DÖNEM: 23 CİLT: 95 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
73’üncü
Birleşim
3 Mart 2011 Perşembe
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanmasına
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Muhasebeciler
Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ili Bulanık ilçesinde 22 Şubat 2011
tarihinde meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, özürlü yurttaşlarımızın ağız ve diş sağlığı
hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması
2.- Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Yeşilay Haftası’na
ilişkin açıklaması
3.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, engellilerin sağlık
hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları sorunlara ilişkin açıklaması
4.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Muhasebeciler Günü’ne ilişkin açıklaması
5.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muhasebeciler Günü’ne ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in gündem dışı konuşmasına verdiği cevaba
ilişkin açıklaması
6.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, sulama
birliklerinin Sayıştay denetiminden çıkarıldığına ilişkin açıklaması
V.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1
Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12
Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel
Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması
Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647)
B) Kanun Tasarı ve Teklifleri
2.- Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621)
VI.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- İzmir
Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından verilmiş olan “Basın
Özgürlüğü” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin, Genel
Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer araştırma önergelerinin önüne
alınarak 03/03/2011 Perşembe günkü birleşiminde
sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP
Grubu önerisi
VII.-
OYLAMALAR
1.- Milletvekili
Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması
Hakkındaki Önergelerin oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, RTÜK tarafından uygulanan
idari para cezalarına, tahsiline ve muhataplarına ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı
(7/18099)
2.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Düzce-Meteköy’deki
TOKİ konutlarının eksikliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/18153)
3.- İstanbul
Milletvekili Süleyman Yağız’ın, iki inşaat firması ile ilgili bazı iddialara
ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil
Çiçek’in cevabı (7/18157)
4.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, özel tiyatrolara yapılan maddi desteğe ve destek
olunan projelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18211)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın
açılışını yaptığı tesis ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18245)
6.- Samsun
Milletvekili Suat Binici’nin, Samsun ve ilçelerinde
bulunan eski yazılı basma eserlerin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve
Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/18272)
7.- Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş Çöllolar Kömür Havzasında meydana gelen göçük olayına
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/18378)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03’te açılarak üç oturum yaptı.
Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, son günlerde süt
fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.
Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel, Kayseri ilindeki sanayi yatırımlarına,
Siirt
Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu,
Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı’na,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, 27/2/2011 tarihinde
vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan
rahmet dilediğine,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya ilinde süt ve meyve
üreticilerinin mağdur olduğuna,
Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük, gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba,
Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Türkiye genelinde şap hastalığı nedeniyle süt
fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer, tarım sektöründe sorunların
kalıcı olarak çözülemediğine,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı
söylentilerine,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr.
Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta halkın iradesine bir darbe
girişiminde bulunulduğuna,
Konya
Milletvekili Faruk Bal, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı
rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin sorunlarını anlatmak için TBMM’ye
giremediklerine,
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt
üreticilerinin perişan olduklarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Kenya Ulusal
Meclisi Başkanı Kenneth Marende’nin,
Azerbaycan Millî
Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un,
Beraberlerinde
birer heyetle;
Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmî temaslarda bulunmak üzere;
Ülkemizi
ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun (10/1054),
Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların (10/1055),
Edirne Milletvekili
Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin, süt
üreticilerinin sorunlarının (10/1056),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım
sorunlarının (10/1057),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
TBMM Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, Cezayir Ulusal Halk
Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki davetine icabetle
Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul
edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık
oylamadan sonra,
2’nci sırasında
bulunan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566) görüşmeleri tamamlanarak,
Kabul edildi ve
kanunlaştı.
3’üncü sırasında
bulunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Sulama Birlikleri Kanunu
Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporlarının (1/873) (S. Sayısı: 621) tümü üzerindeki görüşmeleri
tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.
3 Mart 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
19.58’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
Bayram
ÖZÇELİK Murat
ÖZKAN |
Burdur Giresun |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 96
II.- GELEN KÂĞITLAR
3 Mart 2011 Perşembe
Teklifler
1.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Hava İş
Kanunu Teklifi (2/877) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum; Adalet;
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal
İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2011)
2.- Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe’nin; Devlet Memurları
Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/878) (Milli Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 22.2.2011)
3 Mart 2011 Perşembe
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.10
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce üç
sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz
özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanması hakkında söz isteyen İstanbul
Milletvekili Lokman Ayva’ya aittir.
Sayın Ayva, süreniz beş
dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın
Başkanım, niye Meclisi on dakika geç açtınız?
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet,
bir açıklar mısınız?
BAŞKAN – Lokman Bey, bir
dakika…
Sayın Kamer Genç, önce size
geçmiş olsun, daha önce de iletmiştim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse
önemli değil bana geçmiş olsun…
BAŞKAN – Efendim, müsaade
buyurun yani…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama
yani Meclisi on dakika geç açmak bu Meclise karşı saygısızlıktır. Nereden çıktı
bu ya!
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, bakınız, muhalefete mensup olan iki tane kâtip üyemiz vardı,
birisi görevini diğerine devretmiş, acil Ankara dışına çıkmış, öbür arkadaşımız
da gelememiş. Bu gerekçeyle bekledik.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Açıp
kapatın o zaman, saatine dikkat edin!
BAŞKAN – Sayın Ayva, buyurun
efendim.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlülerin sağlık
hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin gündem dışı konuşması
LOKMAN AYVA (İstanbul) –
Sayın Başkanım, aziz milletimin kıymetli vekilleri; yüce heyetinizi ve bizi
izleyen vatandaşlarımızı yüreğimden gelerek sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Efendim, kravatımın ve
mendilimin renkleri yeşil beyaz çünkü cumartesi Bursa’daydık, dün de
Bolu’daydık. Oradaki organizasyon yapan arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür
ediyorum. İnşallah yarın Kırklareli’nde ve pazartesi Ümraniye, Beykoz’da
hizmetlerimize devam edeceğiz.
Efendim, benim bu sözü
istememdeki esas neden şu: Özellikle iki hafta önce birkaç ziyaret yaptık.
Keçiören’de ağız ve diş sağlığı hastanesini ziyaret ettik, arkasından Mamak
Ağız ve Diş Sağlığı Merkezini ziyaret ettik, arkasından da evde sağlık
hizmetleriyle ilgili birtakım çalışmalara şahit olduk. Burada ben özellikle bu
sözü almak istedim. Nedeni de şu: Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız
arasındaki zihinsel özürlü kardeşlerimizin, otistik kardeşlerimizin ağız diş
sağlığı tedavisi anlamında tedavileri çok zor ve özellikle de bakım
yapamadıkları için sık sık bu tedaviye ihtiyaç
duyuyorlar. Bu, Türkiye’mizde, ülkemizde kanayan bir yara hâlindeydi. Sağır
dilsiz kardeşimiz, kendisini tarif etmesi çok zor olduğu için, bir diş çekimi
esnasında çeşitli sıkıntılarla karşılaşıyor, çeşitli sıkıntılar yaşıyor.
Burada hastaneleri ve merkezi
ziyaret ettiğimizde bize “Braille Alfabesi” ile yazılmış kabartma dokümanlar
takdim edildi. Sonra orada hastalarla konuştuğumuzda şunu fark ettim: Maalesef
ben de dâhil olmak üzere pek çok vatandaşımız bu hizmetlerden haberdar değil.
Ben öncelikle orada çalışan arkadaşlarımıza bu emekleri için teşekkür ediyorum
ama sağlığı “birinci sırada önemli” noktasına getirmeyi düşünen Başbakanımıza,
Sağlık Bakanımıza özel olarak da şükranlarımı sunuyorum çünkü “Her şeyin başı
sağlık.” demesi kolay, altını doldurmak çok zor.
Benim özellikle istirhamım
şu, bizi izleyen vatandaşlarımızdan ve siz değerli milletvekillerimizden: Bu
hizmetleri lütfen duyuralım çünkü bu hizmetlerin olmadığını zannederek hâlen
acı çeken pek çok kardeşimiz, pek çok vatandaşımız var. Bunların boşu boşuna
acı çekmesi, o diş ağrılarıyla, ağız sıkıntılarıyla sabahlara kadar inlemesi
hepimiz için büyük eziyettir, hepimiz için büyük ayıptır. Bu anlamda bunları
duyurabilirsek… Bunlar, bu hizmetler var zaten, ekstra bir şey yapılmasına gerek
yok. Yani vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olarak bu hizmetleri alması
acılarının sona ermesi demektir. Bu anlamda benim vatandaşlarımızdan, siz
değerli milletvekillerimizden böyle bir talebim var. Özellikle de
iktidar-muhalefet demeden milletvekillerimizin ziyaret edip arkadaşlarımızın
eksiklerini tavsiye ederek önerilerini paylaşmaları vatandaşlarımız açısından
son derece önemli, faydalı bir anlayış olacaktır. Şöyle ki: Seçimler de
yaklaşıyor. İşte, vatandaşlarımıza yeni alternatifler sunmak için de bu
hizmetlerden haberdar olmak lazım. Vatandaşlarımıza yeni hizmetleri
önerebilmek, “Yeni dönemde şunlar yapılacak.” diyebilmek için de inşallah
bunlar güzel vesileler diye düşünüyorum.
Bugün,
evde sağlık hizmeti muhteşem bir hizmet. Çocuk
sarılığından başlayarak bu yeni çocuk sahibi olan annelerin çektiği
sıkıntıların azaltılması ne kadar muhteşem bir şey hepimiz için. Bir insan
olarak ben gurur duyuyorum, iftihar ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Ayva, son bir
dakikanız.
Buyurun.
LOKMAN AYVA (Devamla) – O
anlamda, vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olması, en azından GSM olsun,
sabit olsun 444 38 33’ü arayarak evde sağlık hizmeti almaları kendilerinin
faydasınadır, ülkemiz insanının güzelliği, mutluluğu, tatmini için son derece gereklidir
diye düşünüyorum.
Bu arada, yaş ortalaması
73,9’a yükseldi Türkiye'mizde. Buna bağlı olarak, yaşlılığa bağlı olarak
özürlülükte de bir artış olma ihtimali var. Bunun için de tedbirlerin
alındığını görüyoruz.
Ben bu hizmetleri veren
herkese, başta Başbakanımız, Bakanımız olmak üzere ve siz vesile olan
milletvekillerimize şükran ve minnetlerimi sunuyorum.
Saygılar sunuyorum efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ayva.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Başkanım, bir katkı verecektim.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, gündem dışıları tamamlayayım, ondan
sonra diğer arkadaşların taleplerine cevap vereyim.
Gündem dışı ikinci söz
Muhasebeciler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’e aittir.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in,
Muhasebeciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) –
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Muhasebe Günü nedeniyle söz almış
bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gecikerek de olsa muhasebe
camiasının Muhasebe Günü’nü kutluyorum.
Değerli arkadaşlarım,
geçmişte maliye bürokrasisi ve Maliye Bakanıyla TÜRMOB ve muhasebe camiasının
çok yakın ilişkileri vardı. Vergi Haftası kutlanırdı bir hafta süreyle ve bu
dönemde de hem meslek mensupları hem maliye temsilcileri birlikte bugünü
kutlarlar, mesleki sorunları bir dayanışma içinde çözmeye çalışırlardı ama bir
süredir ne yazık ki Maliye Bakanlığıyla TÜRMOB camiasının, muhasebe camiasının
ilişkileri yeteri kadar sıcak değil. Bunun temel nedeni, Anayasa’ya göre
kurulmuş bir sivil toplum örgütü olan TÜRMOB’un ve
bağlı odaların Maliye Bakanı ve Maliye Bakanlığı tarafından yeteri kadar
dikkate alınmamasıdır. Oysa bir torba yasa çıkardık. Bu torba yasada vergilerin
ve sigorta primlerinin yeniden yapılandırılması için önemli düzenlemeler var.
Bu düzenlemelerin mükellefler tarafından uygulanmasında her zaman
muhasebeciler, mali müşavirler çok etkin rol oynamışlardır. Bu torba yasayla
ilgili olarak da bunu yapabilirler ama şu ana kadar Maliye Bakanlığının hiçbir
temsilcisi TÜRMOB’la ve odalarla bu anlamda bir temas
kurmamıştır. Sayın Bakan, stantlar kuracaklarını, bu stantlarda kendisinin
broşür dağıtacağını sürekli anlatıyor ama mükelleflerle iç içe olan 80 bin
kişilik bir muhasebe camiasıyla ilişki kurmaktan kaçınıyorlar, onları yok
sayıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, Maliye
Bakanlığının bu camiaya, muhasebe camiasına karşı soğuk tutumu önemli
sıkıntıları, sorunları beraberinde getiriyor. Muhasebecilerin hep dert
yandıkları BA ve BS formlarının verilmesi isteniyor. Bunu vermiş olan mali
müşavir veya muhasebeci “Burada bir yanlış yaptım, bunu düzeltmek istiyorum.”
dediği zaman buna ceza uygulanıyor. Yani bir yanlışını kendiliğinden tespit
eden ve bunu düzeltmek isteyen insanlara ceza verildiği nerede görülmüştür
değerli arkadaşlarım? Ama ne yazık ki bu böyle devam ediyor.
Bir de bu camiaya Maliye
Bakanlığı sürekli angaryalar yüklüyor, sürekli külfetler getiriyor. Bunlardan
biri de en son olarak deniliyor ki: “Kesin mizanları bize gönderin.
Göndermediğiniz takdirde ne olur? O zaman gene size ceza uygularız.” Oysa vergi
beyannamesi veriliyor. Vergi beyannamesinin eki olarak bu beyannamenin içine
kesin mizanı koymakta ne sakınca var? Böyle bir pratik çözüm bulmak dururken
“Ben ayrıca istiyorum kesin mizanı.” diyorlar ve vermediğiniz takdirde de “Ceza
uygularız.” deniliyor.
Değerli arkadaşlarım,
yıllardır, yasa gereği mali müşavirlerin, muhasebecilerin, yeminli mali
müşavirlerin ücret tarifeleri Maliye Bakanlığı tarafından Resmî Gazete’de ilan
edilir ama iki yıldır yasal zorunluluk olmasına rağmen Maliye Bakanlığı bu
zorunluluğa uymamaktadır. Bu son derece yanlıştır, yasanın açıkça ihlali
anlamına gelmektedir.
Değerli arkadaşlarım,
muhasebe camiasıyla Maliye Bakanlığının birlikte çalışmasında vergi uygulaması
açısından büyük fayda vardır, büyük yarar vardır. Onun için, bu birlikteliği,
bu dayanışmayı Maliye Bakanının ve Maliye bürokratlarının gerçekleştirmesini
diliyorum.
Yasayla kurulmuş olan, bir
anayasal kuruluş olan TÜRMOB’a ve ona bağlı odalarla
Maliye camiasının yakın ilişkide bulunması, bir dayanışma içinde olması büyük
zorunluluktur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özyürek.
Gündem dışı üçüncü söz Muş
ili Bulanık ilçesinde meydana gelen depremle ilgili olarak söz isteyen Muş
Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.
Sayın Yaman, buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ili Bulanık ilçesinde 22
Şubat 2011 tarihinde meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Şubat 2011 tarihinde Muş ili Bulanık ilçesi
ve bağlı köylerinde meydana gelen depremden dolayı karşılaştığım ve oradaki
gözlemlerim sonucu görülen konuları yüce Meclisin bilgisine sunmak üzere söz
almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Hepinizin hatırlayacağı gibi,
bu deprem on gün önce 4,5 şiddetinde olmuş ve çeşitli aralıklarla uzun bir süre
de devam etmiştir. Depremin dördüncü günü, bölgede ilgili
köylerde yapmış olduğumuz inceleme ve gözlemde, Sayın Valinin ve iktidar
partisi milletvekilinin de hazır olduğu heyetle gördüğümüz manzarada ne yazık
ki devlet bu konuda da -çok küçük bir alanda olmasına rağmen- depremle ilgili
önlemlerde sınıfta kalmış ve Valinin orada, vatandaşların yanında
ihtiyaçlarının derhâl giderilmesiyle ilgili verdiği talimatlardan da bu konu
net, açık olarak ortaya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri, o
tarihte meydana gelen depremden sonra bugün onuncu gün. Bu sabah da aynı
şekilde, bu bölgedeki muhtarlarımla yaptığım görüşmelerden aldığım bilgilerde,
ne yazık ki bin kişilik bir nüfusu ve bin kişinin üzerindeki hasarlı köy ve
konutlarıyla ilgili işlemlerde, ilk başlangıçta barınma ve beslenme konusunda
gerekli tedbirler zamanında ve yerinde alınmamıştır. Bu kadar yerdeki bu hasar
tespitiyle ilgili olarak ancak 40 çadırın dağıtıldığı, Valinin talimatıyla şu
ana kadar sadece bu sayının 118’e çıkarılarak 70 çadırın daha verildiği, mevcut
ihtiyacın da 400’e yakın olduğu bir gerçek ancak buna rağmen, afetin genel
hayata etkinliği konusundaki çalışmalar da deyim yerindeyse kaplumbağa hızıyla
yürümektedir. Orada, bizzat Sayın Valiyle beraber bir köyümüzde, Haçulu köyümüzde Zeynep Sarıaltın
adlı seksen yaşın üzerindeki vatandaşımızın bizi ana dilinde, Kürtçe evine
davet etmesi ve perişan hâlini göstermesi gerçekten yürekleri sızlatmış ve
valiyi de orada derhâl gerekli önlemleri almaya bir bakıma yöneltmiştir. Burada, evin içine girdiğimizde, deyim yerindeyse o Züleyha Anamızın evi aynen bir arabadan düşen karpuz gibi
darmadağın olduğu hâlde, benzer bir sürü evlerde bir insan elinin gireceği
büyüklükte ve genişlikte olukların açılmasına rağmen, giden heyet maalesef bu
kişilerin barınma ihtiyaçlarını o tarihe kadar karşılamadığı gibi şu anda da
karşılamamıştır ve işin çok ilginç bir dramatik durumunu da sizlerin gözlerinin
önüne sermek istiyorum: Dağıtılan çadır için bir tek haneye bir de katalitik
soba verilmiş, katalitik sobanın ne dedantörü ve ne
de tüp gazı ve bununla ilgili ısıtma işlemleri dahi düşünülememiştir. Mevcut
çadırlarda, o tedirgin olan, içeri sokamadığı çocukları buralarda barındırma
imkânı bulunmayan vatandaşlar ne yazık ki çocuklarını samanlıklarda ve
kendilerinin yarattıkları naylon çadırlar içinde hâlen korumaya devam
ediyorlar. Bugün de aldığımız bilgilere göre, giden, ön hasar tespit
çalışmalarında bulunan arkadaşları orada konunun içinden gelen bir kişi olarak
“Bunlarla ilgili eğer genel hayatı etkilemediğine dair bir kuşkunuz varsa siz
gelin, bir gece buralarda çoluğunuz çocuğunuzla
oturun da bakın bakalım hayatı etkilemiş mi etkilememiş mi?” sözünü söyledim.
