoruz. Oysa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki: “Yargılama iki derecelidir. Birinci derecesi adli yargıda olanıdır, Yargıtayda da bir derece vardır çünkü bu yargılama diyalektiğinin gereğidir; tez, antitez, sentezdir; bunlardan birini yok farz edemezsiniz.”

Bu yasayla hem tarafı olduğumuz sözleşmeye hem Türkiye’yi bağlayıcı olan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları sonrası kabul ettiğimiz bir düzenlemeye ve yargılama diyalektiğine aykırı bir düzenlemeyi içselleştireceğiz ve içselleştirdiğimiz bu düzenlemeyle yargıyı hızlandıracağız. Yargıyı hızlandırırken savunmayı göz ardı edeceğiz. Savcılık makamı ne iş yapacak? Savcılık makamı, daireden çıktıktan sonraki işe bakacak, “Dosya görüldü.”ye gidecek, olur makamı olacak; oysa Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının Komisyona göndermiş olduğu yazıda “Savcılık makamından kaynaklanan bir bekleme söz konusu değil.” deniliyor ve dosya adedini ve miktarlarını bildiriyor.

Değerli arkadaşlarım, bir başka düzenleme getiriyoruz. Çekişmesiz yargı konusu olan işlerin noterler tarafından da yapılabileceğini benimsiyoruz. Yani veraset ilamı yani “Mirasçılık belgesi” diyoruz veyahut da “Terk nedeniyle boşanmada terk ihtarı noter tarafından yapılabilir.” diyor.  Yani bu noterlik makamları lüks olduğundan değil ama çekişmesiz yargının bir biçimde çözüm mercisi noterler olursa o zaman yeni ihtilaflar doğacaktır.

“Efendim, ihtilaf doğduğunda onu sulh hukuk mahkemesine götürsün, sulh hukuk mahkemesine götürsün.” Ama niçin ihtilafın doğumu için bir düzenleme yapıyorsunuz? O ihtilafı görüyorsunuz ona rağmen bu düzenlemeyi yapıyorsunuz. Çok mantıklı bir yanı yok.

Efendim, noterlerde, işte, hukuk fakültesi mezunu personel olacak veyahut da stajyer olacak hukuk fakültesi… Ya yoksa, ya yoksa. “Bu bir belge.” O zaman nüfus müdürlüğü versin. Nüfus müdürlüğü nasıl olsa vukuatlı nüfus kaydı vermiyor mu? Onu da versin ne fark eder ki? Ve bakıyorsunuz, bu düzenlemelerle geçici ama aciliyetinin kerameti kendinden menkul bir yasa apar topar önümüze geldi.

Şimdi, tümüne baktığımda, açıkçası anlık, kimi kabahatlerde para cezalarıyla ve gereksiz bir biçimde “Yargının hızlandırılması” adı altında bir düzenlemeyle şimdi birlikte karşı karşıyayız. Ama burada orijinal bir şey var; o da hâkimin not sistemi. Evvelce hâkimlerin vermiş olduğu kararlar Yargıtaya gittiğinde, Yargıtayda bu dosyayı inceleyen daire hâkimin kararına not veriyordu. Bazen iyi diyordu, bazen orta diyordu. Şimdi bu not sistemini ortadan kaldırıyoruz. Yerine yeni bir kriter gelmiyor. Peki, hâkimin kararının hukuki doğruluğu, hâkimin bu konudaki ehliyeti, liyakati hangi kriterle belirlenecek? Belli değil. Ama, hâkimler ya başkanlara veyahut da müfettişlerin raporuna tabi oluyor. Böylece, açıkçası hâkim, o yargı üçlüsü içerisinde, yargıç teminatından yoksun oluyor. Yar-gıç teminatından yoksun olmasının yanı sıra bu, yargı bağımsızlığını da zedeleyen bir anlayış.

Şimdi, yargının bağımsızlığını ortadan kaldırıyorsunuz. “Hâkim istediği gibi karar verir, verdiği karar hiçbir şekilde değerlendirmeye tabi tutulamaz ama sabah sekiz buçukta işe geldi, saat beş buçukta işinden ayrıldı; aferin, o en iyi hâkim.” mi olacak? Tamam, not sistemi Yargıtay dairesi tarafından verilmeyebilir ama bir başka kriter getirin. En azından, onun mesleki birikimini bir biçimde ölçecek bir kriter getirin. Açıkçası bunun o kadar masum bir düzenleme olduğunu düşünmüyorum. Bunu kesinlikle tuzak bir düzenleme olarak düşünüyorum. Nasıl olsa Anayasa değişikliği sonrasında HSYK biçimlendi, Anayasa Mahkemesi biçimlendi, eh, artık mahal mahkemelerindeki hâkimlere sıra geldi. E, onların da bir biçimde not düzeni bizim elimizde olsun.

Enteresanı -bitiriyorum konuşmamı- kadro ihdasıyla ilgili düzenlemeye bakıyoruz: Yargıtayda 91 kadro. Olabilir. İşte, Danıştayda da 136 kişi. O da olabilir. Ama, Yargıtaydaki 91 kadronun 16’sı garson. Yani, yargı hizmetlerinin hızlandırılması için 16 garsona ihtiyaç var, o anlaşılıyor.

Değerli arkadaşlarım, aceleyle gelen bir dosyadır. Bir çözüm getirecek öneri değildir. Sorunları büyütecektir. Bu nedenle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HAKKI SUHA OKAY (Devamla) – Peki, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Okay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kırşehir Milletvekili Sayın Metin Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 11 Nisan tarihinde, Yüksek Seçim Kurulunun aldığı bir karar netice-sinde, milletvekili geçici aday listeleri Yüksek Seçim Kuruluna teslim edilecek yani önümüzde on günlük falan bir süre var. Tabii, Meclisin de artık son günleri. Bazı partiler bu anlamda ön seçim de yapacaklar, örneğin Cumhuriyet Halk Partisi. Böyle sıkışık bir ortamda, milletvekillerinin de ger-çekten çok ciddi bir yoğunluklarının olduğu bir ortamda yargı hizmetlerini hızlandırmak üzere bu kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz.

Gerçekten önemli bir kanun tasarısı. Yargımızla ilgili problemlere baktığımızda, gerçekten yargının çok ciddi bir şekilde ele alınması, ciddi bir yargı reformu yapılması noktasında hiç kimsenin bir itirazı yok. Ama dokuz senelik Adalet ve Kalkınma Partisinin İktidarına baktığımızda bu konuda ciddi hiçbir adım atmamış. Dokuz sene zarfında muhtelif değişiklikler, yenilikler yapılmış ama reform diyebileceğimiz, reform niteliğinde ve yargının problemlerini kökten çözecek anlamda bir değişiklik yapılamamış ve bugüne gelinmiş. Tabii, çok kısa bir sürede komisyonlarda da yeterince tartışılmadan, üzerinde konuşulmadan bu tasarı Genel Kurula indirilmiş, bugün de üzerinde konuşuyoruz.

Birçok kanun tasarısı üzerinde de aynı şeyleri söyledik. Bu aşağı yukarı dört yıla yakın bir süredir bu Mecliste gelen birçok kanun tasarıları, teklifleriyle ilgili bu eleştirilerimizi dile getirdik, burada bir kere daha dile getiriyoruz. Yine âdeta yangından mal kaçırırcasına hızlı bir şekilde ve ne kadar fayda sağlayacağı noktasında hepimizin şüphelerinin olduğu bir kanun tasarısı üzerinde görüşüyoruz.

Tabii ki yargımızın problemleri var. Yargı, iş yükü itibarıyla işin içinden çıkılamaz bir noktaya gelmiş. Bunun birçok sıkıntılarıyla günlük hayatımızda da karşılaşıyoruz, yaşıyoruz. Keşke, bu yargının içinde bulunduğu sıkıntılarla ilgili daha geniş kapsamlı, daha iyi hazırlanmış, daha iyi tartışılmış ve gerçekten yargının problemlerini çözecek bir tasarıyla bugün burada olunsaydı da biz de bu eleştirileri yapmasaydık. Dokuz sene sonra getirilen tasarıyla yargının iş yükünü hafifletmek veya yargı hizmetlerini hızlandırmak mümkün değil.

Yargıyla ilgili yapılan son değişikliklere şöyle bir göz atacak olursak, yargının problemlerini çözmekten ziyade, yandaş yargı veya taraflı yargı algısına sebep olacak birtakım değişiklikler gün-deme getirilmiştir. İşte son Anayasa değişikliği, bu Anayasa değişikliğinden sonra yapılan Yargıtay ve Danıştay Kanunu, Anayasa değişikliğinde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının artırılması ve sonuç itibarıyla da bugün üzerinde konuştuğumuz tasarı.

Değerli milletvekilleri, referandum süresince de hep ifade ettik, 26 maddelik Anayasa değişikliğinin en önemli -sizce de bizce de- gözüken iki değişikliği vardı: Bir tanesi, Anayasa Mahkemesinin üye sayısının artırılması; diğeri, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısının değiştirilmesi. Hep ifade ettik, dedik ki: ”Objektif birtakım kuralları koyalım, yanlı, taraflı veya yandaş noktaya adalet sistemimizi, yargı sistemimizi getirmeyelim.” diye defalarca ifade ettik ama nafile. Geldiğimiz nokta itibarıyla, gerçekten, adaletle ilgili, yargıyla ilgili, vatandaşımızın kafasında birçok soru işareti oluşmaktadır. Bakıyorsunuz, ülkemizi, hepimizi ilgilendiren, kamuoyunu meşgul eden önemli davalarla ilgili herkes farklı bir düşünce içerisinde. Bizim yargı sistemimizde hâkimler dosyaya, dosyadaki delil durumuna, kanunlara ve vicdani kanaatlerine göre de karar verirler. Ama bakıyorsunuz, çok önemli davalarda, hâkimler değişiyor, dosya aynı ama hâkimlerin verdikleri kararlar birbirlerine 180 derece zıt olabiliyor. İşte, yakın geçmişte yaşadığımız… Bakıyorsunuz, bir hâkim göreve geliyor veya bir hâkim görevde, tutukluları salıyor. Aradan bir ay geçiyor, bir başka hâkim, aynı davayla ilgili, görevlendiriliyor, o salıverilmiş tutukluların hepsini tutukluyor. Bunu anlamakta gerçekten zorlanıyoruz. Yani madem, bizim yargı sistemimizde, dosya üzerinden karar veriyoruz, dosyadaki delil durumuna göre karar veriyoruz, bir hâkimin verdiği kararın 180 derece tersini, bir başka hâkim, aynı dosya üzerinde, bir müddet sonra verebiliyor. Hâl böyle olunca hepimizin, vatandaşımızın da kafasında “Acaba yargı bir farklı yerlere mi gidiyor?”, “Yargı iktidar tarafından yönlendiriliyor mu?” gibi soru işaretleri oluşturulmasına sebep oluyor.

Değerli milletvekilleri, bunu ifade ederken tabii şunu da söylemeden geçemeyeceğim: Hepimizi ilgilendiren, kamuoyunun çok yakından takip ettiği davalarla ilgili şöyle de bir eleştiriye veya görüşlere kamuoyunda rastlıyoruz: Bizim hukuk sistemimizde tutukluluk bir tedbirdir. Neyin tedbiri? Delillerinin karartılmasının ve sanığın kaçma şüphesi varsa bunun tedbiridir; ama bakıyorsunuz, tutuklananlarla ilgili bir sene olmuş, iki sene olmuş, üç seneye yaklaşmış, deliller toplanmış, âdeta tutukluluk cezaya dönüşmüş, bu da kamu vicdanında ciddi sıkıntılara neden oluyor. Kimse bunu yan-lış anlamasın, bu ülkede suç işleyenler varsa mutlaka cezalandırılmalı ama zaman zaman bu davaların içeriğinden çok usul noktasında yapılan yanlışlıklar veya usulle ilgili olan tartışmalar asıl konunun çok daha fazla önüne geçiyor, bu konuda uygulayıcılar çok daha titiz davranmalı, çok daha eleştirilere mahal vermeyecek şekilde bu uygulamaları yapmalıdır diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, yine, uygulama noktasında özellikle son aylarda yine hepimizi rahatsız eden birtakım uygulamalara şahit oluyoruz. Basılmamış kitaplar toplatılıyor. Tabii ki içeriğini bilmiyoruz ama yine bu uygulamalar noktasında basılmamış kitaplar neticesinde ciddi bir baskı söz konusu. Evler aranıyor, bilgisayarlar kontrol ediliyor, evlere baskınlar düzenleniyor. İşte bugün, iki tane değerli bilim adamının evi aranmış ve birtakım kitaplar veya yayınlanacak kitaplarla ilgili araştırmalar yapılmış. Şimdi, misyonerlikle ilgili kitap yazmış hocalarımızın, arkadaşlarımızın evleri didik didik aranıyor. Efendim, bakın, Zirve Yayıneviyle ilgili Malatya’da yaşanan vahşeti hiçbirimizin tasvip etmesi mümkün değil, böyle bir şeyi kabul etmemiz mümkün değil ama Türkiye Cumhuriyeti devletinde misyonerlik faaliyetleriyle ilgili kitap yazan insanların baskı altına alınabilmesini de asla bir milletvekili ve Türkiye Cumhuriyeti devletinin bir vatandaşı olarak haklı görmemiz, tasvip etmemiz mümkün değil.

Sonra, bakıyorsunuz, filan kitapla ilgili arama yapılıyor, arkasından birtakım başka şeyler kamuoyuna yansıyor. İşte bu noktada bütün kurumların -yargımız da, adalet sistemimiz de, emniyet sistemimiz de- çok dikkatli ve hassas davranmaları gerektiği kanaatindeyim. Ama bakıyorsunuz Hükûmetin icraatlarına, uygulamalarına, asla ve asla aykırı bir sese tahammülü yok, hiçbir eleştiriye tahammülü yok, herkesten beklediği tek bir ses var.

Bakın değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde burada partimizin -Çevre ve Orman Bakanıyla ilgili olarak- bir araştırma komisyonu kurulması için önergesi olmuştu. Bu önergemiz Mecliste görüşülürken altı tane, ormancılıkla ilgili, sivil toplum örgütünün de bir açıklaması olmuştu.

Değerli milletvekilleri, Sayın Bakanın bu kürsüden konuşmalarına hep beraber şahit olduk. Sayın Bakan, yaptığı bir uygulamayla ilgili, ormancılık uygulamasıyla ilgili, kendilerini ilgilendiren sivil toplum örgütlerinin ortak yapmış oldukları bir açıklama üzerine bu Genel Kurulda, bu kürsüde “Ben onlardan bunun hesabını sorarım.” diyebilmiştir.

Değerli milletvekilleri, demokratik bir ülkede böyle bir şeyi kabullenmemiz mümkün değil. Herkes düşüncelerini hiçbir baskı altında olmadan çok açık, net ifade etmeli. O düşünceye katılırsınız katılmazsınız ama bu ülkedeki sivil toplum örgütlerini sizin istemediğiniz şeyleri söylediler veya sizin politikalarınıza aykırı konuştular diye Bakanlık yetkinizi, gücünüzü kullanarak “Ben onlardan bunun hesabını sorarım.” diyorsanız, o zaman demokratik bir ülke olmaktan ne kadar uzaklaştığımızın ve totaliter bir ülkeye doğru nasıl yaklaştığımızın da görüntüsü olarak karşımıza çıkmış olur.

Değerli milletvekilleri, bu uygulamaları artırmamız, örnekleri çoğaltmamız oldukça mümkün. Bakın, Adana Büyükşehir Belediye Başkanlığının yaşadığı bir sıkıntı var. Aylardan beri Adana Büyükşehir Belediye Başkanı, İçişleri Bakanının imzasıyla açıkta. İçişleri Bakanımızın böyle bir ana-yasal yetkisi var ama bu yetki, geçici bir süreye dayalı bir yetkidir. İki ayda bir bu yetkisini İçişleri Bakanı gözden geçirmek durumunda. Sekizinci aydayız değerli milletvekilleri ve tamı tamına, Adana Büyükşehir Belediyesiyle ilgili, Belediye Başkanıyla ilgili 63 tane müfettiş gönderilmiş. Ortada hiç-bir şey yok ama Adana Büyükşehir Belediye Başkanı hâlâ açıkta, İçişleri Bakanı tarafından. Bunu, belediye başkanlığı yapmış birisi olarak da hakikaten anlamakta zorlanıyorum. Suçu varsa müfettişler koysun ortaya ama yoksa, verin görevinin başına, işini yapsın. Değerli milletvekilleri, işte itirazımız burada, sıkıntımız burada.

Bakın, bir örnek daha vermek istiyorum. Konya’nın Ereğli ilçesinin Belediye Başkanı, bundan tam altı ay önce bir gece evi sabaha karşı 100 civarında emniyet görevlisi tarafından basıldı. Evin-den belediyeye getirildi, belediyedeki bütün evraklar toplandı. Altı ay sonra, geçtiğimiz cuma günü tekrar Sayın Belediye Başkanımız, 100 bin nüfuslu bir ilçenin Belediye Başkanı gözaltına alındı. Gittim kendisini ziyaret ettim değerli milletvekilleri. Düşünebiliyor musunuz? 100 bin nüfuslu bir ilçenin belediye başkanı polis nezaretinde, nezarethanede dört gün sorguda. Sonra ne oldu? Sonra pazartesi günü çıkarıldığı mahkemece serbest bırakıldı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Tam siyasi talimatla yapılan işler bunlar.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Şimdi, buradan sormak istiyorum değerli arkadaşlarım: O belediye başkanımızı kamuoyu nezdinde bu noktaya getirmenin vicdanen bir muhasebesini yapmanızı istiyorum. O başkanımız 100 bin nüfuslu bir ilçenin seçilmiş bir belediye başkanı. Suçu varsa hiç-bir itirazım yok ama seçimlere seksen gün kala böyle bir uygulamayı doğru bulmadığımı da buradan ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bakın -çelişkiyi biraz daha vurgulamak açısından- Konya’nın, hemen Ereğli’nin yanında bir de Karapınar Belediyesi var. Değerli milletvekilleri, orada da sizin partiniz-den seçilmiş bir belediye başkanı arkadaşımız var. Elimde bir yazı var. Değerli milletvekilleri, o belediyede yapılan bir ihaleyle ilgili bir yolsuzluk, usulsüzlük tespit edilmiş. Müfettiş raporları var, savcılık incelemesi var. İçişleri Bakanlığımıza yargılanması için yazı yazılıyor. Değerli milletvekilleri, bakın, Ereğli Belediye Başkanının maruz kaldığı bir müfettiş raporu yok, müfettiş incelemesi var, böyle bir suç unsuru bulamamış -Ereğli- ama Karapınar’da müfettiş raporu var, yargılanması için izin isteniyor. Değerli arkadaşlarım, İçişleri Bakanlığımızın yazısı, aynen okuyorum: “Söz konusu arıtma tesisi bakım ve onarım ihalesinin 9 ayrı bölüm hâlinde yapılması ihale tekniği ve ihale mevzuatına aykırı ise de bilgi eksikliği ve tecrübe yetersizliği nedeniyle böyle bir yola başvurduğu anla-

şıldığından yargılanmasına gerek yoktur. “

OKTAY VURAL (İzmir) – Vay, vay, vay! Yemişler, malı götürüyorlar!

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Evet.

Yani değerli milletvekilleri, bakın, bugün iktidarsınız, 12 Hazirandan sonra yoksunuz ama gelin, bu devleti hukuk devleti yapalım, hukuku bağımsız yapalım, hâkim teminatını sağlayalım, bu çelişkileri bir daha bu ülkede yaşamayalım değerli milletvekilleri, burası bizim, burada yaşayacağız. Buradaki, iktidardaki günler geçer ama yarın devran değişir ama devran değiştiğinde de hiçbir arkadaşımızın, hiçbir belediye başkanımızın, hiçbir vatandaşımızın böyle bir şeyi yaşamasına asla ve asla gönlüm razı olmaz.

Niye hukuk devleti diyoruz? Hukuk devletinde devleti idare eden iktidarların egemenliğine karşı vatandaşın korunması lazım, vatandaşa özgür bir alan bırakmamız lazım. Bu özgürlüğü, hak ve özgürlükleri de yargı marifetiyle korumamız lazım ama yargı marifetiyle koruyabilmenin yolu bağımsız yargı, hâkimlik teminatı ve kuvvetler ayrılığı prensibini uygulamaktan geçer. İşte, sizin döneminizde yapılan değişikliklerle ciddi olarak hukuk devleti ilkemiz zedelenmiştir,  kuvvetler ayrılığı prensibimiz -üzülerek söylüyorum- ortadan kaldırılmıştır. Sonuç itibarıyla da alınan kararlar, verilen kararlar, biraz önce Ereğli ve Karapınar belediyelerini verdiğim örnekteki gibidir.

Bugün üzerinde konuştuğumuz tasarıya gelecek olursak bununla yargıyı hızlandırmak mümkün değil, bir sonuca da varmak mümkün değil ama üzülerek söylüyorum, yine her zamanki olduğu gibi çoğunluğunuza dayanarak bu dayatmalarla bunu da geçireceksiniz ama sonuç itibarıyla yargıda hızlanma diye bir şey olmayacak, yargının sorunları büyüyerek devam edecek. İnşallah bizim iktidarımızda buna da kökten çözüm bulacağımıza inanıyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çobanoğlu.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tasarının amacı, devlet hizmetlerinin ve adaletin hızlandırılması, yargılamanın süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak, mahkemelerin iş yükünü azaltmak ve yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybını önlemektir. Bu amaca dönük olarak tasarıyla cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım suçlar kabahate dönüştürülerek yargı alanı dışındaki bazı kurumların görev alanına dâhil edilmektedir. İdari yaptırıma dönüştürülen bu gibi eylemlerin ceza miktarları da günümüzün ekonomik koşullarına uygun hâle getirilmektedir. Adalet Komisyonundaki görüşmeler esnasında Başbakan Yardımcımız Sayın Cemil Çiçek’in de ifade ettiği gibi bu tasarı aslında yargıda reform iddiasında olan bir tasarı değildir. Ancak, devlet ve adalet hizmetlerinin hızlandırılması ve makul süre içerisinde bitirilmesi için zaruri düzenlemeler içermektedir. Yargı alanında tasarının çok ötesinde düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu bir vakıadır.

Değerli arkadaşlarım, geciken adaletin adalet olmadığı hepimizin kabulündedir. Adalet, zamanında ve hakkaniyete uygun bir şekilde tahakkuk ederse anlamlıdır. Ancak, geciken adalet hiç gelmeyen adaletten de evladır. Vatandaşlarımızın devletten beklentisi davaların makul bir süre içerisinde ve hakkaniyete uygun bir şekilde sonuçlandırılmasıdır. Yargıdaki sorunları çözmekte gecikmek, aslında adaletin sağlanmasında gecikmek anlamına gelmektedir.

Kamu hizmeti olan adalet hizmetlerinin aksamadan ve gecikmeden işlemesi aslında niteliğinin gereğidir. Nitekim, Anayasa’mızın 141’inci maddesi “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” ifadesini içermektedir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 6’ncı maddesinde, herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul bir süre içerisinde görülmesini isteme hakkına sahip olduğu ifade edilmiştir.

Değerli arkadaşlarım, Yargıtay ve Danıştaya yeni dairelerin kurulması ve üye sayılarının artırılması hakkındaki kanunun görüşmeleri esnasında da ifade ettiğimiz gibi, bugün yargının iş yükü altında ezildiği ve adalet dağıtamaz noktaya geldiği hepimizin malumudur. Sadece Yargıtayda bekleyen dosya sayısının 1 milyon 700 binlerde olduğu, henüz torbası açılamayan yaklaşık 50 bin dosyanın mevcut olduğu, yine Yargıtayda yer yokluğu nedeniyle 400 bin dosyanın postanede beklediği bir or-tamda yargılamanın makul sürede bitirilmesi mümkün değildir.

Yine, sadece Yargıtayda her yıl 18.500 dosyanın zaman aşımına uğrayıp vatandaşların haklarının kaybolduğu bir ortamda nasıl adalet sağlanacaktır? Bir dairenin hukuk veya ceza dosyasına ayırabileceği sürenin beş dakikanın altında olduğu bir ortamda hukuka ve devlete olan güven nasıl temin edilecektir? İşte, yargıya nefes aldıracak ve biriken iş yükünü hafifletmek için atılacak acil adımlara ihtiyaç vardır.

Her ne kadar komisyon görüşmeleri esnasında muhalefet partilerimize mensup değerli arkadaşlarımız Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimlerin 12 Haziran 2011 tarihinde yapılmasına dair karar aldığını, bu nedenle acil ve zorunlu olmayan yasaların çıkarılmasının Meclisin geleneklerine aykırı olduğunu beyan ederek tasarıya karşı çıkmışlarsa da yukarıda belirttiğim vahim tablo karşısında bir dakika bile beklemeksizin yargıda iş yükünü azaltacak ve yargının hızlanmasını sağlayacak yasal düzenlemeleri çıkarmak gerekmektedir. İşte, AK PARTİ Hükûmeti de bu bilinçle hareket ederek ta-sarıyı bugün Meclisin gündemine taşımıştır. Çünkü değerli arkadaşlarım, bir büyük düşünürün ifade ettiği gibi, adaletsizliği bir yangından daha çabuk söndürmek gerekiyor. Adaletsizlik bütün bir toplumu yakan bir ateş gibi.

