DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK
MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 97
80’inci Birleşim
22 Mart 2011 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II .- GELEN KÂĞITLAR
III. - YOKLAMALAR
IV. - ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Elâzığ
Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle saygı duruşu
2.- Oturum
Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in, Elâzığ Milletvekili Hamza
Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve
yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
3.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı
nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı
nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
5.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın
vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
6.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı
nedeniyle Allah’tan rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına
başsağlığı dilediğine ilişkin konuşması
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Siirt
Milletvekili Afif Demirkıran’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Nevruz Bayramı ve önemine ilişkin gündem dışı
konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinin sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
3.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
4.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars ve Ardahan’da çiftçilerin Ziraat Bankasından
aldıkları kredilere ilişkin açıklaması
6.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, taksi şoförlerinin sorunlarına ilişkin
açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl ve 26 milletvekilinin, şeker hastalarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1082)
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, Niğde Çiftlik ilçesinin ekonomik
ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1083)
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, Niğde Çamardı ilçesinin ekonomik
ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1084)
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, iptal edilen kamu personeli
seçme sınavı nedeniyle mağdur olanların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1085)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in; Tarım Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme
ve Müdahale Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/513) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/264)
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/175) esas
numaralı, Mersin’de kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye
ve turizme olumsuz etkileri hakkındaki Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun, 22/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
2.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER
İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696)
X.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Rize
Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın,
şahsına sataşması nedeniyle konuşması
XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Burgaz Rakı’yı alan firmanın işten çıkardığı
işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/16711) Ek cevap
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, şeker hastalarının kullandığı ilaç ve etken
maddelerine ve ilaçların zararlı etkileri konusunda yapılan çalışmalara ilişkin
sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/17911)
3.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Nilüfer’de sağlık tesislerinin yapımına
ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/17913)
4.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, yeni içki satışı yönetmeliğine ve Anayasa
değişikliğinde konuyla ilgili düzenlemelere ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18152)
5.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Kocaeli-Dilovası Beldesindeki çevre kirliliği ile
ilgili kurulan Meclis Araştırması Komisyonu’nun önerileri hakkında yapılan
çalışmalara ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/18174)
6.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da hava kirliliğine karşı yürütülen
çalışmalara ve alınacak önlemlere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18176)
7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, 2872 sayılı Çevre Kanunu’na muhalefet nedeniyle
verilen cezalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/18177)
8.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Filyos Projesi’nin tamamlanamamasına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı
(7/18180)
9.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, SGK’nın şeker ölçüm çubuklarıyla ilgili
genelgesine ilişkin Sağlık Bakanından sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18204)
10.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, iş kollarındaki işçi sayısı ve sendikaların üye
sayısı ile ilgili 2011 yılı Ocak ayı istatistiğine,
Toplu iş
sözleşmesi yapmak üzere yetkilendirilen sendikalara,
İlişkin soruları
ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18232), (7/18368)
11.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Konya Ovası Projesi’ne ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18241)
12.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Emet Bor İşletme Müdürlüğünün maden ocaklarının
çevreye etkilerine ve Hisarcık’ta yapılması planlanan orman kadastrosuna
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18242)
13.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, HES projelerine ilişkin sorusu ve Çevre
ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18243)
14.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Tarım Satış Kooperatiflerinin kullandığı kredilere
ve borçlarının yeniden yapılandırılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım
ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/18298)
15.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Dumlupınar Şehitliği’nde ziyaretçilerin
ihtiyaçlarına yönelik yeni bir plan ve proje bulunup bulunmadığına ilişkin
sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18303)
16.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, Kırklareli’nde çevreyi kirletenlere uygulanan
cezalara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/18309)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, faaliyet gösteren Kur’an kurslarına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/18315)
18.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, vergi tahsilat işlemlerine ilişkin sorusu ve
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18330)
19.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da yapılan vergi incelemelerine ilişkin
sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/18332)
20.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, zeytinlik alanlarda maden arama yasağının yönetmelik
değişikliği ile kaldırılacağı iddiasına,
- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Kırsal Kalkınma Yatırımlarının Desteklenmesi
Programı’nın uygulamasına,
- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, ithal edilen hayvanların sakatatlarının imha
edilmesine dair Bakanlık tebliğine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/18341), (7/18342),
(7/18343)
21.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, hijyenik olmayan koşullarda üretilen ekmeklere
ve yapılan denetimlere ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/18359)
22.- Bursa
Milletvekili Necati Özensoy’un, ruhsatsız çalışan ekmek fırınlarına ilişkin
Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
(7/18360)
23.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Manisa-Kütahya-İzmir Bölgesi Çevre Düzeni Planında
yapılan değişikliğe ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/18369)
24.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Güldürcek Barajı’ndan verilen içme suyu isale
hattına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/18371)
25.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’ya yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/18416)
26.- Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, 2002’den sonra Balıkesir’e yapılan yatırımlara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/18425)
27.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki Kur’an kurslarına,
Osmaniye’deki
Kur’an kurslarına,
İlişkin soruları
ve Devlet Bakanı Faruk Çelik’in cevabı (7/18475), (7/18476)
28.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, kan şekeri ölçüm çubuklarının ödeme yöntemine
ilişkin Başbakandan sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/18515)
29.- Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal’ın, özel hastanelere ve yapılan ödemelere ilişkin
sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18526)
30.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, azınlık vakıflarına iade edilen taşınmazlara
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/18527)
31.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, Samsun-Terme Akçay’a yeni doğalgaz çevrim
santralleri yapılacağı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18529)
32.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat-Sarıkaya’daki jeotermal kaynağın TOKİ
konutlarında ısıtma amaçlı kullanılmasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18531)
33.- İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, bir sinema filminin çoğaltılarak piyasaya
sızdırıldığı iddialarına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı (7/18540)
34.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan’ın, ilaç harcamalarına ve sağlık kuruluşlarına yapılan
ödemelere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in
cevabı (7/18555)
35.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Kemerburgaz’da yaşayan göçmenlerin kullandıkları
tarım arazilerinin orman alanı kabul edilmesiyle meydana gelen mağduriyete
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18566)
36.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, Dr. İsmail Işık Huzurevinde kalan yaşlılara kötü
muamele edildiği iddialarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavaf’ın cevabı (7/18687)
37.- Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı’nın, Konya’daki bir huzurevi ve rehabilitasyon
merkeziyle ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Selma Aliye
Kavaf’ın cevabı (7/18688)
38.- Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan’ın, vefatı dolayısıyla Devlet töreni düzenlenmeyen
TBMM üyelerine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/18887)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM
Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak yedi oturum yaptı.
Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel’in, ülkemizde olası bir depreme karşı yapılması
gerekenler konusundaki gündem dışı konuşmasına Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek cevap verdi.
Isparta
Milletvekili S. Nevzat Korkmaz, çiftçi ve köylülerin güncel sorunlarına,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, yaklaşan seçimler nedeniyle siyaset-medya ilişkilerine,
İlişkin
gündem dışı birer konuşma yaptılar.
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Yunan kuvvetlerine karşı savaşmış mücahit
Makbule Efe’yi ve 18 Mart Çanakkale şehitlerini andığına,
Çorum
Milletvekili Agâh Kafkas, TBMM-Japonya Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı
olarak Japonya’da yaşanan afet nedeniyle Japon halkına başsağlığı dilediğine,
İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras, nevruzu kutladığına,
Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan, Japonya’da yaşanan afet nedeniyle Japon milletine
başsağlığı ve Çanakkale şehitlerimize rahmet dilediğine,
Eskişehir
Milletvekili H. Tayfun İçli:
Japonya’da
yaşanan afet nedeniyle Japon halkına taziyelerini sunduğuna,
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan’ın gazetecilerle ilgili dile getirdiği kanun tasarısına;
Çanakkale
Milletvekili Mehmet Daniş, Çanakkale şehitlerini andığına,
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, ülkemizin bir deprem bölgesi olduğuna ve Başbakanın
Mersin Akkuyu’da nükleer santral yapımında ısrar etmesine,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, çiftçilerin sıkıntılarına ve Hükûmet tarafından
piyasa koşullarının insafına terk edilmesine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır:
Mersin
Akkuyu ve Sinop’ta yapılacak olan nükleer santraller konusunda Hükûmeti,
inatlaşmadan bir daha düşünmeye, değerlendirmeye davet ettiğine,
MHP Grubu
olarak Çanakkale şehitlerine rahmet dilediğine;
Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy, nükleer enerjinin çok önemli bir teknoloji olduğuna,
bunun inatla bir ilgisi olmadığına,
İlişkin
birer açıklamada bulundular.
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat ve 21 milletvekilinin, Kahramanmaraş’taki göçük
olayının nedenlerinin (10/1078),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, terör ve terörle mücadeleden
doğan zararların tazmin edilmesinde yaşanan sorunların (10/1080),
Araştırılması;
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 22 milletvekilinin, nişasta bazlı şeker
üretimindeki sorunların ve tüketiminin insan sağlığına etkilerinin
araştırılarak (10/1079),
Antalya
Milletvekili Tayfur Süner ve 25 milletvekilinin, kayıt dışı istihdam
edilenlerin kayıt altına alınması için (10/1081),
Alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi;
Amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi
kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) görüşmeleri ikinci bölümüne kadar
kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır
bulunmadığından ertelendi.
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, grubuna,
Tunceli
Milletvekili Kamer Genç, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına,
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, şahsına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, şahsına ve
grubuna,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
2’nci
sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif
Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59’uncu
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu (2/879) (S. Sayısı: 697 ve 697’ye 1’inci Ek) ikinci görüşmesi tamamlanarak yapılan gizli oylamalardan
sonra kabul edildi.
22 Mart
2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 21.38’de son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
Yusuf COŞKUN Gülşen
ORHAN |
Bingöl Van |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 106
II.- GELEN KÂĞITLAR
18 Mart 2011 Cuma
Teklifler
1.-
Gaziantep Milletvekili Fatma Şahin ve 30 Milletvekilinin; Kadın ve Aile
Bireylerinin Şiddetten Korunmasına Dair Kanun Teklifi (2/886) (Kadın Erkek
Fırsat Eşitliği; Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; İçişleri ile Adalet Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2011)
2.- Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi ile Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın;
Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/887) (Plan
ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)
Raporlar
1.-
Türkiyede Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair
Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında
Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1011)
(S. Sayısı: 699) (Dağıtma tarihi: 18.3.2011) (GÜNDEME)
2.-
Tabiatı ve Biyolojik Çeşitliliği Koruma Kanunu Tasarısı ve Çevre Komisyonu
Raporu (1/964) (S. Sayısı: 701) (Dağıtma tarihi: 18.3.2011) (GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.-
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Amerika seyahatine ve bazı hakim
ve savcıların Amerika’da eyalet sistemini incelediği iddiasına ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17747)
2.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, kanser hastası bir mahkuma ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17748)
3.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Van F Tipi Cezaevindeki bir tutuklunun tedavisine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17804)
4.-
İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci
maddesinin yürürlüğe girmesi nedeniyle gerçekleşen tahliyelere ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17806)
5.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, Ceza Muhakemesi Kanununun 102 nci
maddesinin yürürlüğe girmesi nedeniyle gerçekleşen tahliyelere ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17807)
6.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İzmir Kırıklar 2 Nolu F Tipi Kapalı Cezaevi
Müdürüyle ilgili bazı iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17808)
7.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, Yüksekova-Van karayolu üzerinde yaşanan bir olayla
ilgili iddialara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17809)
8.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Erzurum-Oltu Cezaevindeki bir hükümlünün sağlık
sorununa ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17853)
9.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, cezaevlerindeki işkence ve kötü muamele iddialarına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17854)
10.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, bir tutukluya ve hükümlülerin başka cezaevine
nakilleri ve tedavilerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17855)
11.-
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, tutuklu bulunan çocuklara ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17856)
12.-
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, tutuklu ve hükümlü sayısına ve
dosyaların Yargıtayda beklemesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17857)
13.-
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, mobbingle mücadeleye ilişkin Adalet
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17858)
14.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, Wikileaks’in yayınladığı
belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18155)
15.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Lübnan’da yaşanan hükümet krizi
nedeniyle Dışişleri Bakanının yaptığı görüşmelere ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18156)
16.-
İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, özelleştirme işlemlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18160)
17.-
Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, ara malı ithalatına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18161)
18.-
İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, bir bakanla ilgili suikast iddiası ve
Genelkurmay Karargâhında yapılan aramaya ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18163)
19.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, 2010 yılında kadına yönelik şiddet
olayları sebebiyle ölümlere, açılan soruşturmalar ile davalara ve AİHM’ye
yapılan başvurulara ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18164)
20.- Van
Milletvekili Özdal Üçer’in, tutuklu ve hükümlülerin ikametgahlarına yakın
yerlerdeki cezaevlerine yerleştirilmelerine ve bir hükümlü yakınının
başvurusuna ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18165)
21.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Emet Bor İşletme Müdürlüğünde çalışan tiraj
işi alt işveren işçilerinin sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18171)
22.-
İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Düzce’nin kalkınması için alınacak
tedbirlere ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
yazılı soru önergesi (7/18179)
23.-
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Yeni Türk Lirasının tedavülden
kaldırılması işlemine ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali
Babacan) yazılı soru önergesi (7/18181)
24.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da 2009-2010 yıllarında şiddete
maruz kalan kadınlara ve alınan önlemlere ilişkin Devlet Bakanından (Selma
Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18182)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’taki özürlü
vatandaşlara ve sorunlarına ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf)
yazılı soru önergesi (7/18183)
26.-
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, köy korucularının özlük haklarına ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18189)
27.-
Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş’ta mikro kredi uygulamasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18190)
28.-
Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, bir avukatla ilgili bazı iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18191)
29.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, köy ve mahalle muhtarlarının Bağ-Kur ve
SGK primlerinin ödenmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18192)
30.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Kocaeli-Dilovası Beldesindeki çevre
kirliliği ile ilgili kurulan Meclis Araştırması Komisyonunun önerileri hakkında
yapılan çalışmalara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18193)
31.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gelir İdaresi Başkanlığınca uzmanlık sınavı
açılıp açılmayacağına ve ücret adaletsizliğine ilişkin Maliye Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18194)
32.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, özel tiyatrolara vergi indirimi uygulanıp
uygulanmayacağına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18195)
33.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, kamuya ait bazı taşınmazların rayiç
yıllık kira bedeline ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18196)
34.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, İstanbul Beykoz Su Ürünleri Lisesinin
bakım, onarım ve tadilatına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18199)
35.-
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Türkiye Bilinçli Gençlik Projesine
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18200)
36.-
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, öğretmen açığına ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18201)
37.-
Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bazı kişilerin açıktan atama yoluyla
öğretmen olarak atandığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18202)
38.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te Ulaştırma Bölge
Müdürlüğünün veya şubesinin açılmasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18208)
39.-
İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Zonguldak’ın genel ulaşım sorununun
çözümüne ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18209)
40.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, Kocaeli-Dilovası Beldesinde bulunan
mevcut tesislere ve kirliliğe karşı alınması gereken önlemlere ilişkin Sanayi
ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18214)
41.-
Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Tunus ve Mısır’da meydana gelen halk
ayaklanmalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18215)
42.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, açılış törenlerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18216)
43.-
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Şırnak’taki bazı yol çalışmalarına ve
havaalanı projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18217)
44.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, telefon dinlemelerine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18218)
45.-
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, çocukların cinsel istismarının
önlenmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18219)
46.-
İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, suikast girişimi iddialarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18220)
47.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza
Ertemür’ün, daha önce hizmete açılmış yerlerin tekrar açılışının
yapıldığı iddialarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18222)
48.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Edirne F Tipi Cezaevindeki bir
tutukluya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18223)
49.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, suikast iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18224)
50.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, nişasta bazlı şeker üretimi ve
kullanımına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18225)
51.-
İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, suikast iddiasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18226)
52.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, gözaltında kaybolan kişilere ve toplu mezarlara
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18227)
53.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İran sınırında öldürülen köylülere ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18228)
54.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, mevsimlik tarım işçilerine yönelik
çalışmalara ve sorunlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18235)
55.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18236)
56.-
Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, HES projelerine ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18237)
57.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, Doğu Karadeniz’de hidroelektrik santrali
kurmak amacıyla yapılan barajlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18240)
58.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/18244)
59.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, TRT’de yayınlanan bir habere ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/18247)
60.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, TRT personeline ve programlarına ilişkin
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi
(7/18248)
61.-
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/18251)
62.-
Bursa Milletvekili Hamza Hamit Homriş’in, İznik Ayasofya Camisinin kilise
olarak tahsis edildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı
soru önergesi (7/18252)
63.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi
(7/18253)
64.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/18255)
65.-
Bursa Milletvekili Onur Öymen’in, Mavi Marmara saldırısında Amerika’nın
tutumuna ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18257)
66.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Elazığ-Alacakaya’da meydana gelen bir
saldırı olayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18263)
67.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul-Ulus’ta mezarlık olarak
kullanılan yeşil alana ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18264)
68.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, bazı valilerin yaptıkları konuşma ve
davranışlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18265)
69.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, bir trompet sanatçısının gözaltına alınmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18266)
70.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Kars’taki bir heykelin yıkılmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18267)
71.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18268)
72.-
İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, kırmızı bültenle aranan firari bir sanığın
yakalanması çalışmalarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18269)
73.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, çiftçilere Hazine arazilerinin satılmasına ve
enerji kaynaklarında vergi indirimine gidilmesine ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18270)
74.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18271)
75.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18273)
76.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman Gölbaşı Anadolu Lisesinin yeni
bina ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18275)
77.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan
personele ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18276)
78.-
Niğde Milletvekili Mümin İnan’ın, KOSGEB kredilerine ilişkin Sanayi ve Ticaret
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18283)
79.-
İzmir Milletvekili Kâmil Erdal Sipahi’nin, Erdemir’in özelleştirilmesinden
sonra bölgede yaşanan istihdam sorununa ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18284)
80.-
İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun, bilişim vadisi projesine ilişkin
Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18285)
81.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18286)
82.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, TCDD’deki geçici kamu işçilerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18291)
83.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve
yatırımlara ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18292)
84.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Eskişehir’deki bir mahallenin üst
geçit ihtiyacına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18293)
85.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, havaalanı inşaatlarına ilişkin Ulaştırma
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18294)
No.: 107
21 Mart 2011 Pazartesi
Tasarı
1.-
Askeri Hakimler Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun
Tasarısı (1/1014) (Milli Savunma; Plan ve Bütçe; Anayasa ve Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2011)
Teklif
1.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 4721 Sayılı Türk Medeni Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/888) (Kadın Erkek Fırsat
Eşitliği ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.3.2011)
Raporlar
1.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji
Enstitüsü Arasında İslam Ülkeleri Standardlar ve Metroloji Enstitüsünün
Türkiyede Kurulması Hakkında Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/1008) (S. Sayısı: 702)
(Dağıtma tarihi: 21.3.2011) (GÜNDEME)
2.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ve Pakistan İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında
Planlama Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/928) (S.
Sayısı: 703) (Dağıtma tarihi: 21.3.2011) (GÜNDEME)
3.-
Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Ürdün Haşimi Krallığı Hükümeti Arasında Gümrük
Konularında İşbirliği ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/934) (S.
Sayısı: 704) (Dağıtma tarihi: 21.3.2011) (GÜNDEME)
Sözlü Soru Önergeleri
1.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, Karaman-Sarıveliler’de Ziraat Bankasının
şube açmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan)
sözlü soru önergesi (6/2339) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
2.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, üniversite hastanelerinde çalışan
sözleşmeli personelin yemek ücretlerinde düzenleme yapılmasına ilişkin Maliye
Bakanından sözlü soru önergesi (6/2340) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
3.-
Karaman Milletvekili Hasan Çalış’ın, üniversite hastanelerinde çalışan
personelin tayin ve nakil işlemlerindeki sorunların çözümüne ilişkin
Başbakandan sözlü soru önergesi (6/2341) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
4.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Hoçivan Hasköy’ün içme suyu
şebekesi ihtiyacına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2342) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
5.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri’deki çiftçilere ödenecek destek
miktarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2343)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
6.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı’ya bağlı köy yollarının, içme suyu
şebekelerinin ve kanalizasyonlarının onarımına ilişkin İçişleri Bakanından
sözlü soru önergesi (6/2344) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
7.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri Merkez ve ilçelerindeki su şebekesi
ve kanalizasyon ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2345) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
8.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki internet kesintilerine ilişkin
Ulaştırma Bakanından sözlü soru önergesi (6/2346) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/03/2011)
9.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Devlet Hastanesinin anjiografi
cihazı ve psikiyatri doktoru ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2347) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
10.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, üniversitelerde uluslararası yarışmalar
için sporcu yetiştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru
önergesi (6/2348) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
11.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde
belediyelerin arşivlerindeki yetersizliğe ilişkin İçişleri Bakanından sözlü
soru önergesi (6/2349) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
12.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, bir vakıf üniversitesine bir taşınmazın çok
düşük kira bedeliyle tahsis edildiği iddiasına ilişkin Başbakandan sözlü soru
önergesi (6/2350) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
13.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Hoçivan Hasköy’de öğrenci yurdu
yapılıp yapılmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi
(6/2351) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, çocuk hasta bezinin sosyal güvenlik kapsamına
alınmasının kolaylaştırılmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18748) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
2.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir avukat ile ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18749) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/03/2011)
3.-
Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, akaryakıt ürünlerindeki vergi oranlarına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18750) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/03/2011)
4.-
Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün, Tekel’in alkollü içkiler bölümünün
özelleştirilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18751)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
5.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, 2003-2010 yıllarında tutuklanan gazeteci
sayısına ve polis atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18752) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
6.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, özelleştirilen maden sahalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18753) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/03/2011)
7.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’da yasa dışı dinleme yapıldığı
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18754) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
8.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Hasankeyf’teki Yeniden Yerleşim Eylem
Planına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18755) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
9.-
İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, kiralanan maden sahalarına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18756) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/03/2011)
10.-
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bazı yargı mensupları ile
görüştüğü iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18757)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
11.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir davanın sanıkları ile ilgili yer
değiştirme işlemine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18758)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
12.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki aile ve çocuk mahkemelerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18759) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/03/2011)
13.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki aile ve çocuk mahkemelerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18760) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/03/2011)
14.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, işçi şikâyetlerinin bölge müdürlüklerince
denetlenmesine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18761) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
15.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Torba Yasa Tasarısındaki deneme süresiyle
ilgili hükme ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18762) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
16.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yeni bir sendikalar kanunu taslağının
hazırlanıp hazırlanmayacağına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18763) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
17.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, mera alanlarında verilen taş
ocağı ruhsatlarına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18764) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
18.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Mudanya Küçükyenice Göletinin
yapımına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/18765)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
19.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünün toprak
döküm yeri ihalelerine ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18766) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
20.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki atık suların bertarafına ilişkin
Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/18767) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/03/2011)
21.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, RTÜK tarafından bir radyo
programcısının uyarılmasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/18768) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/03/2011)
22.-
Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, bir radyo programına RTÜK’ün verdiği
cezaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı
soru önergesi (7/18769) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
23.-
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, bir televizyon programı ile ilgili
RTÜK kararına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç)
yazılı soru önergesi (7/18770) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
24.-
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TRT Haber kanalındaki bir programa
ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/18771) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
25.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yardımcı hizmetler sınıfındaki personelin
durumuna ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/18772) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
26.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 606 sıra sayılı Kanun Tasarısının kariyer
uzmanlığıyla ilgili hükmüne ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı
soru önergesi (7/18773) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
27.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 6111 sayılı Kanunun kamu işçileri ile
ilgili bir hükmüne ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi
(7/18774) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
28.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 606 sıra sayılı Kanun Tasarısının kariyer
uzmanlıkların farklılaştırılmasıyla ilgili düzenlemesine ilişkin Devlet
Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/18775) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
29.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 6111 sayılı Kanunun bazı hükümlerine
ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/18776)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
30.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 606 sıra sayılı Kanun Tasarısındaki bir
hükme ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı) yazılı soru önergesi (7/18777)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
31.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki şehir plancısı istihdamına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18778) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/03/2011)
32.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, son on yıldaki intihar ve cinayet
olaylarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18779)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
33.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, Afyonkarahisar-Beyyazı Kasabası
yakınındaki taş ocağı firmasının neden olduğu sorunlara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18780) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
34.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, Bartın’daki bir belde
belediyesinin personel alım sınavının iptal edilmesine ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18781) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
35.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karabük’e yeni bir hal binası yapılıp
yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18782)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
36.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri ve ilçelerine yeni hal binası
yapılıp yapılmayacağına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18783) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
37.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri
Merkez ve ilçelerindeki içme suyu ve kanalizasyon şebekelerinin yenilenmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18784) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
38.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Hoçivan Hasköy’de yaşanan bazı
sorunlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18785) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/03/2011)
39.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, otoban ve bölünmüş yollardaki hız
sınırlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18786)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
40.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki kilim tezgâhlarına
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18787) (Başkanlığa
geliş tarihi: 07/03/2011)
41.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’in ilçelerinde turizm ilçe
müdürlükleri oluşturulmasına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18788) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
42.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki kütüphanelere ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18789) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/03/2011)
43.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki taşınmaz kültür
varlıklarının restorasyonu projelerine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18790) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
44.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, film çekimleri için kullanılacak plato
şehirlere ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18791)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
45.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karabük Merkez ve ilçelerinde turizmin
geliştirilmesine yönelik çalışmalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18792) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
46.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı il merkezi, ilçe ve köylerin kitap
ihtiyaçlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18793) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
47.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri’de turizmin geliştirilmesine
ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18794) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/03/2011)
48.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat-Zile’ye bağlı Güzelbeyli Beldesinin
pancar boşaltma bandı ihtiyacına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18795) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
49.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te tahakkuk ettirilen ve
tahsil edilen vergilere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18796) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
50.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te yapılan vergi
incelemelerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18797)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
51.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, kamu yatırımları ve özelleştirmelerden
elde edilen gelirlere ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18798)
(Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
52.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 606 sıra sayılı Kanun Tasarısının kamu
avukatlarıyla ilgili düzenlemesine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18799) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
53.-
İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bir dergide Atatürk Orman Çiftliğinin
adının değiştirilerek yazılmasına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18800) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
54.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’te okuma-yazma bilmeyen
vatandaşlar için açılan kurslara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18801) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
55.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, okullarda yaşanan şiddet olaylarının
önlenmesine yönelik çalışmalara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18802) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
56.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Karabük’teki okullarda ilk yardım seti
ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18803)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
57.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da taşımalı eğitime geçildikten
sonra 1, 2 ve 3 üncü sınıfları açık olan okullara ve öğrenci sayılarına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18804) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/03/2011)
58.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri Merkez, ilçe ve köy okullarındaki
ilk yardım seti ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18805) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
59.-
Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, BSE hastalığı riskine ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18806) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
60.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Gemlik Hamidiye köyünün ebe
ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18807) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/03/2011)
61.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri Merkez, ilçe ve köylerindeki sağlık
personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18808)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
62.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, epilepsi hastalığında kullanılan bir ilaca
ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18809) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
63.-
Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, organ bağışına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18810) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
64.-
Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, BSE hastalığı riskine ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18811) (Başkanlığa geliş tarihi:
07/03/2011)
65.-
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Doğu Karadeniz’de 2004’de yaşanan
don afetinden mağdur olan çiftçilerin zararlarının ödenmemesine ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18812) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/03/2011)
66.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, tarım ve mera alanlarında
verilen taş ocağı ruhsatlarına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18813) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
67.-
Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, iç denetim birimine yapılan atamalarla
ilgili bazı iddialara ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18814) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
68.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, canlı hayvan ve et ithalatının
durdurulmasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18815) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
69.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Muş TİGEM İşletmesinin özelleştirilmesi
kararına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18816)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
70.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki tarım kooperatiflerine ilişkin
Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18817) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/03/2011)
71.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’a bağlı Zile-Artova karayoluna
ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18818) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07/03/2011)
72.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, TCDD’nin son beş yıl içerisindeki demiryolu
yenileme çalışmalarına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18819) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
73.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, Sivrihisar-Eskişehir-Bozüyük
Devlet Yolu Projesinin sözleşme bedelinin arttırılarak proje kapsamında olmayan
işlerin yaptırıldığı iddiasına ilişkin Bayındırlık ve İskân Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18820) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
74.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki bazı ekonomik ve sosyal
göstergelere ilişkin Devlet Bakanından (Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi
(7/18821) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
75.-
Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, engellilere yönelik evde bakım
hizmetlerine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi
(7/18822) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
76.-
Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin, tarım ve mera alanlarında
verilen taş ocağı ruhsatlarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18823) (Başkanlığa geliş tarihi: 07/03/2011)
77.-
Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, emekli astsubayların
maaşlarına ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18824)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
78.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, kaçakçılığa ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18825) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
79.-
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Afganistan’daki olaylara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18826) (Başkanlığa geliş tarihi:
09/03/2011)
80.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, sözleşmeli öğretmenlerin kadroya
geçirilmesine ve öğretmen atamalarına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/18827) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
81.-
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Burdur-Bucak’ta damla sulamaya
geçilmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18828) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/03/2011)
82.-
İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Dışişleri Bakanının Orta Doğu’da
yaşanan gelişmelerle ilgili bir açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18829) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
83.-
Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TOKİ Zonguldak Çaydeğirmeni
konutlarındaki noksan işlerin konut sahiplerine yaptırıldığı iddiasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18830) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/03/2011)
84.-
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, sahte diploma aldığı tespit edilen MİT’te
görevli bir şahıs hakkında yapılan işlemlere ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/18831) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/03/2011)
85.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mahkemelerin personel ve bina ihtiyacının
karşılanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18832)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
86.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, mübaşir kadrosunda görevli personelin genel
idari hizmetler sınıfına geçirilmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18833) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
87.-
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Tekirdağ F Tipi Cezaevinde kitap
toplatıldığı iddiasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18834)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
88.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, cezaevlerindeki sağlık hizmetlerine
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18835) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/03/2011)
89.-
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, cezaevlerinde ceza infaz kurumu semt
polikliniği oluşturulmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18836) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
90.-
Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, SSK ve Bağ-Kur emeklilerine ödenmesi
gereken zam farklarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18837) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
91.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, 606 sıra sayılı Kanun Tasarısıyla getirilmek
istenen kısmi zamanlı çalışma uygulamasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18838) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
92.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Sosyal Güvenlik Denetmenliği kadrolarına
yapılacak atamalarda mevcut tecrübeli personelden yararlanılmasına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18839)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
93.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Türkiye İş Kurumunun merkez ve taşra
kadrolarında çalışan personelin ek ödemelerine ilişkin Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18840) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/03/2011)
94.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık merkez ve taşra kadrolarında
personelin ek ödeme oranlarına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18841) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
95.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, SGK personeline fazla çalışma ücreti
verilip verilmeyeceğine ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18842) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
96.-
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, SSK ve Bağ-Kur emeklisine ödenecek zamlara
ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/18843)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/03/2011)
97.-
Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir Akcan’ın, Afyonkarahisar-Dazkırı’ya
bağlı Çiftlik köyünde yapılan ağaçlandırma çalışmalarına ilişkin Çevre ve Orman
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18844) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
98.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Erzurum’da orman ve bitki örtüsü ıslah
çalışması yapılmasına ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18845) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
99.-
Trabzon Milletvekili Süleyman Latif Yunusoğlu’nun, Avrupa Gençlik Olimpik
Oyunları Organizasyonuna ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı
soru önergesi (7/18846) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
100.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sportif eğitim uzmanı unvanının değiştirilmesine
ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/18847)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
101.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, spor müsabakalarında bahis ve şans
oyunlarından elde edilen gelirlerden Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne
aktarılan paya ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/18848) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/03/2011)
102.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, beden eğitimi ve spor yüksekokulu
mezunlarının gençlik ve spor uzmanlığı kadrolarına atanması konusunda hukuki
düzenleme yapılıp yapılmayacağına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Nafız Özak)
yazılı soru önergesi (7/18849) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
103.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü taşra
teşkilatında gençlik ve spor uzmanı çalıştırılmasına ilişkin Devlet Bakanından
(Faruk Nafız Özak) yazılı soru önergesi (7/18850) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/03/2011)
104.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Kahramanmaraş Afşin-Elbistan’da meydana
gelen göçük olayına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18851) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
105.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bazı TKİ yetkililerinin hediye aldığı
iddialarına ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18852) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
106.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, akaryakıt fiyatlarındaki artışın önlenmesine
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/18853)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
107.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Gemlik’e bağlı bazı köylerin yol
sorununa ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18854) (Başkanlığa
geliş tarihi: 08/03/2011)
108.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı
personellerine fazla çalışma ücreti verilmesine ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18855) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
109.-
Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in, Antalya-Döşemealtı Kevşirler köyünde
açılan hafriyat çukuruna ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18856) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/03/2011)
110.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Hanak’a bağlı bazı köylerin
kanalizasyon sorununa ve arıtma tesisi ihtiyacına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18857) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
111.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı’da yeni bir hal binası yapımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18858) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
112.-
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Ankara’da kar yağışına karşı
gereken tedbirlerin alınmadığı iddialarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18859) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/03/2011)
113.-
Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın, Uşak-Ulubey Belediyesine itfaiye eri
alımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18860) (Başkanlığa
geliş tarihi: 09/03/2011)
114.-
Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir davadan yargılananların CMK’nın 102.
maddesi kapsamında tahliye edilmesine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18861) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
115.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa’da bir tarihi hamamın çevre
düzenlemesinin yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18862) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
116.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Yenişehir’e bağlı bazı köy yollarının
yapımına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18863) (Başkanlığa
geliş tarihi: 10/03/2011)
117.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, bir il emniyet müdürünün “Göçün Suç
Üzerindeki Etkileri” konulu çalıştayda yaptığı konuşmaya ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18864) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/03/2011)
118.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bitlis’te bir toplantıda teknik
cihazlarla ses ve görüntü kaydı alınmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18865) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/03/2011)
119.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, veri hazırlama kontrol işletmenliği
kadrolarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18866)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
120.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, gelir uzmanlığı sınavına ilişkin Maliye
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18867) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
121.-
Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Muğla-Marmaris Bozburun Beldesinde Hazine
tarafından el konulan arazilere ve açılan davalara ilişkin Maliye Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18868) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/03/2011)
122.-
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, Bursa-Gemlik’e bağlı bir köy okulunun
kapatılmasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18869)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
123.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri’de taşımalı eğitime ve branş
öğretmen ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18870) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
124.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Hakkâri Üniversitesinin öğretim görevlisi
ve öğrenci yurdu ihtiyacına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18871) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
125.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yeni kurulan bir üniversitenin öğretim
üyeliği kadro ilanına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18872) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
126.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı’da ilköğretim kurumlarının
ihtiyaçlarının giderilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18873) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
127.-
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Karadeniz Teknik Üniversitesinde
bazı idari işlemler dolayısıyla bir dernek adına zorunlu bağış toplandığı
iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18874)
(Başkanlığa geliş tarihi: 09/03/2011)
128.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Bingöl’ün Sancak Beldesine ortaöğretim
kurumu açılıp açılmayacağına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18875) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
129.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, sağlık sektöründeki sorunlara ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18876) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/03/2011)
130.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan-Hoçivan Hasköy ve bazı köylerin
sağlık ocağı ve tıbbi malzeme ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18877) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
131.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çankırı Merkezi, ilçeleri ve köylerindeki
sağlık personeli ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18878) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
132.-
Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, ağız ve diş sağlığı merkezleri
hasta hakları kurullarının oluşumuna ve çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18879) (Başkanlığa geliş tarihi: 09/03/2011)
133.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Tarım Satış Kooperatif ve Birlikleri
Hakkında Kanunun kapsamına ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18880) (Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
134.-
Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Bakanlığın ölçüm cihazları ile ilgili
yayımladığı yönetmeliğe ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18881) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
135.-
Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu’nun, Alo 174 Gıda Hattına ilişkin Tarım
ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18882) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
136.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun, şap hastalığına yönelik alınan
tedbirlere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18883)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
137.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, RTÜK’ün yazılım ihalesine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/18884)
(Başkanlığa geliş tarihi: 08/03/2011)
138.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Doğu ve Güneydoğu illerinde 2010 yılı
projelerine ayrılan yatırım tutarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18885) (Başkanlığa geliş
tarihi: 08/03/2011)
139.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansının yaptığı harcamalara ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından soru önergesi
(7/18886) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/03/2011)
140.-
Iğdır Milletvekili Pervin Buldan’ın, vefatı dolayısıyla Devlet töreni
düzenlenmeyen TBMM üyelerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından
yazılı soru önergesi (7/18887) (Başkanlığa geliş tarihi: 04/03/2011)
No.: 108
22 Mart 2011 Salı
Tasarılar
1.-
Türkiye Gençlik Ajansının Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı (1/1015)
(Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.3.2011)
2.-
Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1016) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.3.2011)
Teklifler
1.- Adana
Milletvekili Necdet Ünüvar ve 1 Milletvekilinin; Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/889) (İçişleri; Sağlık, Aile, Çalışma ve
Sosyal İşler ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
21.3.2011)
2.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez ve 4 Milletvekilinin; 4721 Sayılı
Türk Medeni Kanununa Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/890)
(Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 7.3.2011)
3.- Bursa
Milletvekili H.Hamit Homriş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 2 Milletvekilinin; Dört İlçe ve İnegöl Adıyla Yeni Bir İl
Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/891) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2011)
4.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu’nun; Nişasta Bazlı Şeker Kotasının
Düşürülmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/892) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonlarına)
(Başkanlığa geliş tarihi: 9.3.2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve 26
Milletvekilinin, şeker hastalarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1082) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/03/2011)
2.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20
Milletvekilinin, Niğde-Çiftlik İlçesi’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1083) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/03/2011)
3.- Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 20
Milletvekilinin, Niğde-Çamardı İlçesi’nin ekonomik ve sosyal sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1084) (Başkanlığa geliş tarihi:
03/03/2011)
4.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 23
Milletvekilinin, iptal edilen Kamu Personeli Seçme Sınavı nedeniyle mağdur
olanların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1085)
(Başkanlığa geliş tarihi: 03/03/2011)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru
Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ceza
Muhakemesi Kanununun 102 nci maddesinin yürürlüğe girmesi nedeniyle gerçekleşen
tahliyelere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17797)
2.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,
antidepresan ve antipsikotik ilaç kullanım miktarına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/17803)
3.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, AİHM’nin Hrant Dink davası kararı
doğrultusunda sorumlular hakkında işlem yapılmasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17805)
4.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, tıbbi mümessillerin hastane ve aile sağlığı
merkezlerine girmelerinin yasaklanmasına ve ilaç şirketlerinden alınan
promosyonlara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17910)
5.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Van-Başkale’de ambulansa yapılan bir sigara
kaçakçılığı olayına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17912)
6.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in,
Bursa-Nilüfer’de sağlık tesislerinin yapımına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17913)
7.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın,
Kırklareli-Babaeski’nin hastane ihtiyacına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17914)
8.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un,
mobbing sebebiyle yapılan başvurulara ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17915)
9.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un, mobbingle mücadeleye ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17916)
22 Mart 2011 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 80’inci Birleşimini
açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
IV.- ÖLÜM, SAYGI DURUŞU VE TAZİYELER
1.- Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın
vefatı nedeniyle saygı duruşu
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bir kısmınızın malumudur, bir kısım
arkadaşlarımız duymamışlardır ama Elâzığ Milletvekili Sayın Hamza Yanılmaz
bugün itibarıyla Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur.
Sayın
Yanılmaz’ın aziz hatırası önünde Genel Kurulu bir dakikalık saygı duruşuna
davet ediyorum.
(Saygı
duruşunda bulunuldu)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
2.- Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan
rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Milletvekili Arkadaşımız Sayın Hamza
Yanılmaz’a Allah’tan rahmet diliyorum. Milletvekili arkadaşlarımıza, AK PARTİ
camiasına, kederli ailelerine ve milletimize de başsağlığı ve sabır diliyorum.
Ayrıca,
bir trafik kazasında yaralanan Şanlıurfa Milletvekili Sayın İbrahim Binici’ye
de Allah’tan şifa talep ediyorum.
Sayın
Bozdağ, buyurun efendim.
3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet,
ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, Elâzığ Milletvekilimiz Sayın Hamza Yanılmaz
Hakk’ın rahmetine kavuşmuştur. Ben, AK PARTİ Grubu adına kendisine Allah’tan
rahmet diliyorum, kederli ailesine, yakınlarına ve sevenlerine başsağlığı
diliyorum, makamı cennet olsun diliyorum. 23’üncü Dönem Parlamentosunda
milletine ve devletine hayırlı işlerde hizmet yarışında bulundu. Kendisine
grubumuz adına rahmet diliyorum. Allah rahmet etsin.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Sayın
Şandır…
4.- Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan
rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Biz de
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, Hakk’ın rahmetine kavuşan Hamza
Yanılmaz kardeşimize yüce Allah’tan rahmetler diliyoruz, ailesine, sevenlerine,
yakınlarına, tüm Elazığ’a, Adalet ve Kalkınma Partisi camiasına başsağlığı
diliyoruz. Allah rahmet eylesin.
Söz
verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Hamzaçebi…
5.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan
rahmet, ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediğine
ilişkin konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben de
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Hakk’ın rahmetine kavuşan Elâzığ
Milletvekilimiz Hamza Yanılmaz’a Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine,
yakınlarına, Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna sabır ve başsağlığı diliyorum.
Tüm Elazığlıların başı sağ olsun.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın
Kaplan…
6.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet,
ailesine, AK PARTİ camiasına ve yakınlarına başsağlığı dilediğine ilişkin
konuşması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Elâzığ
Milletvekilimiz Sayın Hamza Yanılmaz’ın vefatı nedeniyle Allah’tan rahmet
diliyor, ailesine başsağlığı diliyoruz.
Ayrıca,
Şanlıurfa Milletvekilimiz İbrahim Binici’ye de acil şifalar diliyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, Sayın Hamza Yanılmaz milletvekili arkadaşımızın
cenazesi yarın Elâzığ’da, büyük ihtimalle öğle namazından sonra kılınacak
cenaze namazını müteakip defnedilecektir. Tekrar kendisine rahmet diliyorum,
ruhu şad olsun.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Dünya Su Günü münasebetiyle söz isteyen Siirt Milletvekili Afif
Demirkıran’a aittir.
Sayın
Demirkıran, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
V.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Siirt Milletvekili Afif
Demirkıran’ın, 22 Mart Dünya Su Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Mart Dünya Su
Günü münasebetiyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce ben de Elâzığ Milletvekilimiz, değerli dostum Hamza Yanılmaz’a
Allah’tan rahmet diliyorum; kederli ailesine, tüm sevenlerine ve Parlamentomuza
başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, ilk kez 1992 yılında, Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma
Konferansı’nda, dünyada giderek artan temiz su sorununa dikkat çekmek, su
kaynaklarının korunması ve çoğaltılması konusunda somut adımların atılmasını
teşvik etmek ve genelde su sorununu gündemde tutmak amacıyla her yıl 22 Mart
gününün Dünya Su Günü olarak kutlanmasına karar verilmiştir.
Her yıl
farklı bir temayla kutlanan Dünya Su Günü’nün bu seneki konusu “şehir sularının
yönetimi” olarak belirlenmiştir. Bu temanın belirlenmesindeki ana etken,
şehirlerde yaşayan dünya nüfusunun hızlı bir şekilde artması gerçeğidir.
Şehirler büyümeye devam ederken gecekondu ve kenar mahallelerde yaşayan nüfus
oranı da artmakta ve bununla beraber kentsel altyapı meseleleri de
büyümektedir. Bu manada 2011 yılı Dünya Su Günü’nün hedefi, hızlı kentsel nüfus
artışı, sanayileşmenin ve iklim değişikliğinin sebep olduğu belirsizlikler ve
doğal afetlerin kentsel su sistemleri üzerindeki etkileri konularına
uluslararası kamuoyunun dikkatini çekmektir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; su bireylerin en temel ihtiyacı olma ve
başlıca ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliğiyle ulusların devamlılığı
için hayati bir kaynaktır. Ülkelerin sosyal ve ekonomik faaliyetlerinin
sürdürülebilir bir kalkınma stratejisi çerçevesinde sürmesi, büyük ölçüde,
temiz ve yeterli su kaynaklarına sahip olmaya ve bu kaynakların tasarruflu ve
verimli kullanımına bağlıdır.
Değerli
arkadaşlar, hâlen, dünyada 1 milyarı aşkın nüfus temiz içme ve kullanım
suyundan yoksundur. 2 milyarı aşkın kişi de maalesef sağlıklı suya hasrettir ve
su kirliliği de dünya çapında önemli bir sorun olup, her yıl dünyada 5 milyonu
aşkın insan su ile ilgili hastalıklar nedeniyle ölmektedir. Gerekli önlemler
alınmadığı takdirde 2025 yılında dünya nüfusunun üçte 1’i şiddetli derecede su
sıkıntısı çekecektir.
İşte, bu
nedenledir ki yukarıda ifade ettiğim sorunlara çözüm üretmek, dünyanın dört bir
tarafında politik ve toplumsal su bilincini geliştirerek global su anlayışını
yerleştirmek ve su kullanımında sorumluluk ilkesini yaygınlaştırmak üzere her
yıl 22 Martta Dünya Su Günü kutlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, ülkemiz de su zengini bir ülke değildir. Su zengini ülkeler yılda
fert başına 10 bin metreküp su sahibi olan ülkelerdir. Bizde maalesef 2 bin
metreküpün altındadır kişi başına yıllık su tüketimi ve yer altı ve yer üstü
sularımızın tamamı yıllık 112 milyar metreküp civarındadır. Bunun da ancak
maalesef sadece 44 milyar metreküpü hâlihazırda kullanılabilmektedir. Gerçi
Hükûmetimiz yapmış olduğu planlamayla 2030 yılına kadar bu suyun tamamını
kullanılabilir hâle getirecek olmakla beraber bugünkü şartlarda kullanılan su
potansiyelimizin 31 milyar metreküpü tarımda, 5 milyar metreküpü sanayide, 7
milyar metreküpü de içme ve kullanma suyunda kullanılmaktadır ve çoğunluk
tarımda olduğu için eğer biz tarımımızı yağmurlama, damlama sistemine tamamen
adapte edebilecek durumda olabilirsek yüzde 30-40 civarında bir tasarruf elde
edebilme imkânımız olur ki o da neredeyse sanayide ve evlerde kullandığımız
suyun tamamına denk gelecektir.
Değerli
arkadaşlar, tabii zamanımız çok sınırlı olduğu için GAP projesine değinemeyeceğim
çünkü dünyanın gerçekten en büyük su projelerinden bir tanesidir. Öte yandan
su, Türkiye’de enerjide çok ciddi şekilde kullanılmaktadır. Elektrik
üretimimizin önemli bir kısmı hidroelektrik santrallerinden karşılanmaktadır ve
bunun 180 milyar kilovatsaate kadar çıkabilme imkânı var.
Arkadaşlar,
tabii GAP bölgesi deyince benim ilim Siirt de GAP bölgesindedir ve benim ilimde
de Botan Çayı ve kolları üzerinde yirmi civarında, aşağı yukarı 1.700 megavat
civarında HES projesi mevcuttur, bir tanesi üretime geçmiş bulunuyor, birkaç
tanesi yapım halindedir, diğerlerinin planlaması devam ediyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) – Toparlıyorum…
BAŞKAN –
Yok, kuralları koyduk, beş dakikalık süre tamamlandı.
Teşekkür
ederim.
AFİF
DEMİRKIRAN (Devamla) – Peki.
Bu
vesileyle yüce Parlamentoyu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Afif Bey.
Gündem
dışı ikinci söz, nevruz ve önemi hakkında söz isteyen Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’ye aittir.
Sayın
Köse, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, Nevruz Bayramı ve önemine ilişkin gündem dışı konuşması
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 21 Mart Nevruz Bayramı
ve önemi üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce
heyetinizi ve yurttaşlarımızı saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, bugün Elâzığ Milletvekilimiz Sayın Hamza Yanılmaz’ı kaybetmiş bulunmaktayız.
Allah’tan rahmet diliyor, ailesine başsağlığı diliyorum.
Değerli
arkadaşlar, “yeni gün” anlamına gelen nevruz, sadece bir etnik kökene, dine,
mezhebe, millete mal edilmeyecek kadar geniş, kapsamlı bir bayramdır. Asya’nın
bir ucundan Balkanlara kadar geniş bir coğrafyada doğanın dirilişi, baharın
gelişi anlamında bir bayram havasında kutlanmaktadır. Doğanın dirilişi demek,
tabiatın yeniden can bulması demektir. Oysa dünyada ve ülkemizde rant uğruna
doğa yok edildi. Ne yazık ki artık doğanın dirilişini gerçek anlamıyla
görememekteyiz.
Nevruz
“kardeşlik” demektir ama kardeşlerin arasına nifak sokuluyor, insanlar kamplara
bölünüyor. Bu bağlamda, ülkemizde halk Alevi-Sünni, Türk-Kürt, laik-antilaik
diye ayrıştırılmaya başlandı. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak buna müsaade
etmeyeceğiz. Oysa nevruzda kutuplaşma, kamplaşma ve öfke yoktur; hoşgörü,
birlik, beraberlik ve dayanışma vardır.
Sayın
milletvekilleri, nevruzun bir de kutsal anlamı vardır: İlk insan olan Hazreti
Adem’in bugün doğduğuna inanılır. Nevruzun Alevilerin dünyasında da ayrı bir
değeri ve kutsallığı vardır. Aleviler, nevruzu, diğer ismi Ebu Turab olan
Hazreti Ali’nin doğum günü olarak kabul etmektedirler. Ebu Turab’ın Türkçesi
“toprağın oğlu” demektir yani Aleviler nevruzda toprağın dirilişini,
canlanmasını ve hayat bulmasını Hazreti Ali ile özdeşleştirirler.
Sayın
milletvekilleri, nevruz, kardeşliğimizin pekişmesi için bir vesile olarak
düşünülmelidir. Nevruzda Devrimci Kawa zalim krala karşı dövüşmüş ve zafer
kazanmıştır. Diğer yanda Ergenekon vardır, demirden dağ delinip geçilmiştir.
Kurtuluş vardır nevruzda ama maalesef nevruz resmî bir bayram değildir henüz.
21 martın nevruz resmî bayramı olarak kutlanması amacıyla bir yasa teklifi
vermiştim. Bunun kabul edilmesi tüm toplum tarafından beklenmektedir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; siz hiç tek notalı bir şarkı duydunuz mu?
Çünkü yoktur. farklı farklı sesler ve notalar vardır, bunların bir araya
gelmesiyle bir şarkı oluşur, o zaman daha güzel bir ses ortaya çıkmış olur.
Tıpkı bunun gibi, toplumlarda önemli olan farklı sesler kabul edilmektedir.
Onlara toplumun bir parçası gibi bakabilmek demokrasinin kültüründe vardır.
İnsanlara mezhebi, cinsiyeti, etnik kökeninden dolayı farklı bakmak doğru
değildir.
Değerli
arkadaşlar, Nevruz Hakkâri’de Zozan’dır, Ağrı’da Dilan, Diyarbakır’da
Lorke’dir, Ege’de efe, Karadeniz’de horondur ve Tunceli’de Bozatlı Hızır’dır
Nevruz.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Genel Başkanımızın dediği gibi 2011
Nevruz’unun Türkiye için yeni bir başlangıç, halkın iktidarına gidiş günü
olmasını diliyorum. İstiyorum ki seçim barajı indirilsin ve gelecek nevruzlarda
vereceğimiz oylar başkasının hesabına yazılmasın. İstiyorum ki kimse kimseye
ırkından, dininden, inancından, kimliğinden dolayı üstünlük taslamasın ve yine
istiyorum ki gelecek nevruzlarda sağ elin verdiğini sol el görmesin, hiçbir ama
hiçbir kimse boynu bükük kalmasın, hiçbir çocuk yatağa aç girmesin. Yine
istiyorum ki parası olan bedelli, parası olmayan bedelsiz askerliğini yapsın ve
askerlik şubelerinin kayıtlarında kaçak, bakaya sütunları boş kalsın. Herkes
hayatına bir düzen versin istiyorum ve yine istiyorum ki gelecek nevruzlarda
Sayın Başbakan’a yan bakanın yolu Silivri’den geçmesin. Göz altına alınanlar
zincirlerle birbirine bağlanmasın, kelepçelenmesin ve sabah kapımızı polis
değil sütçü çalsın.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; büyük ozanımız Cahit Sıtkı Tarancı’nın sözleri
bize Nevruz’da istediğimiz memleketi hatırlatmaktadır. Bakın ne diyor Ozan:
“Memleket
isterim
Gök mavi,
dal yeşil, tarla sarı olsun;
Kuşların
çiçeklerin diyarı olsun.
Memleket
isterim
Ne başta
dert, ne gönülde hasret olsun;
Kardeş
kavgasına bir nihayet olsun.
Memleket
isterim
Ne zengin
fakir, ne sen ben farkı olsun;
Kış günü
herkesin evi barkı olsun.
Memleket
isterim
Yaşamak,
sevmek gibi gönülden olsun;
Olursa
bir şikâyet ölümden olsun.”
Hepinizin
Nevruz Bayramı’nı kutluyor, en derin saygılarımla yüce Meclisi tekrar
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Köse.
Gündem
dışı üçüncü söz, Kahramanmaraş ilinin sorunları hakkında söz isteyen
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’a aittir.
Sayın
Paksoy, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet
Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş ilinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Kahramanmaraş ilimizin sorunları hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu arada,
Elâzığ Milletvekilimiz Hamza Yanılmaz’a Cenabıallah’tan rahmet, yakınlarına
başsağlığı diliyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkiye’nin gerçek gündeminin Türkiye Büyük Millet Meclisine
taşınması yönünde bir yasama döneminde gösterdiğimiz gayretler sonuç vermedi.
AKP Hükûmeti, Türkiye’nin gerçek gündemi yerine kendi suni gündemini maalesef
millete dayatmaya devam ediyor. Biz, en azından “Balık bilmezse Halik
bilir." düşüncesiyle tespitlerimizi yüce Meclis ve aziz milletimizle
paylaşmayı bir görev addediyoruz.
Aslında,
ben Kahramanmaraş’ın sorunlarından bahsedeceğim ama diğer illerimizin de benzer
sorunları var. Mesela, bizim bir havaalanı sorunumuz var. İstimlak problemi
vardı, Hükûmet sekiz buçuk yılda bu konuda hiçbir adım atmadı. Kahramanmaraş’a,
sadece Ankara ve İstanbul’dan yetersiz ve düzensiz seferler yapılıyor. Bilhassa
Ankara’dan yapılan seferlerin bir günü değişiyor, bir sefer sayısı azaltılıyor;
hiçbir zaman düzenli seferler yapılmamıştır. Bütün gayretlerimize rağmen
Hükûmetten bu konuda bir katkı göremedik.
Başka:
Yolumuz yok. Sayın Başbakan rakamların esiri olmuş, yok cumhuriyet tarihinde şu
kadar yol yapılmış, AKP İktidarı döneminde şu kadar yol yapılmış. Bir de
cumhuriyet tarihî boyunca yapılan borçlarla kendi döneminizdeki borçları
kıyaslayın da millet hakikati daha iyi öğrensin.
Yolumuz
yok dedim. Kahramanmaraş 1 milyonu aşkın nüfusu olan bir il; sanayisi gelişmiş,
tarım potansiyeli yüksek, enerji alanında hatırı sayılır bir payı var. Su
kaynakları, orman kaynakları, zengin tarihî ve doğal güzellikleri keşfedilmeyi
bekliyor. Ancak 9 ilçesinin kısmen 2’sini hariç tutarsak 7 ilçesiyle ulaşım
noktasında ciddi sorunları var, çevre illerle bağlantı yollarında aynı şekilde
ciddi sorunları var. Geçenlerde kamuoyuna da yansıdı, en büyük ilçemiz
Elbistan’daki sivil toplum örgütleri bu ihmal yüzünden “Malatya’ya bağlanmak
istiyoruz.” dediler.
Afşin-Elbistan
Termik Santralinde yaşanan elim kazanın üstünü örttünüz mü, yoksa ne
yapıyorsunuz, Kahramanmaraşlılar olarak bilmek istiyoruz. Böyle bir kaza başka
bir ülkede olsaydı hükûmet düşerdi. “Afşin-Elbistan Termik Santraliyle ilgili
master plan yapılsın.” dedik, “İskan ve kamulaştırmaya çözüm bulunsun” dedik,
yöre insanına istihdamda pozitif ayrımcılık tanınması yönündeki taleplerimize
ısrarla kulak tıkadınız.
Kahramanmaraş
ilimiz doğal güzellikleri, tarihî geçmişiyle ülkemizin önde gelen illerinden
biridir ama ilimize hiçbir turizm yatırımı yapılmamıştır.
Ben ve
arkadaşlarım 5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanunu’ndaki nüfus şartının 750
binden 400 bine düşürülmesi için kanun teklifi verdik. Milletin hakkını millete
seçim havucu olarak vermekten vazgeçin. Bakın, torba yasada bunu yaptınız,
beklettiniz, beklettiniz, elmaları ve naneleri bir torbaya koyarak seçimlere üç
ay kala millete sundunuz. Bu numaralardan vazgeçin, gelin yüce Meclis
kapanmadan büyükşehir yasasını görüşelim, varsa seçmen nezdinde bir rantı, o da
sizin olsun ancak Kahramanmaraş’ın, Denizli’nin, Şanlıurfa’nın, Malatya’nın,
Van’ın da hakkını verin.
Kahramanmaraş
eğitimde, sağlıkta Türkiye'nin 81 ili arasında 65’inci sırada bulunmaktadır.
Öğrenciler 45-50 kişilik sınıflarda eğitim almakta ve çift tedrisat
yapılmaktadır. Önce “Bölge eğitim ve araştırma hastanesi yapıyoruz.” dediniz,
sonra eğitim ve araştırma hastanesi olma hakkımızı elimizden aldınız. Kahramanmaraş
ölçeğinde kaç ilde eğitim ve araştırma hastanesi yok? Bunun cevabını
hemşehrilerime vermek zorundasınız.
Çevre
kirliliğinde Türkiye'nin ilk on ili arasındayız. Tarımsal sulama projeleri
hayata geçirilmedi. Katı ve sıvı atık tesislerine başlanılmadı.
500 bin
merkez nüfusu olan bir ile sadece üç yüz doksan altı TOKİ konutu yaptınız, bunu
da diğer illerle kıyaslamamız lazım.
20 bin
nüfuslu Ekinözü ilçemize sağlık ocağından bozma on yataklı hastane yaptınız.
Böyle bir hastanenin dünyada hangi örneği var merak ediyorum. Çağlayancerit
adliyesini iptal ettiniz. Maraş’a -sizin deyiminizle- bir adalet sarayı
yaptınız, onun da otoparkını unuttunuz.
Sayın
Başbakan, Kahramanmaraş’ta “Sizin bakanınız benim.” demişti. Türkçe, mecaza
yatkın bir dil. Geçen sürede Sayın Başbakan, Kahramanmaraş’ın bakanı olamadı
ama seyreden anlamında bakan oldu.
Bizim
talebimiz, bölgenin sorunlarına nutuk atmak dışında, somut, uygulanabilir
çözümler bulun diyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın
Doğru, buyurun efendim.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Nevruz
Bayramı ile ilgili söz aldım. 21 Mart Nevruz Bayramı, uyanış, diriliş ve
yeniden doğuş günü olarak kabul edilip, yeni gün bayramı olarak Türk dünyasında
kutlanır. Nevruz, Türk insanını birbirine kenetleyen, bağlayan, Ergenekon’dan
demir dağlar eritilerek girilen atalarının ruhlarıyla yanan bir ateştir. Bu
ateş, hiç sönmeden binlerce yıl yandı ve gelecekte de kıvılcımlarından binlerce
gönlü tutuşturacak, ortak Türk milleti kültür ocağında binlerce ruhu
ısıtacaktır.
Avrasya’nın,
Türk dünyasının nevruz toyu kutlu olsun, nevruz gülleri geleceğe umutlar
taşısın diyor, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Güvel...
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Teşekkür ederim Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, nevruz, yalnızca doğanın uyanışını ve baharın başlangıcını değil,
bu coğrafyadaki tüm halkların ortak dilini ve kültürünü temsil eder. Nevruz,
Orta Doğu’dan Çin’e, Anadolu’dan Orta Asya’ya dek ne kadar farklı olursa
olsunlar halkların ortak yanlarını anlatan büyük bir şenliğin adıdır. Bu
bayram, elimizden alınmak istenen barışın bayramıdır. Nevruz, kardeşliğin,
dayanışmanın, özgürlüğün bayramıdır; senin ya da benim değil, bizim
bayramımızdır; her yıl yenilenen büyük bir insanlık umudunun bayramıdır.
Yaşamın,
doğanın ve insanın yüceltildiği bu bayramda ülkemizin ve tüm insanlığın barış
ve dostluk içinde bir yıl geçirmesini diliyor, tüm halkımızın nevruzunu
yürekten kutluyorum.
Teşekkür
ederim Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Kaplan…
3.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
“Nevroz”
Bayramı kutlamaları ülkemizde uzun yıllardır bütün baskılara rağmen
kutlanmakta. Bu yıl da yüz otuz yerleşim biriminde, milyonlarca kişinin
katılımıyla partimiz tarafından kutlanmıştır. “Zalim Dehak’a Karşı Demirci Kawa
Destanı” dilin, kültürün, kimliğin, özgürlüğün, eşitliğin, adaletin, barışın
bir simgesi hâline gelmiştir. Benim ilçemde de Müslümanlar, Yezidiler ve Hristiyanlar
yaşar. İkişerden altı tane dinî bayram, bir de ortak kutlanan yedinci bayram
olarak “Nevroz” Bayramı vardır. Bu yıl da Iğdır’da Azeriler, Türk Terekemeler
ve farklı halklarla birlikte Kürtlerin, Türklerin Orta Doğu halklarıyla
birlikte kutlaması coşkulu geçmiştir. Bunun bir resmî tatil gününe
dönüştürülmesi için Meclisimiz tarafından yasalaştırılması gerektiğine
inanıyoruz.
Teşekkür
ederim Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Sakık…
4.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
Nevruz Bayramı kutlamalarına ilişkin açıklaması
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben de teşekkür ediyorum.
Dün ve
birkaç gündür “nevroz”u alanlarda kutluyoruz. “Nevroz”u bir resmî alanda
kutlayanlar vardı, bir de halkla birlikte kutlayanlar vardı. Ben halkın
yanından gelen vekillerden biriyim. Yıllarca bu “nevroz”un yasaklanması, halkın
inançlarına gem vurulması… Oysaki ne kadar haksızlık ettiğimizi bu “nevroz”da
halk gösterdi. Eğer hiçbir şiddet olmadan, yasaklar olmadan, yüz binlerin,
milyonların birlikte kardeşlik şarkılarını seslendirdiğini hep birlikte gördük.
Diliyorum bu mesajı buradan siyasal iktidar almıştır. Sürekli Sayın Başbakan
hep Libya’dan, Mısır’dan, halkın taleplerinden bahsediyor. Milyonlarca,
alanlara dökülen, demokrasi ve özgürlük isteyen halkımızın taleplerini de
diliyorum Sayın Başbakan ve iktidar bunu alır ve ona uygun adımlar atar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Öğüt, buyurun efendim.
5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Kars ve Ardahan’da çiftçilerin Ziraat Bankasından aldıkları kredilere ilişkin
açıklaması
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ben de
nevruzun barış ve kardeşlik içerisinde kutlanmasını diliyorum.
Sayın
Başkanım, çiftçi borçlarıyla ilgili konuşacağım.
