DÖNEM: 23 CİLT: 96 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
78’inci
Birleşim
16 Mart 2011 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, orman alanlarına
toprak dökümü sorununa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı
2.- Eskişehir
Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, depreme karşı bina güvenliği ve yapı
denetimine ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yerel basının
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Orman alanlarındaki
maden işletmelerinin bıraktığı çukurların doldurulmasının ormancılık
hassasiyetiyle değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
2.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan katliama
ilişkin açıklaması
3.- Uşak
Milletvekili Nuri Uslu’nun, Orman Kanunu’nda yapılacak değişikliğe ilişkin
açıklaması
4.- Tunceli
Milletvekili Kamer Genç’in, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun orman
alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması
5.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yirmi üç yıl önce
Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması
6.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya
Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı köylerinin
kadastrosunun yapılmadığına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir
Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın
cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, Kahramanmaraş’taki göçük
olayının nedenlerinin araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1075)
3.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, farklı dillere yönelik
baskı iddialarının araştırılarak dillerin korunması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1076)
4.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal yardım
uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)
B) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento
Başkanları Konferansına katılmak üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1437)
2.- OECD
tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011 tarihleri
arasında İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenecek olan "3’üncü OECD
Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na TBMM
Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin davete
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1438)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- “Ülkemizdeki
orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi
faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla
verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16 Mart 2011
Çarşamba günkü 78’inci Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin de aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
2.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM
Başkanlığına “İhlaszedelerin sorunlarının
araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda
okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu
önerisi
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M.
Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi
Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu
Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu
Raporu (2/879) (S. Sayısı: 697)
3.- Sporda Şiddet
ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu
(1/990) (S. Sayısı: 646)
4.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin;
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)
IX.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bursa Yenişehir’deki mevsimlik tarım
işçilerinin geçici yerleşim alanına yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu ve
İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/18188)
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve
kurumdan ayrılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati
Yazıcı’nın cevabı (7/18296)
3.- Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, İstanbul Maslak’taki Fatih Ormanı’nın
usulsüz kiralandığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı (7/18307)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gümrük Müsteşarlığı
Merkezi Bilgi İşlem Sistemi veri tabanında oluşan arızaya ilişkin sorusu ve
Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18319)
5.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir belediyenin itfaiye eri alım
sınavının iptaline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı
(7/18382)
6.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’ya yapılacak
yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18417)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak iki oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na
ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.
Şanlıurfa
Milletvekili Ramazan Başak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin turizm
potansiyeline,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, Japonya’da meydana gelen deprem sonrasında nükleer
santraldeki sızıntı tehlikesi göz önüne alınarak Mersin Akkuyu’da
nükleer santral kurulması kararının bir kez daha gözden geçirilmesine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve sağlık çalışanlarının
sorunlarına,
Şanlıurfa
Milletvekili Yahya Akman, sanatçı İbrahim Tatlıses’in uğradığı menfur saldırıyı
kınadığına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, MHP olarak, sanatçı İbrahim Tatlıses’in uğradığı
menfur saldırıyı kınadıklarına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladıklarına,
Kırıkkale
Milletvekili Osman Durmuş, hekimlerin halkın sağlık problemleriyle uğraşırken,
zaman zaman saldırıya uğradıklarına, Sağlık Bakanlığının bu saldırıları
kınamadığına,
İzmir
Milletvekili Canan Arıtman, 14 Mart Tıp Bayramı’nı halkın ve sağlık
çalışanlarının bir bayram olarak kutlayamadıklarına, ülkemizde uzun yıllardır
görülmeyen kızamık, difteri gibi hastalıkların tekrar görülmeye başladığına ve
difteriden insanlarımızın hayatlarını kaybetmeye başladıklarına,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, sağlık çalışanlarının Tıp
Bayramı’na büyük sorunların gölgesinde girdiklerine,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili ve ilçelerinde
hekim ve diğer sağlık personeli açığına,
İstanbul
Milletvekili Sacid Yıldız, ülkemizde tıp eğitiminin
yetersiz olduğuna,
Gümüşhane
Milletvekili Kemalettin Aydın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve yaklaşan
18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü münasebetiyle Çanakkale Savaşı
sırasında şehit düşen İstanbul Tıp Fakültesi mensuplarını andığına,
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz, Japonya’daki deprem felaketinden üzüntü duyduğuna;
sanatçı İbrahim Tatlıses’e geçmiş olsun dileklerini ilettiğine, ayrıca AK PARTİ
Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın CHP hakkında söylediği sözlerden dolayı
gruplarından özür dilemesi gerektiğine,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu olarak Akkuyu
nükleer santralinin yapılması konusunun yeniden gözden geçirilmesini
istediklerine,
İstanbul Milletvekili
Ahmet Tan, sanatçı İbrahim Tatlıses’e acil şifalar dilediğine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 31 milletvekilinin,
narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak (10/1070),
Ordu Milletvekili
Rahmi Güner ve 26 milletvekilinin, fındık üreticilerinin sorunlarının
araştırılarak daha etkin bir fındık politikasının belirlenmesi için (10/1071),
İstanbul
Milletvekili D. Ali Torlak ve 19 milletvekilinin, İstanbul’daki toplu taşıma
hizmeti veren esnafın sorunlarının araştırılarak (10/1072),
Hatay
Milletvekili İzzettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, ticari taksi esnafının
sorunlarının araştırılarak (10/1073),
Alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 698
sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat
geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda yer alan 697, 646,
623, 653, 654, 655, 663, 664, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680,
681, 682, 683, 684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694 ve 695
sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin ise bu kısmın 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9,
10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29,
30, 31, 32, 33 ve 34’üncü sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 ve 16 Mart 2011 Salı ve Çarşamba
günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının
görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 16
ve 17 Mart 2011 Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat 14.00'te toplanmasına; 15
Mart 2011 Salı günkü birleşiminde 697 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nin birinci tur oylamasının bitimine kadar, 16 Mart
2011 Çarşamba günkü birleşiminde 623 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin
bitimine kadar, 17 Mart 2011 Perşembe günkü birleşiminde ise 697 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin ikinci tur oylamasının bitimine
kadar çalışmasına; 698 ve 646 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Teklifi’nin,
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine,
İlişkin Danışma
Kurulu önerisi kabul edildi.
Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın; 6343 sayılı “Veteriner
Hekimlik Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının
Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un 19’uncu ve 41’inci
Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
(2/478) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin
Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir
Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu’nun (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) tümü üzerinde bir süre görüşüldü,
verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından
ertelendi.
2’nci sırasına alınan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve
Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306
Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik
Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/879) (S.
Sayısı: 697) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk sekiz
saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.
16 Mart 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
18.58’de son verildi.
Şükran Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Gülşen
ORHAN Yusuf COŞKUN |
Van
Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 104
II.-
GELEN KÂĞITLAR
16 Mart
2011 Çarşamba
Tasarı
1.- Türkiyede Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve
Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin
Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1011)
(Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2011)
2.-Yargı
Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı (1/1012) (Milli Savunma; Plan ve Bütçe ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)
3.- Türk Ceza
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1013) (Adalet
Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)
Teklif
1.- Antalya
Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Gençlik ve Spor Genel
Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi
(2/882) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2011)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Giresun
Milletvekili Murat Özkan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yöneticilerin
daha önceki görevlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı
soru önergesi (7/18651) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)
2.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki
odasının boşaltıldığı iddalarına ilişkin Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/18652) (Başkanlığa geliş
tarihi: 23.02.2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22
Milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2011)
2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif
Paksoy ve 22 Milletvekilinin,
Kahramanmaraş’taki göçük olayının nedenlerinin araştırılarak iş
kazalarının önlenmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)
(Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)
3.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve
19 Milletvekilinin, faklı dillere yönelik baskı iddialarının araştırılarak
dillerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1076) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.02.2011)
4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve
19 Milletvekilinin, sosyal yardım uygulamalarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2011)
16 Mart 2011 Çarşamba
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 14.04
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.
III.-
Y O K L A M A
BAŞKAN -
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik cihazla
yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, orman alanlarındaki toprak dökümü sorunu hakkında söz isteyen Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, orman
alanlarına toprak dökümü sorununa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Ormanlar
Türkiye'nin, Türk milletinin en değerli varlığı, gelecek nesiller adına bize
emanet edilen, koruyup kollamakla, geliştirmekle ve gelecek nesillere intikal
ettirmekle sorumlu olduğumuz çok değerli bir toplumsal varlığımızdır, millî
varlığımızdır.
Değerli
milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra anlaşılır malumunuz;
ormanlar bunun başında gelir. Ayrıca, ormanlar yalnız Türkiye'nin veya
bulunduğu coğrafyanın değil, tüm insanlığın ortak değeridir, ortak malıdır.
Ormanların insan hayatındaki, toplum hayatındaki, yaşanabilir bir çevreyle ilgili
olarak dünya hayatındaki yeri ilmen ve tecrübe olarak, yaşanarak öğrenilmiş,
artık tartışılması mümkün olmayan bir gerçekliktir.
Ormanlarımız
gerçekten, bizim, halk tabiriyle söylemek gerekirse, göz bebeğimizdir.
Ormanların korunması ve geliştirilmesi konusunda her hükûmetin, her dönemin
özel gayretleri olmuştur. Bu noktada ormanların geliştirilmesine katkı veren
tüm siyasetlere ve bu yönde çok yoğun emekleri olan tüm orman teşkilatı
mensuplarına, başta orman mühendisleri olmak üzere tüm teşkilat mensuplarına
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, 23’üncü Dönemde, 24 Haziran 2010 tarihinde Maden Kanunu’nda
yapılan bir değişiklikle 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde bir
değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle, orman alanlarında yapılan maden
işletmeciliği sonrasında oluşan boşluklara, çukurlara hafriyat dökülmesi
işlemine yeni bir hukuk kazandırıldı.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz.
Buyurunuz Sayın
Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) - Meselenin iki yönü bulunmaktadır: Birincisi, gerçekten, madencilik
bizim vazgeçemeyeceğimiz bir sektördür. Madenlerimiz işletilmeli ve ülke
ekonomisine katkı verecek şekilde değerlendirilmelidir ancak madenleri işletelim derken orman
varlıklarının yok edilmesi, tahrip edilmesi de asla kabul edilemez. Kabul etmek
gerekir ki Türkiye'nin hemen birçok yerinde maden işletmelerinin, ormanlara
rağmen, ormanlara zarar veren bir gelişimi hepimizin gözü önündedir. Akdeniz
sahillerinde çok güzel bir yolculuk yaptığınızda, bakarsınız, orman
alanlarında, böyle, maden işletmeciliği dolayısıyla tahrip edilmiş alanları
seyredersiniz. Öncelikle bunu ifade etmek gerekir, buna bir çözüm üretilmeli.
Ayrıca madencilik alanı genişletilerek tarıma da zarar verir hâle
getirilmiştir. Ama bugün benim esas dikkate sunmak istediğim husus, maden
işletmelerinden sonra orman alanlarında olan çukurların tekrar ormana
kazandırılması konusunda kanunda yapılan bir değişikliğin sonuçları itibarıyla
ormancılığa zarar verir hâle gelmesi ve birçok büyükşehir belediyesini de bu
anlamda yolsuzluk töhmetiyle karşı karşıya bırakmış olmasıdır. 24 Haziran 2010
tarihinde yapılan değişiklikle bu maden çukurlarına hafriyat dökülmesi işinin
Orman Genel Müdürlüğünden alıp doğrudan büyükşehir belediye başkanlıklarına
bırakılmış olması konudaki hassasiyeti yeniden ormancılık yapmak değil,
belediyelere bir rant elde etmek gibi bir noktaya
taşımıştır. Böyle de olunca bu konu üzerinde bugün birçok yolsuzluk iddiaları
ve ithamları ortalıkta dolaşmaktadır. Bu husus ormancılığa da zarar vermektedir
ve Orman Genel Müdürlüğü de bu anlamda çok değerli, çok önemli bir katkıdan
olmaktadır çünkü bu alanların doldurulması konusu Orman Genel Müdürlüğü
uhdesinde, kendisine gelir getirerek o alanların yeniden ormana dönüştürülmesi
için bir kaynak oluşturulması olarak kullanılıyordu.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Ama şimdi o alanlarda büyükşehir belediyelerinin ihale etmesiyle bu
hafriyat dökülmesi işi organize edilecek, bu alanların ormana kazandırılması
meselesi bu anlamda ciddi bir zarar görecektir.
Bu konuda
ormancılık sektörünün tüm kuruluşları -elimde bir bildiri de var Orman
Mühendisleri Odası Başkanlığının yayınladığı- Tarım Orman-İş Sendikası ve diğer
kuruluşlar, Türk Tarım Orman Sendikası yani kamu çalışanları ve işçi
sendikaları dâhil Orman Mühendisleri Odasının bu konudaki endişesini,
ormancılık noktainazarından endişelerini ifade eden bildirisi de elimizde
bulunmaktadır. Bu konunun Sayın Bakanlığın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
dikkatine tekrar sunulması için biraz sonra bir araştırma önergemiz de okunacak
ve gündeme alınması talep edilecektir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
Genel Kurulu selamlayınız Sayın Şandır.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Bu sebeple, değerli milletvekilleri, özellikle toplumsal konularda,
geleceği ilgilendiren konularda bir hukuk düzenlemesi yapılırken konuyla ilgili
tüm tarafların kanaatlerini
ve görüşlerini alarak birlikte meseleyi tanzim etmenin önemi bir
daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu konu ormancılık sektörü
içerisinde ciddi tartışmalara sebep olmuş ve orman geliştirme, ormanları
yetiştirme hassasiyetine, bu yöndeki siyasi programa da zarar verir bir noktaya
geldiğinden bunun yeniden gözden geçirilmesini ormancılık camiası adına, tüm
orman mühendisleri adına ve Orman Genel Müdürlüğü adına Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak tekrar talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Şandır.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu cevap
verecektir.
Buyurunuz Sayın
Eroğlu.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle Sayın Şandır’ın gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere söz
almış bulunuyorum.
Efendim, esasen
Sayın Şandır’a da teşekkür ediyorum bana bir konuyu
açıklama imkânı verdiği için.
Özellikle şunu
belirtmemde fayda var: Efendim, hafriyat toprağının dökümü, bunların taşınması,
rastgele yerlere dökülmesi hakikaten bütün şehirlerde büyük bir mesele
olmuştur. Bakın, ben İSKİ Genel Müdürüyken bu problemle baş edemedim çünkü
mevzuatta böyle bir yetki yoktu. Hatta havzalara dahi kaçak hafriyat
toprakları, hatta bazen zararlı atıklar dahi dökülüyordu ve bunu maalesef
önleyemiyorduk çünkü mevzuatta bir düzenleme yoktu. Hatta ben kendim, özel
güvenlik timleri vasıtasıyla geceleri dahi denetim yaparak bunları önlemeye
çalışıyordum. Ancak malum olduğu üzere, bu konu yüce Meclise getirildi ve
hatırlarsanız, büyükşehir belediye kanunları çıkarken 5216 sayılı Kanun’un
7’nci maddesinin (i) ve diğer bentlerinde, bu şekilde katı atıkların yönetilmesi,
hafriyat topraklarının toplanıp uygun yerlere depolanması, bunların yönetimi
görevi tamamen büyükşehirlere verilmiştir. Evet, daha önce
Orman Genel Müdürlüğü, bu hafriyat alanlarını, daha doğrusu maden ocakları
sonucunda, madenlerin alınması sonucunda oluşan büyük çukurları doldurmak için,
daha önce, malumunuz üzere 1996 yılına kadar maden şirketleri yapıyordu, daha
sonra, 1996 yılından sonra, bunları Orman Genel Müdürlüğü kendim yapayım diye
böyle bir değişikliğe gitti, bunları ihale ediyordu, hatta bizim dönemimizde de
ihale edildi.
Ancak, bilhassa
5216 sayılı Kanun çıkınca belediyeler ihale edilen alanlarda ruhsat vermemeye,
bu yetkilerin kendisinde olduğunu iddia ederek -haklı olarak, ortada bir kanun
var- bu Kanun’a göre ruhsat işlemleri verilemedi, hatta biz de ihale ettiğimiz
firmalarla veya firmalar belediyelerle ihtilaflı duruma düşer oldu. Dolayısıyla
bu konuda… Tabii ki biz de bu konudaki eksiklik tamamlansın diye, bakın, sadece
İstanbul Büyükşehir Belediyesine değil… Hatırlarsanız bu konuya yüce Meclis
karar verdi, bu Meclis karar verdi ve tamamen, Orman Kanunu’nda yapılan bir
değişiklikle buradaki döküm alanlarının büyükşehirlerde büyükşehir belediye
başkanlıklarına, yönetiminin, büyükşehir olmayan yerlerde ilgili belediyelere
verilmesi hususunda bir kanun çıktı. Kaldı ki -“bunu verebilir” şeklinde bu
Kanun- hakikaten biz bunları verirken de bir gelir kaybımız yok, onlara da
belli bir ücretle veriyoruz, bu bir. İkincisi, kontrol altına alınıyor.
Üçüncüsü de, belediyenin zabıta gücü var. Bu toprakların,
mutlaka, uygun toprakların değerlendirilmesi lazım döküm yapılırken. Eğer
hakikaten humuslu, güzel topraklar varsa onların ayrılıp park, bahçelerde
kullanılması lazım, molozların ayrılıp toplanması lazım, zehirli, zararlı
atıklar varsa bunların kontrol edilmesi lazım.
Sayın Şandır eski
bir ormancı. Ben burada şunu ifade etmek istiyorum: Her kurum ve kuruluş kendi
asli vazifesini yapması lazım diye düşünüyorum. Kalkıp da, ormancılık, yüzde
50’si bozuk olan orman alanlarını ihya etmek ve yeniden ağaçlandırmak yerine,
bu şekilde kendisine çok cüzi bir gelir getirecek olan hafriyat toprakları
peşinde koşarsa yanlış olur. Kaldı ki biz bunu bir şahsa vermiyoruz, neticede,
mahallî idareler de devletin bir kurumu, resmî bir kurum. Bakın, sadece
İstanbul’a değil, şimdi, geçenlerde İzmir de çok acil bir ihtiyaç için talepte
bulundu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına verdik. Kesin, hatta geçici ön
izin vermeden -kesin olarak, çok aciliyetinden
dolayı- kesin izin verdik. Adana da talep ederse Adana’ya da veririz, Eskişehir
talep ederse Eskişehir’e de veririz. Yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum.
Kaldı ki ormanlar konusunda gerçekten çok büyük bir adım atıyoruz.
Sayın Vekilim,
tabii, geçmişte kim ne yapmışsa onlara da elbette şükran borçluyuz, teşekkür
borçluyuz. Ama lütfen, son zamanlarda, bilhassa 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren
bütün kurum, kuruluşların, hatta yüce Meclisin de katılımıyla başlattığımız
seferberlik gerçekten bütün ülkede heyecan uyandırmıştır. Bakın, şu ana kadar,
siz de biliyorsunuz, biz bir hedef koyduk: 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300
bin hektar yani 23 milyon dekarlık alanda ağaçlandırma ve bozuk ormanların
ihyası hedefini ortaya koyduk. Bu hedef hakikaten çok hızlı bir şekilde
yürüyor. Şu müjdeyi de vermek istiyorum: Bunun raporları da var. Ben yüce
Meclise de, gruplara da bu raporu takdim edeceğim ve sizlerin de tenkit ve
tavsiyeleri varsa, buna göre en güzelini yapmak bize düşen en önemli bir
vazifedir, vecibedir.
Misal olarak,
hatırlanacağı üzere, biz bunu ilan ettik, 2008 yılında 420 bin hektarlık
alanda, özellikle ağaçlandırma, bozuk ormanların ihyası çalışması yapalım diye
planlamıştık. Allah’a şükür, bu plan hedefinin üzerine aşıldı ve 2008 yılında 463 bin
hektarla hedefleri aştık. 2009 yılında, malumunuz, bütün ormancıları, eski
genel müdürleri, daire başkanlarını davet ettiğimiz orman teşkilatının 170’inci
kuruluş yılı münasebetiyle orada katılan bin kişi dediler ki: “Biz bir rekora
koşalım ve 2009 yılında 500 bin hektarlık alan hedefini aşalım.” Hakikaten yıl sonunda, 2009 yılı sonunda, baktığımız zaman, tam 501
bin hektarla 500 bin hektarlık hedef aşılmıştır. Bunlar gerçekte bütün dünyada
takdir görüyor. 2010 yılında da 460 bin hektar yerine 483 bin hektarla
hedeflerimizi aştık.
Ben, burada şunu
ifade etmek istiyorum: Ormancılık faaliyetleri fevkalade iyi yürüyor. Ben,
geçmişte olduğu gibi şimdi de emeği geçen bütün orman teşkilatımıza teşekkür
ediyorum, onlarla gerçekten gurur duyuyorum. Bunu özellikle burada ifade
etmemde fayda var.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Gözlerim yaşardı!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ve şunu da ifade edeyim: Biliyorsunuz, 2011
yılı Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Ormancılık Yılı” ilan edildi.
Özellikle şubat ayının başında Birleşmiş Milletlerde, New York’ta yapılan Dünya
Ormancılık Zirvesi’ne ben de katıldım ve hakikaten Türkiye’deki ormancılık,
Türk ormancılığının faaliyetlerini anlattığımız zaman büyük takdir topladı.
Bütün ülkeler, Orta Doğu’da olsun, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Kuzey Afrika,
Orta Afrika’daki ülkeler, fidan üretimi ve diğer, orman yangınlarıyla mücadele
konusunda bizden yardım istedi, destek istedi. Hakikaten bununla gurur duyduk.
Hatta biz buna güvenerek orada ilk defa, 10’uncu Dünya Ormancılık Forumu’nun
İstanbul’da yapılmasını teklif ettik. Hatta -dokuzu New York’ta yapılmış- “Biz
başka yerde müsaade etmiyoruz.” dediler ama bütün ülkeler Türkiye’yi
destekledi. 2013 yılında 10’uncu Ormancılık Forumu ve Bakanlar Zirvesi, Devlet
Başkanları Zirvesi İstanbul’da yapılacak. Bunlar da hakikaten Türk ormancılığının
geldiği önemli bir noktadır. Bunu vurgulamak istiyorum.
Bir diğer husus
da orman yangınlarıyla mücadelede gerçekten çok büyük başarı sağlıyoruz. Malum
olduğu üzere, biz, orman yangınlarında hakikaten müdahale süresini çok
kısalttık, kırk beş dakikadan on beş dakikaya indi ve dünyanın imreneceği, şu
anda, hatta Amerika’nın da, İspanya’nın, Portekiz’in, Yunanistan’ın, Suriye
gibi, Gürcistan gibi pek çok ülkelerin talep ettiği çok muhteşem bir yüksek
teknolojiye sahibiz. Hatta ben, yangın mevsiminde, odamdaki büyük ekrandan,
yangına giden uçağın o noktadaki koordinatlarını, havada kaç kilometre hızla
gittiğini ve yangın mahalline kaç dakika, kaç saniye sonra ulaşacağını görecek
noktaya ulaştım. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Orman teşkilatı kalkıp da kendisiyle
ilgisi olmayan hafriyat topraklarının denetimiyle uğraşmak yerine, hakikaten
kendi konusuyla ilgili bu gibi şeylerle uğraştığı zaman çok daha fazla başarıya
imza atacaktır.
Bir diğer husus
da, Sayın Şandır’ın ifade ettiği husus da çok önemli,
hakikaten maden ocakları, bilhassa taş, kum, çakıl ocakları ormanları çok
tahrip ediyor, bunu kabul ediyorum. Ancak, Sayın Şandır, özellikle biz
biliyorsunuz 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren çok önemli bir genelgeye imza
attık, o da şudur: Artık bundan böyle ormandan maden izni alacak olan bütün
kurum ve kuruluşlar… Orman mühendisleri var, bakın, dışarıda serbest çalışan
orman mühendislerimize büyük bir iş imkânı sağladık. Ayrıca maden
mühendislerinin katılımıyla hazırlayacakları yıllara sari rehabilitasyon
planı hazırlamadan izin vermiyoruz. Bu da gerçekten önemli, takdir edeceğiniz
bir husustur diye tahmin ediyorum.
Yani netice
itibarıyla şunu ifade edeyim: Hafriyat toprağıyla bizim ilgimiz yoktur. Gerek
Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda gerek Belediye Kanunu’nda gerekse yüce
Meclisin gerçekleştirdiği Orman Kanunu’nun ilgili maddesinde belirtildiği
üzere, bunların tahsisleri, bedeli mukabilinde, büyükşehirlerde büyükşehir
belediyelerine, büyükşehir olmayan yerlerde ilgili belediyelere
devredilmektedir, bunu özellikle belirteyim. Kaynak, sanıldığı gibi… O duyuruyu
ben aldım, haklarında gerekli işlemi de yapacağım, yalan yanlış bilgiler
tamamen. Ayrıca sanki kanunu biz çıkarmışız, yüce Meclis çıkarmamış gibi, orada
Orman Genel Müdürünü ve belki de Bakanlığı suçlayıcı ifadeler var, bu da
fevkalade yanlıştır. Çünkü biz yüce Meclis ne çıkarırsa…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kanunu kim çıkarır?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yüce Meclisin bize verdiği hususları, kanun ve
yönetmelikler istikametinde işlerimizi yürütmek durumundayız. Kaldı ki bu
Kanun, bana göre, böyle hakikaten… Ben her iki tarafta da, gerek mahallî
idarelerde gerekse devletin en üst bürokratik kademesinde, bakanlıkta çalışan
bir kişi olarak, bu Kanun’un son derece isabetli olduğunu buradan vurgulamak
istiyorum, onu özellikle belirtmek istiyorum.
Ayrıca,
Bakanlığın hiçbir kaybı yoktur. Bakanlığın bu işe sarf ettiği personeli,
aracı-gereci, denetim masraflarını ve birtakım diğer masrafları dikkate alırsak
belediyelere bunu doğrudan verip onları denetlemek çok daha isabetli olmuştur.
Bu duygularla ben
hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, Sayın Şandır’a
da böyle bir açıklama imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Eroğlu.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim efendim?
BAŞKAN – Sayın
Şandır, buyurunuz efendim.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Orman
alanlarındaki maden işletmelerinin bıraktığı çukurların doldurulmasının
ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Bakanım, yanlış olan ve endişelere sebep olan husus şudur:
Orman alanlarındaki maden işletmelerinin geride bıraktığı çukurların
doldurulması ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmeli. Siz Orman
Bakanısınız. Şimdi, o çukurlara hangi hafriyatın dökülmesi ve orada kurulacak
ormana uygun bir zeminin oluşturulması hususunu ormancılar bilir, büyükşehir
bilmez. Meseleyi para kazanmak olarak değerlendirirsek yanlış bakmış oluruz.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Doğru, doğru…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Şimdi, bu çukurların doldurulmasını ormancıların inisiyatifinden
çıkartıp büyükşehre bıraktığınız takdirde oraları yeniden ormana kazandırmak
mümkün olmayacaktır. Endişe ve korku budur, yanlışlık budur, Orman Mühendisleri
Odası da bunu ifade etmektedir ve bir talihsiz beyan olarak “Bunun hesabını
soracağım.” demenizi de yadırgadım doğrusu. Arkadaşlar ormancılık
hassasiyetiyle, orman alanına kazandırmak arzusuyla…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) -…bu endişeyi ifade etmişlerdir.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Şandır.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben şimdi cevap verebilir miyim Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Uras, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – 16 Mart yıl dönümüyle ilgili.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
2.-
İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan
katliama ilişkin açıklaması
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Efendim, bundan yirmi üç yıl önce Halepçe’de bir büyük katliam
yaşandı, barış umutları bir insanlık suçu şeklinde ortadan kaldırıldı.
Yine 16 Mart
1978’de İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde arkadaşlarımız
kontrgerillanın kurbanı oldular. Kendilerini sevgi ve saygıyla anımsamak istiyorum.
Geçmişini anımsamayan bir ülkede her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorum.
Bu Mecliste bir
dizi konu konuşulurken unutmayalım ki aynı zamanda, Japonya’da gerçekleşen
insan felaketi her konunun önünde önem arz ediyor ve çok büyük bir tehditle
karşı karşıyayız. Takdir buyurursunuz ki bunlar, nükleer felaketler hiçbir
şekilde tüp gaz patlamasıyla karşılaştırılacak olgular değildir. Meclisimizin
öncelikli konusu bu nükleer felaket karşısında yeryüzünün, insanlığın
kurtulması için ne tedbirler alınması gerektiğidir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uras.
Sayın Uslu,
buyurunuz.
3.-
Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun, Orman Kanunu’nda yapılacak değişikliğe ilişkin
açıklaması
NURİ USLU (Uşak)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de bu Orman
Kanunu’nda yapılan değişikliğin hazırlığı içinde bulunan bir kişi olarak
açıklama yapmak istiyorum.
Sayın Şandır ve
arkadaşları bilinen bir şeyi sanki saklıyorlar gibi. Şimdi, şöyle bir şey:
İstanbul gibi büyükşehirlerin mücavir alanı içerisindeki maden alanlarında
madencilerimiz oranın madenini aldıktan sonra madenden daha fazla moloz ve
toprak doldurmak suretiyle daha fazla gelir elde ettiklerini biz tespit ettik.
Devletin ve kamunun bu kaybını önlemek için bu Kanun değişikliğini yaptık.
Bunun için özellikle büyükşehir mücavir alanları içerisinde ve belediyenin
mücavir alanları içerisinde bu Kanun son derece yerindedir. Oraya getirilen
kamyonların içerisindeki toprakların içerisinde ne var, ben orman mühendisi
olarak nereden bileyim onu? Belediye ve içerisindeki kontrol yapan insanlar
bunu bilecek ki oraya temiz toprağı getirsin. Ormana temiz toprağı
getirmezseniz, kirlenmiş…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çöp döküyorlar çöp Nuri Bey, büyükşehir belediyeleri çöp döküyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uslu.
Sayın Genç…
4.-
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
orman alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin
açıklaması
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Aslında Sayın
Bakan Veysel Eroğlu yanlış bilgi verdi efendim, biraz önce ben de dinledim.
Şimdi, bu
İstanbul Belediyesi hudutları içinde madeni alınmış alanlarda aslında buranın
doldurulmasının orman idaresine ait olması lazımken, getirdiler, İstanbul
Belediyesine verdiler. Şimdi de kanun getiriyorlar bu torba kanunda ve burada
kendi yakınını da bu kuruluşun başına getirdiler, bir bakanın yakınını da
getirdiler buraya. Buradaki senelik rant 5 milyar
dolar. Bu paralar nereye gidiyor, kimse kontrol etmiyor. Bu paraların bir kısmı
İstanbul belediyelerinin kurduğu şirketlere gidiyor, bu şirketler kanalıyla
birtakım seçimlerde rüşvet olarak dağıtılıyor. Aslında, AKP, eğer kendilerinin
vicdanları varsa buyurun, bir araştırma önergesi verelim. Buraya kimler nasıl
toprak dolduruyor? Kamyon başına kaç lira alınıyor? Makbuz karşılığında
kamyonculardan para alınıyor mu, alınmıyor mu? Alınan bu paralar nereye sarf
ediliyor? Buyurun araştıralım. Ben iddia ediyorum 5 milyar dolar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
“Bütün
belediyelere” dedi efendim Sayın Bakan.
Buyurunuz Sayın Sakık.
5.-
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yirmi üç yıl önce
Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Evet, bugün 16
Mart. Yirmi üç yıl önce Halepçe’de 1988’de Saddam rejimi tarafından Kürtlere
karşı kimyasal bir silahla saldırıda bulunulmuş, 5 bin Kürt yaşamını yitirmişti
ve binlerce Kürt de hâlâ o izleri taşıyarak yaşamını sürdürmektedir.
Saddam’ın sonunu
hep birlikte gördük ama bugün hâlâ Halepçe ruhuyla hareket eden güçler, Kürt
sorununu şiddet ve silahla çözmek isteyenler Halepçe’den ders almalılar ve bir
daha Halepçe’lerin yaşanmaması için Kürt dili,
kimliği, kültürü üzerindeki baskıların bir an önce ortadan kaldırılması gerekir
ki bütün halklar eşit koşullarda yaşasın. Halepçe’ler çözüm değil, tam tersine,
demokratik bir çözüm bu ülkede barışı, kardeşliği hayata geçirir. Herkesin buna
uygun adım atmasını diliyor, umuyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sakık.
Sayın Aslanoğlu…
6.-
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Malatya Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı köylerinin
kadastrosunun yapılmadığına ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, orman kadastrosu önemli bir sorun. Ben
yarın Bakanlığınızdaki ilgili kişiye gideceğim. Malatya Doğanşehir’imizin iki
köyünde… Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı
köyleri. Perişan durumda bu insanlar. Doğanşehir
Yuvalı ve Kadılı. Lütfen, bu insanlara
yardımcı olalım. Bunlar yıllardır diyorlar ki: “Biz de yerimizi bilelim.” Ama
her geçen gün… Yine talimatınız olursa teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Gündem dışı
ikinci söz depreme karşı bina güvenliği ve yapı denetimi hakkında söz isteyen
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’e aittir.
Buyurunuz Sayın
Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.-
Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, depreme karşı bina güvenliği ve
yapı denetimine ilişkin gündem dışı konuşması
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; binaların güvenliği
ve yapı denetim sistemiyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım.
Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Deprem, en önemli
doğal afetlerden biridir. Ülkemiz 1999 yılında maalesef bu afetle karşı karşıya
kalmış ve binlerce insanımız bu depremde hayatını kaybetmiştir. Acaba, bu
depremin üstünden on iki yıl geçmesine rağmen gerekli önlemler alınmış mıdır?
Binalarla ilgili konuyu iki kısma ayırarak incelemekte fayda görüyorum.
Bunlardan birincisi, mevcut konut yapılarının depreme karşı güvenilir hâle
getirilip getirilmediğidir; ikincisi ise yeni yapılacak inşaatlarda gerekli
kontrollerin yapılıp yapılmadığıyla ilgilidir. Açıktır ki mevcut konut
yapılarının depreme karşı güvenilirliğiyle ilgili herhangi bir çalışma
yapılmamıştır. Bu açık olarak ortada durmaktadır. Esas olarak benim dile
getirmek istediğim konu ise şu anda, yeni yapılan inşaatların mevzuattan dolayı
ortaya çıkan denetim eksikliğidir. İnşaatların kontrolü yapı denetim firmaları
tarafından yapılmaktadır. Günümüzde bu denetim işi, pazarlıkla şekillenen bir
evrak tamamlama işine dönüşmüştür. Normalde, arsa sahibinin, verdiği arsada
inşaatı yapacak olan müteahhidi denetlemek amacıyla bir yapı denetim şirketiyle
anlaşması gerekmektedir ama işleyiş bu şekilde olmamaktadır. Arsa sahibi,
arsasını müteahhide verdikten sonra “Ben bu saatten sonra hiçbir işe ve ödemeye
karışmam demektedir.” ve bu işlerle ilgili olarak da müteahhidin bir yakınını
vekil olarak tayin ederek o kişi takip etmektedir ve bu şekilde de yapı denetim
firmasının seçimi ve ücretinin ödenmesi işini de müteahhit
firma yüklenmektedir. İşte, inşaatların denetiminde en büyük aksaklığın ortaya
çıktığı süreç bu aşamadadır. Bu aşamada müteahhit,
kendi yaptığı işi denetleyecek firmayla, hatta pazarlık yaparak yüzde 50’lere kadar
indirim, kırım yaptırarak anlaşmakta ve ücreti ödemektedir. Artık, bu süreçten
sonra yapı denetim firmasından o inşaatı layıkıyla kontrol etmesi beklenemez.