AK PARTİ hükûmetleri adalet hizmetlerinin hızlı, verimli ve ekonomik olarak yürütülmesi için adalet alanında pek çok çalışmayı hayata geçirmiş hükûmetlerdir. “Merdiven altı adalet istemiyoruz.” sloganıyla yola çıkan Hükûmetimiz, adliye binalarını apartman köşelerinden adalet saraylarına taşımıştır. İftiharla söylemek gerekirse bu dönemde yapılan adalet sarayları cumhuriyet döneminde inşa edilen binaların toplamından daha fazladır. Bu dönemde, yıllardan beri toplumun ve Meclisimizin gündeminde bulunan temel yasalar -ki, bunlar arasında Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Ceza Usul Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu gibi yasalar vardır- muhalefet partilerimizle uzlaşarak Meclisimizden geçmiştir. Buradan muhalefet partilerimize teşekkür etmek istiyorum. Temel yasalarda ülkemizin menfaatleri açısından uzlaşmanın en güzel örnekleri sergilenmiştir.

Yine, AK PARTİ İktidarı döneminde hâkim ve savcılarımızın özlük hakları önemli ölçüde iyi-leştirilmiştir. Adliyelerimizin ihtiyacı olan hâkim, savcı, yardımcı personel alımında büyük gayret gösterilmiştir. Hâkim ve savcı alımında Danıştayın vermiş olduğu iptal kararları ve bunların adalet hizmetlerine maliyeti kamuoyunca bilinmektedir. Adliyelerimizin modern çağın gerektirdiği teknik imkânlarla donatılması için Adalet Bakanlığımız takdire şayan bir çalışma ortaya koymuştur. Yargı-tay ve Danıştaya yeni dairelerin eklenmesi ve üye sayılarının artırılması da yargının hızlandırılması amacıyla atılmış önemli bir adımdır. Muhalefet partilerimiz, bu kanunun görüşmeleri sırasında AK PARTİ’nin tek hedefinin yargıda kadrolaşmak, iktidara tabi bir yargı yaratmak olduğunu defalarca ifade etmişlerse de bugün görüşmekte olduğumuz tasarı da göstermektedir ki amacımız bağcıyı döv-mek değil, üzüm yemektir. Yani bugün çökmekte olan yargıyı tekrar ayağa kaldırmak için meseleye bütüncül bir açıdan bakmaktayız. Bir yandan yukarıda saydığımız adımlar atılmakta, diğer yandan Danıştaya ve Yargıtaya yeni daireler eklenmekte ve üye sayısı artırılmakta. Bu tasarıyla da mahkemelerin görev alanındaki bazı suçlar bazı kurumların görev alanına dâhil edilmekte ve yargıdaki iş yükü önemli ölçüde azaltılmaktadır. Hükûmetimiz bununla da yetinmeyerek bölge adliye mahkemelerinin hayata geçirilmesi için alt yapı çalışmalarını büyük ölçüde tamamlamıştır. Bütün bu adımlar ve belki de burada dile getiremediğim diğer çalışmalar Hükûmetimizin yargı reformuna verdiği önemi göstermektedir.

Sayın Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşmekte olduğumuz tasarıyla ilgili olarak Adalet Komisyonumuz, Yargıtay, Danıştay, Türkiye Barolar Birliği gibi kurumların görüşüne baş-vurmuştur. Bu kurumlarımız genel itibarıyla tasarıya olumlu baktıklarını ancak birkaç konuda ve mad-dede tasarıya itirazları olduğunu ifade etmişlerdir. Tasarının komisyon görüşmeleri sırasında gerek ilgili kurumların görüşleri ve gerekse muhalefet partilerimizin değerli üyelerinin itirazlarından kabul görenler tasarı projesine pozitif şekilde aktarılmış ve madde metinleri bu doğrultuda yeni bir yapı kazanmıştır. Sağlanan bu katkı dışında kalan itirazlar komisyon çoğunluğunca kabul görmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, tasarıya gelirsek, tasarıyla bir bakaya ve yoklama kaçağı suçlarına idari para cezası getirilmektedir, bu suçlar kabahate çevrilmektedir. Kabahate çevrilen suçlara idari para cezası yaptırımı uygulanmakta ve bu tür davalar mahkemelerin görev alanı dışına çıkarılmaktadır. Diğer bir düzenlemeyle İcra İflas Kanunu’nun 353’üncü maddesi değiştirilerek disiplin ve tazyik hapsine ilişkin kararlara karşı yapılacak itirazlara bakacak mahkeme yeniden düzenlenmekte, böylece ağır ceza mahkemelerinin iş yükünün azaltılması hedeflenmektedir.

Bir diğer düzenlemeyle İcra İflas Kanunu’nun 354’üncü maddesi değiştirilmek suretiyle, nafaka alacaklarına ilişkin talepler hariç olmak üzere, toplam alacak miktarı Asgari Ücret Tespit Komisyonu tarafından her yıl belirlenen aylık en yüksek brüt asgari ücret tutarının altında kalan takiplerde disiplin ve tazyik hapsi uygulanamayacağı hükme bağlanmaktadır.

Yine, bir diğer düzenlemeyle pasaportsuz yurda giriş ve yurttan çıkış, idarece belirlenen giriş kapıları dışındaki yerlerden yurda giriş ve yurttan çıkış gibi suçlar kabahate çevrilmek suretiyle idari para cezasına bağlanmaktadır. Sadece bu örnekte, bu nevi suçlardan dolayı 2010 yılında savcılıklara 9 bin, mahkemelere ise 3 bin dosya geldiğini düşünecek olursak düzenlemelerin önemi ortaya çıkmaktadır.

Yine, tasarıda Orman Kanunu’nda değişiklik yapılmak suretiyle, düşük ve devrikten emval toplamak, izinsiz dal, çırpı toplamak gibi basit orman suçları idari para cezası yaptırımına bağlanmaktadır.

Tasarıda Harçlar Kanunu’nda değişiklik yapılmak suretiyle, ceza davalarında istinaf veya temyiz kanun yollarına başvuru için harç esası getirilmektedir. Komisyon aşamasında muhalefet partilerimizin değerli sözcüleri harç koşulu getirilmesinin adil yargılanma hakkıyla bağdaşmayacağını ifade etmişler ise de bu hükümdeki amaç, davayı uzatmaya yönelik veya keyfî kanun yolu başvurularının önüne geçmektir. Nitekim komisyon aşamasında harç miktarları makul seviyeye düşürülmüştür.

Tasarıda en çok tartışılan madde, mirasçılık belgesi alınmasıyla, terk eden eşin ortak konuta davet edilmesinin mahkemeye başvurulmadan noterden de yapılabilmesine ilişkin hükümdür. Muhalefet partilerimiz ve Türkiye Barolar Birliği, mirasçılık belgesi verilmesini düzenleme işinin noterlere aktarılmasının Anayasa’ya aykırı olacağını çünkü yargı yetkisinin münhasıran yargı organları tarafından kullanılabilecek münhasır bir yetki olduğu ifadesiyle itirazlarını dile getirmişlerdir. Ayrıca, bu durumun yargı güvenliği ile hukuki güvenlik ilkelerine de aykırı olduğu ifade edilmiştir. Ancak Adalet Komisyonu, yargı yetkisinin hukuki uyuşmazlıkları kesin olarak çözüme kavuşturma ve karara bağlama faaliyeti olduğunu ve Anayasa ile hâkimlere ve yargı organlarına bırakıldığını, bunun dışında kalan mirasçılık belgesi gibi çekişmesiz yargı işlerinin mahkemelerden başka kurumlara bırakılmasının Anayasa’ya aykırılık teşkil etmeyeceği kararına varmıştır. Mirasçılık belgesi, noterler ve mahkeme tarafından verilebilecektir. Bu konuda uygulamayı göstermek amacıyla ayrıca Adalet Bakanlığı tarafından yönetmelik çıkarılacaktır. Bu uygulama aynı zamanda 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda getirilen temel yapıya da uygundur.

Yine, tasarı ile hâkim ve savcıların terfi edebilmek, birinci sınıfa ayrılabilmek ve birinci sınıf olabilmek için Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunca belirlenen sayıda dosyayı itirazdan ve temyizden geçirmek zorunda olmaları sebebiyle davanın taraflarını dosyayı itiraz veya temyize götürmek konusunda teşvik ettikleri uygulamada bilinen bir gerçektir. Bu durum gereksiz temyiz incelenme-sine ve iş yükünün artmasına sebep olmaktadır. İlk derece mahkemelerinde görev yapan hâkimler ve savcılar hakkında, bakmış oldukları dosyalarla ilgili not verme yetkisinin yine dosyayı kanun yolunda inceleyen mahkemeye verilmesi yüksek mahkemenin görüşlerine göre hareket etmeye neden olmakta, direnme yetkisi çekingenlik sebebiyle kullanılmamakta, bu durum hukukun gelişmesini engellemektedir. Tasarı ile hâkim ve savcıların terfilerinde, birinci sınıfa ayrılmalarında veya birinci sınıf olmalarında not sistemi kaldırılmaktadır. 2802 sayılı Kanun’da bu amaçla iki maddesinde değişiklik yapılmaktadır.

Yine, tasarı ile Danıştaya bilgi işlem merkezi müdürlüğü kurulmaktadır. Tasarı ile Medeni Kanun’un 181’inci maddesinin ikinci fıkrası değiştirilmekte, Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla doğacak boşluğun giderilmesi hedeflenmektedir. Zina, hayata kast, pek kötü davranış, haysiyetsiz yaşam sürme gibi sebeplerden biriyle açılan boşanma davası devam ederken davacının ölümü hâlinde kusurlu eşin mirasçı olması gibi haksız ve adaletsiz sonuçların önlenmesi bakımından davaya devam edilmesinin önü açılmaktadır.

Bu tasarıyla, yine, cumhuriyet başsavcılıkları arasında yetki uyuşmazlığı çıkması durumunda dosyaların sürüncemede kalmaması için en yakın ağır ceza mahkemesi başkanı tarafından karar verilmesi esası benimsenmiştir.

Tasarıyla getirilen önemli bir düzenleme de değerli arkadaşlarım, şudur: Uygulamada sıkça karşılaşıldığı gibi, bir hükümlü veya tutuklunun yakınlarından birinin cenazesine katılma talebi insani bir taleptir. Yapılan düzenlemeyle, tutuklu ve hükümlü belli şartlar hâlinde ana, baba, eş, kardeş veya çocuğunun ölümü hâlinde, soruşturma evresinde savcının, kovuşturma evresinde ise mahkemenin izniyle cenazeye katılabilecektir.

Tasarıyla ayrıca, bölge adliye mahkemeleri faaliyete geçinceye kadar 3 bin Türk lirası dâhil adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı temyiz yoluna başvurulamayacağı kabul edilmektedir.

Tasarının Komisyonda tartışılan maddelerinden bir tanesi de 26’ncı madde ile 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’a eklenen geçici 3 ve 4’üncü maddeleridir. Bu maddeler ile 1/1/2014 tarihine kadar asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda cumhuriyet savcısı bulunamayacak ve katılma konusunda görüşü alınmayacaktır. Ancak, verilen hükümler ile tutuklamaya veya salıverilmeye ilişkin kararlara karşı cumhuriyet savcısı kanun yoluna müracaat edebilecektir. Bu düzenlemeden amaç, savcılarımızın hazırlık soruşturmalarına yoğunlaşmalarını sağlamak ve kurulacak bölge adliye mahkemelerine yeteri derecede savcı temin edilmesini sağlamaktır.

Yine, geçici 4’üncü maddeyle 1/1/2014 tarihine kadar yapılacak kanun yolu incelemelerinde, bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesine ilişkin hükümlerin uygulanmayacağı kabul edilmiştir. Bu hükmün de amacı yargılamanın hızlanmasını temin etmektir. Ta-sarının 29’uncu maddesiyle Yargıtayın düzelterek onanmasının sınırları çizilmekte, hâkimin takdir yetkisi kapsamında karara bağladığı edalar hakkında düzelterek onama yapılamayacağı ifade edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, sonuç itibarıyla bu kanun tasarısıyla Adalet Bakanlığı verilerine göre kabahate çevrilen suçlarla ilgili olarak iki yüz bine yakın dosyanın noterlere verilen yetki ve İcra ve İflas Kanunu’ndaki değişiklik sebebiyle bir milyon dosyanın adliyelerin önüne gelmesi engellenmek istenmektedir. Harçlar Kanunu’nda yapılan değişiklik ile üç yüz bine yakın dosyanın ceza mahkemelerinin kararlarındaki kesinlik sınırı nedeniyle seksen bine yakın dosyanın ve yine hâkim ve savcılara not verilmesi uygulamasının kaldırılması sebebiyle seksen bine yakın dosyanın Yargıtay önüne gelmeden önüne geçmek hedeflenmektedir. Böylece tasarının yaklaşık bir buçuk milyon dosya itibarıyla yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması amacına hizmet edeceği tahmin edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, güven veren bir adalet sisteminde yaşayabilir bir insan, yaşanabilir bir toplum kalitesine de süratle yaklaşılacaktır. Partimizin yargı reformundaki hedefi Büyük Önder Atatürk’ün “Adliye siyasetimizde izlenecek amaç evvela halkı yormaksızın, hızla, isabetle, güvenle adaleti dağıtmaktır.” sözündeki ideali yakalamaktır.

Bu duygularla tasanın hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.

Hükûmet adına Devlet Bakanı Sayın Hayati Yazıcı.

Buyurun Sayın Yazıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarıyla alakalı Hükûmetimizin görüşlerini bildirmek üzere söz almış bulunuyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu tasarı, gruplar adına konuşan, özellikle AK PARTİ Grubu adına konuşan Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün Beyefendi’nin de ifade ettiği gibi, mevcut insan kaynağı, fiziki altyapı ve imkânlara göre yargıda var olan ve öteden bu yana şikâyet konusu edilegelen yargının hızlanması, adaletin erken tecelli etmesi amacına yönelik imkânlardan bir sonuç çıkarmayı hedefleyen bir tasarı.

Biliyorsunuz ki -yine burada sözü edildi- Anayasa’mızda yargının ucuz olması, süratli olması esas. Yine taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6’ncı maddesi de davaların makul sürede bitirilmesini öngörmektedir. Bütün bunlarla bağlantılı olarak da elbette ki yargılama faaliyeti sonuçta bir şeyi hedefler. Hedeflediği o şey de adalet. Biz ona “adalet” diyoruz. Bütün faaliyetlerin sonucu ortaya çıkan “hüküm” dediğimiz belgede ifade edilenlerin, kamu vicdanını ve o davanın taraflarını tatmin edecek şekilde sonuçlanması esas.

İşte bu çerçevede -detaya girmeyeceğim- on sekiz ayrı kanunda değişiklik bu tasarıyla öngörülüyor. İnanıyoruz ki bu tasarının yüce Mecliste yasalaştırılması sonucu yargılama faaliyetleri açısından çok göreceli de olsa bir rahatlık sağlanacak. Elbette ki hedefimiz yargı kadrolarını güçlendirmek, takviye etmek ve sorunları daha seri, daha süratli bir şekilde çözüme kavuşturmak. Bu da uzun vadeli hedeflerimiz arasında yer alıyor.

Bir iki noktaya da temas ederek huzurlarınızdan ayrılacağım. O da şu: Ben, hukukçu olmayan arkadaşlarımın hukukla alakalı, yargı faaliyetleriyle alakalı konuşmalarını, değerlendirmelerini an-layışla karşılıyorum ama hukukçu arkadaşlarımızın, hele hele Anayasa’nın 138’inci maddesinin üçüncü fıkrasında çok açık seçik şekilde ifade ediliyor olmasına rağmen, görülmekte olan bir davayla alakalı yasama organında soru sorulamaz, görüşme açılamaz, beyanda bulunulamaz şeklindeki düzenlemesine rağmen, bir davayla ilgili, bazı davalarla ilgili burada değerlendirmeler yapılıyor. Bunun doğru olmadığı kanısındayım. Hâliyle buna yönelik, bu doğrultuda sorular sorulunca biz de ister istemez cevap vermek zorunda kalıyoruz. Bunlardan sakınmamız gerekir diye düşünüyorum.

Örneğin, basın-yayın araçlarının hard diskinin zapt edildiğine ilişkin bir beyan geçti burada. Ben hemen yanımdaki arkadaşa sordum. İmha edildiği… Pardon, zapt etme var da imha edildiği... Yani bu zapt edildi de imha mı edildi? Yani bizim bildiğimiz, bu tür, “müsadere” dediğimiz eski deyişle, bu yargılama faaliyeti sonunda olur. Böyle bir şey yok, yani olmayan bir şeyi söylemeyelim.

Yine, bu yasa tasarısı dolayısıyla “Yasama, yürütme, yargı; bunlar birbirine karıştırıldı, bunlar arasındaki ayrım ortadan kaldırıldı.” denmesinin de gerçeklerle örtüşmediği ortada.

Değerli arkadaşlar, ülkemiz gerçekten büyük kazanımlar elde ediyor. Ekonomi bir yana yargısal faaliyetlerde, hele hele kurumların Anayasa’nın çizdiği çerçeve içerisinde kendi görev alanlarında daha özgür, daha yetkin ve daha kaliteli hizmet üretmelerinin altyapısını hep birlikte oluşturuyoruz.

Bu tasarıyla alakalı elbette ki söylediklerinizde bana göre de haklı olduğunuz taraflar var, olabilir ama konuşmamın başında ifade ettiğim gibi, mevcut insan kaynağı, imkânlar ölçüsünde biz, ucuz, süratli ve sonuçta adaleti istihdam edecek yargılama faaliyetini işte bu şekilde gerçekleştireceğiz.

Umuyorum ki katkılarınızla bu tasarının en iyi şekle dönüşmesini sağlayacaksınız. Tasarının milletimize hayırlı olmasını diliyor,  hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ  sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yazıcı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, şimdi, efendim, seçim dönemi. Biliyorsunuz seçim dönemi gereğince Adalet, Ulaştırma, İçişleri bakanları istifa ediyor. Yani adalet kesimiyle ilgili konularla ilgili tarafsız bir bakanın bu meselelere bakması Anayasa’mızın asli emri. Şimdi, böyle bakarak bağımsız bir adalet bakanının bu tasarıda adaletle ilgili konuları Mecliste sunması gerekirken… O zaman Adalet Bakanı niye değişti? Şu anda Sayın Bakan siyasi olarak adalet üzerinde otorite ol-

duğunu ortaya koymuştur. Bu, Anayasa’ya aykırıdır, ruhuna aykırıdır.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olabilir mi yani? Kalkıp burada Sayın Bakan adalet teş

kilatıyla ilgili beyanlarda bulunuyor. O zaman tarafsız bakanın amacı nedir?

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Hükûmeti temsil ediyor, Hükûmeti.

OKTAY VURAL (İzmir) – Böyle bir şey olabilir mi Sayın Başkanım? Yani Sayın Bakan burada hiç olmazsa -orada oturuyor- konuşmasa. Böyle bir şey olabilir mi? Şimdi, tarafsız bir adalet hizmetinin olduğunu nasıl iddia edeceğiz?

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Anayasa 114. OKTAY VURAL (İzmir) – Yani böyle bir zorlama olabilir mi? Dolayısıyla sözüyle, ruhuyla, lafzıyla Anayasa’ya uymak gerekiyor, bunu özümsemek gerekiyor. Özümsemeyenlerin gelip burada bununla ilgili şeyleri, alelusul işte, bakan değişti, ne olur, eski tas eski hamam… Dolayısıyla bununla ilgili bakan değiştirilmesinin bile gereksiz olduğunu bu tavrıyla ortaya koymuştur.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan gelsin.
OKTAY VURAL (İzmir) – Bağımsız bir bakan olmasına ilişkin anayasal iradeye de  Sayın Bakan saygı göstermemiştir.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Buyurun Sayın Kılıç.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, tutanaklarda yer alması açısından ben de bu konu

daki görüşümü ifade etmek istiyorum, müsaadenizle. Şu an Türkiye Büyük Millet Meclisinde yapılan çalışma bir yasama çalışmasıdır, bir yargısal faaliyet olmadığı gibi Hükûmet adına orada bulunan…

OKTAY VURAL (İzmir) – Adalet Bakanının yargısal faaliyeti mi olur ya, Allah’ını seversen?

SUAT KILIÇ (Samsun) – …Sayın Bakanın da herhangi bir yargı faaliyetinin içinde bulunması,

herhangi bir yargı… OKTAY VURAL (İzmir) – Yargılama mı yapar Adalet Bakanı? SUAT KILIÇ (Samsun) –

Ben sizi dinledim, siz de dinleyin. OKTAY VURAL (İzmir) – Ben size hitap etmedim ki!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Doğru şeyler söylediğiniz için değil… OKTAY VURAL (İzmir) – Ben Sayın Başkana hitap ettim. SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben de Başkana hitap ettim. OKTAY VURAL (İzmir) – El kol hareketi yapma, yapma! Otur, otur! Başkana hitap et. SUAT KILIÇ (Samsun) – Ben konuşurken girmeyin araya o zaman!

BAŞKAN – Muhterem arkadaşlarım, hiçbirinizi duymuyorum.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, burada yapılan bir yasama faaliyetidir, yasama faali-yetinde komisyon ve Hükûmetin bulunması İç Tüzük’ün amir hükmüdür, gereğidir. Dolayısıyla hangi bakanın Hükûmeti temsilen orada oturacağıyla alakalı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Öyle şey olur mu canım? Otoriteyi kullanıyor.

SUAT KILIÇ (Samsun) – …herhangi bir sınırlama, herhangi bir kısıtlama söz konusu değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz efendim, Sayın Bakan oturamaz!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Burada Sayın Bakanın varlığı ne yargıyla ilgilidir ne adaletle ilgilidir

ne yargılama işlemleriyle ilgilidir…

OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz! Yargılama mı yapar Adalet Bakanı? Bilmiyorsun!

SUAT KILIÇ (Samsun) – …ne adliye personeliyle alakalıdır, tamamen İç Tüzük gereği olarak Hükûmet adına bir bakanın oturması gerektiğinden dolayı, Sayın Bakan da avukat kökenli, bir hukuk mezunu olması nedeniyle, hukukçu bir bakan olarak burada kanun görüşmelerine doğrudan İç Tüzük gereği nezaret etmektedir. (CHP ve MHP sıralarından gülüşmeler)

BAŞKAN – Evet, Sayın Anadol, buyurun.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Efendim, Sayın Başkanım, 114’üncü maddesi Anayasa’nın açık. 114’üncü maddeye göre belirlenen bakanlar da Hükûmeti temsil ederler, özellikle ve öncelikle onların temsil etmesi lazım burada. Onların yerine siyasi bir veçhe taşıyan, kimlik taşıyan bakanların burada olması Anayasa’nın 114’üncü maddesine açıkça aykırıdır. Ara verilmesini istiyorum toplantıya. Adalet Bakanı gelsin, ondan sonra devam edelim. (AK PARTİ sıralarından “Neden?” sesi)

OKTAY VURAL (İzmir) – Buraya, yemin edecekler, gelecekler, ondan sonra birileri gelecek, onların adına konuşma yapacak. Adalet hizmetleri konusunda seçimlere müdahale edildiğine ilişkin bir kanaat oluşur, bu doğru değil.

BAŞKAN – Şimdi şahısları tamamlayayım, ondan sonra konuşacağız.

Buyurun.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, itirazlarda haklılık payı gördüğümüzden dolayı değil,

114’üncü madde açıp okuduğunda herkesin net bir şekilde anlayabileceği hükümler ihtiva ediyor ama, zaten Adalet Bakanı az sonra Genel Kurulda olacak ama bunun itirazlarla ya da böyle bir gereklilikle alakası yok…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ara verelim o zaman!
SUAT KILIÇ (Samsun) – Hayır, ara verme gereği yok Sayın Başkan. Hiçbir şekilde ara verme gereği yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Oturamaz canım! Adalet Bakanı gelsin!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Hükûmeti temsil eden Hükûmet üyesi burada, görüşmeler rahatlıkla

devam edecek, adalet bakanı zaten gelecek biraz sonra.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Herkese söz vereceğim, lütfen telaş yapmayın, sabaha kadar buradayız.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir de burada vahim bir şey söylendi “Adalet Bakanı, işte, burada yargısal faaliyette bulunmuyor.” Demek ki oturan adalet bakanları yargısal faaliyette bulunuyor ki…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne alakası var! Polemiğin de bir kalitesi olur! El insaf!BAŞKAN – Sayın Bakan, siz ne diyeceksiniz?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, tabii, ben konuşmamda bir şeye temas ettim. Gerçi hukukçu arkadaşım da farklı bir görüş burada ifade ettiler. Sayın Vural tabii hukukçu olmadığı için önündeki metinleri değişik şekilde yorumlayabilir ama bakın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim? Siz nereden mezunsunuz Sayın Bakan?

CAHİT BAĞCI (Çorum) – Dinle… Dinle…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kendisi hukukçu.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bir dakika efendim.

Konuşmama başlarken, kürsüde size ve heyete hitap ederken “Hükûmet tasarısı hakkında Hükûmetin görüşlerini bildirmek üzere söz aldım.” dedim ve bugün, şu anda müzakeresini yaptığımız tasarıdır, başlığı da herhâlde okunmamış. Bunun başlığını okuduğunuz zaman, bunun bir teklif değil, tasarı olduğunu göreceksiniz. Teklifle  tasarının farkını bu Mecliste vekil olan herkes bilir diye düşüyoruz.

OKTAY VURAL (İzmir) –  Öyle bir söz söylediniz ki tarihe geçtiniz vallahi! Yanınızdaki Komisyon Başkan Vekili bile gülüyor artık.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ve dolayısıyla, Hükûmet tasarısı hakkında Hükûmet üyesinin burada oturup görüş bildirmesi kadar doğal bir şey olamaz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiç doğal değil.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Hangi üyenin burada oturup oturmayacağını Sayın Oktay Vural değil, Hükûmet tayin ve takdir eder. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ben burada otururum, bir başka arkadaşım gelir, o oturur.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, Anayasa’ya eğer ruhuyla sadıksanız siz, orada oturmaktan imtina etmeliydiniz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) -Dolayısıyla, burada ne Anayasa’ya ne İç Tüzük’e ne mevzuata aykırı hiçbir durum yoktur.

