Fatma GÜNGÖR Normal Fatma GÜNGÖR 2 6 2011-05-09T11:02:00Z 2011-05-09T11:02:00Z 60 39565 225521 1879 529 264557 14.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 96                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

78’inci Birleşim

16 Mart 2011 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMALAR

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, orman alanlarına toprak dökümü sorununa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

2.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, depreme karşı bina güvenliği ve yapı denetimine ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yerel basının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Orman alanlarındaki maden işletmelerinin bıraktığı çukurların doldurulmasının ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması

3.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun, Orman Kanunu’nda yapılacak değişikliğe ilişkin açıklaması

4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun orman alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı köylerinin kadastrosunun yapılmadığına ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, Kahramanmaraş’taki göçük olayının nedenlerinin araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)

3.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, farklı dillere yönelik baskı iddialarının araştırılarak dillerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1076)

4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal yardım uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)

B) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına katılmak üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1437)

2.- OECD tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenecek olan "3’üncü OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1438)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- “Ülkemizdeki orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba günkü 78’inci Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin de aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına “İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/879) (S. Sayısı: 697)

3.- Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646)

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin; Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, Bursa Yenişehir’deki mevsimlik tarım işçilerinin geçici yerleşim alanına yönelik bazı iddialara ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/18188)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18296)

3.- Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in, İstanbul Maslak’taki Fatih Ormanı’nın usulsüz kiralandığı iddialarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18307)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Gümrük Müsteşarlığı Merkezi Bilgi İşlem Sistemi veri tabanında oluşan arızaya ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18319)

5.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, bir belediyenin itfaiye eri alım sınavının iptaline ilişkin sorusu ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay’ın cevabı (7/18382)

6.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’ya yapılacak yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/18417)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak iki oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın, 14 Mart Tıp Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşmasına Sağlık Bakanı Recep Akdağ cevap verdi.

Şanlıurfa Milletvekili Ramazan Başak, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinin turizm potansiyeline,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, Japonya’da meydana gelen deprem sonrasında nükleer santraldeki sızıntı tehlikesi göz önüne alınarak Mersin Akkuyu’da nükleer santral kurulması kararının bir kez daha gözden geçirilmesine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, 14 Mart Tıp Bayramı’na ve sağlık çalışanlarının sorunlarına,

Şanlıurfa Milletvekili Yahya Akman, sanatçı İbrahim Tatlıses’in uğradığı menfur saldırıyı kınadığına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, MHP olarak, sanatçı İbrahim Tatlıses’in uğradığı menfur saldırıyı kınadıklarına ve 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladıklarına,

Kırıkkale Milletvekili Osman Durmuş, hekimlerin halkın sağlık problemleriyle uğraşırken, zaman zaman saldırıya uğradıklarına, Sağlık Bakanlığının bu saldırıları kınamadığına,

İzmir Milletvekili Canan Arıtman, 14 Mart Tıp Bayramı’nı halkın ve sağlık çalışanlarının bir bayram olarak kutlayamadıklarına, ülkemizde uzun yıllardır görülmeyen kızamık, difteri gibi hastalıkların tekrar görülmeye başladığına ve difteriden insanlarımızın hayatlarını kaybetmeye başladıklarına,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, sağlık çalışanlarının Tıp Bayramı’na büyük sorunların gölgesinde girdiklerine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya ili ve ilçelerinde hekim ve diğer sağlık personeli açığına,

İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız, ülkemizde tıp eğitiminin yetersiz olduğuna,

Gümüşhane Milletvekili Kemalettin Aydın, 14 Mart Tıp Bayramı’nı kutladığına ve yaklaşan 18 Mart Çanakkale Zaferi’nin yıl dönümü münasebetiyle Çanakkale Savaşı sırasında şehit düşen İstanbul Tıp Fakültesi mensuplarını andığına,

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz, Japonya’daki  deprem felaketinden üzüntü duyduğuna; sanatçı İbrahim Tatlıses’e geçmiş olsun dileklerini ilettiğine, ayrıca AK PARTİ Grup Başkan Vekili Bekir Bozdağ’ın CHP hakkında söylediği sözlerden dolayı gruplarından özür dilemesi gerektiğine,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, MHP Grubu olarak Akkuyu nükleer santralinin yapılması konusunun yeniden gözden geçirilmesini istediklerine,

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, sanatçı İbrahim Tatlıses’e acil şifalar dilediğine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 31 milletvekilinin, narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların araştırılarak (10/1070),

Ordu Milletvekili Rahmi Güner ve 26 milletvekilinin, fındık üreticilerinin sorunlarının araştırılarak daha etkin bir fındık politikasının belirlenmesi için (10/1071),

İstanbul Milletvekili D. Ali Torlak ve 19 milletvekilinin, İstanbul’daki toplu taşıma hizmeti veren esnafın sorunlarının araştırılarak (10/1072),

Hatay Milletvekili İzzettin Yılmaz ve 21 milletvekilinin, ticari taksi esnafının sorunlarının araştırılarak (10/1073),

Alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 698 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin kırk sekiz saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 1’inci sırasına alınmasına ve bu kısımda yer alan 697, 646, 623, 653, 654, 655, 663, 664, 671, 672, 673, 674, 675, 676, 677, 678, 679, 680, 681, 682, 683, 684, 685, 686, 687, 688, 689, 690, 691, 692, 693, 694 ve 695 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin ise bu kısmın 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33 ve 34’üncü sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 15 ve 16 Mart 2011 Salı ve Çarşamba günlerindeki birleşimlerinde sözlü sorular ve diğer denetim konularının görüşülmeyerek bu birleşimlerde gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan işlerin görüşülmesine; 16 ve 17 Mart 2011 Çarşamba ve Perşembe günlerinde saat 14.00'te toplanmasına; 15 Mart 2011 Salı günkü birleşiminde 697 sıra sayılı Anayasa Değişikliği Kanun Teklifi’nin birinci tur oylamasının bitimine kadar, 16 Mart 2011 Çarşamba günkü birleşiminde 623 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin bitimine kadar, 17 Mart 2011 Perşembe günkü birleşiminde ise 697 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin ikinci tur oylamasının bitimine kadar çalışmasına; 698 ve 646 sıra sayılı Kanun Tasarı ve Teklifi’nin, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine,

İlişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın; 6343 sayılı “Veteriner Hekimlik Mesleğinin İcrasına, Türk Veteriner Hekimleri Birliği ile Odalarının Teşekkül Tarzına ve Göreceği İşlere Dair Kanun’un 19’uncu ve 41’inci Maddelerinde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/478) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) tümü üzerinde bir süre görüşüldü, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasına alınan ve Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu’nun (2/879) (S. Sayısı: 697) birinci görüşmesi tamamlandı; ikinci görüşmesine en az kırk sekiz saat geçtikten sonra başlanabileceği açıklandı.

16 Mart 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 18.58’de son verildi.

 

                                                             Şükran Güldal MUMCU

                                                                      Başkan Vekili

 

                        Gülşen ORHAN                                                               Yusuf COŞKUN

                                  Van                                                                               Bingöl

                             Kâtip Üye                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                             No.: 104

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Mart 2011 Çarşamba

Tasarı

1.- Türkiyede Yapılan Birleşmiş Milletler Konferansları ve Toplantılarına Dair Ayrıcalık, Bağışıklık ve Diğer Bazı Hususlara İlişkin Düzenlemeler Hakkında Birleşmiş Milletler ve Türkiye Arasındaki Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1011) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 15.3.2011)

2.-Yargı Hizmetlerinin Hızlandırılması Amacıyla Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1012) (Milli Savunma; Plan ve Bütçe ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)

3.- Türk Ceza Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1013) (Adalet Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.3.2011)

Teklif

1.- Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı ve 2 Milletvekilinin; Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair  Kanun Teklifi (2/882) (Plan ve Bütçe; Adalet ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.2.2011)

Yazılı Soru Önergeleri

1.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yöneticilerin daha önceki görevlerine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/18651) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın Mustafa Kemal Atatürk’ün Dolmabahçe Sarayı’ndaki odasının boşaltıldığı iddalarına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru  önergesi (7/18652) (Başkanlığa geliş tarihi: 23.02.2011)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.-    İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22 Milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074) (Başkanlığa geliş tarihi: 02.03.2011)

2.-    Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 Milletvekilinin,    Kahramanmaraş’taki göçük olayının nedenlerinin araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)

3.-    Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 Milletvekilinin, faklı dillere yönelik baskı iddialarının araştırılarak dillerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1076) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.02.2011)

4.-    Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 Milletvekilinin, sosyal yardım uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.02.2011)


16 Mart 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşimini açıyorum.

III.- Y O K L A M A

BAŞKAN - Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, orman alanlarındaki toprak dökümü sorunu hakkında söz isteyen Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’a aittir.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, orman alanlarına toprak dökümü sorununa ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ormanlar Türkiye'nin, Türk milletinin en değerli varlığı, gelecek nesiller adına bize emanet edilen, koruyup kollamakla, geliştirmekle ve gelecek nesillere intikal ettirmekle sorumlu olduğumuz çok değerli bir toplumsal varlığımızdır, millî varlığımızdır.

Değerli milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra anlaşılır malumunuz; ormanlar bunun başında gelir. Ayrıca, ormanlar yalnız Türkiye'nin veya bulunduğu coğrafyanın değil, tüm insanlığın ortak değeridir, ortak malıdır. Ormanların insan hayatındaki, toplum hayatındaki, yaşanabilir bir çevreyle ilgili olarak dünya hayatındaki yeri ilmen ve tecrübe olarak, yaşanarak öğrenilmiş, artık tartışılması mümkün olmayan bir gerçekliktir.

Ormanlarımız gerçekten, bizim, halk tabiriyle söylemek gerekirse, göz bebeğimizdir. Ormanların korunması ve geliştirilmesi konusunda her hükûmetin, her dönemin özel gayretleri olmuştur. Bu noktada ormanların geliştirilmesine katkı veren tüm siyasetlere ve bu yönde çok yoğun emekleri olan tüm orman teşkilatı mensuplarına, başta orman mühendisleri olmak üzere tüm teşkilat mensuplarına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına ve şahsım adına saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, 23’üncü Dönemde, 24 Haziran 2010 tarihinde Maden Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle, orman alanlarında yapılan maden işletmeciliği sonrasında oluşan boşluklara, çukurlara hafriyat dökülmesi işlemine yeni bir hukuk kazandırıldı.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen biraz sessiz olur musunuz.

Buyurunuz Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Meselenin iki yönü bulunmaktadır: Birincisi, gerçekten, madencilik bizim vazgeçemeyeceğimiz bir sektördür. Madenlerimiz işletilmeli ve ülke ekonomisine katkı verecek şekilde değerlendirilmelidir  ancak madenleri işletelim derken orman varlıklarının yok edilmesi, tahrip edilmesi de asla kabul edilemez. Kabul etmek gerekir ki Türkiye'nin hemen birçok yerinde maden işletmelerinin, ormanlara rağmen, ormanlara zarar veren bir gelişimi hepimizin gözü önündedir. Akdeniz sahillerinde çok güzel bir yolculuk yaptığınızda, bakarsınız, orman alanlarında, böyle, maden işletmeciliği dolayısıyla tahrip edilmiş alanları seyredersiniz. Öncelikle bunu ifade etmek gerekir, buna bir çözüm üretilmeli. Ayrıca madencilik alanı genişletilerek tarıma da zarar verir hâle getirilmiştir. Ama bugün benim esas dikkate sunmak istediğim husus, maden işletmelerinden sonra orman alanlarında olan çukurların tekrar ormana kazandırılması konusunda kanunda yapılan bir değişikliğin sonuçları itibarıyla ormancılığa zarar verir hâle gelmesi ve birçok büyükşehir belediyesini de bu anlamda yolsuzluk töhmetiyle karşı karşıya bırakmış olmasıdır. 24 Haziran 2010 tarihinde yapılan değişiklikle bu maden çukurlarına hafriyat dökülmesi işinin Orman Genel Müdürlüğünden alıp doğrudan büyükşehir belediye başkanlıklarına bırakılmış olması konudaki hassasiyeti yeniden ormancılık yapmak değil, belediyelere bir rant elde etmek gibi bir noktaya taşımıştır. Böyle de olunca bu konu üzerinde bugün birçok yolsuzluk iddiaları ve ithamları ortalıkta dolaşmaktadır. Bu husus ormancılığa da zarar vermektedir ve Orman Genel Müdürlüğü de bu anlamda çok değerli, çok önemli bir katkıdan olmaktadır çünkü bu alanların doldurulması konusu Orman Genel Müdürlüğü uhdesinde, kendisine gelir getirerek o alanların yeniden ormana dönüştürülmesi için bir kaynak oluşturulması olarak kullanılıyordu.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Ama şimdi o alanlarda büyükşehir belediyelerinin ihale etmesiyle bu hafriyat dökülmesi işi organize edilecek, bu alanların ormana kazandırılması meselesi bu anlamda ciddi bir zarar görecektir.

Bu konuda ormancılık sektörünün tüm kuruluşları -elimde bir bildiri de var Orman Mühendisleri Odası Başkanlığının yayınladığı- Tarım Orman-İş Sendikası ve diğer kuruluşlar, Türk Tarım Orman Sendikası yani kamu çalışanları ve işçi sendikaları dâhil Orman Mühendisleri Odasının bu konudaki endişesini, ormancılık noktainazarından endişelerini ifade eden bildirisi de elimizde bulunmaktadır. Bu konunun Sayın Bakanlığın ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin dikkatine tekrar sunulması için biraz sonra bir araştırma önergemiz de okunacak ve gündeme alınması talep edilecektir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Genel Kurulu selamlayınız Sayın Şandır.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Bu sebeple, değerli milletvekilleri, özellikle toplumsal konularda, geleceği ilgilendiren konularda bir hukuk düzenlemesi yapılırken konuyla ilgili tüm tarafların kanaatlerini  ve görüşlerini alarak birlikte meseleyi tanzim etmenin önemi bir daha ortaya çıkmış bulunmaktadır. Bu konu ormancılık sektörü içerisinde ciddi tartışmalara sebep olmuş ve orman geliştirme, ormanları yetiştirme hassasiyetine, bu yöndeki siyasi programa da zarar verir bir noktaya geldiğinden bunun yeniden gözden geçirilmesini ormancılık camiası adına, tüm orman mühendisleri adına ve Orman Genel Müdürlüğü adına Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak tekrar talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Şandır.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanımız Sayın Veysel Eroğlu cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Eroğlu.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekillerimiz; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Özellikle Sayın Şandır’ın gündem dışı konuşmasına cevap vermek üzere söz almış bulunuyorum.

Efendim, esasen Sayın Şandır’a da teşekkür ediyorum bana bir konuyu açıklama imkânı verdiği için.

Özellikle şunu belirtmemde fayda var: Efendim, hafriyat toprağının dökümü, bunların taşınması, rastgele yerlere dökülmesi hakikaten bütün şehirlerde büyük bir mesele olmuştur. Bakın, ben İSKİ Genel Müdürüyken bu problemle baş edemedim çünkü mevzuatta böyle bir yetki yoktu. Hatta havzalara dahi kaçak hafriyat toprakları, hatta bazen zararlı atıklar dahi dökülüyordu ve bunu maalesef önleyemiyorduk çünkü mevzuatta bir düzenleme yoktu. Hatta ben kendim, özel güvenlik timleri vasıtasıyla geceleri dahi denetim yaparak bunları önlemeye çalışıyordum. Ancak malum olduğu üzere, bu konu yüce Meclise getirildi ve hatırlarsanız, büyükşehir belediye kanunları çıkarken 5216 sayılı Kanun’un 7’nci maddesinin (i) ve diğer bentlerinde, bu şekilde katı atıkların yönetilmesi, hafriyat topraklarının toplanıp uygun yerlere depolanması, bunların yönetimi görevi tamamen büyükşehirlere verilmiştir. Evet, daha önce Orman Genel Müdürlüğü, bu hafriyat alanlarını, daha doğrusu maden ocakları sonucunda, madenlerin alınması sonucunda oluşan büyük çukurları doldurmak için, daha önce, malumunuz üzere 1996 yılına kadar maden şirketleri yapıyordu, daha sonra, 1996 yılından sonra, bunları Orman Genel Müdürlüğü kendim yapayım diye böyle bir değişikliğe gitti, bunları ihale ediyordu, hatta bizim dönemimizde de ihale edildi.

Ancak, bilhassa 5216 sayılı Kanun çıkınca belediyeler ihale edilen alanlarda ruhsat vermemeye, bu yetkilerin kendisinde olduğunu iddia ederek -haklı olarak, ortada bir kanun var- bu Kanun’a göre ruhsat işlemleri verilemedi, hatta biz de ihale ettiğimiz firmalarla veya firmalar belediyelerle ihtilaflı duruma düşer oldu. Dolayısıyla bu konuda… Tabii ki biz de bu konudaki eksiklik tamamlansın diye, bakın, sadece İstanbul Büyükşehir Belediyesine değil… Hatırlarsanız bu konuya yüce Meclis karar verdi, bu Meclis karar verdi ve tamamen, Orman Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle buradaki döküm alanlarının büyükşehirlerde büyükşehir belediye başkanlıklarına, yönetiminin, büyükşehir olmayan yerlerde ilgili belediyelere verilmesi hususunda bir kanun çıktı. Kaldı ki -“bunu verebilir” şeklinde bu Kanun- hakikaten biz bunları verirken de bir gelir kaybımız yok, onlara da belli bir ücretle veriyoruz, bu bir. İkincisi, kontrol altına alınıyor. Üçüncüsü de, belediyenin zabıta gücü var. Bu toprakların, mutlaka, uygun toprakların değerlendirilmesi lazım döküm yapılırken. Eğer hakikaten humuslu, güzel topraklar varsa onların ayrılıp park, bahçelerde kullanılması lazım, molozların ayrılıp toplanması lazım, zehirli, zararlı atıklar varsa bunların kontrol edilmesi lazım.

Sayın Şandır eski bir ormancı. Ben burada şunu ifade etmek istiyorum: Her kurum ve kuruluş kendi asli vazifesini yapması lazım diye düşünüyorum. Kalkıp da, ormancılık, yüzde 50’si bozuk olan orman alanlarını ihya etmek ve yeniden ağaçlandırmak yerine, bu şekilde kendisine çok cüzi bir gelir getirecek olan hafriyat toprakları peşinde koşarsa yanlış olur. Kaldı ki biz bunu bir şahsa vermiyoruz, neticede, mahallî idareler de devletin bir kurumu, resmî bir kurum. Bakın, sadece İstanbul’a değil, şimdi, geçenlerde İzmir de çok acil bir ihtiyaç için talepte bulundu, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığına verdik. Kesin, hatta geçici ön izin vermeden -kesin olarak, çok aciliyetinden dolayı- kesin izin verdik. Adana da talep ederse Adana’ya da veririz, Eskişehir talep ederse Eskişehir’e de veririz. Yani bunu özellikle vurgulamak istiyorum. Kaldı ki ormanlar konusunda gerçekten çok büyük bir adım atıyoruz.

Sayın Vekilim, tabii, geçmişte kim ne yapmışsa onlara da elbette şükran borçluyuz, teşekkür borçluyuz. Ama lütfen, son zamanlarda, bilhassa 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren bütün kurum, kuruluşların, hatta yüce Meclisin de katılımıyla başlattığımız seferberlik gerçekten bütün ülkede heyecan uyandırmıştır. Bakın, şu ana kadar, siz de biliyorsunuz, biz bir hedef koyduk: 2012 yılı sonuna kadar 2 milyon 300 bin hektar yani 23 milyon dekarlık alanda ağaçlandırma ve bozuk ormanların ihyası hedefini ortaya koyduk. Bu hedef hakikaten çok hızlı bir şekilde yürüyor. Şu müjdeyi de vermek istiyorum: Bunun raporları da var. Ben yüce Meclise de, gruplara da bu raporu takdim edeceğim ve sizlerin de tenkit ve tavsiyeleri varsa, buna göre en güzelini yapmak bize düşen en önemli bir vazifedir, vecibedir.

Misal olarak, hatırlanacağı üzere, biz bunu ilan ettik, 2008 yılında 420 bin hektarlık alanda, özellikle ağaçlandırma, bozuk ormanların ihyası çalışması yapalım diye planlamıştık. Allah’a şükür, bu plan hedefinin üzerine  aşıldı ve 2008 yılında 463 bin hektarla hedefleri aştık. 2009 yılında, malumunuz, bütün ormancıları, eski genel müdürleri, daire başkanlarını davet ettiğimiz orman teşkilatının 170’inci kuruluş yılı münasebetiyle orada katılan bin kişi dediler ki: “Biz bir rekora koşalım ve 2009 yılında 500 bin hektarlık alan hedefini aşalım.” Hakikaten yıl sonunda, 2009 yılı sonunda, baktığımız zaman, tam 501 bin hektarla 500 bin hektarlık hedef aşılmıştır. Bunlar gerçekte bütün dünyada takdir görüyor. 2010 yılında da 460 bin hektar yerine 483 bin hektarla hedeflerimizi aştık.

Ben, burada şunu ifade etmek istiyorum: Ormancılık faaliyetleri fevkalade iyi yürüyor. Ben, geçmişte olduğu gibi şimdi de emeği geçen bütün orman teşkilatımıza teşekkür ediyorum, onlarla gerçekten gurur duyuyorum. Bunu özellikle burada ifade etmemde fayda var.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Gözlerim yaşardı!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ve şunu da ifade edeyim: Biliyorsunuz, 2011 yılı Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Ormancılık Yılı” ilan edildi. Özellikle şubat ayının başında Birleşmiş Milletlerde, New York’ta yapılan Dünya Ormancılık Zirvesi’ne ben de katıldım ve hakikaten Türkiye’deki ormancılık, Türk ormancılığının faaliyetlerini anlattığımız zaman büyük takdir topladı. Bütün ülkeler, Orta Doğu’da olsun, Balkanlarda, Kafkaslarda ve Kuzey Afrika, Orta Afrika’daki ülkeler, fidan üretimi ve diğer, orman yangınlarıyla mücadele konusunda bizden yardım istedi, destek istedi. Hakikaten bununla gurur duyduk. Hatta biz buna güvenerek orada ilk defa, 10’uncu Dünya Ormancılık Forumu’nun İstanbul’da yapılmasını teklif ettik. Hatta -dokuzu New York’ta yapılmış- “Biz başka yerde müsaade etmiyoruz.” dediler ama bütün ülkeler Türkiye’yi destekledi. 2013 yılında 10’uncu Ormancılık Forumu ve Bakanlar Zirvesi, Devlet Başkanları Zirvesi İstanbul’da yapılacak. Bunlar da hakikaten Türk ormancılığının geldiği önemli bir noktadır. Bunu vurgulamak istiyorum.

Bir diğer husus da orman yangınlarıyla mücadelede gerçekten çok büyük başarı sağlıyoruz. Malum olduğu üzere, biz, orman yangınlarında hakikaten müdahale süresini çok kısalttık, kırk beş dakikadan on beş dakikaya indi ve dünyanın imreneceği, şu anda, hatta Amerika’nın da, İspanya’nın, Portekiz’in, Yunanistan’ın, Suriye gibi, Gürcistan gibi pek çok ülkelerin talep ettiği çok muhteşem bir yüksek teknolojiye sahibiz. Hatta ben, yangın mevsiminde, odamdaki büyük ekrandan, yangına giden uçağın o noktadaki koordinatlarını, havada kaç kilometre hızla gittiğini ve yangın mahalline kaç dakika, kaç saniye sonra ulaşacağını görecek noktaya ulaştım. Yani şunu ifade etmek istiyorum: Orman teşkilatı kalkıp da kendisiyle ilgisi olmayan hafriyat topraklarının denetimiyle uğraşmak yerine, hakikaten kendi konusuyla ilgili bu gibi şeylerle uğraştığı zaman çok daha fazla başarıya imza atacaktır.

Bir diğer husus da, Sayın Şandır’ın ifade ettiği husus da çok önemli, hakikaten maden ocakları, bilhassa taş, kum, çakıl ocakları ormanları çok tahrip ediyor, bunu kabul ediyorum. Ancak, Sayın Şandır, özellikle biz biliyorsunuz 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren çok önemli bir genelgeye imza attık, o da şudur: Artık bundan böyle ormandan maden izni alacak olan bütün kurum ve kuruluşlar… Orman mühendisleri var, bakın, dışarıda serbest çalışan orman mühendislerimize büyük bir iş imkânı sağladık. Ayrıca maden mühendislerinin katılımıyla hazırlayacakları yıllara sari rehabilitasyon planı hazırlamadan izin vermiyoruz. Bu da gerçekten önemli, takdir edeceğiniz bir husustur diye tahmin ediyorum.

Yani netice itibarıyla şunu ifade edeyim: Hafriyat toprağıyla bizim ilgimiz yoktur. Gerek Büyükşehir Belediyesi Kanunu’nda gerek Belediye Kanunu’nda gerekse yüce Meclisin gerçekleştirdiği Orman Kanunu’nun ilgili maddesinde belirtildiği üzere, bunların tahsisleri, bedeli mukabilinde, büyükşehirlerde büyükşehir belediyelerine, büyükşehir olmayan yerlerde ilgili belediyelere devredilmektedir, bunu özellikle belirteyim. Kaynak, sanıldığı gibi… O duyuruyu ben aldım, haklarında gerekli işlemi de yapacağım, yalan yanlış bilgiler tamamen. Ayrıca sanki kanunu biz çıkarmışız, yüce Meclis çıkarmamış gibi, orada Orman Genel Müdürünü ve belki de Bakanlığı suçlayıcı ifadeler var, bu da fevkalade yanlıştır. Çünkü biz yüce Meclis ne çıkarırsa…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kanunu kim çıkarır?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yüce Meclisin bize verdiği hususları, kanun ve yönetmelikler istikametinde işlerimizi yürütmek durumundayız. Kaldı ki bu Kanun, bana göre, böyle hakikaten… Ben her iki tarafta da, gerek mahallî idarelerde gerekse devletin en üst bürokratik kademesinde, bakanlıkta çalışan bir kişi olarak, bu Kanun’un son derece isabetli olduğunu buradan vurgulamak istiyorum, onu özellikle belirtmek istiyorum.

Ayrıca, Bakanlığın hiçbir kaybı yoktur. Bakanlığın bu işe sarf ettiği personeli, aracı-gereci, denetim masraflarını ve birtakım diğer masrafları dikkate alırsak belediyelere bunu doğrudan verip onları denetlemek çok daha isabetli olmuştur.

Bu duygularla ben hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum, Sayın Şandır’a da böyle bir açıklama imkânı verdiği için teşekkür ediyorum.

Saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Eroğlu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, bir açıklama yapabilir miyim efendim?

BAŞKAN – Sayın Şandır, buyurunuz efendim.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Orman alanlarındaki maden işletmelerinin bıraktığı çukurların doldurulmasının ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmesi gerektiğine ilişkin açıklaması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakanım, yanlış olan ve endişelere sebep olan husus şudur: Orman alanlarındaki maden işletmelerinin geride bıraktığı çukurların doldurulması ormancılık hassasiyetiyle değerlendirilmeli. Siz Orman Bakanısınız. Şimdi, o çukurlara hangi hafriyatın dökülmesi ve orada kurulacak ormana uygun bir zeminin oluşturulması hususunu ormancılar bilir, büyükşehir bilmez. Meseleyi para kazanmak olarak değerlendirirsek yanlış bakmış oluruz.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Doğru, doğru…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Şimdi, bu çukurların doldurulmasını ormancıların inisiyatifinden çıkartıp büyükşehre bıraktığınız takdirde oraları yeniden ormana kazandırmak mümkün olmayacaktır. Endişe ve korku budur, yanlışlık budur, Orman Mühendisleri Odası da bunu ifade etmektedir ve bir talihsiz beyan olarak “Bunun hesabını soracağım.” demenizi de yadırgadım doğrusu. Arkadaşlar ormancılık hassasiyetiyle, orman alanına kazandırmak arzusuyla…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) -…bu endişeyi ifade etmişlerdir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Şandır.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Ben şimdi cevap verebilir miyim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uras, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – 16 Mart yıl dönümüyle ilgili.

BAŞKAN – Buyurunuz.

2.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Efendim, bundan yirmi üç yıl önce Halepçe’de bir büyük katliam yaşandı, barış umutları bir insanlık suçu şeklinde ortadan kaldırıldı.

Yine 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü’nde arkadaşlarımız kontrgerillanın kurbanı oldular. Kendilerini sevgi ve  saygıyla anımsamak istiyorum. Geçmişini anımsamayan bir ülkede her şeyin mümkün olduğunu düşünüyorum.

Bu Mecliste bir dizi konu konuşulurken unutmayalım ki aynı zamanda, Japonya’da gerçekleşen insan felaketi her konunun önünde önem arz ediyor ve çok büyük bir tehditle karşı karşıyayız. Takdir buyurursunuz ki bunlar, nükleer felaketler hiçbir şekilde tüp gaz patlamasıyla karşılaştırılacak olgular değildir. Meclisimizin öncelikli konusu bu nükleer felaket karşısında yeryüzünün, insanlığın kurtulması için ne tedbirler alınması gerektiğidir.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uras.

Sayın Uslu, buyurunuz.

3.- Uşak Milletvekili Nuri Uslu’nun, Orman Kanunu’nda yapılacak değişikliğe ilişkin açıklaması

NURİ USLU (Uşak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de bu Orman Kanunu’nda yapılan değişikliğin hazırlığı içinde bulunan bir kişi olarak açıklama yapmak istiyorum.

Sayın Şandır ve arkadaşları bilinen bir şeyi sanki saklıyorlar gibi. Şimdi, şöyle bir şey: İstanbul gibi büyükşehirlerin mücavir alanı içerisindeki maden alanlarında madencilerimiz oranın madenini aldıktan sonra madenden daha fazla moloz ve toprak doldurmak suretiyle daha fazla gelir elde ettiklerini biz tespit ettik. Devletin ve kamunun bu kaybını önlemek için bu Kanun değişikliğini yaptık. Bunun için özellikle büyükşehir mücavir alanları içerisinde ve belediyenin mücavir alanları içerisinde bu Kanun son derece yerindedir. Oraya getirilen kamyonların içerisindeki toprakların içerisinde ne var, ben orman mühendisi olarak nereden bileyim onu? Belediye ve içerisindeki kontrol yapan insanlar bunu bilecek ki oraya temiz toprağı getirsin. Ormana temiz toprağı getirmezseniz, kirlenmiş…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çöp döküyorlar çöp Nuri Bey, büyükşehir belediyeleri çöp döküyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

Sayın Genç…

4.- Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun orman alanlarına toprak dökümüyle ilgili yanlış bilgi verdiğine ilişkin açıklaması

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Aslında Sayın Bakan Veysel Eroğlu yanlış bilgi verdi efendim, biraz önce ben de dinledim.

Şimdi, bu İstanbul Belediyesi hudutları içinde madeni alınmış alanlarda aslında buranın doldurulmasının orman idaresine ait olması lazımken, getirdiler, İstanbul Belediyesine verdiler. Şimdi de kanun getiriyorlar bu torba kanunda ve burada kendi yakınını da bu kuruluşun başına getirdiler, bir bakanın yakınını da getirdiler buraya. Buradaki senelik rant 5 milyar dolar. Bu paralar nereye gidiyor, kimse kontrol etmiyor. Bu paraların bir kısmı İstanbul belediyelerinin kurduğu şirketlere gidiyor, bu şirketler kanalıyla birtakım seçimlerde rüşvet olarak dağıtılıyor. Aslında, AKP, eğer kendilerinin vicdanları varsa buyurun, bir araştırma önergesi verelim. Buraya kimler nasıl toprak dolduruyor? Kamyon başına kaç lira alınıyor? Makbuz karşılığında kamyonculardan para alınıyor mu, alınmıyor mu? Alınan bu paralar nereye sarf ediliyor? Buyurun araştıralım. Ben iddia ediyorum 5 milyar dolar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

“Bütün belediyelere” dedi efendim Sayın Bakan.

Buyurunuz Sayın Sakık.

5.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, yirmi üç yıl önce Halepçe’de yaşanan katliama ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Evet, bugün 16 Mart. Yirmi üç yıl önce Halepçe’de 1988’de Saddam rejimi tarafından Kürtlere karşı kimyasal bir silahla saldırıda bulunulmuş, 5 bin Kürt yaşamını yitirmişti ve binlerce Kürt de hâlâ o izleri taşıyarak yaşamını sürdürmektedir.

Saddam’ın sonunu hep birlikte gördük ama bugün hâlâ Halepçe ruhuyla hareket eden güçler, Kürt sorununu şiddet ve silahla çözmek isteyenler Halepçe’den ders almalılar ve bir daha Halepçe’lerin yaşanmaması için Kürt dili, kimliği, kültürü üzerindeki baskıların bir an önce ortadan kaldırılması gerekir ki bütün halklar eşit koşullarda yaşasın. Halepçe’ler çözüm değil, tam tersine, demokratik bir çözüm bu ülkede barışı, kardeşliği hayata geçirir. Herkesin buna uygun adım atmasını diliyor, umuyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sakık.

Sayın Aslanoğlu…

6.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Malatya Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı köylerinin kadastrosunun yapılmadığına ilişkin açıklaması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakanım, orman kadastrosu önemli bir sorun. Ben yarın Bakanlığınızdaki ilgili kişiye gideceğim. Malatya Doğanşehir’imizin iki köyünde… Doğanşehir’in Yuvalı ve Kadılı köyleri. Perişan durumda bu insanlar. Doğanşehir Yuvalı ve Kadılı. Lütfen, bu insanlara yardımcı olalım. Bunlar yıllardır diyorlar ki: “Biz de yerimizi bilelim.” Ama her geçen gün… Yine talimatınız olursa teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Gündem dışı ikinci söz depreme karşı bina güvenliği ve yapı denetimi hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’e aittir.