Firma, hem sorun çıkaran bir görünüş altında olup da bir daha iş alamama
korkusu ile hem de pazarlık usulüyle işi aldığı için yeterli maddi kaynağa
sahip olmadığından bu görevini yerine getirememektedir. Bu durumun önüne geçmek
için, müteahhit ve arsa sahibi ikilisi ile yapı
denetim firmasının arasındaki ticari ilişkiyi kesmek gerekmektedir. Denetim
işlerinin, bu amaçla, bir il denetim komisyonu kontrolünde ve bir sisteme bağlı
olarak ve eşit olarak yapı denetim firmalarına dağıtılması gerekmektedir. Eğer bu şekilde sorunun çözümü yoluna gidilirse ortada sorun
kalmayacaktır çünkü bu sayede denetçi iş alamama korkusunu üzerinden atacak, bu
korkudan sıyrılacak hem de pazarlık yapma ihtimali de ortadan kalktığı için
daha iyi mali olanaklara sahip olacak, hatta yasal olarak ücretinde indirim
yapılsa dahi artık pazarlık olmayacağından daha iyi bir mali duruma sahip
olacak ve bünyesinde de daha kaliteli elemanlar çalıştırma, daha donanımlı hâle
gelme imkânına sahip olacaktır.
Bir de depreme
karşı devletin binalar dışında yaptığı hazırlıklara da bir göz atmak isterim.
2010 yılında kurulan Deprem Araştırma Komisyonu ile birçok ilde araştırma
yaptık ve bu çalışmalar sonucunda gördük ki maalesef ülkemiz depreme karşı
hazırlıklı hâlde değildir. Belediyelerimizin de bu konuda yetersiz olduğu
görülmektedir. Bu konuda en ciddi hazırlıkların İstanbul
Büyükşehir Belediyesinde yapıldığı söylenmekte. Bu konuda da komisyonla
birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Afet Merkezini ziyaret etmiştik.
Orada gördüğümüz, İstanbul’un hemen hemen her bölgesinin kameralarla izlendiği
ve çok iyi donanıma sahip oldukları, acil bir durum olduğunda anında müdahale
edebilecek donanıma sahip olduklarını belirtmişlerdi.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Ama maalesef ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, benim
“Eğer bu kadar hazırlıklı iseniz, bütün bu donanımlara sahip idiyseniz ve
İstanbul’un her yerini gözlemleyebiliyorsanız, neden Ayamama Deresi taştığında
yeterli müdahaleyi yapamadınız, 30’un üzerinde vatandaşımız hayatını kaybettiğinde
yeterli müdahalede bulunamadınız?” soruma cevap verememiştir. Yani kısacası, en
donanımlı olduğumuz ilde bile bir dere taşmasına müdahale edecek hazırlığımız
olmadığı ortadadır. Bu göz önüne alınacak olursa depreme karşı hazırlık
konusunda İktidarın 99 yılından beri yeterli bir çalışma içinde olmadığı
açıktır.
Ben bu duygu ve
düşüncelerle hiçbir doğal afetle karşı karşıya kalmamamız temennisiyle hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Sönmez.
Gündem dışı
üçüncü söz yerel basının sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi’ye aittir.
Buyurunuz Sayın Erçelebi.
3.-
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yerel
basının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Ben sizlere yerel
basının sorunlarından söz edeceğim. Yerel basın, hepimizin de bildiği gibi, kıt
kaynaklar ve aşırı özveriyle yayın yapar ve yerel basının yayınları da o yörede
yaşayan insanlar için oldukça önemlidir. İnsanlar çevrelerinde olup bitenleri
yerel gazeteler ve yerel televizyonlar aracılığıyla öğrenirler. Dolayısıyla,
yerel basın, halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren organlardır. Yerel
basın, aynı zamanda yerel yönetimlerin verdikleri ilanlarla ayakta durur çünkü
onların başka gelir kaynakları yoktur, tirajları
azdır. İşte o yüzden de çalışanları çok değildir, teknolojiye ayak uydurmakta
zorluk çekerler.
Size bir örnek
olayla yerel basının içinde bulunduğu sıkıntılardan söz edeceğim. Denizli’mizde
altı yıldır yayımlanan bir gazetemiz var, adı “Horoz” gazetesi. Bu gazete seçim
zamanlarında kurulan ve daha sonra da yok olan gazetelerden değildir, altı
yıldır yayın yapmaktadır. İşte, şubat ayında Denizli’de ilginç bir olay oldu.
Denizli Belediye Başkanımız milletvekili adayı olmak için şehirde reklam
kampanyasına giriyor ve şehrin değişik yerlerine astırdığı afişlerin kimisinde
“Beş tane yaya üst geçidi yaptık.”, kimisinde de “Yedi tane yaya üst geçidi
yaptık.” diyor. Horoz gazetesi de bunu manşetine taşıyor “Yok mu artıran?” diye
bir manşet atıyor. İşte, Belediyenin kendi yaptığı bu yanlışa çok kızan
Belediye Başkanımız, ertesi günü, 20 Şubat günü, ağzına geleni söylüyor. “Afiş
krizi büyüyor.” diye Horoz gazetesi yine bir manşet atıyor. 24 Şubat günü
Denizli’deki bütün yerel gazetelere belediye reklam veriyor ama sadece Horoz
gazetesini bundan muaf tutuyor yani bir anlamda cezalandırıyor ve 25 Şubat günü
de Horoz gazetesi, siyah bir sayfayla “Taraf olmadık, bertaraf mı edilecektik?”
şeklinde bir manşet atıyor.
Değerli
milletvekilleri, bir yerel yönetim düşünün ki kendi yaptığı yanlışa dahi
tahammül edemiyor. Bu nasıl bir zihniyet? Bu zihniyet hiç doğru değil. Hani bir
atasözümüz var “Keskin sirke küpüne zarar verir.” diye. İşte tam da Denizli
Belediyesinin yaptığı bu şekilde ve Denizli Belediyesi, 25 Şubat günü, gazete
baskıya verildikten sonra, akşam saat 19.00’a doğru reklam gönderiyor.
Değerli
milletvekilleri, bu tutum, Hükûmetin sık sık dile getirdiği ileri demokrasi
anlayışıyla hiç mi hiç bağdaşmaz.
Değerli
milletvekilleri, şu anda Türkiye’de 137 yerel televizyon yayın hayatından
çekilmiştir. Bir başka deyişle RTÜK bunları kapatmıştır. Eğer Hükûmet de uygun
görürse önümüzde yeni bir torba yasa hazırlığı var. Bu 137 yerel televizyonun
yeniden yayın hayatına geçmesi için bu torba kanun içerisine bu televizyonlar
da girmeli ve yerel basının özgürlüğü sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, hep beraber seçim sathı mailine giriyoruz. Seçim sırasında,
özellikle muhalefet, ancak yerel basın sayesinde sesini duyuracaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
HASAN ERÇELEBİ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ancak görüyoruz
ki Denizli’de Horoz gazetesinin başına gelenler seçim sırasında bütün yerel
medyanın başına gelebilir. Yani kendi yanlışına tahammül edemeyen yerel
yönetimler muhalefetin eleştirileri karşısında yerel basını susturmak için
onların karşısına reklam silahını koyacaktır, “Eğer bizim borumuzu çalarsanız
reklam veririz ama muhalefetin söylediği gerçekleri yayınlarsanız size reklam
vermeyiz.” şeklinde bir baskı kuracaklardır. Bu yanlıştır. Yerel basın
iletişimin kılcal damarlarıdır. Onu felç etmeyelim.
Biz Demokratik
Sol Parti olarak yapıcı, sorumlu muhalefet yapıyoruz. Amacımız üzüm yemektir,
bağcı dövmek değil. Amacımız yerel basının yaşaması ve özgürlüğüne kavuşmasıdır
diyorum, saygılar sunuyorum, bu gazeteleri de Sayın Bakanım Arınç’a
bilgi açısından veriyorum efendim. (DSP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Erçelebi.
Gündem dışı
konuşmaya Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevap verecektir.
Buyurunuz Sayın
Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.
Denizli
Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi yerel basının
sorunları konusunda gündem dışı bir konuşma yaptı, bendeniz de cevaplandırmak
üzere huzurlarınızdayım. Tabii, “yerel basının sorunları” derken genel kapsamda
bir taleple karşılaşacağımı zannetmiştim, oysa Denizli’de yayınlanan “Horoz”
isimli bir yerel gazetenin belediyeyle karşılaştığı bir sorunu ortaya koydular.
Şüphesiz bu da önemlidir.
Denizli
Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığından aldığımız bilgiye dayanarak söylüyorum:
Denizli’de Denizli, Hizmet, Meydan, Deha, Yeni Haber, Yeni Olay, Gündem, Yeni
Gazete, Horoz ve diğerleri olmak üzere on beş günlük gazete yayınlanmaktadır;
bir kısmı merkezde, bir kısmı Acıpayam, Tavas, Çal ve Çivril’de bulunmaktadır.
Dolayısıyla bu on beş gazete içerisinden özel olarak sadece Horoz gazetesinin
seçilmiş olması dikkatimizi çekiyor.
Bildiğim,
arkadaşımın anlattığı kadarıyla şubat ayında Denizli Belediye Başkanıyla gazete
arasında belli bir haber veya fotoğraf yüzünden tartışma yaşanmış, Denizli
Belediyesi vermesi gereken ilan ve reklamları vermemiş. Bunun bir baskı ve
tahakküm aracı olduğunu arkadaşımız ifade ediyorlar.
Şüphesiz, bu
konu, bir hukuk devleti olan Türkiye’de tartışılabilir ama “yerel basının tüm
sorunları” dediğimiz konunun içerisinde -beni ilgilendiren yönüyle söylüyorum-
özel ilan ve reklamlar, bunları verecek olan kişi, kurum, şirket ve diğer
kuruluşlara aittir. Yani kendi çıkarları açısından ilan ve reklam vermesi
gerekirse -tabii, bir kamu kuruluşu olan belediyeyi kastetmiyorum- bütün
bunları gazetelere dağıtabilir. Bazen bankaların, bazen diğer kuruluşların,
ilan portföyleri içerisinde, tiraj durumlarına
bakarak, televizyonların etkinlik veya rating
ölçümlerine bakarak reklamlarını belli kriterler içerisinde verdiğini
görüyoruz. Burada, belediye mutlaka vermesi gereken bir ilanı vermemişse bunun
soruşturulması mümkündür.
Ancak biz bu
konuda çok başarılı bir iş yaptık. Bütün arkadaşlarım biliyorlar ki “yerel
basın” dendiğinde, kürsüye çıkan pek çok arkadaşımız veya özelde
karşılaştığımız pek çok dostlarımız, “Bu resmî ilanlar ne olacak, kesilecek mi?
Kamu İhale Yasası’nda şöyle bir hüküm var. Bundan sonra artık bu yerel
gazeteler ilan alamayacak mı?” diye soruyorlardı, biz de “Hayır, kesinlikle
böyle bir şey yok, resmî ilanlar devam edecek.” diyorduk.
Bakınız, bunu
gerçekleştirdik. Şu anda resmî ilanlar devam ediyor ve üstelik,
yıllardan beri resmî ilan tarifesine zam yapılmamıştı. Geçtiğimiz, son on gün
içerisinde -Resmî Gazete’de yayınlandı- Basın İlan
Kurumu aracılığıyla -ben ondan da sorumluyum- resmî ilan tarifesinde hatırı
sayılır bir zam yaptık ve bu zammı da yerel medyayı gözeterek adaletli bir
şekilde dağıttık. Yani tirajı 10 binden aşağı olan
gazetelerde resmî ilana zam biraz daha yüksek, tirajı 100 binden fazla
gazetelerde resmî ilan marjını biraz daha az tuttuk ki yerel medyayı bu konuda
destekleyelim diye. Resmî Gazete’den bununla ilgili
tarifeleri arkadaşlarımız takip edebilirler. Eminim gideceğiniz her yerde yerel
medya “Resmî ilan ne olacak?” dediğinde, rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz: Bu
devam ediyor, edecek, resmî ilan tarifesine de on gün kadar önce zam geldi. Bu,
sanıyorum sorunlarının bir kısmını belki çözebilecektir.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Erçelebi arkadaşımın verdiği bu
fırsattan istifade ederek özellikle bana bağlı bir kurum olan Basın-Yayın ve
Enformasyon Genel Müdürlüğünün ve yine TRT’nin, yine Anadolu Ajansının ve yine
kısmen RTÜK’ün yerel basınımızla ilgili yaptığı bazı çalışmaları sizlerin
bilgisine sunmak istiyorum.
Değerli Arkadaşım
da bahsettiler, yerel medyanın sorunları var. Biz bunları özellikle iki konuda
yoğunlaştırdık. Birisi yetişmiş eleman eksikliği, bir diğeri de teknik
yetersizliklerdir. Hemen hemen diğer sorunlar bu iki ana sorunda ortaya
çıkmaktadır. Anadolu’da pek çok gazete eski teknolojiyle, dededen kalma tipo
matbaalarla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bu durum, yerel basının rekabet
şansını tamamen ortadan kaldıran önemli bir unsurdur. Yaygın medyanın -yani
“ulusal medya” diyelim- okura sunduğu kaliteli, renkli ve bol görsel imkânlar
okuru ister istemez yerel gazeteden uzaklaştırmaktadır.
Bir diğer sorun,
yetişmiş eleman sorunu. Hem teknik hem de içerik bakımından yaşanan hızlı
değişime ayak uydurabilecek donanımlı, idealist personel bulmak maalesef yerel
basın için giderek imkânsız hâle gelmektedir. Ücretler çok düşüktür. Bu
ücretlerle çalışabilecek eleman âdeta bulunamamaktadır.
Yerel medyanın
yetişmiş eleman ve teknik konularda yetersizliği, bunlara bağlı olarak
okunabilirlik, izlenebilirlik oranlarının istenen düzeyin altında kalması ve
buna bağlı sorunların giderilmesi amacıyla Genel Müdürlüğümüz şu faaliyetleri
icra etti:
Biz, yılda iki
defa olmak üzere -demek ki altı ayda bir- Türkiye'nin değişik bölgelerinde
yerel medya eğitim seminerleri yapıyoruz. Takriben buna o bölgenin çevresindeki
iller de dâhil olmak üzere bütün yerel medyanın yazarları katılmaktadır,
300’den aşağı bir katılım olmamaktadır. Böylece yerel medyanın sorunlarını ve
mevzuattaki gelişmeleri, yerel medyanın tüm sorunlarına ilişik talepleri ve
önerileri bir ağızdan, ilk ağızdan dinliyoruz ve yoğun bir eğitim programı
gerçekleştiriyoruz. Buna -iki tam gün olmak üzere- üçüncü gün itibarıyla da bir
sosyal faaliyeti ayrıca koyuyoruz.
Bu seminerlerin
sonuncusunu, 19’uncu Yerel Medya Eğitim Seminerini bundan üç dört ay önce
Edirne’de düzenlemiştik. Edirne’deki bu toplantıya Balkanlardaki ve Batı
Trakya’da çıkan gazetelerin de yetkilileri gelmişlerdi. Sonuncusunu da,
20’ncisini bu ayın sonunda, 30 Mart, 31 Mart ve 1 Nisanda Şanlıurfa’da
düzenleyeceğiz. Sayın Erçelebi’nin seçim bölgesi
olması hasebiyle Denizli’de de 5 Mayıs 2000 tarihinde 4’üncü Yerel Medya Eğitim
Seminerinin yapıldığını hatırlatmak istiyorum.
Genel
Müdürlüğümüzce yerel basın mensuplarımıza eğitim hizmeti olarak “Anadolu
Basınının Yeni Yüzü” adlı sayfa tasarımları kitabı hazırlandı. Gerçekten,
sizler de biliyorsunuz, elinize aldığınız gazetenin kâğıt kalitesi çok düşük,
renk kalitesi çok düşük -eliniz simsiyah olabilir veya sapsarı olabilir- sayfa
düzenleri yok, fotoğrafların altları, üstleri, sayfadaki yerleri maalesef çok
yanlış veya kötü denebilecek düzeydeydi. Biz, bunu kendilerine bir hizmet
olarak sunmak istedik ve Selçuk Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi
Doçent Doktor Mustafa Şeker tarafından bir kapsamlı hazırlık yaptık. Burada, yerel medyada sayfa tasarımının önemi, tasarım örnekleri,
başlık, görsellerin sunumu ve diğer konuları ayrıntılı şekilde ele aldık ve
“Yerel Basında Sayfa Tasarımları” ismiyle bir CD olarak bunu hazırladık ve 3
binden fazla yerel medya organına, sahiplerine, yazı işleri müdürlerine bundan
ücretsiz olarak gönderdik ve inanın, bu çalışmamızdan sonra bu örnekleri alarak
yerel gazetelerimizin daha göz alıcı bir şekilde çıkmaya başladığını ve
kendisinin bir albeni kazandığını da söylemeliyim. Yine bu teknik
hazırlıklarımız artarak devam edecek ve yeni konularda da yerel basınımıza yine
ücretsiz olarak bunları göndermeye devam edeceğiz.
Anadolu’daki
gazetelere haber kaynağı oluşturmak gerekiyor çünkü bir maliyettir onlara
haberin ulaşması ve bu haberde de çok geri kalmamaları gerekiyor. Bu yüzden,
bölgeler arasında haber ve bilgi akışı sağlamak amacıyla Anadolu’nun Sesi
gazetesini de yeni bir tasarımla çıkarmaya başladık. Bu, “Anadolu’dan haberler”
olarak da yorumlanabilir. Bu bir.
İkincisi: Anadolu
basınını özendirme yarışmaları yapıyoruz. Yerel basınının çalışmalarını teşvik
etmek ve değerlendirmek amacıyla her yıl bu özendirme yarışması yapılmaktadır,
derece alanlara ödülleri verilmektedir. Bunu bir teşvik olarak düşünüyoruz.
Ayrıca, Genel
Müdürlüğümüz tarafından yerel medyaya yönelik haber, fotoğraf, yayın ve buna
benzer destekler web sitelerinden de ayrıca anında yerel medyaya
aktarılmaktadır. Bu anlamda, son dönemde gerçekleştirilen en önemli
faaliyetlerimizden birisi de TRT’nin yeni kanallarından, bildiğiniz gibi, “TRT
5” veya “TRT Anadolu” ismiyle maruf kanalımızda yerel gazetelerin sesini
duyurabileceği bir platform kurduk. Bu TRT 5, Anadolu kanalında “Anadolu’nun
Sesi” programıdır. Her gün saat 10.30’la 12.00 arasında, bir buçuk saat boyunca
yerel gazetelerden yapılan değerlendirmeler tüm Türkiye’ye okunmaktadır ve
yerel basından her gün 3 konukla o yörenin gündemi de tüm Türkiye’ye
taşınmaktadır.
Ayrıca, Basın
Kartı Yönetmeliği’nde yaptığımız değişiklikle -bu da önemlidir- 23 Ekim 2010
tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Basın Kartı
Yönetmelik değişikliğiyle mevzuatımız yenilenmiş, daha çağdaş kriterler hayata geçirilmiştir. Çeşitli nedenlerle sarı
basın kartı iptal edilenler için bir defaya mahsus af çıkartılmıştır. Bununla
birlikte, lise ve dengi bir okuldan mezun olamayıp ancak yıllarca bu mesleğe
emek vermiş basın emekçilerine -ki toplam 3 bin civarındadır- bir defaya mahsus
sarı basın kartı hakkı verilerek basın kartı almaları temin edilmiştir. Bundan
en fazla yararlananlar -istatistik olarak görüyoruz- yerel medya kuruluşlarında
çalışan basın emekçileri olmuştur.
Ayrıca yapılan
değişiklikle yıllarca sürdürülen bir yasağa da son verilerek, gazetecilerin
kılık kıyafetleri yüzünden basın kartı alması önündeki engeller de
kaldırılmıştır.
Bir diğer konu,
yerel gazetecilere yönelik yurdun çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen inceleme
ve ziyaretler programıdır. Bu projeyle, yerel gazetecilerimiz diğer
illerimizdeki meslektaşlarıyla tanışma, kaynaşma fırsatı bulmakta, yurdumuzun
değişik yörelerini yakından tanıma imkânına kavuşmaktadır. Bu çerçevede geçen
-ben de uğurlama törenine katılmıştım- İzmir, Muğla ve Manisa’dan 55 gazeteci
Konya ve Şanlıurfa illerini ziyaret ederek buradaki meslektaşlarıyla interaktif
bir ortamda bilgi, görgü ve mesleki tecrübelerini paylaşmışlardır.
Başta yerel medya
temsilcilerinin, bugüne kadar tüm basın mensupları ama özelde ilgili yerel
medya gazetecilerimizin bizden talepleri vardı; o da yurt dışına çıkışlarda
pasaportlarıyla vize alma konusunda sıkıntılar yaşıyorlardı ve habercilik
konusunda bu sıkıntılarını bize iletmişlerdi. Biz bunları dikkate aldık ve
hizmet pasaportu veya halk arasında ve medya kesiminde daha çok bilinen “gri
pasaport” konusunda hem Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü hem de İçişleri
Bakanlığıyla yapılan çalışmaların sonunda artık önemli bir noktada kazanım
içerisine girdik. Bildiğiniz gibi, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 14’üncü
maddesinin (b) bendinde, hizmet damgalı pasaportların “Bu Kanun gereğince
kendilerine diplomatik veya hususi damgalı pasaport verilmesi mümkün olmayan
kimselere, Hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış
memleketlere gönderildiklerinde veya dış memleketlerde görev aldıklarında
verileceği…” hükmü yer almaktadır. Yine, 14’üncü maddenin (c) bendinde bu
pasaportların talep edenin mensup olduğu makamın yetkili amirinin başvurusu
üzerine İçişleri Bakanlığınca verileceği ve altı aydan az olmamak kaydıyla
pasaport sahibinin görevinin müddetine göre İçişleri Bakanlığınca tespit
edilecek süre için geçerli olmak üzere tanzim edileceği hükme bağlanmıştır. Biz
Hükûmet olarak, Bakanlık olarak bu yetkimizi kullandık ve basın kartı sahibi
medya mensuplarımıza yerel-yaygın ayrımı gözetmeksizin bu imkânı tanıdık. Şu
anda 500’den fazla medya mensubu hizmet pasaportu almış durumdadır, talepler
gelmekte ve değerlendirmeler devam etmektedir.
Geçtiğimiz ay
içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, sizlerin de büyük destekleriyle
ve uzlaşmasıyla çıkardığımız yeni RTÜK Yasası da radyo ve televizyon
alanlarında yerelde hizmet veren medya kuruluşlarımıza ciddi avantajlar
sağlayacak yenilikler içermektedir. Reklam gelirlerindeki RTÜK payını yüzde
5’ten yüzde 3’e düşürdük. Zorunlu millî eğitim payı katkısı da biliyorsunuz bu
yılın başında kaldırılmıştır. Eskiden yüzde 5 reklam payından, yüzde 5 de
eğitime katkı payından yüzde 10’luk bir yük medyanın üzerine biniyordu. Bu,
yüzde 10’dan şu anda yüzde 3’e düşmüş durumdadır.
Ayrıca, yeni
yasada reklam girişi serbest bırakılmakta ve ürün yerleştirme mümkün hâle
gelmektedir. Lisans süresi beş yıldan on yıla çıkarılmıştır. Yasal boşluk
nedeniyle yapılamayan siyasi reklamlar yerel yayıncılar için iyi ve kanuni bir
gelir kaynağı olacaktır. Medya sahipliği konusunda da değişiklikler
yapılmıştır. Şimdi, önümüzdeki süreçte, kanun Resmî Gazete’de
yayınlandığı için, frekans ihalesinde yerel medya sahiplerini büyük sermaye
karşısında dezavantajlı duruma düşürmemek için mevcut kanunun yürürlüğe
girmesinden önce bir yıldan beri radyo ve televizyon yayıncılığı yapanlar için
ayrıca bir avantaj da getirilmiştir.
Sayın Erçelebi yüz otuz yedi yerel televizyonun kapandığından
bahsediyor, şüphesiz doğruluk payı vardır. Bizim elimizdeki veriler bunu
göstermiyor, en azından bu kadar miktarı göstermiyor ama yerel radyo ve
televizyonlar ticari kuruluşlardır, yani hayır kuruluşları değildir.
Dolayısıyla kâr edemediklerini görünce veya maddi imkânsızlıklar sebebiyle bu
konuda artık işlerini, fonksiyonlarını yürütememek durumunda kalmışlarsa kendi
verecekleri karar elbette saygıya değerdir. Ancak şimdi, yeni televizyon kurmak
veya açmak için talepte bulunan ve yeni kanunun çıkmasını bekleyen onlarca
müracaat vardır. Demek ki kapanmış olanların yerine kurulacak daha onlarca yeni
yerel, bölgesel ve ulusal televizyon talepleri bulunmaktadır.
Ben, tekrar,
Sayın Erçelebi arkadaşıma bu konuyu gündeme getirdiği
için ve verdiği bilgiler dolayısıyla, sizlere de ilginiz sebebiyle teşekkür
ediyorum. Sayın Başkan sizleri de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, horoz ötecek mi?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Denizli’nin horozu her zaman
ötüyor, şehrin simgesi. Yerel gazeteyi bilmem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Arınç.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve
kadın cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Son yıllarda
ülkemizde kadın cinayetleri çok artmıştır. AKP iktidarının 2003-2010 yılları
arasındaki yedi yıllık sürecinde kadına yönelik Aile İçi Şiddet nedeniyle
öldürülen kadın oranı %1400 artmıştır. Aynı zaman diliminde Türkiye'de hiçbir
şeyin oranı kadın cinayetleri kadar artmamıştır. Aynı zaman diliminde teröre
bile bu kadar çok kurban vermedik. Son altı aylık süreçte ise her gün 1-2 kadın
Aile İçi Şiddet nedeniyle katledilmektedir.
Devletin,
hükümetlerin Anayasal birinci görevi kadın yurttaşlarının da "yaşama
hakkını" korumaktır. Gelinen nokta itibarıyla ne yazık ki ülkemizde devlet
kadın yurttaşların da birincil insan hakkı olan yaşam hakkını koruyamamaktadır.
Son aylardaki
cinayetlerin ortak özelliği eşinden boşanan veya partnerini
terk eden kadınların eski kocaları veya ayrıldıkları partnerleri tarafından
öldürülmeleridir. Erkekler eşlerinin kendilerinden ayrılmalarını, boşanmalarını
kabul etmemekte, ayrılmaması için kadınları tehdit etmekte, şiddet uygulamakta
buna rağmen başarılı olamadıkları zaman kadını öldürerek cezalandırmaktadırlar.
"Erkek boşayabilir, ama kadın boşanamaz" anlayışının, bu bakış
açısının toplumda yerleşmesi çok tehlikelidir.
Bu anlayışla
işlenen cinayetler toplumdaki tüm kadınlar için bir gözdağı, bir tehdit unsuru
olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca tehdit altındaki kadınlar eski
eşlerinden gelen bu tehditleri ilgili kamu kurumlarına iletmelerine rağmen,
gerekli önlemler alınmamış, ihmalkârlık ve görev ihmali neticesinde koruma
altına alınmayan kadınlar öldürülmüştür.
Ne yazık ki yasal
ve idari düzenlemelerimizde tehdit, risk altındaki kadınlara gerekli korumanın
sağlanmamasının bir yaptırımı yoktur. Cezasız kalan bu ihmalkârlık kadınların
daha çok sayıda katledilmelerine yol açmaktadır.
Tüm OECD ve AB
ülkeleri arasında kadına yönelik şiddet oranlarının en yüksek olduğu ülke
Türkiye'dir. Türk kadını son 9 yıl içerisinde çok ciddi bir gerileme sürecine
girmiştir. Giderek artan bir cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır. Tüm ulusal ve
uluslararası veriler, raporlar bu gerçeği belgelemektedir. BM Kalkınma
Programının "Kadın Güçlenme İndeksi" 2009 raporuna göre Türkiye 109
ülke arasında sondan 8. sıradadır. Ve son 9 yılda 37 sıra gerilemiştir. Dünya
Ekonomik Forumu'nun 2010 Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre Türkiye 134 ülke
arasında sondan yine 8. sıradadır. Ve AKP iktidarında devamlı bir gerileme
göstermiştir.
4 milyon
kadınımızın okumaz-yazmaz durumda olduğu, kadınların %41'inin ilkokul diplomasının
bile bulunmadığı ülkemizde kadın istihdam oranı da %22 olup, Cumhuriyet
tarihinin en kötü rakamına ulaşmıştır. Bu oranla Dünya Ekonomik Forumunun 2010
raporunda sondan 3. sıradayız. 5,5 milyon çocuk gelinin mevcut olduğu ve 2
milyon kadınımızın başlık parası karşılığı evlendirildiği ülkemizde yaşam hakkı
başta olmak üzere her alanda kadın hakkı ihlalleri yaşanmakta, cinsiyet
eşitsizliği artmakta ve kadınlarımız güçsüz bırakılarak geriye
götürülmektedirler. Son 8-9 yıllık dönemde Türkiye'de iktidarın yarattığı
atmosfer, kadına yönelik bakış açısının değiştirilmesi, kadını ikincilleştiren,
baskılayan anlayış Türk kadınını Cumhuriyet ile elde ettiği kazanımları yitirme
noktasına süratle götürmektedir.
Ülkemizde giderek
artan yoksulluk ve işsizlik olgusu önce kadınları vurmakta, kadına yönelik
şiddeti arttırmaktadır. Yapılan araştırmalar kadının eğitimsizliği ve
yoksulluğunun kendisine yönelik şiddeti katlayarak arttırdığını göstermektedir.
Kadın güçsüz kaldıkça daha çok şiddete maruz kalmakta, daha ağır cinsiyet
ayrımcılığı yaşamaktadır.
Kadını güçsüz
bırakılan bir ülkenin güçsüz kalması da kaçınılmazdır. Türkiye kadına yönelik
şiddetin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin artmasıyla çağdaş dünyadan da
hızla uzaklaşmaktadır. Ünlü düşünür Stuart Miller'in "bir toplumun uygarlık seviyesini anlamak
için kadınlarının durumlarına bakmanız yeterlidir" sözünü ülkemiz için
değerlendirdiğimizde durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.
Toplumsal
değişimlerin kadınlar üzerinden yürütüldüğü bir bilimsel gerçekliktir.
Ülkemizde kadınlar üzerinden yürütülen bir sosyolojik değişim, dönüşüm süreci
yaşanmaktadır. Cumhuriyet devrimleriyle erkeklerle eşit bireyler haline gelen
kadınlarımız yasal ve anayasal eşitliğe rağmen son yıllarda oluşturulan
zihinsel değişimle tekrar ikincilleştirilerek erkeğin malı, kölesi pozisyonuna
getirilerek yasal haklarından bile yararlanamaz durumu getirilmiştir. Anayasa
ve yasalarımızda yer alan eşitlik olgusu ne yazık yaşama geçirilememekte,
çağdaş demokrasilerin hedefi olan sonuç eşitliği sağlanamamaktadır.
Ülkemizdeki
yargıçların %40'a yakının kadın olmasına rağmen son Danıştay ve Yargıtay
seçimlerinde seçilen 211 hâkimin sadece altısı kadındır. Bu netice ülkemizdeki
cinsiyet ayrımcılığının ulaştığı vahim durumun en yeni ve en somut belgesidir.
Tüm bu
gerekçelerle ülkemizdeki olumsuz zihniyet değişiminin, kadınların geriye
götürülüşünün, cinsiyet ayrımcılığındaki ve kadın cinayetlerindeki korkunç
artışın nedenlerinin araştırılıp, gereken önlemlerin alınması amacıyla
Anayasa'nın 98'inci İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
1) Canan Arıtman (İzmir)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Malik Ecder
Özdemir (Sivas)
4) Osman Kaptan (Antalya)
5) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
6) Yaşar Ağyüz
(Gaziantep)
7) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Fevzi Topuz
(Muğla)
10) Derviş
Günday (Çorum)
11) Rahmi
Güner (Ordu)
12) Haluk Koç (Samsun)
13) Rasim
Çakır (Edirne)
14) Ahmet Küçük (Çanakkale)
15) Harun Öztürk (İzmir)
16) Hüseyin
Pazarcı (Balıkesir)
17) Algan
Hacaloğlu (İstanbul)
18) Kamer Genç (Tunceli)
19) Abdurrezzak Erten (İzmir)
20) Ali
Topuz (İstanbul)
21) Mehmet Ali
Özpolat (İstanbul)
22) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
2.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin,
Kahramanmaraş’taki göçük olayının nedenlerinin araştırılarak iş kazalarının
önlenmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kahramanmaraş İli
Afşin-Elbistan Termik Santralinde meydana gelen göçükle ilgili olarak; kazanın
sebeplerinin ve sorumlularının tespiti ile ülkemizde sık yaşanan bu tür
kazaların önlenmesi, can ve büyük orandaki mal kayıplarının önüne geçilerek
ülke ekonomisine verdiği zararların önlenebilmesi amacıyla Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 98 inci ve İç Tüzüğün 104 üncü Maddeleri gereğince Meclis Araştırması
açılmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
2) Osman Durmuş (Kırıkkale)
3) Metin
Çobanoğlu (Kırşehir)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
6) Kürşat Atılgan (Adana)
7) Ahmet Bukan (Çankırı)
8) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
9) Hasan Özdemir (Gaziantep)
10)Mehmet Günal (Antalya)
11) Akif Akkuş (Mersin)
12) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
13) Erkan Akçay (Manisa)
14) Ahmet Orhan (Manisa)
15) Yusuf Ziya İrbeç (Antalya)
16) Mustafa Enöz (Manisa)
17) Mustafa Kemal
Cengiz (Çanakkale)
18) Muharrem
Varlı (Adana)
19) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Hasan Çalış (Karaman)
21) Reşat Doğru (Tokat)
22) Şenol Bal (İzmir)
23) Durmuş Ali
Torlak (İstanbul)
Gerekçe:
Kahramanmaraş'ın
Afşin-Elbistan (B) Termik Santrali'ne, özel sektör tarafından açık işletme
madenciliği yöntemiyle kömür sağlanan Çöllolar
Sahasında, 6 Şubat 2011 tarihinde batı sabit şevinde yaklaşık 20-25 milyon m3
lük heyelan meydana gelmiş ve 1 işçi toprak altında kalarak hayatını
kaybetmiştir.