Gerçekten vatandaşlar hâlen
perişan, hâlen devletin o şefkatli elini bekliyor. Buradan sesleniyorum: En
kısa sürede, Afet Yasası’nın öngördüğü genel hayatı etkileme raporunun bir an
önce çıkarılarak TOKİ’nin de Türkiye'nin deprem
haritasını çıkarıp buna kesin çözüm bulması lazım. TOKİ lüks yerlerde üst
gelirli gruplara konut yapacağına işte Bulanık’ta, başka yerlerde meydana gelen
bu tür olaylarla ilgili bir daha olmaması için süratle deprem evlerinin
yapılması konusuna girmeli ve lüks evler ve üst gelir gruplarına bu yerleri
yapmaktan vazgeçmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yaman.
Gündem dışı konuşmaya Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek Bey cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Muş ili Bulanık merkezinde ve
köylerinde meydana gelen 22 Şubat 2011 tarihli deprem dolayısıyla gündem dışı
söz alan Sayın Nuri Yaman’a huzurunuzda teşekkür ediyorum konuyu gündeme
getirdiği için.
Muşlu vatandaşlarımıza geçmiş
olsun diyorum. Sevindiğimiz nokta, bir can kaybının olmamasıdır.
2,8 ile 4,5 arasında, Bulanık
merkezinde ve köylerinde 60 adet deprem kaydedilmiştir. Bunun sonucu olarak da
Bulanık ilçesi Örenkent, Karaburun, Gölyanı, Göztepe, Söğütlü, Ericek,
Üçtepe, Kırkgöze ve Gümüşpınar köyleri ile ilçe merkezindeki mahallerde deprem
kendisini hissettirmiş, yapıların eski, yığma, taş ve çamurdan olması, uygun
bir yapı tekniğiyle inşa edilmemiş olmasından dolayı hasarlar meydana
gelmiştir.
Sayın Yaman’ın burada ifade
ettiği hususların doğru yanları var, eksik yanları var. Siyasi söylem olarak
anlayışla karşılarım, ona bir itirazım yok ama gerçekleri de buradan olduğu
gibi söylemek lazım gelir. Bizim, Türkiye’de, acil durumlar, afet, acil durum
söz konusu olduğunda uygulamaya koyduğumuz bir mekanizma var. Eğer bu yurt
dışında gelişen bir olaysa -son Libya, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi- Dışişleri
Bakanlığı bünyesinde ve sorumluluğu da bize ait olmak üzere bir kriz yönetimi
kuruyoruz. Eğer Türkiye içerisinde arzu etmediğimiz bu türlü gelişmeler oluyor
ise o zaman, Afet ve Acil Durum Başkanlığı, geliştirdiği bir mekanizmayla
anında devreye giriyor.
Şimdi, orada da demin ifade
ettiğim gibi, şiddeti düşük dahi olsa 60’a yakın bir sarsıntı meydana gelmiş ve
demin söylediğim sebeplerden dolayı da hasarlar meydana gelmiştir. Kurduğumuz
mekanizma gereği, en evvel, bu türlü yerlerde insanımızın geçici dahi olsa
barınmasına imkân sağlayacak düzenlemeleri ve icraatları gerçekleştiriyoruz.
Bu, hiç şüphesiz, mahallinde valilerimizin, kaymakamlarımızın sorumluluğunda
ama biz de elden gelen her türlü desteği vererek bu sıkıntıları hafifletmeye
çalışıyoruz.
Şimdi, bugün bize gelen yazı
-yazının tarihi 1/3/2011- Sayın Valinin bize
gönderdiği yazı… Kızılayın gönderdiği çadır adedi
201’dir Sayın Yaman.
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Dağıtılan 118.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet, 201 çadır, 370 battaniye, 100
katalitik soba, yeteri kadar yatak, gıda maddesi, ihtiyaç maddeleri
gönderilmiştir. Bunlarda bir sıkıntımız yok. Valilik bunu ilave artırın
dediğinde Kızılay zaten hiçbir şeyi esirgemiyor, biz de bu noktada hiçbir şeyi
esirgiyor durumda değiliz.
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın
Bakanım, dağıtılmamış bunlar, depolarda duruyor.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, bu türlü olaylar olduğunda derhâl bir
hasar tespitinin yapılması gerekiyor. Neyi nereye yapacağız? Ne kadar
yapacağız? Hak sahipleri kimler? Çünkü beraberinde de bir sürü sorun yaşanıyor.
Bu depremi Türkiye ilk defa yaşamıyor, geçmişteki tecrübelerin ışığında bir
hasar tespiti yaptırıyoruz.
Şimdi, Valiliğin ilgili
birimlerine yaptırdığı hasar tespitinin sonucunda 103 konutun hasarlı ve
oturulamaz; 463 konutun hasarlı, oturulabilir; 33 ahır ve 8 samanlığın hasarlı,
kullanılabilir durumda olduğu tespit edilmiştir. Devletin resmî rakamı, özel
bir şeyi yok, ne varsa bunu tespit ediyoruz, hepsi bizim vatandaşımız.
Tabiatıyla, bunun karşılığı olarak da bizden istenen, evinde oturmasında
sakınca görülen vatandaşların geçici barınma, iaşe ve genel hayatı etkileyen
şartların ortadan kaldırılması ve normale döndürülmesi amacıyla 500 bin TL
paradır. Biz de bu imkânı Muş Valiliğimizin emrine vereceğiz. Oradaki
ihtiyaçları en iyi şekilde karşılamak ve sıkıntıyı bertaraf etmek noktasında da
zaten Valimiz, Kaymakamımız, kendi birimleri bu çabayı, bu gayreti sürdürüyor.
TOKİ zaten eğer onun sorumluluğunda, onun yapabileceği bir imkân varsa bunu
yapıyor. Bildiğim kadarıyla, Bulanık’a da yüz elli dört tane konut yapmıştır.
İsteniyorsa bir yüz elli dört daha yapar, bunda bir sıkıntı yok. Bütün mesele
talep meselesidir. Bunda da epey tecrübe sahibi olduk. İnsanlar ilk önce
“Yapın.” diyor, sonra da binalara talip olmuyor, boş yere devlet kaynak
harcamış oluyor.
İyi bir koordinasyon
içerisinde bunu gerçekleştiriyoruz. Yazı bugün bize gelmiştir. Gereğini de,
talimat verdik, bugünden itibaren, ihtiyaçları neyse tümüyle karşılama
noktasında bir çabanın içerisinde olacağız.
Demin de ifade ettiğim gibi,
siyasi mesajlar olabilir, hele hele bugün seçim
kararını da görüşeceğimize göre. Bunlar biraz köpüklü konuşmalardır, onun
netini bulmamız gerekiyor, o da devletin resmî yazılarında ortaya çıkar.
Hepinize çok teşekkür
ediyorum. Geçmiş olsun, Allah bir daha keder hiçbir yere göstermesin.
Teşekkür ederim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Evet, bir kısım
arkadaşlarımızın söz talepleri var 60’a göre.
Sayın Köse, buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, özürlü yurttaşlarımızın ağız
ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, ülkemizde
yaklaşık olarak 8,5 milyon özürlü yurttaşımız bulunmaktadır. Bu
yurttaşlarımızın ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden daha kolay yararlanabilmesi
için bu Mecliste defalarca konuşma yaptım, yasa teklifi verdim, önergeler
sundum. Dolayısıyla, bu işlerin kolay çözülebilmesi için, kamunun, serbest
çalışan diş hekimlerinden hizmet alması gerekiyor. Maalesef, Başbakanın emri
olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanlığı kendi aralarında bir anlaşmaya varamadıkları için, bu İktidarın
sayesinde 8,5 milyon özürlü yurttaşımız ağız ve diş sağlığı hizmetinden
yeterince yararlanamamaktadırlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Köse.
Sayın Erdöl…
2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün,
Yeşilay Haftası’na ilişkin açıklaması
CEVDET ERDÖL (Trabzon) –
Sayın Başkanım, bu hafta Yeşilay Haftası. Ben, bu nedenle, çocukları ve
gençleri bağımlılıktan korumak için, bağımlılıkla mücadele etmek amacıyla
Meclisimizin -çok önemli- Anayasa’mızın 58’inci maddesine uygun bir şekilde,
tütünle mücadelede dünyaya örnek bir kanun çıkardığını, uçucu maddelerin
çocuklarımıza kırtasiye malzemesi olarak verilmesini engellediğini büyük bir
memnuniyetli ifade ediyorum. Ancak, özellikle İnternet’in kötü kullanımı, her
çeşit kumar ve İnternet üzerinden oynanan kumarla ilgili ciddi tedbir alınması
gerektiğini, İnternet bağımlılığıyla ilgili ciddi, uluslararası bir hareketin
yapılması kanaatimi ifade etmek istiyorum. Özellikle sahte içki, gene metil
alkolle mücadele etmemiz gerekiyor. Alkollü araç kullananların cezasını
artırmamız gerekir diye düşünüyorum. Güvenli İnternet konusunda uluslararası
kamuoyunun oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.
Bu vesileyle Yeşilayımızı ve Yeşilay Haftamızı kutluyorum. 1920’de
kurulan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın Ağyüz…
3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün,
engellilerin sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları sorunlara ilişkin
açıklaması
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Teşekkür ederim.
Engellilerin en büyük sorunu
sağlık mekânlarına engelsiz erişim sağlanması. Bunu sağlamadığımız müddetçe o
insanları rahat ettirmek, sağlık hizmetlerinden faydalandırmak mümkün değil.
Sağlık hizmetlerinden katkı payı alınıyor hâlen. Yeni sağlık raporu alınmasında
elli tane zorluk var. Seçim bölgem -büyükşehir belediyesi de dâhil-
Gaziantep’te engellilere ücretsiz paso verilirken paso ücretli hâle geldi. Bu
maaşla bu insanlar geçimini nasıl sağlayacak? Bu sorunları gündeme getirmemiz
gerekirken sağlık hizmetlerinin iyi olduğunu övmek bence doğru değil. Bu
engelleri ortadan kaldırmamız lazım.
Ayrıca -Hükûmet
temsilcileri burada- bugünkü gözaltıların nedenini
bilmek istiyoruz. Dün hücre hapsine mahkûm edilen 2 tane yazarçizerin neden
hücrelerinin ayrıldığını bilmek istiyoruz. Tutuklulukta böyle bir şart yokken
Adalet Bakanı kamuoyunu yanıltan demeçler veriyor. Bu yazarçizerleri baskı
altında tutmak korku imparatorluğunun bir parçası mıdır? Hükûmet
ve Adalet Bakanlığı bu korku imparatorluğu yaratma sevdasından neden
vazgeçmiyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Ağyüz.
Sayın Yıldız…
4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Muhasebeciler Günü’ne
ilişkin açıklaması
HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli Başkanım,
Muhasebeciler Haftası dolayısıyla yirmi beş yılı mali müşavirlik yapmış
meslektaşları bir milletvekili olarak ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
72.500 muhasebeci meslektaşımın ve 200 bini aşan stajyer kardeşlerimin
Muhasebeciler Haftası’nı kutluyorum. Bu vesileyle Maliye Bakanlığınca muhasebe
mesleğine yüklenen angaryaların azaltılmasını, meslek yasasındaki
antidemokratik uygulamaların demokratik hâle getirilmesini, meslek
mensuplarının tahsilat sorunlarına ve diğer
sorunlarına çözüm getirilmesini diliyor, şahsım ve grubum adına tüm
muhasebecilerin gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
Sayın Yaman…
5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muhasebeciler Günü’ne ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in gündem dışı konuşmasına verdiği
cevaba ilişkin açıklaması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Ben de
Muhasebeciler Günü’nü en içten duygularla kutlarken en büyük muhasebenin vicdan
muhasebesi olduğunu da belirtmek istiyorum.
Sayın
Başbakan Yardımcımız Sayın Çiçek’e de verdiği bilgilerden dolayı gerçekten
teşekkür ediyorum ancak Sayın Bakanıma şunu şuradan iletmek istiyorum ki, benim
bu taleple yapılacak TOKİ’yle ilgili binaların
dışında bu gibi deprem haritalarının çıkartılarak gelecekte bu sorunlarla
karşılaşmamak için TOKİ Yasası’nın öngördüğü deprem bölgeleriyle ilgili Kentsel
Dönüşüm Projesi kapsamında bu gibi yerlerin tez elden ele alınarak ve bu deprem
değişim ve dönüşüm projeleri için de köy yerleşim yerlerinde de bu projelerin
hayata geçirilmesi isteğiydi. Tekrar teşekkür ediyorum
Sayın Bakanıma.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yaman.
Sayın milletvekilleri,
gündeme geçiyoruz.
İç Tüzük’ün 95’inci
maddesinde öngörülen seçimlerin yenilenmesine dair Anayasa Komisyonu raporunun
Genel Kurul’da gündemdeki bütün konulardan önce görüşüleceğine dair hüküm sebebiyle
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul
Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1
Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12
Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel
Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması
Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
V.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin;
Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011
Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve
Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa
Komisyonu Raporu (4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 647 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Komisyon raporu üzerinde, İç
Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca görüşme açıyorum.
Konuşma süreleri, gruplar,
Komisyon ve Hükûmet adına yirmi, şahıslar adına onar
dakikadır.
Şu anda buraya intikal eden
konuşma talepleri: İlk olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa
Milletvekili Sayın Şahin Mengü.
Sayın Mengü,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili genel
seçimlerinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması için alınması gereken Meclis
kararı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere
huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, demokratik
rejimin işleyişi hür seçimlere dayanır. Demokrasi ancak eşit, hür, dürüst
seçimlerin yapıldığı bir ülkede bulunabilir. Seçim serbestliğinin, eşitliğinin
ve dürüstlüğünün zedelendiği ve yok olduğu ülkelerde, rejimin adı ve dış
görüntüsü ne olursa olsun demokrasiden bahsedilemez.
Anayasa’mızda son yapılan
değişikliklerle, yargının siyasallaştırılması ve İktidarın yargı üzerinde
hâkimiyet kurma planları tamamlanmış, yargı AKP’lileştirilmiş, böylece seçim
güvenliği büyük ölçüde tehlikeye girmiştir.
Millî iradenin üzerine hiçbir
gölge düşmemiş olarak ve duraksamalara, tartışmalara, yakınmalara neden olmayan
bir düzen içinde belirlenmesi için, seçimlerin, adalet duygusuna sahip, dürüst,
yansız, bilgili ve güven içinde görev yapan kimselerce yönetilip denetlenmesi
gerekir. İşte, bu nedenledir ki seçimlerin yargı güvencesi altında yapılmasına
ilişkin ilke ortaya konulmuştur.
Değerli milletvekilleri,
Anayasa’mızda da bu ilke benimsenerek 79’uncu maddesinde “Seçimler, yargı
organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” hükmü getirilmiştir.
Ne var ki, bu ilkenin salt bir Anayasa kuralı olarak konulması yeterli
değildir, seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün
işlemleri yapma ve yaptırma görevi omuzlarına yüklenen yargı organlarının
bağımsızlık ve bu organın en önemli ögesi olan
yargıçların yargıç güvencesi teminatı altında bulunmaları gerekmektedir. Ancak,
son yapılan Anayasa değişikliği ile yargıcın kendisinin ve ailesinin yazgısı,
meslekteki geleceği siyasi iktidarın insafına bırakılmıştır. Bu durumdaki bir
yargıçtan tüm siyasal akımlar, görüşler ve çıkarlar karşısında yansızlık
beklemek aşırı iyimserlik olur.
(x) 647 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Demokrasi tarihimizde
yaşadığımız olaylar göstermiştir ki yargıçlara seçim işleriyle ilgi konularda
yapılan baskılar, diğer yaptıkları, yetkilerini kullandıkları konularda yapılan
baskılardan çok daha fazladır. Yandaş yargıyı yaratan AKP’nin kendisinin seçim
hâkimi olarak görev yapacak yargıçları arayıp, bulup önemli seçim bölgelerinde
görevlendirmesi işten bile değildir. Bu nitelikteki yargıçlar da hizmetlerinin
ödülünü en kısa zamanda, hatta anında ve fazlasıyla alabilecekleri inancıyla
kendilerine yapılan siyasal baskı ve telkinin etkisine açık olabilirler.
Seçim yasalarında ilçe seçim
kurulunun bizzat başkanına tanınmış olan çok önemli yetkiler vardır. Örneğin,
seçmen yazılımlarına yapılacak itirazlar ilçe seçim kurulu başkanı tarafından
bizzat kesin karara bağlanır. Öte yandan il seçim kurulunun tüm o ilde görevli,
bu baskılara açık yargıçları tarafından oluşturulduğu göz önüne alınırsa
seçimlerin ne kadar büyük bir baskı altında yapılacağının açık göstergesidir.
Bu örnekler, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerinin seçim
güvenliğini ne büyük ölçüde etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Dürüstlüğü tartışılan
seçimler büyük toplumsal huzursuzluklara yol açarlar. AKP de iktidardan
düşmemek için elinden gelen her baskıyı yaparak, seçimlerin dürüstlüğüne gölge
düşürmek pahasına da olsa iktidarda kalmaya çalışacaktır.
Seçimlerin eşit, dürüst
şartlar altında yapıldığının söylenebilmesi için salt hâkim teminatı altında
yapılması yetmez. Özgür basının varlığı, en az seçimlerin yargı güvencesi
altında yapılması kadar önemlidir. İşte, ünlü bir İngiliz siyasetçisi “Avam
kamarası sizin olsun, lordlar kamarası da sizin
olsun, siz bana özgür basını verin.” demiştir. Ancak, bütün bu söylemler, özgür
basını elde bulundurduğunuz zaman bir seçimin ne kadar adil ve dürüst
yapılacağını ortaya koymaktadır. Ancak, sizin tüm basını susturmayı, ileri
demokrasinizin bir kuralı hâline getirdiğiniz de ortadadır. Her gün gazeteci
evleri basılmaktadır. Gene bugün onlarca gazetecinin evi aranmakta, niçin
arandığı bilinmemekte, örneğin Ankara Barosu Başkanı Ceza Hukuku Profesörü Hoca
böyle bir aramanın hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir
diğer önemli konu da seçim barajı sorunudur. Dünyada seçim sistemleri ülkelerin
kendi özgün koşullarına, demokrasi geleneklerine göre değişiklik
göstermektedir. Demokrasi geleneği güçlü ülkelerde sakıncaları ortaya koymayan
seçim sistemlerinin demokrasi geleneği zayıf, bizim gibi, ülkelerde uygulanması
sonucunda çok sayıda sakıncanın ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir.