OKTAY VURAL (İzmir) - Ne hakkınız var adalet hakkında, Adalet Bakanlığı hakkında söz söylemeye!

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ne bağırıyorsunuz!

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz nereden mezunsunuz? Nereden mezunsunuz? Ne zaman mezun oldunuz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.07

DOKUZUNCU OTURUM

Açılma Saati: 21.22

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

 KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.

725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Şimdi söz sırası, şahsı adına Konya Milletvekili Sayın Ali Öztürk’te.

Buyurun Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Hukuk devleti ilkesini benimseyen çağdaş ülkelerde ilk akla gelen, hukuk güvencesi, hukukun teminatı olan yargı organlarının varlığıdır. Son zamanlarda, yargıda davaların uzaması, adaletin gecikmesi, ağır iş yükü nedeniyle yargıdaki ağır işleyiş herkes tarafından eleştirilmeye başlanmıştır. Elbette eleştirilerde haklılık vardır. Yargıtay ve Danıştaydaki iş yükünün azaltılması ve yargının hızlandırılması amacıyla, geçtiğimiz haftalarda, bu yargı kurumlarındaki daire ve üye sayısının artırılmasıyla ilgili tasarının görüşülmesi sırasında, sorumluluğun kimlerde olduğu konuşuldu, tartışıldı. Şimdi tekrar bu tartışmalara dönmeye hiç gerek yoktur. Önemli olan, bunu sorun olarak görüp çözümü için tedbir aramaktır.

Anayasa’mızın 141’inci maddesinin son fıkrasında “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması, yargının görevidir.” denilmiştir. İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme’nin 6’ncı maddesinin 1’inci fıkrasında da herkesin, bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından davasının makul süre içerisinde görülmesini isteme hakkının olduğu belirtilmiştir. Buradan hareketle devlet, adalet hizmetlerinin hızlandırılmasını, süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak, yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybının önlenmesi için tedbir almak zorundadır. “Adalet mülkün temelidir.”, “Geciken adalet, adalet değildir.” anlayışına göre, bu prensibin ihmali, toplumda, sosyal ve hukuk düzeninin bozulmasına sebep olabilecek-tir. İşte, hukuku her şeyin üzerinde tutan yargının hızlandırılması, insanların bir an önce haklarına kavuşmasını sağlamak için sorumluluk görev ve bilinciyle hareket AK PARTİ Hükûmeti döneminde çok önemli işler yapıldı. Özellikle Adalet Bakanlığının önemli çalışmalarından bazılarını saymak gerekirse: Yargı bağımsızlığının güçlendirilmesi, yargının tarafsızlığının geliştirilmesi, yargının verimliliğinin ve etkinliğinin artırılması, yargıya güvenin artırılması, adalete erişimin kolaylaştırılması, ceza infaz sisteminin geliştirilmesi gibi ana başlıklar sayılabilir.

Yargının hızlandırılması için bugüne kadar yapılanlardan bazılarını saymak gerekirse de: Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemesi Kanunu gibi temel kanunlar çıkarılmış, yeni düzenlemeler getirilmiştir.

Ceza yargılamasında uzlaşma kurumu getirilmiştir.

Türk Ceza Kanunu’nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’la hafif hapis ve hafif para cezaları idari para cezasına dönüştürülerek kabahat hâline getirilmiştir. Türk Ceza Kanunu’ndaki emre aykırı davranış, dilencilik, kumar, sarhoşluk, işgal, gürültü, kimliği bildirmeme, silah taşıma gibi suçlar kabahat statüsüne alınmıştır.

Özel ceza kanunlarındaki birçok suç kabahate dönüştürülmüştür.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda tebligat işleminin mahkeme tarafından yapılması esası getirilmiştir.

Adli kolluk, kamu davasının ertelenmesi, iddianamenin iadesi gibi usulü hızlandıran hükümler getirilmiş.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu gibi temel hukuk hükümlerini ve ticari hayatı düzenleyen temel kanunlar yeniden Türk hukuk sistemine uygun olarak Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçmiş, kanunlaşmıştır.

Arabuluculuk, Kamu Denetçiliği Kanunu, adli tıp kurumuyla ilgili düzenlemeler yapılmıştır.

Yargıtay ve Danıştaydaki daire ve üye sayıları artırılmıştır.

Yeni ve yeterli adliye binaları yapılmış ve hizmete sunulmuştur.

Hâkim, savcı ve personel sayıları artırılmış, UYAP Projesi uygulamaya konulmuştur.

Bugünlerde istinaf mahkemelerinin faaliyete geçirilmesi için çalışmalar hızlandırılmış, başsavcıları atanmıştır.

Değerli arkadaşlar, yukarıda saydığım önemli değişikliklerden sonra şimdi de tasarıyla getirilen yargıyı hızlandırıcı tedbirlerin de adalet bekleyenleri büyük ölçüde rahatlatacağına inanıyorum ve bu

tedbirlerden bazılarını şöyle saymak istiyorum:

Bakaya ve yoklama kaçağı suçlarına idari para cezası getirilmektedir.

Disiplin ve tazyik hapsi gerektiren her icra suçu mahkeme önüne gelmeyecektir.

Pasaportsuz yurda giriş ve yurttan çıkış, idarece belirlenen giriş kapıları dışındaki yerlerden yurda giriş ve yurttan çıkış gibi suçlar kabahate çevrilerek idari para cezasına bağlanmaktadır. Düşük ve devrikten emval toplamak, izinsiz dal, çırpı toplamak gibi basit orman suçları kabahate çevrilmektedir.

Ceza davalarında istinaf ve temyiz kanun yollarına başvuru için harç getirilmektedir.

Mirasçılık belgesi alınması ile terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi mahkemeye başvurulmadan noterden de yapılabilmesi öngörülmektedir.

Yükseköğretim kurumlarında görev yapan memurlar hakkında soruşturma izni verilmesi ya da verilmemesi hakkındaki kararlar Danıştayda değil, ilgili bölge idare mahkemesinde denetlenecektir.

Bakanlıkların ülke çapında olmayan bölgesel alanda düzenleyici işlemlerine karşı yapılacak başvuruların Danıştaya gelmeden ilk derece mahkemesi olarak idare mahkemelerinde görülmesi öngörülmektedir.

İdare mahkemelerince verilen ve temyiz incelemesi için Danıştaya gelen bazı davaların itiraz incelemesinin bölge idare mahkemelerinde yapılarak kesinleştirilmesi öngörülmektedir.

Yüksek mahkemelerin ve bölge idare mahkemelerinin temyiz ya da itiraz üzerine kararlarını inceledikleri hâkim ve savcılara not vermesi ve bu notun hâkim ve savcıların terfilerinde esas alınması uygulamasından vazgeçilmektedir.

Cumhuriyet savcılıkları arasında çıkan yetki uyuşmazlıkları için çözüm merci getirilmektedir.

Ağır ceza mahkemesi başkanlarının itirazen inceledikleri işlerin bir kısmının ağır ceza mahkemesis üyelerince de karara bağlanabilmesi öngörülmektedir.

Ceza mahkemelerince verilen kararlardaki kesinlik sınırı artırılmaktadır.

Kabahatler Kanunu uyarınca idari yaptırım kararlarına karşı yapılacak başvurularda son karar mercisinin ağır ceza mahkemesi olması yerine asliye ceza mahkemesi olması öngörülmektedir. Yargıtayda temyiz incelemesi sırasında duruşma talep edilebilmesi için öngörülen parasal sınır artırılmaktadır.

Hükümlülerin ve tutukluların, yakın akrabalarının cenazelerine katılabilmesi kolaylaştırılmaktadır.

Cumhuriyet savcılarının asliye ceza ve asliye hukuk mahkemelerindeki duruşmalara katılma

zorunluluğu kaldırılmaktadır.

Bütün bu getirilen değişikliklerden sonra, yaklaşık 1 milyon 690 bin dosya itibarıyla, yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılması amacı doğrultusunda yargıdan alınacağı ve bu şekilde yargının hızlandırılmasına hizmet edeceği öngörülmektedir.

Bu nedenle, tasarının adalete hizmet edeceğine inanıyor ve hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -Teşekkür ederim Sayın Öztürk.

Şahıslar adına ikinci söz, Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç’a aittir.

Buyurun Sayın Tunç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz tasarı, yargı hizmetlerinin süratli, verimli ve ekonomik bir şekilde yürütülmesini sağlamak, mahkemelerin iş yükünü azaltmak ve yargılama faaliyetinde zaman ve emek kaybını önlemek amacıyla hazırlanmış önemli bir tasarıdır.

Tasarıyla, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım suçlar kabahate dönüştürülerek yargı dışındaki bazı kurumların görev alanına dahil edilmekte ve idari yaptırıma dönüştürülmektedir. Bu kapsamda, ilk kez işlenmek şartıyla bakaya ve yoklama kaçağı suçları, Pasaport Kanunu’nda düzenlenen bazı suçlar ve Orman Kanunu’nda yer alan bazı suçlar kabahate dönüştürülmekte ve idari para cezası yaptırımına bağlanmaktadır. Böylece, mahkemelerimizin iş yükünü artıran dosyalar mahkemelere intikal etmeyecek, mahkemelerimizin iş yükü de azalmış olacaktır.

Ayrıca, İcra ve İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve tazyik hapislerine konu alacaklar için alt sınırın getirilmesi ve bu konuda icra mahkemelerince verilen kararlara karşı itiraz usulüne ilişkin hükümlerin değiştirilmesi, ağır ceza mahkemelerimizin iş yükünü azaltacak önemli düzenlemelerdir.

Mahkeme harçlarıyla ilgili getirilen düzenlemeler ve özellikle ceza yargılaması kanun yoluna müracaatlarda harç alınması esasının kabul edilmesi, yargılamayı uzatma amacına yönelik kanun yolu başvurularının önüne geçecek yerinde değişikliklerdir.

Mirasçılık belgesi verilmesi ile terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi işlemlerinin, mahkemelerinin yanında noterler tarafından da yerine getirilmesine imkân sağlayan değişiklikler mahkemelerin iş yükünü azaltacak, vatandaşlarımızın taleplerinin daha az masrafla ve daha çabuk gerçekleşmesini sağlayacaktır.

Ceza Muhakemesi Kanunu’nda yapılan değişiklikler, cumhuriyet başsavcılıkları arasında yetkisizlik kararı verilmek suretiyle soruşturma evrakının sürüncemede kalmasının ve gereksiz şekilde yargılama sürecinin uzamasının önlenmesi sağlanmakta ve yine, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara karşı yapılan itirazları, ağır ceza mahkemesi başkanı yerine heyetin karara bağlaması öngörülmektedir.

Tasarıyla, doğrudan verilen adli para cezasına mahkûmiyet hükümlerine karşı kanun yolu müracaatlarında parasal bir sınırın getirilmesi, bölge adliye mahkemeleriyle Yargıtayın iş yükünün azalmasında önemli rol oynayacaktır.

Kabahatler Kanunu’nda yapılan değişiklikle idari yaptırım kararına karşı yapılan başvuru hakkında sulh ceza mahkemesince verilen son karara karşı yapılan itirazın Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine paralel bir şekilde yapılması da ağır ceza mahkemesinin iş yükünü azaltacak yerinde düzenlemedir.

Yüksek mahkemelerin ve bölge adliye mahkemelerinin kanun yolu incelemelerinde ilgili hâkim ve savcıya verdikleri notun o hâkim ve savcının terfisinde şart unsurlardan biri olarak ele alınması uygulamasından vazgeçilmesi gereksiz temyizlerin önüne geçecek, yüksek yargının iş yükünü azaltacaktır.

Cumhuriyet savcılarının geçici süreli olarak asliye ceza mahkemelerinde yapılan duruşmalarda bulunmamasına ilişkin düzenleme ve buna paralel olarak asliye hukuk mahkemelerinde görülen özellikle nüfus kayıtlarının düzeltilmesine ilişkin davaların duruşmalarında bulunma zorunluluğundan savcılarımızın geçici süreyle de olsa vazgeçilmesi, cumhuriyet savcılarımızın soruşturmaları daha etkin ve süratli bir şekilde yürütebilmesine imkân sağlayacaktır.

Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun’da yapılan değişiklik, hükümlülerin ve tutukluların yakınlarının cenazelerine daha kolaylıkla katılarak insani vazifelerini yerine getirmelerini temin edecek yerinde bir değişikliktir.

Danıştay Kanunu’nda ve İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda yapılan değişiklikler idari yargıda yüksek mahkeme olan Danıştayımızın iş yükünün hafifletilmesini sağlayacaktır.

Bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda tebliğname düzenlenmesi uygulamasından geçici olarak vazgeçilmesi de yargının hızlandırılması ve iş yükünün azaltılmasına yönelik önemli düzenlemelerdir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıllık AK PARTİ İktidarında her alanda olduğu gibi adalet alanında da önemli icraatlar gerçekleştirilmiştir. Vatandaşlarımızın yargı hizmetlerinden gereği gibi yararlanabilmesi için hem fiziki alanda hem mevzuat alanında hem de yargının etkin ve süratli işlemesi anlamında önemli çalışmalar yapılmıştır. Adaleti bodrum katlarından saraylara taşıyan AK PARTİ İktidarı olmuştur. Yargı mensuplarımız ve yargı hizmetlerini alan vatandaşlarımız apartman dairelerinde hem duruşma salonu hem hâkim odası hem de dosya arşivi olarak kullanılan küçücük odalardan, yargının büyüklüğüne yaraşır mekânlara kavuşturulmuştur.

2002 yılından bu yana 150 civarında adalet sarayı inşa edilmiş, 100 civarında adalet sarayının da inşaatları ve proje çalışmaları devam etmektedir.

Yargı sürecinin kesintisiz devam etmesi için Ulusal Yargı Ağı Projesi oluşturulmuş, bütün adli-yeler sisteme bağlanmış, adliyelerimiz daktilo seslerinden kurtarılarak bilgisayarlarla donatılmıştır.

Hâkim ve savcı adaylarına daha iyi ve kaliteli eğitim verilebilmesini, görevdeki hâkim ve savcılara da meslek içi eğitim verilmesini sağlayacak Adalet Akademisi hizmet vermeye bu dönemde başlamıştır.

Cezaevlerinin modernizasyonu ve iyileştirilmesi kapsamında 2002 yılından bu yana uluslararası standartlara uygun, güvenlikli, mekanik, elektronik donanımlı ve rehabilitasyon işlemlerine elverişli ceza infaz kurumları hizmete açılmıştır.

Daha güçlü bir adalet sistemi için personel sayısı artırılmış, 2002 yılında 9 bin civarında olan hâkim ve savcı sayısı 13 bine yükselmiştir. Ayrıca, 20.255 olan personel sayısı yüzde 50 oranında artırılarak 31 bine ulaşmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son sekiz buçuk yıl içerisinde Yargı Reformu Strateji Belgesi’nde yer alan hedeflere büyük ölçüde ulaşılmıştır.

Seksen yıldır uygulanan, artık çağımızın ihtiyaçlarına cevap veremeyen ceza hukukumuzun temel kanunları, medeni hukukumuzun temel kanunları tamamıyla yenilenmiş, ülkemiz hukuk re-formunda çok büyük mesafeler almıştır.

Yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması, hukukun üstünlüğünün tesisi için milletimizin de büyük desteğiyle, başta Anayasa’mız olmak üzere, mevzuatımızda önemli değişiklikler yapılmıştır.

Gerek mevzuat alanındaki yenilenme açısından gerek personel sayısındaki artış açısından gerekse adliye hizmetlerinin görüldüğü mekânlardaki fiziki ve teknolojik iyileştirmeler açısından adalet alanında da cumhuriyet hükûmetlerinin en başarılı iktidarı, AK PARTİ İktidarıdır.

AK PARTİ’ yi yargı alanındaki sorunları çözmemekle suçlamak büyük bir haksızlıktır.

Görülmekte olan davaları ve yargının sürdürmekte olduğu soruşturmaları etkilemeye yönelik yapılan açıklamalar da son derece yanlıştır. Yargının işlemlerini Hükûmete mal etmek de yargıya büyük bir saygısızlıktır.

Bu duygu ve düşüncelerle, yargı hizmetlerinin hızlandırılmasını sağlayacak önemli düzenle-meler içeren bu tasarının ülkemize, milletimize ve yargı camiamıza hayırlı, uğurlu olmasını diliyor,

yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Tunç.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; son günlerde artan vahşi cinayetler sonunda milletimiz âdeta şoka girmiştir. Bu konuda tepkilerini dile getiren vatandaşlar aşırı isteklerde de bulunmakta ve bunun değerlendirmeye alınması için birtakım yollara başvurmaktadır. Ancak, bu suçları işleyenlerin daha önce de benzer suçlar işledikleri ve hafif cezalarla toplum içine salıverildikleri de bir gerçektir. Bunların cezalarını tamamladıktan sonra rehabilite merkezlerine gönderilmeleri konusunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Böyle bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bakaya işlemi yapılmayacağı konusunda, bir asker adayı için bir defaya mahsusmu yapılacaktır, yoksa, mükerrer uygulamalar yapılması mümkün olacak mıdır?

İkinci sorum: Sayın Bakan, hukuk herkese lazımdır. Bugün lehinize işleyen uygulamalar yarın iktidardan gidip de aleyhinize işlediğinde normal karşılayabilecek misiniz? Örneğin, bugün, Prof. Dr. Abdurrahman Küçük ve diğer kişilere yapılan uygulamaları uygun buluyor musunuz?

Üçüncü sorum: Bir partinin eş başkanının “Arap ülkelerinden çok yüksek sesle özgürlük isteyeceklerini” söylemesinden muradı nedir? Hükûmet olarak bu konudaki görüşünüzü açıklar mısınız? Bu demeç sizce bir tehdit değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, karşılıksız çek suçundan dolayı adli para cezasına çarptırılan on binlerce vatandaşımızın bu adli para cezalarının idari para cezasına çevrilerek mağduriyetlerinin giderilmesi yönünde bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz? Düşünüyorsanız bu düzenleme bu yasa tasarısı kapsamında gerçekleştirilebilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 28 Mart 2010 tarihinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanı soruşturma iddiasıyla İçişleri Bakanlığının talimatıyla görevinden alınmış ve bugün itibarıyla bu süre bir yılı doldur-muş bulunmaktadır. Bu şekilde aradan bir yıl geçmesine rağmen Bakan talimatıyla açığa alınan kaç belediye başkanı vardır? Bunların içinde AKP’li belediye başkanları mevcut mudur? Ve yine bu şe-kilde hakkında hiçbir mahkeme kararı ve yargı hükmü olmadan bir büyükşehir belediye başkanının sadece Milliyetçi Hareket Partisinden seçilmesinden dolayı görevine iade edilmemesi sizin adalet anlayışınıza uygun mudur? Adana Büyükşehir Belediye Başkanının bir yıl geçmesine rağmen tespit edilemeyen en büyük sabit suçu nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, bölge adliye mahkemeleri kur

dunuz, yanılmıyorsam sekiz yerde.

Bunları kurarken ve bunlara bağlı illeri tespit ederken objektif kriteriniz neydi?

Malatya’yı ta Adana’ya, yaklaşık 500 kilometreye bağlamaktaki amacınız ne? Acaba biz buna layık değil miydik? Malatya’nın etrafında bir sürü ilimiz var. Bunlar acaba Malatya’ya bağlanamaz mıydı? Yani bizi 500 kilometre ta uzaklara götürmeyi nasıl buluyorsunuz? Biz buna hazırız. Lütfen Malatya’nın bu sorununu çözün ve Malatya’ya ceza vermeyin Sayın Bakan.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın İçli…

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Şimdi, bu tasarının 26’ncı maddesinde üç geçici madde var. Şimdi, yargıyı hızlandırma adı al-tında asliye ceza mahkemelerinden savcıyı çektiğiniz gibi Yargıtaydan da tebliğname aşamasında bir nevi geri çekiyorsunuz. Kaç savcı tasarruf edip bu savcıları istinaf mahkemelerine göndereceksiniz? Birincisi bu. İkincisi: Temyiz sınırını eski parayla 3 milyar lira, yeni parayla, şimdiki parayla 3 bin lira olarak belirliyorsunuz. Yoksulluk sınırının 12 milyon 800 bin olduğu resmî rakamlarla ilan edilen bir ülkede 3 milyar lira para yoksul, garip için ödenebilecek bir para mıdır? Böyle bir düzenleme hak kaybına neden olmaz mı? Bir üçüncüsü de, Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulursa -bu çerçeve 26- bu yerel mahkemeler Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyinceye kadar

dosyaları bekleteceğine göre, bu, yargıda yavaşlamaya neden olmayacak mıdır? BAŞKAN – Sayın Bakan… DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum. Efendim, Sayın Akkuş’un son günlerde daha çok güncellik kazanan cinayetlerle alakalı olarak “Bunların daha sonra rehabilite edilmesine ilişkin bir çalışmanız var mı yok mu…”

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Adalet Bakanı gelmeyecek mi efendim? “Gelecek” demiştiniz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Adalet Bakanıyla bir işiniz varsa randevu alın görüşün. Ben Hükûmet adına buradayım.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hayır, siz “Gelecek” demiştiniz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben Hükûmeti temsilen buradayım. Sayın

Bakanla bir işiniz varsa randevu alın görüşün.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bağımsız bakanı nasıl temsil ediyorsunuz? Adaletle ilgili sorular

soruyorlar. Adalet Bakanlığının icraatlarıyla ilgili de sorular soruyorlar.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Bakan, devam ediniz. Her şey İç Tüzük’e göre devam ediyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Evet, Sayın Akkuş, sözlerinizde ifade etti

ğiniz

OKTAY VURAL (İzmir) – Hükûmetinizin faaliyetleriyle ilgili değil ki. Vakıflarla ilgili, sosyal yardımlarla ilgili sormuyor ki size.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Benim sinirlerim alınmış, siz ne yaparsanız yapın! Havaya da bakın, sağa sola da bakın, size cevap vermeyeceğim. Onun için başka bir yöntem bulabilirsiniz. Sayın Akkuş “Son günlerde konuşulan cinayetlerle alakalı bir rehabilitasyon düşünüyor musu-nuz?” diyorsunuz. Elbette ki bu konuyla alakalı çalışmalarımız var. Bakın onlara benzer bir teklif yarın Adalet Komisyonunda görüşülecek. Önemli bir tasarı. Sanırım bunu da yakından izliyorsunuz. Efendim, Sayın Paksoy’un bakaya işlemiyle alakalı sorduğu soruya… Mevcut düzenlemedeki suçlar tasarıyla iki ayrı kanunda düzenlenmekte. Adli eylemler, ilk kez işleyenler bakımından bu ey-lemler suç olmaktan çıkarılmakta ve kabahat olarak 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nda düzenlenmek-tedir. 1111 sayılı Kanun gereğince hakkında kabahat uygulaması kesinleştiği hâlde atıldığı eylemleri tekrar işleyenler için eylem bu kez suç teşkil etmekte ve 1632 sayılı Kanun’un tasarıyla değiştirilen 63’üncü maddesi uyarınca cezalandırılmaktadır. “Bugün yapılan uygulamaları doğru buluyor musunuz?” diyorsunuz.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Bakan, soruya cevap vermediniz.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Ben o kadar cevap verdim, ben o kadar…

OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – “Bugün yapılan uygulamaları doğru buluyor

musunuz?” diyorsunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Biraz okuyun Sayın Bakan; okuyun da…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Uygulama yargının işi, adliyenin işi. Onların doğru olup olmadığı yargılama süreci sona erdiğinde anlaşılacak. Yargılama süreci sona ermeden hâkim ve savcıların yargısal işlemlere dayalı olarak delil toplamalarının eleştirilecek bir tarafı olduğu kanısında değilim. Bunları elbette ki yakından izlemenizi çok doğal karşılıyorum ama yargının bunları ölçüp biçmeden, bir teraziyle tartmadan sizin bunlarla ilgili veya bizim bunlarla ilgili bir değer hükmü ortaya koymamızın doğru olmadığı kanısındayım.

Diğer bir sorunuzda bir partinin eş başkanından söz ettiniz. Biz, ülkenin birliği, bütünlüğü, cumhuriyetin nitelikleri konusunda kim nerede -gerek içte gerek dışta- ne söylerse bunları yanlış buluruz. Şimdilik bunu ifade etmek istiyorum.

Efendim, Sayın Tankut, 22/3/2010 tarihinde Adana Büyükşehir Belediye Başkanıyla ilgili görevden el çektirme -tedbir mahiyetinde- işleminden söz ettiniz ve “Buna benzer kaç belediye başkanıyla ilgili işlem yapılmıştır, bunların arasında AK PARTİ’li var mı?” şeklinde sorunuzu genişlettiniz.

Bilemiyorum, bunların cevaplarını Sayın İçişleri Bakanı bilir yani idari işlem anlamında söylüyorum.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ama Hükûmet adına buradasınız.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) - Onların da size yazılı olarak bildirmesini sağlamaya çalışacağım.

OKTAY VURAL (İzmir) – İşine geldiği zaman Hükûmet, işine gelmediği zaman İçişleri Bakanı cevaplandırır…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Efendim, Sayın Aslanoğlu “Bölge adliye mahkemelerindeki kriterler neler? diye soruyor.

