DÖNEM: 23 CİLT: 97 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
81’inci
Birleşim
23 Mart 2011 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III. -
YOKLAMALAR
IV. -
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Çanakkale
Milletvekili Müjdat Kuşku’nun, 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Trabzon
Milletvekili Süleyman Lâtif Yunusoğlu’nun, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü’ne
ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü, 22 Mart Dünya Su
Günü ve 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman ilinin su potansiyeli açısından çok
zengin olduğuna ve bu potansiyelin doğru kullanılmadığına, Hükûmeti bu konuda
göreve davet ettiğine ilişkin açıklaması
2.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Çanakkale Zaferi kahramanlarından Koca Seyit’in
adını taşıyan Balıkesir’in Havran ilçesi Kocaseyit köyünün yolunun ulaşılmaz
hâlde olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, dünyada küresel ısınma, iklim değişikliği ve su
kaynaklarının yanlış kullanımı nedeniyle yakın bir gelecekte su sıkıntısı
yaşanacağına ilişkin açıklaması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP Grubu olarak Dünya Ormancılık Günü’nü
kutladıklarına ilişkin açıklaması
5.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Devlet Meteoroloji İşleri Genel
Müdürlüğü personeline, Eurocontrol’den sağlanan tazminatların dağıtılmadığına
ilişkin açıklaması
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, anason üreticilerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
7.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Dünya Ormancılık Günü’nü kutladığına ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 33 milletvekilinin, alışveriş mağazalarının küçük
esnaf üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1086)
2.- Ankara Milletvekili
Tekin Bingöl ve 30 milletvekilinin, iş kazaları, iş güvenliği ve işçi sağlığı
konularında karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1087)
3.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 milletvekilinin, hayvan yetiştiriciliğinde
karşılaşılan şap, akabene ve mavi dil hastalıklarının boyutlarının tespit
edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1088)
4.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 25 milletvekilinin, tasfiye hâlindeki İhlas Finans
Kurumu mudilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1089)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/96),
(10/197), (10/390), (10/509) ve (10/836) esas numaralı, hayvancılık
sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergelerin ön görüşmelerinin
Genel Kurulun 23/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
2.-
Muhtarlarımızın içerisinde olduğu ekonomik ve sosyal sorunlar hakkında (10/381)
esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun
23/03/2011 Çarşamba günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLAR-DAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696)
IX.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun
Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
2.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna
sataşması nedeniyle konuşması
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
Elâzığ
Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda
bulunuldu.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil,
Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
Elâzığ
Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK
PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediklerine ilişkin birer
açıklamada bulundular.
Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran, 22 Mart Dünya Su Günü’ne,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Nevruz Bayramı ve önemine,
Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş ilinin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık,
Nevruz Bayramı
kutlamalarına;
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, Kars ve Ardahan’da çiftçilerin Ziraat Bankasından
aldıkları kredilere,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, taksi şoförlerinin sorunlarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 26 milletvekilinin, şeker hastalarının
sorunlarının (10/1082),
Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin:
Niğde Çiftlik
ilçesinin ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1083),
Niğde Çamardı
ilçesinin ekonomik ve sosyal sorunlarının (10/1084);
Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, iptal edilen kamu personeli
seçme sınavı nedeniyle mağdur olanların sorunlarının (10/1085),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Öngörüşmeler” kısmında yer alan (Mersin’de Kurulması Planlanan Nükleer Enerji
Santrallerinin Çevreye ve Turizme Olumsuz Etkileri hakkında) (10/175) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel Kurulun,
22/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 696
ve 699 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 2’nci ve 3’üncü sıralarına,
bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 702 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın ise kırk sekiz saat geçmeden yine bu kısmın 4’üncü sırasına
alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel
Kurulun 22, 23, 29 ve 30 Mart 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerde
sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine; haftalık
çalışma günlerinin dışında 25 Mart 2011 Cuma günü de toplanarak gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan
işlerin görüşülmesine; 23, 24, 25, 30 ve 31 Mart 2011 Çarşamba, Perşembe ve
Cuma günleri saat 14.00'te toplanmasına; 22 Mart 2011 Salı günü (bugün) 696
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar, 23 Mart 2011 Çarşamba günü 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci
bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 24 Mart 2011 Perşembe günü 696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar; 25 Mart 2011
Cuma günü 702 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesine, bu birleşimde 702 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde Genel Kurulun; haftalık
çalışma günlerinin dışında 26 Mart 2011 Cumartesi günü saat 14.00'te toplanarak
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmında yer alan işlerin görüşülmesine ve bu birleşimde 702 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam etmesine,
bu birleşimlerde gece 24.00'te günlük programların tamamlanamaması hâlinde
günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; 29, 30
ve 31 Mart 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerindeki birleşimlerde saat
23.00'e kadar çalışmalarını sürdürmesine; 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in; Tarım Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme
ve Müdahale Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/513) İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili
Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698),
2’nci sırasına
alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu
ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu
(1/993) (S. Sayısı: 696) birinci bölümün 16’ncı maddesine kadar kabul edildi,
verilen aradan sonra;
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Rize Milletvekili
Bayram Ali Bayramoğlu, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması
nedeniyle bir konuşma yaptı.
23 Mart 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
01.21’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram
ÖZÇELİK Harun
TÜFEKCİ
Burdur Konya
Kâtip
Üye Kâtip
Üye
Fatih
METİN
Bolu
Kâtip
Üye
No.: 109
II.- GELEN KÂĞITLAR
23 Mart 2011 Çarşamba
Teklifler
1.- Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 9 Milletvekilinin; Bir İl Kurulması Hakkında
Kanun Teklifi (2/893) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10.3.2011)
2.- Antalya Milletvekili
Abdurrahman Arıcı’nın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi (2/894) (İçişleri; Sağlık, Aile,Çalışma ve Sosyal İşler ile Plan ve
Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.3.2011)
Raporlar
1.- Türkiye Cumhuriyeti,
Yunanistan Cumhuriyeti ve İtalya Cumhuriyeti Arasında Türkiye-Yunanistan-İtalya
Gaz Nakil Koridorunun Geliştirilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/469) (S.
Sayısı: 705) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
2.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Yunanistan Cumhuriyeti Arasında Elektrik Mübadelesi Hakkında Protokolün
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/647) (S. Sayısı: 706) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
3.- Türkiye Cumhuriyeti
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Hindistan Cumhuriyeti Petrol ve Doğal
Gaz Bakanlığı Arasında Petrol ve Doğal Gaz Alanında İşbirliğine Dair Mutabakat
Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/668) (S. Sayısı: 707) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
4.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Rusya Federasyonu Hükümeti Arasında Gaz Alanında İşbirliği
Protokolünün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/796) (S. Sayısı: 708) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Gürcistan Enerji Bakanlığı Arasında
Türkiye-Gürcistan Elektrik Enterkonneksiyonlarının Geliştirilmesi Hakkında
Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile
Dışişleri Komisyonu Raporu (1/780) (S. Sayısı: 709) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011)
(GÜNDEME)
6.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ve Danimarka Krallığı Hükümeti Arasında Enerji Alanında İşbirliğine
İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/926) (S. Sayısı: 710) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011)
(GÜNDEME)
7.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Doğal Kaynaklar ve Su
Havzası Amenajmanı Üzerine Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1005) (S. Sayısı: 711) (Dağıtma
tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
8.- Milletlerarası Para Fonu
ile Milletlerarası İmar ve Kalkınma Bankasına Katılmak İçin Hükümete Yetki
Verilmesine Dair Kanun, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankasının Kuruluş Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun ile Asya Kalkınma Bankası Kuruluş
Anlaşmasına Katılmamızın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu
(1/1006) (S. Sayısı: 712) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
9.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Suriye Arap Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Terör ve Terör
Örgütlerine Karşı Ortak İşbirliği Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1009) (S. Sayısı: 713)
(Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
10.- Türkiye Cumhuriyeti
Hükümeti ile Belçika Krallığı Arasında Diplomatik ve Konsüler Personelin
Belirli Yakınlarının Kazanç Getirici Bir İşte Çalışmalarına Olanak Sağlayan
Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/678) (S. Sayısı: 714) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
11.- Türkiye Cumhuriyeti ile
Sırbistan Cumhuriyeti Arasında Sosyal Güvenlik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/848) (S.
Sayısı: 715) (Dağıtma tarihi: 23.3.2011) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 33 Milletvekilinin, alışveriş
mağazalarının küçük esnaf üzerindeki etkilerinin araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1086) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/03/2011)
2.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 30 Milletvekilinin, iş
kazaları, iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında karşılaşılan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1087) (Başkanlığa geliş tarihi:
02/03/2011)
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 19 Milletvekilinin,
hayvan yetiştiriciliğinde karşılaşılan şap, akabene ve mavi dil hastalıklarının
boyutlarının tespit edilerek alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1088) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09/03/2011)
4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 25 Milletvekilinin, tasfiye
halindeki İhlas Finans Kurumu mudilerinin mağduriyetlerinin giderilmesi için
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1089) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/03/2011)
23 Mart 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Görüşmelere
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz 18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü
münasebetiyle söz isteyen Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku’ya aittir.
Buyurun
Sayın Kuşku. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili Müjdat Kuşku’nun,
18 Mart Çanakkale Deniz Zaferi ve Şehitleri Anma Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
MÜJDAT
KUŞKU (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 18 Mart Çanakkale
Deniz Zaferi’nin 96’ncı yıl dönümü ve Şehitler Günü nedeniyle gündem dışı
konuşma için söz almış bulunuyorum, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama
başlamadan önce, bu toprakları bizlere vatan kılan aziz şehitlerimizi rahmetle
anıyor, yüce hatıralarının önünde hürmetle, minnetle eğiliyorum.
Değerli
milletvekilleri, geçtiğimiz hafta tüm yurtta büyük bir coşkuyla kutlanan
Çanakkale Deniz Zaferi, Türk milletinin yokluk içinden yeniden şahlanışının
muazzam bir günüdür. O yokluk, yoksulluk günlerinde yalnızca vatanını savunmak
aşkıyla cephelerde kahramanca savaşan ve kanlarıyla destanlar yazan
Mehmetçiklerimiz, bizlere başımız dik yaşayabileceğimiz bağımsız bir ülke
bırakan İstiklal Savaşı’nın öncüleriydi. Bugün bu topraklarda sahip olduğumuz
her şeyi, Çanakkale’yi geçilmez kılan Anafartalar Grup Komutanı Mustafa Kemal
Atatürk başta olmak üzere, silah arkadaşları, kahraman Türk ordusu ve
Mehmetçiklerimize borçluyuz. Millî Mücadele'nin kadroları cephelerde büyük
kahramanlıklar gösterirken cesaretin yanı sıra, tüm dünyaya, Mehmetçiğin hoşgörüsünü
ve insani erdemlerini de göstermiştir. Birçok sömürge devleti ise bu savaşlarda
ulus olmanın, millet olmanın bilincine Çanakkale’de ulaşmıştır. İstiklal’in
şairi Âkif’in de ifadesiyle “Bir zamanlar biz de millet, hem de nasıl
milletmişiz: Gelmişiz dünyaya, milliyet nedir öğretmişiz!”
Değerli
milletvekilleri, bundan doksan altı yıl önce üzerimize zırhlı gemilerle
gelenler, Müslüman Türk milletinin iman dolu göğsüne çarpıp geri dönmek zorunda
kalmışlardır. Çünkü Çanakkale’yi geçilmez kılan kahraman Mehmetçiklerimizdi.
Anadolu’nun dört bir yanından; Batman’dan, Hakkâri’den, Şırnak’tan,
Diyarbakır’dan, Yozgat’tan, Kastamonu’dan, Edirne’den gelen kınalı kuzularımız,
Koca Seyitlerimiz, Ezineli Yahya Çavuşlarımız, kısaca yurdun dört bir yanından
gelen Mehmetçilerimiz oradaydı. Sadece Anadolu’dan, Misakımillî’den değil,
bugün 131 tane askerlik şubesinin hepsinden şehitlerimiz vardır;
Saraybosna’dan, Mostar’dan, Şam’dan, Yemen’den. İşte onun için diyoruz ki: 1915
Çanakkale ruhu her daim yaşanmalı ve yaşatılmalıdır. Çanakkale, birlik ve
beraberliğimizin, var olma mücadelemizin, en zor zamanda birbirimize
kenetlenmenin sembolüdür. Bugün millî birlik ve beraberliğimize, bin yıllık
kardeşliğimize pusu kurmak isteyenlere, aramızda nifak tohumları ekmek
isteyenlere en büyük cevap Çanakkale olmalıdır. Çünkü millî birlik ve
beraberliğimizi, kardeşliğimizi en iyi şekilde Çanakkale anlatır. Bugün, doksan
altı yıl önce sergilenen dirayeti, kararlılığı, birlik ve beraberliği hep
birlikte ortaya koyabilirsek, istiklal mücadelemizi istikbal mücadelesi olarak
kabul edip kardeşliğimizi tesis edebilirsek Türkiye, bölgesinde ve dünyada daha
güçlü bir ülke olacaktır. İşte onun içindir ki Fazıl Hüsnü Dağlarca
Çanakkale’ye “Türkiye'nin önsözü” demiştir. 1915’te Çanakkale’de aslında bir millet
uyanmıştır. Onun için, Çanakkale ruhunu daima diri tutmak, ilelebet yaşatmak
durumundayız. Vatan kalbinin attığı yer olan Çanakkale’nin tarihi, genç
nesillere millî şuuru ve millet olma ruhunu aşılamada etkili bir unsurdur.
Birlik ve beraberliğimizin, kardeşliğin, cumhuriyetimizin bağımsızlığımız gibi
kazanımlarını hiçbir zaman unutmamalıyız. Bizler, şehitlik mertebesini ölümsüz
sayan bir inancın, bir kültür ve medeniyetin mirasçılarıyız. Bu nedenle
şehitlerimizin ölmediklerine, diri olduklarına inandığımız için gözlerinin
üzerimizde olduğunu düşünüyoruz. Aziz şehitlerimizin doksan altı yıl önce
canlarını feda ederek verdikleri istiklal mücadelesini sürekli yaşamak ve
yaşatmak istiyorsak istiklal mücadelesinde verilen mücadele kadar kutsal kabul
edeceğimiz istikbalimize de sahip çıkmalıyız.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimi burada bitirirken bu millî coşkuyu kutlamak ve
kahraman şehitlerimizi anmak üzere şehitler diyarı Çanakkale’mize her yıl
gelerek bizleri onurlandıran başta Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’a,
bakanlarımıza, milletvekillerimize ve yurdun dört bir yanından gelen kıymetli
misafirlerimize teşekkür ediyorum.
Ayrıca,
Çanakkale Deniz Zaferi’nin 96’ncı yıl dönümü dolayısıyla bizlere bu vatanı, bu
büyük cumhuriyeti emanet eden başta Gazi Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere bütün
istiklal kahramanlarımızı, bütün şehitlerimizi rahmetle, gazilerimizi minnet ve
şükranla yâd ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum Sayın Kuşku.
Gündem
dışı ikinci söz 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü münasebetiyle söz isteyen
Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’na aittir.
Buyurun
Sayın Yunusoğlu.
2.- Trabzon Milletvekili Süleyman Lâtif
Yunusoğlu’nun, 23 Mart Dünya Meteoroloji Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
Meteoroloji,
atmosferde meydana gelen hava olaylarının oluşumunu, gelişimini ve değişimini
sebepleriyle inceleyen ve bu hava olaylarının canlılar ve dünya açısından
doğuracağı sonuçları araştıran bir bilim dalıdır.
Günümüzde
meteorolojik hizmetler tamamen bilimsel yöntemlerle ve uluslararası iş birliği
içerisinde yürütülmektedir.
Bugün
dünyada yirmi dört saat sürekli çalışan on bin civarında kara istasyonu, açık
denizlerde görev yapan altı binden fazla gözlem gemisi ve yüksek hava
sondajları yapan binden fazla meteoroloji istasyonu mevcuttur.
1873
yılının Eylül ayında Viyana’da Uluslararası Meteoroloji Kongresi toplanıp bu
kongrede Uluslararası Meteoroloji Komitesi oluşturulmuştur. Birleşmiş
Milletlerin bir uzmanlık konusu olan Dünya Meteoroloji Teşkilatı Ana Sözleşmesi
23 Mart 1950 tarihinde yürürlüğe girip her yılın 23 Mart günü Dünya Meteoroloji
Günü olarak kutlanmaktadır.
Ülkemizde
1926 yılı sonunda Türkiye'nin Batı, Güney, Trakya ve Orta Anadolu bölgelerinde
iklim çalışmaları için gerekli meteorolojik veriler düzenli bir şekilde elde
edilmeye başlanmıştır.
1937
yılında kurulan Meteoroloji Genel Müdürlüğü, özellikle son dönemde yaptığı hava
tahmin raporları ile yurttaşlarımızın hayatını kolaylaştırmaktadır. Ancak son
günlerde Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü personeli sorunlarla karşı
karşıyadır.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılından beri Meteoroloji çalışanlarına ödenen arazi
tazminatı sekiz yıl sonra kesilmiştir. Hava tahmini sıralamasında dünyada ilk
10'a giren, tahmin tutarlılık oranı yüzde 90'ı bulan bu kurumumuzun başarısı
tamamıyla çalışanlarına aittir. Kurum yetkilileri ise çalışanları
başarılarından dolayı ödüllendireceği yerde, yapmış oldukları uygulamalarla
âdeta cezalandırmaktadır.
Yine,
bilindiği üzere, Devlet Hava Meydanlarında hizmet veren personele ödenen
havacılık tazminatı, aynı zamanda kısmi olarak Meteoroloji çalışanlarına da
ödenmektedir.
Eurocontrol
teşkilatı yani Avrupa Hava Seyrüsefer Emniyet Teşkilatı tarafından ödenen tazminat,
Devlet Hava Meydanları İşletmesi çalışanlarına en yüksek devlet memuru
aylığının brüt tutarının yüzde 300, yüzde 600, yüzde 1000 civarında ödenirken
aynı hizmeti sunan, sunduğu hizmet alanında belki de daha önemli, riskli hizmet
sunan Meteoroloji çalışanlarına bu oran sadece yüzde 50 ve yüzde 25 oranında
uygulanmaktadır.
Eurocontrol’den
gelen paranın bir kısmı Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından döner sermayeye
aktarılıyor. Aktarılan para amacı dışında harcırah ödenmesi, malzeme alımı gibi
harcamalarda kullanılıyor. Oysa gelen paranın tamamı personelin hakkıdır.
Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir adaletsiz uygulama yoktur. Aynı işi yapan,
aynı işi üreten kamu çalışanları arasındaki bu ayrımın, bu adaletsizliğin
ortadan kaldırılması gereğine inanıyoruz.
Zor
şartlarda çalışan devlet memurları çalışmaları karşılığında yeterli bir ücret
alamamaktadır. Genel olarak maddi anlamda zaten mağdur edilen memurların hak
etmiş oldukları ek ödemelerin taraflarına zamanında ödenmemesi ile ciddi
anlamda sıkıntı çekecekleri de açıkça ortadadır. Her ne kadar kurumun döner
sermaye hesaplarında paranın bulunmaması gerekçe gösterilerek, mali kaynakların
yeterli düzeye ulaşmasını müteakip ödemelerin yapılacağı belirtilmekte ise de
ne zaman ödeneceği belli değildir.
Sorunu
çözmekte başarısız olan ve verdiği sözleri yerine getiremeyen Sayın Genel Müdür
ve Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yetkilileri, suçu başkalarının üstüne
atarak bu işten sıyrılabileceklerini zannetmesinler.
Bütün bu
sorunların bir an evvel çözüme kavuşturulmasını umut ediyor, Meteoroloji
çalışanlarının Dünya Meteoroloji Günü'nü kutlayarak yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.
Gündem
dışı üçüncü söz 21 Mart Dünya Ormancılık Günü ile 22 Mart Dünya Su Günü
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’a ait.
Buyurun
Sayın Ayhan. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 21
Mart Dünya Ormancılık Günü, 22 Mart Dünya Su Günü ve 23 Mart Dünya Meteoroloji
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
SELÇUK
AYHAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Mart Dünya
Ormancılık, 22 Mart Dünya Su, 23 Mart da Dünya Meteoroloji Günü olarak
kutlanıyor. Aslında ben dün söz istemiştim ama yoğunluk nedeniyle bugüne kaldı.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa’mızın
43, 168 ve 169’uncu maddeleri, içinde su ve ormanların da bulunduğu doğal
servet ve kaynakları devletin hüküm ve tasarrufu altında yerler olarak
tanımlamıştır ve yararlanmada da kamu yararının gözetilmesini hüküm altına
almıştır. Ancak, bugün her şeye ticari mal gözüyle bakan ve “Ben ülkemi
pazarlamakla mükellefim” diyen bir hükûmetle karşı karşıyayız.
Dünya
Doğayı Koruma Vakfının Türkiye Büyük Millet Meclisinde ilgili araştırma
komisyonuna yaptığı sunumda dünya nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan otuz
ülkenin kıtlıkla karşı karşıya olduğu, 2025 yılında da bu oranın yüzde 30’a
ulaşacağı ve elli ülkenin su krizi yaşayacağının öngörüldüğü, dünyada 2,3
milyar kişinin sağlıklı suya hasret olduğu, her yıl 250 milyon insanın kirli
sularla bulaşan hastalıklara yakalandığı ve yaklaşık 5 milyon kişinin yaşamını
kaybettiği ifade edilmiştir. Türkiye de su azlığı yaşayan ülkelerden birisidir.
2011 yılı Meteoroloji Günü’nde konunun “Sizin İçin İklim” seçilmesinin de bir
anlamı olduğu ve bir uyarı olduğu kanısındayım.
AKP
Hükûmeti ülkenin gündemine sokulan Maden Yasası, Mera Yasası, Orman Yasası,
Turizmi Teşvik Yasası, siparişe göre hazırlanan ÇED raporları ve tekstilciden
gıdacıya kadar herkesin bulaştığı HES projeleriyle ormanın, suyun, toprağın
yerli ve yabancı şirketlerin talanına açılmasına fırsat sağlamış, ülkenin
geleceğini de ipotek altına sokmuştur. Su havzalarında mutlak koruma alanının
300 metreden 100 metreye indirilmesi, su havzalarındaki kaçak yapılara fiilî af
sağlanması bunlara bir örnektir.
Yine ÇED
sürecinden muaf tutulan projelerle 1.500 hektarlık orman alanının yok edilip
2,5 milyon ağacın kıyıma uğraması, 680 hektar doğal sit alanı ile 931 hektar
tarım arazisinin yok olması bu uygulamaların bir sonucudur.
Yargı
iptal kararlarına karşın Başbakana yakınlığıyla tanınan bir inşaat firması
Antalya’nın içme suyunun Oymapınar Barajı’ndan karşılanmasına karşı
çıkabilmekte, İzmir’in Efemçukuru köyünde ormana zarar vermesin diye keçi
otlatmak yasaklanırken maden arama işletme ruhsatı verilebilmekte, içme suyu
ihtiyacı için gereken Çamlı barajına ise ÇED raporu verilmemektedir.
Bu arada,
temel bir insan hakkı olan suyu vatandaşına 13 tona kadar ücretsiz veren Dikili
Belediye Başkanı hakkında da dava açılabilmektedir. Başkanın da aklı başına
geldi, 13 tona kadar 1 kuruş yaptı fiyatı, yargılanmaktan kurtuldu.
AKP
Hükûmeti giderayak “yatırım” adı altında talanın yeni ve önemli bir evresi
olarak Tabiat ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ile yeni rant
alanları yaratmak istemektedir. Bu yasalaşırsa su kullanım hakkı ve HES lisansı
almış şirketlerin önünde engel olarak duran havza koruma statüleri kaldırılacak
İkizdere gibi birinci derece sit alanı olan yerler için ağzının suyu akarak
bekleyenlerin önü açılmış, yargı yolu da tıkanmış olacaktır.
21 Mart
Dünya Ormancılık Günü, 22 Mart Dünya Su Günü ve 23 Mart Dünya Meteoroloji
Günü’nün amacına uygun ve hak ettiği gibi kutlanması umuduyla kısaca bazı
gerçeklere değinmeye çalıştım.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.
Sayın
Köse, Sayın Aydoğan, Sayın Güvel, Sayın Şandır ve Sayın Aslanoğlu, birer dakika
süre veriyorum.
Sayın
Köse, buyurun.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin,
Adıyaman ilinin su potansiyeli açısından çok zengin olduğuna ve bu potansiyelin
doğru kullanılmadığına, Hükûmeti bu konuda göreve davet ettiğine ilişkin
açıklaması
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Yaşamın
en önemli maddesi sudur. Dünyada su kaynakları hızla azalmaktadır. Bunun için,
suyun doğru kullanımı konusunda halkımızı bilinçlendirmek hepimizin
vazifesidir. Ülkemiz sanılanın aksine su
zengini bir ülke değildir. Bu konuda zengin kabul edilen ülkelerin ancak üçte
1’i kadar su kaynağına sahiptir. Buna rağmen su zengini gibi ve bilinçsizce su
kullanılmaktadır. Ülkemizde suyun yüzde 75’i tarımsal sulama, yüzde 15’i
içme-kullanma, yüzde 10’u ise endüstri suyu ihtiyaçlarının karşılanmasında kullanılmaktadır.
Sularımız
bu yoğun kullanımla birlikte aşırı oranda da kirlenmektedir. Su potansiyeli
açısından çok zengin olan Adıyaman ilimizin milletvekiliyim ama maalesef bu
potansiyel doğru kullanılmamaktadır. Bu konuda Hükûmete büyük görev düşmektedir.
Adıyaman’da bu görev layığınca yerine getirilmemiştir. Dokuz yıldır
bitirilmeyen barajlar bunun örneğidir. Adıyaman su konusunda daha fazla hizmete
ihtiyaç duymaktadır.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Köse.
Sayın
Aydoğan…
2.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
Çanakkale Zaferi kahramanlarından Koca Seyit’in adını taşıyan Balıkesir’in
Havran ilçesi Kocaseyit köyünün yolunun ulaşılmaz hâlde olduğuna ilişkin
açıklaması
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elbette
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin unutulmaz kahramanı Koca Seyit’in yaşamış olduğu
köyün ulaşılmaz olması kabul edilebilir değildir. Tarihimize ve tarihî
şehitlerimize sahip çıkarken onların yaşadığı alanları da yaşanabilir kılmak
gerekir. Balıkesir’in Havran ilçesi Kocaseyit köyünün yolu ulaşılmaz hâldedir.
Ülkemizi yönetenler köylerimizin yol ve alt yapı sorunlarının olmadığını
söylerken her yıl anma törenlerinin düzenlendiği Kocaseyit köyünün yolu
ulaşılmaz hâldedir. Bu, Çanakkale Zaferi’nin akışını değiştiren, tarihini
değiştiren şehidimizin anısına yakışmamaktadır. Bunun giderilmesini diliyor,
saygı sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Sayın
Güvel…
3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
dünyada küresel ısınma, iklim değişikliği ve su kaynaklarının yanlış kullanımı
nedeniyle yakın bir gelecekte su sıkıntısı yaşanacağına ilişkin açıklaması
HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, dünyada küresel ısınma, iklim değişikliği ve su kaynaklarının
yanlış kullanımı nedeniyle yakın bir gelecekte sıkıntılar doğacağı açıktır. Su
kaynakları konusunda sıkıntılar yaşayacak ülkelerin başında Türkiye
gelmektedir. Bu sıkıntıların hafifletilebilmesi ve insanlarımıza suya olan bir
gelecek bırakabilmek için şimdiden çok ciddi önlemler almamız gerekmektedir.
Gerek merkezî yönetime gerek yerel yönetimlere bu konuda büyük sorumluluklar
düşmektedir. Su kaynaklarımızın sürdürülebilirliğine ilişkin sağlıklı ve
verimli çözümler bulmamız gerekmektedir. Bu süreçte en belirleyici etken
halkımızın etkin katılımını sağlamaktır. Su sorununda farkındalığı artırmamız
gerekmektedir. Sivil toplum örgütlerini bu sürece katmamız gerekliliği vardır.
Su kaynaklarının korunması konusunda Hükûmetin yeterli duyarlılığa sahip
olmadığını üzülerek görüyoruz.
Teşekkür
ediyorum Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır…
4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, MHP
Grubu olarak Dünya Ormancılık Günü’nü kutladıklarına ilişkin açıklaması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz de Dünya Ormancılık Günü’nü yürekten
kutluyoruz. Orman teşkilatlarında çalışan tüm orman yüksek mühendislerinin ve
tüm çalışanların bu gününü, kendilerine huzur, barış getirmesi, sağlık
getirmesi temennisiyle kutluyor, ormanların önemini bir daha vurguluyor,
herkese saygılar sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Aslanoğlu.
5.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü personeline,
Eurocontrol’den sağlanan tazminatların dağıtılmadığına ilişkin açıklaması
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, Sayın Yunusoğlu’nun da dile getirdiği,
Devlet Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğüyle ilgili, onların Eurocontrol’den
sağladıkları paralar var. Bu para devlet bütçesinden çıkmıyor. Biz bunu Plan ve
Bütçe Komisyonunda defalarca gündeme getirmemize rağmen, bu arkadaşlarımızın
tazminatlarına ilave yapılmıyor. Bu para bu insanlara verilmek üzere geliyor,
Avrupa Eurocontrol’den geliyor. Bu nedenle, Devlet Meteoroloji İşleri ve Devlet
Hava Meydanları İşletmelerindeki arkadaşlarımızın bu haklarının verilmesi çok
önemlidir. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda defalarca gündeme getirdik, kabul
etmediler. Hassaten ben bir kez daha Meclis Genel Kurulundan rica ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özkan…
6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, anason üreticilerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Üretim
maliyeti 6-7 liraya varan anason üreticilerinin sorunlarıyla ilgili söz aldım.
Anason
üreticilerimiz bugün Burdur’da, Fethiye’de, Türkiye’nin değişik illerinde
feryat etmektedir ancak Toprak Mahsulleri Ofisi hâlâ ithal anason
getirmektedir. Türkiye’de anason mevcuttur, anasonumuz vardır. Bunu, bir ödenek
ayırıp Hükûmetin bir an önce üreticilerin elindeki anasonu değerlendirmesini
üreticiler adına talep ediyoruz.
Gerçekten,
gübre fiyatları artmıştır, mazot fiyatları artmıştır. Buna rağmen
üreticilerimiz anasonu cansiparane bir şekilde üretmişlerdir ama alım
yapılmamaktadır. Bu konuda, sayın grup başkan vekilleri aracılığıyla, sizler
aracılığıyla Hükûmetimize uyarılarımın iletilmesini temenni ediyor, sizlere
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Sakık…
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Dünya
Ormancılık Günü’nü kutladığına ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Ben de bu
günü kutluyorum, Dünya Ormancılık Günü’nü. Her yerde ormana eşit mesafede
saygılı olmamız gerekir. Bir tarafta ormanı, batıda, kollar korurken, ama bir
tarafta da ormanı ateşe verirken bu da çifte standarttır. Her ağaca da eşit
mesafede davranmamız gerektiğini düşünüyorum ama ne yazık ki öyle bir belalı
coğrafyada yaşıyoruz ki her insana eşit mesafede olmadığımız gibi her ağaca da
eşit mesafede değiliz. Türkiye’nin böyle bir ruhu yakalayacağını umut ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
–Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 33
milletvekilinin, alışveriş mağazalarının küçük esnaf üzerindeki etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1086)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Son
yıllarda hiçbir sosyal veya ekonomik analiz yapmadan bölge ihtiyaç veya
kapasite raporu çıkarılmadan açılan alışveriş merkezleri ve büyük market
zincirlerinin piyasa paylarında büyük oranda artış gerçekleşmiştir. Bu durum
yaklaşık seksen meslek grubunda faaliyet gösteren küçük esnafı olumsuz
etkilemekte, esnaflarımız alışveriş merkezleri ile hiper market zincirlerinin
ezici haksız rekabeti ile karşı karşıya kalmaktadır.
Perakende
sektöründe esnaf aleyhine gelişen durum siyasi iktidar tarafından görmezden
gelinmekte, ekonomide mikro kaynakların kullanılması açısından önemli rol
oynayan, ekonomik ve sosyal kalkınmanın dengeli biçimde sağlanması ve
sürdürülmesinde işlev sahibi olan esnaflarımız büyük sermaye grupları
karşısında korunmamaktadır.
Bu
nedenlerle, süpermarket zincirleri, büyük perakende mağazaları ve alışveriş
merkezlerinin küçük esnafımız üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılması ve
esnafın korunması konusunda alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Hulusi
Güvel (Adana)
2) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
3) Şevket
Köse (Adıyaman)
4) Ali
Rıza Öztürk (Mersin)
5) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
6) Tekin
Bingöl (Ankara)
7) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
8) Fuat
Çay (Hatay)
9) Atila
Emek (Antalya)
10) Sacid
Yıldız (İstanbul)
11) Osman
Kaptan (Antalya)
12)
Tayfur Süner (Antalya)
13) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
14) Kemal
Demirel (Bursa)
15) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
16)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
17)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
18)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
19) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
20) Gürol
Ergin (Muğla)
21) Fevzi
Topuz (Muğla)
22) Malik
Ecder Özdemir (Sivas)
23)
Derviş Günday (Çorum)
24) Rahmi
Güner (Ordu)
25) Haluk
Koç (Samsun)
26) Rasim
Çakır (Edirne)
27) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
28)
Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
29) Harun
Öztürk (İzmir)
30) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
31) Kamer
Genç (Tunceli)
32)
Abdurrezzak Erten (İzmir)
33) Ali
Topuz (İstanbul)
34) Ensar
Öğüt (Ardahan)
Gerekçe:
Özellikle
büyük kentlerde birbiri ardına açılan alışveriş merkezleri ile hiper ve
grosmarketler başta bakkal esnafı olmak üzere hemen her iş kolundaki
esnafımızın mağduriyetine yol açmaktadır. Küçük esnaflarımız sayıları hızla
artan alışveriş merkezleri ve perakende satış yapan mağaza zincirlerinin haksız
rekabetlerine maruz kalmakta bu nedenle pek çok esnaf işyerlerini kapatmak
zorunda kalmaktadır.
Büyük
alanlara kurulan çok amaçlı alışveriş merkezleri büyük sermaye gruplarına
olağanüstü kârlar sağlarken çevre esnafının yaşam alanını daraltmaktadır.
Özellikle son sekiz yıldır zincir mağazalarla hizmet veren süpermarketler pazar
paylarını ve yaygınlıklarını hızla arttırmaktadır. Bu durum, yapısal olarak
organize perakendecilerin küçük ölçekli geleneksel perakendeciler üzerinde
baskınlığının artmasına yol açmakta, küçük esnafların ekonomik hayattan
dışlanması sonucunu doğurmaktadır.
Anayasamızın
173'üncü maddesinde "Devlet esnaf ve sanatkârı koruyucu ve destekleyici
tedbirleri alır" şeklinde emredici bir hüküm bulunmasına rağmen siyasi
iktidar üçte biri yabancı sermayeden oluşan büyük gruplar karşısında esnafı
koruyacak hiçbir tedbir almamaktadır. Esnaf ve sanatkârların baskılarıyla
hazırlanan "Alışveriş Merkezleri, Büyük Mağazalar ve Zincir Mağazalar
Kanun Tasarısı Taslağı" bu konudaki ihtiyaç görmezden gelinerek gündeme
alınmamaktadır.
Gelişmiş
ülke ekonomilerinde birer istikrar ve istihdam unsuru olarak algılanan
esnafların büyük sermaye çevrelerinin neden olduğu haksız rekabet karşısında
korunduğu, desteklendiği ve gelişmesinin sağlandığı bilinmektedir. Bu amaçla
birçok AB ülkesinde rekabetin normal işleyişinin bozulmasını önleyici, mağdur
olan tarafı korumaya yönelik tedbirler alınmakta, AVM'ler şehir dışında
konuşlandırılmakta, çalışma gün ve saatlerinde esnafı koruyacak düzenlemeler
yapılmaktadır. Şehir içinde kurulu bulunan AVM'lerin yıllık vergi gelirlerinin
belli bir oranı bir havuzda toplanarak, o bölgede mağdur olan esnafa
dağıtılmaktadır.
Ülkemizde
ise bir işletmeci istediği yere istediği zaman herhangi bir izin ve araştırma
olmaksızın mağaza açabilmekte, alışveriş merkezi kurabilmektedir. Açılan hiper
marketin veya alışveriş merkezinin çevredeki esnaf üzerinde yaratacağı olumsuz
etkiler ve sosyoekonomik dengeler üzerinde oluşturacağı baskılar dikkate
alınmamaktadır.
İki
milyonu aşkın esnaf ve sanatkârın, özellikle son on yıl içinde büyük oranda
sermaye, gelir ve çalışma alanı kaybettiği göz önüne alınarak, önemli ölçüde
istihdam yaratan ve ekonomide mikro kaynakların kullanılmasını sağlayan esnaf
ve sanatkârları süpermarket zincirleri ve büyük alışveriş merkezlerinin haksız
rekabetinden koruyacak tedbirler bir an önce alınmalıdır.
Yukarıda
sayılan gerekçelerle küçük esnafımızın zincir marketler, büyük perakende
mağazaları ve alışveriş merkezleri karşısında yaşadıkları sorunların saptanması
ve alınacak önlemlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis
Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.
2.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 30
milletvekilinin, iş kazaları, iş güvenliği ve işçi sağlığı konularında
karşılaşılan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1087)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye'de
son günlerde ard arda yaşanan iş kazaları ve iş kazalarının ortaya çıkardığı iş
güvenliği ve işçi sağlığı konularındaki olumsuzluklar konuşulmaktadır. İş
kazaları ile iş güvenliği ve işçi sağlığı konularının meclis çatısı altında
görüşülebilmesi ve bir daha böyle acı olayların yaşanmaması için alınabilecek
önlemlerin tespiti için, uzman görüşlerine de başvurulabilmesine imkân
tanıyarak TBMM içtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince
bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Tekin
Bingöl
(Ankara)
2) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
3) Fevzi
Topuz (Muğla)
4) Fuat
Çay (Hatay)
5) Ergün
Aydoğan (Balıkesir)
6) Hulusi
Güvel (Adana)
7) Sacid
Yıldız (İstanbul)
8) Atila
Emek (Antalya)
9) Yaşar
Ağyüz (Gaziantep)
10) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
11) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
12)
Tayfur Süner (Antalya)
13) Osman
Kaptan (Antalya)
14) Kemal
Demirel (Bursa)
15)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
16)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
17)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
18) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
19) Gürol
Ergin (Muğla)
20)
Derviş Günday (Çorum)
21) Rahmi
Güner (Ordu)
22) Haluk
Koç (Samsun)
23) Rasim
Çakır (Edirne)
24) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
25) Harun
Öztürk (İzmir)
26)
Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
27) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
28) Kamer
Genç (Tunceli)
29) Ali
Topuz (İstanbul)
30)
Abdurrezzak Erten (İzmir)
31)
Şevket Köse (Adıyaman)
Gerekçe:
Türkiye
son yıllarda taşeronlaşmanın da etkisiyle ard arda yaşanan iş kazalarının derin
üzüntüsünü yaşamaktadır. İstanbul Davutpaşa'da meydana gelen, 20 kişinin
ölümüne ve 117 kişinin yaralanmasına sebep olan havai fişek üreten atölyedeki
patlama, Tuzla tersanelerinde yaşanan işçi ölümleri, Bursa'nın Kemalpaşa,
Balıkesir'in Dursunbey, Zonguldak'ın maden ocaklarında meydana gelen patlamalar
sonucu yaşadığımız acılar henüz tazeliğini korurken peş peşe yaşanan iş
kazaları hepimizi sarsmıştır.
Ankara
Ostim ve İvedik Sanayi sitelerindeki patlamalar 20 işçinin ölümüne yol açmış,
tüm Türkiye bu olayları konuşurken ard arda Adapazarı-Hendek Havai Fişek
Fabrikasındaki patlama, K.Maraş Afşin'de 1 yurttaşın ölümü ile sonuçlanan
göçük, sonunda 1 vatandaşımızın ölümü ve hâlâ kendilerine ulaşılamayan 9
vatandaşımızın göçük altında kaldığı açık saha maden alanı göçüğü, 3
vatandaşımızın ölümüne yol açan Batman Güney Şelmo doğalgaz dolum tesisinde
meydana gelen patlama ve nihayet 1 kişinin hayatını kaybettiği Ankara-Bilkent Üniversitesindeki
doğalgaz kazası sonunda meydana gelen patlama hepimizi yeni acılara boğmuştur.
Dünyanın hiçbir ülkesinde bu sıklıkla iş kazaları söz konusu değilken ülkemizde
peş peşe iş kazalarının olması elbette son derece anlamlıdır.
SGK'nın
Ocak 2011'de açıklanan son verileri incelendiğinde de, iş kazaları ve meslek
hastalıkları sonucunda 2008 yılında 866 işçimizin hayatını kaybettiği
görülmektedir. Bu sayı 2009 yılında % 35,2 oranında artarak bin 171'e ulaşmış,
2011 yılının şubat ayının ilk 10 gününde meydana gelen iş kazalarında ölenlerin
sayısı ise 34'e ulaşmıştır.
Bu
verilerin yalnızca sigortalıları kapsadığı, buna karşılık toplam istihdamın
yaklaşık 22,5 milyon kişi olduğu göz önüne alındığında, gerçekte iş kazaları ve
buna bağlı olarak ölümlerin çok daha fazla olduğu anlaşılmaktadır. 2009 yılında
inşaatta 156, madende 19 ve metal işkolunda 32 işçi hayatını kaybederken, 781
kişi ile en yüksek ölümlü iş kazası sayısının 'bilinmeyen' kategorisinde
görülmesi SGK verilerindeki ciddi eksikliğin yanı sıra insana değer
verilmediğini de ortaya koymaktadır.
Dünya
Sağlık Örgütü (WHO) ve Uluslararası Çalışma Örgütü'nün (ILO) raporları da
ülkemizdeki vahim tabloyu ortaya koymaktadır. Rapor sonuçlarına göre Türkiye iş
kazalarında Avrupa'da birinci, dünyada ise üçüncü sırada yer almaktadır.
Tüm bu
veriler toplu olarak incelendiğinde Türkiye'de iş sağlığı ve iş güvenliğinin
ILO standartlarına uygun olmadığı, çalışan haklarının ihmal edildiği
görülecektir.
Yetkililer
tarafından gerekli denetim ve incelemelerin yerine getirilmesi durumunda bu
denli yüksek iş kazasının yaşanmayacağı bir gerçektir. Ülkemizde iş sağlığı ve
iş güvenliği konusuna yönelik ihmallerin sonlandırılabilmesi için konunun
Meclis çatısı altında kapsamlı bir şekilde incelenmesi şarttır.
Bu
araştırma ile konunun uzmanları, işçi ve işveren temsilcileri, denetimle
yükümlü kurum ve kuruluşların temsilcilerinin fikir ve görüşlerine, çözüm
önerilerine de başvurulabilecektir.
Yukarıda
özetlenen sebeplerle, ülkemizde iş sağlığı ve iş güvenliği konusundaki
aksaklıkların giderilebilmesi ve bu konuda yasal mevzuatın ele alınabilmesi
için bir araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.
3.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 19 milletvekilinin, hayvan yetiştiriciliğinde karşılaşılan şap, akabene ve
mavi dil hastalıklarının boyutlarının tespit edilerek alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1088)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizde
hayvan yetiştiricilerini mağdur eden Şap, Akabene ve Mavi Dil hastalıklarının
ulaştığı boyutların tespit edilmesi, gerekli önlemlerin belirlenmesi,
üreticilerin zararlarının giderilmesi için gerekli önerilerin ortaya konulması,
üretici ve tüketicilerin bilgilendirilmesi, bilinçlendirmesi ve hastalıkların
et ve süt üretimimize verdiği ekonomik zararların araştırılması amacıyla,
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz
1) Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Mehmet
Şandır
(Mersin)
3)
Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
4)
Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
5) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
6)
Beytullah Asil (Eskişehir)
7) Hamza
Hamit Homriş (Bursa)
8) Kürşat
Atılgan (Adana)
9) Kadir
Ural (Mersin)
10)
Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
11) Zeki
Ertugay (Erzurum)
12)
Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
13) Ali
Uzunırmak (Aydın)
14) Reşat
Doğru (Tokat)
15) Hasan
Çalış (Karaman)
16)
Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Bekir
Aksoy (Ankara)
18) Yusuf
Ziya İrbeç (Antalya)
19)
Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
20) Osman
Durmuş (Kırıkkale)
Gerekçe:
Son
yıllarda ülkemizde hayvan varlığının azalmasına paralel, hayvancılık sektörü
büyük bir krize girmiş, bitme noktasına gelen hayvancılığımız, canlı hayvandan,
kesik ete hatta süte kadar yapılan ithalat yoluyla ayakta tutulmaya
çalışılmaktadır.
Hayvancılık
sektörünün ve özellikle üreticilerin en büyük sıkıntılardan biri de, hayvan
hastalıklarıdır. Başta Şap hastalığı olmak üzere, çok bilinmemesine rağmen,
önlem alınmadığı takdirde Akabane ve Mavi Dil hastalıkları da hayvancılığımızı
olumsuz yönde etkileyecek olan hastalıklardır. Hayvan yetiştiricilerini mağdur
eden en büyük hastalıklardan biri olan Şap hastalığı adeta Türkiye'de hayvan
yetiştiricilerinin kaderi olmuştur.
Son
birkaç yılda ve özellikle 2010 yılı başlarından itibaren ülkemizdeki şap
hastalığı vakalarında büyük artışlar olmuş, Edirne'den Kars'a kadar şap
vakasının görülmediği köy neredeyse kalmamıştır. Geçtiğimiz Kurban Bayramı
öncesinde de, şap nedeniyle karantinalar ve kapatılan hayvan pazarlarında büyük
artışlar olmuştur. Her geçen gün hayvan pazarları bir bir kapatılmaktadır.
Hatta hükümet, bayram öncesi şap hastalığını bahane ederek, birçok ülkeden
canlı hayvan ithal etmiştir.
Başta
Kastamonu, Çankırı, Çorum, Kırşehir, Sivas, Nevşehir ve Afyon illeri olmak
üzere, birçok il ve ilçede hayvan pazarları kapalı durumdadır. Şap hastalığı
nedeniyle pazarların kapatılması, hayvan alım satımının durdurulması, süt ve et
üretimimizde ekonomik kayıplara neden olurken, zaten büyük sıkıntı içinde olan
hayvan üreticileri, borçlarını ödeyemez duruma gelerek, icralarla karşı karşıya
kalmışlardır.
Şap
hastalığının yanı sıra, çok bilinmeyen ancak ülkemizde çeşitli bölgelerde
görülmeye başlayan Akabane ve Mavi Dil Hastalıkları da önlem alınmadığı
takdirde, Şap hastalığında olduğu gibi, hayvancılığımızı perişan edebilecek
büyük sorunlardan biridir. Akabane Hastalığı ağırlıklı olarak sivrisineklerle
bulaşan, etkeni virüs olan bir hastalıktır. Bu hastalık ineklerde yavru atmaya
sebep olurken, aslında bir koyun hastalığı olan ve mikrobunu sığırların
taşıdığı Mavidil Hastalığı ise, koyunlarda toplu ölümlere, sığırlarda yavru
atmaya sebep olmaktadır. Özellikle Avrupa ülkelerinde yaygın olarak görülen
Mavi Dil Hastalığı'nın, Avusturya'dan ithal edilen damızlık sığırlarla
Türkiye'ye girdiği yönünde çok ciddi iddialar bulunmaktadır.
Akabane
ve Mavi Dil Hastalıklarına yakalanan inekler yavrularını atmakta, yavru atmadan
doğum yapan hayvanların yavruları ise hastalıklı doğmakta ve en fazla 6 ay
yaşayabilmektedir. Atık yapan hayvanların yavrularına, hayvan sigortalı ise,
TARSİM, poliçenin yüzde 10'unu ödemekte olup bu miktar da 500-600 TL
arasındadır. Buzağı doğduktan 7 gün sonra ölürse hiç ödeme yapılmamaktadır.
Diğer yandan şap hastalığı bulaşıcı hayvan hastalığı sınıfına girdiği için ne
devlet, ne de TARSİM, şaptan dolayı yavru atmalarda, yavru, dana ve inek
ölümlerinde hiçbir ödeme yapmamaktadır.
Avrupa
ülkelerde, tazminat ödenerek şap hastalığı önlenebilmiştir. Bugün de bu
ülkelerde şap hastalığının görüldüğü yerlerde ve bulaşma riski bulunan
işletmelerdeki hayvanlar itlaf edilerek tazminat ödenmektedir. Ülkemizde de şap
hastalığı, Biyogüvenlik Bir Sınıfından, Biyogüvenlik Üç sınıfına alınarak,
tazminatlı hastalıklar kapsamına almalıdır.
İşte tüm
bu nedenle, ülkemizde hayvan yetiştiricilerini mağdur eden Şap, Akabene ve Mavi
Dil hastalıklarının ulaştığı boyutların tespit edilmesi, gerekli önlemlerin
belirlenmesi, üreticilerin zararlarının giderilmesi için gerekli önerilerin
ortaya konulması, üretici ve tüketicilerin bilgilendirilmesi, bilinçlendirmesi
ve hastalıkların et ve süt üretimimize verdiği ekonomik zararların
araştırılması amacıyla bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması gerekmektedir.
4.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 25
milletvekilinin, tasfiye hâlindeki İhlas Finans Kurumu mudilerinin
mağduriyetlerinin giderilmesi için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1089)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Bakanlar
Kurulunun 19.11.1994 tarih ve 94/6193 sayılı kararı ile 29.04.1995 tarihinde
faaliyet izni verilen İhlas Finans Kurumu A.Ş.'nin "faaliyet izni"
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'nun 10.02.2001 tarih ve 171 sayılı
kararı ile kaldırılmış ve şirket tasfiye sürecine girmiştir. Şirketin tasfiyeye
girdiği tarih itibariyle 901 milyon USD mevduatı ve 216.592 adet kök hesaba
bağlı 222.300 adet ek hesabı bulunmaktadır.
Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı müfettişlerince yapılan inceleme sonucunda düzenlenen
31.10.2006 tarihli raporda o günkü şartlara göre şirketin tasfiyesinin 20-25
yıl sürebileceği hesaplanmıştır. İhlas Finans, kâr ortaklığı vaadiyle
tasarruflarını topladığı onbinlerce vatandaşı, hak ve alacaklarını ödemeyerek
mağdur etmiştir. Tasfiye sürecinin anonim şirketler hakkında uygulanan genel
hükümlere göre yapılması bu mağduriyeti artırmıştır.
12.05.2001
tarihli ve 4672 sayılı (Eski) Bankalar Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin
Kanununun Geçici 2 nci maddesinin (a) fıkrası hükmü uyarınca Özel Finans
Kurumlarının tasfiyesi genel hükümlere göre yürütülmektedir. Ancak gerek
yürürlükteki 19.10.2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu gerekse 4389
sayılı mülga Bankalar Kanununa göre tasfiyesi gereken bankaların tasfiye
işlemleri Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) tarafından yürütülmektedir.
TMSF'nin yürüttüğü bu tasfiye işlemleri sonucunda banka varlıklarının, borçları
karşılayamaması hâlinde aradaki farkın bankaların hâkim hissedarlarından tahsil
edilmesi olanağı bulunmaktadır.
5411
sayılı Bankacılık Kanununun Tasarı aşamasında Plan ve Bütçe Komisyonundaki
görüşmeleri sırasında 2001 krizi sonrası TMSF'ye devredilen bankaların batık
krediler nedeniyle hâkim ortaklarından tahsil edilecek alacaklar için yapılan
çalışmalar kapsamında İhlas Finans Kurumunun da aynı kapsama dâhil edilmesi
için komisyonun CHP'li milletvekilleri bir önerge verdiler. Ancak Komisyonda
kabul gören önerge ile Tasarıya dâhil edilen düzenleme Genel Kurul görüşmeleri
sırasında Tasarı metninden çıkarılarak Kanun o şekliyle kabul edilmiştir.
Ayrıca yine 24.05.2007 tarihli ve 5667 sayılı Bankacılık İşlemleri Yapma ve Mevduat
Kabul Etme İzni Kaldırılan Türkiye İmar Bankası Türk Anonim Şirketince Devlet
İç Borçlanma Senedi Satışı Adı Altında Toplanan Tutarların Ödenmesi Hakkında
Kanunun Genel Kurul görüşmeleri sırasında bu yönde verilen önergemiz de kabul
edilmemiştir.
İhlas
Finans Kurumu'nun tasfiye işlemlerinin TMSF'ye devredilmemesi bu finans
kurumundan alacaklı olan onbinlerce vatandaşın, o günkü şartlarda 800 milyon
dolar civarında alacağının tahsil edilmemesi sonucunu doğurmaktadır. Bugün
ihlaszede olarak anılan vatandaşlarımızın sayısı ve bunların alacaklarının
tutarı sağlıklı olarak bilinmemektedir.
Kamuoyunda
"İhlaszede" olarak bilinen onbinlerce vatandaşımız 10 yıldır
zararlarının karşılanmasını beklemektedir. İhlaszedelerin sorunlarının
araştırılması, zararlarının karşılanması için gerekli önlemlerin alınması ile
bir daha benzeri sorunların yaşanmaması için yapılması gerekenlerin tespiti
amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
2) Bayram
Ali Meral (İstanbul)
3) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
4) Tekin
Bingöl (Ankara)
5) Sacid
Yıldız (İstanbul)
6) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
7) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
8) Şevket
Köse (Adıyaman)
9) Gökhan
Durgun (Hatay)
10)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
11)
Mevlüt Coşkuner (Isparta)
12) Ensar
Öğüt (Ardahan)
13)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14)
Tansel Barış (Kırklareli)
15) Ahmet
Ersin (İzmir)
16) Orhan
Ziya Diren (Tokat)
17)
Tacidar Seyhan (Adana)
18) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
19)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
20) Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
21)
Abdulaziz Yazar (Hatay)
22) Rahmi
Güner (Ordu)
23) Ali
Oksal (Mersin)
24) Akif
Ekici (Gaziantep)
25) Eşref
Karaibrahim (Giresun)
26) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemde yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi
Parti Grubu Önerileri
1.- (10/96), (10/197), (10/390), (10/509) ve
(10/836) esas numaralı, hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergelerin ön görüşmelerinin Genel Kurulun 23/03/2011 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih: 23.03.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 23.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/96, 10/197, 10/390, 10/509
ve 10/836 esas numaralı, “Hayvancılık Sektöründeki Sorunların Araştırılarak
Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla” Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergelerimizin görüşmesinin
Genel Kurulun 23.03.2011 Çarşamba günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Abdülkadir Akcan,
Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubunun Türkiye’de hayvancılık sektörünün içinde
bulunduğu olumsuz durumun sebeplerini araştırmak ve alınması gereken önlemleri
belirlemek amacıyla verdiği Meclis araştırma önergesi üzerinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hayvancılık sektörü, bugün, dünyanın artan nüfusu karşısında
hiçbir devletin, hiçbir ülkenin göz ardı edemeyeceği, göz ardı ederse insanları
doyurmak için Türkiye'nin içine düştüğü duruma düşeceği gerçeğini göz önüne
alarak herkesin önlem aldığı bir dünya içinde yaşamaktayız. Gerçekten,
Türkiye'nin hayvancılığının sekiz buçuk yıllık AKP iktidarlarının yanlış
hayvancılık politikası yüzünden içine düşürüldüğü durumu ibretle seyretmekte.
Değerli
milletvekilleri, bu içine düşürüldüğümüz durum bizi et ithal etmek durumunda,
kasaplık hayvan ithal etmek durumunda, süt tozu ithal etmek durumunda
bırakmıştır. İşte, özellikle AKP iktidarlarının son iki yılında içine
düşürüldüğü durumun sonucu olarak Avrupa’dan hayvan ithal etmenin, et ithal
etmenin yüzünden, Avrupa ülkelerinde de et fiyatları yüzde 25 artmış, eskiden
mesela Macaristan’dan bir tır canlı hayvanı, damızlığı getirmek için ödenen
ücret yaklaşık 3 bin dolar civarında iken şimdi 9 bin avro seviyesine
çıkmıştır, bir tırın nakliye ücreti. Bu olay bütün dünyadaki hayvancılık
sektörünü etkiler hâle gelmiştir.
Biz bu
hâle nasıl düştük? Önce yanlış hayvancılık politikası, yanlış tarım politikası
ve bu politikalar içerisinde “Nereden nereye…” şarkılarının esas konusu olan,
esas güftesi olan “Biz aldığımızda şöyleydi, şimdi böyle oldu.” yanlış
nutuklarına AKP İktidarının kendisinin de inanır hâle gelmesi sebep olmuştur.
2002’de
bir çuval yem 7,5-8 lira iken şimdi 38-40 lira olmuştur, yani 5 kat artmıştır.
2002’de 1 litre süt 35 kuruş iken şimdi sadece 60 kuruştur. Bu olay, Türkiye’de
hayvan yetiştiricisini süratli bir şekilde bu işi yapmaktan vazgeçirmiş ve
sonuçta, girdi maliyetinin de artmasına bağlı olarak artık katlanılamaz
maliyetle dün kredi aldığında ipotek ettiği evini satmak durumuna geldiğinde
fark ettiği için pılını pırtısını toplamış, kendi memleketinde, doğduğu ülkede,
doğduğu şehirde yaşayamaz hâle gelmiş ve şehrini terk etmiştir. İşte bu
yüzdendir ki Anadolu’nun kadim kenti Konya göç vermiştir, işte bu yüzdendir ki
bütün yolların havada, demir yolunda, kara yolunda kesiştiği Afyonkarahisar’da
öyle göç verilmiştir ki 7 milletvekili çıkaran şehir 5 milletvekili çıkarmaya
mahkûm edilmiştir. Bunun sebebi, yanlış hayvancılık politikasıdır, yanlış tarım
politikasıdır.
Değerli
milletvekilleri, 57’nci Hükûmet döneminde hep eleştirilerek gelinen şu noktadan
kurtulmak için bu sefer “Sıfır faizli kredi veriyoruz.” diyerek bu olumsuzluğu
bile AKP İktidarı kendi açtığı yaraya pansuman olarak kullanmaya çalışırken
verdiği sıfır faizli krediyi bir övünç meselesi hâline getirmiştir. Bunun
sonunda, sıfır faizli kredi pansuman olmamıştır, çare olmamıştır. Niçin?
Hayvancılık sektöründe bu işi, anasından doğduğundan beri o meşgaleyi ailesinin
edindiğinden dolayı örnek alarak yapar olan çiftçi ve hayvan yetiştiricisi
cesaret edip sıfır faizli krediyi almaktan çekinmiştir. Kim almıştır
hayvancılık kredisini? Doktor almıştır, eczacı almıştır, berber almıştır,
bakkal almıştır, hayvan yetiştiricisinin, çiftçinin dışında herkes buna talip
olmuştur. Bir de talip olsa bile çare midir acaba? Hayır. Ödeyebilecek midir?