Türkiye’de çok partili
siyasal yaşama geçilmesinden sonra değişik seçim sistemleri uygulanmış ancak
seçim sistemi üzerindeki tartışmalar son bulmamıştır. 50, 54, 57
milletvekilleri genel seçimlerinde liste usulü çoğunluk sistemi uygulanmış ancak
bu sistem siyasal yaşamda büyük çalkantıların yaşanmasına ve demokrasiyi
ortadan kaldırmaya yönelik sonuçlar ortaya çıkarmıştır.
83 yılından günümüze 7 kez
milletvekilliği seçimi yapılmış. 83, 87, 91 yıllarındaki genel seçimlerde çifte
barajlı d'Hondt sistemi uygulanmasına rağmen tek
başına iktidarlar oluşmuş, 95-99-2002 yılında genel seçimlerde ise ülke barajlı
d'Hondt sistemi seçimleri gerçekleştirilmiştir. Gerek
çift barajlı gerekse ülke barajlı uygulamalarda tek partili iktidarların
oluştuğu gibi 91, 95, 99 yıllarında ise koalisyonlarla idare edilmişizdir. 23/7/1995 tarihli 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’nın 67’nci
maddesinde “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini
bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” hükmü eklenmiştir. Ancak 2002
milletvekilliği genel seçimlerinde seçmen iradesinin ancak yüzde 53,7’si
Parlamentoya yansımış, seçimlerden 1’inci çıkan partinin aşkın temsil oranı
yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. Seçmen iradesinin yarıya yakınının
Parlamentoya yansımaması çoğunluk sistemlerinde ortaya çıkabilecek bir
sonuçtur. Eğer 2002 seçimlerinde yüzde 10 ülke barajı uygulanmasının her zaman
yönetimde istikrar ilkesi çerçevesinde sonuçlar doğurmadığını, tam aksine
temsilde adalet ilkesini işlevsiz kılan sonuçlar ortaya koymuştur. Seçim
barajının Türkiye’de Parlamentonun meşruiyetini tartışmaya açacak sonuçlar
doğurmasını da engellemek gerekir.
Değerli milletvekilleri,
hatırlayacağınız gibi, dönem içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi ülke barajının
yüzde 7’ye düşürülmesi için bir yasa tasarısı vermişti. Bu verdiğimiz yasa
tasarısında yüzde 7’lik barajın uygulanması durumunda 2002 seçimlerinde yani
Parlamentoda temsil oranının yüzde 53,7 olduğu durumda eğer bu verdiğimiz yüzde
7’lik baraj o gün uygulanmış olsaydı o gün Parlamentodaki temsil oranı yüzde
80’lerde oluşacaktı. Bunda neyi sağlamış olacaktık? Millî iradenin Parlamentoya
yansımasında üç başka parti daha Parlamentoya girecekti, millî irade daha
gerçekçi bir şekilde, daha doğru bir şekilde bu yüce Meclisin çatısı altına
yansımış olacaktı.
Ayrıca, seçim barajının yüzde
7’ye indirilmesine karşın seçmenlerin Parlamentoda temsil edilme oranı yüzde
70’in altında kalırsa bu oranı yüzde 80’e çekecek kadar bir alttaki partinin de
Parlamentoda temsil edilmesi şansını getirmiştik. Temsilde adalet ilkesine
işlerlik kazandırmak küçük partilerin Parlamentoya girmesinin önü açılarak
değişik düşüncelerin Parlamentoda temsilini sağlamaktadır.
Seçim sistemleri, daha önce
yaşanan olumsuzluklar dikkate alınarak tepkisel yaklaşımlarla belirlenmiş,
zaman içerisinde Parlamentodaki siyasi partilerin güncel çıkarlarını
gözetmeleri de yeni seçim sistemlerinin hayata geçirilmesine engel olmuştur. Bu
açıdan siyasi partiler seçim sistemine ilişkin kararlarını konjonktürel
durumlarını değerlendirerek vermişlerdir.
Değerli milletvekilleri, ülke
barajı düşürülmediği için temsilde adalet ilkesinin göz ardı edildiği, yeni
ülke barajının yüzde 10 olarak uygulandığı bir seçime gidiyoruz. Bu yüzde 10
barajıyla seçime gittiğimiz zaman çıkan tablonun bir çarpıcı örneği de bugünkü
Parlamentoda iktidar partisi dışında başka hiçbir parti tek başına Anayasa
değişikliği önerisi dahi getirememektedir. Toplumun genelinde, ülke barajının
yüzde 10 olarak uygulanmasının temsilde adalet ilkesini zedelediği konusunda
geniş bir kabul bulduğu da bir gerçektir. Yani şu anda sokaktaki insan
Parlamentoda temsil edilmediği, Parlamentoda temsilde adaletin olmadığı
konusunda geniş ve yaygın bir kanaate sahiptir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemiz son otuz yıldır ve özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı
döneminde hızla artan, küreselleşme adı altında yürütülen politikalarla
emperyalist bir işgal altındadır. Bu süreçte sosyal devlet anlayışından uzak,
serbest piyasacı, özelleştirmeci politikalarla ulusal ve kamusal varlıklarımız
talan edilmiştir.
Tarımımızın,
hayvancılığımızın ve sanayimizin çöktüğü, borçla yaşayan bir ülke hâline
geldik. 2002’de 145 milyar dolar olan dış borcumuz 300 milyar dolara, 127
milyar lira olan iç borç 353 milyar liraya çıktı, iletişim kuşatmasıyla da halkımız
olup bitenlerden, gerçeklerden habersiz, yandaş medyayla halkımıza hep pembe
tablolar çizildi. “Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisiyiz.” deniliyor ama bir
müddet evvel 14’üncü ekonomisi olduğumuz maalesef söylenmiyor. “Kişi başına
gelir 10 bin doların üzerinde.” deniliyor ama sürekli artan yoksul sayısından
hiç bahsedilmiyor. Ayrıca, biz, aile sigortası kapsamında şu kadar aile
yoksulluk sınırı altında dediğimiz zaman Sayın Başbakan “Kayıt dışını bunun
dışında tutuyorsunuz, onları da söyleyin.” diyor yani resmî kayıtlardan daha
fazla açlık sınırı altında yaşayan kişiler olduğunu Sayın Başbakan bizzat teyit
ediyor. “Kişi başına gelir 10 bin dolar üzerinde.” deniliyor ama sürekli artan,
biraz evvel belirttiğim bu yoksul sayısından hiç bahsedilmiyor.
“Enflasyon düştü.” deniliyor
ama dar ve sabit gelirlinin alım gücünün kalmadığından bahsedilmiyor yani iane
ekonomisi, iane mantığı devam ediyor.
Etnik ve dinî ayrımcılık
körüklendi, halk birbirine düşman hâle getirildi.
İş birlikçiler, yandaşlar,
dönekler iktidara taşındı.
Cumhuriyet tarihinin hiçbir
döneminde olmadığı kadar kamuda kadrolaşma yapıldı.
Yargı, üniversiteler, kamu
cemaatlerin işgaline uğradı.
İşsizlik ve yoksulluk her
geçen gün arttı, gençler gelecek umudunu yitirdi.
Halkın büyük çoğunluğu açlık
ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Şubat ayında 4 kişilik bir ailenin
açlık sınırı 890 Türk lirası, yoksulluk sınırı 2.890 Türk lirası olarak
belirlendi ancak AKP’liler asgari ücreti ne kadar çok artırdıklarından
bahsediyorlar. Asgari ücret, açlık sınırının bile üstünde değil.
Değerli milletvekilleri, göz
boyamayı siyasetin ilkesi hâline getirdiniz.
Sömürü ve talan düzenine
karşı çıkanlar, demokrasi karşıtı, statükocu, darbeci
ilan edilerek susturuluyor.
Gazeteciler cezaevlerinde
hücrelere atılarak tecrit ediliyor. Daha bugün 11 kişinin evlerinde arama
yapılıyor. Bunlardan bir tanesi, Yalçın Küçük’ün
yirmi yıl evvel boşandığı karısının evi. Yani sabaha karşı evinizde uyurken
kapı çalındığı zaman yürek çarpıntısıyla uyanmak durumundasınız. Hiçbir
demokratik ülkede, yirmi yıl evvel boşandığı kocasından ötürü evinin arandığını
kimse kimseye anlatamaz. Öyle bir arama kararı veriliyor ki, arama kararında
hangi gerekçeyle arandığınızı dahi bilmiyorsunuz. Yasa dışı telefon dinlemeleri
günlük, olağan, adi vakalar hâline geldi. Artık, insanlar telefonda
konuşmuyorlar. Bu kürsüden bu ülkenin Ulaştırma Bakanı “Dinlenmek
istemiyorsanız konuşmayın.” dedi; tutanaklarda var.
Dava dosyasındaki güya gizli
olan belgeler yandaş medyaya servis ediliyor. Hatta bazı bilgiler, bazı
yapılacak işlemler evvela yandaş medyaya yazdırılıyor, sonradan da yasal işlem
başlatılıyor. Tabii, bunun tek amacı, ele geçirilen, siyasallaştırılan yargıyla
tüm muhalifleri korkutarak, bastırarak, sindirerek bir korku imparatorluğu
yaratarak seçime gitmek.
Cezaevlerinde mahkûm
sayısından çok tutuklu sayısı var yani tutukluluğu bir ceza işlemi hâline
getirdiniz. 100 binlerce insan şu gün cezaevlerinde tutuklu olarak
bulunuyorlar.
AKP döneminde yolsuzlukla
mücadelede hiçbir adım atılmadı. Toplumun asıl gündemi sık sık
değiştirilerek yolsuzluk yapılmasına zemin hazırlandı. Ya başkanlık sistemi
gündeme getirildi ya darbe söylentileri gündeme getirildi. Ne Türkiye’nin
gündeminde ne dünyanın gündeminde artık darbelerin tartışılmadığı bir ortamda
her gün darbe hezeyanları içinde yaşamaya başladık.
Yolsuzluk yapan belediye
başkanları, bürokratlar, rüşvet verenler, ihalelere fesat karıştıranlar hep
korundu ama CHP’li veya muhalif bir partinin belediye reisi iseniz ipe sapa
gelmez suç ihbarlarıyla hakkınızda soruşturmalar açıldı. Görevlerinden
alındılar, içeri tıkıldılar. İçeri tıkıldıktan aylarca sonra “Pardon” denilip,
tahliye edildiler.
2007’den beri
Cumhurbaşkanlığı krizi yaşadık, yargı krizi yaşadık; asker krizi gibi hayali
krizlerle toplum oyalanırken, toplumun gerçek gündemi, ekonomik çöküntü, açlık
ve sıkıntı ülkenin gündeminden çıkartıldı. Çocuğuna yedirecek ekmek parası
bulamadığı için intihar eden bir ananın haberi gazetelerde ancak üçüncü sayfa
haberi oldu.
Değerli milletvekilleri,
işte, bu çizdiğimiz tablo içinde 12 Haziran 2011’de seçimlere gidiyoruz.
Seçimler elbette demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarından bir tanesidir, o
yoksa demokrasi zaten yoktur ama demokraside, en az sandık kadar, demokraside,
en az muhalefet partileri kadar, çok daha önemli olan, özgür basın vardır.
Özgür basının bir kısmını ya vergi baskıları altında susturdunuz, vergi baskısı
altında susturamadıklarınızı da sudan sebeplerle ya “darbeci” ilan ettiniz ya
“Ergenekoncu” ilan ettiniz. Hatta hatta, hızınızı alamadınız, Anayasa Komisyonunda,
milletvekillerine bile “Size de fezleke hazırlarız.” dediniz. Geldiğimiz nokta
bu. 12 Haziran 2011’de, bu şartlar altında seçimlere gidiyoruz. 11 Hazirandan
sonra neler olacağını burada hep beraber göreceğiz. Ancak, siyasi tarihe dönüp
baktığınız zaman, bu tip baskıları uygulayan siyasi iktidarlara hiç hayır
getirmediğini görürsünüz. Bu ülkede ve dünyanın birçok yerinde, çoğunluğu
elinde bulunduran siyasi iktidarlar zaman zaman
hukuku çiğnemekten hiç çekinmemişlerdir. Maalesef, bu gazi Parlamentonun çatısı
altında bile tahkikat komisyonları kurulmuştur. Bir gece, bu ülkenin bakanları,
siyasi ana muhalefet partisini basmışlardır ama dönün bakın tarihe, onlardan
bahsedenler kalmamıştır. O İsmet Paşa’nın ünlü sözüyle “Eşkıyanın bu gece ne
yapacağı belli olmaz.” lafı durup dururken söylenmiş bir söz değildir; gece,
bir ülkede, ana muhalefet partisinin genel merkezi basıldıktan sonra
söylenmiştir. Siyasi iktidarlar çöküntüye giderken daima baskıcı davranışlarını
artırırlar. İşte, bu şartlar altında 2011 genel seçimlerine gidiyoruz.
2011 genel seçimlerinin, bu
ülkeye, mutluluk, demokrasi ve refah getirmesini diliyor, Adalet ve Kalkınma
Partisi İktidarından kurtulmak umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Mengü.
Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız.
Buyurun. (BDP sıralarından
alkışlar)
BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de yeni bir seçime
doğru gidiyoruz ve buna ilişkin bir yasal düzenleme karşımızda. Ama seçimlerin
dünyada niçin yapıldığı ortadadır. Ülkemizde ne yazık ki yeni bir seçim
yapılmasının koşulları, ortamı, objektif, tarafsız ve adil bir seçim
yapılmasının koşulları sağlanmadan Adalet ve Kalkınma Partisi elinde
bulundurduğu gücü muhalefete karşı kullanmak suretiyle tekrar bir iktidara
gelme arayışı içerisindedir. Türkiye’de adil ve demokratik olmayan bir seçim
sistemiyle karşıyayız, dünyaya, hatta Orta Doğu’ya örnek olabilecek bir seçim
sistemimiz var antidemokratiklik açısından. Türkiye’deki seçim barajı Orta
Doğu’nun çöken rejimlerininkinden bile daha yüksektir, bu da örnek olma
iddiasını zayıflatıyor. 12 Eylül askerî cuntası Anayasası’nın yerini alacak
yeni bir anayasa arayışı içerisindeyiz, böyle bir anayasanın oluşturulması
süreci, ne kadar demokratik olduğuna, Parlamentonun nasıl şekilleneceğine bağlı
olacaktır. Bu konuda iktidarın önünde duran en önemli sorun, 12 Eylül’ün ürünü
olan yüzde 10 gibi aşırı yüksek bir seçim barajı sistemidir. Askerî yönetimin
antidemokratik seçim sistemi ile oluşturulmaya devam edilen bu Meclisin
yapacağı anayasanın sivilliği tartışma götürür.
Hiçbir demokratik Avrupa
ülkesinde Türkiye’deki kadar yüksek bir seçim barajı bulunmamaktadır. Lihtenştayn’ı saymazsak Almanya ve Polonya Avrupa’daki en
yüksek seçim barajına sahip ülkelerdendir. Ama onlarda bile bu sadece yüzde 5
ile sınırlı olup etnik azınlıkların adaylarının herhangi bir baraja tabi
tutulmaması gibi belli bir esneklikleri de içermektedir. İsveç’te partilerin
Meclise temsilci gönderebilmeleri için ulusal düzeyde yüzde 4 barajını aşmaları
gerekir ama eğer bir parti yerelde yüzde 12 oy almışsa bu baraj engel
oluşturmuyor. Norveç’te de aşağı yukarı durum aynıdır. Portekiz, Finlandiya ve
Hollanda gibi ülkelerde ise herhangi bir seçim barajı yoktur, orantılı temsil
ilkesine dayalı seçim sistemleri bulunmaktadır.
Her ne kadar seçim
barajlarının daha istikrarlı yönetilebilir bir demokrasi yaratmak için gerekli
olduğu iddia edilirse de bunun altında yatan asıl neden toplumdaki bazı siyasal
hareketleri marjinalleştirmektir. Türkiye'de yüzde 10
seçim barajı, askerî darbeyle ezilen sosyalist solun siyasal olarak bir daha
güçlenme şansını yakalamaması amacıyla konulmuştur. Bu, daha sonra Kürt ulusal
hareketinin bir parti olarak seçime katılıp Meclise girmesi yönünde bir engel
oluşturmuştur.
Seçim barajları halkın
oylarının önemli bir kısmının boşa gitmesine neden olmaktadır. Örneğin, sadece
yüzde 3 barajının bulunduğu Ukrayna’da bile Mart 2006 seçimlerinde seçmenlerin
oyunun yüzde 22’sinin hiçbir etkisi olmamıştır, Parlamentoya yansıması
olmamıştır. Türkiye'de ise var olan yüzde 10 seçim barajıyla, 2002’deki
seçimlerde yüzde 46,33 seçmen iradesi Parlamentonun dışında kalmış. Aynı
seçimlerde AKP oyların sadece yüzde 34’ünü almasına rağmen Meclisteki
sandalyenin yüzde 66’sını elde edebilmiştir.
Böyle adaletsiz bir seçim
sistemiyle oluşturulacak bir meclisin yapacağı yeni anayasanın demokratikliği
daha baştan tartışma konusu olacaktır. Bu eksikliğin, yeni anayasa yapılırken
çeşitli sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alınmasıyla da giderilmesi mümkün
değildir. Temsilî demokrasilerde esas, bir toplumdaki
çeşitli grupların, karar süreçlerini güçleri oranında etkilemesidir, bu da
ancak adil bir temsil sistemiyle mümkün olabilmektedir. Yapılacak yeni
anayasanın meşruiyeti için bu temel koşul olduğu için, önümüzdeki seçimlerde
yüzde 10 seçim barajı kalkmadığı için, yapılacak yeni anayasanın da
demokratikliği ve herkesin özlem ve istemini arkasına alacağı söylenemez,
şimdiden aslında sakatlanmış bir anayasa arayışıyla karşı karşıyayız.
Bu arada, Orta Doğu’daki halk
ayaklanmalarıyla sarsılan rejimlerdeki seçim sistemlerinde de, bazılarında
Türkiye kadar olmasa bile, aşırı yüksek seçim barajları olduğunu hatırlamakta
fayda var. Örneğin; bu baraj, Cezayir’de yüzde 7, Mısır ve Filistin’de yüzde
8’e çıkmıştır. Tunus’ta ise, rejim devrilmeden önceki seçim sisteminde
ağırlıklı olarak uygulanan, parti blok oy yöntemiyle bu baraj neredeyse yüzde
30’lara kadar dayanmıştı.
Orta Doğu’daki
parlamentoların olduğu ülkelerde fiilî ve yasal olarak yaygın bir şekilde uygulanan
bu yüksek seçim sistemi, muhalefetin seçim yoluyla siyasete katılımını imkânsız
hâle getirmiş ve nihayetinde iktidarın sokakta değişmeye başlamasına neden
olmuştur.