Buyurunuz Sayın Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in, depreme karşı bina güvenliği ve yapı denetimine ilişkin gündem dışı konuşması

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; binaların güvenliği ve yapı denetim sistemiyle ilgili olarak gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Deprem, en önemli doğal afetlerden biridir. Ülkemiz 1999 yılında maalesef bu afetle karşı karşıya kalmış ve binlerce insanımız bu depremde hayatını kaybetmiştir. Acaba, bu depremin üstünden on iki yıl geçmesine rağmen gerekli önlemler alınmış mıdır? Binalarla ilgili konuyu iki kısma ayırarak incelemekte fayda görüyorum. Bunlardan birincisi, mevcut konut yapılarının depreme karşı güvenilir hâle getirilip getirilmediğidir; ikincisi ise yeni yapılacak inşaatlarda gerekli kontrollerin yapılıp yapılmadığıyla ilgilidir. Açıktır ki mevcut konut yapılarının depreme karşı güvenilirliğiyle ilgili herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Bu açık olarak ortada durmaktadır. Esas olarak benim dile getirmek istediğim konu ise şu anda, yeni yapılan inşaatların mevzuattan dolayı ortaya çıkan denetim eksikliğidir. İnşaatların kontrolü yapı denetim firmaları tarafından yapılmaktadır. Günümüzde bu denetim işi, pazarlıkla şekillenen bir evrak tamamlama işine dönüşmüştür. Normalde, arsa sahibinin, verdiği arsada inşaatı yapacak olan müteahhidi denetlemek amacıyla bir yapı denetim şirketiyle anlaşması gerekmektedir ama işleyiş bu şekilde olmamaktadır. Arsa sahibi, arsasını müteahhide verdikten sonra “Ben bu saatten sonra hiçbir işe ve ödemeye karışmam demektedir.” ve bu işlerle ilgili olarak da müteahhidin bir yakınını vekil olarak tayin ederek o kişi takip etmektedir ve bu şekilde de yapı denetim firmasının seçimi ve ücretinin ödenmesi işini de müteahhit firma yüklenmektedir. İşte, inşaatların denetiminde en büyük aksaklığın ortaya çıktığı süreç bu aşamadadır. Bu aşamada müteahhit, kendi yaptığı işi denetleyecek firmayla, hatta pazarlık yaparak yüzde 50’lere kadar indirim, kırım yaptırarak anlaşmakta ve ücreti ödemektedir. Artık, bu süreçten sonra yapı denetim firmasından o inşaatı layıkıyla kontrol etmesi beklenemez. Firma, hem sorun çıkaran bir görünüş altında olup da bir daha iş alamama korkusu ile hem de pazarlık usulüyle işi aldığı için yeterli maddi kaynağa sahip olmadığından bu görevini yerine getirememektedir. Bu durumun önüne geçmek için, müteahhit ve arsa sahibi ikilisi ile yapı denetim firmasının arasındaki ticari ilişkiyi kesmek gerekmektedir. Denetim işlerinin, bu amaçla, bir il denetim komisyonu kontrolünde ve bir sisteme bağlı olarak ve eşit olarak yapı denetim firmalarına dağıtılması gerekmektedir. Eğer bu şekilde sorunun çözümü yoluna gidilirse ortada sorun kalmayacaktır çünkü bu sayede denetçi iş alamama korkusunu üzerinden atacak, bu korkudan sıyrılacak hem de pazarlık yapma ihtimali de ortadan kalktığı için daha iyi mali olanaklara sahip olacak, hatta yasal olarak ücretinde indirim yapılsa dahi artık pazarlık olmayacağından daha iyi bir mali duruma sahip olacak ve bünyesinde de daha kaliteli elemanlar çalıştırma, daha donanımlı hâle gelme imkânına sahip olacaktır.

Bir de depreme karşı devletin binalar dışında yaptığı hazırlıklara da bir göz atmak isterim. 2010 yılında kurulan Deprem Araştırma Komisyonu ile birçok ilde araştırma yaptık ve bu çalışmalar sonucunda gördük ki maalesef ülkemiz depreme karşı hazırlıklı hâlde değildir. Belediyelerimizin de bu konuda yetersiz olduğu görülmektedir. Bu konuda en ciddi hazırlıkların İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yapıldığı söylenmekte. Bu konuda da komisyonla birlikte İstanbul Büyükşehir Belediyesinin Afet Merkezini ziyaret etmiştik. Orada gördüğümüz, İstanbul’un hemen hemen her bölgesinin kameralarla izlendiği ve çok iyi donanıma sahip oldukları, acil bir durum olduğunda anında müdahale edebilecek donanıma sahip olduklarını belirtmişlerdi.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Ama maalesef ki İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı, benim “Eğer bu kadar hazırlıklı iseniz, bütün bu donanımlara sahip idiyseniz ve İstanbul’un her yerini gözlemleyebiliyorsanız, neden Ayamama Deresi taştığında yeterli müdahaleyi yapamadınız, 30’un üzerinde vatandaşımız hayatını kaybettiğinde yeterli müdahalede bulunamadınız?” soruma cevap verememiştir. Yani kısacası, en donanımlı olduğumuz ilde bile bir dere taşmasına müdahale edecek hazırlığımız olmadığı ortadadır. Bu göz önüne alınacak olursa depreme karşı hazırlık konusunda İktidarın 99 yılından beri yeterli bir çalışma içinde olmadığı açıktır.

Ben bu duygu ve düşüncelerle hiçbir doğal afetle karşı karşıya kalmamamız temennisiyle hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Sönmez.

Gündem dışı üçüncü söz yerel basının sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurunuz Sayın Erçelebi.

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, yerel basının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Ben sizlere yerel basının sorunlarından söz edeceğim. Yerel basın, hepimizin de bildiği gibi, kıt kaynaklar ve aşırı özveriyle yayın yapar ve yerel basının yayınları da o yörede yaşayan insanlar için oldukça önemlidir. İnsanlar çevrelerinde olup bitenleri yerel gazeteler ve yerel televizyonlar aracılığıyla öğrenirler. Dolayısıyla, yerel basın, halkın haber alma özgürlüğünü yerine getiren organlardır. Yerel basın, aynı zamanda yerel yönetimlerin verdikleri ilanlarla ayakta durur çünkü onların başka gelir kaynakları yoktur, tirajları azdır. İşte o yüzden de çalışanları çok değildir, teknolojiye ayak uydurmakta zorluk çekerler.

Size bir örnek olayla yerel basının içinde bulunduğu sıkıntılardan söz edeceğim. Denizli’mizde altı yıldır yayımlanan bir gazetemiz var, adı “Horoz” gazetesi. Bu gazete seçim zamanlarında kurulan ve daha sonra da yok olan gazetelerden değildir, altı yıldır yayın yapmaktadır. İşte, şubat ayında Denizli’de ilginç bir olay oldu. Denizli Belediye Başkanımız milletvekili adayı olmak için şehirde reklam kampanyasına giriyor ve şehrin değişik yerlerine astırdığı afişlerin kimisinde “Beş tane yaya üst geçidi yaptık.”, kimisinde de “Yedi tane yaya üst geçidi yaptık.” diyor. Horoz gazetesi de bunu manşetine taşıyor “Yok mu artıran?” diye bir manşet atıyor. İşte, Belediyenin kendi yaptığı bu yanlışa çok kızan Belediye Başkanımız, ertesi günü, 20 Şubat günü, ağzına geleni söylüyor. “Afiş krizi büyüyor.” diye Horoz gazetesi yine bir manşet atıyor. 24 Şubat günü Denizli’deki bütün yerel gazetelere belediye reklam veriyor ama sadece Horoz gazetesini bundan muaf tutuyor yani bir anlamda cezalandırıyor ve 25 Şubat günü de Horoz gazetesi, siyah bir sayfayla “Taraf olmadık, bertaraf mı edilecektik?” şeklinde bir manşet atıyor.

Değerli milletvekilleri, bir yerel yönetim düşünün ki kendi yaptığı yanlışa dahi tahammül edemiyor. Bu nasıl bir zihniyet? Bu zihniyet hiç doğru değil. Hani bir atasözümüz var “Keskin sirke küpüne zarar verir.” diye. İşte tam da Denizli Belediyesinin yaptığı bu şekilde ve Denizli Belediyesi, 25 Şubat günü, gazete baskıya verildikten sonra, akşam saat 19.00’a doğru reklam gönderiyor.

Değerli milletvekilleri, bu tutum, Hükûmetin sık sık dile getirdiği ileri demokrasi anlayışıyla hiç mi hiç bağdaşmaz.

Değerli milletvekilleri, şu anda Türkiye’de 137 yerel televizyon yayın hayatından çekilmiştir. Bir başka deyişle RTÜK bunları kapatmıştır. Eğer Hükûmet de uygun görürse önümüzde yeni bir torba yasa hazırlığı var. Bu 137 yerel televizyonun yeniden yayın hayatına geçmesi için bu torba kanun içerisine bu televizyonlar da girmeli ve yerel basının özgürlüğü sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, hep beraber seçim sathı mailine giriyoruz. Seçim sırasında, özellikle muhalefet, ancak yerel basın sayesinde sesini duyuracaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

HASAN ERÇELEBİ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ancak görüyoruz ki Denizli’de Horoz gazetesinin başına gelenler seçim sırasında bütün yerel medyanın başına gelebilir. Yani kendi yanlışına tahammül edemeyen yerel yönetimler muhalefetin eleştirileri karşısında yerel basını susturmak için onların karşısına reklam silahını koyacaktır, “Eğer bizim borumuzu çalarsanız reklam veririz ama muhalefetin söylediği gerçekleri yayınlarsanız size reklam vermeyiz.” şeklinde bir baskı kuracaklardır. Bu yanlıştır. Yerel basın iletişimin kılcal damarlarıdır. Onu felç etmeyelim.

Biz Demokratik Sol Parti olarak yapıcı, sorumlu muhalefet yapıyoruz. Amacımız üzüm yemektir, bağcı dövmek değil. Amacımız yerel basının yaşaması ve özgürlüğüne kavuşmasıdır diyorum, saygılar sunuyorum, bu gazeteleri de Sayın Bakanım Arınç’a bilgi açısından veriyorum efendim. (DSP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erçelebi.

Gündem dışı konuşmaya Hükûmet adına Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç cevap verecektir.

Buyurunuz Sayın Arınç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinize saygılar sunuyorum.

Denizli Milletvekili Sayın Hasan Erçelebi yerel basının sorunları konusunda gündem dışı bir konuşma yaptı, bendeniz de cevaplandırmak üzere huzurlarınızdayım. Tabii, “yerel basının sorunları” derken genel kapsamda bir taleple karşılaşacağımı zannetmiştim, oysa Denizli’de yayınlanan “Horoz” isimli bir yerel gazetenin belediyeyle karşılaştığı bir sorunu ortaya koydular. Şüphesiz bu da önemlidir.

Denizli Gazeteciler Cemiyeti Başkanlığından aldığımız bilgiye dayanarak söylüyorum: Denizli’de Denizli, Hizmet, Meydan, Deha, Yeni Haber, Yeni Olay, Gündem, Yeni Gazete, Horoz ve diğerleri olmak üzere on beş günlük gazete yayınlanmaktadır; bir kısmı merkezde, bir kısmı Acıpayam, Tavas, Çal ve Çivril’de bulunmaktadır. Dolayısıyla bu on beş gazete içerisinden özel olarak sadece Horoz gazetesinin seçilmiş olması dikkatimizi çekiyor.

Bildiğim, arkadaşımın anlattığı kadarıyla şubat ayında Denizli Belediye Başkanıyla gazete arasında belli bir haber veya fotoğraf yüzünden tartışma yaşanmış, Denizli Belediyesi vermesi gereken ilan ve reklamları vermemiş. Bunun bir baskı ve tahakküm aracı olduğunu arkadaşımız ifade ediyorlar.

Şüphesiz, bu konu, bir hukuk devleti olan Türkiye’de tartışılabilir ama “yerel basının tüm sorunları” dediğimiz konunun içerisinde -beni ilgilendiren yönüyle söylüyorum- özel ilan ve reklamlar, bunları verecek olan kişi, kurum, şirket ve diğer kuruluşlara aittir. Yani kendi çıkarları açısından ilan ve reklam vermesi gerekirse -tabii, bir kamu kuruluşu olan belediyeyi kastetmiyorum- bütün bunları gazetelere dağıtabilir. Bazen bankaların, bazen diğer kuruluşların, ilan portföyleri içerisinde, tiraj durumlarına bakarak, televizyonların etkinlik veya rating ölçümlerine bakarak reklamlarını belli kriterler içerisinde verdiğini görüyoruz. Burada, belediye mutlaka vermesi gereken bir ilanı vermemişse bunun soruşturulması mümkündür.

Ancak biz bu konuda çok başarılı bir iş yaptık. Bütün arkadaşlarım biliyorlar ki “yerel basın” dendiğinde, kürsüye çıkan pek çok arkadaşımız veya özelde karşılaştığımız pek çok dostlarımız, “Bu resmî ilanlar ne olacak, kesilecek mi? Kamu İhale Yasası’nda şöyle bir hüküm var. Bundan sonra artık bu yerel gazeteler ilan alamayacak mı?” diye soruyorlardı, biz de “Hayır, kesinlikle böyle bir şey yok, resmî ilanlar devam edecek.” diyorduk.

Bakınız, bunu gerçekleştirdik. Şu anda resmî ilanlar devam ediyor ve üstelik, yıllardan beri resmî ilan tarifesine zam yapılmamıştı. Geçtiğimiz, son on gün içerisinde -Resmî Gazete’de yayınlandı- Basın İlan Kurumu aracılığıyla -ben ondan da sorumluyum- resmî ilan tarifesinde hatırı sayılır bir zam yaptık ve bu zammı da yerel medyayı gözeterek adaletli bir şekilde dağıttık. Yani tirajı 10 binden aşağı olan gazetelerde resmî ilana zam biraz daha yüksek, tirajı 100 binden fazla gazetelerde resmî ilan marjını biraz daha az tuttuk ki yerel medyayı bu konuda destekleyelim diye. Resmî Gazete’den bununla ilgili tarifeleri arkadaşlarımız takip edebilirler. Eminim gideceğiniz her yerde yerel medya “Resmî ilan ne olacak?” dediğinde, rahatlıkla şunu söyleyebilirsiniz: Bu devam ediyor, edecek, resmî ilan tarifesine de on gün kadar önce zam geldi. Bu, sanıyorum sorunlarının bir kısmını belki çözebilecektir.

Değerli arkadaşlar, Sayın Erçelebi arkadaşımın verdiği bu fırsattan istifade ederek özellikle bana bağlı bir kurum olan Basın-Yayın ve Enformasyon Genel Müdürlüğünün ve yine TRT’nin, yine Anadolu Ajansının ve yine kısmen RTÜK’ün yerel basınımızla ilgili yaptığı bazı çalışmaları sizlerin bilgisine sunmak istiyorum.

Değerli Arkadaşım da bahsettiler, yerel medyanın sorunları var. Biz bunları özellikle iki konuda yoğunlaştırdık. Birisi yetişmiş eleman eksikliği, bir diğeri de teknik yetersizliklerdir. Hemen hemen diğer sorunlar bu iki ana sorunda ortaya çıkmaktadır. Anadolu’da pek çok gazete eski teknolojiyle, dededen kalma tipo matbaalarla varlığını sürdürmeye çalışıyor. Bu durum, yerel basının rekabet şansını tamamen ortadan kaldıran önemli bir unsurdur. Yaygın medyanın -yani “ulusal medya” diyelim- okura sunduğu kaliteli, renkli ve bol görsel imkânlar okuru ister istemez yerel gazeteden uzaklaştırmaktadır.

Bir diğer sorun, yetişmiş eleman sorunu. Hem teknik hem de içerik bakımından yaşanan hızlı değişime ayak uydurabilecek donanımlı, idealist personel bulmak maalesef yerel basın için giderek imkânsız hâle gelmektedir. Ücretler çok düşüktür. Bu ücretlerle çalışabilecek eleman âdeta bulunamamaktadır.

Yerel medyanın yetişmiş eleman ve teknik konularda yetersizliği, bunlara bağlı olarak okunabilirlik, izlenebilirlik oranlarının istenen düzeyin altında kalması ve buna bağlı sorunların giderilmesi amacıyla Genel Müdürlüğümüz şu faaliyetleri icra etti:

Biz, yılda iki defa olmak üzere -demek ki altı ayda bir- Türkiye'nin değişik bölgelerinde yerel medya eğitim seminerleri yapıyoruz. Takriben buna o bölgenin çevresindeki iller de dâhil olmak üzere bütün yerel medyanın yazarları katılmaktadır, 300’den aşağı bir katılım olmamaktadır. Böylece yerel medyanın sorunlarını ve mevzuattaki gelişmeleri, yerel medyanın tüm sorunlarına ilişik talepleri ve önerileri bir ağızdan, ilk ağızdan dinliyoruz ve yoğun bir eğitim programı gerçekleştiriyoruz. Buna -iki tam gün olmak üzere- üçüncü gün itibarıyla da bir sosyal faaliyeti ayrıca koyuyoruz.

Bu seminerlerin sonuncusunu, 19’uncu Yerel Medya Eğitim Seminerini bundan üç dört ay önce Edirne’de düzenlemiştik. Edirne’deki bu toplantıya Balkanlardaki ve Batı Trakya’da çıkan gazetelerin de yetkilileri gelmişlerdi. Sonuncusunu da, 20’ncisini bu ayın sonunda, 30 Mart, 31 Mart ve 1 Nisanda Şanlıurfa’da düzenleyeceğiz. Sayın Erçelebi’nin seçim bölgesi olması hasebiyle Denizli’de de 5 Mayıs 2000 tarihinde 4’üncü Yerel Medya Eğitim Seminerinin yapıldığını hatırlatmak istiyorum.

Genel Müdürlüğümüzce yerel basın mensuplarımıza eğitim hizmeti olarak “Anadolu Basınının Yeni Yüzü” adlı sayfa tasarımları kitabı hazırlandı. Gerçekten, sizler de biliyorsunuz, elinize aldığınız gazetenin kâğıt kalitesi çok düşük, renk kalitesi çok düşük -eliniz simsiyah olabilir veya sapsarı olabilir- sayfa düzenleri yok, fotoğrafların altları, üstleri, sayfadaki yerleri maalesef çok yanlış veya kötü denebilecek düzeydeydi. Biz, bunu kendilerine bir hizmet olarak sunmak istedik ve Selçuk Üniversitesi Gazetecilik Bölümü Öğretim Üyesi Doçent Doktor Mustafa Şeker tarafından bir kapsamlı hazırlık yaptık. Burada, yerel medyada sayfa tasarımının önemi, tasarım örnekleri, başlık, görsellerin sunumu ve diğer konuları ayrıntılı şekilde ele aldık ve “Yerel Basında Sayfa Tasarımları” ismiyle bir CD olarak bunu hazırladık ve 3 binden fazla yerel medya organına, sahiplerine, yazı işleri müdürlerine bundan ücretsiz olarak gönderdik ve inanın, bu çalışmamızdan sonra bu örnekleri alarak yerel gazetelerimizin daha göz alıcı bir şekilde çıkmaya başladığını ve kendisinin bir albeni kazandığını da söylemeliyim. Yine bu teknik hazırlıklarımız artarak devam edecek ve yeni konularda da yerel basınımıza yine ücretsiz olarak bunları göndermeye devam edeceğiz.

Anadolu’daki gazetelere haber kaynağı oluşturmak gerekiyor çünkü bir maliyettir onlara haberin ulaşması ve bu haberde de çok geri kalmamaları gerekiyor. Bu yüzden, bölgeler arasında haber ve bilgi akışı sağlamak amacıyla Anadolu’nun Sesi gazetesini de yeni bir tasarımla çıkarmaya başladık. Bu, “Anadolu’dan haberler” olarak da yorumlanabilir. Bu bir.

İkincisi: Anadolu basınını özendirme yarışmaları yapıyoruz. Yerel basınının çalışmalarını teşvik etmek ve değerlendirmek amacıyla her yıl bu özendirme yarışması yapılmaktadır, derece alanlara ödülleri verilmektedir. Bunu bir teşvik olarak düşünüyoruz.

Ayrıca, Genel Müdürlüğümüz tarafından yerel medyaya yönelik haber, fotoğraf, yayın ve buna benzer destekler web sitelerinden de ayrıca anında yerel medyaya aktarılmaktadır. Bu anlamda, son dönemde gerçekleştirilen en önemli faaliyetlerimizden birisi de TRT’nin yeni kanallarından, bildiğiniz gibi, “TRT 5” veya “TRT Anadolu” ismiyle maruf kanalımızda yerel gazetelerin sesini duyurabileceği bir platform kurduk. Bu TRT 5, Anadolu kanalında “Anadolu’nun Sesi” programıdır. Her gün saat 10.30’la 12.00 arasında, bir buçuk saat boyunca yerel gazetelerden yapılan değerlendirmeler tüm Türkiye’ye okunmaktadır ve yerel basından her gün 3 konukla o yörenin gündemi de tüm Türkiye’ye taşınmaktadır.

Ayrıca, Basın Kartı Yönetmeliği’nde yaptığımız değişiklikle -bu da önemlidir- 23 Ekim 2010 tarihinde Resmî Gazete’de yayımlanan Basın Kartı Yönetmelik değişikliğiyle mevzuatımız yenilenmiş, daha çağdaş kriterler hayata geçirilmiştir. Çeşitli nedenlerle sarı basın kartı iptal edilenler için bir defaya mahsus af çıkartılmıştır. Bununla birlikte, lise ve dengi bir okuldan mezun olamayıp ancak yıllarca bu mesleğe emek vermiş basın emekçilerine -ki toplam 3 bin civarındadır- bir defaya mahsus sarı basın kartı hakkı verilerek basın kartı almaları temin edilmiştir. Bundan en fazla yararlananlar -istatistik olarak görüyoruz- yerel medya kuruluşlarında çalışan basın emekçileri olmuştur.

Ayrıca yapılan değişiklikle yıllarca sürdürülen bir yasağa da son verilerek, gazetecilerin kılık kıyafetleri yüzünden basın kartı alması önündeki engeller de kaldırılmıştır.

Bir diğer konu, yerel gazetecilere yönelik yurdun çeşitli yerlerinde gerçekleştirilen inceleme ve ziyaretler programıdır. Bu projeyle, yerel gazetecilerimiz diğer illerimizdeki meslektaşlarıyla tanışma, kaynaşma fırsatı bulmakta, yurdumuzun değişik yörelerini yakından tanıma imkânına kavuşmaktadır. Bu çerçevede geçen -ben de uğurlama törenine katılmıştım- İzmir, Muğla ve Manisa’dan 55 gazeteci Konya ve Şanlıurfa illerini ziyaret ederek buradaki meslektaşlarıyla interaktif bir ortamda bilgi, görgü ve mesleki tecrübelerini paylaşmışlardır.

Başta yerel medya temsilcilerinin, bugüne kadar tüm basın mensupları ama özelde ilgili yerel medya gazetecilerimizin bizden talepleri vardı; o da yurt dışına çıkışlarda pasaportlarıyla vize alma konusunda sıkıntılar yaşıyorlardı ve habercilik konusunda bu sıkıntılarını bize iletmişlerdi. Biz bunları dikkate aldık ve hizmet pasaportu veya halk arasında ve medya kesiminde daha çok bilinen “gri pasaport” konusunda hem Basın-Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğü hem de İçişleri Bakanlığıyla yapılan çalışmaların sonunda artık önemli bir noktada kazanım içerisine girdik. Bildiğiniz gibi, 5682 sayılı Pasaport Kanunu’nun 14’üncü maddesinin (b) bendinde, hizmet damgalı pasaportların “Bu Kanun gereğince kendilerine diplomatik veya hususi damgalı pasaport verilmesi mümkün olmayan kimselere, Hükümetçe, hususi idarelerce veya belediyelerce resmi vazife ile dış memleketlere gönderildiklerinde veya dış memleketlerde görev aldıklarında verileceği…” hükmü yer almaktadır. Yine, 14’üncü maddenin (c) bendinde bu pasaportların talep edenin mensup olduğu makamın yetkili amirinin başvurusu üzerine İçişleri Bakanlığınca verileceği ve altı aydan az olmamak kaydıyla pasaport sahibinin görevinin müddetine göre İçişleri Bakanlığınca tespit edilecek süre için geçerli olmak üzere tanzim edileceği hükme bağlanmıştır. Biz Hükûmet olarak, Bakanlık olarak bu yetkimizi kullandık ve basın kartı sahibi medya mensuplarımıza yerel-yaygın ayrımı gözetmeksizin bu imkânı tanıdık. Şu anda 500’den fazla medya mensubu hizmet pasaportu almış durumdadır, talepler gelmekte ve değerlendirmeler devam etmektedir.

Geçtiğimiz ay içerisinde Türkiye Büyük Millet Meclisimizde, sizlerin de büyük destekleriyle ve uzlaşmasıyla çıkardığımız yeni RTÜK Yasası da radyo ve televizyon alanlarında yerelde hizmet veren medya kuruluşlarımıza ciddi avantajlar sağlayacak yenilikler içermektedir. Reklam gelirlerindeki RTÜK payını yüzde 5’ten yüzde 3’e düşürdük. Zorunlu millî eğitim payı katkısı da biliyorsunuz bu yılın başında kaldırılmıştır. Eskiden yüzde 5 reklam payından, yüzde 5 de eğitime katkı payından yüzde 10’luk bir yük medyanın üzerine biniyordu. Bu, yüzde 10’dan şu anda yüzde 3’e düşmüş durumdadır.

Ayrıca, yeni yasada reklam girişi serbest bırakılmakta ve ürün yerleştirme mümkün hâle gelmektedir. Lisans süresi beş yıldan on yıla çıkarılmıştır. Yasal boşluk nedeniyle yapılamayan siyasi reklamlar yerel yayıncılar için iyi ve kanuni bir gelir kaynağı olacaktır. Medya sahipliği konusunda da değişiklikler yapılmıştır. Şimdi, önümüzdeki süreçte, kanun Resmî Gazete’de yayınlandığı için, frekans ihalesinde yerel medya sahiplerini büyük sermaye karşısında dezavantajlı duruma düşürmemek için mevcut kanunun yürürlüğe girmesinden önce bir yıldan beri radyo ve televizyon yayıncılığı yapanlar için ayrıca bir avantaj da getirilmiştir.

Sayın Erçelebi yüz otuz yedi yerel televizyonun kapandığından bahsediyor, şüphesiz doğruluk payı vardır. Bizim elimizdeki veriler bunu göstermiyor, en azından bu kadar miktarı göstermiyor ama yerel radyo ve televizyonlar ticari kuruluşlardır, yani hayır kuruluşları değildir. Dolayısıyla kâr edemediklerini görünce veya maddi imkânsızlıklar sebebiyle bu konuda artık işlerini, fonksiyonlarını yürütememek durumunda kalmışlarsa kendi verecekleri karar elbette saygıya değerdir. Ancak şimdi, yeni televizyon kurmak veya açmak için talepte bulunan ve yeni kanunun çıkmasını bekleyen onlarca müracaat vardır. Demek ki kapanmış olanların yerine kurulacak daha onlarca yeni yerel, bölgesel ve ulusal televizyon talepleri bulunmaktadır.

Ben, tekrar, Sayın Erçelebi arkadaşıma bu konuyu gündeme getirdiği için ve verdiği bilgiler dolayısıyla, sizlere de ilginiz sebebiyle teşekkür ediyorum. Sayın Başkan sizleri de saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Bakanım, horoz ötecek mi?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Devamla) – Denizli’nin horozu her zaman ötüyor, şehrin simgesi. Yerel gazeteyi bilmem. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Arınç.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman ve 22 milletvekilinin, cinsiyet ayrımcılığı ve kadın cinayetlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1074)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Son yıllarda ülkemizde kadın cinayetleri çok artmıştır. AKP iktidarının 2003-2010 yılları arasındaki yedi yıllık sürecinde kadına yönelik Aile İçi Şiddet nedeniyle öldürülen kadın oranı %1400 artmıştır. Aynı zaman diliminde Türkiye'de hiçbir şeyin oranı kadın cinayetleri kadar artmamıştır. Aynı zaman diliminde teröre bile bu kadar çok kurban vermedik. Son altı aylık süreçte ise her gün 1-2 kadın Aile İçi Şiddet nedeniyle katledilmektedir.

Devletin, hükümetlerin Anayasal birinci görevi kadın yurttaşlarının da "yaşama hakkını" korumaktır. Gelinen nokta itibarıyla ne yazık ki ülkemizde devlet kadın yurttaşların da birincil insan hakkı olan yaşam hakkını koruyamamaktadır.

Son aylardaki cinayetlerin ortak özelliği eşinden boşanan veya partnerini terk eden kadınların eski kocaları veya ayrıldıkları partnerleri tarafından öldürülmeleridir. Erkekler eşlerinin kendilerinden ayrılmalarını, boşanmalarını kabul etmemekte, ayrılmaması için kadınları tehdit etmekte, şiddet uygulamakta buna rağmen başarılı olamadıkları zaman kadını öldürerek cezalandırmaktadırlar. "Erkek boşayabilir, ama kadın boşanamaz" anlayışının, bu bakış açısının toplumda yerleşmesi çok tehlikelidir.

Bu anlayışla işlenen cinayetler toplumdaki tüm kadınlar için bir gözdağı, bir tehdit unsuru olarak kullanılmaya başlanmıştır. Ayrıca tehdit altındaki kadınlar eski eşlerinden gelen bu tehditleri ilgili kamu kurumlarına iletmelerine rağmen, gerekli önlemler alınmamış, ihmalkârlık ve görev ihmali neticesinde koruma altına alınmayan kadınlar öldürülmüştür.

Ne yazık ki yasal ve idari düzenlemelerimizde tehdit, risk altındaki kadınlara gerekli korumanın sağlanmamasının bir yaptırımı yoktur. Cezasız kalan bu ihmalkârlık kadınların daha çok sayıda katledilmelerine yol açmaktadır.

Tüm OECD ve AB ülkeleri arasında kadına yönelik şiddet oranlarının en yüksek olduğu ülke Türkiye'dir. Türk kadını son 9 yıl içerisinde çok ciddi bir gerileme sürecine girmiştir. Giderek artan bir cinsiyet ayrımcılığı yaşanmaktadır. Tüm ulusal ve uluslararası veriler, raporlar bu gerçeği belgelemektedir. BM Kalkınma Programının "Kadın Güçlenme İndeksi" 2009 raporuna göre Türkiye 109 ülke arasında sondan 8. sıradadır. Ve son 9 yılda 37 sıra gerilemiştir. Dünya Ekonomik Forumu'nun 2010 Cinsiyet Uçurumu Raporuna göre Türkiye 134 ülke arasında sondan yine 8. sıradadır. Ve AKP iktidarında devamlı bir gerileme göstermiştir.

4 milyon kadınımızın okumaz-yazmaz durumda olduğu, kadınların %41'inin ilkokul diplomasının bile bulunmadığı ülkemizde kadın istihdam oranı da %22 olup, Cumhuriyet tarihinin en kötü rakamına ulaşmıştır. Bu oranla Dünya Ekonomik Forumunun 2010 raporunda sondan 3. sıradayız. 5,5 milyon çocuk gelinin mevcut olduğu ve 2 milyon kadınımızın başlık parası karşılığı evlendirildiği ülkemizde yaşam hakkı başta olmak üzere her alanda kadın hakkı ihlalleri yaşanmakta, cinsiyet eşitsizliği artmakta ve kadınlarımız güçsüz bırakılarak geriye götürülmektedirler. Son 8-9 yıllık dönemde Türkiye'de iktidarın yarattığı atmosfer, kadına yönelik bakış açısının değiştirilmesi, kadını ikincilleştiren, baskılayan anlayış Türk kadınını Cumhuriyet ile elde ettiği kazanımları yitirme noktasına süratle götürmektedir.

Ülkemizde giderek artan yoksulluk ve işsizlik olgusu önce kadınları vurmakta, kadına yönelik şiddeti arttırmaktadır. Yapılan araştırmalar kadının eğitimsizliği ve yoksulluğunun kendisine yönelik şiddeti katlayarak arttırdığını göstermektedir. Kadın güçsüz kaldıkça daha çok şiddete maruz kalmakta, daha ağır cinsiyet ayrımcılığı yaşamaktadır.

Kadını güçsüz bırakılan bir ülkenin güçsüz kalması da kaçınılmazdır. Türkiye kadına yönelik şiddetin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin artmasıyla çağdaş dünyadan da hızla uzaklaşmaktadır. Ünlü düşünür Stuart Miller'in "bir toplumun uygarlık seviyesini anlamak için kadınlarının durumlarına bakmanız yeterlidir" sözünü ülkemiz için değerlendirdiğimizde durumun vahameti daha iyi anlaşılacaktır.

Toplumsal değişimlerin kadınlar üzerinden yürütüldüğü bir bilimsel gerçekliktir. Ülkemizde kadınlar üzerinden yürütülen bir sosyolojik değişim, dönüşüm süreci yaşanmaktadır. Cumhuriyet devrimleriyle erkeklerle eşit bireyler haline gelen kadınlarımız yasal ve anayasal eşitliğe rağmen son yıllarda oluşturulan zihinsel değişimle tekrar ikincilleştirilerek erkeğin malı, kölesi pozisyonuna getirilerek yasal haklarından bile yararlanamaz durumu getirilmiştir. Anayasa ve yasalarımızda yer alan eşitlik olgusu ne yazık yaşama geçirilememekte, çağdaş demokrasilerin hedefi olan sonuç eşitliği sağlanamamaktadır.

Ülkemizdeki yargıçların %40'a yakının kadın olmasına rağmen son Danıştay ve Yargıtay seçimlerinde seçilen 211 hâkimin sadece altısı kadındır. Bu netice ülkemizdeki cinsiyet ayrımcılığının ulaştığı vahim durumun en yeni ve en somut belgesidir.

Tüm bu gerekçelerle ülkemizdeki olumsuz zihniyet değişiminin, kadınların geriye götürülüşünün, cinsiyet ayrımcılığındaki ve kadın cinayetlerindeki korkunç artışın nedenlerinin araştırılıp, gereken önlemlerin alınması amacıyla Anayasa'nın 98'inci İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

 1) Canan Arıtman                           (İzmir)

 2) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

 3) Malik Ecder Özdemir                 (Sivas)

 4) Osman Kaptan                            (Antalya)

 5) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

 6) Yaşar Ağyüz                              (Gaziantep)

 7) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

 8) Şevket Köse                               (Adıyaman)

 9) Fevzi Topuz                               (Muğla)

10) Derviş Günday                          (Çorum)

11) Rahmi Güner                             (Ordu)

12) Haluk Koç                                 (Samsun)

13) Rasim Çakır                              (Edirne)

14) Ahmet Küçük                            (Çanakkale)

15) Harun Öztürk                            (İzmir)

16) Hüseyin Pazarcı                        (Balıkesir)

17) Algan Hacaloğlu                       (İstanbul)

18) Kamer Genç                              (Tunceli)

19) Abdurrezzak Erten                    (İzmir)

20) Ali Topuz                                  (İstanbul)

21) Mehmet Ali Özpolat                  (İstanbul)

22) Ali Rıza Ertemür                       (Denizli)

23) Mevlüt Coşkuner                      (Isparta)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy ve 22 milletvekilinin, Kahramanmaraş’taki göçük olayının nedenlerinin araştırılarak iş kazalarının önlenmesine yönelik alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1075)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kahramanmaraş İli Afşin-Elbistan Termik Santralinde meydana gelen göçükle ilgili olarak; kazanın sebeplerinin ve sorumlularının tespiti ile ülkemizde sık yaşanan bu tür kazaların önlenmesi, can ve büyük orandaki mal kayıplarının önüne geçilerek ülke ekonomisine verdiği zararların önlenebilmesi amacıyla Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 98 inci ve İç Tüzüğün 104 üncü Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Akif Paksoy                  (Kahramanmaraş)

2) Osman Durmuş                           (Kırıkkale)

3) Metin Çobanoğlu                        (Kırşehir)

4) Oktay Vural                                                (İzmir)    

5) Ertuğrul Kumcuoğlu                   (Aydın)

6) Kürşat Atılgan                             (Adana)

7) Ahmet Bukan                              (Çankırı)

8) Ahmet Duran Bulut                     (Balıkesir)

9) Hasan Özdemir                           (Gaziantep)

10)Mehmet Günal                           (Antalya)

11) Akif Akkuş                               (Mersin)

12) Hamza Hamit Homriş               (Bursa)

13) Erkan Akçay                             (Manisa)

14) Ahmet Orhan                            (Manisa)

15) Yusuf Ziya İrbeç                       (Antalya)

16) Mustafa Enöz                            (Manisa)

17) Mustafa Kemal Cengiz              (Çanakkale)

18) Muharrem Varlı                        (Adana)

19) Süleyman Nevzat Korkmaz       (Isparta)

20) Hasan Çalış                               (Karaman)

21) Reşat Doğru                              (Tokat)

22) Şenol Bal                                   (İzmir)

23) Durmuş Ali Torlak                    (İstanbul)

Gerekçe:

Kahramanmaraş'ın Afşin-Elbistan (B) Termik Santrali'ne, özel sektör tarafından açık işletme madenciliği yöntemiyle kömür sağlanan Çöllolar Sahasında, 6 Şubat 2011 tarihinde batı sabit şevinde yaklaşık 20-25 milyon m3 lük heyelan meydana gelmiş ve 1 işçi toprak altında kalarak hayatını kaybetmiştir.