Bölge adliye mahkemeleri dokuz yerde kuruldu ve Türkiye’deki coğrafi konum itibarıyla bu mahkemelerin sayılarının artırılmasına ilişkin bir çalışmanın devam ettiğini Adalet Bakanlığındaki arkadaşlarım bildiriyor, Hükûmetin eğilimi de bu yönde. Elbette ki, mevcut dokuz bölge adliye mahkemesi kurulurken “ulaşım, merkezî olma” durumu gibi kriterler dikkate alınmıştır ve bu mahkemelerin gene kuruluşu, nerelerde kurulacağına ilişkin görev ve yetki, bildiğiniz gibi, Hâkimler Savcılar Yüksek Kuruluna ait bulunmaktadır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, Bakanlık mı bakıyor, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu mu, onu bilelim de, muhatabımız kim?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – HSYK. Ama, elbette ki, bu mahkemelerin kuruluşuna ilişkin -bütçe vesaire- kısımlar da Adalet Bakanlığını ilgilendiriyor.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama onlar kuruyor, onlar kuruyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Adalet Bakanlığı öneriyor, kararı da Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu veriyor. Yani plan ve bütçesi, altyapısı olmayan bir konuda Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun, takdir edersiniz ki, karar vermesinin bir anlamı yok. Hükûmet bu şekilde ihtiyaçları dile getiriyor, planlamasını yapıyor, öneriye dönüştürüyor, öneriyi de Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu değerlendirip karara bağlıyor.

Sayın İçli’nin, bu tasarının 26’ncı maddesinde üç geçici maddeden bahisle “Bu yapılacak düzenleme sonucu kaç tane savcı tasarruf edilecek?”, daha doğrusu yani “Bu işlerle ilgili savcıların işlem yapmaması durumunda kaç savcı boşa çıkacak ve diğer mahkemelerde görevlendirilecek?” diye bir somut sorusu vardı. Bunları da şu şekilde… 400 dolayında -hem Yargıtayda tebliğnameyle alakalı ve hem de asliye ceza mahkemelerinde belli bir süre, asliye hukuk mahkemelerinde savcıların bulunmaması sonucu 400’e yakın- savcıyı istinaf mahkemelerinde ve diğer ihtiyaç bulunan alanlarda görevlendirme imkânına kavuşacağız.

Efendim, temyiz sınırlamasının 3 bin TL’ye çıkartılmasının ne tür sonuç doğuracağı ve yoksulluk itibarıyla bunun sakıncalar yaratacağına ilişkin görüşünüz değerlendirilebilir ama şu an itibarıyla zaten 2 bin liradır. Şu an itibarıyla temyizi kabil olmayan dava sınırı, miktarı, üst tavan 2 bin TL’dir, bu 3 bin TL’ye çıkıyor; bunun da çok büyük bir sorun oluşturmayacağı kanısındayız.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, bir de “Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince birçok mağdur ve sanık Anayasa Mahkemesine bunu götürebilir. Şimdi, yerel mahkemeler bunu kabul ettiği takdirde, bu, yargının gecikmesine neden olmayacak mı?” dedim.

BAŞKAN – Sayın İçli son sorusuyla ilgili cevap alamadığını söylüyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Şunu söylemek istiyorum: Çerçeve 26’ncı madde, Anayasa’nın 152’nci maddesi gereğince yerel mahkemelerde Anayasa’ya aykırılık iddiasında bulunulursa, yerel mahkeme de yerinde görürse Anayasa Mahkemesinin kararını bekleyecek, bunu soruyorum.

BAŞKAN – “Yargıda tekrar sıkışıklığa sebep olmayacak mı?” diyor.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Böyle bir sorunuz vardı, açıkladınız. Efendim, şimdi bu çok muhtemel bir soru, olasılığa dayalı bir soru. İnşallah öyle bir durum doğmaz. Doğması da tabii mahkemelerin takdirinde olan bir şey. Şayet öyle bir durum doğarsa elbette ki o durumun doğması hâlinde yetkili, görevli makamlar oturup değerlendirme yapacaktır. Yargıyla ilgili bir işlem.

Bizim şimdi bir değerlendirme yapmamız kesinlikle, takdir edersiniz, söz konusu değil.

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, tasarının bölümlerine geçilmesi...

BAŞKAN – Burada “maddelerine” yazıyor, öyle ifade ediliyormuş. Vallahi uyanıklığınıza hay-

ranım. Karar yeter sayısı vardır, kabul edilmiştir. Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm, madde 14’e bağlı 71/a, 71/b ve 71/c maddeleri dâhil 1 ila 17’nci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm, üzerinde söz isteyen, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Sayın Tayfun İçli.

Buyurun Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, seçim kararıyla ilgili görüşlerimi tutanaklara geçmesi için bir kez daha tekrar ediyorum, muhalefet şerhinde ayrıntısı var.

Değerli arkadaşlarım, biraz evvel yapılan tartışma da aslında benim Anayasa 67 ve 79’uncu maddede ne derece haklı olduğumu gösteriyor. Usul tartışması açılır, açılmaz; o zaman bunu dillendireceğiz çünkü Anayasa’nın 114’üncü maddesine göre, seçim kararı alındığı zaman Adalet, İçişleri ve Ulaştırma bakanları bağımsızlardan seçilir. Bağımsız… Sayın Bakan AKP milletvekilidir ve Tay-yip Erdoğan Hükûmetinin Bakanıdır. Vekâleten oturmaktadır, doğru, Hükûmeti temsilen oturmakta-dır ama böylesi dönemlerde, savaş hâli, tezkere gibi olağanüstü hâller dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışmaması gerektiği şeklindeki görüşün ne derece haklı olduğunu burada görüyoruz.

Değerli arkadaşlarım, komisyon çalışmalarında, tali komisyon olan Millî Savunma Komisyonu ile Plan Bütçe Komisyonunun toplanmaması ve komisyon başkanlarının Adalet Komisyonu Başkanına komisyonun toplanmayacağına dair yazılı bir beyan göndermesi de aslında İç Tüzük’e aykırı olduğu gibi, Komisyonumuzun, hem Plan Bütçe hem Millî Savunma Komisyonunun çok değerli üyelerine de saygısızlıktır, sadece Cumhuriyet Halk Partili üyelere değil. Böyle bir irade İç Tüzük’ün 37’nci maddesinin son fıkrasına aykırı olduğu gibi -23 üncü madde ve 37 son fıkra aykırı olduğu gibi- Anayasa’ya da aykırıdır çünkü “Tali komisyonlar on gün içinde rapor vermediği takdirde asli komisyon çalışmalarına devam eder.” şeklinde İç Tüzük hükmü vardır ama tabii ki hayret etmiyoruz çünkü artık bu Parlamentoda Anayasa da, İç Tüzük de, gelenekler de hiçe sayılıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, birinci bölümde gerçekten faydalı hükümler var. Yani Askerlik Kanunu’yla ilgili, Askerî Ceza Kanunu’yla ilgili belirli düzenlemeler var ama bu tasarının en can alıcı noktası: Bir, noterlere, işte, “veraset ilamı” dediğimiz, eski tanımla, şimdi mirasçılık belgesi verilmesi, bir de boşanma davalarında evi terk eden eşe ihtar çekilmesiyle ilgili bir hüküm, oldukça sakıncalıdır, birazdan ifade edeceğim zamanım yettiği kadar. İkincisi de, geçici 26’ncı maddeyle getirilen düzenlemedir.

Değerli arkadaşlarım, Komisyonda da sordum, dedim: Bunu niçin yapıyorsunuz? Dediler ki: “İstinaf mahkemesinde savcı açığımız var.” Şimdi, demek ki istinaf mahkemelerinde hazırlıklı değil. O zaman şunu söyledim: Bir bina yaparken diğer binanın demirinden, çimentosundan çalmaya benzer bu. Yani mevcut asliye ceza mahkemelerinden savcıyı çekeceksiniz, 2014’e kadar, Yargıtayda tebliğname aşamasından savcıyı çekeceksiniz, tasarruf ettiğiniz savcı 400. Biraz evvel, Sayın Bakan, özellikle sordum, 400.

Değerli arkadaşlarım, sayıya adalet feda edilemez. Cumhuriyet savcıları sadece sanıkların aleyhinde delil toplamaz, sanıkların lehinde de delil toplar. Cumhuriyet savcıları sadece sanıklarla da uğraşmaz, asliye cezalık davalarda mağdurun hakkını da korur. Siz, şimdi, yargının üç sac ayağından iddia makamı, savunma makamı ve hüküm verme makamı… Ayağı bozarsanız, yargının diyalektiğini bozarsanız felaket gelir yani aşırı hız felaket getirir. Şimdi, hız adına yargıyı felç ediyorsunuz çünkü felaket geliyor.

Şimdi, bir de bunu 2014’e kadar sınırlıyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, 2014’ün bir gün sonrası sanık, mağdur demez mi “Kardeşim, Anayasa’nın 10’uncu maddesine göre, siz hangi keyfe göre dört sene savcıları çekiyorsunuz da dört sene sonra savcıları tekrar koyuyorsunuz?” Eğer savcılar gereksizse niye geçici maddeyle 2014’e kadar çıkartıyorsunuz ama savcılar gerekliyse… Ve savcıların gerekli olduğunu bırakın bizim söylememizi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, üyesi olduğumuz Avrupa Konseyi yani bütün uluslararası metinleri hiçe atıyorsunuz. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi…

Değerli arkadaşlarım, geliyorsunuz öbür taraftan, yine temyizle ilgili, işi parasal düzeye sokuyorsunuz. Eskiden 2 bin liraydı, şimdi 3 bin liraya çıkardık.

Değerli arkadaşlarım, bizim tuzumuz kuru, 3 milyar lira eski parayla. 3 milyarın altında kaldığı zaman, siz bunu ne yapacaksınız? Temyiz edemeyecek. Yerel mahkeme kötü karar verdi. Temyize götüremezse hak kaybına neden olmaz mı bu? Bu ülkede 12 milyon 800 bin insan yoksulluk sınırının altında. Açlık sınırının altındaki insan sayısını Hükûmet versin.

Şimdi, açlık ve yoksulluk sınırının altında olanlara diyorsunuz ki: “Zenginler temyiz edebilir, fa-kirler temyiz edemez.” Hani garibin gurebanın hakkını savunuyorduk? Hani yoksulun hakkını savunuyorduk? İnsanın cebindeki paraya göre mi hak, adalet dağıtıyorsunuz? Siz ne hakla 3 milyarın altında, parası olmayan insanlara “Sen temyiz edemezsin, sen üçüncü sınıf vatandaşsın.” diyebileceksiniz? Hiç mi sıkılmıyorsunuz? Ve bunu “adalet hizmetinin hızlandırılması” adı altında buraya geçici madde olarak getiriyorsunuz.

Biraz evvel yine sordum. Anayasa’nın 152’nci maddesi… Yerel mahkemelerde Anayasa’ya ay-kırılık iddiasında bulunabilirsiniz. Ben mağdur avukatı olsam derim ki, “Bu madde Anayasa’ya ay-kırıdır çünkü cumhuriyet savcıları mağdurun hakkını da savunacaktır.” diye ifadede bulunurum.

Bakın, bu Hükûmet, 1925 Türkiye’sinin çok gerisindedir. Muhalefet şerhimizde de yazdık. Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün çok veciz, cumhuriyet savcılarına hitaben 9 Ekim 1925’te yaptığı bir konuşma var. Çok uzun. Gerekçeye kısasını aldım ama yine, tutanaklara geçsin diye, bakın, okuyorum: “Savcılarımızın, kovuşturmak ve açmak zorunda oldukları ceza davaları, mahkeme huzurunda, her türlü delille aydınlatılacaktır… Davaların Yargıtay’ca incelenmesi sırasında da, bu konunun büyük kolaylık sağlayacağı açıktır. Savcılık, karar değil, dava makamıdır. Yargılama sırasında ve duruşmada…” -bakın, duruşmada diyor- “…savcılarımızın kendilerini herhangi bir davanın taraflarından sayarak ısrarla açıklamaları ve görüşlerinin kabul edilmesini ve desteklenmesini sağlamak için, tüm tarihsel ve yasal araçlardan yararlanmayı ihmal etmemeleri gerekir. (...) Türkiye Cumhuriyetinde kimsesiz bir birey yoktur. Cumhuriyet, böyle bir kavramı asla kabul edemez. İnsan hakları, yasalarımızın güvencesi altındadır. En güçsüz ve en kimsesizlerin yardımcısı devlet ve onun kamu hukuku temsilcileri olan Cumhuriyet Savcılarıdır. Kendilerini kimsesiz görenlerin, yanlarında her an haklarını aramakla görevli Cumhuriyet Savcıları bulunduğunu asla unutmamaları ve bundan emin olmaları gerekir. Zayıf ama haklı olanların en güçlü durumda olmaları, adliyemizin en belirgin özelliği ve ülküsüdür.” Mustafa Kemal Atatürk bunu 1925’te söylüyor ve bizim Hükûmetimiz şimdi adli hizmetlerin hızlandırılması amacıyla cumhuriyet savcılarını asliye ceza mahkemelerinden çeki-yor. Bu nasıl bir anlayıştır? Ve temyiz niteliğini… Eski parayla söylüyorum, 3 milyar… Evine insan ekmek götüremiyor. Bir hata yaptı, bir kaza oldu, mahkeme de hatalı karar verdi, kim götürecek, onun hakkını kim savunacak? İşte onun hakkını cumhuriyet savcıları savunacak. Şimdi siz bu haklardan vatandaşlarımızı bir anlamda yoksun bırakıyorsunuz.

Noterlerle ilgili olayda da öyle. Şimdi zamanım dar. Anayasa’nın 9’uncu maddesi. Bakın, Anayasa’ya aykırı. İddia ediyoruz, dinlemiyorsunuz. “Yargı yetkisi: Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Hem Hükûmet tasarısında bu mirasçılık belgesinin çekişmesiz yargı olduğunu kabul ediyorsunuz, gerekçesinde de var ama yargı işlemini yargının unsuru olmayan noterlere veriyorsunuz. Vermek gibi bir niyetiniz varsa Anayasa’yı değiştirin, 9’uncu maddesini. Anayasa’nın 9’uncu maddesini ve Anayasa’nın 142’nci maddesini değiştirmeden noterlere vermek –noterlere de haksızlık etmek istemiyorum- büyük bir eksiklik, Anayasa’ya aykırılık meselesi. Bir de alelacele yapmışsınız. Acele işe de şeytan karışıyor. Peki, bunu notere verdiniz; çekişmesiz niza. E, peki bunun usul kurallarını koymamışsınız. Hangi usul kurallarına göre noterler bu işi yapacak? Yani doğrusu pes, pes diyorum ve bunu Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kararı aldığı bir zamanda alelacele getirmenizi de doğrusu yadırgıyorum. Bu, adalete hız getirmez,  bunu açıklıkla söylüyorum. Ne yazık ki yargı işlerindeki yaşayarak çekilen acılar telafisi olmayan acılar. Başka konularda telafisi mümkün olabilir ama hak ve adalet konusunda sürat getirelim derseniz, fren mekanizması koymazsanız yargı duvara toslar. Bir ülkede yargı duvara toslarsa da, işte, keyfîlikler olur, bugün Türkiye’de yaşanan olaylar gibi diyorum.

Zamanım bitti. İnşallah bizim bu uyarılarımızı dikkate alırsınız diyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İçli.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Sayın Behiç Çelik.

Buyurun Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde grubum adına konuşma yapmak için söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, yeni bir torba yasayla karşı karşıyayız. Bu tasarının, cumhuriyet savcısının ve mahkemenin yetkisini alması ve idareye devretmesi hükümleri içerdiğini görüyoruz, askerlik suçlarından olan bakaya ve yoklama kaçağı için yeni düzenlemeler getirildiğini görüyoruz, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nda benzer düzenlemeler yapıldığı görüyoruz, Orman Kanunu kapsamındaki bazı suçları adli boyutundan idari boyutuna dönüştürdüğünü görüyoruz, yine İcra ve İflas Kanunu’na iti-raz düzenlemesiyle ilgili hükümleri görüyoruz, çekişmesiz yargı işlerinin notere verilemesine ilişkin hükümleri görüyoruz, Danıştayca alınan kararlara karşı yeni hükümlerin getirildiğini görüyoruz ve devamı var ama benim bölümümde bunlara işaret etmekle iktifa ediyorum.

Bunu reform olarak halka sunmaya çalışıyor Hükûmet. Bu tabii reform değil, bu mümkün değil. Seçimin oldukça yaklaştığı, iki ayı aşkın bir sürenin kaldığı bu dönemde böyle bir torba yasa tasarısının Genel Kurul gündemine getirilmiş olması gerçekten kınanacak bir durumdur.

Değerli arkadaşlar, önemli olan hızlı ve adil yargılama ise, bunun ciddi bir çalışmayla, sekiz buçuk yılı aşkın sürede yapılmamış olması ayrı bir konudur. Demek ki iktidarın hızlı ve adil yargılama yapma yönünde bugüne kadar en ufak kalem oynatmamış olması, böyle bir konuya ihtiyaç göstermediğini bize ifade ediyor.

Yargıda ihtisaslaşma gerekli diyoruz, buna ilişkin en ufak bir düzenleme söz konusu değil.

Bilirkişilik kurumuyla ilgili bir çalışma yapılması gerekir diyoruz, bununla ilgili herhangi bir konu yok.

Milletvekili dokunulmazlığıyla ilgili Milliyetçi Hareket Partisi sürekli görüşlerini ifade ediyor “Gelin dokunulmazlığı kaldıralım.” diye, buna ilişkin en ufak düzenleme yok.

Temiz siyaset için siyasi ahlak yasası çıkarılsın diyoruz, temiz yönetimi bu haliyle oluşturalım diyoruz ve dolayısıyla temiz topluma dönük birtakım çalışmalar yapalım, yasal düzenlemeler yapalım diyoruz; bu konuda iktidardan ses yok.

Yolsuzlukla mücadele perspektifini içeren bir yargı düzenini oluşturalım diyoruz, bu da yok.

Milliyetçi Hareket Partisi diyor ki, yolsuzlukla mücadele kurulu kurulsun, buna ilişkin iktidar partisinden en ufak bir faaliyet söz konusu değil.

Tutukluluk, Türkiye’de cezaya dönüştürülüyor, buna ilişkin düzenleme yapılsın diyoruz; bu da yok.

Şimdi, artık yargıyı ele geçirme yerine, yargıda hizmet kapasitesini artıralım diyoruz, bu konuda en ufak bir şey yok ama yargının dengelerinin bozulmasına matuf düzenlemelere geldiği zaman sıra, alabildiğine haşin ve hoyrat bir uygulamayla maalesef yürütme erki yargıyı bütünüyle kontrolüne almayı başarmış oluyor. Burada, yargı, Türk yargısı, gerçekten 73 milyon insanın, büyük Türk milletinin yargısı olmak zorundadır. Yargı, ifrattan tefrite savrulmuştur. Yargıyı ifratta tutmak hataysa tefritte tutmak da hatadır. Onun için Türk milleti yargıda hiçbir zaman partizan bir uygulama beklemiyor, böyle bir sonucu iktidardan da istemiyor. İktidar bu uygulamalarıyla aslında gerek Türk milleti nezdinde gerekse hukukçular nezdinde, yargı erkinin mensupları nezdinde meşruiyetini oldukça yitirmiş durumda.

Bu itibarla, geçen yıl yapılan Anayasa değişikliğinde de görüldüğü gibi, bir toplum sözleşmesi olan Anayasa’yı kendi kötü emellerine siyasal iktidarın nasıl alet ettiğini ve millete yalan dolan ve farklı beyanlarla bunun nasıl kabul ettirildiğini yüce milletimiz 12 Eylül referandumundan sonraki aylar içerisinde çok net bir şekilde anlamış oluyor.

Yargının içerisinde, değerli arkadaşlarım, bir siyasal aktör savcı olduğunu, diğeri avukat olduğunu ifade ederek yargıyı alabildiğine siyasetin, partizanlığın ve yandaşlığın içerisine götürmekte olduğunun aslında en önemli işaretlerini vermiş oluyorlar.

Şimdi, gelinen nokta nedir? Gelinen nokta, komisyonda görüşülen yeni kanun hükmünde kararname talebi. Bu, Genel Kurula indirilmek isteniyor.

Burada, bu kanun hükmünde kararnamenin metnini ben de okumuş bulunuyorum. Gördüğüm tablo şu: Kanun hükmünde kararname yetkisi talebinde bulunan Hükûmet, altı aylık alacağı bu yetkiyle birlikte, devlet mekanizmasının, devlet çarkının yapamadığı, yozlaştıramadığı, bozamadığı bütün unsurlarını, gerek teşkilat gerekse personel anlamında, baştan sona indirgeyerek, bozarak ve tamamen millî devletin karakterini değiştirerek, Türkiye'de daha sonra işin içinden çıkılmaz hâle getirecek ve kaosa sebep olacak, çatışmalara sebep olacak bir ortamı, kargaşayı ve kavgayı kendiliğinden gündeme getirmiş olacak. Onun için, buradan Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz siyasal iktidarı uyarıyoruz. Gelin, bu kanun hükmünde kararname yetki yasası talebinizden vazgeçin.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'de cumhuriyet tarihinde bir ilk daha başarılmıştır bu iktidar sayesinde, o da şudur: Polis, savcı ve hâkim aynı tipte ve birbirini tamamlar mahiyete sokulmuştur. Onun için, polisin yapmış olduğu bir sorgulamanın savcı tarafından, savcının yazmış olduğu iddianamenin mahkeme tarafından kabul edilmemesi mümkün değil. Burada hakkın aranması, hakkın korunması böyle bir ortamda mümkün değil. Anayasa’nın 2’nci maddesindeki hukuk devleti özelliğinin de bu mahiyet itibarıyla yargı erkinde büyük bir darbe yediğini de ifade etmek istiyorum. Demek ki gerek yürütme erkinde gerek yasamada ve gerek yargıda meydana gelen bu tahribatın… Bin yıllık tarihe sahip olan Batı Türklüğünün Anadolu tarihi içerisine bir göz attığımızda şunu görüyoruz bu tahribata uygun olarak: Fetret Devri diye tarihte okuduğumuz bir devri bize AKP İktidarı artık yaşatıyor. Fetret devrinden çıkmak gerekiyor. 12 Haziran 2011 seçimleri bunun için bir fırsattır.

İnşallah, Milliyetçi Hareket iktidarıyla fetret devri son bulacaktır diyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

AHMET YENİ (Samsun) – Tarihe gömüleceksiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.

Şahıslar adına ilk söz, Malatya Milletvekili Sayın İhsan Koca.

Buyurun Sayın Koca. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İHSAN KOCA (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mahkemelerin örgütlenmesi, adalet teşkilatının oluşturulması ve yargı sisteminin genel anlamda işleyişi, adalet mekanizmasını oluşturan temel unsurlardır. Bu temel unsurların etkin ihtiyaca cevap veremeyen yapısı görevin aksamasına, dolayısıyla zararlar ve mağduriyetlere sebep teşkil etmektedir.

Geciken adalet, yargının iş yükünü karşılayacak sayıda mahkeme olmaması, mahkemelere getirilmeden çözülecek konuların mahkemelere ilave yük teşkil etmesi, adli tıp, bilirkişi gibi müesseselerin sağlıklı ve süratli işlememesi hâkim, savcı ve adli personel açığı bulunmasından kaynaklanıyorsa da bu durum adaletin sağlıklı tecelli etmesini engelleyen bir problem olarak karşımıza çıkmaktadır. Nitekim, kimi davaların zaman aşımı dolayısıyla düşmesi kamu vicdanını zedelemiş, uzun yıllar uzayıp giden, karara bağlanamayan davalar adalete olan güveni de sarsmış bulunmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, benden önceki konuşmacılar, partimiz, grubumuz adına yapılan konuşmalarda bu kanunun, bu tasarının getirdiği yenilikleri ifade ettiler. Belki birkaç cümleyle tekrar ifade etmek gerekirse, Askerî Ceza Kanunu’nda yapılan değişiklerle bakaya ve yoklama kaçağı durumundakilere idari para cezası getirilerek, mahkemelerin iş yükü hafifletilmeye çalışılmıştır.

Tasarıyla, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım hususlar idari para cezasına dönüştürülerek, kabahate dönüştürülerek bu konuda da kolaylık sağlan-maya çalışılmıştır.

İcra İflas Kanunu’nda yer alan disiplin ve tazyik hapislerine konu alacaklar için bir alt sınır getirilmiş, itiraz konusu da yeniden düzenlenmiştir.

Ayrıca, mahkeme harçları yeniden düzenlenerek, özellikle ceza davalarının istinaf ve temyiz yoluna başvurularda cüzi de olsa harç sistemi getirilmiştir.

Eleştirilere konu olsa da, her ne kadar uygulamada rantabl olmayacağı düşünülse de, ifade edilse de mahkemelerimizde yıllık 450-500 bin dosyaya tekabül eden mirasçılık belgesi verilmesi ve yine çok yekûn tutan terk eden eşin eve dönmesi ihtarı, konuta davet ihtarı da noterlere de mahkemelerin yanında, özellikle vurgulamak lazım, mahkemelerin yanında noterlere de bırakılmıştır ki, bunun hangi usulde uygulanacağına ilişkin, tasarıda, Komisyonda ilave edilen bir düzenlemeyle, Adalet Bakanlığının çıkaracağı yönetmelikle noterlerimizin de bu hususta hangi usulü uygulayacakları belirlenecektir.

Yine Orman Kanunu’nda değişiklik yapılarak basit orman suçları da kabahatler kapsamına alınmıştır.

Yüksek mahkemelerin ve bölge adliye mahkemelerinin kanun yolu incelemelerinde ilgili hâkim ve savcıya verdikleri notun terfi şartı unsurlarından biri olarak ele alınma uygulamasından da böylelikle, bu tasarıyla vazgeçilmiş olacaktır.

Cumhuriyet savcılarının bazı duruşmalarda bulunmamasına ilişkin düzenleme de yapılmaktadır.

Hükümlülerin ve tutukluların, yakınlarının cenazelerine kolaylıkla katılabilmelerine de bu tasarıyla imkân sağlanmıştır.