Elbette ki Türkiye’deki
siyasal katılım imkânları bu sistemlerde olduğu kadar dar değildir, ancak ifade
özgürlüğü önündeki fiilî kısıtlamalar, mevcut Siyasal Partiler Yasası ve seçim
barajı, Türkiye’de katılımcı demokrasi önünde en büyük engeller olarak durmakta
ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki demokratikleşme eğilimlerine örnek oluşturma iddiasını
zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, bu sistem değiştirilmediği sürece Türkiye'nin
Orta Doğu’ya örnek olması değil ama Orta Doğu’nun Türkiye’ye örnek olma
olasılığı daha gerçekçi bir durum almıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; neden seçime gidiyoruz dedik. Toplumdaki bütün muhalefet
kesimlerinin, bütün farklılıkların kendilerini ifade etmesi, özellikle de
parlamenter sistemde parlamentoda temsil edilmeleri için vazgeçilmez bir
unsurdur seçimler. Halkın iradesi tecelli edecek, halk kimleri parlamentoda
görmek istiyorsa onu gönderecektir.
Bugünkü seçim sistemi ve
Siyasi Partiler Yasası özellikle, halkın iradesinin ortaya çıkmasına engel
oluşturmaktadır. Siyasi partiler lider sultası altında ezilmekte, özellikle
tabandan tavana bir seçim sistemi yerine, tepede başkanların milletvekillerini,
il, ilçe başkanlarını âdeta belirlediği bir sistemle karşı karşıyayız. Buradan
demokrasi çıkmaz, olsa olsa Sayın Başbakanın çok
özlediği başkanlık sistemi ortaya çıkabilir.
Seçim sistemindeki başka
temel problemlerden birisi yine Sayın Başbakanın Yüksek Seçim Kurulunun
kararlarını eleştirmesiyle… Belki Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin
de dikkatini çekecek bir olgudur.
Barış ve Demokrasi Partisi
öncesi yine bağımsız adaylarla seçime girmiştik. Hakkâri gibi bir ilde -Hakkâri
milletvekilimiz de karşımızda, AKP’den- gümrük oylarından gelen -gümrük
oylarında bağımsız adaylara oy veremiyorsun, sadece siyasi partilere oy
verebiliyorsun- oylarla Hakkâri’deki milletvekilimiz düşmüş, yerine Adalet ve
Kalkınma Partisinin sayın milletvekilleri gelmişti. Şimdi, Sayın Başbakan
Avrupa’daki 3 milyon seçmenin iradesinin sandığa yansımasından bahsediyor.
Evet, doğrudur, yansısın. Acaba, gümrüğe gelen veya konsolosluğa giden
vatandaşın bağımsız adaylara oy vermesi, oradaki iradesinin tecelli etmesi önem
kazanıyor mu Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri
tarafından? Bunu tartıştıklarını hiç görmedik.
Yine, bu seçimlerde parti
olarak seçime giremiyoruz yüzde 10 barajı nedeniyle. Bağımsız adayları, blok
adaylarını destekleme kararı aldık.
Yine, Adalet ve Kalkınma
Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin de katkısıyla önümüze, vatandaşın önüne
metrelerce uzunluktaki seçim pusulaları çıkacaktır. Ara, bulabilirsen;
Hakkâri’deki A şahsına oy vermek için vatandaş gidecek…
Adalet ve Kalkınma Partisi
veyahut bizim Parlamentoda bulunmamızdan rahatsız olanlarca, Ahmet yerine 10
tane Ahmet’i de koymak suretiyle, vatandaşımız -acaba, 200, 300, 500 oy
yanıltmak suretiyle- diğer Ahmet’e oy verdiğinde, Barış ve Demokrasi Partisi
çatısı altında şu anda bulunan milletvekillerinden bazısı gelmese ne kadar iyi
olur... Ben Batman’dan hatırlıyorum, Batman’ın şehir merkezinde, Cumhuriyet
Meydanı’nda hamallık yapan birisine para verdiler, aday yaptılar. Sadece bu bir
örnektir, onlarcasına verdiler. Siyasetle hiçbir ilgisi olmayan, Cumhuriyet
Meydanı’nda bir iş arayan, ona bir iş verecek, bir yük verecek vatandaşı arayan
vatandaş, bizimle beraber bağımsız aday olarak seçime girdi. Sayın Batman
Milletvekilimiz de dikkatli şekilde bizi izliyor her ne kadar kulaklık takmışsa
da veyahut telefonla konuşuyorsa da. O vatandaş ile biz Batman’da yarıştık.
Cebine para doldurulmuş 5-6 tane bağımsız aday ile biz Batman’da yarıştık.
Neydi? Seçmenin iradesi fesada uğrayacak; gidecek arayacak, Bengi Yıldız’ı,
Ayla Akat’ı arayacak, bu arada, acaba şuraya mı mühür
vurur, başka bir yere mi mühür vurur sevdasıyla seçime gidiyorsunuz, diğer
taraftan da demokrasi, adalet -partinizin isminde de o var- diyorsunuz ama bize
karşı çok adaletsiz olduğunuz ortadadır.
Dolayısıyla, bir seçime
gidiyorsak, vatandaşın iradesinin tecelli etmesini istiyorsanız, gümrükte
kullanılan oydan tutun da… Şu seçime gittiğimizde vatandaşın gerçek iradesinin
ortaya çıkması için geçmişte hiç olmazsa şöyle bir kâğıtla Ali’nin, Veli’nin
kime oy vereceği belliydi, gidiyordu sandığa atıyordu, şimdi, onlarca aday
içerisinde kime oy vereceğini şaşıracağını düşünüyorsunuz ama inanın ki bizim
seçmenimiz sizden daha politiktir. Siz orada Bengi Yıldız’ın, Ayla Akat’ın ismini bulamazsınız ama bizim seçmenimiz gidiyor
ölçüyor biçiyor çünkü iradesine sahip çıkıyor. Bizim seçmenimizin nasıl oy
verdiğini Batman’da gördünüz. 30 bin kişi… Batman’da ikiye böldük, 30 bin küsur
kişi gitti Ayla Akat’a oy verdi, 30 bin kişi de gitti
Bengi Yıldız’a verdi. Şırnak’ta, Dersim’de, diğer
yerlerde, Muş’ta da hep öyle oldu. Ama bu seçimlerde bu barajın sizin başınıza
bela olacağını göreceksiniz, hep birlikte göreceğiz, bu Parlamento birlikte
görecek. Bu barajı ortaya koyanlara, bu barajdan medet umanlara, bu barajdan
istikrar bekleyenlere bu baraj bela olacak. Bela oldu nitekim geçmişte. Bu
barajı savunanların hemen hemen hiçbirisi şu anda bu
Parlamentoda yok. Hepsi geldiler geçtiler ama halkın iradesi bir şekliyle
tecelli etmeye devam ediyor, bunu belirtelim.
Bir başka problem,
vatandaştan topladığınız vergilerle iktidar partisi ve muhalefet partisi bu
seçimlerde trilyonları harcayacak ama yine halkın iradesi olan Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu yine halkın iradesine müracaat edecek, halkın desteğine
müracaat edecek, her zamanki gibi tekrar buraya katlanarak gelecek, bundan da
emin olabilirsiniz. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü yaklaşık olarak bir iki yıldır
bu seçim barajının adil olmadığını Başbakan, Başbakan Yardımcısı söylüyor ama
bir adım atmadılar. Hazine yardımının adil olmadığını, dağıtılması gerektiğini
söylüyorlar -diğer partilerde de gerek Parlamentoda bulunanlar gerek dışında-
ama adım atmaya geldiğinde bunun sadece hamasette kaldığını görüyoruz. Bugün de
Sayın Başbakan Yardımcısı mahkemelerde her isteyenin kendisini ana dilinde
savunması gerektiğini söylüyor. Seçim yakın ya, yine seçmene mesaj gönderecek
ama biz, mahkemelerde insanların kendini ana dilinde savunamadığını KCK
yargılamalarından biliyoruz. Sayın Başbakan yine bugün ağzına almış, KCK’dir, terör örgütüdür, BDP’dir,
vuruyor vuruşturuyor, yine gergin çünkü bölgede ve Türkiye’de kaybedeceğinin
sinyallerini çok net olarak alıyor.
Yine, bu seçimlerde devletin
valisini, devletin kaymakamını, emniyet müdürlerini yine işleteceksiniz,
kullanacaksınız memuru gibi. Biz bunu valilere söylediğimizde valiler çok açık
söylüyor, “Biz, zaten Hükûmetin ajanlarıyız.”
diyorlar. Hükûmetin evet, bir icra makamısınız,
oradan gelen emirleri dinlersiniz ama seçimlerde Hükûmetin
ajanı değilsiniz, Hükûmetin icra organı değilsiniz;
mahallelerde gidip, buzdolabı, yaz ayı, ilkbahar gelirken kömür dağıtmak
zorunda değilsiniz. Evet, Hükûmetle bir bağlantınız
var ama bu bağlantı seçim bağlantısı veyahut AKP’nin valisi, kaymakamı olma
bağlantısı değildir hukuken ve anayasal olarak ama Türkiye’de ne yazık ki böyle
bir sistem oturmuş. AKP daha da devşirme vali ve kaymakamlar eliyle bu sistemi
oturttu; devşirme yargı, devşirme basın ve Sayın Başbakanın arayışı bir
başkanlık sistemi ama inanın ki bu, Amerika’daki ve diğer ülkelerdeki başkanlık
sistemi olmayacak. Çünkü orada onları denetleyen güçlü bir basın, güçlü bir
yargı, güçlü bir sivil toplum örgütü var ama siz Türkiye’de kendinizden başka
hiçbir güç bırakmadınız. Dolayısıyla başkanlık sistemi eşittir padişahlık
sistemi. Zaten şu anda da parlamenter sistem içerisinde yasama işlevini yerine
getiriyor mu değerli arkadaşlar? Kuvvetler ayrılığı mı var Türkiye’de? Yani
burada Hükûmetin her istediğinin otomatiğe bağlanmış
şekilde Parlamentodan geçirildiğini görüyoruz. Burada bir yasama faaliyeti yok,
bir emir-komuta ilişkisi var. Bunu pratikte görüyoruz. Fiilî olarak bir
başkanlık sistemi var. İşlemeyen bir yargı, ses çıkarmayan bir sivil toplum,
ses çıkaramayan bir basın, her gün…
M. NURİ YAMAN (Muş) –
Üniversite…
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
Evet, üniversiteler zaten bir felaket. Resmî ideolojinin propagandasını yapan,
bağımsız düşünce üretemeyen, iktidarla göbek bağıyla bağlı olan bir üniversite
sisteminden bilimsellik, özerklik beklenemez.
Diğer siyasi partilerin
temsilcileri açıkladılar, siz muhaliflerinizin sesine tahammül edemiyorsunuz.
Onları tutuklatmak, gece gündüz demeden, ayrım yapmadan evlerine baskın
düzenlemek suretiyle, çeşitli terör örgütleri adı altında vasıflandırarak
cezaevlerine koyuyorsunuz ama inanın ki Hükûmet
olarak sizin uyguladığınız bir devlet terörüdür. Basına, farklı düşünene,
aydına uyguladığınız bir devlet terörüdür, bir AKP terörüdür. Başka terör
aramayın. Eğer arayacaksanız, mevcut yasaları, mevcut sistemi, parlamenter
sistemi ayakları altına alan bizzat kendinizsiniz. Dolayısıyla, o tanımlama
daha çok size uyar demek istiyorum. Muhalifleri cezaevlerine tıkıyorsunuz.
Geleceğiniz nokta nedir?
Geleceğiniz nokta şudur: Belki yüzde 50, yüzde 60 oy alabilirsiniz. Tıpkı çok sevdiğiniz Beşar Esad gibi, Kaddafi gibi yüzde 99
da oy alabilirsiniz ama bu sistemin adı demokrasi değildir, insanların
fikirlerinden dolayı tutuklandığı bir ülke özgür bir ülke değildir, halkın
yüzde 60-70 oyunu almış belediye başkanlarının içeride olduğu bir sistem
demokrasi değildir; sizin seçtiğiniz yargı mensuplarının egemen olduğu bir
yargı sisteminin ismi demokrasi olmaz.
Dolayısıyla, bu seçimlerin
hayırlara vesile olmasını diliyoruz ama bu seçimler sizi diktatörlüğe
götürürse…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ (Devamla) –
…bizim de diktatörlüğe karşı…
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Yıldız.
BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu,
Birleşmiş Milletler evrensel beyannamelerinde vardır, zulme karşı direnmek
halkın hakkıdır.
Orta Doğu’yu, Libya’yı,
Mısır’ı arayacağınıza, Mısır, Libya, Suriye sizin kapınızdadır, bunu bilesiniz
diyorum, selam ve saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal, buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA FARUK BAL
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü Dönem Parlamentosunun
milletvekillerinin 12 Haziran 2011 tarihinde seçilmesine ilişkin Milliyetçi
Hareket Partisi ve AKP grup başkan vekilleri ve milletvekilleri tarafından
verilen karar tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Bu vesileyle, 54’üncü Hükûmetin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan’a bir kez daha Cenabıallah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, kederli
ailesine başsağlığı diliyorum ve milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Değerli arkadaşlarım,
seçimler, millet iradesinin tecelli ettiği zemindir. Millet iradesinin tecelli
edeceği 12 Haziran seçimlerine karar vereceğimiz bu günün hayırlı sonuçlara
vesile olmasını Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.
Seçimlerin bir başka özelliği
ise seçimler demokrasinin özüdür. Her adı “demokrasi” olan ülkede seçim vardır,
ancak her yapılan seçim de, netice itibarıyla, demokratik bir seçim değildir.
Birkaç örnek vererek sizlerle düşüncemi paylaşmak istiyorum:
Faşist
Hitler Almanyası’nda da seçim yapılmaktaydı, faşist
İtalyan Mussolini yönetiminde de seçim yapılmaktaydı,
komünist Stalin döneminde de seçimler yapılmaktaydı ve ilerleyen süreçte,
günümüzde ise kırk yıldır Libya’yı yöneten Kaddafi
yönetimi de seçimle işbaşına gelmekteydi, Mısır’daki Mübarek de kırk yıldır
seçimlerle işbaşında bulunmaktaydı ve onun gibi adı “demokratik” olmasına
rağmen, özü demokratik olmayan sistemlerde seçimler göstermelik birer araç
olarak kullanılmakta idi.
İleri demokrasilerde ve
modern demokrasilerde seçimlerin göstermelik olmaktan çıkarak milletin en
değerli varlığı olan millet iradesi hâline dönüşmesinin iki tane temel unsuru
vardır. Eğer bu iki temel unsur yerine getirilebilir ise Kaddafi’nin Libyası’nda Kaddafi’yi kırk yıl iktidarda tutan bir seçim sisteminden
bahsetmeyiz, Mısır’ın Mübarek’i kırk yıl iktidarda tutan bir seçim sisteminden
bahsetmeyiz, eğer bu iki özellik dikkate alınırsa Hitler Almanyası,
Mussolini İtalyası ve
Komünist Rusya’daki seçimler göstermelik birer seçim olarak insanlık tarihinin
önünde ciddi sorunlar açan seçimler olmaktan çıkardı. Bu iki temel
özellik: Birincisi, iktidarın hesap vermesi, ikincisi de seçimlerin dürüstlük
ilkesine uygun yapılmasıdır. İktidarın hesap vermesinin ikiz kardeşi, seçmenin
iradesini teslim ettiği, ülkesinin yönetimini tevdi ettiği iktidardan bu
emaneti nasıl kullandığını sorgulamasıdır yani iktidardan hesap sormasıdır.
Seçimlerin dürüstlük içerisinde yapılması ise iki tane temel değerin iktidarda
bulunan parti tarafından kendi çıkarları için kullanılmaması demektir;
bunlardan birisi devletin gücü, diğeri ise devletin parası. Şimdi önümüzdeki
seçimler, bu anlattığım ileri demokrasi, modern demokrasi, 21’inci yüzyılın
evrensel değeri açısından çok önemlidir ve geçmiş dönemde AKP İktidarının
yönetimde bulunduğu süre içerisinde yapılan seçimler açısından da çok vahim
sonuçları bulunmaktadır. İşte Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar partisi
olarak Türkiye’yi seçime götürürken sadece şekli anlamda Adalet Bakanı,
Ulaştırma Bakanı ve İçişleri Bakanının anayasal zorunluluk gereği görevlerini
bırakmaları ve bağımsızların oraya bakan olarak atanmasından ibaret değildir.
Özü itibarıyla AKP’ye düşen birinci görev, devletin parasını bu seçimde
vatandaşın iradesini satın almak için kullanmamasıdır, devletin gücünü
vatandaşın oyunun belirlenmesinde etki aracı olarak kullanmaması lazımdır.
Değerli arkadaşlarım, bunlar
önemli hususlardır ve bu önemli hususlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşarak
Kaddafi rejiminden ne farkı olduğumuzun, Mübarek
rejiminden ne farkı olduğumuzun fark edilmesini arzu ediyorum. İlkini kendimden
örnek veriyorum değerli milletvekilleri: 29 Mart seçimlerinde, ben, Milliyetçi
Hareket Partisinin milletvekili olarak Adana’ya, seçimlerde partimin propagandasını
yapmak üzere gittim. Seçim konuşmalarımda da “Ey Adanalılar! Milliyetçi Hareket
Partisine oy verin.” dedim ama Sayın Başbakan Yardımcım, zatıalinizin
içinde bulunduğu Hükûmetin emri komutasında olan
polisler benim konuşmamı zabıt altına aldılar ve RTÜK Kanunu’nun feşmekanca maddesine göre “Siyasi çıkarları ve şahsi
çıkarları uğruna konuşma yaptı.” diye beni savcılığa verdiler.
OKTAY VURAL (İzmir) – İleri
demokrasi!
FARUK BAL (Devamla) – Dört ay
sonra, Cumhuriyet Başsavcılığından bir tebligat geldi: “Şüpheli Faruk Bal,
Konya Milletvekili” ve diğerlerini yazıyor. “Böyle bir suç olmaz” diye
takipsizlik kararı veriyor.
Sayın Başbakan Yardımcım,
Adana’daki bu polis arkadaşımızın, kardeşimizin ya da AKP militanının
uyguladığı bu tutum ile Kaddafi’nin polisi,
Mübarek’in polisi arasında ne fark var?
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Fark
yok.
FARUK BAL (Devamla) – Bunu
ben Anayasa Komisyonunda dört defa dile getirdim, bu Mecliste de üç defa dile
getirdim bu kürsüden. Bu polisler hakkında kim, ne yapmıştır? Bu polisler yine
aynı mantıkla mı orada devletin gücünü siyasi muarızlarını susturmak için
kullanılacaktır? Muhalefeti susturmak için kullanacak mısınız devletin emniyet
güçlerini?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Kullanıyorlar zaten.