Yılbaşından
önce Ziraat Bankasına yatırılan paraları şu anda Ziraat Bankası geri iade
etmiyor. Yani çiftçilere “Siz paralarınızı yatırın, ikinci krediyi vereceğiz.”
dediler. Üç aydan beri çiftçiler perişan bir durumda. Paralarını yatırdılar,
ellerinde parası yok hayvanını besleyecek. Kış memleketi Kars, Ardahan, o bölge
özellikle çok mağdur oldu. Bu anlamda Hükûmete ben rica ediyorum. Ziraat
Bankası kredileri ve plasmanları bir an evvel açılsın ve çiftçilere kredileri
verilsin.
Çok
teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özkan, son olarak, buyurun efendim.
6.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim
Özkan’ın, taksi şoförlerinin sorunlarına ilişkin açıklaması
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Dün akşam
taksi duraklarına uğradım Sayın Başkanım. Taksi duraklarındaki çalışan şoför
esnaflarımızın sorunları var. Bunu Mecliste dile getirmemizi istediler.
Taksi
şoförlerimiz, esnafların yanında çalışmaktadır ve sigortasız çalışmaktadırlar,
kayıt dışı çalışmaktadırlar. Bu taksi şoförleri yarım ay çalıştıklarında, biz burada
kanun yaptık “Bir aya tamamlanır, sigortaları ödenir.” şeklinde. Bu Kanun da şu
anda uygulamaya sokulmamıştır. Bu Kanun’un uygulamaya sokulması yönünde taksi
şoförü esnaflarının talepleri vardır. Bunları paylaştım.
İlgililerimizi
bu konuda duyarlı olmaya davet ediyor, söz verdiğiniz için sizlere teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Sayın
milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis
Araştırması Önergeleri
1.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl ve
26 milletvekilinin, şeker hastalarının sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1082)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Son
yıllarda büyük artış gösteren hastalıklardan biriside şeker hastalığıdır. Hızla
artan bu hastalığa yakalanan vatandaşlarımızın hastalığının tanısı ve
teşhisinde önemli sorunlarla karşılaştıkları görülmektedir. Ülkemizde yaşanan
şeker hastalarının sorunlarının araştırılarak aksaklıkların giderilmesi ve bu
konuda yasal düzenlemelerin ele alınabilmesi için TBMM içtüzüğünün 104 ve 105.
maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını
arz ederiz.
1) Tekin Bingöl (Ankara)
2) Ensar Öğüt (Ardahan)
3) Tayfur Süner (Antalya)
4) Sacid Yıldız (İstanbul)
5) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
6. Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
7. Mevlüt Coşkuner (Isparta)
8. Fevzi Topuz (Muğla)
9. Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
10. Rahmi Güner (Ordu)
11. Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
12. Ali Rıza Ertemür (Denizli)
13. Atila Emek (Antalya)
14. Gürol Ergin (Muğla)
15. Malik Ecder Özdemir (Sivas)
16. Osman Kaptan (Antalya)
17. Derviş Günday (Çorum)
18. Ahmet Haluk Koç (Samsun)
19. Rasim Çakır (Edirne)
20. Ahmet Küçük (Çanakkale)
21. Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
22. Harun Öztürk (İzmir)
23. Algan Hacaloğlu (İstanbul)
24. Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
25. Abdurrezzak Erten (İzmir)
26. Ali Topuz (İstanbul)
27. Şevket Köse (Adıyaman)
Gerekçe:
Ülkemizde yaklaşık 10 milyon civarında Diyabet hastası vardır. Bu
sayı 2030 yılında ulaşılması düşünülen sayı olmasına rağmen, Diyabet
hastalarındaki artış nedeniyle 2011 yılında bu sayıya ulaşılmıştır. Ülkemizde
40 yaşın üstündeki her 5 kişiden 1 kişi 50 yaşın üstündeki her 4 kişiden 1
kişinin Diyabetli olması Diyabetli sayısının ne düzeyde olduğunu açıkça
göstermektedir.
Yaşam boyu süren ve kesin tedavisi olmayan Diyabet hastalığı
kontrol altına alınmadığı ve uyarılar dikkate alınmadığında hemen her organı
etkilemekte ve ciddi hasarlara yol açmaktadır. Bugün için her 2 hemodiyaliz
hastasından birisi diyabetlidir. 20 yaş üstü körlüğün birinci nedeni Diyabet
olduğu gibi kalp damar hastalıklarının en önemli nedenlerinden birisini de
Diyabet oluşturmaktadır.
10 yıl önce 5 milyon civarında Diyabetli varken bu sayının bugün
10 milyona ulaşması hastalığın hızlı bir artış gösterdiğini ortaya koymaktadır.
Diyabet hastaları tanı ve tedavilerinde ciddi sorunlar yaşarken SGK'nın
yayınladığı 2011/5 sayılı genelge ile kurum kapsamındaki kişilerin kullanmakta
oldukları kan şekeri ölçüm çubuklarının bedellerinin ödenmesi, tıbbi malzeme
bedellerinin ödenmesi maddesine uyarlanmış bu uygulama da, şeker hastalarının
yeni bir sorun yaşamasına yol açmıştır.
Sosyal Güvenlik Kurumu aleyhine kan şekeri ölçüm çubukları ile
ilgili açılan dava neticesinde Danıştay onuncu dairesinin 05.11.2010 tarihli
kararı ile, Sosyal Güvenlik Kurumu sağlık uygulama tebliğine göre her bir kan
şekeri ölçüm çubuğu için 0,55 TL ödeme yapılacağına ilişkin sınırlamanın
yürütmenin durdurulmasına karar vermiş, SGK'da bunu gerekçe göstererek şeker
hastalarını mağdur eden şeker ölçüm test çubuğunun hastalar tarafından satın
alınması uygulamasını başlatmıştır. Günde 3, 4 hatta 5 kez şeker düzeyini
ölçmek zorunda olan hastaların bu test çubuklarını alamamaları, hastalar için
çok ciddi sorunlar doğuracağı açıkken SGK'nın bu uygulamayı başlatması
milyonlarca şeker hastasını mağdur etmiştir.
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı ile SGK Genel Müdürü tarafından
kabul edilerek bu sorunun düzeltileceği ifade edilmiş olmasına rağmen, bugüne
kadar sorunun çözümü için hükümet, birkaç maddelik bir genelge yayınlayarak
hastaların mağduriyetini gidermemiştir.
Bu sıkıntılarla birlikte şeker hastalarının artışının ve şeker
hastalarının yaşadıkları sorunların araştırılması, ilgili meslek odaları ve
konunun muhatabı sivil toplum kuruluşlarının görüşlerine de başvurulması
gerekmektedir.
Yukarıda özetlenen sebeplerle, ülkemizde şeker hastalarının
sorunlarının araştırılarak aksaklıkların giderilmesi ve bu konuda yasal
düzenlemelerin ele alınabilmesi için bir araştırmanın açılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, Niğde Çiftlik ilçesinin ekonomik
ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1083)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz, Niğde İlimize bağlı Çiftlik İlçesi,
Niğde İli'nin kuzeybatısında yer almakta ve Aksaray ile Nevşehir İllerimize
sınırları bulunmaktadır. Yüzey şekilleri genel manada çevresine göre yüksek
olup, etrafı Orta Toroslar'ın devamı olan Melendiz Dağları ile çevrili küçük
bir ova görünümündedir. İlçenin ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalıdır. Son
yıllarda kamu yatırımlarından ve AKP hükümetleri tarafından uygulanan tarım ve
hayvancılığı teşvik imkânlarından yeterince faydalandırılmamış ve geri
kalmıştır. Bugün ilçenin genç nüfusu, sürekli çevre illere ve büyük şehirlere
göç etmektedir. Bu ilçemizdeki tarım, hayvancılık ve turizm sektörünün
canlandırılıp sorunlarının çözülmesi amacıyla, "Niğde İlimizin Çiftlik
İlçesinin Ekonomik ve Sosyal Sorunlarının Araştırılması", gereken
tedbirlerin ve bunlara ilişkin yapılacak düzenlemelerin ele alınabilmesi için,
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince,
Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mümin İnan (Niğde)
2) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Kadir Ural (Mersin)
5) Oktay Vural (İzmir)
6) Kürşat Atılgan (Adana)
7) Reşat Doğru (Tokat)
8) Hüseyin Yıldız (Antalya)
9) Faruk Bal (Konya)
10) Ahmet Bukan (Çankırı)
11) Osman Ertuğrul (Aksaray)
12) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
13) Erkan Akçay (Manisa)
14) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
15) Zeki Ertugay (Erzurum)
16) Mithat Melen (İstanbul)
17) İzzettin Yılmaz (Hatay)
18) Hasan Çalış (Karaman)
19) Rıdvan Yalçın (Ordu)
20) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
Niğde İlimize bağlı, Orta Toroslar'ın devamı olan Melendiz Dağları
ile çevrili küçük bir ovada kurulan ilçemiz, kendisine bağlı Azatlı, Bozköy,
Divarlı ve Kitreli Beldeleri ile bağlı köylerinde 30 binin üzerinde bir nüfusu
barındırmaktadır. Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayalı olan ilçemizde,
kullanılabilecek tarım arazilerinin az oluşu ve son yıllarda uygulanan tarım ve
hayvancılıktaki yanlış politikalar sonucu çok mağdur olmuştur. Geçmişte Niğde,
hatta İç Anadolu bölgesinin en önemli küçük ve büyükbaş hayvancılık
merkezlerinden biri olan bu bölgemiz, son yıllarda uygulanan yanlış politikalar
sonucu elindeki canlı hayvan miktarının %90'ını kaybetmiştir. İlçede işsizliğin
çok yüksek oranlara ulaşması, iş bulmak amacıyla genç nüfusun büyük şehirlere
ve çevre illere göç etmesine sebep olmaktadır.
Geçtiğimiz yıllarda uygulanan yanlış politikalar sonucu, başta süt
tozu ithalatının artmasına bağlı olarak süt fiyatları düşmüş, sütten para
kazanamayan üreticilerimiz, ülkemizin birçok yerinde olduğu gibi, bu bölgede de
damızlık hayvanlarını kesime vermek zorunda kalmış ve hayvancılık ilçemizde
bitme noktasına gelmiştir. Yaptığımız ziyaretlerde yöre halkımız, hükümetin
bazı bölgelere verdiği imtiyazlı teşviklerin kendilerine de sağlanmasını beklediklerini
ifade etmektedirler.
Niğde'ye yaklaşık 75 km olan bölgede Turizm açısından, Bizans
Dönemi kaya yerleşimleri önemlidir. Ayrıca ilçeye çok yakın olan Narlıgöl ve
Nar Vadisi görülmeye değer, tanıtımı yapılması gereken gizli hazinelerden bir
tanesidir. Narlıgöl ve çevresi içerdiği kaplıca özelliği ile bugün ülkemizin
kaplıca turizmi açısından en önemli potansiyeline sahiptir. 10 km uzunluğundaki
Nar Vadisi içindeki Peri Bacaları, çevrede görülmeyen meşe türü ağaçları, eski
yerleşim yerleri ve vadinin başlangıcındaki küçük gölü ile önem taşır. Çok az
bir devlet desteğiyle, Nar vadisinin Çiftlik ilçesindeki Bozköy yakınından
başlamak üzere, yürüyüş parkuru olarak değerlendirilerek doğa turizmine
kazandırılabileceği ifade edilmektedir. Yine bölgede bulunan Ketençimen Yaylası
mesire alanı olarak, doğa ve yayla turizmine kazandırılması gereken çok önemli
bir bölgedir.
20.05.1990 tarihinde ilçe olmasına rağmen, gerek kamu yatırımları
gerekse AKP hükümetleri tarafından uygulanan tarım, hayvancılık ve turizmi
teşvik imkânlarından yeterince faydalandırılmamış ve geri kalmıştır. Bu
bölgemizde turizm, tarım ve hayvancılık teşvik edilmeli ve toplum üretime
yönlendirilmelidir.
Yukarıda açıklanan sorunların çözümü ve alınacak tedbirlerin
belirlenmesi için "Niğde İlimizin Çiftlik İlçesinin Ekonomik ve Sosyal
Sorunlarının Araştırılması" amacıyla bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 20 milletvekilinin, Niğde Çamardı ilçesinin ekonomik
ve sosyal sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1084)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Gerekçesini ekte sunduğumuz, Niğde İlimize bağlı Çamardı ilçesi,
bağları, bahçeleri, ekili alanları, Aladağlar ve Demirkazık zirvesi ile bir
güzellik abidesidir. Adana gelişi de, Niğde gidişi de, doğanın zenginlikleri
ile doludur. Ancak yolun çok dar olması nedeniyle, özellikle kış mevsiminde bu
yoldan yeterince faydalanılamamaktadır. İlçenin ekonomisi tarım, hayvancılık,
meyvecilik ve kısmen turizme dayalıdır. Son yıllarda kamu yatırımlarından
mahrum bırakılmış ve AKP hükümetleri tarafından uygulanan tarım ve hayvancılığı
teşvik imkânlarından yeterince faydalandırılmamış ve İlçemiz geri kalmıştır.
İlçenin nüfusunun son on yıldır azalması, genç nüfusun sürekli çevre illere ve
büyük şehirlere göç ettiğinin en büyük göstergesidir. Bu ilçemizdeki tarım,
hayvancılık ve turizm sektörünün canlandırılıp sorunlarının çözülmesi amacıyla,
"Niğde İlimizin Çamardı İlçesinin Ekonomik ve Sosyal Sorunlarının
Araştırılması", gereken tedbirlerin ve bunlara ilişkin yapılacak
düzenlemelerin ele alınabilmesi için, Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104
ve 105'inci maddeleri gereğince, Meclis araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mümin İnan (Niğde)
2) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
3) Mehmet Şandır (Mersin)
4) Rıdvan Yalçın (Ordu)
5) Kadir Ural (Mersin)
6) Kürşat Atılgan (Adana)
7) Osman Ertuğrul (Aksaray)
8) Oktay Vural (İzmir)
9) Faruk Bal (Konya)
10) Ahmet Bukan (Çankırı)
11) Hüseyin Yıldız (Antalya)
12) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
13) Erkan Akçay (Manisa)
14) Reşat Doğru (Tokat)
15) Süleyman Lâtif Yunusoğlu (Trabzon)
16) İzzettin Yılmaz (Hatay)
17) Mithat Melen (İstanbul)
18) Hasan Çalış (Karaman)
19) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
20) Zeki Ertugay (Erzurum)
21) Mustafa Kalaycı (Konya)
Gerekçe:
Akdeniz Bölgesi sınırları içerisinde kalan ve Niğde İlimize bağlı
olan Çamardı ilçesinde, Konya vilayeti salnamesindeki 1868-1869 kayıtlarına
göre, o dönemde bucak olmasına rağmen, 42 mahalle ve köyünde, 11 bin 616
kişinin yaşadığının kayıtlı olduğu bilinmektedir. 1990 sayımında, toplam nüfus
21 bin 432, merkezi nüfusu 5 bin 179 olan bu bölgede 2009 sayımı sonuçlarına
göre toplam nüfusu 16 bine merkez nüfusunun ise 3.500'e düşmesi çok manidardır.
Bölge işsizlikten ve çaresizlikten dolayı, son yıllarda yine göç vermeye
başlamış ve nüfusu her geçen gün azalmaktadır. İlçenin ekonomisi tarım,
hayvancılık, meyvecilik ve kısmen de turizme dayalıdır.
Bölgemiz, son yıllarda kamu yatırımlarından mahrum bırakılmış ve
AKP hükümetleri tarafından Güneydoğu Anadolu Bölgesi ve Doğu Anadolu Bölgesinde
uygulanan tarım ve hayvancılığı teşvik imkânlarından faydalandırılmayarak geri
kalmıştır. İlçenin nüfusunun azalması genç nüfusun, sürekli çevre illere ve
büyük şehirlere göç ettiğinin en büyük göstergesidir.
Turizm açısından, Niğde'ye 65 km mesafedeki İlçemiz sınırlarında
bulunan ve aynı zamanda Milli Park olan Aladağlar ve Bolkarlar, dağcılık ve
trekking merkezi olmuştur. Tanıtım ve tesisler için devlet tarafından yeterli
destek verilirse, Çamardı İlçesi, Türkiye'nin en önemli dağcılık ve trekking
merkezi olmaya da adaydır. Aladağlar Demirkazık Zirvesi ayrıca doğal bir
dağcılık okulu konumundadır.
Alpin bitki kuşağı içinde yer alan Aladağlar, sahip olduğu doğal
güzellikleri ve kendine özgü bölgesel dağ bitkisi ve çiçekleriyle de zengin ve
ilginçtir. Çeşitli dağ çiçekleri içinde en önemlisi Kardelen'dir. Soğan köklü
bitki, soğanı ile birlikte sökülüp başka ülkelere yasal olmayan yollardan
kaçırıldığı için tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir.
Yılın büyük bir bölümü karla kaplı zirveleriyle, bir düzine kadar küçük dağ
gölleriyle bir doğa harikası olan Aladağların, dağcılık ve kış turizmi
açısından hak ettiği değer ve öneme kavuşması, ancak devlet destekli tanıtım
faaliyetinin gerçekleştirilmesi ve gerekli tesis yatırımlarının yapılmasıyla
mümkündür.
İlçeyi Adana ilimize en kısa yoldan bağlayan Çamardı-Pozantı yolu
bir an önce genişletilmelidir. Yolun çok dar olması nedeniyle özellikle kış
mevsiminde bu yoldan yeterince faydalanılamamaktadır.
Çamardı İlçemiz, Altmış yıldan fazla bir süreden beri ilçe
olmasına rağmen, gerek kamu yatırımları gerekse AKP hükümetleri tarafından
uygulanan tarım, hayvancılık ve turizmi teşvik imkânlarından yeterince
faydalandırılmamış ve geri kalmıştır. Bu bölgemizde turizm, tarım ve
hayvancılık teşvik edilmeli ve toplum üretime yönlendirilmelidir.
Yukarıda açıklanan sorunların çözümü ve alınacak tedbirlerin
belirlenmesi için "Niğde İlimizin Çamardı İlçesinin Ekonomik ve Sosyal
Sorunlarının Araştırılması" amacıyla bir Meclis Araştırması açılması
gerekmektedir.
4.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 23 milletvekilinin, iptal edilen kamu personeli
seçme sınavı nedeniyle mağdur olanların sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1085)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İptal edilen 2010 yılı Kamu Personeli Seçme Sınavı sonrasında,
mağdur olan adayların durumunun araştırılarak, bu mağduriyetin giderilmesi
amacıyla Anayasanın 98. İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılması hususunu arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
3) Muharrem Varlı (Adana)
4) Beytullah Asil (Eskişehir)
5) Kadir Ural (Mersin)
6) Oktay Vural (İzmir)
7) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
8) Hasan Çalış (Karaman)
9) Cemaleddin Uslu (Edirne)
10 Osman Durmuş (Kırıkkale)
11) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
12) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
13) Rıdvan Yalçın (Ordu)
14) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
15) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
16) Mustafa Kalaycı (Konya)
17) Erkan Akçay (Manisa)
18) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
19) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
20) Ahmet Orhan (Manisa)
21) Yılmaz Tankut (Adana)
22) Osman Ertuğrul (Aksaray)
23) Mithat Melen (İstanbul)
24) Akif Akkuş (Mersin)
Gerekçe:
Bilindiği üzere 10 Temmuz 2010 tarihinde Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi tarafından yapılan Kamu Personeli Seçme Sınavı, Eğitim
Bilimleri sınavı kopya iddiaları nedeniyle iptal edilmiştir.
Yüksek Öğretim Kurulu Başkanlığınca yapılan iptal açıklaması
sonrasında yapılması gereken öğretmen atamaları durdurulmuştur.
2010 da yapılan KPSS rezaletinde atanabilecek pozisyonda puanı
alıp, (bilgi hırsızlarının sebep olduğu) iptalden sonra bu hakkı kaybeden, yani
bundan dolayı bunalıma giren, psikolojisi bozulan bu gençlerin sıkıntıları çok
büyüktür. Dürüst ve namuslu öğretmenlerin, atanabilecekleri kadar almış
oldukları puanları da, kazanılmış hakları da geçersiz sayıldı. Şu anda telafisi
de mümkün değil.
Binde bir puanın bile ne kadar etkili olduğu bu sınav sisteminde,
iptalden sonra yenilenen Eğitim Bilimleri sınavında netlerini artırdığı hâlde
standart sapma ve aritmetik ortalamalardan dolayı puanları düşenler atanamamış
oldular.
Kopya çekmediği hâlde yüksek puanı silinerek kendisini,
yakınlarını kurtaracak olan ataması durdurulan onca aday ortaya çıkan bu
sıkıntılı durum nedeniyle iptal sınavına kendilerini verememiş ve daha düşük
puanlar almışlardır.
Kopya çeken adaylar kanunun verdiği boşluktan yararlanarak
tekrardan yapılan sınavlara girmeye hak kazanırken, kopya çekmeden yüksek puan
alanlar adeta kopyacılar gibi bir uygulamaya tabi tutulmuşlardır.
Konunun bir kez de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
araştırılması, bu durumda bulunan öğretmen adaylarımızın mağduriyetinin
giderilmesine ışık tutacaktır.
Araştırma Önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
VIII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/175) esas
numaralı, Mersin’de kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye
ve turizme olumsuz etkileri hakkındaki Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun, 22/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu; 22.03.2011 Salı günü (Bugün) toplanamadığından,
Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel
Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Milletvekili
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis
Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan (Mersin’de
Kurulması Planlanan Nükleer Enerji Santrallerinin Çevreye ve Turizme Olumsuz
Etkileri hk.) 10/175 esas numaralı Meclis Araştırma Önergesinin görüşmesinin,
Genel Kurul’un, 22.03.2011 Salı günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi lehinde İsa Gök,
Mersin Milletvekili.
Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Arkadaşlar, aslında Meclis asla fonksiyonlarını yerine
getiremiyor, Meclis asli görevini yerine getiremiyor. Meclisin denetim yolları
var, bu yollar; soru, genel görüşme, Meclis araştırması, gensoru, Meclis
soruşturması, Yüce Divana sevk. Şu anda görüşülen Meclis araştırmasını benim
Meclise veriş tarihim 24 Nisan 2008, Meclis Başkanlığına sevk tarihi. 96’ncı
Birleşimde okunuyor 29 Nisan 2008’de. Üç yıl önce verdik. Bir denetim yolu,
Meclis bomboş.
AKP sıralarında arkadaşlar arkada ne konuştuklarını bilmem ama
konu harici olduğu kesin, kahkahalarla konuşuyorlar ve Meclis çalışıyor. Gazi
Meclis görevini ifa ediyor, dostlar başına!
Biz, bu Meclis araştırmasıyla arkadaşlar, Mersin ilinin Gülnar
ilçesinin Ovacık beldesi -ki, benim ilçem- burada bir nükleer santral kurulması
konusu üç yıl önce konuşulmaya başlanmıştı. O tarihte, bölge
milletvekillerimizle beraber bölgeyi gezdik, CHP’li diğer vekil
arkadaşlarımızla gezdik, konu incelenmişti ve bir Meclis araştırması sunduk
Meclis Başkanlığına. Bu üç yıl içerisinde arkadaşlar, gelinen nokta hakikaten
hicap duyulacak bir nokta. Biz dedik ki: nükleer santral, atık tasfiyesi ve
kaza tehlikesi açısından dünyanın başına beladır ama özellikle Mersin için ayrı
bir özelliği var. O da şu: Mersin, Türkiye’de en uzun sahil şeridine sahip bir
il, 330 kilometrelik sahil şeridi var Mersin’in. Bizzat Başbakan Sayın Recep
Tayyip Erdoğan, Doğu Akdeniz’i ikinci turizm hamlesi için gelişme bölgesi
olarak lanse etti ve bu ilan edildi. 2008 yılı "Saint Paul Yılı" ilan
edilmişti ve hatta Turizm Bakanı Ertuğrul Günay, 2008’de turizm yılının
Mersin’den açılışını yaptı, Mersin’den başlattı ama başlatırken de nükleer
santral konuşulmaya başlandı.
Mersinliler bilir ki işsizlik büyük beladır. Buradan kurtuluş iki
sektördedir: Turizm ve tarım. Bizim, turizmde dayandığımız şey, “Kaledran”
dediğimiz Anamur’dan Tarsus’a kadar, yani Mersin’in tüm kıyı şeridinde, Anamuryum
ören yerinden Seyhan Kazanlı’ya kadar, Tarsus’taki Yedi Uyurlardan Hazreti
Danyal Mezarı’na kadar, Saint Paul Kuyusu’na kadar -Ayaş, Anamuryum, Boğsak,
Taşucu- her şeyiyle Mersin Türkiye'nin en güzel doğa güzelliğine, ormanlarına
ve kültürel zenginliğine sahip bir yer. Tarih var, doğa var. O yüzden de
Mersin’de çalışan herkes Mersin’de turizmi önceliğe almıştı. Biz turizmi çok
istedik çünkü turizm, biliyorsunuz, işsizlik çözümünde umuttur. Zira, istihdam
oranı yüzde 40’a varan tek sektördür turizm. Aydıncık bölgesi, Anamur Bozyazı
bölgesi, Taşucu bölgesi, Boğsak bölgesi, Ayaş Kumkuyu, Seyhan Kazanlı Projesi,
bunlar Mersin’in geleceği idi.
Tarım, organik tarım… Mersin için tarım her şeydi.
Pekâlâ, bunlar varken AKP ne yaptı, ne yaptı? Bu boş sıralarda
olduğu farz edilen AKP, Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurulması anlaşması
yaptı Rusya’yla, Mersin’in tüm feryadına rağmen, Mersin’in milletvekillerine
rağmen -AKP’li milletvekilleri de, yarım ağız da olsa, halktan korktukları için
“evet” demek zorunda kalmışlardı bu kampanyaya. Ama gelinen nokta, Japonya
depremi, Japonya’da yaşanan o tabii afet insanları yeniden nükleer santrali
düşünmeye itti. Düşünmeye itti de düşünecek olan şahısta önce beyin olacak,
beyin olacak ki düşünecek!
Almanya, nükleer santralini askıya aldı. Bütün dünya nükleer
santraller konusunu yeniden gündemine taşıdı, geciktirmeye aldı, güvenlik
konularını işliyor. Türkiye’de bizim kıyas konumuz tüp gaz, LPG. Biz bununla
kıyaslayabiliyoruz ve “Mersin’de asla durmak yok, yola devam.” buyurdu padişah
hazretleri! Evet, durmak yok, yola devam, Akkuyu’ya, o güzelim beldeye nükleer
santral yapılacak! Yapılacak da arkadaşlar, orada Ecemiş fay hattının canlı
olduğu ve nükleer santralin yanı başında olduğu ortaya çıktı şimdi.
Bakın, ben Mersinliyim. Benim yedi ecdadım orada yaşadı, bizim
mezarlarımız orada. Şimdi, siz, bizim ecdadımızın toprağında, deprem olacak
olan yerde nükleer santral yapacağız diye ayak diriyorsunuz -hendek atlatmak
daha kolay deveye, daha kolay- ayak diriyorsunuz. Otuz sekiz yıl önce alınan
bir ruhsat var, bir rapor var. Bu rapora istinaden “İlla da illa Mersin’de
nükleer santral yapacağız.” diyorsunuz. Ee pes, pes!
Benim Mersin’deki işsiz kardeşlerimin umudu ve hatta Ticaret
Sanayi Odasının umudu Seyhan-Kazanlı arasındaki turizm çalışmalarıydı. Dünya
tahsis yaptı AKP, Hükûmet yaptı bu tahsisleri. Herkes orada inşaata başlarken
siz Akkuyu’ya nükleer santrali koydunuz.
Tabii AKP’nin mantığını anlamak, özellikle Recep Tayyip Erdoğan
hazretlerini anlamak mümkün değil. Neden? Bir taraftan “Akkuyu’ya nükleer
santral yapacağım.” diye diretiyor, mıh gibi çakıyor kendini oraya, bir de
Mersin’e balık çiftliklerini getiriyor, Muğla’nın kovduğu balık çiftliklerini.
Öte taraftan da Mersin’de turizm sezonunu başlatıyor. Ya bu ne perhiz, bu ne
lahana turşusu? Bu nasıl bir mantık? Bunu anlamak mümkün değil. Ha, bunu inada
bindirdi, yapıyor. Neden? Dedi ya İzmir’e “Gâvur İzmir”, Mersin’e de düşman ya;
bir şekilde benim Mersin halkıma ihanet edecekler, düşmanlık belleyecekler.
Kalktılar, arkadaşlar, nükleer santral yapılmasını işini -bizim
Meclis araştırması önergemiz üç yıldır beklerken- bir kanunla geçirdiler
Meclisten ve bu Meclisin sol cenahı sağ ellerini kaldırarak kanunu geçirdi, bir
de alkışladılar. Neyi alkışlıyorlarsa? Alkışladılar. 15 Temmuz 2010 tarihinde
6007 sayılı Kanun’la…Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti ile Rusya Federasyonu
Hükûmeti Arasında Türkiye Cumhuriyeti’nde Akkuyu Sahasında -ecdat
topraklarımızda yani- Bir Nükleer Güç Santralinin Tesisine ve İşletimine Dair
İşbirliğine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğu Hakkında Kanun.
Buyurun buradan yiyin. Bir kanun çıkarttınız. Bakın, kanun çıkartmakta da bir
ahlaki tarz vardır, bir etik duruş vardır. Uluslararası bir anlaşma
yapıyorsunuz ama bunun özünde ticaret var, duygusallık var, 20 milyar dolar.
Bugün Genel Başkanımız bahsettiler, 15 sentten elektrik alma garantisi
veriyorsunuz, bir anda anlaşmanın değeri 75 milyar dolara çıkıyor. 75 milyar
dolarlık duygusal anlaşmayı bir ihaleye çıkartmıyorsunuz, denetime açmıyorsunuz.
Ne yapıyorsunuz? Anayasa’ya sığınıyorsunuz. Ar damarı bir kere kalkmasın,
çatlamasın, nereye varacağı belli olmaz. Niye? Çünkü Anayasa’da bir hüküm var.
Anayasa 90 diyor ki: “Usulüne göre yürürlüğe konulmuş milletlerarası anlaşmalar
kanun hükmündedir. Bunlar hakkında Anayasaya aykırılık iddiası ile Anayasa
Mahkemesine başvurulamaz.” İhale olsa denetlenecek. Zaten Kamu İhale Kanunu’nu
mahvettiniz, 20 kere deldiniz ama belki bir de Anayasa Mahkemesine denetimine
gider CHP diye bunu uluslararası anlaşma olarak yapıyorsunuz, parasal bir şeyi,
denetlenmesin diye. Cumhuriyet Halk Partisi doğal olarak bunun davasını açtı 16
Eylül 2010 tarihinde. Pekâlâ, Anayasa Mahkemesi ne yaptı? Diyoruz ki: Bu
uluslararası anlaşma -kanun kısmı- Anayasa’ya aykırılık taşıyor ki, Anayasa
Mahkemesinin kararı var. Ey Anayasa Mahkemesi, benim Mersin insanımın, benim
Anadolu insanımın bu mağduriyetini gider, bu Kanun’u denetle. Ne yaptı Haşim
Kılıç? Hâlâ Kanun’u eline almadı. Recep Tayyip Erdoğan kazmayı aldı, kazma
vurmaya koşturuyor, benim Anayasa Mahkemem hâlâ bu konuyu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
İSA GÖK (Devamla) – Sayın Başkanım, selamlamak için bir dakika
rica edeyim.
BAŞKAN – Hayır, selamlamayı genel itibarıyla yapın yani genel
itibarıyla mikrofonu açmıyoruz.
İSA GÖK (Devamla) – Artı süre vermiyor musunuz?
BAŞKAN – Hayır, artı süre vermiyoruz. Teşekkür ederim.
İSA GÖK (Devamla) – O zaman bağırarak konuşayım.
Recep Tayyip Erdoğan kazmayı aldı Akkuyu’ya doğru koşuyor, yanında
da Rus sermayesi ama arkadaşlar, hâlâ Anayasa Mahkemesi bu Kanun’u incelemiyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
İSA GÖK (Devamla) – Bitireceğim Sayın Başkan.
Japonya’daki nükleer santral sızıntısından dolayı insanlar, tüm
dünya tehlike altında ama benim insanlarım tehlike altında değil. Niye? Recep
Tayyip Erdoğan garanti veriyor ya, Medvedev’le görüşmüş ya, “Bir şey
olmayacak.” diyor ya! Önce utanmak lazım, kendi insanına karşı sorumlu olmak
lazım.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Evet, grup önerisinin aleyhinde Siirt Milletvekili Afif
Demirkıran.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisinin Akkuyu’da yapılacak olan nükleer santral
aleyhine vermiş olduğu araştırma önergesinin aleyhinde söz almış bulunuyorum.
İSA GÖK (Mersin) – Bir Mersin vekili konuşsaydı!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Efendim?
İSA GÖK (Mersin) – Mersin vekili arkadaşlarımız var. Yani
Mersin’le alakalı bir konu. Keşke Mersin vekilleri konuşsa, Mersin vekilleri
“hayır” deseydi!
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ha biz de konuşuyoruz, onlar da
konuşuyorlar.
BAŞKAN – Sayın Demirkıran, Genel Kurula hitap ediniz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, bir şeyin
hakkını vermemiz lazım. Dünyada nükleer enerji kullanılıyor mu kullanılmıyor
mu? Türkiye'nin enerjiye ihtiyacı var mı yok mu? Türkiye enerjide ne kadar dışa
bağımlıdır? Ne kadar çok fiyatı düşürmemiz gerekir ki, sanayimiz, ürettiğimiz
mallar yurt dışında rekabet edebilsin? Bütün bunları ortaya koymadan,
gerçekleri görmeden, bu kürsüden çıkıp, efendim hidroliğin aleyhinde konuşmak,
nükleerin aleyhinde konuşmak, rüzgârın aleyhinde konuşmak, kömürün aleyhinde
konuşmak, güneşin aleyhinde konuşmak, medeniyetin aleyhinde konuşmak,
ilerlemenin aleyhinde konuşmak maalesef bir âdet hâline gelmiş.
İSA GÖK (Mersin) – Almanya medeniyete karşı değil mi! Almanya niye
bu santrali askıya aldı?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Sanki muhalefette iseniz her şeyin
aleyhinde konuşmak gerekiyor diye…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ölümün aleyhinde konuşuyoruz ölümün,
ölümün! Kitlesel ölümlerin aleyhinde konuşuyoruz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi müsaade ederseniz,
Akkuyu’da kurulmakta olan nükleer santralle ilgili olarak önce ben bunun
tarihçesini arkadaşlarımla bir paylaşayım. AK PARTİ Hükûmetiyle beraber mi
başladı, tarihçesi nereye kadar gidiyor? Bu tarihî kronolojiyi verdikten sonra
zamanımız elverirse Türkiye'nin enerji ihtiyacını, kaynaklarımızı, dünyanın gittiği
istikameti, Türkiye'nin gittiği istikameti, gitmesi gereken istikameti hep
beraber burada paylaşalım.
Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’de ilk nükleer santral kurma
girişimi 1967’de. Bugün ne? 2011. 1967’de 400 megavatlık bir santral kurulması
öngörülmüş. Ancak, haklısınız, o zaman yer tespiti, yer lisansı olmadığı için,
daha sonra Türkiye Elektrik Kurumu da kurulduğu için, bunun önce yer tespiti,
yer lisansı hazırlansın, ondan sonra Türkiye Elektrik Kurumu bunun ihalesini
yapsın diye 1970 yılında bundan vazgeçilmiş.
Peki, daha sonra ne olmuş? Araştırmalar devam etmiş 72-74
yıllarında. En az deprem tehlikesi olan Mersin ili Gülnar ilçesi Akkuyu
mevkisi, nakliye, soğutma suyu ihtiyacı ve elektrik tüketim merkezlerine
yakınlık gibi birçok önemli koşullar da dikkate alınarak ilk nükleer santral
yeri olarak seçilmiş, seçilen bu yer için Haziran 1976’da Türkiye Atom Enerjisi
Kurumundan, TAEK’ten yer lisansı alınmıştır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kaç yıl önce Afif Abi?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – 1976 yılında TAEK buraya yer lisansı
vermiş.
Peki, o günkü teknoloji ile, o günkü bilimsel donelerle orası eğer
en az zararlı veyahut da nükleer santral kurmaya müsait olarak öngörülmüş ise
ve nükleer santral teknolojilerindeki güvenlik de bugünkü kadar değil ise, daha
geri ise bugün gelinmiş olan noktada nükleer santrallerin güvenliği bu kadar
ileri bir seviyeye gelmiş iken hâlen Akkuyu’da bunun tehlikesinden bahsetmek,
gerçekten yani Türkiye’yi doğru okumama ile eş değerdir.
Peki, ondan sonra ne oluyor? İlk, Akkuyu santrali ihalesi 1977
yılında yapılmış, Asea-Atom firması ile görüşmeler yapılmış ancak yüzde 100
kredi getiremediği için ve 1980’deki, malum, Türkiye’deki politik gelişmeler
nedeniyle iptal olmuş ilk nükleer santral ihalesi.
Daha sonra 1983 yılında bir anahtar teslimi santral yapımı için
bir firmayla ihaleye çıkılmış daha doğrusu.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Siz de yapamayacaksınız.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ondan sonra yap-işlet-devret’e
dönüştürüldüğü için, rahmetli Özal o zaman “Yap-işlet-devret modeliyle bunu
yapalım.” diye ortaya attığı için, efendim, firmaların bir kısmı çekilmiş, bir
tek firma kalmış ama o da yap-işlet-devret ile gerekli krediyi bulamadığı için
ihale iptal olmuş.
Üçüncü ihaleye geliyoruz, 17 Aralık 1996. Ben TEAŞ’ta Genel Müdürüm.
Çok ciddi hazırlanan şartnameyle, gerçekten çok ciddi hazırlanan şartnameyle,
gerçekten çok ciddi hazırlanan şartnameyle ve herkese eşit mesafede olan bir
şartnameyle, herhangi bir adres göstermeyen bir şartnameyle ihaleye çıkıldı,
güzel de fiyatlar alındı. Daha sonra -değerlendirme safhasında ben yokum-
çeşitli sebeplerle, belki o günkü ekonomik sıkıntılar, belki başka doğru
sebeplerden dolayı rahmetli Ecevit döneminde bu ihale de iptal edildi.
Geliyoruz bugüne. Bugün bu ihaleyi bitirmek, bu santrali kurmak
mecburiyetindeyiz. Eğer Türkiye otuz sene önce nükleer enerjiye geçmiş olsaydı
bugün Cumhuriyet Halk Partisi Sayın Genel Başkanının grup toplantısında yapmış
olduğu “Efendim, Türkiye’de elektrik üretimi pahalıdır, elektrik fiyatı
pahalıdır.” cümlesi belki kullanılmayacaktı. Fransa’da bu kullanılmıyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Nükleer santralin kilovat saati kaç
kuruş şu anda?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Belçika’da bu kullanılmıyor, dünyanın
birçok ülkesinde kullanılmıyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 2 katı şu anda.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Eğer Fransa yüzde 70’ini nükleerden
elde ediyor ise, eğer birçok ülke yüzde 20, 30, 40, 50 elektrik enerjisini
nükleerden elde edebiliyor ise, ediyor ise…
Değerli arkadaşlar, birçok şehirde bir şehirden bir şehre
gidinceye kadar birkaç tane santralle karşılaşırsınız ve biliyor musunuz ki bir
nükleer santralin yakınında oturan bir kimse uzun uçak seyahatleri yapan bir
kimseye nazaran daha az radyasyon alıyor, uzun süre televizyon seyreden bir
insana nazaran daha az radyasyon alıyor. Bu gerçek böyle.
Şimdi, turizmde diyor ki: ”Efendim, Mersin turizm bölgesi.”
doğrudur. Hem nükleer santral olur hem turizm olur. Buyurun gidin Kanada’ya,
buyurun gidin birçok ülkeye. Yani Fransa dünyanın en fazla turistini alan bir
ülke değil mi? Nükleer santral vardır diye insanlar Fransa’ya gitmemezlik
etmiyorlar.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Afif Bey, istemiyoruz, istemiyoruz,
Akkuyu nükleer santralini istemiyoruz.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ancak, bakın, nükleerde, evet, bir külfet
varsa külfet vardır. Kaza oldu, Çernobil’de oldu, Three Mile Island’da oldu ve
efendim, Japonya’daki son durum. Ama uçak kazası oldu diye hiç kimse uçağa
binmemezlik yapmıyor. Önemli olan gerekli tedbirleri almak, gerekli güvenliği
almak.
Arkadaşlar, eğer bir tehdit olarak biz nükleeri görürsek hemen
yanı başımızda Romanya, yanı başımızda İran, yanı başımızda Bulgaristan, yanı
başımızda Rusya, dört tarafımızdaki bu ülkelerde nükleer santraller var. Allah
muhafaza herhangi bir sıkıntı, bir kaza olması hâlinde Türkiye doğrudan doğruya
tehdit altındadır. Türkiye’de santral olmasına gerek yok. O zaman madem ben bu
külfetini taşıyorum, o zaman niçin nimetinden istifade etmeyeyim? Niçin ben
ülkeme nükleer santral kurmayayım? Niçin elektriğimi daha ucuza mal etmeyeyim?
Niçin dışa bağımlılığı daha fazla azaltmayayım?
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, Akkuyu, evet, güvenceli bir
noktadadır, deprem açısından güvenlidir. Hem turizm hem nükleer beraber yürür
ve biz, efendim, Japonya’da bir kaza oldu diye -Allah bir daha böyle kazaları
dünyanın hiçbir yerinde göstermesin- biz hiçbir zaman bu nükleer santrali
kurmaktan vazgeçmeyeceğiz. Bu sadece AK PARTİ’nin bir görüşü değil, yıllardan
beri birçok hükûmetin, Cumhuriyet Halk Partisinin, Milliyetçi Hareket
Partisinin, birçok partimizin içinde bulunduğu hükûmetler döneminde de nükleer
hep gündemde olmuştur. Sadece ve sadece bir grup çevreciler belki de diğer bazı
enerji kaynaklarının lobilerinin etkisiyle devamlı nükleere karşı gelmişlerdir.
Biz bunu yaparken sadece nükleerde mi kalıyoruz? Hayır. Biz Türkiye’deki rüzgâr
enerjimizin tamamını değerlendireceğiz; bununla ilgili açtık, çalışmalar devam
ediyor.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Afif Bey, yapamayacaksınız, ömrünüz
yetmeyecek.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Türkiye’deki hidroelektrik
potansiyelimizin tamamını değerlendireceğiz. Türkiye’deki kömür miktarını
artırıyoruz. Bazı insanlar da çıkıyor, efendim, kömür santrallerine karşı
geliyor; bazı insanlar çıkıyor, hidrolik santrallere karşı geliyor. O zaman,
nükleer yapma, hidrolik yapma, kömür yapma! Tamam, karanlıkta bırakayım ben
Türk insanını!
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdiye kadar karanlıkta mı kaldı
Türkiye?
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Ama öte yandan bakıyoruz ki Türkiye
dünyada en fazla enerji, elektrik talebi artışı olan ülke, yüzde 8’in üzerinde.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Otuz yıldır bu lafları duyarız, bunlar
nükleer lobilerinin laflarıdır. Afif Bey, nükleer lobilerinin söylediği laflar,
otuz yıldır söylerler bu lafları.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Bakın, bir gerçeği sizinle paylaşmak
istiyorum. Bugün Türkiye’deki fert başına tüketilen elektrik enerjisi dünya
ortalamasının neredeyse altındadır; bizim üye olmak istediğimiz Avrupa
Birliğinin yüzde 60-70’i civarında, hatta daha da altındadır; OECD ülkelerinin
aynı şekilde. Bakın, bizde 3.500 kilovatsaat fert başına yılda, gelişmiş
ülkelerde 7-8 bin kilovatsaat. Değerli arkadaşlar, biz 2020’de maalesef hâlen
5.500 kilovatsaatlerden bahsediyoruz fert başına. O zaman dahi bugünkü OECD
ortalamasının çok altında bir rakamdan bahsediyoruz. Türk insanına biz bunu
niye reva görüyoruz? Niye refahımızı artırmayalım? Niye dünya ülkeleriyle aynı
seviyeye çıkmayalım?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı.)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen kendin de inanmıyorsun Afif Bey bu
söylediklerine.
AFİF DEMİRKIRAN (Devamla) – Dolayısıyla bu nükleer santral
kurulacaktır, bununla ilgili siyasi irade mevcuttur.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Demirkıran.
Grup önerisinin lehinde, Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
Buyurun efendim.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet Halk Partisinin gündeme alınmasını istediği Mersin
Akkuyu nükleer santraliyle ilgili araştırma önergesinin lehinde söz almış
bulunuyorum. Tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu nükleer santralle ilgili, nükleer
enerjiyle ilgili yaklaşık otuz yıldır aynı şeyleri dinleriz. Yani Sayın
Demirkıran, Afif Bey bağışlasın; sekiz yılı doldurdunuz, bu kadar önemli ve
gerekli olan bir enerji konusunda bugüne kadar adım atmayıp da dönemin sonuna
gelince böyle nükleerci kesilmek hiç de doğru bir şey değil, hiç de inandırıcı
değil.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak söyleyeyim, ben 1966 yılında
rahmetli Alparslan Türkeş’ten, Türkiye’nin nükleer teknolojiye sahip olması
gerektiği dersini dinlemiş bir insanım. Çünkü eğer Türkiye büyük olacaksa,
Türkiye bu bölgede güçlü olacaksa, Türk ve Müslüman kimliğiyle bağımsız
olacaksa gerçekten nükleer teknolojiye sahip olması lazım, buna dayalı her
türlü altyapıyı, üstyapıyı kurması lazım. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
buna samimiyetle inanıyoruz ve bunu parti programımızda, seçim beyannamemizde,
her defasında ifade ediyoruz: Evet, Türkiye nükleer teknolojiye sahip
olmalıdır.
Bir başka gerçek, Türkiye’nin enerji açığı var. Türkiye bu enerji
açığını kendi kaynaklarından, yerli kaynaklarından, öncelikle yerli
kaynaklarından temin etmeli, kalkınmasının enerji ihtiyacını karşılamalı. Bu da
bir gerçek ama Türkiye’yi bugüne kadar yöneten tüm siyasi iktidarlar ne
hikmetse bu kadar yalın bir gerçekliğin gereğini maalesef yerine
getirememişlerdir. Ne yazık ki birisi… Ne yazık ki tek başına ülkeyi Türk
milleti adına yöneten Adalet ve Kalkınma Partisi de bunu yerine getirememiştir.
Şimdi, dönemin sonuna gelmiş… Üstünde bana göre birçok meşruiyet sorunu olan
bir yolla nükleer santral kurulması yine mümkün olmayacaktır. Böyle 75 milyar
dolara ulaşan bir meblağı, kanun çıkartarak, uluslararası bir sözleşmeyi bu
Mecliste parmak çoğunluğuyla kanunlaştırarak bu kadar büyük, bu kadar gelecekle
ilgili önemli bir ticari işlemin buradan geçirilmiş olmasını yani evrensel
değerler açısından da, Türkiye hukuku açısından da, etik değerler açısından da
hiçbir şekilde savunabilmek mümkün değil. Şeffaf, açık, millete bilgi veren…
Bakınız, değerli milletvekilleri, ısrarla buradan söylüyoruz: Bu
konular bugünün değil geleceğin de konuları, bu konular yalnız iktidarın değil
muhalefetiyle Türkiye’nin konuları. Bu konularla ilgili söylenenlerin cevabı
gelip bu kürsüden verilsin. Gelip bir bilgi verin. Bu Akkuyu nükleer santralle
ilgili, bütün ısrarımıza rağmen, Sayın Bakan gelip burada bir bilgi vermedi.
Gruplar her defasında kısa süreler içerisinde konuyla ilgili tenkitlerini ifade
etmenin telaşında burada üç beş cümle söylüyor ama sonuç itibarıyla Türkiye ve
ülkemizin geleceği açısından, milletimizin geleceği açısından çok önemli olan
bir konu, yine endişe ediyorum, geçen dönemlerde başlanıldığı gibi, yarım
kalacak, tamamlanamayacak. Bizden sonra gelen Türkiye Büyük Millet Meclisi
üyeleri bu konuyu tekrar dinleyecek, bir sayın milletvekili de o gün gelecek
diyecek ki: “Otuz beş yıldır bunları dinliyoruz.” Şimdi, Sayın Ali Rıza
Öztürk’ün: “Otuz yıldır dinliyoruz.” dediğinin haklılığı olarak ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ben Mersin Milletvekiliyim. Bakın, keşke
-burası şov yeri değil ama gerçekten bu konunun şovunu yapmak lazım- size
buradan, bu Akkuyu nükleer santralinin kurulacağı Büyükeceli koylarını
seyrettirebilseydim. Mersin Gülnar ilçesi Büyükeceli beldesinin dört tane koyu
inanınız ki cennetten bir parça. İnsan oraya kıyamamış -ben orman mühendisiyim-
köylüler orayı açmamış. Yani orman içi köylerinin yaşadıkları, geçindikleri
yerlerin tamamı, çoğu ormandan açma yerler olmasına rağmen Büyükeceli’nin,
Gülnar’ın insanı bu koylardaki orman alanlarını açıp oraya yerleşmek
düşünmemişler, yapmamışlar bunu, kıyamamışlar o koylara, o kadar güzel yerler
ki... İnanınız ki oralarda çalıştığım dönemde oralara yol yapılmasına elimiz
imza atmazdı, yapmazdık, yapmadık oralara yolu. Oraya yol yapılmasın, buralar
bakir kalsın diye, ormancı hassasiyetiyle oralar korundu ama şimdi o dört koyu
nükleer santral için bir başka devletin egemenliğine tevdi ediyoruz. Bakın,
sözleşmeyi okuyunuz, bu kadar ağır hükümler var.
Değerli arkadaşlar, Japonya’da yaşanan bu son felaketten sonra
Milliyetçi Hareket Partisi olarak Hükûmeti ve özellikle de Sayın Başbakanı bu
konuyu bir daha düşünmeye ve değerlendirmeye davet ettik. Çok iyi niyetle,
samimiyetle, halkımız adına, ülkemizin geleceği adına böyle bir çağrıda
bulunduk ama ne yazık ki, maalesef ne yazık ki Sayın Başbakanın her konuda
olduğu gibi bu konuda da inadı “Ben bilirim, benim yaptığım doğrudur, ben ne
söylüyorsam doğrudur.” anlayışı -buna Anadolu’da “kör inat” denir- maalesef bu
konuda ortak aklı üretmek, bu konuyu toplumsallaştırmak... Şimdi, bu konunun
tartışılması üzerinden halkımız ikiye ayrılmayacak…
Bakın, bir teklifte bulunuluyor, ben de katılıyorum o teklife. Gerek
bugün yaşayan insanlarımızın gerekse bundan sonra yaşayacak insanlarımızın
gerek o bölgedeki gerek tüm Türkiye’deki, hatta tüm dünyadaki insanların
hayatını ilgilendirecek bir konuda, gelin, millete soralım, referandum yapalım
diyoruz. Çünkü Japonya’da yaşanan örneği yok sayamazsınız. Bir felaket
yaşanıyor, daha nelerin yaşanacağı da belli değil. Ülkemizde bu kanser
hastalıklarının bu denli artmasının sebebi olarak Çernobil gösteriliyor. Böyle
o zaman da bir efelenme vardı. “İşte ben içiyorum.” diye çayı için bakanların
bugün yaşananlardan ne kadar vicdan azabı duyduklarını düşünmek istiyorum.
Şimdi, Sayın Başbakan da diyor ki böyle bir efelenmeyle: “Biz imzamızın
arkasında dururuz.” Durursunuz da gelecekte yaşanan felaketin hesabını kim
verecek? Kim verecek arkadaşlar ya? Allah aşkına! Yani, bu, deprem hattı
üzerinde olduğu açıklanıyor, Ecemiş fay hattı üzerinde olduğu söyleniyor.
Depreme tedbir geliştirdiniz, tsunamiye nasıl tedbir geliştireceksiniz? Bu
konuda Japonya’dan daha ileri bir teknolojiye sahip olduğunuzu iddia edebilir
misiniz? Japonya’dan daha güçlü olduğunuzu, her türlü tedbiri alabileceğinizin
garantisini verebilir misiniz? Gözümüzün önünde günlerdir televizyonlarda bir
felaketi seyrediyoruz. Kaldı ki o nükleer santraller, reaktörler patlıyor işte,
tedbir geliştirilemiyor. Bütün insanlık korku içerisinde. Türkiye’ye ulaşır mı,
ulaşmaz mı; bu nükleer sızıntı buraya kadar gelir mi tereddüdü yaşanıyor.
ÜNAL KACIR ((İstanbul) – “Parti programımızda, bizim, var.”
dediniz, vaz mı geçtiniz?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Değerli arkadaşlar, nükleer teknolojiye
sahip olmak ayrı bir hadise, bunun yolları aranması bir ayrı hadise ama bu
kadar önemli tereddütlerin yaşandığı, toplumsal ayrışmanın yaşandığı ve
gözümüzün içinde bir felaketin yaşandığı bu konunun yeniden değerlendirilmesini
talep etmek ayrı bir hadise. Bunu talep ediyoruz. Gelin, şu konuyu tekrar
düşünün diyoruz. Niye düşünmekten kaçınıyorsunuz?
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Siz programınızdan çıkarmaya karar
verdiniz mi? Siz düşündünüz mü?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Biz nükleer teknolojiye karşı
olmadığımızı bugün, yarın, daha sonraki gün devam ettireceğiz. Ama nükleer
teknolojiye sahip olabilmenin başka yolları da bulunabilmeli. Vardır. Ama insan
sağlığından, can güvenliğinden daha önemli hiçbir sebep yoktur. Eğer
insanlarımızın can güvenliği yüzde 1 ihtimalle de olsa bir tehlike altındaysa
birçok şeyden vazgeçmek mecburiyetindeyiz.
Değerli milletvekilleri, burada iktidar-muhalefet siyasetiyle
birbirimizle akıl yarıştırmayalım. Biz sizi… Sorumlu siyasetin gereği, bu
toplum adına sorumlu siyaset yapmak görevlisi olarak sizler gelin, bu konuyu
bir daha düşünün. Bakın, Mersin halkı buna karşı. Mersin halkının karşı olduğu
bir konuya Mersin AKP milletvekilleri de karşı, dürüstçe gelip buradan
açıklamaları lazım. Bu kadar karşıtlığın olduğu bir konuda, kör inat uğruna
milletin hayatını tehlikeye atma hakkınız yok.
Tekrar, sizi bir daha düşünmeye davet ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sayın Şandır, siz de karar verin, yapacak
mıyız, yapmayacak mıyız? Siz kendiniz bir karar verin.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Yapacaklar, yapacaklar.
BAŞKAN – Grup önerisinin aleyhinde, Şırnak Milletvekili Sayın
Hasip Kaplan.
Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Önce siz parti programınızda kararlı bir
hâle getirin.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – CHP de istiyor.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Parti programınızda bir değişime gidin.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Ünal Kacır, sen anlamadığın dersi
anlatma, anlamadığın konularda konuşma, anladığın konularda konuş.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Parti programınızı değiştirin o zaman.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Artık dönemin sonuna geldik ya, bitti
artık ya, hâlâ konuşuyorsun. Giderayak bunları öğren.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Sen hukukçusun, sen ne anlarsın ya?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen arkadaşlar, Hatibi
dinleyelim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
nükleer enerji santraliyle ilgili söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, burada ilginç bir durum var. Yani bir tarafta Mersin
Akkuyu’da nükleer enerji santrali kurmaya karar vermiş AKP çoğunluğu var, bu
konudaki sözleşmeyi de Meclisten geçirdiler ama bir de bunun karşısında duran
ana muhalefetle, CHP ile MHP var. CHP ile MHP’nin de şöyle bir nüans farkı var:
“Biz nükleer teknolojiye karşı değiliz ama Mersin’de kurulacak nükleer enerji
santraline karşıyız.”
Burada, bu Mecliste net duruş gösteren, net duruşuyla nükleer
santrallere, enerji santrallerine karşı da açıkça tavrını koyan, onlarca
araştırma önergesi veren, soru önergesi veren tek parti de Barış ve Demokrasi
Partisidir. Bunun “ama”sı olmaz arkadaşlar. Japonya’da yaşanan felaket,
Fukuşima’da yaşanan tsunami sonrası, nükleer santrallerin artık hiçbir
güvencesi olmadığını ortaya koymuştur. “Ama”sı olmaz, Mersin’dekine de karşı
çıkacaksınız, Sinop’takine de karşı çıkacaksınız, Fransa’nın, Almanya’nın,
gelişmiş ülkelerin terk ettiği bu teknolojiye, insanlık yaşamını tehdit altına
alan ve Çernobil’den Türkiye'nin de etkilendiği, Rize’den başlayarak Karadeniz
kıyılarında kanser hastalığının yayıldığını bilen, yaşamış bir Türkiye’de net
ve açık duruş göstereceksiniz, karşı olacaksınız.
Enerji politikamız her alanda yanlış, her alanda çarpık, HES’lerde
çarpık, nükleerde çarpık, güneş enerjisinde çarpık, rüzgârda çarpık çünkü
Türkiye'nin bir enerji politikası ve stratejisi ve de planlaması yok. Evet,
Türkiye bütçesinin 100 milyara varan ithal enerji açığı var ama o ithal enerji
açığı, enerji kanalıyla şirketlerin açgözlü, vahşi kârlarına kurban
edilemeyecek kadar, bu ülkemiz ve insanları ve bütün doğası, tarihi, kültürü,
iklimi, her şeyi korunmaya değerdir.
Bakın, kendi ilimden örnek vereceğim, çok uzağa gitmeyeceğim.
Benim ilimde, Şırnak ilinde Dicle Nehri’nin üzerine baraj kuruyorsunuz,
Kızılsu’yu da sular altında bırakıyorsunuz, tarihî Kasrik Vadisi’ni de sular
altında bırakıyorsunuz; yetmiyor, Fakiye Teyran’ın mescidini, Asur Kulelerini,
Finik Kalesi’ni, Aladino Kalesi’ni ve Kasrı’nı, “Timurlenk’in Pençeleri” diye
tabir edilen tarihî yerleri, bütün bu doğayı bırakıyorsunuz; bu da yetmiyor,
Hezil Çayı’nın üzerine 7 tane HES kuruyorsunuz; bu da yetmiyor, Habur Irmağı
üzerine yani Uludere’den sonra Beytüşşebap’a da kuruyorsunuz; bu da yetmiyor,
Cudi Dağı’nın tepesine kömür var diye termik santral kuruyorsunuz; bu da
yetmiyor, bakın, Silopi ve İdil BOTAŞ’larına da ayrıca motorla, fuel oil yakan,
3 numara yağ yakması gereken yere 8 numara, 10 numara yağ yakan ve
denetlenmeyen santraller kuruyorsunuz; benim ilimde, sadece, bunlar.
Siz bizi boğarak mı öldürmek istiyorsunuz? Şırnak’ı böyle mi
boğmayı düşünüyorsunuz? Bir ilde 7 tane termik santral başvurusu daha var. 7
tane termik santral, 2 tane mevcut santral, 1 tane çalışan santral, 10 tane
termik santral; barajlar, 11; artı Dicle üzerinde, 12; bunların hepsi Şırnak…
Burada bütün şirketlerin hepsi dışarıdan geliyor, yöreye 5 kuruş da yatırmıyor,
5 kuruş da yatırım yapmıyor ve senin doğanı, tarihini, kültürünü, geçmişini,
hepsini yok ediyor, alıp götürüyor ve o halk size seyirci kalacak değil mi?
Bakın, halkın, o halkın, on binlerin, elli binlerin, çevre
dostlarının bu şekilde yürüyüşlerinin tesadüf olmadığını size söylemek
istiyorum. Bu aynı şey Mersin’de de söz konusudur -Mersin gibi güzide bir şehrimizi,
kıyılarını, narenciyesini, turizmini, kültürünü, dokusunu, tarihini…- üstelik
de fay hatları üzerine kurarak Rus teknolojisiyle yapmaya çalışıyorsunuz.
Diyorsunuz ki: “Ruslar nükleer santralde Japonya’dan geri ama tedbir
alacaklar.” Japonya’dan daha ileri bir ülke var mı bu konuda? Japonya hâlâ
Fukuşima’nın tehdidini atabildi mi? Bu ara bütün dünyada protesto, tepki
eylemleri var Tokyo’dan İstanbul’a, İstanbul’dan Paris’e kadar. Yeşillerin bir
sloganı var, “Eğer yarın radyoaktif olmak istemiyorsanız bugünden aktif olun!”
diyor. Bizimkiler de aktif olmak için çay içiyorlar, radyasyonlu çay içiyorlar.
Sonra Başbakanımız tüp ve nükleer santral karşılaştırması yapıyor. Allah’tan
korkun arkadaşlar, bu ülkenin insanını, yaşamını, doğasını, geleceğini konuşuyoruz.
Bu kadar tahribat, bu kadar denetimsizlik, eğer bu kadar
sorumsuzluk varsa, ki var, bu gözüküyor, buyurun size öneriyoruz: Meclis
çoğunluğunuz var, Meclise bir teklif verin, şu Mersin’deki, Akkuyu’daki
kurulacak nükleer santralin bulunduğu fay hattının da yerini değiştirin,
kaydırıverin Meclis kararıyla, olsun bitsin, kitabına uydurursunuz. Bu şekilde
de vicdanen müsterih olursunuz, işte fay hattını kaydırmış olursunuz, “Nükleer
santral haritada burada kalıyor, fay hattını da Toroslardan öteye attık.”
dersiniz. Nasılsa yandaş, candaş medyanız size bir hafta propaganda yapar ve
tsunaminin de olmayacağını, fay hattının da 180 kilometre içerilere
kaydırıldığını söylersiniz olur biter.
Eğer halka inanıyorsanız, buyurun halka götürelim. Mersin halkına sorun:
“Burada nükleer santral istiyor musunuz istemiyor musunuz?” Demokrasilerde
böyle bir durum vardır. Eğer sizin, AK PARTİ Mersin milletvekilleri de bu
nükleer santrale karşı çıkıyorsa, eğer Mersin’deki bütün siyasi partiler karşı
çıkıyorsa, bütün sivil toplum karşı çıkıyorsa, arkadaşlarım, siz niye yanlışta
ısrar edersiniz anlamıyoruz.
Bizim burada söylemek istediğimiz şu: Bu konularda araştırma
elbette ki yapılmalı, şart ama bir bütün olarak enerji politikalarımızı ta
Rize’deki derelerden Hasankeyf’in sular altında kalmasına, Munzur Vadisi’nden
Allianoi’ye kadar… Gidin Allianoi’ye bakın, suların altında bıraktınız ve
eserinizle iftihar edin. Yarın aynı durumu Mersin’de yaşayacaksınız. Allah
göstermesin, bu doğanın, depremin, doğal felaketlerin ne zaman geleceğini kimse
kestiremez ama Türkiye coğrafi ve jeolojik olarak hareketli bir fay hattı ve
deprem ülkesi. Bu gerçeği değiştirebilir misiniz? Bu bir gerçek. O zaman,
enerji kaynaklarımızı farklı bir biçimde yaratmak zorundayız. Ruslara 65-70
milyara orayı vereceksiniz. Sinop’u Japonlara ihaleye açacaksınız. Vallahi,
elinizden gelse o nükleer santrali getirirsiniz Şırnak iline, Gabar Dağı’nın
üstüne kurarsınız. Bakın, 12 HES, hidroelektrik santrali, 1’i termik, 2 tane de
fuel oille çalışan 3, mevcut var, etti 15, Dicle barajı kurulacak etti 16.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Siirt’e gelsin.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Vallahi nükleer santrali de getirirsiniz
Gabar’ın üzerine kurarsınız!