Hayır. Sıfır faizli kredi verilmeden önce 2.500 lira olan damızlık düve şimdi 6
bin-7 bin lira olmuştur. Bu durumda…
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yapmayın, siyaset yapıyorsunuz siz.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Yaparım Sayın Aydoğan, yaparım. Ben bu milleti kandırmıyorum
burada. Aldata, kandıra bu hâle getirdiniz Türkiye tarımını ve hayvancılığını.
Onun için senin seçim bölgende 7 milletvekili veren Afyonkarahisar, 5
milletvekili verecek şekilde başka yerlere göç etmek, karnını doyurmak zorunda
kalmıştır.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediğiniz yanlıştır.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Söyleyecek bir şeyiniz varsa çıkın burada söyleyin.
Sayın
Başkan, lütfen…
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O dediğiniz yanlıştır, istatistik rakamları orada.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Söyleyeceğiniz bir şey varsa…
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – O söylediğiniz yanlıştır.
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan, lütfen… Sayın Aydoğan, lütfen…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – …dağarcığınızda bir şey varsa, milleti aldatmadan,
kandırmadan, gelin burada söyleyin!
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Bağırmadan konuş ya, niye böyle bağırıyorsun?
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Laf atmayın lütfen, laf atmayın…
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Evet, siz de kandırmayın.
BAŞKAN –
Sayın Aydoğan… Sayın Aydoğan…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Gelin, dağarcığınızda bir şey varsa söyleyin.
Değerli
milletvekilleri, ithal edilen hayvanlarla getirilen hastalıklar ne olmuştur?
Bir akabane, bir mavi dil hastalığı, bu milletin ensesine yapışmıştır. Şimdi,
Manisa’da bir hayvan hastalığıyla karşı karşıyayız. O hayvandan bulaşan,
sivrisineklerle bulaşan hastalık insanları öldürür hâle gelmiştir. Gelin, bakın
şapa. Verilmiş olan önerge… Şap yüzünden Afyonkarahisar’da, Burdur’da,
Konya’da, Tekirdağ’da, Edirne’de, Anadolu’da hayvancılık yapılan her yerde,
hayvan park ve pazarları kapatılmıştır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Kars’ta, Ardahan’da, Erzurum’da…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Kars’ta, Erzurum’da ve siz, sadece hayvancılığın yirmi altı
ilde yapıldığını zannederek “100 hayvan alırsanız yüzde 40’ını hibe edeceğim.”
diyerek o bölgelerde, başka bölgelerin aleyhine ayrımcılık yaptınız. Bana
söyler misiniz, doğu, güneydoğunun dışında hangi ilde 100 hayvan damızlık
bağlayan vatandaşa yüzde 40’ı hibe edilmiştir? Doğuda, vergi toplayamazsınız,
elektrik parası alamazsınız, alamadığınız elektriğin parasını batıdaki insanın
sırtına yüklersiniz; doğuda alamadığınız, tahsil edemediğiniz vergileri
batıdaki insanın sırtına yüklersiniz, arkasındanda bu ülkeyi doğru dürüst
yönetiyormuş gibi davranır ve doğu bölgelerinde -oraya yapılanlar yanlış değil
ama ayrımcılık yaparak- 100 hayvandan 40’ını hibe edersiniz. Konya’daki
vatandaşım hayvancılık yapmıyor mu? Burdur’daki vatandaşım hayvancılık yapmıyor
mu? 2002 seçimlerine giderken Sayın Başbakan “ÖTV ve KDV’den arındırılmış mazot
vereceğim.” diyerek vatandaşın oyuna talip olmuş, bu oyu almışken, 1 lira 15
kuruşluk mazota sadece son bir yılda 1 lira 35 kuruş zam yaptınız. Bunun yüzde
60’ı ÖTV ve KDV’dir ve Sayın Maliye Bakanınız çıkmakta, demektedir ki:
“Efendim, biz vergiye zam yapmıyoruz.” Yaptığınız zammın içinde zaten yüzde
60’ı vergi Sayın Şimşek, yapsanız ne olur, yapmasanız ne olur! Artık çiftçi
traktörüne mazotunu koyup o tarlayı ekmekten vazgeçmiştir ve ekmemektedir, terk
etmiştir tarımı.
Bu
durumda da siz, Kasım 2010 ayında, 2011’de 1 milyon ton buğday ithal etmeyi
Bakanlar Kurulu kararıyla güvence altına alıyorsunuz ve aldınız. Süt tozu
ithalatını Kasım ayında aldığınız Bakanlar Kurulu kararıyla gümrükten muaf hâle
getiriyorsunuz. Ne zaman? Kasımda ithal edeceğiniz süt tozunu değil; aldığınız
karar Kasımda olmasına rağmen, dönüyorsunuz, 1 Ocak 2010 tarihinden itibaren
ithal edilmiş süt tozundan gümrük vergisi almamayı taahhüt ediyorsunuz. Bu
kimin lehine, bu kimin aleyhine?
Kaçakçılığın
önüne geçemediğiniz için… Değerli Dostum Sayın Canikli burada, Kamu İhale
Kanunu’nda değişiklik yapan bir kanun tasarısında ne dedi? “Efendim, doğudaki
silahlı kuvvetleri-mizin et ihtiyacını karşılarken kaçak et teklif
edildiğinden, bunu da almak istemediğimizden, karargâhlarımıza,
garnizonlarımıza eti doğrudan Et ve Balık Kurumundan alma fırsatı vermek için
Kamu İhale Kanunu’nda değişiklik yapmamız gerekti. Bu önergeyi bunun için
verdik, destekleyin.” dedi. Siz kaçakçılığı engelleyemeyeceksiniz, buna
karşılık önergeyle, kaçak eti almamanın yoluna gideceksiniz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Devamla) – Bu kime hizmet eder? Bu, Türk tarımına hizmet etmez diyor,
önergemize desteklerinizi bekliyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Grup önerisi lehinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özkan.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, aleyhindeki…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Aleyhte söz isteyen yok mu?
BAŞKAN –
Düzeltiyorum: Aleyhinde söz isteyen Safiye Seymenoğlu, Trabzon Milletvekili.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın
Özkan, lütfen, kusura kalmayın.
SAFİYE
SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; MHP Grubunun
hayvancılık sektöründeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla araştırma komisyonu kurulmasıyla ilgili vermiş olduğu
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere, seçim sürecindeyiz ve yaklaşık iki hafta
sonra, bölgelerimize gidip seçimle ilgili çalışmalar yürüteceğiz. Dolayısıyla,
bugün, gündemimizde bulunan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam edilmesi gerekmektedir.
Seçim
çalışmalarından önce bu yasanın çıkması önem taşımakta. 12 Eylül 2010
referandumunda Anayasa Mahkemesinin yapısındaki değişiklikleri içeren madde de
kabul görmüştü. Dolayısıyla, Anayasa Mahkemesinin çalışmalarında aksaklık
yaşamaması, boşluk oluşmaması için bu yasa tasarısına devam edilmesi
gerekmektedir.
Dolayısıyla
MHP grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildirerek saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Seymenoğlu.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, bir komisyon kurulmasından çok, bu toplumsal
konu üzerinde Meclisin görüş ifade etmesi için bu önergeyi verdik. AKP Grubunun
bu konuda bir görüşü yok mudur ifade edecek?
BAŞKAN –
Sayın Akcan ifade etti Sayın Şandır.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Görüşleri olsa hayvancılık bu duruma düşer miydi Sayın
Başkan? Görüşleri yok ki hayvancılık bu hâlde.
BAŞKAN –
Grup önerisinin aleyhinde söz isteyen Ramazan Kerim Özkan, Burdur Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özkan. (CHP sıralarından alkışlar)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu
kürsüden dört yıldır hayvancılığın sorunlarını konuşuyoruz ama çözüm anlamında
bir arpa boyu yol almadığımızı hep beraber görüyoruz.
Şu anda
tarım ve hayvancılıkla uğraşan çiftçilerimizin bir perişanlığı söz konusu. Size
“Eti araştıralım.” dedik, “Sütü araştıralım.” dedik, “Üretim kaynaklarını,
tüketim kaynaklarını araştıralım.” dedik ama bir türlü, bu Meclis, dolu olduğu
zaman da kabul etmedi, bu şekilde boş olduğu zaman da kabul etmedi.
Ama size
söyleyecek bir sözüm kalmadı. Bugünden itibaren artık Türk çiftçisine
sesleniyorum: Değerli Türk çiftçisi, AKP İktidarı size sıfır faizli kredi
verdi. Sıfır faizli kredi ile 3,5 milyar lira olan inekleri 7 milyar liradan, yeni
fiyatımızla 3 bin lira olan inekleri 7 bin liradan aldınız, bağladınız. “Sıfır
faizli kredi” dediler, yüzde 2 sizlerden komisyon aldılar, 4 tane kefil
aldılar, banka kendini korudu, Hükûmet kendini korudu ama vatandaşı düşünmedi
çünkü bu vatandaş iki yıl sonra iflas edecek. Bu süt fiyatlarıyla, bu et
fiyatlarıyla hayvancılığın yapılması mümkün değil. Sizler, rakamlarla
kandırılıyorsunuz. “Süt fiyatlarını yüzde 50 destek artırdık.” dediler,
dedikleri artış, 4 kuruş destek veriliyordu, 2 kuruş daha konuldu, bunun adına yüzde 50 deniliyor,
yüzde 50. Yani 2 kuruş destek verildi
yüzde 50… Ama sütün üretim maliyeti şu anda 85 kuruş, 73 kuruştan alınacağını Sayın Ali Koyuncu
burada ifade etti.
Sanayiciye
50 trilyon kaynak ayrıldı, dedik ki: “Yandaş sanayicimizi elbette desteklemek
zorundasınız ama üretene ve o ineğe yem verene, o ineğin memesinden süt sağana
destek vermeniz gerekiyor.” Ancak orada 2 kuruş desteği Türk çiftçisine mübah
gördüler.
Değerli
çiftçi kardeşlerim -Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında sizlere vaatlerimizde-
biz dedik ki: “Gübreden yüzde 18 KDV’yi yüzde 1’e çekin.” çekmediler.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında gübrede yüzde 18 olan KDV yüzde 1’e
düşürülecek. Bu tarım ve hayvancılığa ayrılan desteği kanun yaptık, “Gayrisafi
millî hasılanın yüzde 1’i destek olarak ayrılır.” dedik ama bu yaptığımız
kanunun ancak yarımını size verdiler. Buna da uymadılar. Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında en az tarım ve hayvancılığa 3 misli destek verilecektir.
“Mazottan ÖTV’yi kaldırın.” dedik. “Marinalara, gemi sahiplerine, yat
sahiplerine ucuz mazot veriliyor, bunu da Türk çiftçisine verin.” dedik,
verilmedi. Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında Türk çiftçisi 1,5 YTL’den
mazotla buluşacak. Elektrikte KDV yüzde 18. “Gelin, çoğunluğunuz var, paranız
var, bu Türk çiftçisine verdiğiniz -sulama amaçlı kullanılan elektrik- tarımda
kullanılan elektrikte yüzde 18 KDV’yi yüzde 1’e düşürün.” dedik, düşürmediler.
Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında, elektrikte KDV yüzde 18’den yüzde 1’e
düşürülecek. Gübreyi söyledik, elektriği söyledik. Sıra yemde, sıra sütte, sıra
ette. Bunlardan da yüzde 8 KDV alınıyor. “Bunu, gelin, yüzde 1’e düşürün.”
dedik, “Araştıralım.” dedik, düşürülmedi -AKP İktidarı- bu Hükûmet döneminde.
Bunu da Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında yüzde 8’den 1’e düşüreceğiz. Bu
sözü de veriyoruz.
Dedik ki:
“Meralar sizden bir şey istemiyor. Burdur Gölü’nün kenarında; uzağa gitmiyorum,
doğuya, Güneydoğu Anadolu’ya, Orta Anadolu’ya, Polatlı Ovası’na, Konya Ovası’na
girmiyorum. Gelin… Bu meralar sizden bir şey istemiyor. Allah’tan sadece yağış
ve sizden bir tohum istiyor. Toprak ‘Ben beslerim bu meralarda otu, hayvanın
yiyeceği otu ben beslerim.’ diyor. Burdur Gölü’nün kenarında binlerce dönüm
arazi oluştu, göl çekildi, gelin buraya bir ot tohumu atın, hayvanlar burada
otlasın.” Burdur Gölü’nün kenarındaki o binlerce dönüm araziye, insanı dikseniz
insan çıkacak o araziye bir mera tohumunu dahi çok gördü bu İktidar.
Cumhuriyet
Halk Partisi iktidarında bu meralar Türkiye genelinde ıslah edilecek. O koyun
çobanlarımıza şimdiden müjde veriyorum, keçi çobanlarımıza. Kıl keçisi
unutuldu, terörist ilan edildi bu ülkede ama şimdi doğal gıda diye keçi eti
aranıyor, keçi sütü aranıyor, keçi sütüne prim veriliyor. Koyuna prim
veriliyor, keçiye prim veriliyor ama ne kadar? Koyun başına 10 lira, keçi
başına 10 lira. Geçmiş olsun! Günaydın! Çocuk öldü, vatandaş soğudu bu işten.
Vatandaş perişan oldu. Sadece köylü değil, eczacı bu işe girmişti, siyasetçi bu
işe girmişti, doktor bu işe girmişti ama şu anda o sanayicilerimiz, iş
adamlarımız, aranızdaki milletvekili arkadaşlarımız feryat ediyor ama ne yazık
ki bu feryatlara kulaklarınızı tıkadınız. Sayın Tarım Bakanı geliyor, sayın
Tarım Komisyonu üyeleri geliyor burada rakamlarla bizi kandırıyor.
Değerli
üretici kardeşlerim, saman yazın samanlığa kondu, balya yapıldı, samanın üretim
maliyeti belli, saman bu sıfır faizli kredilerin önünde 15 kuruştu, şu anda
samanın kilosu 33 kuruş, sütün kilosu 60 kuruş. “73 kuruştan alacağım.”
diyorsunuz ama üreticiye, -benim Burdur’um çok örgütlü- 60 kuruştan fiyat
ödeniyor arkadaşlar, 60 kuruştan. Konya ovasında 50 kuruş, daha batıya
gittiğiniz zaman 40 kuruş litresine süte fiyat veriliyor ama yemin çuvalı şu
anda 40 lira oldu, bir çuval yem 50 kilodur yani yemin kilosu şu anda 80 kuruş,
sütün kilosu 60 kuruş, 50 kuruş. Bir kilo sütle bir kilo yem alamıyor, yoksa
gidin Anadolu’ya -Halep oradaysa arşın burada- çıkalım hep beraber gidelim. Çok
uzağa gitmeyelim, Çubuk’a gidelim. Çubuk’ta besiciler feryat ediyor arkadaşlar.
Besiciler, aile işletmeleri var ülkemizde. Sayın Başbakanı da kandırdınız. Aile
işletmelerinde bugün binlerce besi danası var, binlerce, on binlerce besi
danası var. Bunlar yemediler içmediler, çocukların rızklarından kestiler ama
bunları beslediler, bunları da ihmal ettiniz. Şu anda dana eti 13 liraya
kesiliyor, inek 10 liraya kesiliyor değerli arkadaşlarım. Siz Et ve Balık
Kurumundan vatandaşa karkas olarak, canlı olarak 9,5 liradan canlı hayvan
verdiniz, kimse almadı, 8,5 liraya düşürdünüz. Bunlar besiye bağlandı. Bunların
üretim maliyetleri 18 lira. Nasıl bu adam 5 lira zararına bu hayvanı
kestirecek? Nasıl vicdanımız buna elveriyor? Bunları bilmeniz gerekiyor. Bu
hayvancılık sektörü kendi başına çalışan bir sektör değil. Bu hayvancılık
sektörü terziye bakar, manava bakar, bakkala bakar, süpermarkete bakar,
kamyoncuya bakar, tarım alet ve makinelerine bakar; biçer onun için vardır,
traktör onun için vardır, pancar onun için vardır. Bunlar üretim materyalleri,
bunlar Türkiye’nin gelir ve getiri kaynakları ama şu anda bu bacasız fabrikalar
yine kesime gidiyor, yine kesiliyor çünkü artık vatandaş illallah getirdi.
Diyor ki: “Bu yem fiyatlarıyla ben bunu yapamıyorum, zarar ediyorum.” Kumar
oynamak, amaç ütmek. “Ben ütülüyorum, ben yeniliyorum.” diyor, yeniliyor
vatandaşlarımız. “Orada laf anlatmayın.” diyor. “Sayın Tarım Bakanı ineği
getirdi, kurbanlığı getirdi.” diyor. Bu kurbanlıkların, şu anda gelen yabancı
hayvanların, canlı gelen hayvanların kellesini yemek yasak, ciğerini yemek
yasak, böbreğini yemek yasak. Bunlar imha ediliyor imha tutanaklarıyla. Değerli
kardeşlerim, kurbanda bu memleketin en az 200-250 bin vatandaşı kurban kesti.
Bu hayvanların ciğerini yedi, dalağını yedi, böbreğini yedi, yüreğini yedi. Ne
olacak şimdi?
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – On sene bekleyecek, on sene…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – On sene sonra değişik hastalıklar çıkacak. Nedir? Bu
vatandaşla alay etmek değil midir? Mezbahalara şu anda resmî yazı gidiyor.
Diyorlar ki “Beyin sıvısı, kelle…” Arkadaşlarım, kelle deyip geçmeyin, bunlar
yeniyordu. Şu anda, kuzu kellesi 3 liradan şu altı aylık dönemde 12 liraya
çıktı. Neden? Kelle yok, ciğer yok. Ciğer 25 lira, eti geçti. Değerli
arkadaşlarım, bunlar bizim… Kokoreç yapacak bağırsak bulunmuyor şu anda. Yurt
dışından gelen hayvanlarda bu tehlike vardı da neden buna müsaade etti bu Tarım
Bakanlığı, niçin müsaade etti? Şimdi genelge yayınlıyor, diyor ki: “Bunları
sakın ha ola ki yemeyin, gömün.” Tehlike var mı? “Yok. Tehlike var da tedbir
alıyoruz.” diyor. Ne güzel! O kurbanı kesen, o çocuğunu, torununu… O kurban
etleriyle kurbanını eda eden insanlar şimdi ne yapacak değerli arkadaşlarım?
Kara kara düşünecek. Bunları o gün de uyardık biz sizlere. Dedik ki: “Bakın,
hastalıklar geliyor. Mavidil geliyor, şap geliyor, şarbon geliyor, kuduz
geliyor, rift hastalığı var.” Bunları söyledik ama bir kulaktan girdi, bir
kulaktan çıktı.
Onun
için, değerli vatandaşlarıma sesleniyorum: Biz buradan umudumuzu kestik. Ben,
tarım ve hayvancılıkla yirmi yıl uğraşmış, gece gündüz onlarla beraber olmuş,
onların hastalıklarıyla uğraşmış, tedavisiyle uğraşmış, koruyucu hekimlikle
uğraşmış bir kardeşinizim. Ama onların feryatlarını sizlerle paylaştım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Özkan, teşekkür ediyorum.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Çözüm yakındır. 12 Haziran seçimlerinin ülkemize
hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyorum.
Çekerken
değil, seçerken bir kez daha düşünmemiz gerekiyor.
Saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin Meclis araştırma önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tarım önemli bir sektör. Bu sektörün içerisinde hayvancılığın
önemi oldukça farklı ama ne yazık ki tarım ve hayvancılık sektörü en fazla
popülizmin yapılabildiği, negatif anlamda, ucuz politik söylemlerin çok rahat
bir şekilde ifade edilebildiği bir alan. Çok kıymetli muhalefet partisi
milletvekillerini de bu anlamda dinledik. Bağırarak çağırarak, tıpkı
meydanlarda yapılanı aynı şekilde kürsüden de yapmış oldular, gösterdiler ama
şunun özellikle bilinmesi lazım…
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Laf atmadan…
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Biz, laf atmadan, doğruları, yaptıklarımızı anlatacağız.
Bağırarak çağırarak bu işi yapmayacağımızı bir kere ifade ediyoruz çünkü…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Pek de bir şey yapmadınız ama.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – …kıymetli bir mal üretip de kıymetli bir mal satan,
mücevher satan insanların hiç bağırdığını duydunuz mu? Hayır, icraat yaparlar.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Sesi nasıl çıkacak ki bu kadar hastalık varken ortada?
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) – Değerli dostlar, 2002 senesinde Türkiye dünyanın 11’inci
tarımsal üretim yapan ülkesi ve üretim değeri yaklaşık 24 milyar dolar. 2008’de
58 milyar dolar ve derken 2009’da 51 milyar dolar. Fransa’dan, İspanya’dan,
İtalya’dan… İtalya bizim önümüzde ama biz 11’inci sırada olan konumumuzu Avrupa
Birliğinde 1’inci sıraya taşımışız, dünyada 8’inci tarımsal üretim değeri olan
bir ülke hâline getirmişiz.
Teknoloji
ne kadar gelişirse gelişsin insanların beslenme, barınma, giyinme gibi zorunlu
temel ihtiyaçlarının kaynağı olan tarımın önemi hiçbir zaman azalmayacak çünkü
insanlarımızın sağlıklı ve dengeli beslenmesinin temelinde tarım var.
İşte,
hayvancılıkta yaşanan sıkıntılardan bahsedildi. Biz AK PARTİ hükûmetleri olarak
bu dönemde hayvancılıkla ilgili, tarımla ilgili neler yapıldı, müsaade
ederseniz onlardan özellikle bahsetmek isteriz. 2002 yılında toplam tarımsal
desteklemeler 1,8 milyar TL iken 2010 yılında tam 6 milyar TL’ye
yaklaştırmışız. Peki, hayvancılığın bu toplam tarımsal desteklemeler
içerisindeki miktarı nedir? 2002 yılında 83 milyon TL, 2010 yılında 1,2 milyar
TL’ye çıkarmışız.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) - O zaman vatandaşın ihtiyacı yoktu 2002’de. Vatandaşı bu hâle
getirdiniz.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - AK PARTİ hükûmetleri döneminde 2003-2011 yılları arasında 6
milyar TL destekte bulunmuşuz. Toplam destekler, tarımsal destekler
içerisindeki hayvancılığın payı, yüzde 4,4’ten 22,3’e çıkmış. Yüzde 59 faizle
kredi verilirken, biz, basınçlı sulama sistemlerine “sıfır faiz” demişiz, besi
hayvancılığına “sıfır faiz” demişiz, diğer hayvancılık kredilerinin hepsine
“yüzde 5” demişiz. Aslında faizsiz, “sıfır faiz” derken faizsiz kredi
uygulamasını da biz başlatmışız. Sizin, hayvancılığı gözünüz bile görmezken,
Türk çiftçisini âdeta unutmuştunuz.
Boşaltılan
bankaların içerisinde milletin zenginlikleri çarçur edilmedi mi, bunlar
hortumlanmadı mı? Bu dönemde sesi çıkmayan, o dönemde iktidarda olan sizler
değil miydiniz?
AKİF
AKKUŞ (Mersin) - Yine siz hortumladınız, o zaman da siz hortumladınız. Tek tek
bak kimin hortumladığına.
MEHMET
ERDOĞAN (Devamla) - Hayvan başına 225 TL destek veriyoruz, soy kütüğü farkına
50 TL, buzağısı doğduğunda 75 TL veriyoruz, süte litreye 6 kuruş veriyoruz
-yüzde 50 artırdık, 4 kuruştu 6 kuruşa çıkardık- yem bitkisi ekerse ortalama
dekara 80 TL ödüyoruz, aşı yaptırırsa hayvan başına 25 TL ödüyoruz, sağım
ünitesi makine ekipmanına yüzde 50 hibe desteği veriyoruz.
2002
yılında Ziraat Bankasından hayvancılığa kullandırılan kredi 47 milyon TL, 16
bin çiftçimiz kullanmış. 2010 yılında 284 bin kişiye 6,7 milyar TL kredi
kullandırılmış. Peki, kredinin geriye dönüşü nedir değerli arkadaşlar? 2002
yılında yüzde 38’i geriye dönerken, AK PARTİ İktidarı döneminde Ziraat
Bankasında kredilerin geriye dönüş oranı yüzde 97’dir. Rahat olun, bu rakamlar
sizin de ne söylediğinizi ne söylemediğinizi ifade ediyor.
Muhalefet
partisinin Meclis araştırma önergesinde yazdığı bir ifade var, diyor ki: “Sayın
Eker, süt üretimini 3 milyon ton artırdıklarını iddia etmekte, oysa bu artışın
istatistiklerde kullanılan kat sayılarla oynanması sonucu ortaya çıkmış olma
ihtimali oldukça yüksek görünmektedir.”
Şimdi,
değerli arkadaşlar, araştırma önergesi hazırlamak ciddi bir iş. Yani bunda
ihtimalden bahsedeceksiniz. Siz bu rakamları alırken sokağa mı sordunuz, asker
arkadaşa mı sordunuz, mektepteki delikanlıya mı sordunuz? Yani yaptığınız
yanlış şeyler meydanda. Bir kere şu araştırma önergesindeki ciddiyetinizi
muhafaza etmeniz lazımdı, ne yazık ki onu da göremiyoruz.
Biz
kooperatif desteklerini de ihmal etmedik. 1999-2002 arası 287 kooperatife 87
milyon TL’lik destek sağlanırken, AK PARTİ hükûmetleri döneminde 1.800
kooperatife 1,55 milyar TL’lik destek sağlanmış, bundan 178 bin aile istifade
etmiştir.
Kırsal
kalkınma yatırımlarını destekleme kapsamında süt, süt ürünlerini, makine
ekipman desteklemelerini artırmışız.
Eti ve
otu birbirinden ayırt etmiyoruz, etin olması için ot lazım. Islah edilen
meranın alanı da önemliydi. “Hiçbir şey yapılmadı.” diyor değerli
arkadaşlarımız. 2002’ye kadar toplam ıslah edilen mera 6.800 hektar iken, AK
PARTİ döneminde, değerli arkadaşlar, 364 bin hektar alanda mera ıslah
çalışmaları yapılmıştır.
Yem
bitkisi üretim alanı 2002’ye dek 1,2 milyon hektar, bizim dönemimizde, 2010’da
2,2 milyon hektar alanda.
50 milyon
tonluk kaba yem ihtiyacımızın 2002’de yüzde 50’sini karşılıyormuşuz, ama bugün,
biz 25 milyon tondan 37 milyon tona çıkararak, bu yüzde 50 kaba yem karşılama
oranını yüzde 75’e çıkarmışız.
Değerli
arkadaşlar, işte, Türkiye hayvancılığının nereden nereye geldiğinin durumları
bunlardır. AK PARTİ İktidarı döneminde süt üretiminde kalite getirilmiş,
hayvancılığımızda kültür ırkı oranındaki artış gözler önündedir. Kültür ırkında
yüzde 19’dan yüzde 35’lere varan bir oran artışıyla hayvan başına düşen yıllık
süt üretimindeki artış 1.705 litreden 2.800 litreye çıkmıştır ama bu, kültür
ırkı sığırlarla birlikte şu anda yıllık 2.800 değil 4 bin, 5 bin litreden
aşağıya düşmemektedir.
Soy
kütüğü kayıtlarında 178 bin baş kayıt altına alınırken soy kütüğünde 1 milyon
968 baş hayvan sok kütüğü kaydına alınmıştır.
Elli
başın üzerinde hayvan barındıran işletme sayısı toplam ne kadardır? 2002
yılında 4.300 adet. Bizim dönemimizde 50 başın üzerinde hayvan barındıran
işletme sayısı 20 binleri bulmuştur.
İşte
bunlar kayıt altına alınmayla olmuştur değerli dostlar. Bizim için Türk
çiftçisi önemlidir, tarım önemlidir, hayvancılık önemlidir. Bu noktada,
çiftçimizi, hayvancılarımızı desteklemeyle ilgili sıfır faizli kredilerimizle
2010 yılında 3,6 milyar TL ile 48 bin üreticimizi buluştururken, 2011 yılında
da bu çalışmaya devam edeceğiz.
Kayıt
altına alarak üretimin artırılması, insanlarımızın refah seviyesinin
yükseltilmesi hedefimizdir ama kayıt dışılık her zaman için sıkıntı getirir.
Kayıt dışı siyaset anlayışınızın da bittiğinin, tükendiğinin farkına varmanızı
özellikle bilmenizi istiyorum. O devir kapanmıştır. Türkiye'nin değiştiği,
çiftçimizin bu desteklemelerle durumunun daha da düzeltilmesi ama bunun yetmeyip
daha da artırılması noktasındaki düşüncelerimizi bir kez daha ifade ediyorum.
Yaklaşan
seçimler dolayısıyla, araştırma önergesinin zaman darlığından dolayı
yetişmeyeceğini bir kez daha ifade ediyor, araştırma önergesinin aleyhinde
olduğumu ifade ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.
ABDÜLKADİR
AKCAN (Afyonkarahisar) – Gerek var ama zaman yok.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım.
İç Tüzük’ün
60’ıncı maddesine göre iki tane söz talebi var.
Sayın
Hıdır, buyurun.
MEHMET
NİL HIDIR (Muğla) - Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum. Bir yanlış
bilgilendirmeyi düzeltmek amacıyla söz aldım.
1984
yılında ilk defa yapılan havyan sayımında yüzde 97 kırma ve yerli ırk, yüzde 3,
yani 420 bin süt sığırcılığı varken, 2011’de yapılan hayvan sayımında 11 milyon
hayvanın yüzde 38’i cins, yani 4 milyona yükselen cins ırk sayısı vardır.
Dolayısıyla 8 milyon tondan 14 milyon tona çıkan süt üretiminde çiftçinin zarar
görmemesi için 38 bin ton süt tozuna destek vermek suretiyle süt tozu ithalatı
önlenmiş oldu.
Diğer
yandan, 49 bin kişiye 3 katrilyon 600 milyar liralık sıfır faizli, iki yıl geri
ödemesiz, beş yılda ödemeli kredi dağıtılmak suretiyle hayvancılığımıza yeni
bir nefes, yeni bir strateji tespit edilmiştir. Bu 11 milyon hayvanın, ithal
edilen hayvan sayısı göz önüne…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Hıdır.
Sayın
Aydoğan, sizin de kısa bir söz talebiniz var İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine
göre.
Buyurun.
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, saygılar sunuyorum.
Biraz
önce, muhalefetten konuşmacı Sayın Abdülkadir Akcan Afyonkarahisar’ın nüfusuyla
ilgili ve tarımsal kredilerle ilgili olarak verdiği bilgilerde halkımızı doğru
bilgilendirmemiştir.
Afyonkarahisar’ın
adrese dayalı nüfus sisteminden önceki nüfusu 800 bin civarında iken, adrese
dayalıdan sonraki nüfusu mükerrer kayıtlar nedeniyle 701 bine düşmüş,
milletvekili sayısı da bu mükerrerlikler nedeniyle 6’ya düşmüştür.
2007
kayıtlarına göre nüfusu Afyonkarahisar’ın 701 bin iken, şu andaki nüfusu 698
bindir. Emirdağ’daki jandarma birliğinin Afyonkarahisar’dan taşınması nedeniyle
6’dan 5’e düşmüştür. Örneğin Kütahya, 570 bin nüfusu ile 5 milletvekili
çıkarırken, 698 bin nüfusuyla Afyonkarahisar 5 milletvekili çıkarmaktadır. Bu,
bu rakamdan da bu örnekten de açıkça görülmektedir.
İkincisi,
doktora, bakkala, kütüphaneciye filan kredi verilmemiş, 50 bin çiftçiye 3
milyar 600 milyon TL kredi verilmiş, üstelik enflasyonun altında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum, karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
2.- Muhtarlarımızın içerisinde olduğu ekonomik
ve sosyal sorunlar hakkında (10/381) esas numaralı Meclis Araştırması
Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 23/03/2011 Çarşamba günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
23.03.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 23.03.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Muhtarlarımızın içerisinde
olduğu ekonomik ve sosyal sorunlar hk.) 10/381 esas numaralı Meclis Araştırma
Önergesinin görüşmesinin, Genel Kurul’un, 23.03.2011 Çarşamba günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Bir kere,
tüm muhtarlardan özür diliyorum. Dokuz yıldır hep avutuldunuz, hep avutuldunuz.
Bazı hakikatleri hepimizin görmesi gerekir. Biz araştırma kurulu kurulsun
istemiyoruz, öyle getirdik. Bir torba geçti, o torbaya muhtarın “m”sini
koymadınız. İkinci bir torba var, bu torbaya muhtarın “m”sini koyun diye
getirdik bugün. Dokuz yıldır hep avutuldular. 2002 yılında 110 lira maaş, 90
lira BAĞ-KUR primi vardı, 25 lira muhtarın eline para geçiyordu, şimdi geçen
para 345 lira, 260 lira BAĞ-KUR primi, en düşük, en düşük BAĞ-KUR primi. Kaç
lira arkadaşlar? 85 lira. Yaptığınız zam da bu, muhtara yaptığınız her şey bu
arkadaşlar. Yani işte “Sekiz yılda şu kadar artırdık, 90 liraydı, bilmem kaç liraydı…”
Muhtarların o gün ödedikleri BAĞ-KUR primi kaç liraydı, çünkü muhtar mecburi
BAĞ-KUR’lu oluyor, bugün kaç para? Arkadaşlar, o gün eline 25 lira para
kalıyordu, bugün 85 lira para kalıyor. Tüm mesele bu. Sekiz yılda muhtara
verdiğiniz 85 lira para. Başka bir şey yok. Kimse gelip burada başka bir şey
söylemesin.
Değerli
arkadaşlar, bir torba geçiriyoruz. Torba yasa var, görüşülüyordu, devam edecek.
Gelin, gelin…
HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Bir tane daha geliyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ha, bir daha geliyor Komisyona yarın, bir torba
daha var.
Ama her
ne kadar bu torbalar geliyor, her şey konuluyor bu torbalara ama her ne
hikmetse muhtarların “m”si konulmuyor. Gelin, önümüzdeki hafta, ikinci torba
görüşülürken muhtarlarla ilgili en azından BAĞ-KUR sigorta primlerinin ödenmesi
konusunda bir çözüm getirelim arkadaşlar.
Şimdi,
muhtarı devlet memuru olarak addediyorsunuz. Muhtar bir suç işlerse veya
herhangi bir şekilde bir suçla ilgili 657 sayılı Yasa’yla yargılanıyor. Yahu,
bunlar devlet memuru mu? 657’deki ceza, ona göre Türk Ceza Kanunu’yla
yargılanıyorlar. Yahu, bunlar devlet memuru mu? Bunlar nedir Allah aşkına?
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ve Türkiye Cumhuriyeti, bu muhtarların yerini bir
söylesin arkadaşlar bize. Bize bir söyleyin yahu! Hemen jandarma yapışır
yakasına, polis yapışır yakasına. Mahallede bir suç olsa önce muhtarın yakasına
yapışıyorsunuz. Peki, biz bu insanlara ne veriyoruz? Bunlar seçilmiş insanlar.
Ama dokuz yıldır -ben ilk 2002’de milletvekili olduğum zaman, okumuyorum o günkü
tutanakları, defalarca okurdum- burada çıkıp Hükûmet adına cevap veren
arkadaşlar: “Getirdik”, “Getiriyoruz”, “Getireceğiz.” Hiçbir şey yok. Şimdi de
deniliyor ki Köy Kanunu geliyor, Köy Kanununa… Hayır, arkadaşlar. Kimseyi
artık…
Bir
şekilde eylem yapalım. Bu insanların sorunlarını dokuz yıldır çözmediniz. Ben
muhtarlara kızıyorum, ben size kızmıyorum, ben muhtarlara kızıyorum. Hakikaten
muhtarlara kızıyorum. Dokuz senedir “lay” ile “loy” ile avuttunuz bu insanları.
Ya, siz onurlu insanlarsınız…
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Tahrik etme!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tahrik ederim. Tahrik ederim. Söz verip
yapmadığınız zaman tahrik ederim. O insanların onuru yok mu? O insanları siz
tahrik etmiyor musunuz? O insanlara söz verip yapmıyorsunuz; onların onuru,
şerefini, haysiyetini bir parça ediyorsunuz, tahrik etme diyorsunuz! Ederim
arkadaş!
ALİ TEMÜR
(Giresun) – Tahrik et! Et, tahrik et!
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ederim.
BAŞKAN –
Lütfen sayın milletvekilleri…
Sayın
Aslanoğlu, lütfen Genel Kurula hitap edelim.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Söz verdiniz, geçen dönem defalarca, burada oturan
arkadaşlar, ilgili bakanlar söz verdi. Tutanakları, Meclis tutanaklarını her
sefer okudum ben. Bir şey söylememe gerek yok, sadece o gün söz veren bakanların,
grup başkan vekillerinin şeyini okuyun.
Arkadaşlar,
bu insanlar onurlu insanlar. Bu insanların sadece ayda 75 lira cebine para
koyarak… Bu insanlara artık onurlarını, haysiyetlerini iade edelim. Bunlar
hepimizin muhtar babası, muhtar emmisi ama her ne hikmetse hep böyle
söylüyorsunuz.
Yine
söylüyorum: Ben muhtarlara kızıyorum. Davalarına sahip çıkmayan muhtarlarıma
kızıyorum. Sizin de en tabii hakkınız. Bu ülkenin her türlü olanağından
paylarını almak zorundadır. Herkese bir şey verildi, ne hikmetse muhtarlar hep
sözde kaldı.
Değerli
arkadaşlarım, bunların yerleri kira, bir kısmının. Su ödüyorlar, elektrik
parası ödüyorlar, hem de hane gibi değil, ticarethane gibi ödüyorlar.
Ticarethane tarifesinden ödüyorlar elektrik ve su paralarını. İnternetleri var,
bunun parasını ödüyorlar. Emekli oluyor muhtar –silah Türk toplumunda bir
simgedir- emekli olduğu zaman 2 bin lira silah ruhsatı parası alınıyor. Değerli
arkadaşlarım, yani, hakikaten, bu ülkede seçilmişlerin ilk halkası, demokrasi
adına… Demokrasi diyoruz, hep beraber diyoruz ama demokrasinin gereklerini
yerine getirmiyoruz. Demokrasi seçilmişlere sahip çıkmaktır. Sadece muhtarlar
değil. Örneğin il genel meclis üyeleri. İl genel meclis üyelerinin de bir sürü
sorunu var. Köyünün, ilçesinin her türlü sorununa göğüs geriyor ama bir sosyal
güvenlikleri yok ama bu seçilmişlerin hiçbir hakkı yok, sadece oturum başı çok
küçük bir ücret alıyorlar. Onların da sorunları var. Yani, birinci derecede
seçilen il genel meclis üyelerimiz ve muhtarlarımızla ilgili -demokrasinin ilk
beşiği diyoruz- hiçbir şey yapmıyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu size dokuz yıldır son çağrım. Gelin, gelin… Bak yine söylüyorum:
Siyaset üstü, bu insanların… Haftaya torba yasa tekrar geliyor. Bu torba
yasada, en azından, bir kere, x gösterge, y gösterge rakamını ağza almak
istemiyorum çünkü çok sözler verildi “derhâl 3 bin göstergeden 11 bin
göstergeye getireceğiz.” dediler, artık benim bu sözlere karnım tok, artık
inanmıyorum. Gelin, en azından bu torba yasada… Araştırma komisyonu falan kurulmasını
istemiyoruz biz, vakit geçtir çünkü hep geciktirdiniz. Şimdi de diyeceksiniz ki
“İşte seçime gidiyoruz, bu nedenle bu araştırma komisyonu kurulursa çalışmaz.”
Doğrudur. Biz bu öneriyi… Torba yasa haftaya görüşülmeye devam edecek. Orada,
tüm gruplar birlikte, en azından BAĞ-KUR primlerinin, sosyal güvenlik
primlerinin karşılanması yönünde ortak bir görüş belirtmeliyiz. Ben, tüm
Meclise bu öneriyi yapıyorum yoksa biz seçime şurada üç ay kala kurulacak bir
komisyonun verimli olmayacağını biliyoruz. Ama gelin, son dakikada hep beraber
bir önergeyle bu insanların BAĞ-KUR primlerinin… En azından 260 lira daha
verirseniz 100, 75 lira, 300 lira para bak. O BAĞ-KUR primini karşılarsak
ellerine geçecek, ceplerine geçecek para 300 lira.
Şimdi siz
herhâlde tüm muhtarları İstanbul, Ankara, bilmem İzmir’deki beş on mahalle
muhtarına benzetiyorsunuz. Bunlar her gün ilçesine giden, her gün iline giden,
cebinden bir sürü para harcayan insanlar. Gariban insanların çoluk çocuğunun
hakkını yedirmeyin arkadaşlar. Bu mesele hepimizin meselesi. Ben bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum. Lütfen…
Bakın,
yine söylüyorum: Araştırma komisyonu kurulmasını istemiyoruz. Bu önergeyi
getirmemizin tek nedeni, torba yasa geçerken orada bir önergeyle acaba çözüm
bulabilir miyiz? Yoksa çıkıp da Meclis de seçime giriyor, komisyon… Hayır
hayır, biz bunu istemiyoruz.
Ben
hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ben lehte istemiştim ama…
BAŞKAN –
Aleyhte yazılmış Sayın Sakık.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Ben de bu önergenin aslında lehinde söz istemiştim ama uzlaşı
olunca “aleyhte” yapmışlar. Ben lehte konuşmak istiyorum.
Biz bu
Meclis araştırma önergesine destek veriyoruz. Daha önce de bu konuda
çalışmalarımız vardı. Hep de söyledik: Yani bu sadece muhtarların sorunu değil.
Yani seçilmiş muhtarların yanında seçilmiş il genel meclisi üyelerinden tutun
belediye meclis üyelerine kadar bunların bir bütün olarak… Birkaç gün önce bu
torba yasa buradan geçerken de burada zaman zaman seslendirdik. Evet, bunlar
seçilmiş halk temsilcileri ama hiçbirinin bir sosyal güvencesi yok. Bunların
gerçekten maaşları çok komik noktada. Bunların hayatlarını normal bir alana
çekmek için ne yapılabilir konusunda epeyce konuştuk, tartıştık ama hiçbir şey
olmadı. Şimdi yeniden duyuyoruz ikinci kez bir torba yasası gündemde. Eğer
gerçekten bu konuda sorunları çözmek istiyorsak -Parlamento çok önemli bir
çalışmayı sürdürdü bu torba yasasında- muhtarlarla ilgili, bunlara ek olarak da
il genel meclisi üyeleri ve belediye meclisi üyelerinin bu konudaki
mağduriyetlerini giderebilir. Ama ne yazık ki biz bunları yapacağımız yerde
sürekli kanunlar çıkararak bu ülkede… Yani asıl lüks olan o kanunlardır. İşte geçen
gün burada çıkardığımız, 50 bin paralı asker için yeniden kanunlar çıkarttık. O
kanunlar geçmişten bugüne kadar uygulandı, sorunlar çözülmedi. Asıl sorunun
mağdurlarının sorununun çözülmesi için niye çaba sarf etmiyoruz?
Bakın,
iki gündür, Türkiye’de, ciddi bir şekilde, geçmişten bugüne kadar bizim
hepimizin seslendirdiği, ama bu Parlamentonun bir türlü kulak vermediği bir
konuyu, bir özel hareketçi kaç gündür feryat ediyor, diyor ki Ayhan Çarkın: “Bu
ateş hepimizi yakacak. Ben geçmişte halka karşı suç işledim. Bizi aldılar,
eğittiler, götürdüler. Biz 320 kişilik özel hareket grubuyduk. 1990’lı yıllarda
bölgeye hepimiz gittik, hepimiz kana bulaştık. Öyle korkunç şeyler yapıldı ki.
Gittiğimiz bataklık. Adamın biri gelmiş. Çoluğun çocuğun içinde adamın birini
çırılçıplak soymuşlar. Milleti köyün ortasında toplamışlar, dayak atıyorlardı.
Biri Kürt’tü, PKK’li diye çırılçıplak soyulan bir vatandaş. Soyan bir
zihniyet... Bunlar Atatürk’ün askerî olamaz, bunu yapan askerler.” diyor ve
diyor “Biz orada kana bulaştık ve halka eziyet ettik, işkence ettik, zulüm
ettik. Kürt halkı bizim onurumuzdur, omurgamızdır, gururumuzdur. Bir özür
dileme borcumuz vardır.” Bakın, eli kana bulaşmış ve bir vicdan muhasebesi
yapan bir özel hareketçi sesleniyor.
Asıl,
burada, işte, bizim torba yasaları, bilmem ne yasaları dediğimiz değil, yani bu
ülkede iç barışı sağlayacaksak bir vicdan yasası, bir vicdan muhasebesi
yapmalıyız. Bu arkadaşı dün akşam ben televizyonda da izledim, eminim ki sizler
de izlediniz ve orada sesleniyor: “Bize o dönemin aktörleri bu suçu
işlettiler.” diyor, “Pınarcık köyünde bir katliam yaşandı. 16’sı çocuk, 30 kişi
katledilmişti.” diyor, “O köye gittim, kan kokuyordu, barut kokuyordu. Pınarcık
katliamını yapanlar JİTEM elemanlarıydı.” diyor. Şimdi gerçekten sizin
hiçbirinizin vicdanı sızlamıyor mu? Bizzat eylemlere karışmış biri çıkıp bu
itiraflarda bulunuyor ve Parlamento hâlâ bunlara seyirci. Ne yapmalıyız Allah aşkına?
Şimdi,
siz burada göstermelik İnsan Hakları İnceleme Komisyonunun alt komisyonlarını
oluşturdunuz. Göstermelik olarak üyeleriniz taa çıkıp gittiler, Almanya’da
Berfo Ana’nın otuz bir yıl önceki çocuğunun ne olduğunu hepimiz biliyoruz,
işkencede öldürüldü ve kaybedildi. Ama bakın, bu, 1990’lı, 2000’li yıllara
tanıklık eden bir insan, bizzat elinin kana bulaştığını söyleyen biri ve dönüp
söylüyor, diyor ki: “Bu kana bulaşırken, ben değil, bize talimat verenler
vardı.” diyor, “İbrahim Şahin vardı, Mehmet Ağar vardı, Çiller vardı, Doğan
Güreş vardı, efendim, o dönemin siyasal aktörleri vardı.” diyor. Ben de şimdi
sizlere buradan sesleniyorum: Almanya’ya gideceğinize, gidin, bakın, Güniz
Sokak şurada, o dönem Başbakan olan Demirel orada. O talimatı ondan aldıklarını
söyleyenler, gidin, orada araştırma yapın. Gidin Çiller’in yalısına, uçağınız
var, atlayın, gidin, Çiller’in yalısında araştırma yapın. Gidin, Doğan Güreş’i
bir orduevinde bulursunuz, orada araştırma yapın. Eğer gerçekten bu sorunları
çözmek istiyorsanız buralara gitmelisiniz. Son günlerde flört içerisinde
olduğunuz Mehmet Ağar da buralarda oturuyor, gidin, araştırmayı orada yapın.
Eğer gerçekten sorunları çözmek istiyorsanız, bizim yaralarımızın sarılmasını
istiyorsanız oralara gitmelisiniz. Gidip o adreslerde bu işlenen cinayetlerin
faillerini orada bulmalısınız ama onu yapmıyorsunuz. Son günlerde, “Nevroz”da 3
milyon insan alanlara çıktı ve özgürlük talep etti, şiddete bulaşmadan, hiçbir
şey yapmadan özgürlük talep etti, ana dilde eğitim talep etti. “Benim
demokratik haklarımı yasallaştırın, anayasallaştırın.” dedi ve çıktı dedi ki:
”Seçimde adil bir seçim yasası istiyorum.” Ama siz bunların taleplerini
görmediniz, döndünüz, dolaştınız bu milyonlarca insanların talebini bir taş
parçasıyla ters düz etmeye çalıştınız. Yok efendim “Şurada polise el
kaldırıldı…” Bizim de… Evet, yani hepimiz üzgünüz, olmaması gereken bir şeydi.
Peki, bu kadar feryat koparan Sayın Başbakan, “Çocuk da olsa, kadın da olsa
gereğini yapın.” dediğinde, hani o polisler ki, çocukların kafasında gaz
bombasını patlatanlarla ilgili işlemler niye yapılmadı? Sizin
milletvekilleriniz gidip genel müdürlükleri basarak, silahlar çekerek… Siz niye
o gün o genel müdürlerin hukukunu savunmadınız? Siz o bölgede, insanları
topluca alıp, alanlara, spor sahalarına toplayıp işkence edenlerle ilgili neden
bir şey söylemediniz? Sorun siz olunca, elinizde silah da olsa onları örtbas
ediyorsunuz ama çocuklara gaz bombası atıldı diye bir milletvekili çıkıp
iradesinin dışında bir tepki göstermişse kıyametleri koparıyorsunuz.
Şimdi,
bize kandan kanunlar çıkararak sorunlarımızı çözemeyeceğinizi biliyorsunuz.
Bizi ötekileyerek, bizi yok ederek sorunlarımızı çözemeyeceğinizi biliyorsunuz.
Siz de, bakın, geldiniz ne dediniz? Dediniz ki: “Biz -3Y- yolsuzluk, yoksulluk,
yasakları kaldıracağız.” Şimdi, dönün bakayım, yasakları kaldırdınız mı? Hayır.
Yolsuzluk… Allah da biliyor, siz de biliyorsunuz hayatın her alanında
yolsuzlukların devam ettiğini. Yoksulluk… Halkın büyük bir çoğunluğu hâlen
yoksul. Yani sizin yaşadığınız alanlarda belki yoksulluk yok ama halk yoksul ve
aç. Benim seçim bölgem de, evet, en yoksul illerden biridir. Açlığın ruhu
çürüttüğü alanlardan geliyoruz. Döndünüz, dediniz ki: “Hukuk, hürriyet ve
hizmet.” Hizmetiniz sizin olsun ama hukuk ve hürriyet yok. İşte, hâlen insanlar
hukuk ve hürriyet için alanlardadır ve siz seçimde ne yaptınız biliyor musunuz?
O kadar adaletsizsiniz ki, seçimde, işte, seçim barajını düşürmediniz;
döndünüz, hazinede bizim önümüze set koydunuz. Bu yetmiyordu –hilelerinizle-
bakın, bir bağımsız aday çıkıp eğer bağımsız aday olacaksa 7 milyar 800 milyon
lira para ödemesi gerekir. Hani adaletli bir partiydiniz? Yahu, nedir bu
düşmanlığınız bu halka, bu temsilcilere nedir bu düşmanlığınız? Bir işçi çıkıp
dedi ki: “Ben İstanbul’dan milletvekili adayı olacağım. İşçilere kendimi kabul
ettirdim. Emek cephesinin temsilcisi olacağım.” Nasıl 8 milyar lira ödeyecek?
Sizin adaletiniz bu işte. Sorun Kürtler olunca, sorun Türkiye demokrasi güçleri
olunca adaletiniz de bu işte. Siz, her yerde, hürriyete de haksızlık, adalete
de haksızlık ettiniz.
Onun
için, bu toplumun aslında size vermesi gereken çok büyük bir ders var ama o
kadar alanları tıkadınız ki, karşınızda ciddi bir muhalefet olmadığı için başka
bir seçenek de yok. Üçüncü kez de iktidar olacaksınız. Buna hiçbir itirazımız
yok, iktidar olacaksınız ama Allah sizi ıslah etsin. Yani iktidar olmakla bu
kadar zalimkâr, bu kadar zulümkâr olunmaz. Sizi, hukuka ve adalete davet
ediyoruz çünkü istediğimiz hukuk ve adalettir. Sizde de ne hukuk var ne adalet
var.
Bu
duygularla hepinize sevgiler ve saygılar... (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Recep Taner, Aydın
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; muhtarlarla ilgili Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde köy ve mahalle muhtarı olarak yaklaşık 54 bin
civarında muhtarımız bulunmaktadır. Muhtarlar devletimizin vatandaşla
ilişkilerinde son nokta, vatandaşları açısından ise doğumdan ölüme her türlü
sıkıntılarının karşısında başvurdukları ilk mercidir. Mahalli idareler bakımından yerel yönetimin ilk basamağı olan
mahalle ve köyler, o muhtarlarımız vasıtasıyla idare edilmektedir. Ülkemizdeki
yaşanan ekonomik sıkıntı ve olumsuzluklardan en büyük payı alan
muhtarlarımızdır. Şu anda geçim sıkıntısıyla karşı karşıya kalmışlar ve birçoğu
da icra dairelerinde uğraşmaktadır. Aldıkları ücret BAĞ-KUR primini ancak
karşılayan, tüm kamu kurum ve kuruluşlarının her türlü iş ve işlemleri için,
jandarmasından tarım ilçe müdürlüklerine, postasından seçim kuruluna kadar
aracı olan muhtarlarımız, vatandaşın ve devletin işleri için kullandıkları
telefon ücretlerini, muhtarlık binası giderlerini, su, elektrik, kırtasiye ve
diğer giderleri hep kendileri karşılamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, hangi dönemde olursa olsun tüm hükûmetler muhtarlara önem
vermiştir. Ancak bugünkü iktidara kadar köy ve mahalle muhtarlarının, oy
alabilmek için ilk başvurulan kişi olan muhtarlarımız, maalesef, AKP Hükûmeti
döneminde oy almak için köylü üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaya
başlanılmış ve ilim olan Aydın’da görüştüğümüz muhtarlar, köylerinden yeterli
oy çıkmadığı takdirde hizmet alamayacakları yönünde tehdit edildiklerini;
dolayısıyla oy çıkartabilmek için eş, dost ve akrabalarından ricacı
olduklarını, ancak o şekilde oy aldıklarını belirtmekteler ve yeterli oy
almadıkları gerekçesiyle köy yolu yarım kalan, meydan düzenlemeleri
bitirilemeyen onlarca köyümüz maalesef mevcuttur.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, soru önergeleri, araştırma önergeleri, kanun teklifleri
ile muhtarlarımızın sorunlarının takipçisi olduk. Ama iktidar, her zaman “En
kısa sürede gerekli düzenlemeler yapılacaktır.” demesine rağmen yapılmamıştır.
Yandaşları için 16 kez Devlet İhale Kanunu’nu değiştiren veya naylon
faturacılar ve kara para sahipleri için af kanunları çıkaran AKP zihniyeti, iş
muhtarlarımızın ve köylerimizin sorunlarına geldiğinde maalesef ilgi
göstermemektedir. Ama inanıyoruz ki sekiz buçuk yıldır devam eden bu
vurdumduymazlığa, baskı ve sindirmelere en güzel cevabı 12 Haziranda yapılacak
olan seçimlerde köylülerimiz ve muhtarlar verecektir.
Değerli
milletvekilleri, Ocak 2008 tarihi itibarıyla Adrese Dayalı Nüfus Kayıt
Sistemi’ne geçilmesiyle birlikte kamuoyunda oluşan havayla, muhtarlarca verilen
bir kısım evrakın nüfus müdürlüklerince verileceği kanaati yaygınlaşmış ve
neticesinde de vatandaş her türlü belge için nüfus müdürlüklerine müracaat
etmeye başlamıştır. Her ne kadar daha sonradan uygulama yumuşatılmış ve
muhtarlıklar tekrar belge vermeye başlamış iseler de hâlâ vatandaşlarımız
ikametgâh için nüfus idarelerinde izdihama neden olmaktadır. Yeri gelmişken,
İkametgâha Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi’nin olumlu olduğu kadar sıkıntılı
yönlerinin de olduğunu hatırlatmak isterim.
Dün
muhtarlıklarca takip edilen ve mahallede oturan kişilere ait kayıtlar
ellerinden alındığından, vatandaşlar artık muhtarlıklara kayıt yaptırma
ihtiyacı hissetmemekteler. Böylelikle, muhtarlar, mahallesinde oturanlardan
habersiz bir sistemle çalışmaktalar. Tabii bu, AKP İktidarının özellikle işine
gelmektedir. Zira, ikametgâh kayıtları muhtarlıklarda tutulsa o zaman
mezarlıktaki ölülere nasıl seçmen kaydı yapılabilecek? Şu anda, bildiğiniz
gibi, seçmen sandık listeleri muhtarlıklarda askıya çıkarıldı. O listeleri
incelediğinizde, alt komşunuzun, yan komşunuzun veya apartmanınızdaki kapı
komşunuzun maalesef listelerde ismini bulamamaktasınız. Neden? Çünkü, daha düne
kadar orada apartman kapı numaralarına göre yapılan seçmen kayıt listeleri şu
anda artık soyadı sırasına göre listelendiğinden, seçmen sandık listelerinin de
çok sağlıklı olduğu düşünülemez.
Değerli
milletvekilleri, muhtarlarımızın bizlere ilettiği ve düzenleme beklediği bazı
taleplerini sizlerle paylaşmak istiyorum:
1)
Muhtarlar diğer seçilmişlerle aynı haklara sahip olmak istiyorlar,
protokollerde ve belediye meclisleri ile kent konseylerinde yer bulmak
istiyorlar.
2) Bir an
önce Tebligat Kanunu değiştirilerek muhtarların posta dağıtıcılığı yapmaları
engellenmelidir.
3)
Vatandaşlar nüfus cüzdanlarını değiştirme, kayıp, çalıntı ve yeni doğumlarla
ilgili muhtarlıklardan aldıkları belgelerle nüfus müdürlüklerinde işlem
yapabilmeliler ve böylelikle muhtarlıklar tekrar eski dönemlerine dönmeliler.
4) Nüfus
müdürlükleri yaptıkları ikametgâh nakilleri sonrasında ilgilileri mutlaka ve
mutlaka muhtarlıklara yönlendirmeli, muhtarlık kaydı yaptırmayana mali bir ceza
uygulanmalıdır.
5) Birden
fazla mahalleye bakan muhtarlar ile köy ve mahalle büyüklüğü bin hane ve üzeri
olan muhtarlıklara ek ödeme yapılmalıdır.
6) Mahallî
idareler ve belediyeler uygun bulunan alanlara muhtarlık idare binalarını
yapmalılar ve encümen kararları ile bu binalar muhtarlara devredilmeli.
7)
Muhtarlıklara ait su, elektrik, telefon ve kırtasiye gibi giderler yerel
yönetimlerce karşılanmalı.
8) Köy ve
mahalle muhtarları ile ilgili açılan davalara il özel idare, belediye ve hazine
avukatları ücretsiz girmeliler.
9)
Sorumluluk ve yaptıklarıyla devlet memuru olarak addedilen ama yetkileri
olmayan muhtarların statüleri yeniden değerlendirilerek gözden geçirilmelidir.
10)
Aldıkları 370 liralık maaşla BAĞ-KUR’larını dahi ödeyemeyen muhtarlarımız en
kısa sürede asgari ücret seviyesine çıkarılmalıdır.
11)
Muhtarlar ile azalar toplu taşımdan ücretsiz yararlanmalılar.