FARUK BAL (Devamla) –
Kullandığınız zaman…
Sayın Başbakan Yardımcım, bir
gerçeği size ifade edeyim, bunlar kitapta da yazıyor: Sadece demokrasilerde
muhalefet vardır. Muhalefetin susturulduğu yerde demokrasi yoktur, orası
diktadır.
Şimdi, bir başkasından örnek
vereyim: Kış olimpiyatları yapıldı. Kış olimpiyatlarında yolsuzluk iddiası var
diye Saadet Partisi Erzurum İl Başkanı konuştu, hakkında herhangi bir muamele
yok. AKP Erzurum İl Başkanı da konuştu, hakkında herhangi bir muamele yok. MHP
İl Başkanı da “Burada yolsuzluk var.” diye telefonda konuştu, arkasından “Çete
kurmuştur ve yolsuzluk yapanları tehdit ediyor.” diye, özel yetkili savcılık
derdest ediyor, tutuklama talebiyle hâkime sevk ediyor.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yakında
bize de yaparlar.
FARUK BAL (Devamla) – Şimdi,
böyle bir uygulamanın Kaddafi’nin yönetimindeki
Libya’dan ne farkı var, Mübarek’in Mısır rejiminden ne farkı var?
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Eksiği yok, fazlası var.
FARUK BAL (Devamla) – Hitler Almanyası’ndan ne farkı var, Mussolini
İtalyası’ndan ne farkı var, Rusya Stalin devrinden ne
farkı var?
Devam ediyoruz. Antalya’da,
referandumda çok uyanık, çok akıllı, polis oyunlarını çok iyi bilen bir emniyet
müdürü halkı kandırdığı gibi Hakk’ı da kandıracağını zannederek yukarıya
minnacık harflerle yazıyor “Alkollü araç kullanmaya -küçücük- hayır.” İşte,
“Evet” denilebilecek bir yazıyı da yazıyor, kocaman “Evet”. Antalya’nın
caddelerini “Evet-Hayır” referandumunda bu billboardlarla
dolandırıyor bir emniyet müdürü. Sayın Başbakan Yardımcım, emniyet gücü böylece
siyasi bir partiye önümüzdeki seçimde de alet olacak.
Devam ediyoruz, Tunceli’deki
Sayın Vali şimdi Giresun’da vali. Tunceli’de kış gününde elektriği olmayan
köylere buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtarak AKP’ye oy devşirme faaliyetine
Giresun’da devam edecek mi? Aydın’daki vali Milliyetçi Hareket Partisinin “Sen
açıldıkça analar ağlıyor.” pankartını astığı için MHP’nin binasının önüne
polisi yığacak mı? Polis kontrolünde, polis denetiminde, polis tehdidinde bir
seçim yaşayacak mıyız? Ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin 21’inci yüzyıla
geldiğimiz bir süreçte ulaşmak istediği demokratik değerlerle bağdaşacak mıdır?
12 Haziran tarihinden sonra biz, devletin gücüyle bir seçim mi yapıldığını,
devletin parasıyla bir seçim mi yapıldığını, yoksa halkın en aziz değeri olan,
en mübarek değeri olan iradesiyle mi bir seçimi sonuçlandırdığımızı
tartışacağız.
Değerli arkadaşlarım, işte bu
süreç içerisinde, huzur içerisinde, gönül rahatlığıyla insanların iradesini
sandığa inandığı şekilde taşıyabileceği bir seçimin yapılmasını bekliyoruz,
arzu ediyoruz. Cenabıallah’ın da bize öyle bir süreç
yaşatmasını temenni ediyoruz.
Tabii, AKP bu seçimde, sekiz
buçuk yıldır iktidardadır. Mecliste çok güçlü bir milletvekili desteği vardır
ve ülkenin temel sorunlarını çözmek için hiçbir mazereti bulunmamaktadır. Ancak
AKP sekiz buçuk yıllık iktidarında bu ülkenin temel sorunlarını çözemediği
gibi, bu ülkeye temel ve kalıcı sorunlar ilave etmiştir. AKP’nin 2002 yılında
aldığı Türkiye’de işsizlik sayısı, iki depreme, iki krize ve koalisyonlu bir
yönetimde 2 milyon 460 bin civarındaydı işsiz sayısı, bugün, 2010 yılında,
AKP’nin sekiz buçuk yıllık iktidarında işsiz sayısı 5 milyon 800 bine
ulaşmıştır. AKP bu seçimde bunun hesabını verecektir.
Değerli arkadaşlarım,
yoksulluk oranı 2002 yılında iki depreme, iki krize rağmen yüzde 14,7 idi,
bugün yoksulluk oranı yüzde 15,1’e çıkmıştır. Yoksullukla ilgili rakamlar sekiz
yıllık iktidar boyunca patlarken bir başka şey daha patlamıştır: 2002 yılında
Türkiye’de cumhuriyet tarihi boyunca birikmiş sermayesi milyar doları aşan 4
tane iş adamı vardı, sekiz buçuk yılda siz 35 tane iş adamını milyar dolara
kavuşturdunuz.
Değerli arkadaşlarım, çok laf
yalansız, çok para haramsız olmaz. Bu haram sofrasını siz mi yarattınız, yoksa
bu haram sofrasında oturanlardan mısınız? Elbette ki bunun hesabı sorulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, kırsal
alan yani ziraat, hayvancılık, et ve süt üreticileriyle ilgili alan yangın
yerine çevrilmiştir. Kırsal alanda 2002 yılında 5 milyon kişi yoksulluk
sınırının altındayken, bugün 7,5 milyona çıkmıştır yoksulluk sınırının altında
olanların sayısı. Kırsal alanda et, süt ve tarımsal ürün üretimi durmuştur.
Türkiye dünyada 7 tane ülkeden birisiydi kendi ihtiyacını tarımsal ürünleriyle
karşılayabilen, şimdi Türkiye tarımsal ürün ithal eder bir ülke hâline
gelmiştir. Sekiz buçuk yıl sonunda AKP’nin hayvancılık
alanında getirdiği nokta Türkiye’yi angusa mahkûm
etmiştir.
Dün kırmızı et üreticileri
buradaydı. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezine gittiler, konuşacak
muhatap bulamadılar. Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiler, Hükûmet kanadından konuşacak muhatap bulamadılar. Türkiye çapında
500 tane et ve süt üreticisinin temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisini ziyaret
ettiler. Ağızlarını açtıkları zaman, Sayın Başbakan Yardımcım, feryatlarından,
figanlarından, ağızlarından dökülen rakamdan hâli pürmelallerini
hepimiz görebiliyoruz. 17 liraya mal ettikleri eti 13 liraya satmak
mecburiyetinde kalıyor bu insanlar. Sattıkları zaman fakirleşiyorlar.
Dükkânını, kasap dükkânını, mezbahasını kapatan insanlar var. Bunlar işsizler
hanesine yazılıyor ama AKP’den ses yok.
Değerli arkadaşlarım, bunların
hepsinin hesabı, ekonomik fakirleştirmenin, yandaş zengin yaratmanın, yandaş
basın yaratmanın, yandaş devlet memuru yaratmanın hesabı elbette bu demokratik,
mübarek özellikte bulunan seçim sürecinde sorulacaktır.
Değerli arkadaşlarım, işte bu
hesap süreci içerisinde… Sekiz buçuk yılı Avrupa Birliği türküsüyle geçirdiniz.
Bu Meclise ne getirdiyseniz “Avrupa Birliği böyle istiyor.” diye getirdiniz
ancak 2002 yılında canlı olarak aldığınız Avrupa Birliği perspektifini -Avrupa
Birliği müzakerelerinden sorumlu Sayın Egemen Bağış’ın ifadesiyle- komaya
soktunuz, fişi çekilecek hasta hâline getirdiniz ve fişi çekme şerefini de
Avrupa Birliğine bıraktınız. Türkiye'nin onurlu Avrupa Birliği giriş sürecini
özürlü bir hâle getirdiniz ve teslimiyet politikasıyla “Avrupa Birliği
istiyor.” diye Türkiye'nin üniter yapısını helak
ettiniz, Türkiye'nin millî bütünlüğünü helak ettiniz; işte bunun hesabını da bu
demokratik açıdan mübarek bir özelliğe sahip olan seçimlerde millet iradesinde
hesabını vereceksiniz.
Değerli arkadaşlarım,
açılımların hesabını vereceksiniz. Ermeni açılımının hesabını vereceksiniz. 1
milyon Azeri mülteci durumundayken, 4 bin Azeri savaş tutsağı şeklinde hayatını
sürdürmeye mahkûm edilmiş iken ve Azerbaycan’ın topraklarının beşte 1’i işgal
edilmiş hâldeyken siz Ermeni açılımıyla “bir milletin iki devleti” dediğimiz
Azerileri küstürdünüz; bunun hesabını vereceksiniz. Binyıl boyunca aynı Allah’a
inandığımız, binyıl boyunca aynı Peygamber’e inandığımız, binyıl boyunca aynı
fakirliği, aynı zenginliği, aynı zaferi, aynı kederi paylaştığımız, binyıl
boyunca kadınlarımızın saç örgüsü aynı, oyalarının rengi, deseni aynı,
halısının, kiliminin deseni aynı olan Kürt kardeşlerimizi ayırdınız, terör
örgütünün, PKK’nın tabanı hâline getirdiniz; işte bunun hesabını vereceksiniz.
“Analar ağlamasın.” diyerek “Kürt açılımı” dediniz, anaları ağlatan PKK’ydı.
Anaları nasıl ağlatmıştı PKK? 30 bin tane insanımızın anasını ağlatmıştı. Bunun
5 bin tanesi asker ve polis, 25 bin tanesi güneydoğuda yaşayan, Kürtçe konuşan
kardeşimizdir. İşte “Kürt açılımı” adını vererek millî birliğimizi,
bütünlüğümüzü, binyıllık kardeşlik hukukumuzu dinamitlediniz, mozaiklerle,
“Türkiyelilik” iddiaları, “Türkiyelilik” safsataları ile binyıllık kardeşlik
hukukunun temeline dinamit koydunuz ve bunun hesabını o mübarek demokratik
değerde, seçim zemininde vereceksiniz.
Avrupa Birliği müktesebatı
komaya girmekle bitti. Müflis tüccar gibi eski defterleri araştırdınız. Eski
defterlerde Milliyetçi Hareket Partisinin 1999 yılından beri ilan ettiği “2023:
Yükselen Güç Türkiye” vizyonu, yüzyıl ile kucaklaşma,
yüzyıl ile sözleşme programını aldınız, yeni bir malzemeymiş gibi siyasi
intihalle, fikrî mülkiyet hakkına saygı göstermeden AKP’nin bu dönemde seçim
kampanyasında kullanacaksınız. Değerli arkadaşlarım, hiç mi aklınıza gelmedi bu
2023 sekiz buçuk yıllık iktidarınızda? Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda
Türkiye devletinin organları “2023: Yükselen Güç” hedefine doğru
programlanmıştı 57’nci Hükûmet döneminde. Siz, Avrupa
Birliğini koma hâline sokarken uyuyor muydunuz, bunları göremediniz mi? Bunları
görmüş olsaydınız, bugün bu müşkül durumda bulunmayacaktınız. Dolayısıyla,
belki önümüzdeki süreçte, Avrupa Birliğini komaya sokmak suretiyle, ilişkileri
komaya sokmak suretiyle önünüzü karartmış olan, siyasetinizi karartmış olan
dışarıdaki teslimiyet duygularına, Milliyetçi Hareket Partisinin bu Ankara vizyonuyla, millî vizyonuyla bir ışık bulmanız mümkün
olabilir ama o ışık ampule benzemeyecektir diyor, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal.
AK PARTİ Grubu adına Yozgat
Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim kararı
alınmasına ilişkin Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Demokrasi, halkın, seçtikleri
vasıtasıyla yönetilmesini öngörmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar
yirmi üç dönem parlamento seçimleri yapılmış, her defasında milletten yetki
alanlar bu yetkilerini kullanmışlar ve sonuçta yine millete dönüp
yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla ilgili hesap vermişlerdir. Demokrasinin
bu yönü önemli. Hesap verilebilirlik, hem yetki alanları açısından; eğer
iktidar yetkisi almışsa, ben iktidarda neler yaptım, nasıl yaptım, neleri
yapamadım, bunun hesabını millete verebilmek; eğer muhalefet yetkisi almışsa,
muhalefette neleri yaptı, neleri yapamadı, bunun hesabını millete vermek ve
milletimize de hesap sorma imkânını vermek. “Ben size şu yetkileri verdim,
şunları şunları verdim; sizi iktidar yaptım, sizi
muhalefet yaptım. Sen iktidar olarak verilen yetkiyi nasıl kullandın? Sen
muhalefet olarak verilen yetkiyi nasıl kullandın?” Esasında milletimizin
huzuruna giderken bir muhasebe yaparak gitme ihtiyacımız var; zira, milletimiz bizi hesaba çekecek, bizim de bu hesabı
alnımızın akıyla vermemiz lazım.
Allah’a hamt ediyorum; AK
PARTİ Grubu olarak, kurulduktan sonra -kısa bir süre- iktidarı milletimiz bize
emanet etti. Emanet ettiği günden bugüne doğru baktığınız zaman, ülkemizde çok
önemli değişimlerin, dönüşümlerin altına imzayı attık. Taahhütlerimizin
arkasında durduk ve onları bir bir yerine getirmek
için büyük değişimleri birlikte gerçekleştirdik. Sayın Başbakanımız “Biz 15 bin
kilometre bölünmüş yol yapacağız.” derken herkes bıyık altından gülüyordu ama
bugün gelinen noktada, yetmiş dokuz senede, Türkiye'nin doğusundan batısına,
güneyinden kuzeyine bir çizgi yol ama dokuz sene içerisinde 13.600 kilometre
yol. Şimdi, bir bakın, nereden nereye büyük bir değişimi gerçekleştirdik.
Öte yandan, biz “Bütün illeri
üniversitelerle buluşturacağız, şehirlerimiz kampüs
şehirler olacak.” dedik, o zaman da gülündü ama bugün gelinen noktaya baktığınız
zaman Türkiye'nin dört bir yanı bilim yuvalarının kandilleriyle
aydınlanmaktadır. Bugün, Tunceli’sinden Hakkâri’sine, Yozgat’ından Bayburt’una
kadar Türkiye’mizin her bir yerinde devletin birer tane üniversitesi, pek çok
ilimizde onlarca özel vakıf üniversitesi kuruldu. Bizden önceki dönemde 72 tane
üniversite varken, bizim dönemimizde, dokuz yıl içerisinde, Türkiye’de 92 tane
vakıf ve devlet üniversitesi kuruldu. Biz bilimin aydınlığını bu ülkenin her
tarafına götürdük ve o aydınlıkta insanlarımızın daha güvenle geleceğe
yürümesinin imkânlarını hazırladık. Demir yollarında da öyle, hava yollarında
da öyle, eğitimde de öyle, sağlıkta da öyle, bütün alanlarda Türkiye’de
rekorlar kıran hizmetlerin altına imza attık. Sadece bir tanesine, anayasal
açıdan da önemli olduğu için değinerek geçmek istiyorum bu bahsi.
Bizim Anayasa’mız der ki
“Herkes kanun önünde eşittir.” Doğru mu? Fakir ile zengin ayrımı yoktur, memur
ile işçi ayrımı vesaire. Kanun önüne geldiğiniz zaman herkes eşit, Anayasa bunu
söyler fakat Türkiye'nin uygulamasına bakarsanız, serbest meslek sahipleri
sosyal güvence bakımından BAĞ-KUR’a kayıtlıdır,
işçiler sosyal güvence bakımından SSK’ya kayıtlıdır, kamu görevlileri sosyal
güvence bakımından Emekli Sandığına bağlıdır. Yani devlet öylesi kast sistemi,
öylesi eşitsiz bir anlayışla insanlarına bakıyor ki işçi ile memuru aynı sosyal
güvenlik kurumu altında dahi buluşturamıyor. Bir yandan “eşit” diyorsunuz, öte
yandan Anayasa’ya rağmen eşitsizliği fiilen yaşatıyorsunuz. Sayın Başbakanımız
ve AK PARTİ İktidarı bu eşitsizliği ortadan kaldırdı, Emekli Sandığıdır,
SSK’dır, BAĞ-KUR’dur, hepsini kaldırdı ve bunları tek
çatı altında birleştirdi ve “İnsanlara eşit bakılması böyle olur.” dedi ve
Anayasa’da olan ama fiilen hayatta olmayan eşitliği sosyal güvenlik boyutundan
hayata geçirdi. Bunun sağlık boyutu daha büyük dramlara sahne oluyor. Ben
avukattım. Bir SSK’lı kardeşim Yozgat’ta hasta olduğu zaman, Yozgat Devlet
Hastanesiyle SKK’nın sözleşmesi yoktu, cebinden
parayı veriyor tıkır tıkır,
tedavi oluyor, sonra SSK’yı dava ediyor, davayı kazanıp hüküm kesinleştikten
sonra icraya koyup devletten parasını alıyordu, gidemiyordu devletin
hastanesine, özel hastaneye zaten gidemiyordu. Ee,
şimdi ilaç alacak, depodaki ilaç kadar! Eczane kapıları onlara kapalıydı, insan
yerine konmuyorlardı. Peki, BAĞ-KUR’lu nasıl? O da ayrı
bir şey. Primini kendi ödüyor vatandaş, tedavi olacak, parasını peşin peşin ödüyor, tedavisini gerçekleştiriyor, müracaat edip
sonra devletten parasını almak için siyasilerin kapısını çalıyordu. Ne oldu?
Bütün bunlar tarih oldu. Bunlar zulüm vasıtalarıydı, bunlar bu devletin
Anayasa’sının 2’nci maddesinde “hukuk devleti” denen, “sosyal devlet” denen bir
devlete yakışmayan, eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan, hakkaniyetle örtüşmeyen kast
sisteminin Türkiye’deki somut örnekleriydi, hepsini tarihe gömdük.
Ekonominin verilerini
değiştirdik. Türkiye'nin içeride güçlenmesini sağlarken dışarıda da Türkiye'nin
itibarını sağladık. Allah’a şükürler olsun, bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler
Güvenlik Konseyinde daimî üyelerin yanında geçici üye statüsüyle seçilmiş durumda.
Allah’a şükür diyorum, yine bugün Türkiye’den, bu Parlamentodan bir
milletvekili arkadaşımız Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Başkanı.