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP KAPLAN (Devamla) – El insaf ya, bu kadar da sorumsuzluk
olmaz. Olmaz arkadaşlar! Sizi bu konuda uyanmaya davet ediyorum.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Kaplan teşekkür ediyorum.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup
milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Tamam Sayın Başkan.
Sayın milletvekilleri, oylamadan önce bir yoklama talebi vardır,
onu yerine getireceğim:
Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Aslanoğlu, Sayın Tan, Sayın
Güner, Sayın Kart, Sayın Aydoğan, Sayın Öztürk, Sayın Genç, Sayın Nevingaye
Erbatur, Sayın Coşkuner, Sayın Özkan, Sayın Öztürk, Sayın Pazarcı, Sayın Ergin,
Sayın Baratalı, Sayın Hacaloğlu, Sayın Yıldız, Sayın Güner, Sayın Özyürek,
Sayın Günday, Sayın Karaibrahim.
Evet, saygıdeğer milletvekilleri, yoklama için üç dakika süre
veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER
(Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.- (10/175) esas
numaralı, Mersin’de kurulması planlanan nükleer enerji santrallerinin çevreye
ve turizme olumsuz etkileri hakkındaki Meclis Araştırması Önergesi’nin ön
görüşmesinin, Genel Kurulun, 22/03/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun grup önerisini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
Sayı: 964 22/3/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu 22.03.2011 Salı günü (bugün) toplanamadığından,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel
Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler Kısmında bulunan 696 ve 699 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 2
ve 3 üncü sıralarına, Bastırılarak dağıtılan ve Gelen Kağıtlar listesinde
yayımlanan 702 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının ise 48 saat geçmeden yine bu
kısmın 4 üncü sırasına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
22, 23, 29 ve 30 Mart 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki
birleşimlerde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek
gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin
görüşülmesi;
Haftalık çalışma günlerinin dışında 25 Mart 2011 Cuma günü de
toplanarak gündemin kanun tasarı teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;
23, 24, 25, 30 ve 31 Mart 2011 Çarşamba, Perşembe ve Cuma günleri
saat 14:00'te toplanması;
22 Mart 2011 Salı günü (bugün) 696 S. Sayılı Kanun Tasarısının 1.
Bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
23 Mart 2011 Çarşamba günü 696 S. Sayılı Kanun Tasarısının 2.
Bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
24 Mart 2011 Perşembe günü 696 S. Sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar;
25 Mart 2011 Cuma günü 702 S. Sayılı Kanun Tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam etmesi, bu birleşimde 702
S. Sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanamaması halinde Genel
Kurulun; haftalık çalışma günlerinin dışında 26 Mart 2011 Cumartesi günü saat
14:00'te toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi ve bu birleşimde 702 S.
Sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına
devam etmesi,
Bu birleşimlerde gece 24:00'te günlük programların tamamlanamaması
halinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi;
29, 30 ve 31 Mart 2011 Salı, Çarşamba ve Perşembe günlerindeki
birleşimlerde saat 23:00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi,
696 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının, İçtüzüğün 91. maddesine göre
Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetvellerdeki şekliyle
olması;
Önerilmiştir.
696 Sıra Sayılı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı (1/993)
BÖLÜMDEKİ
BÖLÜMLER
BÖLÜM MADDELERİ MADDE
SAYISI
1. BÖLÜM 1
ila 28 inci maddeler 28
2. BÖLÜM 29
ila 57 nci maddeler 29
3. BÖLÜM 58 ila 77 inci
maddeler
(Geçici 1 inci madde
ile 75 inci maddeye bağlı
1,
2, 3,4, 5, 6, 7 ve 8 inci fıkralar dahil) 28
TOPLAM MADDE SAYISI
85
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu grup önerisinde 702 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın bastırılarak dağıtıldığını ifade etmişti.
Milletvekillerimizin önüne, bastırılıp dağıtılan, gelen kâğıtlar listesinde yer
almıyor. Böyle bir gelen kâğıtlar listesi bastırılıp dağıtıldı mı acaba?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, 702 sıra sayılı Kanun
Tasarısı bastırılıp dağıtılmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gelen kâğıtlar listesinde
milletvekillerimize geldiğine ilişkin bir sarahat var mı yok mu, onu ben
istirham ediyorum. Bastırılıp dağıtılmışsa gelen kâğıtlar, gelen kâğıtlarda var
olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Başkanım…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 702 sıra sayısını ben dünden bu
yana temin edememiş durumdayım Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim Sayın Bozdağ?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Şimdi, 702 sıra sayılı…
BAŞKAN – Arkadaşlar, uğultuyu keserseniz, duyulmuyor.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, 702 sıra sayılı Kanun
Tasarısı ve Komisyon Raporu bastırılmıştır, benim de elimde. Ben böyle bir
tartışma olabilir diye… Çünkü kırmızı gündemde yok ama bastırılıp dağıtılmış.
Grup önerisine bakılırsa kırk sekiz saat geçmeden bunun gündeme alınmasıyla
ilgili birinci paragrafında da zaten açıklama var. Bastırılıp dağıtılmıştır,
benim elimde, Divandan temin edebilirsiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, gelen kâğıtlar listesini ben
talep ettim, o liste de elimde yok. Lütfen, gelen kâğıtlar listesi dağıtılmışsa
o listede olup olmadığını öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Vural, Sayın Başkan, şunu ifade etmek istiyorum:
702 sıra sayılı -sizin bahsettiğiniz- Kanun Tasarısı bastırılarak dün
dağıtılmış ve 21/3/2011 tarihli 107 sayılı gelen kâğıtlar listesine alınmıştır.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gelen kâğıtlar listesi dağıtılmış mı? Ben
onun örneğini istirham ediyorum.
BAŞKAN – Şimdi, Sayın Başkanım…
OKTAY VURAL (İzmir) – Çünkü “…gelen kâğıtlar listesinde yayımlanır.”
diyor. Bu basılıyor bildiğim kadarıyla, dağıtılıyor. Var mı yok mu, onu
öğrenmek istiyorum.
BAŞKAN – Gelen kâğıtlar listesi İnternet sayfasında yayınlanmış
olup…
OKTAY VURAL (İzmir) – Yayımlandı da nerede?
BAŞKAN – Gelen kâğıtlar listesi İnternet sayfasında yayınlanmış
olup…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim?
BAŞKAN – İnternet sayfasında yayınlanmıştır Sayın Başkanım.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani İnternet sitesinde yayınlanmış olması
Başkanlık tarafından kâfi mi görülüyor? Yani bu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
hem geleneklerine hem İç Tüzük’e aykırı. “Böyle bir hüküm yayınlandı,
e-mail’inize gönderdik.” Böyle bir şey olmaz. Gelen kâğıtlar listesinin
dağıtılması lazım. Milletvekillerinin odalarına, diğerlerine verilmemiştir.
BAŞKAN – Sayın Başkanım, Oktay Bey, şunu ifade ediyorum: Gelen
kâğıtlar listesi İnternet sayfasında yayınlanmış olup basımevinde basımı
sürmektedir şu anda.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, tamam, yayımlandıysa ben onu
istiyorum, yani basılı, dağıtılan, gelen bir kâğıtçık, şöyle bir şey istiyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir görelim. O kâğıdı ya!
OKTAY VURAL (İzmir) – Varsa görelim. Onu istiyorum.
BAŞKAN – Sayın Başkanım, şu an itibarıyla basımevinde -bana
arkadaşların verdiği not- basımı sürmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Demek ki milletvekillerine dağıtılmadı. Bu
grup önerisi işleme alınamaz efendim.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…
OKTAY VURAL (İzmir) – Usulüne uygun hazırlanmış bir grup önerisi
değildir, işlemden çekilsin.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Usule uygun bir grup önerisi Sayın Başkan.
BAŞKAN – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bu grup önerisi nakıstır. Dolayısıyla işleme
alınmaması gerekiyor. Bu grup önerisini gerçekleştirmenin mümkünatı yok. Gelen
kâğıtlar listesinde yayımlanmamıştır. Dolayısıyla… Biraz önce siz de söylediniz,
“Hâlen basılıyor.” dediniz. Basılıyor. Milletvekilleri burada bununla ilgili
görüşlerini ifade edecek. Burası…
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri…
OKTAY VURAL (İzmir) – Parlamenter demokraside bir milletvekilinin
haberi olmadan gündem oluşturmak doğru değildir.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
16.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati:
17.08
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin 80’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Biraz önce Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardı, onu okutmuştum. Grup Başkan Vekili
arkadaşlarımızla müzakeremizi tamamladık.
Şimdi Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisinin lehinde Safiye
Seymenoğlu, Trabzon Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
AK PARTİ Grubunun vermiş olduğu grup önerisinin lehinde söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, Değerli Arkadaşımız, Elâzığ Milletvekilimiz
Sayın Hamza Yanılmaz’ı kaybettik. İçi insan sevgisiyle dolu, çok çalışkan,
değerli bir arkadaşımızdı. Allah rahmet eylesin. Ailesine ve onu sevenlere
başsağlığı diliyorum. Tüm Elâzığlıların başı sağ olsun.
Değerli milletvekilleri, seçim sürecine girmiş olmamız dolayısıyla
Parlamentomuzun çalışma süresi kısıtlı hâle gelmiştir fakat yasalaşması gereken
çok önemli yasa tasarıları, yasa teklifleri de var. Bunlardan biri de
-bildiğiniz gibi- Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısı.
12 Eylül 2010’da yapılan referandumla Anayasa Mahkemesinin
yapısının değiştirilmesi halkımız tarafından kabul edilmişti. Hazırlanan bu
kanun tasarısıyla da Anayasa Mahkemesinin yapısı ve görevlerinde önemli
değişime gidilmiştir. Seçim sürecine girdiğimiz bu dönemde boşluk oluşmaması
için, kurumdaki çalışma temposunun aksamaması için bu tasarının Genel Kurulda
görüşülmesi ve yasalaşması gerekmektedir. Dolayısıyla çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Verilen bu grup önerisiyle de çalışma
saatleri yeniden düzenlenmiştir.
Bu süreçte muhalefet partilerinin de destek vererek daha kısa
sürede tasarının Genel Kuruldan geçmesi dileğiyle yüce Meclisi Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seymenoğlu.
Grup önerisinin aleyhinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Oktay Vural efendim.
BAŞKAN – Oktay Bey, pardon.
Sayın Oktay Vural, İzmir Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buradaki listede öyle olduğu için, Başkanım, sizin isminizi
okuduk.
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
AKP grup önerisi aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, Hakk’ın rahmetine kavuşan AKP Elâzığ Milletvekili
Hamza Yanılmaz Bey’e Allah’tan rahmet diliyorum, Elâzığlılara başsağlığı
diliyorum, ailesine başsağlığı diliyorum, kendisine Allah’tan rahmet diliyorum,
bütün AKP Grubuna başsağlığı dileklerimi ifade ediyorum.
Evet, işte, bir bakıma devre mülk… Meclis de 24’üncü Dönem için
seçim kararı aldı. Netice itibarıyla millet iradesi hep baki olacak ama millet
iradesini temsil edenler değişecek. Bugün, bu Meclis, aslında, bir seçim kararı
almış bir meclis yani Türk milleti iradesi olarak “Ey milletim, ben artık
vekâleti size bırakmak istiyorum.” diye beyanatta bulunmuş, bu beyan
doğrultusunda da milletvekilleri parmağını kaldırmış, 12 Haziran 2011 tarihinde
seçimlere gidilecek.
Bu seçimlerde hangi ilden hangi milletvekili adayının olup
olmayacağı hususu… Yüksek Seçim Kurulu tarafından belirlenen bir süreç
içerisinde partiler aday adaylıklarına müracaat etti, bazı arkadaşlar
müracaatını yaptı, bazıları yapmadı ama bugün geldiğimiz bu noktada, seçime
giden bir parlamentoda bu milletvekillerinin yine seçildikleri ilin iradesini
alarak Meclise gelmeleriyle ilgili bir süreç içerisinde bugün AKP Grubu yine
bir dayatma getiriyor, “Tamamlanmasına kadar, tamamlanmasına kadar,
tamamlanmasına kadar! Bitirmezseniz cumartesi, o da bitmezse sonuna kadar.”
diye bir tehditle, bir dayatmayla milletvekillerine bir gündem sunuyor. Bu
doğru değil, etik değil, ahlaki değil. Her şeyden önce eğer milletvekilleri bir
seçim kararı almışsa ve bütün milletvekilleri ve siyasi partiler bir uzlaşma
yapmışsa şu Meclis gündemi konusunda insanlar bir araya gelir, partiler. Yahu
acele olan nedir? Hangi işleri yapalım? Artık biz iradeyi teslim ediyoruz. Bunu
yapmaktan uzak, dayatmacı, tepeden inmeci, milletvekiline ve millete tepeden
bakan bir yönetimin zihniyetidir bu AKP Grubunun önerisi. Böyle bir şey olur
mu? Ne var burada? Şu Parlamentoda şu gelen kâğıtlara, şu gündeme bakın değerli
milletvekilleri. Bugün burada hangi konu çok acil? Böyle acil bir konu oldu da
bugüne kadar Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizim partiye geldiniz, başka
partilere geldiniz de “olmaz” mı dedik? Ama böyle bir gündemi beraber ve
birlikte tanzim ederek hiç olmazsa burada bulunan milletvekillerinin tekrar bu
milleti temsil etme şerefine nail olabilmek için yaptığı çalışmaları göz ardı
edip onları açıkçası burada sıkıştırmayı doğru bulmadığımı ifade etmek
istiyorum. Şimdi gelecek, biraz önce tartışıldı, kırk sekiz saat geçmeden 702
sıra sayılı Kanun Tasarısı. Nedir? Uluslararası sözleşme, İslam Ülkeleri
Metroloji Anlaşması. Peki ne zaman görüşeceğiz bunu? Zannedersiniz ki kırk
sekiz saat geçmeden gündeme alacağız, bugün görüşeceğiz. Yok. Bugün görüşecek
miyiz? Hayır. Yarın görüşecek miyiz? Hayır. Ne zaman görüşeceğiz? Anlamsız, içi
boş. Ne olur yani biraz saygınız olsa. Getirirsiniz “Biz zaten gündemi, bunu
tayin ediyoruz, şöyle olacak. O arada da 702 sayılı Tasarı ve uluslararası
sözleşmeler var, elden bir Danışma Kurulu yapalım bunu da birinci sıraya
alalım.” dediğiniz zaman hangi birimiz “hayır” deriz? Ama siz bizi buraya
getiren milletin iradesini yok sayıyorsunuz. Onun için de yok etmeye
çalışıyorsunuz. Her bir toplantıda gelip burada benim milletim için söyleyeceğim
soruları yok sayıyorsunuz, soru sorma hakkımı elimden alıyorsunuz, denetim
yapma hakkımı elimden alıyorsunuz. Burada araştırma önergelerini konuşurken
“Efendim, bu kadar komisyon var…” Biz size illa ki komisyon mu kuralım diyoruz?
Yok. “Gelin, görüşelim.” diyoruz, Türkiye’nin meselelerini görüşelim. Bizim
söyleyecek sözlerimiz var. Orta Doğu’yla ilgili söyleyeceğimiz sözlerimiz var,
hayvancılıkla, emeklilerle, uzman erbaşlarla ilgili, atanamayanlarla ilgili,
askerlikle ilgili söyleyeceklerimiz var. Bizim bunları iletebileceğimiz tek bir
imkânımız var elimizde: Anayasa gereği ve İç Tüzük gereği vermek durumunda
olduğumuz yazılı, sözlü soru önergeleri, araştırma önergeleri ve soruşturma
önergeleri, başka yok. Bunlar bile elimizden alınıyor, bunu bile hazmedemiyorlar.
Onun için, Türkiye’nin böyle bir siyasi zihniyetten gerçekten kurtulması
gerekmektedir. Şunun şurasında, emaneti vereceğimiz, milletin iradesine
gideceğimiz şu kadar bir aylık süre kalmış. Bu kadar aylık bir süre içerisinde
kısa bir süreyi bile beraber ve birlikte tanzim edemeyen bir parlamento, kendi
gündemini uzlaşmayla tanzim edemeyen… Seçim gününü tanzim ederken “evet” ama
bununla ilgili “hayır.”
Ne olacak bundan sonra? “31’ine kadar çalışılsın.” deniyor. Ne
görüşeceğiz? 29, 30, 31 Mart; Salı, Çarşamba 23.00’e kadar ne görüşeceğiz, ne
var? Kala kala dokunulmazlık dosyaları kaldı. Hadi, gelin, hep beraber bunları
görüşelim, hodri meydan! Milliyetçi Hareket Partisi olarak diyoruz ki: “Hodri
meydan! Gelin, dokunulmazlık dosyalarını görüşelim.” Var dosyalar, bekliyor
görüşülmeyi Parlamentoda, görüşelim, bitirelim bunları ama AKP Grubu, gerçekten
-bu Meclis- kısa süren bir Meclis döneminde bile hangi kanunların öncelikli
olduğunu bilmiyor. “Ne gelecek?” diye soruyoruz, ne geleceği bilinmiyor. Ne görüşeceğiz?
Bilmiyoruz. Nisan ayında olacak mı? Onu bilmiyoruz. Bunun burasında acil olan
nedir, acele olan nedir, Türkiye’nin hangi ihtiyacını karşılıyor, ne olacak? Bu
İslam ülkeleri metrolojiyle ilgili uluslararası sözleşme. Yani anlaşmayı
geçirdik, ertesi günü sıkışmış bir tablo mu var? Yok. O bakımdan, gönül isterdi
ki -daha önceki haftalarda AKP grup başkan vekillerine söyledim- şöyle bir
oturulsun, gündemde nelere ihtiyacınız var, acil olan nedir, tamamlayalım. Yani
bu ne acele? “Hemen bitirelim, 12 Hazirandan sonra yokuz, aman ha!” der gibi,
yani “Bir an önce bitirelim ne olur ne olmaz.” diyen bir anlayışı da doğru
bulmuyorum.
Siz olmayabilirsiniz; başka irade olacak. “Egemenlik kayıtsız
şartsız milletindir.” diyor. Burada millet iradesi daima olacak. Bu millet
iradesine uzanan ellerin hiçbiri başarıya ulaşamadı. Bu kürsü sürekli
konuşacak. Onun için, bu gibi konularda AKP Grubu, “hodri meydan” diyorum,
gelin, burada, ne ihtiyacınız varsa getirin... Türkiye'nin ihtiyacı nedir? Acil
mi görüşmek lazım?
Nedir bu ya? Tamamlanmasına kadar, değerli arkadaşlarım, bitmesine
kadar... Şu önergeyi okudunuz mu? “1. Bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar, 2. Bölüm görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, 696 Sıra Sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar, Cuma günü 702’nin
tamamlanmasına kadar, 702 tamamlanmazsa 26 Mart 2011 Cumartesi günü saat
14:00'te toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işler kısmının görüşülmesi, bu birleşimlerde de bitmezse yine
tamamlanmasına kadar ha!” diyerek... İnsaf ya, insaf ya! Gerçekten bu,
insafsızlık.
Bugüne kadar bu tavır, gerçekten hem milletvekillerine hem millete
açıkçası nezaketsiz bir tavırdır. Tamamlamazsanız çalışırsızın ha! Bu
milletvekilleri ne zaman oldu da çalışmamazlık etti? Niye haksızlık
ediyorsunuz? Niye dayatma yapıyorsunuz?
Yangından mal kaçırır gibi bu gündemi, bu şekilde oluşturmanın
doğru olmadığını düşünüyoruz. Dolayısıyla, burada 29, 30 ve 31 Mart 2011 Salı,
Çarşamba ve Perşembe günleri de 23:00'e kadar çalışma koymuşsunuz ama bu
çalışmada hangi gündem oluşacak, onu dahi bilmiyoruz.
Ben, burada samimi bir çağrımı yapmak istiyorum: Türkiye için
acil, memleketimiz için faydalı olduğunu gördüğünüz ve bizim de gördüğümüz bir
gündem, birkaç şey yapılır, edilir, bitirilir, milletvekilleri de bu milleti
temsil etmek için kendilerine düşen görevleri yerine getirirler. O bakımdan,
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, AKP Grubunun bu önerisini doğru
bulmadığımızı, seçim kararı almış milletvekillerine yapılan bu dayatmanın
millete yapılmış bir dayatma olduğunu düşünüyoruz. Yoksa bu kanunun, Anayasa
Mahkemesiyle ilgili kanunun bitmesi gerekiyorsa zaten bunun bitmesi de
mümkündür. O bakımdan, AKP Grubunun bu önerisinin aleyhinde olduğumuzu ifade
ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.
Grup önerisinin lehinde Yozgat Milletvekili Sayın Bekir Bozdağ.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma saatlerini ve gündemini belirleyen AK
PARTİ grup önerisinin lehinde söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Parlamento yoğun çalışmalar yaptı ve dönem sonuna geldiğimizde,
herkesin milletvekili aday adaylığı için müracaat yaptığı bir dönemde, belki
önümüzdeki dönemi de düşünen bir arkadaşımız bugün Hakk’ın rahmetine kavuştu,
Elâzığ Milletvekilimiz merhum Hamza Yanılmaz. Ben AK PARTİ Grubu adına
kendisine Allah’tan rahmet diliyorum, ailesine, sevenlerine, Elâzığlılara
buradan başsağlığı diliyorum. Tabii, önemli olan gök kubbede hoş bir seda
bırakmaktır çünkü kalıcı olan hiç kimse değil, bu dünyadan herkes göçecek.
Parlamentolarda da öyle. Dönemler geliyor, dönemler geçiyor. Burada biz
milletin hayrına, milletin yararına güzel işlerin altına imzamızı attıkça
milletimizin duası, desteği hep bizimle beraber olacaktır. Ben Hamza Yanılmaz
kardeşimizin bu dönemde fedakârane bir biçimde çalıştığına, hem Elâzığlılara
hem de Türk milletine Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında önemli
hizmetler ifa ettiğine şahit olduk. Allah gani gani rahmet eylesin diyorum.
Tekrar ailesine başsağlığı diliyorum ama hayat da devam ediyor. Parlamento da
çalışacak, gündemindeki konuları görüşecek.
Bugün, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nı görüşelim. Zira bu tasarı, Anayasa değişiklikleriyle yapılan
düzenlemelerin 12 Eylülde milletimiz tarafından kabulü üzerine yapılması
zorunlu bir uyum yasasıdır büyük bir kısmı itibarıyla. Şu an itibarıyla Anayasa
Mahkemesi yeni düzenlemede iki bölüm hâlinde çalışacak ama üye sayısı 17’ye
çıktı, uyumun bir kısmı uygulandı fakat bölüm hâlinde çalışma imkânı fiilen ve
hukuken hâlâ yok çünkü yasal düzenleme yapılmadı. Şimdi, bu Anayasa
Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nı
Parlamento kabul ederse Anayasa Mahkemesi milletin kabul ettiği şekilde
bölümler hâlinde çalışma imkânı bulacaktır.
Diğer önemli bir konu ise, Anayasa Mahkemesine, vatandaşlarımıza,
bireysel başvuru hakkı tanındı ve bugün -şu anda ne kadar oldu ben bilemiyorum
ama- basından takip edebildiğimiz kadarıyla pek çok vatandaşımız Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru talebini iletmiş durumda ama mahkeme şu anda uyum
yasası çıkmadığı için bu bireysel başvurulara ilişkin herhangi bir iş ve işlem
yapamamaktadır. Orada da bir nevi yığılma ve tıkanma söz konusudur.
O nedenle bütün grupların da önem verdiğine inandığımız Anayasa
Mahkemesinin Kuruluş ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın bugün,
yarın ve önümüzdeki günler içerisinde görüşülmesi ve Meclis tarafından kabul
edilmesi için gerekli çalışmaların sağlıklı bir zeminde ve zamanda yapılmasını
öngören bir grup önerisidir.
Diğer bir hususun da altını çizmek isterim. Biz AK PARTİ Grubu
olarak, gruplardan gizli bugüne kadar buraya bir şey getirmedik, bundan sonra
da getirmeyeceğiz. Buraya gelen her grup önerisi, daha öncesinde gruplarla,
Danışma Kurulu öncesi de müzakere edilen konulardır.
Her pazartesi günü biz grup olarak kendi partimizin mensubu grup başkan
vekilleriyle bir araya geliriz, Hükûmetten gelen talepler ve Türkiye'nin
ihtiyaçları gözetilmek suretiyle o haftanın Parlamento gündeminin nasıl
olacağına ilişkin müzakereler yapılır; zaman zaman bir haftalık, zaman zaman
iki haftalık, zaman zaman bir aylık gündemler yapılabilir. Nitekim, biz,
defalarca bu usulde gündemler burada gruplarla uzlaşarak yaptık. Orada biz
müzakeremizi yaptıktan sonra, her partinin nöbetçi grup başkan vekili
arkadaşımızla bizden nöbetçi olan arkadaşımız görüşür, “Biz kendi aramızda
böyle bir görüşme yaptık, konular da şunlardır, sizin görüşünüz, kanaatiniz
nedir?” diye onlarla da bir müzakere yapılır nöbetçi grup başkan vekilleriyle.
Eğer bu müzakerede bir mutabakat temin edilirse Danışma Kurulu elden imzalanır
ve Parlamentonun onayına sunulur, ama gruplar arası bir mutabakat sağlanmazsa,
o zaman her parti kendi grup önerisini Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunabilir. Bu konuda da aynı şey oldu. Biz nöbetçi grup başkan vekili
arkadaşlarımızla görüştük, bir mutabakat olmayınca biz bu çerçevede grup
önerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisine sunduk.
Ayrıca Parlamentonun çalışmasına -tahminim 7 Nisan günü belki son
çalışma günü olabilir- baktığınızda bu hafta dâhil üç haftamız var. Bu süre
içerisinde neler konuşacağımızı da biz konuştuk. Anayasa Mahkemesinin Kuruluş
ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı, yarısını görüştüğümüz, daha
doğrusu birinci bölümünü görüştüğümüz torba yasa ve sporda şiddetle ilgili bir
konu var, eğer bir mutabakat olursa o konu ve Hükûmetten çok acil bir şey
gelmezse -onu da saklı tutarak- çünkü biz iktidar grubuyuz, Hükûmetten çok
acil, önemli bir konu gelebilir, o zaman o konuya göre bizim vaziyet almamız
lazım. Nitekim, bugün, Sayın Başbakanımız da açıkladı, Libya’da yaşanan
olaylarla ilgili Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir toplantı yapılması ve
buradan Parlamentonun bilgilendirilmesi, bir müzakere yapılması geldi gündeme.
Böyle ani gelişmeler olduğunda, elbette ki gündem de buna göre değişiyor.
Bizim takvimimize göre ve gruplara da bildirdiğimiz takvime göre,
sadece bizim değil, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında kanun
bir, torba yasa iki ve son haftada da Meclisimizin kurduğu pek çok araştırma
komisyonu oldu, emek verdiler, çalıştılar, raporlarını hazırladılar, bu
raporlar görüşülmedi, görüşülmeyince tabii uygulayıcılar açısından pek fazla
bir kıymet atfetmiyor, Parlamento hem emeğe saygı açısından bu araştırma
komisyonu raporlarını görüşerek bu dönemi sonlandıracaktır inşallah ama araya
çok acil bir şey geldi yani “Olmazsa olmaz.” dendi, bir şey oldu, tabii biz o
hakkı da saklı tuttuk, görüşürken, arkadaşlarımıza “Hükûmetten acil bir durum
geldiği zaman, bir ihtiyaç geldiği zaman o hakkı saklı tutmak kaydıyla” dedik.
Önümüzde görüşeceğimiz iki üç tane kanun, ondan sonrası da araştırma komisyonu
raporları. Eğer araya acil bir şey gelirse, onu tabii gruplarla tekrar oturup
müzakere edeceğiz, konuşacağız.
Biz, her zaman görüşmeye, müzakereye, uzlaşmaya açığız, bundan
sonra da aynı tavrımızı sürdüreceğiz. Uzlaştığımız her konuda sözümüzün
arkasında hep durduk, bundan sonra da duracağımızı ifade ediyor, ben bu haftaki
çalışmamızın hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
Grup önerisinin aleyhinde Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç.
Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP
grup önerisi aleyhinde söz almış buluyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Sevgili Hemşerim Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz Hakk’a
yürümüştür bugün. Ailesine başsağlığı diliyorum, kendisinin yerinin cennet
olmasını diliyorum. Ölüm, hepimiz için; tabii, söylenecek başka bir şey yok.
Değerli milletvekilleri, 18 Mart, Çanakkale Zaferi’nin yıl
dönümüydü. Ben de oraya gittim. Tabii, Çanakkale’de 250 binin üzerinde vatan
evladı şehit olmuş. Her inançtan, her bölgeden insanlarımız gelmiş, Türk
milletinin dünyada saygınlığını korumak için bile bile canlarını vermişler ve
herkes için, herkesin de o zafer gününü şevkle, övünerek kutlaması gereken bir
gündür. Orada siyasetin yapılmaması gerekirken, maalesef AKP, yine AKP’liğini
gösterdi. Saydım, saydırdım daha doğrusu, 350 tane otobüs getirmişler
arkadaşlar. 350 tane otobüs. Yaşları on yedi, on altı, on sekiz pek yok, bir
genç grubunu getirmişler belli bir yerlerden. Bunlara bir, boyunlarına da mavi
fular taktırmışlar. Sayın Genel Başkanımızın orada, o millî günde mesajı
okunurken ıslık çaldırttılar. Birtakım yerlerden “yuh” sesleri geldi. Ya, bu kadar
küçüklük yapmayın. Yani bu bir millî gündür. Şimdi, yani, bir de üstelik de
Çanakkalelileri stadyuma almamışlar.
Şimdi, Tayyip Erdoğan gelmiş orada oturmuş. Küçük bir sahada
oturmuş, 16 tane koruma. Yahu, kimden korkuyorsun Tayyip Bey? Yani kimden?..
Onların her birisinin elinde de şemsiye var; herhâlde diyorlar ki… Şemsiyenin
içinde gizli bir şeyler var mıydı yok muydu bilmiyorum, biraz şişkindi
şemsiyeler. Ondan sonra 16 tane de koruma. Onlar görünen daha, 16 tane koruma.
Yani ondan sonra, ben Tunceli Milletvekiliyim. Orada, gitmişken, yani
protokolde bize yer vermeleri lazımken, etrafa, protokole doldurmuşlar AKP’li
milletvekili. Yani sizin kaliteniz bu, görüntünüz bu. Yani sizde tarafsızlık
yok, hak yok, hukuk yok.
SONER AKSOY (Kütahya) – Sende var mı sende!
KAMER GENÇ (Devamla) – Her vesileyle kendinizi kamuoyunda bayağı
yani o kadar kötü bir duruma düşürüyorsunuz ki, kelimeyi de söylemek de
istemiyorum. Ya, bir defa bir dürüst davranın arkadaş yahu, bir dürüst
davranın! Ya biz de diyelim ki: “Hakikaten bu AKP Grubu da, yani, bir yiğitlik
yaptı.” Yani, yok böyle bir şey ya!
Şimdi, arkadaşlar, bakın, dört seneyi dolduruyoruz. Yüzlerce
sorumuz var. Sırf benim yüzlerce sorum var. AKP’nin yaptığı suistimalleri dile
getirmişiz. İhaleleri dile getirmişiz. Meclis Başkanlığında yapılan
yolsuzlukları dile getirmişiz. Başbakanlıkta yapılan yolsuzlukları dile
getirmişiz. Belediyelerde yapılan yolsuzlukları dile getirmişiz. E çıkın, bize
cevap verin. Hiçbir şeye cevap vermiyorsunuz. AKP Grubu, Mecliste bir dikta
rejimini kurmuş, âdeta terör estiriyor. Yani, her gün geliyor “Efendim, şu, şu
kanunları görüşeceksiniz, yoksa, ister görüş istersen görüşme…” Tabii, burada
gece saat 22.00’lere, sabah 01.00’lere, 02.00’lere kadar çalışmak zorunda
bırakıyor milletvekillerini.
Sizlerin yani sizin hiçbirinizin bu gelen kanunların hiçbirisinden
haberi var mı? Yok. Şimdi, biraz sonra Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve
görevleri hakkında kanunu inceleyeceğiz. Bu kanun ne getiriyor? Bu,
demokrasimize, rejimimize ne katıyor? Nasıl bir, Anayasa Mahkemesinin kuruluş
ve vazifeleri hakkında kanun getiriyorsunuz? Burada, hakikaten, bir hukuk
devletinin yaşayabilmesi için, anayasal bir rejimin korunabilmesi için, bu
Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve görevleriyle ilgili sağlıklı bir bilgi getiriyor
musunuz?
Bir Anayasa değişikliği yaptılar. En aptal hukukçu, anayasacıyı
getirseniz bile, en aptal hukukçu, anayasa profesörünü getirseniz bile, deseler
ki: “Yahu, sen, hangi kuruluştan bu Anayasa Mahkemesine üye seçersin?” Der ki:
“Ya Yargıtay ya Danıştay.” Çünkü, Anayasa Mahkemesinin esas görevini göz önünde
tuttuğunuz zaman, Anayasa Mahkemesinin konusuna göre karar verecek üyenin ya
Danıştaydan seçilmesi lazım ya Yargıtaydan seçilmesi lazım ama bunu öyle
yapmadılar. AKP, Sayıştaydan getirdi, kendi profesörleri. Bunlar nerede
profesörse… Niye Sayıştaydan? E, çünkü Sayıştaydaki kişinin Anayasa
Mahkemesinin görev alanına giren konularda bilgisi yok. E, ne istiyor zaten
AKP? Yani oraya hak etmeyen insanları seçip, kendi dikta rejimini devam ettirmek.
Değerli milletvekilleri, tabii ülkede o kadar yandaş yayın
organları var ki, pespaye, yalaka şeyler var ki… Şimdi Cumhuriyet Halk Partisi,
Danıştay ve Yargıtayın bu yeni kuruluş kanununu Anayasa Mahkemesine götürdü.
Şimdi o yandaş ve yalaka televizyonlar yayın yapıyor: “Efendim, Yargıtayda ve
Danıştayda işleri azaltacak, davaları süratlendirecek konularla ilgili olarak
çıkan Danıştay ve Yargıtay kanununu Cumhuriyet Halk Partisi eskisi gibi yine
Anayasa Mahkemesine götürdü.” Ulan, be alçaklar, doğru dürüst haber verin,
haber yayınlayın! Bu yani…
MEHMET CEMAL ÖZTAYLAN (Balıkesir) – Adam gibi konuş!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ben böyle alçakça yayın yapanlara “alçak”
derim. Tamam mı?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, İç Tüzük’ü uygulayın!
KAMER GENÇ (Devamla) – Ondan sonra, bir defa doğru söyleyin.
Cumhuriyet Halk Partisinin Anayasa Mahkemesine götürdüğü Danıştay ve Yargıtay
kanunu yargının süratlendirilmesine engel bir kanun değil. Burada dikta
rejimini getirmeye yönelik bir Danıştay ve Yargıtay yapılandırmasını Anayasa
Mahkemesine götürüyor.
Bakın, Yargıtay ve Danıştaya 211 tane üye seçtiniz. Nasıl seçildi?
Adalet Bakanı seçime katıldığı zaman 17’ye 5 seçiliyor, katılmadığı zaman 16’ya
5 seçiliyor. Bu ne demektir? Yani işte sizin kendinize göre oluşturduğunuz
Hâkimler ve Savcılar Kurulu hakkı hukuku bir tarafa bırakmış, kendilerine göre
bir birlik oluşturmuş. Ve bu birlikte anlaşılıyor ki Danıştaydan gelen 2 üye ve
Yargıtaydan gelen 3 üye ayrı oy kullanıyor, işte Adalet Bakanı, onun kendi
teşkilatından seçtirdiği ve sonradan da blok listeyle hâkim ve savcılara
seçtirdiği o 10 kişi de birleşerek bir oy kullanıyor. Şimdi 10 üye oradan
geldi, zaten 16 ediyor Adalet Bakanıyla.
Şimdi, değerli milletvekilleri, Yargıtaya ve Danıştaya seçtiğiniz
kişiler, bunlar, Türk ulusu adına orada son merci olarak karar veriyorlar. Bu
kararı nasıl verecekler? Hakka, adalete, hukukun genel ilkelerine göre karar
vermesi lazım. Bakın, Fransız Danıştayında bir karar verildiği zaman, yüz elli
sene, o, içtihat olarak orada kalıyor. Yüz elli sene, ömür yaratabilecek bir
içtihat verebilmek için hukuk sahasında gerekli bilgiye, birikime ve deneyime
sahip olması lazım. Sizin şimdi Çankaya’ya gönderdiğiniz Abdullah Gül Danıştaya
kimi seçti?
MUHYETTİN AKSAK (Erzurum) – Sayın Cumhurbaşkanı…
KAMER GENÇ (Devamla) – İmam hatip mezunu, imam hatip ortaokulu
mezunu, sonra Gazi Eğitimi de bitirmiş bir kişiyi Millî Eğitimde genel
müdürlüğe -tabii, hatıra binaen, Tayyip Bey’in de teyzesinin oğlu- getirmiş,
oraya seçmiş. Şimdi bu arkadaş Danıştayda Kur'an mı okuyarak karar verecek,
neye göre karar verecek arkadaşlar? Yani düşünebiliyor musunuz, Danıştay gibi
yüksek bir idare mahkemesine seçilen üyenin tahsil durumuna bakın. Ya biraz
vicdanı olan, biraz adalet duygusuna saygı duyan insanlar böyle yola başvurmaz.
Mühendisten getirmişler Danıştay üyesi seçmişler.
Şimdi, bakın, sizin AKP’nin getirdiği, Türkiye'de rejimi
değiştirip kendi kafanıza ve ideolojinize uygun bir Türkiye Cumhuriyeti…
Cumhuriyeti de yok ediyorsunuz ya. Bir rejime doğru gidiyorsunuz.
Şimdi, imam hatip mezunu olmayan kişileri, kimseyi almıyorsunuz. O
zaman bütün liseleri imam hatip yapın. Günah değil mi yani? Şimdi, düz liseye
gidip de okuyan çocuklar, onların günahı ne? O zaman bütün liseleri imam hatip
lisesi yapın. Oradan mezun olan hiç olmazsa kabiliyetli insanlar gitsin iş
bulsunlar.
O bakımdan, çok büyük haksızlık ve adaletsizlik yapıyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ (Devamla) – Bu haksızlık ve adaletsiz size çok büyük
zararlara mal olur. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan... Sayın Başkan…
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, ben, geçmeden bir hususu
ifade etmek istiyorum: Hatip, kürsüde konuşurken, burada bu kürsüde sarf
edilmesi asla kabul edilemez hakaret içeren bir cümle sarf etmiştir. Yani,
bütün basın mensuplarına, basına, ismini de vermeden genel bir ifade
kullanarak, burada, İç Tüzük’ün 67’nci maddesine aykırı yaralayıcı bir üslupta
bulunmuştur. Bu Parlamentoda, bu kadar aleni, açık bir iş yapılır da buna Divan
sessiz kalırsa, bu doğru bir yaklaşım olmaz. Yani burada küfür edildi Sayın
Başkan. Temiz bir dil uymaya ve bu sözünü düzeltmeye çağırmanız icap eder.
Yani, şimdi ben ağzıma almak istemiyorum o lafları…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen anlamadın benim ne demek istediğimi.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ben anladım.
Yani benim arzım budur efendim.
BAŞKAN – Tamam, teşekkür ederim Sayın Bozdağ.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan… (AK PARTİ sıralarından “Otur
yerine” sesleri)
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
Evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Bekir Bey benim dediğimi anlamadı, zaten
hep böyle bir hastalığa tutulmuş Bekir Bey. Ben kürsüye çıkıp konuşunca benim
laflarımı tefsir ediyor. Benim orada kullandığım, bazı yalaka basın organları
maalesef çok yalan yayın yapıyorlar. Ben onlara söyledim. Evet, yalan, gerçek
dışı anketler yapıyorlar. Bekir Beyin, tabii, bu yalan, gerçek dışı anketler
hesabına gelebilir, o yalaka basını hazmedebilir ama biz hazmedemiyoruz. Bunu
burada söylüyoruz ki, o yalaka basın kendisine bir çekidüzen versin. Burada ben
basının büyük bir kesimine saygı duyuyorum, ama o gerçek dışı haber
yayınlayanları da lanetliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Kimin hasta olduğuna da doktorlar karar
verir Kamer Bey.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, ikazınıza teşekkür ederim.
Yani, basın mensubu arkadaşlarımız da bizi izliyorlar, herhâlde
Türkiye’de yalaka veyahut da o sizin de kullanmadığınız kelimeyi ben de
kullanmayayım, onu üzerine alacak basın mensubu arkadaşlarımız da yoktur.
Evet, AK PARTİ grup önerisini oylarınıza sunup karar yeter
sayısını arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı
vardır, grup önerisi kabul edilmiştir.
Sayın Daniş, buyurun efendim.
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Çok kısa, 60’a göre yerimden söz istedim.
Sayın Hatip, konuşmasında, Çanakkale’ye geldiğini, özellikle
protokolde kendisine ve milletvekillerine yer ayrılmadığını ifade etti.
İlk kez geldi tabii. Her sene bütün partilerden milletvekili
arkadaşlarımız Çanakkale törenlerine katılıyorlar. Bu yıl da çok coşkuyla 18
Mart Deniz Zaferi’nin törenlerini kutladık.
Tabii, orada protokol çok sınırlı, ayrılmış bölüm. Sayın
bakanlarımız vardı. Mesela MHP’den Genel Başkan Yardımcısı arkadaşımız vardı,
Münir Kutluata, o protokoldeydi. İl milletvekilleri vardı ve il protokolü
vardı. Mesela bizim, AK PARTİ’den 20’ye yakın milletvekili arkadaşımız da aynı
yerde oturdu kendisiyle. Ben bunu bilgilerinize aktarmak istedim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Mavi yakalılar kimlerdi?
MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Ayrıca “üç yüz elli otobüs getirdiler”
dedi. Eksik saymış, en az bin üç yüz elli otobüstür. Bu tarihten sonra da her
gün hemen hemen bin tane otobüs gelir o alana. Buraya AK PARTİ’li belediyeler,
diğer partili belediyelerimiz de organizasyon yapar ama Başbakanımız eksiksiz
2003 yılından beri her yıl bu törenlere katılmaktadır. Bundan sonra kendisini
de her yıl davet ediyoruz, buyursun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sizin davetinize gerek yok, ben kendim
isteyerek gidiyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre
verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır, okutup işleme alacağım,
oylarınıza sunacağım.
Buyurun efendim.
VII.- BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in; Tarım Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme
ve Müdahale Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/513) doğrudan gündeme
alınmasına ilişkin önergesi (4/264)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tarım Kanunu’nun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme ve Müdahale
Kurumu Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’m süresi içerisinde ilgili komisyonda
görüşülmediği için doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili Meclis Genel Kurulunda
görüşülmesini arz ve talep ederim.
Hasan
Macit
İstanbul
BAŞKAN – Sayın Macit, buyurun efendim.
HASAN MACİT (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Tarım Kanununun Değiştirilerek Tarımsal Destekleme ve Müdahale Kurumu
Kurulmasına Dair Kanun Teklifi’nin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime geçmeden önce, Değerli Elâzığ Milletvekilimiz Hamza
Yanılmaz’ın yaşamını kaybettiğinden dolayı Allah’tan rahmet diliyorum, kederli
ailesine sabır diliyorum. Allah rahmet eylesin.
Değerli arkadaşlar, Meclisimiz artık sonuna doğru geldi, seçim
kararı alındı ve bu kanunun görüşülme imkânı da yok ama bu kurumun önemini ve
özelliğini sizlerle paylaşmak için söz alma gereğini duydum.
Biliyorsunuz, özellikle tarımsal alandaki ürünlerimiz zaman zaman
arz-talep dengesi nedeniyle üretim fazlalığı, tüketim azlığı olmakta veyahut da
doğal afetlerden dolayı dengeli bir üretim yapılmamakta; zaman zaman bazı
ürünlerin arz fazlası olarak fiyatları düşmekte, zaman zaman da talep
fazlalığından dolayı fiyatları yükselmektedir. Hâlbuki bunu regüle edecek bir
kurum kurulduğu zaman, arz fazlası olan ürünleri bir şekilde müdahale ederek
satın almak ve depolamak, talep olduğu zaman da piyasaya sürmekle hem tüketici
hem üretici korunabilir ve üretim de sürdürülebilir hâle gelir.
Bu kanun teklifimizde bir tarımsal destekleme birimi kurulmasını
öngörüyoruz, Tarımsal Destekleme ve Yönlendirme Kurulunun belirlediği ilkeler
çerçevesinde desteklemeleri tespit etmek ve desteklemelere yön vermek üzere bir
birim kurulmasını öngörüyoruz, bir de müdahale birimi öngörüyoruz.
Müdahale biriminin de arz-talep dengesini gözeterek piyasadaki
fazla ürünü alarak depolamasını, daha sonra yeterli olmadığında, talep fazlası
olduğunda da piyasaya sürmesini ve bu şekilde hem üreticiyi hem de tüketiciyi
koruyacağını düşünüyoruz. Bunun en güzel örneğini süt üzerinde verebilirsek…
Değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, geçmiş yıllarda bir kuraklık
oldu ve bu kuraklık sonucu -çiftçimiz hayvanlarını yetiştirirken- hayvan
yeminin fiyatlanması ve bunun sonucu olarak ürettiği ürünün -sütün maliyet
fiyatına bile satılamaması söz konusu oldu- fiyatı düşük olduğu için hayvanlar
kestirildi ve bugün geldiğimiz noktada da, iki yıl sonra geldiğimiz noktada da
bir et açığı ortaya çıktı. Hâlbuki böyle durumlarda Avrupa Birliği ülkeleri
müdahale kurumu vasıtasıyla arz fazlası sütü süt sanayisine aldırarak süt tozu
yaptırır ve depolar, daha sonra da bu sütü, ihtiyaç doğduğunda, talep olduğunda
piyasaya sürerek tüketiciyi korur. Bunun en güzel örneği süt dedim çünkü sütte
yıllık olarak da dalgalanmalar yaşanır. Örneğin, mevsimsel olarak kış sonu ve ilkbahar
dönemlerinde doğumlardan dolayı arz fazlası oluşur ve bu dönemlerde süt
fiyatları geriye çekilir. Yaz sonuyla birlikte, sonbahar dönemine doğru talep
fazlası olduğu için de süt fiyatları anormal bir şekilde yükselir. Şimdi, böyle
durumlarda, hem tüketiciyi korumak hem de üreticiyi korumak için böyle bir
birimin kurulmasında zaruret vardır diye düşünüyoruz böyle yararlı bir kurumun
kurulmasıyla ilgili, hem Türk halkımızın üretici, tüketici kısmı
yararlanacaktır hem de sürdürülebilir bir tarım politikası uygulanacaktır, bu
sürdürülebilir tarım politikasında da gerek Tarım Bakanlığımız gerekse halkımız
daha rahat bir şekilde nefes alacaktır.
Bu kanun teklifimize desteklerinizi bekliyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Macit.
Başka bir söz talebi yok.
Teklifi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim…
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, Divana başvurdum, söz talebi
olduğunu söylediler.
BAŞKAN – Teklif üzerinde şahsı adına Sayın Sırrı Sakık, buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Evet, ben de daha önce Divana başvurdum ama bu konuda söz alındığı
söylendiği için… Oylamaya geçilmeden önce ikinci bir arkadaşın söz almadığını
gördüm.
Bu kanun teklifini destekliyoruz. Gerçekten olması gereken de bu.
Hemen şunu belirtmek istiyorum: Nevrozdan yeni döndük. Sayın Başbakanımız
Çanakkale kahramanlarını anmak üzere Çanakkale’deydi, şunu söylüyordu:
“Çanakkale’deki şehitlerin ruhuna uygun davranmalıyız.” Buna katılıyoruz. Evet,
Çanakkale’de, bu ülkede birlikte gidilip Çanakkale’de herkes toprağa bedenini
gömerek orada bir ülke yaratıldı ama Çanakkale’de bedenini ölüme yatıranların
ruhuna ihanet edildi. O ruhu, o cumhuriyeti kuranların bir bütünü ve bu ülkeyi
yönetenler orada ortak ruha ve bu halkın farklı renklerine, kimliklerine ihanet
etti. Eğer gerçekten Adalet ve Kalkınma Partisi Çanakkale’nin ruhuna uygun
hareket etmek istiyorsa, gereğini yapmak istiyorsa… Libya’daki halk
ayaklanmasına, “Halkın sesine kulak verin.” diye buradan açıklamalar
yapıyorsunuz, “Mısır’daki halkın tepkisine kulak verin.” diyorsunuz ama burada
milyonlar alanlara dökülüyor, demokratik bir cumhuriyet istiyorlar, demokrasi
istiyor ve özgürlük istiyorlar, “Çanakkale’nin ruhuna uygun bir vatan
yaratalım, birlikte bir vatan kuralım.” diyorlar ama siz bunu duymuyorsunuz.
Libya’daki olup bitenleri duyuyorsunuz, Mısır’da olup bitenleri duyuyorsunuz,
peki, Diyarbakır’ın göbeğinde 1 milyon insan, çıkıp “Ben, birlikte cumhuriyeti
kurdum, dilimi, kültürümü, kimliğimi istiyorum…” Niye bunu duymuyorsunuz?
Çanakkale’nin ruhu budur işte. Çanakkale’ye ihanet, bu sesi duymamaktır.
NURETTİN AKMAN (Çankırı) – O sana göre.
SIRRI SAKIK (Devamla) – Bu, size göre, bana göre… Tabii ki
demokrasi size göredir. İşte, Çanakkale’ye gidip orada ölenler… Sayın Başbakan
söylüyordu, Diyarbakır’dan, Hakkâri’den, Şırnak’tan herkes gitti, orada ortak
vatan için öldü, sadece Türk kimliği için değil, Türk kimliğinin hayata geçmesi
için değil, Türklerin eline sopa verip diğer halkları dövsün diye Çanakkale’de
atalarımız gidip ölmedi. Onun gereğini yapmalıyız. Eğer gerçekten birlikte
yaşamak istiyorsanız… Çanakkale’de o duvara yazılan “Geldiler, bir daha geri
dönmemek üzere orada toprağa gömüldüler.” İşte, o ruhu yaşatabilirseniz kavgayı
ve şiddeti durdurursunuz. Yoksa hamasi nutuklar atarak Çanakkale’dekilerin,
şehitlerin ruhuna… İşte, şehitlerin ruhu bu hamasi nutuklardan rahatsızdır,
onların kemikleri ters dönüyor. Siz Çanakkale’de onları söylerken, eminim ki
oradaki Kürtler gidip o mücadelede yaşamlarını yitirirken ruhları rahatsız
oluyor. Çünkü hâlen onların çocuklarının kemikleri bulunmuyor. Onların
atalarının, Kürt çocuklarının atalarının kemiği de kayıp, Kürt çocuklarının
kemiği de kayıp. Şeyh Sait’ten tutun Saidi Nursi, Saidi Nursi’den tutun Seyit
Rıza’ya, Seyit Rıza’dan tutun Cibranlı Halit Bey’e kadar bunların hepsi
Kürtlerin ataları. Onların mezarları da bilinmiyor, bugün ölen Kürt
çocuklarının da mezarı bilinmiyor. Bu mudur Çanakkale’nin ruhu? Bu mudur bir
halka zulüm etmek, eziyet etmek? Bir halk birlikte kaderini sizinle paylaşmış,
“Benim dilime, kültürüme, kimliğime saygı duyun.” diyor, siz bunu yapmıyorsunuz
ve dönüyorsunuz sokakta bulunan milyonlarca insanın taleplerini görmezlikten
geliyorsunuz. Milyonlarca insan şiddetsiz bir nevroz kutluyor, küçücük, lokal
bir şey oluyor, bizi de üzen o eylemlikleri, onları gruba taşıyorsunuz. Bu
değildir birlik ruhu. Birlik ruhu, gelin hep birlikte…
İşte bakın, dönün bugünkü basın bültenlerine bakın, o dönemde
nasıl zalimane politikalar Kürtlere karşı uygulanmış, bizzat bu işin içerisinde
olan bir özel timin neler söylediğine hep birlikte tanıklık edelim. Onun için,
gerçekten Çanakkale’de ortak ruh vardır, ortak vatan vardır, ortak bir
cumhuriyet için ölüme yatanlar vardır. Bunların ruhu şad olsun. Bu Parlamento
bunların ruhuna uygun atım atarsa eminim ki iç barışımızı da sağlarız, bu
ülkenin gündeminden silahı ve şiddeti de kaldırırız.
Ben bu kanun teklifinin kabul edilmesini diliyorum. Biz grup
olarak destek vereceğiz.
Tekrar hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Sakık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergeleri
ile diğer denetim konularını görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri
ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu
Mehmet Kastal’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve
Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye
Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sıraya alınan, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlıyoruz.
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 696 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Mersin Milletvekili Sayın İsa Gök’e aittir.
Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
(x) 696 S. Sayılı
Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sıra sayısı 696 olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerine, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
tasarının tümü üzerine görüşlerimizi arz ediyorum.
Yargının hep öneminden bahsediyoruz çünkü çağdaş toplumlarda
devlet olma, hukuk devleti olma, yargının güçlü, yargının bağımsız, yargının
tarafsız olmasıyla mümkün.
Yargı çok önemli. Neden? Çünkü toplumu bir arada tutan şey aslında
adalettir. Yargı çok önemli; can güvenliği, mal güvenliği, her şey yargı
altındadır ancak geldiğimiz yıl itibarıyla son on beş-yirmi yıllık süreç
içerisinde yargının başka bir önemi ortaya çıktı. Nasıl? Ülkelerin rejimleri,
ülkelerin ekonomik duruşları, ülkelerin toplumları değiştirilmek istenir.
Sonuçta her şeyin özü paraya, ekonomiye dayanıyor. O yüzden “emperyalizm” denen
bir olgu var. İşte bu “emperyalizm” denen olgu ülkelere el atar, ülkelerin
varlıklarını sömürmeye çalışır, insanlarını köleleştirmeye çalışır. Geçmiş
tarihlere baktığınızda bu tek yolla yapılıyordu, silah; istila, baskı, savaş.
Bunun tek yolu bu idi. Ancak, ilkel komünal toplumdan Orta Çağ’a geldiğinizde,
kapitalist topluma geldiğinizde, 2000’li yıllara gelinirken farklı bir rejim
değiştirme yolu daha ortaya çıktı. Vakıflar kullanıldı, “sivil toplum” adı
altında kimi kuruluşlar kullanıldı, ama asıl kullanılan, bu rejim
değişikliklerini asıl sağlayan ikinci bir gücün farkına varıldı, o da yargı.
Bunun en büyük çalışması, aslında Gürcistan’da yapıldı. 1991
yılında Gürcistan bağımsızlığını elde etti ve ilk Başkanı Gamsahurdia’ydı, ilk
Başkanı. Hemen 92’de, burada, eski Sovyetler Birliği’nin Dışişleri Bakanı
Eduard Shevardnadze seçildi Başkanlığa. İlk başta Shevardnadze Amerikan yanlısı
görülüyordu. Avrupa’nın çıkarlarına karşı çok sıcak, Amerikan çıkarlarına karşı
çok sıcak bir devlet başkanıydı. Derken bir şeyler oldu, Shevardnadze “ülke
çıkarları”, “Gürcistan’ın çıkarları”, “önce Gürcü halkının çıkarları” diye bazı
laflar etmeye başladı ve onun üzerine birileri bu ülkeye el attı, açık toplum
şubeleri kuruldu ve Amerika’nın baskısı başladı ve hep şu denildi
Shevardnadze’ye: “Sana çok iyi bir Adalet Bakanı lazım, çok iyi Adalet Bakanı.”
Adalet Bakanı arandı ve Gürcistan’ın Adalet Bakanı Amerika’da bulundu,
Amerika’da, New York’ta bulundu, Manhattan’da. Bir avukatlık bürosu işleten
birisi bulundu. Bu şahıs Gürcistan’a getirildi, Adalet Bakanı yapıldı. Adalet
Bakanı olan bu şahıs o kadar büyük yargısal dönüşümlere, operasyonlara el attı
ki Gürcistan’ın kimyası değişti ve bu şahıs Gürcistan’da bir karşı devrim
başlattı ve Gürcistan’ın Başkanı oldu. İsim: Saakaşvili. Yargıyı kullanarak
rejim değiştirme, yargıyı kullanarak Amerikancı bir yeni yönetim oluşturma,
derken Gürcistan bir anda bizim coğrafyamızda en büyük Amerikan jandarması
oldu.
Tabii bunların bizim ülkemizle hiç alakası yok, hiç alakası yok.
Biz hiç ülkemize bunları bulaştırmıyoruz, leke sürdürmüyoruz ama aynı olaylar
başka ülkelerde de denendi, yapıldı da. Slovakya’da denendi, Hırvatistan’da
denendi; Sırbistan’da, Ukrayna’da hep yargı kullanıldı. Yani rejim, istila,
darbe, daha önce silahla değiştirilirken, orduyla yapılırken 1990’larda yargı
denilen şey keşfedildi. Niye koru elinle tutasın? Maşa kullan! Ülkemizi asla
karıştırmıyoruz.
Şimdi Türkiye’ye geliyoruz. Tabii ari tutuyoruz ülkemizi. Türkiye
garip bir değişime girdi, garip bir değişime. Bu değişimin özünde sermayenin el
değiştirmesi, ordunun tasfiyesi, Kıbrıs politikamızın değiştirilmesi,
komşularla politikanın değiştirilmesi, Kuzey Irak politikasının değişikliğine
kadar ama her şey vardı. Bir de ülkede bu değişikliklere, ama bakın, olumlu
olacak olanlara karşı değil, olumsuzluğa refleks gösteren kurumlar, kuruluşlar,
şahıslar vardı. Üniversiteleri vardı, hukukçuları vardı, baroları vardı,
sendikaları vardı, siyasi partileri vardı, vardı, vardı, vardı. Bunların
susturulmasında silah kullanılmadı, ordu kullanılmadı. Ne kullanıldı? Adı
operasyonlarla ünlenen şeyler kullanıldı; falanca operasyon, filanca operasyon…
Hep bu operasyonlarda yargı kullanılmaya çalışıldı, yargı. Yargıyı
kullanırsanız meşruiyet kazanırsınız ve işte AKP’nin buluşu Türkiye’de yargıyı
siyasallaştırma… Ama karşı propagandasını gazetelerle yaptınız: “Yargı daha
önce siyasallaşmıştı, biz şimdi siyasetten ari kılmaya çalışıyoruz.”
propagandasını yaparak yargıyı ele geçirme amacına girdiniz. Tüm dünyada,
siyasal literatürde diktatörlük tanımlarının ortak noktası yürütmenin yani
hükûmetlerin yargıyı yani mahkemeleri ele geçirmesinde vardır. Tüm tanımlarda,
yürütmenin yargıyı ele geçirmesi mutlaka vardır. Ve bir anda, AKP’nin yargı paketleri
uçuşmaya başladı. Yargı paketleri; biri geliyor, biri gidiyor. Yargıtayı
dönüştürme paketleri, Danıştay… İlk başta, 2802 sayılı Hâkimler ve Savcılar
Kanunu değiştirilerek, hâkim ve savcı adaylarının alınma prosedürü
değiştirilmek istendi. Hâkim ve savcıları mesleğe nasıl alacaksınız, bunlarla
oynandı. Yargıya gidildi, yargı kararları, Danıştay kararlarına karşı özel
kanun maddeleri çıkartıldı, yargının kararını yok etmek için, yargının kararını
işlevsiz kılmak için. İş daha da büyüdü. Asıl önemli bir kilit vardı. Bu kilit,
Yargıtayın ve Danıştayın bütün üyelerini seçen, yüksek yargıyı belirleyen,
“bidayet mahkemeleri” dediğimiz yerel mahkemelerdeki atamaları yapan,
başkanları, görevleri, tayinleri yapan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu.
Önemli bir aşamaydı o. Bu aşama, HSYK’nın ele geçirilmesi aşaması bu ülkede
-açığını söyleyelim- başarıyla sonuçlandı, doğruya doğru. Halka gerçekler
anlatılmadı. “Bağımsızlaşıyor yargı.” dendi, “Tarafsızlaşıyor yargı.” dendi.
Örneğini gördük. O yeni oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu 211 tane
üye seçti, Yargıtaya seçilen 137 üye eski grupla birleşti.
En son, 11. Hukuk Dairesinin başkan seçimi var. Arkadaşlar, 156
kişi kol kola, bir ekip, bir manga, bir bölük asker beraber sandığa gidiyorlar,
Bakanlıktan talimat gelmediği için boş oy verip geri çekiliyorlar. Beraber
yemeğe gidiyorlar, beraber mescide gidiyorlar, akşam beraber dağılıyorlar.
Yargı bağımsızlaştı, yargı tarafsızlaştı! Öyle bir bağımsız yargı ki Adalet
Bakanlığından talimat gelmeden 11. Hukuk Dairesinin başkan seçiminde oy
kullanamıyorlar. Kullanamayan kim? Fevzi Çakmak İlkokulu 5’inci sınıf
öğrencileri mi? Hayır, Yargıtay üyeleri. Oy kullanamıyorlar, kullanamadılar.
Talimat geldi, oy kullandılar. Adalet Bakanlığının Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu üye seçiminde adliyelere gönderdiği listelerden, başsavcılar, komisyon
başkanları, o adliyede görevli hâkim sayısı belli, savcı sayısı belli. Bu kadar
oy talep ettiler, “Bu oyları istiyoruz.” dediler. Elenenler var; Alevisi var,
demokratı var, şu var… Bunları eleyin, atın ama gerisi bize oy vermek zorunda.
Oy vermiyorsa hesabını sorarız. Bu şekilde blok oylarla -ne hikmetse-
Bakanlıktan çıkan, bürokratların da olduğu liste blok olarak çıktı. Öyle bir
demokrat, öyle bir çağdaş liste oluştu ki, bu liste geçenlerde yüksek yargıya
211 üye seçti. Daha önce yüzde 20’nin, 25’in altına düşmeyen yüksek yargıda
bayan üye, kadın üye yüzde 2’ye düştü, yüzde 3’ün altına düştü. Kadınlara yer
yok çünkü bu ideolojide bizim kadınlarımız, Anadolu’nun okumuş kızları yer
alamazlar; onların geride yeri var, onlar ekonomik, sosyal toplumdan
koparılacak. Yargıtay tarihinde ilk kez bağımsız olduğu iddia edilerek seçilen
bu kurul döneminde bu kadar az kadın üye seçildi. Cumhuriyet tarihinde bunun
örneği yok. 211 üyeden 5-6 kişi girebildiler.