Aynı ocakta 10 Şubat 2011 tarihinde, yayılımı, miktarı ve
kayıplar açısından birincisinden çok büyük olan üretim basamaklarını da içine
alan yaklaşık 50 milyon m3 olduğu belirtilen ikinci bir heyelan meydana
gelmiştir. Bu elim kazada biri maden mühendisi, biri jeoloji mühendisi, 8'i
işçi olmak üzere 10 vatandaşımız göçük altında kalmıştır.
Basamakların
toplam derinliği yaklaşık 150 mt olan üretim alanında
meydana gelen göçüğün, yayıldığı alanın yaklaşık 1.5
km2, yüksekliğinin ise takriben 35-40 metre arasında olduğu ve yaklaşık 50-60
milyon m3 malzemenin açık ocak sahasını doldurduğu değerlendirilmektedir.
Sahada halen
kayma riski bulunduğu için, kayıpların aranması helikopter vasıtasıyla
yapılmıştır. Bir işçinin yeri tespit edilerek cenazesi üstten alınmış olup,
halen toprak altında dokuz kişi bulunmaktadır. Kayıpların üzerlerinde bulunması
muhtemel telefon cihazlarının sinyaller ile yerlerinin tespiti için yapılan
çalışmalarda herhangi bir olumlu geri dönüş olmamıştır. MTA ekiplerince
jeofizik/sismik yöntemler kullanılarak yer tespiti olasılığı belirtilmiş
olmasına karşın, bu metotla da bir sonuç alınacağı ümit edilmemektedir.
Bu çalışmaların
sonuç vermemesi halinde, toprak altında kalanların cenazelerini arama
çalışmaları için malzemenin kaldırılması zorunlu olacak bu yöntem de riski
yanında uzun bir süreye ihtiyaç gösterecektir. Bu sürenin geriye dönük heyelan
hesaplamaları sonucuna bağlı olarak en az 2 yılı bulacağı tahmin edilmektedir.
Madencilik
sektörü, doğası gereği özellik arz eden, bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli
denetimi gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Madencilik
faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında, pek çok çalışan yaşamını
kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Bu bağlamda ülkemizde son yıllardaki kaza
istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe iş kazalarının
belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir.
Bu kazalar
incelendiğinde; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim sorunları
vb. pek çok neden göze çarpmaktadır. Öncelikle sahanın işletmeye açılmadan önce
rezerv belirleme çalışmaları doğru yapılmalı, havza sınırları net olarak
belirlenmeli ve işletme projeleri bu bilgiler doğrultusunda yapılmalıdır.
Ayrıca kömür ocaklarını ve santralin çalışmalarını koordine edecek idari ve teknik
yapı havzanın büyüklüğüne uygun olmalı, deneyimli mühendis ve teknik elaman
ihtiyacı kesinlikle karşılanmalıdır.
Söz konusu
kazanın doğal bir afet olmaktan öte proje ve bilimsel gereklerin yerine
getirilmemesinden, birtakım ticari kaygılar dolayısıyla gerekli önlem ve
tedbirlerin zamanında alınmamasından, sonuç itibariyle ihmalden kaynaklandığı
düşünülmektedir.
3.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, farklı dillere
yönelik baskı iddialarının araştırılarak dillerin korunması için alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1076)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
21 Şubat günü
2000 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından çok dilliliği ve
kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak
amacıyla "Uluslararası Anadili Günü" ilan edilmiştir. Birleşmiş
Milletlerin hazırladığı rapora göre dünyada konuşulan 6.000 dilden 2.500'ü yok
olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aynı rapora göre 30 civarında dilin
konuşulduğu Türkiye'de, 15 dilin yok olmanın eşiğine geldiği, 3 dilin ise
kaybolduğu belirtilmektedir. Türkiye'de konuşulan dillerin korunması ve
gelişmelerinin sağlanması sahip olduğumuz kültürel zenginliğimizin devamı için
oldukça önemlidir. Bu bakımdan tekçi zihniyetin uygulamakta olduğu baskı ve
politikaların, Türkiye'nin kültürel zenginliğinin ana unsuru olan diller
üzerindeki olumsuz etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin
belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105.
maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz
ve talep ederiz.
1) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Dil, insanlar
arasındaki anlaşmayı sağlayan, duygu, düşünce ve dileklerimizi anlatmaya
yarayan, kısacası insanın kendisi dışındaki dünyaya açılmasının aracıdır. Dil,
insanlar için iletişim kurma aracı olmanın ötesinde, düşünmesi, çıkarımlar
yapması, kavramlar ve önermeler arasında bağlantılar kurması, yaratıcı düşünceler
üretmesi, soyut kavramları özümsemesi ve yazı aracılığı ile edindiği
kazanımlarını geleceğe aktarmasının yegâne yoludur.
21 Şubat günü
2000 yılından itibaren UNESCO tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü
desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla
"Uluslararası Anadili Günü" ilan edilmiştir. Anadili Günü olarak 21
Şubat tarihinin belirlenmesi, Bangladeş halkının anadilleri için verdiği
mücadeleye dayanmaktadır. 21 Şubat 1952 yılında Bangladeş Dil Eylemleri Komitesi'nin
çağrısına uyan Dakka Üniversitesi gençliğinin yaptığı eylemler insanlığın
bilincine kazınmış ve bu mücadeleyi anmak için 21 Şubat Dünya Anadili Günü
olarak kabul edilmiştir.
Anadili; çocuğun,
başta annesi olmak üzere, ailesi ve soyca bağlı olduğu yakın çevresinden
öğrendiği, bilinçaltına inen ve insanın toplumla arasındaki ilişkilerde en
güçlü bağı oluşturan dildir. Böylece kişi kendi kültürüne ait ilk birikimlerini
elde etmekte ve kendisini tanımlayacağı kimlik oluşmaya başlamaktadır.
Çocukların nesneleri ve olayları, ilk adlandırmaları, tanımaları ve
algılamaları anadilinde oluşmaktadır. Anadili çocuğun, algılama, muhakeme etme,
problem çözme gibi zihinsel süreçlerinin şekillenmesinde önemli roller
üstlenmektedir. Çocuğun daha anne karnında iken, Annesinin sesine karşı
duyarlılık kazandığı ve doğduğu günden itibaren ise annesinin sesini diğer
seslerden ayırt ettiği yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur.
Dolaysıyla kişi ile anadili arasında yaşam boyu sürecek olan duygusal ilişkinin
temelleri kişinin anne karnında yaşama tutunmaya başladığı ana kadar
dayanmaktadır. Çocuğun henüz annesinin karnındayken anadiliyle başlayan
ilişkisi okul çağına geldiğinde temel dil yeteneklerini kazanmasıyla devam
etmektedir. Okula başladığında ise anadili dışında farklı bir dille eğitimin
dayatılması, çocuğun gelişimine ket vurmakta, bocalamasına ve kendini
önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olmaktadır. Toronto Üniversitesi öğretim
görevlisi Prof. Jim Cummins'e
göre farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde eğitime başladığında
çocukla ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan,
çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim yürütülmesi ilkesi
ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla "kendi kültürünü okul
kapısının dışında bırakacaksın" dendiği için çocuk kendisini ret edilmiş
olarak hissetmekte ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş
olmaktadır.
Toplumsal varlık
olan insanın kendi dışındaki dünya ile ilişki kurduğu ana kanalın kapatılması
anlamına gelecek bu durumla karşılaşan insanların sayısı ne yazık ki
milyonlarla ifade edilmektedir. İnsanın savrulduğu bu nokta uluslaşma süreci
ile başlamış, ulus devlet yaratma anlayışıyla oluşturulan baskı, yasak ve
kısıtlamalarla birçok insan anadilinden koparılmıştır. Yirminci yüzyılın
ortalarından itibaren gerek küreselleşmenin etkisi gerekse toplumsal
gerçeklikle uyuşmayan katı ulus-devlet yapılanmalarında yaşanan kırılmalar
neticesinde anadili üzerindeki baskı ve yasaklarda ciddi esnemeler
görülmektedir. Ulus-devlet modelinin en katı biçimde uygulandığı Fransa'da;
yerel diller, anaokullarından üniversiteye kadar resmî ve özel okullarda
okutulmaktadır.
Farklı dil ve
kültür bileşenlerinden oluşan demokratik devletler, kültürel zenginliklerinin
vazgeçilmezi olan farklılıkları koruyup kollamaları gerektiği konusunda
hemfikirdirler. Farklılıkların korunmasının yolu da, o kültürün yaratıcılarının
dillerini koruyup geliştirmek ve yaşamasını sağlamakla mümkündür. Türkiye'de
kültürel zenginliğimizin parçaları olan 30 civarında dilin, 3'ü yok olmuş 15'i
ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Bu itibarla kültürel zenginliğimizin
besleyenleri olan farklı dillerin gelişmeleri ve yaşamaları için meclis
araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.
4.-
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal yardım
uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de sosyal
yardım uygulamaları iktidar partilerince siyasi istismar aracı hâline
dönüştürülmüştür. Sosyal devletin görevi olan ve devlet bütçesinden yapılan bu
yardımların hak sahiplerine ulaştırılması ve etkinliğinin arttırılması
gerekmektedir. Bu itibarla Sosyal yardım uygulamalarının incelenmesi ve
alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM
İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak
sorunun araştırılmasını arz ve talep ederiz.
1) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan
(Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan
(Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
1961 Anayasası
ile birlikte "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlığı altında temel bir
unsur olarak girmiş olan "Sosyal Devlet" kavramı; 1982 Anayasası'nın
2. maddesinde aynen tekrar edilmiştir. Genel kabul görmüş tanıma göre Sosyal
Devlet; klasik liberal demokrasinin ekonomik ve siyasal temellerini
değiştirmeden sosyal güvenliğin sağlanması, işsizliğin önlenmesi, emeğiyle
yaşayanların korunması ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesi yoluyla sosyal eşitsizlikleri
giderme işlevini yüklenen devlete denir. Sosyal devlet, bireylere yalnız klasik
özgürlükleri sağlamakla yetinmeyip, aynı zamanda onların insanca yaşamaları
için gerekli olan maddi ihtiyaçlarını karşılamayı da kendisine görev edinen
devlettir. Bu bağlamda ana hedef olan refah toplumuna ulaşmak için sosyal
güvenlik, sosyal hizmetler ve sosyal yardımda bulunmak, devletin vatandaşlarına
tanıdığı bir lütuf değil, bizatihi onun asli görevidir.
Sosyal yardım
kavramı, sosyal hizmet ve sosyal sigorta kavramları ile birlikte sosyal
güvenlik sistemi içerisinde yer almaktadır. Sosyal yardım kavramı, kendi
ellerinde olmayan nedenlerle asgari seviyede dahi geçinme imkânı bulamayan
insanları; muhtaçlık araştırmalarına dayalı olarak en kısa sürede kendi kendilerine
yeterli hale getirme amacını taşıyan karşılıksız parasal ve sosyal destek
sağlamak için yapılan kamusal faaliyetler olarak tanımlanmaktadır.
Sosyal güvenlik
sisteminin bir bütün olarak işletildiği Avrupa ülkelerinde, sosyal hizmetler ve
sosyal yardımlar bireylerin en tabii vatandaşlık hakkı olarak kabul
edilmektedir. Avrupa ülkelerinde sosyal yardımlar, sosyal güvenlik sistemi içersinde yer alan diğer güvenlik ödeneklerindeki haklarını
tamamlamasına rağmen muhtaçlığı devam eden kişilere düzenli olarak bağlanan
gelirler şeklinde kurgulanmıştır. Bu ülkelerde bütünlük arz eden sosyal
güvenlik sistemleri bireylerin yaşamları süresince devamlılık göstermektedir.
Bu nedenle de hem devlet hem de vatandaşlar açısından sosyal yardım programları
son başvuru noktasıdır.
Türkiye'de sosyal
güvenlik sisteminin işletilemediği çalışan nüfusun yarısının kayıt dışı
olmasından ve İşsizlik Sigortası Fonunun amacı dışında kullanılmasından kolayca
anlaşılmaktadır. Ülkemizde son yıllarda işsizliğe bağlı olarak yaşanan
"yoksulluk" sorunu giderek büyümekte ve mevcut politikalar çözüm
üretmede yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda sosyal yardımlardan yararlanan kişi
sayısında ve sosyal yardım harcamalarında görülmekte olan büyük artışlar bu
durumun göstergesidir. DPT Uzmanı Sırma Demir Şeker tarafından yapılmış
"Türkiye'de sosyal transferlerin yoksulluk üzerindeki etkileri"
isimli çalışmaya göre, Türkiye'de en yoksul kesimin yüzde 30'u sosyal
yardımlardan yararlanamıyor ve küçücük bir gelir kaybıyla yoksul olabilecek 6,3
milyon kişi var. Çalışmanın sonuç bölümünde, özellikle son yıllarda Türkiye'de
yaygın bir transfer biçimi haline gelen ayni yardımların etkinliği düşük ve
hedef kitlesinden fazlaca sapma olabilen bir yardım türü olduğu
vurgulanmaktadır.
Türkiye'de sosyal
yardım yapan kuruluşların çok parçalı olması ve yapılan yardımlarda etkinliği
düşük ayni yardım miktarının yüksekliği geçmişten bu yana devam etmekle
birlikte mevcut iktidar tarafından adeta kurumsallaştırılmıştır. Yoksul halk
yığınlarını kontrol altında tutma ve terbiye etmenin bir aracı olarak da
kullanılan sosyal yardımlar, mevcut iktidar döneminde siyasi istismar aracı
haline dönüştürülmüştür. AKP Hükümetinin özellikle seçim dönemlerinde; kış
ortasında elektriksiz köylere buzdolabı veya yaz sıcağında kömür dağıtarak sosyal
yardımları oya tahvil etmek için kullandığına defalarca tanıklık ettik. Sosyal
devletin görevi olan ve devlet bütçesinden yapılan bu yardımlar, yoksul
yığınlara AKP iktidarının bir lütfu gibi sunulmaktadır.
Bu itibarla,
yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda ülkemizde iktidar partilerince
siyasallaştırılan sosyal yardım uygulamalarının araştırılması yerinde
olacaktır.
BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayır ayrı okutup oylarınıza
sunacağım.
B) Tezkereler
1.-
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği
Parlamento Başkanları Konferansına katılmak üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1437)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa
Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na katılmak üzere Belçika'ya gitmesi
hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında
3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Diğer tezkereyi
okutuyorum:
2.-
OECD tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011
tarihleri arasında İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenecek olan "3’üncü
OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin davete
icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1438)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kuruluna
OECD tarafından
İsviçre Parlamentosu'nun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011 tarihleri arasında
İsveç'in Stockholm Şehrinde düzenlenecek olan "3. OECD Parlamento Bütçe
Yetkilileri Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe
Komisyonu Üyelerinden oluşan bir parlamento heyeti davet edilmektedir.
Söz konusu davete
icabet edilmesi hususu "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkileri'nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9
uncu maddesi" uyarınca Gene Kurul'un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha
sonra oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- “Ülkemizdeki orman alanlarında madencilik faaliyetleri
sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski
durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara
uğratılmasının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel
Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba günkü 78’inci Birleşiminde okunmasına ve ön
görüşmelerinin de aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
16.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki
önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını arz ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
Milletvekili
MHP
Grup Başkanvekili
Öneri:
15 Mart 2011
tarih ve 62294 sayı ile verilen “Ülkemizdeki Orman alanlarında madencilik
faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite
edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfi uygulamalar nedeniyle
kamunun zarara uğratılmasının sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 16
Mart 2011 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun 16
Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 78. Birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.
Buyurunuz Sayın
Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)
METİN ÇOBANOĞLU
(Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman alanlarında
madencilik faaliyetleri neticesinde açılan çukurların doldurulmasıyla ilgili
Orman Kanunu ve Maden Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle bu alanların
belediyelere devriyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesiyle ilgili Milliyetçi
Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sözlerimin başında, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nü de
kutluyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu soruşturma önergesiyle ilgili, özellikle İstanbul Kemerburgaz’da
veya İstanbul’un çeşitli orman alanlarında madencilik faaliyetleri neticesinde
açılmış devasa çukurların doldurulmasıyla ilgili son çıkarılan Orman Kanunu’nun
16’ncı maddesinde yapılan bir değişiklikle İstanbul Büyükşehir Belediyesine
devri öngörülmüştü. Yani bu yapılan değişiklikle İstanbul’da Büyükşehir
Belediyesine, diğer illerde de il ve ilçe belediyelerine devri öngörülüyor.
Değerli
milletvekilleri, 1996 yılından itibaren İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü bu maden
çukurlarıyla ilgili her yıl ihaleler yapmakta ve Orman Genel Müdürlüğü bu
anlamda çok ciddi paralar kazanmakta idi ama 2007 yılından itibaren bu ihaleler
durdurulmuş, 2011 yılına kadar bu ihaleler yapılamamış, daha sonra da işte
burada çıkarılan Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde yapılan değişiklikle bu
alanların belediyelere devri öngörülmüştü.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki biraz önce Meclisin açılışında Grup Başkan Vekilimiz
Mehmet Şandır Bey bu -konuyla ilgili- konuyu gündeme getirdiğinde Sayın Bakanın
da bu konudaki sözlerini dikkatle dinledim; sanki burada ormancılık
faaliyetlerinin dışında bir olay söz konusu oluyor, bunun belediye tarafından
daha iyi denetlenmesi gerektiği kanaatiyle bu değişikliklerin yapıldığını ve bu
değişikliklerin, bu kanunun çıkmasına da yüce Meclisin karar verdiğini
söyleyerek sorumluluğu bir anlamda hepimizin üzerine atmış bulunuyor. Burada takriben senelik 100 milyon dolarlık bir ranttan
bahsediyoruz. Bu rant kontrolsüz bir şekilde de bugüne
kadar özellikle 2007’den itibaren kullanılmış. İstanbul’da yağışlar nedeniyle
meydana gelen sellerin de en önemli nedeni: Kural tanımaz bir şekilde derelerin
doldurulması, düz ovaların tepecikler hâline gelmesinden kaynaklanan doğal
dengenin bozulmasından bu afetlerle de karşı karşıya kalıyoruz. Fakat buradaki
konu, ormancılık faaliyetleri nedeniyle devasa çukurlar açılmış, Orman Genel
Müdürlüğü her yıl yaptığı bu ihalelerle bu çukurları hafriyat döküm alanları
olarak tespit ederek ciddi olarak da gelir elde etmişti. Bu konuyla ilgili
olarak Sayın Bakan 2007’den itibaren, göreve geldiği günden itibaren bu
ihalelerin durdurulması noktasında bir gayret sarf etmiş, sonra kanunda bir
değişiklik yapılarak da bu alanların Büyükşehir belediyesine devredilebileceği
hükmü getirilmiştir.
Tabii bu
değişiklikler yapılmadan önce de, özellikle bu toprak döküm alanlarıyla ilgili
İstanbul 2. İdare Mahkemesinin de verdiği bir karar var. İstanbul 2. İdare
Mahkemesi kararında aynen şunu diyor: “Ormanlık alanda yürütülecek rehabilitasyon çalışmalarının, Hafriyat Toprağı, İnşaat ve
Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında hafriyat döküm işi olarak
değerlendirilemeyeceği; ormanlık alanın özel alan olması ve buralarda özel
kanun olan Orman Kanunu ile korunması karşılığında orman alanlarında hafriyat
döküm, dolum yapılması, vesaire faaliyetlerin Orman Kanunu ile ilgili mevzuat
uyarınca düzenlenmesi gerektiği; maden ocaklarının rehabilitasyon
çalışmalarının sürdürülebilir ormancılığın mutlak gereği olduğu, maden
ocaklarının rehabilitasyon çalışmalarının hafriyat döküm işi olarak kabul
edilmesinin mümkün olmadığı kesin hükme bağlanmıştır.” Değerli arkadaşlarım,
bu, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin verdiği bir karar. Ama bundan sonra kanunda
ve yönetmelikte bazı değişiklikler yapılarak bu alanların büyükşehir
belediyesine devri öngörülmüştür. Ama bu değişiklikler yapılırken de çok ilginç
gelişmeler ortaya çıkmış. Sayın Bakanın memleketinden Türker Eroğlu isimli bir
kişi Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevine açıktan atamayla
getirilerek, daha sonra da İstanbul Belediyesinde Toprak Döküm ve Hafriyat Şube
Müdürlüğünün başına getirilmiştir. Yani şunu anlamakta zorlanıyorum: Sayın
Bakan, Bakan olduğu günden itibaren bu toprak döküm işiyle ilgili hiçbir
ihalenin yapılmasına müsaade etmemiş, Orman Genel Müdürlüğünün bu süre zarfında
çok ciddi zarara uğramasına neden olmuş; yine, bu zararı tespit eden İstanbul
Orman Bölge Müdürlüğü bürokratları bir rapor hazırlıyorlar. Bu
raporu hazırlayan bütün bürokratlar da maalesef yerlerinden sürgüne
gönderilmiş, başlarına birçok sıkıntı gelmiş ama akabinde, Sayın Bakanın
memleketinden Türker Eroğlu isimli, soy ismi de Sayın Bakanın soy ismiyle aynı
olan bir şahıs, önce Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğüne açıktan
atanıyor, daha sonra da İstanbul Büyükşehir Belediyesi toprak döküm, hafriyat
işlerinin başına getiriliyor şube müdürü olarak.
Değerli
arkadaşlarım, tabii ki bu konuda Sayın Bakan bu döküm işiyle bu kadar ilgili
olduktan ve akabinde kendi bürokratlarını, soy ismi kendiyle aynı olan bir
şahsı da bu işin başına geldikten sonra hepimizin kafasında birtakım soru
işaretleri oluşuyor.
Yine, Sayın
Bakan, burada konuşurken “Bu işlerin belediyeye devredilmesi gerekir. İşte, belediye mücavir alanları içerisinde çok farklı kurumların bu
işlerle uğraşmaması lazım.” dedi ama kendisi bu devri yaparken bakıyorsunuz,
2010 yılı içerisinde TOKİ tam 170 milyon Türk liralık kendi alanlarında yani
kendilerine ait bir alanda ihaleyi yapıyor ve çok ciddi de para kazanıyor ama
iş Orman Genel Müdürlüğüne gelince veya Orman Bakanlığına gelince bu alanları
vermek için özel bir gayret sarf ediliyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu konuda ciddi olarak endişelerimiz var. Bakın, bir tek burada
değil, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü hudutları içerisinde birçok maden
çukurlarının doldurulması konusunda bazı mahkemelerde de şu anda görülen
davalar var, birçok bürokratın çocuklarının ismi geçiyor, bu konuda hepimiz
duyarlı olmamız lazım.
Biraz önce -benim
de meslektaşım- bu konular görüşülürken Orman Bakanlığında da üst düzey
bürokratlık yapmış olan Sayın Nuri Uslu Bey de bir konuşma yaparak dedi ki: “Bu
döküm alanlarından alınan hafriyat paraları madencilere gidiyordu, biz, bu
kanunu çıkararak şimdi bunun devlete gitmesini sağladık.” Bunu da düzeltmek
istiyorum: Bundan önceki yapılan ihalelerden alınan paralar –hepsi- Orman Genel
Müdürlüğünün kasasına giriyordu, döner sermayesine giriyordu, çeşitli
ihtiyaçlar noktasında harcanıyordu ama şu anda da bu yapılan ihaleler
yapılmamakta, birtakım bedelleri karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesine
bu alanlar devredilmiştir.
Şunu da özellikle
de vurgulamak istiyorum: Daha önce yapılan ihalelerde Orman Genel Müdürlüğünün
ne kadara ihale ettiğinin, bundan sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesine
devredildikten sonra ne kadar para aldıklarının da özellikle de takip edilmesi
gerektiğini buradan da vurgulamak istiyorum.
Bizim bu işin
sonuna kadar takipçisi olacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Burada çok
ciddi bir rant var. Bu rant
noktasında da çok ciddi bir gayret sarf ediliyor. Ama bu pis kokular nereden
geliyor? Israrlı bir şekilde Sayın Bakanın bu konunun üzerine gitmesinden…
İhalelerle ilgili, bu ihaleleri ba-şarıyla yapan
İstanbul Orman Bölge Müdürünün başına gelmeyen kalmadı. Ki, bu arkadaşımız da
siyaseten Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili aday adayı olmuş bir
arkadaşımız, benim de meslektaşım. Ama üzülerek söylüyorum, o, bu konuda
ısrarlı olduğu için o görevinden alındı, başka yerlere tayin edildi. Bu konuda
tutanak tutan, zararı tespit eden bütün bürokratlar başka yerlere tayin edildi.
Gelinen nokta, şu an itibarıyla Orman Genel Müdürlüğü çok ciddi zarara
uğratılmıştır, 2007-2011 tarihleri arasında bu ihaleler yapılamamıştır. Bu
kanundan sonra devir söz konusudur ama devrin nihayetinde de alınan paraları
ihaleyle verildiği dönemdeki paralarla kıyaslamanızı, özellikle iktidar partisi
mensubu milletvekillerimizden de takip etmelerini rica ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
METİN ÇOBANOĞLU
(Devamla) – Teşekkür ediyorum.
Yine Sayın Bakan
burada konuşurken bu konuyla ilgili bir bildiri yayın-layan
sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak hakikaten Sayın Bakanın kişiliğine de
hiç yakıştıramadığım bir şekilde o sivil toplum örgütlerinden hesap soracağını
söyledi. Peki, bu sivil toplum örgütlerinin kuruluş gayesi ne? Bunlar kendi
kurumlarıyla ilgili, kendilerini ilgilendiren konularda Sayın Bakana veya
kamu-oyuna meslekleriyle ilgili konularda açıklama yapamayacaklar da ne
yapacaklar? Bu anlayışla gidersek bütün sivil toplum örgütleri tek ses hâlinde
olur, herkes farklı bir ses söylemekten imtina eder. Ama o zaman geleceğimiz
nokta, doğruda buluşamayız. İşte geçtiğimiz yıllarda Antalya Bölge Müdürlüğünde
yaşanan yangında 17 bin hektarlık alan yanıyor ama Orman Genel Müdürlüğü “5 bin
hektar yandı.” diyor. Daha sonra Orman Mühendisleri Odasının yaptığı
çalışmalarla 17 bin hektar olduğu ortaya çıkıyor.
İşte, Sayın
Bakanı da bu anlamda uyarmak istiyorum: Sivil toplum örgütlerine değer verelim,
bizden farklı şeyler de olsa, bizim düşüncemizin dışında da olsalar onların
söylediklerine kulak verelim. “Onlara hesap sorarız.” diye tehdit etmesini de
burada yadırgadığımı söylüyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Çobanoğlu.
Aleyhinde,
İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.
Buyurunuz Sayın
Uras.
MEHMET UFUK URAS
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, usulen aleyhte söz aldık ama içerik itibarıyla
kamusal çıkarın her zaman ön planda olması gereken bir konuyla karşı karşıyayız.
Siyaset bir kamusal faaliyet. Bireysel çıkarla kamusal
çıkar çeliştiği zaman tabii ki kamusal çıkar öncelikli konu olmalı.
Bugün yerimden
söz alırken, nasıl uluslararası eksende Halepçe katliamını kınarken, bunun
bizler açısından ders olması gerektiğini söylerken yani aslında bir küresel
kamu etiği açısından bakarken, keza 16 Mart 1978’de sevgili arkadaşlarımız
bombalanıp, katledilip 7 arkadaşımızı kaybettiğimizde, 40’a yakın arkadaşımızın
yaralandığında ve o zamanın kontrgerillası, zaman aşımına uğraması nedeniyle
bir türlü yargı önüne çıkmadığı için nasıl patinaj yapıyorsak, kent etiği gibi
alanlarda da esas problem, aslında siyasi demokrasinin yerellerden her alana
değin işlememesiyle ilgili bir meseledir. Bir kentin geleceğini doğrudan yaşayan yurttaşlar belirlediğinde,
söz, yetki ve karar yurttaşın olduğunda, aslında rant
merkezli değil, insan merkezli bir kent tasarımı ele alındığında, önceliği
olduğunda bu ve benzeri konularda pusulamız da büyük ölçüde ortaya çıkar.
Masallarla yalnız
çocuklar kandırılmaz. Masallarla, aslında, biz, insanlarımızı kandırıyoruz.
Yani orman alanlarıyla ilgili herhangi bir vekilimize soru sorsak tabii ki
yüzde 10 küsurluk bir alanın çoğaltılmasını ister, kimse orman alanları
daralsın demez. Ama siz örneğin İstanbul’da üçüncü köprü inşaatını yaptığınız
anda, altına imza attığınız anda İstanbul’un nefes alanlarının kendisini büyük
ölçüde tahrip ettiğiniz, ranta açtığınız ortaya çıkmış
oluyor. Ama, bu, zaten -bugün yarım kalan sözümde de
ifade ettiğim gibi- bütün dünya Japonya’daki patlamayla ilgilenirken, oradaki
serpintinin bir ay içerisinde Avrupa’ya geleceği beklenirken, bizim ele
aldığımız konulara baktığımızda tuhaf bir günlük siyasetin peşine takılma hâli
var. Japonya’daki deprem, hayat felsefemizle ilgili bütün paradigmaları
altüst etmiştir. Çernobil kazasında bile bir buçuk ay önce Sovyet uzmanlarının
Çernobil Nükleer Santrali’nin ne kadar güvenli olduğuna ait rapor verdiğini
bilmem hatırlar mısınız? Şimdi, Japonya gibi ileri bir teknolojide bile
gerçekler halktan saklanır ve oradaki bu büyük nükleer felaket önlenemezken
acaba bu dünyada Japon teknolojisinden daha öte bir teknolojiye sahip mi ki
diyelim Rusya, Akkuyu’yla ilgili nükleer santral
meselesinde ek önlem talebinde bulunabiliyoruz ya da nükleer patlamayla tüp gaz
patlamasını karşılaştırabiliyoruz. Tüp gaz patlamasının yarattığı toplumsal
maliyetle nükleer felaketin yarattığı toplumsal maliyet ve dışsallık arasında
bir ülkenin Başbakanı böyle bir karşılaştırma yapabilir mi ya da Enerji Bakanı
“Bu bizim için test oldu.” diyebilir mi? Biz bütün bu kabullerimizi yeniden
gözden geçirmek zorundayız. Frenklerin deyişiyle “risk manyaklığı”
diye ifade edilen yaklaşımla çocuklarımızın, ülkemizin, insanlığın geleceğinin
asla risk altına alınmayacağını bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu kadar hayati
bir meselede bile vurdumduymaz bir tavır izlenirken bugün ele alınan konularda
daha farklı davranılması mümkün değil.
Hatırlarsanız Akkuyu konusu gündeme geldiğinde “Pahalı.” demiştik,
anlatamamıştık; “Hiçbir sigorta şirketi sigortalamıyor nükleer santralleri.”
demiştik, anlatamamıştık; “Riskli” demiştik, anlatamamıştık; “Allah’ın
yarattığı maddeyi parçalamaktan daha şeytani bir şey olabilir mi?” gibi bir
ontolojik gerekçeye başvurmuştuk, yine anlatamamıştık. Ama Japonya’daki
gelişmeler gösteriyor ki çok vahim bir insanlık trajedisiyle karşı karşıyayız
ve bütün enerji politikamız, bütün doğaya bakışımız, hayata bakışımızı baştan
aşağı gözden geçirmeliyiz. Âdeta Diyojen gibi
insanlığı arıyoruz, âdeta Diyojen gibi gelecek kuşaklara
karşı kamusal sorumluluğu ön plana çıkaracak siyasetçileri arıyoruz.
Bizim ülkemizde
çok yaygındır hamasi konuşmak, mesela “Bir çakıl taşı bile feda etmeyiz.” diye
konuşmak. Bu doğrudur ama ben İstanbul milletvekili olarak biliyorum ki Terkos Gölü ile Karadeniz arasındaki mesafe artık 100 metre
kadar bir mesafedir. Uçakla giderken gördüğünüz o tamamıyla keyfî, tamamıyla
piyasaya terk edilen ve denetlenemez işlemler nedeniyle İstanbul’un can suyu
olan Terkos Gölü’nün bile nasıl bir tehdit altında olduğunu
görüyoruz. Demokrasi diyorsak, demokrasi de yerellerden başlıyorsa, siyasetin
kendisi bir izleme konusu olmaktan çıkıp bir katılım ve dönüşüm projesi
olacaksa bütün bu konularda yurttaşlarımızın kanaati esas olmalıdır. Kentimize,
doğamıza, ormanımıza ihtimam göstererek bu ülkeyi sevdiğimiz ortaya çıkar. Bir
ülkeyi sevmenin barometresi nedir ki? Bir ülkeyi sevmek, taşını, toprağını,
ormanını, insanını sevmekten geçer. O yüzden bu sorumluluk etiği önemli. Maden
ocakları dâhil her alana ilişkin meselelerde bizim tek pusulamız kamusal
çıkardır. Dolayısıyla belediyelerin de bu konudaki attıkları adımda kamusal
çıkardan başka bir önceliğin olmaması gerekir.
Ben üniversitede
kendi öğrencilerime soruyorum: “Üç kuşak aynı şehirde oturan, aynı evde oturan,
aynı işi yapan bir kişi var mı?” diye. Bir öğrencim bile çıkmıyor “Üç kuşaktır
aynı işi yapıyorum, üç kuşaktır aynı evde oturuyorum, aynı şehirde oturuyorum.”
diyen. Müthiş bir transformasyon var. Bunun olumlu
yanları da var ama bazen bulunduğumuz coğrafyanın değerlerine, kıymetlerine
yeterince önem vermiyoruz izlenimi çıkıyor. Meclisin bu son kalan zamanında
küresel ölçekte yaşadığımız bütün felaketlerden tutun da, dar, lokal sorunlara değin ele almamız gereken mesele, siyaseti
dar grup çıkarlarının hizmetine sunmaktan çıkarmak ve kamusal menfaati ön plana
almaktır. Bunlar teknik bir tartışma konusu değildir, tamamıyla hayat
felsefemizle, siyaset felsefemizle ilgili bir meseledir.