12)
Muhtarlık görevi biten eski muhtarların silah ruhsatları “taşıma”dan
“bulundurma”ya çevrilmekte ve taşıma ruhsatı için maalesef 2 kat harç alınmakta. Muhtarların
muhtarlıkları bitse bile taşıma ruhsatları devam ettirilmeli, harçlar
düşürülmelidir.
13) Köy
tüzel kişiliği hudutları dâhilinde bulunan hazine arazilerindeki kum, taş ocağı
ve maden arama ile su membaları gibi yapılan çalışmalardan elde edilen
gelirlerden o köy muhtarlıklarına belli bir oranda pay verilmelidir.
14)
Mahalle muhtarlarına da gelir getirecek sosyal tesisler belediyelerce
yaptırılarak tahsis edilmelidir.
15)
Önümüzde seçimler var. Seçimler öncesi muhtarlarımız vali, kaymakam, mülki
amirlerce baskı altına alınmamalı, “Seçimlerde çıkacak oy kadar hizmet gelir.”
felsefesinden iktidar bir an önce vazgeçmelidir.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce Sayın Aslanoğlu’nun dediği gibi önümüzdeki hafta
gelecek olan torba yasa var, gelin hep birlikte muhtarların sorunları
noktasında ortak önergeyi verelim ve o önergenin neticesinde de hep beraber
muhtarların meselelerinin çözümü noktasında birlikte olalım.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak 12 Haziran seçimleriyle ilgili hazırladığımız ve
sonrasında oluşacak olan MHP iktidarında muhtarlarla ilgili uygulayacağımız
politikalardan kısaca bahsedersek: Köy ve mahalle muhtarlarının hâlen 370 lira
olan maaşları yerleşim biriminin idari yapısı ve nüfusu gibi kriterler dikkate
alınmak suretiyle en az asgari ücret tutarına yükseltilecek ve köy ve mahalle
ihtiyar heyeti üyelerine de her ay 150 lira hakkı huzur ücreti ödenecektir
diyerek sözlerimi tamamlıyorum.
Önergeye
Milliyetçi Hareket Partisi olarak destek vereceğiz.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Taner.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Fahrettin Poyraz, Bilecik
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Poyraz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FAHRETTİN
POYRAZ (Bilecik) – Saygıdeğer Başkanım, değerli milletvekili arkadaşlarım;
Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım.
Sözlerime başlarken hepinizi en kalbî duygularımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bildiğiniz gibi, muhtarlarımız demokratik sistemimizin vazgeçilmez
en önemli unsurlarından bir tanesi. Bugüne kadar bu konuda pek çok düzenleme
yapıldı ama bu düzenlemelerin esasına baktığımız zaman, Köy Kanunu diye bir
kanunumuz var ve Köy Kanunu’muzun tarihi de 1924. 1924 tarihinden bugüne kadar
da, bugün burada söz alıp konuşan siyasi parti temsilcisi arkadaşlarımızın
partilerinin de iktidarda olduğu dönemler geldi, geçti ve o dönemlerde, bugün
burada rahatlıkla gelip birtakım konularda eleştiri yapan arkadaşlarımız,
birtakım konularda seçime çeyrek kala bonkörce önerilerde bulunan
arkadaşlarımızın iktidarda oldukları veya iktidar ortağı oldukları dönemlerde
ne yaptıkları noktasında da muhtar arkadaşlarımızın ve milletimizin bir
sorgulama yapması gerekiyor.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Torba tasarının anlamı ne? Seçimlere beş kala ulufe
dağıtmak değil mi? Niye muhtarlara vermiyorsunuz?
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) – Şimdi, burada gelip seçime çeyrek kala birilerine selam
verme, onları ajite etme ve buradan birtakım oy devşirme iddiasında olan
arkadaşlarımızın, 1924 tarihinden bugüne kadar ne yapıldığı noktasında da
öncelikle ve öncelikle bir öz eleştiride bulunmaları gerekiyor.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz dokuz yıldır söylüyoruz Fahrettin Bey! Lütfen,
dokuz yıldır söylüyoruz!
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Muhtarlar kollarını açmış bekliyor sizi Fahrettin Bey!
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama “seçime çeyrek kala” diyor, dokuz yıldır
söylüyoruz!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) - Peki, biz ne yaptık değerli arkadaşlar? Bizim yaptığımız şey
şu… Evet, birtakım düzenlemeler belki zamanlama noktasında eleştirilebilir ama
burada söylenmesi gereken şey şu: Evet, AK PARTİ hükûmetleri olarak bizler
göreve geldiğimizden bugüne kadar yereli ve kararların yerelde alınmasını
önemsediğimizi çeşitli uygulamalarımızla gösterdik. Ne yaptık? Öncelikle ve
öncelikle hepimizin bildiği gibi İl Özel İdaresi Kanunu’nu, Belediye Kanunu’nu
değiştirdik. Hepimizin bildiği gibi Köylere Hizmet Götürme Birliği Kanunu’muzu
değiştirdik. 2005 yılında yaptığımız bu düzenlemelerle köylere hizmet götürme
birliklerini aktif hâle getirdik. İlçelerimizde kaymakamlarımızı bu birliklerin
başına getirdik, 2 il genel meclisi üyesi, 2 muhtarımızı da bu birliğe üye
yaptık. Bu il genel meclisi üyesi arkadaşlarımızın seçimini de orada, o
beldede, o ilçede görev yapan, seçilmiş olan muhtarlarımızın inisiyatifine
bıraktık. Muhtarlarımız toplanıp, bu birlikte görev alacak olan arkadaşlarımızı
bizzat özgür iradeleriyle seçtiler ve köylere ne tür yatırımların yapılacağına
da bizzat sürece dâhil olarak kendileri karar verdiler.
Peki, bu
dönemde başka bir şey yapılmadı mı? Evet, yine bu dönemde, bugün burada
eleştiri getiren arkadaşlarımız, 2002 yılında muhtar arkadaşlarımıza sadece ve
sadece 97 lira gibi -bugünden bakıldığı zaman çok komik oranda- bir ödeme
yapıyorlardı. Şu anda bu rakam yaklaşık 370 lira gibi bir rakama çıktı. Yeterli
mi? Değil. Bunun farkındayız.
Yine,
2006 yılında…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – BAĞ-KUR primi ne kadardı?
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) – Biz sizi dinledik Beyefendi, biz sizi dinledik. Yani
çıkarsınız…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama ajite etmeyin ya!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) – Kürsüde on dakika konuştunuz. Millet sizi dinledi,
milletvekili arkadaşlarımız dinledi. Müsaade edin, üç tane muhalefet partisinin
temsilcilerinin konuştuğu bir ortamda biz de İktidar olarak yaptıklarımızı
anlatalım. Bu hazımsızlık, bu sabırsızlık niye?
SIRRI
SAKIK (Muş) – Allah size de muhalefeti nasip etsin!
FAHRETTİN
POYRAZ (Devamla) – Yeterli olduğunu söylemiyoruz ama enflasyonun kümülatif
olarak yüzde 100 rakamına bile ulaşmadığı bir ortamda biz muhtar
arkadaşlarımıza yaptığımız ödemeleri yaklaşık yüzde 350 oranında artırdık.
Şimdi,
Bakanlar Kuruluna gelmiş olan Köy Kanunu’muz var. Nihayet, işte, 1924
tarihinden bugüne kadar, muhalefet partisi milletvekili arkadaşlarımızın da
görevde olduğu dönemlerde değiştirilmeyen Köy Kanunu’nu inşallah yakın bir zamanda
hep birlikte Mecliste değiştirme noktasına geleceğiz.
Burada,
arkadaşlarımızın bugün konuştuğu ve muhtar arkadaşlarımıza “Biz iktidara
gelirsek bunu taahhüt ediyoruz.” dediğimiz o düzenlemeyi zaten yapıyoruz, şu
anda Bakanlar Kurulunun gündeminde. Nedir o? Bir kere evvelemirde şunu
söyleyeyim: Köylerimizin kendine ait bir bütçesi olacak ve bu bütçe
çerçevesinde de tüm toplanan vergi gelirlerinin binde 5’ini bu köy bütçelerine
kaynak olarak aktarıyoruz. Yine, il özel idarelerinin bütçelerinin yüzde 1’ini
bu köylerimizin bütçesine kaynak olarak aktarıyoruz ama yaptığımız en önemli
şeylerden bir tanesi de bu muhtar arkadaşlarımızın sigorta primlerini de devlet
olarak biz ödemeyi üstleniyoruz burada. Şimdi, bu rakamlar da, topladığımız
zaman, değerli arkadaşlar, aşağı yukarı 1 milyar 161 milyon, yani eski rakamla
1 katrilyon 161 trilyon lira gibi yıllık bir bütçeye denk geliyor. Onu da
burada, yeri gelmişken sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, lafı fazla uzatmayacağım ama şu anda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin seçim sebebiyle sıkışan takvimini hepimiz biliyoruz, burada
vatandaşımız da buna şahit oluyor. Gece yarılarına kadar, şu anda
vatandaşımızın bizden beklediği kanunları çıkartmak için hep birlikte geç
saatlere kadar çalışıyoruz.
Şimdi,
gündemimizde, dün kabul ettiğimiz öneriler çerçevesinde, Anayasa Mahkememizin
teşkilat kanununun bir an önce çıkartılması noktasında bir çalışma programımız
var. Biz AK PARTİ Grubu olarak, evet, Cumhuriyet Halk Partisi Grubundaki
arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz tekrar bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirdikleri için ama biz AK PARTİ olarak, AK PARTİ hükûmetleri
olarak bu sorunun farkındayız, çözümü noktasında da hazırlığımızı yaptık,
bundan önce yaptığımız gibi, inşallah yakın zamanda getireceğiz ama bugün için,
biz Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemindeki Anayasa Mahkememizin teşkilat
kanununun çıkartılmasını talep ediyoruz. Dolayısıyla, bu araştırma önergesinin
bilahare, gerekirse tekrar gündeme getirilerek çıkartılması noktasında,
görüşülmesi noktasında bir düşüncemiz var.
Bu
düşüncelerle, Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu tekrar
ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Poyraz.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN -
Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.57
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.09
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri kabul edilmemiştir.
Alınan
karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu
Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (x)
BAŞKAN –
Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Dünkü
birleşimde, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen
tasarının birinci bölümünde yer alan 15’inci maddesi kabul edilmişti.
Şimdi, bu
bölümde yer alan diğer maddeleri ve varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra
oylarınıza sunacağım.
16’ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 16. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan
“Başkana” ibaresinin metinden çıkarılarak bunun yerine “Genel Kurula” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart Ramazan Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Mustafa
Özyürek Harun Öztürk
İstanbul İzmir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 16. maddesinin 5. fıkrasında yer alan “üyeler arasından”
kelimelerinden sonra gelmek üzere “en az biri hukukçu kökenden gelmek kaydıyla”
ibaresinin eklenmesini arz ederiz.
Behiç Çelik Beytullah Asil Nevzat Korkmaz
Mersin Eskişehir Isparta
Abdülkadir
Akcan Mehmet Şandır
Afyonkarahisar Mersin
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Soruşturma
Kurulunun yapacağı iş ve işlemlerin ceza usul yöntemlerini ilgilendirmesi
yönünden bu ibarenin eklenmesi teklif edilmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 16. maddesinin 3. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan
“Başkana” ibaresinin metinden çıkarılarak bunun yerine “Genel Kurula”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 696
sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak vermiş olduğumuz önergeyle
ilgili olarak söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu madde ile ilgili değerlendirmemizi sizlerle paylaşmak
istiyorum. Başkan ve üyelerin görevlerinden doğan veya görevleri sırasında
işledikleri iddia edilen suçlar için soruşturma açılması yetkisinin Genel Kurul
kararına bırakılması isabetli olmuştur. Nihai soruşturma açılmadan önce ihbar
ve şikâyetlerin bir ön incelemeye tabi tutulması işin doğası gereğidir. Ancak
ön incelemenin Anayasa Mahkemesi üyelerinden birine yaptırılmasına ilişkin
düzenleme konusunda bazı tereddütlerimiz vardır. Ya ön inceleme de soruşturma
aşamasında olduğu gibi, üyelerden oluşacak 3 kişilik bir kurul tarafından
yapılmalı ya da ön inceleme yapmak üzere görevlendirilecek üyenin, hakkında suç
isnadında bulunulan üyenin görev yaptığı bölüm dışından olmasına dikkat
edilmesi yerinde olacaktır.
Hakkında
suç isnadında bulunulan yüce mahkemenin Başkanı ile ilgili ön inceleme ve
gerektiğinde soruşturma işlemlerinin başlatılmasına kıdemli başkan vekili karar
verecektir. Ancak bu durumda gerek ön incelemenin gerekse soruşturmanın
objektif bir şekilde sonuçlandırılabilmesi için Başkanın bu işlemler sırasında
görevinden ayrılması gerektiğine ilişkin bir düzenlemenin yasada yer almasına
ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz.
Bir diğer
tereddüt konusu ise Genel Kurulun vereceği “Soruşturma yapılmasına gerek
yoktur.” kararına bir itiraz mekanizmasının öngörülmemesidir. Bu eksikliğin de
mutlaka bir şekilde giderilmesi gerekir çünkü bu tür soruşturmalarda,
soruşturmaya yer verilmemesi kararının, bir de bir üst merci tarafından
değerlendirilmesi öngörülmüştür.
Maddenin
6’ncı fıkrasında, ön inceleme yaptırılmasına, soruşturma kurulu üyelerinin
seçilmesine, soruşturmanın yapılmasına ve gereken diğer kararların verilmesine
dair esasların İç Tüzük’le düzenleneceği hükme bağlanmaktadır. Gerek bu fıkrada
sözü edilen işlemlerin gerekse Anayasa Mahkemesinin diğer görevleriyle ilgili
yaptığı işlemlerin İç Tüzük hükümlerine aykırılığı ileri sürüldüğünde, bu
itiraza hangi makamın bakacağı açık değildir. Bu konuda ortaya çıkacak muhtemel
ihtilafların ne şekilde halledileceğine ilişkin olarak Sayın Bakan tarafından
Genel Kurulun bilgilendirilmesi uygulamaya ışık tutacaktır.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle 24’üncü maddede raportörlerin raportör
kadrolarına atanarak görevlendirilmeleri söz konusu olduğu gibi, bunların başka
kurumlardan görevlendirilmesine ilişkin hükümler iç içe geçmiş durumdadır.
Dışarıdan görevlendirmelerde herhangi bir kadroya atama söz konusu olmadığında
bu kişilerin aylıklarının Anayasa Mahkemesi tarafından ödeneceği ifade
edilmekle birlikte bu ödemeye esas olacak
tutarın görevlendirilen kişinin kendi kurumundan alacağı aylık mı, yoksa
Anayasa Mahkemesinde raportörler için öngörülen aylığı mı alacağı konusu da
açık değildir. Bu iki görevlendirme iç içe geçmiştir. Bunun ayıklanmasında yeri
geldiğinde fayda vardır.
Bu
vesileyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
17’nci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kn. tasarısının 17. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “yer olmadığına”
kelimelerinden sonra gelmek üzere “dair” kelimesinin gelmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Şandır Behiç Çelik Nevzat
Korkmaz
Mersin Mersin Isparta
Beytullah
Asil Abdülkadir Akcan
Eskişehi Afyonkarahisar
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 17. maddesinin 4. fıkrasının 1. cümlesinden sonra
“Soruşturma kurulunun kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararına karşı
Danıştay ilgili dairesine itiraz edilebilir.” cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Canan
Arıtman
İzmir
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 S. Sayılı tasarının 17 nci maddesinin 4. fıkrasının 1. cümlesinden
sonra “yer olmadığı kararına karşı itiraz yapılabilir” ibaresinin eklenmesini
arz ederiz.
Sırrı Sakık Hasip Kaplan Ufuk Uras
Muş Şırnak İstanbul
Osman Özçelik M. Nezir Karabaş
Siirt Bitlis
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’de bir
dokunulmazlık tartışması yapıyoruz. Bu dokunulmazlık tartışmalarında hep
milletvekilleri akla geliyor. Oysaki askerî bürokrasi, yargı bürokrasisi ve
bürokrasinin kendisi, bunların üst yönetimleri, bir milletvekilinin
dokunulmazlığının 100 katı daha dokunulmazdır, 100 katı daha dokunulmazdır.
Bunları yargının önüne çıkarmak için özel usulleri var, özel incelemeleri var, özel
yasaları var ve kendini koruyan yasaları var yani kadıyı kadıya şikâyet eder
gibi yapıyorsunuz. Aldıkları her yanlış karar yanlarına kâr kalıyor, ülkeye
verdikleri her zarar yanlarına kâr kalıyor.
Bakın,
Anayasa Mahkemesinin -kapattığı- parti kapatma davalarının hepsinde Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesi Türkiye’yi mahkûm etti. Hepsinde derken bizim açtığımız
özellikle HEP, DEP, ÖZDEP, HADEP gibi davalarda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
Türkiye’yi mahkûm etti, tazminata hükmetti, ihlal siciline, ihlal üzerine ihlal
eklendi.
Rücu
yasasını çıkardık burada. Anayasa Mahkemesi yargıçlarına eğer bir tanesi rücu
edilseydi bu tazminatların, bu yanlış kararların bir tekini vermezdi, bir
tekini vermezdi; daha vicdanlı, daha insaflı, daha hukuka uygun, Anayasa’nın
90’ıncı maddesine uygun kararlar verirlerdi. Yalnız bu değil, yasamaya müdahale
ediyorlar, istedikleri gibi müdahale ediyorlar, yanlarına kâr kalıyor. Niye?
Milletvekilinden daha dokunulmazdırlar. Milletin seçtiği temsilcilerinin, bu
Mecliste temsil edilenlerin üzerinde dokunulmazlık zırhına bürünenlerin olduğu
bir ülkede demokrasi olmaz. 782 tane dokunulmazlık dosyası var. Bizimle ilgili
600 tane dokunulmazlık dosyası geldi. Bize istenen ceza 2.600 yıl hapis ama
bugün AK PARTİ’nin Genel Başkan Yardımcısı çıkıyor, televizyonda çok rahatlıkla
şunu söylüyor: “Düşüncelerinizi açıklayınız.” Biz düşünce açıkladık, bizimle
ilgili 600 tane fezleke geldi. Beyler, siz Ay’da mı yaşıyorsunuz, Jüpiter’de
mi, Satürn’de mi? Ayaklarınız bir yere bassın hele. Hangi düşünce
açıklamalarından dolayı bize dava açıldığını saysak… Onun kitabını yazmaya
başladım, onun kitabını yazıyorum, rezaletin. Darbelere karşı çıktığım için
bana fezleke hazırlanmış. “Darbeler” diyorum, “12 Eylül darbesinden hesap
soracağız.”, bana fezleke düzenlenmiş. Burada Başbakan da söylüyor, ona
düzenlemiyorlar.
Şimdi,
böyle bir anlayış içinde dokunulmazlık anlayışı sürerken birilerine istediğin
gibi dokunabilirsin ama yargı bürokrasisine dokunamazsın, Anayasa Mahkemesi
üyesidir, dokunamazsın; askerî bürokrasiye dokunamazsın, sivil bürokrasiye,
müsteşarına, yardımcısına dokunamıyorsunuz. E, niye; Memurin Muhakematı Kanunu
var? E, niye; Danıştaya gidilir? E, bunun içinde, bir de siz zorlaştırırsanız
bunu…
Ya,
birinci sınıf yargıç olmuş, Anayasa Mahkemesi yargıcı olmuş, Türkiye’de
namusun, çalışkanlığın, ahlakın, her şeyin temsili konumunda olan bir yargıç
neden yargılanmaktan korksun, söyler misiniz bana? Bunun izahını yapabilir
misiniz 74 milyon insana? Yapamazsınız arkadaşlar, bunu yapamazsınız. Burada
Anayasa Mahkemesi yargıcı da eğer suç işliyorsa, adı bir şeye karışmışsa, onun
hakkında ihbar varsa, onun hakkında şikâyet varsa, onun hakkında delil varsa
bir gün Anayasa Mahkemesinde kalmaması lazım, bir gün kalmaması lazım. E,
bırakın onu da -sonraki önergelerde açıklayacağız- önce, gelin, bu Anayasa’yı
değiştirelim arkadaşlar. Bu Anayasa değişmeden bunlarla bu iş olmaz, boşuna
kürek çekiyorsunuz, akıntıya kürek çekiyorsunuz, yanlış yapıyorsunuz, sondan
başlıyorsunuz. TÜSİAD’ın açıklamaları ortada. Sizin Anayasa’nızı hazırlayanların
imzası da var o çalışmanın içinde. Gelin bu ülkeye önce özgürlükleri getirelim.
Özgür bir ülkede özgür bir anayasayla özgür yargıçlar görev yapar. O özgür
yargıçlar da korkmaz diyoruz.
Önergemizi
bu nedenle verdiğimizi ifade ediyoruz.
Teşekkür
ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 17. maddesinin 4. fıkrasının 1. cümlesinden sonra
“Soruşturma kurulunun kovuşturma yapılmasına yer olmadığı kararına karşı
Danıştay ilgili dairesine itiraz edilebilir.” cümlesinin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Ramazan Kerim
Özkan (Burdur) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Canan Arıtman, İzmir Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
CANAN
ARITMAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demokrasinin var
olabilmesi için en önemli şart bağımsız yargının varlığıdır. O nedenle de
demokrasi ve cumhuriyet karşıtlarının en büyük hedefi de yargıdır. Siyasi
iktidar yargıyı siyasallaştırmak, egemenliği altına almak için Anayasa
değişikliği dahil her yola başvurmuştur. Yüksek yargıyı teslim alma süreci
tamamlandığında iktidarın önünde hiçbir engel, hiçbir fren sistemi
kalmayacaktır. Yargısı ele geçirilmiş, siyasi iktidarın emrine girmiş, medyasının
bir bölümü satın alınmış geri kalanı sindirilmiş, aydın, yurtsever kalemleri
zindanlara atılmış, üniversiteleri susturulmuş, ordusu yıpratılmış, yürütme,
yasama, Cumhurbaşkanlığı hepsi ele geçirilmiş, devletin tüm kurum ve
kuruluşları yandaşların, cemaatin adamlarıyla doldurulmuş bir Türkiye. Sözde
ileri demokrasi söylemleri ve önce işsiz ve yoksul bırakılıp sonrasında da
makarnalı nohutlu gıda yardımlarıyla kandırılmış bir toplum. Nazım’ın deyişiyle
“Hava ağır, ağır mı ağır.”
Arap
halkları bile diktatörlükten kurtulmak, demokrasiye kavuşabilmek için canları
pahasıyla mücadele ederken biz hızla demokrasiden uzaklaşıyoruz. Bu yasa
tasarısıyla, Anayasa Mahkemesine, tüm yüksek mahkeme kararlarını iptal yetkisi
tanınmaktadır ve Anayasa Mahkemesi diğer yüksek mahkemelerin üzerine
geçmektedir. Bu durum, hukuk sistemimizin iğdiş edilmesidir. Bir yüksek yargı
kararının bir başka yüksek yargı organınca iptal edilmesi hukuk sistemimizin
temel ilkelerine aykırıdır.
AİHM’in
bile yargı kararlarını iptal etme yetkisi yoktur. AİHM hukukçumuz Rıza Türmen
“Anayasa Mahkemesi adli mahkemenin kararlarını iptal edip onun yerine karar
veremez. AİHM’de olmayan bir yetki Anayasa Mahkemesine verilemez. Anayasa
Mahkemesinin iptal yetkisi ancak anayasaya aykırı yasalarla ilgilidir.” diyor.
Anayasa Mahkemesine, bir süper temyiz mahkemesi olarak diğer yüksek yargı
kararlarını iptal etme yetkisinin verilmesi diktatoryal bir uygulamadır.
Ayrıca, iktidar bu yolla her türlü denetimden kaçabilecektir. Yargıda tam bir
kaos ortamı oluşacak. Yerel mahkemeler, bölge adliye mahkemeleri, Yargıtay,
Anayasa Mahkemesi yani dört kademeli bir yargı sistemi olacak. Davalar
uzayacak, sonu gelmeyecek. Geç gelen adalet neredeyse artık hiç gelmeyecek ve yasa
tasarısı bu hâliyle de Anayasa aykırıdır.
Türkiye
hukuk devleti olma idealinden hızla uzaklaşıyor. Hukuk devletinin olmadığı
yerde insan hakları, özgürlükler ve demokrasi de olmaz, ileri demokrasi ise hiç
olmaz.
Değerli
milletvekilleri, siyasetin çivisi çıkabilir, ekonominin çivisi çıkabilir fakat
adaletin çivisi çıkarsa hiç kimse yarınlara güvenle bakamaz. Adalet
temellerinden sarsıldığında hiçbir şeyin sağlamlığından bahsedilemez.
Bakın,
şimdi, sizlere bir bilimsel tanımlama sunmak istiyorum, diyor ki: “Hukuk
devletinden uzaklaşıldıkça rejim de otoriter ya da totaliter nitelik kazanır.
Otoriter, totaliter rejimlerde iktidar bağımsız yargıya izin vermez. Yargıyı ya
tamamen kendisine bağlar ya da üzerine baskı kurarak kendi siyasal çıkarlarına
uygun kararlar çıkmasını sağlar. Bunun için de yüksek yargıçlar kuruluna ve
anayasa mahkemesine kendine yakın kişiler atar.” Bu bilimsel tanımlamaya göre
ülkemizi hangi sınıfa koyarsınız, demokratik mi, totaliter mi? Cevabı çok net
ve acıklıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu yüksek mahkemenin kralın mahkemesi olmaması için, birazcık
demokrasi, birazcık hukuk devleti için verdiğimiz bu önergenin kabulünü rica
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler...
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma saati: 16.31
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.39
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 17’nci maddesi üzerinde verilen İzmir Milletvekili
Canan Arıtman ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kn. tasarısının 17. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “yer olmadığına”
kelimelerinden sonra gelmek üzere “dair” kelimesinin gelmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Şandır
(Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemiz
bir düzeltme önergesi; daha iyi anlaşılabilmesi için, anlamın ortaya
çıkabilmesi için bir kelimenin ilavesiyle ilgiliydi. Sayın Komisyon ve Sayın
Hükûmet katılmadı, gerekli görmediler, canları sağ olsun.
Değerli
milletvekilleri, tekrar ifade etmekte fayda görüyorum, Anayasa, yani teşkilat
yasasını kurmaya çalıştığımız Anayasa Mahkemesinin konusu olan Anayasa bir
toplumsal sözleşme, Anayasa Mahkemesi de bu toplumsal sözleşmenin taraflarının
Anayasa’ya uyup uymadıklarını denetleyen ve bu konuda yetki kullanan kurulların
aralarındaki dengeyi gözeten çok temel, sistemin en temel, kilit taşı
mahiyetinde bir kurumu. Bu kadar bir olan, birlikte yaşamak için, toplumsal
birliğimiz, ortak paydamız için bu kadar önemli stratejik değerde bir kurumun
yasasını çıkarıyoruz ve bu kurumun başkan ve başkan vekillerinin üyelerinin
özlük haklarıyla ilgili bir maddeyi tanzim ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, 17’nci madde “Adli soruşturma ve kovuşturma” başlığıyla yer
bulan bir madde. Burada başkan ve üyeleri hakkında koruma tedbirleriyle ilgili
düzenlemenin yapıldığı ifade ediliyor.
Değerli
milletvekilleri, bu kadar önemli olan bir kurumun Başkan ve üyelerinin
korunmasıyla ilgili hukuki düzenleme gerçekten önemli. Demokrasi ve hukuk
birbirini o kadar yakından, içeriden etkileyen olmazsa olmaz iki temel
müessesedir, kurumdur ki birindeki yanlışlık veya tereddüt diğerini ortadan
kaldırır. Türkiye Cumhuriyeti devleti eğer bir hukuk devletiyse ve bizim
rejimimiz bir arada yaşama sistemimizin adı demokrasi ise bunun arasındaki ilişkiyi
düzenlerken çok dikkatli olmak gerekmektedir.
Başkan ve
üyelerin dokunulmazlığının düzenlendiği bu maddede öyle bir düzenleme var ki
ağır cezalık ve suçüstü durumlarının dışında veya bu konularla ilgili
kovuşturmanın Yargıtay Ceza Genel Kurulunca yapılacağını ifade ediyor. Yanlış
bilmiyorsam 387 üyeli Yargıtay Ceza Genel Kurulunca kovuşturmanın nasıl
yapılacağını, nasıl bir pratik bulunacağını tüm hukukçuların dikkatine
sunuyorum. Bu kadar toplumsal değeri olan bir kurumun işleyişini, yönetimini
tanzim ederken, Başkan ve üyelerinin dokunulmazlığını tanzim ederken bu türlü
dolambaçlı yollara başvurulacağına, bu kanunun 10’uncu maddesinde tanzim
ettiğimiz on iki yıl süreli bir görevlendirme var. Hâlbuki dokunulmazlıkları
kanunla değil de kazandırılan statüyle sağlayabilseydik, buraya seçilen
hâkimleri yüksek yargıç hâline getirip Anayasa Mahkemesini yüce mahkeme hâline
getirip emekli oluncaya kadar yargıçlık yolunu açabilseydik, bu türlü arkadan
-affedersiniz- dolambaçlı yollarla dokunulmazlık tesis etmeye gerek kalmazdı.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin hukuk devleti sisteminin, Türk demokrasisinin en
sıkıntılı kurumu dokunulmazlık sistemidir. Bu devlette hukukun üstünlüğü eğer
vazgeçilmez bir konuysa hukukun üstünlüğünün dışında dokunulmazlık tesis
ettiğimiz o kadar kişi ve kurum var ki yani bu hukukun nerede uygulandığını
gerçekten sorgulamak lazım. Hukuk kime uygulanıyor değerli milletvekilleri?
Vatandaşa uygulanıyor mu? Vatandaşın dışında hukukun uygulandığı,
uygulanabildiği yani dokunulmazlığı olmayan bir alan olduğunu söyleyebilir
misiniz? Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri için ortaya koyduğunuz
dokunulmazlık sistemi, sistemin özüne, felsefesine, anlayışına ve amacına
aykırı. On iki yılla sınırlayıp hâkimleri böyle dar bir alana sıkıştıracağınıza
ve o alanda birtakım dokunulmazlık tedbirleri alacağınıza onu özgür
bıraksaydınız da yüksek yargıç seviyesine, yüce mahkeme seviyesine
çıkarsaydınız çok daha doğru yapardınız.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Bunları ifade etmek için söz aldım.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
18’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 18. Maddesinin 2 numaralı fıkrasında yer alan “geçmiş
ise” ibarelerinin “geçmiş olması hâlinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Behiç Çelik Faruk Bal Nevzat Korkmaz
Mersin Konya Isparta
Mehmet Şandır Mustafa Kalaycı Akif
Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi, bu
önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde
kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 18. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “veya hizmetin
aksamasına yol açan hâl ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart Ramazan Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Ali
İhsan Köktürk
Zonguldak
Diğer
önerge sahipleri:
Hasip Kaplan Ufuk Uras Osman
Özçelik
Şırnak İstanbu Siirt
Sırrı
Sakık M. Nezir
Karabaş
Muş Bitlis
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın
18’inci maddesine yönelik önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi temel hak ve özgürlükleri, anayasal
düzeni koruyan, bu bağlamda Anayasa’yla kendisine verilen denetim görevini
yerine getiren Anayasa Mahkemesinin görüşmekte olduğumuz yasa tasarısının
hazırlık sürecinden Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yasalaşma sürecine kadar
uzlaşmanın esas alınması gerekirken, maalesef bu yasa tasarısı da yargıyı
biçimlendiren diğer yasa tasarılarında olduğu gibi tek yanlı ve baskıcı bir
mantıkla hazırlanmıştır.
12 Eylül
2010 tarihinde gerçekleştirilen referandumdan sonra Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirilen Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu yasası, Danıştay ve
Yargıtayın yapısını değiştiren, torba kanunla adli yargıyı, idari yargıyı,
Danıştayı ve Yargıtayı biçimlendiren siyasal iktidar, tek yanlı, baskıcı ve
kadrolaşmaya dönük bugünkü yasa tasarısıyla da anayasa yargısını, Anayasa
Mahkemesini kendine göre biçimlendirme çabalarını nihai bir aşamaya
taşımaktadır.
Anayasa
değişikliği sonucu Cumhurbaşkanına ve Türkiye Büyük Millet Meclisine tanınan
üye seçim yöntemiyle yasama ve yürütmeye karşı bağımsızlığını kaybeden Anayasa
Mahkemesi, bugün görüşülen yasa tasarısıyla da Anayasa değişikliğinin de
kapsamını aşan görev ve yetkilerle donatılarak hukuk devletinin ve bağımsız
yargının temellerini sarsan bir yapıya büründürülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bütün bu düzenlemelerle, Anayasa Mahkemesi parlamenter
demokrasinin koruyucu bir denetim organı olmaktan çıkarılarak, siyasal
iktidarın uygulamalarının tevsik makamına dönüştürülmekte, bu şekliyle de
Anayasa’mızın 2’nci maddesinde ifadesi bulunan hukuk devleti ilkesinden hızla
uzaklaşılmaktadır.
Anayasa’mızın
başlangıç kısmında ifadesi bulunan kuvvetler ayrılığı ilkesi ağır bir şekilde
zedelenmekte, ortadan kaldırılmaktadır ve yine bu tür düzenlemelerle
demokrasinin temeli olan çoğulculuk anlayışı, yerini, tek kişinin
hegemonyasına, tek kişinin diktatörlüğüne doğru giden totaliter bir rejime ve
anlayışa bırakmaktadır. Değerli arkadaşlar, böyle bir anlayış ve bu anlayışı
mutlaklaştırmaya yönelik düzenlemeler, demokratik devlet yapılanmasında hiçbir
şekilde kabul edilemez, meşru görülemez, demokratik düzenle hiçbir şekilde
bağdaşamaz.
Değerli
milletvekilleri, önerge konusu olan 18’inci maddeye baktığımızda ise, tasarının
18’inci ve 19’uncu maddelerinde, disiplin suçu oluşturacak eylemler arasında
fark bulunması açık bir çelişki olarak karşımıza çıkmaktadır. 18’inci maddede
disiplin soruşturması gerektiren eylemler “Yargıçlık mesleğinin vakar ve
şerefiyle bağdaşmayan, hizmetin aksamasına neden olan hâl ve hareketler.”
olarak belirtilmişken tasarının 19’uncu maddesinde buna ek eylemler
sayılmıştır. Dolayısıyla, tasarının 18’inci ve 19’uncu maddeleri arasında açık
çelişki söz konusudur. Bu nedenle tasarıya ve madde düzenlemesine karşıyız.
Önergemizin
kabulünü diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Köktürk.
Diğer
önerge üzerinde Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
MEHMET
UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; teknik bir konu ama daha
adil bir uygulama olacağı varsayımıyla bu değişiklik önergesini verdik. Bu
hafta, hafta sonu ve pazartesi günü “nevruz” bayramıydı; bu, hepimizin ortak
bayramı. Görülüyor ki, bayramlarda, ortak günlerde, baş başa verip
sorunlarımızla başa çıkmamız açısından bugünler bir önemli vesile. Genel olarak
Türkiye'nin bütününe baktığımızda, nevruzun, çok, barış içerisinde, ortak bir
duygudaşlıkla kutlandığını görüyoruz ve istiyoruz ki, ne gaz bombaları olsun ne
su sıkılsın ne itiş kakış olsun. Ama münferit vakalar bir yana, Türkiye
genelinde toplumumuzun ortak özlemi bir an önce barışın sağlanması, eşit
koşullarda bir arada yaşama konusunun adımlarının atılmasıdır.
Ben de
İstanbul “nevroz”unda 100 binlerce insanın katıldığı bir zeminde yaptığım
konuşmada başta şehit anaları olmak üzere Cumartesi Anneleri, Barış Anneleri
bir mutabakatla adım adım Türkiye’de demokrasinin, özgürlüklerin ve barışın
tesis edileceğinin altını çizdik. Hiçbir şekilde dayatmayla, fiilî durumlarla
adım atmak mümkün değil. Dolayısıyla, Mecliste de Anayasa değişikliği dâhil
olmak üzere her konuda mutabakatın sağlanması, bir oydaşmanın sağlanması çok
önemli. Bu konuda basına da çok önemli görevler düşüyor yani yangına körükle
gitmek değil, şoven milliyetçi duyguları körüklemek değil, ortak paydaların
altını çizmek çok önemli.
Geçenlerde
benim de başıma geldi, Sayın eski Adalet Bakanımızla iki buçuk ay önce yapmış
olduğum bir görüşme sanki iki gün önceki bir görüşme gibi yansıtıldı. Şahsa
dayalı ceza uygulamasına MHP Grubu dâhil hemen herkes karşıyken bu konuda ne
düşündüğünü sorduğumda siyaseten ve hukuken uygun görmediklerini ifade
etmişlerdi ama sonra aslı astarı olmayan, tamamıyla asparagas üzerinden bir habercilik
anlayışı kabul edilebilir değil. Biz, basın-yayın okullarında ilgili şahıslara
başvurulmadan haber yapılmaması gerektiği gibi etik ilkeleri kendi
öğrencilerimize anlatıyoruz. Bu Meclise geldiğimde mal bildiriminin boş bir
kâğıt olduğunu ifade etmiştim. Ne araziler ne mallar vesaire bir sürü şey
çıktı. Basınımızın bu konuda özeni çok önemli, hele ki konu barış olduğunda,
demokrasi olduğunda çok daha önemli. Barışın sağlanması, kardeş kanının
akmasının ortadan kaldırılması hepimizin ortak özen göstermesi gereken kamusal
bir görev olarak önümüzde duruyor.
Şimdi,
Anayasa Mahkemesine, hatırlarsanız, Anayasa Mahkemesiyle ilgili değişiklik bir
partimiz tarafından götürüldüğünde yani “Yargı ele geçiriliyor.” gerekçesiyle
Anayasa Mahkemesi bunu reddetti. Bizim, aslında, 12 Eylül rejiminin
kazanımlarını cumhuriyetin kazanımı gibi takdim etme ve yargı kurumlarına kale
gibi bakma alışkanlığından vazgeçmemiz gerekiyor. Ne tutum almış olursak olalım
geçmişte, bugün yeni bir Anayasa’nın inşa edilmesinde mutabakat sağlamamız çok
önemli. Mesela, BDP, herhangi bir etnik aidiyete göndermek yapmaksızın bir
yurttaş Anayasası’nın gerçekleşmesi konusunda son derece pozitif katkılar ileri
sürüyor. Yurttaş merkezli bir Anayasa konusunda adım adım tutum almamız son
derece önemli.
Siyasetin
kara kutusunu açtığımızda -uçaklar düştüğünde nasıl açılıyorsa- aslında sadece
bağnazlık çıkıyor, sofuluk çıkıyor, fikrî taassup çıkıyor, kendi görüşünü
başkasına dayatma çıkıyor. Buna hiçbir şekilde tevessül etmemeliyiz.
Cizvit
papazlarının en büyük sloganı “Amacın yüceliği her türlü aracı meşru kılar.”
anlayışıdır. Yani amacımız ne kadar meşru olursa olsun eğer ona uygun araçları
Mecliste bir mutabakatla sağlamıyorsak amacımızın ulvi olması sonucu
değiştirmiyor. O yüzden, başka görüşlere açık olmamız, yaşamımızda keşfedilecek
bir şey kalmamışsa taşlaşmış olduğumuzu unutmamamız gerekiyor. Birbirimize
karşı ön yargılı olmamalıyız, ön yargının yargıların en kötüsü olduğunu
bilmeliyiz ve ataletin her zaman hamaset ürettiğini unutmamalıyız.
O yüzden,
bu yeni Anayasa meselesinde alacağımız tutum turnusol kâğıdıdır. Akıllı insan,
yanlış yapmayan insan değil, yanlışlarını düzelten insandır. Bizim de buna
uygun davranmamız gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istemiştik.
BAŞKAN –
Sayın Hamzaçebi, kusura bakmayın ben duymadım. Bundan sonrakinde…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Peki, arayalım Sayın Hamzaçebi.
Kabul
etmeyenler…
Katip
üyeler arasında anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağız.
iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 18. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki yer alan “geçmiş
ise” ibarelerinin “geçmiş olması halinde” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu ibare
konuyu daha iyi ifade etmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
19’uncu
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 19. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “şarttır”
kelimesinin “aranır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Mustafa Kalaycı
Konya Mersin Konya
Akif Akkuş Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Mersin Isparta Mersin
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge de aynı mahiyettedir. Şimdi
bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 19. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “hizmetin
aksamasına yol açan hal ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Nur Serter Atilla Kart
Mersin İstanbul Konya
R.
Kerim Özkan
Burdur
Diğer
önerge imza sahipleri:
Hasip Kaplan Ufuk Uras Osman Özçelik
Şırnak İstanbul Siirt
Sırrı
Sakık M. Nezir
Karabaş
Muş Bitlis
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Nur Serter, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
FATMA NUR
SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı yasanın 19’uncu maddesinin
(1)’inci fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
19’uncu
maddenin (1)’inci fıkrasında yer alan “hizmetin aksamasına yol açan hâl”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını teklif ediyoruz. Çünkü bu ibarenin
belirsizlik içerdiğini ve uygulamada sorunlara ve aksamalara yol açacağını
düşünüyoruz. Hiç kuşkusuz, bir kanun metninde yer alan bir ibarenin yanlış
uygulanması yargı kurumlarına olan güvenin sarsılması açısından büyük önem
taşımaktadır. Yargı kurumlarının güvenirliği, bağımsızlığı ve tarafsızlığı
demokrasi ve hukuk devleti bakımından büyük önem taşır. Taraflı ve bağımlı bir
yargı demokrasinin önündeki en büyük engeli oluşturur. Aslında yargı
bağımsızlığı, hiç kuşkusuz, demokrasiyle totaliter rejimler arasındaki en temel
ayraçtır. Bir rejimin demokratik mi yoksa totaliter bir rejim mi olduğunu
anlayabilmeniz için önce o ülkedeki yargıya bakarsınız, eğer yargı bağımlı bir
yargıysa, yandaş bir yargıysa, taraflı bir yargıysa o ülkede demokrasiden söz
etmek kesinlikle mümkün değildir.
AKP,
iktidar olduğundan bu yana, kendinden farklı görüş oluşturan, kendisine muhalif
görüşler oluşturan bütün kurumları etkisiz hâle getirecek bir proje
başlatmıştır. Bu proje içerisinde, hiç kuşkusuz, hedef tahtasına oturtulan
kurumlardan birisi de yargıdır ama AKP işe yargıyla başlamadı. AKP işe önce YÖK
ve üniversitelerle başladı. Önce kendi YÖK’ünü, kendi rektörlerini, kendi
yandaş rektörlerini oluşturdu ve bu rektörler aracılığıyla, bu YÖK aracılığıyla
da, hiç kuşkusuz, üniversiteleri susturdu. O kadar susturdu ki, Türkiye'nin
üniversitelerindeki hukuk fakültelerinin hiçbirisinden bu ülkede referandum
yapılırken tek bir aykırı ses yükselemedi. Çünkü yaratılan korku imparatorluğu,
dinlenen telefonlar, içeri atılan rektörler ve üniversite öğretim üyelerinin
baskısıyla referandumdan kendi yandaş üniversiteleri aracılığıyla ses
çıkartmamayı başlattı. Ardından, sıra sivil toplum kuruluşlarına geldi. AKP,
sivil toplum örgütleri içerisinde “Atatürk” diyen, “çağdaşlık” diyen,
“demokrasi” diyen bütün sivil toplum örgütlerini ya genel merkezlerine
baskınlar düzenleyerek ya bu kurumların başkanlarını içeri atarak susturmayı
başardı, sonra sıra medyaya geldi.
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) – İkna odalarınızdan bahsedin!
BAŞKAN –
Sayın Ocakden…
FATMA NUR
SERTER (Devamla) – Hiç kuşkusuz medya, içeri atılan özgür kalemleri susturarak,
bu gözdağından en büyük payı aldı.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hangi suçtan içeride?
BAŞKAN –
Sayın Milletvekili, lütfen müdahil olmayınız.
FATMA NUR
SERTER (Devamla) - Şimdi zincirin son
halkasına sıra gelmiştir, şimdi sıra yargıdadır. HSYK, Yargıtay ve Danıştaydan
sonra zincirin son halkası olan Anayasa Mahkemesi de bugün işte o gözdağından
payını alacak, işte AKP’nin yandaşı bir kurum hâline dönüştürülecektir. Böylece
proje tamamlanmıştır. Proje, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve AKP projesidir.
Proje, Türkiye’de kendi yapay demokrasisini AKP’nin yaratma projesidir ama bu
proje 12 Haziranda gerekli cevabı sandıkta alacaktır.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – Millet projesidir, millet!
FATMA NUR
SERTER (Devamla) - Türkiye “demokrasi” diyecektir, “bağımsız yargı” diyecektir,
“özgürlük” diyecektir ve bu Meclis bundan sonra özgürlük ve demokrasinin gerçek
sahibi olacaktır.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Serter.
Önerge
üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, bu maddeyi biraz dikkatinize sunmak
istiyorum. Bir hukukçu olarak ben anlamadım, eğer sizden anlayan varsa lütfen
bana anlatsın, ben de ikna olayım.
Şimdi bu maddede
“Anayasa Mahkemesinin bir üyesi veya başkanı, özel görev almaları, yemine
aykırı davranmaları ve üyeliğin vakar ve şerefiyle bağdaşmayan bir iş
yaparlarsa…” diyor. “…hizmetin aksamasına yol açan hâl ve hareketlerinin sabit
görülmesi hâlinde…” Yani Anayasa Mahkemesi yargıcının yargı görevini yapmasını
aksatacak bir hâl doğurursa. Bakın, size o hâli doğurmayacak suçları sayacağım:
Bir, kumar oynarsa bu hâl doğmaz, yolsuzluk yaparsa doğmaz, rüşvet alırsa
doğmaz, hatta toplu seks yaparsa, yakalansa bile doğmaz, hizmetin aksamasını
engellemez. Bakın, çok açık söylüyorum: O kadar yanlış, o kadar çarpık, o kadar
denetimsiz, o kadar ölçüsüz düzenleme olmaz.
Bakın,
ihale alsa hizmetini aksatmaz, rüşvet alsa, yüzde 10 komisyon alsa yine
hizmetini aksatmaz. Hatta ve hatta, bir şey söyleyeyim, yüz tane daha suç
sayabiliriz. Bu yüz tane suç da görevle de ilgili değil, yeminlerle ilgili
değil. Hatta ve hatta şeref ve vakarla da ayrı bir konuda ölçümlemeye alırsanız
hizmeti aksatmaz. Şimdi, siz bütün bunların hâlâ bu görevin, en yüksek
mahkemenin üyeliğinin devamı için kalmasını ister misiniz? Şimdi soruyorum
size, soruyorum. Yani şimdi benim saydıklarım bu, benim anladığım bu, eğer ben
bunu farklı anlıyorsam, Sayın Bakan da hukukçudur, çıksın burada anlatsın. Eğer
burada benim söylediklerimin tersi bir şey varsa, Sayın Kuzu da Anayasa
Komisyonu Başkanıdır…
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Söyleriz söyleriz, Sayın Başkan izin
verirse söyleriz.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Bunun söylemesi ne… Yemin içti, görevi dışında suç işledi…
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Kaplan, gelmiyor göreve, ne
yapacaksınız?
HASİP
KAPLAN (Devamla) – …yüz kızartıcı suç işledi, ahlaki yönden ağır bir suç
işledi, rüşvet işledi, yolsuzluk işledi, ihaleye karıştı, bir siyasiyle iş
birliği yaptı, bir çeteyle iş birliği yaptı, bir organizasyonla yaptı. E, bu
onun hizmetini aksatmaz ki, yine gidecek sabah Anayasa Mahkemesindeki odasında
oturacak, yine gidecek toplantılara katılacak, yine karar yazacak, yine verecek.
Böyle bir mantık, bir anlayış olabilir mi arkadaşlar? Bunun izahı… Hani, kanun
lastiktir anlarız, anlatılır vatandaş böyle bilir kanun lastiktir istediği gibi
uzar da, ya bu kadar da uzatılmaz, yapmayın, etmeyin. Bu kauçuklar son model,
yeni mi çıktı? Yasa kauçuktan öte bir şey ya! PVC sanayisinde devrim
yaratıyorsunuz. PVC sanayisinde bile böyle bir lastiğin hammaddesi daha dünyada
yaratılmadı yani. Etmeyin, eylemeyin, kimi koruyorsunuz? Bir tek faşist
devletlerde Mussolini zamanında korporasyon sisteminde piramit örgütlenmede,
tepe örgütlenmede merkezi korumak için, darbecileri korumak için, cuntacıları
korumak için, birilerini korumak için özel yasalar çıkarılır. Ya, yargıçların
buna ihtiyacı var mı Allah aşkına? Bir hukuk devletinde, bir demokraside
yargıçların buna ihtiyacı var mı? Eğer bir yargıç zaten o sıfatına aykırı bir
durumla karşı karşıyaysa o yargıç orada nasıl durur? Türkiye’de, bana söyler
misiniz, bu suçları işleyecek bir yargıç Anayasa Mahkemesinde nasıl durur? Eğer
duramıyorsa, buna iğne ucu kadar tereddüt yaratacak bu düzenlemeyi lütfen
düzeltin, lütfen düzeltin. Yanlış yapmaktan vazgeçin. Kimse kimseyi korumasın.
Herkes yargının önünde açık olsun. Başbakan da yargının önünde açık olsun,
Anayasa Mahkemesi yargıcı da yargının önünde açık olsun, milletvekili de açık
olsun, herkes açık olsun. Ama önce yargının en tepesinden başlayacaksınız. Onun
için, Sayın Bakan, Sayın Komisyon Başkanı, bu benim söylediklerimin aksini
iddia ediyorsanız sizi ispata davet ediyorum, buyurun.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Yerine getireceğim Sayın Hamzaçebi.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi vardır,
yerine getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Köktürk, Sayın Köse, Sayın Oksal, Sayın Yazar,
Sayın Serter, Sayın Öztürk, Sayın Pazarcı, Sayın Susam, Sayın Özer, Sayın
Aydoğan, Sayın Güvel, Sayın Genç, Sayın Günday, Sayın Ersin, Sayın Baytok,
Sayın Arıtman, Sayın Hacaloğlu ve Sayın Anadol.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Aynı
mahiyetteki önergeler kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 19. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “şarttır”
kelimesinin “aranır” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, bu önergeyi takdire
bırakıyoruz.
Yalnız,
Sayın Kaplan’ın deminki konuşmasında, verdiği önergeyle konuşması arasında hiç
ilgi ve alaka yok. “Hizmetin aksamasına yol açan hâl” diyor, disiplinle alakalı
bir konudur, diyelim devam etmemesi… Yoksa efendim, rüşvettir, hırsızlıktır
bilmem bunlar zaten suçtur yasada. O açıdan, bu kadar ithamı hak etmedik. Bunu
açıklamak istedim.
Önergeyi
takdire sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Soruşturma on yıl sürdü, o zaman yargıç da on yıl görev
yapsın!
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu ibare
konuyu daha iyi ifade etmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 20’nci madde üzerinde iki önerge aynı mahiyettedir. Şimdi bu
önergeleri okutup birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde
kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 20. maddenin 1. fıkrasında yer alan “idari”
ibaresinin “yönetsel” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Mehmet
Ali Susam
İzmir
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Hasip Kaplan Ufuk Uras Osman Özçelik
Şırnak İstanbul Siirt
Sırrı
Sakık M. Nezir
Karabaş
Muş Bitlis
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 20’nci maddesiyle
ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Parlamentonun seçim kararı aldığı ve yavaş yavaş seçime gideceği
bugünlerde çok önemli bir kanunu tartışıyoruz. Referandumla ilgili gündem
maddelerini konuşurken Türkiye’de dikkati çektiğimiz bir konu vardı, yargının
bağımsızlığını ve tarafsızlığını, adil yargının oluşmasını herkesin yürekten
arzu etmesi gerektiğini söylemiştik ve referanduma giderken yargı üzerinde
iktidarın, özellikle yürütme organının etkin hâle geleceğini söyleyip
uyarılarımızı yapmıştık. Sizlerse o zaman demiştiniz ki: “Biz, ileri
demokrasiyi getireceğiz, yargının bağımsızlığını sağlayacağız.” ve buna ilişkin
topluma ciddi şekilde vaatler vermiştiniz. Bugün yaklaşık yüz doksan gün geçti,
sizin verdiğiniz vaatlerle Türkiye’nin gerçek tablosunu karşılaştırdığımız zaman
ortaya çıkan tablo sizin vaatlerinizin ileri demokrasi değil, tamamen bizim
uyardığımız gibi, yargının ele geçirilmesi, yürütmenin yargı üzerinde
egemenliğinin oluşturulması şeklinde maalesef tezahür etmiştir. Bugün de bu
kanunda da bir kez daha görüyoruz ki bu bir düzenlemeyle kalıcı hâle
getirilmeye çalışılmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bir şeyin altını çizeyim, Türkiye’de hepimiz ileri demokrasinin
oluşmasını çok arzu ederiz. Değerli arkadaşlar, eğer Sayın Meclis Başkanı da
uyarır, kendi aranızdaki konuşmaları keser, bana üç dakika konuşma hakkını
tanırsanız bir şeyin altını çizmek istiyorum. Az önce bir konuşmacı bayan
arkadaşımız çıktı. Bayan arkadaşımızın konuşması sırasında kendi fikirlerini
belirtirken ona iktidar sıralarından, özellikle de milletvekili
arkadaşlarımızın davranışlarını oturduğum yerden izlerken hiç hoş karşılamadım.
İnşallah, arzu ediyorum ki...
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) – Biz de zulümleri hiç hoş karşılamamıştık.
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) – İnşallah, arzu ediyorum ki bu Meclis yeni dönemde daha
çok kadın ağırlıklı...
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) – Zulmü hiç hoş karşılamamıştık.
BAŞKAN –
Sayın Ocakden...
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) - Bir hanımefendiye, kadın ağırlıklı bir Meclis olarak
gerekli ilgiyi, dikkati ve saygıyı göstererek, bu kürsüdeki konuşmacılara
gerekli ilgiyi gösterir.
MEHMET
OCAKDEN (Bursa) – Milletçe baskılardan hiç hoşlanmamıştık.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen.
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir konunun altını daha çizmek
istiyorum. Bu iktidar her şeyi kendisine yontmayı çok iyi biliyor. İşte son bir
konu, esnaf kefalet kooperatifleri kredilerinin yeniden yapılandırılarak sanki
Hükûmetin yaptığı bir uygulamaymış gibi bu Mecliste ve kamuoyunda yansıtılması
gerçekleştirildi. Kredi kooperatiflerinin yapmış olduğu uygulama,
kooperatiflerin kendi kârlarından ve kendi uygulamaları noktasında almış olduğu
bir karardır. Bu, Hükûmetin bir kararı olsaydı, bundan iki ay önce yaptığımız
torba yasa içerisinde konulurdu, yapılırdı. Ama sanki Hükûmet yapmış gibi ve içeriği
farklı lanse edilerek, burada esnafa bir yeniden yapılandırmayla, Hükûmetin
kıyağı gibi sunulmaya çalışılması da bu kamuoyunu aldatmaya yönelik çok yanlış
bir duygudur.
Bu
anlamıyla, zamanım yetmiyor ama şunu söyleyeyim, bir dahaki konuşmalarımda bunun
altını çizeceğim ve ne olduğunu bir kez daha söyleyeceğim, hep beraber şunu
yapmalıyız: Bu ülkede demokrasiyi istiyorsak muhalefete tahammül edeceğiz, bu
ülkede demokrasiyi istiyorsak herkesin özgürce fikirlerini söylemesine tahammül
edeceğiz. Seçimle elde ettiğiniz çoğunluğun bu ülkenin demokrasisinde size
istediğinizi yapma hakkını vermediğini, yasaların her şeyin üstünde olduğunun
kabul edilmesi gerektiğini sizler de öğreneceksiniz inşallah.
Bu
duygularla, sizleri saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Önerge
üzerinde söz isteyen Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Uras.
MEHMET
UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; aslında burada
konuştuğumuz bütün konular, siyasette kararı alanlarla kararı uygulayanlar
arasındaki açı farkının yasal ve anayasal düzeyde nasıl azaltılacağı konusu.
Geçenlerde
Yeşiller Partisi Milletvekili Helene Flautre’la Kuzguncuk’taki Bizans
Bostanı’na gittim, ta Bizans’tan kalan bir bostan. Okul açmaya çalışıyor bizim
Vakıflar Müdürlüğü. Binlerce Kuzguncuklu altına imza altmış “Deprem olursa
soluk alacağımız tek alan odur.” diye. İşte size bir örnek: Söz, yetki, karar
yurttaşta olacak mı, olmayacak mı? Bilincin en temel özelliği insanın kendi
kendini algılaması. Kendi kendimizi, kendi durumumuzu, demokrasi karşısında
verdiğimiz sınavı algılayamıyorsak zor bir durum.
Biliyorsunuz,
Temel 10’uncu kattan düşmüş, yere çakılmış. “Ne oldu, bir şey oldu mu?” diye
gelip sormuşlar, “Vallahi bilmiyorum, ben daha yeni geldim.” demiş. Yani birçok
arkadaşımız da sanki, hakikaten, bu memleketin gerçeğiyle yepyeni karşılaşıyor
gibi gözüküyor.
Unutmayalım
ki iktidar sahipleri de aslında kullandıkları iktidara tabidirler. Bu iktidar
geleneğinin değiştirilmesi ve dönüştürülmesi bizim asli görevimizdir. Çok sesli
bir dünyaya tek sesli bir araçla ulaşılmaz. Onun için politik ahlakta araçlarla
amaçların uygun olması önemlidir.
Şöyle bir
tarihimize baktığımızda, ta Osmanlıda 1870’lere kadar tüzel kişiliğin
olmadığını görüyoruz. Tüzel kişilikler üzerinden siyaset yapmak kolay bir iş
değildir. “Kadınlar yeterince yer almıyor.” dedi bir arkadaşımız. Bir sınav
sorusu sorayım, “Kadınlar halk fırkası kurmak istediklerinde acaba izin kimden
ve hangi gerekçeyle çıkmamıştı?” sorusunun yanıtına bir bakalım isterseniz.
İkinci
sınav sorusunu sorayım: “Bir devlet büyüğü diyor ki: ‘Padişah düşmanımızdır.
Aman kimse duymasın, millet de düşmanımızdır.’ Bu hangi mantıkla söylenmiş bir
yaklaşımdır?” ikinci sınav sorusu.
Üçüncü
sınav sorusuna kopya vereyim. Sayın Soyak “Atatürk’ten Hatıralar”da sayfa
436’da… “Mustafa Kemalpaşa’nın ‘Seçimde hangi fırka kazanacak?’ sorusuna ‘Bizim
fırka.’ diyor etrafındakiler, o da diyor ki: ‘Hayır, efendim, hiç de öyle
değil, hangi fırkanın kazandığını ben sana söyleyeyim, kazanan idare fırkasıdır
yani jandarmadır, yani nahiye müdürüdür, yani kaymakam ve valilerdir. Bunu
böyle bilesiniz.’ diye buyuruyor.”