Derken -bu devam ediyor tabii, yargıyı siyasallaştırma, Hükûmetin
emrine alma daha devam ediyor- Yargıtay, Danıştay Kanunu, 2802 sayılı Hâkimler
ve Savcılar Kanunu... Bir son nokta var. Son nokta Anayasa Mahkemesi. Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında bir kanun var, 2949 sayılı
Kanun, 65 maddeden oluşuyor. Hükûmet Anayasa referandumunda, 8 tane maddesi
olan, Anayasa’mızda 8 maddesi olan Anayasa Mahkemesinin 4 maddesini değiştirdi
aslında. 4 maddesinin de tümünü değiştirmedi, bazı fıkralarını değiştirdi ama
bu Hükûmet Anayasa Mahkemesinin kanununu tasarı olarak getiriyor. Bu tasarı
için Barolar Birliğinden, Yargıtay, Danıştay, görüş almıyor. Neden? Kendi
çiftliği olacak ya, görüş almaya gerek yok. Kendi tasarısını doğrudan Meclise
sevk ediyor ve Anayasa değişikliğinde Türk milletinin kabul ettiği 4 maddedeki
kısmi fıkra değişikliklerine rağmen sanki 8 maddenin tümü değişmiş gibi yeni
tasarıdaki 77 maddenin her tarafına serpiştirme yapıyor. Neden? Çünkü Anayasa
referandumuyla biçimlendirilen ve karşı devrim aşamasında kullanılmak istenen
Anayasa Mahkemesinin yapısı yine de ideal değil. Ya kaçak olursa, ya bir kanunu
iptal ederse, ya bir Anayasa değişikliğine direnirse, o zaman uygulama
kanununda Anayasa değişikliğinde yer almayan kimi maddeleri de sokuştururuz.
Neden? Anayasa Komisyonu 25 kişi. CHP 5, MHP 3, 16 zaten kendileri. “Rahat
geçiririz.” Aynen mantık bu. Yargı bitti. Yargıyı bitiriyorlar. İşte o zaman
direnme konuşuldu. Dendi ki: “Siz, bu milletin başvuracağı hâkimi, savcıyı,
polisi ve başvuracağı Anayasa Mahkemesini tümüyle siyasetin emrine alırsanız,
Anayasa Mahkemesi hukuk devletinin Anayasa Mahkemesi değil, kanun devletinin
Anayasa Mahkemesi olur. Eğer ki siz Anayasa Mahkemesini siyasetin, Hükûmetin
emrine alırsanız, Türk ulusunun Anayasa Mahkemesi değil, AKP’nin Anayasa
Mahkemesi olur. Bu ise yargıya yapılacak en büyük ihanettir.” dedik. Tabii
dinlenmedi.
Geldiğimiz aşama itibarıyla, arkadaşlar, 2949 sayılı eski uygulama
kanunu kaldırılıyor, yeni tasarıyla Anayasa Mahkemesinin değişmeyen maddeleri
de, Anayasa’da değişmeyen maddeleri de kanunla değiştirilmek isteniyor. Gelen
maddeler enteresan. Çünkü, mahkemenin anayasal denetim yetkisi azaltılıyor.
Hangi konuda azaltılıyor? Özellikle kanunların Anayasa’ya uygunluk denetiminde
Anayasa Mahkemesinin yetkileri azalıyor. Anayasa Mahkemesinin yetkisi bir
konuda genişliyor. O da diğer yargı kurumlarının verdiği kararları iptal
edebilme noktasında Anayasa Mahkemesinin yetkisi genişliyor. Ama kesinlikle
kanunların anayasal denetimi ve özellikle Anayasa değişikliklerinin, ilk üç
maddenin, şekli denetim yoluyla, ilk üç madde+ değiştirilemez maddeye
dayanılarak denetlenmesi kesinkes kaldırılıyor. Neden? Neden basit. 2011
seçimleri sonrası Türkiye’yi büyük bir Anayasa değişikliği bekliyor. Bu Anayasa
değişikliğinde ilk üç maddeye aykırı değişikliklerin geleceğini artık sağır
sultan duydu. İlk üç maddeye aykırı değişiklikleri de denetleyemesin diye
Anayasa Mahkemesi, yapısı tümüyle değiştiriliyor.
Başka şeyler de değiştiriliyor: Kırk beş yaş şartı geldi
Anayasa’da, konmuyor, çünkü Sayıştaydan gelen üye bu şarta uymamıştı. Başkana
olağanüstü yetkiler veriliyor 13’üncü maddede. Eşitler arası bir sistem yok.
Başkana bağlı hiyerarşik bir yapı geliyor yeni kanunda. Raportör yardımcılıklarından
raportörlüğe geçişte başkana olağanüstü yetkiler veriliyor, olağanüstü
yetkiler: Başkan ve adamları. Bağımsızlık yok, tarafsızlık yok artık. Bireysel
başvuru konusunda -45 ile 51’inci maddeler arasında arkadaşlar- Anayasa
Mahkemesi terditli bir hâle geldi ama Yargıtayın kararını iptal edebilecek,
yüksek yargının kararını iptal edecek. Bu üstünlüğü nereden geliyor?
Anayasa’nın ilgili kısmında tüm yüksek mahkemeler eşittir, yatay bir sistem
öngörülmüştür, bu iptal ediliyor. Anayasa Mahkemesi Başbakana bağlı,
Cumhurbaşkanına bağlı, yüksek temyiz mercisi, mahkeme kararını iptal yetkisi
olan temyiz mercisi. Böyle bir yapı getiriliyor.
Tabii, şimdi, Mahkemenin bunları yapması istenirken elbette bir
şey verilecek. Al gülüm, ver gülüm. AKP’nin bu topluma getirdiği duygusal
yaklaşım. Bir anda Anayasa Mahkemesi üyelerine diplomatik pasaport veriliyor,
hepsine. Kanun değişiyor. Hatta kanunda hüküm vardı, kırmızı plaka. Taşıt
Kanunu’nu değiştiriyorlardı, herkese özel makam arabası. AKP gelirken “Makam arabalarına
hayır.” diye geldi, dünyada bir numaraya yükseldik. AKP’yi alkışlamak lazım.
Yetmiş bini geçen makam arabasıyla devletin tam soyulduğunun resmidir. Yeni
makam arabaları veriliyor. Yetmiyor, sağlık yardımı. Milletvekillerinden daha
üstün sağlık yardımı hizmeti. Limit yok, sınır yok. Milletvekillerine limit
var, sınır var. Onlar sınırsız, yurt dışı, yurt içi her konuda serbestler. Yine
yetmiyor. Ne yetmiyor arkadaşlar? Maaşlarda. Altmış beş yaşına gelmiş Yargıtay
Başkanının aldığı maaş 6.040 lira, ama Anayasa Mahkemesine 9.750 asgari para
veriliyor, asgari para, yarıdan fazla bir fark yaratılıyor; yine yetmiyor,
milletvekili emekli olamayabilir, yaşı yetmez, puanı yetmez, emekli olmaz;
Anayasa Mahkemesine bir kere girdin mi kıyak emeklilik var, kıyak emeklilik
var, bunu koyuyorlar. Niye? Ver siyasi rüşveti, geleceği gelir, 2012’deki
Anayasa değişikliğini iptal etmesinler yeter. Ne olacak? Mantık bu: “Al gülüm,
ver gülüm.” Artık yargı bu noktaya getirildi arkadaşlar.
Tasfiye maddesi kondu. Utanmak lazım, geçici 1’inci maddede
Anayasa Mahkemesinde görev yapan insanları tasfiye ediyorlar. Kanunun
yayımlandığı gün görevlerine son veriliyor. Aynı sistemi ÖSYM’ye getirdiler,
RTÜK’e de getirdiler. Tasfiye! Mahkeme çalışanlarını boşaltacaklar. Kim
belirleyecek? Orada da Başbakanın bir has arkadaşı var ya, Haşim Kılıç, bütün
yeni personeli o belirleyecek. Eskileri ne olacak? At Adalet Bakanlığına,
Şırnak Adliyesine gitsinler, ne olacak! Yeni sistem bu, böyle bir sistem
getiriliyor.
Bu, Anayasa Mahkemesinin tasarısı, kuruluş kanunu Anayasa’ya
aykırıdır, hukuk devletine aykırıdır, önceki kanunla tam bir zıtlık
içermektedir ve yalnızca AKP’ye bağlı bir mahkeme yaratmaktan başka bir şeye
yaramayacaktır. Eğer buna da “evet” oyu verecekseniz, yukarıda Allah, elbet bir
gün hepsinin hesabı sorulur.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
HAYRETTİN ÇAKMAK (Bursa) – Her yerde Allah…
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında
Kanun Tasarısı üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu Anayasa Mahkemesi hukuk devletinde anayasayı
uygulayacak, yargı bağımsız olacak ve buna göre bu yargılama usulleri
belirlenmiş olacak; gerçek bu mu? Gerçekten, Anayasa Mahkemesi üyelerinin 12
Eylül referandumunda sayısının artırılmasıyla, bireysel başvurunun
getirilmesiyle ve birkaç ufak düzenlemeyle Türkiye’de anayasal yargı olayı
çözümleniyor mu?
Burada halkımızı, kamuoyumuzu doğru bilgilendirmek ve doğru
bilgilendirirken de şu yanlışı yapmamak gerekiyor: Siyasi etik gereği bazı
noktalar çok önemlidir, bunun kamuoyuna doğru açıklanması lazım.
1961 Anayasası’yla anayasa mahkemesi rejimine geçildi -1961
Anayasası bir darbe anayasası, iyi kötü yönleriyle- sonra 12 Mart dönemi
darbesi, muhtırasındaki değişiklikler, arkasından 12 Eylül darbesi ve 12 Eylül
darbesinde Türkiye’de özellikle de depolitizasyon politikaları uygulanarak
devletin, merkezî yönetimin katı bir şekilde güçlendirilmesi sağlandı. 12 Eylül
Anayasası’ndan, darbe Anayasası’ndan sonra bir de geçtiğimiz günlerde bir 12
Eylül referandumu yaşandı. Burada Anayasa değişiklikleri konusunda çok ciddi
tartışmalar yaşandı, hatta bunlar kavgalara varan tartışmalardı, referandum
meydanları âdeta seçim mitinglerine döndü ve sonunda da referandum kabul
edildi.
Peki, şunu sormak gerekiyor: Siz darbe Anayasası, darbe hukuku
-1960, bugün 2011- tam elli bir senedir mevcut darbe anayasaları, şu anda 12
Eylül darbe Anayasası dururken siz en güzel Anayasa Mahkemesini kursanız, en
güzel usulleri getirseniz, en iyi yargıçları getirseniz, Türkiye'nin en iyi uzmanlarını
getirseniz Türkiye'de hangi bağımsız yargıyı sağlayacaksınız arkadaşlar?
Sonuçta Anayasa Mahkemesi darbe Anayasası’nı uygulamayacak mı? Burada bir işi
tersinden alma olayı var, işi tersinden, sonundan alma olayı var. Önce
Anayasa’yı değiştireceksiniz, sonra o Anayasa’ya göre de uygun bir Anayasa
Mahkemesi kuracaksınız.
Şimdi, 1999’da Türkiye Avrupa Birliği aday adayı olduğu dönemden,
aday müzakere sürecine geçişe kadar, 2001 koalisyonu döneminde -bakın 2001
koalisyonu AKP öncesi- en önemli Anayasa değişiklikleri 2001 yılında
yapılmıştı. 2001 yılında Türkiye'de idam cezası kalktı. 2001 yılında, AK PARTİ
öncesi, RTÜK’teki değişikliklerle Kürtçe yayınlara, Çerkezce, Boşnakça
yayınlara on beş-kırk beş dakika süreyle de olsa geçildi. Sonrası, Kopenhag Kriterleri
gereği Mecliste bir ulusal program kabul edildi. Avrupa Birliğinin yol
haritasıydı bu. Bu ulusal programa göre başta düşünce özgürlüğü olmak üzere,
kişilik hakları olmak üzere, bağımsız yargı olmak üzere, eşit yurttaşlık olmak
üzere, azınlık hakları olmak üzere, ayrımcılık yasağı olmak üzere, bütün bunlar
bu Anayasa’nın içinde yer aldı, yani yapılan değişikliklerle. Peki, Anayasa’nın
90’ıncı maddesi 2004 yılında burada yine AK PARTİ ve CHP’nin, Meclisin iki
partili olduğu dönemde değiştirilmedi mi? Anayasa’nın 90’ıncı maddesi
uluslararası sözleşmelerin iç hukukta kanunların üstünde olduğuna dair değil
mi? Peki, öyleyse, Anayasa’nın 90’ıncı maddesini niye Anayasa Mahkemesi
yargıçları uygulamaz? Niye Anayasa Mahkemesi siyasi bir karar mercisine dönüşür?
Niye Anayasa Mahkemesi yargı görevini yaparken yasamanın yerine geçer,
yasamanın alanına geçer, milletin iradesinin yerine geçer, milletin iradesiyle
seçtiği temsilcilerinin yaptığı kanunları bile yok sayar? Hele bunun bir
cevabını bulun bakayım.
Çok değil, uzak değil, hani baş örtüsüyle ilgili 414
milletvekilinin verdiği bir karar çıkmıştı buradan. Ne çabuk unuttunuz? Ne
oldu, o Anayasa Mahkemesinin verdiği siyasi kararla yasamanın alanına müdahale
edilmedi mi? Siyasi parti kapatmalarda her seferinde müdahale edilmedi mi? Her
seferinde siyasi partileri, bugüne kadar 30 tane siyasi partiyi kapatıp,
düşünce özgürlüğü hükümleri konulmasına rağmen bu Anayasa’ya, bunları ihlal
etmedi mi bu Anayasa Mahkemesi? Peki, 12 Eylül referandumunda, siyasi yasaklar
ve milletvekillerinin, 84’üncü maddeye göre parti kapatmalarda milletvekilliği
düşmeyeceği belirtilmesine rağmen bu Anayasa Mahkemesi Sayın Ahmet Türk’le
Aysel Tuğluk’un Meclisteki yasama görevi süresi devam ederken neden Meclise bu
Anayasa değişikliğine rağmen geriye dönüşünü reddetti, taleplerini kabul
etmedi? Bakın, bu siyasi kararlar ve siyasi kararlardan sonra Anayasa
Mahkemesinin bu yapısıyla, bu darbe Anayasasıyla Türkiye’de kimseyi kandırmaya
hakkı yoktur Meclisin. Meclisin milletvekillerinin, milleti temsil edenlerin
millete bunu yapma hakları yoktur diyoruz. Milleti kandırmaktan vazgeçelim
diyoruz. Darbe Anayasası duruyor ama siz Anayasa Mahkemesinin üye sayısını
artırıp usul değişikliği getiriyorsunuz. Yüce Divan yargısını
güçlendiriyorsunuz, Anayasa Mahkemesinin başında hukukçu olmayan bir başkan
var. Dünyanın neresinde bu var arkadaşlar? Yüce Divan olarak görev yapan, bir
ceza mahkemesi olarak görev yapan Anayasa Mahkemesinin başında hukukçu olmayan
bir başkan, karşısındaki bakanları, generalleri, milletvekillerini neyle
yargılayacak söyler misiniz? O zaman tahrirat kâtiplerini getirin Anayasa
Mahkemesinin başına, tarım müdürlerini getirin Anayasa Mahkemesinin başına,
Türkiye'de de hukuk devletini yaratınız. Bu mudur getirdiğiniz usul
değişiklikleri? Biraz doğru ve vicdanlı olmak lazım. Doğru ve vicdan şudur:
Anayasa değişiklikleri toplumsal sözleşmedir, uzlaşmadır. Anayasal uzlaşma
olmadan, toplumun farklı kesimleri uzlaşmadan, Anayasa yenilenmeden, sivil ve
demokratik bir anayasa yapılmadan bu ülkede, istediğiniz kadar Anayasa
Mahkemesinin üyesini, yapısını, görev alanını değiştirin, o, ancak ve ancak
Hükûmete hizmet eder. Hükûmetin ve Hükûmete yakın çevrelerin atadığı yargıçlar,
atandıkları yerlerin gözlerinin içine bakarak karar verirler ve bu, bağımsız
yargı değildir, bağımsız yargının katlidir bu.
Bağımsız yargının katledilmesi ile de kalınmıyor. Türkiye'de gizli
dinleme var mı? Varsa, Anayasa Mahkemesi kendisi dinlenirken kendi hakkını,
hukukunu koruyabildi mi? Anayasa Mahkemesi üyesi dinlendi, kendini koruyabildi
mi? Hani, kendi hukukunu koruyamayan bir Anayasa Mahkemesi Türkiye’nin hukukunu
mu koruyacak?
Peki, eşit seçim var mı Anayasa’da? Anayasa’da eşit seçim var mı,
söyler misiniz? Hangi demokraside, çağdaş ülkede seçim barajları yüzde 10’dur?
Hangi çağdaş demokraside yüzde 7 hazine yardımı barajı vardır? Hangi
demokraside başbakanı beş kuruş para vermeyecek adaylık için ama bağımsız aday
olduğu zaman da 7.800 lira para verecek bağımsız aday? Hangi ülkede bu adalet
ve eşitlik vardır?
Zaten Afyon’un 2 vekili düşmüş, ben sana vurmayacağım daha.
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Canın sağ olsun.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Memleketin canı sağ olsun.
Şimdi, arkadaşlar, Başbakan hazine yardımını alıyor, cebine
indiriyor, yetmiyor. Bütün bürokratlar ileride terfi etmek için, aday adaylığı
için AK PARTİ’ye başvuruyor; kimi rektör olmak istiyor, kimi müsteşar olmak
istiyor, kimi bürokrat bürokraside yükselmek istiyor. Ha bire başvuran
başvurana. Şırnak’ta 1 tane seçilme şansı var, bir de baktım, 25 tane resmî
başvuru olmuş. Sivillere baktım, adamların çoğu Şırnak’ta yaşamıyor.
Şimdi, bakın, bu Anayasa yapılanmasıyla bireysel başvuru yolunu
getiriyorsunuz. “Nedir bireysel başvuru yolu?” desek, burada AKP’nin 337 tane
milletvekilini sınıfta sınava tabi tutsak, başta Başbakan olsa, hepiniz
çakarsanız, bilemezsiniz o bireysel başvurunun ne olduğunu. Hepiniz, Başbakan
dâhil, hukukçu bakanlarınız dâhil, milletvekilleriniz dâhil o bireysel
başvuruyu bilmez.
Bireysel başvurunun bir tek yöntemi vardır; uluslararası
sözleşmelere -Strasbourg yargısında- Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne
uygunluk denetimi yapar. İkincisi, Birleşmiş Milletlerde Evrensel Beyanname’ye,
Medeni ve Siyasi Haklar Sözleşmesi’ne, Cenevre Savaş Kuralları’na, uluslararası
ceza mahkemelerine göre, Lahey Adalet Divanında veya uluslararası ceza
mahkemelerinde belli kriterlere göre yargılama yapar. Sizin getirdiğiniz
bireysel başvurunuzu neye göre yapacak? Kenan Evren’in Anayasası’na göre mi
yapacaksınız? Kenan Evren’in Anayasası’na göre yargılama yapacak Anayasa
Mahkemesinin neresi hukuktur, neresi demokratiktir, neresi bağımsızdır Allah
aşkına! Bireysel başvurusunu Kenan Evren’in getirdiği darbe Anayasası’na göre
yapacak bu Anayasa Mahkemesi hangi kritere, hangi ölçüye göre yürüyecek? Belli
değil, belirsiz.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinde Türkiye mahkûm oluyor. Kimin
zamanında? Dokuz senedir, en fazla AK PARTİ hükûmetleri zamanında. AK PARTİ
hükûmetleri rekor kırdı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesindeki mahkûmiyet
kararlarıyla ve en fazla da düşünce suçlarında kırdı, adil yargılamada kırdı,
yaşam hakkında kırdı, kişilik haklarında kırdı, gizli dinlemede… Yani, şimdi,
bu gerçekler dururken buraya bireysel başvuru hakkını getirip vatandaşın
umudunun da önüne set çekip seçim barajları gibi kendi oluşturduğunuz Anayasa
Mahkemesi ve kendinize bağlı kıldığınız bir sistemin içine hapsetmek
istiyorsunuz.
Türkiye'nin nüfusu 74 milyondur ve yüzölçümü de 800 bin
metrekaredir beyler! Beyefendiler, hanımefendiler, vekiller, Türkiye’yi darbe
hukukuna altmış bir senedir kimsenin hapsetme hakkı yoktur. Bakın, TÜSİAD daha
dün toplantılar yapıyordu, Anayasa değişiklikleriyle ilgili çalışmalar
yapıyordu, hatta ve hatta AK PARTİ’nin Anayasa taslağında yer alan birçok
profesör de orada çalışmanın içinde yer alıyordu. Partimiz, Barış ve Demokrasi
Partisi hem emek hem meslek örgütleri, DİSK, KESK, Türk Tabipleri Birliği,
insan hakları kuruluşlarıyla, birçok kuruluşla yeni bir anayasa çalışması
yaptı, taslaklarını seçime yetiştirecek. Bir seçime gidiyoruz. Hangi partinin elinde
bir yeni anayasa fikri ve taslağı vardır seçimde vatandaşın önüne çıkarıp oy
isteyecek? Var mıdır AK PARTİ’nin yeni bir anayasa taslağı? Yok. Bir tane üç
sene önce vardı, onu da sümenin altına atıverdiniz, sümenin altında küfleniyor,
küfleniyor.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Var, var.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Sizin o sümenin altındaki anayasa
taslağına imza atan profesörler ve akademisyenlerin çoğu da şu an başka
yerlerde anayasa çalışması yapıyor çünkü sizde hayat ve umut tükendi
arkadaşlar.
Arkadaşlar, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden birisi
demokrasinin onulmaz unsuru olan güçler ayrılığını güçler birliğine
çevirmektir. Güçler ayrılığını, yasama, yürütme ve yargıyı birbirinden ayıran,
zayıfı kuvvetliye karşı koruyan hukukun ve yargının olmadığı bir ülkede,
adaletin olmadığı bir ülkede o ülkenin başbakanı da, bakanı da, muhalefeti de,
hepsi de suçlu duruma düşebilir, düşer de, düşmüştür de. Bir şiir okuduğu için
düştü de bundan ders çıkaramayan bir Başbakan var. Bugün, özel ağır ceza
mahkemelerinin yaptığı yargılamanın Başbakanın Diyarbakır DGM’de yargılandığı
davadan ne farkı var söyler misiniz? Hatta biraz daha söyleyeyim mi, öteye
gideyim mi? Araştırın, Diyarbakır DGM’de Başbakana ceza veren yargıçların şu an
Silivri’de de görev yaptığını görürsünüz. Garip bir olay değil mi? Değil mi
arkadaşlar?
Siz, hangi hukuktan, hangi anayasadan bahsediyorsunuz? Neyi
Türkiye’ye getireceksiniz arkadaşlar? Bu sistem yanlış, bu sistemin temelleri
çürük. Türkiye yeni bir anayasaya kavuşur, o anayasa kendi kurumlarını dizayn
eder, usul budur. Kurumlar üzerinden anayasa dizayn edilmez. Dünyanın hiçbir
yerinde bu yoktur arkadaşlar. Siz getirirsiniz, yeni bir anayasada bağımsız
yargının ne olduğunu koyarsınız. Zaten, Mecliste yasama çoğunluğu sizde.
Hükûmetsiniz, yürütmesiniz, yürütme ve yasamayı birleştirdiniz, şimdi de yasama
gücünü elinize geçirmek istiyorsunuz, sonra da tek parti rejimine gitmek
istiyorsunuz yüzde 10 seçim barajıyla. “Aman, aman, aman iki tane grubu nasıl
seçim barajının altında bırakırız da, tek başımıza Anayasa’yı değiştirecek
çoğunluğu buluruz da Anayasa’yı değiştiririz.“ diye çalışırsınız. Çok hayaller
kurarsınız arkadaşlar. Bir kere biz bu keyfinize çomak soktuk. Biz, bağımsız
milletvekili adaylığıyla şunu dedik: “Eldeki bir kuş daldaki yirmi kuştan
iyidir.” ve sizin yeni anayasa tartışmalarınızda bu Mecliste olmak ve halkın
sesini duyurmak için var olacağız, daha güçlü bir grup olarak geleceğiz, sizi
halka şikâyet etmeye devam edeceğiz. Sizin bu Anayasa Mahkemesiyle Yüce Divan
sıfatıyla yargılayacağınız insanlara da, adalete de şimdiden ön yargı ve
şüpheyle bakılıyorsa, bu Anayasa Mahkemesi Kenan Evren anayasasının üzerinde,
onun çürük temelleri üzerinde, onun tankları üzerinde, onun paletleri ve
postalları üzerinde inşa edilmişse temeli çürüktür bu Anayasa Mahkemesinin;
yargılama usulü de çürüktür. Siyasi bir kurumdur, statükocudur, tabucudur ve
işaret bekler ya hükûmetten ya Genelkurmaydan ya da derin devletten. Her
seferinde de böyle olmuştur çünkü “Anayasa Mahkemesinin en yüksek mevki ve
makam olarak verdiği kararlar kesindir.” denilmiştir. Yapmayın, bu ülkeye
yapacağınız en büyük kötülük budur.
Eğer samimiyseniz, gelin, yeni anayasayı tartışalım. Bakın, TÜSİAD
diyor, herkes bir şey söylüyor. Kimi “İlk üç madde değişmez.” diyor, TÜSİAD “1’inci
madde hariç değişebilir.” diyor, biz farklı yorumluyoruz. Eşit yurttaşlığı,
eşit hukuku, düşünce özgürlüğünü, kişilik haklarını, konut dokunulmazlığını,
aileye saygı kuralını, özel hayatın gizliliğini, adil yargılamayı, bağımsız
yargılamayı, YÖK’ü kaldırmayı, MGK’yı kaldırmayı, 12 Eylül darbesinin bütün
kurumlarını kaldırmayı, onun artıklarını da Anayasa Mahkemesinden söküp atmayı,
otuz senedir onun artıklarını uygulayan yargıçların da görevine son vermeyi bu
Meclisin namus borcu olarak görüyoruz. Bu Meclis milletin iradesini ancak o
şekilde hayata geçirebilir.
Siz senelerce bu darbecilerin getirdiği hukuku uygulayarak
evrensel hukuktan uzaklaşacaksınız, senelerce darbe hukukuna bağlı kalarak, bu
Meclisten geçen uluslararası sözleşmeleri uygulamayacaksınız, senelerce bu
Meclisin getirdiği ve Anayasa 90’ıncı madde uyarınca uygulanması gereken
hükümleri uygulamayacaksınız, sonra da “Anayasa yapıyoruz, çalışma usulü…”
Bizden oy yok arkadaşlar, uyarıyoruz.
Teşekkür ederiz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kaplan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın
Faruk Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin kuruluşuyla ilgili -görüşmekte olduğumuz-
kanun tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek
üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bugün Hakk’ın rahmetine kavuşmuş olan milletvekili arkadaşımız
Hamza Yanılmaz’a Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, sevenlerine başsağlığı
diliyorum.
Tabii, Hamza Yanılmaz daha önce bu Meclisin koltuklarında oturarak
milletvekilliği görevini ifa eden bir arkadaşımızdı, bugün Hakk’ın
huzurundadır, mahkemei kübradadır, Cenabı Allah’ın yâr ve yardımcı olmasını
temenni ediyoruz. Ama önemli olan, bu gök kubbede hoş bir seda bırakabilmektir.
Bu gök kubbede hoş bir seda bırakabilmek insan olarak bizim en önemli hedefimiz
olmalı ve milletvekili olarak da mahkemei kübraya gittiğimizde bunun hakkını
verebilmiş olmalıyız.
Mahkemei kübra, sadece semadaki mahkemei kübra değil, bir de
milletin indinde mahkemei kübra var, şimdi ona doğru gidiyoruz. Türkiye Büyük
Millet Meclisi yasama görevinin sonuna yaklaşmıştır, Meclis karar almıştır,
neticede milletin terazisine tartılmaya gidiyoruz.
Değerli arkadaşlarım, o açıdan, bu Anayasa Mahkemesinin
kuruluşuyla ilgili kanunu değerlendirirken, sizin vicdanınızda olan mahkemei
kübranıza da sunarak kanaatinizi oluşturabilmek için, biraz geçmişten alarak
düşüncelerimi paylaşmak istiyorum.
Dokuz yıl oldu Adalet ve Kalkınma Partisi iktidara geleli. Dokuz
yıldır millet AKP’den aş bekledi, iş bekledi. Dokuz yıl boyunca esnaf derdine
derman olunmasını bekledi, çiftçi yaralarına bir merhem olunmasını bekledi.
Dokuz yıl boyunca et üreticileri, süt üreticileri kendilerine bir çıkış yolu
bekledi. Dokuz yıl boyunca küçük, orta, büyük ölçekli sanayicimiz verimli bir
sanayi çalışmasının ortamının hazırlanmasını bekledi. Dokuz yıl boyunca
Türkiye’de insanlar açlığa, susuzluğa, insanlar gelecekten ümitsizliğe karşı devletinin
merhametli, şefkatli elinin kendisine uzatılmasını bekledi. Dokuz yıl boyunca
Avrupa Birliğine onurlu giriş teraneleriyle alınan oyların hesabının
verilmesini bekledi ve bunların hiçbirisinin hayata geçtiğini göremedik.
Değerli arkadaşlarım, bunları, Adalet ve Kalkınma Partisinin dokuz
yıllık iktidarı becerememiştir ancak Adalet ve Kalkınma Partisi dokuz yılda üç
önemli işi becermiştir. Becerilen işlerden bir tanesi, bir yandaş sermayedar
grubu yaratılmıştır. “Üç ‘Y’ ile mücadele edeceğiz.” diyerek, “Yoksullukla,
yolsuzlukla, yasaklarla mücadele edeceğiz.” diyerek halkın oyunu alan AKP,
yolsuzlukların daniskasını yapmış, özelleştirmelerle, ihaleye fesat
karıştırmalarla ve devlet gücünü ve devlet sermayesini yandaşlarına transfer
etmek suretiyle yandaş bir sermaye sınıfı yaratmıştır.
İkinci başardığı iş AKP’nin, yandaş bir basın yaratmıştır.
Devletin tüyü bitmedik yetim hakkıyla toparladığı vergileriyle oluşan
bütçesinden ve oradan transfer ettiği finans alanlarından 300’er milyon kredi
verilmek suretiyle TMSF’den gazeteler alınmış ya da ahlaki değeri, insani
değeri hiçbir terazide tartışılmayacak şekilde Müslüman insanın fitresini,
zekâtını, sadakasını fakire fukaraya dağıtmak için emanet ettiği “Deniz Feneri”
adı altındaki bir kuruluşun yönlendirdiği paralarla sermaye yaratmış, bu
sermayeyle basın kurmuş, dokuz yıl boyunca bu basın da yediveren güller gibi
birtakım alanlara bölünmek suretiyle televizyon üzerine televizyon kurmuştur.
İşte Adalet ve Kalkınma Partisi yandaş sermaye yanında yandaş basını da
yaratmış ve dokuz yıl boyunca Adalet ve Kalkınma Partisi devlet memurları
içerisinde militanca hareket eden yandaş bir güruh yaratmıştır.
Değerli arkadaşlarım, bu üç yandaş -basın, sermaye ve kamu
görevlileri- içerisindeki militan partizanlara bir hukuk yaratılması
gerekiyordu. İşte Adalet ve Kalkınma Partisi bu üç alanda yarattığı -kendi
açısından- değeri koruyabilmek için Anayasa değişikliğini gündeme getirmiştir.
Anayasa değişikliğinin, çok masum kelimelerle, milletimizin
değerleri suistimal edilecek şekilde gizlenmiş iki tane maddesi vardı. Bu iki
maddeden bir tanesi HSYK, diğeri Anayasa Mahkemesinin üzerinde yapılacak
tasarruftu.
Şimdi, demokrasi için, hukuk devleti için, evrensel değerler ve
demokratik toplum gerekleri için önemli olan bu iki konunun üzeri, bakın,
nelerle kapatıldı? Her türlü millî ve manevi değeri suistimal etmekle temayüz
etmiş AKP politikası baş örtüsünü namus meselesi addedip, meydanlarda “Bu bizim
namusumuz.” deyip dokuz yılda çözüme kavuşturmadığı gibi, imam hatip okulları meselesini
dokuz yılda çözüme kavuşturmadığı gibi, Kur’an kurslarını dokuz yılda çözüme
kavuşturmadığı gibi, milletimizin değer verdiği millî ve manevi değerleri bakın
nasıl suistimal etti? Aynen baş örtüsü gibi, aynen imam hatip okulları gibi,
aynen Kur’an kursu gibi milletimizin derinden bir saygı duyduğu, “Cennet
anaların ayağının altındadır.” inancı ile saygı duyduğu kadınlara pozitif
ayrımcılık yapılacaktır propagandası ile bu iki maddeyi gizledi yani
milletimizin kadına olan saygısını suistimal etti.
Çocuklara karşı milletimiz derin bir sevgi duymaktadır,
geleceğimizin teminatıdır. “Çocuklara karşı tacizi ve çocuklara karşı
suistimali engellemek için Anayasa değişikliğini yapıyoruz.” dedi, milletimizin
çocuk sevgisini suistimal etti. Milletimizin özürlüye karşı büyük bir şefkat
duygusu vardır, bu şefkat duygusunu suistimal etti. Milletimizin şehit
yakınlarına ve gazilere karşı bir derin muhabbeti vardır, baş örtüsü olayında
olduğu gibi şehit yakınlarına ve gazilere olan bu muhabbet suistimal edildi. Milletimizin
yaşlılara karşı hürmet duygusu vardır, AKP bu iki maddeyi gizleyebilmek için
yaşlılara karşı hürmet duygusunu suistimal etti ve millî iradeyi ortadan
kaldıran 12 Eylül’e karşı, darbelere karşı, muhtıralara karşı milletimizde bir
nefret duygusu vardır, bu nefret duygusunu suistimal etti. Netice itibarıyla
Anayasa’yla ilgili bu değişikliği gerçekleştirdi.
Şimdi bu iki değişiklikten bir tanesinde işlem tamamlandı, HSYK.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yargının kalbidir. Bir organın çalışabilmesi
için bütün hayat damarları oradan hareket eder, yargının hayat damarları da
oradan hareket eder. HSYK değiştirildi ve HSYK siyasallaştırıldı. Bu
siyasallaştırmadan sonra Danıştayın ve Yargıtayın birisine 137 tane diğerine 61
tane üye seçilmek suretiyle çoğunluğu siyasallaşmış bir vaziyette AKP yandaşı
algısı yaratır bir hâl aldı. Dolayısıyla ortaya çıkan bu durum yüksek yargının
daha önce eleştirilen ön bahçe, arka bahçe tartışmalarında AKP kanı kanla
yıkayarak bir tarafta brifingler alan bir yargı süreciyle mücadele ediyorum
söylemiyle kendisinden brifing alan, kendisinden talimat alan ikinci bir yargı
kurumu yarattı. Dolayısıyla ortaya çıkan durum genel manada yargının
siyasallaşması ve siyasallaşmış bir görüntü içerisinde de “hukuk devleti”
dediğimiz kavramın olduğu gibi çökmesi sonucunu doğurmaktadır. Tabii ki Sayın
Başbakanın savcı olarak kendisini görevli ilan ettiği, Sayın Ana Muhalefet
Partisi Liderinin avukat olarak kendisini görevli olarak ilan ettiği bir yargı
düzeninde o yargının bağımsız ve tarafsız kalabileceği düşünülemez. Elbette ki
yargının bağımsızlığa ve tarafsızlığa ihtiyacı bugün bir kat daha artmış
durumdadır.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin sayın başkanları daha
önce çok konuşurdu ve siyasi nitelikte konuşmalar yapardı, yaptığı konuşmalar
da genellikle eleştirilirdi. Hukuktan, hukukun tarafsızlığından, Anayasa
Mahkemesinin mehabetine uymayan cümlelerle siyasi görüşlerini ifade ederlerdi.
Bu siyasi görüşler genellikle kararlarına da yansırdı ve bu yönü itibarıyla
Anayasa Mahkemesi çok eleştirilirdi. Şimdi, eski Anayasa Mahkemesinin
başkanları gibi çok konuşan ama tersine konuşan bir Sayın Başkanla karşı
karşıyayız. Eskiden o konuşmalar soldan geliyordu, şimdi sağdan geliyor. Bu
Sayın Başkan, Mahkeme Başkanı olarak, Anayasa’daki konumu ve Anayasa
Mahkemesinin mehabetine uygun bir ağırlıkta olması gerekirken siyasi partilere
ahlak dersi, erdem dersi vermeye kalkacak kadar haddini aşmış durumdadır. Sayın
Anayasa Mahkemesinin Başkanının öncelikle Anayasa’ya uygun davranarak, Anayasa’nın
siyasi partileri demokrasinin vazgeçilmez unsuru olarak gördüğünü idrak etmesi
lazım, dolayısıyla onlara erdem ve ahlak dersi verilmesinin kendisine
düşmediğini anlaması lazım.
Diğer taraftan, Adalet ve Kalkınma Partisi, Anayasa’yı değiştirme
konusunda bin yıllık kardeşlik hukukunu bozan, bin yıl boyunca kız alıp kız
vererek nesillerimizin nesillere kavuştuğu, bin yıl boyunca aynı Allah’a, aynı
Peygambere inandığımız, aynı Kâbe’ye beş vakit namazda durduğumuz, açlığı otuz
günde doksan tava pilav yiyerek paylaştığımız, ağıtlarımız aynı, düğünümüz
aynı, yasımız aynı, tasamız, kederimiz, kıvancımız aynı olan millet bütünlüğünü
otuz altı mozaiğe bölerek, PKK terör örgütünün altına Kürt kardeşlerimizi
atarak bir açılım furyası başlatmıştır ve Anayasa’mızdaki millî bütünlüğü bozan
ilk üç maddeyi değiştireceğini ilan etmiştir, Özbudun tasarısıyla.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı anayasal bir kurum
olarak önüne geleceği bir davada konuşmaması, reyini beyan etmemesi gerekirken
Anayasa’nın ilk üç maddesinin dahi değiştirilebileceğini ileri sürerek AKP’nin
önünde fikirler ilan etmeye başlamıştır! Bu Anayasa Mahkemesine biz nasıl
güveneceğiz? Bu Anayasa AKP’nin anayasası değil, bu Türkiye Cumhuriyeti
devletinin Anayasası. Bu devlet, Sayın Haşim Kılıç’ın zihnindeki gibi
dokunmakla dağılacak bir devlet değil. Bu millet, önce bu yüce Meclisi kurdu.
Bu yüce Meclis, devletten önce bir Kurtuluş Savaşı verdi. Bu Kurtuluş Savaşı
nedeniyledir ki dünyanın tek “Gazi” unvanlı Meclisidir. Bu Meclisin ortaya
koymuş olduğu millî ve üniter devlet yapısı içerisinde devletin kuruluş
felsefesinin hıfzedildiği Anayasa’nın ilk üç maddesinin değişebileceğini ifade
etmek Sayın Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanına düşecek iş midir?
Arkasından tevil ediyor, “Efendim, ben pozitif şekilde
değiştirebilirim.” Nasıl değiştireceksiniz pozitif şekilde? Anayasa’nın ilk üç
maddesinde “Devletin dili Türkçedir.” Ne diyeceksiniz pozitif bir şekilde
değiştirerek, öz Türkçe mi diyeceksiniz? “Devletin bayrağı ay yıldızlı al
bayraktır.” diyor. Nasıl değiştireceksiniz bunu, yanına PKK paçavrasını mı
koyacaksınız? Nasıl değiştireceksiniz hukuk devletini? Nasıl değiştireceksiniz
kanla, irfanla kurulan cumhuriyetin temel niteliklerini? Nasıl pozitif hâle
getireceksiniz? Dolayısıyla kaygımız, endişemiz ciddidir ve büyüktür.
Değerli arkadaşlarım, HSYK ve Anayasa Mahkemesinin bu şekilde
siyasallaşmış görüntüsü AKP’ye AKP’nin derin devletini yaratan, AKP statükosu
yaratan bir devlet, AKP’nin diktasını yaratan, AKP’nin 12 Hazirandan sonra
yapılacak Anayasa değişikliğiyle hayalindeki başkanlık sistemiyle birlikte
AKP’nin diktatörlüğünü ilan eden bir yapı içerisine sürüklenmek istenmektedir.
Bu yapı içerisinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin doksan yılı aşkın bir sürede
uygulamış olduğu parlamenter demokrasinin denge ve denetim mekanizmaları
bozulmaktadır. Meclisin kararlarını, kanunlarını dengeleyecek ve denetleyecek
mercilerden birisi Anayasa Mahkemesidir. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesinin bu
siyasallaşmış hâliyle Türkiye’de güçsüz, gücü kontrol edilemeyen bir millet
iradesi yaratılmaya, çalışılmaya kalkılmaktadır ki gücü kontrol edilemeyen yani
kontrolsüz olan her güç diktadır, kontrolsüz olan her güç zorbadır ve
kontrolsüz olan her gücün hiçbir zaman demokratik toplum değerleriyle bağdaşır
bir yönü bulunmamaktadır.
Değerli arkadaşlarım, bu kapsam içerisinde birtakım gariplikler de
oluştu. Demokrasinin dengesi ve denetimi bozulurken yargının dengesi, denetimi
de bozuldu. Yani şu rakamları ortaya koysak, vicdanımızda da bir tartışsak
yapılan işin nasıl bir garabet olduğunu, nasıl bir akıl, mantık dışı kanunları,
Anayasa’yı bu Meclisin çıkarabildiğini, içine sindirebildiğini şaşırırsınız.
Anayasa Mahkemesi 17 üyeden müteşekkil. Anayasa Mahkemesi Yüce Divan sıfatıyla
Cumhurbaşkanını, Başbakanını, bakanlarını ve sayılan kişileri yargılayacak,
vatana ihanet suçuyla yargılayabilecek, ama öbür taraftan bir hâkimin, bir
Yargıtay üyesinin, bir Yargıtay daire başkanının yargılanması için en az 230
üyeli bir mahkeme kuracaksınız tazminat davasıyla ilgili. Yani bir hâkimin yapmış
olduğu suistimalden dolayı ondan mağdur olan kişinin açacağı tazminat davasına
230 üyeli Yargıtay Genel Kurulu karar verecek, eğer bu temyiz edilirse 387
üyeli Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulu da temyiz mahkemesi olarak
karar verecek. Böyle bir gariplik var mı? Böyle obez bir mahkeme var mı
dünyada?
Değerli arkadaşlarım, tabii bunu yaratırken, dünyada ilk defa,
Anayasa’sına otuz gün içerisinde ikişer, üçer günlük dilimler hâlinde HSYK’nın
ve Anayasa Mahkemesinin nasıl ele geçirileceğinin planını koydunuz ve bu, hukuk
tarihinde, Türkiye Cumhuriyeti’nin Anayasası olarak dünya literatürüne girdi.
Bu kadar vahşi, bu kadar hukuk dışı düzenlemeler yapılırken, akıl, mantık, izan
bir kenara bırakıldı, uzlaşma kültürü bir kenara bırakıldı. Uzlaşılabileceğini
bu Meclis gösterdi. Biraz önce, on gün önce, hep birlikte, dört partinin bir
araya gelerek yaptığımız Anayasa değişikliği bir örnektir. Demek ki bu Meclis
uzlaşabiliyor, ama siz uzlaşmadan yana değilsiniz, siz dayatmadan yanasınız;
siz çünkü diktadan yanasınız, siz çünkü yarattığınız yandaş basına, yandaş
sermayeye, yandaş devlet organı içerisindeki unsurlarınıza hukuk yaratmak
istiyorsunuz, onlara üstün bir konum yaratmak istiyorsunuz, bu üç unsura
üstünlerin hukukunu yaratmak için bunları yapıyorsunuz. Dolayısıyla, önümüzdeki
süreçte bu yaptıklarınızla birlikte milletin mahkemei kübrasına gideceksiniz.
Allah hakkınızda hayırlısını ihsan etsin, milletimiz hakkınızda doğrusunu karar
olarak ortaya koysun.
Değerli arkadaşlarım, bu Anayasa Mahkemesinin kuruluş ve
işleyişine dair kanun Anayasa’nın bizatihi kendisine aykırıdır, hukuka
aykırıdır, ahlaka aykırıdır, hukuk vicdanına aykırıdır. Dolayısıyla, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak tümüne karşı olduğumuzu ifade ediyor, yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.
Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati:
18.58
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
20.00
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
80’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, tasarının tümü üzerinde söz sırası Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubu adına Sakarya Milletvekili Ayhan Sefer Üstün’e aittir.
Sayın Üstün, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, konuşmama geçmeden önce, bugün rahmeti
Rahman’a kavuşan Elâzığ Milletvekilimiz Sayın Hamza Yanılmaz’a Cenabı Allah’tan
rahmet diliyorum, yakınlarına, ailesine, bütün Elazığlılara ve AK PARTİ
camiasına başsağlığı diliyorum. Gerçekten, Hamza Yanılmaz, bu Mecliste,
beyefendi bir insandı. Biz onun beyefendiliğine şahidiz ve inşallah öbür
dünyada şahitliğimiz geçerli olur.
Değerli arkadaşlar, bugün burada Anayasa Mahkemesinin Kuruluş
Kanunu’nu görüşmekteyiz. Benden önce de diğer muhalefet partilerinin grupları
konuştu, değerli konuşmacılar söz aldılar, ancak konuşmalarda bu kanunun
neresine itiraz ettikleri noktasında fazlaca bu konuda bir bilgi edinemedik. Bu
konuşmacılar, sanki 12 Eylül 2010 tarihinde bir halk oylaması, bir referandum
yapılmamış, bir Anayasa değişikliği yapılmamış ve bu değişikliğe uygun olarak
da sanki bir uyum kanunu çıkması gerekmediği noktasında böyle bir düşünceyle
sözlerine devam ettiler.
Değerli arkadaşlar, oysa 12 Eylül 2010 tarihinde bir referandum
yapıldı, milletimiz yüzde 58 gibi tartışmasız bir oy çokluğuyla Anayasa
değişikliklerini kabul etti. Milletimizin bize bir talimatı var, bu
değişiklikler çerçevesinde Anayasa Mahkemesinin yapısını değiştirecek kanunu
çıkarmak zorundayız. Yani bu bizim aslında, neredeyse keyfî bir işimiz değil, üzerimize
milletin yüklediği bir görevdir, o bakımdan bu kanunu bir an önce çıkarmakla
mükellefiz.
Değerli arkadaşlar, anayasa mahkemeleri İkinci Dünya Savaşı’nda
Avrupa’da ortaya çıkmış, totaliter rejimlerin, baskıcı rejimlerin halka karşı
uyguladıkları bu zulümleri biraz önlemek ve özgürlükleri garanti altına almak,
demokrasiyi garanti altına almak için kurulmuş. Doğrudur, ihtiyaç vardır.
Ülkemizde de bu konuda zaman zaman tartışmalar olmasına rağmen, artık bu
tartışmalar azalmıştır ve Anayasa Mahkemesi bu ülke için, demokrasi için,
özgürlükler için bir ihtiyaçtır. Ancak ne var ki Anayasa Mahkemesi Avrupa’da
özgürlükleri koruma adına, demokrasiyi koruma adına kurulmuşken Türkiye’de
bunun zamanlaması yanlış zamanda ve yanlış zeminde olmuştur, 1961 Anayasası’yla
hukukumuza girmiş. 1961 Anayasası darbenin ardından yapılan bir anayasadır.
Yine 1971 Muhtırası’yla birlikte Anayasa Mahkemesinin yapısında ciddi
değişimler olmuştur. 1980’de bir darbe olmuş, 82 Anayasası’yla birlikte Anayasa
Mahkemesinin yapısında yeniden bir değişiklik olmuş. Yani fark ettiysek üç
darbeden sonra yapılan değişikliklerle Anayasa Mahkemesinin hamuru yoğrulmuş.
İşte, burada özgürlükler öne çıkacağına, maalesef devleti önceleyen bir
anlayışla çalışmış. Biz ne yapmaya uğraşıyoruz? Biz şimdi, inşallah, Anayasa
Mahkemesinin ruhuna artık, demokrasi, özgürlük ve insan hakları üflemeye
çalışıyoruz. İnşallah, bundan sonra Anayasa Mahkemesi bu anlayış içerisinde
çalışacaktır.
Değerli arkadaşlar, yaptığımız işi hakikaten küçümsemeyelim. Ben,
Komisyonumuzda çalışan, alt komisyonumuzda çalışan muhalefet partili bütün
arkadaşlarımıza teşekkür ediyorum. Anayasaları değiştirmek artık bu milletin
hakkı olduğu gibi, anayasal kurumları da değiştirmek bu milletin ve Meclisin
hakkıdır. Daha önce bu kurumları kimler yapmış? Bakın, burada tutanak var:
Millî Güvenlik Konseyi Tutanak Dergisi. Anayasa Mahkemesini yapan Anaya
Komisyonunun üyelerinden size bahsetmek istiyorum. Yani, şu anda yürürlükte
bulunan Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nu kimler yapmış? Hâkim Tümgeneral
Muzaffer Başkaynak, Kıdemli Albay İsmet Onur, Kıdemli Albay Feridun Boloğlu ve
devam ediyor. Şimdi, diğerlerini saymıyorum. Yani arkadaşlar, dolayısıyla
“Askerler veya bürokratlar gelip bu kurumları şekillendirince bunlar mükemmel
işler yapıyorlar ancak bu Meclis demokratik kurumları işlediği zaman, bu
komisyonda siviller varsa, bu Mecliste siviller varsa bunlar bir şey
yapamazlar, bunların yaptıkları âdeta tu kaka.” Bu anlayıştan artık kurtulmamız
lazım arkadaşlar. O bakımdan, bu ileri bir adımdır, ileri bir adıma
gelmişizdir. Anayasa Mahkemesini de bu Meclis ele alabilir, değiştirebilir;
HSYK’yı da ele alabilir veya başka anayasal kurumları da bu Meclisin
şekillendirme yetkisi vardır.
Değerli arkadaşlar, neler yapıyoruz yani bununla alakalı ne gibi
değişiklikler yapılıyor? Biraz önce burada konuşan arkadaşlarımızdan bir
tanesi, milletvekillerimizin bireysel başvuru hakkında bir şey bilmediğini
söyledi. Kesinlikle bu görüşe katılmıyoruz. Milletvekillerimiz bireysel
başvuruyla ilgili bütün, en ince noktasına kadar bu durumu biliyorlar, bu işe
vâkıftırlar. Ancak milletimiz bizi dinliyor, milletimiz bu işi öğrensin.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu’nda en önemli noktalardan bir tanesi yani
mahkemeyi dönüştürecek konulardan bir tanesi bireysel başvurudur. Bireysel
başvuru bu memlekette eğer rayına oturursa artık, Mahkemeyi devletin yanından
alıp inşallah milletin yanına geçireceğiz yani artık, devleti korumak değil
milleti koruma noktasına gelecektir.
O bakımdan, neler var bu bireysel başvuruda? Çünkü yanlış
anlaşılma da olabilir. Bakın, bireysel başvuru… ”Herkes, Anayasada güvence
altına alınmış temel hak ve özgürlüklerinden, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
ve buna ek Türkiye'nin taraf olduğu protokoller kapsamındaki herhangi birinin
kamu gücü tarafından, ihlâl edildiği iddiasıyla Anayasa Mahkemesi’ne
başvurabilir. “ diyor.
Şimdi, bu haklar nelerdir? Yani bir kira sözleşmesi için buna
başvurabilir mi, bir boşanma davası için buna başvurabilir mi? Temel olarak
hayır. Neler var bunlarda? Yaşama hakkı için, din ve vicdan özgürlüğü, ifade
özgürlüğü, ayrımcılıkla mücadele, adil yargılanma hakkıyla alakalı müracaat
yapabilir. Kira davasının özüyle alakalı bir başvuru yapamaz ama kira davası on
yıl sürmüşse adil yargılamayı etkilediğinden sebeple mutlaka bireysel başvuru
yapma hakkı vardır. İşkence yasağı, özel hayatın ve aile hayatının korunmasıyla
alakalı bu tür, birçok bu şekilde insan hakları düzenlemelerine ilişkin olarak
bunlar için bireysel başvuruda bulunabilir.
“İhlâle neden olduğu ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal için
kanunda öngörülmüş idarî ve yargısal başvuru yollarının tamamının bireysel
başvuru yapılmadan önce tüketilmiş olması gerekir.” Yani müracaatçı öncelikle
idari başvuruları yapmalı, ardından mahkemelerde hakkını aramalı, buna rağmen
bu haklarını elde edemediğini düşünüyorsa ondan sonra Anayasa Mahkemesine
gidecektir.
Bireysel başvuruyla kimler başvurabilir? Bireysel başvuru, ancak
ihlale yol açtığı ileri sürülen işlem, eylem ya da ihmal nedeniyle güncel ve
kişisel bir hakkı doğrudan etkilenenler tarafından yapılabilir. Güncel olmayan
veya kişiyi ilgilendirmeyen bir hak için buraya başvuruda bulunulamaz.
Kamu tüzel kişileri bireysel başvuru yapamazlar. Özel hukuk tüzel
kişileri yalnızca tüzel kişiliğe ait haklarının ihlal edildiği gerekçesiyle
bireysel başvuruda bulunabilir.
Yalnızca Türk vatandaşlarına tanınan haklarla ilgili olarak
yabancılar bireysel başvuru yapamazlar ancak bunların dışındaki haklar için
yabancılar da Anayasa Mahkememize bireysel başvuruda bulunabilirler.
Bireysel başvuru usulü, başvurunun kanuni yollarını tüketen nihai
işlemin başvurucuya tebliğ edildiği tarihten, kanun yolu öngörülmemişse ihlalin
öğrenildiği tarihten başlayarak otuz gün içinde bir dilekçe ile bizzat veya
vekili yoluyla yapılması gerekir. Öncelikle kabul edilebilirlik şartı açısından
bir ön inceleme yapılacaktır. Kabul edilebilirlik kararı verilen dosyalar ancak
incelenecektir.
Evet, Anayasa Mahkemesi bireysel başvurular sonunda ne kararlar
verecektir?
Değerli arkadaşlar, esas inceleme sonunda başvurucunun hakkının
ihlal edildiğine ya da edilmediğine karar verilebilir. “İhlal kararı verilmesi
hâlinde, ihlalin ve sonuçlarının ortadan kaldırılması için yapılması
gerekenlere hükmedilebilir ancak yerindelik denetimi yapılamaz, idari eylem ve
işlem niteliğinde kararlar verilemez.” Bu şekilde bir karar verilebileceği
gibi, yine bir başka karar: “Tespit edilen ihlâl bir mahkeme kararından
kaynaklanmışsa ihlali ve sonuçlarını ortadan kaldırmak için yeniden yargılama
yapmak üzere dosya ilgili mahkemeye gönderilir.”
Şimdi, bu fıkrada eğer yeniden yargılama sonunda ihlali ortadan
kaldıracak karar verilmezse ikinci kez Anayasa Mahkemesine başvurma gibi bir
düzenleme vardı ancak verilen önergeyle sanırım bu cümle buradan
kaldırılacaktır. Bu da niye bu şekilde şekillendi? Aslında Yargıtay ve Danıştay
bazı kurumlarda, bazı kişilerde “Efendim, yerel mahkemelerin, Yargıtayın
haklarını ortadan kaldırmayın, bırakın bir ihlal varsa bu ihlali biz
düzeltelim.” diye teklifte bulundular, talepte bulundular. Şimdi, işte, bu
görüşler dikkate alınarak, Anayasa Mahkemesi sadece ihlali tespit edecek ve
yeniden yargılama yapmak üzere dosyayı yerel mahkemelere gönderecek, -Yargıtay,
Danıştay ve yerel mahkemeler- yerel mahkemeler de bu dosyayı ele alacaklar ve
ihlali ortadan kaldıracak kararları verecekler.
Değerli arkadaşlar, şimdi, Almanya’da bu şekilde -ki düzenleme
aşağı yukarı buna benzer- Alman Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu tüm ihlal
kararlarını yerel mahkemeler kabul etmişler, uymuşlar ve ihlali ortadan
kaldırmışlar. Şimdi, ümit ediyorum ki bu düzenlemeden sonra, Anayasa Mahkemesi
bir karar verdikten sonra Anayasa Mahkemesinin bu kararına yerel mahkemeler
saygı gösterir, bir çatışmacı ortama girmez, bu kararlara direnme yolunu
seçmezler çünkü biraz sonraki önergeyle birlikte o getirilecek. O bakımdan, bir
hak ihlali varsa yerel mahkeme Anayasa Mahkemesinin kararı doğrultusunda karar
vermek durumunda kalacak, böyle bir düzenleme getiriliyor.
Değerli arkadaşlar, bir çatışma olabilir mi? Yani “Anayasa
Mahkemesi ile yerel mahkemeler arasında çatışma olur.” diye birtakım iddialar
var. Hayır, olmaz, yerel mahkemeler alt normların ve maddi vakaların yorumunu
yapacaklardır. Bakın, bir daha söylüyorum: Yerel mahkemeler alt normların ve
maddi vakaların yorumunu yapacaktır. Anayasa Mahkemesi ise üst normların,
Anayasa veya Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nde yer alan bu hakların yorumunu
yapacaklardır dolayısıyla kendi aralarında herhangi bir çatışma ortamının
doğacağına inanmıyoruz, öngörmüyoruz.
Bununla ilgili, tabii, işte, “Bu, Anayasa’ya aykırıdır.” gibi
birtakım yorumlar yapılmıştı. Adalet Bakanlığı tedbiri elden bırakmamış,
bireysel başvuruyla ilgili olarak bu konuyu AB Venedik Komisyonuna sormuş yani
“Bireysel başvuruyla ilgili bir düzenleme yapıyoruz, acaba, bu, AB kriterlerine
uygun mu?” diye. Bu rapordaki birkaç cümleyi hemen okuyayım: “Genel olarak
taslak kanun düzenlemeleri yeterli olmakla beraber bazı açıklamalara ihtiyaç
duyulmaktadır. Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru hakkında karar alma
yetkisi ve yargısal eylemlerin temel haklar ile uygunluğunun teminat altına
alınması memnuniyetle karşılanmaktadır. Bu durum hukuk devleti ilkesi altında
bir modern demokrasinin en önemli unsurlarındandır.” diyerek devam etmektedir.
Dolayısıyla, Venedik Komisyonu görüşü açısından da yapılan düzenleme gerçekten,
son derece, Avrupa hukukuna ve üst normlara uygundur.
Değerli arkadaşlar, bunun yanı sıra başkaca değişiklikler
yapılmakta. Bunlardan bir tanesi: Mahkemenin üye sayısı 11’den 17’ye
çıkmaktadır. Bu üyelerden 3 tanesini yüce Meclisimiz, o da dolaylı yoldan
seçmekte. Biliyorsunuz Anayasa değişikliği görüşmeleri burada yapılırken en
fazla gürültü burada kopmuştu yani “17 tane üyeden 3 tanesini yüce Meclis
seçecek, zinhar istemeyiz.” diye burası ayağa kaldırılmıştı. Arkadaşlar, oysa,
sanki bu düzenleme ilk kez hukukumuza giriyormuş gibi bir tepkiyle
karşılaşmıştık. 1961 Anayasası’nda 15 taneden 5 tanesini seçiyordu yani üçte
1’ini seçiyordu bu Meclis, 71 Muhtırası’yla darbeciler Meclisin elinden bunu
aldı. Ben şahsen bu 17’de 3 rakamını az buluyorum. Avrupa devletlerine
baktığımızda en az seçen ülke yarısını seçiyor. Dolayısıyla, inşallah 2011’de
burada bir Anayasa değişikliği çalışmaları yapılacaksa şu Meclisin hakkını
teslim etmek bu milletvekillerimizin boynunun borcu olsun. En az yüzde 50’sini
bu Meclis seçebilmeli.
Değerli arkadaşlar, bunun dışında, üyelik süresi on iki yıla
indirildi. Burada da aslında Avrupa ülkelerinde altı yılla on iki yıl arasında
değişiyor; biz en fazla, en yüksek olan durumu almışız, on iki yılla bu
sınırlandırılmış.
Yine değerli arkadaşlar, burada çok önemli bir değişiklik var.
Bakın, bu Mecliste herkes konuşuyor; konuştuğumuz tutanağa geçiriliyor,
kameralar bizi çekiyor, stenograflar burada, yetmedi teyp kaydı var ama başta
Anayasa Mahkemesi olmak üzere Yargıtayın, Danıştayın görüşmeleri, müzakereleri
gizli. Ne konuşuyorlar, bu millet adına kararlar alıyorlar, ne alıyorlar, nasıl
alıyorlar, belli değil. Hiç olmazsa bunların da kayda geçmesi gerektiği noktasında
bu kanunda bir değişiklik yaptık. İnşallah, Anayasa Mahkemesi bunun öncülüğünü
yapar ve bilahare Yargıtaydaki, Danıştaydaki müzakerelerde de bu usul
uygulanır. Millet adına karar veriliyorsa, millet bu tutanakları görme hakkına
sahiptir arkadaşlar. O bakımdan buraya böyle bir madde iliştirdik.
Değerli arkadaşlar, bir de Yüce Divan sıfatıyla alakalı olarak
bazı şahısları yargılıyorsa, Başbakanı, bakanları, Cumhurbaşkanı vesaire;
buraya bazı ilaveler yaptık. Genelkurmay Başkanı, Kara, Deniz, Hava Kuvvetleri
komutanları ile Jandarma Genel Komutanının görevleri ile ilgili suçlardan
dolayı yargılama yetkisi verildi; bakın, görevleriyle ilgili suçlardan dolayı.
Bunların altını kalın harflerle çizdik. Bu daha hafızalarda çok taze, yani yeni
anayasa değişikliği yapılalı burada daha bir yıl olmadı, referandum yapılalı
beş ay oldu diyelim. Şimdi ben öyle yorumlar duyuyorum ki kamuoyunda, ünlü
hukukçular, hukukçuyum diye çıkanlar, efendim sanki bu şahıslarla ilgili olarak
her türlü yargılamanın Yüce Divanda yapılacağı noktasında bir görüş serdeden
hukukçular var. Onu bıraktık, daha çok yeni, bir savcı karar verdi, dedi ki:
“12 Eylülle ilgili yapılan bu tür suçlar, işte, Anayasa değişikliği yapılmıştır
artık, bundan sonra bunlar Yüce Divanda görüşülecektir.” Ya 12 Eylül nedir
arkadaşlar? 12 Eylül bir darbe değil midir? 12 Eylül bir görev suçu mudur Allah
aşkına? Bunu nasıl ifade etmemiz lazım gelir ki, buradan yargı mensuplarının
sadece görev suçlarının Yüce Divanda bakılacağını, bunun dışındaki suçlarda
normal adliye mahkemelerinin görevli olduğunu nasıl ifade etmemiz lazım gelir
ki buradan, bu hukukçularımız bunları bu şekilde doğru yorumlayabilsinler? O
bakımdan, bu konuda, bir kez daha bunu zikretmek açısından bu şekilde ifade
etmek zorunda kaldım.
Değerli arkadaşlar, yine bir başka değişiklik: Yüce Divan
sıfatıyla yapılan yargılamalarda, bir sefer yargılama yapılır, karar verilir,
kesindir. “Yeniden yargılama” hükmü getirdik. Belki yeterli değil ama bu
şekilde, bundan sonra, aynı mahkemenin kararını bir sefer daha kontrol etmesi
için yeniden yargılama hükmü getirildi.