Bundan önceki dönemlerde Türkiye'nin konsolosluğunun, büyükelçiliğinin
olmadığı, devletin temsilcilerinin gidemediği nice yerlere bizler gittik ve
oralarda ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırdık. İş adamlarıyla,
siyasetçileriyle, cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, bakanlarıyla her yere ulaştık
ve bugün, yaşanan 2008 finans krizine rağmen, Türkiye’de olana, bitene bakın ve
Türkiye'nin içeride, dışarıda itibarına bakın.
Ben
buradan değerli hemşehrilerime, vatandaşlarıma şunu
sormak istiyorum, diyorum ki: Eğer 2008 finans krizi yaşanırken Türkiye’de
iktidar AK PARTİ değil de ondan önceki gibi bir koalisyon hükûmeti
olsa idi veya başka bir iktidar olsa idi Türkiye’deki bankaların hâli nice
olurdu, işletmelerin hâli nice olurdu, diğer konularda Türkiye'nin ekonomik,
sosyal, siyasal hayatı nasıl bir şekil ve seyir izlerdi? Herkes elini vicdanına
koyup öyle düşünmek zorunda. Eğer AK PARTİ olmasaydı bir
Anayasa fırlatmasıyla kıyamet kopan bu ülkede nice kıyametler kopardı. Allah’a
hamdolsun, bunlar olmadan Türkiye yoluna devam etti, bundan sonra da devam
edecek.
Onun için, biz diyoruz ki:
Biz milletimize gideceğiz, kapı kapı gezeceğiz,
mahalle mahalle gezeceğiz, sokak sokak
gezeceğiz, yaptıklarımızı anlatacağız, yapamadıklarımızın gerekçelerini
söyleyeceğiz. Hesap verme noktasında, bizim alnımız ak, başımız dik,
milletimize gönül rahatlığıyla hesabımızı (AK PARTİ sıralarından alkışlar) üç
yılın, dört yılın hesabını değil, geçmişten beri gelen dokuz yılın hesabını
vereceğiz ama Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi de önümüzdeki sürelerin de
yetkisini milletimizden talep edeceğiz. Sadece bir dönemin değil, on iki yıllık
dönemin programıyla milletimizin huzuruna çıkacağız. 2023’te, cumhuriyetin
100’üncü yılında, lider bir Türkiye’yi, büyük bir Türkiye’yi her alanda hâkim
kılmak için elimizden gelen çabayı göstermek üzere milletimizden yetki
isteyeceğiz. Biz, bu noktada rahatız.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Burası nara atma yeri değil.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte
yandan, bakın, bir başka konu: Hesap verirken biz, milletin emanetine de bugüne
kadar halel getirmedik. Allah’a şükrediyoruz, diyoruz ki, millet bize bir
emanet verdi, “Bu emaneti şöyle kullan.” dedi, bir irade verdi. Biz, bugüne
kadar bu emaneti milletin iradesi dışında hiçbir istikamette kullanmadık. 3
Kasımda milletimiz bize yetki verirken Türkiye'nin Cumhurbaşkanını seçme
yetkisini de bize vermişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelirken Türkiye’de neler
yaşandı, hep biliyorsunuz. Yürüyüşlerdir, mitinglerdir, başka birtakım planlar,
desiselerdir “Falan Cumhurbaşkanı olamaz, filan olamaz, şunlar olamaz, bunlar
olamaz, AK PARTİ’li olamaz…” Âdeta, uzaydan
Cumhurbaşkanı ithal edilmesini isteyen arayışlar, tarayışlar vardı. O dönemde
biz dedik ki “Bu millet bu Parlamentoya oy verirken Cumhurbaşkanını da seçecek
diye oy verdi, biz o yüzden milletin emanetine sahip çıkacağız.” dedik ve sahip
çıktık. Geldik buraya, Cumhurbaşkanı seçimine katıldık ve o güne kadar olmayan
bir 367 icat edildi, Anayasa ayaklar altına alındı. Anayasa’yı korumakla
görevli olan, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmakla mükellef olan Yüksek
Mahkeme, maalesef, Anayasa’yı çiğneyerek Anayasa’ya aykırı bir karar verdi ve
milletin emanetini kullanmamıza izin vermedi. Peki, biz ne yaptık? Biz bu
emaneti yine de teslim etmedik çünkü bu millet bize vermişti.
27 Nisanda bir başka bildiri
yayınlandı ve bugüne kadar, o bildiriyi yayınlayanlar düdüğü çalınca
siyasetçilerin nasıl hizaya geçtiğini iyi bildikleri için öyle bir duruş
bekliyorlardı ama yanıldılar. Neden yanıldılar? Çünkü demokrasiye inanmış ak
kadroların, AK PARTİ’lilerin esas duruşu sadece Türk
milletinedir, onun dışında hiç kimsenin huzurunda bu kadro esas duruşa
geçmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AKİF EKİCİ (Gaziantep) –
Hangi demokrasiden bahsediyorsun!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Bundan önce şapkayı alıp gidenler yerine, milletin emanetine sahip çıkan bir
kadro vardı ve seçim kararı aldık ve ondan sonra milletin huzuruna gittik. Ne
dedik? “Demokrasinin, hukukun yoluna taş koydular, gücümüz yetmedi; yardım
edin, beraber kaldıralım.” Milletimiz destek oldu, yardım etti ve sonuçta
milletin istediği kişi Cumhurbaşkanı oldu.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ne
oldu o muhtıracılar sonra, ne oldu?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Birilerinin emrettiği değil, milletin emrettiği kişi Cumhurbaşkanı oldu.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ne
oldu muhtıracılar sonra, ne oldu Bekir Bey?
RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Niye
yargılamıyorsunuz?
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben
şunu söylüyorum: Biz milletin emanetine sahip çıktık; Ankara’da başkalarıyla
paylaşmadık, bölüşmedik. Hani Anadolu’da şöyle bir laf var: Yetki alırlar,
Ankara’ya gelirler. Ankara’ya gelince “Yahu, siz şu vaatlerde bulundunuz, ‘Şunları
şunları yapacağız.’ dediniz.” deyince, Ankara’dan gelenler ne derlerdi? “Yahu,
biz öyle biliyorduk ama kazın ayağı öyle değilmiş, Ankara’da işler başka
yürüyormuş. Biz bunu anlamamışız.” derlerdi ve yapamadıklarına mazeret
üretirlerdi. Ama ilk defa, 3 Kasımdan sonra milletin iradesiyle iktidara gelen
bu kadro “Ankara’da kazın ayağı öyle değil.” argümanını
bugüne kadar hiç ama hiç kullanmamıştır, bundan sonra da kullanmaya niyeti
yoktur. Çünkü milletin emanetine sahip çıkarak, milletin emrettiği doğrultuda
biz hareket etmek üzere yetki aldık ve bu yetkiyi de sonuna kadar kullanacağız.
Ne yaptık? Cumhurbaşkanı
seçimini artık Türkiye’de kriz olmaktan çıkardık. Bundan sonra milletin ama
sadece milletin istedikleri Cumhurbaşkanı olacak. Kapılar arkasında, hiç
kimsenin tanımadığı bir Anayasa Mahkemesi Başkanını ertesi gün bütün partilerin
aday göstereceği bir mekanizma olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Birilerinin “iyi çocuk” dediği değil, milletin “iyi” dediği Cumhurbaşkanı
olacak.
Peki, daha ne yaptık? Bu
yetmez çünkü bu Anayasa’yla Türkiye'nin yoluna devam etmesi mümkün değil.
Anayasa’ya baktığınız zaman, baştan sona bu Anayasa millete karşı konumlanmış
durumda. Anayasa, milleti potansiyel tehlike gören, her adımda birtakım
takviyelerle devletin bütün kurumlarını millete karşı teyakkuz hâline getiren
bir mantıkla hazırlanmış.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Milleti tehlike görmüyor, sizin gibileri tehlike görüyor!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) –
Öyleyse, bu Anayasa’yla yola devam edilmez. Peki, ne yaptık? Anayasa’da önemli
bir değişimi getirdik. Hem insan haklarını önceleyen hem demokrasinin
üzerindeki vesayetleri mümkün olduğunca -tamamen kaldıramadık ama mümkün
olduğunca- ortadan kaldıran, milleti güçlendiren, bir yandan Anayasa
Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açarken, öte yandan kamu denetçiliği yolunu
ortaya koyarken, öte yandan kişisel verilerin korunmasını hayata geçirirken,
yargı bağımsızlığını güçlendiren, takviye eden düzenlemeler yaptık. Bu da
milletimizle buluştu ve hem 21 Ekim 2007’de halk oyuna
sunulan Anayasa değişikliğiyle hem de 12 Eylül 2010’da halk oyuna sunulan
Anayasa değişikliğiyle Türkiye’de cumhuriyetimizin nitelikleri güçlendirilmiş,
demokrasiyle taçlandırılmıştır, önemli adım atılmıştır.
Şimdi Parlamento seçime
gidiyor. Bütün siyasi partilerimizin sayın genel başkanları konuştular: “Yeni
bir Anayasa’yla yola çıkmamız lazım, Türkiye'nin yeni Anayasa’ya ihtiyacı var.”
Biz, milletimizin emanetine sahip çıktığımızı anlatırken, önümüzdeki seçimde,
milletimizin önünde, yeni bir Anayasa’yla -Ama kimin istediği? Milletin
istediği bir Anayasa’yla- Türkiye'nin yoluna devam edebilmesi için yetki
talebinde bulunacağız. Milletin talepleri o Anayasa’da somuta dönüşsün
istiyoruz, sivil toplumuyla, siyasi partileriyle, toplumun bütün kesimleriyle,
her tür anlayışın yer aldığı bir uzlaşma, bir ortaklaşmayla, Türkiye'nin, darbe
Anayasa’sından kurtulup yepyeni bir Anayasa’yla, danışma meclislerinin yaptığı
değil, milletin seçtiği, milletin Meclisinin yaptığı bir Anayasa ile yoluna
devam etmesini istiyoruz.
Biz, milletimizden yetki
talep ederken böyle bir yetkiyi de milletimizden birlikte talep edeceğiz.
Milletimiz bize yetki verdiği zaman da milletimizin verdiği yetki doğrultusunda
çalışmalarımızı, gayretlerimizi yoğunlaştırmaya devam edeceğiz.
Değerli milletvekilleri, AK
PARTİ adına onur duyduğumuz bir başka hususu yüce heyetinizle paylaşmak
istiyorum. Bugün belki, cumhuriyet tarihinin bütün dönemlerini demiyorum ama
82’den sonra, yani 83’te yapılan ilk seçimden sonra ilk defa bir iktidar, ne
muhalefetin ne kamuoyunun ne de başkalarının baskısı olmaksızın kendiliğinden
seçime gidiyor. Baktığınız zaman bir seçimin üç yıl, beş yıl olması
tartışmasında değiliz ama erken seçim -otuz beş gün de olsa bir erkene
alıyoruz- bir seçim var, onun iklim koşulları var ama Türkiye’de, baktığınız
zaman, niçin seçime gidilmiş? İktidarlar meşruiyetini kaybetmiş. Nerede
meşruiyetini kaybetmiş? Halk nezdinde meşruiyetini kaybetmiş, Parlamento
nezdinde meşruiyetini kaybetmiş. Öyle olunca, meşruiyeti kaybolan iktidarın
varlığını devam ettirmesi mümkün olmaz. Çare seçimdir, seçime gitmiştir. Ama 3
Kasıma bakın, AK PARTİ iktidar. 28 Mart 2004’e bakın, mahallî idarelerde oyu
artmış. 2007 22 Temmuza bakın, oyu artmış. 29 Mart 2009’a bakın, hakeza öyle. 2
defa halk oylaması olmuş, her ikisinde de milletimizin kahir ekseriyetiyle
buluşmayı başarmış…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Seçim
barajını kaldır da görelim o zaman.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …ve
bütün seçimlerde, daha sonra iptal yiyen, itiraz üzerine yinelenen seçimler
dâhil 2009’dan sonra hepsinde birinci parti olmayı başarmış bir kadroyuz.
Dolayısıyla bizim bir meşruiyet krizimiz yok, bir meşruiyet sorunumuz da yok
ama demokrasiye inancımız var, demokrasiye sadakatimiz var. O nedenle biz,
2007’de halk oylamasında milletimizin kabul ettiği irade dört yılda
Parlamentonun yenilenmesi olduğu için milletimizin verdiği talimata uyuyoruz.
Yoksa başka zorlayıcı bir neden değil. Siyasi istikrarsızlık var mı Türkiye’de?
Yok. Huzur, güvenlik, barış tehlikede mi? Yok. Peki, ekonomik kriz var mı Türkiye’de?
Yok.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) –
İşsizlik de yok, yoksulluk da yok; soygun var! Ne kadar rahat konuşuyorsunuz!
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şeye
baktığınız zaman: Basında, kamuoyunda Hükûmete “Seçim
isteriz.” diye meydanlarda yürüyenler var mı? Yok. Zorlayan var mı? Yok.
Öyleyse bu seçim Türkiye’nin ulaştığı demokratik olgunluğun bir göstergesidir
ve AK PARTİ’nin ve bu Parlamentonun tamamının -sadece
AK PARTİ demiyorum- demokrasiye olan bağlılığının da bir göstergesidir. İlk
defa Türkiye’de Parlamento herhangi bir kriz yaşamadan, herhangi bir hukuki
fecaat yaşamadan, herhangi bir olağanüstülük dönemine rastlamadan, normal bir
zaman içerisinde, normal bir zeminde seçime gitme imkânını bulmuştur. Ben bu
nedenle de Parlamentoyu tebrik ediyorum, Hükûmetimizi
tebrik ediyorum, Türkiye’yi böylesi rahat bir ortamda seçime götürdükleri için.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Çok böbürlenmeyin, çok böbürlenmeyin, bir sene önce Libya’da da, Mısırda’da hiçbir şey yoktu.
BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 12
Haziran 2011’de milletimizin huzurunda olacağız. Milletimiz hepimizi tartacak,
değerlendirecek.
Ben 23’üncü Dönem
Parlamentoya bugüne kadar yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum.
Seçilecek 24’üncü dönem Parlamento üyelerine şimdiden başarılar diliyorum ve
milletimize seçimlerin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve milletimizden
emaneti yeniden bize tevdi etmesi konusunda talebimiz olduğunu iletiyor ve
milletimizin “Durmak yok, daha çok koşmanız lazım.” diye bize yetki vereceğine
inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bozdağ.
Şahsı adına Samsun
Milletvekili Sayın Suat Kılıç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın
Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
23’üncü Dönem Türkiye Büyük
Millet Meclisinin üyeleri olarak gerçekten bugün yapılan görüşmelerin akabinde
dönemin belki de en tarihî kararlarından bir tanesini alacağız. Sadece 23’üncü
Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisiyle alakalı olarak değil, elbette ki Türkiye
Büyük Millet Meclisi üyelerden oluşmaktadır, her üye, kendi hayatında bir insan
olarak, birey olarak kendi hayatıyla da ilgili bir kararı almış olacaktır.
Evvela, alacak olduğumuz kararın hem milletimiz için hem Türkiye Büyük Millet
Meclisi için hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin her bir üyesi için ayrı ayrı hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum.
İnşallah, alacak olduğumuz karar gerek Türkiye için gerekse milletimiz için,
gelecek dönemde yapılacak çalışmalar için son derece sağlıklı bir zemini ortaya
çıkarır; demokrasimiz, özgürlüklerimiz, hukuk devleti ilkemiz her sahada kuvvet
kazanarak, güç kazanarak ileriye doğru adımlar atabilme imkânını hep birlikte
yakalarız.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Anayasa’nın değişik 77’nci maddesi: Bildiğiniz gibi, 21 Ekim
2007 tarihinde yapılan halk oylamasıyla Anayasamız değişime maruz kaldı ve
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görev süresi beş yıldan dört yıla inmiş
oldu. Bu görev süresi doğrultusunda -madde çok açık- “Türkiye Büyük Millet
Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.” kaidesi gereğince seçim kararı
almak üzere bugün toplanmış bulunuyoruz. Alacak olduğumuz seçim kararındaki
tarih 12 Haziran 2011 tarihidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yenilenmiş
olacak; iktidarıyla, muhalefetiyle yepyeni bir gündeme inşallah, hep birlikte
yelken açma, adım atma imkânını sizlerle birlikte yakalamış olacağız.
Çok saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye adına geçen her gün ileriye atılan adımlarla dolu
günler şeklinde cereyan etmektedir. Burada yapılan her bir konuşma tarihe
düşülen nottur. Tutanaklara geçen her cümlenin devlet hayatımızda da millet
hayatımızda da son derece ciddi karşılıkları vardır, fevkalade önemli
yaptırımları vardır.
Tunus örneği verildi burada,
Mısır örneği verildi, Cezayir örneği verildi, Bahreyn örneği verildi. Doğrusu,
Türkiye’nin demokrasisi adına, Türk milletinin Büyük Atatürk’le birlikte
başlayan cumhuriyet ve demokrasi mücadelesi adına verilen bu örneklerden son
derece büyük kaygı duydum, büyük utanç duydum. Türk milletinin bir mensubu
olarak, cumhuriyetimizin bu yaşında yakaladığımız bütün ivmelere rağmen,
dünyaya örnek bir ülke hâline gelmiş olmamıza rağmen, Orta Doğu’ya model
olmamıza rağmen milletimizin, memleketimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin,
Türk demokrasisinin bu kadar hafife alınması, bu kadar küçümsenmesi karşısında
fevkalade hayretler içerisinde kaldım.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sizin
iktidarınızı eleştiriyoruz, Türkiye’yi eleştirmiyoruz.
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin demokrasisine biraz daha dikkat kesilelim.
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Diktatörlüğe gidiyorsunuz diyoruz Kaddafi gibi. Yirmi
yıl iktidarda olma özlemi taşıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Türkiye'nin demokrasisi üzerinde laf söyleme yetkisini kendinde görenlerin…
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Türkiye demokrasisine bir şey demiyoruz Suat Bey.
SUAT KILIÇ (Devamla) – …12
Eylül 2010 Anayasa referandumunda hiç yoktan bir “Evet.” oyunu esirgememiş
olmaları gerekirdi.
Türkiye'nin demokrasisini
evrensel standartlara çıkarabilmek için milletimizle birlikte gece gündüz
çalışıyoruz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Barajlarla, hazine yardımlarıyla... Anlat, anlat!
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Türkiye’de hukuk devleti kavramını evrensel standartların üzerine taşıyabilmek
için milletimizle vizyon birliği yaptık, gece gündüz
gayret ediyoruz. Türkiye’de insan haklarını, Türkiye’de özgürlükleri,
Türkiye’de bireyin hukukunu korumak ve güçlendirmek için fevkalade önemli
reformlar gerçekleştirdik.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Demokratsanız yüzde 10 barajına sığınmazsınız.