Şimdi,
baktığımızda, iktidarın durumuna da baktığımızda, âdeta bir gelenek aynen devam
ediyormuş gibi gözüküyor. Otoriter zihniyetin en temel özelliği siyaseti
kutsileştirmesidir. Kimin kutsileştirdiğinin önemi yoktur, siyasetin
kutsileştirildiği yerde eleştiri olmaz. O yüzden bir düştüğümüz yerden bir daha
düşersek bil ki kabahat bizimdir. Kendi tarihimize baktığımızda, yapılan
yanlışları aşarak ancak Türkiye'nin demokrasisini kurumsallaştırırız. Siyasette
en tehlikeli şey kendi eleştirdiğin kendi karşıtına benzer hâle gelmektir. O
yüzden bir kendiliğindencilik hâlinde, bir teslimiyet hâlinde bu süreci
izleyemeyiz. Mutlaka yurttaşların söz, yetki ve karar sahibi olması gerekiyor.
Egemenlik kayıtsız şartsız jakobenlerin değil, egemenlik kayıtsız şartsız
milletinse Anayasa değişikliği dâhil her değişiklikte pusulamız bu olmalıdır.
Derinliği ölçmemiz için illa o kuyulara girmemiz gerekmiyor, tarihten o
dersleri çıkarmamız gerekiyor. Zayıflıklarımız asla ve asla bizden daha güçlü
olmamalıdır.
Necip
Hoca’m burada mı bilmiyorum, Kant’un lafıdır: “Özgürlüğün olmadığı yerde ahlak
olmaz.” Ahlakın olmazsa olmaz şartı özgürlüklerin kurumsallaşmasıdır Siyasi
Partiler Yasası’nda, Seçim Yasası’nda, Anayasa’da. Dolayısıyla, Anayasa
Mahkemesini ikna edemeyenlerin halkı ikna etmesinin de zaten ne kadar zor
olduğunu hayat bize gösterdi. Dolayısıyla, bütün taraflarıyla, yaşadığımız bu
süreçten dersler çıkarmalıyız. Toplumun, yurttaşların bizden beklediği
demokratik bir anayasa, demokratik bir cumhuriyet konusunda hepimizin iyi bir
sınav vermesi gerekmektedir.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
21’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sıralarına göre okutup,
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 21. maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart Ali Rıza Öztürk
Mersin Konya Mersin
R.
Kerim Özkan
Burdur
“ğ)
Harcamaları onaylamak.
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 S. Sayılı tasarının 21. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
(h)
Dairelerin bireysel başvuru üzerine verilen kararları itiraz sonucu incelemek,
karara bağlamak.
Hasip Kaplan Ufuk Uras Osman Özçelik
Şırnak İstanbul Siirt
Sırrı
Sakık M. Nezir
Karabaş
Muş Bitlis
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 21 inci maddesinin 2 numaralı fıkrasının “g” bendinin tasarı
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Mustafa Kalaycı Akif Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim
Işık
Kütahya
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Akif Akkuş, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 21’inci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz
almış bulunuyor, yüce Divanı saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yasa teklifinin bu maddesi Anayasa Mahkemesinin Genel
Kurulunun oluşumu ve görevlerini belirlemektedir. Genel Kurul 17 üyeden
oluşuyor ve en az 12 üye ile toplanıyor. Görevleri olarak da aşağıdaki fıkralar
belirtilmektedir:
a) İptal
ve itiraz davaları ile Yüce Divan yargılamalarını yapmak.
b) Siyasi
partilerle ilgili mali denetim yapmak.
c) İç
Tüzük’ü kabul etmek veya değiştirmek.
ç) Başkan
ve başkan vekilleri ile Uyuşmazlık Mahkemesi Başkan ve başkan vekillerini
seçmek.
d)
Bölümler arasında iş bölümü yapmak ve onların iş yükünü düzenlemek.
f) Üyeler
hakkında disiplin ve ceza soruşturması açılması ve karara bağlanmasına karar
vermek.
Bir de
(g) maddesinde “İtirazları incelemek.” olarak belirtilmektedir.
Görüldüğü
gibi Anayasa Mahkemesinin görev yükü oldukça fazla olduğu gibi son derece de
büyük sorumluluk isteyen işlerden meydana gelmektedir. Bu yüzden bu Mahkemenin
kuruluşunu düzenleyen yasaların bir grubun hazırlayarak dikte ettirmeye
çalıştığı düzenlemelerle oldubittiye getirilmemesi gerekirdi. Maalesef Anayasa
Mahkemesi kurulması yasa tasarısında da bir acelecilik dikkati çekmektedir.
Genel
Kurulun yetkilerini belirleyen bu maddenin (d) ve (e) fıkraları ile Başkanın
görev ve yetkilerini belirleyen 13’üncü maddenin (f) fıkrası çelişmektedir yani
bir Anayasa Mahkemesi kuruluşu hazırlanıyor, iki farklı yerdeki maddenin
fıkraları arasında önemli derecede bir çelişki oluyor. Ayrıca, ilgili maddenin
2’nci fıkrasının (g) bendinin ne olduğu açık değildir. “İtirazları incelemek.”
ibaresinden hangi itirazları inceleyeceği belli değildir. Bütün bunlar yasanın
acelecilikle ortaya konulduğunu ve Genel Kurula getirildiğini göstermektedir.
Bu yüzden bu yasa tasarısının tümüyle yeniden ele alınması ve ilgili komisyona
havale edilmesi uygun olur kanaatindeyim. Çünkü, sadece bu iki maddenin
karşılaştırılmasında görmüyoruz bu aksamaları, eksiklikleri, birçok yerinde bu
aksama ve eksiklikler bulunmaktadır. Bu yüzden yeniden değerlendirilmesinde
fayda vardır diye belirtiyorum.
Değerli
milletvekilleri, ilgili komisyon başkanı ve bakanlar gerek yargının işleyişi ve
gerekse emniyet güçlerinin çalışmasına herhangi bir etkilerinin olmadığı
konusunda fikirlerini sık sık beyan etmektedirler. Ancak, özellikle yargının
son zamanlarda ihbar mektuplarına dayanarak ifadesine başvurulması gereken
ancak AKP’li olmayan mahallî yöneticilere davranışları eskiden olduğundan farklıdır.
O zaman demek ki, yönetimle bunun bir ilintisi bulunmaktadır. Bu bakımdan, ne
kadar inkâr etsek de, bu ilintiyi ortadan kaldırmak mümkün değildir.
Yöneticilerin onur ve gururlarını rencide etmeye yönelik birtakım hareketler
yapılmaktadır.
Bunlardan
bir tanesi 18/3/2011 günü Gülnar Cumhuriyet Savcılığınca oluşturulmuştur. Bu da
belediye başkanının araç alımıyla ilgili bir usulsüzlük yapıldığını iddia eden
bir ihbar mektubu geliyor ve bu belediye başkanını savcı bey makamına davet
edip ifadesini alabilirdi ama onu yapmıyor. Bir grup polisi belediyeye
gönderiyor ve belediye başkanı âdeta derdest edilerek adliyeye götürülüyor.
Dolayısıyla, savcının bu tutumunun HSYK’nın siyasallaşmasına güvenmesinin bir
sonucu olduğu kanaati hâkim.
Kürsüye
çıktığınızda bireysel hak ve özgürlükleri savunuyorsunuz ancak bu hakkı siyasi
rakiplerinize vermekten veya tanımaktan imtina ediyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.
AKİF
AKKUŞ (Devamla) – Sözlerime burada son veriyorum. Yüce Divanı saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 S. Sayılı tasarının 21. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
(h)
Dairelerin bireysel başvuru üzerine verilen kararları itiraz sonucu incelemek,
karara bağlamak.
Hasip Kaplan (Şırnak) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Değerli milletvekilleri, şu görüştüğümüz tasarı Anayasa
Mahkemesinin yargılama usulleri değil mi? İsmi bu.
Şimdi,
niye bunu söyledim? Yargılama usulünü belirler. Ama bireysel başvurularla
ilgili Anayasa Mahkemesi Genel Kurulunun “İtirazları incelemek” diye sadece
genel bir kavram başlığı var. Burada “Bireysel başvuruları da inceler.” diye özel
bir hüküm konulmamış yani “Bireysel başvurular incelenir.” diye konulmamış,
“İtirazlar incelenir.”
Baktık,
45’inci maddeden 50’nci maddeye kadar bireysel başvurular yazılmış ama bu
bireysel başvuruların son maddesinde -50’nci madde- “…İçtüzükle düzenlenir.”
diyor, “İçtüzük” arkadaşlar. Şimdi, İçtüzük olunca iki ayrı usul oluyor burada.
Bunlardan birincisi, iç tüzük. Uluslararası yargıda, ulusal üstü yargıda, ad
hoc mahkemelerde, Bosna-Hersek ad hoc mahkemesinde, Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinde, Uluslararası Ceza Mahkemesinde, Lahey Adalet Divanında bir tek
usul vardır arkadaşlar ve o usul iç tüzükle belirlenir. Öyle, buradaki gibi bir
yargılama usulü ayrı, bir de o usulün içine usul konmaz. Böyle bir yasal
düzenleme, böyle bir sistematik yok. Her şeyi kendimize benzetiyoruz, her şeyi
eğri büğrü yapıyoruz, her şeyi yanlış yapıyoruz arkadaşlar.
Şimdi,
burada bireysel başvurunun ne için yapılacağı belli değil. Deniliyor ki:
“Bireysel başvuruyu Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne uygun olarak Anayasa
Mahkemesi yapar.” Peki, taraf olduğumuz Birleşmiş Milletler Medeni ve Siyasi
Haklar Sözleşmesi, diğer sözleşmeler… Birleşmiş Milletler Evrensel Haklar
Sözleşmesi’nden tutun da bütün sözleşmeler, evrensel olan sözleşmelerin yanında
bölgesel sözleşmeler, bu Meclisten geçen bütün sözleşmeler bu kapsam içinde
değil mi? İçinde. Peki, siz bunu İçtüzük’ten ayrı belirleyeceğinize göre, niye
45’ten 50’ye kadar bunu koydunuz?
Bir şey
daha soracağım. Hangi uluslararası mahkemede insan hakları, temel hak ve
özgürlükler için başvuranlardan harç alınıyor? Bu harcı haraca bağlamayı bir
tek sizin mantığınızda görüyoruz. Bana bir tane örnek verin, deyin ki “Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvururken harç alınıyor.” Deyin ki “Başka bir yerde
alınıyor.”
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Almanya…
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Bir de diyorsunuz ki “Davayı kaybedenden yargılama gideri
alacağız.” Ne demek istiyorsunuz? Adli yardımı nerede bunun? Niye
koymuyorsunuz? Niye açık değil her şey? Yani şimdi, burada, Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde, dokuz yıllık İktidarınız döneminde Türkiye ihlallerde
1’inciliğe terfi etti sayenizde. Adil yargılamadan, düşünce özgürlüğünden,
parti kapatmadan, yaşam hakkının ihlalinden, ayrımcılıktan, mülkiyet hakkının
ihlalinden, kişilik haklarının ihlalinden, gizli dinlemeden, bunların hepsinde
rekoru kırdınız Türkiye’de. Dokuz yıl içinde 1’inci olduğunuz tek ihlal, tek
konu bu. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde mahkûmiyet 1’incisi olmak, 1’inci
olduğunuz bu.
Şimdi,
bunu adam gibi yapmak lazım, hukuk gibi yapmak lazım, bunu insanlar için yapmak
lazım. Bunun uluslararası örnekleri var. İç tüzük ayrı, yargılama usulü ayrı
olmaz arkadaşlar, usul içinde usul olmaz. Yani gerçekten buna isyan ediyorum,
burada otuz yıl çalışmış bir hukukçu olarak buna isyan ediyorum. Başından
koyun, ya “İç tüzük ayrı konulur, bireysel başvuru için ayrı bir iç tüzük
konulur.” diye hüküm koyun, ayrı bir şey olsun, bütün ve bu bütünlüğü
sağlayacak bir düzenleme yapın ya da bu usulün içine yedirin, tek olsun, tek.
Böyle ekleme, yamalı yasa, usul, düzenleme yaparsanız ayağınıza dolanır ve
tekrar buraya gelir. Kısmet olur da seçilecek arkadaşlar gelirse aynı şeyi
burada tekrar tartışacağımızı söylemek istiyorum.
Saygılarımla.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 21. maddesine aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
R. Kerim Özkan (Burdur) ve arkadaşları
“ğ)
Harcamaları onaylamak.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen İsa Gök, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gök. (CHP sıralarından alkışlar)
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
21’inci
maddenin birkaç sorunu var aslında, bu sorun yargılama sırasında belki
çözümlenebilecek. (1)’inci fıkrasında “Genel Kurul, Başkanın veya belirleyeceği
başkanvekilinin başkanlığında en az oniki üye ile toplanır.” diyor. Başkan
dâhil mi 12, Başkan hariç mi?
Tanım
kısmına bakıyoruz, madde 2’ye bakıyoruz: “Üye: Başkan ve başkanvekilleri de
dâhil tüm üyeleri,” diyor. O zaman buradaki 12 sayısı Başkan artı 11 klasik
üye, 12 oluyor. 12 dediğinizde, bir istikrarsızlık durumunda, 6-6 kalındığında,
bu sefer Başkan oyunu çift oy sayıyorsunuz.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Pata oluyor o zaman, pata!
İSA GÖK
(Devamla) – Pata yani Hasip’in dediğiyle. E, bunu yapacağınıza…
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – 12 nereden çıktı, 13. Kafa
karıştırma.
İSA GÖK
(Devamla) – Şimdi, Burhan Bey… Hayır, şimdi bakın, madde metnini iyi okuyun:
“Genel Kurul, Başkanın veya belirleyeceği başkanvekilinin başkanlığında en az
oniki üye ile toplanır.”
Üyenin
tanımına bakmamız lazım. Tanım maddesi, 2’nci madde (h) fıkrası diyor ki: “Üye:
Başkan ve başkanvekilleri de dâhil tüm üyeleri,” O zaman, burayı açıklamanız
lazım. 13’e çıkartmanız lazım ki Hasip’in deyimiyle pata olmasın veya o itiraz
ettiğimiz Başkanının oyunun çift oy olması gibi adaletsizliğe sebebiyet
vermesin; bu, bir.
İkincisi,
12 üye dediniz. Oylamaya veya genel kurula katılmayacak olan 4 veya 5 üye
kimlerden oluşacak? Burada önemli olan, genel kurullarda aynı üyelerle, kurul
gibi çalışan yerlerde aynı üyelerle yargılamayı götürmek. Bunu turnikeye
bindirdiğinizde, farklı üyeler genel kurula katılmadığında, bu sefer kararlarda
farklılık arz edecek. Bunu bir kıdem esasına bağlayabilirsiniz yani 12’yi
düzeltip 13 diyebilirsiniz. Bunları bir kıdem esasına göre, mutlaka şunlar
olması gerekir diyebilirsiniz veya gelemeyenler içerisinde bir kıdem sistemi
getirebilirsiniz. Aksi hâlde, genel kurulda mütemadiyen farklı üyeler
katılacaklar, kararda istikrarsızlık olacak. Alın size ikinci bir sorun.
Üçüncü
bir sorun: Akif Bey bir parça değinmeye çalıştı ama bunu da arz ettim
Komisyonda da. Bakın arkadaşlar, (d) ve (e) bentleri doğru 2’nci fıkranın. Ne
diyor? “Bölümler arasındaki işbölümünü yapmak, Bölümlerden birinin yıl içinde
gelen işleri normal çalışmayla karşılanamayacak şekilde artmış ve Bölümler
arasında iş bakımından bir dengesizlik meydana gelmişse takvim yılı başında
toplanıp bir kısım işleri diğer Bölüme vermek.” Bir eş güdüm sağlayacak, bölümü
toparlayacak, doğru.
(e)’ye
geliyorsunuz, 2’nci fıkra (e) bendine geliyorsunuz: “Bölümler arasında meydana
gelen işbölümü uyuşmazlıklarını kesin karara bağlamak -olması lazım- fiilî veya
hukuki imkânsızlık nedeniyle bir Bölümün görevine giren işe bakamaması hâlinde
diğer Bölümü görevlendirmek.” Tamam. Ama bakın, daha önce anlattım size aynı
olayı. 13’üncü maddede Başkana tanıdığınız olağanüstü bir yetki var. 13’üncü
maddenin 1’inci fıkrasının (f) bendi: “Bölümler ve üyeler arasındaki eşgüdümü
sağlamak.” Bölümler arasındaki eş güdümü sağlamak Genel Kurulun işidir.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – O çıktı.
İSA GÖK
(Devamla) – Ne zaman çıktı?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Dün önergeyle çıktı.
İSA GÖK
(Devamla) – Ne zaman çıktı bu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Dün, dün…
İSA GÖK
(Devamla) – Aynen… Önergenize baktım. Bu sorunu…
BAŞKAN –
Sayın Gök, lütfen Genel Kurula hitap edin. -
İSA GÖK
(Devamla) – Tamam. Konuşuyoruz.
BAŞKAN –
Karşılıklı konuşmayın lütfen Sayın Gök.
İSA GÖK
(Devamla) – Sonuçta, maddenin Komisyondan geçmiş olması hâlinde dahi usul
kanununun bir sürü sorunu var, bir sürü sorun. İtirazlarımızı yaptık,
Komisyonda iki ay yaptık itirazları ama hâlâ düzelemedi. Düzelemediği için de
bu kanun 2949 sayılı Kanun’a göre ve Mahkemenin önceki usul kanununu
uygulayarak yarattığı içtihatların hepsine aykırı, bir sürü sorun yaratacak
olan bir kanun oldu.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
22’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 22. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “iş bölümü”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ilgili hususlar” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Mustafa Kalaycı Akif Akkuş Alim Işık
Konya Mersin Kütahya
Behiç
Çelik Recep
Taner
Mersin Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 22. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Ali
İhsan Köktürk
Zonguldak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ali İhsan Köktürk, Zonguldak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köktürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ İHSAN
KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
22’nci maddesine yönelik önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 148’inci maddesine göre, Anayasa Mahkemesi,
kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğü’nün Anayasa’ya şekil ve esas bakımından uygunluğunu denetleyen,
bireysel başvuruları karara bağlayan, Anayasa değişikliklerini ise şekil
bakımından inceleyen ve denetleyen bir yüksek mahkemedir. Genel işlevi
itibarıyla da anayasa mahkemeleri, demokratik rejimlerde, meclis çoğunluğunun
çıkardığı yasaların anayasaya uygunluğunu denetleyerek rejimin anayasal
sınırlar çerçevesinde kalmasının temel güvencesidir.
Ancak,
değerli arkadaşlar, gelinen noktada, bugün, ülkemiz Anayasa Mahkemesi, anayasa
yargısı düşüncesinden tamamen uzaklaştırılmıştır, anayasal rejimin güvencesi
olmaktan çıkarılmıştır. Her türlü yasal düzenlemeleri parmak çoğunluğuna
dayanarak yapma hakkını kendinde gören siyasal iktidarın, parmak çoğunluğuyla,
uzlaşma kültüründen yoksun bir şekilde hareket eden Parlamentonun âdeta onay
makamı hâline getirilmiştir. Yine, ülkenin diğer anayasal kurumlarında olduğu
gibi, Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ve yüksek
mahkemeler üzerinde siyasal iktidarın hedefleri doğrultusundaki kadrolaşma,
bütün ülkenin gözleri önünde, açık açık ve fütursuzca gerçekleştirilmiştir.
Yargıyı 1982 Anayasası’ndan daha da geri götüren, siyasal yönetime yargının
bağımlılığını artıran, pekiştiren bir proje, küresel dış destekleriyle beraber,
büyük bir aldatmacanın arkasına gizlenerek, “ileri demokrasi” söylem ve
vaatleriyle yaşama geçirilmiştir.
Değerli
milletvekilleri, yine bu tasarıyla Anayasa’yla çerçevesi çizilen bireysel
başvuruların sonuçları olabildiğince genişletilerek kesinleşmiş yargı
kararlarının iptaline olanak sağlanması, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine dahi
verilmemiş bir süper yetkinin Anayasa Mahkemesine tanınıyor olması, Anayasa
Mahkemesinin tüm yargı sistemi içerisinde fiilen en üst düzeydeki bir temyiz
mahkemesi konumuna getirilmesi ve bütün bunların, üyeleri hukukçu dahi olmayan
bir mahkeme kanalıyla gerçekleştiriliyor olması, yargı bağımsızlığı, hukuk
devleti ve evrensel yargı düzeni açısından kabul edilebilir düzenlemeler
değildir.
Değerli
milletvekilleri, -az önce de ifade ettiğimiz gibi- bütün bunlarla ülkemiz,
Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı döneminde hukuk devleti ve demokratik
devlet teamüllerinden tamamen hızla uzaklaştırılmaktadır. Adı konulmamış,
baskıcı, totaliter bir rejime doğru doludizgin ilerlemektedir. Parasız eğitim
talebinde bulunan üniversite öğrencileri, insanca yaşam talebinde bulunarak
alanları dolduran emekçiler, gerçekleri halkımıza ulaştırmaya çalışan aydın,
dürüst, saygın gazeteciler ve toplumun tüm kesimleri üzerinde hissettirilen ve
kurulan baskı düzenini kalıcılaştırmak için siyasal iktidara bağımlı bir yargı
düzeni yaratılarak bunları gerçekleştiren iktidar çevreleri ve yandaşları
etrafında kalın bir zırh oluşturulmaya
çalışılmaktadır. Ancak bizler halkımızın, laik, demokratik, sosyal hukuk
devleti korumasız bırakan böyle bir sürece seyirci kalmayacağına, demokrasimize
de, ulus devletimize de, cumhuriyetimize de kararlılıkla sahip çıkacağına
yürekten inanıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi olarak bundan hiçbir kuşku
duymuyoruz.
Değerli
arkadaşlar, önergemize baktığımızda ise tasarının 22’nci maddesi metninin son
derece özensiz bir şekilde hazırlandığını görüyoruz. Bu nedenle, özensiz
hazırlanan maddenin tasarı metninden çıkarılmasına yönelik önergemizin kabulünü
diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 22. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “iş bölümü”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ile ilgili hususlar” ibaresinin eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Recep Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN -
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu ibare
konuyu daha iyi ifade etmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
23’üncü
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 23 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen
"üç genel sekreter yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere
"görevlendirilir." ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ Yaşar Karayel A.
Sibel Gönül
Yozgat Kayseri Kocaeli
Hayrettin Çakmak Recep Yıldırım Abdulkadir
Akgül
Bursa Sakarya Yozgat
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 23. Maddesinin 4 numaralı fıkrasında geçen "iş
bölümü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile ilgili hususlar"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Mustafa Kalaycı
Konya Mersin Konya
Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır Akif
Akkuş
Isparta Mersin Mersin
Alim
Işık
Kütahya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 23. maddesinin 2. fıkrasında yer alan
"Başkan" ibaresinin "Genel Kurul" olarak değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Mehmet Ali Susam Kamer Genç
İzmir Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Genç. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 23’üncü maddesinde verdiğimiz değişiklik önergesi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Önergemizde
Genel Sekreterin Başkan tarafından değil de Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu
tarafından atanmasını öneriyoruz çünkü Anayasa Mahkemesi Başkanı, çok, taraflı
hareket eden bir başkan, maalesef sicili hiç iyi olmayan bir kişi.
Biliyorsunuz,
bu sene değiştirilen Anayasa’da Türkiye Büyük Millet Meclisi bir değişiklik
yaptı yargıyla ilgili. Tabii, yirmi altı madde üzerinde değişiklik yapıldı ama
-burada AKP’nin hedeflediği- Hâkimler ve Savcılar Kurulu ve Anayasa’nın
yapısının değiştirilerek âdeta kendisine bağlı bir kurul hâline getirilmesi
için değişiklik getirildi. Şimdi, buna karşı, Cumhuriyet Halk Partisi, bu
yapılan değişiklikler cumhuriyetin temel niteliklerini değiştiren hükümler
ihtiva ettiği nedeniyle Anayasa Mahkemesine dava açtı. Anayasa
değişikliklerinin Anayasa Mahkemesi tarafından hangi koşullar altında
inceleneceği belirtilmiş, yalnız şekil bakımından inceleniyor ama Anayasa
Mahkemesinin bir içtihadında, eğer Anayasa değişikliği cumhuriyetin temel
nitelikleri, yani Anayasa’nın 4’üncü maddesinde belirtilen şeylere teklif
edilmeyecek maddeleri içeriyorsa ben o zaman işin içine girerim ve incelerim
diyor.
Şimdi,
burada Anayasa Mahkemesi maalesef, maalesef Meclisin yetkisini gasbetmiştir.
Şimdi, eğer hakikaten, değiştirilen Anayasa’nın bu iki maddesi cumhuriyetin
temel niteliklerini değiştirir ve Anayasa’nın 4’üncü maddesine göre teklif
edilmeyen maddelerden ise o zaman bu teklif -keenlemyekün- yok hükmünde
sayılarak Anayasa Mahkemesince bu iki maddenin incelenmeden iptal edilmesi
lazımken, maalesef Anayasa Mahkemesi –özellikle- Başkanının siyasi iktidarla
zaman zaman görüşmeleri, kebap yemeleri bilinen bir olayken, burada kendi
görevini aşarak, Türkiye Büyük Millet Meclisi yetkisini de gasbederek orada
bunu esastan incelemeye almış, bazı kelimeleri teklif metninden çıkarmış, böyle
referanduma sunmuştur.
Yani,
Anayasa Mahkemesi, sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kabul edilen bir metinden birtakım kelimeler çıkarıp veya birtakım
kelimeler ilave etme yetkisine sahip midir? Eğer sahipse o zaman Meclise ne
gerek var? Maalesef tabii bu, siyasi iktidarın çok hoşuna gittiği için bu
konuda en ufak bir laf da söylemediler ve bunu da alkışladılar yani bugünkü AKP
İktidarının bir hedefi var: Eğer yapılan herhangi bir olayda AKP’nin menfaati
varsa alkışlıyorlar, yoksa en temel, en haklı, en hukuka uygun şeyler de olsa
maalesef bunu en sert şekilde tenkit ediyorlar yani getirilen Anayasa
değişikliğiyle de bireysel başvurma meselesi Anayasa Mahkemesine, Danıştay ve
Yargıtay kararlarında verilen kesin kararlara karşı Anayasa Mahkemesine gitme
hakkını tanıdılar yani Danıştay ve Yargıtayı etkisiz hâle getirmek için, bu da
mümkün değil. Anayasa’nın 154 ve 155’inci maddeleri Yargıtay ve Danıştay
kararlarının kesin ve son olduğunu, bunlara karşı hiçbir merciye gitmeyeceği
burada belirtilmesine rağmen, peki yarına Danıştayda verilen veya Yargıtayda
verilen bir karar Anayasa Mahkemesine götürüldüğü zaman, Anayasa Mahkemesi
bozduğunda, Danıştay “Kardeşim, benim kararım kesindir, bu Anayasa’nın bir
hükmüdür, sen benim kararıma karşı Anayasa Mahkemesine gidemezsin. Ey Anayasa
Mahkemesi, sen de bunu inceleyemezsin.” dediği zaman ne olur? Yani biraz hukuk
bilgisi olan, biraz hukuku okuyan insanların bu gerçeği görmesi lazım. Mademki
Anayasa Mahkemesine bireysel başvurma hakkını tanıdınız, Danıştay ve Yargıtay
kararlarına karşı Anayasa Mahkemesi gitme yolunu açtınız, o zaman Anayasa’nın
154’üncü maddesi ve 155’inci maddesindeki Danıştay ve Yargıtay kararlarının
kesin olduğuna, son merci olduğuna dair hükümleri de değiştirmeniz lazım. En
basit bir akıl, mantık bunu ister ama kendilerini Anayasa profesörü zanneden
kişiler, işte bu kadar açık, net gerçekleri görmeden Türkiye’yi bir kaosa
sürüklemeye çalışıyorlar, Türkiye’de bir kaos yaratmaya çalışıyorlar. Ben
anlamıyorum yani nasıl bir uygulama yapılacak? Onu tabii burada soru soruyoruz,
sorumuza da cevap vermiyorlar.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Verdik.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Vermedin ki.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Verdik ama sen anlamadın.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Kapasite meselesi, Allah vermemiş.
Anlamıyorsun, ben ne yapayım.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Nerede anlamıyorum? Açıkla işte. Gel bir televizyon
programında konuşalım.
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Anlama kabiliyetin yok, ben ne
yapayım.
BAŞKAN -
Lütfen Sayın Başkan… Sayın Başkan, lütfen…
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 23. Maddesinin 4 numaralı fıkrasında geçen "iş
bölümü" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile ilgili hususlar"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu ibare
konuyu daha iyi ifade etmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum. Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısının 23 üncü maddesinin dördüncü fıkrasında geçen "üç genel
sekreter yardımcısı" ibaresinden sonra gelmek üzere
"görevlendirilir." ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Abdulkadir Akgül konuşacak.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Abdulkadir Akgül, Yozgat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Akgül.
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben, biraz önce
buradaki konuşmasında, Mehmet Ali Susam arkadaşımızın konuşmasına biraz daha
açıklık getirmek üzere söz almış bulunuyorum.
Mehmet
Ali arkadaşımızın söylemiş olduğu husus, dün Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ve
TESKOMB’un ortaklaşa yapmış olduğu bir basın toplantısında dile getirildi. Bu
konu şudur: Bizim daha önce burada yapmış olduğumuz yapılandırmalarda, torba
yasa diye adlandırdığımız yapılandırmalarla ilgili bir çalışma üzerine TESKOMB
da böyle bir çalışma yapmıştır. Buna göre kredi kullanan esnaf ve sanatkârın
ödeyemediği, bankaya olan borçlarını ödemediği takdirde TESKOMB tarafından,
kredi kefalet kooperatifleri tarafından ödenmiş bir para vardı. Bu para, aşağı
yukarı son on yıl içerisinde 490 milyon Türk lirasına kadar geldi yani eski
parayla 490 trilyon lira bir ödenmemiş para var. Bunun da getirmiş olduğu
gecikme faizlerinin toplamı 200 milyon liranın üzerinde. TESKOMB Yönetim Kurulu
tarafından yapılan çalışmalar neticesinde bu para… Eğer 15 Nisana kadar
müracaat edildiği ve iki ay içerisinde üç taksitle ödeme yapıldığı takdirde gecikme
faizlerinin tamamı silinecektir. Yani, 10 bin lira kredi kullanmış bir ortağın
beş yıl içerisinde toplam faizleriyle birlikte para 90 bin liraya gelmişse iki
ay içinde ödemek için müracaat ettiği ve iki ay içinde ödediği takdirde, sadece
almış olduğu 10 bin lirayı getirdiği hâlde, diğer 80 bin liranın affı söz
konusu.
Tabii, bu
niçin dün Sanayi ve Ticaret Bakanlığında yapılan toplantıda dile getirildi?
Çünkü, esnaf kefalet kooperatifleri bu işi yalnız başına yapamaz, ön iznin
mutlaka Sanayi ve Ticaret Bakanlığından alınması gerekir ve bu izin Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı tarafından verilmiştir.
Kaldı ki
bugün esnaf kefalet kooperatifleri aracılığıyla kullandırılan kredi miktarı 4
milyar Türk lirasını geçmiştir. Yani, bugüne kadar, aşağı yukarı on yıl
içerisinde, 100 bin liradan 4 milyar liraya çıkmıştır bu para ve faiz oranı
sadece yüzde 5’tir.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Millet batmış o zaman Sayın Vekilim, ondan kullanıyor,
keyfinden değil!
ABDULKADİR
AKGÜL (Devamla) – Yani, 100 bin lira para kullanan bir şahsın dört yılın
sonunda toplam ödeyeceği para 107 bin liradır. Yedi, sekiz sene önce böyle bir
para aldığında ödenecek para 400 bin liranın üzerindeydi, bugün aşağı yukarı
bir babanın oğla vermeyeceği kadar miktarda ucuz bir paradır ve bu şekilde
kullandırılmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Mehmet
Ali Susam arkadaşımızın söylediği doğrudur ancak birlikte yapılan şey de,
Bakanlık tarafından ve Hükûmetin yapmış olduğu icraatlar da asla
unutulmamalıdır.
Hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
24’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 24. maddesinin 1 numaralı fıkrasında geçen “yardımcı
olmak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve teknik destek sağlamak” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Mustafa Kalaycı Akif Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim Işık
Kütahya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 24. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “raportörlüğe
görevlendirmede ve atanmada tercih nedenidir.” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Mehmet Ali Susam Kamer Genç
İzmir Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Ali Susam, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Susam.
MEHMET
ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; demin konuşmamda
sürem yetmediği için bazı konulara değinememiştim. Benim konuşmama cevap
niteliğinde konuşan Sayın Akgül, birçok konuda beni tamamlayan şeyler söyledi
ama ben bir şeyin altını çizmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlar, ben neyi söyledim? Bu esnaf kredilerinin yapılandırılmasında bu
işin maliyetini kim çekiyor? Hükûmet mi, kefalet kooperatifleri mi? Maliyeti
kefalet kooperatifleri çekiyor.
ABDULKADİR
AKGÜL (Yozgat) – Bu hâle nasıl geldik, Hükûmet getirmedi mi?
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) – Kefalet kooperatifleri maliyeti çekiyorsa bu Hükûmetin
yaptığı bir yapılandırma değil, kefalet kooperatiflerinin kendi sermayeleri
içerisinde esnafına bir kolaylık sağlamak üzere yapmış olduğu bir uygulamadır.
Hükûmet, bu konuda sadece ana sözleşmeden kaynaklanan bir soruya “Evet, bu
yapılandırmayı yapabilirsiniz.” diye izin vermiştir. Yaptığı bu ama bunu
kefalet kooperatifleri açıklamak yerine, Sanayi ve Ticaret Bakanı Hükûmet adına
açıklayıp “Hükûmet esnafın bu kadar borcunu yapılandırdı.” dediği zaman bu işi
siyaset yaparsınız. Siyaset yaptığı zaman da birileri çıkar, size işin
doğrusunu anlatmak durumunda kalır. Ben şimdi işin doğrusunu anlatıyorum.
Değerli
arkadaşlar, şimdi…
HASAN
ANGI (Konya) – 2001’deki durumunu da anlat!
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) – Tabii, anlatacağım Hasancığım, bir dakika.
BAŞKAN –
Sayın Angı…
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) – Sayın Akgül dedi ki… Sayın Bakan açıklama yaptığı için o
da söyledi. Sayın Bakanın açıklamasında “Biz 4 milyar noktasına çıkardık esnaf
kefalet kooperatiflerine kullandırdığımız krediyi.” Doğru.
Peki,
arkadaşlar, size soruyorum şimdi: Geçen yıl, 2010 yılının üç çeyreğinde toplam
Halk Bankasının kullandırdığı kredi miktarı 30 milyar, dört çeyreğini
saydığınız zaman 40 milyarın üzerine çıkıyor. Ne kadarını esnafa kullandırmış?
4 milyarını, onda 1’ini. Esnaf bankası kullandırdığı kredilerin onda 1’ini
esnafa kullandırmış. Diyebilirsiniz ki 2002’de çok azdı, şimdi çok fazla.
Arkadaşlar,
Türkiye'de 2002’de ne kadar tüketici kredisi kullanıyorlardı, ne kadar toplam
bankalardan ticari kullanıyordu, şimdikiyle karşılaştırın, bakın, aradaki
farkı, gerçekten esnafın lehine artmış mı artmamış mı görürsünüz. Birazcık
rakamlarla oynarken doğru şekilde söyleyelim.
Şimdi, bu
kredi kullanılmasında iki yan vardır. Bir, piyasada faizlerin düşmesi nedeniyle
kredi verme iştahı artmıştır, insanlar da düşük faiz noktasında alma
durumundadır ama ikinci yanı, krediye çok ihtiyacı olan esnaf ve sanatkâr
borcunu ödeyemediği için ciddi bir şekilde, hem Halk Bankası kanalıyla kefalet
kooperatif kredilerine fazla müracaat etmiştir hem de diğer bankalara ciddi bir
şekilde kredi almak için başvurular yapmıştır ve bugün, kredi kartı, özel
bankalara borçlanma, kefalet borçlanmasıyla esnafın borçlu bir şekilde yaşadığı
çok açık bir gerçekliktir.
Şimdi,
bütün bu gerçeklikler ortadayken size sormazlar mı, ya arkadaş, madem siz
esnafın kredisini borçlandırabiliyordunuz, 2008’de kriz olduğunda niye bu
yapılandırmayı yapmadınız? Üç yıldır bu esnafa niye sıkıntı çektiriyorsunuz?
Size sormazlar mı, ya size bu önergeler verildiğinde… Bakınız, torba kanunda
hem MHP verdi hem biz verdik önergeyi.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Niye reddettiniz o zaman?
MEHMET
ALİ SUSAM (Devamla) - O dönemde ne konuşuldu? “Hükûmet bu işi yapamaz, özel,
tüzel kişiliklerin borcudur, onlar karar almalıdır.” dedik. Sayın Akgül’le de
beraberce konuştuk. Bu konuyu Halk Bankası ile TESKOMB konuşup yeni bir
yapılandırma için altyapısını oluşturacaktı ve oluşturuldu, yapıldı. Onun için,
bu sonuç, herkesin ortak çabası sonucunda, esnafın içinde bulunduğu durumu
iyileştirme noktasında herkesin katkılarıyla oluşturulmuş bir durumdur. Yani
biz bu işe yıllardan beri “Esnaf zordadır, kredi borçları yapılandırılmalıdır,
kefalet kooperatiflerine olan borçları da dâhil yapılandırma yapılmalıdır.”
diye 2008’den bu yana söylüyoruz, bunu bar bar bağırıyoruz. Şimdi, bugün çıkıp
Hükûmet “Biz esnafın sırtındaki yükü de aldık.” derse yanlış olur.
İki:
“Anaparayı” diyorsunuz. Anapara temerrüde geldiğinde o güne kadar işlemiş faiz
ve masraflarla anapara olarak değerlendirilmektedir. Bunu da dikkatlerinize
sunarım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Susam.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 24. maddesinin 1 numaralı fıkrasında geçen “yardımcı
olmak” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve teknik destek sağlamak” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Söz
konusu tasarının 24’üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge için söz
aldım.
Bundan
önceki konuşmamda özellikle 12 Eylül rejimine değinerek birtakım hususlara
açıklık getirmeye çalışmıştım. Oradan devam etmek istiyorum. Malumunuz olduğu
üzere, 2324 sayılı Yasa yani 6 Aralık 1983 tarihine kadar yürürlükte kalan
Yasa, cuntanın anayasası şeklinde uygulandı ve burada yasama, yürütme ve yargı
gücünü Millî Güvenlik Konseyi olarak 5 tane general aldı ve götürdüler. Ama,
daha sonra, 1982 Anayasa’sı olarak hâlen yürürlüğü devam eden Anayasa metni
Meclisten geçerken, Danışma Meclisinden, yine söz konusu generallerin açık ve
aleni müdahalelerinin olduğunu Türkiye Büyük Millet Meclisi zabıtları teyit
ediyor.
Burada,
ben atlayarak günümüze gelmek istiyorum. Şimdi, bütün evrende ve yaşamda bir
muvazene olduğunu hepimiz biliyoruz. Ancak, devlette muvazene farklı bir
kavramdır. Devlette, demokratik bir hukuk devletinde özellikle, yasamanın,
yürütmenin ve yargının, bunların kurumlarının, kurallarının ve bütün teşkilat
yapısının ve fonksiyonlarının, çok özel, ayrı bir muvazenesi vardır. Hatta bu,
mali hususlara kadar uzanan bir zincir şeklinde kendini gösterir. Ancak, böyle
bir muvazene yani yargının ne kadar güce, kudrete sahip olduğu devlet
içerisinde, yürütmenin neler yapabileceği bu bağlamda, birbirini kesen daireler
şeklinde, bu erkler birbirini tamamlar ve “devlet” dediğimiz kavram, bütün
icraatlarıyla, vatandaşlarını mesut, huzurlu ve yarınından emin kılmaya
çalışır.
AKP
iktidarları bu muvazeneyi bozmuştur. AKP’nin yapmış olduğu şey, yargıya karşı
örneğin yasamayı kullanmıştır ve bürokrasinin bütün kademelerini birbirine
düşürmüştür. “Kurumlar arası çatışma” dediğimiz hadiseyi ilk icat eden Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde AKP İktidarıdır. Bu bozucu, yıkıcı icraatlar sonuçta öyle
bir noktaya geldi ki bugün itibarıyla artık yargıyı ele geçirme noktasına
geldi. 5982 sayılı Yasa’nın biraz önce arz etmiş olduğum generallerin anayasası
olan 2324 sayılı Yasa’dan hiç farkı yok.
Şimdi,
klonlanmış bir başbakan düşünün, kabinede kendisinden müteşekkil bir kabine
var. Aynı klonlanmış başbakanları götürünüz, yargının ilgili kurumlarının
başına oturtunuz, öyle bir tablo var. O zaman, o generallerden AKP İktidarının
ne farkı var, generallerin yönetiminden? Hiçbir farkı söz konusu değil. İşte
5982 sayılı Yasa’yla 12 Eylül 2010’da yürürlüğe giren hükümleri Türkiye’de
Milliyetçi Hareket Partisinin istediği yeni anayasa, “toplumsal uzlaşma”
kavramından alabildiğine uzak, dayatmacı, elitist ve şu andaki uygulamalarıyla
da jüritokrasiyi icat eden ama jüritokraside de klonlanmış başbakan
figürlerinin olduğu bir yapıyı bize dayatıyor. Bu itibarla, Milliyetçi Hareket
Partisi daima büyük Türk milletinin yanında olmayı kendisine ilke ve hedef edinmiş,
mukaddesatına, millî değerlerine bağlı olarak yeni, uzlaşmacı ve demokrat bir
anayasayı savunagelmiştir ve bugün de hâli hazırda bunu istemiştir.
Bu
itibarla önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Önergeyi oylarınıza sunacağım, ancak karar yeter sayısı istendi, karar yeter
sayısı arayacağım.
Elektronik
cihazla oylama yapacağım.
İki
dakika süre veriyorum.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Salonda kimse yok ki!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Salonda kimse yok.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Yani gözümüzün içine baka baka yapmayın.
İSA GÖK
(Mersin) – Başkanlığın ciddiyeti de kalmadı vallahi.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Böyle bir şey olabilir mi? Sadece iktidarın hakkı hukuku mu
var Mecliste, muhalefetin yok mu?
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hiç kabul ediyor mu vicdanınız?
BAŞKAN –
Sayın Genç, benim istediğim şekilde oylama hakkım var burada.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Hayır, yapamazsınız!
BAŞKAN –
Tüzük’teki yetkiyi kullanıyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Hiçbir hakkı kötüye kullanmak diye bir şey yok!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Salondaki kişi sayısı ortada.
BAŞKAN –
Sayın Genç, işinize bakın, sizden öğrenecek değilim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Adaleti öğren, tarafsızlığı öğren!
BAŞKAN –
Hiç de ihtiyacımız yok.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Öğrenmenin yaşı olmaz Sayın Başkan!
KAMER
GENÇ (Tunceli) – İsimleri okuyalım.
BAŞKAN –
Oylamayı başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.21
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.28
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 24’üncü maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili
Behiç Çelik ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 25 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan
“sicillerine” ibaresinin “özlük dosyalarına” şeklinde değiştirilmesi arz ve
teklif olunur.
Bekir Bozdağ Yaşar Karayel A. Sibel Gönül
Yozgat Kayseri Kocaeli
Hayrettin Çakmak Haydar Kemal Kurt Recep
Yıldırım
Bursa Isparta Sakarya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 25. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “kurumun yetkili
mercileri” ibaresinin “kurum” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Mustafa Kalaycı Akif Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim Işık Hasan Çalış Yılmaz Tankut
Kütahya Karaman Adana
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 25. maddesinin 3. fıkrasının son cümlesinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Algan
Hacaloğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Öneri üzerinde söz isteyen Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; görüşülmekte olan
696 sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kurulması ve Yargılama Usulleri Yasa
Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizde 1961 Anayasası ile ilk kez düzenlenen Anayasa
Mahkemesi, kırk dokuz yıldır demokrasimizin zaman zaman çalkantılı ortamında
mevcut bazı aksaklık ve eksikliklere rağmen çok önemli bir görev yapmaktadır.
Bu kurumun, yargının bağımsızlığı, erklerin ayrılığı ilkesi çerçevesinde daha
etkin konuma gelmesine katkıda bulunmak tüm Meclisimizin ortak görevidir.
Anayasa
Mahkemesinin görevini en etkin ve yetkin şekilde yapabilmesi ülkemizde temel
hak ve özgürlüklerin, Anayasa’mızda yer alan kural ve ilkelerin varlıklarını
sürdürebilmelerinin, kısaca hukuk devletinin güvencesini oluşturmaktadır. Ancak
maalesef kendi başkanı ile yıllardır sıkıntılar yaşamış olan Anayasa Mahkemesi,
yürütmenin getirdiği bu düzenleme ile daha bir kargaşaya itilmektedir.
Devlet
yönetiminde “benim memurum”, “benim genel müdürüm”, “benim müsteşarım”
döneminden sonra, “benim medyam” yapılanmasından sonra, şimdi de “benim
yargıcım” dönemine girilmektedir.
Bu çok
tehlikeli gelişmenin temelleri yeni Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu yapılanması
ile atılmıştır. Şimdi sıra Anayasa Mahkemesine gelmiştir, şimdi sıra Anayasa
Mahkemesinin AKP İktidarının etkileşim alanı içine alınmasına gelmiştir.
Bu
tasarıyla ülkemizin yargı sistemi genelde Anayasa Mahkemesi hegemonyasına
alınmak istenmektedir. Bu amaca ulaşabilmek için de Anayasa Mahkemesi üyelerine
her alanda ve her anlamda imtiyazların verilmesi öngörülmektedir. Bu siyasi
etik dışı anlayışınızı, bu yandaş yargı yaratma arayışınızı bu yasa tasarısıyla
raportörlere yönelik düzenlemelere de yansıtmış olduğunuz görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz gibi Anayasa Mahkemesi Başkanı zaman zaman uluorta
çıkışlar yapmaktadır. Bunlardan biri, Cumhuriyet Halk Partisi için, tüm
yurtseverler için yaşamsal önemde olan Anayasa’nın ilk üç maddesiyle ilgili
sözleridir. Anayasa Mahkemesine, hukuk eğitiminden yoksun olmasına rağmen
yıllardır Başkanlık yapmakta olan Sayın Haşim Kılıç, Anayasa’mızın değişmez ve
değiştirilmesi teklif dahi edilemez konum ve nitelikte olan ilk üç maddesi için
“Bu ilk üç maddeye dokunulabilir. İlk üç madde donarsa Anayasa’mızı
dondurursunuz. İlk üç madde dondurulmamalı.” diyebilmiştir. Aldığı tepkiler
üzerine ise “Kastettiğim, ilk üç maddenin zenginleştirilmesidir.” diyerek âdeta
itirafta bulunmuştur. Oysa bu ülkede böyle bir şeyi söylemesi gereken en son
kişi Haşim Kılıç’tır konumu gereği.
Şimdi,
böyle bir kişinin mutlak Başkanlığı altındaki Anayasa Mahkemesine bu yasa
tasarısıyla 143 raportör, 90 raportör yardımcısı ve 366 yardımcı personel
istihdamı için kadro yaratılması öngörülmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu düzenlemeyle Anayasa Mahkemesi Başkanlığının keyfî
tavırları özendirilecek, Anayasa Mahkemesinde yandaş odak yaratma arayışlarına
zemin yaratılacaktır. Sizin örtülü gündeminizin temel stratejilerinden biridir
bu. Bunu iyi biliyoruz. Bu nedenle düzenleme girişiminizi reddediyoruz. Yargı
bağımsızlığı ile hukuk devleti kural ve kurumlarını AKP yandaşı kontrol düzeni
altına almaya yönelik bu ve benzeri girişimlerinizi kabul etmiyoruz, kesinlikle
reddediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bu maddeyle Anayasa Mahkemesinin yargısal ve idari
çalışmalarına yardımcı olmak üzere, başkanın oluru ile görevlendirilen
raportörlerin özlük hakları ve disiplin kuralları belirlenmektedir. Bu
teklifimizle, istihdam edilecek 143 raportörün yükselme ve kademe
ilerlemelerinde başkan tarafından verilecek yazılı bilginin esas alınmasını
öngören 25’inci maddenin üçüncü fıkrasının son cümlesinin belirtmiş olduğum duyarlıklar
nedeniyle madde metninden çıkartılmasını talep ediyoruz.
Bu dilek
ve duygularımla hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Hacaloğlu.
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı.)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Tan, Sayın Güvel, Sayın Pazarcı, Sayın Yazar, Sayın
Ersin, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Hacaloğlu, Sayın İçli,
Sayın Seçer, Sayın Okay, Sayın Aslanoğlu, Sayın Seyhan, Sayın Ateş, Sayın
Öymen, Sayın Çay, Sayın Kumcuoğlu.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 25. Maddesinin 2 numaralı fıkrasındaki “kurumun yetkili
mercileri” ibaresinin “kurum” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Bu ibare
konuyu daha iyi ifade etmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısının 25 inci maddesinin altıncı fıkrasında yer alan “sicillerine”
ibaresinin “özlük dosyalarına” şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Hayrettin Çakmak (Bursa) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe...
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
6111
sayılı Kanunla sicil sisteminin kaldırılması nedeniyle bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önergeler doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
26’ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 26. Maddesine aşağıdaki (6) numaralı fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Mustafa Kalaycı Akif Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim Işık Şenol Bal
Kütahya İzmir
6-
Röportörler, görevleriyle ilgili açıklama yapamazlar.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 26. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Algan
Hacaloğlu
İstanbul
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Hacaloğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
696 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, demokratik toplumlarda temel yasalar, bu kapsamda yüksek
yargının kuruluşu ve yargılama usulüyle ilgili yasal düzenlemeler çoğunluk
esasıyla değil, çoğulculuk ilkesiyle şekillendirilir. Ne yazık ki AKP
İktidarında bu kural bir dayatmacı, hatta despot anlayışla tam tersine
işletilmektedir. Kendi mutfağınızda kendi muhafazakâr sağ siyaset dünyanız
düzeyinde kimseyle danışmadan ve paylaşmadan hazırladığınız yasa taslaklarını
Meclisteki mutlak çoğunluğunuzla bize, toplumumuza, hatta devletimize
dayatmaktasınız. Bu yaklaşımınız, ülkemizin uzlaşmaya ve doğrunun ortak akılda
aranmasına en çok ihtiyaç duyulduğu bir ortamda ve zaman kesitinde tüm diyalog
kanallarını tıkamaktadır. Bu, çıkışı olmayan, kimseye yararı olmayan bir
yoldur. Bu yolda ısrarın sonu örtülü faşizmdir, sivil diktadır.
23’üncü
Dönemin sonuna geldiğimiz bu noktada altını çizerek vurgulamak istiyorum. Laik
demokratik cumhuriyetimizin kurucusu olan Türkiye Büyük Millet Meclisi, sizin
bu arayışlarınıza, örtülü gündemlerinize hiçbir zaman geçit vermeyecektir.
Sayın
milletvekilleri, İktidarın Meclisteki sayısal gücünü kullanarak sürdürmekte
olduğu baskıcı, dışlayıcı yönetimin bir diğer sonucu, idarede, yargıda,
medyada, sivil toplumda hatta ekonomi ve çalışma yaşamında “yandaşlar” ve
“yandaş olmayanlar” temelinde ülkemizde yurttaşlarımız arasında yaratmakta
olduğu ayrışımdır.
İktidar,
Sayın Cumhurbaşkanının da desteğiyle yandaş yaratmaya yönelik ayrışımı,
yandaşları kayırmayı, yasa ve kurallara arkadan dolanmayı, çarpık, keyfî
yönetim anlayışını kendi temel özellik ve kimliğine dönüştürmüştür. Bunun
çarpıcı örneklerinden birisini, Anayasa Mahkemesiyle ilgili bir kayırma örneğini
size bir kez daha hatırlatmak istiyorum. Bildiğiniz gibi Sayın Alparslan Altan
Anayasa Mahkemesi Raportörü olarak görev yaparken önce Denizcilik Müsteşarlığı
Müsteşar Yardımcısı olarak atandı. Bir ay sonra Sayın Cumhurbaşkanı Gül, üst
düzey yönetici kontenjanından Altan’ı Anayasa Mahkemesi yedek üyeliğine atadı.
Son Anayasa değişikliğiyle de Sayın Altan şimdi Anayasa Mahkemesi üyesi olma
hakkını kazandı.
AHMET
YENİ (Samsun) – Onlar geçti, yeni bir şey söyle, yeni bir şey.
ALGAN
HACALOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesine yandaş üye
yerleştirebilmek için gerçekleştirilen bu ve benzeri etik dışı uygulamalar,
devleti çağdaş devlet yapan, ona hukuk devleti niteliği kazandıran köklü
gelenek ve kuralları içten içe çürütmektedir. Biliniz ki bu kabul edilemez
uygulamalarınızın vebali büyüktür. Yarın bunun hesabını veremezsiniz.
Bu konuda
bir sözüm de yüksek yargıyadır. Kanuna karşı hile niteliğindeki bu tür
uygulamaları, keza HSYK’nın son seçimdeki uygulamaları içine sindiren yüksek yargı
bu tavrı ile AKP’yi demokrasimizde daha vahim sonuçlar yaratabilecek
uygulamalar ve politikalara özendirmektedir. Yüksek yargı bu duruşu ile hukuk
devletinin daha çok tahribatına çanak tuttuğunu artık görmeli, artık
uyanmalıdır.
Yasama,
yürütme ve yargının ayrılığı ilkesi demokrasimizin temel kriteridir.
Demokrasimizi siyasi ekip veya cemaat dayanışması temelinde çıkar hesaplarının
yıkıcı girdaplarından kurtarmak her üç erkin de yaşamsal görev alanıdır, ortak
sorumluluğudur. Milletvekilleri olarak bu çatı altındaki sorumluluğumuzun ve
varlık nedenlerimizin en önemli gereklerinden biri de budur. Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu olarak biz bu konudaki görevimizi hiçbir ödün vermeden
sürdürmekte kararlıyız.
Sayın
milletvekilleri, 24’üncü ve 25’inci maddeler ile tanımlanmış olan Anayasa
Mahkemesi raportörlerinin görevleri görüşmekte olduğumuz bu maddeyle, 26’ncı
maddeyle, belirlenmektedir. Bu teklifimiz ile talebimiz raportörlerin
görevlerini tanımlayan, ancak tanık veya uzman dinleme ve benzeri görevler gibi
muğlak, genelde son derece özensiz ve yetersiz bir çerçeveye oturtulmuş olan
26’ncı maddenin yeniden düzenlenmek üzere tasarı metninden çıkartılmasıdır.
Bu dilek
ve duygularımla hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar
yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 26. Maddesine aşağıdaki (6) numaralı fıkranın
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
6-
Röportörler, görevleriyle ilgili açıklama yapamazlar.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, 13’üncü maddede
Başkanın raportörleri görevlendirmesi durumunda açıklama yapabileceklerini
kabul ettik daha önce. O husus hariç olmak üzere, mahfuz olmak üzere bu şeyi
olumlu olarak takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara)– Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL
(İzmir) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 696 sıra sayılı Kanun Tasarı’nın
26’ncı maddesi için vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış
bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Evet,
vermiş olduğumuz değişiklik önergesinde raportörlerin görevleri sırasında
raporları açıklayamayacağı konusu vardı. Kabul gördüğü için ayrıca teşekkür
ediyoruz bu konuyla ilgili ama tabii ki bu önergeyle ilgili vesile ederek bazı
konuları sizlerle paylaşmak istiyorum sayın milletvekilleri.
AKP
İktidarının başlangıcından bu yana Türkiye’de devlet yapısının ve rejimin
değiştirilmeye çalışıldığı, Türklüğün yok sayıldığı, devletimizin kuruluş
felsefesini yerle bir etmeyi hedef alan, yakın bir gelecekte parçalanmaya ve
bölünmeye sebebiyet verecek bir siyasi yapı oluşturulmaya çalışılıyor. İşte
görüşmekte olduğumuz bu kanun tasarıları da bunlara hizmet ediyor.
Sayın
milletvekilleri, bu yapılmak istenilenleri gördükçe AKP Genel Başkanı ve
yöneticilerin sahi nedir Türk düşmanlığı buradan sizlere sormak istiyorum.
Bütün derdiniz Türk’le mi? Anayasa Mahkemesinin yemin metninden bile “Türk”
kelimesini çıkarmaya çalıştınız ama gücünüz yetmedi. Şimdi paranın baronlarını
mı konuşturuyorsunuz? Size daha önce sivil anayasa taslağı hazırlayan profesör
unvanlı Özbudun’u şimdi paranın baronlarına mı hediye ettiniz diye sormak
istiyorum. Kamuoyu oluşturmak üzere görevi TÜSİAD’ın yöneticilerine mi
verdiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ŞENOL BAL
(Devamla) – Diyarbakır halayından sonra, TÜSİAD’ın Türk’e savaş açmış hâlini
görmekten memnun musunuz?
“Türk”
kelimesi Anayasa’dan çıkacakmış bu Anayasa taslağında TÜSİAD’ın, Türk
milliyetçiliğine atıf yapan ifadeler yer almayacakmış. Değiştirilemez maddeler
değiştirilmeliymiş, bir cumhuriyet kalabilirmiş. Atatürk’e sadece bir şükran
sunulabilirmiş.
Ben bu
kürsüden sesleniyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
ŞENOL BAL
(Devamla) –TÜSİAD içinde eminim bu ülkeye hizmet eden, önce ülke çıkarlarını
düşünen, cumhuriyetimizin ilke ve felsefesine bağlı iş adamlarımız vardır,
onlara sesleniyorum: Bu oyuna gelmeyin. Bir yerlerden düğmeye basıldığının
farkında olun ve TÜSİAD yetkililerini kınayın, protesto edin ve uyarın.
Sizlere
de sesleniyorum sayın milletvekilleri: Sayın Ahmet İyimaya’nın basında verdiği
demece dikkatim çekildi. Yuvarlak cümlelerle, sivil toplum kuruluşlarının bu
tür hazırlıklarının olabileceğini ifade ediyordu.
Türkiye
Cumhuriyeti muz cumhuriyeti değildir sayın milletvekilleri, kabile devleti de
değildir. Bu vesileyle belirtmek isterim ki bu ülke Türk yurdudur ve bu bir
tarihî miras ve gerçekliktir. Bu uğurda her türlü bedel sonuna kadar
ödenmiştir. Toprak, vatan hâline kolay gelmiyor. Karşılığı kan ve candır ve bu
bedel gerçekten ülkemizde fazlasıyla ödenmiştir. Bu mührü sökmeye
çalışıyorsunuz; AKP Grubu, sizlere sesleniyorum ama biliniz ki bu gayretler
beyhudedir. Türk milleti üzerinde oyun oynanmayacağını tarih açıkça ortaya
koymuştur. Bu millet er ya da geç size cevabını anlayacağınız dilden
verecektir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak, milletimizle birlikte, zamanı
geldiğinde bu yaptıklarınızın hesabını teker teker soracağız.