Değerli arkadaşlar, burada söylendi, bir konuşmacı Anayasa
Mahkemesinin siyasi parti kapatma kararlarını eleştirdi. Doğru, ben de
eleştiriyorum ama ben, bundan beş ay önce, geldim, siyasi parti kapatmalarıyla
ilgili maddeye burada “Evet.” oyu verdim. O arkadaşlar ise buradan, o maddenin
oylaması geldiğinde çekip gittiler. Bu arkadaşların hâlâ siyasi parti kapatma
konusunda bu şekilde sitemde bulunmaya hiçbir hakları yoktur, o bakımdan bunu
ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, değerli arkadaşlar “Bireysel başvuru, yargı
kararlarının iptali demektir.” diye bir sözcü arkadaşımız söyledi; kesinlikle
iptali diye bir durum yoktur, yeniden yargılama yolunu açıyoruz. Yargıtayın,
Danıştayın talep ettiği gibi yeniden yargılama yolu verilecek ve o şekilde,
varsa bir ihlali, yerel mahkemelerin de ortadan kaldırılması yolunu bu şekilde
açıyoruz.
Sürem bitiyor.
Ben, bu kanunun milletimize, vatanımıza hayırlı olmasını diliyor,
yüce Meclisimizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının tümü üzerinde kişisel olarak söz aldım. Söz alma
ihtiyacımın gerekçelerini sizlere anlatmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, geçen
hafta, Yargıtay ve Danıştayın yeniden yapılandırılmasına ilişkin yasanın bazı
hükümlerinin iptali için Anayasa Mahkemesine bir başvuru yaptık. Başvuruda bir
temel gerekçemiz, bir temel öngörümüz vardı bütün başvuru gerekçelerinin önüne
koyduğumuz, son derece önemli bulduğumuz bir husus vardı, o da şuydu: Anayasa
Mahkemesinin Sayın Başkanı, yüksek yargının yeniden yapılandırılmasına ilişkin
yasa daha tasarı aşamasındayken tasarının lehinde görüş beyan etti; üstelik,
yüksek yargıyı çok ağır bir şekilde suçlayarak, “Yüksek yargı bugüne kadar
uyumaktan başka bir şey yapmamıştır. Bu tasarı yerindedir, bu tasarı
anlamlıdır. O nedenle, yüksek yargının şikâyet etmeye hakkı yoktur.” anlamında
bir değerlendirme yaptı. Anayasa Mahkemesinin Kuruluş Kanunu’nun 46’ncı, 47’nci
maddeleri son derece açık. Anayasa Mahkemesinin çalışmalarını düzenleyen
İçtüzüğü’nün 32’nci maddesi yeteri kadar açık. Bu maddeler diyor ki: “Anayasa
Mahkemesinin Başkan ve üyeleri kamuoyuna karşı tarafsızlığını koruyacaktır.”
Artı, “Başkan ve üyeler önlerine gelmesi, dava açılması muhtemel olan konularda
herhangi bir şekilde görüş beyan edemezler.” Bu yasaklara rağmen Anayasa
Mahkemesinin Sayın Başkanı tasarı lehinde görüş beyan etmiştir. Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak çoğulcu bir toplumdan yanayız, herkesin görüşünü ifade
etmesinden yanayız ama Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanını bağlayan, onun
konuşmasını engelleyen, yasaklayan hükümler mevcutken Anayasa Mahkemesi
Başkanının konuşmasını da doğru bulmuyoruz.
Şimdi, bu konuşmanın veya benim bu değerlendirmemin bu tasarıyla
ilgisi nedir, denilecektir. O konuşmanın yararlarını Anayasa Mahkemesinin Sayın
Başkanı ve üyeleri Anayasa Mahkemesi olarak bu tasarıda görüyor. O konuşmanın
karşılığı bu tasarıda Hükûmet tarafından Mahkemeye verilmektedir.
Öncelikle ifade edeyim ki, Hükûmetin, yüksek yargı organlarını
düzenleyen bir tasarıyı hazırlayıp Parlamentoya getirmesi kuvvetler ayrılığı
ilkesine aykırıdır. Kuvvetler ayrılığının olduğu bir sistemde, bir demokraside
hükûmetler, bir başka kuvveti ilgilendiren yasal düzenlemenin tasarısını
Meclise getiremez. Şimdi, düşünebiliyor musunuz, Hükûmet Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışmalarına yön vermek amacıyla bir tasarı hazırlasın, getirsin
buraya? Olmaz. Yargıyı düzenleyebilir mi? Olmaz ama geliyor bu tasarı, geldi,
daha önce de geldi, şimdi de Anayasa Mahkemesiyle ilgili geldi. Sayıştayla
ilgili olarak kısa bir süre önce görüşüp yasalaştırdığımız düzenleme, değerli
milletvekilleri, bir teklifti, hükûmet tasarısı değildi. O teklifi veren
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum, kuvvetler ayrılığı ilkesini dikkate aldılar,
“Hükûmet bu konuda bir tasarı getiremez.” dediler çünkü Sayıştay Türkiye Büyük
Millet Meclisi adına denetim yapan bir kurumdur ve o teklif öyle yasalaştı.
Usul olarak doğru bir düzenlemeydi ama burada, Yargıtayı ve Danıştayı yeniden
yapılandıran tasarının ardından Anayasa Mahkemesini düzenleyen bir tasarıyı
Hükûmet getirmekte hiçbir sakınca görmüyor ve Parlamento bunu tartışmakta
hiçbir sakınca görmüyor. Değerli arkadaşlar, bu, kuvvetler ayrılığı ilkesinin
rafa kaldırılmasıdır.
Anayasa Mahkemesi Sayın Başkanının bu konuşmasının karşılığı bu
tasarıda nerededir diye bakarsak şuradadır: Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri
önemli imtiyazlarla donatılmıştır. Anayasa Mahkemesinin bundan sonra alacağı
bütün kararlar, bütün ret kararları yani ana muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesinde
açmış olduğu iptal davalarına karşı vereceği bütün ret kararları bu yasadaki,
bu tasarıdaki düzenlemeler nedeniyle töhmet altındadır.
Ne getiriliyor bu tasarıda Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine?
Olağanüstü bir emeklilik düzenlemesi getiriliyor. Hiçbir kimsede olmayan,
hiçbir kurumda, hiçbir kamu görevlisinde olmayan, milletvekillerinde olmayan
emeklilik hakkı Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine veriliyor Sayın Anayasa
Mahkemesi Başkanının o konuşmasının karşılığı olarak, Hükûmete ram olmasının
karşılığı olarak. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin görev süresi herhangi
bir şekilde sona ererse sona erdiği tarihte eğer emeklilik hakkını elde etmiş
değilse emeklilik hakkını elde edene kadar başka kamu görevlerine tayin
edilecekler. Örneğin, bir serbest avukat Anayasa Mahkemesi üyesi oldu, görevi
sona erdi, emeklilik hakkını elde etmiş değil; ne yapılacak? Başbakan baş
danışmanlığına atanacak. Yargıdan seçilmiş gelmiş üyeler, görev süresi sona
erdi, emeklilik hakkını elde etmedi, uygun görevlere atanacaklar. 11’inci
maddede böyle bir ballı emeklilik var. Hayırlı olsun Anayasa Mahkemesi Başkan
ve üyelerine. İnanıyorum ki o üyelerin birçoğu bundan rahatsızdır ama Sayın
Başkan bunu Hükûmetten talep etmiştir, Hükûmet de bunu buraya koymuştur.
Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin maaşları artırılıyor.
Değerli milletvekilleri, bu Hükûmet, emeklilerimize yüzde 4 zam
öngörürken Anayasa Mahkemesi Başkanına yüzde 35 zammı hangi hakla yapıyor?
Millet bu yetkiyi veriyor mu? Emekliye ayda 60 lira diyorsunuz, yüzde 4 zam,
bütçe ancak buna izin veriyor diyorsunuz ama Anayasa Mahkemesi Başkanına yüzde
35, üyelerine yüzde 40 maaş zammını bu tasarıyla getirdiniz. Neyin
karşılığında? Hükûmetin çıkaracağı Anayasa’ya aykırı yasalara karşı açılacak
iptal davalarını reddetmesinin karşılığı olarak. İnanıyorum, o üyelerimizin
hepsi belki de -büyük bir çoğunluğu dersem haksızlık etmiş olurum- bundan
rahatsızdır ama Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı bundan rahatsız değil,
mutludur. Talep edilmiştir ki bu buraya girmiştir.
Devam ediyorum: Sağlık konusunda, hiçbir mevzuata, hiçbir
kısıtlamaya tabi değil Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri. Bütün sağlık
harcamaları, Mahkeme bütçesinden, hiçbir kısıtlamaya tabi olmaksızın ödenecek.
Değerli milletvekilleri, milletvekilleri, diğer kamu personeli
neyse onun mevzuatına tabidir, o kısıtlamalar onun için de geçerlidir, fark
ödenecekse o da ödeyecektir ama Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri
ödemeyecektir. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız bir tebliğ yayınladı kısa
bir süre önce, şeker ölçüm çubuklarında çubuk başına Sosyal Güvenlik Kurumunun
ödeyeceği rakam 32 kuruş; üstünü diyabet hastası sigortalı kişi ödeyecek, fark
ödeyecek. Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri, onlar umarım sağlıklıdır,
diyabet hastası değildir ama olursa, onlar çubuk başına herhangi bir fark
ödemeyecek, tamamını Mahkeme bütçesinden devletimiz karşılayacak.
Bunlar yetmiyor; diplomatik pasaport var, daha başka düzenlemeler
var. Anayasa Mahkemesi Başkanına olağanüstü bir yetki veriliyor. Bu yasa
yürürlüğe girdiğinde bütün müdürleri görevinden alacak, yerine yenileri
gelecek. Bir kadrolaşma… İstemediği personeli Adalet Bakanlığına gönderecek,
başka kurumlara gönderecek. Neyin karşılığında Anayasa Mahkemesi Sayın Başkanı?
Evet, Hükûmetin çıkaracağı Anayasa’ya aykırı yasalar konusunda muhalefetin
açacağı iptal davalarının reddi karşılığında. Bu çok çirkin bir suçlama, hoş
bir suçlama değil ama Sayın Başkanın açıklaması, tutumu beni bu yorumu yapmaya
mecbur bırakıyor.
Benim bütün Parlamentodan, özellikle iktidar partisi grubundan
Cumhuriyet Halk Partisi mensubu bir milletvekili, Grup Başkan Vekili olarak
ricam şudur: Lütfen, diğer kamu personelinde olmayan, milletvekillerinde bile
olmayan bütün bu çirkin düzenlemeleri, Anayasa Mahkemesini zan altında
bırakacak bütün bu düzenlemeleri buradan çıkaralım.
Diğer maddeler ayrıca tabii ki tartışılacaktır, arkadaşlarımız
görüşlerini söyleyecektir. Ancak bu tasarıyla ilgili özlük haklarının ötesinde
bir şey söyleyecek olursam, bu, Anayasa Mahkemesini paketleme yasasıdır, bir dönem
Amerika’da Franklin Roosevelt’in hazırladığı, Amerikan Yüksek Mahkemesini
paketleme yasası gibi.
Sözlerimi burada bitiriyorum. Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil
Çiçek.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bir önemli yasa tasarısını görüşüyoruz, Anayasa Mahkemesinin
kuruluşu ve yargılama usulleriyle ilgili bir yasa tasarısı. Hiç şüphesiz her
yasa önemlidir ancak bu yasanın bir başka özelliği var. Evvela, bu yasa, 12
Eylül 2010 tarihinde kabul edilen ve milletimizin bir talimat olarak ortaya
koyduğu Anayasa değişikliğinin tabii sonucudur çünkü milletimiz, 12 Eylül 2010
tarihinde verdiği kararla, Anayasa Mahkemesine önemli ilave görevler
yüklemiştir. Dolayısıyla, bu görevin gereğini yerine getirebilmesi bakımından böyle
bir yasa değişikliğine kesinlikle ihtiyaç vardır.
İkincisi: Anayasa Mahkemesinin teşkilat yasasının yeni baştan ele
alınması fikri, düşüncesi ve ihtiyacı yeni de değildir. Böyle bir Anayasa
değişikliği olmasaydı dahi, geriye dönük Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl
dönümlerinde birçok sayın başkan tarafından dile getirildiği gibi ve yine,
Anayasa Mahkemesinin kuruluş yıl dönümlerinde yapılan sempozyumlarda, açık
oturumlarda, panellerde bir bilimsel ihtiyaç olarak da ortaya konulduğu gibi,
Anayasa Mahkemesinin görevlerini daha iyi yerine getirebilmesi, kararlarını
daha süratli bir tarzda verebilmesi ve iş yükü karşısında yeni bir yapılanmaya
ihtiyaç duyduğu sayın başkanlar tarafından da geçmişte dile getirilmiş bir
husustur. Dolayısıyla, bugün, hem Anayasa’dan kaynaklanan hem de ihtiyaçlardan
kaynaklanan bir zaruret sebebiyle böyle bir değişikliği gündeme getirmiş
bulunuyoruz.
Hiç şüphesiz, anayasa mahkemesinin kararları, hem bizde hem de
anayasa mahkemesi bulunan tüm demokratik ülkelerde zaman zaman tartışılır.
Bilimsel olarak tartışılır, zaman zaman belki siyaseten de tartışılır ama
hepimizin ittifak ettiği, ittifak etmesi gereken husus şudur ki kararların
tartışılmış olması kurumun tartışılacağı anlamına gelmez çünkü anayasa
mahkemesine demokrasilerde ihtiyaç olduğu bugün hemen hemen her ülke tarafından
her görüş tarafından da kabul edilmiş olan bir husustur. O hâlde biz burada
şahıslarla ilgili bir düzenlemeyi değil -bunu ayırt etmemiz lazım- bir kurumsal
düzenlemeyi gündeme getirmiş oluyoruz. Bir kurumsal, yeniden yapılandırma ve
yargılama usulleriyle ilgili, esas itibarıyla, bir düzenleme yapıyoruz.
Tabiatıyla 12 Eylül 2010 tarihindeki Anayasa değişikliğine paralel olarak da bu
Mahkemenin görevlerini yerine getirebilmesi bakımından bir kısım kadroya ve sair
hususlara da ihtiyaç vardır, onu da bu vesileyle düzenlemekte zaruret var.
Hepimiz biliyoruz ki demokrasilerde demokratik rejimin hukuk
alanındaki en güçlü koruyucusu anayasa mahkemesidir, bunu kabul etmemiz lazım.
Anayasa mahkemesi anayasal ihtilafları hukuki çözüme kavuşturan, sonlandıran,
böylece toplumsal düzeni ve toplumsal barışı sağlayan en güçlü hukuk
kurumlarının başında gelmektedir ve onun içindir ki bizim cumhuriyetimizin en
köklü, en temel kurumlarının başında Anayasa Mahkemesi geliyor. Bu mahkemeler
bir taraftan yasama meclisleri tarafından çıkarılan yasaların Anayasa’ya
uygunluğunu denetlerken ya da Anayasa’ya aykırılığını tespit ederken
dolayısıyla gücü elinde bulunduranların gücünü hukuk yoluyla sınırlamaya
çalışırken -ki varlık sebebi budur, önemli bir sebeptir- öbür tarafta da hak ve
özgürlüklerin koruyucusu olarak da önemli bir görev ifa ediyor. O nedenle şunu
söylersek mübalağa etmemiş oluruz: Bir ülkede demokrasi kültürünün
gelişmesinde, hukuk bilincinin yerleştirilmesinde hak ve özgürlüklerle ilgili
değerlendirmelerde en önemli kaynak anayasa mahkemesinin kararlarıdır.
Dolayısıyla, bir ülkedeki anayasa mahkemesi kararlarına bakarak o ülkede
demokrasinin ve hukukun kalitesiyle ilgili bir karara, bir kanaate de varmak
mümkün olacaktır. Bu nedenle Anayasa Mahkemesi, yasalarda tanımlanan
görevlerinin ötesinde böyle bir misyona sahiptir, böylesine önemli bir
sorumluluğa sahiptir.
Kaldı ki Anayasa Mahkemesiyle ilgili, bir kaynakta da şöyle ifade
ediliyor: “Devlet kurumları içerisinde göreviyle gayesi birleşen, üst üste
örtüşen yegâne kurum Anayasa Mahkemesidir çünkü görevi, yasaların Anayasa’ya
uygunluğunu ya da aykırılığını tespit ederken, bunu ilan ederken, öbür tarafta,
bu görev aynı zamanda Anayasa Mahkemesinin de gayesidir.” Yani “Bu mahkemenin
gayesi nedir?” dersek, demin söylediğim hususları gerçekleştirmektir. Bu
nedenle önemli bir kurumla ilgili yasal düzenlemeleri yapmaya çalışıyoruz ve
kurulduğu günden bu tarafa da Anayasa Mahkemesinin ortaya koyduğu gerekçeler,
vermiş olduğu kararlar, gerçekten, hukukumuzun, özellikle siyaset hukukumuzun
en önemli kaynaklarından bir tanesidir.
Şimdi, değerli milletvekilleri, tabiatıyla, parlamentolar esas
itibarıyla konuları düzenler. Bizim de normal olarak İç Tüzük’ümüze göre,
mevzuatımıza göre ve esas itibarıyla da Parlamentonun geleneklerine göre burada
konuları konuşmuş olmamız gerekir. Ancak zaman zaman konuların dışına çıkarak
şahıslarla ilgili de değerlendirmelerimiz oluyor. “Bu doğru mudur?” derseniz,
burada bulunmayan kişilerle ilgili -cevap hakkı yok, düzeltme hakkı yok, söz
hakkı yok- burada tek yanlı bir değerlendirme yaparsak -“suçlama” tabirini
biraz ağır bulduğum için ifade etmeye çalışıyorum, kaldı ki İç Tüzük’te de
üslubumuzun nezaket kuralları içerisinde olması gerektiği ifade ediliyor-
bunlarla ilgili değerlendirmeleri yapmak bence çok doğru olmaz gibi geliyor.
Şimdi, evvela şunu ifade etmeye çalışayım: Anayasa Mahkemesine
kimlerin nasıl seçileceği Anayasa’da yazılı. Şimdi, Anayasa’da yazılı şartlara
göre seçilmiş olan birilerinde, kendimize göre “Şöyle olsa iyi olur.”
diyebileceğimiz bir kısım şeyleri oraya seçilen kişilerle ilgili bir nakisa,
bir eksiklik gibi takdim etmek bence bizatihi bu Anayasa’ya aykırıdır, hukuka
aykırıdır. Şimdi, Anayasa’nın 146’ncı maddesinde -bu son şekliyle değil, bundan
evvel- diyor ki: “Anayasa Mahkemesine üye seçilebilmek için yükseköğretim
kurumları öğretim üyeleriyle üst kademe yöneticileri ve avukatların Anayasa
Mahkemesine asil ve yedek üye seçilebilmeleri için kırk yaşını doldurmuş
olmaları, yükseköğrenim görmüş veya öğrenim kurumlarında en az on beş yıl
öğretim üyeliği veya kamu hizmetinde en az on beş yıl fiilen çalışmış veya on
beş yıl avukatlık yapmış olması şarttır. Bu şartları taşıyan bir kişi, değişik
kaynaklardan olmak kaydıyla, gene Anayasa’daki usullere göre Anayasa
Mahkemesine üye seçilebilir. Bu seçilen kişi Anayasa Mahkemesi asil üyeleri
arasından gizli oyla veya üye tam sayısının salt çoğunluğuyla dört yıl için bir
başkan ve bir başkan vekilini seçer.” Şimdi, Anayasa’da olmayan bir şeyi,
seçilmiş bir Başkana “Şu diploman yok, bu alanda bu eksikliğin vardır.”
tarzında bir izafede bulunmak bence doğru değil, Anayasa’ya aykırı bir husus
çünkü Anayasa Mahkemesi başkanlarının hukukçu olacağı Anayasa’da öngörülmüyor.
Görülebilir miydi? Görülürdü ama olmadığına göre biz buradaki kurallara göre
işlem yapmak, buradaki kurallara göre karar vermek durumundayız. Bunun dışında
ilave şartı koşmaya çalışırsak bu bizatihi Anayasa’ya aykırı olur.
Kaldı ki bir başka şey daha var. Şimdi, değerli milletvekilleri,
bugünkü Sayın Başkanla ilgili olarak, kendisi burada olmadığına göre hukuk
adına bazı tespitleri yapmamız lazım.
ATİLLA KART (Konya) – Yanlış tespit yapıyorsunuz Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – O da
şudur: Bugünkü Sayın Başkanın bir hukuk fakültesi diploması olmayabilir ama
hukuk fakültesi diploması olmak ayrıdır hukuk adamı olmak ayrıdır. Her hukuk
fakültesi diploması olanlar hukuka uygun, hukuku bir manada özümsemiş insanlar
değil, birçok yerde darbelerin gerekçesini hazırlayanların da önemli bir
kısmının hukuk profesörü olduğunu biz biliyoruz, hukukçu olduklarını biliyoruz.
En evvel hukukçuların darbecileri tebrike gittiğini de biliyoruz ama bu tüm
hukuk camiasına teşmil edilemez. Esas olan hukuk adamı olmaktır, hukuku
özümsemektir, hukukun önemini kavramaktır, onu kararlarına yansıtabilmektir.
Şunu ifade edeyim: Seçildiği günden beri Sayın Başkan vermiş olduğu kararlarda,
yazmış olduğu muhalefet şerhlerinde hakikaten hak ve özgürlükler noktasında,
demokrasi noktasında katıldığım önemli açılımları gerçekleştirmiş ve gerçekten
önemli kararlara da imza atmıştır, o kararlarda imzası bulunan üyelerle
birlikte çünkü karar bir bütündür, muhalefet şerhiyle veya çoğunlukla beraber.
Dolayısıyla, bir hukuk adamı olarak o Mahkemenin başında bulunmuş olması,
hukukçu olmaması noktasından hareketle bir nakisa olarak kendisine söylenemez.
Bunu çok doğru bulmadığımı ifade etmek istiyorum.
İkinci olarak, şimdi, bir değerli arkadaşımız dedi ki: “Kuvvetler
ayrılığı prensibi gereği bu yasayı Mahkemenin kendisi hazırlaması gerekirdi,
yürütme organı niye hazırladı?” Herhâlde, Komisyonda yapılan konuşmadan değerli
arkadaşımızın haberi olmadı, orada da tam tersi bir ithamda bulunuldu: “Bu
yasayı Adalet Bakanlığı, Hükûmet hazırlamadı, yukarıdan hazırlandı, sizin
elinize tutuşturuldu.” diye. Gelin, şu noktada karar verelim yani o mu doğru,
bu mu doğru.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, çarpıtıyorsunuz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Neticede, bugüne kadar yargıyla ilgili tüm yasa tasarıları, kurumların görüşü
hazırlandı ama bunun siyasi sorumluluğunu taşıyan Hükûmet olduğu için, Hükûmet
olacağı için, elbette bu aynı zamanda Hükûmet tasarısıdır, elbette istifade
edilmesi gereken kurumlardan, kaynaklardan da çok açık olarak istifade edilmek
suretiyle bu tasarı hazırlanmıştır.
Şimdi, bir başka husus daha var. Değerli arkadaşlarım, milletin
karara bağladığı hususları tekrar tekrar burada gündeme getirmek bence çok
doğru olmuyor. Kaldı ki bu yargıyla ilgili bir değerlendirme ise yargının
tümünü töhmet altına alacak bir değerlendirme yapmak bence doğru değil. HSYK
seçimleri yapıldı.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Seçimler değil, atamaları yapıldı. Ne
seçimi ya, ataması yapıldı.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Şimdi, orada birçok kişi aday oldu ve sonuçta, belli şahıslar bu seçimde
kazanmış olarak bu Kurulda görev yapıyor. Aynı şey Anayasa Mahkemesi için de
geçerli . Yani Türk yargısında, ister Anayasa Mahkemesinde ister ilk derece
mahkemesinde veya diğer mahkemelerde görev yapan insanları birileri seçti diye,
birilerinin döneminde seçildi diye veya şimdi burada söylenen tarzıyla “İşte,
şöyle şöyle olacak da bu düzenlemeler buna bir manada -çok uygun bir tabir
bulmakta da zorluk var ama- işte, sizin ileride şunları yapmanız için biz
sizlere bunları temin ediyoruz.” gibi tümünü zan altında bırakan
değerlendirmeler bence çok doğru değil. Çok doğru değil, çünkü o zaman Türk
yargısını dünyanın gözü önünde belli menfaatler karşılığı vicdanlarını bir
kenara bırakan, hakkı, hukuku bir kenara bırakan, vicdanları ipotek altına
alınmış kişiler durumuna sokmuş oluruz. Ben hiçbir yargı mensubunu, ister
Anayasa Mahkemesinde ister başka mahkemelerimizde görev yapan insanların
hiçbirisini böyle bir şekilde suçlamaya hakkımızın olmadığı kanaatindeyim.
Bunlar kendi vicdanlarına göre, hukuka göre karar veriyorlar. Bu kararlarda
yanlışlık varsa bunu tartışıyoruz, o ayrı bir olay ama bu söylenen husus
kararların doğruluğu yanlışlığıyla ilgili değil, kişisel zaaflarıyla ilgili,
karakterleriyle ilgili, onurlarıyla ilgili çok ağır bir suçlamada bulunuyoruz,
bunların hiçbirisi doğru değil.
Yani bir sade vatandaşımız bugün artık mevcut Anayasa karşısında
Cumhurbaşkanını seçebilecek, Parlamentoyu seçiyor, belediye başkanını seçiyor,
muhtarı seçebiliyor. Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasını veren, trilyonluk,
katrilyonluk davalara karar veren bu hâkimlerin kendisini yönetecek kişilerle
ilgili birilerinden emir ve talimat alan, “Yat” deyince yatan, “Kalk” deyince
kalkan, “Şuraya oy ver” deyince oraya oy veren bu kadar kimliksiz, kişiliksiz
insanlar gibi göstermek bence çok doğru değil. O zaman oturup bir başka yerden
bakmak lazım. Kaldı ki değerli arkadaşlarım, bugün mesela Yargıtaya seçilen,
Danıştaya seçilen arkadaşlarımız, bunların hiçbirisi …
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Seçilmediler, atandılar Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Yukarıda da ifade etmeye çalıştım, en genç olanı 1998’te seçilmiş.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Atadınız, atadınız…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Yani
biz 2002’de geldik, yani bizim dönemimizde olanlar, hiçbirisi daha birinci
sınıfa bile ayrılmamış. Geçmiş dönemlerde, önemli bir kısmı da DYP ve SHP
döneminde yargıda görev yapan, yargıya kazandırılmış arkadaşlarımızdır.
Şimdi, bunları, böyle ayrım yapmadan, belki münferit içinde yanlış
yapanlar varsa onu ayırıp diğerlerini tenzih etmek varken, değil mi ki filanca
iktidar döneminde seçildi, mutlaka iktidarın emir komutası altında.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aynen öyle.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu
insanlara saygısızlık oluyor, bu insanların gururlarına, onurlarına, mesleki
müktesebatlarına uygun düşmeyen bu türlü şeyleri çok doğru bulmuyoruz.
Son olarak bir şey daha ifade etmek isterim, bu emeklilik hakkıyla
ilgili olarak, doğrusunu isterseniz bu madde buraya getirilirken kesinlikle
burada söylenen düşüncelerden hareketle bir düzenleme yapmamıştık çünkü realite
ortada, bir şeyi eğer itham konusu yapacaksak, suçlama konusu yapacaksak önüne
arkasına iyi bakmak lazım. Şu an getirilen bu düzenlemede... Ki çıkaracağız,
yani mahkemeyi bu manada, bu kadar büyük zan altında bırakmanın da bir anlamı
yok. Yani bu “kıyak emeklilik” denilen maddeyi çıkaracağız çünkü bugünkü
arkadaşlarımız bunu hak etmiyor. Neden hak etmiyor? Çünkü bu yasanın ilk
uygulamaya konulacağı, bundan istifade edecekler yirmi beş sene sonradır. Bugün
mahkemede görev yapan 17 arkadaşımızın hiçbirisi bu maddeden istifade
etmeyecektir, yirmi beş sene sonra...
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Yirmi beş sene sonrakini niye
çıkarıyorsun şimdi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Dolayısıyla, bir düzenleme gelmiş, “Bunu birlikte yapalım.” dedik. Bu, itham
konusu yapılacak bir şey değil. Herkesin doğum tarihine bakın, meslekteki
müktesebatına bakın hiçbirisi, bugün, bundan istifade etmeyecek. En evvel
-arkadaşlarımızın söylediği- yirmi beş sene sonradır.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Arkadaşların söylediğini boş ver Sayın
Bakan, yasaya bak, yasaya.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Hesabı kitabı ortada ama böylesine önemli bir düzenlemeyi yaparken, orada görev
yapan insanları istifade etmediği hâlde gölge altında bırakmak, zan altında
bırakmak, kendisine temin edildiği iddia edilen bu menfaat karşılığı, işte
önüne gelen davalarda şöyle yapacak, böyle yapacak tarzda peşin hükümle hareket
etmek doğru değil.
Evet, hâkimler için, yargıda görev yapanlar için ön yargı doğru
bir şey değil ama biz siyaset adamları olarak da herhâlde ön yargılı olmak, bu
bizim bakımımızdan da hoş olan bir şey değildir. Onun için orada kurul hâlinde
karar verilecek. Kurul hâlinde karar verilen bir konuda 17 kişinin tamamını
aynı kefeye koyup da burada bir değerlendirme yaparsak, doğrusunu isterseniz bu
da hakkaniyete çok uygun, çok gerçekçi, çok doğru bir husus değil.
Başka bir hususu daha ifade edelim, demin eksik kaldı orası, o da
şudur: Bugün dünyada mevcut anayasa mahkemesi olan ülkelerde herkes hukukçu
değil. Şimdi arkadaşlarımızın verdiği bilgiye göre Belçika’da, mesela Anayasa
Mahkemesi Başkanının bir öğretmen olduğu ifade ediliyor. Demek ki yani bir
değerlendirmeyi yaparken biraz da mukayeseli hukuka bakmak önem arz ediyor.
Onun için tekrar dedim ki: Hukuk diploması olması ayrı bir şeydir, hukuk adamı
olması ayrı bir şeydir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, hukuk adamı da değilse ne
olacak?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) –
Hepimizin beklentisi, hepimizin bu noktadaki görüşü Anayasa Mahkemesinin
gerçekten kuruluş gayesine uygun olarak, gerekçelerine uygun olarak bir
taraftan Anayasa yargısını gerçekten en itibarlı noktaya taşımak, hak ve
özgürlüklerimizin teminatını oluşturmak ve siyaset hukukumuz açısından da
verdiği kararlarla hakikaten dünya nezdinde “Türkiye’de de bir Anayasa
Mahkemesi vardır.” denilerek içtihatlarına atıf yapılan bir mahkeme konumuna
getirmektir. Buna hepimiz gayret etmeliyiz. Tabiatıyla, bu konuşmaları
kendileri de dinliyor olabilir, tabiatıyla bu tutanaklar kendilerine de
ulaşacaktır. Bu beklenti içerisinde olmak, bu da bizim talebimizdir, bu da
bizim hakkımızdır çünkü biz Mahkemeyi bu özellikleriyle, bu güzellikleriyle,
yapabileceği bu ve benzeri katkılarla el üstünde tutmaya, cumhuriyetimizin ve
devletimizin en önemli kurumu olarak görmeye çalışıyoruz.
İnanıyorum ki bölümlere geçtiğimizde, maddelere geçtiğimizde de bu
konularla ilgili arkadaşlarımızın görüşleri olacaktır ama özellikle, hassaten
rica ediyoruz: Kurumsal bir düzenlemeyi en mükemmel şekilde yapalım ama şahıslarla
ilgili bir değerlendirme söz konusu olduğunda bunun yerinin burası olmadığını
ifade etmeye çalışıyorum çünkü karşılıklı olarak bu türlü tartışmalar
kişilerden daha çok kurumlara zarar veriyor. Yargıya güven ise bir devletin,
bir toplumun en fazla ihtiyacı olan husustur diye düşünüyorum. El birliğiyle
yargıya güveni sarsarsak o takdirde kim kime güvenecek? Bu ülkede ihtilafları
kim, nasıl çözecek?
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, ne zamandır güvenmeye
başladınız yargıya?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Bu
duygu ve düşüncelerle, bu yasa tasarısı katkılarınızla birlikte ümit ediyorum
ki hukuk hayatımızda Anayasa Mahkemesi için önemli imkânları da beraberinde
getirecektir, hayırlı ve uğurlu olsun dileğiyle hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Evet, şahsı adına Manisa Milletvekili Sayın İsmail Bilen.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bugün Hakk’ın rahmetine kavuşan Elâzığ Milletvekilimiz Hamza
Yanılmaz’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine ve sevenlerine de sabırlar niyaz
ediyorum.
Sözün tekrarından mümkün olduğunca kaçınacağım.
Değerli arkadaşlar, doğrusunu isterseniz tasarının görüşmeleri
belli bir seviyede geçiyor -Komisyonda da bu temennimi dile getirmiştim- bu
üsluba da mümkün mertebe ben de riayet etmek istiyorum ancak burada yapılan bir
iki tane haksız eleştiriye de cevap vermek istiyorum.
12 Eylül referandumunda halk oylamasına gittiğimizde,
vatandaşımızın huzuruna çıktığımızda, yapmak istediğimiz değişikliği ve bu değişiklikle
kendilerine getirdiğimiz iyileştirmeleri anlattık ve vatandaş da büyük bir
ekseriyetle bu değişikliğe “Evet” dedi. Artık bunun…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne zaman?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 12 Eylül 2010.
ALİM IŞIK (Kütahya) – 12 Eylülcüler ne oldu? Hani hesap
soracaktınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Anlamadım?
ALİM IŞIK (Kütahya) – 12 Eylülcüler ne oldu? Hani hesap
soracaktınız?
BAŞKAN – İsmail Bey, Genel Kurula hitap edin…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, çok isabetli bir soru…
BAŞKAN – Sayın Bilen, Genel Kurula hitap edin.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …ben ona değinmeyecektim ama mademki
sordunuz ben söyleyeyim. Evet, ben bir hukukçu olarak ona cevap vereyim
istiyorsanız.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Halkı bununla kandırdınız!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – 12 Eylülle ilgili genellikle kamuoyunda
vatandaşı yanlış yönlendiren, yanlış bilgilendiren birtakım ifadeler
kullanılıyor, bu ifadeler doğru değil, vatandaşı da doğru bilgilendirmek
gerekir. Biz ne dedik? “Darbeyi yasaklayacağız, darbeyi yapanların önündeki…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sözleriniz var, hesap soracağınızı
söylediniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hesap da soracağız, evet, hesap da
soracağız. Hesap nasıl sorulur Sayın Başkan, onu söyleyeyim, bir hukukçu olarak
lütfedin, müsaade buyurun, ben anlatayım, siz dinleyin.
Değerli arkadaşlar, 12 Eylülün önündeki engelleri kaldırdık, 12
Eylülü koruyan geçici 15’inci maddenin kaldırılmasını sağladık, milletimiz buna
“Evet.” dedi. Bundan sonraki aşama nedir, biliyor musunuz? Bundan sonraki
aşama, tamamen hukuka ait bir alandır. Buraya da ne bizim ne yürütmenin ne
yasamanın, hiç kimsenin müdahale etmesi mümkün değildir, bir.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Deniz Feneri gibi mi?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Anayasa’nın amir hükmüdür, bunu
yaparsanız işte o zaman hukuk devleti olmazsınız.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bu hiç inandırıcı değil.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, çok inandırıcıdır, birinci sınıf
hukuk talebesine de sorsanız bunu size söylerler.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Öyle demediniz “Hesap soracağız.”
dediniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu işi yapacak olan yargıdır. Yargı bu
süreci başlatmış mıdır? Elbette. Gecikmeli mi yürüyor? Evet.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – “12 Eylülcülerden hesap soracağız.”
dediniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Türk yargısının maalesef böyle bir
gecikme rahatsızlığı, hastalığı öteden beri dile getirilmekte. İnşallah, bunun
da hızlandırılmasıyla ilgili bir iki tane daha tasarı gelecek, onları da
görüşeceğiz ama kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi adına şunu söylüyorum…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Tutanakları çıkarırız, mahcup olursunuz,
hesap soracağınızı söylediniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu ifade edilen doğru değildir. Kime
sorarsanız sorun, 12 Eylül darbesiyle yüzleşecek olan yargıdır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yargıya atmayın topu.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yürütme asla, kat’a buraya müdahale
edemez, hukuk devleti ilkesiyle, prensibiyle çatışır, bizatihi Anayasa’ya
aykırıdır.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Öyle söylemediniz siz “Hesap soracağız.”
dediniz.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, biz bunun gereklerini yaptık.
Bundan sonrası tamamen yargının tasarrufu altındadır.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi topu yargıya atmayın.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Eğer buraya müdahale etmeyi
düşünüyorsanız, buraya müdahale edilmesini istiyorsanız o zaman hukuk devleti
ilkesi anlayışınızı sorgulamanız gerekir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – İsmail Bey, o zaman yok muydu bu doğru?
Dün yok muydu bu doğru?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, dolayısıyla da…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meydanlarda niye “Hesap soracağız.” diye
nutuk attınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Yani ben daha fazla şeyler
söyleyebilirim, Sayın Başkan, Sayın Şandır, daha çok şey de söyleyebilirim.
BAŞKAN – Sayın Bilen, karşılıklı konuşmayalım efendim.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Milletin istismarına yönelik…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hani hesap soracaktınız?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Asla milleti istismar etmedik.
BAŞKAN – İsmail Bey…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Milleti istismar eden bizatihi
sizlerdiniz. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın Bilen…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Niye rahatsız oluyorsunuz? Bakın, hiçbir
şey söylemedim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Hani hesap soracaktınız, ne oldu?
BAŞKAN – Sayın Işık… Sayın Işık…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Daha hiçbir şey söylemedim. Daha çok
şeyler söylerim ki, canınız acır. Lütfen yapmayın.
BAŞKAN – İsmail Bey…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Lütfen yapmayın…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ağzını korkak alıştırma İsmail Bey.
BAŞKAN – Sayın Bilen, lütfen… Arkadaşlar…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Evet, daha hiçbir şey söylemeden…
BAŞKAN – Sayın Bilen.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ne söyleyeceğimi tahmin ediyorsunuz
herhâlde. İsterseniz siz söyleyin, ben buradan anlatayım. Olur mu böyle bir
şey? Böyle bir usul…
BAŞKAN – Sayın Bilen, karşılıklı konuşma üslubu da yok, lütfen…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Meydanlarda “Hesap soracağız.” dediniz,
şimdi topu yargıya atıyorsunuz, mahcup olacaksınız.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, Anayasa
Mahkemesi geçmişten beri birtakım kararlar vermiştir. Komisyonda da bunu çok
konuştuk. Hatta bir arkadaşımız, Britanya İmparatorluğunun, üzerinde güneş
batmayan Britanya İmparatorluğunun Kraliçesi geldiğinde bir tek kişinin
kalkmadığını söyledi. “Kimdir?” diye sorduk. Kim olduğunu tahmin edebiliyor
musunuz? Yargıç. Bizatihi kendisinin atadığı yargıç kraliçenin önünde ayağa
kalkmıyor. Böyle hukukçular var Avrupa’da.
İSA GÖK (Mersin) – Bunu anlattım size… Bak, bir dakika, bir
dakika… Komisyonda anlatılanı öğrendin ama içselleştirememişsin.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bizdekilere baktığınızda… Bakın,
bizdekilere baktığınızda, düdük çaldığında esas duruşa geçen, çağrıldığında
hazır olda brifingler dinleyen, darbeleri alkışlayan, darbecilerin yaptıkları
darbelere gerekçe oluşturan yargıçlar.
İSA GÖK (Mersin) – Güzel!. Bak, bunu öğrendin!.. Pekâlâ Adalet
Bakanını kapıda karşılamayı…
İSMAİL BİLEN (Devamla) –Çok güzel değil mi?...
BAŞKAN – Sayın Bilen… Lütfen arkadaşlar, bütün yargıçları töhmet
altında bırakmayalım, genelleme yapmayalım lütfen.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Şimdi değerli arkadaşlar, insaf etmek
lazım. Sayın Bakan söyledi, diğer arkadaşlarımız anlattı. AK PARTİ sekiz buçuk
yıldır iktidarda, AK PARTİ sekiz buçuk yıldır iktidarda. HSYK’ya veya
Danıştaya, Yargıtaya üye olabilmek için en az on iki yıl görev yapmak gerekiyor
en az; birinci sınıf hâkim olabilmesi için. AK PARTİ sekiz buçuk yıldır
iktidarda, AK PARTİ’nin iktidara geldiği günden bugüne aldığı hâkim adaylarının
hiçbirinin buraya seçilme şansı var mı? Yok.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Şevket Kazan’ın atadığı hâkimler…
İSMAİL BİLEN (Devamla) –Tamamını kim seçiyor? Kimlerden seçiyor?
Sizlerin iktidar olduğu dönemlerde, koalisyon hükûmeti döneminde alınan
yargıçlar arasından. Bu arkadaşlara niye bu töhmette bulunuyorsunuz, yazık,
günah değil mi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Erbakan’ı inkâr mı ediyorsun?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bu hâkimler, birinci sınıfa ayrılmış 5
bin hâkim kimi seçeceğini bilmiyor mu? Yapmayın lütfen!
Bakın, size emin olun samimiyetle söylüyorum, Sayın Başkan size
hiç yakışmıyor. Üzülüyorum, yani bunu vatandaşa söylediğinizde, kendisini
seçmeyen insana “Bidon kafalı, karnını kaşıyan adam.” dendiğinde vatandaş bunun
cevabını verdi, 2002’de verdi, 2004’te verdi, 2007’de verdi, 2009’da verdi,
2010’da verdi. Yani 5 bin hâkim şimdi nasıl oy kullandığını veya kullanacağını
bilmiyor öyle mi? Bunlarla alay etmektir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sonucunu gördük İsmail Bey?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hâkimlere, Anayasa Mahkemesi üyelerine
verdiğimiz o iyileştirmelerle ilgili de eleştiriler geldi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 160 tane hâkim sandığa boş oy verdi. Yani
bu 160 kişi nasıl aynı hareket etti?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bir Yargıtay Başkanı
“Cüzdanımızla vicdanımız arasında bizi sıkıştırmayın.” dediler; hatırlıyor
musunuz? Bunu söyleyen Yargıtay Başkanıydı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Diğer hâkimlere…
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Hükûmeti eleştiren Yargıtay ve Danıştay
başkanlarına hiç itiraz yok. Niye? İktidara saldırıyorsa, iktidarı
yıpratıyorsa, siyasal ve ideolojik karar veriyorsa onlar lâyüsel, onlar hiç
tartışılmaz. Onların verdiği siyasi ve ideolojik kararlar kamuoyu nezdinde
bizatihi millet tarafından tashih edilmişken ona bir itiraz yok, değil mi?
Yapmayın lütfen. Bir mahkemenin yargıcı, başkanı sizden olur veya sizin
lehinize ya da Hükûmetin aleyhine bir beyanatta bulunursa o iyi; bir başkası, aleyhte
bir beyanatta bulunursa veya bir hukuk adamı bir eleştiri getirirse o kötü. Bu
doğru bir yaklaşım değil.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Deniz Feneri ve Ergenekon
davasındaki çelişkileri bir anlat bakalım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, Anayasa Mahkemesi üyelerinin ve
yapısının oluşumu, bizden önceki, Anayasa maddesiyle düzenlenmiş, kimlerin üye
olabileceği orada sayılmış…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Deniz Feneri ne oldu, Deniz Feneri,
bir söyler misin?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu Deniz Fenerindeki çelişkileri bir
anlat! Hâkim ve savcılara neler dediniz bir anlatın bakalım.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …ve bizatihi ben de katılıyorum bir
hukukçu olarak. Anayasa Mahkemesi üyelerinin tamamının hukukçu olmaması da
gerekir, hatta ve hatta cezacı olmaması gerekir, doğru olan da budur çünkü
Parlamentonun çıkardığı kararların, siyasal, ekonomik ve sosyal boyutları da
vardır arkadaşlar. Dolayısıyla, siyasal, ekonomik boyutları olan bir hususu,
tamamen, salt cezacı hukukçulardan oluşan bir heyete tevdi etmek de çok doğru,
çok isabetli bir şey değildir.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Deniz Fenerini anlatsana!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Lütfen, bakın, sataşmayın. Doğru, bir…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Deniz Feneri ne oldu? Onu anlat!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Peki, onu da söyleyeyim. Değerli
arkadaşlar, bakın, bütün hukuk fakültelerinde, birinci sınıfta şu öğretilir:
Hükümle sanık sıfatını kazanmamış hiç kimseye bir isnatta veya mahkûm gözüyle
bakamazsanız. Hükümle…
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Silivri’ye bak, Silivri’ye!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın…
S. NEVZAT KORMAZ (Isparta) – Ergenekon davasındaki tavrınız ne?
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Böyle bir yargılama…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Yazık, yazık! Orada konuşurken
kendinle çelişkiye düşmeyeceksin!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Bakın, yargılaması devam eden hiçbir
davayla ilgili, ne burada ne bir başka yerde…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, hukukçu olarak orada konuşurken
kendinle çelişkiye düşmeyeceksin! Seni seçmenlerin de izliyor. Ayıp!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …ne Parlamento ne de bir başka kurum
görüş beyan edemez, serdedemez, mahkemeyi zan altında tutacak ya da
yönlendirecek…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ayıp, ayıp!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – …mahkemeyi tesir altına alacak bir baskı
kuramaz, kurmamalıdır. Şimdi, davası devam eden bir olayla ilgili sürekli
sataşmada bulunuyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ayıp, ayıp! Çelişkiye düşmeyeceksin
kendinle!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – İnanıyoruz ki, orada, eğer mahkûm olması
gerekenler varsa yargı onları da tespit edecek, onları da mahkûm edecektir.
Dolayısıyla…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bak, Deniz Fenerinde şöyle,
Ergenekonda böyle davranmayacaksın, aydın namusu bunu gerektiriyor!
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Nevzat Beyciğim, inşallah bunları tekrar
konuşuruz; süremi sataşarak, özellikle insicamımı da bozmaya gayret ederek
bitirmeye çalıştınız.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Söyledin söyleyeceğini zaten İsmail
Bey.
İSMAİL BİLEN (Devamla) – Ben, bu yasanın özellikle Yüksek
Mahkemeye hayırlı uğurlu olmasını temenni ediyor, sizleri saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Işık, buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 12 Eylül 2010 referandumu öncesinde AKP’li
yöneticilerin propaganda malzemesi olarak en öne taşıdıkları konu, kamuoyunun
da çok yakından bildiği gibi, darbecilerin yargılanacağı ve 12 Eylül 1980
darbecilerinden hesap sorulacağı söylemiydi. Aradan geçen altı ay içerisinde
hangi darbecilerden hesap sorabildiniz? Hükûmetinizce bu konuda nasıl bir işlem
yapıldı? Hiçbir şey yapılmadığı kamuoyunca bilindiğine göre bu söylemleri bir
siyasetçi olarak içinize sindirebiliyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler ediyorum.
Sayın Bakan, referandumla Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru
hakkı tanınmıştı. O günden bugüne kadar Anayasa Mahkemesine ne kadar bireysel
başvuru olmuştur, bunlardan sonuçlanan kaç tanedir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çalış.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, adaletin tecelli edeceği yer
olması gereken Anayasa Mahkemesi Kuruluş Kanunu’nun geçici 1’inci maddesi
mevcut personele tasfiye edici ve kadrolaşmaya yönelik bir düzenleme değil
midir?
İki: Bu düzenleme ile hakkın arandığı yerde çalışırken mevcut
müktesep hakları ellerinden alınanlar haklarını nerede arayacaklardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Recep Bey.
Sayın Kart…
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye Büyük Millet Meclisinde her kamu görevlisi
eleştirilebilir, bunun yadırganacak bir yönü olamaz. Türkiye Büyük Millet
Meclisi, bu eleştirilerin ve denetimin temel zeminidir. Bu çerçevede soruyorum:
Anayasa Mahkemesi Başkanı, diğer yüksek yargı başkanlarını, mensuplarını hedef
alarak son derece düzeysiz bir üslupla bu mahkemelerin yeterince çalışmadığını,
yargı yerlerindeki iş birikiminin buradan kaynaklandığını ifade etti. Bakıyoruz
Anayasa Mahkemesine, Anayasa Mahkemesinin gündemine bakıyoruz; 2007 yılından bu
yana bekleyen Tanık Koruma Yasası, hâkim savcı alımıyla ilgili yasa, TRT, Kamu
İhale Kanunu, Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu gibi Türkiye
gündemini, toplum hayatını ve kamu yönetimini…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Kürsüye çıkıldığında konuşulan her kelimeye dikkat edilmeli, doğru
söylenmeli; yanlış ve yalan söylenmemeli. Dendi ki: “Belçika’da Anayasa
Mahkemesi Başkanı öğretmen.” Evet, öğretmen olabilir, kabul. Ama Belçika
Anayasa Mahkemesi 12 kişiliktir, Meclis seçer. Belçika Anayasa Mahkemesinin
yüce divan yetkisi yoktur, Yargıtaydadır bu yetki. Öğretmeni atamış ama ceza
yargılaması yaptırmıyor. Siz, iktisatçıyı Mahkeme Başkanı yapıyorsunuz ama yüce
divan yetkisini onda tutuyorsunuz. Bu doğru bir şey mi?
Sorumu soruyorum: Anayasa’nın topu topu dört tane maddesinin bazı
fıkraları değişti ama önceki uygulama kanununun her maddesini değiştirdiniz,
Anayasa’nın değiştiğine dayandınız. Bu dürüstlüğe sığıyor mu? Anayasa’nın
değişmeyen dört tane maddesine ilişkin uygulama maddelerini dahi değiştirdiniz.
Bakın, Anayasa’nın son dört maddesi değişmedi Anayasa Mahkemesiyle… Nasıl değiştiriyorsunuz?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gök.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1) Devletin laik ve sosyal hukuk devleti vasfını değiştiren bir
Anayasa Mecliste kabul edildiği takdirde veya dili ile bayrağı değiştirildiği
takdirde, Mecliste şekle uygun çıktığı zaman, buna karşı devlet nasıl
korunacak? Bunu koydunuz buraya. Peki, kim koruyacak, nasıl korunacak sosyal ve
laik devlet vasfını kaldırdıktan sonra?
2) Şimdi, Anayasa’nın 154 ve 155’inci maddesine göre Danıştay ve
Yargıtayın kararları kesindir. Şimdi, bu bireysel başvurma hakkından, mesela
bir tazminat davası Yargıtayda kabul edildi. Bu tazminat davasına karşı Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru hakkı olur mu? Biraz önce açıklandı: Güncel hak.
Güncel hak ne anlama geliyor, bunu açıklarlar mı efendim? Öğrenmek istediğim
bu.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, BDP Milletvekili Sebahat Tuncel devletin
başkomiserine tokat atıyor. Bu tokadı devlete atılan bir tokat olarak kabul
ediyor musunuz?
Yine, Batman’da Bengi Yıldız’ın elinde taşla devletin güvenlik
güçlerine karşı yerel kıyafetle tepki gösterdiği tüm medyada yer aldı. Bu eylemlere
karşı Türkiye Cumhuriyeti’nin bir bakanı olarak ne gibi işlem yapmayı
düşünüyorsunuz? Bu sessizliğiniz devleti zaafa uğratmıyor mu?
İkinci sorum da, Beşir Atalay medyadaki açıklamalarını ne sıfatla
yapıyor? Yeni İçişleri Bakanımız yurt dışında mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, sekiz yıl önce
dokunulmazlıkları kaldıracağınız konusunda Türk milletine söz vererek iktidar
oldunuz. Birinci iktidar döneminde Türk milletine verdiğiniz bu sözü yerine
getirmediniz. İkinci iktidar döneminin sonuna gelmek üzeresiniz. Muhalefet bu
konuda değişik vesilelerle destek olacağını ifade etti. Bugün Grup Başkan
Vekilimiz Sayın Oktay Vural konuşmasında da bu konuda her türlü desteği vereceğimizi
söyledi. Dokunulmazlıkların kaldırılması konusunda Türk milletine verdiğiniz
sözü ikinci iktidar döneminde de yerine getirmeyecek misiniz? Bu sözü yerine
getirmemenizin sebebi nedir? Neden çekiniyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayın Mehmet Akif Paksoy’un sorusunun devamı olarak
soruyorum: Etnik bölücü terörün bu cüretinin kaynağı nedir? Bu konuda bir
siyasi sorumluluk duyuyor musunuz? Yönettiğiniz devlete tokat atılıyor, Sayın Başbakan
yalnız konuşuyor. Gereği olarak neyi yaptınız, neyi yapmayı düşünüyorsunuz?
İkinci sorum şu: Sayın Bakan, Türkiye devleti bir cumhuriyettir,
demokratik cumhuriyettir. Yasama, yürütme ve yargı. Yürütmenin ve yargının
özlük haklarını, Allah var, iyi düzenliyorsunuz, işte bol keseden de
veriyorsunuz. Yasamayla ilgili, Anayasa’nın 86’ncı maddesine göre,
“Milletvekillerinin özlük hakları kanunla düzenlenir.” hükmünü neden yerine
getirmiyorsunuz? Ne zaman getirmeyi düşünüyorsunuz?
Bir diğer şey: Yasamanın çalışanları arasındaki statü
farklılıklarını, 4/C sorununu ne zaman çözeceksiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önceki konuşmanızda “Anayasa Mahkemesi Başkanı
olmak için hukukçu olmaya gerek yoktur. Önemli olan, hukuk adamı olmaktır.”
diyorsunuz. Hukuk adamı olmanın kriteri nedir? “Hukuk fakültesi bitirenler
hukukçu ama hukuk adamı değildir.” mi diyorsunuz? Hukuk adamı olmanın kriteri
Hükûmet lehine karar vermek midir? Bugüne kadar yüksek yargının kararlarını
sürekli eleştirdiniz. Bu eleştirileri yaparken mahkeme başkanlarını hukuk adamı
olarak görmediğiniz için mi eleştirdiniz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aydoğan.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; millet olarak
birlikte yaşamamızı sağlayan kurum, kural ve ilkeler günümüzde eleştirilmiş,
suçlanmış, aşağılanmış ve linç edilmek istenmiştir. Bunların başında Türk
Silahlı Kuvvetleri ve yargı gelmektedir. Bu kurumların birer anayasal kuruluş
olmasına rağmen, bunlara uygulanan baskılar devam edecek mi? Bunları niçin
önlemiyorsunuz? Bu yasayla bu önlenecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım.
Sayın Başkan, iki tip soru var. Bunlardan bir tanesi İç Tüzük’ün
81’inci maddesine uygun olarak sorulan soru. Kanaatimce -daha evvel de ifade
ettim- yasa tasarıları görüşülürken, 81’inci maddeye göre, soru sorma hakkı, bu
yasaların, tartıştığımız yasaların uygulayıcılar tarafından daha iyi
anlaşılabilmesi ve açıklığa kavuşması, müphem kalan hususlar varsa onun
içindir. Dolayısıyla, konuyla ilgili olmayan ama milletvekillerimizin soru
sorma hakkı çerçevesinde gündeme gelebilecek konularla ilgili ayrı bir yöntem
var, yazılı soru sorulabilir, sözlü soru sorulabilir veya soru konusu olan
hususlar başka denetim yolları kanalıyla da gündeme getirilebilir ama
arkadaşlarımıza…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, onun kararını siz
verecek değilsiniz, milletvekili verecek o kararı!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Bağırmanıza gerek yok canım, bağırmanız haklı olduğunuz anlamına gelmiyor ya da
sizin bağırdığınız konu İç Tüzük hükmü hâline de gelmez.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sesimi duyurmak istiyorum. Bunun
kararını biz vereceğiz Sayın Bakan, siz değil!
BAŞKAN – Sayın Asil, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Müsaade edin canım, hepimiz İç Tüzük’e göre… 81’inci madde açık.
MUHARREM VARLI (Adana) – Verme o zaman cevap!
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Siz mi karar vereceksiniz Sayın
Bakan!
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani
bağırınca haklı olduğunuz gibi bir kanaate mi varıyorsunuz? Bu doğru değil.
MUHARREM VARLI (Adana) – İşinize geldi mi İç Tüzük, işinize
gelmedi mi…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi,
müsaade ederseniz, siz konuştunuz, ben de cevabımı veriyorum. Tatmin olursunuz
ya da olmazsınız, o ayrı bir konu ama neticede ben de fikrimi söylüyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hayır, siz mi karar vereceksiniz
Sayın Bakan?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yani
sizden onay almam gerekiyorsa İç Tüzük’e göre, o onayı alırım ama ben, bir soru
sordunuz, cevabını vermeye çalışıyorum.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Benim soru sormak için sizden onay mı
almam lazım?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – E,
81’inci maddede gayet açık. Bakın, yasama dönemimizin sonuna geldik. 81’inci
madde: “Tasarı veya teklifin tümünün görüşülmesinden sonra…” (MHP sıralarından
gürültüler)
MUHARREM VARLI (Adana) – Tamam, verme o zaman cevap!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
81’inci maddenin başlığı “Kanun tasarı ve tekliflerinin Genel Kurulda
görüşülmesi.” “Geneli görüşüldükten sonra” diyor (b) fıkrasında “Tasarı veya
teklifin tümünün görüşülmesinden sonra soru-cevap işlemi yapılır. Tasarı veya
teklifin tümü üzerinde soru-cevap süresi… “ yazılı.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Onları biliyoruz biz Sayın Bakan, bizim de
okuma yazmamız var!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Demek
ki yapılan bir iş… Burada böyle bir konuyu konuşuyoruz, eksik varsa, yanlış
anlaşılan bir konu varsa, yarın uygulayıcılar, yasa koyucu bu kanunu
düzenlerken…
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Zorunuza mı gitti Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …bu
maddeyi düzenlerken ne murat etti, bunun anlaşılabilmesi açısından, evvela bunu
bir söyleyelim.
İki: Teker teker herkese saygım var ama bunu söyledikten sonra da
burada bana sorduğunuz sorularla ilgili de cevap vereceğim, bağırmış olmanız
çok doğru bir şey değil. Bakın, bir süre sonra… (MHP sıralarından gürültüler)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Zaman geçiyor, sen vazifeni yap!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – İyi de
konuyla ilgili sorsaydınız, en evvel oradan geçecektik.
Şimdi, evvela şuna bir karar vermemiz lazım çünkü bu konu hem
burada konuşuluyor, bu vesileyle şimdi geldi, başka zaman da... Bir ülkede bir
suç işlendiğinde bunu kim soruşturur? Şikâyete bağlı suçlar dışında, bir
hakaret gibi vesaire, yasalarımızda özel bir hüküm yok ise bir ülkede bir suç
işlendiğinde…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siyasi sorumluluk, Sayın Bakan!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – …bunun
soruşturmasını kim yapar? Çünkü “darbe” dediğimiz şey, devlet aleyhine işlenen
cürümler faslında, o bölümde yer alan suçlardır. Dolayısıyla bunların hiçbirisi
bir idare makamının veya bir başka yerin onayına tabi olmadan, devletin yargı
sistemi içerisinde kim soruşturacaksa, hangi yargı mercisi soruşturacaksa
-İstanbul mudur, Ankara mıdır- bunlar kendiliğinden bu soruşturmaları yaparlar
ve yapmalıdır. Dolayısıyla, şimdi, eğer yargının görev alanına giren bir konuda
“Hükûmet şunu niye yapmıyor, bunu niye yapmıyor?” diyorsanız farkında olmadan
yürütmenin yargının işlerine müdahalesi anlamına gelecek bir beyanda
bulunuyorsunuz, bu son derece sakıncalıdır.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – “Yapacağız” dediniz ama.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Bugün
bir siyasi söylem olarak bu gündeme gelebilir ama bu kapı açıldığında fevkalade
sakıncalı, yanlış bir zeminde bu konuyu tartışıyoruz demektir. Dolayısıyla,
sizin bu konuşmalarınızı, bizim bu konuşmalarımızı da yargı mercileri dinliyor,
basın gündeme getiriyor, görevini kim yapması gerekiyorsa o yapar. Zaten bir
kısım vatandaşlarımız da savcılıklara suç duyurusunda bulundu, bunun
soruşturması yapılıyor.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siyasi sorumluluğu soruyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Ama
eğer o yargı mercilerine yürütmeden bir onay alınması gereken bir husus var da
biz o onayı vermezsek o zaman şimdi sizin burada söylediğiniz hususla karşı
karşıya kalmış olabiliriz. Dolayısıyla, gelin bu söylemden vazgeçelim, bu çok
doğru bir şey değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Siyaseten…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Ha,
siyaseten, siyaseten…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, onu soruyoruz.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Siyaseten soruyorsanız, darbeciler karşısında neyin nasıl yapılacağının, nasıl
durulması gerektiğinin sınavını vermiş bir iktidarla Türkiye tanışmıştır.
Dolayısıyla, bunu da çok açık olarak ifade ediyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Söyleyene bak, söyleyene!
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Boş boş konuşuyorsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – İki de
bir bu konuyu gündeme getirip söylüyorsunuz, bizim darbeler karşısında nerede
durduğumuz bellidir, ne zaman durduğumuz bellidir, ne söylediğimiz bellidir,
bize başka konularda eksiklik izafe edin ona bir şey demem ama bu konuda,
demokratlığımız konusunda kimsenin çok fazla bir şey demeye hakkı yoktur.
Bırakın bizim ne yaptığımızı ne ettiğimizi, bizi itham edenler kendileri
darbeler söz konusu olduğunda nerede olduğunu, konumunu da tespit etmelidir,
bunu da kamuoyuna açıklamalıdır, bunu da bir davet olarak yapıyorum.
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Bakan, size yakışmıyor!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
İkincisi -bireysel başvuruyla ilgili, arkadaşımız sordu- henüz bu yasa…
“Anayasa değişikliği iki yıl sonra yürürlüğe girecek.” denildi dolayısıyla şu
an Anayasa Mahkemesinin iki yıl geçmeden evvel böyle başvuruları değerlendirme
imkânı yok. Kaldı ki, zaten o yasanın çıkma sebeplerinden bir tanesi de odur ki
bu hazırlığı Anayasa Mahkemesi yapsın. Bir kısım kadroların verilmesinin sebebi
de bu hazırlığı şimdiden yapabilecek personeli almak, eğitmek ve buna
hazırlamak içindir ama şu ana kadar, arkadaşlarımızın verdiği bilgiye göre, 500
civarında da bu konuda başvuru var.
Şimdi, bir başka arkadaşımız Belçika’yla ilgili… Ben dikkat
ederseniz “arkadaşlarımdan aldığım bilgi” dedim, doğrusu ben de bilmiyordum:
Belçika’da bugün bir öğretmen kişi mahkeme başkanlığı yapıyor. Ama şu var:
Bakınız, farkında olmadan, Sayın Gök, baştan beri siz Parlamentonun… Orada da
bir şeyi söylemiş olduk. “Bir kısım yerlere Parlamento üye seçsin.”
denildiğinde hep karşı çıkıldı. Demek ki anayasa mahkemesine birçok parlamento
üye verebiliyor. Biz bu yaptığımız değişiklikle “Yargı siyasallaşıyor.” ithamına
muhatap olmamak adına Parlamentonun hakkı olan bir hususu Anayasa
değişikliğinde getirip koymadık. Doğruydu, orada bir eksiklik var, aslında
Parlamento da belli yerlere üye seçebilmelidir çünkü bu Parlamento en önemli
kararları verebiliyor, en önemli kararları alıyor, burada en özgür bir şekilde
her konuyu tartışıyoruz; neden Anayasa Mahkemesine üye seçemesin, neden HSYK’ya
üye seçemesin? Biz bunu anlatmak için çırpındık durduk. Birçok ülkede sadece 5
üye değil, mesela Almanya’da tamamını Parlamento seçer, biz 1 taneyi bile
seçemedik. Neden? Keşke…
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Bakan, Belçika’da Temsilciler Meclisi
var, Senato var, Belçika’da “yüce divan” yetkisi yok, yargılamayı yapmıyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Hayır,
sadece Belçika olarak değil, Almanya’da da böyle, Fransa’da da böyle. Şimdi
vaktimiz yok, diğer sorulara cevap kalmayacak. Bugün dünyada hiçbir anayasa
mahkemesi yoktur ki oraya parlamentolar, siyaset kurumu üye seçememiş olsun.