Bölge adliye mahkemelerinde ve Yargıtayda, tebliğname düzenlenmesi uygulamasından da geçici olarak vazgeçilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisimizin desteğiyle bu tasarının yasalaşmasını umuyor, yasanın aziz milletimize, tüm yargı camiamıza hayırlı olmasını diliyorum, yüce heyetinizi

saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Koca.

Şahısları adına son söz Batman Milletvekili Sayın Mehmet Emin Ekmen’de.

Buyurun Sayın Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yargının hızlandırılmasını amaçlayan, bazı kanunlarda değişiklik yapılmasını öngören 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlarım.

Yargı mekanizması, vatandaş ile vatandaş ve vatandaş ile devlet arasındaki uyuşmazlıklar hakkında son kararı veren merci olduğu içindir ki, bu kurum, verdiği kararlar ile adalet duygusunun vicdanlardaki yansımasını mücessem hâle getirir. Kararlar, hızlı, etkin ve ucuz bir şekilde verilir, en önemlisi de adalet duygusunu tatmin ederse vatandaşların devletine aidiyet duygusu, ülkesine de bağlılığı ve inancı artar. Devlet de bu kararlar neticesinde bir hukuk devleti olur.

Yargının seri ve etkin bir şekilde işlemesi için, iyi bir mevzuat ve yargının bürokratik ihtiyaçlarına cevap veren, uygun ve etkin işleyen bir altyapısı olması gerekir. İşte, AK PARTİ hükûmetleri, sekiz yıldır, yargının altyapısına yönelik büyük yatırımlar yapıyor; Türkiye Büyük Millet Meclisinde de muhalefetin katkısıyla âdeta mevzuatını yeniliyor. Evet, Ulusal Yargı Ağı Projesi’nde sağlanan ilerlemeler ile artık yargının bürokratik işlemleri minimalize edilmiş durumda.

Adliye saraylarına yapılan yatırımlar ile vatandaşın hakkını aradığı mekân, Avrupa standartlarının da üstünde bir kalite ve standarda kavuşturulmuş durumda.

Hâkim, savcı sayısında yaşanan artış ve meslek mensuplarının özlük haklarında gerçekleştirilen iyileştirmeler ile de yargı mensuplarının sadece mesleklerine odaklanarak konsantrasyonunu daha iyi bir yargı, daha yüksek bir adalet noktasında toplayarak vatandaşın adalet duygusunu tatmin ede-bilmesi için AK PARTİ hükûmetleri cumhuriyet tarihinde emsali görülmemiş yatırımlar yapmış ve iyileştirmelere imza atmıştır.

Mevzuat boyutuyla baktığımız zaman, 22’nci Dönemde muhalefetin de katkısı ile büyük bir ceza reformuna imza atılmıştır. Bu dönemde de yine muhalefet partilerinin de büyük katkısı ve iş birliği ile çok önemli bir hukuk reformuna hep beraber imza attık. Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve uygulama kanunları burada kabul edildi ve yargının hızlandırılmasına önemli katkıları olacak Tebligat Kanunu da yine burada yasalaştı.

Şimdi tartıştığımız tasarı ile de yaklaşık 2 milyon dosyayı etkileyecek şekilde yargı süreci hızlandırılacak ve sadece yargı sürecinin hızlandırılması değil, mahkemeler arasındaki iş yükü dağılımının da gözden geçirilmesi ile mahkemelerin ellerindeki mevcut dosyalarda daha sağlıklı bir karar vermelerinin önü açılacaktır. Bu düzenlemenin ilk derece mahkemelerinde oldukça etkili sonuçlar doğuracağını biliyoruz. İstinaf mahkemelerinin de yıl sonunda devreye girmesiyle birlikte yüksek mahkeme Yargıtayın iş yükü rahatlayacak ve inşallah, önümüzdeki üç yıl içerisinde Türkiye’de adalet duygusuna olan inanç artacak ve bir kurum olarak da yargının güvenilirliği istenen seviyelere doğru hızla yol alacak inancındayız.

Bu tasarının hayata geçmesiyle birlikte, sıradan bir insanın kimi zaman 10 liralık bir alacağı için, kimi zaman ise bir hakarete maruz kaldığında veyahut da en yakınını bir saldırı sonucu kaybettiğinde devlete olan, Türk yargısına olan inancı ve bu inancın getirdiği adalete yönelik zafiyet duygusu ortadan kalkacak ve inanıyoruz ki, yargı, Türkiye'nin yarınlarına yönelik, vatandaşlarına yönelik çok daha önemli kararlara daha sağlıklı bir şekilde imza atacaktır.

Ben, bu tasarının hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ekmen.

Soru-cevap işlemine geçiyorum.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, demin bahsettim, istinaf mahkemeleri… Bunu ister Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ister Adalet Bakanlığı… Bizi 500 kilo-metreye göndermeyin. Biz bundan rahatsızız. Biz bölgenin orta bir merkeziyiz. Biz buna talibiz; yerimiz de var, yurdumuz da var. Sayın Bakan, 500 kilometre gidecek avukatlarıma zahmet vermeyin. Malatya bunu hak ediyor. Ben Bakanlığa da duyuruyorum, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna da; hangisinin görev ve yetkisindeyse… Biz, buna talibiz Sayın Bakan.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, AKP iktidara geldiğinde Kütahya ili Merkez ilçesinde iki icra dairesi vardı ve yaklaşık 15 bin dolayında icralık dosya vardı. Bugün ise beşinci icra dairesi kurulmak üzere, dosya sayısı 70 bine ulaşmış. Acaba bu yargının hızlandırılması çalışmaları kapsamında icralık dosyalarla ilgili bir düzenleme söz konusu mu?

Kütahya iline üç yıl önce vergi mahkemesi ve idare mahkemesi kurulması yönünde o günün

Adalet Bakanı tarafından verilen söz ne oldu? Bu da diğerleri gibi AKP sözü müdür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

 

Değerli arkadaşlar, Sayın Aslanoğlu’nun sorusuna aslında daha önce cevap vermiştim, aynı cevabı tekrarlıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Duyurdum, bir daha duyurdum ben.

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Tekrarlıyorum. Görüşmüşsünüz zaten.

Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık “Kütahya’da iki icra dairesi vardı, şimdi beş tane… Hızlandırılması sözünü veriyor

musunuz?” diyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) - İcralık dosyalarla ilgili bir düzenleme var mı, yani yargının hızlandırılması konusunda?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Bu tasarıda yok. Sadece icra cezalarına ilişkin düzenleme var. İcra alacaklarının, tabii ki doğrudan doğruya değil ama dolaylı olarak tahsilini ilgilendiren bir düzenleme, icra cezalarına ilişkin, icra cezalarının daha hızlı işlemesi bakımından bir

düzenleme var.

“Vergi mahkemesi kurulacak mı?” diyorsunuz.

ALİM IŞIK (Kütahya) – İdare mahkemesi…

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Sanırım onu Bakanlık değerlendirecektir. Şu anda bir şey söylemem mümkün değil. Bakanlık bu sizin önerinizi değerlendirecektir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN -Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Bir şey yapmadık, sonra tekrarlarız.

1’inci madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin c) ve d) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır

Hamit Homriş

Necati Özensoy

Mersin

Bursa

Bursa

Hasan Özdemir

Kamil Erdal Sipahi

Behiç Çelik

Gaziantep

İzmir

Mersin

 

Alim Işık

 

 

Kütahya

 

 

c) Sevkten önceki ve sonraki on beş gün içinde; ana, baba, eş, kardeş ve çocuğun ölümü. d) Sevkten önceki veya sonraki on beş gün içinde kendisi veya kardeşlerinden birinin evlenmesi. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı yasa tasarısının 1. maddesine aşağıda belirtilen (f) ve (g), (h) paragraflarının eklenmesini arz ederiz. Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tayfun İçli Tekin Bingöl Malatya Eskişehir Ankara Ali Rıza Öztürk Ali İhsan Köktürk Mersin Zonguldak

(f) İlk defa bir işe girenlerin işe yeni başlamalarının belgelendirilmesi halinde

(g) Üniversite sınavlarına ilk defa girecek olanların, beyanları ve sınava gireceklerini belgelendirmeleri

(h) Üniversite sınavlarını kazanan ve üniversiteye kayıt yaptıracakların beyanları,
BAŞKAN -Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; eğitimle… Tabii, askerlik bir vatan hizmetidir, hepimizin kutsal bir görevidir. Sevgiyle yapmamız lazım, ama sevgiyle yaparken de bazı şeylere de engel olunmamalı. Yükseköğretim kurumu üniversiteler, “Askerlik belgeni getir.” niçin derler? Sana ne kardeşim, askerliğimi yaptım, yapmadım! Sen beni üniversiteye kaydetmek zorundasın. Eğer beni üniversite sınavına aldıysan, üniversite sınavını kazandıysam, üniversiteler beni kaydetmek zorundadır. Niye benden askerlik belgesi istiyorsunuz? Kaydedersin, askerlikle ilgili bir sorunum varsa, askerlik şubem gelir, beni bakayaysam yakalar; ama, benden belge isteme. Benden belge isteme. Ha ben, öğrenim yapmak için geliyorum, eğitim yapmak için geliyorum. Tabii, askerlik şubesine giden gençler sorunlarla karşılaşıyor. Şimdi, ilgililer, belki “Gidince veriyoruz, herhangi bir askerlik şubesine müracaat edince veriyoruz” diyebilir. Hayır arkadaş, üniversite sınavını kazandıysam, benim üniversitelerim benden askerlik belgesi istememeli, ben oraya eğitim yapmaya geliyorum, askerlik yapmaya gelmiyorum.

Haa, iki: Tabii, askerlik bir vatan hizmetidir, ama ben ilk defa işe girdiysem, ilk defa ekmek bul-duysam, hemen beni yakalayıp askere götürmeyin, aş bulmuşum, ekmek bulmuşum, bana hiç değilse bir yıl… İlk defa işe girdiysem, ben bunu belgelendiriyorsam, bana bir yıl müsaade edin. Yani, burada bir sürü şey saymış. Yani, çocuğunun iki ay önce doğmasıyla bakaya olmuyor, işte, kaynın ve kan hısımlarının birinin evlenmesiyle bakaya olmuyor; ama, bir de, ben ekmek bulmuşum, aş bul-muşum, bir yıl bana müsaade edin arkadaşlar ya.

İki: Üniversite sınavına hazırlanıyorsam bakaya durumuna düşürmeyin beni, eğer üniversite sınavına gireceğimi ben size belgelendiriyorsam beni bakaya durumuna düşürmeyin. Yani aş, iş ve eğitimde hepimizin toleranslı olması lazım. Askerlik bir vatan hizmetidir, seve seve yapalım ama bunu seve seve yaparken insanların gelecekteki birtakım projelerini de dikkate almak zorundayız.

Ben takdirlerinize sunuyorum.

Bu ülkenin gençleri bizim gençlerimizdir, bu ülkenin gençleri bu ülke uğruna canlarını verirler ama bir şekilde de aşımızda, ekmeğimizde ve eğitimimizde de bize yardımcı olunması lazım. Bunu

da sağlamamız lazım. Yani yaşamın bir yerinde bize engel olmamalı. Yaşamımıza engel olmamalı.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN - Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur,  birleşime on dakika ara

veriyorum.

Kapanma Saati: 22.34

 

 

 

ONUNCU OTURUM

Açılma Saati: 22.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Meral AKŞENER

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 84’üncü Birleşiminin Onuncu Oturumunu açıyorum.

725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde verilen Malatya Milletvekili Sayın Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Karar yeter sayısı vardır.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 1 inci maddesinin c) ve d) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları

c) Sevkten önceki ve sonraki on beş gün içinde; ana, baba, eş, kardeş ve çocuğun ölümü.

d) Sevkten önceki veya sonraki on beş gün içinde kendisi veya kardeşlerinden birinin evlen

mesi.

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – İzmir Milletvekili Sayın Erdal Sipahi, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Görüşmekte olduğumuz 725 sayılı Yasa yargı hizmetlerinin hızlandırılmasını amaçlıyor. Bunun ilk 4 maddesi Türk Silahlı Kuvvetlerini ilgilendiriyor. 4’üncü maddesi Askeri Ceza Kanunu’yla ilişkili olduğu için yargı sistemiyle bağdaştırılabilir ancak ilk üç maddesi Askerlik Kanunu’nda asker almadaki bakaya konusuyla ilgili üç tane maddeyi içeriyor, yargıyla direkt olarak bir ilişkisi de yok. Bu kanunla ne şekilde ilişkilendirildi, onu da bilmiyorum.

Dediğim gibi tasarının tümünün amacı hızlandırmak ancak ilk üç maddeye baktığınızda asker alma sistemini hızlandırmak bir yana, yavaşlatmak ve asker adaylarının askere gitmemesi için elden ne geliyorsa yapılmış. Biraz sonra size gecenin bu ilerlemiş saatlerinde biraz mizahla karışık örnekler vereceğim, siz de bana hak vereceksiniz ve Sayın Bakan herhâlde “hayır” dediğine biraz pişman olacaklar. Sebebini şöylece sıralayayım:

İlk üç maddede bakaya maddesiyle ilgili olarak birtakım kolaylıklar getiriyor asker adaylarına. “Sevkten önceki veya sonraki on beş gün içinde ikinci derece dâhil kan ve kayın hısımlarının birinin ölümü.” Hâlbuki bundan evvelki ağır hastalıkla ilgili bölümde sadece ana, baba, eş, kardeş ve çocuk var. Dolayısıyla, ben, ikinci bölümün de bu (b) fıkrasına uygun olmasını ve bu alternatiflerin azalmasını arzu etmiştim.

İkincisi, aynı şekilde kendi ve kayın tarafının düğünlerinin tamamı yerine sadece kendisi ve kardeşlerinin düğününün esas alınmasını kastetmiştim.

Peki, buna neden gerek duydum ve bu değişiklik önergesini niye verdim diye soracaksınız. Şimdi ben bu konuya hazırlanırken bir sayın milletvekilimizi denek olarak seçtim. Bu kanundan istifade etmek için kendisinin ve kayın tarafından kaç tane akraba var ve bu akrabaların her birisini 3’er alternatifli ilgi göstermek suretiyle askerlikten nasıl kaçar, bunun bir hesabını yaptım, sizlerle paylaşacağım. Denek gerçektir.

Kendisi ve eşi var. Kendisinin ve eşinin ana, babaları var. Kendisinin 6 kardeşi, 6 teyzesi, 6 dayısı, 2 amcası, 1 halası ve 2 de çocuğu var. Doğru mu efendim? Doğru.

Eşinin anne ve babasının dışında 3 teyze, 2 dayı, 1 amca ve 1 halası var. Yani, kendisi ve kayın ta-rafını topladığınız zaman 37 ediyor. Buna her iki tarafın babaanneleri, anneanneleri vesaire, onları da eklediğiniz zaman bu rakam 45, 46’ya kadar çıkıyor. Düşünün, askere gidecek bir kişi bunların tamamını bir şekilde bahane etmek suretiyle bakaya suçunu işlememiş oluyor, yani askere sevk edilmiyor.

Peki, askere sevk edilmemesi için hangi alternatifler ve kolaylıklar sağlanmış?

1) Hayati tehlikeyi gösteren hastalıklar.

2) Allah korusun, ölüm.

3) Doğum.

4) Düğün.

Şimdi, bunlardan bazısı evlenmiştir, bazısı ölmüştür vesaire. Şimdi bu arkadaşım için basit bir hesap yapacağım. Ben, birinci ve ikinci dereceden 40 akrabasını esas aldım. Çok güleceksiniz, onun için gecenin bu saatinde biraz konuya espri karıştırmak istiyorum. 40 akrabasının ölüm, doğum, ağır hastalık ve düğünle ilgili alternatiflerden 3 tanesini esas aldım. 3’le 40’ı çarparsanız kaç olur arkadaşlar? 120. Demek ki bir asker adayının 120 defa askere gitmemek için müracaat edip, “Tamam sen haklısın, bakaya suçunu da işlemiş kabul etmiyorsun, o hâlde askere gitmeyebilirsin.” demek gibi bir hakkı var. Doğru mu? Doğru. Peki, ben 40 kabul ettim 120 etti. Bir de askerin celp süreleri üç aylıktır. Bu askerin her bir akrabasının değişik alternatiflerine göre askere gitmemesinde asgari kaç ay süre geçecek? Üç ay, yani bir celp dönemi atlayacak. O hâlde bu 120 yani 40 akraba çarpı 3 alternatif çarpı 3 ayı lütfen birbirleriyle çarpın, tam 360 ay eder. Bunu seneye bölün Sayın Ahmet Yeni.

AHMET YENİ (Samsun) – Hiç anlamadık Sayın Komutan.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (Devamla) – Otuz sene eder. Yani bir asker adayına, tam, birtakım bahaneler ileri sürerek, bu kanun tasarısı kanunlaşırsa otuz yıl askere gitmeme gibi bir hak tanıyorsunuz. Allah aşkınıza, bu Temel fıkralarına geçer, askerin mizah tarihinde dereceye girer, özel ödül alır.

Sayın Bakan, lütfen, bakın, güvenlik, askere alma hizmetleri ciddi işlemlerdir, devlet yönetmek ve hükûmet yönetmek ciddi işlemlerdir. Keşke Millî Savunma Bakanıyla da bu konuları tartışsaydık da şimdi ben bu garip esprileri yapmak zorunda kalmasaydım. Çok vahim ve çok komik bir hata işliyoruz.

Yüce Meclise saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sipahi.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddede iki önerge vardır. Sırasıyla okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “Elçilik veya konsolosluklara” ibaresi yerine “Elçiliklerimiz ve konsolosluklarımıza” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu

Ali Rıza Öztürk

Abdulaziz Yazar

Malatya

Mersin

Hatay

Hulusi Güvel

Fehmi Murat Sönmez

Abdullah Özer

Adana

Eskişehir

Bursa

 

 

TBMM Başkanlığına

 

 

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Tasarının 2’nci maddesinde geçen “resmî bir hekime” ibarelerinin “Sağlık Bakanlığına bağlı bir yataklı tedavi kurumunda” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Behiç Çelik Alim Işık Beytullah Asil Mersin Kütahya Eskişehir Cemaleddin Uslu

Edirne

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkan. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Kütahya Milletvekili Sayın Alim Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu 2’nci maddede 1111 sayılı Askerlik Kanunu’nun 86’ncı maddesi değiştirilmektedir. Daha önce de ifade ettiğim gibi, ne yazık ki bu madde de daha iki yıl önce, 5 Şubat 2009’da değiştirilmiş, aradan geçen iki yıl sonrasında tekrar bu tasarı içerisinde bir daha değiştirilmekte.

Maddenin özü şu: Askerlik yoklaması sırasında kaçak durumda olanlar yakalandıkları takdirde mahkemeye sevk ediliyorlardı. Şimdi bu değişiklikle mahkemeye sevk edilmiyorlar, 100 Türk liralık cezaya çarptırılarak onun akabinde diğer işlemleri yerine getiriliyor. Dolayısıyla, bu arada resmî bir hekime veya en yakın yerde bulunan asker hastanesine muayene ettirilerek bundan sonra işlemlerinin devamı sağlanıyor. İşte bizim önergemiz buradaki “resmî bir hekime” ibaresinin kaldırılarak Sağlık Bakanlığına bağlı bir yataklı tedavi kurumunda tedavi ettirilmesini ya da muayene ettirilme-sini öngörüyor.

Şimdi, bir tarafta askerî hastane var, kurum, diğer tarafta bir hekim var. Hekimin ne olduğu belirsiz, “Resmî bir hekim.” Hangi hekim? Sağlık ocağındaki mi, hastanedeki mi? Dolayısıyla bu belirsizliğin ortadan kaldırılmasını amaçlayan yerinde bir önerge olduğunu düşünüyorum. Umarım,yüce Meclis de bu şekilde değerlendirir. Önergemizin özü budur.

Bu vesileyle birkaç konuyu da sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Her ne kadar Hükûmet adına oturan Sayın Bakanımız kızsa, alınsa da bu süreç seçim süreci. Dolayısıyla, değişen bir Bakanlık var, tarafsız olması gerektiği gerekçesiyle Adalet Bakanlığı.

Şimdi, siz Adalet Bakanlığıyla ilgili bir yargısal düzenleme yapıyorsunuz, gerekli kanunlarda değişiklik yapıyorsunuz ama bu süreçte bağımsız olması gereken Bakanlığı ilgilendiren kanun tasarısında Hükûmet adına bir başka Bakan oturuyor.

Sayın Bakanım, kızmaya hakkınız yok. Burada Adalet Bakanı gelip yüzünü bize bir gösterecek. Bir yemin etti, gitti. Milletimiz de bir tanısın Adalet Bakanı kim, bu seçim sürecinde hangi bakan bu Türkiye’yi yönetecek, onun burada olması gerekiyordu.

Onun için, bunu ben de aynı şekilde diğer arkadaşlarım gibi sizlere söylemek zorundayım.

İkincisi, bu tasarıyla acaba karşılıksız çek suçundan dolayı adli para cezası ödemek zorunda kalan ve bunu ödeyemediği için yine yaptığınız bir düzenlemeyle sadece seçim döneminin arkasına kadar ertelenen bir mağdurlar kitlesi var. Bu mağdurlar kitlesine bir çözüm getiriliyor mu Sayın Bakan? Yargıyı burada azaltıyor musunuz? Bu insanlar feryat ediyor. Bu insanlar taahhütte bulun-muşlar, şimdi o taahhütle süreleri bir yılı geçti, önlerinde beş altı aylık zaman kaldı, kara kara düşünüyorlar. Var mı bununla ilgili bir düzenleme? Yok.

Üçüncüsü, yargı yükünün azaltılması için adliyeleri kapatılan ilçelere nöbetçi mahkeme sistemi getirebiliyor musunuz? Bu insanlar kilometrelerce yollardan mahkeme gününde taşınıyor, yol parası yok; mağduriyet içerisinde adliye koridorlarında kuyrukta bekliyor. Var mı bununla ilgili bir düzenleme? Yok.

Başka? Basılmamış kitaba yani insanların düşüncesine ipotek koyan bir savcıya müdahale edebiliyor musunuz? Sayın Cumhurbaşkanı bile isyan etmiş “Kitap 10 bin basacaktı bu sayede 100 bin basacak.” diye demeç veriyor. Var mı bununla ilgili bir düzenleme? Yok.

Bilim adamlarının evleri aranıyor. Bu Türkiye’de, 12 Eylül döneminde, 1980 yılında evet, basılmış kitaplar saklandı, toplandı ama o günden bugüne böyle bir dönem geçmemişti. Maalesef, döneminizde, şimdi bırakınız basılmış kitapları basılmamış kitaplardan dolayı insanlar mağdur ediliyor, bilim adamlarının düşüncesine ipotek konmaya çalışılıyor. Bununla ilgili bir çözüm de yok.

Diğer taraftan, biraz önce sordum, çok önemli bir konudur: Üç yıl önce bugünkü Sayın Meclis Başkanı Adalet Bakanı iken Kütahya iline vergi mahkemesi ve idare mahkemesi kurulacağı yönünde söz vermişti. Aradan geçti üç yıl. Benim Kütahyalı hemşehrim bir idare mahkemesine başvuru için Eskişehir’e gidip geliyor. Ta Simav’ın köyünden kalkıyor 400 kilometreye yakın yol yapıyor bir

günde, eğer işini yetiştirirse ne âlâ yetiştirmezse yine mağdur.

Bu önergemize desteğinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sayılı yasa tasarısının 2. maddesindeki “Elçilik veya konsolosluklara” ibaresi yerine “Elçiliklerimiz ve konsolosluklarımıza” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Ali Rıza Öztürk (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AKP temsilcisi arkadaşlarım konuşurken adliye saraylarının yapıldığından bahsettiler. Adliye saraylarının yapılmış olması nedeniyle kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak, adliye binalarının saray gibi olması içinde dağıtılan adaletin de hakça olduğu anlamına gelmiyor.

İkinci bir husus, belirtmek istediğim bir husus: İkide bir, yargıdaki haksızlıklar, hukuksuzluklar dile getirildiği zaman iktidarın ve iktidar yandaşlarının işine gelmediği konularda “yargının işine müdahale edilemeyeceği, bunun yargının işi olduğu” yönündeki beyanlarıdır.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Anayasa’nın 138’inci maddesi “Hâkimler görevlerinde bağımsızdırlar. Anayasa’ya, kanuna ve hukuka uygun olarak vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler.” demektedir. Açıkça burada görüldüğü gibi “Hâkim ve savcılar keyfî karar verir.” denilmiyor, “Ana-yasa ve yasalara uyacak.” deniliyor. Yine Anayasa’mızın 141’inci maddesi, davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğunu belirtiyor ama hemen bir üstünde de bütün mahkemelerin her türlü kararlarının gerekçeli olarak yazılacağını belirtiyor.

Değerli milletvekilleri, biz Anayasa’mızın 90’ıncı maddesinde değişiklik yaptık. Uluslararası sözleşmeler ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları hepimizi bağlayıcı. Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin yasama yılı açılışında, 1 Ekimde yaptığı konuşmada çok açık bir şekilde, tutuklamaların fiilî mahkûmiyete dönüştüğünü söyledi. Yine burada ben Sayın Adalet Bakanına bir soru önergesiyle sormuştum: “İsnat edilen suçun vasıf ve mahiyeti, mevcut delil durumu, kuvvetli suç şüphesi, tutuklama sebebinin henüz ortadan kalkmamış olması gibi soyut ve genel tek tip gerekçeyle tahliye taleplerinin reddedilerek tutukluluğun devamına karar verilmesi hu-susu bir hak ihlali midir?” diye sormuştum. Sayın Bakanlığın bana verdiği yanıtta da bunun bir hak ihlali olduğu ve bu nedenle o önerge tarihi itibarıyla 435 tane davaya, tazminata mahkûm edildiğimizi söylemişti. Şimdi ben burada soruyorum: Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi böylesine tek tip gerekçelerle tutukluluk kararı verilmesini ya da tahliye taleplerinin reddedilmesini insan hakları ihlali olarak öngördüğü hâlde ısrarla bizim mahkemelerimizin gerekçesiz bir şekilde hâlâ tek tip bu gerekçelerle karar vermesinin, insanları tutuklamasının önüne neden geçilemiyor? Ben bunu bu kürsüde söyledim. Yargıçların ve savcıların keyfî davranma hakkı var mıdır? Yargıç ve savcıların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin oluşturduğu içtihatlara aykırı davranma hakkı var mıdır?