“Yeni
Anayasa” diyorsunuz. Ne olacak bu anayasada? Seçimden sonra, “Yeni Anayasa”
şeklinde takdim ettiğiniz taslağınızda neler var sayın milletvekilleri? Seçim
öncesi açıklayın, kaçamak yapmayın, TÜSİAD’ın arkasına saklanmayın. Millet
bilsin. Hani nerede açıklık? Nerede şeffaflık? Seçim öncesi gizli gündeminizi
açıklayınız. Yapmak istediğiniz anayasanın genel muhtevasını açıklayın ki
millet bilsin karanlık hedeflerinizi. (AK PARTİ sıralarından “Ret” sesleri)
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
27’nci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, ayrı ayrı okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 27 inci maddesinin altıncı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “ve olumlu sicil almaları” ibaresinin metinden çıkarılması
arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ Yaşar Karayel Hayrettin
Çakmak
Yozgat Kayseri Bursa
A. Sibel Gönül M. Altan Karapaşaoğlu
Kocaeli Bursa
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 27’nci maddesinin 6 numaralı fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesi
arz ve teklif olunur.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Alim Işık Akif Akkuş
Mersin Kütahya Mersin
Mustafa Kalaycı Süleyman L. Yunusoğlu
Konya Trabzon
“Raportörlüğe
atanabilmek için gerekli koşulları taşımayanlar durumlarına uygun idari
kadrolara atanırlar.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 27. maddesinin 4. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart R. Kerim Özkan
Mersin Konya Burdur
Algan
Hacaloğlu
İstanbul
BAŞKAN
–Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen?
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Hacaloğlu...
BAŞKAN –
Algan Hacaloğlu, İstanbul Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALGAN
HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
696 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerinde vermiş bulunduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği gibi, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nda değişiklik
öngören kanun 12 Eylül 2010 günü 26 maddesi bir bütün olarak halkoyuna sunuldu
ve kabul edilerek değişiklikler yürürlüğe girdi.
Yine
anımsayacaksınız, Anayasa değişiklikleri Mecliste görüşülürken “Elma ile armudu
tek paket olarak ele alamazsınız, birbiriyle doğrudan bağlantılı olmayan
konuları bir bütün olarak, ya hepsine ‘evet’ ya hepsine ‘hayır’ şeklinde halk
oylamasına sunamazsınız.” demiştik. Bu konuda iş birliği önermiştik ama
reddettiniz. Tüm yandaş medyanızı, devlet televizyonlarını arkanıza alarak,
korku dağları yaratarak bildiğinizi okudunuz. Sonuçta, ne olup bittiğini
anlayamayan halkımız “evet” demeye koşullandırıldı. Oysa, özel dayanışma
kanalları oluşturduğunuz Venedik Komisyonu kriterleri arasında “birbirinden
farklı konular aynı paket içinde birlikte halk oylamasına sunulamaz” ilkesi yer
almaktadır. Siz onu da dikkate almadınız, bildiğinizi okudunuz.
Geçen ay
Hatay’da Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu dönemsel toplantısı yapıldı.
Toplantıda sunum yapan Venedik Komisyonu Genel Sekreterine AKP İktidarının 26
maddeyi birlikte referanduma sunması hakkındaki görüşünü sorduk. Genel
Sekreterin zabıtlara geçen resmî yanıtı “Referandum üç ayrı oylama şeklinde
yapılmalıydı. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Anayasa Mahkemesi ve diğer
maddeler üç ayrı referandum kapsamını oluşturmalıydı.” şeklinde oldu. Bunu,
toplantıya katılan AKP’li milletvekili arkadaşlarımız da izlediler. Umarım
“Neden bu hatayı yaptık, ne diye ülkeyi kaosa taşıdık?” diye şimdi oturup
düşünürsünüz.
Değerli
milletvekilleri, yasa tasarısının gerekçesinde “Anayasa’nın 148’inci maddesinde
yapılan değişiklikle getirilen bireysel başvuru hakkı nedeniyle artacak olan
yargısal ve idari çalışmalara yardımcı olmaları için mahkemeye raportör
yardımcısı atanması öngörülmektedir.” denilmektedir. Bu, ilk kez olmaktadır
bildiğiniz gibi. Bu mantıkla 75 raportör yardımcısının Anayasa Mahkemesinde
istihdamını öngörmektesiniz.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde 2010 yılında en
fazla mahkûm olan Avrupa ülkesi oldu. 2010’da, Türkiye hakkında 278 davada,
Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin en az bir maddesinin ihlal edildiği mahkeme
tarafından karara bağlandı. Türkiye’yi 217 davayla Rusya, 143 davayla Romanya,
109 davayla Ukrayna ve 107 davayla Polonya izlemektedir. Özellikle basın özgürlüğü,
insan hakları ve kadın-erkek eşitliği konularındaki ihlaller başı çekmektedir.
Bu kara tablo sözde özgürlükçü, özde baskıcı; sözde demokrat, özde sivil
diktacı sekiz yıllık AKP İktidarının eseridir. Ancak bu kara tablodan,
görüşmekte olduğumuz yasa tasarısıyla ilgili bir ders çıkarmamız gerekir
diyorum. Görülmüştür ki AKP İktidarı demek, tırmanın insan hakları ihlalleri
demektir. O nedenle yol yakınken 85 raportör yardımcısıyla yetinmeyin asgari
385 raportör yardımcısı için tasarınızla kadro yaratın. Aksi hâlde Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yapma hakkının kullanılması tıkanacak, ayağınıza
dolanacaktır.
Sayın
milletvekilleri, yargının tarafsızlığı, şeffaflığı ve bağımsızlığı ile
kuvvetler ayrılığı ilkelerinde ciddi sapmalar saptayan ve bunu son Türkiye
raporuna yansıtan Avrupa Birliği yetkililerine yönelik “Rapor ve raporu
yazanlar dengesizdir. Biz bildiğimizi okumakla görevliyiz.” diyebilen Sayın
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, baskıcı iktidarını sürdürebilmek uğruna neler
yapabileceğini kaygıyla izlemekteyiz. Ancak pragmatik bir siyasetçi olan Sayın
Erdoğan’ın bu önerimizi dikkate alacağını düşünüyoruz.
Sayın
milletvekilleri, vermiş olduğumuz önergeyle, mevcut olan eksiklikleri içeren
-zaman olmadığı için toparlıyorum- 27’nci maddenin dördüncü fıkrasının tasarı
metninden çıkarılması ve maddenin bu anlayış ile yeniden düzenlenmesini
öngörmekteyiz.
Bu
duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 27’nci maddesinin 6 numaralı fıkrasına aşağıdaki cümlenin eklenmesi
arz ve teklif olunur.
“Raportörlüğe
atanabilmek için gerekli koşulları taşımayanlar durumlarına uygun idari
kadrolara atanırlar.”
Mehmet
Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen, Süleyman Yunusoğlu, Trabzon Milletvekili. (MHP
sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Yunusoğlu.
SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı’nın 27’nci maddesinin 6’ncı fıkrası üzerinde verdiğimiz önerge
üzerinde görüşlerimizi belirtmek üzere huzurlarınızdayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 27’nci maddenin 6’ncı fıkrasında “Raportör yardımcılarının
raportörlüğe atanabilmeleri için adaylık süresi hariç olmak üzere bu görevde
fiilen en az beş yıl çalışmış olmaları, hazırlayacakları meslekî nitelikteki
tezin kabul edilmesi ve olumlu sicil almaları şarttır. Bu koşulları taşıyanlar,
kadro durumu da gözetilerek Genel Sekreterin teklifi ve Başkanın onayı ile
raportörlüğe atanabilirler.” denmektedir. Burası doğru ancak raportör
yardımcılarının raportörlüğe atanamaması hâlinde hukuki statülerinin ne olacağı
konusunda bu fıkrada bir açıklık yok. Dolayısıyla biz bu önergemizde,
“Raportörlüğe atanabilmek için gerekli koşulları taşımayanlar durumlarına uygun
idari kadrolara atanırlar.” cümlesini eklemek istiyoruz çünkü bu hâlde onların
hukuki statülerinin ne olacağı da açıklığa kavuşmuş olacaktır. Bu önergemizin
tarafınızdan kabulünü ümit ediyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın 2’nci maddesinde, Türkiye Cumhuriyeti devleti,
demokratik, laik, sosyal hukuk devleti olarak ifade edilmektedir. Demokratik
devlet, sadece seçim kanunlarına uygun olarak belli zamanlarda
milletvekillerinin, yerel yöneticilerinin veya bazı kurum ve kuruluşların
yöneticilerinin seçilebileceği seçimlerin yapılacağı bir devlet midir, yoksa
bütün Türkiye Cumhuriyeti devleti vatandaşlarının eşit hak ve özgürlüklere
sahip olabileceği bir sistemin adı mıdır? Eğer öyleyse bugün yaşadığımız, bugün
devletimizin yapmış olduğu uygulamalar ne kadar demokratiktir hep beraber onu
gözden geçirmek mecburiyetinde olduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Sistemimizde
bir dokunulmazlık var, milletvekili dokunulmazlığı. Adalet ve Kalkınma Partisi
3 Kasım 2002 seçimlerinden önce Sayın Başbakanın Türk milletine vaat ettiği
gibi “Biz dokunulmazlığı kaldıracağız.” demesine rağmen 23’üncü Dönemde
Milliyetçi Hareket Partisinin 70 milletvekilinin imzasıyla dokunulmazlığın
kaldırılması yönünde önergemizi reddettiniz. Sadece bununla kalınmadı, sadece
milletvekili dokunulmazlığı değil, bürokrasiye de, yüksek memurlarımıza da
dokunulmazlık hakkı verildi. Suç işleyen bir bürokratımız, görevini suistimal
eden bir bürokratımız eğer bağlı olduğu bakan izin vermediği takdirde ifade
bile veremiyor, savcının karşısına bile çıkamıyor. Peki bu şekilde vatandaşlar
arasında eşit hak ve özgürlüklerin var olduğunu söyleyebilir miyiz?
Bir
Anayasa metni hazırlandı 2010 yılında. Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
hazırlamış olduğu bu Anayasa metnini Meclise getirdi ancak bir muhalefet
partisi, diğer muhalefet partileri, ana muhalefet partilerinin önergeleri hiçe
sayılarak bizim teklif ettiğimiz şekilde bu Anayasa metninin burada daha güzel
bir şekilde görüşülmesi için bir komisyon kurulması teklifimizi de reddettiniz.
Sonra referanduma götürülen Anayasa, halkımıza da doğru dürüst açıklanmayarak,
aldatma ve kandırma politikaları uygulanmak suretiyle vatandaşlarımıza “Bu
Anayasa metniyle kadın ve çocuk ayrımcılığı konusunda iyi şeyler olacak.”
dendi, “12 Eylül darbesini yapanlar yargılanacak.” dendi. 12 Eylül 2010
tarihinden bu zamana kadar geçen zaman içerisinde ne kadın ve çocuk ayrımcılığı
ne de 12 Eylül’ü yapanlara karşı bir işlem yapılamadı çünkü asıl niyet bu
değildi. Asıl niyet zamanla ortaya çıktı ve bizim söylediklerimizde ne kadar
haklılık payı olduğunu da Türk milleti gördü.
Hâkim ve
Savcılar Yüksek Kurulu değiştirildi ve neticede, iki sene önce “Yargıtayın üye
sayısı fazladır, bunları azaltalım.” diyen Adalet ve Kalkınma Partisi
yöneticileri, ne oldu da iki sene sonra “Yargıtayın üye sayısı azdır, bunları
daha fazlaya çıkartalım.” dedi? Çünkü Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulundaki
uygulama, yargıyı bağımsız olmaktan çıkartıp yürütmenin hâkimiyeti altına alan
bir sistem geliştirildi de ondan. İki ay sonra Yargıtayın seçimi var ve
buradaki seçimlerde yeni atanan üyelerin kullanacakları oyla yeni bir Yargıtay
oluşturulacak.
Dolayısıyla
demokratik, laik, sosyal hukuk devletinin oluşması temennisiyle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Yunusoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 27 inci maddesinin altıncı fıkrasının birinci
cümlesinde yer alan “ve olumlu sicil almaları” ibaresinin metinden çıkarılması
arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum…
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, konuşacağım, bir açıklama yapacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN –
“Gerekçeyi okutuyoruz.” dedik Sayın Bozdağ, başka zaman yaparsınız.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, başka konuda bir açıklama yapacağım.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; önerge üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
Türkiye yeni bir anayasa ihtiyacını sadece bugün değil her dönem hissetti.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Milletin ekmeğe ihtiyacı var. Ekmeğe bak, işe bak.
AHMET
YENİ (Samsun) – Az kaldı Hüseyin Bey, az kaldı.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Bunu bütün siyasi partiler de programlarına koydu,
gündemlerine aldı. Sivil toplum örgütleri de bu konuda değişik öneriler,
taslaklar hazırladı. Ben şöyle geriye dönüp baktığımda, 1982 Anayasası’nın
yürürlüğe girdiği tarihten sonra hemen tartışmalar başlıyor, daha o gün var.
1992’de TÜSİAD’ın bir anayasa önerisi var, bakıyorsunuz 2000’de TOBB’un bir
anayasa önerisi var, 2001’de Barolar Birliğinin bir anayasa önerisi var. Daha
da önemlisi, 1993 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına o dönem
Parlamentoda bulunan bulunmayan bütün siyasi partilerin bir çalışma çerçevesinde
kendi anayasa önerilerini sunduklarına dair elde belgeler var. Bütün bunlar da
kayıtlar altında.
O
nedenle, Türkiye’de herkesin ve her kesimin yeni anayasaya dair söyleyecekleri
sözler olabilir. Buna TÜSİAD’ın söyleyecek sözü varsa elbette çıkıp söyleyecektir,
Türkiye’deki bilim adamlarına, başka bilim adamlarına raporlar hazırlatıp,
öneriler hazırlatıp kendi görüşü olarak kamuoyuna açıklayacaktır, bundan doğal
bir şey olamaz. Partilerin varsa partiler bunu yapacak, başkaca sivil toplum
örgütleri varsa başkaları da bunu yapacak. Bunların, bizim yapmamız gereken,
herkesin ve her kesimin bütün düşüncelerinin hür bir biçimde ifade edilmesi ve
bu düşüncelerin de hür bir ortamda tartışılmasıdır.
Düşüncelerin
ifade edilmesinden, tartışılmasından ve tartışılıyor olmasından rahatsız
olmamak lazım. Varsa bizim karşı fikirlerimiz bu düşünceler karşısında, onu
söylememiz lazım, çünkü fikrinin gücüne, kuvvetine inanan, başkalarının
fikrinden, başkalarının önerisinden, başkalarının düşüncesinden tehdit
algılaması veya korku çıkarmaz, kendi görüşünü söyler, kamuoyu zaten bunu
değerlendirecek, alacaktır.
Ama,
burada partimizle ilgili bir hususun altını çizmekte fayda var, dün Sayın
Bakanımız Cemil Çiçek Bey de burada ifade ettiler ama bir kez daha yinelemekte
fayda var. Hatırlarsanız 2007 seçimlerinden sonra yeni Anayasa’yla ilgili biz
bir komisyon kurduk ve bu komisyon çalışmalarını kamuoyunun önünde sürdürdü ama
o arada da maddelerle ilgili tartışmalar oldu, neler olacak, neler olmayacak.
Daha sonra müteaddit defalar hem parti adına yapılan konuşmalarda hem
bakanların hem de o komisyonda görev almış arkadaşların yaptıkları konuşmalarda
biz her defasında şunun altını çizdik, dedik ki: Anayasa’nın 1’inci maddesi,
2’nci maddesi, 3’üncü maddesi ve bunlarla ilgili hükümler, bu konularda bizim
kamuoyu önünde deklare edilmiş “Biz bunları değiştireceğiz.” diye bir sözümüz
yok, aksine biz bunları değiştirmeyeceğiz. Ama Anayasa’nın değişmesi,
değiştirilmesiyle ilgili diğer hükümleri konuşmak, tartışmak, yeni bir anayasa
içerisinde bu hükümlere yer vermiş olmak, onları ortadan kaldırmak anlamına
gelmez. Biz, bunu defalarca açıkladık ama her defasında bizim, bunu, ilk üç
maddenin Türk milletinin ortak paydası olduğunu ifade etmemize rağmen, yüzlerce
defa söylemimize rağmen hâlâ bu konularda gizli ajandalardan, şunlardan
bunlardan bahsetmek fevkalade kabul edilemez bir yaklaşımdır diye ifade
ediyorum. Ama biz, her konunun tartışılmasından, her konudaki fikirlerin hür
bir biçimde ifade edilmesinden yanayız. Bizim fikirlerimiz var her fikre karşı,
vakti gelince onu söyleriz, yoksa söylenen fikirlerden dolayı bizim hiçbir
korkumuz bugüne kadar olmadı, bundan sonra da olmayacaktır.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge
kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
Madde 28
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 28. Maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki “üzerine”
ibaresinin “ve” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır
Konya Isparta Mersin
Behiç Çelik Mustafa Kalaycı Akif Akkuş
Mersin Konya Mersin
Alim Işık Recep Taner
Kütahya Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 28. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “ile sair
hususlar” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla Kart Ahmet Tan
Mersin Konya İstanbul
R.
Kerim Özkan
Burdur
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Tan...
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tan. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET TAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili kanundaki
değişiklik önergemiz konusunda, 28’inci madde üzerinde görüşlerimi açıklamak
üzere saygı sunarak sözlerime başlıyorum.
Şimdi,
efendim, üzerinde görüşme yaptığımız kanun tasarısı Anayasa Mahkemesinin
Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun. Bu kadar temel bir kanun ki -aranızda avukatlar vardır,
hukukçular vardır- Anayasa’yı zamanında hukuk fakültelerinde, devletin esas
teşkilat hukuku yahut da Teşkilatı Esasiye Kanunu olarak okurduk yani devletin
temel teşkilatlanma yasası. Devletin temel teşkilatlanma yasasının seçim kararı
almış bir Parlamentoda -yine dün gece yarısını
boylamıştık, bu gene gece yarısı olacak, hafta sonuna uzayacak- yani
giderayak böyle bir değişikliği temel bir kanun, devletin temeliyle ilgili bir
kanunda yapmanın mantığını anlamak kolay değil.
Bu kolay
olmayan hadiseyi bugün -öğleden sonra odalarınıza uğramamışsınızdır
meşguliyetten- dağıtılan bir kitapçıktan aldığım ilhamla ifade etmek istiyorum.
Sayın İyimaya, Adalet Komisyonu Başkanımız, kendisi bir kelam erbabı olduğu
kadar kalem erbabı da, bir kitap yazmış. Kitabın başlığı yahut da kitapçığın:
“Siyaset Kurumunun Ortak Günahı.” Ortak günahımız yasama. Şimdi, kitap şöyle
başlıyor: “Meclis, çağdaş siyasal düzenin açık bir şifresidir.” Şimdi, buradan
alacağımız ilhamla bu açık şifrenin, dokuz yılın sonunda, Büyük Millet
Meclisinin ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna dönüştüğüdür.
Aldığınız çoğunluk dolayısıyla Büyük Millet Meclisi iradesi bir grup toplantı
salonuna dönüştü ancak yine de devam etmiyorsunuz. Biraz evvel, adını açıklamak
istemediğim bir AKP’li arkadaşımız dedi ki: “Keşke İç Tüzük’te bir değişiklik
yapsak da bizim sayın milletvekillerinin ayaklarına zarif birer kelepçe koysak,
şu kanunları çıkarsak.” İç Tüzük’te herhangi bir değişiklik yapmaya gerek yok.
Bu değişikliği yapmadan, Türkiye Büyük Millet Meclisinin en temel
komisyonlarından birisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Hesapları İnceleme
Komisyonu İç Tüzük’te var olduğu hâlde tebahhur etti, buharlaştı ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi denetimsiz kaldı. Çıkartılan bir kanuna tabi tutuldu ve
iki maliye memurunun denetimine bırakıldı. Buradaki 300 küsur milyon liralık
bütçenin sarfı tamamen denetimsiz. Yani eğer biz Anayasa Mahkemesinin
kuruluşuyla ilgili bir kanun görüşüyorsak, bence bunu Türkiye Büyük Millet
Meclisinin kuruluşu ve yasama usulleri hakkında bir kanunla takviye etmemiz
gerekir.
Biz,
geçenlerde Sayın Büyük Millet Meclisi Başkanımızla ve iki değerli AKP Grubu
Başkan Vekiliyle Suudi Arabistan’a bir ziyaret yapmıştık. Bu ziyarette Suudi
Arabistan Parlamentosunu gezdik. Bizim bu salon çok mütevazı kalır, tek
yıldızlı bir otelin balo salonu kadar mütevazı kalır, bu görkemli olarak
millete yansıyan salon. Müthiş, yedi yıldızlı bir salon. Sorduk, dediler ki:
“Kral toplantıya çağırır Parlamentoyu ve yılda bir kere toplanır, bazen iki kere.”
Şimdi,
Büyük Millet Meclisi de zamanımızın iradei şahanesi olan Sayın Başbakan, AKP
Grup Başkanı tarafından çağrılıyor ve gündem ve çalışma esasları ona göre
düzenleniyor ve biz de burada seçime giderayak “Kabul edenler… Etmeyenler…”
Kanun çıkartıyoruz, fakat öyle ki yerinizde duramıyorsunuz haklı olarak, seçime
giden bir Parlamentoda. Bizlerin içinde ön seçime gidecek arkadaşlarımız var,
seçimi düşünen, seçimle ilgili kampanya yürüten arkadaşlarımız var, sizler de
öyle ve çıkıyorsunuz. O yüzden, zincir vurmak yerine, rozet GPRS cihazı vardır,
kimin nerede olduğunu takip eden, birer minik rozet alıp AKP Grubuna teslim
etmek ve gidenleri hemen toplamak, yoksa bu kanunlar gece yarılarına kadar
devam edecek.
Şimdi,
son söz olarak, İyimaya’nın kitapçığını göreceksiniz, müthiş tespitler var.
Diyor ki: “Hukuk üretme kapasitesinde zaaflar çıkmıştır, yasama zaafları.” Bu
zaafın en belirgin örneği, torbalı bir hukuk düzeninin getirilmesidir. Torba
yasalarla yasama organının siyasi iradesi ne yazık ki dumura uğratılmıştır, AKP
Grubuna dönüşmüştür. Seçime giderayak böyle bir manzarayla gidiyorsak bunun
cezasını halk herhâlde kesecektir sizlere.
Bir son
konu da uzlaşma açığı sorunudur. Bir sürü sorun sarıyor. Uzlaşma açığı olmaması
dolayısıyla biz burada önerge vererek üç yüz saniyelik konuşmalar yapıyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
AHMET TAN
(Devamla) – Bu sözlerle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarının 28. Maddesinin (2) numaralı fıkrasındaki “üzerine”
ibaresinin “ve” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Recep
Taner (Aydın) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İfade
daha anlaşılır hâle getirilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Böylece,
birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Birleşime
bir saat ara veriyorum sayın milletvekilleri.
Kapanma Saati: 19.19
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 20.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Beşinci Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
İSA GÖK
(Mersin) – Meclis yok ama! Komisyon orada da Meclis yok!
BAŞKAN –
Meclis burada da konuşmacılar yok.
İSA GÖK
(Mersin) – Meclis nerede?
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri…
İSA GÖK
(Mersin) – Meclis nerede Başkan?
BAŞKAN –
Birleşime beş dakika ara veriyorum…
İSA GÖK
(Mersin) – Evet, sağ olun.
BAŞKAN -
Ama İsa Bey, siz konuşmacısınız.
İSA GÖK
(Mersin) – Efendim, beş dakika sonra olsun. Kimse yok Mecliste. Bomboş Meclise
mi konuşacağım?
BAŞKAN –
Anladım da Sayın Gök, konuşmacı sizsiniz. Ben başkasının olduğunu düşünüyordum
doğrusu.
Buyurun.
İSA GÖK
(Mersin) – Artık, pazarlıkla Meclisi açıyoruz!
BAŞKAN –
Sayın Gök, pazarlıkla Meclisi açan falan yok. Ben, sizin konuşmacınız olmadığı
düşüncesiyle size nezaketen beş dakika ara vermek istedim.
İSA GÖK
(Mersin) – Ne ilgisi var?
BAŞKAN
- Ama, konuşmacı sizsiniz, buyurun.
İSA GÖK
(Mersin) – Konuşmacı benim. Biz, her zaman için konuşuruz, grubumuzda konuşmacı
sorunu olmaz.
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Gök.
CHP GRUBU
ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sağ olun, sağ olun.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. Meclisteki
mevcut sayısı 10 kişi. Hakikaten tarihe not düşmeli, Anayasa Mahkemesinin
uygulama kanununu, kuruluş kanununu değiştiriyoruz, 10 kişiyle değiştiriyoruz.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – O kadar geldiğine şükret!
İSA GÖK (Devamla)
– Bu, dünyada nerede var? Temel bir kanun, yargının en önemli ayağını
değiştiriyoruz. Nerede?
ABDURRAHMAN
KURT (Diyarbakır) – Sizden kaç kişi var?
İSA GÖK
(Devamla) – Vallahi, hele sen, kendi arkadaşlarını bir say da ondan sonra sağa
sola kafanı çevir, tamam mı! Önce bir kendini say sen!
HALİL
AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Yanlış saymışsın, 15 kişi var.
İSA GÖK
(Devamla) – Evet, 15 kişi… 5 kişi daha arttınız, tebrik ediyorum sizi.
ABDURRAHMAN
KURT (Diyarbakır) – Bir sensin, 3 kişi de burada var. Nerede, nerede senin
arkadaşların?
İSA GÖK
(Devamla) – Ya, işte… Bakın, bu, yasama organına karşı yaklaşım
ciddiyetsizliğidir, başka hiçbir şey değil.
ABDURRAHMAN
KURT (Diyarbakır) – Ya, kendi sırana baksana!
İSA GÖK
(Devamla) - Orantını kur, ona göre konuş!
Arkadaşlar,
696 sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Olmayan arkadaşları saygıyla selamlıyorum!
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Olanlara 2 defa saygı sun.
HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Olanlara tabii…
İSA GÖK
(Devamla) – Olanlara zaten saygımız sonsuz Harun Bey.
Şimdi,
öncelikle bir neticeyi ortaya koyalım arkadaşlar. Bu kanunun 12 Eylül
referandumunda değiştirilen dört tane maddesinin bazı fıkralarının, bu
değiştirilen maddelerin yeni uygulama normlarının çıkmasına hiçbir itirazımız
yok. Yüce milletimiz, referandumda, öyle veya böyle, bu dört tane madde
oylandı, Başbakanın deyimiyle “hap gibi” de olsa, Venedik Komisyonu yanlış
olduğunu beyan etse de, hukuk tarihinde böyle bir şey olmasa da oylandı ve
geçti. Bu Anayasa’yı kabullenmek durumundayız, herkes kabulleniyor. Bu dört
tane maddenin -ki bunlar, 146, 147, 148, 149- bazı fıkraları değişti. Bunlara
ilişkin uygulama maddeleri getiriliyorsa bunlara itirazımız yok. Anayasa’nın
lafzına, ruhuna, yorumuna uygun maddeleri getirin, kabul edelim. Buradaki sorun
şu: Değişmeyen dört tane madde var, o maddelere dayanan uygulama maddeleri var.
O maddeler, Anayasa’nın o diğer, 150, 151, 152, 153, bunlar değişmemesine
rağmen, uygulama kanununda bu maddelere tekabül eden maddelerin
değiştirilmesini anlamak mümkün değil. Bunun anası değişmedi ki danasını
değiştiriyorsunuz, bu anlaşılır gibi değil. Üstelik, hadi değiştiriyorsunuz,
helal olsun, -şu anda her ne kadar 8-10 arkadaş var ama- “Çoğunluğumuz var, biz
değiştiririz kardeşim!” deyip değiştiriyorsunuz, bari Anayasa’ya uygun
değiştirin. Yani, halkın “evet” dediği dört tane maddenin değişikliğine sadık
kalın. Diğer dört maddede de bazı değişiklikleri yapacaksanız, değişmeyen maddelerin
uygulama maddelerinde de bazı değişiklikleri yapacaksanız, bunların da önceki
maddelere uygunluğunu sağlayın. Böyle gelseniz hiç kimse itiraz etmez. Ama
kafada halkın icazet vermediği, halkın onaylamadığı, halkın “evet” demediği
maddeleri yeterli görmeyerek –bakın, halkın “evet” dediği dört madde var-
hedeflediğiniz başka bir noktaya varma konusunda zorlayarak, referanduma
gitmeyen maddeleri de zorlayarak yeni bir kanun çıkarmaya kalkarsanız bu yanlış
olur. Ha, diyeceksiniz ki, “Nereden çıkarıyorsun bunu İsa Gök?” İşte, basıp
dağıttığınız sıra sayıdan çıkarıyorum. Hepimizin ortak dili Türkçe, güzel de
bir alfabemiz var, beraber bunları okuyalım, bakalım.
Hizmet
birimlerini düzenleyen 29’uncu madde var, diyor ki 2’nci fıkrası: “İhtiyaç
hâlinde Başkanın önerisi, Genel Kurulun kararı ile yeni birimler
oluşturulabilir.” Şimdi, içinizde bürokratlar da var. Yeni hizmet birimi
oluşturuluyor. Oysaki Anayasa 123, hizmet birimlerinin oluşturulmasını kanunla
yapmaya amir mi? Amir. Hiçbir idari makam bu konuda hizmet birimi oluşturamaz.
Bir de işin komedisi var. Bakın, komedisi ne biliyor musunuz? Anayasa
Mahkemesinin bu konuda verdiği bir çuval iptal kararı var. Diyor ki Anayasa
Mahkemesi: “Hizmet birimlerini sen bu şekilde oluşturamazsın. Anayasa 123’e
aykırı.” Ama şimdi bu tasarının 29’uncu maddesinin 2’nci fıkrasında bunu
yapıyorsunuz. Biz dava açacağız, şimdi merak ediyorum Haşim Kılıç ne yapacak?
Bugüne kadar Mahkeme hepsini iptal etti, ama bu seferki lehine. Niye? Ee,
Başkan büyük başkan ya artık, dev başkan ya… Onun lehine imkân verdik, bakalım
bunu iptal edecek mi? Yani tükürük meselesi. Onu merak ediyorum.
Geçici
görevlendirme, madde 31 var. Arkadaşlar, hâkimlik ve savcılık farklı bir
makamdır, farklı bir meslektir. Anayasa 140 bunu çok güzel açıklamış. Siz,
hâkim ve savcıyı o kadar hakir görüyorsunuz ki… Asıl üzüldüğüm şey şu: Anayasa
Mahkemesinin hâkim ve savcıları da kendilerinin hakir görülmesini öyle bir hazmediyorlar,
yutuyorlar ki ağrıma gidiyor. Çünkü ben kendimi yargı mensubu addederim. Ne
yapıyorlar biliyor musunuz? Hâkim ve savcının kamu kurum ve kuruluşlarında
çalışan memur ve diğer kamu görevlileriyle aynı fıkrada zikredilmesine ses
çıkarmıyorlar. Yani, pes… Anayasa 140 açıktır arkadaşlar. Ha, muvafakat
aranacakmış. Bırakın bunu, bırakın bunu.
34’üncü
madde var: İdari personelin Adalet Bakanlığı kadrolarına atanması. Arkadaşlar,
34’üncü maddeyle, Başkanın, raportör yardımcıları hariç Mahkemenin bütün idari
personelini Adalet Bakanlığının merkez ve taşra teşkilatına sürgüne gönderme
yetkisi var. Bu kabul edilemez, çünkü bu da Anayasa 128’e aykırı. Nerede kaldı
devlet memurunun güvencesi? Hani 12 Eylülde 128’i değiştirdiniz ya 128’i… O
değişti, artık kuşa döndü. “Memurları sürerim.” diyor Başkan. Sayın Genel
Sekreter teklif edecek, Mahkeme Başkanı da sürecek. Madde 34. Bu,
kadrolaşmadır, bu tasfiyedir.
Arkadaşlar,
aynı olay geçici madde 1’de de var. Bazı makamları kaldırıyorlar ve bir de
oraya madde koymuş, demişler ki: Bu makamlar, bu kanunun kabulüyle -yayımı
tarihinde- bu unvanlı görevde bulunanların görevleri sona erer. Yandı gülüm
keten helva! Gitti hepsi, kamu görevlileri gitti. Devlet memurlarını bu şekilde
tasfiye ediyorlar ve bunu Anayasa 128’e rağmen Anayasa Mahkemesi Kanunu’nda
yapıyorlar. Tebrik etmek lazım!
Şekil
bakımından iptal davası var, madde 36. Arkadaşlar, bu 36’nın önceki hâli madde
21; 2949 sayılı Yasa madde 21’de “Anayasa Mahkemesinin şekil bakımından
denetimi kanunlarda son oylama…” falan diye gidiyor, Anayasa değişikliklerinde
şunu diyor: 21’inci madde… Burası değişmedi fakat yeni tasarıda bunu 36’ncı
madde yapıyorlar. Bu hiç değişmemesine rağmen, kanun hükmünde kararname ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün şekil bakımından denetimine sınır
getiriyorlar, daraltıyorlar. Daraltılan ne? Anayasa Mahkemesinin inceleme
yetkisi. Anayasa Mahkemesi buna bir şey demiyor. Anayasa Mahkemesinin, Meclis
İç Tüzüğü… Yarın değiştirecekler ve biz bunun davasını açacağız. Anayasa
Mahkemesi bunu inceleyemeyecek. Kanun hükmünde kararnameler de bu şekilde.
Yetkisi daraltılıyor ve buna kimse bir şey demiyor. Bu da Anayasa 148, 150’ye
açıkça aykırı. Ama bunu yapıyorlar, yine yetmiyor.
Bakın
arkadaşlar, eksiklerin tamamlanması… İptal davalarında Başbakanlık davacı
değil, davalı değil. Artık, Mahkemenin bütün gelen dosyaları Başbakanlığa
bildirme yükümlülüğü geliyor. Ya Başbakanlık ne? Meclis Başkanlığı ne? Ne
davacı ne davalı. Nasıl yaparsınız bunu? Yapıyorlar, üstelik de bu bireysel
başvuruda. Bu da Anayasa 146 ve devamına, 138’e aykırı. Bu da Anayasa’ya
aykırı. Umursamıyor ama. “Her şeyi Başbakanlığa bildireceksin.” diyor. Bir de
Başbakanlık görüş bildirecek. Niye? Başbakan hazreti belki de talimat verecek!
Bunu da Anayasa’ya koydular.
Bireysel başvuru
arkadaşlar, bireysel başvuruda o kadar çok hata var ki, mesela, her başvurunun
örneğini Adalet Bakanlığına gönderiyorlar. Yahu kuvvetler ayrılığı nerede
kaldı? Adalet Bakanlığı davanın tarafı değil ki. Orası bir yargı. Kararlar…
Arkadaşlar, yüksek mahkemelerin tümünü mahvediyorlar. Anayasa 2, 148, 153, 155
aykırı. Neye aykırı? Yargıtayın, Danıştayın verdiği kararları Anayasa Mahkemesi
iptal edecek terdidli yolla, dolanarak. Ne yapıyorsunuz siz ya? Ne yapıyorsunuz
siz? Dünyanın neresinde var bu? Bizim Anayasa’mızda bütün yüksek yargı yatay
eşitlik hâlindedir, hiç birisi bir diğerinin kararını iptal edemez. Anayasa
diyor ki, yalnızca ihlal tespiti yapar. Siz ne diyorsunuz kanununuzda? İptal de
edecek. Anayasa bu yetkiyi vermiyor ki. Anayasa’ya aykırı bir Anayasa Mahkemesi
kuruluş kanunu yapıyorsunuz ya, tebrik etmek lazım; tebrik ediyorum sizi! (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
İkinci
bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Behiç Çelik,
Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşma yapmak üzere söz aldım. Bu
vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, bu bölüm, 30’uncu maddeden itibaren başlayan hükümleri
içeriyor ve özellikle mahkeme birimlerini, personelini, hizmet birimlerini,
özlük ve atamaya ilişkin hükümleri ve iptal davasının görüşülme usul ve
esasları, itiraz yolu, bireysel başvuru hakkının kullanımına ilişkin hükümleri,
siyasi parti kapatmaları, dokunulmazlığın kaldırılmasına ilişkin davaları ve
siyasi partilerin mali denetimini ve yüce divan yargılamasını özellikle
kapsamaktadır.
Görüldüğü
üzere, oldukça önemli olan bu hükümler, Türkiye’nin devlet nizamına yön ve
şekil verecek davalar ve hususları kapsamakta. Ancak böylesine önemli olan bir
konuda uzlaşı içerisine girmeden anayasa metni hazırlayan, bunu gerçekleştiren
iktidar partisi, aslında Türk toplumuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ne en büyük
zararı vermiştir.
Değerli
milletvekilleri, bundan önceki konuşmamda devlette muvazeneden bahsederken de
aslında vurgulamış olduğum husus, devlette güç birimlerinin, erklerin kendi
arasında alışılagelmiş ilişkiler manzumesini bir bir yıkarak, değiştirerek
kendisine ve partizan uygulamalarına, militan uygulamalarına imkân ve fırsat
verecek ve yanlı, yandaş davranışlarını meşrulaştıracak bir yargı, bir yürütme
ve bir yasanın gerçekleşmesi gerekiyor. İşte, yapılan budur. Devlette muvazene
ortadan kalkmıştır.
Devlet,
bugün bütün kurumlarıyla, bütün kurallarıyla, demokrasisiyle, hukukuyla,
rejimiyle can çekişir hâle getirilmiştir. Artık Türkiye’de bugün tabloya
baktığımız zaman, Güneydoğu’da tokat yiyen devlet görevlilerini görüyoruz.
Bugün Türkiye’ye baktığımız zaman acımasızca ailesini katletme noktasına
getirilmiş cinnet geçiren insanları görüyoruz. Bugün Türkiye’ye baktığımız
zaman geçim zorlukları içerisinde inim inim inleyen çiftçileri, esnafı
görüyoruz.
Bir
taraftan toplumsal yozlaşma ve genel ahlakta çürüme alabildiğine
yaygınlaşırken, bunun devlet kurumlarına yansıması ne yazık ki çok feci
boyutlara geldiğini bize işaret ediyor. O zaman, işte, Milliyetçi Hareket
Partisi geçen yıl bu vakitlerde bas bas bağırırken, Türk milletine hitap
ederken, iktidar partisi vekillerine hitap ederken vurguladığı şey neydi?
“Gelin, uzlaşı içerisinde yapalım, bunu 24’üncü Döneme bırakalım ve bir uzlaşma
komisyonu oluşturarak Anayasa değişikliğini milletimizin tasvip edeceği şekilde
bir metin hâline getirerek o şekilde çıkaralım.” diye âdeta bu konuda yoğun
tavrını, yoğun şuurunu ortaya koyuyor ve sergiliyordu ama buna iktidar
partisinden herhangi bir cevap gelmedi.
Dolayısıyla
yirmi yedi maddeden oluşan Anayasa değişikliği metni bize şunu gösterdi ki
-bütün etrafı sarılmış- insanlara hoş gelen maddelerin içerisinde aslında
yargıyı tamamen ele geçiren, sözümün başında da ifade ettiğim üzere, bir
anayasa değişikliğini gerçekleştirdiniz. Bugün klonlanmış Sayın Erdoğanların
yargının bütün köşelerine getirildiğini çok açık bir şekilde görüyoruz.
Anayasa
Mahkemesi, kendi statüsünü aşan, bu metinle birlikte aşan bir yapıya
kavuşturulurken bu mahkeme âdeta, göreceksiniz, jüritokrasinin en önemli mercii
hâline gelecek ve belki de önce Parlamentonun boğazını sıkmaya başlayacak.
Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindi, değil mi? Hâkimiyet kayıtsız şartsız
belki de Anayasa Mahkemesinin olacak! Buraya doğru giden, bu sürecin kapısını
aralayan AKP İktidarı olmuştur ve AKP İktidarı da böyle bir meşum yolu açması
sebebiyle Türk tarihi nezdinde mahkûm olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, yargının dengelerini bozmaya kimsenin hakkı yok ama yargının
dengeleri bozulmuştur. Bugün Yargıtay Danıştayla, Yargıtay Anayasa
Mahkemesiyle, Yargıtay Adalet Bakanlığıyla ve HSYK’yla, HSYK öbürleriyle,
Adalet Bakanlığı diğerleriyle çatışır hâlde ve bu çatışmanın sonucunda ortadan
çıkan bir Anayasa Mahkemesi statüsü belirlemişsiniz ve süper temyiz mahkemesi
olarak bunu yukarıya çekip, o konumunda Türkiye'nin âdeta yargının da ötesinde
bir güç odağı hâline getirmiş oluyorsunuz.
Bu nasıl
bir sonuç doğuracak? Biraz önce ifade ettim ama ilave olarak şunu
söyleyebilirim: Temiz toplum, temiz siyaset ve tarafsız yargı bağlamında
Anayasa Mahkemesi nasıl bir fonksiyon ifa edecek onu dikkatlerinize sunuyorum.
Böyle bir fonksiyon ifa etmesi mümkün mü acaba? Asla değil.
O hâlde,
biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Anayasa değişikliği sürecinde hep
vurguladık, gelin dedik, Anayasa değişikliği yapacaksak yasama dokunulmazlığını
kaldıralım, hızlı ve adil yargılamaya ilişkin hükümler getirelim ve tabii hâkim
esasını güçlendirelim ve adli altyapıyı daha da güçlendirerek belli bir siyasal
görüşün emrinde olan bir konuma yargıyı sürüklemeyelim şeklinde mealen bu
görüşlerimizi ifade ettik. Ancak, iktidar partisi kendi gücüne güvenerek bu
sözlerimizi dikkate almadı ama Türkiye’ye böylece çok büyük bir kötülük yaptı.
Artık
bundan sonra, temennimiz odur ki, böyle bir yasama çalışmasından sonra
Türkiye'nin karanlığa gitmesi mukadderdir ancak bu memleketin vatansever,
milliyetperver insanları, bu gidişi, kötü hukuk kaidelerine rağmen, iradelerini
ortaya koyarak bir çıkış yolu bulmak için mücadele edeceklerdir. O yüzden, kötü
metinler iyi uygulayıcıların elinde iyi sonuçlar verebilir. Bunu da unutmamamız
gerekir.
Sonuç
olarak, ben, bu maddelerle ilgili Anayasa Mahkemesinin konumunu eleştirmiş
oluyorum ve tümü üzerinde görüşlerimizi Milliyetçi Hareket Partisi olarak
belirtirken aslında bizim seçim beyannamemizde “Adalet ve hukuk” bölümünde
temel hak ve özgürlüklere ciddi şekilde atıfta bulunulduğunu dikkatlerinize sunuyorum
ve yargıyla ilgili militan ve partizan yargı yerine, herkesi kapsayan bir yargı
anlayışını benimsediğimizi ifade ediyor, sözüme son verirken hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Bölüm
üzerinde şahsı adına söz isteyen Mustafa Çetin, Uşak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çetin.
MUSTAFA
ÇETİN (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’yla ilgili
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu münasebetle saygılarımla
selamlıyorum.
Bu
tasarının ikinci bölümü üzerinde, ikinci bölümün düzenlediği hususlardan en belki,
burada şahsım adına söz almışken, bahsetmem gereken husus Anayasa Mahkemesine
bireysel başvuru üzerinde biraz durmakta yarar görüyorum. Bildiğiniz gibi 12
Eylül 2010 tarihinde yapılan Anayasa referandumuyla yürürlüğe giren 5982 sayılı
Kanun Anayasa’da bir dizi değişiklik yapmıştı. Anayasa’nın bazı maddelerinde
(146, 147, 148 ve 149’uncu maddelerinde) yapılan değişiklikler içinde bireysel
başvuruyu ilgilendiren hususlar da var.
“Bireysel
başvuru” dediğimiz şey şu: Şimdiye kadar olmayan, yurttaşlarımızın daha çok
içeride iç hukuk yollarının tüketilmesinden sonra Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine giderek kendileri açısından çözmeye çalıştıkları, karar almaya
çalıştıkları hususları Türkiye Cumhuriyeti Anayasa Mahkemesinde dava konusu
etmelerine ve öncelikle Anayasa Mahkemesine başvurmalarına imkân sağlayan bir
düzenlemedir. Anayasa Mahkemesinin bu kanununda düzenlemeyle ilgili hususlar da
bu kanunda düzenlenmiştir. Bu başvurunun nasıl yapılacağı, hangi hâllerde
gidileceği, hangi şartların buna ait olmadığı, başvuru hakkı vermediği gibi
hususlar bu maddelerde düzenlenmiş. Bu, vatandaşlarımız açısından getirilmiş
yeni bir hak arama yoludur. İnanıyorum ki, bu kanunun da yürürlüğe girmesinden
sonra vatandaşlarımız bu haklarını da kullanmaya başlayacaklar ve bundan
mutluluk duyacaklardır. Demokratik rejimde yurttaşlarımıza ne kadar hak arama
yolu açarsak, bu imkânı onlara sağlarsak yurttaşlar daha geniş ve kapsamlı bir
hukuki güvenceye kavuşmuş olacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısının Anayasa Komisyonunda görüşülmesi
sırasında, daha önce de referanduma konu edilen Anayasa değişiklikleri
sırasında da Anayasa ve yargı üzerinde yapılan tartışmalara baktığımızda
geleceğimize dair umutlu olmanın zor olduğunu üzülerek söylemek zorundayım. Bu
kanunun müzakerelerinden beri muhalefet sözcülerinin yargıyı hangi temelde
algıladıkları, tarafsız yargıdan ne anladıkları konusundaki sergiledikleri
beyanlar beni doğrusu çok karamsarlığa itiyor. Bu ülkenin vatandaşları ve
siyasi partileri, mahkemeleri “senin yargın, benim yargım” şeklinde görmeye
devam ederse yurttaşlarımızı hukuka güvenmeye ve hukukun üstünlüğüne
inandırmaya ikna etmek zor olacaktır.
Gelin,
bir şey yapalım. Mademki Türkiye genel seçimden sonra bir Anayasa değişikliğine
hazırlanıyor, şu Anayasa konusundaki tartışmalarda geçmişe bir sünger çekelim,
diğer siyasi partileri ve görüşleri hasım gibi görmekten vazgeçip biz yeni bir
başlangıç yapalım, yeni bir Anayasa için topluma da örnek olalım ve bu sayede
toplumumuza yeni bir heyecanı biz aşılayalım. Yoksa ben seni yargıyı ele
geçirmekle suçlarsam, sen beni suçlarsan, doğrusu, toplumumuzun önüne
sunacağımız yeni bir anayasayı da ortaya koyamayız.
Ben, 2011
Haziran seçimlerinde bundan sonraki yapılan tartışmaların bu temelde
başlamasını ümit ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Bölüm
üzerinde şahsı adına söz isteyen Hacı Hasan Sönmez, Giresun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
H. HASAN
SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı
üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Divanı, yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tasarının ikinci bölümü, Anayasa Mahkemesinin hizmet
birimleri, inceleme ve yargılama usulleri, itiraz yolu, bireysel başvuru hakkı,
siyasi parti kapatma ve dokunulmazlığın kaldırılması davaları ve siyasi
partilerin mali denetimine ilişkin hususları düzenlemektedir. Bilindiği gibi,
bu tasarıyla Anayasa Mahkememizin daha önce 12 Eylül 2010 tarihinde
referandumda kabul edilen Anayasa’nın Değiştirilmesine İlişkin Kanun
muvacehesinde bir uyum yasası çıkarıyoruz. Bu uyum yasası ile Anayasa
Mahkemesinin bir yandan kuruluşunu bir yandan yargılama usulünü öbür taraftan
kadro cetvellerini -yeni fonksiyonlar yüklendiği için bu mahkemeye- yeniden
dizayn ediyoruz. Burada dikkat çeken en önemli husus, Anayasa Mahkemesinin
bireysel yargılama konusunda ilk defa Anayasa’yla getirilen düzenlemeye paralel
olarak Anayasa Mahkemesinin bu görevi nasıl yapacağının düzenlenmesidir. Tabii,
esasen, çağdaş gelişmiş ülke anayasalarında yıllarca önce getirilmiş olan bu
hakkın Türk Anayasası’nda bugünlerde getirilmiş olması -bu kadar gecikmeli
getirilmiş olması- belki düne göre gecikmeli bir düzenlemedir ama yarına göre
de erken bir adım sayılabilir. Örneğin, 1950 yılından beri, yaklaşık altmış
yıldır, Federal Almanya’da bireysel başvuru hakkı özgürce kullanılmakta ve bu
ülke Anayasa Mahkemesinde yaptığımız incelemelerde hakikaten herhangi bir sorun
yaşanmadan Alman vatandaşlarının yargı mercilerinde karara bağlanmış hususlarda
insan haklarının ihlal edildiği noktasına dayalı bir kısım ihlallerin olduğu
kanaatine vardığında müracaat etme haklarını Anayasa Mahkemesinde
aramaktadırlar. Biz altmış yıl sonra -Almanya’ya bakarak söylüyorum- bu
düzenlemeyi getirmiş bulunuyoruz. Biraz önce de ifade ettiğim gibi, düne göre
belki gecikmeli ama yarına göre erken bir düzenlemedir. Ama ne zaman bir
eksikliği gidermişsek hep beraber yine milletimiz adına bundan, efendim,
mutluluk duymamız gerekir.
Anayasa
Mahkemesinin kuruluş ve yargılama faaliyetlerine ilişkin bu tasarının
görüşülmesi komisyon aşamasında ve Genel Kurul aşamasında, her iki aşamada da
muhalefet partisine mensup arkadaşlarımızın tasarı hakkındaki yoğun
tenkitlerini kısmen anlayışla ancak geneline baktığımız zaman anlamamızın
mümkün olmadığını çağdaş ülke anayasalarına ve uygulamalarına bakarak söylemem
mümkündür. Çünkü, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bireysel başvurunun insan
haklarına odaklı ihlaller konusunda düzenlendiği sürekli vurgulandığı hâlde
sanki Yargıtayın, Danıştayın, efendim, burada vermiş olduğu nihai kararların
temyiz mercii gibi bu mahkemenin algılandığını söylemek bence hem hukukçu
arkadaşlara hem de Genel Kurula bir haksızlık olur. Bu arkadaşlarımızın en
azından bu ifadeyi kullanmaması gerekir diye düşünüyorum.
Yine
muhalefet partisine mensup bir sayın vekilimizin Anayasa Mahkemesinin kuruluş
kanununa ilişkin bu düzenlemenin bir tasarı şeklinde gelmiş olmasını tenkit
etmesini anlamış değilim çünkü “Yürütme böyle bir düzenlemeyi yapamaz.”
şeklinde bir ifade kullanmıştır. Yürütmenin böyle bir düzenleme yapması söz konusu
değildir. Sistemimiz parlamenter demokratik sistemdir. Bakanlar Kurulu bu
Parlamentonun aynı zamanda üyeleridir, onların kanun teklif etme hakları
vardır. Dolayısıyla, yürütmenin vermiş olduğu bu tasarı aynı zamanda bir
tekliftir. Dolayısıyla “Bakanlar Kurulu üyelerinin, Anayasa Mahkemesinin bir
yargı müessesesiyle ilgili düzenleme yapma yetkisi yoktur, teklif veremez.”
şeklindeki bir ifadeyi doğrusu ben sisteme yakıştıramadım.
Teşekkür
ediyorum, yüce heyete saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.
Bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Paksoy, buyurun.
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Anayasa Mahkemesi Başkanı ne kadar, Başkan Vekili ve üyeleri ne kadar
maaş alacaklardır? Bazı haberlerde Anayasa Mahkemesi Başkanının Cumhurbaşkanı
kadar maaş alacağı söyleniyor, yani 24 bin TL civarında olacağı söyleniyor. Bu
konuda net bir bilgi verir misiniz. Bu doğru ise diğer üst düzey kamu
görevlileri arasında bir tenakuz olmayacak mıdır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Taner…
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakan, tasarının 33’üncü maddesinde, yabancı uzman
çalıştırılması yetkisi verilmektedir. Türk milleti adına karar veren mahkemede
yabancı uzman çalıştırılması sizce uygun mudur?
İki:
İptal davalarında Anayasa Mahkemesine dava açma yetkisi bulunmayan Meclis
Başkanına ve Başbakana yazılı görüş beyan etme hakkının verilmesi Anayasa’ya
aykırı değil midir?
Üç:
Bireysel başvuruyla ilgili maddelerde Anayasa’da olmayan bir yetkinin kuruluş
kanununa konularak tanınması sizce anayasa hukukuna uygun mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, son iki gündür basın ve medyada TÜSİAD tarafından hazırlandığı
belirtilen Anayasa değişiklik paketine ilişkin detaylar yer almaktadır.
Yazılanlara göre ve söylenenlere göre, pakette “Türk milleti” ve “Türklük”
kavramlarının çıkarılacağı ve cumhuriyet ilkesi dışındaki değiştirilemez
nitelikteki ilk üç maddenin de değiştirileceği ifade edilmektedir. Acaba AKP
adına TÜSİAD bu işi millete pazarlamaya mı çalışmaktadır; yoksa, daha önceki
AKP’nin hazırladığı paketle arada ne fark vardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın
Bakan, buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Evvela,
Sayın Başkan, Sayın Başkan Vekili ve sayın üyelerin bu yasa gerçekleştiği
takdirde, yürürlüğe girdiği takdirde mevcut düzenlemeler açısından alabileceği
maaş Başkan açısından 9.542 TL, Başkan Vekili açısından 8.765 TL, üyeler
açısından da 8.552 TL olarak arkadaşlarımız verdi. Bu çerçevede bu konunun
değerlendirilmiş olması gerekir.
Yalnız
şunu ifade etmeliyim: Bugünkü maaş sistemi içerisinde birçok kurumlarda farklı
maaşlar vardır. Mesela bir Merkez Bankası Başkanının aldığı para belki bir
başka kurumdakine nazaran daha farklıdır. Devletin değişik kurumları içerisinde
farklı statüler var. Dolayısıyla meseleye bu çerçeve açısından bakmak
gerekecektir.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Ek ödeme, sosyal hak, makam aracı gibi şeyler var mı?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL
ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi, arkadaşlarımızın verdiği şey bu. “Tamamı dâhil.” diyor
arkadaşlar. Çünkü bu teknik bir konu. Onlardan aldığım bilgiyi size aktarmış
oluyorum.
Şimdi,
aslında, Sayın Işık’ın sorduğu soru… Müteaddit defalar, aslında, cevaplandırdık
biz bu konuyu. Şimdi, yeni bir anayasa ihtiyacı olduğunu hepimiz söylüyoruz,
hatta uzunca bir zamandan beri söyleniyor.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Ben söylemiyorum.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hayır, hayır…
Yürürlükteki
anayasalar açısından, en fazla tartışılan ve yürürlüğünü koruyan Anayasa da
budur. Geriye dönük, o 93’lü yıllarda -Meclis kayıtlarında vardır- bugün
Mecliste temsil edilen, en azından sonradan kurulmamış partilerimiz açısından,
Meclis Başkanlığına o günkü Anayasa değişikliğine katılım açısından yazılan
yazılara baktığımızda bu Anayasa’nın neden değiştirilmesi gerektiği çok açık,
çok gerekçeli bir tarzda ortaya konmuş vaziyette. O gerekçeler ortadan kalkmış
değil. Dolayısıyla bugün gelinen noktada, bu kadar değişikliğe maruz kalmış,
toplumun hemen hemen her kesimi tarafından yeni bir anayasa yapılması
dillendiriliyor. Bu toplumsal bir taleptir. Dolayısıyla üzerinde durduğumuz bir
başka konu da var: “Bir anayasa yapılacaksa bunu bir parti yapmamalı. Toplumun
her kesimi yeni bir anayasadan ne anlıyorsa, içinde ne bulunmasını istiyorsa,
bulunmasını istediği konularda, kavramlarda, kurumlarda ne gibi özellikler, ne
gibi tanımlar getirecekse onu açıkça ortaya koymalı.” diyoruz. Dolayısıyla, her
parti, her kurum, her kuruluş kendi yönünden çalışmalar yapıyor. Bunları da
açıklıyoruz. Bunların açıklanmış olmasında bir mahzur yok. Açıklanır, katılan
olur, katılmayan olur çünkü kapsamlı bir çalışmada katıldığınız noktalar da
vardır. Mesela, diyorsa ki TÜSİAD “Bu Anayasa değişmelidir.” “Değişmelidir.”
diyen herkesle o noktada ittifak hâlindedir ama falanca konuda o farklı bir
görüş söyler, siz farklı bir görüş ileri sürersiniz, bir başkası bunların
dışında bir görüş ileri sürer. Dolayısıyla, bir sivil toplum örgütünün, bir
derneğin yaptığı çalışmayla AK PARTİ arasında organik bir bağ kurmak, bir
illiyet bağı kurmak; bu, bühtan olur, doğru bir şey değildir. Ama şunu görmek
lazım ki...
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Söylendi yani Sayın Bakan, daha önce söylendi.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Canım, söylenenler...
“Allah bir.” diyorsa başkaları siz “iki” mi diyeceksiniz o zaman?
ALİM IŞIK
(Kütahya) – O ayrı... O ayrı...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani yapmayın, böyle
polemiklere girmeyin; girerseniz, kaybedersiniz.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Tam size uygun bir örnek bu.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Yani siyasi parti olarak
varlığınızı bir başkasının lafına açıklama yetiştirmek yerine kendi tavrınızı
açıkça ortaya koyun, kendi tavrınızı. Deyin ki, Milliyetçi Hareket
Partisinin...
Bakın,
ben, sizi, seven, sayan, saygı duyan bir insanım. Bırakın başkasının ne
söylediğini, siz ne söyleyecekseniz pozitif değerlendirmelerinizi açıkça ortaya
koyarsınız, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kamuoyu sizin Anayasa’dan,
ister vatandaşlık ister değişmez maddeler ister başka kurumlarla ilgili...
Metinlerinize bakar, TÜSİAD’ınkine bakar, sendikanınkine bakar, başka meslek
odalarınınkine bakar, başka partilerinkine bakar, ondan sonra da bunları
değerlendirir.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Siz şu metinlerinizi ortaya koysanıza Sayın Bakan. Sizin
metin nerede, sizin?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Siz şimdi diyorsunuz ki:
“Biz bir şey söylemeyiz, başkası açıklasın, biz onun üzerinden polemik
yapalım.” Ben burada TÜSİAD’ın yaptığı açıklamanın ne hesabını veririm ne de
değerlendirmesini yaparım.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, sizin bir metniniz mi var da konuşuyorsunuz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bu, benim şeyim değildir
ama neticede fikir özgürlüğü, ifade özgürlüğü diyorsak...