Bunun tek istisnası Türkiye. Keşke bu eksikliği o tartışmalar sırasında hep
beraber giderebilseydik belki bu noktada farklı bir düzenleme yapılabilirdi.
İSA GÖK (Mersin) – Ülkelerin tümünde önemli nisap aranıyor,
Türkiye'de salt çoğunluk aranıyor. Yapmayın bunları, doğruyu söyleyin! Ya bilmiyorsun
ya da yanlış söylüyorsun!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Şimdi,
bir başka şeyi daha ifade edeceğim. Tabiatıyla birçok arkadaşımız belki bunu
düşünüyor olabilir, 2 arkadaşımız bunu gündeme getirdi. Nevruz münasebetiyle,
bir barış, kardeşlik gününde, kendini bilmez, sorumluluğunu taşımamış,
milletvekilliği sorumluluğu açısından da tartışılan bazı arkadaşlarımızın orada
yaptığı durumlar sebebiyle kimsenin bir şey demediği yok. Bugün Sayın
Başbakanımız grup toplantısında buna en ağır şekilde cevabını verdi siyaseten.
Ha, hukuken ne yapılması gerekiyorsa, ortada işlenmiş bir suç olduğu iddiasıyla
savcıların gerekli işlemi yapması gerekir, o işlemin geleceği yer de burasıdır,
buraya geldiği takdirde de hep beraber ne karar vereceksek Parlamento kararını
verir. Bu olayı tasvip etmemiz mümkün değil. Özellikle, seçimlere giderken
hepimizin toplum önünde sorumluluğu var, sorumlu davranış içerisinde olmamız
lazım, sorunlu olmamamız gerekir. Yapılan işi kimse tasvip edemez, kimse doğru
bulmaz, bulamaz. Herhâlde bu olayların geçtiği yerdeki savcılar da bu işin
gereğini yapıyordur, yapacaktır.
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Nasıl buralara kadar geldi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Nasıl
gelir? E, siz, ben nasıl geldiysek, millet sandığa gidiyor, o kişileri
seçiyorsa ne diyeceğiz yani biz?
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – O eli o polise kaldıracak cesareti
kim verdi?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Bu,
cesaret meselesi, bunlar siyasi tartışmalardır. Bakınız, sizler bu tartışmaları
hep yapıyorsunuz, önümüzdeki dönemde de yapacağız, bunu hep beraber…
YUSUF ZİYA İRBEÇ (Antalya) – Diyarbakır Belediye Başkanına ne oldu
şimdiye kadar? Küfreden birisine ne yaptınız?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın
İrbeç, siz beni tanırsınız, ben de sizi iyi tanırım, hiç oradan araya girerek
bir şey demeye çalışmayın. Hepimiz söylediğimiz fikrin arkasında kendi
kişiliğimiz, kimliğimiz olarak buralarda oturuyoruz. Yapılan iş yanlıştır,
doğru değildir, milletvekilliği sorumluluğuyla, sıfatıyla bağdaşmıyor, bunun
daha ötesindeki bir ifadenin buralarda kullanılması da doğru değil. Savcılar
gereğini yaptığında Parlamento da gereğini yapar ve yapacaktır. Bunu ifade
etmeye çalışıyoruz.
Hak arama konusuyla ilgili olarak da… Hak arama konusunun hukuk
devletinde birden fazla mekanizmaları var. Bunlardan bir tanesi yargıdır.
Şimdi, bireysel başvuru hakkını getiriyoruz. Hak arama açısından, komisyondan
geçti, vaktimiz olmadı, olabilirse birlikte karar verebiliyorsak, kamu
denetçiliği hak arama yollarından bir tanesidir. Bireysel başvuru konusunda ise
kararlar Anayasa Mahkemesince yürütmeyi durdurma kararı verilmediği takdirde
lazımülicradır, yani uygulanabilecek kararlardır. Neticede nasıl AİHM’e giden
kararlar yürütmeyi durdurmuyorsa, Anayasa Mahkemesi -Sayın Genç, sizin
sorunuzdu, en azından birinci bölümü- yürütmeyi durdurma kararı vermediği
takdirde, tazminat davaları da dâhil diğer kararlar yürürlüğünü
sürdürebilecektir. Dolayısıyla, bu manada da dünyadaki uygulamalara aykırı bir
durum söz konusu değildir. Kaldı ki bir şeyin hukuka uygun olup olmadığı
noktasında en evvel Anayasa’ya bakıyoruz, Anayasa bu hakları öngördüğüne, bu
başvuru yolunu öngördüğüne göre buna uygun yapılan işlemde de hukuka aykırı bir
yan yoktur diye düşünüyorum.
Sayın Başkan, diğer bazı konular var, onlara da vakit kalırsa,
imkân olursa yazılı cevap vermeye çalışırız.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
60’ıncı maddeye göre çok kısa bir söz talebim oldu, karşıladınız,
teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, Anayasa Mahkemesine Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından üye seçimine muhalefetin, özellikle de ana muhalefetin karşı çıktığı
anlamına gelebilecek bir değerlendirme yaptı, bunun gerçekle hiçbir ilgisi
yoktur, Sayın Bakan tek yanlı bir bilgilendirme içerisinde.
Anayasa Mahkemesinin kuruluşunu düzenleyen Anayasa’nın 146’ncı
maddesinde nitelikli çoğunluk aranmamaktadır Anayasa Mahkemesine üye seçimi
için. Bizim ısrarımız, birçok ileri demokraside olduğu gibi nitelikli
çoğunluğun aranmasıydı, nitelikli çoğunluk Parlamentoda uzlaşmayı sağlayacağı
için önemliydi ama burada iktidar partisinin tek başına üye seçeceği bir
düzenleme yapılmıştı, biz bunu eleştirmiştik, buna karşı çıkmıştık.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, milletvekillerinin sorduğu
soruya Anayasa Komisyonu Başkanı cevap versin. Doğru dürüst Anayasa bilgisi
olmayan Cemil Bey ne bilir bu konuda? Bireysel başvuruda, tazminat davası
hakkında Yargıtay karar vermiş. Bu karara karşı Anayasa Mahkemesine gider mi,
gitmez mi? Giderse, 154’üncü maddeye aykırı mıdır, değil midir? Buna cevap
versin.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine
başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 28’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde ilk söz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Konya Milletvekili Sayın Atilla Kart’a aittir.
Sayın Kart, buyurun.
CHP GRUBU ADINA ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hukuk, siyaset ve demokrasi alanında çok
önemli sonuçları olacak bir tasarıyı görüşüyoruz. Yetmiş sekiz maddeye ulaşan
bu tasarının bir maddesi dışında tüm maddeleri Hükûmet tasarısının Komisyon
tarafından onaylanması şeklinde tezahür etti. Nakarat ve koro şeklinde oluşan
bir iktidar söylemiyle tasarının Komisyonda görüşüldüğüne tanık olduk. Mutlak
anlamdaki söylem birliği ve yasa tekniğindeki sakatlıklar demokrasinin geleceği
adına kaygılarımızı daha da artırdı.
Şu gerçek bir kez daha ortaya çıktı değerli milletvekilleri:
Yüksek yargıyı doğrudan siyasi iktidara bağlı olarak yapılandırmaya yönelik
olan tasarıların altyapısı, büyük ölçüde Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
yapılanmasıyla gerçekleştirilmiştir. Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
yapılanmasıyla birlikte yargıda meydana gelen tesadüflerden, çok büyük
tesadüflerden birkaçını sizlerle paylaşmak istiyorum ve Sayın Bakanın,
Hükûmetin, bu tesadüflere polemik yapmadan, demagoji yapmadan, saptırma
yapmadan cevap vermesi gereğini hemen yeri gelmişken ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bakıyoruz, 5.500 civarında birinci sınıf
yargıcın aday olduğu Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçiminde, üye olarak seçilen
211 kişinin tümünün oylaması HSYK’da Adalet Bakanının toplantıya katılıp
katılmamasına göre 17’ye 5 ya da 16’ya 5 olarak gerçekleşmiştir. Yargı
çevrelerinde artık bu seçime literatürde “211 vakası” olarak bir
nitelendirmenin yapıldığını yine yeri gelmişken ifade ediyorum.
Bir diğer tesadüf, çok büyük bir tesadüf: HSYK seçiminden bir iki
gün sonra yapılan Yargıtay 11. Hukuk Dairesi Başkanlığı seçiminde de benzeri
bir tablonun yaşandığını, bu seçimlerde 156 oyun blok boş oy olarak
kullanıldığını görüyoruz.
Yargıç ve üye seçiminde artık ileri demokrasi anlayışının gereği
olarak toptan ve merkezî oylamanın kullanıldığı bir dönemin başladığını
görüyoruz. Bu kurgu ve düzenin doğrudan Adalet Bakanlığı odaklı olduğu
olayların gelişimi ve süreçten anlaşılmaktadır. Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulu öylesine titiz ve kurgulu bir anlayışa sahiptir ki anında Kars’taki anıtla
ilgili yargılamayı yapan ve yürütmeyi durdurma kararı veren mahkeme başkanını
görevden alıp üye yapmak ve devamında da itirazı kabul eden bölge idare
mahkemesi başkanını o kararı veren idare mahkemesine başkan olarak atamak
suretiyle aslında tüm yargı çevrelerine en sert şekilde gözdağını vermiş,
“Artık yeni bir dönem başlamıştır, ayağınızı denk alın.“ diyebilmiştir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu siyasi iktidarın sözcüsü olduğunu maalesef
ilk uygulamasıyla bizleri yanıltmayacak bir şekilde göstermiştir. Yargının
geleceği adına son derece talihsiz bir tablodan söz ediyorum.
Değerli milletvekilleri, Yargıtay ve Danıştay üyeleri seçimindeki
bir başka vahim tabloyu da dile getirmek istiyorum. Diğer sözcü arkadaşlarımız
da ifade etti ama ben bu konuya bir kez daha vurgu yapmak istiyorum. Bakıyoruz,
yeni seçilen 211 üye içinde kadın üye sayısının yüzde 3’ün altında kaldığını
görüyoruz. Kadın üye sayısının genellikle yüzde 30’lar seviyesinde olduğu,
yüzde 20’nin altına hiçbir şekilde düşmediği Yargıtay ve Danıştay seçimlerinde,
bu son seçimde bir anda kadın üye sayısının yüzde 3’ün altına düşmüş olması
düşündürücü ve kaygı veren bir gelişmedir. Hükûmetin kadınlara bakış açısındaki
çarpıklığı ve ayrımcı anlayışı ve aslında bu konudaki söylemlerinde samimi olmadığını
gösteren çok çarpıcı bir tablo söz konusudur. Hükûmet, kadınların iş ve meslek
hayatında kariyer yapmalarını istememektedir, kadınlara ikinci sınıf insan
gözüyle bakmaktadır. Kadınların iş ve çalışma hayatına girmeleri engellendiği
gibi, kendi emek ve disiplinleriyle belli bir başarı yakalayan kadınların da
yine kariyer yapması engellenmektedir.
Değerli milletvekilleri, bakıyoruz, icra müdürlüğü sınavlarında da
aynı acımasız tavrın, insan kıyımının ve ayrımcılığın yapıldığını görüyoruz,
belli inanç grupları lehine mutlak imtiyaz yaratıldığını görüyoruz. 7 Kasım
2010 tarihinde yapılan sınavlarla ilgili olarak hiçbir ciddi ve tatminkâr
açıklamanın bugüne kadar yapılmadığını yine yeri gelmişken ifade ediyoruz. Bu
kadar çok tesadüf ancak olağanüstü bir merkezî organizasyonla açıklanabilir.
“Bu yargıçların temyiz kudreti yok mu?” diye demagoji yaparak bunu
geçiştiremezsiniz Sayın Bakan. Adalet Bakanını ve Hükûmeti bu maharetlerinden
ve organizasyon gücünden dolayı yeri gelmişken bir kez daha kutluyoruz.
Sayın Başbakanın “Yaradılanı Yaradan’dan ötürü seviyoruz.”
söyleminin de hamasetten ibaret olduğunu, demagojiden ibaret olduğunu, insan
sevgisi ile bağdaşmadığını, gerçek anlamdaki insan sevgisi ile bağdaşmadığını
yine yeri gelmişken bir kez daha ifade ediyoruz.
Getirilen bu tasarılarla bir taraftan Silivri ve benzeri
yargılamaların temyiz incelemesi teminata bağlanmak istenmekte, diğer taraftan
da siyasi iktidar, kendisini yargılaması kaçınılmaz olan yüksek mahkemeleri
dizayn etmektedir, düzenlemektedir. Getirilen bu düzenlemelerle, siyasi
iktidara doğrudan bağımlı olan AKP’lileştirilmiş savcı prototipi yanında yargıç
prototipinin de altyapısı büyük ölçüde tamamlanmış olmaktadır. Savcı prototipi
uygulamalarına ilişkin somut örnekleri ilerleyen bölümlerde vereceğiz değerli
milletvekilleri.
Tüm yargı mekanizması ve kazanımları, bu tasarıyla, yeni
oluşturulan ve birçoğunda yargıçlık misyonu bulunmayan Anayasa Mahkemesine
boğdurulmak ve hegemonyasına sokulmak istenilmektedir. Siyasi iktidar, tüm
yargı mekanizmasını Anayasa Mahkemesi aracılığıyla ezmek ve etkisiz kılmak
istemektedir. Bu amacına ulaşabilmek için de Anayasa Mahkemesi üyelerine her
alanda ve anlamda imtiyazlar tanındığını görüyoruz. Siyasi iktidar, yargıda
nispi olarak sağlanmış olan kazanımları ve en başta da AİHM’e başvuru sürecini
bloke etmek, işlevsiz hâle getirmek amacındadır. Siyasi iktidar, doğrudan
kendisine tabi kılmak istediği Anayasa Mahkemesi yoluyla, 2011 seçimleri
sonrası planladığı yeni Anayasa düzenlemesiyle, hukuk ve demokrasiye nihai darbeyi
vurmayı amaçlamaktadır.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül ihtilalinin yarattığı en büyük
tahribatların başında, yargı ve yargıcın bürokratlaştırılması olayı
gelmektedir. Esasen askerî darbelerin yargıyı etkisiz ve işlevsiz hâle getirmek
istemeleri, darbe anlayışının kaçınılmaz bir sonucudur. Bu anlamda askerî
darbeler kaçınılmaz olarak kendilerine bağımlı olan yargıyı yaratırlar. Bu
anlayış, faşizmin ve diktanın doğasında olan bir anlayıştır, bir sonuçtur. AKP
İktidarı da, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı da yargı ve yargıcın
bürokratlaştırılması işlevini teknik yollarla, teknik yöntemlerle ve yasal
dayatmalarla daha da ileri boyutlara taşıyarak, daha da ileri noktalara
getirerek 12 Eylülün bu anlamda başaramadığını tamamlamış ve yerine getirmiştir.
“Adalet ve Kalkınma Partisi 12 Eylülün ürünüdür.” derken daha çok bu vurguya
dikkatinizi çekmek istiyorum değerli milletvekilleri.
Getirilen tasarıların anlamı ve özü bundan ibarettir. Faşizmi
kurumsallaştıran bu ve benzeri girişimlerin hesabını halkımız 12 Haziran
seçimlerinde soracaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu bulunmasın.
Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlarken tasarıya
bu gerekçelerle karşı olduğumuzu bir kez daha ifade ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Isparta Milletvekili Sayın
Nevzat Korkmaz.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüştüğümüz kanun tasarısının birinci bölümü üzerine
şahsım ve Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, anayasalar bir milletin bir arada
yaşamasının kaidelerini ortaya koyan, hangi haklara sahip olarak ve nasıl bir
idare çatısı altında yaşaması gerektiği hususunda ortak değerler ve inançları
gösteren temel yasa metinleridir. Dolayısıyla, anayasaların içeriği kadar
hazırlanma ve yasalaşma biçimi, arkasında nasıl bir uzlaşmanın bulunduğu da
büyük önem taşır.
Nitekim, 12 Eylül referandumundan sonra her parti grubundan
temsilcilerin bulunduğu bir heyet ile Dışişleri Bakanlığı ve Anayasa
Mahkemesinin daveti üzerine Almanya’ya bir çalışma ziyaretinde bulunmuştuk. Bu
ziyarette görüştüğümüz Alman Yeşiller Partisi Genel Başkanı Claudia Roth,
Anayasa değişikliğine Avrupa Birliği olarak olumlu yaklaştıklarını söyledikten
sonra, kabul oranını bir anayasanın kabul oranı olarak düşük bulduklarını ve
neden muhalefetle uzlaşma yolunu aramadıklarını sormuştu heyetteki AKP’li
milletvekili arkadaşlarımıza.
Biz bu cümleleri referandum öncesinde bu kürsüden defalarca
dillendirmiştik ancak AKP maalesef bildiğini okumuştu. Aylar sonra geriye dönüp
baktığımızda Anayasa değişikliği, özel gündeminizi gerçekleştirmeniz dışında,
maalesef, hiçbir yaraya merhem olmadı.
Elbette halkın iradesine saygı gösterdik, elbette baş tacı ettik.
Ancak elinizdeki tüm medya imkânları ile milletimizin eğilimlerini etkilemek
için milletin başına bir kâbus gibi çöktüğünüzü Avrupa Birliğindeki yol
arkadaşlarınız bile gördü. Keşke bu değişiklikler toplumun her kesiminin
görüşlerini yansıtan bir sosyal barışın mimarı olabilseydi ve keşke asırlardır
milletimizi kutuplaştıran anayasa tartışmaları bitirilebilseydi.
Milliyetçi Hareket Partisinin değişikliğin neler getireceği ve
ülkemizi nasıl bir akıbetin beklediği hususunda yaptığı tüm öngörüleri ve
iddiaları maalesef doğru çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi “Anayasa
değişikliği millî ve üniter yapıyı tahrip eden neticeler doğuracaktır. Bir
karar almaya gerek yok. Ülkemizin çimentosu olan mahrem ve mukaddes değerleri
tartışmaya açmak bile başlı başına bir siyasi karardır. Aman dikkatli olalım,
aman sömürgeci Batı’nın oyununa gelmeyelim.” demiştir ancak her ne pahasına
olursa olsun Anayasa değişikliğinin halkoyuna götürülmesi projesine ağırlık
verilmiş ve AKP tarafından “siyasette var olma-yok olma” mücadelesine
çevrilmiştir.
Referandumun ardından Anayasa’nın değiştirilemez hükümleri
arasında yer alan tek dil, üniter yapı tartışmaları malum çevrelerce sahneye
konmuş, terör örgütü ve bölücülüğün bir kısım taleplerinin daha siyaset
malzemesi hâline getirilmesine vesile olunmuştur. Referandum öncesinde terör
örgütü ile hükûmet kurumları arasında yapılan görüşmeler ve pazarlıklar inkâr
edilmiş, referandum sonrasında ise bu sözlerden çark edilerek bizzat Başbakan
tarafından da kabul edilmiştir. Şimdilerde İmralı canisine ev hapsi hususları
tartışılmakta, âdeta toplum yeni bir hazmettirme sürecine hazırlanmaktadır.
HSYK’nın teşkilat yapısında yapılan değişikliklerin yargıyı
siyasallaştıracağı ve yargıyı hükûmet emrine götüreceği iddiaları da bugün
Anayasa değişikliğine “evet” diyenlerce dahi haklı görülmeye başlanmıştır. Hele
hele, Anayasa Mahkemesi, HSYK, Yargıtay ve Danıştay atamalarının Hükûmetin
ısmarlama listelerinin bu üst yargı kurumlarında çoğunluğu ele geçirmesine
sebep olması milletin yargıya olan güvenini zedelemiştir, yargıda da “onlar ve
bizimkiler” ayrımına sebep olmuştur.
Mahkemelerde hesap vermekten kaçınanlar görevi kötüye kullanma
gibi Türk Ceza Kanunu’nun kamu görevlilerinin hesap vermesini temin eden en
önemli maddelerini değiştirmiştir. “12 Eylülden hesap soracağız.” istismarıyla
oy istenmiş, referandumdan sonra 12 Eylülle hesaplaşma adına hiçbir şey
yapılmamış, iddia sahipleri bir daha iddialarını ağızlarına dahi almamışlardır.
Milliyetçi Hareket Partisi gerek alt gerekse esas komisyon çalışmalarında
Anayasa Mahkemesi Teşkilat Kanunu’nda yapılan değişikliklerin hukukun
üstünlüğüne ve yargının bağımsız ve tarafsız olması gerektiği prensiplerine
uygun olmadığını defalarca dillendirmiştir ancak itirazları maalesef kabul
görmemiştir. Bir halk oylaması ortada iken sadece millî iradeye saygı gereği en
az zararla bu tasarının çıkabilmesi için yapıcı bir muhalefet anlayışıyla
hareket ederek görüş ve önerilerini ifade etmiş, yanlışları mümkün olduğunca
engelleyebilme mücadelesi vermiştir.
Şu hususlar komisyonlarda özellikle belirtilmiştir:
1) Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay gibi üst yargı organları
üstünde âdeta bir temyiz mahkemesi hâline getirilmektedir.
2) Hem yetki hem de üyelerin özlük hakları açısından diğer üst
yargı kuruluşları ile Anayasa Mahkemesi arasında ve raportörler ile tetkik
hâkimleri arasında büyük eşitsizlik ve adaletsizliklere yol açılmaktadır.
3) Anayasa Mahkemesi içerisinde de Başkanın Anayasa Mahkemesi
üyeleri üzerinde, eşitler arasında birinci olmanın ötesinde denetim ve kontrol
yetkileri artırılmakta, mahkemenin bağımsızlığına yakışmayacak bir amir-memur
ilişkisi yaratılmaktadır.
4) Anayasa Mahkemesinde görev alan raportör ve idari görevlilerin
de Hükûmet çizgisindeki insanlardan olabilmesinin mekanizmaları devreye
sokulmakta, raportör yardımcılığı getirilip hâkim ve savcı mevcudunun dışından
kürsü hâkimliği tecrübesi olmayan, duruşma psikolojisinden bihaber kişilerin
raportör yardımcısı olabilmesi imkânı getirilmektedir. Eskiden beri görev yapan
kişiler de eski kurumlarına iade edilmekte yani uygun görmedikleri personelin
kurumdan uzaklaştırılmasının yolu açılmaktadır.
5) Anayasa Mahkemesinde yabancı uzman çalıştırılması mümkün hâle
getirilmektedir.
6) Sağlık ve tedavi işlerinde, ücretlerde, özlük haklarında diğer
hâkimlere verilmeyen hak ve ayrıcalıklar getirilmekte, kurumun bazı harcamaları
Kamu İhale Kanunu’nun denetimi dışına çıkarılmaktadır.
Bu hususları düzenleyen maddeler geldiğinde Milliyetçi Hareket
Partisi olarak önergelerimizi vereceğiz, konuşmalarımızla halkımızı
aydınlatmaya çalışacağız. Ancak bir husus vardır ki sizlerle paylaşmayı gerekli
görüyorum, AKP’nin -mevzubahis olan kendi adamları ise- nasıl ikiyüzlüce bir
yaklaşım sergilediğini göstermesi bakımından da ilginç bir kıyaslama olacağını
düşünüyorum. Birkaç gün önce sulama birliklerini görüştü yüce Meclis. AKP bu
kanunla, seçimle gelmiş birlik başkanı ve organlarının, henüz görev süresi dolmamasına
rağmen, süresinden önce yenilenmesi değişikliğini getiriyordu. MHP’nin
itirazlarına rağmen bu değişikliği AKP çoğunluğu Meclisten geçirdi. Nedenini
sorduğumuzda “Yeni bir mevzuat geliyor.” dediler.
Anayasa Mahkemesinin teşkilatını yeniden düzenleyen mevzuat
değişikliğiyle Anayasa Mahkemesinin Genel Kurulunda üye sayısı artmış ve yeni
bir irade oluşmuş olmasına rağmen, mevcut Anayasa Mahkemesi Başkan ve Vekilinin
koltuklarına dokunulmamıştır. Alt komisyonda “Madem her şey değişiyor, yeni bir
mevzuat geliyor, Başkan ve Başkan Vekili seçimleri de yenilensin.” önerimize
AKP sıcak bakmamıştır. Buna ne denir kıymetli arkadaşlar? Herhâlde “ileri
demokrasi” denmez, olsa olsa “kendine demokratlık” yahut “Recep Tayyip
demokrasisi” denir.
Bu hususu özellikle aziz milletimizle paylaşmak istedim ki
milletimiz ülkemizin çağdaş ve demokratik yapısına hizmet etmeyen bir kafa ile
yönetildiğini ayan beyan görsün, buna göre 12 Haziranda da oyunu ona göre
kullansın.
Hak, hukuk ve adaletin herkese lazım olduğunu, bugün ayaklar
altına aldığınız bu değerleri yarın mumla arayacağınızı, politize olmuş yargı
kurumunun bu ülkeye fayda getirmediğini bir kez daha yineliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Korkmaz, teşekkür ediyorum.
Şahsı adına Kilis Milletvekili Sayın Hasan Kara. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
HASAN KARA (Kilis) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun
Tasarısı’yla ilgili şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk
devletidir. Demokrasimizde laikliğin de, sosyal devletin de temeli hukuktur.
Hukuk devleti ilkesinin hâkim olmadığı bir devlette demokratik devlet
olmasından söz edilmesi mümkün değildir. Hukuk devletinin temel ilkesi de yargı
organlarının varlığı ve bağımsızlığıdır. Yargı organlarının varlığı, özellikle
Anayasa yargısının varlığı tüm çağdaş ülkelerde artık hukuk devleti ilkesi ve
kuvvetler ayrılığı ilkesinin olmazsa olmaz şartı hâline gelmiştir. Anayasa
yargısının temel görevi, kuvvetler ayrılığı çerçevesinde Anayasa’da güvence
altına alınan kural ve ilkelerin yasama organının tasarruflarıyla ihlal
edilmesini önlemek, Anayasa aracılığıyla temel hak ve hürriyetleri güvence
altına alması ve olabildiğince özgürlük alanını genişletici yoruma tabi
tutulmasıdır çünkü Anayasa Mahkemesinin temel görevi hak ve özgürleri
kısıtlayıcı, ihlal edici hükümleri ayıklamak olduğundan demokrasi ve hukuk
devletinin en önemli koruyucusu kabul edilmektedir. Bu konuda, Anayasa
Mahkemesinin çok iyi bir sınav verdiği konusunda toplumda iyi bir kanaat
bulunmamaktadır. Anayasa Mahkememiz birçok defa hak ve özgürlükleri
genişletmeye engel olan yasaları ayıklamak yerine, hak ve özgürlükleri
daraltarak dar yorum esasına, daha kısıtlayıcı bir yola gitmiş, dar yorum
esasını benimsemiştir. Bu da toplum vicdanında anayasa yargısıyla ilgili ciddi
bir sıkıntı oluşturmuştur. Bu yasayla getirilen en büyük devrim niteliğinde
olaylardan bir tanesi bireysel başvurudur. Bizim beklentimiz ve temennimiz o
dur ki Anayasa Mahkemesinin bireysel başvuru yoluyla temel hak ve hürriyetleri
genişletici yorum esaslarına tabi tutarak temel hak ve hürriyetlerin
genişlemesine vesile olmasını bütün toplum olarak beklemekteyiz.
Bu duygu ve düşüncelerle, bu yasanın yargı camiasına ve ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kara.
Şahsı adına Isparta Milletvekili Sayın Haydar Kemal Kurt. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun.
HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkanım, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında
Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım.
Kıymetli arkadaşlarım, malum, geçtiğimiz yıl mayıs ayında Anayasa
değişikliği bu Mecliste görüşüldü, tartışıldı, konuşuldu ve Meclis kararını
belirttikten sonra, Anayasa’nın ilgili hükümleri gereğince referanduma götürülen
bu Anayasa değişikliği 12 Eylül tarihinde yapılan referandumla kabul edildi ve
akabinde kabul edilen bu Anayasa değişikliği doğrultusunda, bu değişikliğin
içermiş olduğu hükümler çerçevesinde kanunlarımızı, ilgili kanunlarımızı veya
olmayan kanunları da çıkarmaya çalışıyoruz.
İşte, bugün burada daha önce Anayasa değişikliğiyle işleyişi ve
yapısı hakkında, görevleri hakkında değişiklik yapmış olduğumuz Anayasa
Mahkemesinin kuruluş ve görevlerine ilişkin 2949 sayılı Kanun’un yerine ikame
edilecek olan bu kanunu bugün görüşmeye başladık.
Muhterem arkadaşlar, gelişen toplumlarda bütün kurumlar bu
gelişmelere uygun olarak şekil almak, yeniden fonksiyonları ve görevleri
çerçevesinde küçülmek ya da büyümek zorundalar. Bundan iki yıl önce 2009 yılı
Bütçe Kanunu Tasarısı üzerine bu kürsüden yapmış olduğum konuşmada ben, Anayasa
Mahkemesinin mevcut yapısı ile sorumluluklarını yerine getirmede gerek işleyiş
itibarıyla gerekse mevcut hâkim sayısı itibarıyla yetersiz olduğunu, yeni
fonksiyonlar üstlenmesi gerektiğini, yapısının değişmesi gerektiğini ifade
etmiştim. Buna gerekçe olarak da tabii, Türkiye’de Anayasa Mahkemesi, görmüş
olduğu fonksiyon itibarıyla yargının, hukuk devleti olma gereği olan, hukuku
oluşturan bu Meclisin çıkarmış olduğu kanunların Anayasa’ya uygunluğunu
denetleme asıl görevi bulunuyor. İşte bunu yaparken Meclisin daha aktif ve
aksiyonel olması karşısında Anayasa Mahkemesinin de buna göre şekillenmesi,
yeniden yapılanması gerekir demiştik. Nihayetinde bu talep uzun zamandır dile
getirildiği, hatta üye sayısının Anayasa Mahkemesi Başkanlığı tarafından
yapılan öneride 21 olarak gösterilmiş olduğu, yapısında değişiklikler yapılması
gerektiği şeklindeki tartışmaları buralarda değişik zamanlarda ifade etmiştik.
İşte, bugün o çerçevede, Anayasa değişikliğiyle yapılan değişikliğin karşılığı
Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun’un yeniden
düzenlenmesiyle gerçekleştirilecek.
Bu çerçevede yapılan çalışmanın ülkemizin ihtiyaçlarına, Anayasa
Mahkemesinin anayasal görevlerine karşılık gelip gelmediğinin burada
değerlendirilmesi lazım. Muhalefet partilerine mensup arkadaşlarımız Anayasa
değişikliğinin ta başından bu tarafa, bugüne kadar bu Mecliste gerek Anayasa
değişikliği sırasında gerekse Anayasa değişikliğinin gereği olarak çıkarılan
kanunlarda sürekli bir şeylerin kotarıldığı, bir şeylerin iktidar partisine,
Adalet ve Kalkınma Partisine ait hâle getirildiği iddiası ile buradan
suçlamalarda bulundular. Şunu bilmemiz gerekir: Türkiye Cumhuriyeti devleti,
ilelebet payidar olacaktır; hiçbir partinin, hiçbir siyasi grubun, hiçbir
şahsın malı olamaz. Türkiye Cumhuriyeti’nin herhangi bir organı da birileri
tarafından “Bana aittir.” diye mülkiyet iddiasıyla sahiplenilemez. Bu devlet
hepimize aittir. Burada bulunuş sebebimiz, bu devlet: bu devletin tebaasına en
iyi şekilde hizmet eder hâle getirmek. Maksadımız bu. Bu çerçevede eğer bu
Meclisin çalışmaları değerlendirilirse herhâlde yapılmak istenenler, özellikle
biz iktidar partisi tarafından yapılmak istenenler daha iyi anlaşılır.
Ben, bu duygu ve düşüncelerle bu kanunun, Anayasa Mahkemesinin...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Başkanım, süre verecek misiniz?
BAŞKAN – Vermiyorum.
HAYDAR KEMAL KURT (Devamla) – Teşekkür ediyorum, sağ olun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, bölüm üzerinde soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Köse? Yok.
Sayın Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, tasarının ikinci bölümünde başkan ve üyeler hakkında
inceleme ve soruşturmayla ilgili hükümler yer almaktadır ancak Anayasa
Mahkemesi Başkanı veya üyelerinin Anayasa’ya ya da kanunlara aykırı eylemleri
nedeniyle suç işlemeleri hâlinde yargılanmaları konusu çok kesin hükümlere
bağlanmamıştır. Bu konudaki düşüncenizi alabilir miyim? Nasıl
yargılanacaklardır? Genel Kurul, yargılanması yönünde izin vermezse ne
olacaktır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Sayın Asil.
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, az önce sorulan sorularla ilgili milletvekillerine
işlerini öğretmeye kalktınız. İç Tüzük’te sayın bakanların böyle görevleri var
mıdır, yoksa siz kendiliğinizden vazife mi edindiniz? Ben, dokunulmazlıkları
sormuştum. Anayasa Mahkemesine kişisel başvuru hakkı doğduğuna göre bir
vatandaş, “Sayın Başbakan, millete dokunulmazlıkları kaldıracağını söz vererek
iktidara geldi ama bu görevini yerine getirmedi, bu sözünü yerine getirmedi.”
diye şikâyette bulunursa Anayasa Mahkemesi böyle bir başvuruyu kabul edecek
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Gök…
İSA GÖK (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, seçilecek üyeler arasında yaş koşulundan kaynaklanan
bir ayrım yaparak yani kırk beş yaşı belli üyeler için arayarak Anayasa’nın
eşitlik ilkesine aykırı tavır koymuyor musunuz? Çünkü Anayasa’nın metni herkese
kırk beş yaş koşulunu getiriyor.
İki: Raportörler için Anayasa’da çalışıyor olma şartı yok. Kanunda
raportörler için çalışıyor, hâlen raportör olması şartını Anayasa’ya aykırı
olmasına rağmen niçin zorluyorsunuz? Niye inatlaşıyorsunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Komisyondan soruyorum:
Anayasa’nın 154’üncü ve 155’inci maddelerinde Yargıtay ve Danıştayın “…karar ve
hükümlerin son inceleme merciidir.” denilmektedir. “Kanunla gösterilen ilk ve
son derece mahkemesi” diyor. Bu iki Anayasa hükmünde Danıştayın ve Yargıtayın
son kararlarının kesin olduğunu söylüyor. Şimdi, son Anayasa değişikliğiyle
bireysel müracaat hakkı getirildi. Şimdi, bu hükümler ortada dururken
Danıştaydan ve Yargıtaydan verilen kesin kararlara karşı Anayasa Mahkemesine
bireysel müracaat hakkı nasıl izah edilebilir, bu maddeler değiştirilmeden?
Bir de deminki sorduğum gibi, zaten bugünkü iktidarın esas
şikâyeti bu. İşte, Yargıtaydan çıkan tazminat davalarını Anayasa Mahkemesine
getirip bozdurmak, kendilerine göre bir Anayasa Mahkemesini oluşturdukları
için. Bu mümkün müdür? Bunu açıkça şey etmek gerekir.
Bir de yani bir… (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Kuzu, Sayın Başkanım, siz bunları not aldınız herhâlde. Daha
sonra… İki soru kaldı.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim.
Sayın Bakan, sizin de uyarınızı dikkate alarak, İç Tüzük 81’in
içinde kalarak bir soru sormak istiyorum.
Bu getirdiğiniz kanunun 13’üncü maddesi yani birinci bölüme dair
bir maddede Anayasa Mahkemesi Başkanının yetkilerini sayıyorsunuz. Mesela
bunlardan biri mahkeme personelinin atamasını yapmak, bir diğeri harcamaların
mahkeme bütçesine uygunluğunu denetlemek. Başkaları da var.
Şimdi size de soruyorum: Siz de bir kurulun, bir kurumun
başısınız, bakansınız veya Sayın Başbakan. Kendi personelini atama yetkisi
bulunmakta mıdır? Bakanlığınızın veya işte, Başbakanlığın bütçesinin denetlenmesi,
harcamaların denetlenmesi yetkisi Sayın Başbakanda var mıdır? Anayasa Mahkemesi
Başkanına bu kadar geniş yetkileri vermeyi ne için gerekli görüyorsunuz?
Birinci sorum bu.
İkinci sorum da…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, görüşmekte olduğumuz kanunun
11’inci maddesinde “Görev süresini tamamlayan ancak emeklilik şartlarını
taşımayan Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerine, emeklilik yaş ve hizmet süresi
dolana kadar son ücretlerinin üçte 2’si tazminat olarak ödenir.” denilmektedir.
Bu, yıl ve gün şartını yerine getirdiği hâlde yaş haddi gelmediği
için emeklide olamayan, yüz binlerin işsiz ve sosyal güvencesiz olduğu bir
ortamda sizce ne kadar adildir? Bir tarafta her türlü güvence ve maaşları devam
eden ayrıcalıklı mahkeme üyeleri, diğer tarafta ise güvenceleri bile olmayan,
sağlık güvencesinden yoksun yaş mağdurları. Vicdanen rahat mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Kart…
ATİLLA KART (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, demin yarım kalan sorumu tamamlıyorum.
Anayasa Mahkemesi Başkanı, diğer yüksek yargı başkanlarına,
mensuplarına yönelik olarak çok ağır ithamlarda bulundu.
Bu çerçevede Anayasa Mahkemesine şu soruyu yöneltiyorum: 2007
yılından bugüne intikal eden ve hâlen kararı çıkmayan Tanık Koruma Kanunu,
hâkim, savcı alımıyla ilgili kanun, TRT’yle ilgili, Kamu İhale Kanunu, Kamu
Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı Kanunu. Bunların hepsi de toplum hayatı
bakımından, Türkiye gündemi bakımından ve kamu yönetimi bakımından son derece
önemi olan kanunlar. Anayasa Mahkemesi bu kanunların incelemesini hangi
ölçülere göre, hangi yöntemlere göre yapıyor? Bu noktada bir objektif ölçüsü
yok mudur? Neden böylesine Hükûmetin politikalarına uyumlu bir şekilde inceleme
takvimini işletiyor?
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Konya) – Bunu öğrenmek istedim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Köse...
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, TÜSİAD, hazırlamış olduğu bir anayasa taslağına göre
cumhuriyet ilkesi hariç diğer maddelerin değişebileceğini belirtmektedir.
Geçmişte AKP İktidarının hazırlamış olduğu anayasa taslağını yapan bir
profesörün de bu TÜSİAD’ın hazırlamış olduğu anayasa değişikliği taslağında yer
aldığını biliyoruz.
Bu konudaki düşüncenizi öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, isterseniz önce siz buyurun.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
Sayın Genç’in sorduğu bir soru var bana.
Bireysel başvuru, malumunuz, Anayasa’ya son yapılan değişiklikle
girdi. Tartışmalı bir konu yani Sayın Genç’in bu konuda haklı olduğu yönler
mutlaka vardır. Dünyada anayasa mahkemesi olan tüm ülkeler bunu kabul etmiş,
hassas davranmaya çalışıyorlar. Biz de bu manada Anayasa’ya bir hüküm koyduk
burada “Bireysel başvuruda kanun yolunda gözlenmesi gereken hususlarda inceleme
yapılamaz.” diyerek.
Yargıtay, Danıştayın aslında kararlarına dokunulmuyor esasen,
hassas bir nokta, İnsan Hakları Mahkemesinin ölçü olarak aldığı Avrupa
Sözleşmesi bakımından bir şey var mı diye bakıyor. Bu bakımdan, bir önerge de
var bazı konuları düzeltmek adına verilmiş. O maddede çok uğraştık, alt
komisyonda da bayağı bir noktaya geldi, hatta Yargıtayımızın raporunu da aldık
Meclis Başkanlığı aracılığıyla, oraya gelmişti.
Sayın Genç, o konuda elimizden gelen bütün dikkati gösterdik.
Tabii, böyle bir bireysel başvuru yetkisi de olduğu için hâliyle burada
düzenlenmesi gerekiyor ama buna rağmen, hâlâ sıkıntı varsa önergelerle
geliştirebiliriz.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evvela, Anayasa’nın ilk üç maddesiyle ilgili olarak ben bu
kürsüden çok konuşma yaptım “İlk üç maddede yer alan hususlar bu ülkede yaşayan
74 milyonun ortak paydasıdır.” diye de hep vurgu yaptım. Ben buna inanıyorum,
biz buna inanıyoruz.
Tabiatıyla, esas olan bu ilk üç maddede değişmez olarak kabul
edilen ilkelerin varlığının korunmasıdır. Ancak bazı kurumların, meslek
odalarının hazırladığı anayasalarda, anayasa taslaklarında bu özellikler
korunmakla birlikte yazılım hataları, vesaireler giderilmesi gerekçesiyle
farklı düzenlemeleri yapılmış. Ama biz, parti olarak da burada Türkçe kullanımındaki
yanlışlıklar, ifade bozukluklarına rağmen ilk üç madde hatta ben ifade ettim ki
beş maddeyle ilgili bir değişiklik düşünmedik, düşünmüyoruz. İlk üç madde,
bunları teminat altına alan 4’üncü madde, bir de Anayasa’nın 174’üncü
maddesiyle ilgili bizim yaptığımız çalışmalarda, kamuoyuna yaptığımız
açıklamalarda burada herhangi bir değişiklik düşünmediğimizi, bunun yerli
yersiz tartışmalara sebebiyet vereceğini ifade etmeye çalıştık. Ama Barolar
Birliğinin veya Odalar Birliğinin yaptığı çalışmalarda ilkeler korunmakla
beraber yazılım tarzıyla ilgili farklı değerlendirmeler var; bunu burada ifade
etmek istiyorum. Mühim olan, ilk üç maddedeki yazılı hususların hepimizin ortak
paydası olduğuyla ilgilidir.
İkincisi -kestirme olandan gideyim- bu 11’inci maddeyle ilgili
husus, biraz evvel ifade etmeye çalıştım, yani emeklilikleriyle ilgili husus
yirmi beş sene sonrayı ilgilendiriyor. Olması bakımından bir sakınca yoktu.
Bugünkü mevcut üyelerle ilgili bir düzenleme değil ama mademki böyle bir
eleştiri geldi -hani muhalefet partisine mensup arkadaşlarımız Komisyonda da
bunları dile getirdi- böylesi önemli bir tasarıyı sadece bir özlük haklarıyla
ilgili, bunu gündeme getiriyormuşçasına, mahkemeyi de zan altında bırakmamak,
bugün orada görev yapan değerli üyeleri bir zan altında bırakmamak adına biz de
önerge veriyoruz, o maddeyi çıkaracağız. Zannediyorum bir mutabakat burada
hasıl olmuş oluyor.
Şimdi, bir arkadaşımız… Herkes bilir ki ben siyaseti nezaket
içerisinde yapmaya çalışan bir arkadaşınızım. Yani burada kimseyi kırmak,
incitmek benim düşüncem değil. Kimseye bir şey öğretmek gibi bir niyetim de
olmaz. Ama neticede “Bu maddenin neden konulduğunun gerekçesine bakın.” bu
maksatladır. Dolayısıyla ben, netice itibarıyla, sorduğunuz bir soruya evvela
İç Tüzük hükmünü hatırlatarak… Kimseye bir şey öğretmiyorum ama dedim ki: “Size
saygımdan dolayı yine de bu konulardaki düşüncelerimi ifade edeceğim.”
Birbirimizi iyi anlamaya çalışalım. Bakın, bugün varız, yarın yokuz, tekrar
sokaklarda karşılaşacağız. Emin olun, burada böyle, birbirimize çok bağırdık,
çağırdık, sonra çoğumuz pişman olduk. Onun için, gelin, yapmayalım. En azından,
Meclisin şu son çalışma günlerinde, bu türlü, birbirimizi incitecek tavırlardan
kaçınırsak iyi olur diye düşünüyorum ve buna da en evvel kendim riayet etmeye
çalışıyorum. Yanlış yaparsam da özür dilerim, bu noktada bir şey yok.
Şimdi, Anayasa Mahkemesinin, bugüne kadar, neyi, nasıl gündeme
aldığı konusu zaten kurala bağlanmış bir husus. Şimdi, geçmişte de “Anayasa
Mahkemesi bazı davaları niye süratle karara bağlayamıyor?” tarzındaki
tenkitlere, eleştirilere karşılık, Anayasa Mahkemesinin yapısında bir
değişikliğe gitme ihtiyacı olduğu hep ifade edildi, bu değişiklikten evvel de
çünkü iş yükü fazla. Takdir edersiniz ki buradan çıkan hemen her yasa tabii
olarak Anayasa Mahkemesinin önüne götürülüyor, bunda bir şey görmüyorum ben ama
buna uygun da bir düzenleme yapmak söz konusu idi. Dolayısıyla, bazı davalar
belki daha kısa sürede karara bağlanması gerekirken bazı gecikmeler olmuş
olabilir ama bana verilen bilgi, Mahkeme, son üç yılda, bugüne kadar, Anayasa
Mahkemesinin kurulduğu günden bugüne kadar en çok karar verdiği son üç yıldır.
Demek ki Mahkeme de bu eleştirileri de dikkate alarak daha yoğun bir
çalışmayla… İnanıyoruz ki bu düzenlemelerden sonra buradaki beklenti de
karşılanmış olacaktır. Ve Mahkeme gündemi her hafta web sitesinden ilan
edilmektedir yani “Neyi görüşecek, ne zaman görüşecek?” bunları da kamuoyuyla
paylaşıyor. Bu da önemli bir husustur.
Ayrıca, Başkan ve üyelerinin görevlerinden doğan suçlar için
soruşturma açılması genel kurul kararına bağlıdır. Elbette bazı konulara
birileri karar verecek, burada da genel kurul öngörülmüş. İlanihaye bu da ucu
açık olacak değildir. Artık, en üst mahkemede görev yapan ve en üst kurul olan
genel kurulda, başkan ve üyeleriyle ilgili bir durum söz konusu olduğunda, bu,
orada karara bağlanmış olacaktır.
Diğer hususları zaten maddelerle ilgili konular geldiğinde
görüşeceğiz.
Ama, şimdi, bu raportörlerle ilgili, kırk beş yaş meselesi var.
Burada, Anayasa’nın metninde, bazıları için kırk beş yaş öngörülmüş, Anayasa
Mahkemesi raportörleri bakımından da böyle bir durum söz konusu olmadığı için
yapılan düzenlemede bize göre Anayasa’ya aykırı bir yanı da görmüyoruz, yapılan
düzenleme bu manada uygundur.
Şimdi, atama yapması: Tabiatıyla, şimdi, mahkeme başkanlarının bir
yargısal görevi var, bir de idari görevi var; aynen Yargıtay Başkanının olduğu
gibi, Danıştay Başkanının olduğu gibi. Nitekim, zaten kamu denetçiliğinde de
yargısal faaliyetlerin dışında olan konularla ilgili olarak kamu denetçilerine
başvurma imkânı getirdik. Bunun sebebi yapılan işlemlerde, idari görev olarak
yaptığı atamalarda hukuka aykırı bir yan varsa bu zaten yargı denetimine
tabidir. Yani Anayasa Mahkemesi Başkanının yaptığı bir tasarruf sebebiyle bir
hak ihlalinde bulunduğu iddiası varsa bunu idari yargıya götürebilecektir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yani bir bütünlük anlamında Hükûmette
olmayan bir yetkiyi bir mahkeme başkanına vermek…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Yargı
olunca zaten bazı konularda bir ayrıcalığı ister istemez oluyor bu manada. Ama
yargı denetimine tabidir, bu kendi içinde değil, Danıştaya gidecektir veya
onunla ilgili düzenlemelerde hangi yargı mercisi bakacaksa oraya gitme imkânı
var; dolayısıyla yargı denetimi dışında değil. Mühim olan burada idari iş ve
işlemlerden dolayı vatandaşın hukukunun korunabilmesi, bunun ilgili
mekanizmalarının geliştirilmesidir. Anayasa Mahkemesi de bunun dışında değil.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ayrıcalık tanınmış. Yargıtay Başkanında
böyle bir yetki yok.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, birinci bölüm üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Şimdi birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki
önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Birinci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinde yer alan “Bu
Kanunun amaç ve kapsamı” ibaresinden sonra, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile
verilen görevleri yapmak,“ ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 1. Maddesinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş Alim
Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Behiç
Çelik |
Mersin |
Amaç
Madde 1- (1) Bu Kanunun amacı; Anayasa Mahkemesinin yapısı,
görevleri, yargılama usûlleri, Başkan, başkanvekilleri ve üyelerinin seçimi,
disiplin ve özlük işleri ile raportörler, raportör yardımcıları ve personelinin
nitelikleri, atanmaları, görev ve sorumlulukları, disiplin ve özlük işlerine
ilişkin esasları düzenlemektir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önemli bir kanun görüşüyoruz. Gerçekten sistem açısından, sistemin
üç ayağından biri olan yargının en üst makamı olan Anayasa Mahkemesinin
teşkilat kanununu görüşüyoruz, müzakere ediyoruz. Yeterince müzakere edilip
edilmediği konusu milletimizin takdirinedir ama önemli bir kanun üzerinde
konuştuğumuz hususu, kesin ve net.
Değerli milletvekilleri, Türkiye devleti bir cumhuriyet ama
demokratik bir cumhuriyettir. Dolayısıyla demokrasinin olmazsa olmaz şartı
olan, sistemimizin temel özelliği olan kuvvetler ayrılığı konusunda yargı ile
yasamanın ilişkisi, yargı ile yürütmenin ilişkisi çok önemli stratejik bir
husustur, değerdir. Eğer sistemin çivisini çıkartmak veya bir kaosa sebep olmak
istiyorsanız bu üç kurum arasındaki ilişkinin ölçüsünü kaçırmak gerekir. Şimdi,
değerli bakanlar… Sayın Cemil Çiçek Bey ayrıldı ama burada sorular soruluyor.
Muhalefet partisinin grup sözcüleri çok önemli konuşmalar yapıyorlar, hatta
ağır konuşmalar yapıyorlar, çok ağır iddialar ifade ediyorlar. Mesela diyorlar
ki: “Yargı yürütmenin emrine girmiştir.” “Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
kendi yargısını kurmaktadır.” Bu kadar ağır itham ve iddiaların konuşulduğu bir
kanunun müzakeresinde maalesef, ne Genel Kurulun ne Sayın Komisyonun ne de
Sayın Hükûmetin bunları dikkate aldığını, önemli bulduğunu ve cevap verilmesi
gerektiği düşüncesinde olduğunu görmüyoruz.
Değerli milletvekilleri, bakınız, yirmi altı sayfalık, yetmiş yedi
maddelik bir kanun bu. İki muhalefet partisinin on sayfalık muhalefet şerhi
var. Ben tenzih ederim ama aranızda hiçbir sayın milletvekilinin, bu muhalefet
partilerinin muhalefet şerhini okuduğunu zannetmiyorum .
HASAN KARA (Kilis) – Okuduk Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Anayasa Komisyonu üyesi olduğunuz için
okudunuz Hasan Bey.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Hayır efendim…
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama burada çok ağır iddialar var. Bu
iddiaların cevabının burada verilmesi lazım, birbirimizi suçlayarak değil.
Sistemin temelleriyle ilgili bir yasa çıkartıyoruz, ortaya konan iddiaların
cevabı verilmediği takdirde, bu toplumun en önemli ortak paydası olan yargıyı
tartışılır hâle getirirsiniz.
Şimdi, Anayasa Mahkemesi, sistemin denge ve denetimini sağlayan
kilit taşı. Eğer bunun meşruiyetiyle ilgili toplum nezdinde bir tartışma alanı
yaratırsanız geleceğe hizmet etmiş olmazsınız. Geleceğin yaşayacağı kaos her
şeyden önce iktidarın sorumluluğundadır. Bu sebeple, ben… Özellikle, mesela bir
iddia var, deniyor ki: Burada bir yapılanma getiriliyor. Gerçekten, kanunun son
maddeleri ciddi yapılanma hususları da içermektedir, maddi hususlar
içermektedir, özlük haklarıyla ilgili şeyler içermektedir. Bunların tamamı Plan
ve Bütçe Komisyonunun konusu ama oradan geçmemiştir. Oranın raporu burada yok.
Dolayısıyla, sistemi bu türlü “Ben dedim oldu, ben istedim oldu.” diyerek, bir
de uzlaşma aramadan, sistemin bütünlüğüne itina göstermeden, bu türlü
zorlamalarla, parmak kaldırarak indirerek geçirdiğiniz takdirde, hele böyle
dönemin sonunda çok önemli konularda, çok önemli kanunlarda bu uzlaşma
hassasiyetini göstermeden, inadını, ısrarını göstermeden bu türlü düzenlemeleri
yaparsanız bence doğru yapmazsınız. Bizim bu önergede söylediğimiz hususun
gerekçesini Sayın Hocamın okumadığı kanaatindeyim. Amaç ve kapsamın birbirinden
ayrılması lazım. Ama Sayın Burhan Kuzu’nun “Katılmıyoruz.” diyerek bu önergenin
içeriğine bile bakmadığı kanaatindeyim.
Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, oylamadan önce bir yoklama talebi
vardır, onu yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Kart, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Tan,
Sayın Susam, Sayın Güner, Sayın Serter, Sayın Köse, Sayın Genç, Sayın Köktürk,
Sayın Öztürk, Sayın Özkan, Sayın Yalçınkaya, Sayın Hacaloğlu, Sayın Ergin,
Sayın Ağyüz, Sayın Aydoğan, Sayın Tüzün, Sayın Demirel.
Sayın milletvekilleri, yoklama için iki dakikalık süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 1. maddesinde yer alan “Bu
Kanunun amaç ve kapsamı” ibaresinden sonra, “Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile
verilen görevleri yapmak,“ ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 1’inci
maddeyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Hükûmet, yargı reformunun gerekçeleri
arasında yerindelik denetimi konusunu ısrarla dile getiriyor, yerindelik
denetiminin yargıya ait olmaması gerektiğini ifade ediyor, bu noktada yargının
yürütme organının yerine geçerek takdir yetkisini kötüye kullandığı anlamında
gerekçeler getiriyor. Esas itibarıyla bu söylenen doğru. Elbette yargı yürütme
organının yerine geçerek orada takdir yetkisini kullanmamalı yani hangi işlemin
tesis edileceğini, hangi yatırımın yapılacağını yargının kararlaştırmaması
gerekir. Bu noktada Hükûmetin değerlendirmesine katıldığımı ifade ediyorum
ancak yapılan bu değil, Türkiye’de yapılan bu değil, yargı artık yerindelik
denetimi yapmıyor, yargı sadece yasallık denetimini yapmak istiyor.
Bunu birkaç örnekle açıklamak istiyorum: Bakın değerli
milletvekilleri, hidroelektrik santrallerini Türkiye tartışıyor. Yargı şunu
demiyor: “Sen hidroelektrik santrali kuramazsın.” demiyor, “Bunun kararı
elbette Hükûmete aittir, bunun sorumluluğu Hükûmete aittir ancak hidroelektrik
santrali kurulurken bunun çevreye zarar verip vermediği, bunun çevreyle uyumlu
olup olmadığı, çevrede bir tahribat yaratıp yaratmadığı konusunda ben bilirkişi
incelemesi yaparım.” diyor, “Bu çünkü teknik bir konudur.” diyor, “Bunu önceden
kimse tespit edemez, bunu ancak bu işin uzmanları tespit edebilir, ben bu
yetkimi kullanmak istiyorum.” diyor.
Doğrusu da budur, bu noktada Hükûmetin bir teknik ekip gibi
uzmanlık gerektiren bir konuda değerlendirme yapmasını bekleyemezsiniz,
yargının yapmak istediği bu.
Yargı ne diyor? Yargı “TÜPRAŞ özelleştirmesini elbette
yapabilirsin.” diyor, “Ancak TÜPRAŞ özelleştirmesini Maliye Bakanının odasında
gece yarısı yapamazsın.” diyor, “Özelleştirmeyi yaparken aleniyet ilkesini
ihlal etme.” diyor, “Şeffaflık ilkesini ihlal etme.” diyor, “Serbest rekabetin
oluşmasını sağla.” diyor, “Kamunun yararına en uygun fiyatın oluşmasını sağla.”
diyor, “Sen bunu yapmıyorsun.” diyor, “Maliye Bakanının odasında gece yarısı
özelleştirme yaparken 400 milyon dolar bir soyguna yol açıyorsun.” diyor. Yargının
söylediği bu. Bunun yerindelik denetimiyle ne ilgisi var? Bu, yasallık
denetiminin ta kendisidir.
Peki, değerli milletvekilleri, sizler iktidar milletvekili olarak
yargının yasallık denetimini yapmasından, daha açık bir ifadeyle 400 milyon
dolar seviyesindeki hazine zararını korumasından herhâlde rahatsız olmazsınız?
Bunun aksi söz konusu olabilir mi? Hazinenin soyulmasına göz mü yumacaksınız?
Bunun neden cevabını… Bunun tartışmasını neden yapmıyorsunuz değerli
milletvekilleri? Bunları anlatmaya çalışıyoruz.
Şunu soruyoruz, diyoruz ki: Türkiye'yi iletişim bakımından,
güvenlik bakımından teslim alan Telekom özelleştirmesini neden
sorgulamıyorsunuz? Telekom ya da bir başka ifadesiyle “telekomisyon”
özelleştirmesini neden sorgulamıyorsunuz? Bu sizi rahatsız etmiyor mu? Bu
noktada yasallık denetiminin yapılmasına neden imkân vermiyorsunuz? Ne oluyor?
Bakın, “Telekom özelleştirmesinde Telekom’un yüzde 10 seviyesindeki kurumlar
vergisinin indirilmesiyle yani yüzde 30 seviyesinden yüzde 20’ye indirilmesiyle,
Telekom’un on yıllık vergi indirimiyle Türkiye'nin iletişimini, güvenliğini
sermaye yapısı belli olmayan bir firmaya, Hariri ailesine neden teslim
ediyorsun?” diyor yargı; bunu kamuoyu da soruyor, bunu halk da soruyor ama bunu
sizler sormuyorsunuz, sormak işinize gelmiyor. Anlatmaya çalıştığımız bu.
Bakın, Telekom özelleştirmesiyle birlikte sözleşmedeki hükümlere
rağmen Telekom’un gayrimenkulleri satılıyor değerli milletvekilleri, harıl
harıl ilanlar yapılıyor. O ilanlar yapılırken o gayrimenkullerin, o taşınmazların
Telekom’a ait olduğu bile gizleniyor. Bunlar sizi rahatsız etmiyor mu değerli
milletvekilleri? Bu yasallık denetimini kim yapacak? Bunun yerindelik
denetimiyle ne ilgisi var? O zaman, bu yasallık denetimini de yapmayacaksa
yargı, yargıya ne gerek var, yargıya ne ihtiyaç var? Bunları sorgulamayacak
mısınız? Ama bunları sorgulamamak noktasında kararlı olduğunuz anlaşılıyor…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA KART (Devamla) – Bunları biz anlatmaya devam edeceğiz
değerli milletvekilleri. İnanıyorum ki bir gün de olsa bunları vicdanınızda
değerlendireceksiniz, sorgulayacaksınız.
Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının “Tanımlar” başlıklı 2.
Maddesinin 1 numaralı fıkrasının ı) bendinde geçen “Mahkeme Genel Kurulu”
ibaresinin “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş Alim
Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Behiç
Çelik |
Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 2. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kart konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun Atilla Bey. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Evet, değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu bir
kez daha saygıyla selamlıyorum.
2’nci maddeyle ilgili önerge üzerinde görüş ve önerilerimizi ifade
etmek istiyorum. Hükûmet getirmekte olduğu yüksek yargıyla ilgili tasarılarla,
daha doğrusu, yargıyı yeniden yapılandırmaya yönelik tasarılarla, hep ifade
ediyoruz, doğrudan siyasi iktidara tabi olan bir yargı düzenini oluşturmak
istiyor, dikta yapılanmasını bu anlamda da kurumsallaştırmak istiyor. Bunu
yaparken de yine yargı ve yargıcın bürokratlaştırılmasına yönelik olarak 12
Eylül Anayasası’nın tamamlayamadığı misyonu, 1980’in tamamlayamadığı misyonu
Adalet ve Kalkınma Partisi bu anlamda da başarma noktasında ciddi bir mesafeyi
almış durumdadır.
Bunları somut örnekleriyle anlatmak istiyoruz. Aslında,
bürokraside yaratılan parti memuru, cemaat memuru yapılanmasının yargıda da hem
savcılar hem yargıçlar eliyle oluşturulduğunu, bu yapının tamamlandığını
görüyoruz. Böyle bir anlayış içinde yaratılan ve himaye edilen cumhuriyet
savcısı prototipini birkaç örnekle, birkaç somut örnekle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bu noktadaki endişelerimizi hiç olmazsa bu vesileyle Genel Kurul huzurunda
Türkiye kamuoyuyla paylaşmak istiyoruz.
Bakın, bu savcıların bariz vasıfları nedir değerli
milletvekilleri:
Bu savcılar, mülkiye müfettişlerinin Elâzığ Belediyesiyle ilgili
raporlarını işleme koymazlar ya da gelişmeleri kamuoyundan gizlerler.
Bu savcılar, Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili soruşturmada,
bilirkişi görevlendirmesi 4 Aralık 2007 olduğu hâlde, 3 Aralık 2007 tarihli
ısmarlama raporu soruşturmaya esas alırlar.
Bu savcılar, Silivri soruşturmaları kapsamında sürdürdükleri
soruşturmalarda Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili olarak maddi suç
bulgularını tespit ederler, 10 trilyonluk senedi tespit ederler, rüşvetin esası
olan defteri tespit ederler, bu maddi bulguları ilgili savcılık olan Kayseri ya
da Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına göndermezler.
Bu savcılar delilleri karartırlar, delillere müdahale ederler.
Bu savcılar, Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 250’nci maddesi kapsamında
kalan ve resen soruşturulması gereken, Hazine raporuna göre 1 milyar doları
aşan kömür yolsuzluğuyla ilgili rapor hakkında görevleri icabı resen soruşturma
yapmaları gerekirken, soruşturma izni prosedürünü işleterek bu soruşturmayı
sabote ederler.
Bu savcılar, Sayın Başbakanın da Şubat 2007 tarihinde gururla, çok
büyük bir kıvançla dile getirdiği ve sorgulamasını yapacağını ifade ettiği 50
milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili olarak harekete geçmezler çünkü
onu dile getiren Sayın Başbakan, sonradan, akaryakıt kaçakçılığını, bunu
kamufle etmek gereğini duyar. Bu savcılar, oradan gerekli mesajı alırlar.
Meclis Araştırma Komisyonu raporlarına rağmen, ortaya çıkan raporlara rağmen 50
milyar dolarlık akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili soruşturmayı açmazlar.
Bu savcılar ne yaparlar? Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulunun
hazırlamış olduğu, Adalet ve Kalkınma Partisi Rize Milletvekili hakkında, Ali
Bayramoğlu hakkında hazırlamış olduğu sahtecilik ve kaçak naylon fatura yoluyla
ihracat yapılmasına dair fezlekeyi “zaman aşımı işlemiştir” gerekçesiyle
ortadan kaldırdılar bu savcılar.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hangi savcı?