Aynı ocakta 10 Şubat 2011 tarihinde, yayılımı, miktarı ve kayıplar açısından birincisinden çok büyük olan üretim basamaklarını da içine alan yaklaşık 50 milyon m3 olduğu belirtilen ikinci bir heyelan meydana gelmiştir. Bu elim kazada biri maden mühendisi, biri jeoloji mühendisi, 8'i işçi olmak üzere 10 vatandaşımız göçük altında kalmıştır.

Basamakların toplam derinliği yaklaşık 150 mt olan üretim alanında meydana gelen göçüğün, yayıldığı alanın yaklaşık 1.5 km2, yüksekliğinin ise takriben 35-40 metre arasında olduğu ve yaklaşık 50-60 milyon m3 malzemenin açık ocak sahasını doldurduğu değerlendirilmektedir.

Sahada halen kayma riski bulunduğu için, kayıpların aranması helikopter vasıtasıyla yapılmıştır. Bir işçinin yeri tespit edilerek cenazesi üstten alınmış olup, halen toprak altında dokuz kişi bulunmaktadır. Kayıpların üzerlerinde bulunması muhtemel telefon cihazlarının sinyaller ile yerlerinin tespiti için yapılan çalışmalarda herhangi bir olumlu geri dönüş olmamıştır. MTA ekiplerince jeofizik/sismik yöntemler kullanılarak yer tespiti olasılığı belirtilmiş olmasına karşın, bu metotla da bir sonuç alınacağı ümit edilmemektedir.

Bu çalışmaların sonuç vermemesi halinde, toprak altında kalanların cenazelerini arama çalışmaları için malzemenin kaldırılması zorunlu olacak bu yöntem de riski yanında uzun bir süreye ihtiyaç gösterecektir. Bu sürenin geriye dönük heyelan hesaplamaları sonucuna bağlı olarak en az 2 yılı bulacağı tahmin edilmektedir.

Madencilik sektörü, doğası gereği özellik arz eden, bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetimi gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Madencilik faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında, pek çok çalışan yaşamını kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Bu bağlamda ülkemizde son yıllardaki kaza istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe iş kazalarının belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir.

Bu kazalar incelendiğinde; teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim sorunları vb. pek çok neden göze çarpmaktadır. Öncelikle sahanın işletmeye açılmadan önce rezerv belirleme çalışmaları doğru yapılmalı, havza sınırları net olarak belirlenmeli ve işletme projeleri bu bilgiler doğrultusunda yapılmalıdır. Ayrıca kömür ocaklarını ve santralin çalışmalarını koordine edecek idari ve teknik yapı havzanın büyüklüğüne uygun olmalı, deneyimli mühendis ve teknik elaman ihtiyacı kesinlikle karşılanmalıdır.

Söz konusu kazanın doğal bir afet olmaktan öte proje ve bilimsel gereklerin yerine getirilmemesinden, birtakım ticari kaygılar dolayısıyla gerekli önlem ve tedbirlerin zamanında alınmamasından, sonuç itibariyle ihmalden kaynaklandığı düşünülmektedir.

3.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, farklı dillere yönelik baskı iddialarının araştırılarak dillerin korunması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1076)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

21 Şubat günü 2000 yılından itibaren Birleşmiş Milletler tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla "Uluslararası Anadili Günü" ilan edilmiştir. Birleşmiş Milletlerin hazırladığı rapora göre dünyada konuşulan 6.000 dilden 2.500'ü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır. Aynı rapora göre 30 civarında dilin konuşulduğu Türkiye'de, 15 dilin yok olmanın eşiğine geldiği, 3 dilin ise kaybolduğu belirtilmektedir. Türkiye'de konuşulan dillerin korunması ve gelişmelerinin sağlanması sahip olduğumuz kültürel zenginliğimizin devamı için oldukça önemlidir. Bu bakımdan tekçi zihniyetin uygulamakta olduğu baskı ve politikaların, Türkiye'nin kültürel zenginliğinin ana unsuru olan diller üzerindeki olumsuz etkilerinin incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ve talep ederiz.

 

1) Mehmet Nezir Karabaş               (Bitlis)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                         (Muş)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

Dil, insanlar arasındaki anlaşmayı sağlayan, duygu, düşünce ve dileklerimizi anlatmaya yarayan, kısacası insanın kendisi dışındaki dünyaya açılmasının aracıdır. Dil, insanlar için iletişim kurma aracı olmanın ötesinde, düşünmesi, çıkarımlar yapması, kavramlar ve önermeler arasında bağlantılar kurması, yaratıcı düşünceler üretmesi, soyut kavramları özümsemesi ve yazı aracılığı ile edindiği kazanımlarını geleceğe aktarmasının yegâne yoludur.

21 Şubat günü 2000 yılından itibaren UNESCO tarafından çok dilliliği ve kültürlülüğü desteklemek, dilleri korumak ve gelişmelerine katkı sağlamak amacıyla "Uluslararası Anadili Günü" ilan edilmiştir. Anadili Günü olarak 21 Şubat tarihinin belirlenmesi, Bangladeş halkının anadilleri için verdiği mücadeleye dayanmaktadır. 21 Şubat 1952 yılında Bangladeş Dil Eylemleri Komitesi'nin çağrısına uyan Dakka Üniversitesi gençliğinin yaptığı eylemler insanlığın bilincine kazınmış ve bu mücadeleyi anmak için 21 Şubat Dünya Anadili Günü olarak kabul edilmiştir.

Anadili; çocuğun, başta annesi olmak üzere, ailesi ve soyca bağlı olduğu yakın çevresinden öğrendiği, bilinçaltına inen ve insanın toplumla arasındaki ilişkilerde en güçlü bağı oluşturan dildir. Böylece kişi kendi kültürüne ait ilk birikimlerini elde etmekte ve kendisini tanımlayacağı kimlik oluşmaya başlamaktadır. Çocukların nesneleri ve olayları, ilk adlandırmaları, tanımaları ve algılamaları anadilinde oluşmaktadır. Anadili çocuğun, algılama, muhakeme etme, problem çözme gibi zihinsel süreçlerinin şekillenmesinde önemli roller üstlenmektedir. Çocuğun daha anne karnında iken, Annesinin sesine karşı duyarlılık kazandığı ve doğduğu günden itibaren ise annesinin sesini diğer seslerden ayırt ettiği yapılan araştırmalar sonucunda ortaya konmuştur. Dolaysıyla kişi ile anadili arasında yaşam boyu sürecek olan duygusal ilişkinin temelleri kişinin anne karnında yaşama tutunmaya başladığı ana kadar dayanmaktadır. Çocuğun henüz annesinin karnındayken anadiliyle başlayan ilişkisi okul çağına geldiğinde temel dil yeteneklerini kazanmasıyla devam etmektedir. Okula başladığında ise anadili dışında farklı bir dille eğitimin dayatılması, çocuğun gelişimine ket vurmakta, bocalamasına ve kendini önemsemeyip kendinden kaçmasına neden olmaktadır. Toronto Üniversitesi öğretim görevlisi Prof. Jim Cummins'e göre farklı kültürlerden gelen çocuklar baskın dilde eğitime başladığında çocukla ebeveyn arasındaki iletişim kesiliyor ve pedagojinin temel kuralı olan, çocuğun deneyimlerle kazandığı bilgiler üzerinden öğretim yürütülmesi ilkesi ihlal ediliyor. Çocuğa doğrudan ya da ima yoluyla "kendi kültürünü okul kapısının dışında bırakacaksın" dendiği için çocuk kendisini ret edilmiş olarak hissetmekte ve çocuğun öğrenme ortamına aktif katılımı engellenmiş olmaktadır.

Toplumsal varlık olan insanın kendi dışındaki dünya ile ilişki kurduğu ana kanalın kapatılması anlamına gelecek bu durumla karşılaşan insanların sayısı ne yazık ki milyonlarla ifade edilmektedir. İnsanın savrulduğu bu nokta uluslaşma süreci ile başlamış, ulus devlet yaratma anlayışıyla oluşturulan baskı, yasak ve kısıtlamalarla birçok insan anadilinden koparılmıştır. Yirminci yüzyılın ortalarından itibaren gerek küreselleşmenin etkisi gerekse toplumsal gerçeklikle uyuşmayan katı ulus-devlet yapılanmalarında yaşanan kırılmalar neticesinde anadili üzerindeki baskı ve yasaklarda ciddi esnemeler görülmektedir. Ulus-devlet modelinin en katı biçimde uygulandığı Fransa'da; yerel diller, anaokullarından üniversiteye kadar resmî ve özel okullarda okutulmaktadır.

Farklı dil ve kültür bileşenlerinden oluşan demokratik devletler, kültürel zenginliklerinin vazgeçilmezi olan farklılıkları koruyup kollamaları gerektiği konusunda hemfikirdirler. Farklılıkların korunmasının yolu da, o kültürün yaratıcılarının dillerini koruyup geliştirmek ve yaşamasını sağlamakla mümkündür. Türkiye'de kültürel zenginliğimizin parçaları olan 30 civarında dilin, 3'ü yok olmuş 15'i ise yok olmanın eşiğine gelmiştir. Bu itibarla kültürel zenginliğimizin besleyenleri olan farklı dillerin gelişmeleri ve yaşamaları için meclis araştırma komisyonu kurulması yerinde olacaktır.

4.- Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, sosyal yardım uygulamalarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1077)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye'de sosyal yardım uygulamaları iktidar partilerince siyasi istismar aracı hâline dönüştürülmüştür. Sosyal devletin görevi olan ve devlet bütçesinden yapılan bu yardımların hak sahiplerine ulaştırılması ve etkinliğinin arttırılması gerekmektedir. Bu itibarla Sosyal yardım uygulamalarının incelenmesi ve alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasamızın 98, TBMM İçtüzüğümüzün 104 ve 105. maddeleri gereğince Araştırma Komisyonu kurularak sorunun araştırılmasını arz ve talep ederiz.

1) Mehmet Nezir Karabaş               (Bitlis)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                         (Muş)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

1961 Anayasası ile birlikte "Cumhuriyetin Nitelikleri" başlığı altında temel bir unsur olarak girmiş olan "Sosyal Devlet" kavramı; 1982 Anayasası'nın 2. maddesinde aynen tekrar edilmiştir. Genel kabul görmüş tanıma göre Sosyal Devlet; klasik liberal demokrasinin ekonomik ve siyasal temellerini değiştirmeden sosyal güvenliğin sağlanması, işsizliğin önlenmesi, emeğiyle yaşayanların korunması ve yaşam düzeylerinin yükseltilmesi yoluyla sosyal eşitsizlikleri giderme işlevini yüklenen devlete denir. Sosyal devlet, bireylere yalnız klasik özgürlükleri sağlamakla yetinmeyip, aynı zamanda onların insanca yaşamaları için gerekli olan maddi ihtiyaçlarını karşılamayı da kendisine görev edinen devlettir. Bu bağlamda ana hedef olan refah toplumuna ulaşmak için sosyal güvenlik, sosyal hizmetler ve sosyal yardımda bulunmak, devletin vatandaşlarına tanıdığı bir lütuf değil, bizatihi onun asli görevidir.

Sosyal yardım kavramı, sosyal hizmet ve sosyal sigorta kavramları ile birlikte sosyal güvenlik sistemi içerisinde yer almaktadır. Sosyal yardım kavramı, kendi ellerinde olmayan nedenlerle asgari seviyede dahi geçinme imkânı bulamayan insanları; muhtaçlık araştırmalarına dayalı olarak en kısa sürede kendi kendilerine yeterli hale getirme amacını taşıyan karşılıksız parasal ve sosyal destek sağlamak için yapılan kamusal faaliyetler olarak tanımlanmaktadır.

Sosyal güvenlik sisteminin bir bütün olarak işletildiği Avrupa ülkelerinde, sosyal hizmetler ve sosyal yardımlar bireylerin en tabii vatandaşlık hakkı olarak kabul edilmektedir. Avrupa ülkelerinde sosyal yardımlar, sosyal güvenlik sistemi içersinde yer alan diğer güvenlik ödeneklerindeki haklarını tamamlamasına rağmen muhtaçlığı devam eden kişilere düzenli olarak bağlanan gelirler şeklinde kurgulanmıştır. Bu ülkelerde bütünlük arz eden sosyal güvenlik sistemleri bireylerin yaşamları süresince devamlılık göstermektedir. Bu nedenle de hem devlet hem de vatandaşlar açısından sosyal yardım programları son başvuru noktasıdır.

Türkiye'de sosyal güvenlik sisteminin işletilemediği çalışan nüfusun yarısının kayıt dışı olmasından ve İşsizlik Sigortası Fonunun amacı dışında kullanılmasından kolayca anlaşılmaktadır. Ülkemizde son yıllarda işsizliğe bağlı olarak yaşanan "yoksulluk" sorunu giderek büyümekte ve mevcut politikalar çözüm üretmede yetersiz kalmaktadır. Son yıllarda sosyal yardımlardan yararlanan kişi sayısında ve sosyal yardım harcamalarında görülmekte olan büyük artışlar bu durumun göstergesidir. DPT Uzmanı Sırma Demir Şeker tarafından yapılmış "Türkiye'de sosyal transferlerin yoksulluk üzerindeki etkileri" isimli çalışmaya göre, Türkiye'de en yoksul kesimin yüzde 30'u sosyal yardımlardan yararlanamıyor ve küçücük bir gelir kaybıyla yoksul olabilecek 6,3 milyon kişi var. Çalışmanın sonuç bölümünde, özellikle son yıllarda Türkiye'de yaygın bir transfer biçimi haline gelen ayni yardımların etkinliği düşük ve hedef kitlesinden fazlaca sapma olabilen bir yardım türü olduğu vurgulanmaktadır.

Türkiye'de sosyal yardım yapan kuruluşların çok parçalı olması ve yapılan yardımlarda etkinliği düşük ayni yardım miktarının yüksekliği geçmişten bu yana devam etmekle birlikte mevcut iktidar tarafından adeta kurumsallaştırılmıştır. Yoksul halk yığınlarını kontrol altında tutma ve terbiye etmenin bir aracı olarak da kullanılan sosyal yardımlar, mevcut iktidar döneminde siyasi istismar aracı haline dönüştürülmüştür. AKP Hükümetinin özellikle seçim dönemlerinde; kış ortasında elektriksiz köylere buzdolabı veya yaz sıcağında kömür dağıtarak sosyal yardımları oya tahvil etmek için kullandığına defalarca tanıklık ettik. Sosyal devletin görevi olan ve devlet bütçesinden yapılan bu yardımlar, yoksul yığınlara AKP iktidarının bir lütfu gibi sunulmaktadır.

Bu itibarla, yukarıda belirtilen hususlar doğrultusunda ülkemizde iktidar partilerince siyasallaştırılan sosyal yardım uygulamalarının araştırılması yerinde olacaktır.

BAŞKAN -  Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayır ayrı okutup oylarınıza sunacağım.

B) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansına katılmak üzere Belçika'ya gitmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1437)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mehmet Ali Şahin'in, Brüksel'de düzenlenecek olan Avrupa Birliği Parlamento Başkanları Konferansı'na katılmak üzere Belçika'ya gitmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun'un 9. Maddesi uyarınca Genel Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi        

                                                                                                                  Başkanı

BAŞKAN -  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer tezkereyi okutuyorum:

2.- OECD tarafından İsviçre Parlamentosunun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm şehrinde düzenlenecek olan "3’üncü OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin davete icabet etmesine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1438)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

OECD tarafından İsviçre Parlamentosu'nun ev sahipliğinde 27-29 Nisan 2011 tarihleri arasında İsveç'in Stockholm Şehrinde düzenlenecek olan "3. OECD Parlamento Bütçe Yetkilileri Toplantısı"na TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu Üyelerinden oluşan bir parlamento heyeti davet edilmektedir.

Söz konusu davete icabet edilmesi hususu "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Dış İlişkileri'nin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 9 uncu maddesi" uyarınca Gene Kurul'un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi        

                                                                                                                  Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve daha sonra oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- “Ülkemizdeki orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi” amacıyla verilmiş olan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba günkü 78’inci Birleşiminde okunmasına ve ön görüşmelerinin de aynı birleşimde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 16.03.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini, İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                         Mersin Milletvekili

                                                                                                    MHP Grup Başkanvekili

Öneri:

15 Mart 2011 tarih ve 62294 sayı ile verilen “Ülkemizdeki Orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfi uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla” verdiğimiz Meclis Araştırma önergemizin 16 Mart 2011 Çarşamba günü Genel Kurulda okunarak görüşmelerinin Genel Kurulun 16 Mart 2011 Çarşamba günü (bugün) 78. Birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde Kırşehir Milletvekili Metin Çobanoğlu.

Buyurunuz Sayın Çobanoğlu. (MHP sıralarından alkışlar)

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orman alanlarında madencilik faaliyetleri neticesinde açılan çukurların doldurulmasıyla ilgili Orman Kanunu ve Maden Kanunu’nda yapılan bir değişiklikle bu alanların belediyelere devriyle ilgili verdiğimiz araştırma önergesiyle ilgili Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sözlerimin başında, 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nü de kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu soruşturma önergesiyle ilgili, özellikle İstanbul Kemerburgaz’da veya İstanbul’un çeşitli orman alanlarında madencilik faaliyetleri neticesinde açılmış devasa çukurların doldurulmasıyla ilgili son çıkarılan Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde yapılan bir değişiklikle İstanbul Büyükşehir Belediyesine devri öngörülmüştü. Yani bu yapılan değişiklikle İstanbul’da Büyükşehir Belediyesine, diğer illerde de il ve ilçe belediyelerine devri öngörülüyor.

Değerli milletvekilleri, 1996 yılından itibaren İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü bu maden çukurlarıyla ilgili her yıl ihaleler yapmakta ve Orman Genel Müdürlüğü bu anlamda çok ciddi paralar kazanmakta idi ama 2007 yılından itibaren bu ihaleler durdurulmuş, 2011 yılına kadar bu ihaleler yapılamamış, daha sonra da işte burada çıkarılan Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde yapılan değişiklikle bu alanların belediyelere devri öngörülmüştü.

Değerli milletvekilleri, tabii ki biraz önce Meclisin açılışında Grup Başkan Vekilimiz Mehmet Şandır Bey bu -konuyla ilgili- konuyu gündeme getirdiğinde Sayın Bakanın da bu konudaki sözlerini dikkatle dinledim; sanki burada ormancılık faaliyetlerinin dışında bir olay söz konusu oluyor, bunun belediye tarafından daha iyi denetlenmesi gerektiği kanaatiyle bu değişikliklerin yapıldığını ve bu değişikliklerin, bu kanunun çıkmasına da yüce Meclisin karar verdiğini söyleyerek sorumluluğu bir anlamda hepimizin üzerine atmış bulunuyor. Burada takriben senelik 100 milyon dolarlık bir ranttan bahsediyoruz. Bu rant kontrolsüz bir şekilde de bugüne kadar özellikle 2007’den itibaren kullanılmış. İstanbul’da yağışlar nedeniyle meydana gelen sellerin de en önemli nedeni: Kural tanımaz bir şekilde derelerin doldurulması, düz ovaların tepecikler hâline gelmesinden kaynaklanan doğal dengenin bozulmasından bu afetlerle de karşı karşıya kalıyoruz. Fakat buradaki konu, ormancılık faaliyetleri nedeniyle devasa çukurlar açılmış, Orman Genel Müdürlüğü her yıl yaptığı bu ihalelerle bu çukurları hafriyat döküm alanları olarak tespit ederek ciddi olarak da gelir elde etmişti. Bu konuyla ilgili olarak Sayın Bakan 2007’den itibaren, göreve geldiği günden itibaren bu ihalelerin durdurulması noktasında bir gayret sarf etmiş, sonra kanunda bir değişiklik yapılarak da bu alanların Büyükşehir belediyesine devredilebileceği hükmü getirilmiştir.

Tabii bu değişiklikler yapılmadan önce de, özellikle bu toprak döküm alanlarıyla ilgili İstanbul 2. İdare Mahkemesinin de verdiği bir karar var. İstanbul 2. İdare Mahkemesi kararında aynen şunu diyor: “Ormanlık alanda yürütülecek rehabilitasyon çalışmalarının, Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği kapsamında hafriyat döküm işi olarak değerlendirilemeyeceği; ormanlık alanın özel alan olması ve buralarda özel kanun olan Orman Kanunu ile korunması karşılığında orman alanlarında hafriyat döküm, dolum yapılması, vesaire faaliyetlerin Orman Kanunu ile ilgili mevzuat uyarınca düzenlenmesi gerektiği; maden ocaklarının rehabilitasyon çalışmalarının sürdürülebilir ormancılığın mutlak gereği olduğu, maden ocaklarının rehabilitasyon çalışmalarının hafriyat döküm işi olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı kesin hükme bağlanmıştır.” Değerli arkadaşlarım, bu, İstanbul 2. İdare Mahkemesinin verdiği bir karar. Ama bundan sonra kanunda ve yönetmelikte bazı değişiklikler yapılarak bu alanların büyükşehir belediyesine devri öngörülmüştür. Ama bu değişiklikler yapılırken de çok ilginç gelişmeler ortaya çıkmış. Sayın Bakanın memleketinden Türker Eroğlu isimli bir kişi Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğü görevine açıktan atamayla getirilerek, daha sonra da İstanbul Belediyesinde Toprak Döküm ve Hafriyat Şube Müdürlüğünün başına getirilmiştir. Yani şunu anlamakta zorlanıyorum: Sayın Bakan, Bakan olduğu günden itibaren bu toprak döküm işiyle ilgili hiçbir ihalenin yapılmasına müsaade etmemiş, Orman Genel Müdürlüğünün bu süre zarfında çok ciddi zarara uğramasına neden olmuş; yine, bu zararı tespit eden İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü bürokratları bir rapor hazırlıyorlar. Bu raporu hazırlayan bütün bürokratlar da maalesef yerlerinden sürgüne gönderilmiş, başlarına birçok sıkıntı gelmiş ama akabinde, Sayın Bakanın memleketinden Türker Eroğlu isimli, soy ismi de Sayın Bakanın soy ismiyle aynı olan bir şahıs, önce Çevre ve Orman Bakanlığı Özel Kalem Müdürlüğüne açıktan atanıyor, daha sonra da İstanbul Büyükşehir Belediyesi toprak döküm, hafriyat işlerinin başına getiriliyor şube müdürü olarak.

Değerli arkadaşlarım, tabii ki bu konuda Sayın Bakan bu döküm işiyle bu kadar ilgili olduktan ve akabinde kendi bürokratlarını, soy ismi kendiyle aynı olan bir şahsı da bu işin başına geldikten sonra hepimizin kafasında birtakım soru işaretleri oluşuyor.

Yine, Sayın Bakan, burada konuşurken “Bu işlerin belediyeye devredilmesi gerekir. İşte, belediye mücavir alanları içerisinde çok farklı kurumların bu işlerle uğraşmaması lazım.” dedi ama kendisi bu devri yaparken bakıyorsunuz, 2010 yılı içerisinde TOKİ tam 170 milyon Türk liralık kendi alanlarında yani kendilerine ait bir alanda ihaleyi yapıyor ve çok ciddi de para kazanıyor ama iş Orman Genel Müdürlüğüne gelince veya Orman Bakanlığına gelince bu alanları vermek için özel bir gayret sarf ediliyor.

Değerli arkadaşlarım, bu konuda ciddi olarak endişelerimiz var. Bakın, bir tek burada değil, İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü hudutları içerisinde birçok maden çukurlarının doldurulması konusunda bazı mahkemelerde de şu anda görülen davalar var, birçok bürokratın çocuklarının ismi geçiyor, bu konuda hepimiz duyarlı olmamız lazım.

Biraz önce -benim de meslektaşım- bu konular görüşülürken Orman Bakanlığında da üst düzey bürokratlık yapmış olan Sayın Nuri Uslu Bey de bir konuşma yaparak dedi ki: “Bu döküm alanlarından alınan hafriyat paraları madencilere gidiyordu, biz, bu kanunu çıkararak şimdi bunun devlete gitmesini sağladık.” Bunu da düzeltmek istiyorum: Bundan önceki yapılan ihalelerden alınan paralar –hepsi- Orman Genel Müdürlüğünün kasasına giriyordu, döner sermayesine giriyordu, çeşitli ihtiyaçlar noktasında harcanıyordu ama şu anda da bu yapılan ihaleler yapılmamakta, birtakım bedelleri karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesine bu alanlar devredilmiştir.

Şunu da özellikle de vurgulamak istiyorum: Daha önce yapılan ihalelerde Orman Genel Müdürlüğünün ne kadara ihale ettiğinin, bundan sonra, İstanbul Büyükşehir Belediyesine devredildikten sonra ne kadar para aldıklarının da özellikle de takip edilmesi gerektiğini buradan da vurgulamak istiyorum.

Bizim bu işin sonuna kadar takipçisi olacağımızı buradan ifade etmek istiyorum. Burada çok ciddi bir rant var. Bu rant noktasında da çok ciddi bir gayret sarf ediliyor. Ama bu pis kokular nereden geliyor? Israrlı bir şekilde Sayın Bakanın bu konunun üzerine gitmesinden… İhalelerle ilgili, bu ihaleleri ba-şarıyla yapan İstanbul Orman Bölge Müdürünün başına gelmeyen kalmadı. Ki, bu arkadaşımız da siyaseten Adalet ve Kalkınma Partisinden milletvekili aday adayı olmuş bir arkadaşımız, benim de meslektaşım. Ama üzülerek söylüyorum, o, bu konuda ısrarlı olduğu için o görevinden alındı, başka yerlere tayin edildi. Bu konuda tutanak tutan, zararı tespit eden bütün bürokratlar başka yerlere tayin edildi. Gelinen nokta, şu an itibarıyla Orman Genel Müdürlüğü çok ciddi zarara uğratılmıştır, 2007-2011 tarihleri arasında bu ihaleler yapılamamıştır. Bu kanundan sonra devir söz konusudur ama devrin nihayetinde de alınan paraları ihaleyle verildiği dönemdeki paralarla kıyaslamanızı, özellikle iktidar partisi mensubu milletvekillerimizden de takip etmelerini rica ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

METİN ÇOBANOĞLU (Devamla) – Teşekkür ediyorum.

Yine Sayın Bakan burada konuşurken bu konuyla ilgili bir bildiri yayın-layan sivil toplum örgütleriyle ilgili olarak hakikaten Sayın Bakanın kişiliğine de hiç yakıştıramadığım bir şekilde o sivil toplum örgütlerinden hesap soracağını söyledi. Peki, bu sivil toplum örgütlerinin kuruluş gayesi ne? Bunlar kendi kurumlarıyla ilgili, kendilerini ilgilendiren konularda Sayın Bakana veya kamu-oyuna meslekleriyle ilgili konularda açıklama yapamayacaklar da ne yapacaklar? Bu anlayışla gidersek bütün sivil toplum örgütleri tek ses hâlinde olur, herkes farklı bir ses söylemekten imtina eder. Ama o zaman geleceğimiz nokta, doğruda buluşamayız. İşte geçtiğimiz yıllarda Antalya Bölge Müdürlüğünde yaşanan yangında 17 bin hektarlık alan yanıyor ama Orman Genel Müdürlüğü “5 bin hektar yandı.” diyor. Daha sonra Orman Mühendisleri Odasının yaptığı çalışmalarla 17 bin hektar olduğu ortaya çıkıyor.

İşte, Sayın Bakanı da bu anlamda uyarmak istiyorum: Sivil toplum örgütlerine değer verelim, bizden farklı şeyler de olsa, bizim düşüncemizin dışında da olsalar onların söylediklerine kulak verelim. “Onlara hesap sorarız.” diye tehdit etmesini de burada yadırgadığımı söylüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çobanoğlu.

Aleyhinde, İstanbul Milletvekili Ufuk Uras.

Buyurunuz Sayın Uras.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, usulen aleyhte söz aldık ama içerik itibarıyla kamusal çıkarın her zaman ön planda olması gereken bir konuyla karşı karşıyayız. Siyaset bir kamusal faaliyet. Bireysel çıkarla kamusal çıkar çeliştiği zaman tabii ki kamusal çıkar öncelikli konu olmalı.

Bugün yerimden söz alırken, nasıl uluslararası eksende Halepçe katliamını kınarken, bunun bizler açısından ders olması gerektiğini söylerken yani aslında bir küresel kamu etiği açısından bakarken, keza 16 Mart 1978’de sevgili arkadaşlarımız bombalanıp, katledilip 7 arkadaşımızı kaybettiğimizde, 40’a yakın arkadaşımızın yaralandığında ve o zamanın kontrgerillası, zaman aşımına uğraması nedeniyle bir türlü yargı önüne çıkmadığı için nasıl patinaj yapıyorsak, kent etiği gibi alanlarda da esas problem, aslında siyasi demokrasinin yerellerden her alana değin işlememesiyle ilgili bir meseledir. Bir kentin geleceğini doğrudan yaşayan yurttaşlar belirlediğinde, söz, yetki ve karar yurttaşın olduğunda, aslında rant merkezli değil, insan merkezli bir kent tasarımı ele alındığında, önceliği olduğunda bu ve benzeri konularda pusulamız da büyük ölçüde ortaya çıkar.

Masallarla yalnız çocuklar kandırılmaz. Masallarla, aslında, biz, insanlarımızı kandırıyoruz. Yani orman alanlarıyla ilgili herhangi bir vekilimize soru sorsak tabii ki yüzde 10 küsurluk bir alanın çoğaltılmasını ister, kimse orman alanları daralsın demez. Ama siz örneğin İstanbul’da üçüncü köprü inşaatını yaptığınız anda, altına imza attığınız anda İstanbul’un nefes alanlarının kendisini büyük ölçüde tahrip ettiğiniz, ranta açtığınız ortaya çıkmış oluyor. Ama, bu, zaten -bugün yarım kalan sözümde de ifade ettiğim gibi- bütün dünya Japonya’daki patlamayla ilgilenirken, oradaki serpintinin bir ay içerisinde Avrupa’ya geleceği beklenirken, bizim ele aldığımız konulara baktığımızda tuhaf bir günlük siyasetin peşine takılma hâli var. Japonya’daki deprem, hayat felsefemizle ilgili bütün paradigmaları altüst etmiştir. Çernobil kazasında bile bir buçuk ay önce Sovyet uzmanlarının Çernobil Nükleer Santrali’nin ne kadar güvenli olduğuna ait rapor verdiğini bilmem hatırlar mısınız? Şimdi, Japonya gibi ileri bir teknolojide bile gerçekler halktan saklanır ve oradaki bu büyük nükleer felaket önlenemezken acaba bu dünyada Japon teknolojisinden daha öte bir teknolojiye sahip mi ki diyelim Rusya, Akkuyu’yla ilgili nükleer santral meselesinde ek önlem talebinde bulunabiliyoruz ya da nükleer patlamayla tüp gaz patlamasını karşılaştırabiliyoruz. Tüp gaz patlamasının yarattığı toplumsal maliyetle nükleer felaketin yarattığı toplumsal maliyet ve dışsallık arasında bir ülkenin Başbakanı böyle bir karşılaştırma yapabilir mi ya da Enerji Bakanı “Bu bizim için test oldu.” diyebilir mi? Biz bütün bu kabullerimizi yeniden gözden geçirmek zorundayız. Frenklerin deyişiyle “risk manyaklığı” diye ifade edilen yaklaşımla çocuklarımızın, ülkemizin, insanlığın geleceğinin asla risk altına alınmayacağını bilmemiz gerekiyor. Dolayısıyla bu kadar hayati bir meselede bile vurdumduymaz bir tavır izlenirken bugün ele alınan konularda daha farklı davranılması mümkün değil.

Hatırlarsanız Akkuyu konusu gündeme geldiğinde “Pahalı.” demiştik, anlatamamıştık; “Hiçbir sigorta şirketi sigortalamıyor nükleer santralleri.” demiştik, anlatamamıştık; “Riskli” demiştik, anlatamamıştık; “Allah’ın yarattığı maddeyi parçalamaktan daha şeytani bir şey olabilir mi?” gibi bir ontolojik gerekçeye başvurmuştuk, yine anlatamamıştık. Ama Japonya’daki gelişmeler gösteriyor ki çok vahim bir insanlık trajedisiyle karşı karşıyayız ve bütün enerji politikamız, bütün doğaya bakışımız, hayata bakışımızı baştan aşağı gözden geçirmeliyiz. Âdeta Diyojen gibi insanlığı arıyoruz, âdeta Diyojen gibi gelecek kuşaklara karşı kamusal sorumluluğu ön plana çıkaracak siyasetçileri arıyoruz.

Bizim ülkemizde çok yaygındır hamasi konuşmak, mesela “Bir çakıl taşı bile feda etmeyiz.” diye konuşmak. Bu doğrudur ama ben İstanbul milletvekili olarak biliyorum ki Terkos Gölü ile Karadeniz arasındaki mesafe artık 100 metre kadar bir mesafedir. Uçakla giderken gördüğünüz o tamamıyla keyfî, tamamıyla piyasaya terk edilen ve denetlenemez işlemler nedeniyle İstanbul’un can suyu olan Terkos Gölü’nün bile nasıl bir tehdit altında olduğunu görüyoruz. Demokrasi diyorsak, demokrasi de yerellerden başlıyorsa, siyasetin kendisi bir izleme konusu olmaktan çıkıp bir katılım ve dönüşüm projesi olacaksa bütün bu konularda yurttaşlarımızın kanaati esas olmalıdır. Kentimize, doğamıza, ormanımıza ihtimam göstererek bu ülkeyi sevdiğimiz ortaya çıkar. Bir ülkeyi sevmenin barometresi nedir ki? Bir ülkeyi sevmek, taşını, toprağını, ormanını, insanını sevmekten geçer. O yüzden bu sorumluluk etiği önemli. Maden ocakları dâhil her alana ilişkin meselelerde bizim tek pusulamız kamusal çıkardır. Dolayısıyla belediyelerin de bu konudaki attıkları adımda kamusal çıkardan başka bir önceliğin olmaması gerekir.