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Türkiye'nin işkenceyle anılan bir ülke olmaması için “işkenceye sıfır tolerans”
kavramını Türkiye'nin devlet ve millet hayatına kazandırdık.
Türkiye’de faili meçhullerle
en kapsamlı mücadeleyi yürüttük.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Faili
meçhullerden kimi çıkardınız yargı önüne? Yalan söylüyorsunuz, yalan
söylüyorsunuz!
SUAT KILIÇ (Devamla) – Her
bir hadiseyi hukuk önüne, yargı önüne çıkarmayı kendimize millî bir görev,
milletvekili olmaktan kaynaklanan bir görev, bir siyasi görev olarak belirledik
ve bu görevin gereğini de her zeminde yerine getirdik.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Faili
meçhullerden hiç kimseyi yargılamadınız, korkaksınız!
AKİF EKİCİ (Gaziantep) –
Hangi faili meçhulle mücadele etmişsin?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Mısır olmaz, Türkiye Tunus olmaz, Türkiye
Cezayir, Libya, Bahreyn olmaz çünkü bu ülke, ülkelerden bir ülke değildir, bu
ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunu herkesin bu şekilde
görmesi lazım.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Size rağmen Türkiye Cezayir olmayacak, size rağmen Türkiye Mısır olmayacak.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok
saygıdeğer milletvekilleri, her rejimde bir iktidar mutlaka vardır ama
muhalefet sadece demokratik rejimlerde vardır. Biz Türkiye’deki muhalefetin
varlığının farkındayız, muhalefetin varlığının önemini müdrikiz, bunun
idrakindeyiz ama gelen seçimler de -sizler de şunu bilmelisiniz- sadece
iktidarın test edileceği seçimler olmayacak, sadece iktidarın karnesi
verilmeyecek, sadece iktidarın adımları puanlanmayacak; iktidarla birlikte
muhalefet de sandığa gidiyor. İktidarıyla muhalefetiyle milletin önüne
gidiyoruz ve milletin vicdanıyla tartıyı yapacağı terazide hep birlikte
tartılmaya gidiyoruz.
Dolayısıyla, bu ülkede
demokratik cumhuriyetin varlığını bu kadar hafife almak ve Türkiye’yi dünyanın
gündemine şikâyetlerle taşımak hiçbir sorumlu siyaset adamının yapabileceği bir
iş değildir.
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sizi
halka şikâyet ediyoruz, halka; korkmayın!
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Türkiye’yi yabancı başkentlerde, Türkiye’yi Berlin’de, Türkiye’yi Londra’da
şikâyet etmek, Türk Hükûmetini şikâyet etmek, Türk
yargısını şikâyet etmek, Türkiye’deki özgürlüklerden yabancı başkentlerde
şikâyetçi olmak...
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Yaranız mı var?
SUAT KILIÇ (Devamla) –
...Türkiye’deki partilerin başkanlarının, sözcülerinin, yöneticilerinin
yapabileceği iş değildir, olmamalıdır.
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Gocunmayın.
AKİF EKİCİ (Gaziantep) –
Hangi özgürlük? Hangi faili meçhul cinayetlerle mücadele ettiniz? İnanıyor
musun sen söylediklerine?
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, bugün alacak olduğumuz seçim kararıyla milletin önüne
gideceğiz. Bu millet ferasetiyle, dirayetiyle, aklıselimiyle, sağduyusuyla ve
vicdanıyla en doğru kararı mutlak surette ortaya koyacaktır.
Son günlerde Türkiye’de pek
çok anketten, pek çok rakamdan söz ediliyor. Bize de mal edilen, atfedilen pek
çok rakamlar var. Bu rakamları, bu kürsüden zikretmeye gerek bile görmüyorum. Zira, bütün rakamlardan önemli olan tavır, milletin sandık
başına gittiğinde vicdani kanaatine göre mühürleriyle belirleyeceği tavırdır.
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) –
Millet vicdanlı da siz vicdansızsınız, vicdansız olan sizsiniz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir
zamanlar şu söylendi: “Bu millet Cumhurbaşkanı seçemez.”, “Bu millet Anayasa
değiştiremez.”, “Bu millet yargı reformu yapamaz.”, “Bu millet kimin Başbakan
olacağını belirleyemez, bu milletin belirlediklerine de güven duyulmaz, saygı
gösterilmez.” Denildi mi bu ülkede? Bu sözlerin hepsi sarf edildi.
2007 referandumuna gidilirken
“Millet Cumhurbaşkanını halkın seçip seçmeyeceğine karar veremez.” diyenler
oldu bu kürsüden, “Millet Cumhurbaşkanı seçemez.” diyenler oldu bu kürsüden. 12
Eylül 2010 Anayasa referandumuna gidilirken aynı şekilde “Yargı reformu
milletin işi değildir, millet hukuktan anlamaz, millet hukuk sisteminden
anlamaz.” diyenler oldu.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Baraj
kamburu yeter size. Baraj kamburuyla gidiyorsunuz seçime.
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Değerli milletvekilleri, evvela şunu söylemek lazım: Milletsiz hiçbir şey
olmaz, halksız hiçbir iş yapılmaz. Büyük Atatürk’ün sözü Türkiye Büyük Millet
Meclisinin duvarında: “Hâkimiyet, bilakayduşart
milletindir.”
HASİP KAPLAN (Şırnak) – O
zaman niye baraj koyuyorsunuz milletin önüne? Koymayın barajı. Söze sığınıyorsunuz,
gereğini yapmıyorsunuz.
SUAT KILIÇ (Devamla) – İşte,
12 Haziran geliyor, millet hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın, millet hiçbir
tehdide aldırmaksızın, millet vicdanını silahların gölgesine teslim etmeksizin
özgür iradesiyle sandığa gidecek, iktidarını da muhalefetini de belirleyip
ortaya koyacak.
Bu millet, aydın
yabancılaşmasına maruz kalan bir kısım çevreler gibi bidon kafalı değildir,
ayak takımı değildir, göbeğini kaşıyan adam değildir. Bu millet dağındakiyle,
bayırındakiyle, dağdaki çobanıyla birlikte, oyu sizin, benim, hepimizin oyuna
eşit olan, millî iradenin sahibi olan millettir. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar)
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye
baraj koyuyorsunuz kardeşim? Niye korkuyorsunuz milletten de baraj
koyuyorsunuz?
SUAT KILIÇ (Devamla) – Millet
vicdanını sandığa koyacak, millet kararını ortaya koyacak, millet kanaatleriyle
yeni dönemi şekillendirecek.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Baraj
koyan korkaktır, korkaklar baraj koyar, korkaklar milletin iradesinden korkar.
Baraja sığınan korkanlardan değiliz elhamdülillah!
SUAT KILIÇ (Devamla) –
Yaklaşan yeni seçimlerin, 12 Haziran 2011 tarihinde sandığa yansıyacak olan
millî iradenin önce milletimize, ülkemize, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine
ve bütün insanlığa hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Kılıç.
Hükûmet adına
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.
Buyurun Sayın Bakanım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
24’üncü Dönem milletvekili
genel seçimleriyle ilgili bir karar almak üzere böyle bir oturumu
gerçekleştiriyoruz. Alacağımız bu kararın ülkemiz için, milletimiz için, teker teker hepiniz için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyorum.
23’üncü Dönemin
başlangıcından bugüne kadar -bugün karar aldıktan sonra da belki bir süre daha
çalışmış olacağız- Meclisin son birleşimi gerçekleşinceye kadar yaptığınız ve
yapacağınız çalışmalardan dolayı, katkılardan dolayı Hükûmetim
adına hepinize teşekkür ediyorum.
Hiç şüphesiz 23’üncü Dönemde
bu kürsüden ülke meselelerini birlikte konuştuk, birlikte tartıştık, çok
heyecanlandığımız günler oldu, çok iyi şeyleri konuştuk. Bazen birbirimizi de
belki incittik, kırdık. Bunların geride kalmasını temenni ediyorum. Eninde sonunda
yaptığımız iş süreli bir iştir. Bu görevi bir şekilde bıraktığımızda ümit
ederim ki birbirimizi hep güzel yönlerimizle hatırlayalım, acı hatıralar olarak
konuştuğumuz, yaptığımız hususlar varsa, fiiller varsa onları da geride
bırakmış olalım diye düşünüyorum.
Seçimler demokrasilerde
önemlidir çünkü hücre yenilenmesi böyle oluyor. Seçimler aynı zamanda
milletimize hizmet yolunda bir heyecan yenilenmesidir. O heyecanı duymak,
demokrasinin hücrelerini yenilemek adına 24’üncü defa 12 Haziranda milletimizin
huzuruna çıkmış olacağız ve milletimizden bundan sonraki yapacağımız
çalışmalarla ilgili siyaset kurumu olarak talimat alacağız çünkü hepimiz
biliyoruz ve inanıyoruz ki demokrasilerde gücün kaynağı millettir, rejimin ve
demokrasinin de teminatı millettir. Milletimiz 24’üncü defa 12 Haziran’da
sandık başına gidecek. Ümit ve temenni ediyoruz ki huzur içerisinde, kardeşlik
içerisinde sandık başına gidecek ve kendi hür iradesiyle kimi tercih edecekse
buraya gönderecek ve bu Parlamentodan da 61’inci Cumhuriyet Hükûmeti
çıkmış olacaktır.
O nedenle yapılan her seçim
demokrasinin kökleşmesi, demokrasinin kurumsallaşması adına önemli bir
dönemeçtir, önemli bir noktadır.
Muhtemelen, seçimlere 20
civarında partinin katılma imkânı var. Bunlardan kaç tanesi katılır bilemem ama
Yüksek Seçim Kurulunun son verdiği bir kararda 20 partinin seçimlere katılma
hakkı gözüküyor. Bu partiler, şunu kabul etmemiz lazım ki değerli
milletvekilleri, birbirinin hasmı değildir. İktidar oluruz, muhalefet oluruz,
Parlamento içinde oluruz, Parlamento dışında oluruz ama şunu hepimiz kabul
etmeliyiz ki biz birbirimizin hasmı değiliz, aramızda bir husumet olmaz,
olmamalıdır; bizler olsa olsa milletimize hizmet
yolunda rekabet içerisinde olan hizmet kurumları oluruz. Meseleye böyle
bakarsak demokrasi daha anlamlı olur, daha da vatandaşımızın hayrına bir yol ve
yöntemi benimsemiş oluruz. Onun için, rekabet içerisinde bir
seçime gireceğiz, bu seçimde mümkün olduğu kadar çıtayı yukarıda tutmak,
birbirimizi kırmadan, incitmeden bu seçimleri sağlıklı, huzurlu bir ortamda
gerçekleştirmek, gerçekten herkesin yararınadır, milletimizin demokrasiye olan
bağlılığı artacaktır; milletimizin bu müesseseye, bu çatıya olan, bu yüce
çatıya olan ilgisi, alakası ve bağlılığı daha da artmış olacaktır.
Değerli milletvekilleri, her
seçim, aynı zamanda siyasi partilerimiz için, siyaset kurumu için ve teker teker milletvekilleri için bir karne dönemidir. Millet bize
bir karne verecek, neyi ne kadar yaptık ya da yapamadık. O nedenle, görevimizi
iyi yaptık mı, yapmadık mı bunun hesabını millete hep birlikte verip sonuçta
önümüze bir karne konulmuş olacaktır, bu da seçim sonuçlarıdır. Zaten
demokrasinin bir özelliği de budur. Belki bugün birçok ülkede yaşanan kargaşa
bu hesabın verilememesindendir, halkın iradesine itibar edilmemesindendir,
halka bu manada güven verilmemesinden kaynaklanıyor. O nedenledir ki, ümit
ediyorum, hepimiz milletimizin karşısına çıktığımızda hesabı iyi vermiş
partiler oluruz, şahıslar oluruz.
Değerli milletvekilleri,
ayrıca, seçim döneminde elbette ülke meselelerini konuşacağız, yapılanları
konuşacağız, yapılamayanları konuşacağız, milletimizin geleceğiyle ilgili
tasavvurlarımız, düşüncelerimiz varsa onları seçim beyannameleriyle, yaptığımız
açık oturumlarla, başka türlü faaliyetlerle ortaya koyacağız ve böylece
milletimizle bütünleşme adına bir önemli fırsatı da yakalamış olacağız.
Dolayısıyla, bugün burada dile getirilen, tenkit niteliğinde olan, teklif
olarak ileri sürülen, yapılmadı denilen veya yapıldı denilen ne kadar tartışma
varsa, yaptıysak bunu da millete götürmüş olacağız. Millet de bu tartışmalara
bir son noktayı koyacaktır.
Değerli milletvekilleri, bize
düşen, belki seçimle ilgili bu son oturumda, son birleşimde hepimizin ittifak
etmesi gereken bir husus var, hepimiz bu noktada birleşmeliyiz. Elbette
tartışıyoruz, tartışacağız, burada gündeme getirilen, getirilmeyen her konuyu
millete götüreceğiz, milletin kararını alacağız ama esas mesele milletin
kararını aldıktan sonra o karara uymaktır, milletten hiza, mesafe almaktır. Belki bizim demokrasimizde bugüne kadar yaşadığımız en temel
eksikliklerden bir tanesi, seçime giderken tartıştığımız konuları, millet karar
verdikten sonra, sanki millet böyle bir karar vermemişçesine, ilk defa bu konu
Türkiye'nin gündemine geliyormuşçasına tekrar sıfırdan başlayıp bir dört yıl
daha, bir dört buçuk yıl daha aynı şiddetle, aynı dehşetle, aynı gerekçelerle,
aynı usul ve üslupla o konuları tartışmaktır. Eğer meseleye böyle
bakacaksak 12 Haziran seçimleri bu manada biraz eksik seçimler olur.
Onun için, kim ne
söyleyecekse, kim birbirleriyle ilgili nezaket çerçevesinde, saygı çerçevesinde
ne söyleyecekse 11 Haziran akşamına kadar söyleyecek, söylemeli, bunun
imkânlarını hep birlikte bulmalıyız ama 12 Haziran akşamı millet bir karar
verdikten sonra, 13 Haziran sabahı Türkiye’de yeni bir sayfa açılmalıdır.
Demokrasi adına yepyeni, bembeyaz bir sayfanın daha açılması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri,
demokrasi, bir ölçüde sandığa gitme mücadelesinin tarihidir, demokrasinin
tarihi budur. Sandığa gitmek önemli ama sandığın sonucunu kabullenmek sandığa
gitmekten daha önemlidir. Türkiye’nin zaman zaman
yaşadığı yol kazaları, zaman zaman yaşadığı
antidemokratik müdahaleler, demokrasi dışı salvolar,
zaman zaman iktidarlar karşısında demokratik olmayan
yol ve yöntemlerle, çoğu zaman da ahlaki olmayan yol ve yöntemlerle iktidarları
iktidardan etme dönemi artık, bundan sonra son bulmalıdır. Şuna hepimiz
inanmalıyız ki: Bundan sonra, hükûmetlerin kurulacağı
yer de bu çatının altıdır, hükûmetlerin düşürüleceği
yer de bu çatının altıdır. Dolayısıyla, neyi yapacaksak burada yapacağız,
ülkenin her sorununu burada çözeceğiz, çözmeliyiz. Bunun dışındaki yol ve
yöntemler, bunun dışındaki arayışlar çağ dışılıktır, ilkelliktir. 2010
Türkiye’sinde artık bu çağ dışılığa, bu ilkelliğe de son vermemiz gerekir diye
düşünüyorum. Çünkü böylesine bir kararı 28 Şubat gibi demokrasimiz açısından
son derece kara bir leke olan bir tarihin hemen akabinde alıyoruz. Neler
yaşandı bunu hep beraber biliyoruz. O dönemin mağdurları ki bunlardan bir
tanesi, ülkesine hizmet noktasında gece gündüz çalışmış, şahsen hüsnü şahâdette bulunacağım ve kendisinden de tecrübelerinden de
şahsen inanıyorum ki, hepimizin büyük istifade ettiği, edeceği merhum
Erbakan’ın vefatının sonrasında televizyonlarda çok güzel şeyler söylendi.
Keşke o vefatından sonra söylenenlerin onda 1’i yaşarken söylenmiş olsaydı. O
zaman siyaset daha anlamlı olurdu, demokrasimiz bir başka lezzetli olurdu, tadı
daha farklı olurdu. Acımasızca demokrasi dışı yol ve yöntemlerle Türkiye’nin
bir dönemi heba edildi. Bunun bedelini de Türkiye, çok ağır ödedi, ödüyor. Onun
için diyoruz ki, artık, 12 Haziran tarihi, bu ve benzeri tarihler için son bir
dönem olmalı, bu ve benzeri yol ve yöntemler için son tarih olmalı. Türkiye
artık, demokrasi noktasında, kendi yolunda ilerlemeli diye düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bir
şeyi daha ifade etmem lazım. Tabiatıyla, bizimki gibi, birçok kronik sorunları
olan, geçmişten birçok sorunu devralan ve yaşadığı coğrafya itibarıyla da
ilave, kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle binbir
türlü sıkıntıyla karşı karşıya olan bir coğrafyada milletimizin, onun
fertlerinin, ister birey olarak ister toplum kesimleri olarak devletinden
talepleri olabilir, şikâyetleri olabilir. Biz de zaten bu
şikâyetleri çözmek, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak, imkân ölçüsünde, gücümüz
yettiği nispette bunları çözüme kavuşturmak üzerine siyaset yapıyoruz ama ister
devletinden ister iktidarlardan istersek birbirimizden talebi olanlar varsa,
şikâyeti olanlar varsa, hatta yapılan bir kısım yanlışlıklar var da bunları
protesto etmek gerekiyorsa bile, artık kullanılabilecek yegâne yol, doğru olan
yol, çağdaş olan yol, demokratik yoldur, demokratik kanallardan bu taleplerin
siyasete yansımasıdır, siyaset kurumunun demokratik yol ve yöntemlerle bunları
gündeme getirmesidir.
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Hepsini kapatmışsınız Sayın Başbakan Yardımcısı, bütün demokratik kanalları
kapatmışsınız!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Demokrasi dışında, özellikle cebir ve şiddet
yoluyla sorun çözmeye kalkışırsak bu ülkeye yeni bedeller ödetir, bu ülkeye
yeni sıkıntılar çıkarır, yeni üzüntüleri ortaya koyarız, üzüntülü tabloları
ortaya koyarız.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sanki
gazetecileri içeri alan siz değilsiniz, muhalefet partilerini içeri tıkan siz
değilsiniz! Allah Allah! Ayda mı yaşıyorsunuz? 3 bin
tane partilimiz içeride…
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onun için, sebebi ne olursa olsun,
demokrasiyi götürüp C4 paketine bağlayamayız. Ne olursa olsun, plastik bir
kısım patlayıcıları demokrasinin bir yerine bağlayıp “Şunlar olursa olur,
bunlar olmazsa kan dökerim, kin kusarım, insan öldürürüm.” demek olmaz.