Avustralya’nın Sidney şehrinde bir liman var, bir hayvanat bahçesi var,
bir opera binası var, her şeyden bir tane var ama birden fazla siyaset
felsefesi kürsüsü var. Neden olarak da farklı görüşler dolayısıyla huzurun
bozulmaması için farklı departmanların oluştuğunu
öğreniyoruz. Siyasette de herkesin aynı şeyi söylemesi, tek ses, tek nefes
olmamız aslında toplumu sıkıcı kılar. İnsanların mutluluğunu, toplumun
mutluluğunu tarif etmememiz, “Bizim gibi düşünürseniz, bizim gibi konuları ele
alırsanız ancak bu toplum mutlu olur.” demek belki en temel yanlıştır. En mutlu
toplum, o toplumun nasıl mutlu olacağını tarif etmeyen, dikte etmeyen,
yukarıdan belirlemeyen toplumdur. O yüzden, demokrasi bizim açımızdan sadece
bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak önemlidir. O yüzden, evden aileye, okuldan yerel yönetimlere, seçimlerden
hayatın her alanına ilişkin, seçimlerimize ilişkin doğrudan demokrasiyi,
siyasetin katılım kanallarını açabilirsek, bu tür konuları tartıştığımız
zeminleri, sivil toplum örgütlerini dâhil edebilirsek daha sahici bir
demokrasimiz olur, bu tür yabancılaşmalardan kurtuluruz ve kendi kentimize,
kendi ormanımıza, kendi madenimize, kendi toplumumuzun geleceğine daha iyi
sahip çıkmış olabiliriz diye düşünüyorum. Ama bütün bunları yapabilmek
açısından bugüne kadar süregelen bu siyaset mantığını el birliğiyle
değiştirmemiz gerekiyor.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Uras.
Lehte, Muğla
Milletvekili Gürol Ergin.
Buyurunuz Sayın
Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; MHP Grubunun ülkemizdeki orman alanlarında madencilik
faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite
edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle
kamunun zarara uğratılmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi konusunda verdiği Meclis araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, sözlerime başlarken şunu özellikle belirtme gereğini duyuyorum:
Burada Sayın Şandır’ın yaptığı gündem dışı konuşmaya
Sayın Bakan yanıt vermek üzere bu kürsüye geldi. Verdiği yanıtta çoğu
söylemleri gerçeği kapatıcı söylemlerdi, bu bir. İkincisi -Sayın Bakan burada-
“Hesabını soracağım.” dedi. Siz kim oluyorsunuz da Türkiye’de kamunun hakkını
aramak için yayın yapan insanlardan hesap sorma cesaretini kendinizde
buluyorsunuz? Nereden bu hakkı kendinizde buluyorsunuz? Neyin hesabını
soracaksınız? Size hesap mesap sordurmazlar. Günü
gelince bu anlayışın hesabı sorulacak. Bunu bilmenizi istiyorum.
Sonra ne denmiş o
yazıda? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü, bu
toprakların doldurulması işlemiyle, hafriyat işlemiyle ve doldurulması
işlemiyle görevli. Onun müdürlüğüne Türker Eroğlu isminde, sizin soyadınızı
taşıyan biri getirilmiş. Yalansa ya da yanlışsa gelin bu kürsüden söyleyin, çok
haklı bir atamaysa onu da söyleyin ama bunları söylediği için kimseye hesap
soramazsınız, sordurmazlar Sayın Bakan. O kadar ucuz değil bu ülke.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İftira var.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben, konu madencilik olunca, daha önce bu
kürsüden söz konusu ettiğim bir konuya yeniden dönmek ama sonra bu önerge
üzerine de sözlerime devam etmek istiyorum.
Bakınız, bizim
bir Zeytincilik Yasamız var. Bu yasa, biz Türk milletine zeytincilik alanlarını
koruma görevini vermiş, görevin sorumluluğunu da Tarım Bakanlığına vermiş. Biz
Meclis olarak, 22’nci ve 23’üncü Dönemde iki kez araştırma komisyonu kurduk:
Türkiye’de zeytincilik, zeytinyağcılığın durumu nedir, sorunları nedir,
çözümleri nedir? Birçok sorunu olduğunu saptadık ama şunu da saptadık, iki
raporda da var -raporları yazan komisyonlardan birinin başkanı da şu anda
solumda oturuyor- orada dendi ki: “Zeytincilik alanlarına hiçbir şekilde
girilmemeli, yasa ne emrediyorsa o aynen yapılmalı.” Bunu, bu Meclisin
komisyonunun yazdığı 300 sayfalık rapor söylüyor. Sonra Tarım Bakanlığı, bu
yasa sekiz yılda sekiz kez değiştirilmeye çalışılıp değiştirilemediği hâlde
yasaya dayalı yönetmeliği değiştirmeye kalkıyor; orada “Efendim, bu alanlarda
madencilik de yapılabilmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı çalışmalar
da yapılabilmeli.” Ee? “Bakanlıkların aldıkları kamu
yararı kararları doğrultusunda da çalışma yapılabilmeli.” Ee
sen bunun tamını söylesene, desene kardeşim, zeytincilik alanlarında her şey
yapılabilir diye. Bunu da size yaptırmazlar. Türk milleti bunu size
yaptırmayacak. Ege halkı bunu size yaptırmayacak. Onun için üç ayı aşkın bir
süredir bu yönetmelik tasarısı üzerinde çalışma yapıyorsunuz, kimilerine
sordunuz, yanıtlar istediniz, beklediniz, bir kısmı geldi ama bir türlü karar
alamıyorsunuz. Alamazsınız! Yasaya aykırı bir yönetmelik olabilir mi? Bu nasıl
Bakan ve Bakanlık? Böyle şey olabilir mi? Hani hukuk devletiydik? Nerede hukuk
devleti?
Değerli
arkadaşlarım, zeytinlik alanlara gözümüz gibi sahip çıkacağız, bunu bir kez
daha söylüyorum ve şimdi izin verirseniz bu bozulan alanların rehabilitasyonu konusuna gelmek istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bozulan orman alanlarının rehabilitasyonu
konusunda ben yine Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 sonunda ve 2009 sonunda iki
ayrı konuşma yapmıştım ve orada şunları söylemiştim: İstanbul’da bu konuda
değişik olaylar yaşanıyor. Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesi gereği madencilik
faaliyetleri sonucu bozulan alanların rehabilite
edilerek eski durumuna getirilmesi zorunlu.
Sayın Bakan
buradaki konuşmasında diyor ki: “Efendim, yasayla bu görev şuraya verilmiştir.”
O yasa değişikliği 2010 tarihli Sayın Bakan, sizin 2008’de İstanbul’da
yaptığınız bir konuşma var, şöyle söylüyorsunuz: “Bakanlık olarak orman
alanlarındaki maden ocaklarıyla ilgili hafriyat döküm ve doldurma işlemlerini
büyükşehir belediyesine vermeyi prensip olarak kabul ediyoruz.” Bu sizin 2008
beyanatınız, yasa değişikliği 2010… Bir de geliyorsunuz, burada herhangi bir
konuda “Bu konu yanlıştır.” dediğimizde, “Efendim, Meclisin kararı, yüce Meclis
bu kanunu kabul etti.” diyorsunuz. Bu yüce Meclise Türk ulusunun aleyhine hangi
kanunu getirdiniz de AKP oylarıyla kabul edilmedi? İçimizi çok sızlatan
kanunları getirdiniz buraya, AKP oylarıyla da kabul ettirdiniz. Bunun en
belirgin örneği, mayınlı arazilerle ilgili yasayı buraya getirdiğinizde bir
türlü karar alınamıyordu, Sayın Başbakan iki kez milletvekillerini hem de genel
merkezde topladı, sonunda o yasayı çıkarttırdı. Allah’tan ki yasa Anayasa
Mahkemesinden, ama gerçek anlamda çalıştığı dönemdeki Anayasa Mahkemesinden
döndü. Onun için Sayın Bakan, bir şeyleri söylerken herhangi bir ilin herhangi
bir ilçesinin herhangi bir köyündeki olayları araştırma şansına sahip olmayan
insanların karşısında konuşur gibi burada konuşmayın lütfen, olayları sizin
kadar bilen başka insanlar olduğunu da, sizin kadar düşünme yeteneğinde olan
başka insanlar olduğunu da lütfen unutmayın.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, İstanbul’da 2009 yılına kadar yaklaşık elli yıldır madencilik
çalışmalarıyla tahrip edilip doldurulması gereken 100 bin dönüm kadar alan
bulunmaktaydı. Bu alanların doldurulma çalışmalarına -burada daha önce de
söylendi- 1996 yılında başlandı ve 2007 yılı sonuna kadar ara vermeden
sürdürüldü. Bu çalışmalar sonucunda 2003-2008 yılları arasında kamu 30 milyon
dolardan fazla gelir sağladı, 60 milyon metreküp hacmindeki çukurlaşmış alanlar
rehabilite edildi, 25 bin dönüm alan ağaçlandırıldı.
Ancak İstanbul'da son yıllarda büyük bir rant kapısı
olan hafriyat toprağının orman dışı alanlara dökümünden haksız kazanç
sağlayanlar, aynı kazancı orman alanlarındaki eski maden ocaklarının
rehabilitasyonlarında da sağlayabilmek için Orman Genel Müdürlüğüne büyük baskı
yapmaya, Orman Genel Müdürlüğünün çalışmaları aleyhine kampanya açmaya
başladılar ve bu kampanyalarla da çalışmaların durdurulmasını ve Büyükşehir
Belediyesine devredilmesini amaçladılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre
ve Orman Bakanlığının 2004'te yürürlüğe giren Hafriyat Toprağı, İnşaat ve
Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ni dayanak göstererek, ihaleyi kazanan
şirketlere değişik nedenlerle zorluklar çıkardı ve çalışmaların devamını özel
bir gayretle engelledi. Örnek: Kemerburgaz-Ağaçlı köyü mevkisindeki
maden ocağının ihalesine İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İSTAÇ AŞ de
katıldı ancak ihaleyi kazanamadı. Bunun üzerine, ihaleyi kazanan şirketin
çalışmaları hukuki olmayan zorlamalarla engellendi, şirketin çalışma ruhsatı
almasına izin verilmedi. Bu ihalede yaşanan sorunların benzeri diğer tüm
ihalelerde aynen yaşandı ancak 2007 sonuna kadar İstanbul Orman Bölge
Müdürlüğünün çalışanları çalışmaların aksamasına izin vermedi. Ne yazık ki 2007
yılının sonunda Orman Genel Müdürlüğü bu mücadeleden vazgeçti, bu tarihten
sonra maden ocakları rehabilitasyon ihaleleri tamamen
durduruldu. Orman Genel Müdürünün toprak döküm ihalelerine yasal hiçbir gerekçe
göstermeden ihale taleplerini sümen altı ederek onay
vermemesi sonucu kamu büyük ölçüde zarara uğradı. Devlet ormanlarındaki eski
maden ocaklarının rehabilitasyonunu yapmakla görevli
–o gün için- tek yetkili kurumun Orman Genel Müdürlüğü olmasına ve bu işi
yaptırırken Belediyeden izin almasına gerek olmadığına ilişkin mahkeme kararı
ve Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinin resmî görüşü olmasına karşın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
GÜROL ERGİN
(Devamla) – …24 Haziran 2008’de Sayın Bakan biraz önce söylediğim konuşmayı
yaptı, “Biz bu çalışmayı Büyükşehir Belediyesine vereceğiz.” dedi ve o günden
bugüne maalesef Orman Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü milyonlarca dolar
zarara uğradı. Orman Bölge Müdürlüğünün kamu zararı oluşmasına ilişkin
tutanağında imzası olan şube müdürleri Arif Akyüz, Servet İnce, Teoman Balaban
ile işletme müdürleri Cemal Afacan ve Mehmet Öztürk de pasif görevlere atandı.
Değerli
arkadaşlarım, bunlar önemli konular, bunlar çok önemli konular, Bakanlığın ne
tarz çalıştığının kanıtları. Biz Sayın Bakanın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü
zamanında da kaç bin kişiyi işinden ettiğini biliyoruz. Bunu ben Plan Bütçe
Komisyonunda da Sayın Bakanın yüzüne ifade etmiştim.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Destan yazıyor!
GÜROL ERGİN
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu önerge son derece ciddi ve doğru bir
önergedir. Bu bakımdan biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak önergeyi
destekliyoruz ve Sayın Bakana ve sayın bakanlara hukuki kalın diyoruz.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ergin.
Önerinin
aleyhinde Uşak Milletvekili Nuri Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Uslu.
NURİ USLU (Uşak)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisince verilmiş olan Meclis araştırması aleyhinde söz aldım.
Özellikle, kendileri de orman mühendisi olan Sayın Şandır’a
ve Sayın Çobanoğlu’na teşekkür ediyorum. Çünkü, or-manları Meclisimizde zaman zaman böyle gündeme
getiriyorlar, biz de böylece konuşma fırsatı bulmuş oluyoruz.
Bir kere,
konuşmama geçmeden önce 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nü kutluyorum. Bu günün
ülkemize, milletimize, orman teşkilatımıza hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca
orman teşkilatımızın çalışmalarının geçmişten bugüne ne kadar güzel olduğu, ne
kadar verimli olduğu dolayısıyla… Birleşmiş Milletler tarafından 2011 yılının
hem Türkiye’de hem dünyada “Dünya Ormancılık Yılı” ilan edilmesi de gerçekten
son derece önemli ve hepimizi de, bundan sonraki gelecek bütün nesilleri de son
derece ilgilendirdiğini de söylemek istiyorum. Şu açıdan: Ormanlar o kadar
önemli ki, ormanlar insanlığın ortak geleceğinde olmazsa olmazlardan biri.
Düşünün dünyanın üzerinde ormanların olmadığını, yeşil örtünün, doğanın
olmadığını, burada bir hayat olabilir mi? Burada bir yaşam olabilir mi? Hemen
bazı ata sözleri aklımıza geliyor, bir Kızılderili ata
sözü: “Son dere kuruduğunda…”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Yani HES’leri söylüyorsunuz.
NURİ USLU
(Devamla) – “…son ağaç yok olduğunda…”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – HES’leri söylüyorsunuz, HES’leri.
NURİ USLU
(Devamla) – “…son balık öldüğünde…”
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Madenciliği söylüyorsunuz, ormanları keserek…
NURİ USLU
(Devamla) – “…paranızın para etmediğini öğreneceksin beyaz adam.” diyor.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Tam tersini söylüyorsun.
NURİ USLU
(Devamla) – Yani burada ormanların, doğanın ne kadar önemli olduğunu aslında
hepimizin idrak etmesi gerekiyor. Doğa olmadan, ormanlar olmadan, insanlığın
ortak geleceğinde, ortak yaşam sürmemiz mümkün olamayacaktır.
Şimdi, buradan
ülkemize baktığımızda, ülkemizin ormanlarına baktığımızda şöyle bir şeyle karşı
karşıyayız: Geçmişten günümüze, ormanlarımıza baktığımızda, ormanlarımızın
yüzde 50’si verimsiz ormanlar. Geçmişten günümüze, ormanlar bir şekilde
verimsizleştirilmiş ve verimsiz orman hâline gelmiş. Düşünün, bugün, Avrupa
Birliği tarafından, ormanlarımızın yüzde 50’si orman olarak kabul edilmiyor.
Onun için, ormancılığa ve ormanlaştırmaya ne kadar önem vermemiz gerektiğini
hep birlikte düşünmek mecburiyetindeyiz.
Son yıllarda,
bütün ilim adamlarının konuştuğu ve dünyada konuşulan iklim değişikliğinin ve
iklim değişikliğine bağlı olarak dünyadaki değişikliklerin, meteorolojideki
değişikliklerin hepimiz farkındayız. Onun için, ormanları korumamız;
ormanlarımızı mutlaka daha geniş alanlar hâline getirerek ormanlık alanları
geliştirmemiz, genişletmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda, orman teşkilatı çok güçlü, çok köklü bir teşkilat, yüz yetmiş-yüz seksen
yıllık bir teşkilat. Geçmişten bugüne, ormanlarımızı artırmak için, özellikle
ağaçlandırma çalışmalarında, 1980’li, 90’lı yıllarda yılda yaklaşık 100 bin
hektar olan ağaçlandırmayı, erozyon kontrolünü, rehabilitasyon
çalışmalarını bugün 500 bin hektara kadar çıkarmış durumdayız. Bu, son derece
övünülecek ve gurur duyulacak bir husustur. Ayrıca, geçmiş yıllarda
yapamadığımız, bugün, yüzde 50’si bozuk olan orman alanlarımızın
rehabilitasyonu üzerinde, bugüne kadar hiç, 2003, 2004’lü yıllara kadar hiç
çalışma yapamadığımız bu bozuk orman alanlarında, geniş alanlarda, artık, rehabilitasyon çalışmaları yapıyoruz. Ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışmalarıyla ormanlarımızı, bozuk orman
alanlarımızı yeniliyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – O yüzden mi her taraf orman oldu? Ağaçtan geçilmiyor Türkiye!
NURİ USLU
(Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, esas, bu Meclis araştırma önergesinin
üzerine geliyorum. Bakınız, mesele şu: Diyoruz ki, madenler… Biliyorsunuz, madenin
nerede olacağı belli olmaz; ormanda da olabilir, merada da olabilir, her yerde
olabilir. Peki, madenler toprağın altında bizim milletimizin bir geliri, bir
kaynağı. Bu kaynağı almayalım mı? Bu kaynağı almak mecburiyetindeyiz. Bu,
ormanın içinde de olabilir, başka yerde de olabilir. Şimdi, ormanlardaki
madenleri aldıktan sonra tabii ki orada bir çukur alan, boşluk alan ve ormanın
da tahrip edildiği yer, orman örtüsünün alındığı bir alan orta yere çıkıyor.
Orman Kanunu’nda, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde bununla ilgili
bir düzenleme var, diyor ki: “Madenler alındıktan sonra, orada madeni alan
madenci orasını rehabilite ederek çevreyle uyumlu
hâle getirir.” diye bir madde vardı.
Şimdi, son
yıllarda, arkadaşlarımızın belirttiği, sayın konuşmacıların belirttiği,
özellikle İstanbul’da… Eğer İstanbul’un kuzeyini bilenler varsa şimdi orayı
şöyle düşünsünler: İstanbul’un kuzeyindeki orman alanlarının içerisinde o kadar
geniş alanlar, maden alındıktan sonra o kadar geniş alanlar, hatta 100-150 metre,
50-60 metre derinlikte göletlerin oluştuğu geniş geniş alanlar oluştu. Şimdi, buraların doldurulması lazım. Nasıl doldurulacak
burası? Madenci tarafından doldurulacak. İyi ya, şimdi, biz, madencinin işine,
bu kanun maddesiyle ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz. Madenciler, bu boşluk
alanları toprak ve molozla doldurmak suretiyle, kazanmış oldukları madenden
daha fazla para kazanmaya başladı. Biz de teşkilat olarak bunu gördük “Bunun
önüne geçmemiz lazım.” dedik ve o kanun değişikliğini yaptık, dedik ki: “Özellikle
belediye mücavir alanları içerisinde, büyükşehir belediye mücavir alanları
içerisinde, bu tür alanların doldurulmasını orman teşkilatı belediyeyle
birlikte yapsın.” Esas amacımız da burada para kazanmak, kazanmamak meselesi
değil. Amacımız şu: O büyük alanlar hafriyat toprağıyla, moloz topraklarıyla,
diğer topraklarla dolduruluyor. Bu dökülen toprakların ne olduğunu, içinde
neyin olduğunu biz orman mühendisi olarak bilemeyiz. Bunu kim bilir? En iyi
belediye bilir. Belediyenin elemanları toprağın ana mercisinden,
molozun, hafriyatın ana mercisinden kontrol ederek
son noktaya kadar bu konuda tedbir alabilir diye, büyükşehir belediyesi ve
diğer belediyelerle orman teşkilatı bu konuda iş birliği yapmıştır.
Şimdi “Burada
kamu zarar ediyor.” Kamu niye zarar etsin? Yani büyükşehir belediyeleri,
İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya diğer herhangi bir belediye Rusya’nın
belediyesi mi, yani Türkiye'nin değil mi? Onların kazandıkları paralar nereye
gidiyor?
Orman teşkilatı…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Orman Bakanlığı Rusya’nın mı?
NURİ USLU
(Devamla) – Dinle, dinle… Hocam, dinle… Sen ziraatçısın, ben ormancıyım. Dinle,
dinle…
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Doğru dürüst şey söylersen dinlerim.
NURİ USLU
(Devamla) – Bak şimdi, orman teşkilatı zaten o verdiği alanların arazi kullanım
bedelini alıyor. Anlatabildim mi? Orada çok fazla da kayıp olmuyor.
METİN ÇOBANOĞLU
(Kırşehir) – İhaleyle farkına bir bakın Sayın Uslu.
NURİ USLU
(Devamla ) – Bir de Metin Bey arkadaşımızın okuduğu idare mahkemesinin kararı da şu:
“Ormanlara hafriyat toprağı dökmeyin.” diyor. Peki, 100-150 metre derinlikteki
çukurluğu nasıl dolduracaksınız? Sonra, bitkiyi, biyolojiyi bilen bilir, zaten
ormanın, ağacın, bitkinin kök derinliği 1-1,5 metredir, ondan altı çok önemli
değil. 1-1,5 metredeki toprak önemlidir. Bunu kontrollü bir şekilde orman
teşkilatı yaptırıyor ve bu konuda da o kanun son derece yerindedir, burada
herhangi bir kamu yararı kaybı yoktur.
Ben bu önergenin
yersiz olduğuna, gereksiz olduğuna inanıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Uslu.
OSMAN ERTUĞRUL
(Aksaray) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
saati: 16.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.32
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Şimdi, Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine
göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza
sunacağım.
2.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011
tarihinde TBMM Başkanlığına “İhlaszedelerin
sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü
birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu;
16.03.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından, 11 Mart 2011 tarihinde,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “İhlaszedelerin
sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma
Önergesinin, (466 sıra nolu), Genel Kurul’un
bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 16.03.2011
Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Önerinin
lehinde, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumun sıkıntılarını,
sorunlarını Parlamentoda çözmekle görevli olan Cumhuriyet Halk Partisi,
özellikle bu tür önemli konuları araştırma önergeleriyle gündeme getirip
Meclisin desteğini istemekte ama, maalesef, diğer
önergelerde olduğu gibi, bu İhlaszedelerin araştırma
önergesinin de reddedilmesi endişesi içerisinde, bu önerge hakkında söz aldım.
Değerli arkadaşlarım, eskiden ülkemizde
bir tek “zede”
olurdu -afetzede, depremzede-
ama, maalesef, 2002 yılından beri “zede”ler çoğaldı! İhlaszede, Yimpaşzede, Kombassanzede, Endüstri Holdingzede,
kredi kartızede vesaire gibi kavramlarla döneminizde,
Allah’a şükür, karşı karşıya geldik. Ama bu “zede”lerin
sorunlarını gündeme getirme konusunda Hükûmetin hiçbir adım atmaması da toplumu
endişeye sürüklediği gibi bizi de endişeye sürüklemektedir.
Bakınız, “faizsiz
kazanç” iddiasıyla, “faizsiz bankacılık” iddiasıyla kurulan İhlas Finans, bir
saadet zinciriyle halkımızın yurt içinde ve yurt dışında birikimlerini
dolandırmış, İslami değerlerimizi istismar ederek para toplamış ve saadet
zinciri ondan sonra iflas etmiş.
Bu sistemin yanlış
olduğunu, bu saadet
zincirinin devam etmeyeceğini Sermaye Piyasası Kurulu da tespit
etmiş ama Hükûmet, bu konuda herhangi bir adım atmamış.
Daha önceleri
Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve
arkadaşlarının verdiği -7 Ocak 2001’deki- İslami holdinglerle ilgili araştırma
önergesi kabul edilmemiş, konunun sürekli gündeme getirilmesi üzerine, ne
hikmetse, AKP’li milletvekilleri de 22 Mart 2003’te araştırma önergesi
vermişler. Komisyon 8 Aralık 2005’te raporunu tamamlamış, Nisan 2006’da Genel
Kurula sunmuş. Rapora göre, yetmiş sekiz holdingin -İhlaszedeler
de var- vatandaştan 5 milyar avro topladığı belirtiliyor.
Bu rapor Genel
Kurula sunulduktan sonra, ne yapılması gerektiği önerildikten sonra, raporun
gereklerini yerine getirmek için iktidar hiçbir adım atmamıştır. Bugüne kadar
“Yaratılan İhlaszedelerin durumu nedir?” diye, “Ne
kadar ödenmiştir?” diye bir adım atmayan iktidar, bunları da kaderine mahkûm
etmiştir.
Bakınız, 2001’de
“Beş yılda ben tüm bu ödemeleri yapacağım.” diyen İhlaszedelere
muhatap olan kurum, 2006 geldiğinde yarısını bile ödememiş ve beş yıl daha süre
almıştır. 2011 Ağustosuna kadar bunun ödenip ödenmeyeceği meçhul, ne kadar
ödendiğini bilmiyoruz, bu saadet zincirinin içerisinde toplanan paraların
nereye gittiğini bilmiyoruz. Bunun bir tek çözümü vardı, o da Sayın Grup Başkan
Vekilimiz Hamzaçebi ve komisyonun CHP’li milletvekilleri, özellikle 5411 sayılı
Bankacılık Kanunu görüşülürken, 2001 krizi sonrası TMSF'ye
devredilen bankaların batık kredilerinin hâkim ortaklarından alınması için
yapılan çalışmalar kapsamında İhlas Finans Kurumunun da aynı kapsama dâhil
edilmesi için bir önerge verdiler. Ancak, komisyonda kabul gören bu önerge,
yine, geldi, değerli oylarınızla reddolundu. Bu ne
çelişkidir? Komisyonda kabul ediyorsunuz, Genel Kurulda bu yetkinin, denetimin TMSF’ye verilmesini reddediyorsunuz, Sayın Başbakanın
engellemesiyle reddediyorsunuz, Sayın Başbakan bunu alışkanlık hâline getirdi çünkü, onun için fark etmiyor.
Bakın, 28 Mayıs
2006 tarihinde Berlin toplantısında “Faizsiz kazanç vereceğiz.” diye
dolandırılanlar feryat ediyorlar: “30 ila 50 milyar avro paramız gitti.”
diyorlar, Sayın Başbakanın cevabı: “Parayı verirken bana mı sordunuz?” Hoppala!
Şimdi, Sayın
İktidar, Sayın Başbakan bu sorunu çözmek durumunda iken bu sorun karşısında
“Parayı verirken bana mı danıştınız?” diye söylemesi siyasi etik midir?
Sorumlulukla bağdaşır mı? Binlerce böyle insan var. 800 bin yurt dışında insan
var dolandırılan. Geçenlerde yine Almanya’da yaptığı toplantıda “1 milyon
markımı yeşil sermayeye kaptırdım.” diyen insanı korumalar salondan
çıkartıyorlar, apar topar kaçırıyorlar.
Şimdi bunu yapan
Sayın Başbakanın tavrına karşılık bir hafta sonra Sayın Kılıçdaroğlu
Almanya’da, yine aynı insanlar geliyor, Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu sorunlarını dinliyor ve diyor ki: “800 bin
insan, İslami değerler, dinimiz istismar edilerek toplanan paralarla
dolandırılmıştır. Bu dolandırıcılığı meydana çıkarmak Hükûmetin asli
görevidir.” Hükûmet bundan kaçıyor. Niye kaçıyor? Acaba destekleme konusunda
bir iş birliğiniz, bir beraberliğiniz mi var?
Bugün mesela, İhlaszede olan konumdaki holding hâlen işlevine devam
ediyor; inşaatta devam ediyor, enerjide devam ediyor, medyada devam ediyor ve
sermaye piyasasına, borsaya girmeye çalışıyor.
Şimdi bu böyle
devam ederken mağdur, bu paraya ihtiyacı olan insanları çaresiz bırakmak
vicdanla, insafla bağdaşır mı? Onun için bu konuyu araştırmak üzere Meclis
araştırması önergesi verdik. Gelin, giderayak -şurada üç ay ömrünüz kaldı- bu
önergeye “evet” deyin, mantıklı, vatandaşa sahip çıkan bir davranış
sergileyelim ve bu araştırma komisyonunu kuralım. Ama şimdi biraz sonra buraya
gelecek iktidar sözcüsü diyecek ki: “Süre kısıtlı, yetişmez.” Torba yasalara
niye vakit var? Torba yasayı çorba yasaya çevirdiniz, içinden çıkamadınız,
bugün yine bir torba yasayı değiştiren yasa getiriyorsunuz. Bu torba yasaya İhlaszedelerin sorununun takibi ve çözümü için
Bankacılık Yasası’nda değişiklik yapıp TMSF’ye yetki
vermeyi niye düşünemiyorsunuz?
Gelin, elimizde
imkân var, biraz sonra görüşeceğimiz yasaya Bankacılık Kanunu’nda bir
değişiklik yaparak TMSF’ye İhlaszedelerin
sorununu çözmek, takip etmek, bu hortumlama nerelere gitmiş, bunu ortaya
çıkarmak için bir yetki verelim hep beraber, madem yolsuzlukların üzerine
gidecektik, madem yolsuzlukları ortadan kaldıracaktık. Ama yolsuzluklar,
yolsuzlukları gidermeyi kafasına yazan iktidarca yapılır. Yolsuzluğu yol
olmamakla, yol olmamakla yorumlayan bir Başbakan yolsuzlukla mücadele edemez.
Geçen gün “Yolsuzluklar kesilmedi, arttı.” diyor. “Hayır, yolları artırdık.”
diyor. Böyle bir mantıkla yolsuzluğu çözebilir misiniz? Çözemezsiniz değerli
arkadaşlar. Bu, toplumla ve seçmenle alay etmektir, dalga geçmektir. Ama bunun
hesabını 12 Haziranda vatandaş sizden soracak. Göreceğiz, İhlaszedeler
size bunun sonucunu sandıkta gösterecek. Yurt dışındaki 800 bin vatandaş
sandıkta size cevabınızı verecek ama siz yaptıklarınızla kalacaksınız.
Hani siz
aklanmayı arzu ediyordunuz, hani siz yetimin hakkını yedirmeyecektiniz. İşte
yüz binlerce insan, bunlar yetim değil mi, bunlar vatandaş değil mi? Bunlar
birikimlerini, alın terlerini getirip bu insanlara vermişler. Camilerde para
toplanmış, dinimiz istismar edilmiş, İslami değerlerimize saygısızlık yapılmış
ve “faizsiz kazanç” adı altında dolandırıcılık yapılmış. Siz de AKP Grubu
olarak seyrediyorsunuz ve bu dolandırıcılığa mahkûm olan insanları kurtarmak
için bir tek adım atmıyorsunuz. Yazıktır, günahtır! Dört yılınız bitiyor, bari
şu üç ay içerisinde bir olumlu adım atın da bu önergeyi destekleyin değerli
arkadaşlarım.
Sadece bununla
bitiyor mu iş? Hayır, bitmiyor. Son günlerde Sayın Başbakan da dâhil her
konuşmasını -Sayın Başbakan Yardımcısı da dâhil- döndürüp dolaştırıp CHP’ye
getiriyorlar. Niye? Korkunun ecele faydası yok, yok. Manisa’da Sayın Başbakan
Yardımcısı açılış yapıyor. Bakın, diyor ki: “Siyaset ahlak isteyen bir iştir.”
Doğru. “Siyaset dürüst kişilerin işidir.” Doğru da, sen Deniz Feneri davasının
bir numaralı sanığıyla, RTÜK Başkanıyla çalışırken hangi dürüstlükten, hangi
ahlaktan bahsedeceksin de CHP’yi suçlayacaksın? CHP’yi suçlayamazsınız. Bir
grup başkan vekili de geçenlerde bir yerde demiş ki… CHP’nin “Halk” sözcüğünü
değiştirmiş. Onun o sözü Cumhuriyet Halk Partisinden özür dileyerek geri alması
gerekir. Seçime giderken dürüst, etik, siyasi değerlere saygılı olmak
zorundasınız. Biz bu lafları kabul etmediğimiz gibi, yargıda hesaplaşacağımız
gibi, bu platformlarda da size iade ederiz değerli arkadaşlarım. Halt etmekmiş! Halt etmek isteyenleri
görmek istiyorsanız aynaya bakın, iktidar olarak aynaya bakın!
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Devamla) – Aynaya bakın, orada görürsünüz.
Yolsuzluk artmış,
yoksulluk artmış, yasaklar artmış, baskı artmış, terör artmış, iktidar terörü
artmış; siz daha bu İktidarınızın başarılı olduğunu söyleyerek oy toplamaya
çalışıyorsunuz.
İşte seçim
sandığı meydanda. İhlaszedelerin bu sorununa sahip çıkmak için bu önergeye oy vermenizi rica
ederken, toplum, kanayan yaralarını çözemediğiniz için sandıkta sizi mahkûm
edecektir.
Siz vergi
yüzsüzlerini affettiniz burada. Sayın Kemal Unakıtan için üç tane af çıkardınız
ama binlerce insan için bir tek gün parmağınızı kıpırdatmadınız. Yazıktır, günahtır.
Gulûl suçu işleyen iktidardan yani kamu malını talan
eden iktidardan elbette ki hesap sorma yolu sandıktan geçecektir. Siz de bu gulûl suçuna ortak olmayın. Gulûl
suçu işleyenlerden siz de hesap sorun. Bir kere dürüstçe, sağlıklı bir iş yapın
ve parmaklarınızı bu önerge lehine kaldırın.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ağyüz.
Önerinin
aleyhinde Van Milletvekili İkram Dinçer.
Buyurunuz Sayın
Dinçer.
İKRAM DİNÇER
(Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunun kamuoyunda “İhlaszedeler” olarak bilinen,
ilgili finans kurumu hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında şahsım
adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar,
öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki İhlas Finans Kurumunun faaliyetleri 2001
yılının Şubat ayında kaldırılmıştır ve birçok vatandaşımız mağdur edilmiştir.
AK PARTİ 2002 Kasım ayında iktidara geldi biliyorsunuz. Her gün bir bankanın
battığı, milletin cebindeki paraların bankalar eliyle hortumlandığı yılları
hiçbirimiz unutmadık. O dönemde sokağa çıktığında milletvekili olduğunu
vatandaştan saklayan siyasetçi arkadaşlarımız oldu ama şimdi binlerce kişi
siyasetçi olmak için partilerin kapısını çalıyor. Bu bile nereden nereye
geldiğimizin göstergesidir, siyasete olan inancın göstergesidir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ne alakası var?