Ben üniversitede kendi öğrencilerime soruyorum: “Üç kuşak aynı şehirde oturan, aynı evde oturan, aynı işi yapan bir kişi var mı?” diye. Bir öğrencim bile çıkmıyor “Üç kuşaktır aynı işi yapıyorum, üç kuşaktır aynı evde oturuyorum, aynı şehirde oturuyorum.” diyen. Müthiş bir transformasyon var. Bunun olumlu yanları da var ama bazen bulunduğumuz coğrafyanın değerlerine, kıymetlerine yeterince önem vermiyoruz izlenimi çıkıyor. Meclisin bu son kalan zamanında küresel ölçekte yaşadığımız bütün felaketlerden tutun da, dar, lokal sorunlara değin ele almamız gereken mesele, siyaseti dar grup çıkarlarının hizmetine sunmaktan çıkarmak ve kamusal menfaati ön plana almaktır. Bunlar teknik bir tartışma konusu değildir, tamamıyla hayat felsefemizle, siyaset felsefemizle ilgili bir meseledir.

Avustralya’nın Sidney şehrinde bir liman var, bir hayvanat bahçesi var, bir opera binası var, her şeyden bir tane var ama birden fazla siyaset felsefesi kürsüsü var. Neden olarak da farklı görüşler dolayısıyla huzurun bozulmaması için farklı departmanların oluştuğunu öğreniyoruz. Siyasette de herkesin aynı şeyi söylemesi, tek ses, tek nefes olmamız aslında toplumu sıkıcı kılar. İnsanların mutluluğunu, toplumun mutluluğunu tarif etmememiz, “Bizim gibi düşünürseniz, bizim gibi konuları ele alırsanız ancak bu toplum mutlu olur.” demek belki en temel yanlıştır. En mutlu toplum, o toplumun nasıl mutlu olacağını tarif etmeyen, dikte etmeyen, yukarıdan belirlemeyen toplumdur. O yüzden, demokrasi bizim açımızdan sadece bir yönetim biçimi değil, aynı zamanda bir yaşam biçimi olarak önemlidir. O yüzden, evden aileye, okuldan yerel yönetimlere, seçimlerden hayatın her alanına ilişkin, seçimlerimize ilişkin doğrudan demokrasiyi, siyasetin katılım kanallarını açabilirsek, bu tür konuları tartıştığımız zeminleri, sivil toplum örgütlerini dâhil edebilirsek daha sahici bir demokrasimiz olur, bu tür yabancılaşmalardan kurtuluruz ve kendi kentimize, kendi ormanımıza, kendi madenimize, kendi toplumumuzun geleceğine daha iyi sahip çıkmış olabiliriz diye düşünüyorum. Ama bütün bunları yapabilmek açısından bugüne kadar süregelen bu siyaset mantığını el birliğiyle değiştirmemiz gerekiyor.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Uras.

Lehte, Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; MHP Grubunun ülkemizdeki orman alanlarında madencilik faaliyetleri sonucu bozulan sahaların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi faaliyetlerinde keyfî uygulamalar nedeniyle kamunun zarara uğratılmasının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi konusunda verdiği Meclis araştırma önergesi üzerinde Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, sözlerime başlarken şunu özellikle belirtme gereğini duyuyorum: Burada Sayın Şandır’ın yaptığı gündem dışı konuşmaya Sayın Bakan yanıt vermek üzere bu kürsüye geldi. Verdiği yanıtta çoğu söylemleri gerçeği kapatıcı söylemlerdi, bu bir. İkincisi -Sayın Bakan burada- “Hesabını soracağım.” dedi. Siz kim oluyorsunuz da Türkiye’de kamunun hakkını aramak için yayın yapan insanlardan hesap sorma cesaretini kendinizde buluyorsunuz? Nereden bu hakkı kendinizde buluyorsunuz? Neyin hesabını soracaksınız? Size hesap mesap sordurmazlar. Günü gelince bu anlayışın hesabı sorulacak. Bunu bilmenizi istiyorum.

Sonra ne denmiş o yazıda? İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Çevre Koruma Müdürlüğü, bu toprakların doldurulması işlemiyle, hafriyat işlemiyle ve doldurulması işlemiyle görevli. Onun müdürlüğüne Türker Eroğlu isminde, sizin soyadınızı taşıyan biri getirilmiş. Yalansa ya da yanlışsa gelin bu kürsüden söyleyin, çok haklı bir atamaysa onu da söyleyin ama bunları söylediği için kimseye hesap soramazsınız, sordurmazlar Sayın Bakan. O kadar ucuz değil bu ülke.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İftira var.

GÜROL ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ben, konu madencilik olunca, daha önce bu kürsüden söz konusu ettiğim bir konuya yeniden dönmek ama sonra bu önerge üzerine de sözlerime devam etmek istiyorum.

Bakınız, bizim bir Zeytincilik Yasamız var. Bu yasa, biz Türk milletine zeytincilik alanlarını koruma görevini vermiş, görevin sorumluluğunu da Tarım Bakanlığına vermiş. Biz Meclis olarak, 22’nci ve 23’üncü Dönemde iki kez araştırma komisyonu kurduk: Türkiye’de zeytincilik, zeytinyağcılığın durumu nedir, sorunları nedir, çözümleri nedir? Birçok sorunu olduğunu saptadık ama şunu da saptadık, iki raporda da var -raporları yazan komisyonlardan birinin başkanı da şu anda solumda oturuyor- orada dendi ki: “Zeytincilik alanlarına hiçbir şekilde girilmemeli, yasa ne emrediyorsa o aynen yapılmalı.” Bunu, bu Meclisin komisyonunun yazdığı 300 sayfalık rapor söylüyor. Sonra Tarım Bakanlığı, bu yasa sekiz yılda sekiz kez değiştirilmeye çalışılıp değiştirilemediği hâlde yasaya dayalı yönetmeliği değiştirmeye kalkıyor; orada “Efendim, bu alanlarda madencilik de yapılabilmeli, yenilenebilir enerji kaynaklarına dayalı çalışmalar da yapılabilmeli.” Ee? “Bakanlıkların aldıkları kamu yararı kararları doğrultusunda da çalışma yapılabilmeli.” Ee sen bunun tamını söylesene, desene kardeşim, zeytincilik alanlarında her şey yapılabilir diye. Bunu da size yaptırmazlar. Türk milleti bunu size yaptırmayacak. Ege halkı bunu size yaptırmayacak. Onun için üç ayı aşkın bir süredir bu yönetmelik tasarısı üzerinde çalışma yapıyorsunuz, kimilerine sordunuz, yanıtlar istediniz, beklediniz, bir kısmı geldi ama bir türlü karar alamıyorsunuz. Alamazsınız! Yasaya aykırı bir yönetmelik olabilir mi? Bu nasıl Bakan ve Bakanlık? Böyle şey olabilir mi? Hani hukuk devletiydik? Nerede hukuk devleti?

Değerli arkadaşlarım, zeytinlik alanlara gözümüz gibi sahip çıkacağız, bunu bir kez daha söylüyorum ve şimdi izin verirseniz bu bozulan alanların rehabilitasyonu konusuna gelmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bozulan orman alanlarının rehabilitasyonu konusunda ben yine Plan ve Bütçe Komisyonunda 2010 sonunda ve 2009 sonunda iki ayrı konuşma yapmıştım ve orada şunları söylemiştim: İstanbul’da bu konuda değişik olaylar yaşanıyor. Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesi gereği madencilik faaliyetleri sonucu bozulan alanların rehabilite edilerek eski durumuna getirilmesi zorunlu.

Sayın Bakan buradaki konuşmasında diyor ki: “Efendim, yasayla bu görev şuraya verilmiştir.” O yasa değişikliği 2010 tarihli Sayın Bakan, sizin 2008’de İstanbul’da yaptığınız bir konuşma var, şöyle söylüyorsunuz: “Bakanlık olarak orman alanlarındaki maden ocaklarıyla ilgili hafriyat döküm ve doldurma işlemlerini büyükşehir belediyesine vermeyi prensip olarak kabul ediyoruz.” Bu sizin 2008 beyanatınız, yasa değişikliği 2010… Bir de geliyorsunuz, burada herhangi bir konuda “Bu konu yanlıştır.” dediğimizde, “Efendim, Meclisin kararı, yüce Meclis bu kanunu kabul etti.” diyorsunuz. Bu yüce Meclise Türk ulusunun aleyhine hangi kanunu getirdiniz de AKP oylarıyla kabul edilmedi? İçimizi çok sızlatan kanunları getirdiniz buraya, AKP oylarıyla da kabul ettirdiniz. Bunun en belirgin örneği, mayınlı arazilerle ilgili yasayı buraya getirdiğinizde bir türlü karar alınamıyordu, Sayın Başbakan iki kez milletvekillerini hem de genel merkezde topladı, sonunda o yasayı çıkarttırdı. Allah’tan ki yasa Anayasa Mahkemesinden, ama gerçek anlamda çalıştığı dönemdeki Anayasa Mahkemesinden döndü. Onun için Sayın Bakan, bir şeyleri söylerken herhangi bir ilin herhangi bir ilçesinin herhangi bir köyündeki olayları araştırma şansına sahip olmayan insanların karşısında konuşur gibi burada konuşmayın lütfen, olayları sizin kadar bilen başka insanlar olduğunu da, sizin kadar düşünme yeteneğinde olan başka insanlar olduğunu da lütfen unutmayın.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, İstanbul’da 2009 yılına kadar yaklaşık elli yıldır madencilik çalışmalarıyla tahrip edilip doldurulması gereken 100 bin dönüm kadar alan bulunmaktaydı. Bu alanların doldurulma çalışmalarına -burada daha önce de söylendi- 1996 yılında başlandı ve 2007 yılı sonuna kadar ara vermeden sürdürüldü. Bu çalışmalar sonucunda 2003-2008 yılları arasında kamu 30 milyon dolardan fazla gelir sağladı, 60 milyon metreküp hacmindeki çukurlaşmış alanlar rehabilite edildi, 25 bin dönüm alan ağaçlandırıldı. Ancak İstanbul'da son yıllarda büyük bir rant kapısı olan hafriyat toprağının orman dışı alanlara dökümünden haksız kazanç sağlayanlar, aynı kazancı orman alanlarındaki eski maden ocaklarının rehabilitasyonlarında da sağlayabilmek için Orman Genel Müdürlüğüne büyük baskı yapmaya, Orman Genel Müdürlüğünün çalışmaları aleyhine kampanya açmaya başladılar ve bu kampanyalarla da çalışmaların durdurulmasını ve Büyükşehir Belediyesine devredilmesini amaçladılar. İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Çevre ve Orman Bakanlığının 2004'te yürürlüğe giren Hafriyat Toprağı, İnşaat ve Yıkıntı Atıklarının Kontrolü Yönetmeliği’ni dayanak göstererek, ihaleyi kazanan şirketlere değişik nedenlerle zorluklar çıkardı ve çalışmaların devamını özel bir gayretle engelledi. Örnek: Kemerburgaz-Ağaçlı köyü mevkisindeki maden ocağının ihalesine İstanbul Büyükşehir Belediyesine bağlı İSTAÇ AŞ de katıldı ancak ihaleyi kazanamadı. Bunun üzerine, ihaleyi kazanan şirketin çalışmaları hukuki olmayan zorlamalarla engellendi, şirketin çalışma ruhsatı almasına izin verilmedi. Bu ihalede yaşanan sorunların benzeri diğer tüm ihalelerde aynen yaşandı ancak 2007 sonuna kadar İstanbul Orman Bölge Müdürlüğünün çalışanları çalışmaların aksamasına izin vermedi. Ne yazık ki 2007 yılının sonunda Orman Genel Müdürlüğü bu mücadeleden vazgeçti, bu tarihten sonra maden ocakları rehabilitasyon ihaleleri tamamen durduruldu. Orman Genel Müdürünün toprak döküm ihalelerine yasal hiçbir gerekçe göstermeden ihale taleplerini sümen altı ederek onay vermemesi sonucu kamu büyük ölçüde zarara uğradı. Devlet ormanlarındaki eski maden ocaklarının rehabilitasyonunu yapmakla görevli –o gün için- tek yetkili kurumun Orman Genel Müdürlüğü olmasına ve bu işi yaptırırken Belediyeden izin almasına gerek olmadığına ilişkin mahkeme kararı ve Orman Genel Müdürlüğü Hukuk Müşavirliğinin resmî görüşü olmasına karşın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

GÜROL ERGİN (Devamla) – …24 Haziran 2008’de Sayın Bakan biraz önce söylediğim konuşmayı yaptı, “Biz bu çalışmayı Büyükşehir Belediyesine vereceğiz.” dedi ve o günden bugüne maalesef Orman Bakanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğü milyonlarca dolar zarara uğradı. Orman Bölge Müdürlüğünün kamu zararı oluşmasına ilişkin tutanağında imzası olan şube müdürleri Arif Akyüz, Servet İnce, Teoman Balaban ile işletme müdürleri Cemal Afacan ve Mehmet Öztürk de pasif görevlere atandı.

Değerli arkadaşlarım, bunlar önemli konular, bunlar çok önemli konular, Bakanlığın ne tarz çalıştığının kanıtları. Biz Sayın Bakanın Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü zamanında da kaç bin kişiyi işinden ettiğini biliyoruz. Bunu ben Plan Bütçe Komisyonunda da Sayın Bakanın yüzüne ifade etmiştim.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Destan yazıyor!

GÜROL ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bu önerge son derece ciddi ve doğru bir önergedir. Bu bakımdan biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak önergeyi destekliyoruz ve Sayın Bakana ve sayın bakanlara hukuki kalın diyoruz.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Önerinin aleyhinde Uşak Milletvekili Nuri Uslu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Uslu.

NURİ USLU (Uşak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Milliyetçi Hareket Partisince verilmiş olan Meclis araştırması aleyhinde söz aldım. Özellikle, kendileri de orman mühendisi olan Sayın Şandır’a ve Sayın Çobanoğlu’na teşekkür ediyorum. Çünkü, or-manları Meclisimizde zaman zaman böyle gündeme getiriyorlar, biz de böylece konuşma fırsatı bulmuş oluyoruz.

Bir kere, konuşmama geçmeden önce 21 Mart Dünya Ormancılık Günü’nü kutluyorum. Bu günün ülkemize, milletimize, orman teşkilatımıza hayırlı olmasını diliyorum. Ayrıca orman teşkilatımızın çalışmalarının geçmişten bugüne ne kadar güzel olduğu, ne kadar verimli olduğu dolayısıyla… Birleşmiş Milletler tarafından 2011 yılının hem Türkiye’de hem dünyada “Dünya Ormancılık Yılı” ilan edilmesi de gerçekten son derece önemli ve hepimizi de, bundan sonraki gelecek bütün nesilleri de son derece ilgilendirdiğini de söylemek istiyorum. Şu açıdan: Ormanlar o kadar önemli ki, ormanlar insanlığın ortak geleceğinde olmazsa olmazlardan biri. Düşünün dünyanın üzerinde ormanların olmadığını, yeşil örtünün, doğanın olmadığını, burada bir hayat olabilir mi? Burada bir yaşam olabilir mi? Hemen bazı ata sözleri aklımıza geliyor, bir Kızılderili ata sözü: “Son dere kuruduğunda…”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yani HES’leri söylüyorsunuz.

NURİ USLU (Devamla) – “…son ağaç yok olduğunda…”

GÜROL ERGİN (Muğla) – HES’leri söylüyorsunuz, HES’leri.

NURİ USLU (Devamla) – “…son balık öldüğünde…”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Madenciliği söylüyorsunuz, ormanları keserek…

NURİ USLU (Devamla) – “…paranızın para etmediğini öğreneceksin beyaz adam.” diyor.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Tam tersini söylüyorsun.

NURİ USLU (Devamla) – Yani burada ormanların, doğanın ne kadar önemli olduğunu aslında hepimizin idrak etmesi gerekiyor. Doğa olmadan, ormanlar olmadan, insanlığın ortak geleceğinde, ortak yaşam sürmemiz mümkün olamayacaktır.

Şimdi, buradan ülkemize baktığımızda, ülkemizin ormanlarına baktığımızda şöyle bir şeyle karşı karşıyayız: Geçmişten günümüze, ormanlarımıza baktığımızda, ormanlarımızın yüzde 50’si verimsiz ormanlar. Geçmişten günümüze, ormanlar bir şekilde verimsizleştirilmiş ve verimsiz orman hâline gelmiş. Düşünün, bugün, Avrupa Birliği tarafından, ormanlarımızın yüzde 50’si orman olarak kabul edilmiyor. Onun için, ormancılığa ve ormanlaştırmaya ne kadar önem vermemiz gerektiğini hep birlikte düşünmek mecburiyetindeyiz.

Son yıllarda, bütün ilim adamlarının konuştuğu ve dünyada konuşulan iklim değişikliğinin ve iklim değişikliğine bağlı olarak dünyadaki değişikliklerin, meteorolojideki değişikliklerin hepimiz farkındayız. Onun için, ormanları korumamız; ormanlarımızı mutlaka daha geniş alanlar hâline getirerek ormanlık alanları geliştirmemiz, genişletmemiz gerekiyor. Bu doğrultuda, orman teşkilatı çok güçlü,  çok köklü bir teşkilat, yüz yetmiş-yüz seksen yıllık bir teşkilat. Geçmişten bugüne, ormanlarımızı artırmak için, özellikle ağaçlandırma çalışmalarında, 1980’li, 90’lı yıllarda yılda yaklaşık 100 bin hektar olan ağaçlandırmayı, erozyon kontrolünü, rehabilitasyon çalışmalarını bugün 500 bin hektara kadar çıkarmış durumdayız. Bu, son derece övünülecek ve gurur duyulacak bir husustur. Ayrıca, geçmiş yıllarda yapamadığımız, bugün, yüzde 50’si bozuk olan orman alanlarımızın rehabilitasyonu üzerinde, bugüne kadar hiç, 2003, 2004’lü yıllara kadar hiç çalışma yapamadığımız bu bozuk orman alanlarında, geniş alanlarda, artık, rehabilitasyon çalışmaları yapıyoruz. Ağaçlandırma ve rehabilitasyon çalışmalarıyla ormanlarımızı, bozuk orman alanlarımızı yeniliyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – O yüzden mi her taraf orman oldu? Ağaçtan geçilmiyor Türkiye!

NURİ USLU (Devamla) - Şimdi, sayın milletvekilleri, esas, bu Meclis araştırma önergesinin üzerine geliyorum. Bakınız, mesele şu: Diyoruz ki, madenler… Biliyorsunuz, madenin nerede olacağı belli olmaz; ormanda da olabilir, merada da olabilir, her yerde olabilir. Peki, madenler toprağın altında bizim milletimizin bir geliri, bir kaynağı. Bu kaynağı almayalım mı? Bu kaynağı almak mecburiyetindeyiz. Bu, ormanın içinde de olabilir, başka yerde de olabilir. Şimdi, ormanlardaki madenleri aldıktan sonra tabii ki orada bir çukur alan, boşluk alan ve ormanın da tahrip edildiği yer, orman örtüsünün alındığı bir alan orta yere çıkıyor. Orman Kanunu’nda, 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 16’ncı maddesinde bununla ilgili bir düzenleme var, diyor ki: “Madenler alındıktan sonra, orada madeni alan madenci orasını rehabilite ederek çevreyle uyumlu hâle getirir.” diye bir madde vardı.

Şimdi, son yıllarda, arkadaşlarımızın belirttiği, sayın konuşmacıların belirttiği, özellikle İstanbul’da… Eğer İstanbul’un kuzeyini bilenler varsa şimdi orayı şöyle düşünsünler: İstanbul’un kuzeyindeki orman alanlarının içerisinde o kadar geniş alanlar, maden alındıktan sonra o kadar geniş alanlar, hatta 100-150 metre, 50-60 metre derinlikte göletlerin oluştuğu geniş geniş alanlar oluştu. Şimdi, buraların doldurulması lazım. Nasıl doldurulacak burası? Madenci tarafından doldurulacak. İyi ya, şimdi, biz, madencinin işine, bu kanun maddesiyle ekmeğine yağ sürmüş oluyoruz. Madenciler, bu boşluk alanları toprak ve molozla doldurmak suretiyle, kazanmış oldukları madenden daha fazla para kazanmaya başladı. Biz de teşkilat olarak bunu gördük “Bunun önüne geçmemiz lazım.” dedik ve o kanun değişikliğini yaptık, dedik ki: “Özellikle belediye mücavir alanları içerisinde, büyükşehir belediye mücavir alanları içerisinde, bu tür alanların doldurulmasını orman teşkilatı belediyeyle birlikte yapsın.” Esas amacımız da burada para kazanmak, kazanmamak meselesi değil. Amacımız şu: O büyük alanlar hafriyat toprağıyla, moloz topraklarıyla, diğer topraklarla dolduruluyor. Bu dökülen toprakların ne olduğunu, içinde neyin olduğunu biz orman mühendisi olarak bilemeyiz. Bunu kim bilir? En iyi belediye bilir. Belediyenin elemanları toprağın ana mercisinden, molozun, hafriyatın ana mercisinden kontrol ederek son noktaya kadar bu konuda tedbir alabilir diye, büyükşehir belediyesi ve diğer belediyelerle orman teşkilatı bu konuda iş birliği yapmıştır.

Şimdi “Burada kamu zarar ediyor.” Kamu niye zarar etsin? Yani büyükşehir belediyeleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi veya diğer herhangi bir belediye Rusya’nın belediyesi mi, yani Türkiye'nin değil mi? Onların kazandıkları paralar nereye gidiyor?

Orman teşkilatı…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Orman Bakanlığı Rusya’nın mı?

NURİ USLU (Devamla) – Dinle, dinle… Hocam, dinle… Sen ziraatçısın, ben ormancıyım. Dinle, dinle…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Doğru dürüst şey söylersen dinlerim.

NURİ USLU (Devamla) – Bak şimdi, orman teşkilatı zaten o verdiği alanların arazi kullanım bedelini alıyor. Anlatabildim mi? Orada çok fazla da kayıp olmuyor.

METİN ÇOBANOĞLU (Kırşehir) – İhaleyle farkına bir bakın Sayın Uslu.

NURİ USLU (Devamla ) – Bir de Metin Bey arkadaşımızın okuduğu idare mahkemesinin kararı  da şu: “Ormanlara hafriyat toprağı dökmeyin.” diyor. Peki, 100-150 metre derinlikteki çukurluğu nasıl dolduracaksınız? Sonra, bitkiyi, biyolojiyi bilen bilir, zaten ormanın, ağacın, bitkinin kök derinliği 1-1,5 metredir, ondan altı çok önemli değil. 1-1,5 metredeki toprak önemlidir. Bunu kontrollü bir şekilde orman teşkilatı yaptırıyor ve bu konuda da o kanun son derece yerindedir, burada herhangi bir kamu yararı kaybı yoktur.

Ben bu önergenin yersiz olduğuna, gereksiz olduğuna inanıyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uslu.

OSMAN ERTUĞRUL (Aksaray) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

Kapanma saati: 16.13
İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına “İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 16.03.2011 Çarşamba günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından, 11 Mart 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına “İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin, (466 sıra nolu), Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 16.03.2011 Çarşamba günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Önerinin lehinde, Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplumun sıkıntılarını, sorunlarını Parlamentoda çözmekle görevli olan Cumhuriyet Halk Partisi, özellikle bu tür önemli konuları araştırma önergeleriyle gündeme getirip Meclisin desteğini istemekte ama, maalesef, diğer önergelerde olduğu gibi, bu İhlaszedelerin araştırma önergesinin de reddedilmesi endişesi içerisinde, bu önerge hakkında söz aldım.

Değerli  arkadaşlarım,  eskiden   ülkemizde   bir  tek  “zede”  olurdu  -afetzede, depremzede- ama, maalesef, 2002 yılından beri “zede”ler çoğaldı! İhlaszede, Yimpaşzede, Kombassanzede, Endüstri Holdingzede, kredi kartızede vesaire gibi kavramlarla döneminizde, Allah’a şükür, karşı karşıya geldik. Ama bu “zede”lerin sorunlarını gündeme getirme konusunda Hükûmetin hiçbir adım atmaması da toplumu endişeye sürüklediği gibi bizi de endişeye sürüklemektedir.

Bakınız, “faizsiz kazanç” iddiasıyla, “faizsiz bankacılık” iddiasıyla kurulan İhlas Finans, bir saadet zinciriyle halkımızın yurt içinde ve yurt dışında birikimlerini dolandırmış, İslami değerlerimizi istismar ederek para toplamış ve saadet zinciri ondan sonra iflas etmiş.

Bu sistemin yanlış olduğunu, bu saadet  zincirinin devam etmeyeceğini Sermaye Piyasası Kurulu da tespit etmiş ama Hükûmet, bu konuda herhangi bir adım atmamış.

Daha önceleri Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun ve arkadaşlarının verdiği -7 Ocak 2001’deki- İslami holdinglerle ilgili araştırma önergesi kabul edilmemiş, konunun sürekli gündeme getirilmesi üzerine, ne hikmetse, AKP’li milletvekilleri de 22 Mart 2003’te araştırma önergesi vermişler. Komisyon 8 Aralık 2005’te raporunu tamamlamış, Nisan 2006’da Genel Kurula sunmuş. Rapora göre, yetmiş sekiz holdingin -İhlaszedeler de var- vatandaştan 5 milyar avro topladığı belirtiliyor.

Bu rapor Genel Kurula sunulduktan sonra, ne yapılması gerektiği önerildikten sonra, raporun gereklerini yerine getirmek için iktidar hiçbir adım atmamıştır. Bugüne kadar “Yaratılan İhlaszedelerin durumu nedir?” diye, “Ne kadar ödenmiştir?” diye bir adım atmayan iktidar, bunları da kaderine mahkûm etmiştir.

Bakınız, 2001’de “Beş yılda ben tüm bu ödemeleri yapacağım.” diyen İhlaszedelere muhatap olan kurum, 2006 geldiğinde yarısını bile ödememiş ve beş yıl daha süre almıştır. 2011 Ağustosuna kadar bunun ödenip ödenmeyeceği meçhul, ne kadar ödendiğini bilmiyoruz, bu saadet zincirinin içerisinde toplanan paraların nereye gittiğini bilmiyoruz. Bunun bir tek çözümü vardı, o da Sayın Grup Başkan Vekilimiz Hamzaçebi ve komisyonun CHP’li milletvekilleri, özellikle 5411 sayılı Bankacılık Kanunu görüşülürken, 2001 krizi sonrası TMSF'ye devredilen bankaların batık kredilerinin hâkim ortaklarından alınması için yapılan çalışmalar kapsamında İhlas Finans Kurumunun da aynı kapsama dâhil edilmesi için bir önerge verdiler. Ancak, komisyonda kabul gören bu önerge, yine, geldi, değerli oylarınızla reddolundu. Bu ne çelişkidir? Komisyonda kabul ediyorsunuz, Genel Kurulda bu yetkinin, denetimin TMSF’ye verilmesini reddediyorsunuz, Sayın Başbakanın engellemesiyle reddediyorsunuz, Sayın Başbakan bunu alışkanlık hâline getirdi çünkü, onun için fark etmiyor.

Bakın, 28 Mayıs 2006 tarihinde Berlin toplantısında “Faizsiz kazanç vereceğiz.” diye dolandırılanlar feryat ediyorlar: “30 ila 50 milyar avro paramız gitti.” diyorlar, Sayın Başbakanın cevabı: “Parayı verirken bana mı sordunuz?” Hoppala!

Şimdi, Sayın İktidar, Sayın Başbakan bu sorunu çözmek durumunda iken bu sorun karşısında “Parayı verirken bana mı danıştınız?” diye söylemesi siyasi etik midir? Sorumlulukla bağdaşır mı? Binlerce böyle insan var. 800 bin yurt dışında insan var dolandırılan. Geçenlerde yine Almanya’da yaptığı toplantıda “1 milyon markımı yeşil sermayeye kaptırdım.” diyen insanı korumalar salondan çıkartıyorlar, apar topar kaçırıyorlar.

Şimdi bunu yapan Sayın Başbakanın tavrına karşılık bir hafta sonra Sayın Kılıçdaroğlu Almanya’da, yine aynı insanlar geliyor, Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu sorunlarını dinliyor ve diyor ki: “800 bin insan, İslami değerler, dinimiz istismar edilerek toplanan paralarla dolandırılmıştır. Bu dolandırıcılığı meydana çıkarmak Hükûmetin asli görevidir.” Hükûmet bundan kaçıyor. Niye kaçıyor? Acaba destekleme konusunda bir iş birliğiniz, bir beraberliğiniz mi var?

Bugün mesela, İhlaszede olan konumdaki holding hâlen işlevine devam ediyor; inşaatta devam ediyor, enerjide devam ediyor, medyada devam ediyor ve sermaye piyasasına, borsaya girmeye çalışıyor.

Şimdi bu böyle devam ederken mağdur, bu paraya ihtiyacı olan insanları çaresiz bırakmak vicdanla, insafla bağdaşır mı? Onun için bu konuyu araştırmak üzere Meclis araştırması önergesi verdik. Gelin, giderayak -şurada üç ay ömrünüz kaldı- bu önergeye “evet” deyin, mantıklı, vatandaşa sahip çıkan bir davranış sergileyelim ve bu araştırma komisyonunu kuralım. Ama şimdi biraz sonra buraya gelecek iktidar sözcüsü diyecek ki: “Süre kısıtlı, yetişmez.” Torba yasalara niye vakit var? Torba yasayı çorba yasaya çevirdiniz, içinden çıkamadınız, bugün yine bir torba yasayı değiştiren yasa getiriyorsunuz. Bu torba yasaya İhlaszedelerin  sorununun takibi ve çözümü için Bankacılık Yasası’nda değişiklik yapıp TMSF’ye yetki vermeyi niye düşünemiyorsunuz?

Gelin, elimizde imkân var, biraz sonra görüşeceğimiz yasaya Bankacılık Kanunu’nda bir değişiklik yaparak TMSF’ye İhlaszedelerin sorununu çözmek, takip etmek, bu hortumlama nerelere gitmiş, bunu ortaya çıkarmak için bir yetki verelim hep beraber, madem yolsuzlukların üzerine gidecektik, madem yolsuzlukları ortadan kaldıracaktık. Ama yolsuzluklar, yolsuzlukları gidermeyi kafasına yazan iktidarca yapılır. Yolsuzluğu yol olmamakla, yol olmamakla yorumlayan bir Başbakan yolsuzlukla mücadele edemez. Geçen gün “Yolsuzluklar kesilmedi, arttı.” diyor. “Hayır, yolları artırdık.” diyor. Böyle bir mantıkla yolsuzluğu çözebilir misiniz? Çözemezsiniz değerli arkadaşlar. Bu, toplumla ve seçmenle alay etmektir, dalga geçmektir. Ama bunun hesabını 12 Haziranda vatandaş sizden soracak. Göreceğiz, İhlaszedeler size bunun sonucunu sandıkta gösterecek. Yurt dışındaki 800 bin vatandaş sandıkta size cevabınızı verecek ama siz yaptıklarınızla kalacaksınız.

Hani siz aklanmayı arzu ediyordunuz, hani siz yetimin hakkını yedirmeyecektiniz. İşte yüz binlerce insan, bunlar yetim değil mi, bunlar vatandaş değil mi? Bunlar birikimlerini, alın terlerini getirip bu insanlara vermişler. Camilerde para toplanmış, dinimiz istismar edilmiş, İslami değerlerimize saygısızlık yapılmış ve “faizsiz kazanç” adı altında dolandırıcılık yapılmış. Siz de AKP Grubu olarak seyrediyorsunuz ve bu dolandırıcılığa mahkûm olan insanları kurtarmak için bir tek adım atmıyorsunuz. Yazıktır, günahtır! Dört yılınız bitiyor, bari şu üç ay içerisinde bir olumlu adım atın da bu önergeyi destekleyin değerli arkadaşlarım.

Sadece bununla bitiyor mu iş? Hayır, bitmiyor. Son günlerde Sayın Başbakan da dâhil her konuşmasını -Sayın Başbakan Yardımcısı da dâhil- döndürüp dolaştırıp CHP’ye getiriyorlar. Niye? Korkunun ecele faydası yok, yok. Manisa’da Sayın Başbakan Yardımcısı açılış yapıyor. Bakın, diyor ki: “Siyaset ahlak isteyen bir iştir.” Doğru. “Siyaset dürüst kişilerin işidir.” Doğru da, sen Deniz Feneri davasının bir numaralı sanığıyla, RTÜK Başkanıyla çalışırken hangi dürüstlükten, hangi ahlaktan bahsedeceksin de CHP’yi suçlayacaksın? CHP’yi suçlayamazsınız. Bir grup başkan vekili de geçenlerde bir yerde demiş ki… CHP’nin “Halk” sözcüğünü değiştirmiş. Onun o sözü Cumhuriyet Halk Partisinden özür dileyerek geri alması gerekir. Seçime giderken dürüst, etik, siyasi değerlere saygılı olmak zorundasınız. Biz bu lafları kabul etmediğimiz gibi, yargıda hesaplaşacağımız gibi, bu platformlarda da size iade ederiz değerli arkadaşlarım. Halt etmekmiş! Halt etmek isteyenleri görmek istiyorsanız aynaya bakın, iktidar olarak aynaya bakın!

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Devamla) – Aynaya bakın, orada görürsünüz.

Yolsuzluk artmış, yoksulluk artmış, yasaklar artmış, baskı artmış, terör artmış, iktidar terörü artmış; siz daha bu İktidarınızın başarılı olduğunu söyleyerek oy toplamaya çalışıyorsunuz.

İşte seçim sandığı meydanda. İhlaszedelerin bu sorununa sahip çıkmak için bu önergeye oy vermenizi rica ederken, toplum, kanayan yaralarını çözemediğiniz için sandıkta sizi mahkûm edecektir.

Siz vergi yüzsüzlerini affettiniz burada. Sayın Kemal Unakıtan için üç tane af çıkardınız ama binlerce insan için bir tek gün parmağınızı kıpırdatmadınız. Yazıktır, günahtır. Gulûl suçu işleyen iktidardan yani kamu malını talan eden iktidardan elbette ki hesap sorma yolu sandıktan geçecektir. Siz de bu gulûl suçuna ortak olmayın. Gulûl suçu işleyenlerden siz de hesap sorun. Bir kere dürüstçe, sağlıklı bir iş yapın ve parmaklarınızı bu önerge lehine kaldırın.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağyüz.

Önerinin aleyhinde Van Milletvekili İkram Dinçer.

Buyurunuz Sayın Dinçer.

İKRAM DİNÇER (Van) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun kamuoyunda “İhlaszedeler” olarak bilinen, ilgili finans kurumu hakkında vermiş olduğu araştırma önergesi hakkında şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle şunu bilmemiz gerekir ki İhlas Finans Kurumunun faaliyetleri 2001 yılının Şubat ayında kaldırılmıştır ve birçok vatandaşımız mağdur edilmiştir. AK PARTİ 2002 Kasım ayında iktidara geldi biliyorsunuz. Her gün bir bankanın battığı, milletin cebindeki paraların bankalar eliyle hortumlandığı yılları hiçbirimiz unutmadık. O dönemde sokağa çıktığında milletvekili olduğunu vatandaştan saklayan siyasetçi arkadaşlarımız oldu ama şimdi binlerce kişi siyasetçi olmak için partilerin kapısını çalıyor. Bu bile nereden nereye geldiğimizin göstergesidir, siyasete olan inancın göstergesidir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne alakası var?