ŞENOL BAL
(İzmir) – Anayasa’nın 14’üncü maddesine göre değil onlar...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - ...o da kendi
düşüncelerini böyle söylüyor. Doğrudur, yanlıştır, siz “yanlış” diyorsunuz, bir
başkasının da katıldığı noktalar olur veya olmaz ama TÜSİAD’ın yaptığı
çalışmayla bizim aramızda bir bağ kurmaya çalışırsanız, bu doğru olmaz.
ŞENOL BAL
(İzmir) – Öne sürüyorsunuz... Öne sürüyorsunuz...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Ama bu türlü bir
çalışmalar yapılırken... Bakınız, her türlü yasal düzenlemede biz değil Türkiye
içerisindeki ortaya atılmış fikirleri, düşünceleri, gündeme getirilen
tasarıları, taslakları, kadük olmuşlar, acaba dünya hukukunda ne var diye
mukayeseli hukuktan da istifade etmeye çalışıyoruz. Yani birilerinin
söylediğinde bir yanlışlık varsa, siz geldiniz, burada söylediniz, yarın başka
yerlerde de bunları söyleyeceksiniz. Benim de katıldığım noktalar olur,
katılmadığım nokta olur. Kişisel kanaatimi soruyorsanız, benim de bu açıklanan
görüşlerle ilgili çok farklı düşündüğümüz noktalar var.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Neler var mesela?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Mesela “Kurucu Meclis”
diyor, vesaire diyor, filan. Biz bunu doğru bulmayız şahsen.
ŞENOL BAL
(İzmir) – Siz çok mu rahatsız oldunuz?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Demek ki, şimdi, bizim
adımıza bir çalışmaysa bizim de çok noktalarda onlardan farklı düşündüğümüz
hususlar var. Böyle bühtan üzerine bir değerlendirme yapmamız doğru olmaz.
Şimdi, kaldı ki konuştuğumuz konu Anayasa Mahkemesinin teşkilat yasası.
ŞENOL BAL
(İzmir) – “Türk milleti”nin çıkmasından rahatsız mısınız Sayın Bakan?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Anayasa Mahkemesinin
kuruluşu ve yargılama usulleriyle ilgili yasadır. Bizi hiç o türlü
tartışmaların içerisine çekmeyin. Çekmenizde de bir şey görmeyiz biz, fayda
görmeyiz.
İSA GÖK
(Mersin) – Cemil Bey... Cemil Bey, bir şey soracağım. Cemil Bey, bir cümlecik,
istirham ediyorum.
Bakın,
Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu. Bu, Hükûmetten geldi.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Evet.
İSA GÖK
(Mersin) – Hükümetten gelmeden önce, Allah için...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hayır, bakın şimdi...
BAŞKAN –
Sayın Gök, böyle bir usul yok. Lütfen sorunuzu sorun...
İSA GÖK
(Mersin) – Bir saniye... Bir saniye...
BAŞKAN –
Hayır, soru sorun Sayın Gök.
İSA GÖK
(Mersin) – Türkiye’de bir tane barodan, Barolar Birliğinden, bir üniversiteden
tek bir görüş alınmış mı? Hukukla alakalı...
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi, bakınız, bu
türlü...
BAŞKAN –
Sayın Bakan, cevap veriniz lütfen.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan da ikaz
ediyor. Şimdi, böyle bir usul varsa nasıl olsa demin burada konuştunuz.
BAŞKAN –
Hayır, Sayın Bakan. Siz lütfen sorulara cevap verin, tamam.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Biz almaya çalıştık,
çalışıyoruz. Almaya çalıştık, çalışırız. Herkesten görüş almaya çalışırız,
veren olur, vermeyen olur. Neticede geliyor.
İSA GÖK
(Mersin) – Bana bir tane örnek verin, örnek, örnek. Bir tek, hukuk
kuruluşlarından.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Bakınız, bugüne kadar,
şimdi bu tasarının bir kısmı Anayasa’daki düzenlemenin kanun hâline
getirilmesi.
İSA GÖK
(Mersin) – Efendim, her kanunun anayasal dayanağı vardır, her kanunun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Bakınız, şimdi, bireysel
başvuru konusu ki en çok tartışılan, üzerinde durulan, yargı organlarının
açıklanmadık ne yanı kaldı ki?
İSA GÖK
(Mersin) – Görüş alınmadı.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Açıklanmadık ne yanı
kaldı?
İSA GÖK
(Mersin) – Yapmayın! Yapmayın! Cemil Bey, bakın, bizim sizle kaç yıllık
dostluğumuz var. Baro Başkanları konuştu mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – 2005’ten beri evvela yargı
organları arasında tartışılan bir konudur. Yapılmış paneller var. O panellerde
dile getirilen konular var. Anayasa Mahkemesi bir kuruluş yıl dönümünde
bireysel başvuruyu, müstakil tartışma konusu, panel konusu yaptı. Onun için
yapmayın bunları.
İSA GÖK
(Mersin) – Yani Hükûmet kanun yaparken panel notlarına bakarak mı kanun
yapıyor?
BAŞKAN –
Sayın Gök, lütfen.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Tabii. Yeri geldiğinde
bilimsel görüşlerden de istifade ederiz...
İSA GÖK
(Mersin) – Yapmayın Bakanım! Yapmayın ya! Ne ayıp bir şey bu! Ne ayıp bir şey!
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …tasarılardan da istifade
ederiz, dünya uygulamalarından da istifade ederiz, varsa sizin görüşleriniz
ondan da istifade ederiz. Nitekim, bu değişiklikler yapılırken bu Anayasa’nın
değişmesiyle ilgili konularda demedik mi ki 1993’te Cumhuriyet Halk Partisinin
bu Anayasa neden değişmelidir tarzında çok haklı, çok doğru. Hatta o derece
ileri bir değerlendirme de yapmadan dedik ki: “Bakın, Cumhuriyet Halk Partisi
1993’te böyle bir değerlendirme yapıyor. Bu Anayasa eğer belli bir süre
içerisinde, kısa sürede değiştirilmezse Türkiye’de rejim bunalımı çıkar.” Demek
ki biz sizin söylediklerinizi, yazdıklarınızı da okumuşuz, bunlara dayanarak da
bunları temellendirmeye, gerekçelendirmeye çalışıyoruz. Hiç o türlü
tartışmalara girmenin bir anlamı yok.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) – Değiştirilecek olan hangi anlayış, önemli olan o.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Bakan, efendim bir cümle söyleyeyim.
BAŞKAN –
Şimdi bir soru var, soruyu aldıktan sonra Sayın Bakanım.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Başkan…
Sayın
Bakan, bir saniye…
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın
Şandır, buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi, hizmet satın
almayla ilgili bir konu var.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Bakan…
BAŞKAN –
Sayın Gök, lütfen oturur musunuz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hizmet satın almayla
ilgili bir konu…
BAŞKAN –
Sayın Bakanım…
İSA GÖK
(Mersin) – Bir saniye…
BAŞKAN –
Sayın Gök, böyle bir usul yok ki! Niye harekette bulunuyorsunuz? Lütfen…
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Bakan, Anayasa…
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sadece istisnai hâllerde,
özel meslek bilgisi gerektiren konularda hizmet satın almaya imkân tanınmış
oluyor.
BAŞKAN –
Sayın Bakan, teşekkür ederim.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Bakan…
BAŞKAN –
Sayın Şandır, buyurun, sorunuzu sorun.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, arkadaşlarımın, partimin grubu üyesi milletvekillerimizin sorduğu soruyu
yanlış yere çekmeyiniz lütfen. Siz “Anayasa’yı değiştirmek gerekir.” diyor, bu
yönde de birçok hazırlıklar yapıyorsunuz. Diyoruz ki: “Geliniz…”
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Siz demiyor musunuz?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Biz de diyoruz.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Evet?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Biz de diyoruz ama biz iktidar değiliz, iktidar olan
sizsiniz. Millete de sözünüz var. Diyorsunuz ki: “Anayasa’yı seçimden sonra
değiştireceğiz.” Nasıl değiştireceksiniz, bunu açıklayın ki size bu türlü
bühtanlar -bühtan, diye niteliyorsunuz- atılmasın. Eğer TÜSİAD’da bu raporu
açıklayan bir kişi, bir sayın profesör sizin daha önceki Anayasa Komisyonunuzun
da başkanlığını yaptıysa arkadaşlarımın bu türlü sorularına muhatap olursunuz.
Bu noktada hiç kızmaya hakkınız yok.
Anayasa’yı
nasıl değiştireceksiniz, hangi hususları değiştireceksiniz? Sorumuz çok açık,
net.
Türkiye’yi
iki dilli bir millete, iki milletli bir devlete dönüştürecek misiniz,
dönüştürmeyecek misiniz?
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
Sayın
Gök, buyurun.
İSA GÖK
(Mersin) – Sağ olun.
Sayın
Bakan, bir şey söylemek istiyorum. Bakın, inanın, hicap duyuyorum bu soruyu
sorarken. Son dönemde Adalet ve Anayasa Komisyonu üyesi arkadaşların hepsinin,
ilk görevimiz ne oldu biliyor musunuz? Getirdiğiniz, yargıyla, önemli
kanunlarla ilgili şu tasarılarınızı hiçbir yargı kurumu göremiyor. Hiçbir
hâkim, savcı, baro, şu, bu göremiyor. Bize yalvarıyorlar, “Ya, ne olur, bize
bir suret gönderin, bir inceleyelim.” diye. Bunu neden yapıyorsunuz? Neden?
Bunun mantığı ne? Sakın ha, bana yanınızdaki Genel Müdürünüz de “Gönderiyoruz.”
demesin.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İSA GÖK
(Devamla) – Çünkü ben şunu her yere gönderdim, en son Komisyondaki kanununuzu
elli yere gönderdim, artık utanıyoruz.
BAŞKAN –
Sayın Çelik, buyurun.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben de bu
mealde konuşmak istiyorum.
Sayın
Bakanım, siz çok sakin, teenniyle hareket eden bir yapıya sahipsiniz aslında.
Sizi yıllardır tanıyorum ama bugün nedense çok öfkeli ve sinirlisiniz.
BAŞKAN –
Sayın Çelik, lütfen soru sorunuz.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Soracağım efendim.
BAŞKAN –
Sayın Bakanın tarzı hakkında yorumda bulunmayınız. Sorunuzu sorunuz.
Buyurun.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Türkiye’miz bütün kurumlarıyla, bütün yapısıyla,
bağımsızlığıyla, egemenliğiyle atalarımız tarafından bize emanet edilmiş
fevkalade önemli bir ülke ve devlet. Şimdi ben inanıyorum ki iktidar partisi
mensuplarının içerisinde bu ülkeye aşkla bağlı birçok insan var ama bunun
yanında ülkeyi bölmeye çalışan ve bağımsızlığımızı, egemenliğimizi yok etmeye
çalışan ve Türk milletini sevmeyen insanlar da var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Sayın Bakan, buyurun.
Süreniz
kısıtlı yalnız Sayın Bakan, bir dakikanız kaldı.
Buyurun.
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Teşekkür ederim.
Evvela şu
Anayasa konusuyla ilgili.
Aslında
biz çok açıklama yaptık, tekrar tekrar açıklama yapmakta fayda varsa bin defa
daha yaparız. Özellikle bu 12 Eylül halk oylamasından sonra yaptığımız
açıklamada yeni bir Anayasa’nın bir toplumsal talep hâline geldiğini, evvela bu
Anayasa’nın herkes tarafından özellikle bu konuya ilgi duyan en başta siyasi
partilerimiz, meslek kuruluşlarımız dahil olmak üzere hangi yöntemle bu Anayasa
değişikliğinin yapılması gerektiği konusunda; bir, herkes kendisi çalışma
yapsın, iki, yeni bir Anayasa yapılacaksa bunun içeriğiyle ilgili çalışmayı
herkes yaparsa seçimden sonra bunları oturacağız uzlaşmayla diye… Sayın
Başbakanımızın müteaddit defalar açıklamaları var. Demek ki uzlaşmayla
yapılacak. Bu uzlaşma nasıl yapılacaksa bunun yol ve yöntemini bu Parlamento bulacak,
bu bir.
İkincisi:
Anayasa değişikliği konusu… Hâlen anlaşamadığımız nokta şurası: Anayasa’nın
nasıl yapılacağı, nasıl değiştirileceği 175’inci maddede yazılı. İktidarın
işidir, Parlamentonun işidir Anayasa yapmak, hükûmetin işi değil, hatta zaman
zaman geriye dönüp tutanaklara baktığınızda, Hükûmet üyesi burada niye oturuyor
oturmuyor diye… Yeri gelmiş oturduğu zaman olmuş, yeri geldiğinde bu oturuşa
itiraz edilmiş ve hükûmet adına burada kimse oturmamış. Demek ki anayasa yapma
meselesi iktidarın meselesi değil, Parlamentonun meselesidir. Parlamentoda
bulunan partilerimiz, milletvekillerimiz bir araya gelecek, bunun yol ve
yöntemini ya İç Tüzük hükümlerine göre bulacak veya birlikte başka bir yol veya
birlikte başka bir yöntem bulacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) - Bunun dışında daha başka
eğer sizin gündeme getireceğiniz bir başka yol, yöntem varsa onu da söyleyin.
Yani siz de bu sorunun cevabını iktidardan beklemeyin. Bu sorunun cevabını siz
verirseniz, sizin ne düşündüğünüzü biz de biliriz.
İSA GÖK
(Mersin) – Sayın Bakan, tasarıları niye kimseye göndermiyorsunuz? Burhan
Kuzu’dan bile saklıyorsunuz, Burhan Kuzu bile bilmiyor bunu.
BAŞKAN –
Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.
İkinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
29’uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeleri geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 29’uncu maddesinin 3 numaralı fıkrasının tasarı metninden
çıkarılması arz ve teklif olunur.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Behiç Çelik
Konya Isparta Mersin
Mehmet Şandır Mehmet Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın
Mersin Kahramanmaraş Ordu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığını
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 29. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını ve fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali Oksal Zekeriya Akıncı Ali İhsan Köktürk
Mersin Ankara Zonguldak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Zekeriya Akıncı konuşacak.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Zekeriya Akıncı, Ankara Milletvekili.
Buyurun.
ZEKERİYA
AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz yasanın bu maddesinde Mahkemenin hizmet birimleri sıralanmış,
sunulmuş ve görevlendirilmeler tanımlanmış. Hemen arkasından gelen 30’uncu
maddede de zaten mahkeme personelinin atanmasına ilişkin bir madde var.
Şimdi ben
bu vesileyle, bir süreden beri yüce Meclisle paylaşmak istediğim bir konuyu
özellikle dikkatinize sunmak istiyorum. Kuşkusuz görevlendirmeler yapılacak,
atamalar yapılacak, Sayın Başkan yetkilerini kullanacak ama bu
görevlendirmelerin içerisinde acaba kadının yeri ne olacak diye ben hep merak
etmişimdir. Bu merakımın altında yatan da 2010 Aralık raporuyla Kadın Statüsü
Genel Müdürlüğünün hazırlamış olduğu Türkiye’de kadının durumuna ilişkin bir
rapor.
Birkaç
ana konuyu dikkatinize sunmak istiyorum. Diyor ki:
Hâlen 4
milyona yakın kadın okuma yazma bilmiyor.
Kadınların
iş gücüne katılma oranı 1999’da yüzde 34’ken 2009’da yüzde 26’lara düşmüş.
Kadınların yüzde 77’si hiçbir ücret almaksızın aile işçisi olarak çalışıyor. İş
gücüne katılmayan kadınların yüzde 62’si iş gücüne katılmama nedeni olarak ev
kadını olmasını gösteriyor ki bu sizin en çok hoşlandığınız kadın tiplemesidir.
100
kadından sadece 12’si patron ve 12,8’i kendi hesabına iş yapıyor.
Üniversitede
kadın öğretim elemanı -yüz ağartıcı tablo budur- yüzde 45, profesörler içinde
yüzde 27, öğretim görevlileri arasında yüzde 38,5.
Bürokraside
üst düzey yöneticilerin yüzde 7’si kadın. Hiç kadın vali yok. 1 tane kadın müsteşarımız
var, o da Sayın kadın Bakanımızın müsteşarı, 20 müsteşar içerisinde sadece o var.
61 erkek, 2 de kadın müsteşar yardımcımız var.
Savcıların
yüzde 5,2’si, hâkimlerin ise sadece yüzde 28’i kadın.
Şimdi, bu
tabloya baktığımız zaman değerli arkadaşlarım, yeni bir ekleme yapmak daha
gerekiyor. Son dönemde gerçekleştirilmiş olan yargı operasyonlarının içerisinde
bir gerçek daha aynı tabloyu ortaya serdi. Yapılan Yargıtay ve Danıştay üyeleri
seçiminde, yeni seçilen 211 üye içinde kadın üye sayısının oranı yüzde 3’ün
altında kalmış oldu. Kadın üye sayısının genellikle yüzde 30’lar seviyesinde
olduğu, yüzde 20’nin altına pek düşmediği Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde, bu
süreçte bir anda kadın üye sayısının yüzde 3’ün altına düşmüş olması
düşündürücüdür, kaygı verici bir gelişmedir ve kuşkusuz bugüne kadar
sürdürülmüş olan anlayışların bir yansımasıdır, sonucudur.
Şimdi,
tablo bu kadar açıkken, kadına dönük bunca sorun çözüm beklerken, işin özünü
değiştirmeyecek biçimsel değişiklikler bu ülkede hiçbir şey ifade etmeyecektir.
Anadolu’da nüfusun yarısın oluşturan 10 milyonlarca kadının bu tabloya
baktığımızda bunca çok sorunu ve çözülmesi gereken, önünün açılması gereken
bunca çok alan varken, sizler milletvekilindeki kadın parlamenter sayısını
artırın ama 5-10 kişi, 15 kişi artırsanız ne olur, artırmasanız ne olur?
Burada
bir şeye daha dikkatinizi çekmek istiyorum yalnız, ortaya çıkmış olan bu tablo
bir tesadüf müdür? Yani durduk yerde oluşmuş ya da bugüne kadar olduğu gibi
süregelen bir gelişme midir yoksa bir anlayışın, bir bakış açısının sonucu
olarak ortaya mı çıkmıştır? Hiç kuşkusuz tesadüf değildir arkadaşlarım. Bu, AKP
İktidarının, Hükûmetinin kadınlara bakış açısındaki çarpıklığı ve ayrımcı
anlayışı bir kez daha ortaya koyan bir sürecin yaşanmakta olduğunu hepimize
göstermektedir.
Hükûmet,
ne yazık ki kadınların iş ve meslek hayatında kariyer yapmalarını
istememektedir, kadınlara ikinci sınıf insan gözüyle bakmaya devam etmektedir;
kadın-erkek eşitliğini herkesin aynı ağırlıkta halter kaldırması, aynı
mesafeyi, aynı sürede koşabilmesi gibi geri bir anlayışla değerlendirmektedir;
birçok kadının kendilerinden çok daha büyük ağırlıkları kaldırabileceğini,
mesafeleri çok daha kısa sürede koşabileceklerini unutmaktadırlar. Bu nedenle
de kadınların iş ve çalışma hayatına girmeleri engellendiği gibi, kendi emek ve
disiplinleriyle de belli bir başarıyı yakalayan kadınların da kariyer yapması
engellenmektedir.
Benim
dileğim, sevgili arkadaşlar, bu tabloyu değiştirin, sizin niyetiniz yok ama bu
tabloyu değiştirin. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Akıncı.
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama…
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, onu yerine
getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Öztürk, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Tan, Sayın
Öztürk, Sayın İçli, Sayın Susam, Sayın Aslanoğlu, Sayın Yalçınkaya, Sayın
Köktürk, Sayın Seçer, Sayın Oksal, Sayın Sönmez, Sayın Tüzün, Sayın Bingöl,
Sayın Akıncı, Sayın Aydoğan, Sayın Paksoy.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının
29’uncu maddesinin 3 numaralı fıkrasının tasarı metninden çıkarılması arz ve
teklif olunur.
Behiç Çelik (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinize saygılar sunuyorum.
Bu kadar
kalabalık görünce de gerçekten hoş oldu yani, hoş oldu yani! Böyle kırmızı
koltuklara konuşmaktan usanmıştık yani demek ki sık sık yoklama isteyeceğiz ki
herkes burada olsun, boşa konuşmayalım. Öyle mi arkadaşlar? Tamam.
Değerli
arkadaşlar, yani önerge kabul edilmedi, reddedilecek, önerge üzerinde değil,
biraz önceki tartışma üzerinde üç beş cümle etmek istiyorum. Gerçekten 1982
Anayasası dediğimiz elimizdeki cari Anayasa ki hepimizin korumak, kollamakla
yükümlü olduğumuz, üzerine yemin ettiğimiz, toplumun yüzde 91,5’unun, Türk
milletinin yüzde 91,5 oyuyla kabul ettiği bir Anayasa. Bu Anayasa’nın
değiştirilmesi gerektiğini herkes söylemekte. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
söylüyorum ısrarla, her seçim öncesi yayımladığımız seçim beyannamesinde ve parti
programımızda bu Anayasa’nın, özel şartlara dayalı hazırlanmış bu Anayasa’nın
değiştirilmesi gerektiğini, özgürlüklerin önündeki, bireysel hak ve
özgürlüklerin önündeki kısıtların kaldırılmasını amaçlayan yeni bir anayasa
yapılmasını biz de taahhüt ediyoruz.
Bu Genel
Kurulda bulunan tüm partilerin bu Anayasa’nın değiştirilmesi yönünde topluma
verilmiş sözleri vardır ve itiraz ettiğimiz ve tenkit ettiğimiz husus şu:
Adalet ve Kalkınma Partisi sekiz yıldan bu yana ülkeyi yönetiyor ve sekiz yılın
başında iktidar olurken, iktidar olmadan önce bu Anayasa’yı değiştirmek yönünde
topluma, Türk milletine verilmiş sözleri var. Bugüne kadar bu Anayasa’yı
değiştirmek noktasında bir adım atmayan, attığı adımı tamamlamayan iktidar
partisinin, Adalet ve Kalkınma Partisinin böyle seçime yakın, dönemin sonunda
bir Anayasa değişikliği, palyatif, parça Anayasa değişikliği yapmasını samimi
bulmuyoruz. Eğer bu Anayasa’yı ucundan, kenarından değiştirirseniz sistemi
bozarsınız. Yalnız Anayasa’yı değiştirmek de yetmiyor, Anayasa’yla bağlı
kalınarak Seçim Kanunu’nun, Siyasi Partiler Kanunu’nun ve diğer bazı kanunların
da değiştirilmesi gerekiyor.
Şimdi,
bunu bugüne kadar yapmayan Adalet ve Kalkınma Partisi, bugün… Sayın Bakan yok
burada, Sayın Cemil Çiçek’e hitaben söylüyorum, birbirimizle akıl yarışı
yapmayalım, akılla alay etmeyelim yani “İktidarın işi değil Anayasa yapmak.”
diyerek kendinizi kenara çekemezsiniz. Yani, iktidar bu Parlamentodan çıkmıyor
mu? İktidar partisinin grubunun burada sorumluluğu yok mu? İktidarın sahibi olan
bu partinin sorumluluğu yok mu? Bugüne kadar bir Anayasa değişikliği
yapmıyorsunuz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak söylüyorum, ısrarla davet
ediyoruz: Gelin, bir uzlaşma komisyonu kuralım, birlikte çalışalım, bu
Anayasa’yı hangi kapsamda değiştireceğimizi, en azından ilkesel bağlamda,
çerçeve olarak belirleyelim, seçimden sonra da oturup birlikte değiştirelim.
Buna itiraz etmiyoruz ama yanaşmıyorsunuz. Sayın Başbakan istifhamlar
uyandıracak şekilde diyor ki: “Seçimden sonra değiştireceğiz.”
Ee şimdi,
şu soruyu soruyoruz, cevabı verilmesi gereken şu sorunun cevabını bekliyoruz;
diyoruz ki: “Seçimden sonra nasıl değiştireceksiniz? Kapalı kapılar arkasında,
kayıt altına alınamayan, bilinmeyen görüşmelerde kime, hangi sözler verildi?”
Ee,
şimdi, meydanlarda özerklik isteniyor, federal yapı isteniyor. Acaba, bunlar
kimden cesaret alıyorlar değerli arkadaşlar? Muhalefet olarak Türk milleti
adına bunu sormak hakkımız yok mu?
Bu ülkeyi
iki dilli bir millete, tekrar ediyorum, bu ülkeyi iki dilli bir millete, iki
milletli bir devlete dönüştürmek gibi bir planınız var mı, yok mu? Bunu gelin,
buradan açıklayın ki, seçim öncesi millet de bilsin Anayasa’yı nasıl
değiştireceğinizi. Çünkü müzakere yaptığınızı ifade ettiğiniz, ortaya çıkan PKK
unsurları, bölücü terör örgütü unsurları bugün diyorlar ki: “Biz bu
müzakerelerde anlaşma noktasına geldik ve bu anlaşma doğrultusunda iki dilli
bir millete, federal bir devlete ulaşacağız.” diyorlar. Ee, şimdi, bunu nasıl
kabul ederiz?
Bir
yandan da bir sivil toplum kuruluşu ki, başında “Türk” kelimesi var. Ben
buradan sizin adınıza da, Türk milleti adına da ifade ediyorum o kuruluşa
başındaki “Türk” kelimesini çıkartması lazım. Türk milletinden bu kadar
rahatsızlık duyan bu kuruluş, başındaki “Türk” kelimesini çıkartması lazım
“Türk” kelimesini kirletmek hakkı kimsede yoktur. (MHP sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla,
değerli arkadaşlar, gelin bu Anayasa’yı nasıl değiştireceğinizi burada veya bir
başka yerde açıklayın, milletin kafasındaki bu soruların cevabını verin yoksa
ülkeyi fesada koşuyorsunuz, fesada katıyorsunuz. Bunları ifade ediyorum.
Teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Sizin Anayasa teklifiniz var mı? Sizin var mı? Sizin
teklifiniz var mı?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Var bizim teklifimiz.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Nerede?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Var, var Anayasa teklifimiz; iktidar olduğumuzda görürsünüz.
SUAT
KILIÇ (Samsun) - Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, bir saniye…
Buyurun
Sayın Kılıç.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Şandır’ın konuşması sırasında grubumuza
yönelik soruları oldu; sorularına cevap vermek için…
BAŞKAN –
Ne söyledi? Ne soruları oldu?
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, iki dilli bir devlet hayali olup olmadığını,
iki milletli bir devlet hayali olup olmadığını “Türk” ibaresinin Anayasa’dan
çıkarılması gibi bir…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Üç dakika
süre veriyorum; yalnız yeni bir sataşmaya mahal vermeden Sayın Kılıç.
IX.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, dünden bugüne devam eden, sirayet eden bu
tartışmaları doğrusu derin bir üzüntüyle, teessürle takip ediyoruz. Türk
milletini, Türk devletini, sürekli, korkularla, kaygılarla, kâbuslarla
kuşatmaya hiç kimsenin hakkı olmadığını bu kürsüden her vesileyle ifade etmek
lazım. “Türk devleti büyük bir devlettir.” demek yetmez. “Türk milleti büyük
bir millettir.” demek de yetmez. Türk devleti büyük bir devlet, milleti büyük bir millet olduğuna
göre, bu milletin yüceliğine, bu devletin gücüne iman etmeniz, gerçekten
inanmanız ve her hezeyan dolu ifadeyle bu cumhuriyetin temellerinin
sarsılmayacağına kesin bir kanaat getirmeniz lazım. Bu kanaati, bu kararlılığı
göremiyorum.
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Grubuna söyle.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Oraya söyle Suat Bey, oraya söyle!
SUAT
KILIÇ (Devamla) - Her vesileyle, milletin birliğini, devletin dirliğini,
bölünmez bütünlüğümüzü istismar etmeye yönelik yaklaşımlarınız var. Bu konular
siyasi istismar vesilesi değildir.
ŞENOL BAL
(İzmir) – Başbakana söyle, Başbakana!
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Başbakana söyle onu!
BAŞKAN –
Lütfen sayın milletvekilleri…
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Türk milleti, korkularla, kaygılarla, kâbuslarla
bezdirilecek, yıldırılacak, korkutulacak bir millet değildir.
İki dilli
bir millet hayali var mı? Yok. İki milletli bir devlet hayali var mı? Yok.
ŞENOL BAL
(İzmir) – Federasyon var, federasyon.
SUAT
KILIÇ (Devamla) - E ne oldu, bitti mi siyasi sermayeniz? Bitti. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar) Bu konuların istismarı...
ŞENOL BAL
(İzmir) – PKK’yla anlaşma var.
SUAT
KILIÇ (Devamla) - Bu konuların istismarı hiç kimseye ekmek kazandırmaz. Bu
millet, bizden, güçlü bir gelecek vaadi bekliyor. Bu millet, bizden, güçlü bir
geleceğin hayallerini kendisiyle paylaşmamızı bekliyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Anayasa’yı nasıl değiştireceksiniz?
SUAT
KILIÇ (Devamla) - İyi rüyalar, aydınlık rüyalar, güzel rüyalar, hayırlı
senaryolar, iyi işler bekliyor.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Suat Kılıç, Anayasa’yı nasıl değiştireceksiniz?
SUAT
KILIÇ (Devamla) - Karanlık rüyalar, kâbuslar, korku senaryoları, “Bittik,
yandık, parçalandık, bölünüyoruz.” gibi hezeyanların bu millete kazandıracağı
hiçbir şey yoktur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bahçekapılı kimin grup başkan vekili?
SUAT
KILIÇ (Devamla) – E merak ediyorsanız ben size ifade edeyim. Anayasa burada,
açın Anayasa’yı okuyun.
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Bahçekapılı kimin grup başkan vekili?
SUAT
KILIÇ (Devamla) – “Türkiye Cumhuriyeti devleti, demokratik, laik, sosyal bir
hukuk devletidir.” Bitti mi? Bitti. Bunun ötesi yok. Cumhuriyeti tartışan kim?
Demokrasiyi tartışan kim? Laikliği tartışan kim? Tek dili tartışan kim?
Başkentin Ankara olduğunu tartışan kim? Sizler esasında, farkında olarak veya
olmayarak -ama tenzih ederim, camianıza saygım var- büyük olasılıkla farkında
olmayarak, yanlış beyanlarıyla topluma hezeyan pompalayanların değirmenine
maalesef su taşıyorsunuz.
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Ya, siz kendinize bakın!
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Bölücüler bizi birbirimize düşürmek istiyor, doğru mu? Doğru.
Bölücüler bu konular üzerinde ayrılık yaratmak, tefrika yaratmak istiyorlar,
doğru mu? Doğru. Birileri bu kürsüyü onların ekmeğine yağ sürmek için
kullanıyor mu? Maalesef kullanıyor, bu da doğru.
Değerli
arkadaşlar, bu korkuları, bu kaygıları, bu kâbusları bir tarafa bırakın. AK
PARTİ’si, CHP’si, MHP’siyle cumhuriyetin birliğine inanan herkese sonsuz
saygımız var.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞENOL BAL
(İzmir) – İnanıyor musunuz, cumhuriyete inanıyor musunuz?
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Değiştirilmez maddeler, değiştirilmez hükümler bellidir.
Boşuna korkulara, kaygılara sığınmayın.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, Sayın Kılıç benim konuşmama cevaben söz aldı
ve bizi ilzam etti.
BAŞKAN –
Soru sordunuz cevap verdi Sayın Şandır.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Etmedim, etmedim.
BAŞKAN -
Hayır, ne söyledi de ilzam etti?
SUAT
KILIÇ (Samsun) – İtham etmedim. Olur mu, milletin birliğine hepimiz inanıyoruz.
BAŞKAN -
Bir saniye Sayın Kılıç.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Bizi ilzam edecek…
BAŞKAN –
Hayır, ne söyledi de ilzam etti diyorum, onu soruyorum Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – “Korkuların kuşatmasında, hezeyanların etkisinde
konuşuyorsunuz.” dedi. Ben endişemizin kaynağını, müsaade ederseniz cevaben
gurubum adına…
BAŞKAN -
Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
SERACETTİN
KARAYAĞIZ (Muş) – Aynı şeyleri söyleyeceksin.
2.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Bak, Değerli Arkadaş, heyecanlanma. Değerli Arkadaşım
heyecanlanma. Bak, tane tane konuşacağım.
Değerli
arkadaşlar, biz endişelerimizi ifade ediyoruz. Sayın Kılıç’ın Türk milleti ve
Türk devleti ile ilgili söylediklerini bütünüyle paylaşıyoruz, biz onun
siyasetini yapıyoruz zaten. Biz Türk milliyetçisi bir partiyiz. Siz siyasetini
yapmayın. Siz ne yaptığınızın farkında değilsiniz.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Biz siyaset yapmıyoruz, yürekten buradan söylüyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bakın, size bir şey söyleyeyim. Beni
dinleyin, lütfen bir dinleyin.
Değerli
arkadaşlar, bakın, bir sonuç olarak söyleyelim, sebebi tartışmaya zaman yok,
bir sonuç olarak söylüyorum: Bugün hangi tarih? 23 Mart. Gelinen noktada
Türkiye’nin, Türkiye’de yaşayan insanların dünden daha çok birlik içerisinde
olduğunu söyleyebilir misiniz? (AK PARTİ sıralarından “Söyleriz tabii.”
sesleri)
Söyleyemezsiniz.
Değerli
arkadaşlar, bu ülkede birileri “Ben Türk değilim.” diyorsa, “Ben ayrı bayrak
istiyorum.” diyorsa… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Ne yapacaksın?
MEHMET
EMİN TUTAN (Bursa) – Zorla Türk mü yapacaksın?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Evet, dün böyle bir şey yoktu.
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, lütfen…
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Bunun başlangıcı nedir? Endişemizi de size söyleyeyim. Siz
anlamak isteyin lütfen, bakın endişemizi anlamak… Sayın Başbakan 12 Ağustos
2005 tarihinde Diyarbakır meydanında “Kürt kimliğini tanıyorum. Kürt sorunu
benim sorunumdur. Bu sorunu siyaset üreterek demokrasi içerisinde çözeceğim.”
dediği andan itibaren bu ülkenin temellerine dinamit koydunuz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Dinamit yok, dinamit yok!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Şimdi bu ülkede Türk milletinin dışında bir başka milletin
varlığını, bir başka kimliğin varlığını Başbakan olarak telaffuz ettiğiniz
andan itibaren, değerli milletvekilleri, sizi kendi vicdanınızla baş başa
bırakıyorum. Tarih sizi sorgulayacak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ÖMER
FARUK ÖZ (Malatya) – “Tek bayrak, tek millet, tek devlet.” dedi Sayın Başbakan.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – “Bu memlekette otuz altı tane alt kimlik var, etnik kimlik
var.” dediğiniz andan itibaren bu kimliklerin, bu etnik kimliklerin
egemenliğini vermek mecburiyetindesiniz.
Bakın,
size çok ilmî bir şey söyleyeyim: Eğer farklılıkları kimlik yaparak,
farklılıkları kimlikleştirerek o kimliklerin sorunlarını çözmeye kalkarsanız bu
milleti parçalarsınız, bu milleti parçalarsınız. Şimdi, Kürt kimliğini tanıyıp,
Kürt sorununu çözmeye kalkarsanız onların egemenlik hakkını, bayrak talebini
vermek mecburiyetinde kalırsınız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Yok öyle bir şey!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – İşin tehlikesi budur. Bu bölücülere cesareti sizin bu
tavrınız…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – İşin özü budur.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Sayın Şandır, teşekkür ediyorum.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.35
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.43
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Altıncı Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
30’uncu
madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup,
aykırılıklarına göre işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 30. Maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen “Bunlar”
ibaresinin “Bu personel” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Nevzat Korkmaz Behiç Çelik
Konya Isparta Mersin
Mehmet Şandır Alim Işık Rıdvan Yalçın
Mersin Kütahya Ordu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 30. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali Oksal Ali İhsan Köktürk Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Mersin Zonguldak Malatya
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunarım.
Deminden
beri tartışıyoruz. Ben tabii hukukçu değilim, işin tekniğine de girmeyeceğim
ama halkı ilgilendiren konuları burada dile getireceğim. Dün size tapu kadastro
ve orman kadastroyla ilgili sorunları dile getirmiştim.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, zamanında verilmeyen karar, karar değildir. Eğer bir
köyün arazileriyle ilgili hazine o köye üç yüz tane dava açıyorsa veya orman
kadastrosu insanların malına el koyup, “Burası ormandır.” deyip o köyden üç yüz
dava açılıyorsa veya bir yere gölet yapıyorsunuz, bu gölet köyün arazilerini
yok ediyor, köylü üç yüz tane dava açıyor, üç sene geçmiş sonuç yok. Ha, ne
oluyor biliyor musunuz? Keşif çıkacak diyorlar. Size örnek vereceğim,
Malatya’nın Darende ilçesinin bir köyü. Köyün ekilebilir tüm arazileri gitti,
gölet yapılıyor. Adı, gölet yapılıyor. Elektrik üretecekler orada birileri. Ya
kardeşim, bu ekilebilir arazi. Bir fiyat biçiyorlar, köylü itiraz ediyor,
“Benim bu arazimin değeri bu değil.” diyor ama üç yıl geçiyor, hiçbir sonuç
yok. Her bir dava açana diyor ki: “Davayı tek tek açacaksınız.” Dava tek tek
açılıyor. Mahkeme her bir davaya ayrı ayrı bakıyor. Tabii, kişilerin açtığı
davaya ayrı ayrı bakarsın ama tümünde ortak bir nokta var, köyün ekilebilir
arazileri yok edilmiş, tüm davalar bu nedenle açılmış, tüm davaların ortak
noktası işgal edilen arazilerin bedelini yükseltmesi ama herkese diyor ki: “Bin
lira harç yatıracaksın, keşif harcı.” Kimine bir sene önce gidiyor, kimine hâlâ
üç senedir gelmiyor.
Değerli
arkadaşlarım, insanlarımızın bu sorunlarına da eğer yargı çözüm bulamıyorsa,
yargı insanları devletinden, yargı en güvendiği kurum olan devletinden… “Acaba
benim devletim niye böyle yapıyor?” derse o zaman bu adalet, adalet değildir
arkadaşlar. Söylüyorum, üç yıl önce davalar açılmış ve bir istimlak bedeli
tayin edilmiş. Köyün yaklaşık 500 dönüm tüm ekilebilir arazisi gitti, gölet
altında kalıyor. Gölet de değil, sulama amaçlı değil, enerji amaçlı yapıyorlar.
Bir kere buraya izin veren yetkili burada… Acaba burada enerji, HES yapılıyorsa
burada kimlerin arazisi gidiyor, niçin gidiyor, buradaki arazinin değeri nedir,
hiç bakılmıyor. İstimlak ediyor, “Bedeli budur.” diyor. Beşte 1 fiyat değil
arkadaşlar, köylünün malı, canı… Dava açıyor ama ortada hiçbir şey yoktur.
Aynı
şekilde, orman kadastrosu, el koyuyor mallara, “Bu mal senin değil.” diyor,
tapuları iptal ediyor. Yine, köylü, aynı amaçla dava açıyor ve “Benim arazimin
tespitini yap.” diyor ama üç sene geçiyor hâlâ ortada bir şey yok arkadaşlar.
İnsanların
malı devletin teminatı altındadır, can güvenliği de, mal güvenliği de. Ben eğer
bu ülkede mal güvenliğimin ne olacağını bilmiyorsam bunun adı hukuk devleti
olmaz. Ben buradan söylüyorum: Üç yüz tane açılan davada üç yıldır sonuç
alınamıyorsa, istimlak bedelinin tayini için köylünün bu davasına her seferinde
bir keşif çıkarıp… Eğer bir keşif yapılacaksa, tüm arazilere gidilir
keşfedilir, ortak bir değer biçilir, ortak değer herkese uygulanır. Hayır,
herkesin tarlası için gidiyor, herkesin bağı için gidiyor. Ortak bir değer
vardır arkadaşlar. Üç sene, beş sene insanları oyalamak hukuk devletine
yakışmaz.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 30. Maddesinin (1) numaralı fıkrasında geçen “Bunlar”
ibaresinin “Bu personel” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İfade
daha anlaşılır hâle getirilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
31’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup,
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 31 inci maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinde geçen “almakta oldukları aylıklar” ibaresinden sonra gelmek üzere
“ve diğer ödemeler” ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ Yaşar Karayel A. Sibel Gönül
Yozgat Kayseri Kocaeli
Hayrettin Çakmak Haydar Kemal Kurt Recep
Yıldırım
Bursa Isparta Sakarya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 31. maddesinin 1. fıkrasına, “Uzatma süresi 5 yılı
geçemez.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali Oksal Ali İhsan Köktürk Tayfun İçli
Mersin Zonguldak Eskişehir
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının
31. maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, (2)
numaralı fıkrasında, “on gün içinde” ibaresinden sonra gelmek üzere, “kanuni
bir engeli olmaması hâlinde” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Recep Taner Nevzat Korkmaz
Konya Aydın Isparta
Süleyman L. Yunusoğlu Behiç Çelik Mehmet
Şandır
Trabzon Mersin Mersin
Rıdvan
Yalçın
Ordu
1-
Mahkemenin Anayasa ve bu Kanunda verilen görevlerini yerine getirirken ihtiyaç
görülmesi hâlinde, hâkim, savcı ve Sayıştay denetçileri ile kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışanlardan memur ve diğer kamu görevlisi statüsünde olanlar,
aylık, ödenek, her türlü zam, tazminatlar ile diğer mali ve sosyal hak ve
yardımlar kurumlarınca ödenmek kaydıyla mahkemede geçici olarak
görevlendirilebilir. Bu hüküm çerçevesince yapılacak görevlendirmelerde kamu
görevlisinin muvafakati aranır. Bu şekilde yapılan görevlendirmenin süresi bir
yılı geçemez. Ancak ihtiyaç hâlinde bu süre altı aylık dönemler hâlinde
uzatılabilir.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici
görevlendirmeye konu olacak kamu görevlileri arasında (muvafakat konusunda)
ayrıma gidilmesi Anayasanın 10. maddesine aykırılık teşkil eder.
Madde
mevcut haliyle, Anayasanın 6. maddesinin 2. fıkrasına (Hiçbir kimse veya organ
kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.) aykırıdır.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 31. maddesinin 1. fıkrasına, “Uzatma süresi 5 yılı
geçemez.” cümlesinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Tayfun İçli (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan
Değerli
milletvekilleri, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı
görüşülüyor. 31’inci madde üzerinde önerge verdik.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’yı değiştirdik, Anayasa Mahkemesinin yapısını
değiştirdik, şimdi Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Yasa’yı düzenliyoruz.
Her
şeyden önce Anayasa’dan söz ediyoruz ama değerli arkadaşlarım, ne yazık ki
Türkiye Büyük Millet Meclisi, Anayasa’ya uygun davranmıyor. Bu yüce Meclis
geçtiğimiz günlerde bir seçim kararı aldı. Seçimler 12 Haziran 2011 tarihinde
yapılacak. Anayasa’mızın 67’nci ve Anayasa’mızın 79’uncu maddelerine göre
seçimler ve halk oylaması serbest, eşit, gizli, tek dereceli, genel oy, açık
sayım ve döküm esaslarına göre yapılır ve yargı denetimi ve gözetimi
altındadır. Değerli arkadaşlarım, bu yüce Meclis seçim kararı almış, duruma
Yüksek Seçim Kurulu el koymuştur ve Yüksek Seçim Kurulu seçim takvimini
belirlemiştir. Yüksek Seçim Kurulunun kararına göre seçim takvimi 14 Martta
başlamaktadır. Fakat Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu sabahlara kadar,
adına “temel kanun” dediğimiz, adına “torba kanun” dediğimiz kanun tasarılarını
görüştüğü gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ihtisas komisyonları da sabah
erken saatte başlayıp geç saatlere kadar kanun tasarı ve tekliflerini
görüşmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisi yirmi dokuz ilde ön seçim yapma kararı
almıştır. Bu karar gereğince Yüksek Seçim Kurulu açıkladığı seçim takvimine
göre de ön seçim yapılacak illerde seçmen listelerini askıya çıkarttığı gibi,
26 Mart itibarıyla ön seçime girecek adaylar da kesin bir şekilde ilan
edilecektir ve yine Yüksek Seçim Kurulu kararına göre 3 Nisanda ön seçim
yapılacaktır. Değerli arkadaşlarım, şimdi Yüksek Seçim Kurulu devreye
girmişken, seçim takvimi ilan edilmişken, böyle yangından mal kaçırır gibi
kanun tasarı ve tekliflerinin Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi
Anayasa’ya aykırı. Türkiye Büyük Millet Meclisi seçim kararı aldıktan sonra
ancak olağanüstü hâllerde, savaş, yarın görüşeceğimiz tezkere gibi konularda
ancak faaliyetini gösterebilir. Onun dışında Türkiye Büyük Millet Meclisinin
burada faaliyet göstermesi eşitlik ilkesine de aykırıdır. Örneğin, Adalet
Komisyonunda bizim Aydın Milletvekili Fatih arkadaşımız var. Bu arkadaşımızın
ilinde ön seçim yapılacaktır. Şimdi, Adalet Komisyonunun böyle bir faaliyet
göstermesi nasıl mümkündür? Bakın, yarın sabah yine Adalet Komisyonu
toplanacak, Türk Ceza Kanunu’nda bazı değişiklikleri görüşeceğiz. O yetmiyor,
Adalet Komisyonu Başkanının yazısına göre 29’unda toplantıya çağrılıyoruz ve
seksen beş maddeden oluşan Askeri Hakimler Kanunu’yla ilgili bir kanun
tasarısının görüşülmesi için yine çalışacağız ve cumartesi günleri dâhil olmak
üzere.
Değerli
arkadaşlarım, rica ediyorum, özellikle AKP grup başkan vekillerinden rica
ediyorum; sadakat yemini ettiğimiz Anayasa’ya bağlı kalalım. Yani bir taraftan
seçim işleri yürüyor, seçim takvimi ilan ediliyor, milletvekilleri burada kanun
çıkartmaya çalışıyor.
Değerli
arkadaşlarım, Parlamento hukukunda -AKP’yi kastederek söylüyorum- buna “korku
sendromu” derler. Yani “Seçimde, bir daha gelmemek üzere gidiyoruz. Onun için,
ne kadar mıntıka temizliği yaparsak yapalım.” anlayışının burada bir
tezahürüdür bu.
İki ay
sonra yeni Türkiye Büyük Millet Meclisi zaten teşekkül edecek ve o üyeler yine
gelen kanun tasarılarını buradan çıkartacaklar. Bunlara dikkat etmeksizin,
alelacele, dayatmayla, böyle iyi kanun değil, kötü kanun yapma konusunda ısrar
etmenizi doğrusu ben anlayamıyorum, milletin de anlayabildiğini ben
düşünemiyorum.
Onun
için, değerli arkadaşlarım, her şeyden önce yemin ettiğiniz, sadakat yemini
ettiğiniz Anayasa’ya bağlı kalmanız gerekiyor.
Hepinize
saygılar sunarım.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama talebi var, onu yerine
getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Öztürk, Sayın Tan, Sayın İçli, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Bingöl, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Pazarcı, Sayın Tüzün, Sayın Susam,
Sayın Sönmez, Sayın Köktürk, Sayın Aydoğan, Sayın Oksal, Sayın Yalçınkaya,
Sayın Yazar, Sayın Seyhan, Sayın Paksoy.
İki
dakika süre veriyorum yoklama için.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN -
Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A)
Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu (1/993) (S.
Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 31 inci maddesinin dördüncü fıkrasının birinci
cümlesinde geçen “almakta oldukları aylıklar” ibaresinden sonra gelmek üzere
“ve diğer ödemeler” ibaresinin eklenmesi arz ve teklif olunur.
Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)– Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasa
Mahkemesinde geçici görevlendirilen personelin 69’uncu maddede düzenlenen ek
ödemeyi alabilmeleri ve personel arasında ödemeler bakımından denge sağlanması
amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
32’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “karşılık gösterilmek
suretiyle,” ibaresinden sonra gelmek üzere, “mevcut kadroların yarısı kadar”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Süleyman L. Yunusoğlu Mehmet Şandır Rıdvan
Yalçın
Trabzon Mersin Ordu
Beytullah
Asil Recep Taner
Eskişehir Aydın
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 32. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “basın
müşaviri ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali Oksal Ali İhsan Köktürk Tayfun İçli
Mersin Zonguldak Eskişehir
Ali
Rıza Öztürk
Mersin
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ÇALIŞMA
VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI ÖMER DİNÇER (İstanbul)– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, 32’nci madde üzerinde arkadaşlarımla
birlikte önerge verdim. Biraz evvel 31’inci maddede zaman darlığı nedeniyle
değinemediğim birkaç konuya da değinmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, dediğim gibi, Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi iyi kanun
yapmaktır. Adalet Komisyonuna 16 Mart 2011 tarihinde Bakanlar Kurulu tarafından
“çok acele” kaydıyla iki kanun tasarısı gönderildi: Birisi adalet hizmetlerinin
hızlandırılması, diğeri de Türk Ceza Kanunu’yla ilgili bazı değişiklikler ve bu
kanun tasarıları Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanımız tarafından hemen Adalet
Komisyonuna asli komisyon olarak, tali komisyon olarak da Millî Savunma
Komisyonu ile Plan Bütçe Komisyonuna sevk edildi.
Değerli
arkadaşlarım, bugün elime geçen Adalet Komisyonu Başkanının yazısına göre ayın
29’unda toplanacak Adalet Komisyonuna sevk edilen kanun tasarısı yine aynı
zamanda Millî Savunma Komisyonu, Anayasa Komisyonu ve Plan Bütçe Komisyonuna
sevk edildi. Çok acı bir olay; Plan Bütçe Komisyonu Başkanı ve Millî Savunma
Komisyonu Başkanı, kendi üyelerini hiçe sayarak, Adalet Komisyonu Başkanına,
komisyonunun toplanmayacağına dair yazı göndermek suretiyle kanun tasarılarının
Adalet Komisyonunda görüşülmesine izin vermiştir.
Değerli
arkadaşlarım, biraz evvel söyledim, bu Türkiye Büyük Millet Meclisinde artık
Anayasa ve İç Tüzük hiçe sayılıyor. İç Tüzük’ümüzün 37’nci maddesine göre
“Kendilerine sevk edilen komisyonlar on gün içerisinde eğer bir rapor tanzim
etmezse, asli komisyon, o komisyonun, tali komisyonun raporunu beklemeden
kararını verir.” der. Yani komisyon başkanlarının diğer siyasi parti
gruplarının üyelerinin iradelerini hiçe sayarak “Ben komisyonu toplamayacağım,
sen ne yaparsan yap.” deme hakkına sahip değildir. Bakın, 29’unda toplanacak
Adalet Komisyonu yine büyük bir ihtimalle Millî Savunma Komisyonundan, Anayasa
Komisyonundan ve Plan Bütçe Komisyonundan görüş almadan kanun tasarısını rapora
bağlayacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, Plan Bütçe Komisyonu Türkiye Büyük Millet Meclisinin en önemli
komisyonudur. Kanun tasarısında kadrolar, ücretler, malî konular
görüşülmektedir. Biz 2011 yılı bütçesini Plan Bütçe Komisyonundan geçirmek
suretiyle bu yüce Meclis Genel Kurulda kabul ettik. Böyle kadro tahsislerinin bir
uzmanlık komisyonu olan Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmeden Adalet
Komisyonunda yangından mal kaçırır gibi görüşülmesini kabul etmem mümkün değil,
sizlerin de kabul edeceğinize inanmıyorum. O zaman kötü kanunlar çıkıyor
değerli arkadaşlarım. Çalışmaktan değil, sabahlara kadar çalışalım, çalışıyoruz
da. Amacımız iyi kanun yapmak. Bakın, görüşülen kanunlarda, daha yürürlüğe
girmemiş, bir ay önce kabul ettiğimiz, mürekkebi kurumamış kanunların maddeleri
değiştiriliyor. Yani bunu anlamak inanın çok zor. Bakın, burada, Genel Kurulda
sabaha kadar çalışıyorum, ben, kendi adıma söylüyorum. Adalet Komisyonunda geç
saatlere kadar çalışıyoruz. Cumartesimiz pazarımız yok. Muhalefet şerhi
yazacağız. Değerli arkadaşlarım, böyle bir çalışma ortamında, ilkokul çocuklarının
“Pamuk Prenses” diye masal kitabını getirirseniz buradaki milletvekillerinin bu
çalışma temposunda bunları algılayabilmeleri mümkün değil.
Değerli
arkadaşlarım, yine söyledim bir önceki konuşmamda, seçim kararı aldık, siz
aldınız, biz aldık. Yüksek Seçim Kuruluna bu işi devrettik. Bakın, Anayasa’nın
114’üncü maddesine göre “İçişleri, Adalet ve Ulaştırma bakanları istifa eder.”
Neden? Seçimlerin dürüstçe yapılabilmesi için. Demek ki Anayasa’nın amacı,
Anayasa’nın ruhu, seçim kararı alındığı zaman Türkiye Büyük Millet Meclisinin
komisyonlarıyla Genel Kurulunun acil, ivedi işler dışında toplanmaması. Bir de,
mutabakat sağlanır, belirli bir kanunda bütün gruplar anlaşır, süratle
geçirebileceğimiz kanunlar, çok acil, milletin gerçekten acil ihtiyacını karşılayacak
kanunlar gelir, bunları konuşuruz. Ama burada ne yapıyoruz? Yargıtayın,
Danıştayın üzerine başka bir güç koyuyoruz, güç veriyoruz Anayasa Mahkemesi
olarak.
Bunu bir
sonraki önergemde değerlendireceğim çünkü beş dakikada bunları anlatabilmek
mümkün değil.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.10
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.17
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Yedinci Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 32’nci maddesi üzerinde verilen Mersin Milletvekili
İsa Gök ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi,
önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı
vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 32. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “karşılık gösterilmek
suretiyle,” ibaresinden sonra gelmek üzere, “mevcut kadroların yarısı kadar”
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Beytullah Asil (Eskişehir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir)- Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Taner efendim.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Recep Taner, Aydın Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 696
sıra sayılı Anayasa Mahkemesi Kanunu Tasarısı’nın 32’nci maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu maddeyle Anayasa Mahkemesinin
sözleşmeli personel çalıştırması şartları düzenlenmektedir. Ancak ben, dünden
bu yana gündeme getirmek istediğim ancak bir türlü fırsat bulamadığım 9’uncu
maddeyle ilgili, yani Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metinleriyle ilgili
görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı Ocak ayında AKP Hükûmetinin Türkiye Büyük Millet
Meclisine sevk ettiği tasarıdaki yemin metni, AKP’li grup başkan vekilinin
Aralık 2009’da gündeme getirdiği “Türklüğü Anayasa’dan çıkaracağız, yoksa
demokratikleşmeyi yapamayız.” sözüne uygun bir metin olarak Türk milletinin
hazmına sunulmuştu. Yani Sayın Başbakanın “Sindire sindire, hazmettire
hazmettire yapacağız.” dediği değişikliklerden birisi olarak gündeme gelmişti.
Yürürlükteki metinde "Türk milleti tarafından demokrasiye âşık Türk
evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi olunan Türkiye
Cumhuriyeti Anayasasını koruyacağıma; görevimi doğruluk, tarafsızlık ve hakka
saygı duygusu içinde, sadece vicdanımın emrine uyarak yapacağıma, namusum ve
şerefim üzerine andiçerim." şeklinde yemin edilirken, yeni metinde baştaki
kısım tamamen kaldırılmıştı. Bu yapılan değişiklik, sadece “Türk milleti” ve
“Türk evlatları” ibaresinin ortadan kaldırılması değildir. Bu, aynı zamanda,
Anayasa’mızın başlangıç metninde “Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve
Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa” ve dayandığı
temel ilkeleri koruması gereken “demokrasiye âşık Türk evlatları”na işaret eden
yani Anayasa’nın ve değiştirilmesi teklif dahi edilemeyecek olan ilk üç
maddenin kimler tarafından korunacağının ortaya konduğu Anayasa’nın ön sözüdür.
Hükûmetin
sevk ettiği tasarı metni, Alt Komisyon görüşmeleri sırasında Milliyetçi Hareket
Partisi Isparta Milletvekilimiz Sayın Nevzat Korkmaz’ın ısrarlı itirazları
sonucunda, kamuoyunda oluşan tepkilerle birlikte dikkate alınarak bu kısmın
başında “…büyük Türk milleti önünde namusum ve şerefim üzerine andiçerim.”
şeklinde kısmen bir düzeltme yapılmıştır. Ancak bu hâliyle de yemin metninde,
önceki metinde yer aldığı hâlde, Anayasa’nın Türk milleti tarafından, Türk
evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet edildiği kısmı yer bulamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, AKP Hükûmetinin sevk ettiği tasarıda yemin metninde yapılan
değişiklik, bir yandan Türk milleti ve Türklüğe yapılan atıfları ortadan
kaldırırken, diğer taraftan da 2011 seçimlerinin ana teması olan sivil anayasa
çalışmalarının nerelere uzanacağının bir göstergesidir. 2007 seçimlerini,
yaptığı icraatlardan veya yapacaklarından bahsetmek yerine, dindar bir
cumhurbaşkanı teması üzerinde götüren AKP’nin, 2011 seçimlerinde de sivil
anayasa söylemini ana gündem maddesi olarak gündeme getireceği ortadadır.
Ancak, sivil anayasadan kastının ne olduğu ise her gün değişik önergelerle
ortaya çıkmaktadır. “Sivil anayasa” dedikleri, bu maddede de ortaya çıktığı
gibi, milletten bir şeyleri kaçırarak, “Ben yaptım, oldu.” zihniyetiyle gizli
gündem maddelerini uygulamak… Ve vatandaşlarımızın bu gizli gündeme karşı
uyanık olmaları gerekmektedir. AKP devletin şeklini, cumhuriyetin
niteliklerini, devletin bütünlüğünü, resmî dilini, bayrağını, millî marş ve
başkentini değiştirmeye kalkanlara karşı direnç odağı olacak olan demokrasi
âşığı Türk evlatlarının yemin metninden çıkartılarak ortadan kaldırabileceğini
düşünüyorsa yanıldığını Türk milleti kendisine 12 Haziranda vuracağı şamarla
hatırlatacaktır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle önerinin kabulünü
diliyor, heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Önerge var…
BAŞKAN –
Hayır, önerge işlemi yapıldı.
Madde
kabul edildi.