Değerli milletvekilleri, bakın, burada tutukluluğun fiilî bir mahkûmiyete dönüşmesiyle ilgili sorunun sadece yasal düzenlemeyle çözülemeyeceği, çözümün aynı zamanda yargıda yattığı teşhisi de doğrudur. Ağır bir insan hakkı ihlali olan tutuklama sorununun neden bir türlü çözülemediğini cevaplamak görevi iktidarındır yani iktidar bunu “Canım, bu yargının sorunudur.” diye kendi üstünden atamaz. Sayın Başbakan şehitlere “kelle” dediği için hakkında 1 TL’lik tazminata mahkûm eden hâkim için, kararı geç yazdığı nedenle hakkında müfettiş görevlendirdi ve onun hakkında cezalandırma talep etti.

Şimdi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, özellikle son yıllarda verdiği bir karar var, Cahit Demirel kararı. Bu Cahit Demirel kararında, Türkiye’deki tutukluluğun bir sistematik hâle dönüştüğünü ve 140 tane dosyanın hâlâ Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin önünde bulunduğunu belirtiyor ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi bugüne kadar olduğu kararlarından ayrılarak burada bir hususa değiniyor. Bu karara kadar olan kararlarında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi aslında ihlali tespit ediyordu ve tazminata mahkûm ediyordu ancak kararın uygulanıp uygulanmadığını Bakanlar Komitesine bırakıyordu ve tazminatın tahsil edilip edilmediğini ona bırakıyordu ama ilk defa bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi burada, bu kararda bir özellik şey yapıyor, sözleşmenin ihlali varsa saptamaktan vazgeçiyor. Burada diyor ki, Türkiye’yle ilgili olarak tutukluluktan kaynaklanan ihlal kararlarının çokluğuna ve bekleyen 140 davanın bulunduğuna dikkat çekiyor ve şu gözlemlerde bulunuyor Sayın Bakan: “Tüm ihlal kararlarında Türk mahkemeleri tutukluluğun devamına karar verirken suçun niteliği, kanıtların durumu, dosyanın içeriği şeklinde aynı klişe gerekçeyi kullanıyor. Mahkemeler yasalardan mevcut teminatla salıverilme, yurt dışına çıkma yasağı gibi öteki koruma önlemlerini dikkate almıyorlar. Sözleşmenin 5/4 maddesi anlamında tutukluluğun hukuka uygunluğunu incelemiyorlar.” diyor ve bu nedenle de Avrupa’nın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - …düzeltilmesi için genel önlemler alması gerektiğini belirtiyorlar.

Şimdi ben burada bunu soruyorum Sayın Bakana: Bunun yargının işiyle ne alakası var? Yani  Av-rupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına yargının hâkim ve savcıların uymama gibi bir imtiyaz

hakları mı vardır?

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

TBMM Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Tasarının 3. maddesinin (b) bendinde geçen “saklılardan” kelimesi yerine “Saklı nüfustan” ibaresinin konmasını ve madde sonuna aşağıdaki fıkranın eklenme

sini arz ve teklif ederiz.

Behiç Çelik Mersin Cemaleddin Uslu Edirne

Alim Işık Kütahya

Beytullah Asil Eskişehir M. Akif Paksoy Kahramanmaraş

 

 

 

 

Fıkra:
“Meslek edindirme kursları dönemindekilerin askerlikleri 1,5 yılı geçmeyecek şekilde tecil edilir.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Çelik.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

3’üncü madde üzerine vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz aldım.

Şimdi, 3’üncü madde, tabii, 1111 sayılı Askerlik Yasası’yla ilgili olduğu için Anayasa’mızın vatandaşlık mükellefiyetini düzenleyen 72’nci ve 73’üncü maddelerini oldukça önemsiyoruz. 72’nci maddede şöyle diyor: “Vatan hizmeti, her Türkün hakkı ve ödevidir. Bu hizmetin Silahlı Kuvvetlerde veya kamu kesiminde ne şekilde yerine getirileceği veya getirilmiş sayılacağı kanunla düzenlenir.” Diğer 73’üncü madde de mali mükellefiyet olan vergi ödevine ilişkin madde.

Değerli milletvekilleri, tüm bu düzenlemeleri yaparken, birinci bölüm üzerinde yapmış olduğum konuşmada da sizlere arz etmiş olduğum gibi, burada, bir sorumlulukla hareket etmek lazım, devleti bütün kurum ve kurallarıyla bir bütün hâlinde görebilecek bir iradeye sahip olmak lazım. Yönetim tecrübesine sahip olmak gerekir. Eğer, siz, böylesine geniş ve toplumun bütün kesimlerini tatmin edecek bir icraat planlaması yapamazsanız ve dışarıdan gelen etkilere açık ve hatta kendinizi dışarının size vereceği değer nispetinde meşruiyetinizi Türk kamuoyu nezdinde dikte ettirmeye çalışırsanız, o zaman, tabii, yanlış, ucube ve kötü birtakım yasama faaliyetlerine de imza atmak için Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul etmeye devam edersiniz.

Türkiye kimsenin babasının malı değildir. Türkiye Cumhuriyeti, öyle, bedavadan, birileri tarafından bize verilmiş bir devlet de değildir. Türkiye Cumhuriyeti, kurulma sürecinde, daha, bugün kargaşanın olduğu, insanların birbirini öldürdüğü Libya topraklarında başlayan, İtalyan işgaliyle başlayan o mücadeleden sonra on bir yıl devam eden büyük bir mücadele, göçler, ölümler, salgın hastalıklar, savaşlar, şehitlerimiz, gazilerimiz, toplam 5 milyon 200 bin insanın canı pahasına biz Türkiye Cumhuriyeti’ni sıfırdan, yeni baştan savaşla kurduk ve bunu yedi düvele imza ettirerek kanıtladık. Onun için mükellefiyetin önemini özellikle vurgulamak isterim ve bu konularda düzenleme yaparken siyasal iktidarın oldukça dikkat etmesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesine saygı duyması zorunluluğunu şiddetle hatırlatırım.

Değerli milletvekilleri, “saklı” kelimesini kullanıyor. “Saklı nüfus” eski, mülga 1587 sayılı Nüfus Kanunu ve 403 sayılı mülga Türk Vatandaşlığı Yasası’nda da ifade edildiği gibi, Türkiye’miz 21’inci asra girdiği bu yıla kadar ciddi saklı nüfusu barındıran bir ülkeydi. Ancak, tedricen, mümkün olduğu ölçüde saklı nüfusun azaldığını görüyoruz. Ancak, söz konusu kanunda “saklı” kelimesi geçiyor. Bunu “saklı nüfus” olarak düzeltirsek sanırım hukuk tekniğine daha uygun bir düzenleme yapmış oluruz.

Ben önergem üzerinde bunu hatırlattıktan sonra tekrar fetret devrinin Türkiye’de sona ermesi an-lamında AKP İktidarının sona ereceği günü büyük Türk Milletinin beklediğini tekrar hatırlatıyor, hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 4’te bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 sıra Sayılı Kanun Tasarısının 4 ncü maddesinin d fıkrasının bitiminden sonra gelen cümlenin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Mehmet Şandır

Necati Özensoy

Alim Işık

Mersin Hasan Özdemir

Bursa Behiç Çelik

Kütahya Kamil Erdal Sipahi

Gaziantep

Mersin

İzmir

 

Hamit Homriş

 

 

Bursa

 

 

“itibaren üç ay içinde gelenler iki aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar, üç aydan sonra bir yıl içinde gelenler iki aydan altı aya kadar, yakalananlar altı aydan bir yıla kadar, bir yıldan sonra gelenler altı aydan bir yıla kadar, yakalananlar bir yıldan iki yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu önergeye?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Sipahi, buyurun.

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Sayın Başkan, size ve yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Evet, biraz önce 1’inci maddeyi kabul etmek suretiyle yüce Meclis bir asker adayının yirmi ile otuz sene askere gitmeyip üstelik de yasal olarak haklı mazerete sahip olduğu bir konuyu kabul ettiniz. Ben biraz daha konuyu espri konusu yapayım yani hanımının dedesi dördüncü eşini, baldızı üçüncü kocasını aldığı zaman askere gitmemek için yeterli sebep hâline geldi, duyurulur.

Dediğim gibi, bu işler ciddi işler, güvenlik işleri, askere alma sistemi bunlar ciddi işler. Ha, bu hata ilk defa da olmuyor, bu komedi ilk defa da oynanmıyor, ben size şimdi sizlerin kabul ettiğiniz bir başka örnek vereceğim. Polisin askerlik yasasını bir müddet önce hep beraber kabul ettik malumunuz, polislerimiz askerlik yapmasın. Bu arada tabii silah altına alınmış olan polislerimizin de terhis edilmesi gerekiyordu, o da doğru fakat orada bir madde daha vardı: Yoklama kaçağı, bakaya ve saklı durumunda olan polislerimiz de bu kanun hükümlerinden istifade ederler. Doğru mu arkadaşlar? Doğru, hepiniz kabul ettiniz. Ben komisyonda görüşülürken Sayın Bakana bir tek soru sordum: “Sayın Bakan, şu üç tabirin, lütfen, ne anlama geldiğini yasal olarak söyler misiniz?” Yoklama kaçağı ve bakayaya geçmeyeceğim, saklının size manasını söyleyeceğim. “Saklı” demek Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı değil demek. Yani bir köyde arama yapıyorsunuz, bir adam yakaladınız, nüfusta kaydı yok, adamı alır, tıbbi yaşını tespit eder, ona göre askere gönderirsiniz, bunun bir de cezası vardır. O zaman Sayın Bakana bir tek soru sordum komisyonda: “Peki, siz Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı olmayan kişileri nasıl polis yaptınız Sayın Bakan?” Cevap yok. Komisyonda çıkarmaya kalktılar, çıkarmadılar. Sizler de tabii konunun -haklı olarak- böyle bir komedi boyutunu bilmediğiniz için el kaldırdınız ve uzaydan gelmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin nüfusuna kayıtlı olmayan polislerimiz askerden muaf tutuldu. Meclisin insafına, idrakine sunuyorum.

Şimdi gelelim konumuza. 4’üncü madde Askerî Ceza Kanunu’ndaki bir değişikliği öngörüyor. İki temel hata var bu maddede. Bir tanesi: Şu andaki Askerî Ceza Kanunu’nda bakaya suçuyla ilgili olarak verilen cezalarda üç ay ve katları esas alınmış. Neden üç ay ve katları esas alınmış? Sevgili milletvekilleri, bizim askerlik sistemimizde bir yılda dört celp vardır. Hepiniz bilirsiniz, hepiniz de bu celplerden birisinde askere gitmişsinizdir çünkü sürekli olarak, her Allah’ın günü askere gidip gelmek, eğitim yaptırmak mümkün olmadığı için senede dört celp vardır; ocak celbi, nisan celbi, temmuz celbi, ekim celbi olmak üzere. Dolayısıyla, şu andaki yürürlükteki Askerî Ceza Kanunu da bu celp sistemindeki üç ayı esas alır. Şimdi soruyorum: Bu üç ayı neden dört aya çıkardınız, hangi nedenle? Dört ayın bana mantıklı bir gerekçesini açıklayın. Dört ay olduğuna göre, beş ay on beş gün de olur, altı ay yirmi sekiz gün de olur. Bana dört ayın Allah aşkına bir mantığını açkılayın Sayın Bakan. Yok, bir mantığı yok. Haklısınız, siz, tabii, konunun uzmanı değilsiniz ama bu konu keşke Komisyona gelseydi de Millî Savunma Komisyonunda bu konuları tartışsaydık. Yani ben gerçekten üzülüyorum, böyle vahim hataların yapılmasına üzülüyorum.

AHMET YENİ (Samsun) – Uzmanlar var arkada.

KAMİL ERDAL SİPAHİ – Bilemiyorum ben tabii. Şu anda Sayın Bakan benim burada muhatabım, sizlerin de Sayın Bakan muhatabınız, bir müddet çünkü soru sorulduğu zaman Sayın Bakan bu konuya cevap verdiler.

Yani gerçekten, kusura bakmayın ama askerlik sistemiyle bu kadar oynamak, bu kadar gayriciddi hatalar yapmak doğru değil. Biraz önce söylediğim gibi, Türkiye Cumhuriyeti nüfusuna kayıtlı olmayan kişileri polis yaptınız, sonra da bunları askerlikten muaf ettiniz; bu olsa olsa Sayın Bakanım, Karadeniz’de ancak Temel fıkralarına konu olur.

Bir başka konu: Tasarıda güzel hususlar var cezalandırılmada. Ne diyor? İşte,  bu üç ay veya -burada dört ay kabul etmiş- katlarındaki cezaları, kendiliğinden teslim olanlarla yakalananlar arasındaki cezaları birbirlerinden farklılandırmış. Şimdi, mantıklı olarak ne düşünürsünüz? Kendiliğinden teslim olanların cezası daha hafif olmalı. Doğru mu arkadaşlar? Doğru ama kendiliğinden teslim olmayıp da yakalananlar daha ağır ceza alacak. Eski Askerî Ceza Kanunu da bu hükmü esas almış, bu mantığı esas almış.

Şimdi, size okuyorum: “Dört ay içinde gelenler altı aya kadar, yakalananlar iki aydan altı aya kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” Tekrar ediyorum, kendiliğinden gelenler altı aya kadar, yakalananlar iki ayla altı ay arasında. Bunları aynı mahkeme ve aynı hâkim yargılamayacak ki. Kendiliğinden gelen adama hâkimin altı ay ceza verme hakkı var mı? Var. Peki, yakalanana iki ayla altı ay arasında daha az bir süre ceza verme hakkı var mı? O da var. Bunlar aynı mahkemede de yargılanmayacaklar. Soruyorum: Bu nasıl bir adalet anlayışıdır, bu nasıl bir komedidir arkadaşlar?

Ben yüce Mecliste bu şekilde, alelacele hazırlanmış şeylerle alay edilmesine karşıyım. Hepiniz adına bu konuya itiraz ediyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 5’te iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 2004 sayılı yasanın 353. maddesinin 1. fıkrasını değiştiren, 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay

İsa Gök

Ali Rıza Öztürk

Ankara

Mersin

Mersin

Bayram Meral

 

Birgen Keleş

İstanbul

 

İstanbul

 

MADDE 5- 9/6/1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması halinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye ceza mahkemesi hakiminin aynı hakim olması halinde ise, en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 5. Maddesinin metinden çıkarılmasını, madde numaralarının bu

düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal Behiç Çelik Akif Akkuş Konya Mersin Mersin Cemaleddin Uslu Süleyman Latif Yunusoğlu Alim Işık

Edirne Trabzon Kütahya

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yunusoğlu, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

SÜLEYMAN LATİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 5’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz önerge hakkında söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak partimizin beklentilerine uygun şekilde yargı hizmetlerinin hızlandırılmasına dönük her çabayı desteklemekten yanayız. Ancak AKP İktidarı iktidardaki dokuz yılını yargının sorunlarını çözmek, yargıyı hızlandırmak, vatandaşlarımızın yargı hizmetlerine ulaşmasını çabuklaştırmak yerine sürekli, diğer kurumlarla yaşandığı gibi, kavgayla geçirmiştir.

Tasarı hukukun üstünlüğüne denk düşecek ve adalet amacına hizmet edecek bir yapı getirme amacından yoksundur. Tasarının bir bütünlüğü ve ortak bir ruhu yoktur. Siyasi iktidar, her kanundan bir parça mantığıyla torba kanun geleneğini yargısal alana da taşımış bulunmaktadır. Başlı başına bu anlayış dahi yargı bağımsızlığı ve hukukun üstünlüğü ilkeleriyle çatışmaktadır.

Tasarının bazı suç tiplerini kabahate döndüren maddelerine prensipte itirazımız yoktur. Yargının hızlandırılmasına ilişkin çok daha kapsamlı bir çalışmaya ihtiyaç olduğu muhakkaktır. Seçim kararı alınmış, seçime sayılı günler kalmış bir dönemde yeterli tartışma imkânı olmadan yasa çıkarmak, uygulamada ciddi sorunlara yol açabilecektir.

Değerli milletvekilleri, icra hâkimliğinin verdiği ceza kurallarına karşı itiraz veya temyiz gibi bir yasa yolunun mevcudiyeti zorunludur. Zira, kişi hürriyetlerinin doğrudan doğruya ve devlet eliyle engellenmesi ve kişilerin birtakım özgürlüklerinden alıkonulması için sadece bir mahkeme kararı ye-terli değildir, bu kararın hukukiliğinin denetlenmesi gerekir. İlk derece mahkemede mevcut vaka tespit edilir ve bu vakaya uygun ceza uygulanır. Verilen bu cezanın maddi vakaya uygunluğunun, başka bir ifadeyle kararın hukukiliğinin denetlenmesi, hukuk devleti ilkesinin tabii bir sonucudur. İcra hâkimliğinin verdiği kararın yine kendisi tarafından hukukilik denetimine konu edilmesi, hukuk ve mantık ilkeleriyle çelişir. Zira, kimse kendini denetleme mükellefiyeti altına sokulamaz, aksi hâlde kişinin vermiş olduğu ikinci kararla kendi hatasını tespit etmesi beklenir ki bilerek yapılan yanlışlığın adı hata olmaz.

Ayrıca, hukukilik denetiminin ikincil amacı hukukun herkese eşit uygulanmasını sağlamaktır. Nitekim, her mahkemenin kendi kafasına göre karar verdiği bir ülkede, aynı olaya aynı kuralın uygulandığı söylenemez. Vicdanına göre karar veren bir hâkim için cezasızlık sebebi olan bir maddi vakayı diğer hâkim bu şekilde yorumlamayabilir. O hâlde aynı durumdaki iki kişiye farklı karar verilmesi, hukukun tekliği ve hukuki istikrar ilkeleriyle de çelişir. Zaten temyiz incelemesi Yargıtaydan alındıktan sonra ağır ceza mahkemelerine tevdi edildiğinde bu ilke ihlal edildi ve bölgesel uygulamalara yol açıldı. Bunu bölgesel bazdan kişi bazına indirmek sakıncalıdır.

Kaldı ki, hukuk tekniği açısından da bu düzenleme kabul edilemez. Zira, bir hâkim dosyadan el çektiğinde o konu hakkında bir karar verdiğinde kural olarak hüküm bozulmadan o dosyaya bir daha el atamaz. Bunun mantığı verilen hükmün tartışılmadan uygulamaya konulmasıdır. Kararı verenin hatalı olduğunu beyan ettiği bir kararın uygulanmasında toplumun vicdanen rahatsız olacağı da muhakkaktır.

Son olarak şunu belirtmekte fayda görüyorum: Temyiz talebi üzerinde mahkeme zaten ön inceleme yapar, istem süresinde mi, açıkça hakkın kötüye kullanılması var mı gibi konulara bakar ama bu temyiz talebi üzerinde incelemedir, kararın tekrar tartışılması imkânını vermez. Hukukun üstünlüğünü, demokratik sistem içerisinde düzeni sağlayan bir kanunilikten öte insanın yüce değerini tanımak, kabul etmek ve bunları güvence altına almak şeklinde değerlendirmeliyiz.

Hiçbir kişi ya da kurulun hukukun üstünde olamayacağı gerçeğinden hareketle, hukuku cumhuriyetin temel ilkelerinin de güvencesi olarak görmekteyiz.

Bu düşüncelerle, önergemizin kabul edilmesini diler, yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Ama ben oyladım.

Kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 2004 sayılı yasanın 353. maddesinin 1. fıkrasını değiştiren 5. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları

 “Madde 5- 9/6/1932 tarihli ve 2004 Sayılı İcra ve İflas Kanununun 353 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. “İcra mahkemesinin verdiği tazyik ve disiplin hapsine ilişkin kararlara karşı, tefhim veya tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde itiraz edilebilir. Mahkeme itirazı incelemesi için o yerde icra mahkemesinin birden fazla dairesinin bulunması halinde, numara olarak kendisini izleyen daireye, son numaralı daire için birinci daireye, o yerde icra mahkemesinin tek dairesi bulunması hâlinde asliye ceza mahkemesine, icra mahkemesi hakimi ile asliye ceza mahkemesi hakiminin aynı hakim olması halinde ise, en yakın asliye ceza mahkemesine gönderir. İtiraz incelemesi neticesinde verilen karar kesindir."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önergemiz bu kanunun ruhuna uygun bir önergeydi. Komisyonun ve Hükûmetin katılmış olmasını da memnuniyetle karşılıyoruz çünkü kanunun adı Yargılamanın Hızlandırılmasına İlişkin Kanun.

Değerli arkadaşlarım, bu vesileyle de birkaç cümle daha etmek istiyorum; onlar da şu: Şimdi, burada hep konuşuyoruz, öteden beri mahkemelerde görülmekte olan davaların esasıyla ilgili hiç kimsenin bir söz söylediği yoktur. Ben özellikle konuşmalarımda hep ona özen göstermeye çalışırım. Davanın esasıyla ilgili herhangi bir söz söyleyemem. Ancak görülmekte olan davalarda yargıç ve savcıların da öngörülen yöntemlere uyması gerekir çünkü usul esası belirler ve usuldeki bir keyfilik esası ortadan kaldırır.

Şimdi burada, gerçekten AKP’li arkadaşlarımız hep söylediler. O kadar güllük gülistanlık bir ortam sergilediler ki, oysa Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine hak ihlalinden en fazla başvuru Rusya’dan sonra Türkiye’de olmaktadır. Ama Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en fazla ihlal kararı verdiği ülke de Türkiye’dir. Bu, AKP’li arkadaşlarımızın buradaki çizdikleri pembe tabloyla örtüşmüyor.

Değerli arkadaşlarım, Türk Ceza Kanunu’nun 2’nci maddesi suç ve cezada kanunilik ilkesine ilişkindir. Burada kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez. Ancak Türki-ye’deki son günlerde yaşanan olaylarda açıkça görülüyor ki, savcı, bir mahkemenin savcısı, bir basılmamış, basılmadığı için yayınlanmamış, yayınlanmadığı için okunmamış bir kitabı bulunduranların suç işlediğini “Suç işlemiş sayılır.” diyor. Savcının suç ihdas etme hakkı ve yetkisi yoktur. Suçları Türk Ceza Kanunu’nda koyma yetkisi Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Cumhuriyet savcıları ve yargıçlar, Türk Ceza Kanunu’nda öngörülen kurallara uymak kaydıyla, CMK’da öngörülen kurallara uymak kaydıyla ancak Türk Ceza Kanunu’nu uygulamakla görevlidirler. 

Demin de bahsettim, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, ceza yargılaması sisteminin iyi çalışmadığı ve yasadan kaynaklanan yaygın ve sistematik bir sorun bulunduğu sonucuna varıyor. Bu durumun düzeltilmesi için Türkiye'nin genel önlemler alması gerektiğini belirtiyor. Genel önlemler, yasal değişikliğe ve yargı sisteminin çalışmasındaki aksaklıkları giderecek önlemleri kapsıyor.

Değerli milletvekilleri, burada, bundan sonra Bakanlar Komitesi yani Avrupa Bakanlar Komitesi, Türkiye'nin söz konusu önlemleri alıp almadığını denetleyecek; almamışsa, Türkiye üzerinde baskı yaparak gerekirse giderek tırmanan yaptırımlar uygulayarak kararın uygulanmasını sağlayacak. Önümüzdeki altı ay içerisinde, alfabetik sıra gereğince, belki de bugünlerde Türkiye'nin Avrupa Birliği Bakanlar Komitesi Başkanlığını üstlenmesi kuvvetle muhtemeldir. Tutuklama ile ilgili önlemler alınmazsa, Türkiye, başkanlığı döneminde tatsız durumlarla karşılaşabilecektir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Cahit Demirel hakkında verdiği karar artık Türkiye'nin gözünü açmalıdır, Hükûmetin gözünü açmalıdır ve Hükûmet, bir an önce, tutuklamayla ilgili mahkeme kararlarındaki olayları düzeltmelidir.

Değerli milletvekilleri -burada demin de söyledim- yargıç ve savcıların, öngörülen Ceza Muhakemesi Kanunu’na, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uymama gibi bir hakları, yetkileri ve imtiyazlıkları yoktur. Bakın, Fransa, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının öngördüğü kurallara uygun olarak, bunlara uyum sağlamak için, gözaltına ilişkin yasa hükümlerini bugünlerde değiştiriyor. Gözaltında ifade alınırken avukatın bulunması yeterli görülmüyor; tasarlanan değişiklikle, kuşkulunun avukat yardımından yararlanması, avukatına danışması olanağı da tanınıyor. Başka ülkeler Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi içtihatlarına, kararlarına uyum sağlamak için yasalarını değiştirirlerken biz bireyin özgürlüğünü ilgilendiren son derece ciddi bir konuda ve hukuk ve insan hakları ayıbından kurtulmak için gerekli önemleri neden almıyoruz bir türlü anlayamıyorum.