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Çok alakası var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlaszedelere gel sen, İhlaszedelere.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hazine milletin parası muhafaza edilerek, yine milletin çıkarına olmak üzere kullanılır. Hazinenin bunun dışında bir amaç için kullanılması öncelikle halkımıza yapılacak en büyük kötülüktür. Bunun için kâr-zarar ortaklığı ile kurulan bir şirketin ne kârında ne de zararında hazineye bir sorumluluk yüklemek doğru değildir, bu işin özeti budur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Zarar yok, inceleyeceksin. İktidar olarak inceleyeceksin nereye gitmiş bu paralar. Oradan al, başka şirkete ver…

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bizler vatandaşlarımızın mutluluğu için gece gündüz çalışan bir iktidarız, insanı merkeze alan bir anlayışa sahibiz, halkımızın refahı için yapmayacağımız hiçbir fedakârlık da yoktur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Belli oluyor, belli oluyor zaten!

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Bu anlayışımızın bir neticesidir ki Türkiye'nin bütün il ve ilçelerinden bütün köylerine kadar eserlerimizle iz bırakan bir İktidarız...

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yolsuzluk yol yapmak değil, yolsuzluk başka bir şey.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - ...bundan da mutluluk ve haz duyuyoruz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yol yapmakla yolsuzluk giderilmez.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Bakınız, Sayın Ağyüz, biz sizi dinledik.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Doğru söylemiyorsun ama.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Burada yarım saattir yalan söylüyorsun, bırak konuşsun adam.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Yalan söyleyen sensin.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Burada söyleyeceğinizi söylediniz. Buradaki hatibe de biraz saygı duymanız lazım.

Bakınız, müsaade ederseniz, değerli arkadaşlarım, konunun daha iyi anlaşılması açısından sadece Van ilimizde yapılan yatırımlardan bazılarına değinmek istiyorum. Eğer yolsuzluk olsa bu yatırımlar yapılmazdı Sayın Ağyüz.

Arkadaşlar, ülkemizin yeniden imarını sağlayan bütün alanlarda, sağlıkta, adalette, eğitimde, sosyal devlet uygulamasında, hayatın her alanında yapılan değişikliklerde icraatın en başındaki Başbakanımızdan, bakanlarımızdan Türkiye Büyük Millet Meclisinin değerli üyelerine, kısacası hizmet ekibinin tamamına teşekkür ediyorum.

Bakınız, yalnız Van’da TOKİ yatırımlarına baktığımız zaman, 29 şantiyede 5.683 konut tamamlandı değerli arkadaşlarım.

Ayrıca, yine Van’da, seçim bölgem olan Van’da 3.351 konutun proje ve ihale çalışmaları da devam ediyor.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - İhlaszedeyle ne alakası var, İhlaszedeyle?

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yalnız Van’da 9.034 konut...

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – “İcraatın İçinden” programı mı yapıyoruz burada?

İKRAM DİNÇER (Devamla) -...6 cami, 6 engelsiz yaşam merkezi, 9 spor salonu, 6 ticaret merkezi...

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Meseleye gel, meseleye.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - ...ve birçok dar gelirli vatandaşımıza konut yapılmıştır, yapılmaktadır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sevgili kardeşim, konuya gel, konuya.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Yalnız TOKİ yatırımlarında değil, bakınız, adalette, değerli arkadaşlarım, adalet kurumuna ve bölge insanına hizmet edecek olan mükemmel bir adliye sarayı inşa ettik ve kısa zaman sonra inşallah halkımızın hizmetine açacağız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - 200 bin İhlaszede var.

İKRAM DİNÇER (Devamla) - Keza, Van’da Adli Tıp Kurumunun açılması çalışmalarımız da devam ediyor.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) - Sayın Başkan, böyle bir usul yok ki, devamlı konuşuyor, müdahale edin. Böyle bir şey yok.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) - Konuya gelsin o zaman.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen konuşurken kimse sana müdahale etti mi?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen Hatibi dinleyiniz.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Tabii, bir tek bu işler Van merkezde olmuyor, bütün ilçelerimizde de var bunlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yolsuzlukların altında eziliyorsunuz.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Şuraya bak, hâlâ konuşuyor!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, ulaşıma baktığımız zaman, 2002 yılı sonuna kadar 36 kilometre duble, yani bölünmüş yol olan Van’ımızda bugün itibarıyla 254 kilometre bölünmüş yol tamamlanmıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yolsuzluk bitti, tamam.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Terbiyesiz!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Yine Vanlıların emniyet kavşağı olarak bildiği mükemmel bir köprülü kavşağı Van’ın istifadesine sunduk. Van-Ağrı-Erzurum, Van-Doğubeyazıt-Gürbulak, Van-Hakkâri, Van-Bitlis yollarının bölünmüş yol olarak yapılması büyük ölçüde tamamlandı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Van’a selam verme, İhlaszedelere gel! Van’ı da anladık, tamam. Seçilmeme kaygın var herhâlde!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Yine Van’ımızda “2 Nisan kavşağı” olarak bilinen kavşakta bir köprülü kavşak çalışmamız var. Bu sıralar sanıyorum ihalesi tamamlanacak ve onu da halkımızın istifadesine sunacağız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bravo, Vanlılar duydu seni.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Cumhuriyet tarihinde ilk defa Van’a iki adet köprülü kavşak yapmış oluyoruz. Bunu da Sayın Başbakanımızın talimatıyla yapmış olacağız. Kendilerine huzurlarınızda teşekkür ediyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Onun için herkes işsizlikten bahsediyor.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Van’ı çevreleyen çevre yolu ihalesi tamamlanmış ve yapımına karlar eridikten sonra başlanacaktır.

Sosyal hizmetlerde, Van sevgievleri çocuk yuvası sıfır-on sekiz yaş arası, Erciş bakım rehabilitasyon merkezi…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkanım, önergeyle ilgili konuşmuyor bu arkadaş.

BAŞKAN – Sayın Ağyüz, lütfen dinleyiniz.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – …aile danışma merkezi, bakıma muhtaç özürlü aileleri için Van toplum merkezi hizmete açılmak üzere, inşaatları tamamlanmış.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Helal olsun, vallaha helal olsun!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Rehabilitasyon merkezi yapılmış, Van huzurevi tamamlanmış, bakıma muhtaç altmış yaş üstü bireylere hizmet için inşallah bu eserimizi de hizmete açacağız. Hâlen inşaatı devam etmekte olan, özürlü vatandaşlara yönelik bu hizmetlerimiz inşallah tamamlanacak, ayrıca evde bakım ücreti olarak 540 TL aylık, muhtaç vatandaşlarımıza da bu çerçevede ödeme yapılmaktadır.

Değerli arkadaşlarım -sürem azalıyor, biraz seri geçeceğim- tabii, bunlara on dakika, on saat yetmez, bunları anlatmak için günler lazım.

Millî eğitimde keza, Anadolu öğretmen lisesi 1 iken 3 olmuş, Anadolu lisesi 1 iken 19’a çıkmış…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Benim önergem Van’la ilgili değil, Van’la ilgili değil önergem!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – …Van’da olmayan okullar, fen lisesi, turizm ve otelcilik lisesi, denizcilik meslek lisesi, güzel sanatlar ve spor liseleri hiç yokken açılmış ve anaokulu 5 iken 35’e çıkmış ve yüzde 600 gibi bir artış sağlanmıştır. Ortaöğretimde yüzde 243 artış ve 370 ilköğretim okulu açılmıştır. 6 adet YİBO, 56 adet lise, 9 öğretmenevi, 1 hizmet içi eğitim merkezi, 1 bilim sanat merkezi, 2 rehberlik araştırma merkezi, 2.804 derslik, 8.586 yatak kapasiteli pansiyon ve 8.943 bilgisayar verilmiştir okullarımıza.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ya kardeşim, benim önergem İhlaszedelerle ilgili. Önerge hakkında konuş ya, önerge hakkında iki kelime söyle ya!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Van’ın beklediği Kapıköy Sınır Kapısı için biliyorsunuz Bakanlar Kurulunda Sınır Ticaret Kararnamesi çıktı, Sayın Cumhurbaşkanımızın onayından geçti. 15 Nisandan itibaren araçlar Kapıköy’den İran’a giriş ve çıkış yapacaklardır, o yolumuz da açılmış olacaktır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bu seni kurtarmaz, kurtarmaz bu konuşma!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Organize sanayi bölgemizde 3’üncü etap çalışmaları devam ediyor. 50 küsur fabrika şu anda Van’da çalışıyor ve bunlar istihdam sağlıyor.

Keza 5233 sayılı Yasa’dan zarar gören vatandaşlarımıza 251 trilyon zararlarını tazmin kapsamında ödeme yapılmıştır. Bunun tabii, bölgede istismarını bazı kesimler bilinçli olarak yapmaktadır değerli arkadaşlarım. Bu para Türkiye Cumhuriyeti devletinin hazinesinden çıkmıştır, ne Avrupa’dan ne bir başka yerden bu para gönderilmemiştir.

Değerli arkadaşlarım, Devlet Hava Meydanları İşletmesinde keza durum bundan farklı değil. Bakınız, size bir şey söyleyeyim: 2002 sonu itibarıyla bir yılda Van’da uçan veya uçakla seyahat eden yolcu sayısı 120 bin iken bu 2010 yılı sonu itibarıyla -bir yıllık- 900 bine ulaşmıştır değerli arkadaşlarım.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – İhlaszede, İhlaszedeİhlaszedeye gel! Yeşil sermayenin sonuna gel! İhlaszedelere gelelim, İhlaszedelere!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Çevre ve Orman Bakanlığı Morgedik Barajı’mızı tamamlamak üzeredir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hayret bir şey ya!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Morgedik Barajı’mızla biz Erciş’imize, Muradiye’mize, Çaldıran’ımıza ve Ağrı’nın birçok ilçesine hizmet vereceğiz.

Sağlıkta, -tabii, bunları anlatmakla dedim ya bitiremeyiz- bakınız, Bahçesaray Devlet Hastanesi, 32 adet sağlık ocağı, Başkale Devlet Hastanesi, Gevaş Devlet Hastanesi, Çaldıran Devlet Hastanesi, Muradiye Devlet Hastanesi, Özalp Devlet Hastanesi, Erciş Devlet Hastanesi, 400 yataklı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen Sayın Dinçer, sözünüzü tamamlayınız.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, önerge hakkında hiç konuşmadı, ben şikâyetçiyim!

BAŞKAN – Herhâlde önerge hakkında bir söz de söyleyecektir son dakikada!

Buyurun.

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Onunla ilişkilidir Sayın Başkanım.

Efendim, 400 yataklı bölge devlet hastanesi 2 adet yapılmaktadır.

Kısacası, turizm alanında birçok hizmetimiz var. Tarım alanında keza 2010 yılı sonu itibarıyla 471 trilyon, çiftçimize, ziraatçimize ödeme yapılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, işte yaptığımız hizmetler ortada.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Anlattın onları, anlattın!

İKRAM DİNÇER (Devamla) – Ben, bu vesileyle tekrar bu hizmet silsilesinde Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve bakanlarımız başta olmak üzere, ilgili genel müdürlük ve bölge temsilcilerine kadar herkese yürekten şükranlarımı arz eder, hepinizi tekrar saygıyla sevgiyle selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dinçer.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Önerge hakkında konuşmadı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerinin lehine İstanbul Milletvekili Mithat Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Melen.

MİTHAT MELEN (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Bakanlar Kurulu kararıyla 1995 yılında özel finans kurumu olan İhlas Holding’e mevduat toplama yetkisi veriliyor, sonra 2001 yılında, bu, elinden, yine Denetleme Kurulu kararıyla alınıyor. Yani o zaman aşağı yukarı 220 bine yakın hesap mudisi var. Bu, önemli de bir birikimi beraberinde getiriyor, yaklaşık 900 milyon dolar o zamanki parayla. Bunlar bugüne göre hesaplanmış şeyler.

Şimdi, burada bir şeye dikkatinizi çekmek istiyorum. Aslında dünyanın her tarafında özellikle mevduat, fon bankacılık sistemi içine girdiği andan itibaren kamunun malı oluyor. Biz bunu yıllardan beri idrak edemedik galiba. Kamunun malı olduğu andan itibaren kamunun bunu koruması gerekiyor. Bizim esas meselemiz orada, yanlış yerde tartışıyoruz. Mesela, Almanya’daki hukuk -kaldı ki, Amerika Birleşik Devletleri’nde de- mevduatı, özel finans kuruluşları aracılığıyla toplanan ve sisteme giren mevduatı kamunun fonu addeder. O zaman, kamu adına hareket edip fonun kullanılması hakkında karar vereceksiniz. Yani buradaki yanlışlık, bence, esas üzerinde tartışmamız gereken nokta o. Mesela, 2001 yılında tasfiye kararı alındığı zaman o günkü koşullarda yirmi, yirmi beş yıl süreceği öngörülmüş bu tasfiyenin. Çok tehlikeli bir boyut. Yani, bir kere, her şeyden önce vatandaşın güvenini sarsıyorsunuz. Çünkü neden? Mademki, fon kamunundur, o zaman kamunun yanlış kullanılan fonları daha düzenli bir şekilde denetlemesi ve gerçekten onlara yol göstermesi lazım, yani fon sahiplerini koruması lazım. Biz ikide bir, her seferinde… Bankacılık Denetleme Kurulunun aldığı kararlarda da belirli, bana sorarsanız Anayasa’ya aykırılık görüyorum. Yani kamu adına yaptığı şeylerde vatandaşa yani mevduat sahiplerine, fon sahiplerine karşı haksızlık ediyor, çok önemli bir biçimde hakkını yiyor, hakkın özüne dokunuyor demek. Hiç bu açıdan herhâlde mütalaa etmedik. Bu açıdan bir kere daha düşünmemizde yarar var.

Özel finans kurumlarının tasfiyesi genel hükümlere göre yapılıyor tabii ama genel hükümlere göre yapıldığı zaman da mesela Bankacılık Kanunu’nda olduğu gibi, o yetkilere göre alacak-verecek arasındaki farkı yükümlülere tamamlatamıyorsunuz yani kamu korumasına altında olmasına rağmen, o fonu kullanan yararlanıyor ama fonu yatıran, o fonun sahibi yani mevduatın sahibi düzgün yararlanamıyor.

Burada, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun da önemli bir görevi var, o da bu bakımdan fazla görev yapamadı, yaptığı bazı görev de bankaların hâkim hissedarlarının tahsil etme olanağını belki en fazla kullanıyor ama burada kullanacak hâli yok, bu genel hükümlere göre tasfiye olunuyor çünkü.

Şimdi, önergelerle, çeşitli defalar, Bütçe Komisyonunda ve çeşitli ortamlarda hakikaten düzeltilmeye çalışıldı bunlar, birçok önerge vermiş birçok arkadaşımız ama maalesef tasarı metninden çıkarıp… Onlar tekrar kabul edilmedi. Yani, öyle bir hâle geldik ki, aynı İmar Bankası gibi, ki İmar Bankası da patlayan bir bombadır… Dikkat edin, orada da ne yapıyorsunuz? Yani “devlet iç borçlanma senedi” adı altında toplanan fonları, tipik, kamunun fonlarını, ne yaptığınız belli olmadan bir yerlere sarf ediyorsunuz veya hesap vermiyorsunuz.

Şimdi, bu kürsüden de defalarca bu söylendi. Arada sırada burada yasalar çıkarıp, arada sırada gerçekten mağdurlar edebiyatı yapıp… Bir kere, çeki -ki ekonominin, bence finans dünyasının en önemli senedi- para gibi kullanılan çeki, karşılıksız çeki bile affettik. Onu niye affettik? Yani, biz kimi affediyoruz? Biz, çeki vereni mi çeki alanı mı yani mağduru mu yoksa… Hakikaten mağdur olan kim? Kimi affediyoruz?

Şimdi, eğer fon kamununsa, bizim korumak zorunda olduğumuz kamunun kendisi yani sözün kısası, vatandaşın kendisi. Şimdi, mesela, 800 milyon dolar civarında bir şey olduğu söyleniyor veya 1 milyarı aşkın, bu konuda mağdur durumda olan mükellef olduğu veya mağdur olduğu zannediliyor. Şimdi, o kadar önemli ki bu. Yani, burada bu önergenin hakikaten lehindeyiz, böyle bir araştırma şeyi mutlaka açılması lazım. Fakat düşünün, bakın, Türkiye Büyük Millet Meclisi, döneminin sonuna gelmiş, seçim kararı alınmış, kimse yok. Nasıl, bu araştırma önergesi kabul edilse dahi, kurulacak bir komisyon, bu komisyonda oturup bunlar incelenecek, rapor verilecek? Gerçekten bu bile inandırıcı değil.

Aslında, bu kadar kanun çıkarıyoruz biz -işte adına “torba” dediğiniz, neyse adı- o kanunlarla birlikte bunları çözebilmek lazımdı, bu mağdurları gerçekten kurtarmak lazımdı. Ne adına kurtarmak lazım? Yine kamu adına. Çünkü ikide bir her önüne gelen Türkiye’de özel finans kurumlarına güvenceyi sarsarsa, ne yaptığı belli olmazsa yarın mevduat toplama imkânında sadece bankaları çalıştırabiliriz, özel finans kurumlarını çalıştıramayız. Hâlbuki özel finans kurumları dünyanın en önemli kurumları, bütün dünya özel finans kurumları dolayısıyla bazı işlemleri yapabiliyor ve güçlü işlemler. Son krizde hem Amerika Birleşik Devletleri’nde hem Avrupa’da ciddi biçimde, kamu, birisinde 2 trilyon dolar, öbürküsünde gerçekten 200 milyar dolar civarında fon ayırarak özel finans kurumlarını kurtarmaya çalıştı. Niye kurtarmaya çalıştı? Çünkü piyasayı dengelemek için. Piyasada güveni bir kere sarsarsanız bir daha o yerine gelmez.

Şimdi, bizim -bunları kurtarmak anlamında olarak söylemiyorum ama- gerçekten kamunun güvenini kazanmak ve özel finans kurumlarının güvenilir bir müessese olarak ayakta kalmasını sağlamak açısından burada önemli bir şekilde kanunlarda bazı değişiklikler yapıp bu işleri çözmemiz lazımdı. Geç kalmış olabiliriz ama hâlâ vakit var, bunları çözersek… Mesela, İmar Bankası problemi hâlâ başımızda bir dert, bu da dert, İhlas Finans konusu da dert ama bunu hep herkes, hepimiz siyasal olarak kullandık, hiç piyasayı düşünerek kullanmadık, piyasanın şartlarının ne olacağını hesaplayarak kullanmadık. Bu da aslında belki kamunun zaafı yani kanunu bile işine geldiği gibi yorumlamak, piyasayı bile işine geldiği gibi yönlendirmeye çalışmak. Hâlbuki, piyasa o kadar hassas bir şey ki işinize geldiği gibi yönlendiremiyorsunuz, hemen cevabını veriyor. Çünkü, Türkiye, çok yakında işte bu seçim ortamıyla birlikte finansal sıkıntılar içerisine de girecek, borç bulma sıkıntıları içerisine de girecek. Ama siz bu kurumlarınızı bir türlü düzenleyemezseniz, meseleyi sadece bankacılık sistemi üzerinden götürmeye çalışırsanız ve bu pürüzleri halletmezseniz sonunda fiyatı yine hepimiz ödeyeceğiz, piyasa ödeyecek. Çünkü piyasada artık güven çok azalmaya başladı. Niye güven azalıyor biliyor musunuz piyasada? Piyasada, piyasayı düzenleyen yapının doğru göremediği konusunda güven azalıyor yani piyasayı düzenleyiciler piyasayı doğru göremiyor. Mesela, Hazine fonksiyonunu yapmıyor burada. Sadece Sermaye Piyasası Kurumuna bir fonksiyon vermişsiniz, onun üzerinden işler gidiyor. Hâlbuki, iş o kadar basit değil. Gerçekten Hazinenin ülkenin ekonomik, finansal durumunu planlar hâlde olması lazım ama değil. Ama niçin değil? Çünkü devre dışı bırakılmış, sanki serbest piyasa ekonomisinde piyasa kendi kendine düzenlenir gibi bir hava yaratılmış. Burada da bir sıkıntı ve zaaf görüyoruz.

Onun için, bu konuyu yine kanunlarla burada düzeltmek lazım ve bu konuda siyasi spekülasyon yapmamak lazım ki bundan sonraki yatırımcılara güven vermek için. Çünkü yatırımcının çok kıymetli olduğunu bilmekte de yarar var ve güven duyması lazım.

Bu duygu ve düşüncelerle önerinin lehinde oy kullanacağımızı bildirir, yüce heyete saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Melen.

Önerinin aleyhinde Kocaeli Milletvekili Azize Sibel Gönül.

Buyurunuz Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

18 Martta Çanakkale’de tarihe altın harflerle yazılmış büyük mücadele ve zafere imza atmış ve bu mücadeleye yüreklerini koymuş bütün kahramanlarımızı, Ulu Önder Atatürk’ü ve silah arkadaşlarını şükran ve rahmetle anarak sözlerime başlamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, öncelikle şunu belirtmeliyim ki kim “Benim şu sorunum var.” dediğinde, biz “Hayır, senin öyle bir sorunun yok, zaten sen de yoksun.” demedik. Her kesimden, ne olursa olsun tüm sorunlara kulak vermeye ve bunların çözümünü sağlamaya çalıştık.

İki: 3Y’yle, yasaklarla, yoksullukla ve yolsuzlukla mücadelede samimi çaba içerisinde kararlılıkla devam etmekteyiz.

Şimdi, benden önce konuşan değerli milletvekili arkadaşlarımın da söylediği gibi, Meclisin bir haftalık çalışma süresi var ya da yok. Süre belli. Böyle bir süre içerisinde araştırma komisyonunun kurulması ve çalışmasının mümkün olmadığını kendileri de belirttiler.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Biz bunu dört yıldır gündeme getiriyoruz, dört yıldır.

AZİZE SİBEL GÖNÜL (Devamla) - Dolayısıyla, bu önergenin mümkün olmayacağını ve popülist ve samimi bir önerge olduğunu belirtiyorum. Mutlaka bununla ilgili bir araştırma komisyonu kurulabilir ama sürenin ve Meclis İç Tüzüğü’nün kendilerine verdiği yetkiyi kullanarak bu süre içerisinde böyle bir komisyonun kurulmasının mümkün olmadığını belirtiyorum.

Bu duygularla yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Gönül.

III.- Y O K L A M A

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yoklama talep ediyoruz.

BAŞKAN - Yoklama istiyorsunuz.

Sayın İnce, Sayın Özyürek, Sayın Aslanoğlu, Sayın Meral, Sayın Ağyüz, Sayın Genç, Sayın Keleş, Sayın Öztürk, Sayın Arat, Sayın Diren, Sayın Paçarız, Sayın Ekici, Sayın Oksal, Sayın Coşkuner, Sayın Kaptan, Sayın Emek, Sayın Aydoğan, Sayın Küçük, Sayın Anadol, Sayın Koç.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve arkadaşları tarafından 11 Mart 2011 tarihinde TBMM Başkanlığına “İhlaszedelerin sorunlarının araştırılması” amacıyla verilmiş bulunan Meclis araştırması önergesinin Genel Kurulun 16/3/2011 Çarşamba günkü birleşimde sunuşlarda okunması ve ön görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN - Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’nci sırada yer alan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal’ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ'ın; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal'ın Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (2/875, 2/876) (S. Sayısı: 698) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülen teklifin tümü üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına yapılan konuşma tamamlanmıştı.

Şimdi söz sırası Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’e ait.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer

                                    

(x) 698 S. Sayılı Basmayazı 15/03/2011 tarihli 77’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 698 sıra sayılı Kanun Teklifi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kısa bir süre önce burada 611 sıra sayılı bir torba yasayı görüştük. O torba yasanın içinde 240’a yakın madde vardı. AKP çok uzun süre, hem Plan Bütçe Komisyonunda hem burada görüştüğümüz tasarıda koyduğu maddelere ilave olarak son anda eklediği maddelerle büyük bir torba yasayı –işte, onu çuval diye de niteledik- çuvalı buradan yasalaştırdı. Kısa bir süre sonra baktık ki, AKP grup başkan vekillerinin imzasıyla ve bir milletvekilinin de ayrı bir önergesiyle yeni bir torba yasa teklifiyle daha karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlarım, her zaman ifade ettik, biz, torba yasa yönteminin Meclisin çalışmasına, çalışma kurallarına aykırı olduğunu, İç Tüzük’e aykırı olduğunu, Mevzuat Hazırlama Usul ve Esasları Hakkında Yönetmelik’e -ki AKP’nin 2004 yılında kabul ettiği bir yönetmelik- buna aykırı olduğunu hep ifade ettik.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen sessiz olur musunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Evet, değerli milletvekilleri yoklama isteyince buraya geliyorlar, aralarında konuşuyorlar, onun dışında da dışarı çıkıyorlar, biz yoklama isteyince de kızıyorlar.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, İç Tüzük’ümüze göre bir konu hangi ihtisas komisyonunu ilgilendiriyorsa o kanun, o teklif o ihtisas komisyonuna verilir. Mesela, öğrenci affıyla ilgili düzenlemenin -önceki torbada vardı- mutlaka Millî Eğitim Komisyonundan geçmesi lazım; ormanlarla ilgili düzenleme var, mutlaka ormanla ilgili komisyondan geçmesi lazım. Bunların hepsini bir kenara bırakıyor, torba yasa yönteminde, Plan ve Bütçe Komisyonunu bütün komisyonların yetkilerine sahip bir süper komisyon hâline getiriyor ama esas yapılmak istenen ilgili komisyonların ihtisas sahibi insanlarının görüşlerinin bu tasarı ve tekliflere yansıması önleniyor yani millî iradeye uygun yasa yapılmasının önüne geçiliyor.

Gene bugün otuz maddeyi bulan, öyle anlaşılıyor ki -iktidar partisinin hazırlıklarından onu görüyoruz- yeni yeni ilavelerle belki kırk maddeye ulaşan bir torbayla daha karşı karşıyayız. Seçimlere giderken AKP, kıyıda köşede ne varsa hepsini yasa hâline getirmeye çalışıyor ve seçmene mesaj vermek için de elinden geleni yapıyor. Mesela, bunlarla ilgili biliyorsunuz bir yeniden yapılandırma çıktı bu eski torbanın içinde ve orada belli TÜFE, ÜFE rakamlarına göre faiz istedik, faiz aldık. Şimdi, burada gene bazı yeniden yapılandırmalar var. Daha düşük faiz isteniyor. Peki, iki ay önce, bir ay önce çıkan kanunda niçin yüksek istiyorsunuz da bunda daha düşük istiyorsunuz? Bunun bir mantığı var mı? Ama o öyleydi, dün öyleydi, bugün böyle!

Şimdi, değerli arkadaşlarım, gene bizim ısrarla üzerinde durduğumuz ve bunun tasarıdan çıkarılmasını istediğimiz özel idarelerde ve belediyelerde çalışan ihtiyaç fazlası işçilerin kışta kıyamette sürgüne gönderilmesini öngören bir madde vardı önceki torbada. Biz dedik ki: “Bunu yapmayın, insanları yerinden yurdundan etmeyin. Çünkü belediyede bir toplu sözleşme sistemine tabi olarak çalışan bir işçiyi siz alır Millî Eğitim Bakanlığının taşra teşkilatına verirseniz o gittiği yerde hangi ücret statüsüne tabi olacak, özlük hakları ne olacak, sendikal güvencesi ne olacak? Bunların hepsinde büyük bir boşluk doğuyor.” dedik ama dinletemedik. 52 bin işçiyi mağdur eden bu düzenlemeyi önceki torbaya koydular.

Şimdi bu torbada diyorlar ki: “Bu düzenlemeyi biz sekizinci aya, ağustos ayına erteliyoruz.” Peki, bizim, muhalefetin bütün itirazlarına rağmen vazgeçmediğiniz bu düzenlemeyi niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçime gidiyoruz. Seçimde, sürgüne gönderecekleri 52 bin işçinin bir kısmının oyunu alamayabilirler. “Öyleyse bunu ağustos ayına erteleyelim, ağustos ayında meseleyi çözeriz…” Herkesin bu kadar huzursuz olacağını kabul ediyorsunuz ertelediğinize göre. Peki, o zaman gelin hep beraber şu düzenlemeden vazgeçelim, 52 bin kişi yerinden yurdundan edilmesin.

Şimdi, özel idarede çalışan işçilerin Karayolları teşkilatına nakledilmesi kabul edildi. Orada belki iki iş yerinde de Yol-İş yetkili olduğu için sendikal güvence açısından bir sorun çıkmıyor olabilir ama siz Antalya’da çalışan, özel idarede çalışan bir işçiyi alıp Van’a naklederseniz, onun çoluğunun çocuğunun durumu, kendi geçim şartları ne olacak?

Tabii, belediyelerde çalışan işçilerin durumu çok daha kötü çünkü onlar artık, sendikal güvenceden yoksun kalacaklar çünkü Emniyet Genel Müdürlüğünde de herhangi bir sendika yok, Millî Eğitim Bakanlığının teşkilatında da herhangi bir sendika yok ve öylesine bir belirsizliğe itiyorsunuz ki bu insanları, toplu sözleşmeleri sona erdiğinde ne olacak bunların durumu, neye göre çalışacaklar? Ben olacağı şimdiden söyleyeyim: Ya 4/C gibi bir kölelik düzenine tabi tutulacaklar veya kapının önüne konulacaklar.

Burada yapılmak istenen “Meseleyi erteleyelim, unutturalım, hele bir seçimi geçirelim.” mantığıyla, bu işçilerin sürgüne gönderilmesi 8’inci aya kadar ertelenmiş oluyor değerli arkadaşlar.

Şimdi, AKP İktidarı, biliyorsunuz, bir Hal Yasası çıkardı. Bu Hal Yasası’yla ilgili olarak hem buradaki müzakerelerde hem kamuoyuna yapılan açıklamalarda denildi ki: “Meyve ve sebze halleri yeni standartlara kavuşacak. Yüzde 70’i kayıt dışı olan meyve, sebze ticareti kayıt altına girecek. Pazarda, manavda künyesi olmayan meyve ve sebze satılmayacak. Hal ve pazarlarda üretici birlikleri kurulacak ve bunlar vasıtasıyla üreticinin satamayacağı herhangi bir ürün kalmayacak. Komisyoncuların, kabzımalların alacakları pay satış fiyatının yüzde 8’ini geçemeyecek.” ve arkasından bir pompalama geldi: “Hal Yasası yürürlüğe giriyor meyve ve sebzede indirim, ucuzluk dönemi başlıyor.”

Şimdi, bu şeyde görüyoruz ki, yeni torba yasada, şimdi görüşmekte olduğumuz 698 sıra sayılı Yasa Teklifinde görüyoruz ki bu Hal Yasası erteleniyor, bir yıl erteleniyor. Peki, bu kadar yararlıysa niçin erteliyorsunuz? Çünkü seçim var, seçimde hem üretici şikâyetçi olacak hem tüketici şikâyetçi olacak. Peki, üreticinin ve tüketicinin şikâyetçi olacağını biliyorsunuz, anlıyorsunuz da bu kanunu, Hal Yasası’nı niçin çıkardınız? Çıkardıysanız arkasında dursanıza. Bahane: Yönetmelikler tam hazır olmamış da, şuymuş da, buymuş da… Bunların hepsi hikâye değerli arkadaşlarım. AKP seçime giderken huzursuzluk yaratan hiçbir düzenleme istemiyor, biz halkı huzursuz etmesini biliriz ama seçim öncesi huzursuz edecek kadar enayi değiliz demek istiyorlar. Burada yapmak istedikleri düzenlemelerden biri de bu, değerli arkadaşlarım.

Şimdi, burada, gene, bütün grupların oybirliğiyle bir Türk Ticaret Kanunu kabul ettik. Bu Türk Ticaret Kanunu’nun hazırlıkları bilim kurulları tarafından yıllarca üzerinde çalışılarak hazırlandı. Daha sonra, Adalet Komisyonunda aylarca müzakere edildi. Her gruptan arkadaşımızın katıldığı bir özel komisyon kurduk ve o komisyonda da Türk Ticaret Kanunu konuşuldu ve buradan –artık, önergeler verilmesin- neredeyse oybirliğiyle kabul edildi, çıktı. Peki, ne beklersiniz? Meclisin oybirliğiyle kabul ettiği bir kanunda artık, yeni bir değişiklik olmasın ama bu torba teklifte görüyoruz ki Türk Ticaret Kanunu’nun dört maddesi birden değişiyor. Peki, tümünü uzlaşmayla çıkardığınız bir kanunun dört maddesini çıkarırken bir uzlaşmayı niçin aramıyorsunuz? Muhalefet partileri olarak biz Türk Ticaret Kanunu’nda yapılmak istenen bu değişikliklere karşı çıktık, “Bir uzlaşma arayın.” dedik, “Meclisin iradesine karşı geliyorsunuz. Uzlaşmayla çıkmış düzenlemeleri keyfî olarak, tek taraflı olarak değiştirmeyin.” dedik. “Hayır.” dediler, Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul ettiler ve buraya getirdiler. Belki o kanunda yapılan değişiklikler çok önemli olmayabilir. O zaman, bazı düzenleme ihtiyacı varsa o Türk Ticaret Kanunu’nun tümü burada görüşülürken geçici maddeler koyabilirdiniz. Onların hiçbirini yapmıyorsunuz, “Nasıl olsa bir torba çıkıyor, torbaya bunları da eklemek istiyoruz.” diyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, gene bu Türk Ticaret Kanunu’yla ilgili bir düzenleme var. Sayın Ticaret Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonunda dedi ki: “Bazı kooperatifler şirket kurduruyorlar, o şirketlerde belli kişilere imtiyazlı hisse senedi veriyorlar ve o kişiler o şirketleri dilediği gibi yönetiyor.” Peki, var mı önünüzde bir misal? Sayın Bakan, açtı, rapordan bir iki cümle okudu. Peki, hangi şirket bu? Basına yansıyan, Kayseri’de bir kooperatifle ilgili bazı konuların gündeme geldiğini biliyoruz. Acaba o mu? Konya’daki kooperatif mi? Bunları söylemediler. Ama yaptıkları şu, diyorlar ki: “Bu şekilde altın hissesi olan şirketlerdeki imtiyazlı hisse senetlerinin imtiyazını bu kanunla kaldırıyoruz.” Değerli arkadaşlarım, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak nerede bir yolsuzluk varsa onun üstüne gidilmesini istiyoruz. Kayseri’deki yolsuzlukların üzerine nasıl gidiyorsak diğer yolsuzlukların üzerine de gidiyoruz, gidilmesini isteriz. Hiçbir kooperatifin ağalık düzeniyle yönetilmesini biz istemeyiz. Ama onlar bahane edilerek kazanılmış haklara müdahale edemezsiniz, kazanılmış hakları ortadan kaldıramazsınız. Hele bu kazanılmış haklar özel hukuk alanında ise, Türk Ticaret Kanunu’nda ise geriye dönük hak alınamaz. Yani, bugün, bu neye benzer? Bir kanun çıkarıyorsunuz, geliyorsunuz, “Mustafa Özyürek’in evini ben kamulaştırdım.” Peki, kamulaştırırsın da bunun gerekçesi lazım. “Bu böyle istiyor...” Öyle anlaşılıyor ki bazı kooperatiflerde AKP hâkim değil, egemen değil. Kendilerinden yana bir yönetim yok. “Öyleyse onların iştiraki olan şirketlere el koyacak yöntemi bulalım.” Biz, “Bundan sonrası için bir düzenleme yaparsanız kabul ama geriye doğru düzenleme yaptığınız zaman bu hukuka uymaz, bu Anayasa’ya uymaz. Bu kesinlikle hak ihlalidir.” dedik ama dinletemedik, gene buraya geldiler. Öyle anlaşılıyor ki çoğunluğun oylarıyla kabul edilecek.