33’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve yabancı”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali Oksal Ahmet Ersin
Mersin Mersin İzmir
Kamer Genç Tayfun İçli Ali İhsan Köktürk
Tunceli Eskişehir Zonguldak
(2) Bu
madde uyarınca yapılacak hizmet alımları 4.1.2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu
İhale Kanununa tabi olarak yapılır.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 33 üncü maddesinin metinden çıkarılması arz ve teklif olunur.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Süleyman L. Yunusoğlu Mehmet Şandır Rıdvan
Yalçın
Trabzon Mersin Ordu
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; üzerinde konuştuğumuz kanun
tasarısının üzerinde verdiğimiz değişiklik önergesi ile, yasal sınırları
belirsiz, ucu açık bir yetkilendirme olması nedeniyle bu maddenin çıkarılmasını
istiyoruz. Muhalefet şerhimizde, özellikle yabancı uzman çalıştırmanın, Türk
milleti adına karar veren mahkemelerimizde uygun olmadığını gerekçeleriyle de
ifade etmiştik. Biz, Türk insanının bu alanlarda dışarıya muhtaç olmayacak
kadar yetişmiş elemanları olduğunu biliyoruz. Dolayısıyla yabancı uzman
görevlendirme ihtiyacı nereden kaynaklanıyor? Bundan maksat nedir acaba?
Taşeronluğu yapılan ABD kaynaklı projelerin uygulanması sırasında hemen ilk adımda
müracaat edilecek birilerinin yanı başta olması mı hedefleniyor?
Sayın
milletvekilleri, bu önerge vesilesiyle bazı değerlendirmeleri yapmak istiyorum.
Biliyorsunuz, Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerinde gelişen olaylara
baktığımızda, o ülkelerde halk ayaklanması şeklinde ortaya konulan Büyük Orta
Doğu Projesi’nin Türkiye ayağı, AKP Hükûmeti eliyle yapılan, rejim ve düzen
değişikliğine matuf, Türklük düşmanlığını esas alan ve etnik bölücülüğü teşvik
ve tahrik eden yıkım projeleri şeklinde cereyan ediyor. Bütün bu gelişmeler ve
yapılanlar, “Büyük Orta Doğu Projesi’nin ‘Türkiye’ başlıklı kısmının gerekleri
mi?” diye bir soru akıllara ve vicdanlara takılıyor. Büyük Orta Doğu
Projesi’nin, biliyorsunuz, Eş Başkanı Recep Tayyip Erdoğan. Gelişmelerin
farkında mısınız sayın milletvekilleri, bilmiyorum ama AKP iktidarının işbaşına
geldiğinden beri uygulanan süslü, takılı, rejim ve düzeni değiştirmeye matuf
çalışmaları, yoksa Eş Başkanın, Büyük Orta Doğu Projesi’nin Eş Başkanı
Başbakanın da övünerek anlattığı Türkiye uygulaması mı?
İlk önce
”Kürt açılımı”, sonra adını “demokratik açılım”, daha sonra “Millî Kardeşlik
Projesi” gibi başlıklarla ortaya attığınız, muhtevasıyla ilgili hiçbir şeyin
ortaya konulmadığı bir garabetle Türkiye’yi tanıştırdınız. Aynen bugün de yeni
Anayasa konusunu aynı şekilde götürüyorsunuz ama görüyoruz ki Güneydoğu
Bölgesi’nde PKK himayesinde ve güdümünde oluşturulan Demokratik Toplum
Kongresi, sizin “açılım” dediğiniz garabetin içeriğini ortaya koyuyor. Nedir
bunlar? İşte, ayrı dil, ayrı bayrak, federasyon, özerklik, ayrı güvenlik gücü
ve herkesin bildiği konular. Artık inkârı mümkün olmayacak şekilde açığa çıkmış
olan PKK-Hükûmet anlaşmasının bir sonucu mudur bütün bunlar?
Siz
kapıyı açıyorsunuz, onlar sizin açtığınız kapıdan içeriye giriyorlar. En son
nevruz kutlamaları sırasında televizyonlara yansıyan birçok olay var ama Sayın
Başbakan bunları görmüyor, olaysız kutlandığı için de teşekkür ediyor. Malum
gösterilerde neler olup bitiyor sayın milletvekilleri, dikkat ediyor musunuz?
Olaylar başlı başına kanunsuz. Orada PKK bayrakları, İmralı canisinin
posterleri ve sloganları, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın ve kanunların
yasakladığı bütün eylemler gerçekleşiyor, tam bir bölücülük provası yapılıyor.
Kanunları
uygulamaktan kim sorumlu sayın milletvekilleri? Tabii ki Hükûmet sorumlu.
Buradan böyle bir sonuç çıkmıyor mu? Ülkemizde Hükûmet eliyle tam bir
kanunsuzluk düzeni oluşturulmuş, yani bir kapı açılmış, o kapıdan da bölücüler
içeriye sökün etmiş. Olan bitenin Türkçesi budur. Olaylar başından sonuna kadar
kanunsuzluk örneği ve bu duruma maalesef Hükûmet eliyle meydan verilmektedir.
Biri Türk
polisini tokatlıyor, birisi elinde taşlarla bir eylem ortaya koyuyor, sorumlusu
kim sayın milletvekilleri? Elbette ki Hükûmettir. Elbette, çünkü ülkede Hükûmet
eliyle tam bir kanunsuzluk düzeni oluşturulmuştur, bundan cüret alan bazıları
da söz konusu eylemleri ortaya koymuştur.
Bütün
bunlar PKK ile Hükûmetin artık ayan beyan ortaya çıkan anlaşmasının bir gereği
midir, düşünün. Seçime kadar eylemsizlikten bahsediliyor, “PKK eylem yapmıyor.”
deniliyor. Peki, bunlar ne? PKK eylemi sadece silahlı saldırıdan ibaret değil
sayın milletvekilleri. Yakarak, yıkarak yaşanan tartışma provalarının tamamı
PKK eylemleridir.
“Ya
devlet başa ya kuzgun leşe.” (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 33. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “ve yabancı”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını ve aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz
ve teklif ederiz.
Ali İhsan Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun.
H. TAYFUN
İÇLİ (İzmir) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 33’üncü maddenin 1’inci fıkrasında yer alan “ve yabancı”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını, onun yerine hizmet alımlarında 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’na tabi olacağına dair bir önerge verdik.
Değerli
arkadaşlarım, öncelikle tabii ki bu madde, önerge üzerinde görüşlerimi ifade
etmek istiyorum. Şimdi, tasarının 33’üncü maddesinde, “Hizmet satın alma”
başlıklı bu maddede “...özel bir meslek bilgisi ve ihtisasını gerektiren
işlerde hizmet alımı yoluyla yerli ve yabancı uzman çalıştırmaya yetkilidir.”
şeklinde bir madde düzenlemesi var.
Değerli
arkadaşlarım, bu nasıl bir anlayıştır ki Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasa
Mahkemesi sanki bu ülkede yeteri kadar yerli uzman yokmuş da... Bakın, ifadeye
bakın: “Yerli uzman.” Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu Hakkındaki Kanun’da yerli
uzmandan bahsediyoruz, yerli uzmanımız yetmiyor, yabancı uzmanı da ihalesiz,
işte kamu ihalesine tabi olmadan Anayasa Mahkemesinde çalıştırmayı arzu ediyor Hükûmetimiz.
Ya, bu nasıl bir ülkedir? (AK PARTİ sıralarından “Ne var?” sesleri)
Yok mu
kardeşim? İşte, sizin anlayışınız bu: “Ne var?” Bu ülkede Anayasa Mahkemesinde
çalışacak bir vatandaşımız yok mu kardeşim? Bakın, bu anlayış nereden
kaynaklanıyor: Eğer siz Yüce Divan sıfatıyla ceza yargılaması yapacak Anayasa
Mahkemesine, hukukçu olmayan, hukuk nosyonu olmayan, çoğunluğu hukukçulardan
oluşmayan bir Anayasa Mahkemesi oluşturursanız -işte bu anlayış- aynı şekilde
Anayasa Mahkemesine yabancı uzman alma konusunda da siz böyle bir anlayışla
gidersiniz kardeşim. Anayasa Mahkemesinde bir yabancı uzmanı getireceksin,
yabancı ülke anayasalarına göre kendi ülkelerine sadakat yemini etmiş bir
yabancıyı bir de temel hak ve özgürlükler dâhil olmak üzere Yüce Divan
sıfatıyla yargılama yapacak Anayasa Mahkemesine uzman olarak alıp
çalıştıracaksın. Hangi konuda çalıştıracağı da belli değil. Bilgisayar uzmanı
mı olacak, raportör şeklinde mi çalıştırılacak, tercüman olarak mı
çalıştıracaksınız, Anayasa Mahkemesinde aşçı olarak mı çalıştıracaksınız? Çünkü
kadrosuna baktığınızda aşçısından berberine, raportöründen raportör
yardımcısına hiçbir yüksek mahkemede olmayan yetkileri siz bunlara, Anayasa
Mahkemesine vermişsiniz ve imtiyazlı, ayrıcalıklı bir sınıf yaratmak suretiyle
Anayasa Mahkemesine karşı birçoklarının “siyasi rüşvet” diye adlandırdığı birtakım
imtiyazlar vereceksiniz.
Değerli
arkadaşlarım, işte, böyle bir anlayış anayasa yargısını da başka bir yerlere
götürür. Bakın, Venedik Komisyonu da aslında Türkiye’yi uyarıyor. Şimdi, siz
Anayasa’yı yaptınız. Anayasa değişikliğini yaptık, halkımıza anlatamadan apar
topar geçirdik sanki bir anayasa yargısıyla hesaplaşırcasına. Şimdi bu anayasa
yargısına siz bireysel başvurulardan dolayı temel hak ve özgürlükleri ihlal
edilen vatandaşların iç kanun yolları tüketildikten sonra Anayasa Mahkemesine
başvurabileceğine dair bir düzenleme
getirdiniz.
Değerli
arkadaşlarım, daha altyapısı oluşmamış ve bu kanun yürürlüğe girdikten sonra,
bir müddet sonra Türkiye’de yağmur gibi bireysel başvurular gelecek ve Anayasa
Mahkemesi tıkanacak. Anayasa Mahkemesi tıkandığı için, iç kanun yolları
tüketilmediği için temel hak ve özgürlükleri ihlal edilen vatandaşlar Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne dayanarak Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine
gidemeyecek. Öylesine büyük hak ihlalleri olacak ki yani inanın çok derin
pişmanlık duyulacak. Onun için buradan bu uyarıları yapmak durumundayız. Gerçi
beş dakikada bunları ifade etmek o kadar da kolay değil değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mıza göre Danıştay idarenin eylem ve işlemlerini
denetlemekle görevli bir üst yargı organıdır. Yargıtay adli yargıdaki temyiz
mahkemesi görevini yapmaktadır, Anayasa Mahkemesi de yasama organının yasa
faaliyetlerini denetlemekle görevli olduğu gibi, Yüce Divan sıfatıyla da
yargılama yapma görevini haizdir. Bu yüksek mahkemelerden hiçbiri bir
diğerinden üstün niteliklere sahip değildir, o mahkeme üyelerinin de hiçbiri
diğerinden üstün niteliklere sahip değildir, yine Anayasa’da belirtilen
hâkimlik teminatı güvencesi altındadır diyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.37
SEKİZİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.42
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Sekizinci Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 33’üncü maddesi üzerinde verilen Eskişehir
Milletvekili Tayfun İçli ve arkadaşlarının önergesinin oylanmasında karar yeter
sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul
edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, 34’üncü madde üzerinde okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Şimdi bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım ve önerge
sahiplerinin istemi hâlinde de kendilerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 34’üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif
olunur.
Nevzat Korkmaz Mehmet Şandır Rıdvan
Yalçın
Isparta Mersin Ordu
Beytullah Asil Süleyman L. Yunusoğlu Behiç Çelik
Eskişehir Trabzon Mersin
Faruk
Bal
Konya
Diğer
önerge sahipleri:
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali İhsan Köktürk Ali Oksal
Zonguldak Mersin
BAŞKAN –
Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ali Oksal.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Beytullah Asil.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Beytullah Asil, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlarken
yüce heyeti ve sizlerin şahsında aziz milletimi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu anda ülkemiz için, demokrasimiz için, ülke insanımız için
çok önemli bir yasa tasarısını görüşüyoruz. Anayasa Mahkemesini yeniden
yapılandırıyor, yargılama usullerini oluşturuyoruz. Ama bu yasa tasarısının
üzerindeki gölgeyi kaldırmak için Hükûmet de, Komisyon da, iktidar grubu da bir
adım atmıyor. Kürsüye gelen her milletvekili bu tasarıdaki yanlışlıkları
anlatıyor, Anayasa’mızda belirtilen hâkim teminatının zedelendiğini ifade
ediyor, bu şekilde seçilmiş Anayasa Mahkemesi üyelerinin tarafsız
olamayacaklarını söylüyor, bu kurumda çalışanlara yandaş gözüyle bakılacağı
ifade ediliyor, aldırış eden yok;“Bu Mahkeme Yüce Divan sıfatıyla görev
yapacak, bu şaibeleri üzerinden kaldıramaz isek hiçbir yargılamanın sonucu
vatandaş vicdanında anlam bulmaz. Hukuka güvenin kaybolduğu bir ülkede
demokrasinin sağlıklı işlediğinden de bahsetmek imkânı ortadan kalkar.” diyoruz,
umursayan yok.
Dünkü
konuşmasında Sayın Bakan şöyle diyor: “Bugünkü Başkanın bir hukuk fakültesi diploması
olmayabilir ama hukuk fakültesi diploması olmak ayrıdır, hukuk adamı olmak
ayrıdır.” diyebiliyor. Bir başka iktidar milletvekili “Ne Parlamento ne de bir
başka kurum görüş beyan edemez, sarf edemez, Mahkemeyi zan altında tutacak ya
da yönlendirecek, Mahkemeyi tesir altına alacak bir baskı kuramaz,
kurmamalıdır.” diyor, doğrudur. Size bir vakayı gazetelere yansıdığı şekliyle
ifade ediyorum, karar aziz milletimindir: “Başbakan: Bu yargıya artık güven
kalmadı.” “Başbakan, partisinin il başkanlarına seslenirken, yüksek yargıyı
hedef aldı. Erdoğan, bir süre önce bir tutuklunun tahliye talebini reddeden 9
yargı mensubunu ‘tazminat ödemeye’ mahkûm eden Yargıtay kararını ve yüksek
mahkemeyi sert sözlerle eleştirdi.” Bir başka olay: Kars’taki İnsanlık
Anıtı’nın yıkılması kararının yürütmesini durduran hâkim başkanlıktan alınarak
düz üye olarak atandı. Buna karşılık, yürütmeyi durdurma kararını kaldıran heyetteki
bir üye, bu hâkimden boşalan idare mahkemesine başkan yapıldı.
Değerli
milletvekilleri, neye mal olursa olsun, hangi gerekçeler bulunursa bulunsun,
devletin temel, ana görevi olan, devletin varoluş nedenleri arasında bulunan
yargı işlevine mutlaka sağlıklı bir işleyiş kazandırılmalıdır. Aksi, devleti
yıpratır, yurttaşın adaletten beklediğini bulamaması sonucunu doğurur ki bu
problemler telafisi mümkün olmayan, ağır ve vahim zararlar oluşturur.
Hepimizce
malum, 10 Temmuz 2010 tarihinde yapılan KPSS sınavlarının bir bölümü binlerce
kişinin katıldığı kopya skandalı sebebiyle iptal edildi. İptal edilen sınav 31
Ekim 2010 tarihinde yenilendi. Bu kopya skandalı sonrası hakkıyla atanabilecek
durumda olan, aylarca emek veren, alın teri döken, gecesini gündüzüne katarak
çalışan ve üstelik tek suçu dürüst olmak olan binlerce kişi bu adi hırsızlık
olayı sonrası mağdur oldular, incindiler, öğretmen olarak atanamadılar çünkü
onların yerine hiçbir emek vermeyen, hırsızlık yapan, soruları çalan,
insanlıktan nasibini almamış kişiler öğretmen olarak atandı. Ne oldu? Skandal
örtüldü, yok sayıldı. Kopyayı oluşturanlar ellerini kollarını sallaya sallaya
geziyor, kopyayı çekenler, hırsızlığı yapanlar öğretmen olarak atandılar. Kamu
vicdanı kan ağlıyor. Bu sizi hiç ilgilendirmiyor mu değerli milletvekilleri?
Kamu vicdanı sadece KPSS olayından dolayı kan ağlamıyor, Deniz Feneri de
bunlardan biri diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Asil.
Diğer
önerge üzerinde söz isteyen Mersin Milletvekili Ali Oksal.
Buyurun
Sayın Oksal. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ OKSAL
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 34’üncü maddesinin tasarıdan çıkarılması önergemiz
üzerine söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hukuk,
boğazımıza kadar girip de haykırmak istediğimiz adalet duygusundan, vicdan
yangınından doğmuştur. İşte bu yüzden hukuk, çağlar boyunca adalete duyulan
özlemin adı olmuştur ve yine bu yüzden hukuk, sadece kanunlardan ibaret
olmamış, adaletin evrensel ışığıyla aydınlanmış, yazılı olmayan kuralları da
kalbinde taşımıştır. Uygar ulusların adalet yolundaki alın yazısı, ne yazık ki
yüzyılların kanıyla, acısıyla, haksızlıklarıyla yoğrula yoğrula yazılmıştır.
Uygar ulusların insan hakları, temel hak ve özgürlükler konusundaki
hassasiyetleri bundandır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi bu yüzden vardır,
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi bu yüzden yazılmıştır ve Anayasa Mahkemesi
insanoğlunu çiğneyen her türlü yapının karşısında yükselen anıtsal bir kalkan
olarak dizayn edilmiştir. Bu nedenle, yargıdaki hiçbir mahkeme ama özellikle
Anayasa Mahkemesi siyasallaşmamalıdır dedik, yargıya dokunmayın dedik. Hükûmet
ne yaptı? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu siyasallaştırdı, Yargıtay ve
Danıştayı yeniden yapılandırdı ve nihayetinde getirilen bu tasarı ile Anayasa
Mahkemesi bağımlı hâle getirilmek istendi.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu tasarı, Anayasa Mahkemesinin yasaların
Anayasa’ya uygunluğunu denetleme yetkisini daraltıyor. Anayasa Mahkemesi Başkanını
Mahkeme üyeleri üzerinde ağır baskı kurabilecek ve Mahkemenin bağımsız karar
almasını engelleyecek bir biçimde güçlendiriyor. Anayasa Mahkemesine kendisi
gibi yüksek mahkeme olan Yargıtayın kararlarını iptal edebilme yetkisi veriyor.
Raportör yardımcılığı gibi bir statü oluşturarak Anayasa Mahkemesini kadrolaşma
yuvası hâline getiriyor. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine diğer yüksek
mahkeme üyelerine tanınmayan ayrıcalıklar bahşediliyor. Diplomatik pasaport,
sağlık yardımları, kolay emeklilik, büyük maaş artışları bunlardan sadece
bazıları. Kanun yürürlüğe girdiği tarihte Kütüphane Müdüründen tutun da
Kararlar Müdürüne, Genel Sekreter Yardımcısına kadar pek çok görevlinin Anayasa
Mahkemesindeki çalışma hayatı sona erdiriliyor.
Madde
34’ün tasarıdan çıkarılmasını istiyoruz. Çünkü maddeyle, raportör yardımcıları
hariç Anayasa Mahkemesinde çalışan tüm personel Adalet Bakanlığı emrine
verilerek merkeze ya da taşra teşkilatlarına, yani Türkiye'nin herhangi bir
yerine bezdirme yöntemiyle sürülerek kadrolar boşaltılacak, yeni personel
alınarak -hizmetliler dahi- kadrolaşma ihmal edilmeyecek.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenlemeler, Türkiye'nin demokratik hukuk devleti
kimliğine, yargı birliğine, yüksek mahkemelerin denkliği ilkesine apaçık
aykırıdır. Bu nedenle de yüksek mahkemeler arasında sorun yaşanması
kaçınılmazdır. Bu tasarı, hukuk sistemimizde yaratılan suni ama yıkıcı
depremlere eklenen yeni bir halkadır.
Bugüne
kadar pek çok yasa hukuk devleti ilkesine ya da Anayasa’ya aykırı görülerek
Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Siyasallaşmış bir Anayasa
Mahkemesi hukuk devleti ilkesini gözetip Hükûmetin yaptığı yasaları iptal
edemez. Hiyerarşik bir yapıya bürünmüş Mahkeme, Mahkeme Başkanının sözünden
çıkamaz. En nihayetinde “Kimi kime şikâyet ediyorsun?” noktasına getirilen bir
yargıyla karşı karşıya kalırız.
Değerli
arkadaşlar, bizler hukuka inanıyoruz. AK PARTİ Hükûmetinin hukuka ve yargı
sistemine olan tavrını bu nedenle kabul edemiyor, içimize sindiremiyoruz.
Anayasa
mahkemeleri demokrasiyi engelleyecek değil, geliştirecek ve takviye edecek bir
çizgiyi izlemelidir. Asıl mesele, Anayasa Mahkememiz özgürlüğün ve adil
yargılanma hakkının koruyucusu mu, yoksa iktidarın baskıcı hizmetkârı mı
olacaktır? Mühim olan, bu sorunun bulacağı cevaptır.
Yargının
aydınlık yüzünün tekrar görüneceği günleri görmek dileğiyle, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkür ediyorum.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önergeler kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.
35’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “halinde”
ibaresinin “durumunda” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali İhsan Köktürk Ali Oksal Hulusi
Güvel
Zonguldak Mersin Adana
TBMM
Başkanlığına
696 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 35. maddesinin 1. fıkrasında geçen “doğrudan doğruya”
ibaresinin madde metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
Alim Işık M. Akif Paksoy Recep Taner
Kütahya Kahramanmaraş Aydın
Yılmaz Tankut Süleyman L. Yunusoğlu Behiç Çelik
Adana Trabzon Mersin
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, “doğrudan doğruya”
ibaresi Anayasa’mızın 107’nci maddesinin aynen aktarılmasıdır. Bu gerekçeyle
katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 35’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
hakkında söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının
35’inci maddesi, iptal davası açmaya yetkili olan kişileri tanımlıyor. Birinci
fıkrada, “Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İç Tüzüğü’nün veya bunların belirli madde ya da hükümlerinin Anayasa’ya
aykırılığı iddiasıyla doğrudan doğruya iptal davası açmaya yetkili olanlar
şunlardır:” şeklinde bir tanımlama yapılmış. Biz, önergemizde, bu “doğrudan
doğruya” ibaresinin madde metninden çıkartılmasının daha doğru olacağını,
dolayısıyla bu çıkartılmış şekliyle söz konusu maddenin daha genele şamil bir
madde hâline dönüşeceğini söylüyoruz. Umarım Genel Kurul da bu konuda takdirini
olumlu bildirir.
Değerli
milletvekilleri, iki gündür Anayasa Mahkemesiyle ilgili bu tasarının
görüşmeleri sırasında yüce Meclisin tüm üyelerinin dikkatini çeken bir konuya
değinmek istiyorum. Sayın Bakanı tenzih ediyorum ama Sayın Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in oturumda bulunduğu zamanlarda kendilerine tevdi edilen sorulara
verdiği cevaplarda, her ne hikmetse, hiç alışık olmadığımız şekilde Sayın
Bakanın son derece sinirli, gergin ve telaşlı bir hâl içerisinde olması
gerçekten dikkat çekicidir. Bu da uzlaşmadan uzak AKP anlayışının Meclisi ne
hâle getirdiğinin çok somut bir göstergesidir.
Dün
kendisine 12 Eylül 2010 tarihinde yapılacak referandum öncesinde “AKP
yetkililerinin ‘Bu referandum darbecilerle hesaplaşmayı sağlayacak, dolayısıyla
darbecilerden hesap soracağız.’ ifadeleriyle oy alındı. Bunu gelinen noktada
nasıl değerlendiriyorsunuz?” şeklinde sorduğum soruya verdiği cevabın bir
bölümünü dün size ifade etmiştim. Bugün siyasi olarak değerlendirme yapmasıyla
ilgili cevabı tutanak metinlerinden aynen size aktarıyorum.
Sayın
Bakan diyor ki: “Siyaseten soruyorsanız, darbeciler karşısında neyin nasıl
yapılacağının, nasıl durulması gerektiğinin sınavını vermiş bir iktidarla
Türkiye tanışmıştır. Dolayısıyla bunu da çok açık olarak ifade ediyorum. Bizim
darbeler karşısında nerede durduğumuz bellidir, ne zaman durduğumuz bellidir,
ne söylediğimiz bellidir.”
Sayın
Bakanım, size soruyorum: 12 Eylül 1980 darbecileriyle ilgili ne yaptınız? 28
Şubat 1997 tarihindeki darbecilere acaba danışmanlık görevi verdiniz mi? 27
Nisan 2007 tarihinde “E-muhtıra benimdir.” diyen sayın yetkiliye zırhlı araç
aldınız mı?
Bunlar
karşısında verdiğiniz sınav buysa bu yüce Meclis ve bu aziz Türk milleti bunun
değerlendirmesini yapacaktır. Bunu, lütfen, gelip bu kürsüden bu aziz millete
Sayın Bakanın açıklamasını bir kez daha teklif ediyorum.
Bir diğer
konu…
CEVDET
ERDÖL (Trabzon) – YAŞ kararlarıyla ilgili gelinen nokta ne?
ALİM IŞIK
(Devamla) – YAŞ kararlarıyla ilgili gelinen nokta da belli.
VEYSİ
KAYNAK (Kahramanmaraş) – 27 Mayısta ne yaptınız?
ALİM IŞIK
(Devamla) – 27 Mayısta ne mi yaptık? Ne yaptığını aziz millet biliyor.
12 Eylül
2010 referandumunda ve bunun arkasında Sayın AKP Grup Başkan Vekili Ayşe Nur
Bahçekapılı Hanımefendi bir beyanatında “Bu Anayasa’nın içerisinden ‘Türk
milleti’ ve ‘Türklük’ kavramlarının çıkması gerekir. Aksi takdirde ileri
demokrasi olmaz.” demiştir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Tekzip etti, onu düzeltti.
ALİM IŞIK
(Devamla) - Bugün Sayın Grup Başkan Vekili Suat Kılıç da geldi, bununla ilgili
ifadelerde bulundu. İşte, eğer Sayın Cemil Çiçek’in bugün TÜSİAD ile ilgili
açıklamalarını yaparken kullandığı ifadeler ile bunları yan yana getirirsek,
TÜSİAD’ın açıklamış olduğu raporun, Sayın Başbakanın referandum öncesinde
“Bitaraf olan bertaraf olur.” sözüne karşılık bertaraf olmaktan kurtulma
telaşıdır, bunun bedelini ödemektedir. Bunun AKP Grup Başkan Vekili Sayın
Bahçekapılı’nın ifadeleriyle aynen örtüştüğünü, dolayısıyla Sayın Çiçek’in bu
konudaki telaşının anlamsız olduğunu ifade ediyor, önergemize desteğinizi bekliyor,
saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 35. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “halinde”
ibaresinin “durumunda” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Ali İhsan
Köktürk (Zonguldak) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, aynen deminki önerge
gibi, “hâlinde” kelimesi Anayasa’nın ifadesidir. Bu gerekçeyle katılamıyoruz.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Hulusi Güvel konuşacaklardır.
BAŞKAN –
Hulusi Güvel, Adana.
Buyurun
Sayın Güvel. (CHP sıralarından alkışlar)
HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 35’inci
maddesinde değişiklik yapılmasına ilişkin teklifimiz üzerine söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, bugün burada tartıştığımız tasarı, yalnızca Anayasa Mahkemesi gibi
temel hak ve özgürlükleri güvence altına alan bir kurumun kuruluş kanunu değil,
yargının bağımsızlığı anlayışıdır. Son döneme bakıldığında yargı
bağımsızlığının ciddi biçimde zedelendiğini görüyoruz. Referandum sonrasında
oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu eliyle yargı kıskaç altında
alınmaktadır. Kuvvetler ayrılığı ilkesi hiçe sayılarak, yargı, iktidarın
otoritesine boyun eğmeye zorlanmaktadır.
Bakanlık,
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu içinde denetimi ele geçirmek için, kürsü
hâkimleri yerine, hâkim unvanı taşıyan Bakanlıktaki üst düzey bürokratlarını
seçtirmek için, hâkim ve savcılar üzerinde ağır bir sindirme politikası
izlemiştir.
Sonuç ortadadır.
Yaşanan gelişmeler, bu konuda kaygı duyan herkesi haklı çıkarmıştır. Siyasi
iktidar kendine muhalif gördüğü hâkim ve savcıların tenzilirütbe ile görev
yerlerini değiştirerek cezalandırmayı amaçlamıştır. Bu konuda sınır
tanımamaktadır.
Değerli
arkadaşlar, geçtiğimiz haftanın yoğunluğu içinde gözden kaçan bir konuya
dikkatinize çekmek istiyorum. Bildiğiniz gibi, Sayın Mehmet Aksoy’un Kars’ta
yapmakta olduğu İnsanlık Anıtı’nı Sayın Başbakan “Ucube” diye nitelemiş ve
kaldırılması emrini vermişti. Bu kararın ardından İnsanlık Anıtı’nın yıkılması
kararını durduran heyetin başkanı olan hâkim düz üye olarak başka bir ile
atanmış, yürütmeyi durdurma kararını kaldıran üye de başkan yapılmıştır. Bu
durum, referandum sonrası yargının Hükûmet güdümüne girdiğini gösteren
olayların yalnızca birisidir. Bu, Sayın Başbakanın keyfine uygun karar vermeyen
yargı mensupları için bir gözdağı anlamına gelmektedir. Böyle bir yapılanmanın
olduğu ülkede yargının bağımsız olduğunu, yargıç güvencesinin bulunduğunu
söylemek mümkün değildir.
Yargı
bağımsızlığı toplumsal barışın en önemli teminatlarından birisidir. Geçmişte
yargı bağımsızlığının olmadığından, yargının politik olduğundan şikâyet eden
AKP’nin amacı kendi yargı sistemini kurmaktır. Yargıyı yandaş yargı hâline
getirmektedir. Amaç, demokrasinin güvencesi olan kuvvetler ayrılığı ilkesini
ortadan kaldırmaktır. AKP’nin önemsediği yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığı
değildir, “Bizden olsun da kim olursa olsun.” mantığı egemen kılınmıştır. Artık
partizanlık yüksek yargının da içindedir. Ancak yandaş bir yargı yaratma
çabaları önünde sonunda anayasal sistemin tamamına zarar verecektir. Böyle bir
durumda adalet mekanizmasının doğru işlemesi mümkün değildir. Adaletin doğru
işlemediği bir yerde zalimlerin iktidarı ortaya çıkar. Bugün yaşananlar bunu
çağrıştıracak niteliktedir.
Değerli
arkadaşlar, bağımsız bir yargının temel ögesi siyasal iktidarın yargıyı
etkilemesini önleyecek güvenceler içermesidir. Bu nedenle yargının kurumsal
olarak yürütme ve yasamadan bağımsız olması gerekmektedir. Bu sağlanmadan
sağlıklı bir hukuk sistemi kurulması olanaksızdır. Bağımsız yargı, hukukun
eğilip bükülmesinin, iktidarın istediği gibi davranmasının önünde en büyük
engeldir. Yargı bağımsızlığının olmadığı koşulda iktidarın hukukun sınırları içinde
kalıp kalmadığını saptayacak hiçbir kurum olmayacaktır. Bu durum temel hak ve
özgürlüklerin, demokrasinin tehdit altında olduğunu gösterir. Çağdaş bir
demokrasi için yargı bağımsızlığı olmazsa olmaz bir zorunluluktur.
Hukukun
olmadığı yerde zorbalığın egemen olacağını belirtiyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
36’ncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının
36'ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Rıdvan Yalçın Mehmet Şandır Süleyman
Lâtif Yunusoğlu
Ordu Mersin Trabzon
(1) Şekil
bakımından denetim; Anayasa değişikliklerinde teklif çoğunluğuna, oylama
çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı;
kanunların öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; hususlarıyla
sınırlıdır."
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 36. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali İhsan Köktürk Ali Oksal Harun
Öztürk
Zonguldak Mersin İzmir
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Harun Öztürk, İzmir Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN
ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz
696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 36’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
önergeyle ilgili söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tali komisyon olarak Plan ve Bütçe Komisyonuna havale edilen
tasarı hakkında bu Komisyonun görüşü beklenmemiştir. Hatta Sayın Komisyon
Başkanının esas komisyona söz konusu tasarıyı gündeme alıp görüşemeyeceklerini
yazıyla bildirdiği ifade edilmektedir. Plan ve Bütçe Komisyonunun üyesi olarak
benim bu durumdan haberim olmamıştır. Aynı Komisyon Başkanının yeni bir torba
tasarı teklifi için yarın Komisyonu toplantıya çağırması tam bir keyfîliğe
işaret etmektedir. Üstelik görüşeceğimiz on altı maddelik kanun teklifinin dört
maddesi doğrudan sağlıkla ilgilidir ve bizler Komisyon üyesi olarak bir tek
kelime etmek durumunda değiliz.
Değerli
milletvekilleri, raportörlerin atanmaları ve görevlendirilmeleriyle ilgili
diğer özlük hakları, sözleşmeli personel çalıştırılmasına ilişkin hükümleri,
hizmet satın almaya ilişkin hükümleri, siyasi partilerin mali denetimine
ilişkin hükümleri, harç istisnası, mali haklar, aylık tablosu, sağlık ve tedavi
işleri ile kadrolara dair hükümleri nedeniyle bu tasarı Plan ve Bütçe
Komisyonunda da mutlaka görüşülmeliydi.
Değerli
milletvekilleri, “Bu İktidar ne zaman doğru bir yasama faaliyeti yapacak?”
derseniz, cevabımız “Hiçbir zaman.” olacaktır çünkü bu İktidarın süresi 12
Haziranda dolacaktır.
Değerli
milletvekilleri, 36’ncı madde, şekil bakımından açılacak iptal davasıyla bu
davaların sınırlarını belirlemektedir. Maddeye göre şeklî denetim, Anayasa
değişikliklerinde teklif ve oylama çoğunluğu ile ivedilikle görüşülemeyeceği
şartına uyulup uyulmadığı, kanunların ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün son oylamasının öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı, kanun
hükmünde kararnamenin yetki kanununda öngörülen süre içinde çıkarılıp
çıkarılmadığı ile Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının
bulunup bulunmadığı hususlarıyla sınırlı olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa değişiklikleri sırasında sıkça eleştiri konusu yapılan
bir husus, Anayasa değişiklik tekliflerinin ivedilikle görüşülemeyeceğine
ilişkin olmuştu. Peki, bu değişiklik o tartışmalara bir açıklık getiriyor mu?
Hayır. Çünkü Anayasa değişikliği teklifi öncelikle görüşülmek üzere gündemin ön
sıralarına alınmış ise bu durum ivedilikle görüşme sayılacak mı? Görüşmenin
sabahlara kadar sürdürülmesi ivedilikle görüşme sayılacak mı? Tasarı bu
tartışmalı konuların hiçbirine açıklık getirmemektedir. Temel kanun olmayan bir
kanun temel kanun olarak görüşülmüş ise bu kanun şekil yönünden iptal konusu
yapılabilecek mi? Tasarı bu konuya da açıklık getirmemektedir.
Bir
kanunun Anayasa’ya aykırılığı mahkemeler tarafından da ileri sürülebilirken
şekil yönünden itirazda mahkemelere bu hakkın verilmemesi Anayasa’nın 148’inci
maddesinde yer alan bir hükme dayandırılmaktadır. Bize göre bu hüküm Anayasa
değişiklikleri sırasında ele alınıp değerlendirilmelidir.
Değerli
milletvekilleri, bir kanun hükmünde kararnamenin yetki kanununda öngörülen süre
içinde çıkarılıp çıkarılmadığının iptal konusu yapılması bir yenilik gibi
sunulmaktadır. Yetki süresi biten bir kanuna dayanarak hangi hükûmet kanun
hükmünde kararname çıkarır? Böyle bir şeye teşebbüs edilebileceğinin öngörülmüş
olması bile abesle iştigaldir. Tasarı, kanun hükmünde kararnamelerde
Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu üyelerinin imzalarının bulunup bulunmadığının
şekil yönünden inceleme konusu yapılacağını da hükme bağlamaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Cumhurbaşkanı ve Bakanlar Kurulu tarafından imzalanmayan
bir kararnamenin Resmî Gazete’ye gönderilebileceğini mi düşünüyorsunuz? Böyle
bir şey olabilir mi? Bu düzenleme de bize abesle iştigal gelmektedir.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca Anayasa’da yer almamasına rağmen, kanun hükmünde
kararnameler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nde şekil bakımından
yapılacak iptal kapsamına alınarak bu alandaki iptal davası açma yetkisi de
sınırlandırılmaktadır diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 36'ncı maddesinin 1 numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nevzat
Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
(1) Şekil
bakımından denetim; Anayasa değişikliklerinde teklif çoğunluğuna, oylama
çoğunluğuna ve ivedilikle görüşülemeyeceği şartına uyulup uyulmadığı;
kanunların öngörülen çoğunlukla yapılıp yapılmadığı; hususlarıyla
sınırlıdır."
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
AKP
iktidar olduğundan beri söyleyemediklerini ya da söylemeye cesaret
edemediklerini hep “uygar dünyanın talepleri”, “dünyadaki yükselen değerler” ya
da “AB’nin istekleri” şeklinde gündeme getirir ve millete “Bunu yapmaz isek
medeni dünyadan geri kalırız.” fikrini dayatıp istediğini almaya çalışır. Bu
taktiği hiç değişmez değerli milletvekilleri.
“Anayasa
Mahkemesine, HSYK’ya kendi yandaşlarını atayıp yargıyı siyasallaştırmaya
çalışıyor.” dediğimizde “Efendim, Almanya’da da Fransa’da da böyle, hatta
dünyadaki pek çok ülkede de böyle.” diye vatandaşa propaganda yapmıştır. Dün
Sayın Cemil Çiçek de bunu söylemiştir.
Referandum
sonrasında bir grup milletvekiliyle Almanya Anayasa Mahkemesini ziyaret edip
yüksek yargıçlarla görüşme imkânı bulduk. “Anayasa Mahkemesinin üyeleri Almanya’da
da Parlamento tarafından seçiliyor, doğru. Ama önemli olan uzlaşma, bu uzlaşma
Parlamentoda sağlanıyor. Seçimden önce Meclisteki parti grupları arasında yoğun
gidip gelmeler, müzakereler, uzlaşı arayışları oluyor ve sonuçta Anayasa
Mahkemesi yargıçları yüzde 80-90 gibi bir oy çoğunluyla seçiliyor. Almanya’da
bunun tersi vaki değildir.” diyor görüştüğümüz yüksek yargıç. “Şayet böyle bir
olay vuku bulmuşsa, bu, hükûmetin ayıbıdır, yargıcın prestijiyle oynamaktır.”
diyor.
AKP’ye
değil, devletin Anayasa Mahkemesine üye seçiyorsunuz. Üye seçiminde uzlaşma
adına ne yaptınız, nasıl bir gayret gösterdiniz? Batı medeniyetini işinize
geldiği gibi okuyorsunuz. Her netameli konuda referans diye AB’yi gösteren AKP,
AB’nin bu teamüllerini neden örnek almaz? Çünkü Avrupa Birliğinde genel kabul,
hukuka hizmet edilir. AKP’nin yaptığı gibi “Hukuk bana hizmet edecek.” gibi bir
saplantı ya da sapkın düşünceyle yola çıkılmaz. Ayrıca sadece HSYK’yı, Anayasa
Mahkemesini yeniden teşkilatlandırmakla filan yargıda bir üst lige
çıkamazsınız. Alt derece mahkemelerinde vatandaşın sürünecek, ömür törpüsü
misali zaman kaybedecek hem de adil olmayan kararlara muhatap olacak, sen küçük
politik hesaplarla yüksek yargıyı teşkilatlandıracaksın ve bunu da “Yargıda
reform yapıyorum.” diye allayıp pullayıp vatandaşa sunacaksın. Adamlar diyorlar
ki: “Anayasa Mahkemesinin görevlerini eksiksiz olarak yapabilmesi için alt
derece mahkemelerinin düzenli ve adil işlemesi gerekir ve bu yüzden Anayasa
Mahkemesine yapılan başvuruların bozma ya da durdurma kararıyla çıkma ihtimali
ancak yüzde 2, yüzde 3’tür.
AKP’nin
AB’yi istismarıyla ürettiği masallardan biri de “Yargı kararları da
eleştirilebilir. Halkın iradesiyle seçilmiş Başbakan, Anayasa Mahkemesini,
HSYK’yı suçlayabilir. YSK’ya da Yüksek Seçim Kuruluna da ‘Kararlarını bir
gözden geçir.’ diyebilir.” masalıdır. Bu konudaki görüşlerini sorduğumuz yüksek
yargıç tane tane aynen şunları söylemiştir: “Almanya’da da bazı kararlar sert
ve acımasız tartışmalara sebep olabilir ancak siyasetçiler bu tartışmaların
tarafı olamaz ancak olsa olsa alanında faaliyet gösteren STK’lar, hukuk
fakülteleri gibi kurum ya da kuruluşlar adalete hizmet ya da hukuk literatürüne
katkı amacıyla böyle bir tartışmanın içinde olabilirler. Mahkemelerle karşı
karşıya gelen siyasal iktidarlar asla milletten tasvip görmezler ve kamuoyunda
mutlaka destek kaybederler. Ayrıca, Parlamento ile Anayasa Mahkemesi arasında
bir hiyerarşi olmaz. ‘Ben milletin iradesini temsil ediyorum, onlar da bana
biat edecek.’ diyemezsiniz. Anayasa Mahkemesi kararları Parlamentoyu da bağlar,
Başbakanı da. Bunun tersini düşünmek siyasal sistemi sıkıntıya sokar.”
Bu
söylemlere ne kadar aşinasınız değil mi? Çünkü bu kürsüden defalarca biz bunu
dile getirmiştik. Bizleri çağ dışılıkla suçlayan zihniyet çağdaşlığın
neresindeymiş gördünüz mü?
Bu
gerçekleri bilmiyor muydu Sayın Başbakan? Elbette biliyordu fakat önce kendi
doğrularına inanan insanlarla yüksek mahkemeleri tanzim edip AKP’nin inanç ve
yargılarını mahkemelerin inanç ve yargıları hâline getirmek, böylece olgunlaştırdıktan
sonra yargı kararlarına saygılı olmak yolunu seçti. Harika bir nalıncı
keserliği ve ne yüce bir adalet duygusu değil mi! Bu zihniyet milletin onlarca,
hatta yüzlerce yıldır yarattığı değerleri ve sahip olduğu kazanımları dokuz
yılda tüketti, dejenere etti, hukuk bozgunculuğu yaptı.
Aziz
milletim, bu anlayış bu ülkeye daha çok zarar vermeden mutlaka iktidardan
uzaklaştırılmalıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
S. NEVZAT
KORKMAZ (Devamla) – Milletin aklıselimine güveniyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
37’nci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 37’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Nevzat Korkmaz Süleyman L. Yunusoğlu Behiç
Çelik
Isparta Trabzon Mersin
Mehmet Şandır Rıdvan Yalçın Faruk Bal
Mersin Ordu Konya
“(1) Esas
bakımından iptal davası açma yetkisi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Resmi Gazete’de yayımlandıkları
tarihten başlayarak altmış gündür.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 37. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Ali İhsan Köktürk Ali Oksal
Mersin Zonguldak Mersin
Ali Rıza Öztürk Ahmet Tan Ahmet
Ersin
Mersin İstanbul İzmir
Kamer
Genç
Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Söz isteyen?
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Ahmet Tan…
BAŞKAN –
Ahmet Tan, İstanbul Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tan. (CHP sıralarından alkışlar)
AHMET TAN
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; ilgili önerge
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Efendim,
daha önce bahsetmiştim, temel kanun süsü verilerek birçok teklif, tasarı Adalet
Komisyonuna gelmiyor. Bu, sanıyorum. Sayın Adalet Komisyonu Başkanını -ki
değerli bir hukukçudur kendisi- bir vicdan muhasebesine sevk etmiş ve bunun
sonunda da bugün odalarımıza dağıtılan, daha önceki konuşmamda bahsettiğim, bu
makalesini yahut da kitapçığını bizlere göndermiş. Çok önemli çünkü bu,
kurumsal bir vicdani hesaplaşmayı yansıtıyor. Olmayan arkadaşlara tekrar
edeyim: “Siyaset Kurumunun Ortak Günahı” başlığıyla Sayın İyimaya’nın kaleme
aldığı, teorik çerçevede, güncel yahut da pratik zaaflardan yola çıkarak teorik
çerçevede Meclisin hâli pürmelalini ortaya koyuyor. Diyor ki Sayın İyimaya
–bölüm başlıklarından zaman elverdiği ölçüde hızla özetleyeceğim- “Yasama Organı
Algısı” başlığı altında: “Bu algı bozulmuştur.” Algının bozulmasının nedeni, ne
yazık ki yürütmenin Büyük Millet Meclisimizi bir noter gibi kullanması
ihtiyacından kaynaklanmış gibi görünüyor. Gelen bütün tasarılar -biraz evvel
Tayfun İçli Arkadaşımızın da bahsettiği gibi- acil, ivedi yazısıyla geliyor ve
bunun üzerine de tabii, grup olarak ağırlığınızı koyuyorsunuz ve bu kanunlar
çıkıyor ama yeterince tartışılmadan.
Öyle ki
bunun hemen arkasında bir başka bölüm başlığı var: “Yasama Refleksi Sorunu.” Bu
refleksin kaybolduğunu görüyoruz çünkü bu refleks tartışarak, konuşarak güçlü
kılınabilir.
Biliyorsunuz
“parlamento” İtalyanca “parlare”den geliyor, “konuşmak” kökünden geliyor.
“Meclis” sözcüğünü biz seçmişiz. “Meclis” de “cülûs” sözcüğünden geliyor,
Arapça oturma anlamına geliyor. Öyle anlaşılıyor ki parlamento tarafını,
“parlare”yi değil de biz oturmayı tercih etmişiz iktidar olarak ve o yüzden
arkadaşlarımızın sadece oturmasını teşvik ediyorsunuz ve konuşma müsaadesi de
vermiyorsunuz.
333...
Allah bereketini artırsın. Şimdilik 333 arkadaşımızdan herhâlde bu kürsüye hiç
çıkmadan gidecekler var çünkü grup “Bir an evvel bu kanunlar çıksın.” diye bir
fason imalat türü bir çalışma nedeniyle iktidar milletvekillerine konuşma
fırsatı verilmiyor. O yüzden refleks kayboluyor, milletvekilinin refleksi.
Hâlbuki, dediğim gibi, parlamento “parlare” yani konuşulan yer. Bu konuşulan
yeri biz meclis, “cülûs” oturma yeri hâline getirdik, bu da bir başka konu.
Şimdi,
ikinci ve önemli konu da Meclis başkanlarının meseleyi sahiplenmesi sorunu,
10’uncu sayfada. Ne yazık ki Büyük Millet Meclisi Başkanımız bu meseleyi
sahiplenmiş değil. Mesele şu: Burada yasama için ve denetleme için varız,
milletvekilleri ve yasamayı elhak yerine getiriyoruz, bu biçimde getiriyoruz
ama denetleme tamamen sıfıra inmiş durumda.
Bu İç
Tüzük elimizde. İç Tüzük’ün 27’nci sayfası “Komisyonlar” bölümünde, açıkça
madde 20’de, 12’nci sırada Büyük Millet Meclisi Hesaplarını İnceleme Komisyonu
yer aldığı hâlde bu Komisyon fiilen ortadan kaldırıldı, fiilî durumla ortadan
kaldırıldı. Bu Komisyon bu Meclisin ana komisyonlarından biriydi. Bu da büyük
bir hukuk ayıbı olarak bu dönemin zaaf hanesine yazılacak bir günahtır. Çünkü
İngilizcesi de var Sayın İyimaya’nın, burada “günah” sözcüğünü kullanıyor başlığında.
Bir başka
konu da yasamadaki zaaflar sorunu. Bu zaaflar, söylediğim gibi “Bir an evvel
çıksın.” diye Adalet Komisyonuna götürülmeden birçok konu -“torbalı hukuk”
demiştim- bir torba yasa ilkesiyle yeni bir hukuk modeli, yeni bir pratik,
yasama pratiğine tevessül edildi. Bu da yine bu İktidarın günah hanesine
yazılmış bir husus olarak önümüze çıkmaktadır.
Tabii ki
daha önce bahsettim, Sayın grup başkan vekilleriyle Mekke’ye gittik, Suudi
Arabistan Parlamentosunu dolaştık. Suudi Arabistan Parlamentosunun da bizden
daha lüks olduğunu ama kralın emriyle toplandığını gördük, yani Türkiye’nin yüz
elli yıl öncesi durumunda bulunuyor Suudi Arabistan Parlamentosu. 1876 Meclisi
Mebusanı da padişah hazretlerinin emriyle toplanır ve öyle çalışırdı. Şimdi ona
benzer bir durum sergileniyor.
Bu
hissiyatımı paylaşmak üzere sözlerim noktalıyorum. Teşekkür ediyorum,
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Tan.
M. AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN –
Karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.26
DOKUZUNCU OTURUM
Açılma Saati: 23.31
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Dokuzuncu Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 37’nci maddesi üzerinde verilen İstanbul Milletvekili
Ahmet Tan ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 37’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(1) Esas
bakımından iptal davası açma yetkisi kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin
veya Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün Resmi Gazete’de yayımlandıkları
tarihten başlayarak altmış gündür.”
Nevzat
Korkmaz (Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI MEHMET AYDIN (İzmir) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum. Gecenin bu saatinde Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde görüşmelere devam ediyoruz. Bu konuda
vermiş olduğumuz önerge için ben söz aldım.
Burada
tabii, görüşlerimizi ifade ederken Türkiye’nin kamu düzeniyle ilgili hususları
da sıklıkla dile getirilmektedir. 37’nci madde bağlamında özellikle Türkiye’nin
içine sokulduğu durumu burada vurgulamak isterim. Açılım denen yıkım projesinin
mimarı olan AKP İktidarı, Türkiye’ye açılımı ilan ettikleri günden bugüne kadar
ne kadar büyük kötülükler ettiklerini bilmiyorum fark ettiler mi ama hâlâ bu
aymazlığın pençesinde kıvranan yönetici elit bunu terk ederek tam bağımsız ve
millî olan Türk devletinin kuruluş felsefesine gelmek durumunda olduklarını
bilmiyorum yine ne zaman idrak edecekler.
Türkiye
Cumhuriyeti Anayasası’nı 2007 yılında, seçimden hemen sonra değiştirmek üzere
faaliyete geçen siyasal iktidar, kendisinin hazırlatmış olduğu metni alarak
birtakım çalışmalar yaptılar. Bunu Sapancalarda ve Abantlarda değişik, gizli
mahfillerde görüşerek, Türk milletinden saklayarak belli odakların görüşleri
doğrultusunda bir metni ortaya çıkardılar. Daha sonra o metni aldılar, Atlantik
ötesine kadar götürdüler ve orada kabul ettirmek için uğraş verdiler. Şimdi,
bunları yapan siyasal iktidar, Türk milletine bu metni danışma yerine,
kendilerini iktidara getiren ve kendilerinin meşruiyetini aradığı kapılara
kadar gittiklerini görüyoruz.
İşte,
yargıyla ilgili yapılan bütün faaliyetler, icraatlar, yasama çalışmaları da bu
düzlemde değerlendirilmelidir. Anayasa Mahkemesine biçilen rol “Anayasa
Mahkemesi militan, partizan, tarafgir bir tutum içerisinde olmak durumundadır.”
fikrine dayanıyor. İşte, AKP bunu yapıyor.
Şimdi,
ifrattan tefrite yolculuğun acı örneklerini hep birlikte müşahede ediyoruz.
İfrat vardı, şimdi tefrit var. Ne zaman, biz, meşru zeminde adaleti tecelli
ettirmek için bir yargı reformuna başvuracağız? Ne zaman ele ele verip ay
yıldızlı bayrağımızı daha nazlı semalarımızda dalgalandıracağız? Ne zaman?
M. YILMAZ
HELVACIOĞLU (Siirt) – Her zaman…
BEHİÇ
ÇELİK (Devamla) - Ne zaman? Bunun cevabı var mı? Yok. Ama yıkım projeleriyle,
demokrasi ve insan hakları söylemleri altında Türkiye'nin altını oymalarla,
Türkiye’de millî ekonomiyi olabildiğince gayrimillî ekonomi hâlinde
dönüştürerek insanları aç, sefil, perişan hâle getirmekle AKP İktidarı bugün
itibarıyla bundan sonra Türk milleti nezdinde meşruiyetini kaybetmiştir.
AKP’nin
gerçekleri görmesi ve AKP yönetiminin Türk milletinin gerçeklerine dönmesi,
Türk milletinin millî değerlerine ve mukaddesatına saygılı olması çok büyük
önem arz etmektedir. Aksi hâlde fatura çok ağır olacaktır, bedelini çok ağır
ödeyeceksiniz.
Bu
duygularla önergemizin kabulünü diler, hepinize saygılar sunarım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
38’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 38. maddesinin (6) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Süleyman L. Yunusoğlu Rıdvan Yalçın Mehmet
Şandır
Trabzon Ordu Mersin
(6) İptal
davalarında, Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin Anayasanın hangi
maddelerine aykırı olduğunun ve gerekçelerinin belirtilmiş olması zorunludur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 38. maddesinin 3. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali İhsan Köktürk Ali Oksal Ferit Mevlüt Aslanoğlu
Zonguldak Mersin Malatya
(3) İptal
davası, Anayasa değişiklikleri ile kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde ya da
hükümlerinin Anayasaya aykırılığı iddiası ile iptalini ihtiva eden dava
dilekçesinin Genel Sekreterliğe teslimi ile açılmış sayılır. Davayı açanlara
Genel Sekreterlikçe başvurunun kayda alındığına dair bir belge verilir.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili. (CHP
sıralarından alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hukuk
önünde herkesin eşit olması lazım. Şimdi, hukuku uygulayanlar da acaba eşit mi?
Şimdi,
Anayasa Mahkemesi Başkanının diplomatik pasaportu vardı -güzel- şimdi üyelerin
de oluyor.
Türkiye’de
4’üncü dereceye gelen bir devlet memurunun eşi -ne olursa olsun- o da yeşil
pasaport alıyor, dikkatinizi çekerim. Eğer birisi bir devlet memuruysa, ister
bayan ister erkek, diyelim ki bayan devlet memuru, eşi serbest bir meslekte
çalışıyor, o da yeşil pasaporta sahip oluyor.
Peki,
aranızda bu kadar avukat var, 3’üncü derece. (CHP sıralarından alkışlar) Şimdi
aranızda bu kadar avukat var. Avukatlar da hukuku uygulayan, hukukun önünde
adaleti sağlayan ve bir yerde haklıyı savunan, haksıza karşı çıkan...
İSA GÖK
(Mersin) – Kanun gereği kamu görevi yapan...
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - ...bir yerde kanun karşısında bir kanun görevi
yapıyorlar.
Peki,
yıllarca bu Mecliste acaba... Şimdi, diyelim ki hazine avukatlığı yapıyor bir
insan. O da kanun önünde devletin haklarını savunuyor. Avukatlar da vatandaşın
hakkını savunuyor. Peki, 3’üncü dereceye gelen bir devlet memurunun eşi ne
görev yaparsa yapsın, işte işsiz olsun, hiçbir görevi olmayan işsiz, işsiz dahi
olsa yeşil pasaporta sahip oluyor. Peki, bu hak mıdır, hukuk mudur, bunun adı
nedir arkadaşlar?
M.
MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) - Bankacıların başı kel mi?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Şimdi, arkadaşlar, bu yasa hukukla ilgili bir
yasa. Ben, hukuk devletinde hukuku savunan insanların hukuk karşısında eşit
olmasını savunuyorum, eşitlik ilkesini savunuyorum.
Gene
söylüyorum: Bir hazine avukatı, devletin hakkını savunan bir avukat… Avukat
avukattır. Avukat avukattır. Eğer birisi kamuda avukatlık yapıp görevi
avukatsa, belli bir dereceye gelip yeşil pasaporta sahip oluyorsa, barolar da
yıllardır, yılardır barolar meslekte belli bir deneyime gelen, örneğin on yıl,
on beş yıl, yirmi yıllık avukatların da bu hakka sahip olmasını Türkiye Barolar
Birliği yıllarca söylemesine rağmen, ben bu konuyu Plan ve Bütçe Komisyonunda
Dışişleri Bakanlığına, Dışişleri Bakanlığı bütçesinde söylememe rağmen bunun…
Arkadaşlar, avukatlar kamu görevi yapıyor. Türkiye Barolar Birliği yıllarca
bunu söylemesine rağmen kimse kulak asmıyor.
Bir kez
daha söylüyorum: Kanun önünde herkesin eşit olması lazım. Bir hazine avukatının
yeşil pasaportu varsa, bir vatandaşın hakkını savunan bir avukatın da, hazine
avukatı hangi dereceye kaç yılda geliyorsa benim normal bir avukat arkadaşımın,
baroya kayıtlı ve avukatlık mesleğini yapan, fiilen yapan arkadaşlarımın da o
süre sonunda yeşil pasaporta sahip olması lazım.
Ben
dikkatlerinize sunuyorum. İçinizde birçok avukatımız var. Ben avukatların
avukatlığını yapmıyorum. Sadece kanun önünde kanunu uygulayan insanların
avukatlara karşı bir haksızlığını dile getiriyorum. Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 38. maddesinin (6) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
(6) İptal
davalarında, Anayasaya aykırılıkları ileri sürülen hükümlerin Anayasanın hangi
maddelerine aykırı olduğunun ve gerekçelerinin belirtilmiş olması zorunludur.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire bırakıyor Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
İptal
davalarında iptal edilmesi talep edilecek maddeler ve bunların Anayasaya
aykırılık gerekçelerinin belirtilmiş olmasının yeterli görülmesi, davacılar
açısından daha lehe bir durumdur ve Anayasaya aykırılıkların giderilmesine
katkı sağlar.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu
maddede iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 4. Fıkrasının son cümlesinde yer alan “Bu
makamlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “otuz gün içinde” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Mehmet Şandır Hasan Çalış Rıdvan
Yalçın
Mersin Karaman Ordu
Süleyman
L. Yunusoğlu
Trabzon
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 39. maddesinin 4. fıkrasının metinden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali İhsan Köktürk Ali Oksal
Mersin Zonguldak Mersin
Ergün Aydoğan Ahmet Ersin Kamer
Genç
Balıkesir İzmir Tunceli
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Aydoğan.
Buyurun.
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
696 sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 39’uncu maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarı süresince, sürekli demokrasiden bahseden,
demokrasiyi savunduğunu söylerken demokrasiden anladığı çoğulcu anlayış değil,
çoğunlukçu anlayış gereği “Mademki sayısal çoğunluğum var, ben ne dersem o
olur.” anlayışıyla her kurumu kontrol altına almak isteyen bir anlayışı
görüyoruz.