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Çok alakası var.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İhlaszedelere gel sen, İhlaszedelere.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, hazine milletin parası muhafaza edilerek, yine
milletin çıkarına olmak üzere kullanılır. Hazinenin bunun dışında bir amaç için
kullanılması öncelikle halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür. Bunun için
kâr-zarar ortaklığı ile kurulan bir şirketin ne kârında ne de zararında
hazineye bir sorumluluk yüklemek doğru değildir, bu işin özeti budur.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Zarar yok, inceleyeceksin. İktidar olarak inceleyeceksin nereye
gitmiş bu paralar. Oradan al, başka şirkete ver…
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizler vatandaşlarımızın mutluluğu için gece
gündüz çalışan bir iktidarız, insanı merkeze alan bir anlayışa sahibiz,
halkımızın refahı için yapmayacağımız hiçbir fedakârlık da yoktur.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Belli oluyor, belli oluyor zaten!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Bu anlayışımızın bir neticesidir ki Türkiye'nin bütün il ve
ilçelerinden bütün köylerine kadar eserlerimizle iz bırakan bir İktidarız...
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yolsuzluk yol yapmak değil, yolsuzluk başka bir şey.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - ...bundan da mutluluk ve haz duyuyoruz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yol yapmakla yolsuzluk giderilmez.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Bakınız, Sayın Ağyüz, biz sizi dinledik.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Doğru söylemiyorsun ama.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) - Burada yarım saattir yalan söylüyorsun, bırak konuşsun adam.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Yalan söyleyen sensin.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Burada söyleyeceğinizi söylediniz. Buradaki hatibe de biraz saygı
duymanız lazım.
Bakınız, müsaade
ederseniz, değerli arkadaşlarım, konunun daha iyi anlaşılması açısından sadece
Van ilimizde yapılan yatırımlardan bazılarına değinmek istiyorum. Eğer
yolsuzluk olsa bu yatırımlar yapılmazdı Sayın Ağyüz.
Arkadaşlar,
ülkemizin yeniden imarını sağlayan bütün alanlarda, sağlıkta, adalette,
eğitimde, sosyal devlet uygulamasında, hayatın her alanında yapılan
değişikliklerde icraatın en başındaki Başbakanımızdan, bakanlarımızdan Türkiye
Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine, kısacası hizmet ekibinin tamamına
teşekkür ediyorum.
Bakınız, yalnız
Van’da TOKİ yatırımlarına baktığımız zaman, 29 şantiyede 5.683 konut tamamlandı
değerli arkadaşlarım.
Ayrıca, yine
Van’da, seçim bölgem olan Van’da 3.351 konutun proje ve ihale çalışmaları da
devam ediyor.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - İhlaszedeyle ne alakası var, İhlaszedeyle?
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yalnız Van’da 9.034 konut...
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – “İcraatın İçinden” programı mı yapıyoruz burada?
İKRAM DİNÇER
(Devamla) -...6 cami, 6 engelsiz yaşam merkezi, 9 spor salonu, 6 ticaret
merkezi...
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Meseleye gel, meseleye.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - ...ve birçok dar gelirli vatandaşımıza konut yapılmıştır,
yapılmaktadır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sevgili kardeşim, konuya gel, konuya.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Yalnız TOKİ yatırımlarında değil, bakınız, adalette, değerli
arkadaşlarım, adalet kurumuna ve bölge insanına hizmet edecek olan mükemmel bir
adliye sarayı inşa ettik ve kısa zaman sonra inşallah halkımızın hizmetine açacağız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - 200 bin İhlaszede var.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) - Keza, Van’da Adli Tıp Kurumunun açılması çalışmalarımız da devam
ediyor.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki, devamlı konuşuyor, müdahale
edin. Böyle bir şey yok.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) - Konuya gelsin o zaman.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sen konuşurken kimse sana müdahale etti mi?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyiniz.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Tabii, bir tek bu işler Van merkezde olmuyor, bütün ilçelerimizde
de var bunlar.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yolsuzlukların altında eziliyorsunuz.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Şuraya bak, hâlâ konuşuyor!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ulaşıma baktığımız zaman, 2002 yılı sonuna
kadar 36 kilometre duble, yani bölünmüş yol olan
Van’ımızda bugün itibarıyla 254 kilometre bölünmüş yol tamamlanmıştır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Yolsuzluk bitti, tamam.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Terbiyesiz!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Yine Vanlıların emniyet kavşağı olarak bildiği mükemmel bir köprülü
kavşağı Van’ın istifadesine sunduk. Van-Ağrı-Erzurum, Van-Doğubeyazıt-Gürbulak,
Van-Hakkâri, Van-Bitlis yollarının bölünmüş yol olarak yapılması büyük ölçüde
tamamlandı.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Van’a selam verme, İhlaszedelere gel!
Van’ı da anladık, tamam. Seçilmeme kaygın var herhâlde!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Yine Van’ımızda “2 Nisan kavşağı” olarak bilinen kavşakta bir
köprülü kavşak çalışmamız var. Bu sıralar sanıyorum ihalesi tamamlanacak ve onu
da halkımızın istifadesine sunacağız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bravo, Vanlılar duydu seni.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Cumhuriyet tarihinde ilk defa Van’a iki adet köprülü kavşak yapmış
oluyoruz. Bunu da Sayın Başbakanımızın talimatıyla yapmış olacağız. Kendilerine
huzurlarınızda teşekkür ediyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Onun için herkes işsizlikten bahsediyor.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Van’ı çevreleyen çevre yolu ihalesi
tamamlanmış ve yapımına karlar eridikten sonra başlanacaktır.
Sosyal
hizmetlerde, Van sevgievleri çocuk yuvası sıfır-on
sekiz yaş arası, Erciş bakım rehabilitasyon merkezi…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkanım, önergeyle ilgili konuşmuyor bu arkadaş.
BAŞKAN – Sayın
Ağyüz, lütfen dinleyiniz.
İKRAM DİNÇER (Devamla)
– …aile danışma merkezi, bakıma muhtaç özürlü aileleri için Van toplum merkezi
hizmete açılmak üzere, inşaatları tamamlanmış.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Helal olsun, vallaha helal olsun!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Rehabilitasyon merkezi yapılmış, Van huzurevi tamamlanmış, bakıma
muhtaç altmış yaş üstü bireylere hizmet için inşallah bu eserimizi de hizmete
açacağız. Hâlen inşaatı devam etmekte olan, özürlü vatandaşlara yönelik bu
hizmetlerimiz inşallah tamamlanacak, ayrıca evde bakım ücreti olarak 540 TL
aylık, muhtaç vatandaşlarımıza da bu çerçevede ödeme yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım -sürem azalıyor, biraz seri geçeceğim- tabii, bunlara on dakika,
on saat yetmez, bunları anlatmak için günler lazım.
Millî eğitimde
keza, Anadolu öğretmen lisesi 1 iken 3 olmuş, Anadolu lisesi 1 iken 19’a
çıkmış…
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Benim önergem Van’la ilgili değil, Van’la ilgili değil önergem!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – …Van’da olmayan okullar, fen lisesi, turizm ve otelcilik lisesi,
denizcilik meslek lisesi, güzel sanatlar ve spor liseleri hiç yokken açılmış ve
anaokulu 5 iken 35’e çıkmış ve yüzde 600 gibi bir artış sağlanmıştır.
Ortaöğretimde yüzde 243 artış ve 370 ilköğretim okulu açılmıştır. 6 adet YİBO,
56 adet lise, 9 öğretmenevi, 1 hizmet içi eğitim merkezi, 1 bilim sanat
merkezi, 2 rehberlik araştırma merkezi, 2.804 derslik, 8.586 yatak kapasiteli
pansiyon ve 8.943 bilgisayar verilmiştir okullarımıza.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Ya kardeşim, benim önergem İhlaszedelerle
ilgili. Önerge hakkında konuş ya, önerge hakkında iki kelime söyle ya!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Van’ın beklediği Kapıköy
Sınır Kapısı için biliyorsunuz Bakanlar Kurulunda Sınır Ticaret Kararnamesi
çıktı, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından geçti. 15 Nisandan itibaren araçlar Kapıköy’den İran’a giriş ve çıkış yapacaklardır, o yolumuz
da açılmış olacaktır.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bu seni kurtarmaz, kurtarmaz bu konuşma!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Organize sanayi bölgemizde 3’üncü etap çalışmaları devam ediyor. 50
küsur fabrika şu anda Van’da çalışıyor ve bunlar istihdam sağlıyor.
Keza 5233 sayılı
Yasa’dan zarar gören vatandaşlarımıza 251 trilyon zararlarını tazmin kapsamında
ödeme yapılmıştır. Bunun tabii, bölgede istismarını bazı kesimler bilinçli
olarak yapmaktadır değerli arkadaşlarım. Bu para Türkiye Cumhuriyeti devletinin
hazinesinden çıkmıştır, ne Avrupa’dan ne bir başka yerden bu para
gönderilmemiştir.
Değerli
arkadaşlarım, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde keza durum bundan farklı
değil. Bakınız, size bir şey söyleyeyim: 2002 sonu itibarıyla bir yılda Van’da
uçan veya uçakla seyahat eden yolcu sayısı 120 bin iken bu 2010 yılı sonu
itibarıyla -bir yıllık- 900 bine ulaşmıştır değerli arkadaşlarım.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – İhlaszede, İhlaszede…
İhlaszedeye gel! Yeşil sermayenin sonuna gel! İhlaszedelere gelelim, İhlaszedelere!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Çevre ve Orman Bakanlığı Morgedik
Barajı’mızı tamamlamak üzeredir.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Hayret bir şey ya!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Morgedik Barajı’mızla biz Erciş’imize,
Muradiye’mize, Çaldıran’ımıza ve Ağrı’nın birçok ilçesine hizmet vereceğiz.
Sağlıkta, -tabii,
bunları anlatmakla dedim ya bitiremeyiz- bakınız, Bahçesaray Devlet Hastanesi,
32 adet sağlık ocağı, Başkale Devlet Hastanesi, Gevaş Devlet Hastanesi,
Çaldıran Devlet Hastanesi, Muradiye Devlet Hastanesi, Özalp Devlet Hastanesi,
Erciş Devlet Hastanesi, 400 yataklı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
Sayın Dinçer, sözünüzü tamamlayınız.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Başkan, önerge hakkında hiç konuşmadı, ben şikâyetçiyim!
BAŞKAN – Herhâlde
önerge hakkında bir söz de söyleyecektir son dakikada!
Buyurun.
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Onunla ilişkilidir Sayın Başkanım.
Efendim, 400
yataklı bölge devlet hastanesi 2 adet yapılmaktadır.
Kısacası, turizm
alanında birçok hizmetimiz var. Tarım alanında keza 2010 yılı sonu itibarıyla
471 trilyon, çiftçimize, ziraatçimize ödeme
yapılmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, işte yaptığımız hizmetler ortada.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Anlattın onları, anlattın!
İKRAM DİNÇER
(Devamla) – Ben, bu vesileyle tekrar bu hizmet silsilesinde Başbakanımız Sayın
Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlarımız başta olmak üzere, ilgili genel müdürlük
ve bölge temsilcilerine kadar herkese yürekten şükranlarımı arz eder, hepinizi
tekrar saygıyla sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Dinçer.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Önerge hakkında konuşmadı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerinin
lehine İstanbul Milletvekili Mithat Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Melen.
MİTHAT MELEN
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
Bakanlar Kurulu kararıyla 1995 yılında özel finans kurumu olan İhlas Holding’e
mevduat toplama yetkisi veriliyor, sonra 2001 yılında, bu, elinden, yine
Denetleme Kurulu kararıyla alınıyor. Yani o zaman aşağı yukarı 220 bine yakın
hesap mudisi var. Bu, önemli de bir birikimi
beraberinde getiriyor, yaklaşık 900 milyon dolar o zamanki parayla. Bunlar
bugüne göre hesaplanmış şeyler.
Şimdi, burada bir
şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında dünyanın her tarafında özellikle
mevduat, fon bankacılık sistemi içine girdiği andan itibaren kamunun malı
oluyor. Biz bunu yıllardan beri idrak edemedik galiba. Kamunun malı olduğu
andan itibaren kamunun bunu koruması gerekiyor. Bizim esas meselemiz orada,
yanlış yerde tartışıyoruz. Mesela, Almanya’daki hukuk -kaldı ki, Amerika
Birleşik Devletleri’nde de- mevduatı, özel finans kuruluşları aracılığıyla
toplanan ve sisteme giren mevduatı kamunun fonu addeder. O zaman, kamu adına
hareket edip fonun kullanılması hakkında karar vereceksiniz. Yani buradaki
yanlışlık, bence, esas üzerinde tartışmamız gereken nokta o. Mesela, 2001
yılında tasfiye kararı alındığı zaman o günkü koşullarda yirmi, yirmi beş yıl
süreceği öngörülmüş bu tasfiyenin. Çok tehlikeli bir boyut. Yani,
bir kere, her şeyden önce vatandaşın güvenini sarsıyorsunuz. Çünkü neden?
Mademki, fon kamunundur, o zaman kamunun yanlış kullanılan fonları daha düzenli
bir şekilde denetlemesi ve gerçekten onlara yol göstermesi lazım, yani fon
sahiplerini koruması lazım. Biz ikide bir, her seferinde… Bankacılık Denetleme Kurulunun
aldığı kararlarda da belirli, bana sorarsanız Anayasa’ya aykırılık görüyorum.
Yani kamu adına yaptığı şeylerde vatandaşa yani mevduat sahiplerine, fon
sahiplerine karşı haksızlık ediyor, çok önemli bir biçimde hakkını yiyor,
hakkın özüne dokunuyor demek. Hiç bu açıdan herhâlde mütalaa etmedik. Bu açıdan
bir kere daha düşünmemizde yarar var.
Özel finans
kurumlarının tasfiyesi genel hükümlere göre yapılıyor tabii ama genel hükümlere
göre yapıldığı zaman da mesela Bankacılık Kanunu’nda olduğu gibi, o yetkilere
göre alacak-verecek arasındaki farkı yükümlülere tamamlatamıyorsunuz yani kamu
korumasına altında olmasına rağmen, o fonu kullanan yararlanıyor ama fonu
yatıran, o fonun sahibi yani mevduatın sahibi düzgün yararlanamıyor.
Burada, Tasarruf
Mevduatı Sigorta Fonu’nun da önemli bir görevi var, o da bu bakımdan fazla
görev yapamadı, yaptığı bazı görev de bankaların hâkim hissedarlarının tahsil
etme olanağını belki en fazla kullanıyor ama burada kullanacak hâli yok, bu
genel hükümlere göre tasfiye olunuyor çünkü.
Şimdi,
önergelerle, çeşitli defalar, Bütçe Komisyonunda ve çeşitli ortamlarda
hakikaten düzeltilmeye çalışıldı bunlar, birçok önerge vermiş birçok
arkadaşımız ama maalesef tasarı metninden çıkarıp… Onlar tekrar kabul edilmedi.
Yani, öyle bir hâle geldik ki, aynı İmar Bankası gibi,
ki İmar Bankası da patlayan bir bombadır… Dikkat edin, orada da ne
yapıyorsunuz? Yani “devlet iç borçlanma senedi” adı altında toplanan fonları,
tipik, kamunun fonlarını, ne yaptığınız belli olmadan bir yerlere sarf ediyorsunuz
veya hesap vermiyorsunuz.
Şimdi, bu
kürsüden de defalarca bu söylendi. Arada sırada burada yasalar çıkarıp, arada
sırada gerçekten mağdurlar edebiyatı yapıp… Bir kere, çeki -ki ekonominin,
bence finans dünyasının en önemli senedi- para gibi kullanılan çeki,
karşılıksız çeki bile affettik. Onu niye affettik? Yani, biz kimi affediyoruz?
Biz, çeki vereni mi çeki alanı mı yani mağduru mu yoksa… Hakikaten mağdur olan
kim? Kimi affediyoruz?
Şimdi, eğer fon
kamununsa, bizim korumak zorunda olduğumuz kamunun kendisi yani sözün kısası,
vatandaşın kendisi. Şimdi, mesela, 800 milyon dolar civarında bir şey olduğu
söyleniyor veya 1 milyarı aşkın, bu konuda mağdur durumda olan mükellef olduğu
veya mağdur olduğu zannediliyor. Şimdi, o kadar önemli ki bu. Yani, burada bu
önergenin hakikaten lehindeyiz, böyle bir araştırma şeyi mutlaka açılması
lazım. Fakat düşünün, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, döneminin sonuna
gelmiş, seçim kararı alınmış, kimse yok. Nasıl, bu araştırma önergesi kabul
edilse dahi, kurulacak bir komisyon, bu komisyonda oturup bunlar incelenecek,
rapor verilecek? Gerçekten bu bile inandırıcı değil.
Aslında, bu kadar
kanun çıkarıyoruz biz -işte adına “torba” dediğiniz, neyse adı- o kanunlarla
birlikte bunları çözebilmek lazımdı, bu mağdurları gerçekten kurtarmak lazımdı.
Ne adına kurtarmak lazım? Yine kamu adına. Çünkü ikide
bir her önüne gelen Türkiye’de özel finans kurumlarına güvenceyi sarsarsa, ne
yaptığı belli olmazsa yarın mevduat toplama imkânında sadece bankaları
çalıştırabiliriz, özel finans kurumlarını çalıştıramayız. Hâlbuki özel finans
kurumları dünyanın en önemli kurumları, bütün dünya özel finans kurumları
dolayısıyla bazı işlemleri yapabiliyor ve güçlü işlemler. Son krizde hem
Amerika Birleşik Devletleri’nde hem Avrupa’da ciddi biçimde, kamu, birisinde 2
trilyon dolar, öbürküsünde gerçekten 200 milyar dolar civarında fon ayırarak
özel finans kurumlarını kurtarmaya çalıştı. Niye kurtarmaya çalıştı? Çünkü
piyasayı dengelemek için. Piyasada güveni bir kere sarsarsanız bir daha o yerine
gelmez.
Şimdi, bizim
-bunları kurtarmak anlamında olarak söylemiyorum ama- gerçekten kamunun
güvenini kazanmak ve özel finans kurumlarının güvenilir bir müessese olarak
ayakta kalmasını sağlamak açısından burada önemli bir şekilde kanunlarda bazı değişiklikler
yapıp bu işleri çözmemiz lazımdı. Geç kalmış olabiliriz ama hâlâ vakit var,
bunları çözersek… Mesela, İmar Bankası problemi hâlâ başımızda bir dert, bu da
dert, İhlas Finans konusu da dert ama bunu hep herkes, hepimiz siyasal olarak
kullandık, hiç piyasayı düşünerek kullanmadık, piyasanın şartlarının ne
olacağını hesaplayarak kullanmadık. Bu da aslında belki kamunun zaafı yani
kanunu bile işine geldiği gibi yorumlamak, piyasayı bile işine geldiği gibi
yönlendirmeye çalışmak. Hâlbuki, piyasa o kadar hassas
bir şey ki işinize geldiği gibi yönlendiremiyorsunuz, hemen cevabını veriyor. Çünkü, Türkiye, çok yakında işte bu seçim ortamıyla birlikte
finansal sıkıntılar içerisine de girecek, borç bulma sıkıntıları içerisine de
girecek. Ama siz bu kurumlarınızı bir türlü düzenleyemezseniz, meseleyi sadece
bankacılık sistemi üzerinden götürmeye çalışırsanız ve bu pürüzleri
halletmezseniz sonunda fiyatı yine hepimiz ödeyeceğiz, piyasa ödeyecek. Çünkü
piyasada artık güven çok azalmaya başladı. Niye güven azalıyor biliyor musunuz
piyasada? Piyasada, piyasayı düzenleyen yapının doğru göremediği konusunda
güven azalıyor yani piyasayı düzenleyiciler piyasayı doğru göremiyor. Mesela,
Hazine fonksiyonunu yapmıyor burada. Sadece Sermaye Piyasası Kurumuna bir
fonksiyon vermişsiniz, onun üzerinden işler gidiyor. Hâlbuki,
iş o kadar basit değil. Gerçekten Hazinenin ülkenin ekonomik, finansal durumunu
planlar hâlde olması lazım ama değil. Ama niçin değil? Çünkü devre dışı
bırakılmış, sanki serbest piyasa ekonomisinde piyasa kendi kendine düzenlenir
gibi bir hava yaratılmış. Burada da bir sıkıntı ve zaaf görüyoruz.
Onun için, bu
konuyu yine kanunlarla burada düzeltmek lazım ve bu konuda siyasi spekülasyon yapmamak lazım ki bundan sonraki yatırımcılara
güven vermek için. Çünkü yatırımcının çok kıymetli olduğunu bilmekte de yarar
var ve güven duyması lazım.
Bu duygu ve
düşüncelerle önerinin lehinde oy kullanacağımızı bildirir, yüce heyete
saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Melen.
Önerinin
aleyhinde Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.
Buyurunuz Sayın
Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
18 Martta
Çanakkale’de tarihe altın harflerle yazılmış büyük mücadele ve zafere imza
atmış ve bu mücadeleye yüreklerini koymuş bütün kahramanlarımızı, Ulu Önder
Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını şükran ve rahmetle anarak sözlerime başlamak
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmeliyim ki kim “Benim şu sorunum var.”
dediğinde, biz “Hayır, senin öyle bir sorunun yok, zaten sen de yoksun.”
demedik. Her kesimden, ne olursa olsun tüm sorunlara kulak vermeye ve bunların
çözümünü sağlamaya çalıştık.
İki: 3Y’yle,
yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadelede samimi çaba içerisinde
kararlılıkla devam etmekteyiz.
Şimdi, benden
önce konuşan değerli milletvekili arkadaşlarımın da söylediği gibi, Meclisin
bir haftalık çalışma süresi var ya da yok. Süre belli. Böyle bir süre
içerisinde araştırma komisyonunun kurulması ve çalışmasının mümkün olmadığını
kendileri de belirttiler.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Biz bunu dört yıldır gündeme getiriyoruz, dört yıldır.
AZİZE SİBEL GÖNÜL
(Devamla) - Dolayısıyla, bu önergenin mümkün olmayacağını ve popülist ve samimi
bir önerge olduğunu belirtiyorum. Mutlaka bununla ilgili bir araştırma
komisyonu kurulabilir ama sürenin ve Meclis İç Tüzüğü’nün kendilerine verdiği
yetkiyi kullanarak bu süre içerisinde böyle bir komisyonun kurulmasının mümkün
olmadığını belirtiyorum.
Bu duygularla
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Gönül.
III.-
Y O K L A M A
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN - Yoklama
istiyorsunuz.
Sayın İnce, Sayın
Özyürek, Sayın Aslanoğlu, Sayın Meral, Sayın Ağyüz, Sayın Genç, Sayın Keleş,
Sayın Öztürk, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Ekici, Sayın Oksal,
Sayın Coşkuner, Sayın Kaptan, Sayın Emek, Sayın Aydoğan, Sayın Küçük, Sayın Anadol, Sayın Koç.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
2.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011
tarihinde TBMM Başkanlığına “İhlaszedelerin
sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması
önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü
birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına
ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN - Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’nci sırada yer
alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat
Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur
Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili
Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876)
(S. Sayısı: 698) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülen teklifin tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan
konuşma tamamlanmıştı.
Şimdi söz sırası
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’e
ait.
Buyurun Sayın
Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
(x)
698 S. Sayılı Basmayazı 15/03/2011
tarihli 77’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 698 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kısa bir süre önce burada 611 sıra sayılı bir torba yasayı
görüştük. O torba yasanın içinde 240’a yakın madde vardı. AKP çok uzun süre,
hem Plan Bütçe Komisyonunda hem burada görüştüğümüz tasarıda koyduğu maddelere
ilave olarak son anda eklediği maddelerle büyük bir torba yasayı –işte, onu
çuval diye de niteledik- çuvalı buradan yasalaştırdı. Kısa bir süre sonra
baktık ki, AKP grup başkan vekillerinin imzasıyla ve bir milletvekilinin de
ayrı bir önergesiyle yeni bir torba yasa teklifiyle daha karşı karşıyayız.
Değerli
arkadaşlarım, her zaman ifade ettik, biz, torba yasa yönteminin Meclisin
çalışmasına, çalışma kurallarına aykırı olduğunu, İç Tüzük’e
aykırı olduğunu, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’e -ki
AKP’nin 2004 yılında kabul ettiği bir yönetmelik- buna aykırı olduğunu hep
ifade ettik.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen sessiz olur musunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri yoklama isteyince buraya geliyorlar,
aralarında konuşuyorlar, onun dışında da dışarı çıkıyorlar, biz yoklama
isteyince de kızıyorlar.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, İç Tüzük’ümüze göre bir konu hangi
ihtisas komisyonunu ilgilendiriyorsa o kanun, o teklif o ihtisas komisyonuna
verilir. Mesela, öğrenci affıyla ilgili düzenlemenin -önceki torbada vardı-
mutlaka Millî Eğitim Komisyonundan geçmesi lazım; ormanlarla ilgili düzenleme
var, mutlaka ormanla ilgili komisyondan geçmesi lazım. Bunların hepsini bir
kenara bırakıyor, torba yasa yönteminde, Plan ve Bütçe Komisyonunu bütün
komisyonların yetkilerine sahip bir süper komisyon hâline getiriyor ama esas
yapılmak istenen ilgili komisyonların ihtisas sahibi insanlarının görüşlerinin
bu tasarı ve tekliflere yansıması önleniyor yani millî iradeye uygun yasa
yapılmasının önüne geçiliyor.
Gene bugün otuz
maddeyi bulan, öyle anlaşılıyor ki -iktidar partisinin hazırlıklarından onu
görüyoruz- yeni yeni ilavelerle belki kırk maddeye ulaşan bir torbayla daha
karşı karşıyayız. Seçimlere giderken AKP, kıyıda köşede ne varsa hepsini yasa hâline
getirmeye çalışıyor ve seçmene mesaj vermek için de elinden geleni yapıyor.
Mesela, bunlarla ilgili biliyorsunuz bir yeniden yapılandırma çıktı bu eski
torbanın içinde ve orada belli TÜFE, ÜFE rakamlarına göre faiz istedik, faiz
aldık. Şimdi, burada gene bazı yeniden yapılandırmalar var. Daha düşük faiz
isteniyor. Peki, iki ay önce, bir ay önce çıkan kanunda niçin yüksek
istiyorsunuz da bunda daha düşük istiyorsunuz? Bunun bir mantığı var mı? Ama o
öyleydi, dün öyleydi, bugün böyle!
Şimdi, değerli arkadaşlarım,
gene bizim ısrarla üzerinde durduğumuz ve bunun tasarıdan çıkarılmasını
istediğimiz özel idarelerde ve belediyelerde çalışan ihtiyaç fazlası işçilerin
kışta kıyamette sürgüne gönderilmesini öngören bir madde vardı önceki torbada.
Biz dedik ki: “Bunu yapmayın, insanları yerinden yurdundan etmeyin. Çünkü
belediyede bir toplu sözleşme sistemine tabi olarak çalışan bir işçiyi siz alır
Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatına verirseniz o gittiği yerde hangi
ücret statüsüne tabi olacak, özlük hakları ne olacak, sendikal güvencesi ne
olacak? Bunların hepsinde büyük bir boşluk doğuyor.” dedik ama dinletemedik. 52
bin işçiyi mağdur eden bu düzenlemeyi önceki torbaya koydular.
Şimdi bu torbada
diyorlar ki: “Bu düzenlemeyi biz sekizinci aya, ağustos ayına erteliyoruz.”
Peki, bizim, muhalefetin bütün itirazlarına rağmen vazgeçmediğiniz bu
düzenlemeyi niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçime gidiyoruz. Seçimde, sürgüne
gönderecekleri 52 bin işçinin bir kısmının oyunu alamayabilirler. “Öyleyse bunu
ağustos ayına erteleyelim, ağustos ayında meseleyi çözeriz…” Herkesin bu kadar
huzursuz olacağını kabul ediyorsunuz ertelediğinize göre. Peki, o zaman gelin
hep beraber şu düzenlemeden vazgeçelim, 52 bin kişi yerinden yurdundan
edilmesin.
Şimdi, özel
idarede çalışan işçilerin Karayolları teşkilatına nakledilmesi kabul edildi.
Orada belki iki iş yerinde de Yol-İş yetkili olduğu için sendikal güvence
açısından bir sorun çıkmıyor olabilir ama siz Antalya’da çalışan, özel idarede
çalışan bir işçiyi alıp Van’a naklederseniz, onun çoluğunun çocuğunun durumu,
kendi geçim şartları ne olacak?
Tabii,
belediyelerde çalışan işçilerin durumu çok daha kötü çünkü onlar artık,
sendikal güvenceden yoksun kalacaklar çünkü Emniyet Genel Müdürlüğünde de
herhangi bir sendika yok, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilatında da herhangi
bir sendika yok ve öylesine bir belirsizliğe itiyorsunuz ki bu insanları, toplu
sözleşmeleri sona erdiğinde ne olacak bunların durumu, neye göre çalışacaklar? Ben olacağı şimdiden söyleyeyim: Ya 4/C gibi bir kölelik düzenine
tabi tutulacaklar veya kapının önüne konulacaklar.
Burada yapılmak
istenen “Meseleyi erteleyelim, unutturalım, hele bir seçimi geçirelim.”
mantığıyla, bu işçilerin sürgüne gönderilmesi 8’inci aya kadar ertelenmiş
oluyor değerli arkadaşlar.
Şimdi, AKP
İktidarı, biliyorsunuz, bir Hal Yasası çıkardı. Bu Hal Yasası’yla ilgili olarak
hem buradaki müzakerelerde hem kamuoyuna yapılan açıklamalarda denildi ki:
“Meyve ve sebze halleri yeni standartlara kavuşacak. Yüzde 70’i kayıt dışı olan
meyve, sebze ticareti kayıt altına girecek. Pazarda, manavda künyesi olmayan
meyve ve sebze satılmayacak. Hal ve pazarlarda üretici birlikleri kurulacak ve
bunlar vasıtasıyla üreticinin satamayacağı herhangi bir ürün kalmayacak.
Komisyoncuların, kabzımalların alacakları pay satış fiyatının yüzde 8’ini
geçemeyecek.” ve arkasından bir pompalama geldi: “Hal Yasası yürürlüğe giriyor
meyve ve sebzede indirim, ucuzluk dönemi başlıyor.”
Şimdi, bu şeyde
görüyoruz ki, yeni torba yasada, şimdi görüşmekte olduğumuz 698 sıra sayılı Yasa
Teklifinde görüyoruz ki bu Hal Yasası erteleniyor, bir yıl erteleniyor. Peki,
bu kadar yararlıysa niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçim var, seçimde hem üretici
şikâyetçi olacak hem tüketici şikâyetçi olacak. Peki, üreticinin ve tüketicinin
şikâyetçi olacağını biliyorsunuz, anlıyorsunuz da bu kanunu, Hal Yasası’nı
niçin çıkardınız? Çıkardıysanız arkasında dursanıza. Bahane:
Yönetmelikler tam hazır olmamış da, şuymuş da, buymuş da… Bunların hepsi hikâye
değerli arkadaşlarım. AKP seçime giderken huzursuzluk yaratan hiçbir düzenleme
istemiyor, biz halkı huzursuz etmesini biliriz ama seçim öncesi huzursuz edecek
kadar enayi değiliz demek istiyorlar. Burada yapmak istedikleri düzenlemelerden
biri de bu, değerli arkadaşlarım.
Şimdi, burada,
gene, bütün grupların oybirliğiyle bir Türk Ticaret Kanunu kabul ettik. Bu Türk
Ticaret Kanunu’nun hazırlıkları bilim kurulları tarafından yıllarca üzerinde
çalışılarak hazırlandı. Daha sonra, Adalet Komisyonunda aylarca müzakere
edildi. Her gruptan arkadaşımızın katıldığı bir özel komisyon kurduk ve o
komisyonda da Türk Ticaret Kanunu konuşuldu ve buradan –artık, önergeler
verilmesin- neredeyse oybirliğiyle kabul edildi, çıktı. Peki, ne beklersiniz?
Meclisin oybirliğiyle kabul ettiği bir kanunda artık, yeni bir değişiklik olmasın
ama bu torba teklifte görüyoruz ki Türk Ticaret Kanunu’nun dört maddesi birden
değişiyor. Peki, tümünü uzlaşmayla çıkardığınız bir kanunun dört maddesini
çıkarırken bir uzlaşmayı niçin aramıyorsunuz? Muhalefet partileri olarak biz
Türk Ticaret Kanunu’nda yapılmak istenen bu değişikliklere karşı çıktık, “Bir
uzlaşma arayın.” dedik, “Meclisin iradesine karşı geliyorsunuz. Uzlaşmayla
çıkmış düzenlemeleri keyfî olarak, tek taraflı olarak değiştirmeyin.” dedik.
“Hayır.” dediler, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul ettiler ve buraya
getirdiler. Belki o kanunda yapılan değişiklikler çok önemli olmayabilir. O
zaman, bazı düzenleme ihtiyacı varsa o Türk Ticaret Kanunu’nun tümü burada
görüşülürken geçici maddeler koyabilirdiniz. Onların hiçbirini yapmıyorsunuz,
“Nasıl olsa bir torba çıkıyor, torbaya bunları da eklemek istiyoruz.”
diyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, gene bu Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili bir düzenleme var. Sayın
Ticaret Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda dedi ki: “Bazı kooperatifler şirket
kurduruyorlar, o şirketlerde belli kişilere imtiyazlı hisse senedi veriyorlar
ve o kişiler o şirketleri dilediği gibi yönetiyor.” Peki, var mı önünüzde bir
misal? Sayın Bakan, açtı, rapordan bir iki cümle okudu. Peki, hangi şirket bu?
Basına yansıyan, Kayseri’de bir kooperatifle ilgili bazı konuların gündeme
geldiğini biliyoruz. Acaba o mu? Konya’daki kooperatif mi? Bunları
söylemediler. Ama yaptıkları şu, diyorlar ki: “Bu şekilde altın hissesi olan
şirketlerdeki imtiyazlı hisse senetlerinin imtiyazını bu kanunla kaldırıyoruz.”
Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak nerede bir yolsuzluk
varsa onun üstüne gidilmesini istiyoruz. Kayseri’deki yolsuzlukların üzerine
nasıl gidiyorsak diğer yolsuzlukların üzerine de gidiyoruz, gidilmesini
isteriz. Hiçbir kooperatifin ağalık düzeniyle yönetilmesini biz istemeyiz. Ama
onlar bahane edilerek kazanılmış haklara müdahale edemezsiniz, kazanılmış
hakları ortadan kaldıramazsınız. Hele bu kazanılmış haklar özel hukuk alanında
ise, Türk Ticaret Kanunu’nda ise geriye dönük hak alınamaz. Yani, bugün, bu
neye benzer? Bir kanun çıkarıyorsunuz, geliyorsunuz, “Mustafa Özyürek’in evini
ben kamulaştırdım.” Peki, kamulaştırırsın da bunun gerekçesi lazım. “Bu böyle
istiyor...” Öyle anlaşılıyor ki bazı kooperatiflerde AKP hâkim değil, egemen
değil. Kendilerinden yana bir yönetim yok. “Öyleyse onların iştiraki olan
şirketlere el koyacak yöntemi bulalım.” Biz, “Bundan sonrası için bir düzenleme
yaparsanız kabul ama geriye doğru düzenleme yaptığınız zaman bu hukuka uymaz,
bu Anayasa’ya uymaz. Bu kesinlikle hak ihlalidir.” dedik ama dinletemedik, gene
buraya geldiler. Öyle anlaşılıyor ki çoğunluğun oylarıyla kabul edilecek.