Değerli arkadaşlarım, bütün dünya bugünlerde, Japonya’da meydana gelen deprem, onun yol açtığı tsunami felaketi ve nükleer santraldeki sızıntıları konuşuyor. Şimdi, zaten Türkiye’de, özellikle Mersin’de kurulmakta olan, Akkuyu’da kurulacak olan nükleer santralle ilgili bütün çevreciler, Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz, Mersin’deki muhalefet partileri sürekli, “Buraya nükleer santral yapılmaz çünkü Akdeniz’de bir fay hattı var, bu fay hattı Akkuyu’nun altından geçiyor.” dedik ama dinletemedik. Ruslarla, gittiler çok özel bir anlaşma yaptılar ve Akkuyu’da santral kurulmasının yolunu açtılar.

Şimdi, bu felaketten sonra ne beklenir? Bütün dünya nükleer santrallerle, hem kurulmuş olanlarla ilgili hem kurulacaklarla ilgili bir yeniden değerlendirme yapıyor. Pek çok ülke devam etmekte olan nükleer santral inşaatlarını durdurdu. Türkiye’de de -bu bir fırsat- böyle bir tehlikeyle ileride halkımız karşı karşıya gelmesin diye bir önlem almak lazım, bir yeniden değerlendirme yapmak lazım ama bir de ne görüyoruz, Sayın Başbakan “Öyleyse biz evimizde tüp mü kullanmayacağız? Evimize doğal gaz mı bağlatmayacağız? Depremde köprüler yıkılıyor, köprü mü kurmayacağız?” diyor. El insaf... Bir evde tüp patlarsa en fazla orada birkaç kişi ölebilir ama bir nükleer santral faciasında –Çernobil’de gördük- binlerce insan kansere yakalandı. Şu anda, Japonlar, ilk patlamalardan sonra 10 kilometrelik bir sınır çizdiler, sonra bunu 70 kilometreye kadar çıkardılar ama 70 kilometrenin dışındakilere de diyorlar ki: “Evinizden çıkmayın. Hatta kapılarınızın altına bile bez serin.” Böylesine tehlikeli bir durumla karşı karşıya, Japonya gibi son derece bu konularda dikkatli, tecrübeli bir ülke bunu yapıyor. Biz, ilk kez bu konuya ayak atacağız. Sayın Enerji Bakanı diyor ki: “Bizim kuracağımız santraller üçüncü jenerasyondur, bir şey olmaz.” Nereden biliyorsunuz? Ben halkımız adına, bütün AKP’lileri ve Sayın Başbakanı insafa davet ediyorum. Diyebilirsiniz ki: “Siz zaten muhalefet partisinin mensubusunuz, bu nükleer santrallerle ilgili karşıtlığınızı daha önce de söylediniz, şimdi bunu tekrarlıyorsunuz.” Şimdi, burada, 2002 yılından beri sürekli AKP’yi savunmuş, sizin her icraatınızın arkasında durmuş bir yazarın, Milliyet yazarı Hasan Cemal’in yazısından kısa bir pasaj okumak istiyorum. Hasan Cemal “Nükleer santrallere karşıyım. Hükûmetin Akkuyu’da nükleer santral kurma konusundaki inadından bir an önce vazgeçmesi için Başbakan Erdoğan’a çağrı yapıyorum. Çünkü Japonya’daki Fukuşima felaketinden sonra da hâlâ nükleer santral inadını sürdürmenin ‘insanlığa karşı bir suç’ olabileceğini düşünüyorum.” diyor ve “Nükleer enerji vazgeçilmez değildir. Nükleer enerji daha ucuz değildir. Nükleer enerji güvenli değildir.” diyor. Kim diyor? Muhalefet partisinin bir mensubu değil, Hasan Cemal gibi sürekli sizi savunmuş bir köşe yazarı bunu söylüyor. Onun için geliniz, bu inattan vazgeçelim. Gerçekten, halkımızı tehlikeye atmayalım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

Halkımızı tehlikeye atmayalım ve nükleer santralin yol açacağı felaketle tüp gaz patlamasının yol açacağı felaketi aynı kefeye koyma aymazlığına düşmeyelim. Gerçekten bu bir aymazlıktır, insanlığa karşı bir suçtur, bunun vebali, günahı büyüktür. O nedenle, ben bütün yetkilileri, ilgilileri bir kez daha düşünmeye ve bu nükleer enerji santralleri kurulmasını yeniden değerlendirmeye davet ediyorum ve görüşmekte olduğumuz bu yeni torba yasa teklifinin aleyhinde olduğumuzu ifade ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özyürek.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 698 sıra sayılı Kanun Tasarısı üzerine Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanunların çok büyük bir kısmı tasarılara dayandığı için, tasarıların hazırlanıp kaleme alındığı Başbakanlık ve ilgili bakanlıklar yasa yapım sürecinin ilk önemli aşamasını oluşturmaktadır. Başbakanlık tarafından koordine edilen bu aşamadaki yetersizlikler, siyasi tavırlar ve Meclisteki hızlı yasama nedeniyle çoğu zaman düzeltilmeden yasalaşmaktadır. Kanun yapım sürecinde hükûmet bünyesindeki hazırlık aşamasına yeterli zaman ayrılmalı, kanunla ilgili sosyal kesimlerin, sivil toplum kuruluşlarının katkısı mutlaka alınmalıdır.

“Kanun bir kere çıksın, sonra yeni değişiklikler yapıp düzeltiriz.” yaklaşımı Türkiye’de “kanun enflasyonu” olgusunu ortaya çıkarmaktadır. İstatistiklere baktığımızda, belli bir dönemde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilen kanun sayısının dünya örneklerine göre fazla olması, bir performans kriteri olarak çok da övünülecek bir durum değildir.

İhtisas komisyonları kanun yapım sürecinin en önemli aşamasıdır ve mutfak işlevi görmektedir. Bu nedenle komisyon görüşmelerine zaman ayrılmalı ve komisyonların yapısı da güçlendirilmelidir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurul gündemine giren tasarı ve tekliflerin çok büyük bir kısmı Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülmektedir. Bir süre önce Genel Kurulda 606 sıra sayılı Tasarı’yı görüştük, bu tasarıydı. Türkiye Büyük Millet Meclisinde 120 madde gelip 250 madde çıkan bu Kanun’un bir eş değeri yok. “Bu nedir?” dendiğinde, esnafın, çiftçinin, öğrencinin, köylünün, sanayicinin, ihracatçının, ithalatçının, emeklinin, memurun, işçinin, kadınların, hatta bakanların ve Hükûmetin problemlerinin çözüleceğinden bahsettiniz.

Şimdi, AKP Hükûmeti ülkeyi yönetiyor, değil mi? O torba tasarıya göre Hükûmet dâhil herkes dertliydi, değil mi? Sadece Maliye Bakanlığı 10 milyon mektup gönderecekmiş vatandaşlara yani kafadan 10 milyon problem yaratmış AKP Hükûmeti, milletin başına bela gibi. Bu tür uzlaşma yasaları daha önce de, AKP Hükûmeti döneminde zaten çıktı. Problemler azalmaktan ziyade artarak devam ediyor. Bunları niye anlatmaya çalışıyorum? Hükûmetin bakanları birbirinden korkar hâle gelmiş, “küçük kabine” diye adlandırabileceğimiz Yüksek Planlama Kurulunda bile bakanlar, yaptığı işi diğerinin görmesini istemez hâle geldi.

“Niye böyle söylüyorsunuz?” diyeceksiniz. Bunun sebebi yasalaşan daha önceki torbadaydı. “Ne vardı orada?” diye açıp bakma zahmetine katlanmak gerek; yok. Burada, dışarıdan oylamaya koşup gelip “kabul mü, ret mi vereceğiz?” diye makinenin başında birbirine sormak kanun yapım tekniği açısından çok anlamlı bir davranış biçimi olmasa gerek.

Komisyondaki AKP kanadı “Yılda bir kere böyle bir torba teklif Türkiye Büyük Millet Meclisine gelmeli.” diyor. Kendilerine göre gerekçe de buluyorlar ancak bu kadar çabuk bir torba tasarısının -ikincisi için- daha geleceğine doğrusunu söylemek gerekirse hiç mi hiç inanmamıştım, bugün bunu görüşüyoruz.

Şimdi, 120 madde gelen tasarı 250 maddeye ulaşıyor, yaklaşık yüzde 100 artış; 10 maddelik yeni torba yasa teklifi geliyor, Komisyonda 30 madde olmuş, 2 kattan 3 kata çıkıyor; problemlerin büyüme oranı Türkiye Büyük Millet Meclisinde de giderek AKP sayesinde artıyor.

Bu kanun teklifinin madde gerekçeleri yok. Belki acil ihtiyaç duyulan hususlarda bakanlıklar ve kamu idareleri tarafından Hükûmete iletilmiş ve Parlamentoya gelmiş, iktidar partisi de bunu teklif hâline getirmiş, ancak aceleden madde gerekçeleri bile yazılmamış. İlgili kurumlarla temasa geçilse, bu söylense idi muhtemelen hepsi birkaç saatin içinde çözülürdü. “İlla da madde gerekçeleri şart mı?” diyeceksiniz ama olmaması garip. Bu iş de garip, bu torbadaki durum da garip.

Bakın bu teklifte daha önce başka komisyonlardan geçmiş ve Plan Bütçenin haberi bile olmamış, yasalaşmış hususlarda değişiklikler getiriyorsunuz, Plan ve Bütçe Komisyonunda düzeltme ve ilave yapmaya çalışıyorsunuz. Bunu ilgili bakanlar da çok iyi biliyor. Burada ifade etmek istediğim husus: En azından bu değişiklik ve ilave yapmak istediğimiz tasarının yasalaşması aşamasında ilgili komisyonda görüşülürken oranın üyesi olan sayın milletvekillerine -ki çoğunluğu iktidar- saygı göstermek lazım. Bunu hiç görüşülmediği bir komisyona, Plan ve Bütçe Komisyonuna getirdiğiniz takdirde o Komisyonun üyesi, diğer komisyonların, esas komisyonlarının üyesi olan milletvekillerine -iktidar milletvekilleri de dâhil- saygısızlık anlamına gelir.

Teklifin önemli bir bölümünün hiçbir aciliyeti yok. Aciliyeti var idiyse şimdiye kadar neredeydiniz? Diğer taraftan, 10 maddelik teklifin 30 madde olarak yasalaşması normal sayılabilir mi? Kaldı ki, muhalefetin hiçbir yapıcı önerisine bile tahammülünüz yok, kazara Komisyonda iktidar kanadının yanlışlıkla avlandığı bir iki istisnai durumun dışında iş birliğine de açık değilsiniz. Kanun yapım sürecine ilişkin sempozyum yapılıyor, bütün yanlış ve eksiklikler siyasi partiler olarak ifade ediliyor, üzerinde mutabık kalınıyor; o şartlara uymaya geldi mi sıra, hiç konuşulmamış gibi davranıyoruz. Bu teklif de bunun bir örneği. Birçok kanun teklifi sırada bekliyor. Onlar birleştirilmiyor ama burada arka arkaya verilmiş iki teklifi birleştirmeye hemen gayret ediyoruz. Bunun mantıklı olduğunu söylemek, hiç mi hiç mümkün değildir. İki ayrı teklifin gerekçelerinin birbirine paralel olması doğal, amaca müteallik hususların gerekçelerinin benzer olması normal, ancak harfiyen noktasına, virgülüne kadar aynı gerekçeyi koymanın normal olduğunu söylemek herhâlde mümkün değildir. Gerçi bu, AKP İktidarı için yeni bir şey de değildir. Hatta bu, başka yapılanlarla mukayese edildiğinde çok daha makul ve masum karşılanabilir. Tasarı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine gelip üzeri daksil’le silinip “tasarı”nın yerine elle “teklif” yazılarak teklif şekline dönüştürülen metinleri de biz bu Parlamentoda ve komisyonlarda gördük. Bunlar AKP İktidarının işi ne kadar ciddiye aldığını göstermesi açısından son derece önemlidir.

Evet, Plan ve Bütçe Komisyonunda (2/875) sıra sayılı ve 11 maddeden oluşan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile (2/876) sıra sayılı  ve 19 maddeden oluşan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi birleştirilmekle birlikte her iki teklifin 11 maddesi tıpatıp aynı olduğundan madde sayısı değişmemiş, ancak Komisyon görüşmelerinde ek-lenen 11 maddeyle teklifin madde sayısı 30’a yükselmiştir. Bu kanun teklifinde konu itibarıyla aralarında bağlantı bulunmayan birçok mevzuatta düzenleme yapılmaktadır. “Torba kanun” olarak nitelenen bu tür uygulamalar sonucu ka-nunlar için aranan öngörülebilir, anlaşılabilir ve ulaşılabilir olma özellikleri ta-mamen yok edilmektedir. Hukuki güvenlik ilkesi yürürlükte bulunan ve herkes için bağlayıcı olan kuralların açık, ulaşılabilir ve öngörülebilir olmasını gerekli kılar. Ülkemizde son yıllarda yaygınlaşan bu şekildeki yasa yapım tarzı, hukukun bu genel ilkesini, dahası hukukun kendisini altüst etmiş bulunmaktadır.

Bu kanun teklifinin görüşmelerinde Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü hükümlerinin dikkate alındığını söylemek mümkün değildir. Yukarıda da değindiğim gibi, başka komisyonların görev ve uzmanlık alanına giren düzenlemeler ilgili komisyonlarda görüşülmemiştir, böylece İç Tüzük hükümleri ihlal edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda ve Genel Kurulda görüşülerek yasalaşan 5957 sayılı Sebze Ve Meyveler İle Yeterli Arz Ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un yürürlük tarihinin ertelenmesini öngören madde ile yine bu Komisyonda görüşülmemesi gereken birçok madde, Adalet Komisyonunda görüşülmesi gereken Türk Ticaret Kanunu’nda değişiklik öngören maddeler, İçişleri Komisyonunda görüşülmesi gereken özel güvenlik hizmetleriyle ilgili maddeler bu kanun teklifinde yer almıştır. Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin uzmanlık alanları genişlemiştir. Gerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının tekliflerle ilgili komisyonlara havale yöntemi gerekse ilgili komisyon yetkililerine ilave olarak konuyla ilgisi olan bakanlıkların konuya gösterdiği hassasiyetsizlik ve duyarsızlığı anlamak gerçekten mümkün değildir.

Bu teklifte dikkati çeken diğer bir husus, son bir yıl içinde, hatta geçen ay çıkarılan torba kanunlarda değişiklik yapılmasıdır. Bu değişiklikler, AKP İktidarının işleri ne kadar duyarsız ele aldığını veya ufuksuz bir şekilde konuları ele aldığını çok açık bir biçimde göstermektedir. Daha yasa yürürlüğe girmeden ihtiyaç duyulan değişiklik talebi bu duyarsızlığı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Bu kanun teklifi ile 11/3/2010 tarihinde kabul edilen ve yayım tarihinden bir yıl sonra yani 26/3/2011 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen 5957 sayılı Sebze ve Meyveler ile Yeterli Arz ve Talep Derinliği Bulunan Diğer Malların Ticaretinin Düzenlenmesi Hakkında Kanun’un yürürlük tarihi 1/1/2012 tarihine ertelenmektedir.

13/1/2011 tarihinde kabul edilen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 1/7/2012 tarihinde yürürlüğe girmesi öngörülen bazı maddelerinin, bu kanun teklifi ile 29/6/1956 tarih ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu ile ilgili maddelerin aynı hükümlere yer verecek şekilde değişiklik yapılarak hemen yürürlüğe konulması öngörülmektedir.

Daha geçtiğimiz ay, 13/2/2011 tarihinde kabul edilen ve 25/2/2011 tarihli mükerrer Resmî Gazete’de yayımlanan 6111 sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun’un il özel idarelerinin ihtiyaç fazlası işçilerinin Karayolları Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatına, belediyelerin ihtiyaç fazlası işçilerinin ise Millî Eğitim Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatına ve ihtiyacı bulunan mahallî idarelere atanmasını öngören 164’üncü maddesinin yürürlük tarihi bu kanun teklifiyle 1/8/2011 tarihine ertelenmektedir. Bu tarihin ertelenmesi bile, Hükûmetin, daha yakın geçmişte çıkan bir kanunda, bir ay önce çıkan bir kanunla ilgili hususta bile öngörüsünün ne kadar geçersiz olduğunu bir kez daha ortaya koymaktadır.

Diğer taraftan, tarım kredi kooperatiflerinden 30/1/2004 tarihinden önce üreticilerin kullandıkları tüm tarımsal kredilere 5661 sayılı Kanun’un 1’inci maddesi hükmünün uygulanmasını öngören geçici 11’inci maddesi uygulama imkânı olmadığı gerekçesiyle bu kanun teklifiyle yürürlükten kaldırılmakta ve bu konuya ilişkin ayrıca 5661 sayılı Kanun’da değişiklik öngören kapsamlı düzenleme yapılmaktadır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Onu da çıkaracaklar galiba.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Damga Vergisi Kanunu’nun 83’üncü maddesinin (a) bendiyle eklenen fıkranın 40 olan numarası 41 olarak değiştirilmekte, makul karşılanabilecek bir yanlışlık düzeltilmektedir.

Ayrıca, 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’un 3’üncü maddesinin (5)’inci fıkrasında yer alan “10 milyon Türk lirasını” ibaresinin “50 milyon Türk lirasını” şeklinde değiştirilmesi, 6111 sayılı Kanun’a ilişkin Plan ve Bütçe Komisyonunca kabul edilen tasarının 214’üncü maddesinde yer verilmesine karşın daha sonra tasarıdan çıkarılmış, şimdi de tekrar bu kanun teklifinde aynen, aynı konuya yer verilmektedir.

Bütün bunlar AKP’nin konulara yaklaşım biçimini açık ve net bir şekilde ortaya koymaktadır: Getirdiği yanlış, götürdüğü yanlış, her hususu problemli, “İş yapacağız, yandaşlara iş yetiştireceğiz.” düşüncesiyle alelacele, her şeyi birbirine karıştırmaktadır. Esasen, bu kanun teklifi seçim öncesi, tamamen seçim yatırımı olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine getirilmiştir.

Bu kanun teklifiyle, organize sanayi bölgelerindeki parsellerin tamamen veya kısmen bedelsiz tahsislerinin Bakanlar Kurulu kararıyla il ve ilçelerin sosyoekonomik durumları dikkate alınarak belirlenmesi öngörülmektedir. Bu düzenleme, 5084 sayılı Kanun’un bedelsiz arsa tahsisiyle ilgili sona eren uygulamasının bir anlamda devam ettirilmesini öngörmektedir. Hangi illerin bu teşvikten yararlanacağı Bakanlar Kurulunca belirlenecek. Bu düzenlemeden 5084 sayılı Kanun kapsamında olmaması nedeniyle yıllarca mağdur edilen Konya, Denizli gibi illerimizde bulunan organize sanayi bölgelerinin mutlaka yararlandırılması gerekmektedir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Denizli büyükşehirden mağdur değil mi?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Hem büyükşehirden mağdur hem 5084’ten mağdur. Bitmiş bir organize sanayi bölgesi var. Yatırımlar 20 kilometre ilerideki il dışına gitmesine rağmen, orada sanayi odası ve ticaret adamlarının Sayın Başbakandan arzu etmelerine, talep etmelerine rağmen bitmiş bir organize sanayi bölgesi maalesef bu teşvikten yararlanmamaktadır, hatta Komisyonda bu konuda önerge verilmesine rağmen, maalesef iktidarın oylarıyla bu önerge reddedilmiştir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Büyükşehir ne oluyor? Söz verdiler.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Başardıkları bir şey yok mu Sayın Vekilim?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Büyükşehir bir başka bahara kaldı. Biliyorum, Malatya bu işten rahatsız, Denizlili vekil arkadaşlarımız da rahatsız çünkü verilen bir sözün yerine getirilmemesi gerçekten sıkıntılı. Şimdi, Sayın Başbakan ifade etti, daha sonra olacağını söyledi ama düğün, bayram gibi yıllarca önceden “Büyükşehir yapacağız.” diye ifade edilen ve bu kanun teklifinin getiriliş biçimine benzetilen hadise, gerçekten o ilde yaşayan vatandaşlarımızı, sadece Denizli’de değil, Malatya ve benzeri illerde gerçekten hüsrana uğratmıştır. Onların bu mağduriyetinin de giderilmesi gerekir. Ben gerçekten bunu bir Denizli Milletvekili olarak defalarca gündeme taşımamın vatandaşlar tarafından takdir topladığını biliyorum ama Sayın Başbakanın bunu söz vermiş olmasına rağmen, Denizli’de defalarca basın toplantısıyla AKP’lilerin açıklamalarıyla ifade edilmesine rağmen bu sözün devlet yetkililerince yerine getirilmemesi beni gerçekten üzmektedir. Bunu burada ifade etmek istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Diğer taraftan, AKP Hükûmetinin İhale Yasası’na düşmanca tavır takınması, bu kanun teklifiyle bir kez daha ortaya çıkmıştır. Büyükşehir belediyelerinin mülkiyet ve tasarrufundaki hafriyat sahalarının, toplu ulaşım hizmetlerinin, büfe, otopark, çay bahçelerinin, belediye veya bağlı kuruluşların yüzde 50’sinden fazlasının ortak olduğu şirketler ile bu şirketlerin yüzde 50’sinden fazlasının ortak olduğu şirketlere, 2886 Sayılı İhale Kanunu hükümlerine tabi olmaksızın belediye meclisinde belirlenecek süre ve bedelle işletilmesinin devredilebileceği öngörülmektedir. Maalesef, bu düzenleme, bence hem hukuka hem de ahlaka aykırıdır.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Anayasa’ya da aykırı.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Gerek usul gerekse yukarıda ifade ettiğimiz nedenlerle, bu kanun teklifine muhalefet ettiğimizi ifade ediyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Şahsı adına, Osmaniye Milletvekili Durdu Mehmet Kastal. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kastal.

DURDU MEHMET KASTAL (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 698 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Koruma ve güvenlik hizmetlerinin bir bütünlük içerisinde yerine getirilmesi için, kolluk birimleri ile güvenlik görevlilerinin uyum içerisinde olması gerekir. Özel güvenlik alanında sürekliliği ve profesyonelliği sağlamak, bu alanda çalışanların kesintisiz olarak sürekli çalışmasına bağlıdır. Bunun için, özel güvenlik alanında uygulamada karşılaşılan aksaklıklar ve yeni ihtiyaçlar doğrultusunda bazı hukuki düzenlemelerin yapılması gerekmektedir. Özel güvenlik görevlilerinin her beş yılda bir ruhsat harcı ödemek suretiyle yenilemek durumunda kaldıkları çalışma izinleri sürekli hâle getirilecektir. Bunların birikimlerinden faydalanmak amacıyla, bir defaya mahsus, ruhsat harcı ödeyerek görevlerine devam edeceklerdir. Şirketlerde olduğu üzere, alarm izleme merkezleri ile eğitim kurumlarının kurucu ve yöneticilerinde de güvenlik soruşturması yapılması ve her beş yılda bir güvenlik soruşturmalarının yenilenmesi kuralı getirilmiştir.

Bir de koruma ve güvenlik hizmetinin sağlanacağı yerlerde sözleşmenin imzalanmasıyla eş zamanlı olarak bu hizmetlerin yerine getirilmesinin istenmesi nedeniyle hizmetin başlamasından en geç bir hafta önce valiliğe yazılı bildiriliyordu. Şimdi ise hizmetin başladığı gün mesai saati bitimine kadar valiliğe bildirilmek suretiyle şirketlerin cezai duruma düşmeleri engellenmiş olacaktır.

Millî İstihbarat Teşkilatı ve genel kolluk emeklileri ile en az beş yıl süreyle çalışıp kendi istekleriyle buralardan ayrılanlara veya güvenlikle ilgili fakülte mezunlarına temel eğitim şartları kaldırılmıştır. Çünkü bunlar yıllarca silahlı güvenlikle iç içe yaşayan insanlardır.

Bu düzenlemeler, aynı zamanda, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun hazırlamış olduğu teklifi de içerir mahiyettedir. Bu nedenle, rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nu bir defa daha anıyor ve saygı ve hürmetlerimizi sunuyor, Allah’tan rahmetlerini diliyoruz.

Değerli milletvekilleri, bütçe kanunu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığına tahsis edilen ödenekler, küçük sanayi siteleri yapı kooperatiflerine, bankalar aracılığıyla şartları önceden belirlenmiş kredi olarak kullandırılmaktadır.

Teklifle, küçük sanayi sitelerinin desteklenmesi için verilen kredilerden kaynaklanan borçlarını ödeyemeyen girişimcilere kolaylık sağlamak amacıyla kooperatifler aracılığıyla kullandırılan kredilerden muaccel olanlar için enflasyon oranında güncelleme yapılmak suretiyle yeniden yapılandırma imkânı verilecektir.

Merkezî yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin tümü tarafından yapılan ödemelerin artırılması amaçlanmaktadır.

2006 yılından itibaren adli yargıda açılan davalar DSİ Genel Müdürlüğü adına hazine avukatları tarafından, idari yargıda açılan davalar ise DSİ Genel Müdürlüğü tarafından takip edilmektedir. DSİ Genel Müdürlüğü adına adli yargıda binlerce dava açılmakta olup bu davaların çok büyük oranını kamulaştırma bedelinin tespiti ve tescil davaları oluşturmaktadır. Yine, DSİ Genel Müdürlüğüne karşı adli yargıda açılan bu davaları da Maliye Bakanlığı adına hazine avukatları takip etmektedir. Bu da koordinasyondan ve evrak akışından kaynaklanan sıkıntılara yol açmaktadır. Bu sebeplerle, DSİ Genel Müdürlüğünün adli ve idari yargı yerlerinde görülmekte olan davalarının kendi avukatları eliyle doğrudan yürütülmesini sağlamak maksadıyla düzenleme yapılmıştır. DSİ Genel Müdürlüğü adına ve DSİ’ye karşı açılan davaların 2006 yılı öncesinde olduğu gibi DSİ’de kadrolu olarak çalıştırılacak avukatlar tarafından takip edilmesiyle, aynı kurumda çalışan avukatlar ile teknik elemanlar arasında koordinasyon ve teknik destek sağlanarak, çalışmaların daha etkin ve verimli bir şekilde yapılması imkânına kavuşulacaktır.

Öte yandan, hazine avukatlarının kurum avukatı kadrolarına geçişi, dava ve icra dosyalarının devrine ilişkin hükümlere yer verilmiş, Genel Müdürlüğe dava ve takip işlerinde kullanılmak üzere gerekli kadroların ihdasına ilişkin cetveller düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya genelinde ve ülkemizde her alanda yaşanan hızlı değişim süreci spor sektöründe de yaşanmaktadır. Hızla değişen ve gelişen toplumumuzda gençlik ve spora ilişkin hizmet ve beklentiler de her geçen gün daha da yoğunlaşarak artmaktadır.

Anayasa’nın 59 uncu maddesi uyarınca, devlet, her yaştaki Türk vatandaşlarının beden ve ruh sağlığını geliştirecek tedbirleri alır, sporun kitlelere yayılmasını teşvik eder. Ülkemizde sporu sevk ve idare etmek görevi 3289 sayılı Kanun’la Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğüne verilmiştir.

Türk  sporunu çağdaş ülkelerde olduğu gibi devletin dışında idari ve mali özerkliğe kavuşturmak için, tıpkı uluslararası federasyonlar gibi yapılanmalarına imkân sağlamak, faaliyetlerini verimli ve süratli organize edebilmek amacıyla 3289 sayılı Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğünün Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun’a eklenen ek 9’uncu madde uyarınca, federasyonlara özerk olma imkânı sağlanmış idi. Ek 9’uncu maddenin bazı fıkraları Anayasa Mahkemesince iptal edilmiştir. İptal kararı gereğince özerk federasyonların genel kurullarının toplanması ve çalışmalarına ilişkin usul ve esaslar ile kimlerin oy kullanabileceği ve Tahkim Kurulu ile ilişkileri Genel Müdürlükçe düzenlenecek çerçeve statü ile Tahkim Kurulunun görev, yetki ve sorumlulukları ile çalışma usul ve esasları da yönetmelikle belirleme imkânı kalmamış ve bu hususları kanunla düzenleme zorunluluğu hasıl olmuştur.

Teklif ile Anayasa Mahkemesinin iptal kararı ile oluşan hukuki boşluk giderilerek, bağımsız spor federasyonları ve Tahkim Kurulunun kuruluşu ile çalışma usul ve esaslarının kanunla düzenlenmesi amaçlanmıştır.

E-devletin temel bilgi sistemlerinden biri olan Merkezi Ticaret Sicil Kayıt Sistemi kuruluş ve yaygınlaştırma aşamasının hızlandırılması amacıyla, aynı fıkradaki “tüzükle belirlenir” ifadesi “yönetmelikle belirlenir” ifadesiyle değiştirilmiştir. Amaç, mevzuat çalışmalarının kısa zamanda sonuçlandırılmasıdır. Ayrıca, ticaret sicili kayıt işlemlerinde kişisel bilgilerin gizliliğinin korunması amacıyla bir fıkra eklenmiştir.

Devlet, il özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri ile kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları, sendikalar, dernekler, vakıflar, kooperatifler veya bunların iştiraklerinin kaynaklarıyla anonim şirketler kurulabilmekte ve bu anonim şirketlerce de başka anonim şirketlere iştirak edilebilmektedir. Bu şirketlerde düşük pay sahibi olan diğer bazı hissedarlar lehine şirket esas sözleşmesinde tesis edilebilen çeşitli imtiyazlarla şirket yönetiminde hâkimiyet sağlanmakta ve bu şekilde diğer pay sahipleri şirket yönetim ve karar sürecinden kısmen veya tamamen uzaklaştırılabilmektedir. 

Sevk edilen bu düzenleme ile bu tür şirketlerde büyük pay sahibi olan özellikle kamu kurum ve kuruluşları ile maddede sayılan diğer kuruluşların kaynaklarının kötüye kullanımının önlenmesi amaçlanmaktadır. Ayrıca, Avrupa ülkelerinde imtiyazlı payların hem konusu hem de sağladığı ayrıcalıkların sınırlandırılması eğilimi ile Avrupa Toplulukları Mahkemesinin bu konuya ilişkin kararlarına uyum sağlanmaktadır.

Yapılan düzenleme ile Türk Medeni Kanunu ve Borçlar Kanunu’nda yer alan hükümler çerçevesinde diğer ortakların, üçüncü kişilerin ve şirket tüzel kişilerinin, kanunun amacını aşarak tanınacak imtiyazlar nedeniyle zarara uğramamaları amaçlanmıştır.

Diğer taraftan, mevcut şirket esas sözleşmelerinde gerekli değişikliklerin yapılması için süre tanınmış, bu süre içerisinde gerekli değişikliklerin yapılmaması hâlinde ilgili esas sözleşme hükümlerinin kendiliğinden geçersiz hâle geleceği hükme bağlanmıştır.

5957 sayılı Kanun’la, bu Kanun’un yürürlük tarihi, sebze ve meyve ticaretinin yoğunluğunun daha az olduğu 1/1/2012 tarihine ertelenmektedir. Böylece, Kanun’un en temel düzenlemelerinden birisi olan hal kayıt sisteminin daha sağlıklı bir şekilde uygulanmasına imkân sağlanmış olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

DURDU MEHMET KASTAL (Devamla) – Bu değişikliklerin ülkemize hayırlı olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kastal.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Kızılcıklı.

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; 698 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi, otuz maddelik olan bu kanun tasarısında öncelikle özel güvenlik konuları yer almakta. Buna göre, özel güvenlik görevlilerinin beş yılda bir yeniden ödedikleri ruhsat harcı bundan sonra bir kereye mahsus ödenecek. Bu, sürekli geçerli hâle gelecek ve yenileme mecburiyeti kalmamış olacak. Yine, her beş yılda bir güvenlik soruşturması devam edecek. Yine, özel güvenlik şirketleri anlaştıkları firmalarla ilgili bilgileri valiliklere bir hafta önceden bildirmek zorundaydılar, bu değişiklikle, göreve başladıkları sözleşmeyi, yükümlülüklerini yerine getirdikleri mesai bitimi saatinin sonuna kadar bildirmeleri yeterli olacak çünkü bunu bildirmedikleri zaman cezai müeyyide uygulanıyordu. Böylelikle bu cezai müeyyide de ortadan kalkmış olacak. Yine, Millî İstihbarat Teşkilatı ve genel kolluk görevlerinden emekli olanlar beş yıl burada çalıştıysa bu sertifikaları alacaklar. Güvenlik okullarından, güvenlikle ilgili yüksekokul ve fakültelerden mezun olanlardan da temel eğitim şartı kaldırılmış oluyor.

Diğer taraftan, küçük sanayi sitelerinin desteklenmesi amacıyla verilen krediler var. Bunlardan kaynaklanan borç yükümlülüklerini yerine getiremeyen küçük sanayi sitelerine vergi barışı gibi, SSK barışı gibi, yine on sekiz taksitle, otuz altı ay vadeyle ve belli faiz oranlarının TÜFE, TEFE’ye göre hesaplanması sayesinde bir ödeme kolaylığı getiriliyor bu teklif ile.

Bildiğiniz gibi, araştırma-geliştirme AK PARTİ hükûmetleri döneminde daha fazla desteklenmeye başlanmıştır. 2011 bütçesine bunun için üst sınır olarak 10 milyonluk bir bedel ayrılmıştı. Bu, Komisyonumuzda 50 milyona yükseltilmiştir. Böylelikle araştırma ve geliştirmeye daha fazla pay ayrılması gündeme gelmiştir.