Aynı AKP
yöneticileri ve Sayın Başbakan 1993 yılında diyor ki: “Bizim demokrasiden
anladığımız, azınlıkta kalanların da haklarının korunduğu, yüzde 1’i bile olsa
haklarının korunduğu sistemdir.” diyor. Aynı anlayış bugün ne diyor? “Ben
Hükûmetim yani hükmetmem lazım.” diyor ve hükmetme anlayışının gereği,
yürütmenin eylemlerini denetlemesi gereken Anayasa Mahkemesini de kendi
anlayışına göre düzenlemek istiyor yani ele geçirmek istiyor ki, yaptığı hukuka
aykırı eylemler denetlenmesin.
AKP,
bugüne kadar haksız, hukuksuz eylemlerine “Dur” diyen yüksek yargıyı yerden
yere vurarak eleştirinin ötesinde hakaret etti, hukuksuzluklarını Anayasa
Mahkemesine götüren Cumhuriyet Halk Partisini eleştirdi. Şimdi, kendi
anlayışına göre şekillendirdikten sonra “Yargıya saygı gösterin, yargı
kararlarına uyun.” demeye başlamıştır yani AKP’nin demokrasi anlayışı “Her şey
benim olmalı” anlayışına dayalı, “Yasama, yürütme, yargı da benim olmalıdır”
diyor. Yani referandumda yaşadığımız AKP’nin ileri demokrasi anlayışı bu. Biz
ileri demokrasiden vazgeçtik, normal demokrasi istiyoruz.
Döneminizde
demokrasi değil korku egemen oldu; ya AKP iktidarına uyacaksınız ya da
yoksunuz. Yine döneminizde “gizli tanık” hikâyesinden sonra “gizli suç” kavramı
da AKP sayesinde hukuk literatürümüze girdi.
12
Eylülde bir referandum yaşandı. Bu referandumda “Evet” denilmesi için kırk
neden sayıldı ve bu kırk neden içerisinde de çocuk istismarının önüne geçilmesi
için ”Evet” denmesi istendi ve yine “Fişlemenin tarihe karışmasını istiyorsanız
evet” dendi. Oysa, şu anda, Türkiye cumhuriyet tarihinin en yüksek fişlemesinin
yaşandığı, dinlemesinin yaşandığı bir dönemi yaşıyoruz. Bir AKP milletvekili “Bizden
öncekiler bizi fişledi, şimdi sıra bizde.” dedi. Yine “Kişisel verilerin ancak
kanunlarda öngörülen hâllerde veya kişilerin açık rızasıyla işlenebilmesine
‘evet’ demektir.” dedi ve şu anda, bırakınız kişisel bilgileri, artık kişisel
mahremiyetin ortadan kalktığı bir dönemi maalesef yaşıyoruz.
Bunlarla
da sınırlı değil “evet” demek için…
Yine 12
Eylül referandum döneminde “Emekli memurların da toplu sözleşmeden
yararlanmasını istiyorsanız ‘evet’ deyin.” dedi. Yine toplum aldatıldı ve
yanıltıldı.
Sadece
bununla da ilgili değil, çalışanların birden fazla sendikaya üye olmasını
istiyorsanız “evet” denilmesi istendi. Bırakınız birden fazla sendikayı sadece
bir sendikaya üye olanlar bile kapı önüne bırakıldı.
12 Eylül
referandumunda ileri demokrasi adına “evet” denilmesi için kırk neden
sayılırken, bu kırk nedenin hiçbirisi yaşama geçirilmedi. En son torba yasada
da emeklilere verilecek olan zamlar oraya götürüldü.
Bir
taraftan “Emeklilere hak verilecek.” diyerek, 12 Eylül Anayasa referandumuna
sunulurken, yine emekliler aldatıldı ve kandırıldı. Bu, torba yasanın içine
sokuldu.
Burada
kırk neden büyük kitapçıklar hâlinde kamuoyuna dağıtıldı. Kamuoyu aldatıldı ve
yanıltıldı; 12 Eylül referandumunda “evet” çıkması sağlandı.
Şimdi de
AKP, Anayasa Mahkemesi başta olmak üzere tüm kurumları ele geçirmek için bu
düzenlemeyi yapmaktadır.
Önergemizin
kabulünü bekliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 39. Maddesinin 4. Fıkrasının son cümlesinde yer alan “Bu
makamlar” ibaresinden sonra gelmek üzere “otuz gün içinde” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Hasan Çalış.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde Karaman Milletvekili Hasan Çalış.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygılarımla selamlıyorum.
39’uncu
madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz
önergeyi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Kıymetli arkadaşlar, 39’uncu
madde, eksikliklerin tamamlanması ve görüş bildirmeyle ilgilidir. Bu maddenin
(4)’üncü fıkrasında, “İptal davalarında Mahkemece esasın incelenmesine karar
verilmesi hâlinde, dava dilekçesi ile ekleri Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı, Başbakanlık ile iptal davası açmaya yetkili siyasi parti gruplarına
gönderilir. Bu makamlar, iptal davasıyla ilgili görüşlerini değerlendirmek
üzere Mahkemeye bildirebilirler.” denmektedir. Bu hâliyle, (4)’üncü fıkrada,
makamların görüş bildirmeyle ilgili süre belirtilmemiş olması, değişik
suistimallere yol açmaya yatkın bir durum ortaya koymaktadır. İşte, biz,
önergemizle “bu makamlar” ibaresinden sonra “otuz gün içinde” ibaresini
ekleyerek buradaki belirsizliği ortadan kaldırmayı amaçladık. Gerçekten bu
şekliyle fıkra daha anlamlı hâle gelecektir ve suistimaller de önlenmiş
olacaktır.
Kıymetli
arkadaşlar, 23'üncü Dönemde, yargıyla ilgili, gerçekten önemli çalışmalar
yapıldı, önemli kanunlar çıkarıldı ve bu kanunların her çıkarılışında, bizleri
televizyonları başında izleyen vatandaşlarımız, tabii ki öncelikle,
kendilerinin hangi problemlerine çözüm getiriliyor, hangi sıkıntıları, artık,
bundan sonra yaşayacak, hangilerini yaşamayacak, bunlarla ilgili, kafasındaki
sorulara cevap arıyor. Şu anda bizleri televizyonları başında izleyen pek çok
vatandaşımız bakın ne gibi sorular soruyor olabilir:
Adalet
hizmetlerinin kalitesi yükselecek mi? Çünkü buradaki tartışmalara baktığımız
zaman herkes bir şeyler söylüyor. Herkes o kadar değişik şeyler söylüyor ki
insanlarımızın kafası karışıyor ve kendi kendine soruyor: “Acaba bu
düzenlemeyle adalet hizmetlerinin kalitesi yükselecek mi?”
Geciken
adalet şikâyetleri bitecek mi, azalacak mı?
Adliye
teşkilatı kaldırılan ilçelerin komşu ilçelerden hizmet alması problemi
halledilecek mi? Bu problemi Anadolu’muzda yaşayan, benim seçim bölgem
Karaman’da da yaşayan pek çok ilçemizin halkı şu anda bu sorusuna cevap arıyor.
Değerli
arkadaşlar, hâkim, savcı ve diğer yargı çalışanlarının problemlerine çözüm
getirilecek mi?
Adli
kolluk hizmetler ile ilgili şikâyetler giderilecek mi?
Cezaevlerinde
çalışan personelin problemlerinin çözümüne yönelik herhangi bir şey var mı?
Tutuklu
ve hükümlülerin yaşadıkları ortamların çağdaş, yaşanılabilir ve gerçekten insan
haklarına uygun bir hâle getirilmesiyle ilgili ilerlemeler kaydedilecek mi?
Yargı
çalışanlarına, adalet hizmeti alan vatandaşlara yönelik memnuniyet
araştırmalarıyla ilgili bir düzenleme var mı? Hizmeti sunanlar ve hizmeti
alanlar açısından memnuniyetlerini ortaya koyamadıkları problemleri ortadan
kaldıracak çalışma var mı?
Değerli
arkadaşlar, yandaş yargı tartışmaları bitecek mi, kaldırılabilecek mi?
Yargının
tarafsızlığıyla ilgili tartışmalar bitirilebilecek mi?
AKP
kendine göre yargı mı dizayn ediyor?
Kıymetli
arkadaşlar, sorular uzayıp gidiyor. Maalesef, bu düzenlemeyle de vatandaşımın
hiçbir derdine deva bulunmuyor. Bu işin hakemliğini de ben, bizleri izleyen
vatandaşlarımıza bırakıyorum.
Önergemize
desteğinizi bekliyor, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
40’ıncı
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 40 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “bu dava nedeniyle”
ibaresinin, “bu davada” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Süleyman
L. Yunusoğlu Mehmet Şandır Rıdvan Yalçın
Trabzon Mersin Ordu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 40. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “on”
ibaresinin “yedi” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Kamer Genç Ahmet Ersin
Mersin Tunceli İzmir
Ali İhsan Köktürk Ali Oksal Tayfun
İçli
Zonguldak Mersin Eskişehir
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Tayfun İçli.
BAŞKAN –
Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın İçli.
H. TAYFUN
İÇLİ (Eskişehir) – Değerli Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
40’ıncı madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Sizleri
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, aslında bu kanun, çok önemli bir kanun. Bu kanun Anayasa
Komisyonunda da çok süratli geçti. O zaman da Anayasa Komisyonuna katılıp
görüşlerimi belirtirken bu kanunun Genel Kurulda alışkanlık hâline gelen bir
şekilde temel kanun olarak görüşüleceğini, bu kanunun maddeleri üzerinde görüş
belirtilemeyeceğini ve bunun bölümler hâlinde görüşüleceğini söylemiştim.
Yanılmadığımı işte sizler de görüyorsunuz. Bu derece önemli bir kanun üç bölüm
üzerinde görüşülüyor. Bölüm dediğiniz, yani madde gibi görüşülüyor. Aslında,
her bir maddesinin teker teker ayrıntılı olarak görüşülmesi ve tartışılması
gerekir. Ama ne yazık ki, bir bölümde yirmi madde, yirmi sekiz madde, yirmi
altı madde, bu şekilde, bu derece önemli bir kanunu aslında geçiştiriyoruz.
Aslında görmemiz gereken, tartışmamız gereken konuları da üstü kapalı olarak
geçiştiriyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısı Anayasa Komisyonunda görüşülürken, ilgili
kurumların da görüşü ne yazık ki alınmadı, Yargıtayın, Danıştayın görüşü
alınmadı. Sanki bu tasarıyı, son dönemde olduğu gibi, diğer tasarılarda olduğu
gibi yangından mal kaçırırcasına komisyonlara getirip, sonra Genel Kurula
getirip ve burada yasalaştırmaya çalışıyoruz. Sonra da dizlerimize vuracağız
“Vah, biz bu hatayı nasıl yaptık?” diye.
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, öylesine acele ve acemice hazırlanıyor ki bazı maddeler,
göz göre göre bazı hususlar da tabii dikkatlerden kaçıyor. Sonra başka bir
torba, çorba kanun içerisine maddeler eklenmek suretiyle yapılan hatalar
giderilmeye çalışılıyor. Bakın, mesela 45’inci maddede… Zamanım dar, beş
dakikada bu hataları teker teker burada anlatacak değilim, değerli
arkadaşlarımız anlatıyor. Örneğin, bireysel başvuru hakkıyla ilgili 45’inci
maddede diyor ki: “…Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve buna ek Türkiye'nin
taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin kamu gücü tarafından,
ihlâl edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurabilir.” Doğru, Türkiye'nin
taraf olduğu protokoller... Türkiye'nin taraf olduğu ek protokoller… Avrupa
İnsan Hakları Sözleşmesi’ne göre -özellikle Komisyon Başkanımızın dikkatle
dinlemesini istiyorum- evet, taraf, onaylamış, imzalamış ama Türkiye Büyük
Millet Meclisi tarafından onaylanmayan öyle ek protokoller var ki, yani
“Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanır.” ibaresinin eklenmesi
lazım. Hatırlayın, idam cezasıyla ilgili protokol Türkiye tarafından imzalanmış
olmasına rağmen, bazı protokoller Türkiye Büyük Millet Meclisinin onayından
geçmediği için uygulama kabiliyeti yok. İşte aceleye geliyor, bazı hükümler
böyle apar topar geçirildiği için çok vahim hatalar doğurabiliyor.
Orada
başka konular da var; adaletsizlik var, eşitlik ilkesine aykırı bir sürü
düzenlemeler var, Kamu İhale Yasası’nın arkasından dolanma gibi gayretler var.
Son dönemde Hükûmetin bu konudaki ısrarını anlıyorum, öylesine olaylar var ki,
hep Kamu İhale Yasası’nın arkasından dolanma ve komisyonlarda da böyle gece
yarısı önergeler sokuşturulmaya çalışılıyor. Şimdi, bu…
Beyler,
değerli arkadaşlarım, biz, kamunun, devletin, milletin malı üzerinde tasarrufta
bulunuyoruz, kendi cebimizdeki, kendi cüzdanımızdaki paralarla ilgili
tasarrufta bulunmuyoruz. Birilerine diğer imtiyazlı sınıf yaratmak gibi bizim
bir gücümüz yok; aksine, imtiyazlı sınıflar varsa, ayrıcalıklı insanlar varsa,
o ayrıcalığın giderilmesi konusunda mücadele etmemiz lazım. Ama, bakıyorsunuz
bu kanun tasarısına, ek cetvellere bakıyorsunuz, işte görüyorsunuz, bir sürü
kadro tahsisi yapılmış, bir sürü ilginç, hizmetli, aşçı, şoför, hemşire,
mühendis… Hemşire kadrosu var, Anayasa Mahkemesine hemşire kadroları… Zamanım
yok, ne kadrolar var. Biraz evvel söyledim, yabancı uzman çalıştırmaya niyeti
var arkadaşlarımızın. Yabancı uzman, Anayasa Mahkemesinde yabancı uzman!..
Yani, akla ziyan işler yapıyoruz, ama gecenin bu saatinde tabii vatandaşlarımız
bizi dinliyor mu bilmiyorum, hem de seçim kararı alınmışken, Türkiye seçim
atmosferine girmişken üç bölüm, yani özetle üç madde olarak görüşmeye
kalkıyoruz. Bunlardan acil olarak vazgeçmek gerekir diyor, saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 40 ncı maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “bu dava nedeniyle”
ibaresinin, “bu davada” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım, kısa bir açıklama
yapacağım. Sayın İçli, Komisyonda gerekli birtakım bilgilerin alınmadan
yapıldığını… Bir ay alt komisyonda bu yasa tartışıldı. Tüm ilgililer çağrıldı.
Yargıtayımızın görüşü Meclis Başkanlığı vasıtasıyla bize ulaştırıldı, o da
dikkate alındı önemli ölçüde. Dolayısıyla Komisyona haksızlık yapmayalım Sayın
İçli.
Evet, bu
önergeyi takdire bırakıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılıyoruz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Davada
uygulanacak “kanun hükmü” ibaresi daha belirgin ve anlaşılır bir ifadedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
41’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 41. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “halinde”
ibaresinin “durumunda” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Mersin Mersin Tunceli
Ali Oksal Ahmet Ersin Ali İhsan Köktürk
Mersin İzmir Zonguldak
Şevket
Köse
Adıyaman
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 41. maddesinin (1) numaralı fıkrasında, “Anayasaya aykırılığı
iddiasıyla itiraz başvurusu yapılamaz” ibaresinin, “Anayasaya aykırılığı
iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurulamaz.” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Mehmet Şandır Süleyman L. Yunusoğlu Rıdvan Yalçın
Mersin Trabzon Ordu
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili, buyurun.
S. NEVZAT
KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, dokuz yılda dünya yeniden kurulur. Dokuz yıl iktidarda kalmış,
Meclisten istediği yasayı çıkarabilecek güce sahip bir partiden, AKP’den
bahsediyorum. Yani “Şuna gücüm yetmedi, sayım yetersiz.” diyeceği, arkasına
gizleneceği en küçük bir mazereti yok.
Bu kadar
imkânlardan sonra yargıyı iyileştirmek, hızlandırmak ve vatandaşı mahkeme
kapılarından kurtarmak için ne gerekiyorsa yapın, değil mi? Hayır, AKP ve Sayın
Başbakan kolay yolu seçti. Adaleti hâkim kılmak yerine Adalet ve Kalkınma
Partisini hükümran kılma, hukukun üstünlüğü yerine AKP hukukunun
dayatmacılığına soyundu. Kim kazandı? Yargıyla ilgili sorunlar bitmediği ve
mahkemeler hızlı ve adil çalışmadığına göre herhâlde yargı değil.
Bakın,
muhalefet demiyor, Sanayici ve İşadamları Derneği söylüyor: Vatandaş mahkemeye
gittiği zaman “Yandım Allah!” diyor. Mahkemelere başvurma, avukat tutma,
yasalardaki kaos ve karmaşa, duruşmalarının sürekli ertelenmesi, bu süreçte
adalet için harcanan paralar, kaybolan yıllar… Sonunda ortaya çıkan ve hiçbir
derde deva olmayan anlamsız, haksız kararlar. Mahkemeyi ağzına alan bir,
başvuran bin pişman. “Mahkeme” deyince vatandaşın kimyası bozuluyor. Bu
söylediklerimde bir abartı var mı değerli milletvekilleri? Üstelik ülkenin en
zenginler kulübünün Başkanı bunu söylüyorsa bir yürek yarası aramak lazım, yani
onlar şikâyetçiyse düşünün fakir fukarayı!
Ülkede
abuk subuk birçok konuda anket yapıp iktidarın borazanlığına soyunan, böylece
ülkedeki araştırma şirketlerinin prestijini sıfırlayan şirketlere sesleniyorum:
Bir sorun bakalım vatandaşa, düne göre daha adil, daha hızlı mı çalışıyor
mahkemeler? Vatandaş mahkemelerden emin, kararlara hakikaten “Hakkın kestiği
parmak acımaz.” diye mi yaklaşıyor? Aynı açıklamada deniliyor ki: “Suç
yargıçların değil.” Doğru. O zaman kimin? Biz söyleyelim: Bu suç, elinde
siyasetin ve devletin imkânları, tüm imkânları olmasına rağmen sıkıntıları
görmezlikten gelen, çözüm üretmeyen ve vatandaşın mahkeme kapılarında
sürünmesine ilgisiz kalan AKP Hükûmetinindir. Hakkını yemeyelim, AKP İktidarı
yargı üzerine kafa yormasına yordu da “Nasıl hâkimleri hizaya getiririm?”,
“Nasıl yargıda kadrolaşırım?” şeklindeydi bütün mesaisi.
Değerli
milletvekilleri, herkes şunu iyi anladı ki yargıda reform filan değil AKP’nin
muradı. Öyle olsa bunun için dokuz yıllık süre yeter de artar bile. İstediği
alanlarda, örneğin özelleştirmede milletin fabrikalarının, bankalarının
yabancılara satılması, tarım ürünlerinde ithalatın önünün açılması gibi
alanlarda dokuz yıl değil, dokuz ayda sonuç aldı ve yabancılar, uluslararası
güçler sıraya girdi, Sayın Erdoğan’a ödüller, payeler verme hususunda. Neden mahkemelerde
ömür tüketen vatandaşımıza çare üretemedi? “Vatandaş Mehmet Bey’le ilgili vakit
kaybetmeye gerek yok, siyasi, dinî, ekonomik istismarlarla istediğimizi
alırız.” dediler. Birkaç seçimde de vatandaş üzerinde geliştirdikler istismar
politikalarıyla da başarılı oldular.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak ne zaman bu sorunları dillendirsek “Siz kendinize bakın,
biz şu kadar oy aldık.” deyip çıktılar. Yanlış yapıyorsunuz dedikçe, “Yanlış
olsak birinci parti olur muyuz?” dediler. Hatta yoğun kar yağışında “Neden
tuzlama yapılmıyor?” diye soran vatandaşa da “İnanmıyorsanız asfaltı yalayın.”
dediler. Her şeye sözü olan Başbakan, bu densizlik karşısında sustu, “Benim
insanıma hakaret edemezsin.” bile demedi. Hiçbir yere saklanamaz, hiç kimsenin
üstüne yıkamazsınız. Haksızlığın, hukuksuzluğun vebali, tüm imkânlara sahip
iken bu sorunu görmezlikten gelen, çözüm üretmeyen AKP’dir.
O hâlde
aziz milletim bu kördüğümü 12 Haziranda sen çözeceksin. “İnanmazsan yala.”
diyen zihniyette 13 Haziranda dersini verdikten sonra “İnanmazsan bir daha say,
bir daha say.” diyecek ve siyasetin tozlu raflarına AKP’yi kaldıracaksın diyor,
yüce milleti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 41. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “halinde”
ibaresinin “durumunda” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Katılmıyoruz.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa
tasarısının 41’inci maddesinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlamadan
önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, parlamenter demokrasilerde anayasal rejimin güvencesi anayasa
mahkemeleridir. Anayasa Mahkemesi, Anayasa’ya, uluslararası anlaşmalara ve
hukukun genel ilkelerine aykırı hak ve özgürlükleri ihlal edici yasal hükümleri
hukuk sisteminden ayıklamayı amaç edindiğinden, bu anlamıyla demokrasi ve hukuk
devletinin en önemli koruyucusu olarak kabul edilmektedir.
Cumhuriyet
Halk Partisinin Sayın Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun geçenlerde
açıkladığı sivil topluma yönelik Cumhuriyet Halk Partisi projesinde toplumun
merkezinde özgür insanın olduğu vurgulanmaktadır. Örgütlü bir toplumun
yaşatılması ve güçlendirilmesi Cumhuriyet Halk Partisinin en önde gelen siyasi
hedefi olarak ortaya konulmuştur. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi, kendisini ne
bir zümrenin ne de ırka dayalı bir aidiyetin ya da yerleşik iktidar güçlerinin
değil, örgütlü sivil toplumun partisi olarak görmektedir. Cumhuriyet Halk
Partisi yeni Anayasa tartışmalarına bu perspektiften bakmaktadır.
Her
şeyden önce, katılırız katılmayız, doğru bulduğumuz yönleri vardır,
eleştireceğimiz yönleri vardır ama bir sivil toplum örgütü olan TÜSİAD’ın böyle
bir çaba içine girmesi de çok olumludur. Anayasa, tüm toplumu, tüm kesimleri
ilgilendirdiğinden bir ortak mutabakat belgesidir. Bu açıdan TÜSİAD’ın ortaya
böyle bir yaklaşım koyması değerlidir. Umarız başka sivil toplum örgütleri de benzeri
çabalar içerisine girerler. Zaten DİSK’in, Barolar Birliğinin de böyle bir
çalışması vardır.
Sayın
milletvekilleri, 2010 yılının 12 Eylülünde yirmi altı maddelik bir
referandumdan dolayı Anayasa değişikliği paketi geçti. Şimdi, gerçekten
gözlerimizin önünde bulundurduğumuzda bir örnek vermek istiyorum. Amerika
Birleşik Devletleri’nin Anayasası’nın bir maddesini değiştirmek için, orada tüm
sivil toplum örgütleri, tüm siyasi partiler, ilgililer, taraflar, meslek
odaları, bilim adamları, sosyologlar, tarihçiler, siyaset bilimciler bir araya
gelmişler, yedi yıl çalışmışlar, Anayasa’nın sadece bir maddesini
değiştirmişlerdir. Biz ne yaptık Allah aşkına! Bir ay içerisinde AKP mutfağında
hazırlanmış, AKP yandaşlarınca ortaya konulmuş yirmi altı maddelik bir Anayasa
paketini birkaç gün içerisinde değiştirmek zorunda kaldık. İşte AKP’nin ileri
demokrasi anlayışı budur!
Sayın
milletvekilleri, yeni bir anayasa Cumhuriyet Halk Partisinin de gündemindedir.
Bu konuda partimizin hukukçu kurmayları da yoğun bir çaba içerisindedirler.
TÜSİAD’nın yeni anayasada hangi ilke, kural ve kurumların yer alması
gerektiğine dair değerlendirme ve önerilerine bakıldığında “Yeni anayasa devlet
odaklı değil, birey ve insan odaklı bir felsefeyle kaleme alınmalıdır.”
deniliyor. Buna katılmamak mümkün değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin bu
konuda tereddüdü yoktur. Temel hak ve özgürlükler, insan hakları, kültürel
haklar, çevre hakkı ve kadın-erkek eşitliğine vurgu yapılması bizce de
olumludur. Seçim barajı, yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, demokrasinin
güçlendirilmesi konularında da aynı perspektifi paylaşıyoruz. Ancak, karşı
çıktığımız bazı hususlar bulunmaktadır. TÜSİAD önerisinde Anayasa’nın
değiştirilemez maddelerine ilişkin olarak yalnızca “Türkiye Devleti bir
cumhuriyettir.” ifadesinin korunması öngörülüyor. Ama biz toplumun ilk üç
maddeye ilişkin bir sorunu olduğunu da hiçbir zaman düşünmedik ve düşünmüyoruz.
Çünkü bu maddeler cumhuriyetin temeli niteliğindedir.
Ayrıca,
TÜSİAD’ın önerisinde laikliğin korunmasından söz edilmektedir. “Sorun laiklik
kavramında değil, laiklik anlayışındadır.” denilmekte, din ve vicdan
hürriyetinin düzenlenmesinde de uluslararası standartların uygulanmasından söz
edilmektedir.
Bu duygu
ve düşüncelerle önergemizin kabul edilmesini diler, yüce heyetinize tekrar
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
42’nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 42. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “şekil ve”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Mersin Mersin Tunceli
Ahmet Ersin Ali Oksal Ali İhsan Köktürk
İzmir Mersin Zonguldak
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu
Malatya
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 42. maddesinin (1) numaralı fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk Bal Yılmaz Tankut Behiç Çelik
Konya Adana Mersin
Nevzat Korkmaz Süleyman L. Yunusoğlu Mehmet
Şandır
Isparta Trabzon Mersin
Rıdvan
Yalçın
Ordu
(1)
Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası antlaşmalar aleyhine şekil ve
esas bakımından Anayasaya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine
başvurulamaz.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Yılmaz Tankut konuşacak.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Yılmaz Tankut, Adana Milletvekili, buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 42’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, yasalarla sahip olunan hakların herkes tarafından kullanılmasının
sağlanması olan adalet, bütün dünyada geçmişten bugüne kadar soyut bir değer
olarak insanlığın olmazsa olmazları arasında kabul edilmiş ve bundan sonra da
hiç kuşkusuz böyle devam edecektir. Yargı kurumları da bu öneme binaen o
adaletin dağıtılması süreçlerinde yine vazgeçilmez hayati önemi haiz tüzel
kişiliklerdir. Dolayısıyla, adaletin vücut bulması için öncelikle herkesi
eşitlikçi bir anlayışla kucaklayan mevcut hâle getirilmiş bir yasanın ve bu
yasayı herkese eşit olarak tatbik eden kurumsal bir yapının olması
gerekmektedir. İşte, o kurumsal yapının adı yargıdır değerli arkadaşlar ve
bütün hukuki tasarrufların yaslandığı ya da referans aldığı kurumsal yapı ise
“yüksek mahkeme” olarak tabir ettiğimiz Anayasa Mahkemesidir.
Anayasa
Mahkemesi, ilginçtir ki yine bir ara dönemle birlikte gündeme gelmiş ve bir
zorunluluk olarak kurumsal hüviyete kavuşmuştur. Yaklaşık yarım asırdır
varlığını sürdürmekte olan Anayasa Mahkemesi, beğendiğiniz yanları olur veya
olmaz, eksiği olur veya fazlası olur ama bugüne kadar Türk hukuk sisteminin en
üst kurumu olarak görevini ifa edegelmiştir ve bugüne kadar yüksek mahkemenin
verdiği kararlar içerisinde katıldığımız ya da katılmadığımız hususlar olmuştur
ama Anayasa Mahkemesi Türkiye Cumhuriyeti’nin anayasal bir kurumudur ve böyle
de kalacaktır. Dolayısıyla, bu yüce kurumun hiçbir şekilde şu ya da bu şekilde
yıpratılması, amaçlarından saptırılması, gizli, açık ama yüce Türk milletinin
menfaatleriyle örtüşmeyen emellere alet edilmesi düşünülemez ve
düşünülmemelidir. Peki, bugün gerçekten böyle mi olmaktadır? Ne yazık ki böyle
olmamaktadır değerli arkadaşlar. Son yıllarda yargının üzerinden açıktan ya da
gizliden birçok faaliyetin yürütüldüğü bizzat müşahede edilmektedir.
Yine,
bakınız, son yıllarda yargı üzerinden yapılan tartışmalar cumhuriyet tarihi
içinde hiç bu kadar yüksek seviyede olmamıştır. Birileri yargıdan ciddi şekilde
rahatsızlık duymuştur ve bu rahatsızlık devam etmektedir. Hükûmet olma erkini
elinde tutan zihniyet, devletin bütün kurumlarını ele geçirme, bütün
bürokratlarını, basını, iş dünyasını, sivil toplum örgütlerini, aydınları,
yazarları, çizerleri, hülasa, nefes alan her şeyi yandaş hâle getirme çabası
içerisine girmiştir. Yıllardır devam eden bu anlayışa son yıllarda hız
verilmiş, yoğunluk kazandırılmış, herkesin adil ve eşit adalet beklediği,
beklemesi gerektiği yargıya AKP fütursuzca müdahale etmiştir. Çünkü ele
geçirilen mevziler yetmemekte, bir gün bunların hesabının sorulacağı yerlere de
AKP kartviziti eklenme ihtiyacı hissedilmektedir.
Ayrıca,
mevcut Hükûmetin gizli gündem maddelerinden birisi de aldatma ve kandırma
politikalarıyla aziz milletimize “millî birlik, kardeşlik projesi” gibi sahte
etiketlerle pazarlanan ama Milliyetçi Hareketin ta başından beri deşifre ettiği
ve yaşanan süreçte de görüldüğü gibi, aslında ihanet açılımı olarak ortaya
çıkan projeyi hayata geçirmek için yargının tamamen kuşatılması gerekmektedir.
İşte bu süreçte, önce, geçtiğimiz yıl yapılan referandumun akabinde HSYK’nın
yapısıyla oynanmış, sızma operasyonu gerçekleştirilmiş ve şimdi de Anayasa
Mahkemesinin kurumsal yapısı hedef alınmıştır. Böylece, ihanet açılımının
önünde hiçbir engel kalmayacak ve gözünü Köşk’e dikenlerden hiçbir hesap
soracak mevki bulunmayacaktır.
Değerli
arkadaşlar, bunları görmek için kâhin olmaya gerek yoktur. Bakınız, dağlardan
davet edilerek getirtilen ve şaşaalı törenlerle karşılanan eşkıyaya gösterilen
şefkatin, o eşkıyayla mücadele eden Türk Silahlı Kuvvetlerinin değerli
subaylarından esirgendiği apaçık ortadadır. Bugün artık âdeta eli kanlı
katillerin intikamının alındığı bir süreci hep birlikte ibretle ve dehşetle
izlemekteyiz. Daha geçtiğimiz günlerde Nevruz’u âdeta bölücü eyleme dönüştüren,
kalabalığı ikaz eden devletin polisine atılan taşı ve tokadı ve bunları
kimlerin attığını şöyle bir düşünün. Türkiye nereden nereye geldi görmektesiniz
değil mi?
Ve
patronlar kulübü. Anayasa taslağı hazırlatmışlar ve Anayasa’mızın
değiştirilemez maddelerini kabul etmiyorlar. Peki, bunların hangisinden
rahatsızlık duyuluyor? Bölünmez bütünlük ilkesinden mi, resmî dilimiz
Türkçemizden mi, ay yıldızlı al bayrağımızdan mı, İstiklal Marşı’mızdan mı,
yoksa başkentimiz Ankara’dan mı, yoksa “Türk milleti” ibaresinden mi,
hangisinden? Nereden nereye!
Dokuz
yılda AKP İktidarının ülkemizi getirdiği nokta işte budur diyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 42. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “şekil ve”
ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Ahmet Ersin (İzmir) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; kanunu
uygulayanlar da eşit şartlarda olmalı. Size soruyorum: Bir hâkim, bir savcı,
bir de askerî savcı var, askerî hâkim var. Acaba iş yoğunluğu bakımından
hangisi çok yıpranır? Vicdanlarınıza soruyorum. Soruyorum: Acaba normal
mahkemelerimizde, Yargıtayda, Danıştayda, mahkemelerimizde hâkimlik ve savcılık
yapan insanlar mı daha çok davaya bakıyor, yoksa askerî mahkemelerimizdeki
hâkim ve savcılarımız görevlerini yapıyor, acaba onlar mı daha çok davaya
bakıyor? Hangisi daha çok yıpranıyor arkadaşlar? Bana birisi cevap versin. Kim
yıpranıyor, yıpranan hangisidir; askerî savcı ve hâkimler mi, yoksa diğer savcı
ve hâkimlerimiz mi?
Arkadaşlar,
eşit olalım, eşit. Arkadaşlar, beş yıl farklı bir yıpranma süreleri var ve beş
yıl önce emekli oluyorlar. Hak mıdır, adalet midir? Bir adaleti uygulayanlar
arasında, hak ve adalet arasında farklılık olursa, bunun adalet neresinde? Ben
günde 70-80 davaya bakacağım, sabahın 7’sinde gideceğim, adalet dağıtmaya
çalışacağım, ben yıpranmıyorum ama günde 3-5 davaya bakan bir askerî hâkim ve
savcı yıpranıyor! Burada adalet yok arkadaş. Ben herkesin görevine saygı
duyuyorum. Herkes görevini yapıyor ama eğer yıpranıyorsa, benim vicdanımda,
normal mahkemelerimizdeki hâkim ve savcılarımız daha çok yıpranıyor; bir.
İki;
hâkim ve savcılarımızın maaşları Sayın Müsteşarın maaşına endekslendi. “Kıstas
maaş” diyorlar arkadaşlar buna. Müsteşara göre kıstas maaş veriliyor.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Müsteşarın sadece çıplak maaşı kıstas alınıyor, Sayın
Müsteşarın diğer gelirleri kıstas alınmıyor.
NECAT
BİRİNCİ (İstanbul) – Başka ne geliri var?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Hâkim ve savcılarımıza fazla mesai veriyor muyuz?
Hayır. Hâkim ve savcılarımıza nöbet tazminatı veriyor muyuz? Hayır. Peki
arkadaşlar, neden sadece Müsteşarın kıstas maaşıyla ölçülüyor? Durum bu
arkadaşlar. Ben, çıplak bir şekilde vicdanlarınıza sunuyorum. Hangi hâkimimiz,
askerî hâkimimiz mi, askerî savcımız mı, sivil savcımız mı, sivil hâkimimiz mi,
Yargıtay üyelerimiz mi, Danıştay üyelerimiz mi daha çok yıpranıyor?
Vicdanlarınızın sesini dinleyin. Adalet dağıtan insanlarda adaletsizlik
yaratmayın.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler.. Madde kabul edilmiştir.
43’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
696 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 43. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
M. Akif Paksoy Alim Işık Yılmaz
Tankut
Kahramanmaraş Kütahya Adana
Nevzat Korkmaz Hüseyin Yıldız Recep
Taner
Isparta Antalya Aydın
(2)
Cumhurbaşkanı adına Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri sözlü açıklamada bulunur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 43. maddesinin 2. fıkrasının madde metninden
çıkarılmasını ve fıkra numaralarının buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
İsa Gök Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Mersin Mersin Tunceli
Ahmet Ersin Ali Oksal Ali
İhsan Köktürk
İzmir Mersin Zonguldak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama yöntemleri hakkındaki kanun tasarısının
43’üncü maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’da 5982 sayılı Yasa’yla yapılan değişiklikten bu yana
daha altı ay geçti. Altı ay geçmeden gündemde yeni Anayasa tartışmaları var.
Demokratik anayasa yapılmaktan söz ediliyor, insan haklarını güvence altına
alması gereken bir anayasadan söz ediliyor, hukuk devletini güçlendirmesi
gereken bir anayasadan söz ediliyor, çağdaş bir anayasa yapılmasından söz
ediliyor. Demek ki 5982 sayılı Yasa’yla yapılan Anayasa değişiklikleri
demokratik hukuk devletini güçlendirmemiş, devletin hukuku yerine bireyin özgür
hukukunu korumamış, bireysel hak ve özgürlükleri korumamış.
Şimdi,
bizde yasa yapma konusunda bütün bu olaylar ne kadar özensiz davrandığımızı
gösteriyor. Yeni Parlamento oluşacak 12 Haziran 2011 seçimlerinden sonra, “Yeni
Anayasa yapılacak.” deniyor. Bu yeni Anayasa’ya göre de bu görüşmekte olduğumuz
kanunlar yeniden yapılacak. İşte, yargının yükünü böyle artıran olaylardan en
fazlası da bu yasa yapma konusundaki özensizliktir.
Devri AKP
döneminde açlık, yoksulluk, yolsuzluk, fukaralık, kuralsızlık, keyfîlik,
haksızlık ve hukuksuzluk kural hâline gelmiştir. Bakın, bu, bugünün Sözcü
gazetesi. Bu Sözcü gazetesinin manşetinde “Millet sürünüyor.” diyor. Bu sürünen
vatandaşımız kedi değil, hayvan değil değerli arkadaşlarım, bu, insan. Bu,
insan; bakın, sürünüyor. Yani, hani siz çok övünüyorsunuz ya sağlık hizmetleriyle,
işte, sağlık tedavisi yapılamayan bir vatandaşın süründüğünün somut
göstergesidir bu. Bu, çok acı bir tablodur. İşte, sizin hukukunuz da yerlerde
sürünüyor, adaletiniz de yerlerde sürünüyor. Sizin döneminizde, AKP döneminde
haksızlıklar, kuralsızlıklar, keyfîlikler olağan bir yönetim biçimi hâline
geldi, istisnalar kural oldu, kurallar istisna oldu; milletvekilleri kendi
hakkını, hukukunu koruyamaz hâle geldi, toplumun hakkını hukukunu korumaktan
bahsediyorlar.
Bakın,
değerli milletvekilleri, geçen hafta cuma günü, Silifke Ahmet Necati Hancıoğlu
İlköğretim Okulu öğrencileri buraya geldi. Şu yukarıda anlatırken Meclis
görevlisi, Meclisin çalışma saatlerini onlara anlattı. Onu anlatırken “Meclis
salı günü, çarşamba günü ve perşembe günü saat 15.00 ile 19.00 arasında
çalışır.” dedi. Ben de “Allah Allah!” diye kendi kendime de şüpheye düştüm, ya
bunun dışında çalışmaz mı diye. Hakikaten de Meclis İç Tüzük’ünün 54’üncü
maddesinde, kural olarak, Meclisin salı, çarşamba ve perşembe günü 15.00 ile
19.00 arasında çalışacağı öngörülmektedir. Bu bir kuraldır. Ama biz, 23’üncü
Dönem, bu kuralın âdeta istisna hâline geldiğini ve istisna olarak öngörülen
bir hükmün de Danışma Kurulu önerileriyle kural hâline geldiğini gördük.
Değerli
arkadaşlarım, Allah aşkına söyler misiniz, her türlü siyasi mülahazalarınızı
bir kenara bırakın. Anayasa Mahkemesinin kuruluşuna ve yargılama yöntemlerine
ilişkin bir yasa yapıyoruz. Şu Meclisin hâline bakın. Gecenin bu saati, biz,
burada ne yaptığımızı bilemez durumdayız. Hiçbir milletvekili arkadaşım da
haklı olarak ne yapıldığını bilmiyor. Sözüm ona yasa yapıyoruz değerli
arkadaşlarım. Bu, her şeyden önce millî iradeye saygısızlıktır. Bu,
milletvekili arkadaşlarımıza saygısız olan bir davranış biçimidir. Bu, davranış
biçiminden vazgeçilmelidir. Bunun kimseye bir faydası yoktur değerli
arkadaşlarım. Meclisin çalışma şartlarına boyun eğen milletvekilleri, kendi
hakkını, hukukunu koruyamayan milletvekilleri, milletin hakkını, hukukunu nasıl
koruyacak, ben merak ediyorum!
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
696 Sıra
Sayılı Kanun Tasarısının 43. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederiz.
(2)
Cumhurbaşkanı adına Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri sözlü açıklamada bulunur.
Alim Işık (Kütahya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Alim Işık, Kütahya Milletvekili.
Buyurun.
(MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 43’üncü
maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge hakkında söz aldım. Bu vesileyle
tekrar, sizleri, gecenin bu vaktinde saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önergemiz “Dosya üzerinden inceleme ve gerekçeyle bağlı
olmama” başlıklı 43’üncü maddede, 2’nci fıkrada yer alan “Cumhurbaşkanı adına
Cumhurbaşkanının tensip edeceği görevli sözlü açıklamada bulunur.” ifadesinde
“Cumhurbaşkanının tensip edeceği görevli sözlü” yerine “Cumhurbaşkanlığı Genel
Sekreteri” ibaresinin konmasına yöneliktir. Dolayısıyla bu düzenlemeyle
Cumhurbaşkanlığını en üst düzeyde temsil edecek bir değişiklik gerçekleşmiş
olacaktır. Sayın Komisyonun ve Bakanın katılmama gerekçesinin ne olduğunu
anlamakta, bu vesileyle, güçlük çektiğimi de ifade etmek istiyorum. Yeri
geldiğinde Cumhurbaşkanlığı makamının en yüksek makam olduğunu ve her yerde en
iyi şekilde temsil edilmesi gerektiğini savunan anlayış, burada bu tezinden
vazgeçmiş olmaktadır. Bunu takdirlerinize sunuyorum.
Bu
vesileyle, sizi, yaklaşık iki yıl önce Sayın Cumhurbaşkanının “Yakında iyi
şeyler olacak.” sözüyle başlayan bir sürece götürüp o günden bugüne Türkiye
sayenizde nereye geldi, onu tekrar bir hatırlatmak istiyorum çünkü dört yıllık
yasama sürecinin sonunda bu Türkiye'nin nereye geldiğini hem bizler hem de
bizleri izleyen aziz milletimiz çok iyi anlamak zorunda.
İki yıl
öncesinde başlayan bu süreç, 1 Ağustos 2009 tarihinde polis akademisinde bir
sayın bakanın koordinatörlüğünde “Kürt açılımı” adıyla düzenlenen bir
toplantıda içinin Sayın Bakan tarafından dahi açıklanmakta zorluk çekildiği bir
konuyla Türkiye’nin gündemine getirildi. Arkasından Sayın İçişleri Bakanından
ve yapılan açıklamalardan alınan güçle 19 Ekim 2009 tarihinde bir Habur töreni
yaşandı. 20 Ekim tarihli grup toplantısında Sayın Başbakan “Bu görüntülerden
umutlanmamak mümkün mü?” diye Türkiye’ye seslendi ve sizlere seslendi. Kırmızı
halılarla bu teröristler Türkiye’ye alındı, mobil mahkemelerle bunlar
yargılandı, Atatürk’ün portresi ve Türk Bayrağı’nın indirildiği bir mobil
mahkeme kuruldu ve bunlar salıverildi. Arkasından Sayın Başbakan’ın 17 Nisan
2010 tarihli “Kanal 24” isimli televizyonda yaptığı bir açıklamayla “Bu
referandumda yapılacak Anayasa değişiklik oylaması bizim açılım projemizin yani
Millî Birlik ve Kardeşlik Projemizin önündeki engelleri kaldırıyor, atacağımız
adımları kolaylaştırıyor.” diye Türkiye’ye mesaj verildi. Arkasından 3 Ağustos
2010 tarihli Diyarbakır mitinginde Sayın Başbakan Diyarbakırlılara seslendi, dedi ki: “Bu Anayasa değişiklik paketi
demokratik açılım projemizin kapısını açıyor, kapısını ey Diyarbakırlılar.”
Cesaretlenme arttı. Arkasından bir büyükşehir belediye başkanı meşenin
dallarını hatırlatarak Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Hükûmetine küfretti ve
suskun kalan bir Başbakan, suskun kalan bir İçişleri Bakanı âdeta yüzü
kızarmadan burada açıklama dahi yapamadı. En son, birkaç gün önce Nevruz
kutlamalarında görevi başında taşlanan Türk polisi ve tokatlanan baş komiser ve
Türkiye’nin geldiği nokta bu.
Değerli
milletvekilleri, bu süreci lütfen sorgulayınız. Bu süreçte vebali olan herkes
bunun hesabının bir gün mutlaka verilmesi gerektiğini de eminim ki
düşünüyordur. Dolayısıyla, bu sürecin neyi, ne amaçla ve Türkiye’yi nereye
götürmek için hazırlandığını da… Bunun mimarı ve övünerek koordinatörlüğünü
yapan Sayın İçişleri Bakanının yerinde oturan bugünkü İçişleri Bakanı acilen
bunun gereğini yapmalı; değilse, o koltuğu lütfen boşaltıp bu onurlu devletin
onurunu düşürmemeli diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
44’üncü
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclis Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 44. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “muhafazası”
ibaresinin “korunması” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Mersin Mersin Tunceli
Ahmet Ersin Ali Oksal Ali İhsan Köktürk
İzmir Mersin Zonguldak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ali Rıza Öztürk.
BAŞKAN –
Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun.
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Yöntemi Hakkındaki Kanun
Tasarısı’nın 44’üncü maddesinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunun gerekçesinde “Anayasa mahkemelerinin temel amacı ve
misyonu; Anayasada güvence altına alınan kural ve ilkelerin yasama organının
tasarruflarıyla ihlâl edilmesini önlemek, en genel anlamda Anayasanın üstünlüğü
ve bağlayıcılığıyla temel hak ve özgürlükleri güvence altına almaktır.” olarak
tanımlanmıştır. Ancak hem bundan önce yapılan Anayasa değişikliklerinin hem de
bu Anayasa değişikliklerine uygunluk sağlasın diye çıkarılan bu kanunun,
aslında bu gerekçesinde belirtilen misyonu ve amacı gerçekleştirmekten çok uzak
olduğu açıktır. Burada yasama ve yürütme organının tasarruflarının hukuku ve
yargıyı ihlal etmesinin önlenmesi değil, aksine, yasamanın ve yürütmenin yasa
dışı eylem ve işlemlerinin hukuka uygun hâle getirilmesi çalışmaları
yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ne kadar kanun çıkarırsak çıkaralım, ne yaparsak yapalım,
şimdi burada Anayasa Mahkemesinin görevleri tanımlanmış. Anayasa Mahkemesinin
görevlerinin başında Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasaların Anayasa’ya
uygun olup olmadığını denetlemek görevi vardır.
Yine, hem
bu kanunda hem de Anayasa’da kimlerin dava açma hakkına sahip olduğu
belirtilmiştir. Bunlardan bir tanesi de, ana muhalefet olarak ana muhalefetin
dava açma hakkı tanınmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa madde 36: “Herkes, meşrû vasıta ve yollardan
faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve
savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir.” Yani, Anayasa’nın 36’ncı maddesi
hak arama özgürlüğü ve hürriyetini tanımlamıştır. Bunu neden okudum? Bunu şu
nedenle okudum: Yani, Türkiye Büyük Millet Meclisinin çıkardığı yasa eğer
Anayasa’ya aykırıysa bunun Anayasa’ya aykırı olup olmadığı iddiasını
denetleyecek bir organ Anayasa Mahkemesidir. Anayasa Mahkemesinin Türkiye Büyük
Millet Meclisinin çoğunluk oylarına dayanarak çıkardığı yasaların Anayasa’ya
uygunluk denetimini yapabilmesi için bunun önüne getirilmesi lazım. Anayasa
Mahkemesinin önüne getirme hakkı sahibi olanlardan bir tanesi de ana muhalefet
partisidir.
Bu hak
arama hürriyeti Anayasa’yla güvence altına alınmış ama ne hazindir ki, ne
acıdır ki devri AKP döneminde Parlamentonun çoğunluğuna dayanarak Parlamentonun
Anayasa’ya aykırı yasa yapması, uluslararası hukuk kurallarına aykırı yasa
yapması ayıplanmıyor, Anayasa’ya ve uluslararası hukuk kurallarına aykırı
olarak yapılan yasaların, Parlamentonun yaptığı işlemlerin Anayasa’ya uygun
olup olmadığının denetlenmesi amacıyla Anayasa Mahkemesine dava açmak, bu
devirde Sayın Başbakan ve AKP yöneticileri tarafından ayıplanıyor. Bunu ben çok
ilkel bir anlayış olarak değerlendiriyorum. Bunun, çağdaş, gerçekten demokrat
bir hukuk anlayışıyla uzaktan yakından hiçbir alakası yok.
Sayın
Başbakan ve AKP yöneticileri hak arayanları, dava açanları suçlarken, hak
aramanın bir ayıp olduğunu -sözüm ona- topluma sunarken kendilerine karşı
yöneltilen eleştirileri dahi hazmedememişlerdir ve kendi kişilik haklarının
ihlal edildiği gerekçesiyle her gün yazarlar aleyhine, çizerler aleyhine,
siyasetçiler aleyhine adliye kapılarından gelmemektedirler, dava açmaktadırlar
değerli arkadaşlarım.
İşte bu
hukuk anlayışının bugün Türkiye’de egemen olması, Türkiye’deki bu kötü
yönetimin sonuçlarını doğurmaktadır. Dolayısıyla Parlamento ne kadar yasa
yaparsa yapsın, ne kadar burada yazarsa, çizerse çizsin bir ülkede eğer bir
Başbakan, demokratik hukuk devletinin temel ilkesi olan yasama ve yürütmenin
eylem ve işlemlerinin yargı tarafından, mahkemeler tarafından denetlenmesini
hazmedemiyorsa, bunu içine sindiremiyorsa ve bu millî iradenin vesayet altına
alınması olarak kabul ediliyorsa orada biz sözün bittiği noktadayız demektir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
45’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 45’inci maddesinin 2 numaralı fıkrasında geçen “idari” ibaresinin
“idari (kamu denetçiliği hariç)” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk Bal Behiç Çelik Nevzat Korkmaz
Konya Mersin Isparta
Süleyman
L. Yunusoğlu Mehmet Şandır Rıdvan Yalçın
Trabzon Mersin Ordu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 45. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “idari ve”
ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Ali Rıza Öztürk Kamer Genç
Mersin Mersin Tunceli
Ahmet Ersin Ali Oksal Ali İhsan Köktürk
İzmir Mersin Zonguldak
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Yöntemleri Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın
45’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi olarak verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bundan önce yapılan Anayasa değişikliğinin en önemli, en acı
yönlerinden bir tanesi aslında bireysel başvuru hakkıydı, yani Anayasa
Mahkemesine kişilere tanınan bireysel başvuru hakkıydı. Bu aslında topluma
sunulurken topluma sözüm ona yeni bir hak olarak sunulmuş gibi yapıldı. Aslında
AKP döneminde insan hakları ihlalleri o kadar boyutlara ulaştı ki, adil
yargılanma hakkı o kadar ihlal edildi ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi
önündeki masalar adil yargılanma hakkı ve insan hakları ihlalleri dosyalarıyla
dolup taştı. Adalet Bakanı kendisi açıkladı. Adil yargılanma hakkında
başvurularda Türkiye Rusya’dan sonra dünyada 2’nci ama hak ihlalleri bakımından
da 1’inci.
Şimdi,
aslında bu bireysel başvuru hakkıyla, Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
hakkı getirilmesiyle insanların Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolu
ve süreci uzatıldı. Yani insanlar hak arama süreci içerisinde âdeta boğulacak,
bunalacak, hak aramadan vazgeçeceklerdir. Çünkü değerli arkadaşlarım, Avrupa
İnsan Hakları Mahkemesine başvurabilmek için öncelikle o ülkenin iç hukuk
yollarının tüketilmesi şartı öngörülmüştür. Yani eskiden bizim iç hukuk
yollarımız beş senede, on senede tükenirken şimdi Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesine gitmeden önce bir de Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolu
getirilmek şartıyla bu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvuru yolu süreci
uzatılmıştır. Yani insanlar öyle bir noktaya gelecek ki Türkiye'deki iç hukuk
yollarını tükete tükete tüketmeye çalışacaklar, ama Türkiye'deki iç hukuk
yolları bir türlü tükenmeyecek, çünkü Türkiye'de yargının ne kadar yavaş
işlediği herkes tarafından bilinen bir gerçektir. Sadece adliye mahkemelerinde
ya da idare mahkemelerinde değil, Anayasa Mahkemesinde bile davaların bu kadar
geç işlediği hepimizce bilinen bir gerçektir.
Bu
Anayasa Mahkemesi ne yapar ben bilmem. Anayasa Mahkemesi Başkanı ikide bir
çıkar, siyasetçi gibi konuşur, ama önündeki dosyaları bir türlü bitirmez! Ben
merak ediyorum, Sayın Bakan açıklasın, bu Anayasa Mahkemesine bir yılda ne
kadar dava açılıyor? Bu davaları bu Anayasa Mahkemesi neden bitirmez? 2007
yılında açılan Tanık Koruma Yasası ne olmuştur? Anayasa Mahkemesi Başkanı
bunları bırakmış, Anayasa Mahkemesi Başkanı sanki bir siyasi partinin başkanı
gibi kendisiyle ilgili olmayan konularda sürekli demeç veriyor.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi Başkanı asli görevine dönmelidir. Anayasa
Mahkemesi Başkanı, önüne gelen davaları en hızlı bir şekilde sonuçlandırmanın
yolunu ve yöntemini bulmalıdır.
Şimdi,
insanlarımız eskiden on yılda, on beş yılda Türkiye'de hak arama mücadelesi
verirken, siz araya bir de Anayasa Mahkemesine başvuru hakkını getirdiniz, bu
süreç daha da uzayacak. Yani şunu söylemek istiyorum halkın anlaması
bakımından. Eskiden Kızılay Meydanı’na gidip Kızılay Meydanı’ndan sonra Anayasa
Mahkemesine gitme hakkın var iken, şimdi bu getirilen değişiklikle “Ulus’a
kadar gideceksin, ondan sonra Anayasa Mahkemesine başvuracaksın.” deniliyor bu
halka.
Bunun
getirilmesinin bir tek nedeni vardır. Hükûmet, siyasi iktidar bu konuda çok
kurnaz davranmıştır. Bunun getirilmesinin nedeni, kendi dönemindeki hak
ihlallerinden dolayı, insanların da hak arama bilinci gelişti ve Avrupa İnsan
Hakları Mahkemesinde akın akın davalar açılıyor. Şimdi bu yolla bu davaların
açılmasının önü kesilmiştir, önü engellenmiştir değerli arkadaşlarım. Yani Türk
halkına böyle bir hak tanınmamıştır, hak tanınıyormuş gibi yapılmıştır,
insanlar hak arama sürecinde, o uğraş içerisinde o insanlar boğulacaktır, hak
arama mücadelesi içerisinde nefeslerini tüketeceklerdir, en sonunda da
diyeceklerdir ki: “Lanet olsun, ben bu hakkı aramıyorum, bu hakkı aramaktan
vazgeçiyorum.” İşte, siyasi iktidar Türk insanını bu noktaya getirmek için bu
Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru hakkını getirmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ RIZA
ÖZTÜRK (Devamla) - Bu, öyle söylenildiği gibi çok güzel bir hak değildir.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısının 45’inci maddesinin 2 numaralı fıkrasında geçen “idari” ibaresinin
“idari (kamu denetçiliği hariç)” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Şandır (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA
KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Hükûmet katılıyor mu?
ENERJİ VE
TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tasarının
45’inci maddesinden başlayıp 51’inci maddesine kadar devam eden bireysel
başvuru hakkını düzenleyen maddelerden 45’inci madde üzerinde vermiş olduğumuz
önerge için söz aldım. Bu vesileyle, gecenin bu saatinde hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Anayasa
Komisyonunda bu maddeye ilişkin biz aslında bir değişiklik önergesi vermiştik
ama o zaman da reddolmuştu, yalnız Genel Kurulun yüksek takdirine sunmak üzere
burada da verme ihtiyacını hissettik.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa’mızın özellikle dilekçe, bilgi edinme ve kamu
denetçisine başvurma hakkını düzenleyen 74’üncü maddesinde 12 Eylül
referandumuyla yapılan değişikle şöyle bir düzenleme yapılmış oluyor: “Herkes
bilgi edinme ve kamu denetçisine başvurma hakkına sahiptir. Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına bağlı olarak kurulan kamu denetçiliği kurumu, idarenin
işleyişiyle ilgili şikâyetleri inceler. Kamu baş denetçisi Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarafından gizli oyla dört yıl için seçilir. -Devam ediyor- Kamu
denetçiliği kurumunun kuruluşu, görevi, çalışması, inceleme sonucunda yapacağı
işlemler ile kamu baş denetçisi ve kamu denetçilerinin nitelikleri, seçimi ve
özlük haklarına ilişkin usul ve esaslar kanunla düzenlenir.” hükmünü getiriyor.
Burada
kamu denetçiliği idari bir kurum olarak, Türkiye Büyük Millet Meclisine bağlı
olarak oluşturuluyor. Anayasa Komisyonunda, alt komisyonunda da bu konuyu
görüşmüştük ama henüz bu kanun Genel Kurula indirilmedi.
Bizim
burada bu önergeyi vermekteki amacımız, aslında, Anayasa Mahkemesini zorlama
değil, işini kolaylaştırma amacı taşıyor. Çünkü, özellikle gelişmiş Batı
ülkelerinde ombudsman kurumuyla ilgili başvuru hakkına ilişkin bütün
düzenlemeler ihtiyari niteliktedir, yani bir zorunluluk, dayatma veya mecburiyet
söz konusu değildir.
Bu
itibarla, Anayasa şikâyetine gidebilmek için mevcut şekliyle madde yasalaşırsa,
o zaman Anayasa şikâyetine gidebilmek için kamu denetçisine gitme zorunluluğu
aranacaktır. Bu da doğal olarak kamu denetçiliği kurumuna milyonlarca başvuruyu
beraberinde getirecektir.
Bu
itibarla, kamu denetçiliği kurumu daha oluşmadan ve oluşmuş olsa dahi ağır iş
yükü altında kalacağından böyle bir düzenlemenin kamu denetçiliği kurumunu
tıkayacağı barizdir, açıktır.
Bu
itibarla, bizim önergemizin kabulü, hem kamu denetçiliği kurumunda önemli bir
rahatlama sağlayacaktır hem de Anayasa yargısının bireysel başvuru hakkına
ilişkin hükmün icrasını oldukça kolaylaştıracaktır. Bu itibarla bu önergemizin
dikkate alınmasını önemle talep ediyoruz.
Saygıdeğer
milletvekilleri, gecenin bu saatinde, mevcut Anayasa düzenlemesinin, Anayasa
Mahkemesi düzenlemesinin Türk yargı sistemi içerisinde ciddi ve onulmaz yaralar
açacağını bir kez daha hatırlatıyor, önergemizin yüce heyetinizce dikkate
alınmasını öneriyor, sözüme burada son veriyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 00.58
ONUNCU OTURUM
Açılma Saati: 01.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Bayram
ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 81’inci Birleşiminin
Onuncu Oturumunu açıyorum.
696 sıra
sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon?
Yok.
Ertelenmiştir.
Kanun
tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek
için 24 Mart 2011 Perşembe günü alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.02