ATİLLA KART (Devamla) – Bu savcılar ne yaparlar? 22’nci Yasama
Dönemindeki nitelikli zimmet dosyalarını ve dolandırıcılık dosyalarını 23’üncü
Yasama Döneminde gelirler, ortadan kaldırırlar.
Bu savcılar…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Hangi savcı kaldırmış?
ATİLLA KART (Devamla) – Hangi savcının kaldırdığını da söyleyeyim:
Beyoğlu Savcısı. Bunları gayet iyi biliyorsunuz.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Neyi kaldırmış?
ATİLLA KART (Devamla) – Burada bu savcılar ne yaparlar biliyor
musunuz? Anayasa’nın açık hükmüne göre, bir milletvekili hakkında milletvekili
seçilmekle birlikte zaman aşımının duracağı sabit olmasına rağmen, Anayasa’nın
bu amir hükmüne rağmen, kalkarlar, o dosyayı ortadan kaldırırlar, takipsizlik
kararı verirler. Sorun nedir: Bu savcılar bu cesareti nereden alıyorlar, bu
cüreti nereden alıyorlar? Sorum budur. Bunun cevabını vermemiz gerekiyor. Bunun
cevabını vermeye hazır mısınız? Bu cesarete sahip misiniz? Hükûmete soruyoruz
bunu. Bunun cevabı neden verilmiyor? Hiçbir demagojiye fırsat verilmeden bunun
cevabının açık bir şekilde verilmesi gerekir değerli milletvekilleri.
Halka duyduğunuz saygı adına, milletvekili sorumluluğu adına biz
bunları anlatmaya, sorgulamaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, kürsüdeki konuşmacı
hakkımda yalan beyanda bulunmuştur. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Bayramoğlu.
X.- SATAŞMALARA
İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Rize Milletvekili
Bayram Ali Bayramoğlu’nun, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Toz çaylardan bahsetmedi? Nerede sataştı?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Efendim, benim ismim…
BAŞKAN – Sayın Genç, bahsetti, bahsetti. Ali Bey’in ismini
zikretti.
Buyurun efendim.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Sataşmayla değil, ismim
bahsedildiği için söz aldım.
Burada az evvel konuşma yapan arkadaşımız hiçbir mesnedi olmayan,
özellikle de müruruzamana uğrayarak dosyanın kaldırıldığıyla ilgili ve
işlevinde de hiçbir şekilde ne hayalî ihracat ne fatura konusu olan bir konuyu
gündeme getirerek benim hakkımda ileri geri, yanlış beyanlarda bulunmuştur.
Ben, kendisini hem savcıyla ilgili kullandığı ifadeler hem de kendimle ilgili
kullandığı ifadeleri ispata çağırıyorum. Öyle, ezbere konuşmayla olmuyor bu
işler. Esas burada konuşulması gereken, gündeme getirip burada defalarca
çeşitli önergeler vererek çok ortaklı holdinglerle ilgili söz alan sizler, aynı
zamanda o şirketlerin kendi vilayetlerinde vekilliğini yaptınız, avukatlığını
yaptınız ve onlar hakkında kendi lehlerine davalarını savundunuz. Şimdi,
burada, gelip onlarla ilgili ileri geri, önergeler vermek suretiyle
konuşuyorsunuz. Dolayısıyla, halka, böyle çamur atmak, ilgililere çamur atmak
suretiyle “At da izi kalsın.” şekliyle konuşmanız ne size yakışıyor ne de
hukukçuluğunuza yakışıyor.
Ben, sizi bu kullandığınız ifadelerin tamamını ispata çağırıyorum.
Hem hayalî ihracat işiyle ispata çağırıyorum hem müruruzaman konusuyla ilgili
ispata çağırıyorum. Tamamen incelenmiş, konu enine boyuna değerlendirilmiş ve
savcının kendi incelemesi sonucunda vermiş olduğu bir kararla bunun
soruşturulmasına gerek olmadığı hakkında karar verilmiştir. Sizin hakkınızda
doğru karar verenler doğru savcı olacak, başkalarının hakkında doğru karar
verince onlar siyasi kimliğe bürünmüş olacak! Böyle bir adalet anlayışınız mı
var sizin? Dolayısıyla, ifadelerinizi kullanırken lütfen dikkat ediniz ve ben
sizi, tekrar söz alacaksınız, ispata çağırıyorum.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının “Tanımlar” başlıklı 2.
Maddesinin 1 numaralı fıkrasının ı) bendinde geçen “Mahkeme Genel Kurulu”
ibaresinin “Anayasa Mahkemesi Genel Kurulu” şeklinde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına verilmiş olan önergemiz üzerinde söz
aldım. Bu vesileyle yüce kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, söz konusu önerge, tasarının 2’nci
maddesindeki tanımlarda geçen ve diğer tanımlardaki genel ifadeye uymayan bir
ifadenin düzeltilmesini amaçlamaktadır. Nitekim, bu tanımlarda, “başkan”
tanımında, “başkanlık” tanımında, “iç tüzük” tanımında, “kıdem” tanımında ve
“mahkeme” tanımında “Anayasa Mahkemesi” ibaresi açık olarak yer almakta iken
“Yüce Divan” tanımında “mahkeme” olarak ifade edilmiştir. Ya bu maddede
“mahkeme” tanımı en başta yapılıp diğerlerinde “Anayasa Mahkemesi” tanımı
“mahkeme” şekline dönüştürülerek bu maddenin düzeltilmesi lazım ya da bizim
önergemizde ifade ettiğimiz gibi diğer tanımlarda açıkça belirtilen “Anayasa Mahkemesi”
bu “Yüce Divan” tanımında da açıkça belirtilmesi lazım. O nedenle, bu teknik
bir düzeltme içerikli önergenin kabul edileceğini umut ediyorum.
Bunu açıkladıktan sonra, Sayın Cemil Çiçek Bakanımızın biraz
önceki genel konuşmaların arkasındaki sorularla ilgili ifadelerinden yola
çıkarak, bu Kabinenin en tecrübeli bakanı olarak hepimizin bildiği Değerli
Bakanımızın bu şekilde milletvekillerini âdeta terbiye edercesine, nasıl soru
sorulması gerektiğini onlara hatırlatırcasına ifadede bulunmasını yadırgadığımı
ifade etmek istiyorum. Bu yüce Meclisteki her değerli milletvekili, kendi seçim
bölgesinden millet iradesini arkasına almış ve buraya o milleti temsil etmek
üzere gelmiştir. Nerede ne konuşacağını, elbette ki Sayın Bakan kadar her
milletvekilimiz de çok iyi bilmektedir. O soru sorma hakkının İç Tüzük’ten ve
yasalardan gelen bir hak olduğunu hepimiz bilmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan ve toplam
26 maddenin yer aldığı Anayasa referandumu değişiklik paketinde, iki konuyla
ilgili, muhalefet partilerine mensup bizler ve birçok değerli milletvekili
endişelerini ifade etti ama iktidar partisine mensup siz değerli
milletvekilleri, bu 26 maddeden oluşan paketin iki ya da üç konusunu öne
taşıdınız ve millete bunun için oy vermeleri gerektiğini ifade ettiniz.
Bunlardan birisi, 12 Eylül darbecileri dâhil tüm darbecilerin yargılanacağı
yönündeki ifadenizdi. Burada, Sayın İsmail Bilen, şahsı adına konuşan değerli
milletvekili de ve Sayın Bakan da sorulara cevap verirken dedi ki: “Bu işi
yargı yapacak, dolayısıyla doğru olanı, yargının yapmasıdır.” Evet, doğrudur
ama referandum öncesinde “Biz, 12 Eylül darbecilerinden hesap soracağız.”
derken yargının işine karışılmıyor, şimdi, cevap verilmesi gerektiği zaman da
böyle bir ifadenin yargının işine karışılacağı yönünde açıklaması yapılıyor.
Bunu, yüce Meclisin ve aziz milletimizin takdirine bırakıyoruz. Dolayısıyla, o
gün bu söylemlerin yargının işine karışıldığı anlamına geldiğini bilmeyen bir
bakan veya bir milletvekili bugün bunu öğrenmişse çok büyük bir gelişmedir, biz
bundan sadece mutluluk duyarız.
Bir diğer konu: Bizler dedik ki, bu 26 maddelik pakette asıl
hedef, Anayasa Mahkemesi üyelerinin sayısını ve yapısını değiştirmek, artı,
yüksek yargı organlarının gerekli düzenlemelerle bugünkü hâlini değiştirmek
temel amaçlarıdır İktidarın. Burada bazı gizli amaçlar vardır ve bunu da Sayın
Başbakan bir televizyon konuşmasında “Açılım paketimizin önündeki engelleri
kaldıracağız.” şeklinde ifade etmiştir dedik ve nitekim, bugüne kadar yaşananlar
bunları doğrulamıştır. O günden bugüne geçen altı aylık süre içerisinde önce
HSYK değiştirilmiş, arkasından Danıştay ve Yargıtayda düzenlemeler yapılmış,
ardından Türk Ceza Kanunu’ndaki görevi kötüye kullanmayla ilgili düzenlemeler
değiştirilmiş, bugün de Anayasa Mahkemesinin yeni yapılanması gündeme
gelmiştir.
Dolayısıyla, ben bu vesileyle önergemize desteğinizi bekliyor,
tekrar saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 3 üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3. maddesinin 1 numaralı
fıkrasının (a) bendinin (a) ve (b) bendi olarak aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini, izleyen bentlerin de teselsül ettirilmesini arz ederiz.
a) Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas
açısından,
b) Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından,
Anayasaya aykırılığı iddialarıyla açılan iptal davalarına bakmak.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Behiç
Çelik |
Konya Isparta Mersin |
Alim
Işık Beytullah
Asil Hasan
Çalış |
Kütahya Eskişehir Karaman |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Atilla Kart konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Değerli arkadaşlar, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, burada, gerçekten, bir polemiğe tenezzül
etmeden, hamaset yapmadan, demagoji yapmadan, birtakım belgelere dayalı olarak,
bulgulara dayalı olarak Türkiye sorunlarını konuşma gayreti ve sorumluluğu
içindeyiz. Burada hiç kimseyi mahkûm etmek gibi bir saplantının içinde değiliz
çünkü biz yargı mercisi değiliz, bunun bilincindeyiz, bunun sorumluluğundayız.
Bakın, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarının Türkiye’de yaratmış
olduğu faşizan yapıyı, bu süreci dokuz yıldır yaşayan, bunu takip eden, bunu
gözlemleyen, bu konudaki kaygıları yaşayan bir milletvekili olarak, hep
birtakım belgelere dayalı olarak bu iddialarımızı, bu endişelerimizi sizlerle
paylaşıyoruz, paylaşmaya devam ediyoruz. Bunun en son örneğinin de yargı
mekanizması içinde savcılar ve aşama aşama yargıçlar düzeyinde geliştiğini
ifade ediyoruz. Bu çerçevede de yaratılan yargıç ve savcının
memurlaştırılmasının, bürokratlaştırılmasının örneklerini somut olaylarla size
anlatıyoruz. Yine bu çerçevede dile getirdiğimiz bütün bu olaylara yönelik
olarak, hepsi belgeye dayalı, rapora dayalı bu iddialara yönelik olarak hem suç
duyurularını hem Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna başvuruları yaptığımızı
da yeri gelmişken ifade ediyorum. Yani soyut ve karalamaya dayalı bir beyanın
içinde değiliz, buna hiçbir zaman tenezzül etmedik.
Bu çerçevede neyi dile getiriyoruz? Gümrük Müsteşarlığı Teftiş
Kurulu Başkanlığının 3 Aralık 2008 tarihli, 9 sayılı soruşturma raporuna göre
konuşuyorum, ezbere konuşmuyorum, soyut olarak konuşmuyorum. Nedir? Bu konuda
idari anlamda inceleme yapma noktasındaki en üst idari birimden söz ediyorum
değerli arkadaşlarım. Gümrük Müsteşarlığından daha üst bir birim var mı?
Hazırlamış raporunu milletvekiline yönelik olarak, “Burada sahtecilik var.”
demiş, “Burada hayalî ihracat var.” demiş ve bu raporu Beyoğlu Cumhuriyet
Başsavcılığına göndermiş. Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcılığı ne yapmış? Ortada
böylesine somut bir rapor, böylesine belgelere dayalı, yazışmalara dayalı,
resmî yazışmalara dayalı bu rapor üzerine Beyoğlu Cumhuriyet Başsavcısı ne
yapıyor biliyor musunuz? Diyor ki: “Ortada somut bir iddia yok, soyut bir iddia
var.” Ama neyse ki bu devletin, bu cumhuriyetin, onuruyla görevini yapan
memurları hâlen var. Hazinenin ilgili memuru, ilgili amiri itiraz ediyor. Ağır
ceza mahkemesi diyor ki: “Bu nasıl karardır? Milletvekili hakkında zaman aşımı
işlemez. Sen savcı olarak bunu bilmez misin? Savcı olarak bunu bilmemen mümkün
mü?” Ne yapıyor? O takipsizlik kararını ortadan kaldırıyor. Peki, burada tekrar
soruyorum, cumhuriyetin savcısı, devletin savcısı Anayasa’nın 83’üncü maddesini
bilmez mi değerli arkadaşlarım?
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hesabına gelmediği zaman bilmiyor.
ATİLLA KART (Devamla) – Bir milletvekili, milletvekili olduktan
sonra o milletvekili hakkında zaman aşımının işlemeyeceğini, zaman aşımının
duracağını bilmez mi? Bunu bile bile, Anayasa’nın bu açık hükmüne rağmen o
savcı Mayıs 2010 tarihinde yani ilgili milletvekilinin milletvekilliği devam
ederken nasıl olur da zaman aşımından dolayı takipsizlik kararı verir? Bunu
sorguluyoruz. Bunu sorgulamayacak mıyız? Bunun hesabını sormayacak mıyız? Bunu,
sizlerin adına sorguluyoruz. Bu noktada sizleri bilgilendiriyoruz. Olabilir,
bilginiz olmayabilir, her konuyu elbette takip etmek durumunda değilsiniz ama
şu bilgilendirmeye rağmen sizler hâlen bu bilgilendirmeyi yapan milletvekiline
yönelik olarak kendinizce birtakım istifhamlar yaratmaya yönelik olarak
cevaplar vereceğinize… Ona haddiniz de yetişmez, hiçbir şekilde o iddialarınızı
doğrulayacak bulguları ortaya getiremezsiniz ama nedir? Kalkın, benim dile
getirdiğim bu somut iddialar, belgelere dayalı savcılık dosyalarına ilişkin bu
somut iddialar hakkında bilgilendirme yapın diyoruz, sizden fazla bir şey
istemiyoruz. Kimseye bir iftirada bulunmuyoruz, kimseye bir isnatta
bulunmuyoruz değerli milletvekilleri.
Bunlar aslında münferit olaylar değil. Acı olan bu. Bu, genel bir
tablo hâline gelmiştir. Bizler bundan endişe duyuyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin
geleceği açısından bunları anlatmaya devam edeceğiz. (CHP sıralarından
alkışlar)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Çamur atıyorsun, çamur, çamur.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Bu bahsettikleri belgelerle ilgili
bir beş dakika sonra ikinci söz istiyorum efendim. Yalan ve yanlış beyanlara
ben de belge getirerek konuşacağım.
BAŞKAN – Şimdi, saygıdeğer arkadaşlarım, şunu ifade etmek
istiyorum: Şimdi, bu bir yargı konusudur, yargıya intikal etmiştir. Her
defasında bir milletvekili arkadaşımız…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Belge getireceğim efendim.
BAŞKAN – Şimdi, müsaade eder misiniz.
Tabii, bu, Anayasa’yla ilgili, yargıyla ilgili bir konu olduğu
için gündeme geliyor. Şimdi, her defasında bir arkadaşımız çıkıp cevap verirse
bu sürekli olarak gelir. Hem Sayın Kart hem Sayın Bayramoğlu, ikisi de
buradalar. O konudaki şeyleri hukuk zemini içerisinde çözmelerini rica
ediyorum. İç Tüzük’e dayanakları varsa onları tabii ki kullandıracağım.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önergenin oylamasından önce bir yoklama talebi var.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Tan, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Güner, Sayın Kart, Sayın Susam, Sayın Yalçınkaya, Sayın
Öztürk, Sayın Aydoğan, Sayın Serter, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın Köktürk,
Sayın Hacaloğlu, Sayın Seçer, Sayın Özkan, Sayın Coşkuner, Sayın Köse ve Sayın
Ergin.
Sayın milletvekilleri, yoklama için bir dakika süre veriyorum ve
yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usülleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 3. maddesinin 1 numaralı
fıkrasının (a) bendinin (a) ve (b) bendi olarak aşağıdaki şekilde
düzenlenmesini, izleyen bentlerin de teselsül ettirilmesini arz ederiz.
a) Kanunların, kanun hükmünde kararnamelerin, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün veya bunların belirli madde veya hükümlerinin şekil ve esas
açısından,
b) Anayasa değişikliklerinin ise sadece şekil açısından,
Anayasaya aykırılığı iddialarıyla açılan iptal davalarına bakmak.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çalış, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz 696 sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkındaki Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerine Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak vermiş olduğumuz önergeyi izah etmek üzere söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisimizi saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli arkadaşlar, tabii ki Anayasa Mahkemesinin teşkilat
yapısını ilgilendiren, görev ve yetkilerini ilgilendiren bir kanunun anlaşılır
olması çok önemlidir. Nitekim, önergemizle, bu maddenin tekniğe uygun ve daha
anlaşılır hâle gelmesi amaçlanmıştır.
Kıymetli arkadaşlar, gerçekten Anayasa Mahkememiz yüksek yargının
tartışmasız en üst kuruludur. Böyle bir kurulun tarafsızlığı, böyle bir kurumun
güvenilirliği, böyle bir kurumun vermiş olduğu kararların tartışılmaması, kamu
vicdanında mahkûm edilmemesi ve bunun, üstüne üstlük kamunun, halkın
ihtiyaçlarına cevap vermesi son derece önemlidir.
Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kadar önemli kurumlarla
ilgili düzenlemeler yapılırken toplumsal konsensüsü, toplumun bütün
kesimlerinin böyle kanun tasarılarının içinde kendini hissetmesini, temsil
edilmesini, görüşlerinin yer almasını önemsiyoruz. Fakat AKP’nin dokuz yıllık
iktidarı döneminde, maalesef, uzlaşma kültürü, anlaşarak, toplumun bütün
kesimlerini yansıtarak yasa çıkarma kültürü maalesef büyük zaafa uğramıştır. Bu
kadar önemli bir yasa tasarısının içerisinde ana muhalefetin görüşleri var mı?
Yok. Diğer muhalefet partilerinin görüşlerini yansıtma imkânı bulmuş mudur?
Yok. Verilen bir tek önerge kabul ediliyor mu? Yok. Mecliste temsil edilmeyen
partilerin görüşleri alınmış mı? Yok. Sivil toplum kuruluşlarının görüşleri
alınmış mı? Yok. Sevgili arkadaşlar, değerli milletvekilleri; o zaman,
kamuoyunda Anayasa Mahkemesi gibi bir kuruluşun bir siyasi partinin arka bahçesi
tartışmalarını nasıl önleyeceksiniz, bunu izah edebilir misiniz? Geçmişte
kendiniz “Şu kurum buranın arka bahçesidir, bu kurum buranın arka bahçesidir.”
diye şikâyet ediyorsunuz, bugün de devletin bütün kurumlarını kendi arka
bahçeniz hâline getirmeye çalışıyorsunuz.
Kıymetli arkadaşlar, iki yanlıştan bir doğru çıkmaz. Biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak sizlere diyoruz ki bu tür çok önemli
düzenlemelerde toplumun bütün katmanlarının, bütün siyasi görüşlerinin temsil
edilme, görüşlerini yansıtma imkânı olsun ki bu tür kurumlar milletin kendini
temsil etsin, hiç kimsenin arka bahçesi olmasın; yarın ilk gelen iktidar “Ben
neresinden başlayayım, ben neresini değiştireyim.” derdinde olmasın; bu
kurumlar tartışılmadan, kararları da tartışılmadan devam etsin.
Nitekim, kıymetli arkadaşlar, bu 3’üncü madde Anayasa Mahkemesinin
görevlerini, görev alanlarını düzenliyor. İç Tüzük’le ilgili düzenlemeleri de
nitekim burada itiraz edildiği zaman görüşme imkânı var ama maalesef AKP’nin bu
uygulamaları o hâle gelmiştir ki, İç Tüzük’ün istisnaları, maalesef, temel
kaide hâline gelmiştir. Öyle oluyor ki haftada 3 defa grup önerisiyle şuradaki
görüşme programını değiştiriyorsunuz. Sanki İç Tüzük’e uymamak Meclisin görevi
hâline geldi sayenizde.
Ben önergemize desteğinizi istirham ediyorum, saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesinin 1. fıkrasının
sonuna, “Bütçe her yıl sonunda Genel Kurulun onayına sunulur.” Cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 4. Maddesinin 2. Fıkrasının
metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin Konya Mersin |
Alim
Işık |
Kütahya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
arz etmeye çalıştığımız husus bu: Bazı konular, bazı kurallar, bazı kurumlar,
tartışmanın konusu yapılmamalı çünkü onlar toplumun malı, toplumun değeri, bir
toplumsal değere ulaşmış. O konularda, özellikle bu Mecliste, komisyonda ve
Genel Kurulda bir uzlaşma temin edilemezse o kuralların güvencesinde yaşayan,
ortak payda olarak o kuralların emniyetine sığınmış bu toplumu ayrıştırırsınız.
Bunu ısrarla söylüyoruz, yargı ve yargının en üst kurumu olarak
Anayasa Mahkemesinin, böyle, bir tartışma ortamında görüşülmesi, “Katılıyor
musunuz, katılmıyor musunuz?” sorgulamasıyla geçiştirilmesini gerçekten çok
talihsiz bir gelişme olarak görüyorum.
Bakın, bu Meclis ülkeyi ve toplumu ilgilendiren birçok konularda
partiler arasında çok ciddi uzlaşmalar temin etti, çıkması mümkün olmayan
kanunlar buradan çıktı. Kötü mü oldu? Yani bu toplumun önünde tartışarak,
ayrışarak bu topluma hizmet mi etmiş oluyoruz, yoksa yanlış mı yapmış oluyoruz?
Şimdi, buna örnek olarak söylüyorum, verdiğimiz önerge şu:
Anayasa’nın, getirdiğiniz kanunun... Sayın Bakan ve Sayın Komisyon Başkanını da
dinlemeye davet ediyorum. Bakınız, bu verdiğimiz önergeyle diyoruz ki…
Getirdiğiniz yasanın 4’üncü maddesinde “Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bütçeyle ilgili görüşmelerinde Mahkeme Genel Sekreteri hazır bulunur.”deniyor.
Ne mecburiyeti var değerli arkadaşlar? Genel Sekreter olmazsa Anayasa
Mahkemesinin bütçesi Genel Kurulda görüşülemeyecek midir? Böyle bir düzenleme
olur mu Sayın Kuzu? Yani malumun ilanını yasaya koyarak neyi çözmeye
çalışıyorsunuz? Diyoruz ki: Buna gerek yok. Kurumların bütçeleri Meclis Genel
Kurulunda görüşülürken o kurumun yetkilisinin görevlendirdiği kişi burada
bulunur. Bu bir kural. Böyle bir önerge veriyoruz. Ben inanıyorum ki Komisyon
Başkanı verdiğimiz önergenin gerekçesini hiç okumadı. “Katılıyor musunuz?”
“Katılmıyoruz.”
Değerli arkadaşlar, böyle kanun çıkartamazsınız. Böyle
çıkarttığınız kanun kanun olmaz. Bu devlet hukuk devletiyse ve Anayasa
Mahkemesi hukuku korumakla görevli bir toplumsal erkse, bunun kanununu
düzeltirken, bunun kanununu yaparken bu denli “ben yaptım, oldu; benim dediğim
doğrudur” inadında, ısrarında olursanız doğru yapmazsınız, bence akıllıca da
yapmazsınız. Israrla söylemek istediğimiz bu.
Anayasa Mahkemesi Genel Sekreteri, bu yaptığınız yasaya göre,
Sayın Kuzu, Genel Kurulda olmazsa Anayasa Mahkemesinin bütçesi görüşülmeyecek
midir?
ALİM IŞIK (Kütahya) – O gün hasta olursa ne olacak?
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Nasıl çözeceksiniz? Nasıl? Hasta olursa,
istifa etmiş olursa… Öyle yazmışsınız. Şimdi, bunu düzeltmek için muhalefet
partisi olarak Komisyonda görüşümüzü ifade ediyoruz, Genel Kurulda önerge
veriyoruz. Muhalefeti yok sayarak ortak aklı, demokrasiyi nasıl kuracağınızı
düşünüyorsunuz?
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, bakın, tekrar ediyorum, muhalefet
partilerinin muhalefet şerhinde çok ağır iddialar bulunmaktadır. Bu iddialar
yenilir yutulur iddialar değil. İddianın ötesinde ithamlar bulunmaktadır. Siz
bunları yok sayarak -bunların hepsi tarihe not düşülüyor- meşruiyetinizi, bu
Meclisin meşruiyetini, buradan çıkan kanunların hukuki meşruiyetini
sakatlıyorsunuz. Bunu ısrarla ifade ediyoruz, sürekli de ifade edeceğiz. Artık
sizin doğruyu yapacağınızdan aslında umudumuz kalmadı, sizi millete şikâyet
ediyoruz. Böyle, bu zihniyetle, bu anlayışla Türkiye'yi hukuk devleti
yapabilmeniz mümkün değil, Türkiye'yi Anayasa’yla yönetmek iddianızın hiçbir
geçerliliği bulunmamaktadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu düşüncelerle hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yarın Genel Sekreter buraya gelmezse
sorarım.
BAŞKAN – Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesinin 1. fıkrasının
sonuna, “Bütçe her yıl sonunda Genel Kurulun onayına sunulur.” Cümlesinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
bir hususu açıklayarak belirtmek istiyorum.
Sayın Şandır Komisyonumuzu suçlayarak okumadan “kabul etmiyoruz”
filan diye… Sayın Şandır, Komisyon üyemiz değilsiniz, ama Nevzat Bey bilir,
bunlar Komisyonda uzun uzun tartışıldı, doğru ya da yanlış bir sonuca varıldı,
her şeyi bilerek burada yapıyoruz.
Bu son önergeye de katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Niye reddediyorsunuz?
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kart, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART (Konya) – Değerli arkadaşlarım, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum ve 4’üncü maddeyle ilgili önerge hakkındaki görüş ve düşüncelerimi
sizlerle paylaşıyorum.
Değerli milletvekilleri, burada bir Türkiye fotoğrafını anlatıyoruz,
genel tabloyu anlatıyoruz, genel tabloyu anlatırken de somut olaylara temas
ederek bir yaratılan iklimi, bunun yaratacağı vahim sonuçları anlatıyoruz. Bu
çerçevede de, yargıç ve savcılar memurlaştırıldığı takdirde, hepimiz, toplumun
her kesimi bu dalganın altında kalır, toplum bundan telafi edilemeyecek büyük
zararlar görür, toplum buradan ayrışma sürecine girer. Bunu anlatmaya
çalışıyoruz, bunu izah etmeye çalışıyoruz.
Bu çerçevede de hiçbir milletvekilini kişisel olarak hedef almamız
söz konusu değildir ama milletvekili sorumluluğu adına, karşımızdaki
milletvekili de olsa gerçekleri halkımızla, kamuoyuyla paylaşmak bizim görev ve
sorumluluk anlayışımızın gereğidir. Bu çerçevede de yine bu gerçekleri
halkımızla, kamuoyuyla paylaşmaya devam edeceğiz.
Bu çerçevede şunu soruyoruz: Silivri soruşturmalarında
soruşturmanın gizliliğini ihlalden dolayı savcılar hakkında 4 bin civarında suç
duyurusu yapılırken Adalet Bakanlığı bu savcıları neden himaye etmek gereğini
duyar? Ve devamında da şu endişeyi yaşıyoruz: Basın tasarısıyla, basına yönelik
olarak af getirmeye yönelik tasarıyla aslında bu suç ilişkileri içinde olan bir
bölüm basın mensubunun özel olarak affedilmesinin yaratacağı vahim tabloyu
şimdiden anlatıyoruz, anlatmaya devam ediyoruz.
Şunu ifade etmiştik: Türkiye’de AKP İktidarıyla birlikte
oluşturulan bir savcı prototipinden söz ediyoruz. Bu kişiler, artık devletin ya
da cumhuriyetin savcısı değildir, hukuku korumak ya da maddi gerçeği tespit
etmek umurlarında değildir. Bu savcılar için yasal ve insani gereklilikler
görmezden gelinebilir, bu değerler ve kavramlar önemli değildir. Bu savcılar,
artık AKP’nin memuru olmuşlardır, Adalet Bakanlığının bürokratı olmuşlardır,
delillere müdahale ederler, delilleri yönlendirirler, delilleri karartırlar,
Kayseri Büyükşehir Belediyesi olayında olduğu gibi. Bu savcılar, 2802 sayılı
Hâkimler ve Savcılar Kanunu’nun 68 ve 69’uncu maddelerini mütemadi bir şekilde
ayaklar altına alırlar.
Değerli milletvekilleri, ancak, neyse ki, devletin bu savcıları
yanında, cumhuriyet ve demokrasiye inanan, gösteriş yapmadan, şov yapmadan
görevlerini yapmak kararlılığında olan sorumluluk sahibi savcıları da vardır.
Mağdurun hakkını koruyan, kimsesizlere sahip çıkan, haksızlığa uğrayanlara
sahip çıkan, kanunsuz emirleri uygulamayan, maddi gerçeği tespit etmeye çalışan
savcıları da vardır. Onlar, cumhuriyetin savcılarıdır. Onlar, devletin
savcılarıdır. Onlar, tüm yurttaşların savcılarıdır.(CHP sıralarından alkışlar)
Onlar, adaleti tesis etmeye çalışırlar. Onlar, kanunsuz emirleri uygulamazlar.
Bu savcıların bir bölümü demokrat geçinen AKP’nin gerçek yüzünü görüp, Türkiye
üzerinde oynanan büyük oyunu fark eden savcılardır. Bu savcılar, devletin ve
toplumun ayrışmasına göz yummazlar. Kendilerinin siyasi hesaplarla
kullanılmasını kabullenemezler.
Bunların dışında -ilk savcı tipinden söz ediyorum- kendilerini
yasaların ve hukukun üstünde gören, kanunsuz emirleri uygulamak suretiyle
meslekte bir yerlere gelmeyi hedefleyen bu savcılar hakkında elbette yasal
gereklilikleri, yasal başvuruları yapıyoruz, yapmaya devam edeceğiz. Nereye
yapıyoruz bunu? Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna yapıyoruz. Temsil
yeteneğinin genişlediği, kast yapısına tabi olmadığı, meslek mensupları
arasında ayrımcılık yapmayacağı, hâkim ve savcıların mesleki yetkinliklerine
göre değerlendirileceği, adaletin tesisine katkı sağlayacağı ifade ve iddia
edilen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna bu başvurularımızı elbette
yapacağız. Ama bu oyunu, bu takibi burada da bırakmayacağız. Çünkü, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun da maalesef bu oyunun bir parçası olduğunu görüyoruz.
Bunların hesabını, hiç kimse umutsuzluğu kapılmasın, 12 Haziranla birlikte,
halkın iradesiyle gündeme getirecek ve hesabını soracağız.
Genel Kurulu saygıyla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan “sicillerinin” ibaresinin “özlük dosyalarının”
şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ Yaşar
Karayel Hayrettin
Çakmak |
Yozgat
Kayseri
Bursa |
A.
Sibel Gönül M. Altan
Karapaşaoğlu Ali Bayramoğlu |
Kocaeli
Bursa
Rize |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının a
bendinin sonuna, “atama ve yükselmeleri” ibaresinin eklenmesini ve b bendindeki
“disiplin işleri” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart Kamer
Genç |
Mersin Konya Tunceli |
R.
Kerim Özkan |
Burdur |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 5. Maddesinin 2 numaralı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya
Isparta
Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin
Konya
Mersin |
Alim
Işık |
Kütahya |
(2) İçtüzük ve değişiklikleri Resmi Gazetede yayımlanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Çelik, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz
konusu 696 sıra sayılı Tasarı’nın 5’inci maddesi üzerine verdiğimiz önerge
üzerine söz aldım. Bu vesileyle hepinize saygılar sunuyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin çalışma esas ve
usullerini düzenleyen bu tasarıyla ilgili, tabii, geçmişe gittiğimiz zaman
görülmektedir ki, yirmi yedi maddeden oluşan 5982 sayılı Yasa’yla gerçekleşen
2010 yılındaki Anayasa değişikliği hükümleri, aslında Türk demokrasisine ve
özgürlüklere, millî iradeye vurulmuş en önemli darbelerden biri olarak
karşımıza çıkmaktadır. Çünkü bu Anayasa değişikliği yapılırken, değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan bir televizyon programında açılımdan
bahsederek, Türkiye'nin geleceğini karartan, yıkım projesi olan açılımdan
bahsederek bu Anayasa değişikliğinin açılımın önünü açacağını açıklıkla ifade
etmiştir ve ileri demokrasi konuşmalarıyla aslında demokraside ne ölçüde bir
gerilemeye yol açıldığı da artık bugün itibarıyla gün gibi ortadadır.
Özgürlüklerin alabildiğine kısıtlandığı, sendikal hakların daha fazla
kısıtlandığı ama âdeta toplu sözleşme hakkı veriyormuşçasına, tam tersine
bunları kısıtlayan, yok eden bir Anayasa değişikliği gerçekleşti. Burada
halkımızın iradesi sulandırıldı, zihinler karıştırıldı ve insanlara “evet”
dedirtildi, cami önlerine kadar propaganda yapıldı, camilerin içlerine kadar
girildi.
“Yargı reformu” adı altında yapılan bu düzenlemeler bize şunu
gösterdi: Artık, Anayasa Mahkemesinde bugün 17 tane yandaş bir yapı oluştu,
HSYK’da 22 tane yandaş yapı oluştu ve bu süreç âdeta bu referandumun bir sonucu
olarak karşımıza çıktı ve dendi ki halkımıza: “Avrupa Birliği kriterleri bunu
gerektiriyor.” Ve Avrupa Birliği kriterleri de şer amaçlar için alabildiğine
kullanıldı. 12 Eylülde “12 Eylül’le ilgili hesap soracağız.” dendi. Baktık, 12
Eylül’le ilgili hesap sorma değil, 12 Eylülcülerle kucaklaşan bir siyasal
iktidarın aktörlerini gördük. Evet, 12 Eylül deyince aklıma 2324 sayılı Yasa
geldi. 12 Eylül’ü yapan 5 general toplandılar ve bu Yasa’yı çıkardılar: Anayasa
Düzeni Hakkında Kanun. Ne diyor burada? “Yasama ve yürütme yetkisi 5 generale
aittir ve MGK Başkanı aynı zamanda Devlet Başkanıdır. MGK kararlarına karşı
yürütmeyi durdurma kararı verilemez, iptal kararı verilemez. MGK kararları
yasalarla çatışırsa MGK kararları yasadır, Anayasa’yla çatışırsa Anayasa’dır.”
diye bunu çıkardılar.
Şimdi yapılan, 5982’yle yapılan da aynı şey oldu. Burada
demokrasiye vurulan bu büyük darbeyi aklıselim sahibi iktidar partisi
mensupları da asla kabul etmemiştir, etmeyecektir. Onun için Türkiye, dünyada
bir yıldız gibidir, tektir. Bu ülke fevkalade önemli özelliklere sahip bir
ülkedir. Bu itibarla, bu ülkeyi yönetenler aymazlık içerisinde olursa bunu
uyaracak olan hepimiziz, bu Meclis. Bu Meclise pranga vurmaya çalışan,
yürütmeyi esaret altına almaya çalışan güçlere karşı birlikte mücadele
bayrağımızı yükselteceğiz.
Ben sözüme son verirken söz konusu önergemizin kabulünü diler,
hepinize saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar )
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 5. maddesinin 1. fıkrasının a
bendinin sonuna, “atama ve yükselmeleri” ibaresinin eklenmesini ve b bendindeki
“disiplin işleri” ibaresinin çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
Devlet Memurları Kanunu’na göre yapılıyor zaten atama ve yükselmeleri.
Dolayısıyla, bu gerekçeyle katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696
sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Evvela, Sayın Komisyon Başkanı, iyi dinle! Bak, Anayasa’nın
149’uncu maddesinin beşinci fıkrasında -fıkrayı okuyun- “Başkan ve üyelerin
disiplin suçları kanunla düzenlenir.” diyor. Bakın, okursanız… Siz buraya ne
getirmişsiniz? Başkan ve üyeler, raportörler ve raportör yardımcılarının
disiplin suçlarını iç tüzükte belirtiyorsunuz. İç tüzük, bir defa, Anayasa’ya
çok açıkça aykırı. Artık, bunu da herhâlde kabul edersiniz. Anayasa maddesinde
“Kanunla düzenlenir.” diyor, siz burada iç tüzükle düzenlemişsiniz. Herhâlde bu
gözden kaçmıştır. İnşallah bunu dahi kabul ederseniz.
Şimdi, değerli arkadaşlar, karman çorman bir taslak getirilmiş.
Bakın, şimdi “Amaç ve kapsam; Anayasa Mahkemesinin yapısı…” Aslında, kanun
tekniği bakımından “Anayasa Mahkemesinin yapısı ve görevleri” geçer.
Şimdi, bakın, bu kanunu düzenleme şekli şöyle olacaktı: Evvela
kuruluşundan bahsedecekti -yani 6’ncı madde- Anayasa Mahkemesinin kuruluşundan
bahsedecekti, ondan sonra -3’üncü maddeye göre de- görev ve yetkilerinden
bahsedecekti. Siz anayasa profesörüsünüz, evvela Mahkemeyi kuracaksınız, ondan
sonra görevlerini belirteceksiniz. Mahkemeyi kurmadan görevlerini belirtip de
ondan sonra Mahkeme kurulur mu? Bu hukuk tekniğine de aykırı ama maalesef
burada ne söylüyorsak tersini yapıyorsunuz. Bizim verdiğimiz önerge bence
Anayasa’ya tamamen uygundur. Aksi takdirde Anayasa’ya aykırı kanun
çıkarıyorsunuz.
Kaldı ki, iç tüzükte… Yani Anayasa yaparken yanlış yapmışız tabii.
Bana göre, iç tüzük düzenleme yetkisinin… Anayasa Mahkemesinin yargılama
usulünün kanunla düzenlenmesi lazım. Anayasa Mahkemesi nasıl kendi yargılama
usul ve esaslarını kendisinin yapacağı iç tüzükle belirler? Bu da yasama
yetkisinin doğrudan doğruya Anayasa Mahkemesine verilmesi anlamına gelir. Bence
de hatalı bir durum.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, bugün Ulusal Kanal ve İşçi
Partisinin… Bugün sabahleyin televizyonu dinlerken orada arama yapılıp da o
İşçi Partisinin Başkan ve üyelerinin içeriye atılmasının üçüncü yılı doluyor.
Türkiye’deki yargının durumuna bakın, Mustafa Balbay’la Tuncay Özkan’ın
tutuklanması aşağı yukarı iki buçuk sene oluyor. Şimdi bu insanlar çıkıyorlar,
mahkemede diyorlar ki: “Ya, bizim suçumuz ne? Bizim suçumuz neyse söyleyin.”
Bakın, sizler milletvekilisiniz, bu insanların feryadını dinlemek lazım. Üç
senede bir insanın suçu tespit edilmez mi arkadaşlar? Getirilmiş, uyduruk
belgeler konulmuş oraya. Mustafa Balbay’la Tuncay Özkan’a savcı diyormuş ki:
“Siz suçunuzu bilirsiniz.” Ya, neyse söyle. Böyle zulüm olur mu arkadaşlar?
Şimdi, Türkiye’de devri iktidarınızda yargı yargılılığını
kaybetti. Bakın, İstanbul Belediye Başkanınız hakkında, yaptığı ihalelerden
dolayı görevini suistimal ettiğine dair Danıştayın geçen sene, yani 2010’da
verdiği kararlar var. Bu, İstanbul Başsavcılığına Mart 2010’da tebliğ edilmiş.
Tam bir seneyi geçiyor fakat dava açılmıyor, savcılık soruşturma açmıyor, orada
gitmiş, bekliyor.
Şimdi, öyle keyfî bir iktidarsınız ki, mesela, geçen gün
arkadaşımızın birisi bir belge verdi, diyor ki: “25 Şubat tarihli Resmî
Gazete’de yayımlanan bir kararnameye göre, buğday ve yulafta gümrük vergisi
yüzde 136’dan sıfıra indirildi.” Yani bunu şey bilgi olarak söylüyorum. Buradan
kime bir rant sağlıyorsunuz? Trakya çiftçisi, Konya, Anadolu çiftçisi bundan ne
kaybediyor? Yani sizin işiniz gücünüz, milletin cebinden yandaşlarınıza, ne
zaman, kaç kuruş koparıp cebinize atmanın peşinde. Böyle bir devlet yapısı olur
mu, böyle bir devlet anlayış olur mu arkadaşlar? (CHP sıralarından alkışlar)
Ya şimdi, Burhan Bey, sen de Anayasa profesörüysen söyle,
Anayasa’ya nasıl aykırı kanun getiriyorsun kardeşim? Yani, doğru dürüst
incelememişsiniz. Çıkardığınız Anayasa’da kanunla düzenlenmesi öngörülen bir
şeyi siz nasıl iç tüzükle düzenliyorsunuz? Söyle o zaman, çık burada de ki…
Zaten kanun manun dinlediğiniz yok. Lideriniz dinlemiyor, Tayyip Bey
dinlemiyor. Tayyip Bey’in oğlunun bacanağının babasına İstanbul’da, İstanbul
Belediye Başkanı kendisine meslek edindirme kurslarında ihaleleri tercihen
veriyor ve 600 trilyon liralık ihale veriyor arkadaşlar, meslek edindirme
kurslarında. Bunları iki senedir dile getiriyoruz, müfettişleri tahkikata
göndermiyorsunuz, gümrüklerde soruşturma yapılmıyor. Artık rüşvet paylaşımında
aralarında ihtilaf çıkınca, ondan sonra dışarıya aksediyor. Ya, işte böyle bir
iktidarsınız.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, oylamadan önce bir yoklama talebi vardır.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Tan, Sayın Güner,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Kart, Sayın Köse, Sayın Genç, Sayın Öztürk, Sayın
Köktürk, Sayın Yalçınkaya, Sayın Serter, Sayın Aydoğan, Sayın Susam, Sayın
Öztürk, Sayın Hacaloğlu, Sayın Ergin, Sayın Coşkuner, Sayın Seçer.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, oylama için bir dakikalık
süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum:
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 5 inci maddesinin birinci
fıkrasının (b) bendinde yer alan “sicillerinin” ibaresinin “özlük dosyalarının”
şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; aslında prensip olarak önergenin dışında konuşmayı…
İSA GÖK (Mersin) – İmzanız var mı önergede?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Başkanlık Divanı kontrol ediyor
İsa Bey, merak etmeyin.
…doğru bulmuyorum, bugüne kadar da herhangi bir konuşma yapmadım
ancak burada gündeme getirilmiş olan bir konunun daha net ve açıklık
kazandırılması için, konuyu takdirlerinize sunmak için söz aldım.
Öncelikle, Sayın Kart’tan çok daha önce, Genel Başkan olmadan
evvel Sayın Kılıçdaroğlu da bu konuyla ilgili benim hakkımda burada konuşmalar
yapmıştı. Ben kendisine bu konuyla ilgili dava açtım, davamız devam ediyor
Üsküdar Mahkemesinde -çünkü farklı farklı yerlerde de konuşma yaptığı için- ama
dokunulmazlık meselesinden dolayı davamız bekliyor, inşallah dokunulmazlıklar
bittikten sonra orada da davamızı devam ettireceğiz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kaldıralım…
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – İkincisi, sizin bahsettiğiniz
gibi, devlet kurumlarının en üst mercisi teftiş kurumları değildir. Eğer siyasi
olarak bakıyorsanız, adli makamlardan, savcılıklardan, hâkimliklerden çok çok
daha fazla siyasallaşmış kurumlar neresidir diyorsanız, teftiş kurumlarıdır.
Teftiş kurumlarının gündeme getirdiği konular, medyaya intikal eden, gündeme
gelmiş olan konular bizim itirazlarımız çerçevesinde, böyle, çarşaf çarşaf
gündeme getirilmiş ve yazılmıştır, bunların hepsi o dosyaların içerisinde
vardır.
Ayrıca size söyleyeyim: Bu konu, benim üzerime ihdas edilen konu
toplam 600 bin dolarlık bir konudur. Sizin gündeme getirdiğiniz Beyoğlu
Mahkemesi bunun en sonucudur. Ben size ondan evvelki, aynı şekilde kovuşturmaya
yer olmadığına dair belgeleri gösteriyorum. Bakın, 2008 senesinde Çorlu Mahkemesi
aynı konuyla…
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Okunmuyor, okunmuyor, gösterme!
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yaptın mı yapmadın mı onu söyle!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Lütfen dinleyin, bilmeden
konuşmayın, dinleyin. Bakın ben burada sakin sakin dinledim, sizi de
bilgilendiriyorum.
Çorlu Mahkemesinin kovuşturmaya yer olmadığına dair belgesi, onun
üzerine yapılan itiraz çerçevesinde Tekirdağ 1. Ağır Ceza Mahkemesindeki
kovuşturmaya yer olmadığına dair belge, aynı konuyla ilgili Büyükçekmece
Mahkemesine yapılan Büyükçekmece Mahkemesinde ek kovuşturmaya gerek olmadığına
dair belge, aynı konuyla ilgili Beyoğlu Cumhuriyet Savcılığına yapılan itirazla
ilgili belge; bunların hepsinde…
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Demek ki böyle olaylar olmuş!
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Bize dağıt!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – İsteyene bütün belgeleri veririm
arkadaşlar, bizde öyle saklı gizli şey yok.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Bize ver!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bu belgelerin hepsinde hadisede
soruşturmaya gerek olmadığına dair gerekçe niçin çıkıyor biliyor musunuz? O da
şundan: Ben sanayicilikten gelen bir insanım.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Nereden gelirsen gel!
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Teknolojiyle uğraşıyorum,
teknolojik ürün üretiyorum ama teknolojiyi algılamaktan yoksun, uluslararası
alanda bu ürünü algılamaktan yoksun kişiler keyfî raporlar düzenlerse
Türkiye'nin adliyesinden böyle bunlar geriye dönerler.
MEVLÜT COŞKUNER (Isparta) – Ne yazıyor burada, ne yazıyor?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – Bunu özellikle belirtiyorum.
Dolayısıyla kararı bu mahiyette veren savcıları, ifadesinde “İhbar üzerine
girişilen tahkikat sonucunda toplanan delil, bilgi ve belgelerden, soyut iddia
dışında şüphelinin yüklenen suçu işlediğini gösterir dava açmaya yeter kanıt ve
emare bulunmadığı…” ifadesini kullanan bir savcıyı siz bir siyasi kimlikle
sorgulayamazsınız, yargılayamazsınız da.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi o savcı ne oldu? Şimdi o savcı
nereye geldi?
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – O zaman Türkiye'de her bu konuda
karar veren savcıyı ve hâkimi istediğiniz gibi yargılamaya kalkacaksınız.
Ama beni üzen bir noktayı sizle paylaşmak istiyorum. Bakın,
bunları adalet adına yaptığını iddia eden arkadaşlarımız, Türkiye'de benim
MÜSİAD Başkanlığı yaptığım dönemde çok ortaklı şirketler olarak para toplayan
firmalara haksızlık ve hukuksuzluk yaptığı için dava açıp onlara yönelik her
türlü uygulamayı yaptığım bir noktada burada bu konuları gündeme getiren
arkadaşlar, Türkiye’nin en çok sahtekarlığını yapmış, binlerce insanın parasını
toplamış ve o insanlara, karşılığında bir tek kuruş parayı vermemiş kişilerin
vekil avukatlığını yapan arkadaşlardır. Hangi adalet anlayışıyla onları
savundunuz? Kime karşı onları savundunuz? (AK PARTİ sıralarından alkışlar, CHP
sıralarından alkışlar [!]) Esas, eğer adalet olarak gündeme getiriyorsanız, bu
adalet konularını gelip burada açıklayın, o zaman topluma gerçek anlamda cevap
vermiş olursunuz, toplumu o zaman doğru anlamda bilgilendirmiş olursunuz;
yoksa, bana kişisel olarak gündeme getirdiğiniz her konuyu ben sonuna kadar
açıklamaya hazırım, yaptığımın da sonuna kadar arkasındayım. Ürettiğimle de
onur duyuyorum, gurur duyuyorum ve hâlâ da ihraç ediyorum. Eğer onu da
yapabiliyorsanız…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Devamla) – …benzer nitelikli bir ürün
yapabiliyorsanız, sizi de takdir ederim ve sizi de alkışlarım.
Teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bayramoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 6 üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (b) bendinde geçen "beş yıl süreyle" ibaresinin "beş
yıldır" şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ Yaşar
Karayel Azize Sibel
Gönül |
Yozgat Kayseri Kocaeli |
Recep
Yıldırım Hayrettin
Çakmak |
Sakarya Bursa |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin 2. fıkrasının b
bendinde yer alan “yapıyor" ibaresinin "yapmış" ibaresi ile
değiştirilmesini ve 2. fıkrasında yer alan "için" ibaresinden sonra
"kırkbeş yaşını doldurmuş olmak ve" ibaresinin eklenmesini, 2. fıkranın
c bendindeki "Kırkbeş yaşını doldurmuş" ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart Ali Rıza
Öztürk |
Mersin Konya Mersin |
R.
Kerim Özkan |
Burdur |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 6'ncı maddesinin 2 numaralı fıkrasının c
bendinin 3 numaralı alt bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif
olunur.
3) En az yirmi yıl Kamu hizmetinde fiilen çalışmış üst kademe
yöneticisi olmak
Faruk
Bal Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı |
Konya Mersin Konya |
Nevzat
Korkmaz Akif
Akkuş Alim
Işık |
Isparta Mersin Kütahya |
Mehmet
Şandır |
Mersin |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 696
sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 6’ncı maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, anayasalar, toplumsal mutabakata göre
ortaya çıkan ve ortak kanaatle oluşturulan toplumsal sözleşme metinleri
olmalıdır ancak 12 Eylül 2010’da yapılan değişikliklerde bu mutabakat maalesef
aranmamıştır. Dolayısıyla, üzerinde çok konuşuldu, çok tartışıldı ama bir dikte
anayasası olarak kabul etmek mecburiyetinde kaldık.
Anayasa’nın bir uzlaşma zemini oluşturularak değiştirilmesi
gerektiğini belirten Milliyetçi Hareket Partisinin teklifleri dikkate alınmamış
ve “açılım” adıyla yıkım projesinin hukuki zeminini oluşturmak, yargıyı
siyasallaştırmak amacıyla dayatmacı bir şekilde davranılmıştır. MHP bu Anayasa
değişikliğine usulden de esastan da bu yüzden karşı çıkmıştır; yoksa, durup
dururken “AKP bir anayasa teklifi getirdi, buna karşı çıkalım, iyi olur.”
mantığıyla hareket etmemiştir ancak maalesef birçok AKP’li arkadaşımız bunu
böyle değerlendirmiştir.
Tabii, buna karşı çıkışımız, belirttiğim gibi, terör örgütüyle
pazarlıklar yapılması, tek dil ve üniter yapının tartışılmasını meydana
getirmesiyle de yakından alakalıdır. 12 Eylül’den hesap sorulacak diye vatandaş
aldatılmış. Ne oldu? Görevi kötüye kullanmayı suç sayan maddeler değiştirilmiş
ve yargıda hesap vermenin önüne geçilmiştir, yani bu Anayasa, toplumsal
mutabakat olmadığı için belki de dünkü maddelerden daha çok kargaşanın ortaya
çıkmasına sebep olacak bir durumdadır diye belirtiyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 6’ncı maddesi, Anayasa
Mahkemesi üyesi olabilmek için gerekli şartları ortaya koymaktadır, ancak
burada dikkati çeken niteliklerden birisi, Anayasa Mahkemesi üyesi olabilmek
için gerekli olan yaş şartının yüksek yargı organlarından gelenler için ayrı,
yargı dışından gelen üyeler için ayrı düzenlenmiş olmasıdır. Diyoruz ki bu da
bir çifte standardın meydana gelmesine sebep olmaktadır ki bunun böyle olmaması
gerekir. Bu, Anayasa’nın ortaya koyduğu eşitlik ilkesine aykırıdır. Yargı
dışından gelen üyeler için aranan asgari yaş sınırı olan kırk beş yaşın tüm
üyeler için aranması bu eşitsizliği ortadan kaldıracaktır. Buna dikkatinizi
çekiyorum.
Günümüzde, vatandaş, AKP’nin her işinde maalesef hile aramaktadır.
Bunun bir sonucu olarak da bu üyeler arasında kırk beş yaşını doldurmamış
kişiler bulunabileceği veya kırk beş yaşını doldurmayan yandaşların Anayasa
Mahkemesi üyeliğine getirilebileceği endişesi bulunmaktadır. Ayrıca,
Anayasa’nın 146’ncı maddesine de bu ayrım aykırıdır çünkü Anayasa’da “…üye
seçilebilmek için, kırk beş yaşın doldurulmuş olması kaydıyla…” denmektedir,
ama burada biraz önce de belirttiğim gibi, Anayasa Mahkemesinden yahut yargıdan
gelenlerle dışarıdan gelenlerin farklı yaşlarda olmaları istenebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, anayasalar, yasama organı da dâhil olmak
üzere yürütme ve yargı erklerini bağlayıcıdır, yani tüm kurum ve kuruluşların
eylem ve işlemlerinin ve çıkarılan yasaların Anayasa’ya uygunluğunun tarafsız
ve bağımsız bir yargı organı tarafından denetlenmesi gerekmektedir. Ancak diğer
maddelerde yahut geneli üzerinde konuşan konuşmacılar da sık sık belirttiler.
Maalesef, yargının kalbi olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun
değiştirilmesi ile mahkemelerimizde görevlendirilecek olan hâkim ve savcıların
yanlı olabileceği ortaya çıkmış bulunmaktadır. Böyle bir yasanın çıkartılması
birtakım dayatmalar içermemelidir ancak ortaya koyduğumuz öneriler olumlu bile
olsa taraftar olmamanızdan dolayı çıkartılan yasalar dayatma yasalardır ve
vatandaşı aldatmaya yöneliktir diye düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesinin 2. fıkrasının b
bendinde yer alan “yapıyor" ibaresinin "yapmış" ibaresi ile
değiştirilmesini ve 2. fıkrasında yer alan "için" ibaresinden sonra
"kırkbeş yaşını doldurmuş olmak ve" ibaresinin eklenmesini, 2.
fıkranın c bendindeki "Kırkbeş yaşını doldurmuş" ibaresinin madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök (Mersin) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI HAYATİ YAZICI (İstanbul) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ali Rıza Öztürk konuşacak.
BAŞKAN – Buyurun Ali Rıza Bey. (CHP sıralarından alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama yöntemleri hakkındaki kanun
tasarısının 6’ncı maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, verdiğimiz önergeyle 6’ncı maddenin
(2)’nci fıkrasında “Mahkeme üyeliğine seçilebilmek için” ibaresinden sonra
“kırkbeş yaşını doldurmuş olmak ve” ibaresinin eklenmesini istiyoruz. Yine (b)
fıkrasında “görev yapıyor olmak” ibaresinin “görev yapmış” olarak
değiştirilmesini istiyoruz. (c) fıkrasında da “kırkbeş yaşını doldurmuş”
ibaresinin kaldırılmasını istiyoruz.
Bunu neden istiyoruz değerli milletvekilleri? Şimdi, Cumhurbaşkanının
Anayasa Mahkemesi üyesi olarak seçeceği raportörün hâlen görev yapıyor olma
şartı Anayasa’nın 146’ncı maddesinde yer almamaktadır. Kanunla sadece
raportörler için bu koşulun aranıp Cumhurbaşkanının aynı yöntemle doğrudan
kendisinin seçtiği üst kademe yöneticileri, birinci sınıf hâkim ve savcılar
için bu koşulun aranmaması haklı hiçbir nedene dayanmamaktadır. Eğer Anayasa
Komisyonu Başkanı bu laflarımızı dinlerse, demin itiraz ediyordu “okumuyorlar”
diye, okumadığı gibi bir de dinlemiyor Anayasa Komisyonu Başkanı! Bu nedenle,
Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır. Anayasa 146’nın üçüncü fıkrasının son
cümlesinde “…en az beş yıl raportörlük yapmış Anayasa Mahkemesi raportörleri
arasından seçer.” denilmektedir. Maddenin (c) bendinde, hâkimlik mesleğine alınmaya
engel bir hâlinin bulunmaması koşulu Anayasa’da öngörülen bir koşul değildir
Sayın Komisyon Başkanı. Bu koşulun aranması hâlinde 2802 sayılı Hâkimler ve
Savcılar Kanunu’nun 8’inci maddesi gereği hâkimlik mesleğine alınmak için
aranan hukuk fakültelerinden mezun olmak koşulunu taşımayan üst kademe
yöneticileri için Anayasa Mahkemesi üyesi seçilebilme olanağı ortadan
kalkacaktır. Bu durum, Anayasa’nın gerek sözüne gerekse amacına açıkça
aykırıdır. Nitekim, Anayasa’nın 146/5 maddesi üst kademe yöneticileri için
yalnızca yükseköğrenim görmüş olma şartını aramaktadır. Anayasa 146/5 diyor ki
Sayın Komisyon Başkanı: “…üst kademe yöneticilerinin yükseköğrenim görmüş ve en
az yirmi yıl kamu hizmetinde fiilen çalışmış…” parantez kapatıyoruz. Maddenin
6/2 fıkrasında yine, Yargıtay, Danıştay, Askerî Yargıtay, Askerî Yüksek İdare
Mahkemesi ve Sayıştay başkan ve üyeleri ile raportörler için kırk beş yaş
koşulunun aranmaması, buna karşılık, öğretim üyeleri, avukatlar, üst kademe
yöneticileri ve birinci sınıf hâkim ve savcılar için bu koşulun aranması,
Anayasa’nın 146’ncı maddesine aykırıdır. Zira, tasarıda bir yandan
Cumhurbaşkanının doğrudan seçtiği üyeler kategorisinde yer alan raportörler
kırk beş yaş koşulunun kapsamı dışında bırakılırken diğer yandan kurumlarca
gösterilen adaylar arasından seçilecek üyeler kategorisinde yer alan öğretim
üyeleri bakımından bu koşulun aranmamasının hiçbir haklı, makul, kabul
edilebilir gerekçesi bulunmamaktadır. Tasarıdaki düzenleme, bu hâliyle,
Anayasa’nın 146’ncı maddesinin sistematik bütünlüğünden çıkan anlamına tamamen
aykırıdır. Kırk beş yaş koşulunun seçilecek tüm adaylar için aranması gerekir.
Aksi takdirde, Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçtiği Baro Başkanı avukatların
kırk beş yaşını doldurması aranmayacak olmasına karşın Cumhurbaşkanınca
seçilecek avukatlar, kırk beş yaşını doldurmaları kaydıyla Anayasa Mahkemesi
üyeliğine seçilebileceklerdir. Maddenin anlamı belirlenirken sadece Anayasa
koyucunun öznel iradesi dikkate alınmamalı, Anayasa’nın sistematik bütünlüğü de
göz önünde bulundurulur.
Bu konuda son olarak 2010 Anayasa değişiklikleri sonrasında
yapılan seçimlerde Sayıştayın gösterdiği adaylar arasından seçilen kişinin
-Hicabi Dursun- seçildiği zaman kırk beş yaşını doldurmamış olması nedeniyle
Sayıştayda yapılan aday belirleme seçiminin Danıştay önünde haklı olarak dava
konusu yapıldığı hatırlanmalıdır diyorum.
Önergemizin desteklenmesini bekliyorum, hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısını arayacağım: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler…
Arkadaşlar, Genel Kurulda olmak yeterli değil, ellerimizi
kaldıralım da sayalım.
Karar yeter sayısı vardır, önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 6 ncı maddesinin ikinci
fıkrasının (b) bendinde geçen "beş yıl süreyle" ibaresinin "beş
yıldır" şeklinde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, gerekçeyi mi okutayım?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile hükümdeki anlatım bozukluğunun giderilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 7’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasının son
cümlesinin tasarı metninden çıkarılması arz ve teklif olunur.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin Konya Mersin |
Alim
Işık Beytullah
Asil |
Kütahya Eskişehir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart Ali Rıza
Öztürk |
Mersin Konya Mersin |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerinde verdiğimiz önergeyle ilgili söz
aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan tasarının 7’nci maddesi
Anayasa Mahkemesinin üyelerinin seçimine ilişkindir. Burada 2010 değişikliğiyle
Türkiye anayasal sistemine bir yenilik getirilmiş ve Anayasa Mahkemesi
üyeliğine Sayıştay Genel Kurulu ve baro başkanları tarafından gösterilecek
adaylar arasından Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından seçim yapılması
öngörülmüştü değişiklikten sonra Anayasa’nın 146’ncı maddesinin birinci
fıkrası. Buna karşın, Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından yapılacak
seçimlerde ikinci ve üçüncü tur oylamalarda eşitlik olması durumunda sürecin
nasıl devam edeceği konusunda Anayasa’da bir belirsizlik mevcut idi. Nitekim,
geçtiğimiz günlerde bu Mecliste Sayıştay Genel Kurulunun gösterdiği adaylar
arasından yapılan seçimlerde ikinci turda 2’nci ve 3’üncü sıradaki adaylar eşit
oy almış ve bir sonraki tura kalacak son 2 aday belirlenememiş ve bu konu Genel
Kurulda tartışmalara neden olmuş, 7/10/2010 tarihli gazetelerde de “Yeni Anayasa
Mahkemesi ilk üyesi eşit oy kriziyle seçildi.” şeklindeki haberlerle gündemde
yer almıştı. Bu da Adalet ve Kalkınma Partisinin kendi hukukunu yaratmak için
alelacele getirdiği Anayasa tasarısındaki beceriksizliğinin ilk örneğiydi.
Şimdi, bundan sonra, bu tasarıda, bu şekilde eşit oy ihtimaline
binaen, eşitlik bozulana kadar oylamanın devam edeceği ifade edilmektedir. Bu
getirilen tasarının 1’inci fıkrasının son cümlesi ile “İkinci ve üçüncü tur
oylamalarda oyları eşit olan adaylar arasında eşitlik bozulana kadar oylama
tekrarlanır.” ibaresi getirilmektedir.
Bize göre, bu düzenlemeyle, milletvekillerine, sürecin devamı
adına, tercihlerinden vazgeçip bir başka adaya oy vermesi dayatılmaktadır. Oysa
eşit oy alan adayların her birinin bir diğer tura kalması biçiminde bir
uygulama daha sağlıklı olabilirdi Sayın Komisyon Başkanı. Dolayısıyla, anılan
hüküm bu gerekçeyle yanlıştır. Kaldı ki sürecin devamı adına adayların
tercihlerinden vazgeçip bir başka adaya oy vermesi dayatması hem özgür
milletvekillerine yakışmamaktadır hem de AKP’nin ileri demokratik düzeniyle
uyum içerisinde değildir. İleri demokrasiye aykırıdır bu, bu nedenle de bu
savunulamaz bir durumdadır.