Bildiğiniz gibi, yine, 2006’dan önce Devlet Su İşleri özellikle kamuyla ilgili açılan davaları kendi avukatları vasıtasıyla yürütüyordu, o davalara kendi avukatları giriyordu ama 2006’dan sonra bu işi Hazine avukatları yapmaya başlamıştı. Şimdi, tekrar Devlet Su İşleri merkezde ve taşra teşkilatlarında görevlendirecekleri, kadroya alacakları hukukçular vasıtasıyla kendi davalarını kendileri takip etme imkânına sahip olacaklar.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Limitler artırılarak…

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Bir miktar artırılarak…

Yine, Gençlik Spor Genel Müdürlüğü Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanuna bazı ek maddeler yapılmıştı. Bunlarla ilgili iki tane madde Anayasa Mahkememiz tarafından iptal edilmişti. Bunlar federasyonlara özerklik veren, onların nasıl oy kullanacaklarını, nasıl çalışacaklarını belirleyen, yine Tahkim Kurulunun kararlarının kesin olduğunu söyleyen ve aynı zamanda da Tahkim Kurulunun çalışma esaslarının yönetmelikle belirlenmesini isteyen maddelerdi. Anayasa Mahkememiz bunun yönetmelikle olmayacağını, bir kanunla olması gerektiğini ifade etmişti. Dolayısıyla, şimdi buradaki ilgili iki maddede de hem federasyonların nasıl genel kurul yapacakları, nasıl çalışacakları hem de Tahkim Kurulunun hangi usullerle çalışacağı belirleniyor, böylelikle Anayasa Mahkememizin iptal gerekçelerine uygun hâle getiriliyor ve kanunla bunlar düzenlenmiş oluyor. Buna da 19 Mart 2011 tarihine kadar süre verilmişti bildiğiniz gibi.

Yine, Türk Ticaret Kanunu’nu, bildiğiniz gibi, hep beraber, büyük bir uzlaşma içerisinde Meclisimizden geçirdik. Ancak burada elektronik imza, elektronik defterler ve kayıtların saklanmasıyla ilgili yine merkezî ticaret sicil kayıt sisteminin kurulması gerekiyor fakat meri kanunlarda bu maddeler yok. Kabul edilen Türk Ticaret Kanunu’ndaki maddeler aynen bugünkü meri kanuna alınmak suretiyle bunların bir altyapısının hazırlanması ve böylelikle Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girdiğinde bu hazırlıkları da yapılmış olarak yürürlüğe girmesi, herhangi bir aksamanın olmaması, yaşanmaması için bunlar da aynı kabul edildiği şekliyle meri kanuna alınmak durumunda olunuyor.

Yine, devlet, il özel idaresi, belediye ve diğer kamu tüzel kişileri, kamu niteliğindeki meslek kuruluşları, kooperatifler, bildiğiniz gibi, bazen kendilerine ait anonim şirket kuruyorlar, bazen anonim şirketlerine hissedar oluyorlar, buralarda bir imtiyazlar elde ediliyor ama maalesef bazı kişilerin genel kurulda aldıkları bu imtiyaz yetkisini zaman zaman kötüye kullandıklarına şahit oluyoruz, kendi çıkarlarına kullandıklarına ya da kamuyu zarara uğratacak, o kooperatifi, o vakfı, o derneği ya da kamu kuruluşunu zarara uğratacak şekilde kullandıklarına ilişkin sıkıntılar ortaya çıkıyor, müfettiş raporları ortaya çıkıyor. Bunların, imtiyazların sınırlandırılmasıyla ilgili bir madde var yine bu tasarının içerisinde.

Yine, hal kayıt sisteminin daha sağlıklı bir şekilde uygulanabilmesi için Kanun’un yürürlük tarihinin 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmesi uygun görülüyor bir maddeyle. Bunun da mart ayında uygulanması gerekiyordu, 2011’in Mart ayında yani içinde bulunduğumuz bu ayda uygulanması gerekiyordu ama hazırlıklar yapılmadığı için, özellikle esnafımızdan da böyle talepler geldiği için bunun 1 Ocak 2012 tarihine ertelenmesi gündeme geldi. İnşallah yasa kabul edilirse 1 Ocak 2012 tarihine  ertelenmiş olacak.

Yine, organize sanayi bölgesi ilan edilmemiş yerlerimiz var. Özellikle ıslah organize sanayi bölgelerinde doğal gaz gibi, elektrik gibi, su gibi, ortak kullanım, altyapı kullanımları için yapı tesislerinin kurulması, girdi maliyetlerinin düşmesi adına bir çalışma yapılabilmesi ve bunların da organize sanayi bölgelerinin kullandıkları avantajlardan faydalanabilmeleri adına yapılan bir madde değişikliği var. İnşallah bu da uygun görüldüğü zaman onlar da, organize sanayi bölgesi ilan edilmemiş olsalar bile, buralarda da bu imkânlardan faydalanabilecekler, böylelikle kendi işletmelerine fayda sağlamış olacaklar.

Yine, bildiğiniz gibi, 2004’ten önce çıkardığımız bir yasayla 2004 yılına kadar bazı parsellerin, organize sanayi bölgelerindeki parsellerin, boş olan parsellerin, verimliliği arttırmak için, ekonomiyi canlandırmak için, istihdamı arttırmak için bedelsiz dahi verilebilmesine imkân sağlanmıştı. Şimdi, Bakanlar Kurulu kararıyla belirlenecek usul ve esaslara uygun olarak, il ve ilçelerdeki sosyoekonomik durumlar göz önünde bulundurulmak suretiyle organize sanayi bölgelerindeki parseller tamamen veya kısmen bedelsiz olarak şahıslara verilebilecek, böylelikle hem ticaretin canlanması hem de istihdamın canlanması uygun görülüyor.

5216 sayılı Büyükşehir Yasası var. Bunun 26’ncı maddesinde, kendi alanlarındaki ve mülkiyetlerindeki hafriyat sahalarını ve toplu ulaşım hizmetlerini büyükşehir belediyesinin ortak olduğu, en az yüzde 50 ortak olduğu şirketlere yaptırabilme, işletme yetkisi tanınıyor. Böylelikle buradan gelecek gelirlerin büyükşehre sağlanması ve büyükşehrin de aldığı bu gelirlerle sınırları içerisinde yaşayan vatandaşlarına daha fazla hizmet etmesinin imkânı açılıyor.

Yine, devletin yaptığı büyük yatırımlarda olumsuz etkilenen yerleşim yerlerinin, orman vasfını yitirmiş, tarım arazisine dönüştürülememiş olma şartları göz önüne alınarak bunların Bakanlar Kurulu kararıyla Bayındırlık ve İskân Bakanlığına devredilmesi ve böylelikle buralarda yeni yerleşim yani şehri taşımak, ilçeyi taşımak mecbursa oralara taşınabilmesine imkân tanıyan bir madde var.

Tarım kredi kooperatifine müteselsil borçlular vardı. 2004’ten sonra çıkarılan bir yasayla bu borçların kefilliklerini, müteselsil kefillikleri ortadan kaldırmıştık. Şimdi, şahsi borçlardaki kefillikleri de ortadan kaldırmak suretiyle 50 bin kişinin rahatlatılması amaçlanmaktadır bir maddeyle.

Yine, il özel idareleri ve belediyelerdeki norm fazlası işçilerin başka kurumlara devriyle ilgili uygulamada rahatlatmak amacıyla 1 Ağustos 2011  tarihine burada…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Kimi rahatlatmak için?

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

1 Ağustos 2011 tarihine uzatılmaktadır.

Yine, olağanüstü durumlarda sigorta teminatının verilemediği hâllerde devlet eliyle tedbirler alınması ve hazır bir teminat mekanizması oluşturulmasına yönelik Sigortacılık Kanunu’na bir madde ilave edilmektedir.

Doğrusu 30 maddeye baktığımızda gerçekten yine vatandaşlarımızın faydasına ve olumlu olacak düzenlemeler yer almaktadır.

İnşallah, bu teklif yasalaştığında vatandaşlarımız için daha olumlu olacaktır diye düşünüyorum. Katkılarınızdan dolayı hepinize teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sedat Kızılcıklı.

Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş, görüşmelerin devam etmesine dair bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

698 sıra sayılı kanunun tümü üzerindeki görüşmelerin İç Tüzük 72’ye göre devam etmesini arz ederim.

                      Oktay Vural                           Beytullah Asil                         Hüseyin Yıldız

                           İzmir                                    Eskişehir                                   Antalya

                                            Recep Taner                               Kemalettin Nalcı

                                                 Aydın                                          Tekirdağ

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Karmaşık bir teklifin bütününe yönelik düşüncelerin Genel Kurula iletilmesini temin etmek suretiyle verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Karar yeter sayısı Sayın Başkan…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.34

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerinin, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre devam etmesine dair önergenin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Teklifin görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Yirmi dakika süremiz var.

Sayın Ağyüz, Sayın Genç ve Sayın Işık sisteme girmişler.

Buyurun Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, DSİ’nin birikmiş, kesinleşmiş kamulaştırma borcu ne kadar? DSİ’nin avukat kadrosunu güçlendiriyorsunuz da teknik eleman kadronuz yeterli mi?

Doğanpınar Göleti’ni tekrar soruyorum: Şimdi ne aşamada?

Gaziantep’in 1/1.000’lik çevre düzen planı ne oldu?

Ayrıca, Ziraat Bankası, çiftçi borçlarının faiz ödenmek koşuluyla anaparayı bir yıl erteleme yetkisini 22 Şubattan 28 Şubata kadar verdi, altı günde hiç kimse yetişemedi. Bundan haberiniz var mı?

Ayrıca, Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ burada olduğu için söylüyorum. Geçen gün yaptığı konuşmadan dolayı, Cumhuriyet Halk Partisindeki bir kelime değişikliğinden ötürü bunun için Cumhuriyet Halk Partililerden özür dilemeyi, sözünü değiştirmeyi düşünüyor mu, yoksa yargıda mı hesaplaşmamızı istiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben aslında soru hazırlarken Bülent Arınç orada oturuyordu. Ben sorularımı ona göre hazırlamıştım ama yine bir sorumu ona sorayım: Şimdi, bu Tayyip Bey Kars’a gidince oradaki bir sanat eserine “Ya, bu buraya yakışmıyor, bu ucubedir, bunu yıkın.” dedi. Bunun üzerine Ertuğrul Günay dedi ki: “Yahu, -tabii, bu kadar saçma sapan fikir olmazdı- bu sanat eseri için demedi, bu gecekondular için dedi.” Bunun üzerine Tayyip Bey “Yok ya, ben bunu gecekondular için demedim, bu heykel için dedim.” dedi. Bülent Bey de dedi ki: “Allah kimseyi Ertuğrul Günay’ın yerine sokmasın.” Yani şimdi soracaktım burada olsaydı. Yani onun durumuna düşürmesin… Yani tutarsız, bilimle bağdaşmayan, cahilane bir fikri söyleyen bir kişinin fikrine iştirak etmediği için -o kişi genel başkan olsa dahi- niye Allah kimseyi onun durumuna sokmasın?

Daha önce, Bülent Arınç, biliyorsunuz, Zahid Akman RTÜK Başkanı iken bunun hakkında -işte Deniz Feneri olayından dolayı- dedi ki: “İstifa etmesi lazım.” Tayyip Bey dedi ki: “Yok, iyi arkadaştır.” Ondan sonra Bülent Bey, tabii, yelkenleri indirdi yere. Acaba diyorum, o zaman da kimse “Allah, Bülent Arınç’ın yerine düşürmesin.” diye düşündü mü?

Şimdi Sayın Eroğlu’na soruyorum: Kendisi Bakanken kaç tane kişiyi imtihansız özel kaleme ve basın müşavirliğine aldı? Çünkü bu AKP’lilerin yaptıkları hilelerden birisi de bu durumda yani KPS imtihanına girmemiş kişileri, kendi yandaşlarını getiriyorlar ya özel kaleme imtihansız alıyorlar veyahut da…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - …basın müşaviri olarak alıyorlar.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bir yıl veya bir ay önce çıkartılan bazı kanunlarda yeniden düzenleme ihtiyacını duymanız üzerine, bu teklifte bazı maddelerde düzenlemeler getiriliyor. Sekiz buçuk yıldır tek başına iktidarda olan bir hükûmetin bir ay öncesinden bir ay sonrasını görememesini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu, Türkiye Büyük Millet Meclisine yakışıyor mu?

İki: Hâlen Devlet Su İşlerinin taraf olduğu adli ve idari davaların sayısı nedir? Bu teklifteki düzenlemelerden bu davalar nasıl etkilenecektir?

Üç: Her türlü yükümlülüklerini yerine getirmiş olmalarına rağmen bankalarda sicili bozuk olarak görülen vatandaşlarımızın kredi taleplerinin olumsuz karşılandığı bilinmektedir. Bu durumdaki vatandaşlarımızın mağduriyetini giderecek bir düzenleme bu torba yasada var mıdır, yoksa koymayı düşünüyor musunuz?

Bir diğer sorum: Çeklere kefil olmuş bayan veya erkek şirket çalışanlarının sorumluluklarını kaldıracak bir düzenleme yine bu torba yasada var mıdır, yoksa yasaya bunu dâhil etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Sayın Ural...

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, geçen haftalarda Sulama Birlikleri Kanunu çıktı. Daha önceki torba yasada belediye ve il özel idarelerinde çalışan norm kadro fazlası işçilerin diğer kurumlara geçebileceği maddesi eklenmiş fakat sulama birliklerindeki işçiler yasa dışında kalmıştı. Bu torba yasada bu işçilerimizin de başka kurumlara geçmesini sağlayacak bir madde koymayı düşünüyor musunuz? Sulama birliklerindeki bu işçilerimiz ve birliklerimiz müjdeli haberinizi dört gözle bekliyorlar.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ural.

Sayın Aslanoğlu…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Sayın Ural söyledi; sulama birlikleriyle ilgili çok önemli bir yasayı geçirdiniz ama o yasada işçilerle ilgili hiçbir açıklık getirmedik. Bunların sorunları var. Bu torba yasaya onların sorunlarını çözmek için, bir şekilde, belediyelerde olduğu gibi, bunları diğer kamu kurumlarına devredecek miyiz?

İki: Bu yasada, özel güvenlik görevlileriyle ilgili üç madde var. Yıllardır İçişleri Komisyonunda bekleyen özel güvenlik görevlilerinin sosyal ve ekonomik haklarıyla ilgili yasal düzenleme bir türlü görüşülmüyor. Onlar neden görüşülmüyor? Bunlar görüşülmeyecek mi? Bu maddeler, özel güvenlik görevlisi olarak çalışanlara hiçbir şey getirmiyor, onların ekonomik ve sosyal haklarına hiçbir yarar getirmiyor. Orada bekleyen yasa niçin görüşülmüyor? Bu yasa görüşülmeyecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, ben, müsaade ederseniz son sorudan başlayayım. Özellikle hem Sayın Ural hem de Sayın Aslanoğlu, bu sulama birliklerindeki işçilerle alakalı bahsettiler. Biliyorsunuz Sulama Birlikleri Kanunu çıktı, daha yeni çıktı. Esasen, bunların 657’ye tabi olanlarının devlet kurumlarına geçmesine imkân tanıyan bir madde var. Ancak özellikle DSİ’deki arkadaşlarla da görüştüm, zaten sulama birlikleri devam ediyor, mevcut işçilerin sayısı bile yeterli değil. Dolayısıyla “Orada çalışacaklar.” diye bana bilgi geldi. Dolayısıyla, bu kanunda buna ait bir madde yok şu anda. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yani alanlar genişliyor, yeni birtakım imkânlar geliyor, dolayısıyla yeni sulama alanları açılıyor. O bakımdan, şu anda bu kanunda böyle bir husus yok.

KADİR URAL (Mersin) – Norm kadro fazlası Sayın Bakanım, norm kadro fazlası olanlar var.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, bir de “Özel güvenlik elemanlarının sosyal birtakım imkânlarıyla alakalı bir kanun hazırlığı var mı, yok mu?” diye sordunuz.

Sayın Aslanoğlu, tabii, özellikle bu kanunda, özel güvenlik elemanlarıyla ilgili acil bir durum vardı, süre dolduğu için, onu çözmek için acilen teklif ettik. Ama diğer hususta İçişleri Bakanlığında bu konuda çalışmalar yapılıyor. Onu özellikle belirtmek istiyorum. Yani zamanı gelince o da gelir diye düşünüyorum.

Sayın Işık’ın bahsettiği husus şu: “Bir ay öncesinde böyle bir torba kanun çıktı. Bu niye çıktı?” diye. Tabii ki şöyle: Hükûmet çalışıyor biliyorsunuz, gece gündüz çalışıyor. Birtakım problemler ortaya çıkabiliyor, acil meseleler ortaya çıkabiliyor. Dolayısıyla bunları çözmek için –sağ olun- yüce Meclis de çalışıyor, birlikte bu kanunları çıkarıyoruz.

DSİ’nin taraf olduğu davalar… Biliyorsunuz, şu anda DSİ’nin taraf olduğu idari dava sayısı 3.300 adet. Biliyorsunuz, adli davalar ise Hazine avukatlarınca takip edildiğinden, bu konudaki sayıyı alarak, bizim elimizde bu konuda şu anda bir bilgi yok ama ben bu sayıyı almak suretiyle size ileteceğim. Malum olduğu üzere daha önce DSİ cetvel 2’de yer alıyordu ama 2006 yılından itibaren cetvel 1’e nakledildiği için, bütün bu özellikle adli davaların yürütülmesi işlemi tamamen Hazine avukatlarına devredildi. Ama dava sayısı çok olduğu için, özellikle teknik konuları da ihtiva ettiği için, malumunuz, bu düzenlemede artık bu davaların da DSİ avukatları tarafından görülmesi şeklinde bir kanun teklifi var. İnşallah geçerse bu, daha rahat olacak, davalar daha süratli ve teknik bilgilerle donatılmış olarak görülecek diye düşünüyorum.

Bunun dışında, tabii Sayın Genç’in bahsettiği konular benimle alakalı değil.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Var, var, sizin de özel kaleminiz var, sizin de.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yani, özel kaleme şimdi şöyle: Biz özel kaleme, sadece özel kalem elemanı ve basın müşavirliği olarak veya geçmiş dönemlere kıyasla çok az eleman… Yani, ben istisnai kadroları genelde kullanmadım, sadece özel… Hatta, bakan müşavirliğine de istisnai kadrodan hiç kimseyi almadım -bakın bunu söyleyeyim- ama tabii, özel kalem ve basın müşavirliği, bunlar istisnai, kanunun müsaade ettiği sayı kadar aldık, fazla değil. Hatırladığım kadarıyla bunu yazılı olarak zaten talep edilmişti, verdik. Onu özellikle belirteyim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç tane aldınız?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Fazla değil sayısı, tahmin ediyorum iki özel kaleme, iki tane basın müşavirliğine aldık, bu kadar hatırladığım kadarıyla.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Türker Bey neyiniz oluyor?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Ağyüz’ün sorularına şunu ifade edeyim: Çevre düzeni…

Ha bir de, Sayın Işık, şu anda bilgiyi aldık, Hazinedeki derdest adli dava sayısı da 11 bin adet. Yani takribi olarak söylüyoruz, 11 bin adet. Bunu da söyleyeyim.

Bunun dışında -Sayın Ağyüz’ün- özellikle Gaziantep’le ilgili çevre düzeni çalışmaları devam ediyor. Ancak bu konuda ben çok detaylı bir bilgiyi ve diğer soruları Sayın Ağyüz’e yazılı olarak cevap vereceğim.

Ben herkese tekrar saygılarımı arz ediyorum. Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Bakan, Ağyüz sisteme yeni girmişti ama siz daha önceki sorularından cevap verdiniz herhâlde.

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakanım, HES’ler için alınan yargı kararlarını Bakanlık olarak neden uygulamıyorsunuz? HES’ler Karadeniz’i perişan ediyor, onun tekrar incelenmeye ihtiyacı var. Yani doğayı bu kadar tahrip etmek, ufak bir enerji açığını kapatmak için değer mi? Bunu bir daha gözden geçirmeyi düşünüyor musunuz?

Belediye işçilerini başka kurumlara göndermek için ağustosa kadar süreyi uzatıyorsunuz. Bu çözüm değil. Bu insanlar perişan olacak, yerlerinden yurtlarından olacak, ekonomik ve sosyal hakları yok olacak. Bunun yerine, belediyeleri inceleyin, binlerce, yüzlerce taşeronlaşma yoluyla çalışan işçi var. Bunları evinden barkından etmeyin, yazıktır, günahtır! Bu insanlara köklü bir çözüm getirin ve bu yasa içerisinde süreyi uzatacağınıza belediye işçilerinin naklini lütfen kaldırın. Kendi şirketlerinde çalıştıkları işlere bakarsanız, belediye işleri onların yanında sulu nimet kalır Sayın Bakanım. Yazıktır, günahtır, bu insanları evinden barkından etmeyelim, sosyal haklarını ellerinden almayalım; çocuğu okula gidiyor, evi barkı orada. Bunlar perme perişan olurlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.

Sayın Genç, demin sormuştunuz sorunuzu.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Eroğlu benim soruma doğru dürüst cevap vermedi.

BAŞKAN – Çok kısa bir daha sorun tekrar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şimdi, olay şu: AKP’nin birçok bakanlarında, özellikle Çevre ve Orman ve birçok şeylerde, Tarım Bakanlığında, bakanlar imtihana girmeyen yakınlarını istisnai memuriyet diye basın müşaviri olarak alıyorlar, özel kalemine alıyorlar. Orada bir süre çalıştırdıktan sonra da diğer kamu kurumlarına geçiriyorlar, yerine yenilerini alıyorlar. Bize açıkça konuşsunlar, kaç kişi aldığını söylesinler. Yani niye bunu inkâr ediyorlar?

Ayrıca da Türker Eroğlu, işte bu yolla alınan, özel kaleme alınan kişi, Sayın Bakanın akrabası mıdır, nedir, akrabalık derecesi nedir? Sonra bu toprak dökme işi İstanbul Belediyesine verilince getirilip İstanbul Belediyesindeki o bölümün başkanlığına atandı. Şimdi, bu arkadaşımızın oraya gelmesinden itibaren İstanbul Belediyesi bu toprak dökme işinden kaç lira para almıştır? Aslında bu paranın normal olarak orman idaresinde kalması ve ormanın iyileştirilmesi için harcanması lazımken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Genç.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, Sayın Ağyüz, HES’lerle alakalı bir idare mahkemesinden veya mahkemelerden bir karar geldiği zaman aynen uyguluyoruz. Bir kere bunu ifade edeyim.

Bir de HES’lerle ilgili şunu ifade etmemde fayda var bütün yüce Meclisin, değerli milletvekillerimizin bilmesi açısından: HES’ler, hakikaten, Türkiye için gerekli olan temiz, ucuz, yenilenebilir enerji temin eden ve boşa akan suları değerlendirmek suretiyle ülke ekonomisine katkıda bulunan önemli tesislerdir. HES’ler şimdiye kadar yapılmamış… Bana göre bütün dünyada özellikle hidroelektrik enerji potansiyelinin büyük bir kısmı kullanılmıştır, yani Amerika’dan Finlandiya’sına, Avrupa ülkesinden Çin’e kadar bütün ülkelerden bu hidroelektrik potansiyelin neredeyse yüzde 70, 80, 90’ını, hatta yüzde 100’ünü tamamlayanlar var ama bizde maalesef bu çok azdı. Sular akıyordu, maalesef bizden önceki hükûmetler bakıyordu. Dolayısıyla buna son vermek için HES’lerle ilgili gerçekten büyük bir adım atıldı. HES’ler çevreye zarar vermiyor, üstelik çevreye katkısı var çünkü pek çok yerde taşkınları kontrol ediyor, o bölgede gerçekten bir canlılık meydana getiriyor, tahribatı söz konusu değil. Tahrip eden olursa zaten bunun cezasını veriyoruz. Bunu özellikle belirtmek istiyorum.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, Karadeniz’e gel!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Şimdi, belediyelerdeki kadroya gelince: Belediyelerdeki fazla kadronun diğer kurumlara aktarılmasıyla ilgili mevzuat, düzenleme biliyorsunuz çıktı, bununla ilgili uygulamalar başlıyor. Yani artık belediyelerin bunun dışında, norm kadro dışında eleman almaları doğru değil. Artık çözüm bulduk. Bundan sonra, belediyeler, mevcut imkânlarına göre, norm kadro ölçülerine göre eleman alacaklardır çünkü bazı belediyeler maalesef geçmişte çok sayıda eleman aldı, kadrolar şişti.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Bakan, personel fazlaysa niye taşeron çalıştırıyorsunuz?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Neredeyse bütçesinin büyük bir kısmını cari giderlere, personel giderlerine harcamaya başladı, hizmet veremedi. Artık, bundan sonra belediyelerin hizmet verir hâle gelmesini arzu ediyoruz.

Sayın Kamer Genç’in sorusuna ise… Buna zaten geçenlerde bir sayın milletvekilimiz soru önergesi vermişti, buna cevap verdik. Sanıldığı gibi, biz sadece… Az önce ifade ettim, ben, istisnai kadro olarak mesela bakan müşavirliğine alabilecekken bunların hiçbirisini kullanmadım. Elbette, basın müşavirliği ve özel kalem istisnai kadrolar, kanunda verilmiş kadrolar. Bunu belirledik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaç kişi aldığınızı da söyleyin canım.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Gelelim Türker Eroğlu’na: Türker Eroğlu, başkan falan değildir, on bir-on iki yıllık bir çevre mühendisidir, sadece orada bir müdürdür. Onun üzerinde daire başkanı var, genel sekreter yardımcısı var, genel sekreter var. Yani, bu konuya da açıklık getirmek istedim.

Hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Görüşmeler tamamlanmıştır.

Teklifin maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 15’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal konuşacaktır. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Günal.

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sizleri ve yüce Türk milletini saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, yine bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Ben gerçekten merak ediyorum, yani bir ay içerisinde ne değişti de -bir torba kanun dedik, sonra çuval dedik, sonra harara dönmüştü gece yarısı eklemeleriyle- acaba ne oldu da, arkadaşlar neyi hatırlamamışlardı da yukarı getirdiler diye biz Plan ve Bütçe Komisyonunda merak ettik ama ona bile yetişememişsiniz. Arkasından bir tane daha teklif, bir tane daha teklif, ikisi yine birleşti yani son saniyede gelen bazı tekliflerle, önergelerle bu hâle getirildi.

Değerli arkadaşlarım, galiba dedik, bu, hani, kura torbalarının içinde de olan gibi, içindeki cebinde mi unutuldu, ne olduysa bazı maddeler maalesef buraya gelmiş, içinde bir kese kalmış gibi görünüyor. Bu teklifler AKP Hükûmetinin acziyetinin ve beceriksizliğinin bir göstergesidir.

Değerli arkadaşlar, aradan bir ay geçmemiş ve getirdiğiniz tekliflere bakıyoruz, yani bunun birkaç tanesi zaten daha önce konuştuğumuz, “Torba tasarının içerisinde yer alsın.” dediğimiz maddelerdi ve sizlerin ısrarıyla çıkmıştı. Peki, şimdi ne oldu? Yani iki tane ayrı teklif var, arasında bir fark yok, geliş tarihi bir gün sonra; aklımıza bir şey gelmiş, on bir madde on dokuz olmuş, tekrar bir daha getirmişiz, otuzu geçmiş. Şimdi ne oluyor; nasıl bir kanun yapma tekniğidir bu; hangi mevzuata, hangi iç tüzüğe göre siz bunları hazırlıyorsunuz, ben gerçekten anlamakta zorlanıyorum. Bu asıl torba da aynısıydı, içerisinde sekiz tane ayrı komisyonun görevi vardı, otuzdan fazla kurumun ilgili olduğu kanunlar vardı. Şimdi yine bakıyoruz, İç Tüzük’e aykırı, alakasız metinler bir araya getirilmiş, kendi çıkardığınız Mevzuat Hazırlama Yönetmeliği’ne de aykırı. Yani burada Hüsnü Bey duruyor. O çok onları daha önce hazırladığı için biliyor, yönetmelikle, Kanunlar Kararlarda çalıştı. Şimdi, çıkarmışsınız bir yönetmelik, içinde söylediğinizin hiçbirine uymuyorsunuz. Yani “Birbiriyle alakalı olmayanlar oraya konulamaz.” diyor Sayın Bakanım. Hadi öncesini geçtik, aceleyle bir daha geldi, son akşam bir daha geliyor. Bu bir acziyettir yani beceriksizliktir. Başka bir şey daha fazla diyemiyorum. Bunlar İç Tüzük’e de aykırı, yönetmeliklere de aykırı olarak hazırlanmıştır.

Şimdi, en ilginç olanını söyleyeyim size. Biz Komisyonda da tartıştık. ARGE destekleriyle ilgili bir madde geldi. Bu 3’üncü maddesinde yer alan 10 milyon liralık miktarı  biz  artıralım diye teklif vermiştik, yukarıda da arkadaşlarımız kabul etti, aşağıya geldik, çıktı. Peki, şimdi ne oluyor yani neden o zaman bunu kabul etmediniz, ben anlayamıyorum.  Maliye bürokrasisini mi ikna edemediniz? Bir ayın içerisinde Türkiye’de ARGE’nin önemini mi fark ettiniz? Yoksa daha önce önemsiz miydi? Yani ne oluyor da niye çıkardık o zaman, şimdi niye koyuyoruz? Madem çıkardık, birileri ikna etti sizi, kimi o zaman ikna edememiştiniz de şimdi ediyorsunuz? Buna baktığım zaman gerçekten bir acziyet olduğunu görüyorum.

Gerçekten bu… Yani önünüzdeki on beş gün sonrasını göremiyorsunuz, bir ay sonrasını göremiyorsunuz, tekrar bir daha getiriyorsunuz ama ondan sonra Sayın Başbakan çıkıyor, 2023 vizyonundan bahsediyor! Yahu siz daha önünüzdeki on günlük süreyi göremiyorsunuz, belki yarın yine değiştireceksiniz! İşte demin burada arkadaşlarımız, teklif sahibi görüştü. Yani bir madde gelmiş... On bir tane kanun tasarısı olması gerekiyor, Hükûmetin tasarı olarak bunu sunması lazım ama teklif olarak gelmiş. Yine unutmuşlar, arkasından bir arkadaşımıza alelacele imzalatmışsınız, bir daha geldi. Bunu görünce diyorum ki: Ya geçin siz! Yani o 2023 vizyonu tamam, güzel. Sayın Başbakan kopya çekiyor, hoş bir şey. Çünkü onun müellifi Milliyetçi Hareket Partisi ve Sayın Genel Başkanımızdır. Ondan yana itirazımız yok. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar!)

Bravo! Yani… Ama eksik kopya çekiyor. Kopya çekiyor da onun altında bir sürü şey var. Hani böyle… Ben hocayım. Talebeler böyle bakar, şeklin üstünü doğru yazarlar, yandakine bakarlar ama şeklin içini yazamayınca başlık doğru olur, altı yanlış çıkar. Sayın Başbakan altını okumamış! Biz size gönderelim, onun tamamını bir okuyun, ondan sonra arkasını da doldurun! Çünkü neden? Yani bu kopya eksik, onu söyleyeyim. Ben hoca olarak size söyleyeyim, sonra ayrıntılarını da gönderirim. Çünkü, orayı okursanız ki hadi 99 yılındaki beyannameyi okumamış olabilir, Sayın Başbakanın haberi yok, 2000 yılında çıkan beş yıllık kalkınma planını da okumamış olabilir ama daha 31 Ekimde Güç Birliği Toplantısında Sayın Genel Başkanımız üç dönem tek başına Milliyetçi Hareket Partisi iktidarının her döneminde neler olacağını ve 2023 Türkiye vizyonunu anlattı; daha 31 Ekimdeydi. En azından bir akademik terbiyede olduğu gibi müellifini söylemek lazım diye düşünüyorum. Neden? Birinci dönemde ne yapacağız? İşte sizin sekiz buçuk yılda Türkiye’de yaptığınız sosyal, siyasi ve ekonomik tahribatı önlemek üzere bir toparlanma ve onarım dönemi yaşayacağız. İnşallah bu sekiz buçuk yılda yaptığınız tahribatı giderecek tedbirler alacağız. İkinci dönemde gelişme, atılım, kalkınma dönemi olacak. Üçüncü dönemde de “Lider ülke Türkiye” vizyonunun altyapısını gerçekleştirecek çalışmalar yapacağız ve süper güç olacak çalışmalar yapacağız. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Boşuna bağırmayın, eksik. İstiyorsanız kopyalıkları ben vereyim, Sayın Başbakana verin. Elimizde var. Bunları web sitesinden almazsanız ben size hazır veririm, ders notlarımız var. Toparlayacak inşallah, milletimiz sizi toparlayacak, az kaldı.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – MHP’yi toparlayın. MHP Genel Başkanı…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, müsaade etsin de AKP, söz hakkımızı kullanalım. Beyefendi biraz sessiz konuşsun.

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bu sefer kandıramayacaksınız, bu sefer sizin söyledikleriniz…

Son günde getiriyorsunuz. Şimdi, bu ne demek, madem öyle ben size söyleyeyim: İhtiyaç fazlası işçilerin dağıtımını çıkardınız. Biz size dedik ki: “Bu sosyal adaleti bozar, sosyal barışı bozar.” Çıkardınız. Şimdi, gelen tepkiler üzerine ne yapıyorsunuz? “Seçim sonrasına erteleyelim de bizi oyla cezalandırmasınlar.”

E, Hal Kanunu çıktı. Niye kökünden çözmüyorsunuz? Doğruysa, “Seçim sonrasına erteleyelim de çiftçilerimiz bize kızmasın, üreticilerimiz.” E, peki, ne bu? Bu sefer sizin söylediklerinizin artık gerçek olmadığını vatandaşlarımız da görüyor. Bir maharetle belli ölçüde yönlendirme yapmıştınız ama bu popülizmin sonu yok, değerli arkadaşlarım, bu iş bilmezliğin sonu yok. İnşallah, bu süre içerisinde sizlerin yaptığı davranışların, istismarın etkileri görülecek ve 12 Hazirandan itibaren Türk milletinde yeni bir süreç başlayacak ve 12 Haziran Türk milletinin AKP’den kurtuluş günü olacaktır, 12 Haziran baskının, yıldırmanın, yönlendirmenin, daha doğrusu korku imparatorluğunun son bulacağı bir tarih olacaktır. Ayrıca, 12 Hazirandan sonra Deniz Fenerinin, TÜPRAŞ’ın, Telekom’un, şimdi dokunulmazlıklarla sorgulanamayan kalpazanlıkların, evraktaki sahteciliklerin hesabı da tek tek sorulacaktır.