Değerli
arkadaşlarım, bütün dünya bugünlerde, Japonya’da meydana gelen deprem, onun yol
açtığı tsunami felaketi ve nükleer santraldeki
sızıntıları konuşuyor. Şimdi, zaten Türkiye’de, özellikle Mersin’de kurulmakta
olan, Akkuyu’da kurulacak olan nükleer santralle
ilgili bütün çevreciler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, Mersin’deki
muhalefet partileri sürekli, “Buraya nükleer santral yapılmaz çünkü Akdeniz’de
bir fay hattı var, bu fay hattı Akkuyu’nun altından
geçiyor.” dedik ama dinletemedik. Ruslarla, gittiler çok özel bir anlaşma
yaptılar ve Akkuyu’da santral kurulmasının yolunu
açtılar.
Şimdi, bu
felaketten sonra ne beklenir? Bütün dünya nükleer santrallerle, hem kurulmuş
olanlarla ilgili hem kurulacaklarla ilgili bir yeniden değerlendirme yapıyor.
Pek çok ülke devam etmekte olan nükleer santral inşaatlarını durdurdu.
Türkiye’de de -bu bir fırsat- böyle bir tehlikeyle ileride halkımız karşı
karşıya gelmesin diye bir önlem almak lazım, bir yeniden değerlendirme yapmak
lazım ama bir de ne görüyoruz, Sayın Başbakan “Öyleyse biz evimizde tüp mü
kullanmayacağız? Evimize doğal gaz mı bağlatmayacağız? Depremde köprüler yıkılıyor,
köprü mü kurmayacağız?” diyor. El insaf... Bir evde tüp patlarsa en fazla orada
birkaç kişi ölebilir ama bir nükleer santral faciasında –Çernobil’de gördük-
binlerce insan kansere yakalandı. Şu anda, Japonlar, ilk patlamalardan sonra 10
kilometrelik bir sınır çizdiler, sonra bunu 70 kilometreye kadar çıkardılar ama
70 kilometrenin dışındakilere de diyorlar ki: “Evinizden çıkmayın. Hatta
kapılarınızın altına bile bez serin.” Böylesine tehlikeli bir durumla karşı
karşıya, Japonya gibi son derece bu konularda dikkatli, tecrübeli bir ülke bunu
yapıyor. Biz, ilk kez bu konuya ayak atacağız. Sayın Enerji Bakanı diyor ki:
“Bizim kuracağımız santraller üçüncü jenerasyondur,
bir şey olmaz.” Nereden biliyorsunuz? Ben halkımız adına, bütün AKP’lileri ve
Sayın Başbakanı insafa davet ediyorum. Diyebilirsiniz ki: “Siz zaten muhalefet
partisinin mensubusunuz, bu nükleer santrallerle ilgili karşıtlığınızı daha
önce de söylediniz, şimdi bunu tekrarlıyorsunuz.” Şimdi, burada, 2002 yılından
beri sürekli AKP’yi savunmuş, sizin her icraatınızın arkasında durmuş bir
yazarın, Milliyet yazarı Hasan Cemal’in yazısından kısa bir pasaj okumak
istiyorum. Hasan Cemal “Nükleer santrallere karşıyım. Hükûmetin Akkuyu’da nükleer santral kurma konusundaki inadından bir
an önce vazgeçmesi için Başbakan Erdoğan’a çağrı yapıyorum. Çünkü Japonya’daki Fukuşima felaketinden sonra da hâlâ nükleer santral inadını
sürdürmenin ‘insanlığa karşı bir suç’ olabileceğini düşünüyorum.” diyor ve
“Nükleer enerji vazgeçilmez değildir. Nükleer enerji daha ucuz değildir.
Nükleer enerji güvenli değildir.” diyor. Kim diyor? Muhalefet partisinin bir
mensubu değil, Hasan Cemal gibi sürekli sizi savunmuş bir köşe yazarı bunu
söylüyor. Onun için geliniz, bu inattan vazgeçelim. Gerçekten, halkımızı
tehlikeye atmayalım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
Halkımızı
tehlikeye atmayalım ve nükleer santralin yol açacağı felaketle tüp gaz
patlamasının yol açacağı felaketi aynı kefeye koyma aymazlığına düşmeyelim.
Gerçekten bu bir aymazlıktır, insanlığa karşı bir suçtur, bunun vebali, günahı
büyüktür. O nedenle, ben bütün yetkilileri, ilgilileri bir kez daha düşünmeye
ve bu nükleer enerji santralleri kurulmasını yeniden değerlendirmeye davet
ediyorum ve görüşmekte olduğumuz bu yeni torba yasa teklifinin aleyhinde
olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özyürek.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurunuz Sayın
Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 698 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi
Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanunların çok
büyük bir kısmı tasarılara dayandığı için, tasarıların hazırlanıp kaleme
alındığı Başbakanlık ve ilgili bakanlıklar yasa yapım sürecinin ilk önemli
aşamasını oluşturmaktadır. Başbakanlık tarafından koordine edilen bu aşamadaki
yetersizlikler, siyasi tavırlar ve Meclisteki hızlı yasama nedeniyle çoğu zaman
düzeltilmeden yasalaşmaktadır. Kanun yapım sürecinde hükûmet bünyesindeki
hazırlık aşamasına yeterli zaman ayrılmalı, kanunla ilgili sosyal kesimlerin,
sivil toplum kuruluşlarının katkısı mutlaka alınmalıdır.
“Kanun bir kere
çıksın, sonra yeni değişiklikler yapıp düzeltiriz.” yaklaşımı Türkiye’de “kanun
enflasyonu” olgusunu ortaya çıkarmaktadır. İstatistiklere baktığımızda, belli
bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen kanun
sayısının dünya örneklerine göre fazla olması, bir performans kriteri olarak çok da övünülecek bir durum değildir.
İhtisas
komisyonları kanun yapım sürecinin en önemli aşamasıdır ve mutfak işlevi
görmektedir. Bu nedenle komisyon görüşmelerine zaman ayrılmalı ve komisyonların
yapısı da güçlendirilmelidir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurul gündemine giren tasarı ve tekliflerin çok büyük bir
kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmektedir. Bir süre önce Genel Kurulda
606 sıra sayılı Tasarı’yı görüştük, bu tasarıydı.
Türkiye Büyük Millet Meclisinde 120 madde gelip 250 madde çıkan bu Kanun’un bir
eş değeri yok. “Bu nedir?” dendiğinde, esnafın, çiftçinin, öğrencinin,
köylünün, sanayicinin, ihracatçının, ithalatçının, emeklinin, memurun, işçinin,
kadınların, hatta bakanların ve Hükûmetin problemlerinin çözüleceğinden
bahsettiniz.
Şimdi, AKP
Hükûmeti ülkeyi yönetiyor, değil mi? O torba tasarıya göre Hükûmet dâhil herkes
dertliydi, değil mi? Sadece Maliye Bakanlığı 10 milyon mektup gönderecekmiş
vatandaşlara yani kafadan 10 milyon problem yaratmış AKP Hükûmeti, milletin
başına bela gibi. Bu tür uzlaşma yasaları daha önce de, AKP Hükûmeti döneminde
zaten çıktı. Problemler azalmaktan ziyade artarak devam ediyor. Bunları niye
anlatmaya çalışıyorum? Hükûmetin bakanları birbirinden korkar hâle gelmiş,
“küçük kabine” diye adlandırabileceğimiz Yüksek Planlama Kurulunda bile bakanlar,
yaptığı işi diğerinin görmesini istemez hâle geldi.
“Niye böyle
söylüyorsunuz?” diyeceksiniz. Bunun sebebi yasalaşan daha önceki torbadaydı.
“Ne vardı orada?” diye açıp bakma zahmetine katlanmak gerek; yok. Burada,
dışarıdan oylamaya koşup gelip “kabul mü, ret mi vereceğiz?” diye makinenin
başında birbirine sormak kanun yapım tekniği açısından çok anlamlı bir davranış
biçimi olmasa gerek.
Komisyondaki AKP
kanadı “Yılda bir kere böyle bir torba teklif Türkiye Büyük Millet Meclisine
gelmeli.” diyor. Kendilerine göre gerekçe de buluyorlar ancak bu kadar çabuk
bir torba tasarısının -ikincisi için- daha geleceğine doğrusunu söylemek
gerekirse hiç mi hiç inanmamıştım, bugün bunu görüşüyoruz.
Şimdi, 120 madde
gelen tasarı 250 maddeye ulaşıyor, yaklaşık yüzde 100 artış; 10 maddelik yeni
torba yasa teklifi geliyor, Komisyonda 30 madde olmuş, 2 kattan 3 kata çıkıyor;
problemlerin büyüme oranı Türkiye Büyük Millet Meclisinde de giderek AKP
sayesinde artıyor.
Bu kanun
teklifinin madde gerekçeleri yok. Belki acil ihtiyaç duyulan hususlarda
bakanlıklar ve kamu idareleri tarafından Hükûmete iletilmiş ve Parlamentoya
gelmiş, iktidar partisi de bunu teklif hâline getirmiş, ancak aceleden madde
gerekçeleri bile yazılmamış. İlgili kurumlarla temasa geçilse, bu söylense idi
muhtemelen hepsi birkaç saatin içinde çözülürdü. “İlla da madde gerekçeleri
şart mı?” diyeceksiniz ama olmaması garip. Bu iş de garip, bu torbadaki durum
da garip.
Bakın bu teklifte
daha önce başka komisyonlardan geçmiş ve Plan Bütçenin haberi bile olmamış,
yasalaşmış hususlarda değişiklikler getiriyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda
düzeltme ve ilave yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu ilgili bakanlar da çok iyi
biliyor. Burada ifade etmek istediğim husus: En azından bu değişiklik ve ilave
yapmak istediğimiz tasarının yasalaşması aşamasında ilgili komisyonda
görüşülürken oranın üyesi olan sayın milletvekillerine -ki çoğunluğu iktidar-
saygı göstermek lazım. Bunu hiç görüşülmediği bir komisyona, Plan ve Bütçe
Komisyonuna getirdiğiniz takdirde o Komisyonun üyesi, diğer komisyonların, esas
komisyonlarının üyesi olan milletvekillerine -iktidar milletvekilleri de dâhil-
saygısızlık anlamına gelir.
Teklifin önemli
bir bölümünün hiçbir aciliyeti yok. Aciliyeti var idiyse şimdiye kadar neredeydiniz? Diğer
taraftan, 10 maddelik teklifin 30 madde olarak yasalaşması normal sayılabilir
mi? Kaldı ki, muhalefetin hiçbir yapıcı önerisine bile tahammülünüz yok, kazara
Komisyonda iktidar kanadının yanlışlıkla avlandığı bir iki istisnai durumun
dışında iş birliğine de açık değilsiniz. Kanun yapım sürecine ilişkin sempozyum yapılıyor, bütün yanlış ve eksiklikler siyasi
partiler olarak ifade ediliyor, üzerinde mutabık kalınıyor; o şartlara uymaya
geldi mi sıra, hiç konuşulmamış gibi davranıyoruz. Bu teklif de bunun bir
örneği. Birçok kanun teklifi sırada bekliyor. Onlar birleştirilmiyor ama burada
arka arkaya verilmiş iki teklifi birleştirmeye hemen gayret ediyoruz. Bunun
mantıklı olduğunu söylemek, hiç mi hiç mümkün değildir. İki ayrı teklifin
gerekçelerinin birbirine paralel olması doğal, amaca müteallik hususların
gerekçelerinin benzer olması normal, ancak harfiyen noktasına, virgülüne kadar
aynı gerekçeyi koymanın normal olduğunu söylemek herhâlde mümkün değildir.
Gerçi bu, AKP İktidarı için yeni bir şey de değildir. Hatta bu, başka
yapılanlarla mukayese edildiğinde çok daha makul ve masum karşılanabilir.
Tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip üzeri daksil’le
silinip “tasarı”nın yerine elle “teklif” yazılarak
teklif şekline dönüştürülen metinleri de biz bu Parlamentoda ve komisyonlarda
gördük. Bunlar AKP İktidarının işi ne kadar ciddiye aldığını göstermesi
açısından son derece önemlidir.
Evet, Plan ve
Bütçe Komisyonunda (2/875) sıra sayılı ve 11 maddeden oluşan Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile (2/876) sıra sayılı ve 19 maddeden oluşan Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi birleştirilmekle birlikte her iki
teklifin 11 maddesi tıpatıp aynı olduğundan madde sayısı değişmemiş, ancak
Komisyon görüşmelerinde ek-lenen 11 maddeyle teklifin
madde sayısı 30’a yükselmiştir. Bu kanun teklifinde konu itibarıyla aralarında
bağlantı bulunmayan birçok mevzuatta düzenleme yapılmaktadır. “Torba kanun”
olarak nitelenen bu tür uygulamalar sonucu ka-nunlar
için aranan öngörülebilir, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olma özellikleri ta-mamen yok edilmektedir. Hukuki güvenlik ilkesi yürürlükte
bulunan ve herkes için bağlayıcı olan kuralların açık, ulaşılabilir ve
öngörülebilir olmasını gerekli kılar. Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan bu
şekildeki yasa yapım tarzı, hukukun bu genel ilkesini, dahası hukukun kendisini
altüst etmiş bulunmaktadır.
Bu kanun
teklifinin görüşmelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü hükümlerinin
dikkate alındığını söylemek mümkün değildir. Yukarıda da değindiğim gibi, başka
komisyonların görev ve uzmanlık alanına giren düzenlemeler ilgili komisyonlarda
görüşülmemiştir, böylece İç Tüzük hükümleri ihlal edilmiştir.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonunda ve Genel Kurulda görüşülerek yasalaşan 5957 sayılı Sebze Ve
Meyveler İle Yeterli Arz Ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin
Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un yürürlük tarihinin ertelenmesini öngören madde
ile yine bu Komisyonda görüşülmemesi gereken birçok madde, Adalet Komisyonunda
görüşülmesi gereken Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklik öngören maddeler,
İçişleri Komisyonunda görüşülmesi gereken özel güvenlik hizmetleriyle ilgili
maddeler bu kanun teklifinde yer almıştır. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin uzmanlık alanları
genişlemiştir. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tekliflerle
ilgili komisyonlara havale yöntemi gerekse ilgili komisyon yetkililerine ilave
olarak konuyla ilgisi olan bakanlıkların konuya gösterdiği hassasiyetsizlik
ve duyarsızlığı anlamak gerçekten mümkün değildir.
Bu teklifte
dikkati çeken diğer bir husus, son bir yıl içinde, hatta geçen ay çıkarılan
torba kanunlarda değişiklik yapılmasıdır. Bu değişiklikler, AKP İktidarının
işleri ne kadar duyarsız ele aldığını veya ufuksuz bir şekilde konuları ele
aldığını çok açık bir biçimde göstermektedir. Daha yasa yürürlüğe girmeden
ihtiyaç duyulan değişiklik talebi bu duyarsızlığı açık bir şekilde ortaya
koymaktadır. Bu kanun teklifi ile 11/3/2010 tarihinde
kabul edilen ve yayım tarihinden bir yıl sonra yani 26/3/2011 tarihinde
yürürlüğe girmesi öngörülen 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve
Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında
Kanun’un yürürlük tarihi 1/1/2012 tarihine ertelenmektedir.
13/1/2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun
1/7/2012 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen bazı maddelerinin, bu kanun
teklifi ile 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ilgili
maddelerin aynı hükümlere yer verecek şekilde değişiklik yapılarak hemen
yürürlüğe konulması öngörülmektedir.
Daha geçtiğimiz
ay, 13/2/2011 tarihinde kabul edilen ve 25/2/2011
tarihli mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 6111
sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un il özel idarelerinin ihtiyaç fazlası
işçilerinin Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatına, belediyelerin ihtiyaç
fazlası işçilerinin ise Millî Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün
taşra teşkilatına ve ihtiyacı bulunan mahallî idarelere atanmasını öngören
164’üncü maddesinin yürürlük tarihi bu kanun teklifiyle 1/8/2011 tarihine
ertelenmektedir. Bu tarihin ertelenmesi bile, Hükûmetin, daha yakın geçmişte
çıkan bir kanunda, bir ay önce çıkan bir kanunla ilgili hususta bile
öngörüsünün ne kadar geçersiz olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.
Diğer taraftan,
tarım kredi kooperatiflerinden 30/1/2004 tarihinden
önce üreticilerin kullandıkları tüm tarımsal kredilere 5661 sayılı Kanun’un
1’inci maddesi hükmünün uygulanmasını öngören geçici 11’inci maddesi uygulama
imkânı olmadığı gerekçesiyle bu kanun teklifiyle yürürlükten kaldırılmakta ve
bu konuya ilişkin ayrıca 5661 sayılı Kanun’da değişiklik öngören kapsamlı
düzenleme yapılmaktadır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Onu da çıkaracaklar galiba.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Damga Vergisi Kanunu’nun 83’üncü maddesinin (a) bendiyle eklenen
fıkranın 40 olan numarası 41 olarak değiştirilmekte, makul karşılanabilecek bir
yanlışlık düzeltilmektedir.
Ayrıca, 5746
sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’un
3’üncü maddesinin (5)’inci fıkrasında yer alan “10 milyon Türk lirasını”
ibaresinin “50 milyon Türk lirasını” şeklinde değiştirilmesi, 6111 sayılı
Kanun’a ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul edilen tasarının 214’üncü
maddesinde yer verilmesine karşın daha sonra tasarıdan çıkarılmış, şimdi de
tekrar bu kanun teklifinde aynen, aynı konuya yer verilmektedir.
Bütün bunlar
AKP’nin konulara yaklaşım biçimini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır:
Getirdiği yanlış, götürdüğü yanlış, her hususu problemli, “İş yapacağız,
yandaşlara iş yetiştireceğiz.” düşüncesiyle alelacele, her şeyi birbirine
karıştırmaktadır. Esasen, bu kanun teklifi seçim öncesi, tamamen seçim yatırımı
olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.
Bu kanun
teklifiyle, organize sanayi bölgelerindeki parsellerin tamamen veya kısmen
bedelsiz tahsislerinin Bakanlar Kurulu kararıyla il ve ilçelerin sosyoekonomik
durumları dikkate alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme, 5084
sayılı Kanun’un bedelsiz arsa tahsisiyle ilgili sona eren uygulamasının bir
anlamda devam ettirilmesini öngörmektedir. Hangi illerin bu teşvikten
yararlanacağı Bakanlar Kurulunca belirlenecek. Bu düzenlemeden 5084 sayılı
Kanun kapsamında olmaması nedeniyle yıllarca mağdur edilen Konya, Denizli gibi
illerimizde bulunan organize sanayi bölgelerinin mutlaka yararlandırılması
gerekmektedir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Denizli büyükşehirden mağdur değil mi?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Hem büyükşehirden mağdur hem 5084’ten mağdur. Bitmiş bir organize
sanayi bölgesi var. Yatırımlar 20 kilometre ilerideki il dışına gitmesine
rağmen, orada sanayi odası ve ticaret adamlarının Sayın Başbakandan arzu
etmelerine, talep etmelerine rağmen bitmiş bir organize sanayi bölgesi maalesef
bu teşvikten yararlanmamaktadır, hatta Komisyonda bu konuda önerge verilmesine
rağmen, maalesef iktidarın oylarıyla bu önerge reddedilmiştir.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Büyükşehir ne oluyor? Söz verdiler.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Başardıkları bir şey yok mu Sayın Vekilim?
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Büyükşehir bir başka bahara kaldı. Biliyorum, Malatya bu işten
rahatsız, Denizlili vekil arkadaşlarımız da rahatsız çünkü verilen bir sözün
yerine getirilmemesi gerçekten sıkıntılı. Şimdi, Sayın Başbakan ifade etti,
daha sonra olacağını söyledi ama düğün, bayram gibi yıllarca önceden
“Büyükşehir yapacağız.” diye ifade edilen ve bu kanun teklifinin getiriliş
biçimine benzetilen hadise, gerçekten o ilde yaşayan vatandaşlarımızı, sadece
Denizli’de değil, Malatya ve benzeri illerde gerçekten hüsrana uğratmıştır.
Onların bu mağduriyetinin de giderilmesi gerekir. Ben gerçekten bunu bir
Denizli Milletvekili olarak defalarca gündeme taşımamın vatandaşlar tarafından
takdir topladığını biliyorum ama Sayın Başbakanın bunu söz vermiş olmasına
rağmen, Denizli’de defalarca basın toplantısıyla AKP’lilerin açıklamalarıyla
ifade edilmesine rağmen bu sözün devlet yetkililerince yerine getirilmemesi
beni gerçekten üzmektedir. Bunu burada ifade etmek istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen,
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Diğer taraftan,
AKP Hükûmetinin İhale Yasası’na düşmanca tavır takınması, bu kanun teklifiyle
bir kez daha ortaya çıkmıştır. Büyükşehir belediyelerinin mülkiyet ve
tasarrufundaki hafriyat sahalarının, toplu ulaşım hizmetlerinin, büfe, otopark,
çay bahçelerinin, belediye veya bağlı kuruluşların yüzde 50’sinden fazlasının
ortak olduğu şirketler ile bu şirketlerin yüzde 50’sinden fazlasının ortak
olduğu şirketlere, 2886 Sayılı İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın belediye
meclisinde belirlenecek süre ve bedelle işletilmesinin devredilebileceği
öngörülmektedir. Maalesef, bu düzenleme, bence hem hukuka hem de ahlaka
aykırıdır.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Anayasa’ya da aykırı.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Gerek usul gerekse yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerle, bu kanun
teklifine muhalefet ettiğimizi ifade ediyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ayhan.
Şahsı adına,
Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Kastal.
DURDU MEHMET
KASTAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 698 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Koruma ve
güvenlik hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde yerine getirilmesi için, kolluk
birimleri ile güvenlik görevlilerinin uyum içerisinde olması gerekir. Özel
güvenlik alanında sürekliliği ve profesyonelliği sağlamak, bu alanda
çalışanların kesintisiz olarak sürekli çalışmasına bağlıdır. Bunun için, özel
güvenlik alanında uygulamada karşılaşılan aksaklıklar ve yeni ihtiyaçlar
doğrultusunda bazı hukuki düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Özel güvenlik
görevlilerinin her beş yılda bir ruhsat harcı ödemek suretiyle yenilemek
durumunda kaldıkları çalışma izinleri sürekli hâle getirilecektir. Bunların
birikimlerinden faydalanmak amacıyla, bir defaya mahsus, ruhsat harcı ödeyerek
görevlerine devam edeceklerdir. Şirketlerde olduğu üzere, alarm izleme merkezleri
ile eğitim kurumlarının kurucu ve yöneticilerinde de güvenlik soruşturması
yapılması ve her beş yılda bir güvenlik soruşturmalarının yenilenmesi kuralı
getirilmiştir.
Bir de koruma ve
güvenlik hizmetinin sağlanacağı yerlerde sözleşmenin imzalanmasıyla eş zamanlı
olarak bu hizmetlerin yerine getirilmesinin istenmesi nedeniyle hizmetin
başlamasından en geç bir hafta önce valiliğe yazılı bildiriliyordu. Şimdi ise
hizmetin başladığı gün mesai saati bitimine kadar valiliğe bildirilmek
suretiyle şirketlerin cezai duruma düşmeleri engellenmiş olacaktır.
Millî İstihbarat
Teşkilatı ve genel kolluk emeklileri ile en az beş yıl süreyle çalışıp kendi
istekleriyle buralardan ayrılanlara veya güvenlikle ilgili fakülte mezunlarına
temel eğitim şartları kaldırılmıştır. Çünkü bunlar yıllarca silahlı güvenlikle
iç içe yaşayan insanlardır.
Bu düzenlemeler,
aynı zamanda, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun hazırlamış olduğu teklifi de
içerir mahiyettedir. Bu nedenle, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu bir defa daha
anıyor ve saygı ve hürmetlerimizi sunuyor, Allah’tan rahmetlerini diliyoruz.
Değerli
milletvekilleri, bütçe kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına tahsis edilen
ödenekler, küçük sanayi siteleri yapı kooperatiflerine, bankalar aracılığıyla
şartları önceden belirlenmiş kredi olarak kullandırılmaktadır.
Teklifle, küçük
sanayi sitelerinin desteklenmesi için verilen kredilerden kaynaklanan
borçlarını ödeyemeyen girişimcilere kolaylık sağlamak amacıyla kooperatifler
aracılığıyla kullandırılan kredilerden muaccel olanlar için enflasyon oranında
güncelleme yapılmak suretiyle yeniden yapılandırma imkânı verilecektir.
Merkezî yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan ödemelerin artırılması
amaçlanmaktadır.
2006 yılından
itibaren adli yargıda açılan davalar DSİ Genel Müdürlüğü adına hazine
avukatları tarafından, idari yargıda açılan davalar ise DSİ Genel Müdürlüğü
tarafından takip edilmektedir. DSİ Genel Müdürlüğü adına adli yargıda binlerce
dava açılmakta olup bu davaların çok büyük oranını kamulaştırma bedelinin
tespiti ve tescil davaları oluşturmaktadır. Yine, DSİ Genel Müdürlüğüne karşı
adli yargıda açılan bu davaları da Maliye Bakanlığı adına hazine avukatları
takip etmektedir. Bu da koordinasyondan ve evrak akışından kaynaklanan
sıkıntılara yol açmaktadır. Bu sebeplerle, DSİ Genel Müdürlüğünün adli ve idari
yargı yerlerinde görülmekte olan davalarının kendi avukatları eliyle doğrudan
yürütülmesini sağlamak maksadıyla düzenleme yapılmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü
adına ve DSİ’ye karşı açılan davaların 2006 yılı öncesinde olduğu gibi DSİ’de
kadrolu olarak çalıştırılacak avukatlar tarafından takip edilmesiyle, aynı
kurumda çalışan avukatlar ile teknik elemanlar arasında koordinasyon ve teknik
destek sağlanarak, çalışmaların daha etkin ve verimli bir şekilde yapılması
imkânına kavuşulacaktır.
Öte yandan,
hazine avukatlarının kurum avukatı kadrolarına geçişi, dava ve icra
dosyalarının devrine ilişkin hükümlere yer verilmiş, Genel Müdürlüğe dava ve
takip işlerinde kullanılmak üzere gerekli kadroların ihdasına ilişkin cetveller
düzenlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; dünya genelinde ve ülkemizde her alanda yaşanan hızlı
değişim süreci spor sektöründe de yaşanmaktadır. Hızla değişen ve gelişen
toplumumuzda gençlik ve spora ilişkin hizmet ve beklentiler de her geçen gün
daha da yoğunlaşarak artmaktadır.
Anayasa’nın 59
uncu maddesi uyarınca, devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh
sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik
eder. Ülkemizde sporu sevk ve idare etmek görevi 3289 sayılı Kanun’la Gençlik
ve Spor Genel Müdürlüğüne verilmiştir.
Türk sporunu çağdaş ülkelerde olduğu gibi devletin dışında idari ve mali
özerkliğe kavuşturmak için, tıpkı uluslararası federasyonlar gibi
yapılanmalarına imkân sağlamak, faaliyetlerini verimli ve süratli organize
edebilmek amacıyla 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun’a eklenen ek 9’uncu madde uyarınca, federasyonlara
özerk olma imkânı sağlanmış idi. Ek 9’uncu maddenin bazı fıkraları Anayasa
Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal kararı gereğince özerk federasyonların
genel kurullarının toplanması ve çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar ile
kimlerin oy kullanabileceği ve Tahkim Kurulu ile ilişkileri Genel Müdürlükçe
düzenlenecek çerçeve statü ile Tahkim Kurulunun görev, yetki ve sorumlulukları
ile çalışma usul ve esasları da yönetmelikle belirleme imkânı kalmamış ve bu
hususları kanunla düzenleme zorunluluğu hasıl
olmuştur.
Teklif ile
Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile oluşan hukuki boşluk giderilerek,
bağımsız spor federasyonları ve Tahkim Kurulunun kuruluşu ile çalışma usul ve
esaslarının kanunla düzenlenmesi amaçlanmıştır.
E-devletin temel
bilgi sistemlerinden biri olan Merkezi Ticaret Sicil Kayıt Sistemi kuruluş ve
yaygınlaştırma aşamasının hızlandırılması amacıyla, aynı fıkradaki “tüzükle
belirlenir” ifadesi “yönetmelikle belirlenir” ifadesiyle değiştirilmiştir.
Amaç, mevzuat çalışmalarının kısa zamanda sonuçlandırılmasıdır. Ayrıca, ticaret
sicili kayıt işlemlerinde kişisel bilgilerin gizliliğinin korunması amacıyla
bir fıkra eklenmiştir.
Devlet, il özel
idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki
meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler, vakıflar, kooperatifler veya
bunların iştiraklerinin kaynaklarıyla anonim şirketler kurulabilmekte ve bu
anonim şirketlerce de başka anonim şirketlere iştirak edilebilmektedir. Bu
şirketlerde düşük pay sahibi olan diğer bazı hissedarlar lehine şirket esas
sözleşmesinde tesis edilebilen çeşitli imtiyazlarla şirket yönetiminde
hâkimiyet sağlanmakta ve bu şekilde diğer pay sahipleri şirket yönetim ve karar
sürecinden kısmen veya tamamen uzaklaştırılabilmektedir.
Sevk edilen bu
düzenleme ile bu tür şirketlerde büyük pay sahibi olan özellikle kamu kurum ve
kuruluşları ile maddede sayılan diğer kuruluşların kaynaklarının kötüye
kullanımının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, Avrupa ülkelerinde imtiyazlı
payların hem konusu hem de sağladığı ayrıcalıkların sınırlandırılması eğilimi
ile Avrupa Toplulukları Mahkemesinin bu konuya ilişkin kararlarına uyum
sağlanmaktadır.
Yapılan düzenleme
ile Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde
diğer ortakların, üçüncü kişilerin ve şirket tüzel kişilerinin, kanunun amacını
aşarak tanınacak imtiyazlar nedeniyle zarara uğramamaları amaçlanmıştır.
Diğer taraftan,
mevcut şirket esas sözleşmelerinde gerekli değişikliklerin yapılması için süre
tanınmış, bu süre içerisinde gerekli değişikliklerin yapılmaması hâlinde ilgili
esas sözleşme hükümlerinin kendiliğinden geçersiz hâle geleceği hükme
bağlanmıştır.
5957 sayılı
Kanun’la, bu Kanun’un yürürlük tarihi, sebze ve meyve ticaretinin yoğunluğunun
daha az olduğu 1/1/2012 tarihine ertelenmektedir.
Böylece, Kanun’un en temel düzenlemelerinden birisi olan hal kayıt sisteminin
daha sağlıklı bir şekilde uygulanmasına imkân sağlanmış olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
DURDU MEHMET
KASTAL (Devamla) – Bu değişikliklerin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kastal.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Sedat Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Kızılcıklı.
SEDAT KIZILCIKLI
(Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 698 sıra sayılı
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, otuz maddelik olan bu kanun tasarısında
öncelikle özel güvenlik konuları yer almakta. Buna göre, özel güvenlik
görevlilerinin beş yılda bir yeniden ödedikleri ruhsat harcı bundan sonra bir
kereye mahsus ödenecek. Bu, sürekli geçerli hâle gelecek ve yenileme
mecburiyeti kalmamış olacak. Yine, her beş yılda bir güvenlik soruşturması
devam edecek. Yine, özel güvenlik şirketleri anlaştıkları firmalarla ilgili
bilgileri valiliklere bir hafta önceden bildirmek zorundaydılar, bu
değişiklikle, göreve başladıkları sözleşmeyi, yükümlülüklerini yerine
getirdikleri mesai bitimi saatinin sonuna kadar bildirmeleri yeterli olacak
çünkü bunu bildirmedikleri zaman cezai müeyyide uygulanıyordu. Böylelikle bu
cezai müeyyide de ortadan kalkmış olacak. Yine, Millî İstihbarat Teşkilatı ve
genel kolluk görevlerinden emekli olanlar beş yıl burada çalıştıysa bu
sertifikaları alacaklar. Güvenlik okullarından, güvenlikle ilgili yüksekokul ve
fakültelerden mezun olanlardan da temel eğitim şartı kaldırılmış oluyor.
Diğer taraftan,
küçük sanayi sitelerinin desteklenmesi amacıyla verilen krediler var. Bunlardan
kaynaklanan borç yükümlülüklerini yerine getiremeyen küçük sanayi sitelerine
vergi barışı gibi, SSK barışı gibi, yine on sekiz taksitle, otuz altı ay
vadeyle ve belli faiz oranlarının TÜFE, TEFE’ye göre hesaplanması sayesinde bir
ödeme kolaylığı getiriliyor bu teklif ile.
Bildiğiniz gibi,
araştırma-geliştirme AK PARTİ hükûmetleri döneminde daha fazla desteklenmeye
başlanmıştır. 2011 bütçesine bunun için üst sınır olarak 10 milyonluk bir bedel
ayrılmıştı. Bu, Komisyonumuzda 50 milyona yükseltilmiştir. Böylelikle araştırma
ve geliştirmeye daha fazla pay ayrılması gündeme gelmiştir.
Bildiğiniz gibi,
yine, 2006’dan önce Devlet Su İşleri özellikle kamuyla ilgili açılan davaları
kendi avukatları vasıtasıyla yürütüyordu, o davalara kendi avukatları giriyordu
ama 2006’dan sonra bu işi Hazine avukatları yapmaya başlamıştı. Şimdi, tekrar
Devlet Su İşleri merkezde ve taşra teşkilatlarında görevlendirecekleri, kadroya
alacakları hukukçular vasıtasıyla kendi davalarını kendileri takip etme
imkânına sahip olacaklar.
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Limitler artırılarak…
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) – Bir miktar artırılarak…
Yine, Gençlik
Spor Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna bazı ek maddeler
yapılmıştı. Bunlarla ilgili iki tane madde Anayasa Mahkememiz tarafından iptal
edilmişti. Bunlar federasyonlara özerklik veren, onların nasıl oy
kullanacaklarını, nasıl çalışacaklarını belirleyen, yine Tahkim Kurulunun
kararlarının kesin olduğunu söyleyen ve aynı zamanda da Tahkim Kurulunun
çalışma esaslarının yönetmelikle belirlenmesini isteyen maddelerdi. Anayasa
Mahkememiz bunun yönetmelikle olmayacağını, bir kanunla olması gerektiğini
ifade etmişti. Dolayısıyla, şimdi buradaki ilgili iki maddede de hem
federasyonların nasıl genel kurul yapacakları, nasıl çalışacakları hem de
Tahkim Kurulunun hangi usullerle çalışacağı belirleniyor, böylelikle Anayasa
Mahkememizin iptal gerekçelerine uygun hâle getiriliyor ve kanunla bunlar
düzenlenmiş oluyor. Buna da 19 Mart 2011 tarihine kadar süre verilmişti
bildiğiniz gibi.