Değerli milletvekilleri, burada, Sayın Başbakanımızın çok önem verdiği demokratik açılım konusunda, düşüncelerine önem verdiğim Değerli Yazar Yaşar Kemal’in bir düşüncesi var. Yaşar Kemal diyor ki: “Artık başımızı duvara vurmak üzereyiz.” Sanıyorum Hükûmet, sayın bakanlar, Sayın Başbakan, çok değer verdikleri bu Değerli Yazar Yaşar Kemal’in bu düşüncesine önem verirler diye düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge çerçevesi içinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 6’ncı madde üzerinde iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 6. maddesi ile 2004 sayılı yasanın 354. maddesine eklenen fıkrada yer alan “tutarının” ibaresinden sonra “iki katı” ibaresinin eklenmesini arz ve

teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

Ankara

Mersin

Mersin

Bayram Meral

 

Birgen Keleş

İstanbul

 

İstanbul

 

 

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 6. Maddesi ile 2004 Sayılı İcra İflas Kanununun 354. Maddesine eklenen yeni fıkrada yer alan “toplam” kelimesinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

Konya

Mersin

Kütahya

Akif Akkuş

 

Cemaleddin Uslu

Mersin

 

Edirne

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?

 

 

 

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Akkuş’un imzaladığı önerge, artı Hükûmetin katıldığı bir önerge.

Sayın Akkuş, buyurun.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmet-lerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Hak-kında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, önergemizle cümlenin içerisinde yer alan “toplam” kelimesinin metin-den çıkarılmasını teklif ediyoruz. “Toplam borç” ifadesi asıl borç, faiz, vekâlet ücreti, icra masrafı, mahkeme masrafını da içerir. Bu masraf çeşitlerini, karar veren hâkim bilemez. Bunların icra daire-sinden getirilmesi, hesaplanması yargıyı mevcut hâlinden daha fazla meşgul eder ve yargılamayı uzatır, diyoruz. Bunun için, demek ki bu “toplam” kelimesinin çıkartılması ile bu bir parça önlenmiş olacaktır diye düşünüyorum.

Bunun yanında, İcra İflas Kanunu bütünüyle ele alınıp, hızlı ve adil yargılamanın önünde engel olan maddeler belirlenerek ayıklama yapılması daha doğru olurdu. Torba yasalarla toplumun bütününde önemli etkiye sahip yasalarda değişikliğe gitmek maalesef amaca hizmet etmeyecektir.

Değerli milletvekilleri, yargı hizmetlerini hızlandırmak amacıyla yasalar hazırlıyoruz ancak yıllardır tutuklu olan ve yargılanması henüz başlamamış, ne ile suçlandığı bile belli olmayan vatandaşlarımızın bulunduğu da bir gerçektir. Hemen her gün ülkemizde hukuk, adalet ve yargı adına olumsuzluklar yaşanmaktadır. Bu yüzden, her şeyden önce, bu olumsuzlukların giderilmesine yönelik yasaların çıkartılması ve usulsüzlüğü yapan yargı mensuplarına daha geniş yaptırımlar ve cezai işlemler uygulanması gerekir. Aksi takdirde, adalet kişiselleşecek ve hatta bazı kişi ve partilere tabi hâle gelecektir. Gerçi HSYK Kanunu değiştirilirken böyle bir düşünce sanki arzu edilmişti. Lütfen, yargıyı tabi hâle gelecek ve getirecek uygulamalardan bir an önce vazgeçelim ve yargıya güveni sars-mayalım. Aksi takdirde, yargısızlık yaygınlaşır ve herkesi girdabında boğar.

Değerli milletvekilleri, yasa tasarısının tümü üzerinde konuşan Sayın Metin Çobanoğlu örnekler verdi. Suç işlediği varsayılan kaçak yakalar gibi gözaltına alınırken suç işlediği müfettişlerce tespit edilen ve yargılama isteğiyle İçişleri Bakanlığına sevk edilen kişi veya kişiler “acemilik ile yanlış yapıldığı” gerekçesiyle mahkemeye sevk edilmiyor. Böyle bir yargı yolu inandırıcılığını kaybeder. Suçluyu yargıya göndermeyen bakan da suç işler ve yargılanmaya engel olma suçunu işlemiş olur.

Değerli milletvekilleri, geçtiğimiz günlerde Gülnar’da bir olay yaşadık. O günün ertesinde burada biraz bahsetmiştim ama vakit yetmediği için tam açıklayamamıştım. Gülnar Belediye Başkanı, bir şikâyete bağlı olarak gözaltına alınmıştır ancak şikâyet dilekçesine suç delili olarak bir yafta eklenmiştir. Bu yaftaya göre de birçok polis belediye binasını basmış, Başkan ve yanındakileri karga tulumba tabir edilecek şekilde adliyeye götürmüştür. Bu kişi gerçekten suçlu bile olsa adliyeye davet edilip ifadesine başvurulabilirdi. Bu, Gülnar’da yargıya güveni zedelemiştir. Buna hiç kimsenin hakkı yoktur çünkü gece yarısı Belediye Başkanı ifadesi alındıktan sonra salıverilmiştir. Dolayısıyla, tutukluluk hâlinin devamına gerek duyulmamıştır. Bu yüzden, vatandaşlar Başkanın sadece yıldırma maksatlı olarak gözaltına alındığına inanmaktadır.

Bugün, biraz önce yine belirttim, 4 bilim adamının sabaha karşı evleri basılmış ve arama yapılmıştır. Bu bilim adamları neyle uğraşıyordu? Bu bilim adamlarından 1 tanesi din eğitimi hocası ve dinler tarihi hocası, 1 tanesi din sosyolojisi hocası, 1 tanesi de din felsefesi hocası idi. Bu insanlar ne yapar ki, böyle gece yarısı baskınlarıyla taciz edilmekte, onurları, gururları kırılmakta? Böyle davranılırsa bu ülkede bilim hayatı sona erer ve hiçbir şekilde de bu ülkenin kalkınması söz konusu olmaz diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 6. maddesi ile 2004 sayılı yasanın 354. maddesine eklenen fıkrada yer alan “tutarının” ibaresinden sonra “iki katı” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay (Ankara) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, demin de konuştum, en büyük tehlike insanları özgürlüğünden yoksun bırakmaktır ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, daha arama ve el koymadan itibaren bütün bu olayların özenle yapılması gerektiğini belirtiyor. Arama ve el koyma, özel yaşamla bağlantılı olduğun-dan AİHM kararları bu konuda çok titiz. AİHM, yapılan aramaların iç hukuka uygun olmasını, meşru bir amaç gütmesini, demokratik bir toplum için gerekli olmasını, elde edilmek istenen amaçla orantıları arıyor. AİHM’in üzerinde durduğu nokta, ulusal yasalarda keyfîliği önleyecek yeterli güvencelerin bulunup bulunmadığı, uygulamada gerekli özenin gösterilip gösterilmediğidir.

Değerli milletvekilleri, görüldüğü gibi, AİHM, ulusal yasalarda yargıç ve savcıların keyfîliğini önleyecek düzenlemelerin bulunup bulunmadığını dikkatle araştırıyor. Arama izninin soyut olmaması gerektiğini belirtiyor. Bu tür davalarda dikkat ettiği hususlardan birisi, yargıcın polise arama yetkisi veren izninin nasıl yazıldığı. “Bu izin çok geniş ve soyut olmamalıdır.” diyor. “Arama makul bir kuşkuya dayanmalıdır.” diyor. Bu kuşkunun ne olduğu açıkça belirtilmelidir. Evinde arama yapılan kişiye yöneltilen bir suç yoksa, arama izni konusunda AİHM büsbütün titiz davranıyor. Yargıcın ver-diği yazılı izinde aramaya yol açan kuşkunun çok açık bir biçimde anlatılmasını ve el koymaya konu olacak belgelerin belirlenmesini istiyor. Funke Fransa davasında AİHM aramada keyfîliği önleyecek yeterli güvencelerin olmadığı sonucuna varıyor ve özel yaşamın ihlal edildiğine dair karar veriyor. Bu sonuca ulaşırken AİHM’in dikkate aldığı ögelerden biri de Funke’ye herhangi bir suç yöneltil-memesiydi. Yine, el konulan eşyaların kanıt niteliği taşıması gerektiğini belirtiyor. Kanıt niteliği ta-şıyan bilgiler içeren belgelere el konulması da yaşamla ilgili, o nedenle aramada olduğu gibi el koymada da bazı istisnalar dışında yargıç izni gerekiyor. Kanıt niteliği taşımayan CD’lere, kitaplara ve özel eşyalara el konulması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi açısından özel yaşamın ihlaline yol açıyor. Ceza Muhakemesi de el konulan aletlerin, araçların kanıt niteliği taşımasını öngörüyor.

Değerli milletvekilleri, korku egemen olunca hukuk ortadan yok oluyor. Türkiye’de görülmekte olan davaların en önemli özelliklerinden birisi tutuklananların kimlikleri, yöneltilen suçlamalar, toplumda genel bir sindirme, korku havası yayıyor. İşin en kaygı verici yanı da burası. Hannah Arendt'in “Totalitarizmin Kaynakları” adlı kitabında korkunun totaliter rejimlerin en büyük özelliği olduğu belirtiliyor. Arendt'e göre bir noktadan sonra korku muhalefetten de bağımsız hâle gelir, herkesi kap-sar, toplumda kimsenin önünde duramadığı en egemen öge olur. Totaliter bir devlette korkunun yayılması için hukukun dışına çıkmaya gerek yoktur, yasaların uygulanmasıyla korku yayılır. Ancak totaliter rejimlerde yasaların uygulanmasının amacı bireyin haklarını korumak değil, bireyi ortadan kaldırmaktır. Yasalara uygunluk ve adalet farklı şeylerdir.

Bugünlerde bu görüşleri belleklerimize iyice kazımalıyız. Çünkü, daha Türk Ceza Kanunu’nda yazılmayan suçlardan dolayı insanların suçlanması, yayınlanmamış, basılmamış kitapları bulunduranların bir örgüte suç işleyeceği varsayımının artık Türkiye’de bu olayların hangi boyuta geldiğinin en somut kanıtlarıdır.

Değerli milletvekilleri, bugün görülmekte olan davalarla ilgili esasa ilişkin eleştiriler farklıdır. İtiraz edilen konu şudur: Mahkemenin yönteme ilişkin, usule ilişkin kararlarının gerekçeli olmamasıdır. Burada hep konuşuldu, denildi ki: “Efendim, mahkeme kararları eleştirilemez.” imiş. Peki, mahkemenin yargılama usullerine ilişkin kararları eğer hukuka uygun değilse ve yasaya uygun değilse, özellikle de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uygun değilse ne yapacağız? Yargı-lamayı hâkim ve savcıların keyfine mi bırakacağız? Burada yasak olan şey, davanın esasına ilişkin konuşmamaktır, davada yargılanan kişilerin suçluluğu ya da suçsuzluğu üzerine konuşmamaktır ama yargılamanın yöntemiyle ilgili eleştiriler yapılmalıdır.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir.

Kabul edilen önerge çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 7’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 7. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanunun

33. Maddesine ikinci fıkra olarak aşağıda yer alan fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

Konya

Mersin

Kütahya

Abdülkadir Akcan

Cemaleddin Uslu

Akif Akkuş

Afyonkarahisar

Edirne

Mersin

 

“Türkiye’de herhangi bir suçtan sanık veya hükümlü olup da kendilerini takibattan veya cezadan kurtarmak, askerlikten kaçmak, vergi borçlarını ödememek gibi hususi maksatlarla bu fiili işle-yen kimseler hakkında verilecek ceza bir misli artırılır.”

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Afyonkarahisar Milletvekili Sayın Abdülkadir Akcan, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 7’nci maddesiyle ilgili olarak verilmiş önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının genel gerekçesinin üçüncü paragrafında “Tasarıyla, cumhuriyet başsavcılıkları ve mahkemelerin görev alanında bulunan bir kısım suçlar kabahate dönüştürülerek yargı dışındaki bazı kurumların görev alanına dâhil edilmekte ve idari yaptırıma dönüştürülen bu gibi eylemlerin ceza miktarları da günümüz ekonomik koşullarına uygun bir hâle getirilmektedir. Bu kapsamda ilk kez işlenmek şartıyla bakaya ve yoklama kaçağı suçları, Pasaport Kanunu’nda düzenlenen bazı suçlar ve Orman Kanunu’nun 91’inci maddesinin beşinci fıkrasında yer alan suçlar kabahate dönüştürülmekte ve idari para cezası yaptırımına bağlanmaktadır.” denilmektedir. Cezaların, ister hapis cezası ister idari para cezası olsun veya nasıl uygulanırsa uygulansın, mutlaka caydırıcı boyutu olmalıdır.

Bizim verdiğimiz önergenin ait olduğu 7’nci maddede, “Pasaport Kanunu’nun 33’üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmektedir.” denilmektedir.

“MADDE 33- Türkiye Cumhuriyeti sınırlarını pasaportsuz veya pasaport yerine kaim olacak bir vesikayı hamil olmaksızın terk eden veya buna teşebbüs edenlere bin Türk Lirasından üçbin Türk Lirasına kadar idarî para cezası verilir.”

Biz önergemizde, burada bir paragrafın eksik olduğunu, bu eksikliğin giderilmemesi hâlinde cezanın caydırıcı nitelik arz etmez hâle geldiğini kabul ederek, “Türkiye’de herhangi bir suçtan sanık veya hükümlü olup da kendilerini takibattan veya cezadan kurtarmak, askerlikten kaçmak, vergi borçlarını ödememek gibi hususi maksatlarla bu fiilî işleyen kimseler hakkında verilecek ceza bir misli artırılır.” şeklinde cezaya caydırıcı nitelik kazandırmak istedik. Hadise budur.

Değerli milletvekilleri, eğer bunu böyle yapmazsanız, biraz önce Sayın Kamil Erdal Sipahi’nin ifade ettiği ve bazı bürokrat arkadaşlarımızın da Meclisin havasına ters düşecek şekilde, alay eder-cesine güldüğü hadiseyi bir hatırlarsanız, onların bittiği yerde, bin lira para cezasını göze alan bir kişi gayet rahat yurt dışına pasaportsuz vesairesiz çıkar, kaçar gider. Eğer siz bunu yakaladığınızda veya bir biçimde ele geçirdiğinizde o zaman pasaportunu almadan yurt dışına çıkmış olan kötü niyet taşı-mayanla, bu kötü niyetli vatandaşın ceza fiilini nasıl ayıracaksınız? Bin liradan 3 bin liraya kadarlık barem içerisinde bunu halletme şansınız olmaz. Bunun ceza miktarını artırma şansı olmalı ki cezanın caydırıcı boyutu olsun. Bu yönüyle biz ikinci paragraf hâlinde önergemizde belirtilen hususun eklenmesini öngördük. Zira, bunun sehven unutulmuş olduğunu kabul ettik.

Değerli milletvekilleri, sehven unutulmuş olma ihtimalini de oldukça yüksek olarak değerlendirdik. Tasarının 2’nci maddesinin sondan bir önceki fıkrasına gidersek, “İkinci fıkra kapsamında yoklama kaçağı kaldıktan sonra ertelemesi yapılanlar ile birliklerine sevk edilenler hakkında bu Kanunun 89 uncu maddesinin dört ila yedinci fıkra hükümleri uygulanır.” diyor.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılında yapılmış olan bir düzenlemeyle bu anılan maddede dört fıkradan başka fıkra kalmamıştır, oysa yedinci fıkradan bahsedilmektedir. Yani bu tasarı çalakalem hazırlanmış, yangından mal kaçırır gibi hazırlanmış ithamına mazhar olan, böyle bir ithamda bulununca da asla haksızlık edilmiş olmaması gerektiği kabul edilmesi gereken bir husus söz konusudur. Dolayısıyla, biz bu eksikliğin giderilmesinin kanuna özellik katacağı kanaatiyle bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.

Verdiğimiz bu önergeye desteklerinizi bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul

edilmemiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde

8’de iki önerge vardır, sırasıyla okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 34. Maddesinde yer alan “girebilmiş” kelimesinin “girmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

 

 

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

 

Konya

Mersin

Kütahya

 

Akif Akkuş

 

Cemaleddin Uslu

 

Mersin

 

Edirne

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı yasa tasarısının 8. maddesindeki “Bin TL’den Üç bin TL’ye kadar” ibaresinin “Bin TL” olarak değiştirilmesini arz ederiz. Saygılarımızla.

Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                 Ali İhsan Köktürk                                               Şevket Köse

Malatya                                                              Zonguldak                                                      Adıyaman

Abdullah Özer                                                   Tayfun İçli

Bursa                                                                   Eskişehir

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli arkadaşlar, sadece şunu söylüyorum: Burada subjektif bir değerlendirme var. Kapıkule’den pasaportsuz girene Kapıkule mülki amiri bin lira uygulayacak veya Kapıkule’deki mülki amir o gün 3 bin lira uygulayacak. O mülki amir gidecek, bir sonraki bin lira uygulayacak. Habur’dan girene bin lira uygulayacaksın. Objektif bir kriter yok burada.

“Kabahatler Kanunu” diyorlar. Hâkime bıraktığımız kararlarda mahkemede belli katsayılar var.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Alt sınır-üst sınır.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Alt sınır ve üst sınır var. Ama hâkim olayın oluş şekline göre alt sınır veya üst sınırı tayin edebiliyor. Ama burada mülki idare amirinin subjektif şeyine kalıyorsunuz. Türkiye'nin herhangi bir yerinde bir yerinde bin lira uyguluyor, bir yerinde 3 bin lira uyguluyor.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – İçtihat da yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Böyle bir içtihat da yok. Onun için, burada gelin, bir tek kalem… Kabahatler Kanunu’na uydurmanıza gerek yok, bu idari bir para cezası. Eğer pasa-portsuzsa herkes pasaportsuzdur. Habur’dan girene bin lirayı uygulayacaksınız, Kapıkule’den girene 3 bin lira. Böyle şey olmaz arkadaşlar. Objektif olalım. Hep subjektife çeviriyoruz. İnsanların iki dudağının arasına bırakıyorsunuz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 34. Maddesinde yer alan “girebilmiş” kelimesinin “girmiş” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakı

yoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:
Kelimenin bu hali Türkçe imla kurallarına daha uygundur.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önergeyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etme-yenler… Kabul edilmiştir. 9’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum ve işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanu-nunun 35. Maddesinde yer alan “üçyüz” kelimesinin “beşyüz” şeklinde değiştirilmesini arz ve tek-lif ederiz.

Faruk Bal                                               Behiç Çelik                 Alim Işık

                     Konya                                                   Mersin          Kütahya

Akif Akkuş                                                      Cemaleddin Uslu

Mersin                                                                      Edirne

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

İdari para cezasının yaptırım açısından daha uygun olması için bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edil

miştir. Kabul edilen önerge çerçevesinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 10’uncu maddede bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. Maddesi ile düzenlenen 5682 Sayılı Pasaport Kanununun 38. Maddesinde yer alan “ilgili” kelimesinin “yetkili” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

       Faruk Bal    Behiç Çelik                                        Alim Işık

       Konya             Mersin                                            Kütahya

       Akif Akkuş Cemaleddin Uslu

       Mersin             Edirne

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Metnin daha anlaşılır olabilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’de bir önerge vardır, okutup işleme alacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 12. Maddesinde geçen “eklenmiştir” ibaresinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

Konya

Mersin

Kütahya

Akif Akkuş

Cemaleddin Uslu

Yılmaz Tankut

Mersin

Edirne

Adana

 

“eklenmiş ve aynı bentte geçen “kamu adına” ibaresi madde metninden çıkarılmıştır.”
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının 12’nci maddesinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, her karış toprağı aziz şehitlerimizin kutsal kanlarıyla sulanmış aziz vatanımızın, ona hizmet etmek gayesiyle organize olmuş kutlu devletimizin ilelebet payidar olması, bu vatan üzerinde yaşayan her birimizin elbette ki ortak arzusudur. İşte, bu ortak arzunun var olabilmesi ise her bir vatandaşımızın ortak hedef, sevinç ve acılarını birlikte yaşayabilmesine, memleketimizin, devletimizin imkân ve kaynaklarının adil ve eşit bir şekilde paylaşabilmesine bağlıdır. Ama bütün bunların hayat bulabilmesinin en temel ve en önemli şartlarından birisi de, hiç kuşkusuz, adaletin tesisine ve onun tecelli edebilmesine bağlıdır. Bunları sağlayacak olan zemin ise, hiç şüphesiz, devletimizin bizatihi ta kendisidir.


Şimdi, buradan, hepimizin, şu suali öncelikle kendi vicdanımıza sorup cevap araması gerekmektedir: Acaba bugün biz devlet olarak hakkın, hukukun, adaletin tecellisini sağlayabilmekte miyiz?

Değerli arkadaşlar “İnsanın yaşayabilmesi için her şeyin başı sağlıktır.” diyoruz. Fakat devletin koruyucu şemsiyesi altında bulunamayan insanların sağlıklı ve şahsiyetli bir şekilde hayatlarını devam ettirebilmeleri ise çok zordur. Ancak devletin ve milletin yaşayabilmesinin temel şartının da adalet olduğunu hepimiz biliyor, inanıyor ve söylüyoruz. Çünkü adaletin olmadığı yerde huzur ve düzen olmaz, huzur ve düzenin olmadığı yerde de ne devlet ne de millet uzun süre ayakta kalamaz. İşte, aziz milletimiz ve kutlu devletimiz için bu kadar önemli olan adalet, hepimizin ama öncelikle de devleti idare edenlerin, başta iktidar olmak üzere, idare sorumluluğunu üstlenen her kesimin üze-rinde titizlikle durması gereken bir konudur. Ama bugün, maalesef, ülkemizin en temel sorunların-dan birinin adaletsizlik olduğunu üzülerek görmekteyiz, müşahede etmekteyiz. Bugün adalet ve yargıyla ilgili bu tasarının görüşülmesinde bile, seçim atmosferine girdiğimiz bu zaman diliminde hak ve hukukun temsili konusunda çok titiz ve hassas olması gereken Türkiye Büyük Millet Meclisinde bile bu sorumluluk ve hassasiyete eğer uyulmuyorsa durum gerçekten çok vahim demektir. Az önce de ifade edildi ve ne yazık ki, yasama geleneklerine uygun olması açısından siyasi olmayan ve tarafsız olduğu için atanan Adalet Bakanı hâlen, doğrudan kendisiyle ilgili olan görüşmelerde Genel Kurulda bulunma nezaketini göstermemiştir, göstermemektedir. Dolayısıyla hukuka ve hakkaniyete dayanmayan tasarrufların, kanunsuz ve ceberut uygulamaların hemen her gün gündem maddesi olması, az önce işaret ettiğim ve büyük bir ihtimam ve titizlikle korunması gereken adalet anlayışıyla ilgili derin kaygılarımızı maalesef haklı çıkarmıştır. Dahası, özellikle son yıllarda artan hukuksuzluklar, kanunsuzluklar artık sıradan hâle gelmiş, bu tür uygulamalar kanıksanır olmuş, bu da tehlikenin çok vahim boyutlara geldiğini ortaya koymuştur.

Bakın değerli arkadaşlar, Türk Dil Kurumu adaleti nasıl tanımlıyor: “Adalet, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının sağlanması, hak ve hukuka uygunluk, hakkı gözetme, herkese kendi hakkı olanı verme ve doğruluktur.” Bu tanıma göre bugün hiçbirimizin yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından adil ve eşit bir şekilde kullanıldığını söylemesi ne yazık ki mümkün değildir. Yine bugün hiçbirimizin devleti yöneten siyasi iradenin yani AKP’nin hak ve hukuku gözettiğini ifade edebilmesi de söz konusu değildir. Bugün adaleti uygulamak ve yerine getirmekten sorumlu olan devlet kuruluşlarının siyasi emellerle hedef hâline getirilmediğini, bu kuruluşların siyasi ikbal kaygılarıyla yapılandırma sürecine sokulmadığını da hiç kimse söyleyemez.

Sayın milletvekilleri, şimdi buradan soruyorum: “Bugün gelinen noktada, yolsuzluk soruşturması açan hâkimler görevden alınıyorsa, yine o hâkimlerin mahrem bilgileri toplanıp konuşmaları dinleniyorsa, onlara komplo kuruluyor ve polis baskınına maruz bırakılıyorsa, takip edilen davalara yandaş savcı aranıyor ve o savcının üzerine başka bir savcı salınıyorsa Türk adalet sisteminin böylesine kaos ve karmaşa içine itilmesinin sorumlusu sizce kimdir ve kimlerdir? Eğer AKP İktidarına mensup, yolsuzluk, irtikap, suistimal gibi kesinleşmiş suçlardan ceza alan belediye başkanları, bürokratlar hâlen görevde tutuluyor ama hakkında yargının verdiği kesinleşmiş suçu bulunmayan, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı gibi, AKP’li olmayan belediye başkanları ile milliyetçi, ülkücü bürokratlar görevden alınıyor, sürgün ediliyorsa adalet bunun neresindedir? Ve eğer Türk milleti adına karar veren hâkimler, cumhuriyetin savcıları bu aziz milletin çocuklarını katleden PKK’lı canilerin ayağına talimatla gönderiliyorsa ve bunların aklanması isteniyorsa, üç kıtada hakkın mücadelesini vermiş olan bu necip millet kime, nasıl güvenecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge reddedilmiştir. Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. 13’üncü maddede iki önerge vardır; sırasıyla okutup, işleme alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile düzenlenen 492 Sayılı Harçlar Kanununun “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” başlıklı maddesinde yer alan “a” ve “c” bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

 c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

 

Faruk Bal     Behiç Çelik            Alim Işık

Konya

Mersin

Kütahya

Akif Akkuş

 

Cemaleddin Uslu

Mersin

 

Edirne

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 13. maddesi ile değiştirilen 492 sayılı Kanunun (1) sayılı tarifesinin IV. Temyiz ve Harçlar kısmının b, g ve h bentlerinin madde metninden çıkarılmasını ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay                Ali Rıza Öztürk      İsa Gök

Ankara             Mersin       Mersin

Tayfun İçli               Birgen Keleş           Bayram Meral

                 Eskişehir                   İstanbul                 İstanbul

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum. Çok değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum. Biliyorsunuz, cezayla ilgili temyiz ve itirazlara harç getiriliyor. Önergemizde bu yeni düzenlemenin kaldırılmasını istiyoruz. Değerli arkadaşlarım, eskiden de ceza yargılamasında, temyiz başvurularında maktu harç alınırdı. 80’li yılların başlarında, ceza yargılamasında böyle bir harcın alınmaması gerektiği… Çünkü ceza yargılamasında hüküm kesinleşinceye kadar şüphelilerin, sanıkların masumiyet karinesinden yararlanması gerektiği anlayışıyla bu kaldırıldı.