Anayasa Mahkemesinin karar alma nisabı ve usulüyle ilgili de
referandumdan sonraki süreçte yaşanan diğer bir sorun ise mahkemenin
nisaplarına ilişkin olarak yaşanmıştır. Değişiklikten sonra mahkemenin YÖK
kontenjanından gelecek üyenin seçilmemiş olmasından dolayı veya bu üyenin
seçimi ihtimalinde dahi çeşitli sebeplerle mahkemenin çift sayılı toplantı
nisabında nasıl kararlar alacağı sorusu eşit oy ihtimaline binaen cevapsız
kalmıştır. Tasarı bu konuyu açıklığa kavuşturma eğiliminde olmakla birlikte
getirilmek istenen düzenlemenin yeterliliği tartışma götürür durumdadır, şöyle
ki: Tasarıya göre de Anayasa Mahkemesinin görevlerinin büyük bir kısmını
yapacak olan genel kurul, Başkan ve en az 12 üyeyle bireysel başvuruları karara
bağlayacak olan 7’şer kişilik iki farklı bölümün her biriyse bir başkan vekili,
dört üyeyle toplanabilecektir.
Yine tasarıya göre, üyelerin çekimser oy kullanması imkânı
kapatılmış, eşit oy durumunda Başkanın oyu yönünden karar alınacağı
düzenlenmiştir. Ancak bununla beraber Başkanın toplantıya katılamaması
durumunda eşit oy sorununun nasıl çözüleceği ve komisyonlarda eşit oy çıkması
durumunda eşitliğin nasıl çözüleceği konusunda bir açıklık getirilmemiştir. Bu
konudaki açık düzenleme eksikliği olası yeni tartışmalara neden olacaktır.
İşimiz gücümüz sizin getirdiğiniz bozuk, gerçekten hukuk yapma
tekniğine, Anayasa yapma tekniğine aykırı hükümleri tartışmakla geçmemeli Sayın
Komisyon Başkanı. O nedenle hem Anayasa’ya aykırı hem hukuk yapma tekniğine
aykırı bu maddenin madde metninden çıkarılmasını istiyoruz, önergemizi
desteklemenizi istiyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısının 7’nci maddesinin 1 numaralı fıkrasının son
cümlesinin tasarı metninden çıkarılması arz ve teklif olunur.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Asil konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın Asil, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; sözlerime başlarken yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bugün, hayatın baharında, kırk sekiz
yaşında, bu ülkeye hizmet için milletvekili olarak, belediye başkanı olarak
hizmet kervanına katılmış bir milletvekili arkadaşımızı, Hamza Yanılmaz’ı
kaybettik. Allah rahmet eylesin. Kederli ailesine, çocuklarına, Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubuna, milletimize başsağlığı diliyorum. Ruhu şad olsun.
Değerli milletvekilleri, kimden ve nereden gelirse gelsin,
milletin huzur ve refahı, emniyeti için görev yapan güvenlik görevlilerimize
yönelik menfur saldırıları nefretle kınıyorum. Bu işin buralara kadar gelmesine
sebep olan tüm sorumluları milletimize şikâyet ediyorum. 12 Haziranın teröre ve
teröriste kucak açan politikalar izleyenlere ders verilmesine vesile olacağını
umuyorum. İçişleri Bakanını da göreve davet ediyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün çok önemli bir yasa
tasarısını görüşüyoruz, Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nı ele alıyoruz. Demokrasimizin yaşayabilmesini,
yaşayan demokrasinin kalitesinin en üst düzeye ulaşabilmesini sağlayacak en
önemli anayasal kurumumuz Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nı çıkaracağız.
Bu yasa ile kurulacak Anayasa Mahkemesine daha işin başında şüphe
ile bakılmaktadır. Buna hakkımız yok. Böylesine önemli bir anayasal kurumu
doğmadan öldürmeye ne hakkımız var. Bu kurumda çalışanlara yandaş gözü ile
bakılmasına, böyle bir algı yaratılmasına bu yüce Parlamento müsaade
etmemelidir.
Değerli milletvekilleri, bizim demokrasimizde yasama ile yürütme
iç içe geçmiş durumda. Dört yıla yakın süredir milletvekiliyiz, burada
iktidarın istemediği, olur vermediği bir yasayı gündeme taşıyabildiniz mi?
Komisyon çalışmalarında Sayın Bakan muhalefet milletvekili olarak bizim
verdiğimiz önergeye lehinde oy kullanan milletvekillerine “Siz de mi evet
dediniz.” diye efelenmedi mi? Vicdan sahibi hiç kimse bizim demokrasimizde
yasamanın yürütmeden bağımsız hareket ettiğini söyleyemez. Hâl böyle iken
çıkarılan yasaların Anayasa’ya uygunluğunu, tarafsız ve bağımsız bir yargı
organı tarafından denetlenmesi, şayet varsa Anayasa’ya aykırılıkların da
düzeltilmesi icap eder. Bunu da yapacak olan Anayasa Mahkemesidir. Anayasa
Mahkemesine bugünden şüphe ile bakılırsa bunu nasıl sağlayabileceğiz?
Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızın 148’inci maddesi Anayasa
Mahkemesinin görev ve yetkilerini belirliyor. Bu görev ve yetkilerden biri de
Yüce Divan yetkisidir. Anayasa Mahkemesi Cumhurbaşkanını, Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanını, Başbakanı, Bakanlar Kurulu üyelerini, yüksek mahkeme başkanı
ve üyelerini görevleriyle ilgili suçlardan dolayı Yüce Divan sıfatıyla
yargılar. Yüce Divan sıfatı taşıyan Anayasa Mahkemesine bugünden şüpheyle
bakılırsa bu yargılamaların güvenilirliğini nasıl sağlayacağız?
İşte, bütün bu nedenlerle bu tasarının tekrar gözden geçirilmesini
umuyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
8’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 3 numaralı
fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif Akkuş |
Mersin Konya Mersin |
Alim
Işık Şenol
Bal |
Kütahya İzmir |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 8. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını
arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI HAYATİ YAZICI (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Atilla Kart, buyurun.
ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
8’inci maddeyle ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinin kuruluşuyla ilgili bir
tasarının görüşmeleri esnasında doğal olarak, kaçınılmaz olarak adalet
kavramını da tartışıyoruz. Adalet kavramının niteliğini, siyasi parti
gruplarının adalet kavramını nasıl uyguladıklarını, nasıl değerlendirdiklerini
genel bir çerçevede değerlendiriyoruz. Bu, aslında, zaten bizim görevimizin
kaçınılmaz bir parçası. Bizim sorumluluğumuzun gereği olarak bunu tartışmamız
gerekiyor.
Şimdi, böyle bir tartışma yapılırken, bir değerli milletvekili,
açık bir şekilde de ifade etmeden, kendince, şahsıma yönelik olarak birtakım
müphemiyet, birtakım karalamalar ifade etme girişiminde bulundu. Peki, benim
hakkımda bir iddianame var mı, bir fezleke var mı, bir ağır ceza mahkemesi
kararı var mı, mesleki anlamda yapılan bir soruşturma var mı, bir disiplin
araştırması var mı? Varsa getir gündeme. Şimdi, böyle bir soruşturma yok çünkü
olmayan bir şeyi ileri sürmek, ortaya getirmek mümkün değil.
Şimdi, söylediğiniz holdinglerin yönetiminde görev yapan 10’larca
AKP milletvekili var. Holdinglerin soygununa yönelik olarak yaratılan, yurt
dışından yaratılan mağduriyetlere yönelik olarak 2003 Ocağından bu yana
mücadele eden kim, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu değil mi? Engelleyen kim, siz
değil misiniz? Yıllardır yurt dışında sömürülen o insanlarımızın
mağduriyetlerinin giderilmesine yönelik olarak tek başına mücadele eden
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu ama bunun karşısında her türlü direnmeyi yapan
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu. Bunları yıllardır yaşıyoruz.
Bu nasıl oluyor? 1997 yılında başlayan, ta Dortmund’da Vestfalya
eyaletinde Mayıs 2007’de Recep Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanı, Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Melih Gökçek’in ve Yimpaş ve diğer
holding yetkililerinin katıldığı o toplantıyla temelleri atılan bir sömürü
düzeninden söz ediyorum. Orada ne yapıldı? O yurt dışındaki insanlarımız mağdur
edildi, sömürüldü. O kaynak kurudu, sıra neye geldi? Deniz Fenerine geldi. E,
bunu da engelliyorsunuz. Siz onun için iktidar olarak ve AKP Grubunun önemli bir
bölümünü kastederek söylüyorum, cürmümeşhut hâlindesiniz, suçüstü hâlindesiniz.
(CHP sıralarından alkışlar)
Şimdi, böyle bir değerlendirmenin sonucunda şunları ifade etmek
gerekiyor: Geldiğimiz noktada neyi görüyoruz? Vicdanların nasırlaştığı bir
adalet duygusunu görüyoruz. Birileri hakkında iddianame yok, mesleki soruşturma
yok, kalkıp ona karalama yapma cesaretinde, cüretinde bulunacaksınız; öbür
taraftan iddianame var, ağır ceza mahkemesi kararı var, Meclis araştırma
raporları var; bunları engelleyeceksiniz, bunları yok varsayacaksınız, ondan
sonra gelip burada ahkâm keseceksiniz. Bu nasıl bir adalet duygusudur, bu nasıl
bir vicdan duygusudur? Bu, vicdanların nasırlaştığı bir adalet duygusu değil
midir değerli milletvekilleri? Bunları konuşma cesaretini nasıl
görebiliyorsunuz? Gerçekten bunu izah etmek, bunu anlatabilmek mümkün değil.
Şimdi, tabii, talihsizlik şurada: Gümrük Müsteşarlığına yönelik
olarak birileri kalkıyor, burada karalama getiriyor, ilgili bakan da orada
seyrediyor. Sayın Bakan, bunun cevabını benden önce sizin vermeniz gerekir.
Gümrük Müsteşarlığı sizin uhdenizde, sizin sorumluluğunuzda görev yapan bir
birim değil mi? Sonra, biz neyi tartışıyoruz? Gümrük Müsteşarlığının ya da
diğer bir kurumun raporun içeriğini tartışmıyoruz. Anayasa’nın 83’üncü
maddesini ayaklar altına alan bir cumhuriyet savcısının eylemini tartışıyoruz.
Bir cumhuriyet savcısı Anayasa’nın 83’üncü maddesindeki o amir hükmü nasıl
ayaklar altına alır, nasıl görmezden gelir; bunu tartışıyoruz.
Siz suçlusunuz demiyoruz, sizin hakkınızda bir iddianame var
diyoruz. Sizin hakkınızdaki o iddianamede takipsizlik kararı verilmiş, ağır
ceza mahkemesi onu kaldırmış diyoruz. Bir cumhuriyet savcısı, bir milletvekili
hakkında, milletvekili seçildikten sonra zaman aşımı işlemeyeceğini bilmez mi,
diyoruz. Siz bunun cevabını vermek durumundasınız. Bunun ötesindeki
açıklamalarınız karalama yapmaktan, demagoji yapmaktan öteye gitmez. Bunları
daha fazla gizleyemezsiniz. Güneş balçıkla sıvanmaz değerli milletvekilleri.
Genel kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kart.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Evet, oylamadan önce bir yoklama talebi vardır. Yoklama
talebini yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Emek, Sayın Süner, Sayın
Aslanoğlu, Sayın Kart, Sayın Köktürk, Sayın Ali Rıza Öztürk, Sayın Köse, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Serter, Sayın Aydoğan, Sayın Susam, Sayın Özkan, Sayın
Coşkuner, Sayın Harun Öztürk, Sayın Hacaloğlu, Sayın Ergin, Sayın Seçer, Sayın
Taner.
Sayın milletvekilleri, yoklama için bir dakikalık süre veriyorum
ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 8. Maddesinin 3 numaralı
fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Evet, Sayın Bal, buyurun.
ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 8’inci maddesi için vermiş
olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum ve yine Hakk’ın rahmetine kavuşan 23’üncü Dönem AK PARTİ
Elâzığ Milletvekili Hamza Yanılmaz Beyefendiye Allah’tan rahmet, kederli
ailesine başsağlığı dilerim.
Sayın milletvekilleri, ilk önce Türkiye Büyük Millet Meclisine
dayatılarak, daha sonra millet kandırılarak Anayasa değişiklik paketini 12
Eylül 2010 tarihinde geçirdiniz ve bu değişiklikle PKK açılımı olan yıkım
projesine hukuki zemin oluşturuldu, yargı büyük oranda siyasallaştırıldı. Bu
değişiklikler ve süreçte, terör örgütü ile Hükûmet kurumları arasında yapılan
görüşmeler ve pazarlıklar iyice netleşti. Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay
ve HSYK’da yapılan yapısal değişiklikler ve atamalar, anayasal kurumların ve
yargının nasıl siyasallaştırıldığının ispatı olarak meydandadır.
Referandum öncesi, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bütün
söylediklerimiz bir bir gerçekleşmektedir. Artık, Anayasa’mızın değiştirilemez
hükümleri arasında yer alan tek dil, tek bayrak, üniter ve millî devlet, malum
çevreler, AKP yandaşları, yazar çizerler tarafından, etnik bölücüler tarafından
tartışmaya açılmaktadır. Kısacası, terör örgütünün talepleri meşru olarak
görülmeye ve gösterilmeye başlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, Anayasa’ya sadakat ve bağlılık ile hukuka
ve demokratik devlet işleyişine saygı prensibi 2002’de AKP iktidara geldiğinden
beri maalesef ayaklar altındadır.
Bu tasarıda, Anayasa Mahkemesi üyelerinin yemin metninden
“Anayasaya sadakatten ayrılmayacağıma” ibaresi “koruyacağıma” şeklinde
değiştirilmiştir. Korumak ile sadık kalmak farklı yükümlülükleri ifade eder.
Yine “Büyük Türk milleti önünde” ibaresi de ilk taslakta
çıkarılmış olup daha sonra, seçimler göz önüne alınarak bundan vazgeçilmiş,
aynı zamanda Milliyetçi Hareket Partisinin komisyondaki ısrarı tekrar “Türk
milleti” kavramının metne konmasıyla sonuçlanmıştır.
Sayın milletvekilleri, AKP’nin referandum sonrası öncelikli
gündemi yeni Anayasa idi. Seçim tarihi yaklaşmasına rağmen, yeni Anayasa lafzı
hiç ortada yok.
Sayın milletvekilleri, İmralı canisi avukatları vasıtasıyla
görüşlerini açıkladı geçenlerde, devletin ciddi ve önemli kurumlarıyla yaptığı
görüşmeden söz etti, pratik öneriler aşamasına geldiğini açıkladı ve ekledi
“Diyalog ve müzakere yöntemine şans veriyoruz. Bu yöntem pratikleşirse 2011
çözümün geliştiği yıl olacak.” dedi.
Yine Neçirvan Barzani yani KDP’nin iki numaralı adamı iki gün önce
mülakat veriyor açılım sürecinin tıkanmasıyla ilgili “Şu anda bu kapı
kapatılmış olsa bile geçici olarak kapatıldı, seçimlerden sonra tekrar
açılacak.” ve Neçirvan Barzani Başbakan Erdoğan’a bu konuda yardım edilmesi
gerektiğini söylüyor.
Türk milleti bilmiyor ama İmralı canisi ve Neçirvan Barzani
seçimlerden sonra AKP’nin Türkiye’de ne yapacağını biliyor sayın milletvekilleri.
Siz de bilmiyorsunuz yeni Anayasa’da ne var, Başbakanınız ve bazı AKP
yöneticileri biliyor. Ama biz söyleyelim, Başbakanın hayalinde ve hedefinde,
eğer seçim sonrası yüksek oyla gelirse rejimi değiştirmek var, başkanlık
sistemine geçiş var, federal sisteme geçiş var, Anayasa’nın 66’ncı maddesini
değiştirerek Türk kimliğini çıkarmak var, İmralı canisine ilk önce ev hapsi,
daha sonra genel af var.
Değerli milletvekilleri, ya olduğunuz gibi görünün ya da
göründüğünüz gibi olun.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
9’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. Maddesinin 1 numaralı
fıkrasıyla düzenlenen tırnak işareti içerisindeki ant metninde yer alan
"doğruluk" ibaresinden sonra gelmek üzere "dürüstlük"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Alim
Işık Recep
Taner Mustafa
Kalaycı |
Kütahya Aydın Konya |
Akif
Akkuş Behiç
Çelik |
Mersin Mersin |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 9. maddesinin 1. fıkrasında yer
alan "Devlet protokolünde yer alan diğer üst düzey görevliler"
ibaresinin çıkarılmasını ve bunun yerine "Türkiye Barolar Birliği Başkanı,
baro başkanları, hukuk fakültelerinin dekanları" ibaresinin eklenmesini
arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
Harun
Öztürk |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, siz mi konuşacaksınız?
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Evet.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 9’uncu maddesiyle ilgili
vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Ben de Adalet ve Kalkınma Partisi Elâzığ Milletvekili Hamza
Yanılmaz’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine başsağlığı diliyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 9’uncu maddesi ant içmeyle
ilgilidir. Bu kanunla yürürlükten kaldırılan 2949 sayılı Kanun’un 7’nci
maddesine göre, hâlen geçerli olan ve içilen ant “Türk milleti tarafından
demokrasiye âşık Türk evlatlarının vatan ve millet sevgisine emanet ve tevdi
olunan Türkiye Cumhuriyeti Anayasasını koruyacağıma; görevimi doğruluk,
tarafsızlık ve hakka saygı duygusu içinde, sadece vicdanım emrine uyarak
yapacağıma, namusum ve şerefim üzerine ant içerim.” şeklinde idi. Görüşmekte
olduğumuz tasarıda ise, bu ant metninden Anayasa’nın ruhunu ve özünü oluşturan
demokrasi, vatan, Türk milleti ve Türk evlatlarına vurgu yapan bölümler
çıkarılmıştır. Eleştiriler üzerine “büyük Türk milleti önünde” ifadesinin
zoraki bir şekilde metne eklendiği anlaşılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu değişiklik, AKP’nin demokrasi,
evrensel hukuk, vatan ve millet sevgisi üzerindeki samimiyetini bir kez daha
gözler önüne sermiştir. Bu açıdan, edilen yeminler ve içilen antlar, içi
boşaltılarak sıradan bir prosedür hâline dönüştürülmektedir çünkü son sekiz
buçuk yıllık iktidar döneminde AKP, haksızlık, hukuksuzluk, yalan, dolan,
iftira, sahte delil üretme, tehdit, küfür, şantaj, dinleme, gözaltı, biber
gazı, polis copu, yıllar boyu süren tutukluluk, rüşvet ve sürgün AKP
İktidarıyla âdeta özdeşleşmiştir. Bu dönemde “kuvvetler ayrılığı” ilkesi yerle
bir edilmiş ve yargı siyasi iktidarın emrine girmiştir. Anayasa Mahkemesi de bu
durumdadır.
Yüksek yargıda yapılan değişikliklerle AKP yargılanmaktan kurtulma
ve ülkeyi yargı denetiminden uzak bir biçimde dilediği gibi yönetme olanağına
kavuşmuştur. Böyle bir yönetimin adının “cumhuriyet rejimi” olamayacağı, böyle
bir anlayışın da hukuk devletiyle bağdaşmayacağı açıktır. Referandum sonrası
HSYK seçimlerinde yaşananlar bu sürecin en çarpıcı örneğidir. Sayın Başbakanın
“Yıkılsın.” emri verdiği Kars’taki İnsanlık Anıtı’nın yıkımıyla ilgili karar
için yürütmeyi durdurma kararı veren mahkemenin başkanının Kayseri’ye üye
olarak tayin edilmesi bu açıdan düşündürücüdür. Tayini yapan kim? HSYK yani
bağımsız Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu. Bu karar, AKP’nin nasıl bir yargı
düzeni isteğini gösteren, HSYK’nın Hükûmetten ne kadar bağımsız olacağını ifade
eden tarihî bir karardır. Türkiye’de AKP’nin beğenmediği kararları verecek
yargıçları ve Hükûmetin beğenmediği davaları açacak savcıları bekleyen gelecek
budur, tıpkı verdiği beraat kararı nedeniyle Eskişehir’e tayin edilen hâkim
gibi, tıpkı Kayseri’ye tayin edilen mahkeme başkanı gibi.
Değerli milletvekilleri, AKP ve AKP’liler ettikleri yemini
unutarak laik, demokratik cumhuriyeti dönüştürme yolunda bütün kurumları
AKP’nin birer şubesi hâline getirmişlerdir. Bu nedenle, herkese ettiği yemini
hatırlatmak bizim görevimizdir.
Verdiğimiz önergenin desteklenmesini takdirlerinize sunuyor, yüce
heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 9. Maddesinin 1 numaralı
fıkrasıyla düzenlenen tırnak işareti içerisindeki ant metninde yer alan
"doğruluk" ibaresinden sonra gelmek üzere "dürüstlük"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Başkanım,
olumlu görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
Yalnız, bir cümle söylememe müsaade edin.
BAŞKAN – Buyurun efendim.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Erzurum İdare Mahkemesi Başkanının Kayseri’ye nakledilmesi kendi isteğiyledir.
O açıklanmış olmasına rağmen, yazı yazıldığında düzeltilmiş olmasına rağmen,
eksik bilgiyle hâlen bir itham konusu olarak gündeme geliyor. Onu tavzihen
ifade etmek istiyorum.
Bu önergeye katılıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Şandır gerekçeyi mi okutayım efendim?
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Evet, efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Dürüstlük vurgusunun, and içme metnine ilave edilmesi uygun
olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3 numaralı
fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif e deriz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin Konya Mersin |
Alim
Işık |
Kütahya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 10 . maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; tabii, Türkiye Cumhuriyeti bir hukuk devleti. Buna hepimiz
inanmak zorundayız ve hukuk devleti olmak zorunda. Eğer hukuk devletinde bir
zafiyet olursa bundan hepimiz, herkes zarar görür. Hukuk her şeyimizdir. Ama
bazı konular var ki… Bir kere, devlet, hukukun verdiği kararlara uymalıdır.
Size birkaç örnek vereceğim. Türkiye'de insanlar gayrimenkul alıyorlar. Bu
gayrimenkulleri, on yıl geçiyor, yirmi yıl geçiyor, otuz yıl geçiyor…
Arkasından, Orman idaresi diyor ki: “Burası ormandır.”
Değerli arkadaşlarım, insanlar mal almışlar, otuz yıl geçmiş,
mahkeme kararları olmasına rağmen, eğer Orman gelip benim malıma el koyuyorsa
ve gidip tapu iptal davası açıyorsa, bu mal Ormanın diyorsa Türkiye'de hukuk
devletinden bahsetmek… Ben, takdirlerinize bırakıyorum.
Değerli arkadaşlarım, vatandaşın can ve mal güvenliği hukuk
devletinin teminatı altındadır. Hukuk devletinin teminatının altında olan bir
mal güvenliği… Birisi almış, birisine satmışlar, birisine satmışlar, 5’inci,
6’ncı, 7’nci kişi almış. Arkasından, geliyor Orman idaresi diyor ki: “Burası
ormandır.”
Bir devlet, insanını mahkeme kapılarında süründürür mü? Acaba,
Orman idaresinin aklına otuz yıl sonra mı geliyor burasının orman olduğu? Orman
idaresi oraya gidip de burada bir tane dikili ağaç, orman var diye bakıyor mu
acaba?
Değerli arkadaşlarım, bu, Türkiye'deki en büyük sorun. İnsanlar,
artık, bir yerden 10 liraya aldığı malı Orman idaresinin bu kararından sonra 50
kuruşa satamıyor; mal ayıplı mal oluyor, aldığı yerler ayıplı oluyor. Yani bir
daha mahkeme kararıyla Orman idaresinin aldığı karar kaldırılsa bile “Yarın
acaba yine Orman idaresi benim bu malıma el koyar mı?” diye şüpheyle bakıyorlar
ve ayıplı mal oluyor.
Değerli arkadaşlarım, bir ülkede devlet insanların mal güvenliğinin
teminatı olmalıdır. Mal güvenliğinin teminatı devlet olmazsa o zaman sorunlar
doğar. Gidip bir köyde siz 150 kişiye, 200 kişiye tapu iptal davası açarsanız
ve bu insanların malına el koyarsanız, o zaman mal güvenliğinin nasıl bir mal
güvenliği olduğunun ben endişesini yaşarım. Bir mal kadastro görmüş, köye
girmiş kadastro, herkesin malı tespit ediliyor, ondan sonra şak diye bir karar:
“Burası ormandır.” Arkadaş, biz kime inanacağız? Devletin verdiği tapuya artık
ben inanmayacak mıyım? Eğer böyle bir ayıplı mal varsa bana tapumu verme. Hem
tapu vereceksin, arkasından, verdiğin tapuyu hiçe sayacaksın! Bir hukuk
devletinde hakikaten bunlar olmaması gereken önemli olgulardır. O zaman hukuk
devletinden bahsedemeyiz arkadaşlar. Hukuk devleti hepimizindir. Bu ülkede,
hangi görüşte olursa olsun, eğer hangi görüşte hukuk devletinden sapma olursa
herkes bundan zarar görür arkadaşlar.
Bu nedenle, özellikle Orman İdaresinin… Hukuk devleti malı olan
insanların hukuk devletinin verdiği tapuya inançsızlığı olursa arkadaşlar, ben
o zaman bu ülkede hukuk devletine inanmam.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 10. Maddesinin 3 numaralı
fıkrasının metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından
alkışlar)
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım;
tabii, bu bitime kadar işkencesini hep beraber yaşayacağız, sayenizde tabii,
sizin grup başkan vekillerinizin sayesinde, onun için hiç kızmak, küsmek yok;
siz istediniz, el kaldırıp oyladınız, bitime kadar devam. Sabah namazında
inşallah 28’inci maddeye ulaşırız.
Şimdi, tabii biz bunu da fırsat bilerek, bize verdiğiniz bu imkâna
da teşekkür ederek endişelerimizi sizlerle ve halkımızla paylaşmak istiyoruz.
Değerli arkadaşlar, yargı, adalet bu toplumun en önemli değeridir,
bizim ortak paydamızdır, bunu her defasında vurguluyorum. Eğer bu konuda bir
endişeye sebep olursanız, bir tartışmayla bir toplumsal ayrışmaya sebep
olursanız bu ülkenin geleceği açısından, hatta kendi geleceğiniz açısından
yanlış yapmış olursunuz, kötülük etmiş olursunuz.
Şimdi, bakınız, çok beylik bir söz vardır, bir yerler için
söylenmiş ama biz kendi memleketimiz için uyarlayalım denilir ki: “Ankara’da
hâkimler var, memlekette mahkemeler var.” Bu çok önemli bir müessese. Eğer
zalime karşı mazlum bunu diyebiliyorsa, devlete karşı birey, vatandaş bunu
diyebiliyorsa, buna inanıyorsa, böyle bir güvenci varsa, hatta iktidara karşı
muhalefet, basın, çokluğa karşı azınlık diyebiliyorsa ki “Bu memlekette
mahkemeler var, Ankara’da hâkimler var, korkma.” o zaman bu ülke demokratik, bu
ülke yaşanır bir ülke olur. Bunu diyebiliyor muyuz değerli arkadaşlar? Yargının
geldiği son nokta olarak samimiyetle bunu diyebiliyor musunuz? Diyemezsiniz
değerli arkadaşlar. Öyle kararlar çıkar…
Şimdi -başka konuşmalarda da söyleyeceğim, böyle, dosyalar dolusu
konuşma metni hazırladım- yargının sorunu yok demiyoruz, yargının sorunları var
ama bu sorunları çözecek müessese burası, sorumlusu siz ve biziz. Ama bir sonuç
olarak, işte, Anayasa Mahkemesi gibi sistemin kilit taşı, denge unsuru olan ve
denetimi sağlayan en üst kurumun, kuvvetler ayrılığında, kuvvetler arasındaki
dengeyi ve sistemin işlemesinin denetimini sağlayan Anayasa Mahkemesinin
yapısını yeniden tanzim ederken burada eğer bir mutabakat sağlanamıyorsa, burada
yine çok önemli itham ve iddialar cevaplandırılamıyorsa doğru iş yapmıyoruz,
akıllı iş yapmıyoruz, geleceğe hizmet etmiyoruz. Değerli milletvekilleri, çok
güzel bir atasözümüz var: “Tuz kokarsa ne yaparız?”
Bakın, şimdi burada bir iddia var, ben ısrarla söylüyorum, bu
iddianın cevabı verilsin, geçen sene halka da onaylattığınız Anayasa
değişikliği sonrasında oluşturduğunuz Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluyla 211
üye seçtiniz -seçimler de 17-5, 16-5 olarak sonuçlandı- Sayın Adalet Bakanının
katılmasına bağlı kalarak. Farklı bir oylama sonucu yok. Hani özgürlük, hani
özgür irade, hani hâkimin şahsiyeti, bağımsızlığı? 211 kişi bu oylama nisabıyla
seçildi. Bu oylama nisabıyla seçilen hâkimler bir sonraki oylamada -158 oy- 11.
Hukuk Dairesi Başkan seçiminde makine gibi oy kullandılar, hep gittiler boş
verdiler.
Değerli arkadaşlar, şahsiyetli bir yargı oluşturduğumuzu
söyleyebilir miyiz Allah aşkına? Kendi kendinizi kandırmak size ne getirecek,
ne kazandıracak? Yani bunları bir muhalefet, bir siyasi muhalefet olarak
algılamayın; bir çığlık, ülkemizin geleceği açısından duyduğumuz endişenin
çığlığı olarak alın. Yargı adına da bu çığlığı ortaya atıyorum. Yani Yargıtay,
Anayasa Mahkemesi bu şahsiyetli duruşu ortaya koyamıyorsa nereye ulaşacak
Türkiye? Bunu konuşmaya devam edeceğiz.
Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şandır.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Karar yeter sayısı…
İSA GÖK (Mersin) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkanım, karar yeter sayısı
istiyorum.
BAŞKAN – Hayır, oylamaya geçmiştim efendim, bir sonrakinde
istersiniz.
İSA GÖK (Mersin) – Daha önce söyledi Nevzat Bey.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Kabul edilmiştir.
Madde 11 üzerinde üç adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, birinci oylamada “Geç
kalındı.” denildi ama maddenin oylamasında karar yeter sayısını niye
aramıyorsunuz?
BAŞKAN – Bakınız Sayın Şandır, orada bir şey yok, biraz sonra da
istersiniz yani önerge üzerinde istendi, ben “Başladım.” dedim, madde üzerinde
böyle bir talep gelmedi.
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Lütfen yani bu saatte hiç çekilmiyor
Başkanım.
BAŞKAN – Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 11. Maddesinin 4. Fıkrasının
(ç) bendindeki “bentler” ibaresinin, “hükümler” şeklinde değiştirilmesini arz
ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya
Isparta
Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin
Konya
Mersin
|
Alim
Işık |
Kütahya
|
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi okutacağım iki önerge aynı
mahiyettedir. Bu önergeleri okutup birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde
önerge sahiplerine ayrı ayrı söz vereceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 11 inci maddesinin dördüncü
fıkrasının madde metninden çıkartılması ve diğer fıkranın buna göre teselsül
ettirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ Bayram
Özçelik Hayrettin
Çakmak |
Yozgat
Burdur Bursa |
Yaşar
Karayel A.
Sibel Gönül |
Kayseri
Kocaeli
|
Diğer önerge sahipleri:
İsa
Gök Şevket
Köse Atila
Kart |
Mersin Adıyaman Konya |
Atilla
Emek Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ergün Aydoğan |
Antalya Malatya Balıkesir |
Gürol
Ergin |
Muğla |
BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Son iki önergeye, takdire bırakıyorsunuz yani,
çoğunluğunuz yok çünkü.
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz daha doğrusu.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gürol Ergin, konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Ergin, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
11’inci maddesi üzerinde verdiğimiz önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum.
Sözlerime başlarken Sayın Başkan, sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk
ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, anayasalar ulusların uymaları zorunlu
toplumsal sözleşmeleridir. Aynen uluslar gibi iktidarlar ve yasama organları da
var olan anayasaya sadakat ile bağlı olmak, işlem ve eylemlerini var olan
anayasaya uygun biçimde yerine getirmek zorundadırlar. İktidarın ve yasama
organının işlem ve eylemlerinin anayasaya uygunluğunun denetlenmesini ise
Anayasa Mahkemesi yapar. Bu nedenle Anayasa Mahkemesinin de Anayasa’ya
sadakatten hiçbir zaman ayrılmaması gerekir.
Önümüze getirilen bu tasarıda görüyoruz ki, Anayasa’da güvence
altına alınan kural ve ilkelerin yasama organının tasarruflarıyla ihlal
edilmesini önlemek, temel hak ve özgürlükleri güvence altına almakla görevli
olan Anayasa Mahkemesinin kendisi bile, diğer birçok maddesi gibi 11’inci
maddesiyle Anayasa’ya sadakatten ayrılmaktadır. Anlayışı baştan sakat olan
böyle bir mahkemeye güvenimizin sürmesi mümkün değildir. Ancak eğer iktidarda
Anayasa Mahkemesinin aldığı bir karar sonrasında “Ulemaya sordunuz mu?” diyen
bir anlayışı var ise bu iktidarın getirdiği Anayasa Mahkemesi anlayışının da
önümüzdeki tasarıdakinden farklı olmayacağı doğaldır. Kaldı ki, yalnız Anayasa
Mahkemesi değil, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu da Yargıtay da Danıştay da
yüksek yargıyı yeniden dizayn eden tasarruflarla güvenilir olma niteliğini
tümden yitirmektedir.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu, Yargıtay ve Danıştay üye
seçiminde, Hükûmet tarafından oluşturulan bir şablon listeyle ve hiç şaşmayan
oy sayısıyla yüksek yargının üyelerini belirlemiştir. Öyle anlaşılıyor ki
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda da tıpkı Türkiye Büyük Millet
Meclisindeki siz AKP’li üyeler gibi talimatla parmak kaldırıp parmak indirme
dönemi başlamıştır.
Anayasa Mahkemesinin Sayın Cumhurbaşkanı tarafından atanan üyelerinin
atanma şekli ve nitelikleri dikkate alınınca, bundan böyle, Anayasa
Mahkemesinde de kararların, belli çoğunluğa sahip, belli düşünce yapısındaki
üyelerin ortak oyları ile ve tamamen siyasal etkilenmelerle alınacağı açıkça
görülmektedir.
Yüksek yargıyı yeniden yapılandırma çabaları bütün olarak
incelendiğinde, diğer yüksek yargı organlarıyla birlikte Anayasa Mahkemesinin
de anayasal denetim yapan bir yargı organı yerine, siyasal iktidarın
yaptıklarına onay veren bir onaylama kurumu hâline geldiğini görmekteyiz.
Anayasa Mahkemesine süper temyiz merci yetkisi verilmesi ise
Türkiye’deki yargı sistemini tuz buz etmekte, diğer yüksek yargı organlarını
hiçe sayan aşağılayıcı bir anlayışı ortaya koymaktadır.
Yüksek yargı yapılanmasında yaşadığımız olaylar, yargının yargı
olmaktan çıkıp siyasal araç hâline getirildiğini ortaya koymaktadır.
Anayasa Mahkemesine yabancı uzman çalıştırma yetkisi verilmesi ise
Türk yargı ve adalet sistemini yaralayıcı ve küçültücü bir tutumdur.
Değerli milletvekilleri, Anayasa Mahkemesinin bir kararından sonra
“Anayasa Mahkemesinin bu yaklaşımı hukuk devleti ilkelerinin değil, ideolojik
bağnazlığın sonucudur.” diyenler, bu tasarıyla, Anayasa Mahkemesini hukuk
devleti ilkelerinden uzaklaştırıp ideolojik bağnazlığın odağı hâline getirmişlerdir.
Bu tasarıda Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyelerinin aşırı korunmaya
çalışılması ve onlara emsallerinin üstünde maddi haklar tanınması, yüksek yargı
içinde ayrı bir yargıçlar sınıfı doğurmaktadır.
Önergeyle değiştirilmesini istediğimiz ve “Üyeliğin boşalması ve
sona ermesi” başlığını taşıyan 11’inci maddede, görev süresini tamamlayan ancak
emeklilik koşullarını taşımayan üyelere değişik olanaklar getirilmesi bizatihi
Anayasa’ya ve kamu personeli ücret rejimine aykırıdır. Kamu görevlileri ve diğer
yüksek yargı kurumu üyeleri arasından da emekliliği dolmadan görevlerinden
ayrılanlar bulunmakta ancak onlara böylesi olanaklar tanınmamaktadır. Bu
nedenle, yargı görevini yerine getiren makamlar arasında farklılık ortaya
çıkaran 11’inci maddenin kıyak emeklilik anlamı taşıyan ayıplı bir anlayışın
ürünü olan (4)’üncü fıkrasının madde metninden çıkarılmasını önermekteyiz.
Önergemizin kabul edilmesini istiyor, sizleri ve yüce ulusumuzu
bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ergin.
Diğer önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
Fıkrada öngörülen şekilde bir düzenleme yapılmasına mevcut
düzenlemeler karşısında bugün itibariyle ihtiyaç bulunmadığından bu değişiklik
önergesi verilmiştir.
III.- YOKLAMA
(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yoklama istiyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Önergelerin oylamasından önce bir yoklama talebi var, onu
yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Gök, Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın
Ramazan Kerim Özkan, Sayın Coşkuner, Sayın Hacaloğlu, Sayın Ergin, Sayın Güner,
Sayın Harun Öztürk, Sayın Aslanoğlu, Sayın Ali Rıza Öztürk, Sayın Serter, Sayın
Susam, Sayın Seçer,Sayın Aydoğan, Sayın Tan, Sayın Alim Işık, Sayın Asil, Sayın
Paksoy.
Saygıdeğer arkadaşlarım, milletvekillerinin yoklama isteme
talepleri vardır, partilere göre değil biliyorsunuz bu.
Yoklama için bir dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
IX.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
(Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Anayasa
Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama Usûlleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa
Komisyonu Raporu (1/993) (S. Sayısı: 696) (Devam)
BAŞKAN – Birlikte işleme aldığım önergeleri oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, biraz önce kabul etmiş
olduğunuz önergeler ile 11’inci maddenin (4)’üncü fıkrası madde metninden
çıktığından, bu fıkrada değişiklik öngören Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal
ve arkadaşlarının önergesini işlemden kaldırıyorum.
Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12 üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 12. maddesinin 2. fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart Ali Rıza
Öztürk |
Mersin Konya Mersin |
R.
Kerim Özkan |
Burdur |
“(2) Bir kişi aynı göreve 2 dönemden fazla seçilemez. Seçimler, bu
görevin sona ereceği tarihten önceki iki ay içinde sonuçlandırılır.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Buyurun Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
12’nci madde üzerinde verdiğimiz önerge üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tasarıda, başkan ve başkan vekillerinin yeniden seçilmesi
öngörülmüş, biz de verdiğimiz önergeyle birden fazla seçilmesinin doğru
olmadığını düşünüyoruz.
Değerli milletvekilleri, hukuk gidiyorken demokrasi gelmez.
Demokratik hukuk devletinin tek güvencesi o devletin anayasasıdır. Anayasa
yasalar hiyerarşisinin en üstünde yer alır. Bunun anlamı hukukun hükümran
olmasıdır. Hukuk hükümran olmaktan çıkarılınca hükûmet olanların kendi
yasalarını yapmalarının önünde bir engel kalmaz. Türkiye’de hukuk giderken
Parlamentoda çoğunluğu elinde tutan anlayışın yasaları çoğaltılıyor ve son
referandum örneğinde olduğu gibi toplum da bir şekilde sürecin parçası hâline
getirilerek meşruluk zemini yaratılmaya çalışılıyor. Sürece destek veren
liberal çevrelerin bile vicdanını sızlatan son olaylar Hükûmetin, Başbakanın
yasama ve yargı üzerindeki tahakkümünün endişe yaratan vahim boyutlara
ulaştığının açık ve net göstergesidir. İçinden geçtiğimiz ve demokrasi
söylemleriyle baskılandığımız süreçte, Anayasa’nın en temel ilkelerinden olan
yargı bağımsızlığı, yasalar karşısında eşitlik gibi hukuk devletinin olmazsa
olmazlarının ihlal edilişine seyircilik etmek büyük gaflettir.
Demokrasinin hukukla sağlam örüldüğü ülkelerde siyasal iktidarın
hareket alanı bellidir. Bugünün Türkiyesi’nde ise Hükûmetin hareket alanı
alabildiğine genişletilmekte ve belirsizleştirilmektedir. Anayasa fiilen
delinerek hukuk boşaltılırken siyasal iktidar yasa yapma keyfîyetini karşı
toplumsal refleksleri hiçe sayarak sürdürebilmektedir. Türkiye'nin bugün
yaşadıkları demokrasiyle açıklanamaz. Bir kesim lehine düzenleme yapabilmek
için toplumun direnç gösterecek kesimlerinin türlü yöntemlerle baskı altına
alınmış olduğu ortamda özgürlüklerden hiç mi hiç söz edilemez. Özgürlük
alanının daraltıldığı, hukuk dışı uygulamaların kamu vicdanını yaraladığı,
adalet terazisinin saçtığı sürecin mimarlarının bu yıkıntının altında
kendilerinin de kalacaklarını göremiyor olmaları büyük gaflettir.
Demokratikleşme ve kurumsallaşmada gecikmişliğimizin faturası çok
kabarık olarak dönüyor hepimize. Ne olduğu tam olarak bilinmeyince
özgürlüklerden kaçışın adı da “ileri demokrasi” diye konulabiliyor.
Hukuksuzluğun alanı alabildiğince genişletildikçe adalet duygularımız
törpüleniyor. Sokağın aklı karışık, vatandaş “Bu nasıl iş?” diye soruyor.
Rektörler, profesörler, bilim adamları, gazeteciler tutuklanıyor, caniler ise
bir günde serbest bırakılıyor.
Kamusal düzenin işlemezliği en son hukuk sisteminde kendisini
gösterince Anayasa’yı değiştirerek kendi kurumsallaşmasını yaratmak AKP için
oldukça kolaylaşmıştır. Ne mi görüyorum? Türkiye'nin, rejimin dönüştürüldüğünü
hem de hepimizin gözü önünde ve daha vahimi, artık “Tehlike geliyor.” diyenler
“Tehlike geldi.” diyemiyorlar ve tehlikeye parmak basan yazıları yayımlayan
cesur yayımcıların sayısı giderek azalıyor. İnternet ortamında buluşan doğru
sözcükler güncel yaşamda dost söyleyişlerinin fısıltıları içinde dağılıp
gidiyor.
Geleceğin Türkiyesi, cumhuriyet mucizesinin yıkılabilen
duvarlarının üzerine kurulmaya çalışılırken Atatürk’ü yıpratma çabalarını
üstlenenlerin üslupları giderek daha çirkin bir hâl alıyor. Mevcut iktidara
yaranma çabasına girişenlerin içinde akademik unvanları görmek bizim içimizi
daha fazla burkuyor. Cumhuriyete vurarak demokrasi çığırtkanlığı yapanlar,
bugün hukukun delinen duvarlarından canilerin salıverilmesinde kendilerinin de
katkıları olduğunu görebiliyorlar mı?
Cumhuriyet bir aydınlanma koşusu. Bu koşuyu tıknefes olup yarıda
bırakma lüksümüz yok. O meşale bizim elimizde artık. Cumhuriyetin aydınlığına
ve cumhuriyetle aydınlamaya bugün her günkünden daha çok ihtiyacımız olduğu açık.
Demokrasi ve hukuku cumhuriyet getirdi. Hukuk ve demokrasi giderken cumhuriyeti
de götürüyorlar ama 12 Haziranda halkımız buna asla izin vermeyecektir.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 13 üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesinin 1. Fıkrasının
“f” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş Alim
Işık |
Konya Mersin Kütahya |
Behiç
Çelik Recep
Taner |
Mersin Aydın |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 13. maddesinin d ve f
fıkralarının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
Rahmi
Güner |
Ordu |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
“d ve f” demiş, (f) ile alakalı başka bir önerge var ona katılacağız ama (d) de
olunca bu hâliyle katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Rahmi Güner…
BAŞKAN – Sayın Güner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
görüşülmekte olan 696 sıra sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve Yargılama
Usulleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 13’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesi Başkanının görev ve
yetkilerine dair 13’üncü maddenin (a) bendinde şöyle denilmektedir: “Başkanın
görev ve yetkileri şunlardır:
a) Genel Kurulun ve gerektiğinde Bölümlerin gündemini belirlemek,”
Değerli arkadaşlarım, Anayasa Mahkemesinde açılmış olan bazı
davalar üç senedir, dört senedir hâlen neticelenmemektedir. Bir Anayasa
Mahkemesi Başkanı var, maalesef iktidar partisinin ağzından konuşan bir Anayasa
Mahkemesi Başkanı çünkü gizli tanık dinlemeyle ilgili, bazı telefon
konuşmalarının dinlenmesiyle ilgili kanunların birçoğu Anayasa Mahkemesindedir
ama maalesef, Sayın Başkan tarafından gündeme getirilip görüşülmemektedir.
Bugün “yargı” adı altında çile çektirilen, tutuklanan birçok kişi buradan elde
edilen delillerle yargılanmaktadır.
Değerli arkadaşlarım, şu anda, çağımıza uygun, çağımızın
gerektirdiği bir Anayasa ve yargı bağımsızlığı istiyor halkımız. Maalesef, şu
anda, bundan otuz, kırk sene öncenin çok daha gerisine gidilip, yargı
bağımsızlığının, hukukun üstünlüğünün yok edildiği bir ortamda Türkiye
yönetilmektedir. Sayın Başbakan ve iktidar partisi sözcüleri burada konuşurken
“Acaba hangi ülkede yaşıyoruz?” diye tereddüt etmekteyim. Hukukun tamamen yok
edildiği, hukukun üstünlüğünün yok edildiği, yargı mensuplarının iktidar
partisinin bir şubesi şeklinde oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu
tarafından atandığı bir ortamda yaşıyoruz. Adalet Bakanının sunmuş olduğu
listelerin bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda kabul edildiğini ve
uygulandığını görüyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bir darbe olursa o darbenin üzerinde
oynadığı şey hukuktur ve o darbeyi yapan güç hukuku da kendi emeli için
kullanır. Bugün Türkiye’de hukukun bu şekilde yok edildiği bir ortamda -dikkat
ederseniz- açık ve net olarak söylüyorum, bir hukukçu olarak söylüyorum, siz
Anayasa’daki bu değişikliklerle, kanunlardaki bu değişikliklerle açık ve seçik
olarak sivil darbe yapıyorsunuz. Bunun örneğini -on beş gün önce gittim-
Silivri’deki bir yargılamada gördüm değerli arkadaşlarım. Yargılama değil,
toplama kampı şeklinde alınmış, Türkiye’de çok önemli görevlerde bulunan,
alnının akıyla görevde bulunan kişilerin nasıl ızdırap, çile çektiklerini
gördüm değerli arkadaşlarım. Eğer tabiri caizse şunu söylemek istiyorum: Alman
faşizminin toplama kampı gibi gördüm.
Değerli arkadaşlarım, ben Silivri mahkemesinde bunu gördüğüm zaman
12 Martta da, 12 Eylüldeki sıkıyönetim mahkemelerinden -tasvip etmediğim- çok
daha ağır bir yargılamanın yapıldığını gördüm. “Acaba nasıl bir sivil Hükûmet
zamanında, iktidar zamanında bu yapılıyor?” diye de endişelerimi belirttim.
Değerli arkadaşlarım, oraya gittiğiniz zaman Türkiye’de gerçekten
çok şerefiyle, onuruyla görev yapan kişilerin nasıl ızdırap çektiğini,
ezildiğini gördüm.
Sivil bir iktidarda bu olmaz değerli arkadaşlarım, hukukun
üstünlüğünde bu olmaz. Hukuki, gerçek bir şekilde yargılanan bir iktidarda
bunlar olmaz değerli arkadaşlarım. Orada bunu gördüm, ızdırap gördüm, çileyi gördüm
ve bunu uygulayan siz siyasi iktidar değerli arkadaşlarım.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ GÜNER (Devamla) – İşte buna “Dur.” deme zamanıdır. Buna
“Dur” diyecek halkımızdır.
Şunu da belirtmek istiyorum değerli arkadaşlarım: Bu kanunları
çıkmakla kendi geleceğinizi, çocuklarımızın geleceğini ve doğacak
çocuklarımızın da geleceğini tamamen karartmış oluyorsunuz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından “Bravo” sesleri,
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 13. Maddesinin 1. Fıkrasının
“f” bendinin metinden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Takdire
bırakıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılıyoruz.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Başkanın görevleri arasında üyeler ve bölümler arasında eş güdümü
sağlamak hususları yer almaktadır. Bu eş güdümün üyelerin oyları ile ilgili mi
yoksa bölümlerin görevleri ile ilgili mi bu anlaşılamamaktadır. Metinde yer
alan cümle çok muğlak yazılmıştır. Uygulamada yaşanacak sıkıntıları engellemek
amacıyla bu önerge verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesinin 1. Fıkrasının
1. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Nevzat
Korkmaz Mehmet
Şandır |
Konya Isparta Mersin |
Behiç
Çelik Mustafa
Kalaycı Akif
Akkuş |
Mersin Konya Mersin |
Alim
Işık M.
Akif Paksoy |
Kütahya Kahramanmaraş |
“Başkana ait görev ve yetkiler, Başkanlığın boş olması ile
Başkanın mazeretli veya izinli olması hallerinde kıdemli Başkanvekilince yerine
getirilir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 14. maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart Tayfur
Süner |
Mersin Konya Antalya |
R.
Kerim Özkan |
Burdur |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Tayfur Süner...
BAŞKAN – Sayın Süner, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz tasarının 14’üncü maddesi üzerine vermiş olduğumuz önerge
üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
AKP Hükûmeti yüksek yargıya neden bu kadar kızgındır? Neden bütün
yüksek yargının yapısıyla oynamaktadır? Şöyle bir bakalım, yüksek yargı son
yıllarda neler yapmış.
ERDEMİR’le ilgili olaya bir bakarsak, cumhuriyet tarihi boyunca
devlet yatırımları demir çelik tesislerinin kurulmasına büyük önem verdi,
Türkiye’de 2005 yılına gelindiğinde Avrupa’nın 5’inci, dünyanın on 13’üncü
demir çelik fabrikası meydana geldi fakat 2005 yılında kurumun yüzde 46,2’si
satışa çıkarıldı. Danıştayın 13. Dairesi 2008 yılında özelleştirme kararını
iptal etti. Sadece ERDEMİR’le mi kaldı? TÜPRAŞ’a bir bakalım. Ülke vergi
gelirinin yüzde 12’si TÜPRAŞ’tan elde ediliyor. TÜPRAŞ’ın cirosu 4,5 milyar
dolar ama 2004 yılına geldiğimiz zaman yüzde 65,76’sı Zorlu ve Efremov Grubuna
satıldı. Kaç liraya? 1,3 milyar dolara. Bu para TÜPRAŞ’ın iki yıllık geliriydi.
Ankara 10. İdare bu satışı durdurdu, Danıştay da onayladı. 2005 yılında
TÜPRAŞ’ın hisselerinin yüzde 46,76’sı Ofer’e satıldı. Satış, kamuya
duyurulmadan satıldığı için iptal edildi. TÜPRAŞ sonunda, 2006 yılında hisselerinin
yüzde 51’i Koç ve Shell Grubuna 4 katına yani 4 milyar 140 milyar dolara
ihaleyle satıldı. Bu satış iki yıl öncesinin 4 katıydı. Tabii 4 katına satıldı
da eğer 1,3 milyar dolara satılmış olsaydı tüysüz yetimin hakkı vardı. Nasıl
göz yumuyorsunuz, nasıl Türkiye’nin gelirlerini birilerine peşkeş çekiyorsunuz,
anlamak mümkün değil.
Galataport’a gelelim. İmar yetkisi olmamasına rağmen, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, İstanbul Karaköy İskelesi’nden Mimar Sinan Üniversitesine
kadar olan en değerli sahil şeridini imara açtı. Galataport Projesi’ni, Sami
Ofer’in sahibi olduğu Royal Caribbean Cruises ile Mehmet Kutman’ın sahibi
olduğu Global Yatırım Şirketi kazandı. Danıştay, İstanbul’un tarihine sahip
çıkarak bu satışı da iptal etti.
Bir de İETT arazisine bakalım. Tabii, AKP İktidarı bütün bu
Danıştayın, Anayasa Mahkemesinin iptallerine başından sonuna kadar kızgındı.
Nedendir bilinmez. Be kardeşim, Türkiye’nin menfaatleri yok mu bu
özelleştirmelerde? Değerine satılırsa… Yok, değerine satamazsınız, 4 katı eksiğine
satacaksınız, birileri aradan menfaat götürecek.
İETT arazisine bakalım. İmar planında kamu ve park alanı olarak
görülen, İstanbul Levent’te bulunan İETT arazisi, 2007 yılında İstanbul
Büyükşehir Belediyesi tarafından arazinin imar planı değiştirilerek Dubai Şeyhi
El Maktum’a satıldı. Ancak Mimarlar Odası İstanbul halkına ait olan bu arazi
üzerindeki projenin durdurulması için İstanbul 7. İdare Mahkemesine başvurdu.
Olay mahkemeye taşınınca El Maktum ihalenin karşılığını ödemedi. Bu durumda
ihaleyi iptal etmesi gereken belediye ihaleyi iptal etmeyerek arazinin Şeyh
Maktum’un elinde kalmasına izin verdi. Pes doğrusu! Konuyu yargıya taşıyan
Cumhuriyet Halk Partisinin talebini Danıştay kabul etti ama bundan da rahatsız
oldular…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER (Devamla) – Önergemizin kabulünü rica ediyorum.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Süner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler...
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Kanun Tasarısının 14. Maddesinin 1. Fıkrasının
1. Cümlesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
“Başkana ait görev ve yetkiler, Başkanlığın boş olması ile
Başkanın mazeretli veya izinli olması hallerinde kıdemli Başkanvekilince yerine
getirilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyoruz
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun.
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değişiklik önergemizde kıdemli başkan vekili kim ise teamülüne
uygun, hukukun şimdiye kadarki uyguladığı teamüllerin gereği olarak Başkanlık
eder. Başkanlığın boş olması hâli izinli, mazeret, istifa veya ölümdür. Bu dört
hâlden iki tanesini ayırıp izinli ve mazeretli olması hâlinde Başkanın tek
başına iradesine tabi kılmak doğru bir iş değildir diye düşünüyoruz, bu konuda
önergemize destek istedik.
Sayın milletvekilleri, tasarımızın genel gerekçesinde belirtildiği
gibi Anayasa Mahkemesinin temel amacı ve misyonu, Anayasa’da güvence altına
alınan kural ve ilkelerin yasama organının tasarruflarıyla ihlal edilmesini
önlemek, genel manada Anayasa’nın üstünlüğü ve bağlayıcılığıyla temel hak ve
özgürlükleri güvence altına almaktır.
Anayasalar bir toplumsal sözleşme niteliğindedir. Anayasalar
yasama organı da dâhil olmak üzere yürütme ve yargı erklerini bağlayıcı bir
hüviyet arz ederler. Hâl böyle olunca tüm kurum ve kuruluşların eylem ve
işlemlerinin, çıkarılan yasaların Anayasa uygunluğunun tarafsız ve bağımsız bir
yargı organı tarafından denetlenmesi, şayet varsa Anayasa’ya aykırılıklarının
da düzeltilmesi icap eder.
Öte yandan demokrasiler çoğunluk esasına dayanmakla birlikte, aynı
zamanda uzlaşma kültürünün de sonucudurlar. Ancak 12 Eylül referandumu sizi
hayli cesaretlendirmiş gözüküyor. Orada Türk milletine verdiğiniz sözleri
tutmadan, hızınızı alamayarak bu düzenlemeyi de gerçekleştirmek istiyorsunuz.
Bu tavrınızla adalet, eşitlik ve özgürlük içerisinde birlikte yaşama idealini
hiçe saymaya devam ediyorsunuz. Hâlbuki, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz,
başından beri 12 Eylül’ün ürünü olan mevcut Anayasa’nın Meclis içerisinde bir
uzlaşma zemini oluşturularak, uzlaşma komisyonu marifetiyle değiştirilmesini
savunduk, bu çağrımız bugün de caridir ancak Milliyetçi Hareket Partisinin
çağrılarına, bizim çağrılarımıza işinize gelmediği için kulaklarınızı
tıkadınız, tıkamaya da devam ediyorsunuz.
Buna karşın sıra, adına “açılım” dediğiniz yıkım projesinin hukuki
zeminini oluşturmaya, yargıyı siyasallaştırmaya gelince dayatmacı anlayışınız
tekrar canlanıverdi. Aslında sizdeki bu tehlikeli ve sakat mantık gelenek
hâline geldi. Peki, yarın iktidara başka bir parti geldiğinde sizin
yaptığınızın tam tersini yaparsa -ki yapacaktır- o zaman feryat figan etmeyecek
misiniz, o zaman uzlaşmadan dem vurmayacak mısınız?
Anayasa değişiklikleri ne ilk defa yapıldı ne de son defa
yapılacak. Mevcut Anayasa’da en önemli değişiklikler, Milliyetçi Hareket
Partisinin de içinde bulunduğu 57’nci Hükûmet döneminde uzlaşmayla yapıldı
ancak Anayasa Mahkemesi gibi çok önemli görevleri olan bu kurumu kendi kafanıza
göre dizayn etme düşünceniz, bize göre, bir ihtiyaçtan ziyade bazı korku ve
kaygılarınızı giderme düşüncenizden kaynaklanmaktadır. Ancak şunu da
hatırlatalım ki usul, ferdin kurala uymasıdır, aksi takdirde siz kurala uymaz,
kuralı kendinize uydurursanız bunun sonucu vahim olacaktır.
Bakın, bu manada, Habur’a götürdüğünüz çadır mahkemesinin hesabını
millet vicdanında daha veremediniz, kıyamete kadar da veremeyeceksiniz.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
15’inci madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 696 Sıra Sayılı Anayasa Mahkemesinin Kuruluşu ve
Yargılama Usulleri Hakkında Kanun Tasarısının 15. maddesinin 1. fıkrasının e
bendinde yer alan, “Başkanın izniyle” ibaresinin metinden çıkarılmasını arz ve
teklif ederiz.
İsa
Gök Atilla
Kart R. Kerim
Özkan |
Mersin Konya Burdur |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU BAŞKANI BURHAN KUZU (İstanbul) – Katılmıyor
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Sayın Gök, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
İSA GÖK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
15’inci maddede değişmesini istediğimiz şey şu: Üyelerin
yükümlülükleri düzenleniyor ve bir satır var, diyor ki: “üyeler… davet olundukları
ulusal ve uluslararası kongre, konferans ve benzeri bilimsel toplantılara
Başkanın izniyle katılabilirler.” Şimdi, 15’inci madde üyelerin duruşmalara
katılımını, her şeyi düzenlemiş. Neden Başkan izni? Bu kanunun önceki… Yani
2949 sayılı Kanun’a bakıyoruz, orada diyor ki: “Anayasa Mahkemesi yönetim ve
temsili Başkana aittir.” Yönetim ve temsil, başka bir şey değil. 11’inci
maddesi var eski kanunun, diyor ki: “Anayasa Mahkemesi Başkan ve üyeleri asli
görevleri dışında resmî veya özel hiçbir görev alamazlar.” Bütün madde bu.
Anayasa’da bu maddenin esası olan kurallarda hiçbir değişiklik yapılmadı, ne
madde ne fıkra değişmedi. Önceki kanun da Anayasa’nın o hâline göre yapılmış
bir usul kanunu, yargılama yöntem kanunu. Şimdi, Anayasa’nın maddesi değişmezken
önceki kanunun maddesini değiştirmenin âlemi ne?
Anayasa Mahkemesi, arkadaşlar, bir kuruldur, yatay ve dikey ilişki
vardır. Anayasa Mahkemesinde kurul eşitler arası yatay bir ilişkiyi gösterir.
Siz, üyelerden kurulan, Başkan dâhil hiçbir üyenin bir diğerinden üstünlüğü
olmayan bir kurulda, Başkana diğer üyeler üzerinde doğrudan izin gibi
hiyerarşik bir üst makam veriyorsunuz. Bu, öncelikle hukukun üstünlüğünü,
yargının üstünlüğünü değil, Başkanın üstünlüğünü sağlar. Zira, verdiğiniz bu
yetkiyle üyeler üzerinde Başkana bir otorite makamı atıyorsunuz. Yani Başkan
izin verirse ancak, orada hâkim olan, Cumhurbaşkanı veya Meclisin seçmesiyle,
yani aynı statüyle seçilmiş, yeminini yapmış, görevini ifa için gelen, yüksek
yargıç dememiz gereken bir zata siz yetki vermiyorsunuz; onu bir kongreye, bir
konferansa, bilimsel toplantıya katılma konusunda Başkanın inayetine
bağlıyorsunuz. Başkan izin verirse gider, izin vermezse gitmez. Bu, yargıda
olmaz.
Ha, bunun gerekçesi de şu olamaz asla, işte, duruşmaların düzenini
sağlamak için falan. Oradaki bir hâkim zaten. 15’inci maddenin (a), (b), (c),
(ç), (d) fıkraları, 1’inci fıkranın (e) bentleri, zaten, bu bentler duruşma
düzenini, üyelerin yükümlülüklerini aynen söylüyor. Üye zaten bu görevi ifa
etmezse, bu bir disiplin tahkikatını gerektirir. Yani üye gelmedi, duruşma
yapılamıyor diye bir bahaneniz de yok. O zaman niye? Bu yalnızca 15’inci
maddede değil, bu kanunun tüm safhalarında, her maddede Başkana olağanüstü
yetki verilmiştir. Aynı mantık RTÜK’te ve ÖSYM’de de var. RTÜK’te, Meclisin
seçtiği, eşit yetkide ve hatta AKP’nin seçtiği üyeler arasında kavga çıktı.
Neden kavga çıktı? Meclis aynı iradeyle seçiyor, eşit, yatay ilişki var. Bu
eşitler arasında bir başkan belirleniyor, olağanüstü yetkileri var. Burada da bir
başkan belirleniyor, maaşını artırıyorsunuz, pasaportunu, taşıtını, her şeyini
arttırıyor, farklılaştırıyorsunuz. Yetmiyor, diğer üyeler üzerinde bir
Demoklesin kılıcı oluşturuyorsunuz. Raportör yardımcılarının raportör olmasına
Başkan karar veriyor, izne Başkan karar veriyor, harcırahlara Başkan karar
veriyor. Yapmayın. Burası bir kurul, burası bir mahkeme. En azından, mahkeme
olmasını sağlamaya çalışın. Seçtikleriniz hukukçu olmasa dahi bir şekilde hukuk
yaratacaklar. Hukuk yaratacak şahıslara karşı bir üstte amir, bir üstte
başkomiser yaratmayın. Orası bir mahkeme. Bu anlamda, mahkeme başkanına verilen
bu izin yetkisinin kaldırılmasını öneriyoruz. Dediğim gibi, eşitler arasında
yatay ilişkinin kurul olarak çalışan mahkemelerde kurulması, yaşatılması esastır.
Önergemize desteğinizi umutsuzca talep ediyoruz.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati:
01.17
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati:
01.20
BAŞKAN: Başkan
Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER:
Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
80’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
696 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden
devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı ve gruplar arasında mutabakat
dikkate alınarak, alınan karar gereğince kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 23 Mart 2011
Çarşamba günü yani bugün saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Hayırlı geceler diliyorum.