Yine, Türk
Ticaret Kanunu’nu, bildiğiniz gibi, hep beraber, büyük bir uzlaşma içerisinde
Meclisimizden geçirdik. Ancak burada elektronik imza, elektronik defterler ve
kayıtların saklanmasıyla ilgili yine merkezî ticaret sicil kayıt sisteminin
kurulması gerekiyor fakat meri kanunlarda bu maddeler yok. Kabul edilen Türk
Ticaret Kanunu’ndaki maddeler aynen bugünkü meri kanuna alınmak suretiyle bunların
bir altyapısının hazırlanması ve böylelikle Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe
girdiğinde bu hazırlıkları da yapılmış olarak yürürlüğe girmesi, herhangi bir
aksamanın olmaması, yaşanmaması için bunlar da aynı kabul edildiği şekliyle
meri kanuna alınmak durumunda olunuyor.
Yine, devlet, il
özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri, kamu niteliğindeki meslek
kuruluşları, kooperatifler, bildiğiniz gibi, bazen kendilerine ait anonim
şirket kuruyorlar, bazen anonim şirketlerine hissedar oluyorlar, buralarda bir
imtiyazlar elde ediliyor ama maalesef bazı kişilerin genel kurulda aldıkları bu
imtiyaz yetkisini zaman zaman kötüye kullandıklarına şahit oluyoruz, kendi
çıkarlarına kullandıklarına ya da kamuyu zarara uğratacak, o kooperatifi, o
vakfı, o derneği ya da kamu kuruluşunu zarara uğratacak şekilde kullandıklarına
ilişkin sıkıntılar ortaya çıkıyor, müfettiş raporları ortaya çıkıyor. Bunların, imtiyazların sınırlandırılmasıyla ilgili bir madde var
yine bu tasarının içerisinde.
Yine, hal kayıt
sisteminin daha sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için Kanun’un yürürlük
tarihinin 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmesi uygun görülüyor bir maddeyle. Bunun
da mart ayında uygulanması gerekiyordu, 2011’in Mart ayında yani içinde
bulunduğumuz bu ayda uygulanması gerekiyordu ama hazırlıklar yapılmadığı için,
özellikle esnafımızdan da böyle talepler geldiği için bunun 1 Ocak 2012
tarihine ertelenmesi gündeme geldi. İnşallah yasa kabul edilirse 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmiş
olacak.
Yine, organize
sanayi bölgesi ilan edilmemiş yerlerimiz var. Özellikle ıslah organize sanayi
bölgelerinde doğal gaz gibi, elektrik gibi, su gibi, ortak kullanım, altyapı
kullanımları için yapı tesislerinin kurulması, girdi maliyetlerinin düşmesi
adına bir çalışma yapılabilmesi ve bunların da organize sanayi bölgelerinin
kullandıkları avantajlardan faydalanabilmeleri adına yapılan bir madde
değişikliği var. İnşallah bu da uygun görüldüğü zaman onlar da, organize sanayi
bölgesi ilan edilmemiş olsalar bile, buralarda da bu imkânlardan faydalanabilecekler,
böylelikle kendi işletmelerine fayda sağlamış olacaklar.
Yine, bildiğiniz
gibi, 2004’ten önce çıkardığımız bir yasayla 2004 yılına kadar bazı
parsellerin, organize sanayi bölgelerindeki parsellerin, boş olan parsellerin,
verimliliği arttırmak için, ekonomiyi canlandırmak için, istihdamı arttırmak
için bedelsiz dahi verilebilmesine imkân sağlanmıştı. Şimdi, Bakanlar Kurulu
kararıyla belirlenecek usul ve esaslara uygun olarak, il ve ilçelerdeki
sosyoekonomik durumlar göz önünde bulundurulmak suretiyle organize sanayi
bölgelerindeki parseller tamamen veya kısmen bedelsiz olarak şahıslara
verilebilecek, böylelikle hem ticaretin canlanması hem de istihdamın canlanması
uygun görülüyor.
5216 sayılı
Büyükşehir Yasası var. Bunun 26’ncı maddesinde, kendi alanlarındaki ve
mülkiyetlerindeki hafriyat sahalarını ve toplu ulaşım hizmetlerini büyükşehir
belediyesinin ortak olduğu, en az yüzde 50 ortak olduğu şirketlere
yaptırabilme, işletme yetkisi tanınıyor. Böylelikle buradan gelecek gelirlerin
büyükşehre sağlanması ve büyükşehrin de aldığı bu gelirlerle sınırları
içerisinde yaşayan vatandaşlarına daha fazla hizmet etmesinin imkânı açılıyor.
Yine, devletin
yaptığı büyük yatırımlarda olumsuz etkilenen yerleşim yerlerinin, orman vasfını
yitirmiş, tarım arazisine dönüştürülememiş olma şartları göz önüne alınarak
bunların Bakanlar Kurulu kararıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
devredilmesi ve böylelikle buralarda yeni yerleşim yani şehri taşımak, ilçeyi
taşımak mecbursa oralara taşınabilmesine imkân tanıyan bir madde var.
Tarım kredi
kooperatifine müteselsil borçlular vardı. 2004’ten sonra çıkarılan bir yasayla
bu borçların kefilliklerini, müteselsil kefillikleri ortadan kaldırmıştık.
Şimdi, şahsi borçlardaki kefillikleri de ortadan kaldırmak suretiyle 50 bin kişinin
rahatlatılması amaçlanmaktadır bir maddeyle.
Yine, il özel
idareleri ve belediyelerdeki norm fazlası işçilerin başka kurumlara devriyle
ilgili uygulamada rahatlatmak amacıyla 1 Ağustos 2011 tarihine burada…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HARUN ÖZTÜRK
(İzmir) – Kimi rahatlatmak için?
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
1 Ağustos 2011
tarihine uzatılmaktadır.
Yine, olağanüstü
durumlarda sigorta teminatının verilemediği hâllerde devlet eliyle tedbirler
alınması ve hazır bir teminat mekanizması oluşturulmasına yönelik Sigortacılık
Kanunu’na bir madde ilave edilmektedir.
Doğrusu 30
maddeye baktığımızda gerçekten yine vatandaşlarımızın faydasına ve olumlu
olacak düzenlemeler yer almaktadır.
İnşallah, bu
teklif yasalaştığında vatandaşlarımız için daha olumlu olacaktır diye
düşünüyorum. Katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sedat Kızılcıklı.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre
verilmiş, görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
698 sıra sayılı
kanunun tümü üzerindeki görüşmelerin İç Tüzük 72’ye göre devam etmesini arz
ederim.
Oktay Vural Beytullah
Asil Hüseyin
Yıldız |
İzmir Eskişehir Antalya |
Recep
Taner Kemalettin
Nalcı |
Aydın Tekirdağ |
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Karmaşık bir
teklifin bütününe yönelik düşüncelerin Genel Kurula iletilmesini temin etmek
suretiyle verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 18.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 18.34
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerinin, İç Tüzük’ün
72’nci maddesine göre devam etmesine dair önergenin oylamasında karar yeter sayısı
bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Teklifin
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi soru-cevap
bölümüne geçiyoruz.
Yirmi dakika
süremiz var.
Sayın Ağyüz,
Sayın Genç ve Sayın Işık sisteme girmişler.
Buyurun Sayın
Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
DSİ’nin birikmiş, kesinleşmiş kamulaştırma borcu ne kadar? DSİ’nin avukat
kadrosunu güçlendiriyorsunuz da teknik eleman kadronuz yeterli mi?
Doğanpınar Göleti’ni tekrar soruyorum: Şimdi ne
aşamada?
Gaziantep’in
1/1.000’lik çevre düzen planı ne oldu?
Ayrıca, Ziraat
Bankası, çiftçi borçlarının faiz ödenmek koşuluyla anaparayı bir yıl erteleme
yetkisini 22 Şubattan 28 Şubata kadar verdi, altı günde hiç kimse yetişemedi.
Bundan haberiniz var mı?
Ayrıca, Grup
Başkan Vekili Sayın Bozdağ burada olduğu için söylüyorum. Geçen gün yaptığı
konuşmadan dolayı, Cumhuriyet Halk Partisindeki bir kelime değişikliğinden
ötürü bunun için Cumhuriyet Halk Partililerden özür dilemeyi, sözünü
değiştirmeyi düşünüyor mu, yoksa yargıda mı hesaplaşmamızı istiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Ben aslında soru
hazırlarken Bülent Arınç orada oturuyordu. Ben sorularımı ona göre
hazırlamıştım ama yine bir sorumu ona sorayım: Şimdi, bu Tayyip Bey Kars’a
gidince oradaki bir sanat eserine “Ya, bu buraya yakışmıyor, bu ucubedir, bunu
yıkın.” dedi. Bunun üzerine Ertuğrul Günay dedi ki: “Yahu, -tabii, bu kadar
saçma sapan fikir olmazdı- bu sanat eseri için demedi, bu gecekondular için
dedi.” Bunun üzerine Tayyip Bey “Yok ya, ben bunu gecekondular için demedim, bu
heykel için dedim.” dedi. Bülent Bey de dedi ki: “Allah kimseyi Ertuğrul
Günay’ın yerine sokmasın.” Yani şimdi soracaktım burada olsaydı. Yani onun
durumuna düşürmesin… Yani tutarsız, bilimle bağdaşmayan, cahilane bir fikri
söyleyen bir kişinin fikrine iştirak etmediği için -o kişi genel başkan olsa
dahi- niye Allah kimseyi onun durumuna sokmasın?
Daha önce, Bülent
Arınç, biliyorsunuz, Zahid Akman RTÜK Başkanı iken
bunun hakkında -işte Deniz Feneri olayından dolayı- dedi ki: “İstifa etmesi
lazım.” Tayyip Bey dedi ki: “Yok, iyi arkadaştır.” Ondan sonra Bülent Bey,
tabii, yelkenleri indirdi yere. Acaba diyorum, o zaman da kimse “Allah, Bülent Arınç’ın yerine düşürmesin.” diye düşündü mü?
Şimdi Sayın
Eroğlu’na soruyorum: Kendisi Bakanken kaç tane kişiyi imtihansız özel kaleme ve
basın müşavirliğine aldı? Çünkü bu AKP’lilerin yaptıkları hilelerden birisi de
bu durumda yani KPS imtihanına girmemiş kişileri, kendi yandaşlarını
getiriyorlar ya özel kaleme imtihansız alıyorlar veyahut da…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - …basın müşaviri olarak alıyorlar.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bir
yıl veya bir ay önce çıkartılan bazı kanunlarda yeniden düzenleme ihtiyacını
duymanız üzerine, bu teklifte bazı maddelerde düzenlemeler getiriliyor. Sekiz
buçuk yıldır tek başına iktidarda olan bir hükûmetin bir ay öncesinden bir ay
sonrasını görememesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Türkiye Büyük Millet
Meclisine yakışıyor mu?
İki: Hâlen Devlet
Su İşlerinin taraf olduğu adli ve idari davaların sayısı nedir? Bu teklifteki
düzenlemelerden bu davalar nasıl etkilenecektir?
Üç: Her türlü
yükümlülüklerini yerine getirmiş olmalarına rağmen bankalarda sicili bozuk
olarak görülen vatandaşlarımızın kredi taleplerinin olumsuz karşılandığı
bilinmektedir. Bu durumdaki vatandaşlarımızın mağduriyetini giderecek bir
düzenleme bu torba yasada var mıdır, yoksa koymayı düşünüyor musunuz?
Bir diğer sorum:
Çeklere kefil olmuş bayan veya erkek şirket çalışanlarının sorumluluklarını
kaldıracak bir düzenleme yine bu torba yasada var mıdır, yoksa yasaya bunu
dâhil etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Sayın Ural...
KADİR URAL (Mersin)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
geçen haftalarda Sulama Birlikleri Kanunu çıktı. Daha önceki torba yasada
belediye ve il özel idarelerinde çalışan norm kadro fazlası işçilerin diğer
kurumlara geçebileceği maddesi eklenmiş fakat sulama birliklerindeki işçiler
yasa dışında kalmıştı. Bu torba yasada bu işçilerimizin de başka kurumlara
geçmesini sağlayacak bir madde koymayı düşünüyor musunuz? Sulama
birliklerindeki bu işçilerimiz ve birliklerimiz müjdeli haberinizi dört gözle
bekliyorlar.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ural.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın Ural söyledi; sulama birlikleriyle
ilgili çok önemli bir yasayı geçirdiniz ama o yasada işçilerle ilgili hiçbir
açıklık getirmedik. Bunların sorunları var. Bu torba yasaya onların sorunlarını
çözmek için, bir şekilde, belediyelerde olduğu gibi, bunları diğer kamu
kurumlarına devredecek miyiz?
İki: Bu yasada,
özel güvenlik görevlileriyle ilgili üç madde var. Yıllardır İçişleri Komisyonunda
bekleyen özel güvenlik görevlilerinin sosyal ve ekonomik haklarıyla ilgili
yasal düzenleme bir türlü görüşülmüyor. Onlar neden görüşülmüyor? Bunlar
görüşülmeyecek mi? Bu maddeler, özel güvenlik görevlisi olarak çalışanlara
hiçbir şey getirmiyor, onların ekonomik ve sosyal haklarına hiçbir yarar
getirmiyor. Orada bekleyen yasa niçin görüşülmüyor? Bu yasa görüşülmeyecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, ben, müsaade ederseniz son sorudan başlayayım. Özellikle hem
Sayın Ural hem de Sayın Aslanoğlu, bu sulama birliklerindeki işçilerle alakalı
bahsettiler. Biliyorsunuz Sulama Birlikleri Kanunu çıktı, daha yeni çıktı.
Esasen, bunların 657’ye tabi olanlarının devlet kurumlarına geçmesine imkân
tanıyan bir madde var. Ancak özellikle DSİ’deki arkadaşlarla da görüştüm, zaten
sulama birlikleri devam ediyor, mevcut işçilerin sayısı bile yeterli değil.
Dolayısıyla “Orada çalışacaklar.” diye bana bilgi geldi. Dolayısıyla, bu
kanunda buna ait bir madde yok şu anda. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yani
alanlar genişliyor, yeni birtakım imkânlar geliyor, dolayısıyla yeni sulama
alanları açılıyor. O bakımdan, şu anda bu kanunda böyle bir husus yok.
KADİR URAL
(Mersin) – Norm kadro fazlası Sayın Bakanım, norm kadro fazlası olanlar var.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, bir de “Özel güvenlik
elemanlarının sosyal birtakım imkânlarıyla alakalı bir kanun hazırlığı var mı,
yok mu?” diye sordunuz.
Sayın Aslanoğlu,
tabii, özellikle bu kanunda, özel güvenlik elemanlarıyla ilgili acil bir durum
vardı, süre dolduğu için, onu çözmek için acilen teklif ettik. Ama diğer
hususta İçişleri Bakanlığında bu konuda çalışmalar yapılıyor. Onu özellikle
belirtmek istiyorum. Yani zamanı gelince o da gelir diye düşünüyorum.
Sayın Işık’ın
bahsettiği husus şu: “Bir ay öncesinde böyle bir torba kanun çıktı. Bu niye
çıktı?” diye. Tabii ki şöyle: Hükûmet çalışıyor biliyorsunuz, gece gündüz
çalışıyor. Birtakım problemler ortaya çıkabiliyor, acil meseleler ortaya
çıkabiliyor. Dolayısıyla bunları çözmek için –sağ olun- yüce Meclis de
çalışıyor, birlikte bu kanunları çıkarıyoruz.
DSİ’nin taraf
olduğu davalar… Biliyorsunuz, şu anda DSİ’nin taraf olduğu idari dava sayısı
3.300 adet. Biliyorsunuz, adli davalar ise Hazine avukatlarınca takip
edildiğinden, bu konudaki sayıyı alarak, bizim elimizde bu konuda şu anda bir
bilgi yok ama ben bu sayıyı almak suretiyle size ileteceğim. Malum olduğu üzere
daha önce DSİ cetvel 2’de yer alıyordu ama 2006 yılından itibaren cetvel 1’e
nakledildiği için, bütün bu özellikle adli davaların yürütülmesi işlemi tamamen
Hazine avukatlarına devredildi. Ama dava sayısı çok olduğu için, özellikle
teknik konuları da ihtiva ettiği için, malumunuz, bu düzenlemede artık bu
davaların da DSİ avukatları tarafından görülmesi şeklinde bir kanun teklifi
var. İnşallah geçerse bu, daha rahat olacak, davalar daha süratli ve teknik
bilgilerle donatılmış olarak görülecek diye düşünüyorum.
Bunun dışında,
tabii Sayın Genç’in bahsettiği konular benimle alakalı değil.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Var, var, sizin de özel kaleminiz var, sizin de.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani, özel kaleme şimdi şöyle: Biz özel
kaleme, sadece özel kalem elemanı ve basın müşavirliği olarak veya geçmiş
dönemlere kıyasla çok az eleman… Yani, ben istisnai kadroları genelde
kullanmadım, sadece özel… Hatta, bakan müşavirliğine
de istisnai kadrodan hiç kimseyi almadım -bakın bunu söyleyeyim- ama tabii,
özel kalem ve basın müşavirliği, bunlar istisnai, kanunun müsaade ettiği sayı
kadar aldık, fazla değil. Hatırladığım kadarıyla bunu yazılı olarak zaten talep
edilmişti, verdik. Onu özellikle belirteyim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kaç tane aldınız?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Fazla değil sayısı, tahmin ediyorum iki
özel kaleme, iki tane basın müşavirliğine aldık, bu kadar hatırladığım
kadarıyla.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Türker Bey neyiniz oluyor?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Ağyüz’ün sorularına şunu ifade
edeyim: Çevre düzeni…
Ha bir de, Sayın
Işık, şu anda bilgiyi aldık, Hazinedeki derdest adli dava sayısı da 11 bin
adet. Yani takribi olarak söylüyoruz, 11 bin adet. Bunu da söyleyeyim.
Bunun dışında
-Sayın Ağyüz’ün- özellikle Gaziantep’le ilgili çevre düzeni çalışmaları devam
ediyor. Ancak bu konuda ben çok detaylı bir bilgiyi ve diğer soruları Sayın
Ağyüz’e yazılı olarak cevap vereceğim.
Ben herkese tekrar
saygılarımı arz ediyorum. Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, Ağyüz sisteme yeni girmişti ama siz daha önceki sorularından cevap
verdiniz herhâlde.
Buyurunuz Sayın
Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakanım, HES’ler için alınan
yargı kararlarını Bakanlık olarak neden uygulamıyorsunuz? HES’ler
Karadeniz’i perişan ediyor, onun tekrar incelenmeye ihtiyacı var. Yani doğayı
bu kadar tahrip etmek, ufak bir enerji açığını kapatmak için değer mi? Bunu bir
daha gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?
Belediye işçilerini
başka kurumlara göndermek için ağustosa kadar süreyi uzatıyorsunuz. Bu çözüm
değil. Bu insanlar perişan olacak, yerlerinden yurtlarından olacak, ekonomik ve
sosyal hakları yok olacak. Bunun yerine, belediyeleri inceleyin, binlerce,
yüzlerce taşeronlaşma yoluyla çalışan işçi var. Bunları evinden barkından
etmeyin, yazıktır, günahtır! Bu insanlara köklü bir çözüm getirin ve bu yasa
içerisinde süreyi uzatacağınıza belediye işçilerinin naklini lütfen kaldırın.
Kendi şirketlerinde çalıştıkları işlere bakarsanız, belediye işleri onların
yanında sulu nimet kalır Sayın Bakanım. Yazıktır, günahtır, bu insanları
evinden barkından etmeyelim, sosyal haklarını ellerinden almayalım; çocuğu
okula gidiyor, evi barkı orada. Bunlar perme perişan olurlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Genç, demin
sormuştunuz sorunuzu.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Eroğlu benim soruma doğru dürüst cevap vermedi.
BAŞKAN – Çok kısa
bir daha sorun tekrar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şimdi, olay şu: AKP’nin birçok bakanlarında, özellikle Çevre ve
Orman ve birçok şeylerde, Tarım Bakanlığında, bakanlar imtihana girmeyen
yakınlarını istisnai memuriyet diye basın müşaviri olarak alıyorlar, özel
kalemine alıyorlar. Orada bir süre çalıştırdıktan sonra da diğer kamu kurumlarına
geçiriyorlar, yerine yenilerini alıyorlar. Bize açıkça konuşsunlar, kaç kişi
aldığını söylesinler. Yani niye bunu inkâr ediyorlar?
Ayrıca da Türker
Eroğlu, işte bu yolla alınan, özel kaleme alınan kişi, Sayın Bakanın akrabası
mıdır, nedir, akrabalık derecesi nedir? Sonra bu toprak dökme işi İstanbul
Belediyesine verilince getirilip İstanbul Belediyesindeki o bölümün
başkanlığına atandı. Şimdi, bu arkadaşımızın oraya gelmesinden itibaren
İstanbul Belediyesi bu toprak dökme işinden kaç lira para almıştır? Aslında bu
paranın normal olarak orman idaresinde kalması ve ormanın iyileştirilmesi için
harcanması lazımken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Genç.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, Sayın Ağyüz, HES’lerle
alakalı bir idare mahkemesinden veya mahkemelerden bir karar geldiği zaman
aynen uyguluyoruz. Bir kere bunu ifade edeyim.
Bir de HES’lerle ilgili şunu ifade etmemde fayda var bütün yüce
Meclisin, değerli milletvekillerimizin bilmesi açısından: HES’ler,
hakikaten, Türkiye için gerekli olan temiz, ucuz, yenilenebilir enerji temin
eden ve boşa akan suları değerlendirmek suretiyle ülke ekonomisine katkıda
bulunan önemli tesislerdir. HES’ler şimdiye kadar yapılmamış…
Bana göre bütün dünyada özellikle hidroelektrik enerji potansiyelinin büyük bir
kısmı kullanılmıştır, yani Amerika’dan Finlandiya’sına, Avrupa ülkesinden Çin’e
kadar bütün ülkelerden bu hidroelektrik potansiyelin neredeyse yüzde 70, 80,
90’ını, hatta yüzde 100’ünü tamamlayanlar var ama bizde maalesef bu çok azdı.
Sular akıyordu, maalesef bizden önceki hükûmetler bakıyordu. Dolayısıyla buna
son vermek için HES’lerle ilgili gerçekten büyük bir
adım atıldı. HES’ler çevreye zarar vermiyor, üstelik
çevreye katkısı var çünkü pek çok yerde taşkınları kontrol ediyor, o bölgede
gerçekten bir canlılık meydana getiriyor, tahribatı söz konusu değil. Tahrip
eden olursa zaten bunun cezasını veriyoruz. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, Karadeniz’e gel!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, belediyelerdeki kadroya gelince:
Belediyelerdeki fazla kadronun diğer kurumlara aktarılmasıyla ilgili mevzuat,
düzenleme biliyorsunuz çıktı, bununla ilgili uygulamalar başlıyor. Yani artık
belediyelerin bunun dışında, norm kadro dışında eleman almaları doğru değil.
Artık çözüm bulduk. Bundan sonra, belediyeler, mevcut imkânlarına göre, norm
kadro ölçülerine göre eleman alacaklardır çünkü bazı belediyeler maalesef geçmişte
çok sayıda eleman aldı, kadrolar şişti.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sayın Bakan, personel fazlaysa niye taşeron çalıştırıyorsunuz?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Neredeyse bütçesinin büyük bir kısmını
cari giderlere, personel giderlerine harcamaya başladı, hizmet veremedi. Artık,
bundan sonra belediyelerin hizmet verir hâle gelmesini arzu ediyoruz.
Sayın Kamer
Genç’in sorusuna ise… Buna zaten geçenlerde bir sayın milletvekilimiz soru
önergesi vermişti, buna cevap verdik. Sanıldığı gibi, biz sadece… Az önce ifade
ettim, ben, istisnai kadro olarak mesela bakan müşavirliğine alabilecekken
bunların hiçbirisini kullanmadım. Elbette, basın müşavirliği ve özel kalem
istisnai kadrolar, kanunda verilmiş kadrolar. Bunu belirledik.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kaç kişi aldığınızı da söyleyin canım.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Gelelim Türker Eroğlu’na: Türker
Eroğlu, başkan falan değildir, on bir-on iki yıllık bir çevre mühendisidir,
sadece orada bir müdürdür. Onun üzerinde daire başkanı var, genel sekreter
yardımcısı var, genel sekreter var. Yani, bu konuya da açıklık getirmek
istedim.
Hepinizi tekrar
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Görüşmeler
tamamlanmıştır.
Teklifin
maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet
Günal konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Günal.
MHP GRUBU ADINA
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
yine bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Ben gerçekten merak ediyorum, yani
bir ay içerisinde ne değişti de -bir torba kanun dedik, sonra çuval dedik,
sonra harara dönmüştü gece yarısı eklemeleriyle- acaba ne oldu da, arkadaşlar
neyi hatırlamamışlardı da yukarı getirdiler diye biz Plan ve Bütçe Komisyonunda
merak ettik ama ona bile yetişememişsiniz. Arkasından bir tane daha teklif, bir
tane daha teklif, ikisi yine birleşti yani son saniyede gelen bazı tekliflerle,
önergelerle bu hâle getirildi.
Değerli
arkadaşlarım, galiba dedik, bu, hani, kura torbalarının içinde de olan gibi,
içindeki cebinde mi unutuldu, ne olduysa bazı maddeler maalesef buraya gelmiş,
içinde bir kese kalmış gibi görünüyor. Bu teklifler AKP Hükûmetinin acziyetinin ve beceriksizliğinin bir göstergesidir.
Değerli
arkadaşlar, aradan bir ay geçmemiş ve getirdiğiniz tekliflere bakıyoruz, yani
bunun birkaç tanesi zaten daha önce konuştuğumuz, “Torba tasarının içerisinde
yer alsın.” dediğimiz maddelerdi ve sizlerin ısrarıyla çıkmıştı. Peki, şimdi ne
oldu? Yani iki tane ayrı teklif var, arasında bir fark yok, geliş tarihi bir
gün sonra; aklımıza bir şey gelmiş, on bir madde on dokuz olmuş, tekrar bir
daha getirmişiz, otuzu geçmiş. Şimdi ne oluyor; nasıl bir kanun yapma
tekniğidir bu; hangi mevzuata, hangi iç tüzüğe göre siz bunları
hazırlıyorsunuz, ben gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Bu asıl torba da
aynısıydı, içerisinde sekiz tane ayrı komisyonun görevi vardı, otuzdan fazla
kurumun ilgili olduğu kanunlar vardı. Şimdi yine bakıyoruz, İç Tüzük’e aykırı, alakasız metinler bir araya getirilmiş,
kendi çıkardığınız Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’ne de aykırı. Yani burada
Hüsnü Bey duruyor. O çok onları daha önce hazırladığı için biliyor,
yönetmelikle, Kanunlar Kararlarda çalıştı. Şimdi, çıkarmışsınız bir yönetmelik,
içinde söylediğinizin hiçbirine uymuyorsunuz. Yani “Birbiriyle alakalı
olmayanlar oraya konulamaz.” diyor Sayın Bakanım. Hadi öncesini geçtik,
aceleyle bir daha geldi, son akşam bir daha geliyor. Bu bir acziyettir
yani beceriksizliktir. Başka bir şey daha fazla diyemiyorum. Bunlar İç Tüzük’e de aykırı, yönetmeliklere de aykırı olarak
hazırlanmıştır.
Şimdi, en ilginç
olanını söyleyeyim size. Biz Komisyonda da tartıştık. ARGE destekleriyle ilgili
bir madde geldi. Bu 3’üncü maddesinde yer alan 10 milyon liralık miktarı biz artıralım diye teklif vermiştik, yukarıda da
arkadaşlarımız kabul etti, aşağıya geldik, çıktı. Peki, şimdi ne oluyor yani
neden o zaman bunu kabul etmediniz, ben anlayamıyorum. Maliye bürokrasisini mi ikna edemediniz? Bir
ayın içerisinde Türkiye’de ARGE’nin önemini mi fark ettiniz? Yoksa daha önce
önemsiz miydi? Yani ne oluyor da niye çıkardık o zaman, şimdi niye koyuyoruz?
Madem çıkardık, birileri ikna etti sizi, kimi o zaman ikna edememiştiniz de
şimdi ediyorsunuz? Buna baktığım zaman gerçekten bir acziyet
olduğunu görüyorum.
Gerçekten bu…
Yani önünüzdeki on beş gün sonrasını göremiyorsunuz, bir ay sonrasını
göremiyorsunuz, tekrar bir daha getiriyorsunuz ama ondan sonra Sayın Başbakan
çıkıyor, 2023 vizyonundan bahsediyor! Yahu siz daha
önünüzdeki on günlük süreyi göremiyorsunuz, belki yarın yine değiştireceksiniz!
İşte demin burada arkadaşlarımız, teklif sahibi görüştü. Yani bir madde
gelmiş... On bir tane kanun tasarısı olması gerekiyor, Hükûmetin tasarı olarak
bunu sunması lazım ama teklif olarak gelmiş. Yine unutmuşlar, arkasından bir
arkadaşımıza alelacele imzalatmışsınız, bir daha geldi. Bunu görünce diyorum
ki: Ya geçin siz! Yani o 2023 vizyonu tamam, güzel.
Sayın Başbakan kopya çekiyor, hoş bir şey. Çünkü onun müellifi Milliyetçi
Hareket Partisi ve Sayın Genel Başkanımızdır. Ondan yana itirazımız yok. (AK
PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar!)
Bravo! Yani… Ama
eksik kopya çekiyor. Kopya çekiyor da onun altında bir sürü şey var. Hani
böyle… Ben hocayım. Talebeler böyle bakar, şeklin üstünü doğru yazarlar,
yandakine bakarlar ama şeklin içini yazamayınca başlık doğru olur, altı yanlış
çıkar. Sayın Başbakan altını okumamış! Biz size gönderelim, onun tamamını bir
okuyun, ondan sonra arkasını da doldurun! Çünkü neden? Yani bu kopya eksik, onu
söyleyeyim. Ben hoca olarak size söyleyeyim, sonra ayrıntılarını da gönderirim.
Çünkü, orayı okursanız ki hadi 99 yılındaki
beyannameyi okumamış olabilir, Sayın Başbakanın haberi yok, 2000 yılında çıkan
beş yıllık kalkınma planını da okumamış olabilir ama daha 31 Ekimde Güç Birliği
Toplantısında Sayın Genel Başkanımız üç dönem tek başına Milliyetçi Hareket
Partisi iktidarının her döneminde neler olacağını ve 2023 Türkiye vizyonunu
anlattı; daha 31 Ekimdeydi. En azından bir akademik terbiyede olduğu gibi
müellifini söylemek lazım diye düşünüyorum. Neden? Birinci dönemde ne
yapacağız? İşte sizin sekiz buçuk yılda Türkiye’de yaptığınız sosyal, siyasi ve
ekonomik tahribatı önlemek üzere bir toparlanma ve onarım dönemi yaşayacağız.
İnşallah bu sekiz buçuk yılda yaptığınız tahribatı giderecek tedbirler
alacağız. İkinci dönemde gelişme, atılım, kalkınma dönemi olacak. Üçüncü
dönemde de “Lider ülke Türkiye” vizyonunun altyapısını
gerçekleştirecek çalışmalar yapacağız ve süper güç olacak çalışmalar yapacağız.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Boşuna
bağırmayın, eksik. İstiyorsanız kopyalıkları ben vereyim, Sayın Başbakana
verin. Elimizde var. Bunları web sitesinden almazsanız ben size hazır veririm,
ders notlarımız var. Toparlayacak inşallah, milletimiz sizi toparlayacak, az
kaldı.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – MHP’yi toparlayın. MHP Genel Başkanı…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, müsaade etsin de AKP, söz hakkımızı kullanalım.
Beyefendi biraz sessiz konuşsun.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) - Bu sefer kandıramayacaksınız, bu sefer sizin söyledikleriniz…
Son günde
getiriyorsunuz. Şimdi, bu ne demek, madem öyle ben size söyleyeyim: İhtiyaç
fazlası işçilerin dağıtımını çıkardınız. Biz size dedik ki: “Bu sosyal adaleti
bozar, sosyal barışı bozar.” Çıkardınız. Şimdi, gelen tepkiler üzerine ne
yapıyorsunuz? “Seçim sonrasına erteleyelim de bizi oyla cezalandırmasınlar.”
E, Hal Kanunu
çıktı. Niye kökünden çözmüyorsunuz? Doğruysa, “Seçim sonrasına erteleyelim de
çiftçilerimiz bize kızmasın, üreticilerimiz.” E, peki, ne bu? Bu sefer sizin
söylediklerinizin artık gerçek olmadığını vatandaşlarımız da görüyor. Bir
maharetle belli ölçüde yönlendirme yapmıştınız ama bu popülizmin sonu yok,
değerli arkadaşlarım, bu iş bilmezliğin sonu yok. İnşallah, bu süre içerisinde
sizlerin yaptığı davranışların, istismarın etkileri görülecek ve 12 Hazirandan
itibaren Türk milletinde yeni bir süreç başlayacak ve 12 Haziran Türk
milletinin AKP’den kurtuluş günü olacaktır, 12 Haziran baskının, yıldırmanın,
yönlendirmenin, daha doğrusu korku imparatorluğunun son bulacağı bir tarih
olacaktır. Ayrıca, 12 Hazirandan sonra Deniz Fenerinin, TÜPRAŞ’ın, Telekom’un,
şimdi dokunulmazlıklarla sorgulanamayan kalpazanlıkların, evraktaki
sahteciliklerin hesabı da tek tek sorulacaktır.
Dolayısıyla bu
kopyaları çekerken altındaki ayrıntılara da bakmak lazım. En azından, biz, Sayın Başbakanın milliyetçi bir çizgiye gelmiş
olmasını, yaptığı hatalardan dönmüş olmasını büyük bir olgunluk olarak kabul
ediyoruz ama eksik, altında samimiyetsizlik var. Benim söylediğim kötü değil.