Şimdi, yasa tasarısında bu maddeyle, tekrar, ceza yargılanmasında temyize maktu harç getirili-yor. Şimdi, Anayasa’mızın 38’inci maddesinin üçüncü fıkrası, yine, insanlar suçluluğu sabit oluncaya kadar masum, masumiyet karinesi var. Şimdi bunu getiriyorsunuz yani bütçeye takviye amacıyla mı böyle yeni harçlar getiriyorsunuz, onu anlamakta zorluk çekiyorum. Yani kaynak yaratmak amacıyla ya da ceza yargılanmasında sanki kâr etme amacı taşıyan böyle bir düzenlemeyi kabul etmek doğrusu mümkün değil. Ceza adaletinde hizmet önemlidir arkadaşlar, para önemli değil.

Bir de şöyle farklı bir olay var: Hukuk yargılanmasında haksız çıkan taraftan bu harçlar alınır, hem maktu harç alınır hem nispi harç alınır hem yargılama giderleri alınır. Hüküm kesinleştikten sonra icraya koyarsınız, alırsınız. Ceza yargılamasında bunu kimden alacaksınız? Yani bunu mağdur da temyiz edebilir, sanık da temyiz edebilir. Alelacele, yani bir kaynak yaratma amacıyla getirilen böyle bir anlayış doğru bir anlayış değil.

Bakın, bu anlayış, acele anlayış, şimdi Genel Kurulda kabul edilen önergelerin kabul edilme-sinden de anlaşılıyor. Biz bunu Adalet Komisyonunda söylediğimiz zaman kabul edilmedi, dirençle karşılaştık ama görüyorsunuz şimdi bazı mantıklı, akılcı önergeler kabul ediliyor. Biraz evvel, bakın, ben geneli hakkında konuşurken, tali komisyonların, ihtisas komisyonlarının baypas edildiğini söyledim. Biri Millî Savunmaydı, biri Plan Bütçe Komisyonuydu. Bakın, burada mali hükümler var. Mali hükümlerle ilgili Plan Bütçe… Çünkü devletin bütçesinden birtakım harcamaları gerektiriyor. E Millî Savunma Komisyonunu baypas ettiniz. Değerli arkadaşımız, MHP’li arkadaşımız Erdal Sipahi -bizden de Zekeriya Akıncı, 5 arkadaşımız var- şimdi, çok mantıklı, atladığınız bir mantık ha-tasını söyledi. Keşke silahlı kuvvetlerin mensupları burada olsaydı, bunları bir kez daha söyleseydim ama kendi maddeleri bitince terk ettiler burayı. Hâlbuki belki de tekriri müzakereyle bu maddenin görüşülmesi gerecek. Şimdi, bunlar hep yanlış işler.

Bakın, 4’üncü maddede, kendi rızasıyla dört ay içinde gelenlere altı aya kadar… Ya, kendi rızasıyla gelmiyor, yakalıyorsunuz, ona iki aydan altı aya kadar hapis cezası veriyorsunuz. O son fıkranın altında kademe kademe gidende mantık doğru. Mesela, devam ediyor: “...dört aydan sonra bir yıl içinde gelenler iki aydan bir yıla kadar, yakalananlar dört aydan bir yıla kadar; bir yıldan sonra gelenler dört aydan iki yıla kadar, yakalananlar altı aydan üç yıla kadar hapis cezasıyla cezalandırılır.” Ama bu son fıkranın ilk cümlesinde, yani, müthiş bir şey var. Bunun mutlaka bir tekriri müzakere yapılması, Sayın Bakanım, Sayın Komisyon Başkanı… Yani 4’üncü maddenin son fıkrası açık. Uygulamada gülerler bize, “Bunlar nasıl kanun çıkarıyorlar?” derler. Yani mutlaka, mutlaka bu 4’üncü maddenin son fıkrasını düzeltmeniz lazım.

İşte, ihtisas komisyonlarını devre dışı bırakırsanız, bir an evvel, böyle gece yarıları, sabaha kadar kanun çıkarmaya kalkarsanız komik duruma düşersiniz diyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesi ile düzenlenen 492 Sayılı Harçlar Kanununun “IV. Temyiz, istinaf ve itiraz harçları” başlıklı maddesinde yer alan “a” ve “c” bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

a) Yargıtay hukuk dairelerine yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

c) Danıştaya yapılacak temyiz başvurularında 90 TL

Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Harç miktarlarının daha uygun ve diğer harç türleriyle orantılı olması amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Kabul edilen önerge çerçevesi içinde madde 13’ü oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Madde 14’e bağlı madde 71/A maddesinde bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanun-larda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/A maddesinin metin-den çıkarılmasını ve numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

Ankara

Mersin

Mersin

Bayram Meral

Ali İhsan Köktürk

Birgen Keleş

İstanbul

Zonguldak

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köktürk, buyurun.

ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 725 sıra sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Yasa Tasarısı’nın 14’üncü maddesiyle Noterlik Kanunu’na eklenen 71/A maddesinin tasarı metninden çıkartılmasına yönelik önergem üzerine söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, tasarının bu maddesiyle, terk eden eşin ortak konuta davet edilmesi ve mirasçılık belgesinin verilmesi noterlerin yapabilecekleri işler arasına alınmaktadır ancak bu düzenlemeyi sağlıklı değerlendirebilmek için hukuk sistemimizin içerisindeki yerini irdelemek gerekir.

Hepimizin bildiği gibi Anayasa’nın 9’uncu maddesi uyarınca yargı yetkisi Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılmaktadır yani yargı yetkisi yalnızca yargı organları tarafından kullanılabilecek, münhasır, mutlak bir yetkidir. Kuvvetler ayrılığı ilkesinin doğal sonucu olarak bu yetkinin başka bir organ, kişi veya kurum tarafından kullanılması mümkün değildir. Yine Anayasa’mızın 142’nci maddesine göre de mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri de kanunla düzenlenir.

Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeler ışığında baktığımızda mirasçılık belgesinin verilmesi faaliyeti yargı faaliyeti kapsamında olan bir işlemdir. Türk Medeni Kanunu’na göre, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na göre de mirasçılık belgesi verilmesi işinin bir çekişmesiz yargı yani nizasız kaza faaliyeti olduğu konusunda da herhangi bir tereddüt bulunmamaktadır. Dolayısıyla bir yargı faaliyetinin isteğe bağlı olarak, yargılama makamı olmayan noterlerce de kullanılmasının öngörülmesi hukuk devletimizin temelini oluşturan kuvvetler ayrılığı ilkesiyle de, yine Anayasa’mızda yargı yetkisinin bağımsız mahkemelerce kullanılacağına dair 9’uncu maddesiyle de, yine Anayasa’mızın mahkemelerin kuruluşuna dair 142’nci maddesiyle de bağdaşmadığı, çeliştiği son derece açıktır. Ayrıca, yargılama faaliyetini gerektiren mirasçılık durumunun saptanması kararının noterlere de tanınması, yukarıda belirttiğimiz Anayasa hükümleriyle açıkça çeliştiği gibi, yargı güvenliği ilkesiyle ve hukuki güvenlik ilkesiyle de açıkça çelişmektedir.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, referandum sürecinden sonra Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun Adalet Bakanlığının blok listesiyle oluşturularak, Adalet Bakanlığının âdeta ikinci müsteşarlığına dönüştürülmesi, akabinde Danıştay ve Yargıtay dairelerinin görevlerinin kanunla belirleneceğine dair hükmün torba yasayla değiştirilerek doğal hâkim ilkesinin bertaraf edilmesi ve bunların sonucu olarak tıpkı birinci derece özel yetkili mahkemelerde olduğu gibi Yargıtayda da özel yetkili dairelerin oluşturulması örneklerinde görüldüğü üzere, bu tasarıyla da mirasçılık belgesi için öngörülen bir işin hem yargı organı tarafından hem de isteğe bağlı olarak başka bir organ tarafından görülebileceği anlayışı ülkemizde son dönemlerdeki hukuk devletinden, hukukun temel ilkelerinden sapışın kabul edilemez bir sonucudur.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak, bahsettiğimiz düzenlemeler hukuk devleti açısından kabul edilemez. Bir yargılama faaliyetinin, bir yargılama makamı olmayan, mahkeme olmayan bir başka organa, bir başka kuruma tanınıyor olması peşinen başka gelişmeleri de beraberinde getirecek, âdeta “Perşembenin gelişi çarşambadan bellidir.” sözünü anımsatan ve belleklerimize özel mahkemeleri anımsatan, özel mahkemeleri getiren, yargılama faaliyetinin bir kamusal faaliyet olmaktan çıkarıla-bileceği tehdidini yine belleklerimize getiren bir sürecin aşamalarıdır.

Bu nedenle, bu kabul edilemez maddenin tasarı metninden çıkarılmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir. Madde 71/A’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. Madde 14’e bağlı madde 71/B maddesinde üç önerge vardır, sırasıyla okutup, işleme alıyorum: Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi ile 1512 sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif

ederiz.

Suat Kılıç

 

Enver Yılmaz

 

İkram Dinçer

Samsun

 

Ordu

 

 

Van

Osman Demir

 

Emin Önen

 

 

Tokat

 

Şanlıurfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

"Mirasçılık belgesi verilmesinin yargılamayı gerektirmesi, nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda, mirasçılık belgesi noterler tarafından verilemez."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile 1512 Sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Noterler," kelimesinden sonra gelmek üzere ve 4. Fıkrasının başına "Bu kanunun" ibaresinin eklenmesini,

4. fıkrasında yer alan “112 nci madde uyarınca düzenlenen” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal         Behiç Çelik               Alim Işık                                     Konya                     Mersin                Kütahya Akif Akkuş       Cemaleddin Uslu

Mersin              Edirne

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/B maddesinin metinden çıkarılmasını ve numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

Ankara

Mersin

Mersin

Bayram Meral

Birgen Keleş

Tayfun İçli

İstanbul

İstanbul

Eskişehir

 

BAŞKAN- Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurun.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim. Değerli milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum. Söyleyecek sözünüz var mı hâlâ diyorsunuz, var. Şimdi, bakın, biraz evvel ifade ettiğim gibi, de-

ğerli arkadaşlar, katkı vermeye çalışıyoruz. Bunun, bu işin, mirasçılık belgesinin yani veraset ilamı olduğunu, çekişmesiz yargı konusu olduğunu hem biz hem siz hem bütün bilim dünyası kabul ediyor mu? Ediyor. Demek ki bu çekişmesiz yargı olayı. Şimdi, Komisyonda buna itiraz ettik, “Usul kuralları, yargılama kuralları belli değildir.” dedik. Bir önergeyle bunun bir yönetmelikle düzenleneceğini söylediler yani yargı olayının.

Bakın, demin Anayasa’nın 9’uncu maddesini okudum. Şimdi Anayasa’nın 142’nci maddesini okuyorum: “Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve -bakın, altını çizerek- yargılama usulleri kanunla düzenlenir.” Yani yönetmelikle düzenlenmez yargılama usulleri. Bu eğer bir çekişmesiz yargıysa -ki hepimiz kabul ediyoruz- bir usul kuralını bu maddenin sonuna eklediğiniz bir paragrafla “yönetmelikle” yapamazsınız. Anayasa 142, usul kuralları kanunla düzenlenir, yönetmelikle düzenlenmez.


 

 

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Olsun, onlar yönetmelikle düzenleyecek, canları öyle istiyor!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani Komisyonda bu fark edildi. Bu kaygıyı, hatta Noterler Birliğinin temsilcisi vardı, bana hak verdi konuştuğum zaman “Evet, bu atlanmış, usul kuralları düzenlenmedi.” dedi. Arkadaşlarımız önerge vermek suretiyle bunu yönetmeliğe çevirdiler. Olmaz, Anayasa 142’ye aykırı, Anayasa’nın 9’uncu maddesine aykırı.

Değerli arkadaşlarım, daha da söyleyeceğim var, bunda çok konuşacağım var ama üç dakikamız var. Bakın, yargı yetkisi tek başına bir erk, mahkemeler kullanır bunu. Mahkemenin dışında bunu noterlere verdiğiniz zaman iki başlı olur. Bir olay iki başlı olmaz. Ya yargıdan çıkartın, dediğim gibi, Anayasa’nın 9’uncu maddesini değiştirin… Ben noterlere verilmesine bir anlamda karşı değilim yani verin, özelleştirin yani bu aslında yargının özelleştirilmesi. Yargı özelleştirilmez, yargı bir kamu hizmetidir. Siz bir yargıyı özelleştirirseniz, bu sağlık hizmeti de değil, bu eğitim hizmeti de değil, yargı bir kamu hizmetidir. Bir kısmını alıp noterlere, noter arkadaşlara verirseniz yargı hizmetini özelleştirmiş olursunuz. Yargı özelleştirilmez. Vatandaş niçin vergi verir? Yol, su, elektrik gibi hizmetler için verildiği gibi, en önemli hizmetlerden olan yargı hizmetinin, yargının adaletli dağıtılması için vergi verir ama biz burada, haydi onu da geç, bunu da geç, birtakım şeyleri özelleştiriyoruz. Yani inanın hukuk sistemini felç ediyoruz. Yarın öbür gün uygulamada noterlerin verdiği kararlar ile mahkemelerin verdiği kararlar ayrı ayrı olacak.

Bir de, bakın, usul kuralları diyorum. Veraset ilamı almak için -hukukçu olan arkadaşlar bilir-mahkemeye başvurursunuz, mahkeme vukuatlı nüfus kayıt örneğini ister nüfus idaresinden. Mahkemenin müzekkere yazma, talimat yazma gibi hakkı vardır yasalardan kaynaklanan ama noterlerin başka bir kuruma “Ya, kardeşim, Tayfun İçli’nin vukuatlı nüfus kayıt örneğini ver.” deme hakkı yoktur. Böyle bir hak yok, noterler ihtar çeker, Noterler Kanunu’nda yetkileri bellidir.

Şimdi, siz kanunda, Anayasa’da tanınmayan bir hakkı, gece yarısı getirdiğiniz, “Ya, 400 bin dosya beklemiş mahkemelerde, bu dosyaları eriteceğiz, adli yargı hızlanacak.” gibi bir anlayışla ve-yahut başka gerekçeler de vardı… Kimi mahkemelerde, doğrudur, hâkim veraset ilamını vermez, çok deneyimli yazı işleri müdürü vardır, yazı işleri müdürü, vukuatlı, hemen yazar. Eskiden o zordu, posta gönderilirdi, şimdi öyle değil, adliyenin içinde nüfus idaresinin birimi vardır, faks çekerler, faks gelir, vukuatlı nüfus kayıt örneğine bakarlar…

YAHYA AKMAN (Şanlıurfa) – Bilgisayarda şimdi.

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) – …ama bilgisayarda tabii, o da geldi, bilgisayarda, hızlı geliyor ama bakın bazı haklar vardır verasette. Mesela intifa hakkını mı kullanacaksın, mülkiyet hakkını mı kullanacaksın diye sormanız lazım, seçimlik haklar vardır bazı şeylerde.

Şimdi, bu noter bu seçimlik hakları nasıl soracak? Noterin böyle bir yetkisi yok ki “Kardeşim, intifayı mı seçiyorsun, mülkiyet hakkını mı seçiyorsun?” Yani miras hukukunu bilmeniz lazım, miras hukukunu bilmezseniz… Diyeceksiniz ki noterler hukuk mezunu, ayrı konu ama bu veraset ilamı, sulh hukuk… Bir de Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun eski maddesi, 9’uncu maddesi var, sulh hukuk mahkemelerinin görevli olduğunu, hangi hâllerde, tadat etmiştir, saymıştır.

Şimdi, siz, bütün olayları, daha yeni geçirdik Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nu, orada vermediğiniz yetkiyi, burada yargı hizmetlerinin hızlandırılması diye bir torba kanunun içine sokuyorsunuz. Niye Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’na sokmadınız? Yani bunu çok iyi biliyordunuz da neden bunu yapmadınız? Orada usul kanunu var.

Değerli arkadaşlar, lütfen bu konulara dikkat ediniz diyorum. Önergemizin lehinde oy vermenizi talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir. Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesi ile 1512 Sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B Maddesinin 2. fıkrasında yer alan "Noterler," kelimesinden sonra gelmek üzere ve 4. Fıkrasının başına "Bu kanunun" ibaresinin eklenmesini,

4. fıkrasında yer alan "112 nci madde uyarınca düzenlenen" ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz. Akif Akkuş (Mersin) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz efendim. BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

 DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum: Gerekçe: Metnin daha anlaşılır olması amacıyla bu önerge verilmiştir. BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan "Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 14 üncü maddesi ile 1512 sayılı Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Suat Kılıç (Samsun) ve arkadaşları

 

"Mirasçılık belgesi verilmesinin yargılamayı gerektirmesi, nüfus kayıtlarının mirasçılık belgesi verilmesi konusunda yeterli olmaması veya mirasçılık belgesinin yabancılar tarafından talep edilmesi durumunda, mirasçılık belgesi noterler tarafından verilemez."

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Tasarının 14 üncü maddesiyle Noterlik Kanununa eklenen 71/B maddesinin üçüncü fıkrasına "yabancılar tarafından mirasçılık belgesi talep edilmesi" durumu da eklenmiş ve bu durumda da mirasçılık belgesinin noterler tarafından verilmesinin mümkün olmayacağının hükme bağlanarak bu alandaki boşluğun giderilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Kabul edilen önergeler çerçevesinde madde 14’e bağlı madde 71/B maddesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir. Madde 71/C’de bir önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 725 Sıra Sayılı Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının, 14. maddesine bağlı 71/C maddesinin metinden çıkarılmasını ve numaraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

Hakkı Suha Okay

Ali Rıza Öztürk

İsa Gök

Ankara

Mersin

Mersin

Tayfun İçli

Bayram Meral

Birgen Keleş

Eskişehir

İstanbul

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yargı yetkisinin devredilmezliği ilkesine aykırı olan düzenleme bu haliyle Anayasanın 9 ve 142. Maddelerine aykırıdır. Bu nedenle söz konusu düzenlemenin Tasarı metninden çıkarılması öngörülmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Madde 14’e bağlı madde 71/C’ yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve 14’üncü maddeyi kabul edilen 71/A; 71/B ve 71/C maddeleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 15’te bir önerge vardır; okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 15. Maddesinin çerçevesinde geçen “eklenmiştir” ibare-sinin aşağıdaki şekilde ve 3. fıkrasında yer alan “onaylayabileceği gibi değiştirerek de” ibaresinin “veya değiştirerek onaylayabilir” şeklinde değiştirilmesini ve “eklenmiş ve (b) bendinde geçen “zorunluluk halinde” ibaresi “zorunlu hallerde” şeklinde değiştirilmiştir.

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

Konya

 

Mersin

Kütahya

Cemaleddin Uslu

 

Akif Akkuş

Edirne

 

Mersin

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu?

 

 

 

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, gecenin bu geç vaktinde tekrar bir önerge için huzurunuzdayım. Saygılarımı sunuyorum.

Görüşülmekte olan 725 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 15’inci maddesinde vermiş olduğumuz bu önerge, aslında uygulamada anlaşılmada güçlük çekilecek ifadelerin değiştirilmesini amaçlıyor. Örneğin, 2575 sayılı Danıştay Kanunu’nun 52’nci maddesinin (b) fıkrası zorunluluk hâlinde daire baş-kanlarının ve üyelerin dairelerinin değiştirilmesiyle ilgili bir hükmü içeriyor. Biz burada “zorunluluk halinde” ibaresinin “zorunlu hallerde” şeklinde değiştirilmesinin daha uygun olacağını ifade ediyoruz.

Bu tasarının 15’inci maddesiyle, aynı Kanun’un 52’inci maddesine eklenen 3’üncü fıkrada, son cümlede “Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen onaylayabileceği gibi değiştirerek de onaylayabilir.” cümlesi “Genel Kurul, Başkanlık Kurulu kararlarını aynen veya değiştirerek onaylayabilir.” şeklinde değiştirilirse daha doğru ve Türkçeye daha yakışır olacağını söylüyoruz. Umarım Genel Kurul da bizimle aynı görüşü paylaşır.

Değerli milletvekilleri, önergemizin bu içeriğini açıkladıktan sonra, eksik kalan birkaç konuyu da, konu yargının hızlandırılması olduğuna göre, sizlerle paylaşmadan geçemeyeceğim. Sayın Başbakan Diyarbakır’a yeni ve modern bir cezaevi yaptırma müjdesini verirken son derece heyecanlı bir şekilde, bunun iyi bir yatırım olacağını söylemiştir ama maalesef Anadolu’nun birçok ilinde, devle-tin cumhuriyet tarihi boyunca yapmış olduğu birçok cezaevi ve adliyeyi de aynı Başbakanın hükûmetleri kapatmıştır. Eminim, sizlerin illerinde, birçok ilçede kapatılan adliyelerden ve kapatılan cezaevlerinden dolayı mağdur olan birçok vatandaşımız siz değerli milletvekillerimize de geliyor. Örneğin benim ilim Kütahya’da en büyük ilçelerden birisi olan Tavşanlı ilçemizde cezaevi kapatıldı. Simav ilçesinde kapalı cezaevinin kapatılması yönünde iddialar üzerine verdiğimiz soru önergesine Adalet Bakanlığımız cevap verdi: “Evet, kapatılacak.” Ama ne zaman? “Seçimlerden sonra.” Diğer taraftan, yine aynı ilde, Çavdarhisar, Hisarcık, Dumlupınar, Aslanapa gibi ilçelerde adliyeler kapatıldı. Bu ilçelerdeki insanlarımız, mahkeme günü, örneğin Dumlupınar’ın köyünden kalkıyor, 100 kilometre merkeze geliyor, o da araç bulabilirse ya da kendi traktörüne atlıyor -öğleye kadar il merkezine gelecek- yetişebilirse mahkemesine katılıyor, değilse bir dahaki mahkemeye yeniden gün aldıktan sonra geri dönüyor. Bu adamcağızın cebinde çay parası yok, altında arabası yok. Dolayısıyla bu yargının sorunlarını çözeceksek geliniz, milletimizin dertlerinin çözümü için burada maddeler değiştirelim ya da bu kanun tasarılarına o maddeleri ekleyelim. Dolayısıyla bunların mutlaka düzenlenmesi gerektiğini düşünüyorum.

 

Diğer taraftan, işin öbür tarafında hâkimlerimiz sabah bir mahkemede, öğleyin bir başka mahkemede, akşamüzeri bir başka mahkemede görev yapıyor. Örneğin, sabah aile mahkemesinde görev alan aynı hâkim öğle vakti tüketici mahkemesinde karar veriyor, akşama geldiğinde de ticaret mahkemesinde karar vermek zorunda kalıyor. Yargının sorunları bunlar. Burada dile getirdiğimiz konuların hiçbirisi acil sorun ve çözüm bekleyen sorunlar değil.

Değerli Bakanım, biraz önce size burada Adalet Bakanının olması gerektiğini söylerken bunları ifade etmeye çalışıyoruz. Elbette ki sizin iştigal alanınız değil ama bir adalet bakanı burada bunlara cevap vermek zorunda.

O nedenle, bu önergenin yerinde bir önerge olduğunu tekrar hatırlatıyor, önergemize desteğinizi isteyerek hepinize iyi geceler diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge reddedilmiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkanım, bir düzeltme talebimiz var efendim.

BAŞKAN – Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – 15’inci maddenin 3’üncü fıkradaki üçüncü satırda “içerisinde” ibaresi var. Bunun “içinde” olarak düzeltilmesini talep ediyoruz efendim.

BAŞKAN – Peki. Madde 16’da bir önerge vardır, okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 16. Maddesi ile 2575 Sayılı Danıştay Kanununa eklenen 95/A Maddesinin 1. Fıkrasının “e” bendinde yer alan “Başkanlığınca çıkartılacak esasları hazırlamak.” İbaresinin “Başkanlığına destek hizmeti sunmak” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

Faruk Bal

Behiç Çelik

Alim Işık

Konya

Mersin

Kütahya

Akif Akkuş

Cemaleddin Uslu

Mersin

 

Edirne

 

BAŞKAN - Komisyon katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ HAKKI KÖYLÜ (Kastamonu) – Katılmıyoruz

Sayın Başkanım. BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu? DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım. BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Gerekçe okunsun Sayın Başkan. BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:


 

 

Gerekçe:
Maddenin daha anlaşılır ve karışıklığa mahal vermeyecek şekilde düzenlenmesi amacıyla bu

önerge verilmiştir.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza…

BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Bakacağım karar yeter sayısına.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır,

kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, dört yıl beraber çalıştık, acı tatlı anılarımız oldu. Seçimlere gidiyoruz. Öncelikle her birinize ayrı ayrı başarılar diliyorum. Grup başkan vekillilerine ve milletvekillerine, kâtip üyelere, şahsım ve Divan adına çok teşekkür ediyorum. İnşallah, her şey herkesin gönlüne göre olur. Allah hiçbirimizi utandırmasın. (Alkışlar)

Birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 31 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 00.34