Dolayısıyla bu kopyaları çekerken altındaki ayrıntılara da bakmak lazım. En azından, biz, Sayın Başbakanın milliyetçi bir çizgiye gelmiş olmasını, yaptığı hatalardan dönmüş olmasını büyük bir olgunluk olarak kabul ediyoruz ama eksik, altında samimiyetsizlik var. Benim söylediğim kötü değil. Bakın, bunun daha güzel içerisini de doldurursa…

Milliyetçi Hareket Partisiyle aynı çizgiye gelmekten kaçınmayın. Doğruları kim söylerse söylesin doğru doğrudur ama şimdi bakıyorum, sizin il başkanlığının bir toplantısı vardı biz beyannameyi açıkladıktan sonra billboard’lara baktım 2015, 2019, 2023, çok güzel yani benim ona itirazım yok, ama müellifi kim, nereden çıkmış? Yani azıcık o konuda… Gerçi, siz, 57’nci Hükûmetin yaptıklarını da takdir etmiyorsunuz. Her seferinde mukayesenizi tutup 2001’le 2010’u yapıyorsunuz 2001’le 2009’u yapmak yerine. Gazetelere çarşaf çarşaf ilanlar verip yine milleti yanıltmaya çalışıyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakın, 2010 yılını mukayese ederseniz krizden sonra 2002’yle edeceksiniz, 2011’i ediyorsanız 2003’le. Hadi, gelin, getirin bakalım 2009’la 2001’in rakamlarını yan yana, ne kadar millete sıkıntı çıkarmışsınız, işsizlik ne hâle gelmiş, dış borç ne hâle gelmiş, iç borç ne hâle gelmiş bir bakalım, kriz yıllarındaki kötülüğe bir bakalım. Dolayısıyla, milleti yanıltmaktan vazgeçin, bunun sonu yok.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, gerçekten, sizlerin getirmiş olduğu tekliflerde, tasarılarda da Türk milletinin lehine olan, çıkarına olan her şeyde her zaman uzlaşmacı davrandık ve Türk milletinin aleyhine olan, bölünmeye yol açan, onların istismarına yol açan bütün düzenlemelerde de karşı çıktık. Torba tasarılarda da yine aynı şekilde içerisinde olan olumlu maddeleri söyledik ama burada aceleciliğin, iş bilmezliğin de ortaya çıktığını sizlerin de kabul etmesi lazım.

Ben korkuyorum hâlâ yeni bir mini torba gelir mi diye. Buna “yavru” dedik -artık isimlendirmekte de zorlanıyoruz- “harar” dedik, şimdi “kese” mi diyeceğiz, “şey kesesi” mi diyeceğiz, bilemiyorum. Onun için, sizleri de bu konuda duyarlı olmaya, yasama yetkinizi gasbettirmemeye davet ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Tamamlıyorum Başkanım, teşekkür ederim.

12 Haziran Türk milleti için, sonuç olarak, bir dönüm noktası olacaktır. Bu iş bilmezliğin cezasını milletimiz size 12 Haziranda kesecektir.

Kimseye kalmadı bu dünya, öyle el sallıyorsun ama Sultan Süleyman’a da kalmadı, Tayyip Erdoğan’a da kalmayacak, sizlere de kalmayacak. Devir değişir, milletimizin sağduyusuna biz güveniyoruz. İnşallah, 12 Hazirandan sonra Milliyetçi Hareketin iktidarında lider ülke Türkiye’ye doğru -kopyanın altındaki söylediklerimizi de gerçekleştirmek üzere- hep birlikte göreceğiz. Biz Türk milletine güveniyoruz, onların sağduyusuna güveniyoruz. İnşallah, bu hesaplaşmaya çok az kaldı diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın milletvekilleri, saat 20.00’ye kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.02


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 20.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacak. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Tabii, boş sıralar da olsa hiç önemli değil.

Şimdi, tabii ben iki dönemdir buradayım. İki dönemdir hiçbir zaman konuşmalarımı… Yüreğimden nasıl geliyorsa hep öyle yaptım konuşmalarımı. Yüreğimle konuştum ama bundan sonra, kalan günlerimde çok dikkat edeceğim, aman bir hata yapmayayım, aman bir halt işlemeyeyim; aman, bir halt işlersem bana Beyefendi kızar, “Halt işledin.” der diye, bundan sonra Bekir Bey, tövbe, çok dikkatli davranacağım. Yani bir halt işlersem sonra bana bunu söylemeyesin. Ama onun için, dokuz yıldır yüreğimden geldiği gibi konuşuyorum, bundan sonra hep dikkatli konuşacağım, hiçbir halt işlemeyeceğim.

Değerli arkadaşlar, şimdi, birinci bölümdeki maddelerle ilgili birkaç kelime etmek istiyorum. Öncelikle, özel güvenlik görevlileri artık Türkiye’de bir gerçektir. Sayıları yaklaşık 500 bin kişiye ulaştı. Benim sizden ricam, buradaki üç maddede özel güvenlik görevlileriyle ilgili hiçbir şey yoktur, sadece belli bir sürecin tamamlanmasıyla ilgili, beş yıllık süre dolmadan uzatmayla ilgili bir madde.

Değerli arkadaşlarım, bununla ilgili tasarı, özel güvenlik görevlilerinin kendileriyle ilgili tasarı yaklaşık bir yıldır İçişleri Komisyonunda bekliyor. Yani bunu neden getirmiyoruz? Bu arkadaşlarımızın sorunları var, bu arkadaşlarımızın ekonomik sorunları var, sosyal sorunları var. Lütfen, rica ediyoruz, özel güvenlik görevlilerinin dertleri var, bunlara çare olacak bizleriz arkadaşlar. Bunların eğitim sorunları var, her türlü ekonomik sorunları var, sosyal sorunları var. Belli kuralları yok arkadaşlar. Bu nedenle, özellikle özel güvenlik görevlileriyle ilgili tasarıyı Meclis tatil olmadan -Türkiye’deki tüm özel güvenlik görevlileri bunu bekliyor arkadaşlar- mutlaka getirin, hep birlikte destek verelim. Özel güvenlik görevlilerinin sorunlarını çözmeye biz Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak hazırız arkadaşlar. Bu konuda Sayın Şevket Köse’nin kanun teklifi var, onu da birleştirin. Gelin, bir ortak nokta bulalım. Meclis isterse ortak nokta bulabiliyor. Bu nedenle bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, yine burada, tasarının 4’üncü maddesinde küçük sanayi siteleri yapı kooperatifleriyle ilgili bir madde var. Doğru bir maddedir. Olmalıydı. Torba yasa gelirken biz bunu söyledik, kabul etmediniz. Ama burada getirilen faiz oranları eşitlik ilkesine uymuyor. Torba yasadaki uyguladığımız TÜFE, TEFE faiz oranlarıyla ilgili… Buradaki faiz oranları birbirinden farklı. Haksızlık yapıyorsunuz.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Eşitlik yok… Malatya’ya da yapıyorlar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, oraya sonra geleceğim Haluk Bey. Dur, en sonunda…

Eğer bundan on beş gün önce bir yasa çıktıysa, esnafa, diğer kurumlara, esnaf kefalet kooperatiflerine, diğer çiftçimize uygulanan faiz oranlarından ayrı bir ayrıcalık tanımayalım; gelin, daha düşürelim, o kanuna atıf yapalım. O kanunda uyguladığınız faiz oranının hep birlikte altına inelim. Buna hiç itirazımız yok ama birine farklı, birine farklı uygulamaya itirazımız var. Bir hafta önce farklı bir faiz oranı, bir hafta sonra farklı bir faiz oranı...

Yine, burada -komisyonda da söyledik- değerli arkadaşlarım, organize sanayi bölgeleri Türk sanayisinin can damarıdır. Buna kimse itiraz edemez. Türkiye’nin her tarafında Türk ekonomisinin kalbi orada atıyor. Organize sanayi bölgeleri ekonominin can damarıdır. Burada küçük sanayi siteleriyle ilgili getirdiğimiz maddeye bir madde ekletmek istedik. Olay şu: Organize sanayi bölgelerinde bazı bölgelerde uygulamanın yanlış anlaşılmasından arsa satışlarına KDV uygulanıyor. Bir arsayı elli yıllık verdiğiniz zaman birisine hiçbir KDV yok ama organize sanayi bölgesinde fabrika kurmak isteyene, organize sanayi bölgesinde tesis kurmak isteyen insanlara bazı bölgelerde KDV uygulanmış.

Ben bir önerge verdim arkadaşlar. Bu, hepimizin meselesi, Türk sanayisinin meselesi. O üretim yapmak isteyen, her şeyiyle üretimde olmak isteyen insanlara yardımcı olmamız lazım. Bu konuda -özellikle bazı bölgelere uygulanmış, bazı bölgelere uygulanmamış- haksızlık var. Organize sanayi bölgelerinde uygulanan KDV’yle ilgili bir önergem var. O maddede, gelin, hep beraber bu önergede bu KDV bedelini almayalım. Eğer bir insan üretim yapmak istiyorsa sonuna kadar ona destek olmak zorundayız. Ben, bir kez daha dikkatlerinize sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, burada spor var, gençlik var. Gençlik sevgidir, spor sevgidir, her şeyin üstündedir ama bir, Sayın Bakanım -ilgili Bakan yok- federasyon başkanlarında lise öğretimi şartı getiriyorsunuz.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Bakan geldi.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Arkadaşlar, Türkiye’de çok iyi yetişmiş, çok başarılı federasyon başkanları var, iki lisan bilen, üç lisan bilen. Neden “en az lise” diyoruz? Tüm federasyon başkanları yüksekokul mezunu olsun; dünyanın her tarafında bizi en iyi şekilde temsil etsin; bir.

İki: Değerli milletvekilleri, spor kulüpleri... Ben buradan Spor Toto Teşkilatına teşekkür ediyorum. Kim üretiyorsa, kim yapıyorsa, kim gençliğe, kim spora hizmet ediyorsa ben teşekkür ederim arkadaşlar.

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – İçişlerine de...

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Dur, İçişlerine daha etmiyorum, etmeyeceğim, etmeyeceğim. Şanlıurfa’nın hakkını, Denizli’nin hakkını, Malatya’nın hakkını söz verip de vermeyen İçişleri Bakanına teşekkür etmek benim için züldür. Söz namustur! Söz namustur! Söz namustur! Bu nedenle de Spor Teşkilatına teşekkür ediyorum. Hiç, yapıyorsa, üretiyorsa… Ama bir sözüm var Sayın Bakan, bir sözüm var: Kulüpler bizim her şeyimiz. İddaa’dan, oyunlardan kazanıyor Teşkilat ama kanunu... Aslında Teşkilata kabahat bulmuyorum. Maliyenin vergi yeri... Hayır arkadaşlar, spor kulüplerinin üstünden para kazanıyorsan kulüplere vereceksin. Özellikle 3’üncü Lig, 2’nci Lig kulüplerimiz son derece zor durumda. Kazandığını maliyeye değil… Kulüplerin ekonomik özgürlüğü olmazsa Türkiye’de spor kulüpleri hepimiz üzerine yarın yük olacaktır. Artık Türkiye’de futbol kulüplerine yönetici bulamayacağız. Dernekler Kanunu’na göre yönetilen, vergi ve sigortadan dolayı müşterek borçlu, müteselsil kefil olduğu sürece, devam ettiği sürece bir tane yönetici bulamayacağız. Benim size buradan âcizane tavsiyem: Hiçbir spor kulübüne yönetici olmayın, ocağınız söner. Yarın vergi ve sigorta borçlarından dolayı hepsini gelir senden alırlar Sayın Bakanım. Maalesef böyle. Bu nedenle, özellikle, spordan sorumlu Sayın Bakanım, kulüplere uygulanan, bir daha altını çiziyorum, Faruk Bakanım, altını çiziyorum, kulüplere uygulanan temliklerin kaldırılması lazım spor kulüplerinin özerkliği için. Spor Toto’dan alacakları parayı, bir başkan gelip, yaptığı hatalardan dolayı “Benim şu kadar alacağım var.” deyip kulübü ipotek altına alıyor. Yazıktır, günahtır. Spor Toto’daki para kulüplerin yaşamı için gitmelidir, kulüplere gitmelidir. Bu nedenle bir önergem var.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Okullara da gitsin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, okullara gitmesinden şeref duyarım, amatör kulüplere gitmesinden şeref duyarım ama 100 lira hasılatın 35 lirasını maliyecim “Ooh! Hazır para, gel buraya, gel buraya.” derse… Kulüpleri koşturuyorsun at gibi, kulüplere verdiğin para yüzde 7 yani 100 liranın 7 lirasını veriyorsun. Haksızlıktır. Özellikle 3’üncü Lig kulüpleri, 2’nci Lig kulüpleri borç altındadır.

Sayın Bakanım, temlikleri kaldırın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Spor kulüplerine, Spor Toto’ya hiçbir kimse temlik koyamamalı. Oradaki para kulüplerin yaşamı için, onuru için. Sizlere, bizlere gelen yöneticiler gelmesin bize, kulübü özgürce yönetsinler. Yani birileri gelip o kulübün her şeyine ipotek koyacak, temliği alacak, ondan sonra yallah git!

Arkadaşlar, bunu kaldırmak zorundayız.

Sayın Elitaş, lütfen, kulüplere konulan temlikleri kaldırın, buradan bağırıyorum. İnsanları ipotek altına aldırmayın ama dürüst alacaklının hakkını da korumak zorundayız. Buna hiçbir itirazım yok.

Ben hepinize saygılar sunuyorum. Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Soru-cevap bölümüne geçiyorum.

Sayın Işık, Sayın Ağyüz ve Sayın Taner sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Işık... Sayın Işık yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Şahıslar var efendim.

BAŞKAN – Şahıslar adına söz talebi yoktu efendim burada.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Var efendim, Sayın Atay.

BAŞKAN – O tümü üzerineydi efendim, birinci bölüm üzerinde yok.

Buyurunuz Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Deminki sorumu açmak istiyorum: Belediyeler iyice incelenmedi. Belediye işçilerine yazık ediyoruz, belediye şirketleri kendi içlerinde işçi çalıştırıyorlar, taşeronlaştırmayla işçi çalıştırıyorlar. Belediyelerde işçi fazlalığını yaratan bu tür organizasyonlar var iken oradaki gariban işçileri fazla görüp göndermek çok büyük adaletsizliktir. Bunun yeniden gözden geçirilmesi lazım. Belediyelerin işleyişini mercek altına almıyoruz, taşeronlaşmayı incelemiyoruz. Bu yasada yine şirket kurma hakkı veriyoruz. Niye şirket kurma hakkı veriyoruz belediyelere? Yani bunlar çelişkidir, onun için bu işçilere yazık etmeyelim.

Ayrıca “HES’ler konusunda yargı kararlarını uyguluyorum.” diyorsunuz Sayın Bakanım. Uygulamıyorsunuz. Bugün Derelerin Kardeşliği Platformu’nun elinde uygulamadığınız yargı kararları var, sayısız yargı kararları var. Verdiğiniz lisanslar iptal ediliyor, siz uygulamaya devam ediyorsunuz. Bu tür yanlışlıklarla biz HES’lerle doğa katliamı yapıyoruz. Karadeniz’de gerçekten, gittim, gördüm…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ağyüz.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, il özel idareleri ile belediyelerdeki norm kadro fazlası işçilerin Karayolları ve Emniyet Genel Müdürlüğü ile Millî Eğitim Bakanlığına devrini öneren maddenin yürürlük tarihinin 1 Ağustos 2011 tarihine ertelenmesinin altında yatan sebep 12 Haziranda yapılacak olan seçimler midir?

İki: Bu düzenlemeyle torba kanunun içine küçük sanayi sitelerinin borçları girmesine rağmen esnaf kefalet kredi kooperatifleri ile tarım kredi kooperatifi borçlarının alınmamasının gerekçesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Taner.

Sayın Işık...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, çiftçilerimizin Ziraat Bankasına ve tarım kredi kooperatiflerine olan kredi borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili bir düzenleme bu tasarıda var mıdır? Yoksa buna bir önergeyle nasıl bakarsınız?

İki: Kütahya, Afyon ve Uşak illerinin birlikte kullanmasının planlandığı Zafer Havaalanı inşaatının şu ana kadar başlatılmamış olmasında bir sıkıntı mı vardır?

İkincisi, bu inşaatı yapacak firmanın taşeronlaşmaya gittiği ve işçilerin tamamını Afyon’dan sağladığı yönündeki iddialar doğru mudur? Doğruysa bunu doğru buluyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Işık.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Sayın Ağyüz’ün esasen HES’lerle ilgili sualine ben cevap vermiştim, herhâlde o dışarıdaydı tahmin ediyorum.

Bir kere şunu ifade edeyim: Yargı ve idari mahkeme kararlarını aynen uyguluyoruz. “Uygulamamak” diye bir husus söz  konusu değildir bir kere.

İkinci husus, HES’lerle ilgili, çok açık söyledim, HES’ler, gerçekten bu ülke için gerekli olan, ucuz, temiz, yenilenebilir ve pek çok faydası olan tesislerdir. Dolayısıyla bunun yapılması şarttır.

Düşünebiliyor musunuz, Türkiye, enerjisinin yüzde 70-75’ini yurt dışından temin ediyor. Bizim petrolümüz yok, doğal gazımız yok. Dolayısıyla bir de boşa akan sularımızı değerlendirmezsek bu ülkeye yazık olur. Dolayısıyla her bakımdan HES’leri mutlaka değerlendirmemiz gerektiği kanaatindeyim. HES’ler çevreye zarar vermiyor, bilakis HES’ler taşkınları önlüyor. Ayrıca, çevrede birtakım biriktirmeli tesis de olursa, baraj, gölet gibi aynı zamanda, bu takdirde çevre için de içme suyu temini, sanayi suyu temini, zirai sulama suyu temini gibi pek çok faydaları var, çevreye bir güzellik sağlıyor.

İşçilerle ilgili hususa gelince, efendim, belediyelerdeki norm kadrosu fazlası işçilerin özellikle diğer kurumlara aktarılması, işte, Karayolları ve diğer kurumlara aktarılması, bilhassa belirli illerimizin yükünün azaltılması yani personel giderlerinin azaltılması açısından gerçekten faydalı olmuştur yani, ama taşeronlaşmaya belediyelerin gidip gitmediği ve bu daha uygun bir şekilde belediyelerin zaten imkânları artırılıyor. Bundan böyle cari giderleri azaltıp belediyelerin daha çok hizmete yönelmeleri gerekir diye düşünüyorum.

Sayın Taner’e gelince, efendim, 1/8/2011 tarihine kadar ertelenmesinde seçimle alakası yoktur kesinlikle. Tabii ki, birtakım işlemlerin yapılması lazım. Bunların, özellikle nerede fazla var, nasıl, bunların tespiti gerekiyor. Diğer kurumlara aktarılması işlemleri var. O bakımdan bu taslak kanunda böyle bir madde vardır. Onu özellikle belirtmek istiyorum.

Tabii ki, küçük sanayi siteleriyle ilgili, biliyorsunuz, borçlarıyla ilgili bir düzenleme var ama tarım kredi ile esnaf kefalet kooperatiflerinin  durumu farklı olduğu için burada öyle bir düzenleme yok.

Sayın Işık’ın sorusuna gelince, özellikle şunu ifade edeyim: Kütahya, Afyonkarahisar ve Uşak’ın ortaklaşa kullanacakları tam orta noktada bulunan Zafer Havaalanı’yla ilgili işlemler bitti. Sözleşmesini, bir basın toplantısıyla biz, biliyorsunuz, imza merasimini yaptık. Eski Ulaştırma Bakanımız Binali Yıldırım Bey ve ben de katıldım ve bu inşaat…

ALİM IŞIK (Kütahya) – İnşaat başlamadı Sayın Bakanım, yedi ay geçti, yedi ay!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İnşaat başlayacak efendim. Kusura bakmayın, şu anda kar, kış, daha karlar yeni kalkıyor. Ben daha yeni oradan geçtim yani ben aşağı yukarı geçtiğimiz cumartesi günü oradan geçtim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakanım, Kütahya’da kış boyunca inşaat yapılıyor, Afyon’da da yapılıyor.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Müsaade edin. Bahar, kar, kış… Hava şartları müsait olduğu zaman bir defa kesinlikle başlayacaktır.

Ayrıca şu ana kadar, ben şuna hayret ediyorum: Oradaki işçilerin daha şimdiden… Hem diyorsunuz ki “İş başlamadı.” hem de -sorunuzda tenakuz var- diyorsunuz ki “Oradaki taşeron işçileri Afyonkarahisar’dan temin etti.” Şu anda…

ALİM IŞIK (Kütahya) – “Edileceği”, “edileceği”, “edildiği” değil.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Hayır, öyle bir şey yok efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Var mı, yok mu, sorsunlar! Nasıl yok!

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, anlayamamışsınız galiba, sadece bakmayın, anlayın!

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Efendim, şunu ifade edeyim: Oradaki işçiler, müteahhit firma dengeli bir şekilde, hem Kütahya’dan -ben de Kütahya’nın fahri hemşehrisiyim- hem Afyonkarahisar’dan hem de Uşak’tan alır, merak etmeyin. Böyle, herhangi bir şekilde “Şuradan alacaksın.” diye bir baskı asla söz konusu değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.23


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 20.44

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

698 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi ile Anayasa Komisyonu Raporu (2/879) (S. Sayısı: 697)

BAŞKAN - 2’nci sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, Barış ve Demokrasi Partisi Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Bengi Yıldız ve 306 Milletvekilinin; Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının 59 uncu Maddesinde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin ikinci görüşmesine birinci görüşmenin bitiminden itibaren kırk sekiz saat geçmediğinden başlayamıyoruz.

3’üncü sırada yer alan, Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sporda Şiddet ve Düzensizliğin Önlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Adalet Komisyonu Raporu (1/990) (S. Sayısı: 646)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

4’üncü sırada yer alan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin; Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız. 

4.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekili Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Adana Milletvekili Vahit Kirişci’nin; Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/844) (S. Sayısı: 623)(x)

                                  

(x)  623 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 623 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seçer. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 623 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde grubum Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, kanun değişikliğinde 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun’un 34’üncü maddesinde bir değişiklik yapılıyor. 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun 1941 yılına ait. O günden bugüne altmış yıl gibi bir süre geçmiş; sektörde, tarım sektöründe, tarımsal üretimde birçok şey değişmiş. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partili 2 tane milletvekili, değerli milletvekilinin, Grup Başkan Vekili ve Tarım Komisyonu Başkanının verdiği kanun değişikliği teklifi doğru ve yerinde bir değişiklik teklifidir.

Burada amaçlanan, mevcut yürürlükteki kanuna göre 100 hektar, yani bin dekar arazi işleten çiftçiler, mevcut yürürlükte olan Kanun’a göre “koruma parası” adı altında bir ödeme yapmıyordu. Kendi imkânlarıyla özel güvenlik personeli çalıştırabiliyordu. Ancak 100 hektar alandan daha küçük işletmeye sahip çiftlikler ya da çiftlik sahipleri, Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlığına, bu arazilerde ürettikleri ürünleri koruma, onların zarar görmemesi için bir bedel ödemek durumunda kalıyorlardı. Mevcut koşullarda, dünyanın, Türkiye'nin geldiği bugünkü tarımsal üretim koşullarında artık bunun gerçekten bir geçerliliği yok. Uygulamada da üretici arkadaşlarımız bu koruma ücretlerini, koruma parasını, Koruma Başkanlığına ödüyor ama karşılığında, gerçekten, uygulamada bir hizmet alamıyorlar. Dolayısıyla bu düzenlemenin yerinde ve doğru olduğunu düşünüyoruz ve bu kanun tasarısının Cumhuriyet Halk Partisinin desteğiyle de kanunlaşmasını talep ediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, güncel, en önemli konulardan bir tanesi, gündemden düşmeyen, Japonya’da yaşanan felaket. Deprem, ardından tsunami, ardından bu iki doğa olayının getirdiği nükleer güç santrallerindeki hasar ve ortaya çıkan nükleer sızıntı, gerçekten, günlerdir kamuoyunu, gündemi, basını meşgul ediyor. Bugün basında da birçok köşe yazarı, köşesini bu konuya ayırmış, dünyanın dikkatini, Türkiye'nin dikkatini bu konuya çekmeye çalışıyor. Özellikle Türkiye'nin, biliyorsunuz, son günlerde elektrik arz açığını gidermeye yönelik yöneldiği enerji kaynaklarından en önemli enerji kaynağı, nükleer güç santrallerinin kurulması çalışmaları. Dün de ben bu kürsüden gündem dışı söz alarak bu konuyu gündeme taşımaya çalıştım, bu konuda dikkatinizi çekmeye çalıştım.

Bugün Sayın Başbakanın Rusya Federasyonu ziyaretinde, Enerji Bakanı da beraberinde, yine bu konular tartışıldı. Gerçekten Sayın Başbakanın bu konudaki beyanatlarına akıl erdiremiyorum yani nükleer güç santrallerini, vatandaşın evinde kullandığı tüp gazla aynı derecede riskli ya da tehlikeli görmek akıl kârı bir iş olmasa gerek ya da kozmetik ürünleri kullanan bayanların, kozmetik ürünlerden, kozmetik ürünlerin yan etkilerinden ortaya çıkan sağlık sorunlarıyla nükleer güç santrallerinin risklerini, tehlikelerini, zararlarını bir kefeye koymak gerçekten akıl kârı işler değil. Ben gerçekten hayret ediyorum, niçin bu konuda ısrarcı Sayın Başbakan? İlla ki Türkiye'nin enerji açığını gidermesi için nükleer güç santrallerine mi ihtiyacı var? Varsayalım ki bundan bir müddet önce yaptığınız çalışmada böyle bir sonuca vardınız ama bugün gelinen noktada nükleer güç santrallerinin patlama riski ya da radyasyon yayma riski… Bizim uyarılarımızla veya geçmiş olaylarla, Çernobil olaylarıyla örneklemeye çalışıyorduk ama bugün bir olay yaşanıyor, Japonya’da bir olay yaşanıyor, gerçekten çevre felaketi yaşanıyor. Tüm dünya teyakkuza geçmiş, bu konuda, nükleer güç santralleri konusunda önemli kapasiteye sahip ülkeler tedbirler alıyor, planlarını, projelerini erteliyor. İşte Almanya yeni bir kararla yedi tane nükleer güç santralini, eski güç santralini kapatma kararı alıyor ama biz ısrarla hâlâ “Hayır, verdiğimiz karardan dönmeyeceğiz.” diyoruz. Sayın Başbakan “Biz bu konuda kararlıyız ve yapacağımız nükleer güç santrali örnek olacak.” diyor. Neye örnek olacak, kime örnek olacak? Yarın Mersin Akkuyu’da yapılan nükleer güç santralinde bir deprem neticesinde ya da farklı bir doğal afette böyle bir sorun ortaya çıkarsa bunu gelecek kuşaklara nasıl anlatacağız, bunun hesabını kimler verecek? Bu yanlıştan bir an önce dönmemiz gerekiyor, en azından Hükûmetin aldığı kararı, bu anlamda aldığı kararı bir daha gözden geçirmesi gerekiyor. Türkiye'nin enerji arz açığını kapatacak kaynakları mı yok? Yenilenebilir enerji kaynakları var, hidrolik kaynaklar var, rüzgâr enerji kaynakları, güneş enerji kaynakları. Dolayısıyla Hükûmetin gerçekten bu konuda ısrarcı olmasına akıl sır erdiremiyoruz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, az önce de söylediğim gibi mevcut görüşülmekte olan yasa tasarısına Cumhuriyet Halk Partisinin de desteği vardır. Bu yasa tasarısının hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seçer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural.

Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Evet, bugün görüştüğümüz Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanun 1941 tarihli. Gerçekten, bugün, burada bu çiftçi mallarını korumak durumunda ücret ödenmesi gereken kişilerin ücretlerinin de ödenmediğini, korumanın da yapılmadığını görüyoruz. Aslında çiftçinin elinde mal da kalmadı zaten, mülk de kalmadı; hepsi hacizli. “Taş bitti amele paydos.” gibi artık mal da kalmadığına göre, ürün de para etmiyor, tarlalar da bankalara hacizli zaten; bu durumda korumanın da bir anlamı kalmıyor. Biz, çiftçilerimizin böyle bir yükten kurtarılmasını doğru buluyoruz. Gerçekten zaman zaman bu koruma tedbiri alınan yerlerde, maalesef, çiftçilerimiz, hem ödeyememekte hem de ödememekle birlikte açıkçası kendilerinden koruma ücreti talep edilip üstelik faiz gibi birtakım uygulamalarla yüklü miktarda bir borçla karşı karşıya kalmaktadırlar. Milliyetçi Hareket Partisi olarak böyle bir zorunluluktan kurtarılmasını doğru buluyoruz, zaten sıkıntı içerisindeler. Keşke bu güzel ülkede üretim yapan çiftçilerimizin ürünlerine hak ettiği, alın terlerinin hak ettiği değer verilse ve çiftçilerimiz de bu mallarının korunması için böyle bir koruma tedbiri alınmasını istemese çok daha iyi olacak. O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada çiftçilerimizden önemli ölçüde böyle bir talep var. Aynen şunu söylüyorlar: “Zaten sıkıntı içindeyiz, zaten paramız yok. Habire çiftçi koruma kurullarınca bizden bekçi parası istenip durulmaktadır. Ödemediğimiz zaman haciz gelmektedir.” İki üç tane hacizle ilgili bildirimle karşı karşıya kalındı. Bizim düşünmemiz gereken husus şudur: Bir çiftçi kendi tarlasının korunması için gerekli olan bir ücreti dahi ödeyemeyecek bir duruma düşürülmüşse durum çok vahim demektir. O bakımdan, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun teklifinin öncelikle görüşülmesini de uygun gördük. Bugün de açıkçası, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu kanun teklifinin kabul edilmesi noktasında olumlu oy kullanacağımızı belirtiyorum.

Bu vesileyle, bu 1’inci maddede -biraz önce Komisyon Başkanı ve teklif sahibiyle de görüştük ama- şöyle söylüyor: “…kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda...” Ama kendi koruma tedbirlerini almadığı zaman bu durumda koruma ücreti kendilerinden alınacak gibi bir durumla da karşı karşıya kaldığımızı düşünüyorum.

Bu durumda, bence, çiftçilerimiz eğer bu koruma tedbiri alınmasını da talep etmiyorlarsa koruma ücretinin de ödenmemesini mümkün kılacak bir değişikliğin de uygun olabileceğini ve bugüne kadar da bu ücreti ödeyemediğinden dolayı borçlu olan çiftçilerimizin bu borçlarının da yeniden yapılandırılarak bir an önce bu yükümlülükten kurtarılmasının da gerekli olduğunu düşünüyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Şahsı adına, Adıyaman Milletvekili Mehmet Erdoğan… Yok.

Şahıslar adına başka söz talebi yok.

Soru-cevap yok.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

ÇİFTÇİ MALLARININ KORUNMASI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 2/7/1941 tarihli ve 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunun 34 üncü maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Kamu kuruluşları ile gerçek veya tüzelkişilere ait tarımsal işletmelerin kendi koruma tedbirlerini almaları durumunda, bu işletmelerden koruma ücreti alınmaz ve bu işletmelere koruma sandığından her hangi bir tazminat ödenmez."

BAŞKAN -  1’inci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Yok.

BAŞKAN -  Şahıs adına söz yok.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 20.57
ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 78’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

623 sıra sayılı Teklif’in görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifinin Çerçeve 1 inci maddesinin sonundaki “değiştirilmiştir” ibaresi “değiştirilmiş ve ikinci fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır” şeklinde değiştirilmesini arz ederiz.

                                                                                                            Mustafa Elitaş

                                                                                                                  Kayseri

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okuyunuz lütfen.

Gerekçe:

Kanunun 34 üncü maddesinin 1 inci fıkrasında yapılan değişikliğe uygun olarak, kanun bütünlüğünün sağlanması amacıyla bu fıkranın yürürlükten kaldırılması zarureti bulunmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklife yeni bir geçici madde eklenmesine dair iki önerge vardır, ayrı ayrı okutup işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve talep ederiz

                                                                                                            Mustafa Elitaş

                                                                                                                  Kayseri

“Geçici Madde 1- (1) 4081 sayılı Çiftçi Mallarının Korunması Hakkında Kanuna göre Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlıklarının koruma faaliyetlerinden kaynaklanan alacaklarından, 31/12/2010 tarihi itibarıyla vadesi geldiği halde bu Kanunun yayımlandığı tarih itibarıyla ödenmemiş olanların asıllarının tamamı ile bu alacaklara ilişkin faiz, gecikme faizi, gecikme zammı gibi fer'iler yerine bu Kanunun yayımlandığı tarihe kadar TEFE/ÜFE aylık değişim oranları esas alınarak hesaplanacak tutarın; bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen dördüncü ayın sonuna kadar borçlu bulunulan Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlıklarına başvuruda bulunulması ve ödenmesi gereken tutarın, ilk taksit bu Kanunun yayımlandığı tarihi izleyen dokuzuncu aydan başlamak üzere ve ertesi yıl ilk taksitin tekabül ettiği ayda toplam iki eşit taksitte ödenmesi şartıyla bu alacakların ödenen kısmına isabet eden fer'ilerin tahsilinden vazgeçilir.

(2) Bu Kanunun yayımlandığı tarihten önce dava konusu edilmiş ve/veya icra takibi başlatılmış alacaklar için, borçlunun bu madde hükümlerinden yararlanmak üzere başvuruda bulunması halinde, sürdürülen davalar sonlandırılır, icra ve takip işlemleri durdurulur. Bu takdirde, borçluların mahkeme masraflarını, icra masraflarını ve vekâlet ücretini ilk taksit tutarı ile birlikte ödemeleri şarttır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) -  Katılıyoruz Sayın Başkan.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde ile, Çiftçi Mallarını Koruma Başkanlıklarına borcu olup da bu sebeple mağdur olan çiftçilerimizin mağduriyetinin giderilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan çiftçi mallarının korunması hakkındaki kanunda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifine aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ederiz.

                  Mustafa Özyürek                Ferit Mevlüt Aslanoğlu                   Hulusi Güvel

                         İstanbul                                   Malatya                                     Adana

                       Atila Emek                            Mustafa Enöz                             Ali Oksal

                         Antalya                                    Manisa                                    Mersin

Geçici Madde 1- Bu kanundan kaynaklanan ve 10.3.2011 tarihi itibarıyla vadesi geldiği hâlde ödenmeyen alacakların asılları ve doğmuş faizleri ile birlikte terkin edilir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Değerli milletvekilleri, kaç lira biliyor musunuz? 60 dönüme 200 lira ödüyor, 60 dönüme. 6 dönümde 20 lira ödüyorlar bu insanlar, 6 dönüme. 3 dönüme 10 lira ödüyorlar. Yani bu parayı tahsil ederken attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değer mi? Bir de bilmem yeniden yapılandırma getiriyoruz, bilmem TÜFE / TEFE hesaplayacaksın… Ya, 20 liranın TÜFE/TEFE’si mi olur arkadaşlar? Gelin, çiftçiyi… Her şey affediliyor. Ya, 20 lira arkadaşlar, 20 lira, 6 dönüm olandan 20 lira… Türkiye’de 6 dönüm arazisi olan, yani ortalamaya vurduğunuz zaman, kaç kişi var arkadaşlar ya? Ya, ne olacak, çiftçinin 20 lirası arkadaşlar… 20 lirasının TÜFE/TEFE’si mi olur ya? Yani gelin, almayalım bunu. 20 lira için verdiğimiz emeğe yazık. Devlet o 20 lirayı tahsil etmek için belki 40 lira masraf edecek arkadaşlar ya.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Devletin değil ama bu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hayır ya…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kurul tahsil edecek.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ya, kurul kimse artık, kim tahsil edecekse… Mustafa Bey, attığın taş ürküttüğün kurbağaya değmez. Öyle bir taş at ki o kurbağaya değsin Mustafa Bey. Yapmayın Allah aşkına, 20 lirayı tahsil etmek için kaç lira harcayacaksın!

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 21.13