Bakın, bunun daha güzel içerisini de doldurursa…
Milliyetçi
Hareket Partisiyle aynı çizgiye gelmekten kaçınmayın. Doğruları kim söylerse
söylesin doğru doğrudur ama şimdi bakıyorum, sizin il başkanlığının bir toplantısı
vardı biz beyannameyi açıkladıktan sonra billboard’lara
baktım 2015, 2019, 2023, çok güzel yani benim ona itirazım yok, ama müellifi
kim, nereden çıkmış? Yani azıcık o konuda… Gerçi, siz, 57’nci Hükûmetin
yaptıklarını da takdir etmiyorsunuz. Her seferinde mukayesenizi tutup 2001’le
2010’u yapıyorsunuz 2001’le 2009’u yapmak yerine. Gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar verip yine milleti yanıltmaya
çalışıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, 2010 yılını mukayese ederseniz krizden sonra 2002’yle
edeceksiniz, 2011’i ediyorsanız 2003’le. Hadi, gelin, getirin bakalım 2009’la
2001’in rakamlarını yan yana, ne kadar millete sıkıntı çıkarmışsınız, işsizlik
ne hâle gelmiş, dış borç ne hâle gelmiş, iç borç ne hâle gelmiş bir bakalım,
kriz yıllarındaki kötülüğe bir bakalım. Dolayısıyla, milleti yanıltmaktan
vazgeçin, bunun sonu yok.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak, gerçekten, sizlerin getirmiş olduğu tekliflerde,
tasarılarda da Türk milletinin lehine olan, çıkarına olan her şeyde her zaman
uzlaşmacı davrandık ve Türk milletinin aleyhine olan, bölünmeye yol açan,
onların istismarına yol açan bütün düzenlemelerde de karşı çıktık. Torba
tasarılarda da yine aynı şekilde içerisinde olan olumlu maddeleri söyledik ama
burada aceleciliğin, iş bilmezliğin de ortaya çıktığını sizlerin de kabul
etmesi lazım.
Ben korkuyorum
hâlâ yeni bir mini torba gelir mi diye. Buna “yavru” dedik -artık
isimlendirmekte de zorlanıyoruz- “harar” dedik, şimdi “kese” mi diyeceğiz, “şey
kesesi” mi diyeceğiz, bilemiyorum. Onun için, sizleri de bu konuda duyarlı
olmaya, yasama yetkinizi gasbettirmemeye davet
ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET GÜNAL
(Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım, teşekkür ederim.
12 Haziran Türk
milleti için, sonuç olarak, bir dönüm noktası olacaktır. Bu iş bilmezliğin
cezasını milletimiz size 12 Haziranda kesecektir.
Kimseye kalmadı
bu dünya, öyle el sallıyorsun ama Sultan Süleyman’a da kalmadı, Tayyip
Erdoğan’a da kalmayacak, sizlere de kalmayacak. Devir değişir, milletimizin
sağduyusuna biz güveniyoruz. İnşallah, 12 Hazirandan sonra Milliyetçi Hareketin
iktidarında lider ülke Türkiye’ye doğru -kopyanın altındaki söylediklerimizi de
gerçekleştirmek üzere- hep birlikte göreceğiz. Biz Türk milletine güveniyoruz,
onların sağduyusuna güveniyoruz. İnşallah, bu hesaplaşmaya çok az kaldı diyor,
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Günal.
Sayın
milletvekilleri, saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.02
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 20.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
Şimdi birinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Aslanoğlu.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Tabii, boş
sıralar da olsa hiç önemli değil.
Şimdi, tabii ben
iki dönemdir buradayım. İki dönemdir hiçbir zaman konuşmalarımı… Yüreğimden
nasıl geliyorsa hep öyle yaptım konuşmalarımı. Yüreğimle konuştum ama bundan
sonra, kalan günlerimde çok dikkat edeceğim, aman bir hata yapmayayım, aman bir
halt işlemeyeyim; aman, bir halt işlersem bana
Beyefendi kızar, “Halt işledin.” der diye, bundan sonra Bekir Bey, tövbe, çok
dikkatli davranacağım. Yani bir halt işlersem sonra
bana bunu söylemeyesin. Ama onun için, dokuz yıldır yüreğimden geldiği gibi
konuşuyorum, bundan sonra hep dikkatli konuşacağım, hiçbir halt
işlemeyeceğim.
Değerli arkadaşlar,
şimdi, birinci bölümdeki maddelerle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum.
Öncelikle, özel güvenlik görevlileri artık Türkiye’de bir gerçektir. Sayıları
yaklaşık 500 bin kişiye ulaştı. Benim sizden ricam, buradaki üç maddede özel
güvenlik görevlileriyle ilgili hiçbir şey yoktur, sadece belli bir sürecin
tamamlanmasıyla ilgili, beş yıllık süre dolmadan uzatmayla ilgili bir madde.
Değerli
arkadaşlarım, bununla ilgili tasarı, özel güvenlik görevlilerinin kendileriyle
ilgili tasarı yaklaşık bir yıldır İçişleri Komisyonunda bekliyor. Yani bunu
neden getirmiyoruz? Bu arkadaşlarımızın sorunları var, bu arkadaşlarımızın
ekonomik sorunları var, sosyal sorunları var. Lütfen, rica ediyoruz, özel
güvenlik görevlilerinin dertleri var, bunlara çare olacak bizleriz arkadaşlar.
Bunların eğitim sorunları var, her türlü ekonomik sorunları var, sosyal
sorunları var. Belli kuralları yok arkadaşlar. Bu nedenle, özellikle özel
güvenlik görevlileriyle ilgili tasarıyı Meclis tatil olmadan -Türkiye’deki tüm
özel güvenlik görevlileri bunu bekliyor arkadaşlar- mutlaka getirin, hep
birlikte destek verelim. Özel güvenlik görevlilerinin sorunlarını çözmeye biz
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hazırız arkadaşlar. Bu konuda Sayın Şevket
Köse’nin kanun teklifi var, onu da birleştirin. Gelin, bir ortak nokta bulalım.
Meclis isterse ortak nokta bulabiliyor. Bu nedenle bir kez daha dikkatlerinize
sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, yine burada, tasarının 4’üncü maddesinde küçük sanayi siteleri
yapı kooperatifleriyle ilgili bir madde var. Doğru bir maddedir. Olmalıydı.
Torba yasa gelirken biz bunu söyledik, kabul etmediniz. Ama burada getirilen
faiz oranları eşitlik ilkesine uymuyor. Torba yasadaki uyguladığımız TÜFE, TEFE
faiz oranlarıyla ilgili… Buradaki faiz oranları birbirinden
farklı. Haksızlık yapıyorsunuz.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Eşitlik yok… Malatya’ya da yapıyorlar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, oraya sonra geleceğim Haluk Bey. Dur, en sonunda…
Eğer bundan on
beş gün önce bir yasa çıktıysa, esnafa, diğer kurumlara, esnaf kefalet
kooperatiflerine, diğer çiftçimize uygulanan faiz oranlarından ayrı bir
ayrıcalık tanımayalım; gelin, daha düşürelim, o kanuna atıf yapalım. O kanunda
uyguladığınız faiz oranının hep birlikte altına inelim. Buna hiç itirazımız yok
ama birine farklı, birine farklı uygulamaya itirazımız var. Bir hafta önce
farklı bir faiz oranı, bir hafta sonra farklı bir faiz oranı...
Yine, burada
-komisyonda da söyledik- değerli arkadaşlarım, organize sanayi bölgeleri Türk
sanayisinin can damarıdır. Buna kimse itiraz edemez. Türkiye’nin her tarafında
Türk ekonomisinin kalbi orada atıyor. Organize sanayi bölgeleri ekonominin can
damarıdır. Burada küçük sanayi siteleriyle ilgili getirdiğimiz maddeye bir
madde ekletmek istedik. Olay şu: Organize sanayi bölgelerinde bazı bölgelerde
uygulamanın yanlış anlaşılmasından arsa satışlarına KDV uygulanıyor. Bir arsayı
elli yıllık verdiğiniz zaman birisine hiçbir KDV yok ama organize sanayi
bölgesinde fabrika kurmak isteyene, organize sanayi bölgesinde tesis kurmak
isteyen insanlara bazı bölgelerde KDV uygulanmış.
Ben bir önerge
verdim arkadaşlar. Bu, hepimizin meselesi, Türk sanayisinin
meselesi. O üretim yapmak isteyen, her şeyiyle üretimde olmak isteyen
insanlara yardımcı olmamız lazım. Bu konuda -özellikle bazı bölgelere
uygulanmış, bazı bölgelere uygulanmamış- haksızlık var. Organize sanayi
bölgelerinde uygulanan KDV’yle ilgili bir önergem var. O maddede, gelin, hep
beraber bu önergede bu KDV bedelini almayalım. Eğer bir insan üretim yapmak
istiyorsa sonuna kadar ona destek olmak zorundayız. Ben, bir kez daha
dikkatlerinize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, burada spor var, gençlik var. Gençlik sevgidir, spor sevgidir,
her şeyin üstündedir ama bir, Sayın Bakanım -ilgili Bakan yok- federasyon
başkanlarında lise öğretimi şartı getiriyorsunuz.
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Bakan geldi.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, Türkiye’de çok iyi yetişmiş, çok başarılı
federasyon başkanları var, iki lisan bilen, üç lisan bilen. Neden “en az lise”
diyoruz? Tüm federasyon başkanları yüksekokul mezunu olsun; dünyanın her
tarafında bizi en iyi şekilde temsil etsin; bir.
İki: Değerli
milletvekilleri, spor kulüpleri... Ben buradan Spor Toto Teşkilatına teşekkür
ediyorum. Kim üretiyorsa, kim yapıyorsa, kim gençliğe, kim spora hizmet
ediyorsa ben teşekkür ederim arkadaşlar.
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – İçişlerine de...
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, İçişlerine daha etmiyorum, etmeyeceğim, etmeyeceğim.
Şanlıurfa’nın hakkını, Denizli’nin hakkını, Malatya’nın hakkını söz verip de
vermeyen İçişleri Bakanına teşekkür etmek benim için züldür. Söz namustur! Söz
namustur! Söz namustur! Bu nedenle de Spor Teşkilatına teşekkür ediyorum. Hiç,
yapıyorsa, üretiyorsa… Ama bir sözüm var Sayın Bakan, bir sözüm var: Kulüpler
bizim her şeyimiz. İddaa’dan, oyunlardan kazanıyor
Teşkilat ama kanunu... Aslında Teşkilata kabahat bulmuyorum. Maliyenin vergi
yeri... Hayır arkadaşlar, spor kulüplerinin üstünden
para kazanıyorsan kulüplere vereceksin. Özellikle 3’üncü Lig, 2’nci Lig
kulüplerimiz son derece zor durumda. Kazandığını maliyeye değil… Kulüplerin
ekonomik özgürlüğü olmazsa Türkiye’de spor kulüpleri hepimiz üzerine yarın yük
olacaktır. Artık Türkiye’de futbol kulüplerine yönetici bulamayacağız.
Dernekler Kanunu’na göre yönetilen, vergi ve sigortadan dolayı müşterek borçlu,
müteselsil kefil olduğu sürece, devam ettiği sürece bir tane yönetici
bulamayacağız. Benim size buradan âcizane tavsiyem: Hiçbir spor kulübüne
yönetici olmayın, ocağınız söner. Yarın vergi ve sigorta borçlarından dolayı
hepsini gelir senden alırlar Sayın Bakanım. Maalesef böyle. Bu nedenle,
özellikle, spordan sorumlu Sayın Bakanım, kulüplere uygulanan, bir daha altını
çiziyorum, Faruk Bakanım, altını çiziyorum, kulüplere uygulanan temliklerin
kaldırılması lazım spor kulüplerinin özerkliği için. Spor Toto’dan alacakları
parayı, bir başkan gelip, yaptığı hatalardan dolayı “Benim şu kadar alacağım
var.” deyip kulübü ipotek altına alıyor. Yazıktır, günahtır. Spor Toto’daki
para kulüplerin yaşamı için gitmelidir, kulüplere gitmelidir. Bu nedenle bir
önergem var.
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Okullara da gitsin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, okullara gitmesinden şeref duyarım, amatör
kulüplere gitmesinden şeref duyarım ama 100 lira hasılatın 35 lirasını maliyecim
“Ooh! Hazır para, gel buraya, gel buraya.” derse… Kulüpleri koşturuyorsun at
gibi, kulüplere verdiğin para yüzde 7 yani 100 liranın 7 lirasını veriyorsun.
Haksızlıktır. Özellikle 3’üncü Lig kulüpleri, 2’nci Lig kulüpleri borç
altındadır.
Sayın Bakanım,
temlikleri kaldırın.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Spor kulüplerine, Spor Toto’ya hiçbir kimse temlik
koyamamalı. Oradaki para kulüplerin yaşamı için, onuru için. Sizlere, bizlere
gelen yöneticiler gelmesin bize, kulübü özgürce yönetsinler. Yani birileri
gelip o kulübün her şeyine ipotek koyacak, temliği
alacak, ondan sonra yallah git!
Arkadaşlar, bunu
kaldırmak zorundayız.
Sayın Elitaş, lütfen, kulüplere konulan temlikleri kaldırın,
buradan bağırıyorum. İnsanları ipotek altına aldırmayın ama dürüst alacaklının
hakkını da korumak zorundayız. Buna hiçbir itirazım yok.
Ben hepinize
saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Soru-cevap
bölümüne geçiyorum.
Sayın Işık, Sayın
Ağyüz ve Sayın Taner sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın
Işık... Sayın Işık yok.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Şahıslar var efendim.
BAŞKAN – Şahıslar
adına söz talebi yoktu efendim burada.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Var efendim, Sayın Atay.
BAŞKAN – O tümü
üzerineydi efendim, birinci bölüm üzerinde yok.
Buyurunuz Sayın
Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Deminki sorumu
açmak istiyorum: Belediyeler iyice incelenmedi. Belediye işçilerine yazık
ediyoruz, belediye şirketleri kendi içlerinde işçi çalıştırıyorlar,
taşeronlaştırmayla işçi çalıştırıyorlar. Belediyelerde işçi fazlalığını yaratan
bu tür organizasyonlar var iken oradaki gariban işçileri fazla görüp göndermek
çok büyük adaletsizliktir. Bunun yeniden gözden geçirilmesi lazım.
Belediyelerin işleyişini mercek altına almıyoruz, taşeronlaşmayı incelemiyoruz.
Bu yasada yine şirket kurma hakkı veriyoruz. Niye şirket kurma hakkı veriyoruz
belediyelere? Yani bunlar çelişkidir, onun için bu işçilere yazık etmeyelim.
Ayrıca “HES’ler konusunda yargı kararlarını uyguluyorum.”
diyorsunuz Sayın Bakanım. Uygulamıyorsunuz. Bugün Derelerin Kardeşliği
Platformu’nun elinde uygulamadığınız yargı kararları var, sayısız yargı
kararları var. Verdiğiniz lisanslar iptal ediliyor, siz uygulamaya devam
ediyorsunuz. Bu tür yanlışlıklarla biz HES’lerle doğa
katliamı yapıyoruz. Karadeniz’de gerçekten, gittim, gördüm…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ağyüz.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, il özel idareleri ile belediyelerdeki norm kadro fazlası
işçilerin Karayolları ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile Millî Eğitim Bakanlığına
devrini öneren maddenin yürürlük tarihinin 1 Ağustos 2011 tarihine
ertelenmesinin altında yatan sebep 12 Haziranda yapılacak olan seçimler midir?
İki: Bu
düzenlemeyle torba kanunun içine küçük sanayi sitelerinin borçları girmesine
rağmen esnaf kefalet kredi kooperatifleri ile tarım kredi kooperatifi
borçlarının alınmamasının gerekçesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Taner.
Sayın Işık...
ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan kredi borçlarının
yapılandırılmasıyla ilgili bir düzenleme bu tasarıda var mıdır? Yoksa buna bir
önergeyle nasıl bakarsınız?
İki: Kütahya,
Afyon ve Uşak illerinin birlikte kullanmasının planlandığı Zafer Havaalanı
inşaatının şu ana kadar başlatılmamış olmasında bir sıkıntı mı vardır?
İkincisi, bu
inşaatı yapacak firmanın taşeronlaşmaya gittiği ve işçilerin tamamını Afyon’dan
sağladığı yönündeki iddialar doğru mudur? Doğruysa bunu doğru buluyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Işık.
Buyurunuz Sayın
Bakan.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; Sayın Ağyüz’ün esasen HES’lerle
ilgili sualine ben cevap vermiştim, herhâlde o dışarıdaydı tahmin ediyorum.
Bir kere şunu
ifade edeyim: Yargı ve idari mahkeme kararlarını aynen uyguluyoruz.
“Uygulamamak” diye bir husus söz konusu değildir bir kere.
İkinci husus, HES’lerle ilgili, çok açık söyledim, HES’ler,
gerçekten bu ülke için gerekli olan, ucuz, temiz, yenilenebilir ve pek çok
faydası olan tesislerdir. Dolayısıyla bunun yapılması şarttır.
Düşünebiliyor
musunuz, Türkiye, enerjisinin yüzde 70-75’ini yurt dışından temin ediyor. Bizim
petrolümüz yok, doğal gazımız yok. Dolayısıyla bir de boşa akan sularımızı
değerlendirmezsek bu ülkeye yazık olur. Dolayısıyla her bakımdan HES’leri mutlaka değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. HES’ler çevreye zarar vermiyor, bilakis HES’ler
taşkınları önlüyor. Ayrıca, çevrede birtakım biriktirmeli tesis de olursa,
baraj, gölet gibi aynı zamanda, bu takdirde çevre için de içme suyu temini,
sanayi suyu temini, zirai sulama suyu temini gibi pek çok faydaları var,
çevreye bir güzellik sağlıyor.
İşçilerle ilgili
hususa gelince, efendim, belediyelerdeki norm kadrosu fazlası işçilerin
özellikle diğer kurumlara aktarılması, işte, Karayolları ve diğer kurumlara
aktarılması, bilhassa belirli illerimizin yükünün azaltılması yani personel
giderlerinin azaltılması açısından gerçekten faydalı olmuştur yani, ama
taşeronlaşmaya belediyelerin gidip gitmediği ve bu daha uygun bir şekilde
belediyelerin zaten imkânları artırılıyor. Bundan böyle cari giderleri azaltıp
belediyelerin daha çok hizmete yönelmeleri gerekir diye düşünüyorum.
Sayın Taner’e
gelince, efendim, 1/8/2011 tarihine kadar
ertelenmesinde seçimle alakası yoktur kesinlikle. Tabii ki,
birtakım işlemlerin yapılması lazım. Bunların, özellikle nerede fazla
var, nasıl, bunların tespiti gerekiyor. Diğer kurumlara aktarılması işlemleri
var. O bakımdan bu taslak kanunda böyle bir madde vardır. Onu özellikle
belirtmek istiyorum.
Tabii ki, küçük
sanayi siteleriyle ilgili, biliyorsunuz, borçlarıyla ilgili bir düzenleme var
ama tarım kredi ile esnaf kefalet kooperatiflerinin durumu farklı olduğu için burada öyle
bir düzenleme yok.
Sayın Işık’ın
sorusuna gelince, özellikle şunu ifade edeyim: Kütahya, Afyonkarahisar ve
Uşak’ın ortaklaşa kullanacakları tam orta noktada bulunan Zafer Havaalanı’yla
ilgili işlemler bitti. Sözleşmesini, bir basın toplantısıyla biz, biliyorsunuz,
imza merasimini yaptık. Eski Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım Bey ve ben de
katıldım ve bu inşaat…
ALİM IŞIK (Kütahya) – İnşaat başlamadı Sayın Bakanım, yedi ay geçti,
yedi ay!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İnşaat başlayacak efendim. Kusura
bakmayın, şu anda kar, kış, daha karlar yeni kalkıyor. Ben daha yeni oradan
geçtim yani ben aşağı yukarı geçtiğimiz cumartesi günü oradan geçtim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, Kütahya’da kış boyunca inşaat
yapılıyor, Afyon’da da yapılıyor.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade edin. Bahar, kar, kış… Hava
şartları müsait olduğu zaman bir defa kesinlikle başlayacaktır.
Ayrıca şu ana
kadar, ben şuna hayret ediyorum: Oradaki işçilerin daha şimdiden… Hem
diyorsunuz ki “İş başlamadı.” hem de -sorunuzda tenakuz var- diyorsunuz ki
“Oradaki taşeron işçileri Afyonkarahisar’dan temin etti.” Şu anda…
ALİM IŞIK (Kütahya) – “Edileceği”, “edileceği”, “edildiği” değil.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hayır, öyle bir şey yok efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) – Var mı, yok mu, sorsunlar! Nasıl yok!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan, anlayamamışsınız galiba, sadece bakmayın, anlayın!
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, şunu ifade edeyim: Oradaki
işçiler, müteahhit firma dengeli bir şekilde, hem
Kütahya’dan -ben de Kütahya’nın fahri hemşehrisiyim-
hem Afyonkarahisar’dan hem de Uşak’tan alır, merak etmeyin. Böyle, herhangi bir
şekilde “Şuradan alacaksın.” diye bir baskı asla söz konusu değildir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bakan.
Birinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.23
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 20.44
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol,
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile
Anayasa Komisyonu Raporu (2/879) (S. Sayısı: 697)
BAŞKAN - 2’nci
sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol,
Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce,
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili
Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti
Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin ikinci görüşmesine birinci görüşmenin
bitiminden itibaren kırk sekiz saat geçmediğinden başlayamıyoruz.
3’üncü sırada yer
alan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.-
Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet
Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646)
BAŞKAN –
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer
alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin; Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine
başlayacağız.
4.-
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin;
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu
Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)(x)
(x) 623 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
623 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 623 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde grubum Cumhuriyet Halk Partisi
adına söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, kanun değişikliğinde 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanun’un 34’üncü maddesinde bir değişiklik yapılıyor. 4081 sayılı
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun 1941 yılına ait. O günden bugüne
altmış yıl gibi bir süre geçmiş; sektörde, tarım sektöründe, tarımsal üretimde
birçok şey değişmiş. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partili 2 tane
milletvekili, değerli milletvekilinin, Grup Başkan Vekili ve Tarım Komisyonu
Başkanının verdiği kanun değişikliği teklifi doğru ve yerinde bir değişiklik
teklifidir.
Burada amaçlanan,
mevcut yürürlükteki kanuna göre 100 hektar, yani bin dekar arazi işleten
çiftçiler, mevcut yürürlükte olan Kanun’a göre “koruma parası” adı altında bir
ödeme yapmıyordu. Kendi imkânlarıyla özel güvenlik personeli çalıştırabiliyordu.
Ancak 100 hektar alandan daha küçük işletmeye sahip çiftlikler ya da çiftlik
sahipleri, Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığına, bu arazilerde ürettikleri
ürünleri koruma, onların zarar görmemesi için bir bedel ödemek durumunda
kalıyorlardı. Mevcut koşullarda, dünyanın, Türkiye'nin geldiği bugünkü tarımsal
üretim koşullarında artık bunun gerçekten bir geçerliliği yok. Uygulamada da
üretici arkadaşlarımız bu koruma ücretlerini, koruma parasını, Koruma
Başkanlığına ödüyor ama karşılığında, gerçekten, uygulamada bir hizmet
alamıyorlar. Dolayısıyla bu düzenlemenin yerinde ve doğru olduğunu düşünüyoruz
ve bu kanun tasarısının Cumhuriyet Halk Partisinin desteğiyle de kanunlaşmasını
talep ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, güncel, en önemli konulardan bir tanesi, gündemden düşmeyen,
Japonya’da yaşanan felaket. Deprem, ardından tsunami,
ardından bu iki doğa olayının getirdiği nükleer güç santrallerindeki hasar ve
ortaya çıkan nükleer sızıntı, gerçekten, günlerdir kamuoyunu, gündemi, basını
meşgul ediyor. Bugün basında da birçok köşe yazarı, köşesini bu konuya ayırmış,
dünyanın dikkatini, Türkiye'nin dikkatini bu konuya çekmeye çalışıyor.
Özellikle Türkiye'nin, biliyorsunuz, son günlerde elektrik arz açığını
gidermeye yönelik yöneldiği enerji kaynaklarından en önemli enerji kaynağı,
nükleer güç santrallerinin kurulması çalışmaları. Dün de ben bu kürsüden gündem
dışı söz alarak bu konuyu gündeme taşımaya çalıştım, bu konuda dikkatinizi
çekmeye çalıştım.
Bugün Sayın
Başbakanın Rusya Federasyonu ziyaretinde, Enerji Bakanı da beraberinde, yine bu
konular tartışıldı. Gerçekten Sayın Başbakanın bu konudaki
beyanatlarına akıl erdiremiyorum yani nükleer güç santrallerini, vatandaşın
evinde kullandığı tüp gazla aynı derecede riskli ya da tehlikeli görmek akıl
kârı bir iş olmasa gerek ya da kozmetik ürünleri kullanan bayanların, kozmetik
ürünlerden, kozmetik ürünlerin yan etkilerinden ortaya çıkan sağlık
sorunlarıyla nükleer güç santrallerinin risklerini, tehlikelerini, zararlarını
bir kefeye koymak gerçekten akıl kârı işler değil. Ben gerçekten hayret
ediyorum, niçin bu konuda ısrarcı Sayın Başbakan? İlla ki Türkiye'nin enerji
açığını gidermesi için nükleer güç santrallerine mi ihtiyacı var? Varsayalım ki
bundan bir müddet önce yaptığınız çalışmada böyle bir sonuca vardınız ama bugün
gelinen noktada nükleer güç santrallerinin patlama riski ya da radyasyon yayma
riski… Bizim uyarılarımızla veya geçmiş olaylarla, Çernobil olaylarıyla
örneklemeye çalışıyorduk ama bugün bir olay yaşanıyor, Japonya’da bir olay
yaşanıyor, gerçekten çevre felaketi yaşanıyor. Tüm dünya teyakkuza geçmiş, bu
konuda, nükleer güç santralleri konusunda önemli kapasiteye sahip ülkeler
tedbirler alıyor, planlarını, projelerini erteliyor. İşte Almanya yeni bir
kararla yedi tane nükleer güç santralini, eski güç santralini kapatma kararı
alıyor ama biz ısrarla hâlâ “Hayır, verdiğimiz karardan dönmeyeceğiz.” diyoruz.
Sayın Başbakan “Biz bu konuda kararlıyız ve yapacağımız nükleer güç santrali
örnek olacak.” diyor. Neye örnek olacak, kime örnek olacak? Yarın Mersin Akkuyu’da yapılan nükleer güç santralinde bir deprem
neticesinde ya da farklı bir doğal afette böyle bir sorun ortaya çıkarsa bunu
gelecek kuşaklara nasıl anlatacağız, bunun hesabını kimler verecek? Bu
yanlıştan bir an önce dönmemiz gerekiyor, en azından Hükûmetin aldığı kararı,
bu anlamda aldığı kararı bir daha gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye'nin
enerji arz açığını kapatacak kaynakları mı yok? Yenilenebilir enerji kaynakları
var, hidrolik kaynaklar var, rüzgâr enerji kaynakları, güneş enerji kaynakları.
Dolayısıyla Hükûmetin gerçekten bu konuda ısrarcı olmasına akıl sır
erdiremiyoruz değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, az önce de söylediğim gibi mevcut görüşülmekte olan yasa
tasarısına Cumhuriyet Halk Partisinin de desteği vardır. Bu yasa tasarısının
hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Seçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.
Buyurunuz Sayın
Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Evet, bugün
görüştüğümüz Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun 1941 tarihli.
Gerçekten, bugün, burada bu çiftçi mallarını korumak durumunda ücret ödenmesi
gereken kişilerin ücretlerinin de ödenmediğini, korumanın da yapılmadığını
görüyoruz. Aslında çiftçinin elinde mal da kalmadı zaten, mülk de kalmadı;
hepsi hacizli. “Taş bitti amele paydos.” gibi artık mal da kalmadığına göre,
ürün de para etmiyor, tarlalar da bankalara hacizli zaten; bu durumda korumanın
da bir anlamı kalmıyor. Biz, çiftçilerimizin böyle bir yükten kurtarılmasını
doğru buluyoruz. Gerçekten zaman zaman bu koruma tedbiri alınan yerlerde,
maalesef, çiftçilerimiz, hem ödeyememekte hem de ödememekle birlikte açıkçası
kendilerinden koruma ücreti talep edilip üstelik faiz gibi birtakım
uygulamalarla yüklü miktarda bir borçla karşı karşıya kalmaktadırlar.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle bir zorunluluktan kurtarılmasını doğru
buluyoruz, zaten sıkıntı içerisindeler. Keşke bu güzel ülkede üretim yapan
çiftçilerimizin ürünlerine hak ettiği, alın terlerinin hak ettiği değer verilse
ve çiftçilerimiz de bu mallarının korunması için böyle bir koruma tedbiri
alınmasını istemese çok daha iyi olacak. O bakımdan, bugün geldiğimiz bu
noktada çiftçilerimizden önemli ölçüde böyle bir talep var. Aynen şunu
söylüyorlar: “Zaten sıkıntı içindeyiz, zaten paramız yok. Habire
çiftçi koruma kurullarınca bizden bekçi parası istenip durulmaktadır.
Ödemediğimiz zaman haciz gelmektedir.” İki üç tane hacizle ilgili bildirimle
karşı karşıya kalındı. Bizim düşünmemiz gereken husus şudur: Bir çiftçi kendi
tarlasının korunması için gerekli olan bir ücreti dahi ödeyemeyecek bir duruma
düşürülmüşse durum çok vahim demektir. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu kanun teklifinin öncelikle görüşülmesini de uygun gördük. Bugün de
açıkçası, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun teklifinin kabul edilmesi
noktasında olumlu oy kullanacağımızı belirtiyorum.
Bu vesileyle, bu
1’inci maddede -biraz önce Komisyon Başkanı ve teklif sahibiyle de görüştük
ama- şöyle söylüyor: “…kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda...” Ama
kendi koruma tedbirlerini almadığı zaman bu durumda koruma ücreti kendilerinden
alınacak gibi bir durumla da karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum.
Bu durumda,
bence, çiftçilerimiz eğer bu koruma tedbiri alınmasını da talep etmiyorlarsa
koruma ücretinin de ödenmemesini mümkün kılacak bir değişikliğin de uygun
olabileceğini ve bugüne kadar da bu ücreti ödeyemediğinden dolayı borçlu olan
çiftçilerimizin bu borçlarının da yeniden yapılandırılarak bir an önce bu
yükümlülükten kurtarılmasının da gerekli olduğunu düşünüyor, hepinize
saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Şahsı adına,
Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan… Yok.
Şahıslar adına
başka söz talebi yok.
Soru-cevap yok.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
ÇİFTÇİ
MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA
DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması
Hakkında Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Kamu
kuruluşları ile gerçek veya tüzelkişilere ait tarımsal işletmelerin kendi
koruma tedbirlerini almaları durumunda, bu işletmelerden koruma ücreti alınmaz
ve bu işletmelere koruma sandığından her hangi bir tazminat ödenmez."
BAŞKAN - 1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.
MUHARREM İNCE
(Yalova) – Yok.
BAŞKAN - Şahıs adına söz yok.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 20.57
ALTINCI OTURUM
Açılma
Saati: 21.06
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
623 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve
Hükûmet yerinde.
1’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin sonundaki “değiştirilmiştir” ibaresi
“değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır” şeklinde
değiştirilmesini arz ederiz.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okuyunuz lütfen.
Gerekçe:
Kanunun 34 üncü
maddesinin 1 inci fıkrasında yapılan değişikliğe uygun olarak, kanun
bütünlüğünün sağlanması amacıyla bu fıkranın yürürlükten kaldırılması zarureti
bulunmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklife yeni bir
geçici madde eklenmesine dair iki önerge vardır, ayrı ayrı okutup işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz
Mustafa
Elitaş
Kayseri
“Geçici Madde 1-
(1) 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanuna göre Çiftçi
Mallarını Koruma Başkanlıklarının koruma faaliyetlerinden kaynaklanan
alacaklarından, 31/12/2010 tarihi itibarıyla vadesi
geldiği halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olanların
asıllarının tamamı ile bu alacaklara ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı
gibi fer'iler yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe
kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu
Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen dördüncü ayın sonuna kadar borçlu bulunulan
Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlıklarına başvuruda bulunulması ve ödenmesi
gereken tutarın, ilk taksit bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen dokuzuncu
aydan başlamak üzere ve ertesi yıl ilk taksitin tekabül ettiği ayda toplam iki
eşit taksitte ödenmesi şartıyla bu alacakların ödenen kısmına isabet eden fer'ilerin tahsilinden vazgeçilir.
(2) Bu Kanunun
yayımlandığı tarihten önce dava konusu edilmiş ve/veya icra takibi başlatılmış
alacaklar için, borçlunun bu madde hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda
bulunması halinde, sürdürülen davalar sonlandırılır, icra ve takip işlemleri
durdurulur. Bu takdirde, borçluların mahkeme masraflarını, icra masraflarını ve
vekâlet ücretini ilk taksit tutarı ile birlikte ödemeleri şarttır."
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde ile, Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlıklarına borcu olup da
bu sebeple mağdur olan çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesi
amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan
çiftçi mallarının korunması hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair
kanun teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.
Mustafa Özyürek Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Hulusi Güvel |
İstanbul Malatya Adana |
Atila Emek Mustafa Enöz Ali
Oksal |
Antalya Manisa Mersin |
Geçici Madde 1-
Bu kanundan kaynaklanan ve 10.3.2011 tarihi itibarıyla vadesi geldiği hâlde
ödenmeyen alacakların asılları ve doğmuş faizleri ile birlikte terkin edilir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
TARIM, ORMAN VE
KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI
VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli milletvekilleri, kaç lira biliyor musunuz? 60
dönüme 200 lira ödüyor, 60 dönüme. 6 dönümde 20 lira ödüyorlar bu insanlar, 6
dönüme. 3 dönüme 10 lira ödüyorlar. Yani bu parayı tahsil ederken attığınız taş
ürküttüğünüz kurbağaya değer mi? Bir de bilmem yeniden yapılandırma
getiriyoruz, bilmem TÜFE / TEFE hesaplayacaksın… Ya, 20 liranın TÜFE/TEFE’si mi
olur arkadaşlar? Gelin, çiftçiyi… Her şey affediliyor. Ya, 20 lira arkadaşlar,
20 lira, 6 dönüm olandan 20 lira… Türkiye’de 6 dönüm arazisi olan, yani
ortalamaya vurduğunuz zaman, kaç kişi var arkadaşlar ya? Ya, ne olacak,
çiftçinin 20 lirası arkadaşlar… 20 lirasının TÜFE/TEFE’si mi olur ya? Yani
gelin, almayalım bunu. 20 lira için verdiğimiz emeğe yazık. Devlet o 20 lirayı
tahsil etmek için belki 40 lira masraf edecek arkadaşlar ya.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Devletin değil ama bu.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır ya…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kurul tahsil edecek.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ya, kurul kimse artık, kim tahsil edecekse… Mustafa Bey,
attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmez. Öyle bir taş at ki o kurbağaya değsin
Mustafa Bey. Yapmayın Allah aşkına, 20 lirayı tahsil etmek için kaç lira
harcayacaksın!
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – 2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar
gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.