Onun için, bakınız, 12
Haziran, bu manada, ülkemiz açısından tarihî bir fırsattır. Hepimiz biliyoruz
ki, geçmişte belki konuşamadığımız, belki yeteri kadar konuşamadığımız,
geçmişte çözmediğimiz, çözemediğimiz, belki yeteri kadar çözüm getiremediğimiz
birçok sorunumuz var. Bunları yavaş yavaş
isimlendirerek de konuşuyoruz, bu önemlidir. Bu kürsüden, ben inanıyorum ki şu
üç buçuk dört seneye yakın süre içerisinde, konuşulmadık hemen hemen hiçbir mesele kalmadı, varsa diğerlerini de
konuşuruz, konuşmaya devam ederiz; çözümü konuşa konuşa
buluruz, vuruşa vuruşa bulamayız. Bunun altını
çiziyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Sustura sustura gidiyorsunuz ama sustura sustura gidiyorsunuz!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kim ki bunun dışında bir tercih yaparsa en
evvel kendisine ve bu millete kötülük yapar, iyilik de başkalarına olur,
milletimiz lehine olmaz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir
açıklamaya on sene ceza!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onun için, içimden gelen samimi bir duyguyu
burada ifade etmek istiyorum ki demokrasi dışı arayışlar, demokrasi dışı çözüm
arayışları, cebir ve şiddet üzerinden çözüm aramak günümüz dünyasında artık
kabul edilen bir husus değildir. Bunun için -demin burada da Bekir Bey Kardeşim
ifade etti- bir hususu artık milletimize topluca buradan, bu kürsüden vadetmenin zamanı çoktan geldi ve geçti. Şunu biliyoruz: Uzun
zamandır Anayasa pratiği ve uygulamalarını içeriden bilen bir insan olarak
ifade ediyorum ki sorunlarımızın çözülememiş olmasının -bir kısım
sorunlarımızın temelinde iktidarlara düşen kusurları ayıralım ama- önemli bir
sebebi yürürlükteki bu Anayasa’dan kaynaklanıyor, bunda hepimizin ittifak
ettiğini düşünüyorum. Bu kanaate varışımın sebebi de geçmişte siyasi
partilerimizin bu Anayasa’yla ilgili söyledikleri sözler, ortaya koyduğu
metinlerden ifade ederek diyorum ki: En önemli meselemiz, belki zaman zaman hepimizin canını sıkan, üzüntüye sevk eden birçok
sorunun temelinde bugünkü Anayasa yatıyor. Öncelikleri farklı, felsefesi
farklı, dengeleri farklı, vesayeti demokratik kurum hâline getirmiş böyle bir
Anayasa’yla Türkiye yoluna devam edemez, millet yoluna devam edemez, demokratik
standartları düşük bir ülkenin de gelişmiş dünya içerisindeki skalası da epey aşağılarda olur. Onun
için, bu dönem belki bunu yeteri kadar gerçekleştiremedik, bundan dolayı da
milletimizden özür diliyorum ama hiç olmazsa 12 Haziran tarihinden itibaren
Türkiye'nin en önemli gündem maddesi olarak uygunsa, siyasi partilerimiz bunu
böyle kabul ediyorsa bunu öncelikli bir mesele hâline getirip milletimize bu
Parlamento olarak yepyeni bir anayasayı armağan etmek zannediyorum siyaset
kurumunun omzundaki en büyük yüktür, en büyük sorumluluktur. Bunu da
buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü bu Anayasa kaldığı sürece sıkıntılardan,
gerilimlerden Türkiye'yi kurtarmak da mümkün olmuyor. Maalesef bu Anayasa’nın
dengesi bozuk, rot balansı bozuk, kullanım tarihi çoktan geçmiş. Böyle bir
Anayasa’yla Türkiye'nin çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda çok fazla mesafe
alması mümkün olmuyor, hızını artırması mümkün olmuyor.
Değerli milletvekilleri,
tabiatıyla, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Seçim zamanları zaman zaman söylemlerimiz olur, düşünerek söylediklerimiz var,
heyecanlanarak dile getirdiğimiz hususlar oluyor. Zararı yok birbirimizi
incitelim, sonra tutar barışırız, helalleşiriz -şimdi de helalleşmeliyiz, ben
hakkımı herkese helal ederim- ama bir şey var, siyasi söylemleri yaparken
milletimizi incitecek laflardan zinhar kaçınmamız lazım. Yani mesela “Milletin
iradesini satın almak.” Efendim “Hediye paketleri dağıtıyorsunuz...” Bu bahsi
açmak istemiyorum ama zaman zaman yapılıyor. Efendim,
işte, hediye paketi dağıtıyorsunuz, şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz…
Farkında olmadan bu ülkenin aziz insanlarını, şerefli insanlarını, onurlu
insanlarını… Bir paket ki, değeri 3 liradır, 5 liradır, 50 liradır, 100
liradır, neyse, ne kadar olursa olsun, oy bir insanın şerefidir, onurudur; bir
kefesine onurunu bir kefesine hediye paketini koyuyor gibi onu aşağılamak
milletimizi yaralar. Milletimiz onurludur ve yapılan hiçbir iş de millete lütuf
değildir, ihsan da değildir. Sosyal devlet olmanın gereği olarak elbette
yoksulu varsa, imkânı olmayan insanlar varsa devletin onu kollaması, gözetmesi
onun boynunun borcudur.
BENGİ YILDIZ (Batman) –
Sosyal devlet değil, sadaka devleti oldu.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Meseleye böyle bakmak ve vatandaşın
iradesinin satın alınabileceği gibi bir imajı, bu millet gibi aziz bir milleti,
yüce bir milleti dış dünyada iradesi satın alınabilecek bir millet gibi
göstermek bence çok doğru değildir. O nedenle, seçimi başarırız ya da
başaramayız. Eğer bir başarısızlık varsa onu kendimizde aramamız lazım;
milletle gönül bağını yeterince niye kuramadık diye ona bakmak lazım, milletin
talimatlarını niye yerine getirmedik ona bakmamız lazım, biz nerede yanlış
yapıyoruz diye ona bakmak lazım. Yoksa, millet neden
oraya rey verdi, neden buraya rey verdi deyip bahane aramanın hiçbir anlamı
yoktur. Eğer böyle yaparsak, o zaman emin olun, siyaset kurumunun millet nezdindeki itibarı daha da yukarıda olur ve daha da
yukarıda olması lazım gelir. Onun için, zannediyorum ki, buradaki söylemlerden,
önümüzdeki seçim döneminin biraz propagandanın omurgası da, iskeleti de burada
çıkmış oluyor, eğer bir zanda bulunmuyorsam. Onun için, zararı yok, birbirimizi
eleştirelim ama millet iradesi üzerinde gölge düşürecek, millet iradesini
hafife alacak ya da kendi başarısızlığımızı milletin şu veya bu şekildeki
kandırılmışlığı gibi, ona da hiç yakışmayan bir gerekçeyle ortaya koymak bence
doğru değildir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Yüzde 42 oy verenlere de darbeci demeyin o zaman!
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Artık 24’üncü defa milletimiz bu yüce çatı
altında görev yapacak insanları belirlemek üzere sandığa gidecek. Elbette bu
seçim kampanyamız, 23’üncüsünden, 22’ncisinden, 21’incisinden daha kaliteli
olmalıdır, daha düzeyli olmalıdır.
Bir de şundan hiç
gocunmamamız lazım, bu noktada hiçbir sıkıntıya girmeyelim: Bizim kültürümüzde
bir söz var; “Bilgi müminin yitiğidir.” İnanıyoruz ki, kim doğruyu söylüyorsa
ondan o doğru bilgiyi almak, kim millet hayrına bir iş yapıyorsa onun bir
tarafından tutmak bizim şiarımız olmalıdır. İşin doğrusunu yapmakta, işin
millet hayrına olanını yapmakta ortak olamazsak, zarara ortak oluruz, milletimizin
karşısına çıkacak sıkıntılara ortak olmuş oluruz, onun sorumluluğuna ortak
olmuş oluruz. Onun için, bu seçimler, inşallah huzur içerisinde, barış
içerisinde geçsin, bunu temenni ediyorum, bunu önemsiyoruz. Bu seçimler sadece
milletimizi ilgilendirmiyor, emin olun, tüm Avrasya coğrafyası dediğimiz
coğrafyayı… Türkiye çünkü parlayan yıldız, bu bizim ifademiz de değil, bu
başarı hepimizin başarısı, burada bir bencillik etmek gibi bir gayretin
içerisinde olamayız. Mevcut olan gücümüz…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım bitiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
teşekkür ediyorum.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN
YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Mevcut olan başarı Türkiye Cumhuriyeti
devletinin başarısıdır, hepimizin başarısıdır. Bu başarıyla da iftihar etmeniz
lazım. Dolayısıyla, 12 Haziran seçimleri sadece milletimizi ilgilendirmiyor,
Türkiye’ye ümit bağlamış, Türkiye’den destek bekleyen, Türkiye’den imkân
bekleyen, Türkiye’den ilgi ve alaka bekleyen herkesi ilgilendiriyor. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Hepinize sevgiler, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakanım,
teşekkür ederim efendim, süremiz doldu.
Şahsı adına son konuşmacı
Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Yaşasın ileri demokrasi! Yok mu başka konuşmacı?
OKTAY VURAL (İzmir) –
Muhalefetin sesi kısılmak isteniyor. Nerede öyle bir nezaket!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) –
Sayın Başkan, bu sıraları kapatmak en azından şık değil şık, etik değil.
HALUK İPEK (Ankara) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilliği genel seçimlerinin yenilenmesi
ve 12 Haziran 2011 tarihinde seçimin yapılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet
Meclisinden Meclis kararı alınmasına dair Anayasa Komisyonunda kabul edilen
imzamın da bulunduğu önerge sebebiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum ve beni dinlemelerini de kendilerinden istirham ediyorum.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Yok mu bir 3-5 kişi daha, onları da dinleyelim!
OKTAY VURAL (İzmir) –
Milletin sesini kesemeyeceksiniz. Milletin iradesini çarpıtmayacaksınız!
Muhalefetin sesini kesince susmadık.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıp
yahu! Bütün sözleri niye alıyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
lütfen hatibi dinleyelim.
HALUK İPEK (Devamla) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Buyurun efendim, siz
konuşun.
HALUK İPEK (Devamla) – Bugün
hep birlikte alacağımız seçim kararının ülkemiz ve yüce milletimiz için hayırlı
olmasını ve ülkemizin gelişmesine vesile olmasını temenni ediyorum.
Demokrasi, aynı zamanda bir
denetim ve yeniden belirleme mekanizmasıdır ve demokrasinin en önemli kuralı
milletin seçtiği temsilcilerini belli bir süre için seçmesidir. Bu süre
dolduğunda yeniden halka gidilmekte ve hem görev yapılan dönemin icraatları
halkın onayına sunulmakta hem de seçimden sonraki dönem için yine belirli bir
süre yetki istenmektedir. Sadece iktidarlara değil, muhalefete de muhalefette
bulunduğu süre içinde yaptığı faaliyetler ve gelecek konusundaki söylemleriyle
ilgili halk sandıkta kararını bildirmektedir. Eğer seçimlerde muhalefet
iktidara gelemiyor ve hatta oylarını düşürüyorsa muhalefetteki stratejileri ve
söylemlerini gözden geçirmek zorunda kalabilmektedir.
Seçimlerde tek söz sahibi
millettir, üstün irade millettir. Demokraside en son halka gidilmekte ve
millete sorulmaktadır.
Bu kürsüden Anayasa ile
ilgili çok şeyler söylendi ama neticede 12 Eylül günü halka gidildi ve tabiri
caizse, son sözü söyleyen halk, Anayasa ile ilgili bütün tartışmaları sona
erdirdi. 12 Haziranda, dört yıl içinde yapılan bu icraatların hepsiyle ilgili,
iktidarla ilgili, muhalefetle ilgili son sözü yine milletimiz söyleyecektir.
Hiçbir seçimde millet yanlış
bir karar vermemiştir. Bugüne kadar 23 seçim yapılmış, bunun 16 tanesi çok
partili bir şekilde yapılmış, hepsinde millet doğru bir karar vermiş ve
iktidara belli partileri taşımıştır. İktidarlar icraatlarıyla milletin o derinliğinden
uzaklaşırsa millet de kısa bir süre sonra o kişileri, o siyasi partiyi
iktidardan uzaklaştırmıştır.
Hamdolsun, sekiz buçuk yıl
içinde 2 genel seçim, 2 yerel seçim ve 2 halk oylamasında, milletimiz, AK PARTİ’yi o sıcak, derin sevgisinin bulunduğu o derinlikte
sürekli muhafaza etmiştir.
Eğer hiçbir seçim kararı
almazsak, seçimin yapılacağı gün 17 Temmuz idi. Şimdi, 12 Haziran ile ilgili bu
önerge, Meclis kararı alınmasıyla ilgili önerge getirildi.
O gün 22 Temmuz kararı
alınırken birçok kişi “İşte, Çukurova’da yaylaya çıkacaklar, Karadeniz’de
yaylaya çıkacaklar, 22 Temmuz seçim kararı olur mu?” diye itirazda bulunmuştu.
Şu anda hiçbir karar almazsak 17 Temmuz yapılacak olan bu seçimi, bu kararı
aldığımız takdirde otuz beş gün önce yapmış olacağız. Neden böyle aldık? Geçen 2007 yılı seçimlerini de eğer hatırlayan olursa, o gün 24
Haziranda seçimlerin yapılmasıyla ilgili bir hazırlık yapmıştık ama Yüksek
Seçim Kurulunun “Ben bu seçimi yetiştiremem, 24 Hazirana takvimi yetiştiremem”
diye Komisyonda itirazı üzerine seçimler 22 Temmuza alınmış ve sıcaklarda
birçok kişinin tatilde olması, mevsimlik işçilerin yerlerini değiştiriyor
olması, tüm bu hususlar dikkate alındığında, acaba en uygun tarih hangisidir
diye bakıldığında, üniversite imtihanı ve seçim kampanyalarının aşırı
sıcaklarda yapılmaması -özellikle güneyle ilgili bakıldığında- 12 Haziranın en
uygun tarih olduğu gözlemlendi ve 12 Haziran öneri olarak getirildi. Gerçekten,
hem üniversite imtihanı hem diğer imtihanlara da baktığımızda, okulların tatil olmaması,
sandığın başında görev alacak memurların düzgün bir şekilde ayarlanmasıyla
ilgili en uygun tarihin 12 Haziran olduğu ortaya çıktı. Zaten, Anayasa
Komisyonunda da bütün siyasi partiler bu tarihe itiraz etmediler. Bu açıdan
bakıldığında, seçim, öne alınmış, otuz beş gün öncesine alınan bir erken seçim
değil, dört yılın dolmasına çok kısa bir süre kala, sıcaklar ve zaruret
nedeniyle 12 Hazirana alınmış bir seçim olacaktır.
Bu arada, gerçekten, bu dört
yıl içinde Parlamento, Anayasa değişikliği başta olmak üzere birçok önemli
hususları, temel kanunları geçirmiştir. 23’üncü Dönem, gerçekten yapmış olduğu
çalışmalarla çok iyi bir şekilde anılacak Parlamentodur. Bu açıdan,
Parlamentoyu ve mensuplarını tekrar saygıyla selamlıyorum.
Sürem çok kısa olduğu için
konuşmamın diğer bölümlerini atlıyorum ama dün Sayın Emrehan
Halıcı bizim grubumuzu da ziyaret etmiştir. Seçimlerle ilgili 2002’de ve
2007’de şöyle bir serzeniş vardı muhalefette: “Düzgün seçim araçlarıyla, modern
seçim araçlarıyla seçimlere girmiyoruz. Kaldı ki, 2007 seçimleri hazırlanırken
de Yüksek Seçim Kuruluna girilen sonuçları siyasi partiler görmüyor, elektronik
ortamda Yüksek Seçim Kuruluna giriliyor, biz bunu göremiyoruz.” demişlerdi.
2002’de birçok şikâyetleri vardı. Dün itibarıyla grubumuzu ziyaret etmiş Sayın
Halıcı, demiş ki: “Biz, bu sonuçları görmek istiyoruz.” Ben, bu nedenle bununla
ilgili bilgi vermek istiyorum.
Nisan 2010’da Anayasa
Komisyonundan ve daha sonra Parlamentodan geçirdiğimiz Kanun’a göre -298 sayılı
seçimlerin temel hükümleriyle ilgili Kanun’da değişiklik yaptık- artık
seçimlerimizi çok düzgün, çok modern araç ve gereçle tamamlayacağız. Bunu kısa kısa söyleyeyim, vaktim de çok dar.
Siyasi partiler Yüksek Seçim
Kuruluna…
SIRRI SAKIK (Muş) – Seçim
Kurulu Başkanı mısınız siz? Bu görev Seçim Kurulunun.
HALUK İPEK (Devamla) – Hayır,
bu Parlamentodan çıktığı için, birlikte çıkardığımız için söylüyorum.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yurt
dışı seçmen kütükleriniz nerede? Çok iyi çalışıyorsunuz!
HALUK İPEK (Devamla) – Yüksek
Seçim Kuruluna 298 sayılı Kanun gereği bütün siyasi partilere uç verilecek ve
herkes Yüksek Seçim Kuruluna ilçe seçim kurullarından girilmiş olan sonuçları
görebilecekler. Siyasi partiler Yüksek Seçim Kuruluna temsilci gönderebilecek
ve kararlar alınırken siyasi parti temsilcileri orada hazır bulunabilecek.
Güneş battıktan iki saat sonrasına kadar propaganda yapılabilecek.
Yine, artık o görüntü
kirliliğine yol açan direklerde, tellerde salkım saçak o bayrak, afiş
olmayacak, yalnızca siyasi parti genel merkezlerine, il binalarına, ilçe
binalarına, belde binalarına ve seçim bürolarına bayrak ve afiş asılabilecek.
Yine, yerel dil ve lehçelerde
üç ay boyunca propaganda yapılabilecek. Oy sandıkları şeffaf olacak. Oy
kabinleri artık o çay kartonlarından yapılan oy kabinlerinden olmayacak, modern
kabinlerle seçimlere gireceğiz. Sandık sonuç tutanakları bütün siyasi partilere
verilecek şekilde olacak. Zarflar 2 kat büyük olacak.
Yine, güvenliğin
sağlanmasıyla ilgili, özellikle doğu ve güneydoğuda sandık alanı ve sandık
çevresiyle ilgili ayrım olacak. Oyların kullanıldığı sınıfın içi sandık çevresi
olarak yer alacak. Eğer orada bulunan memur güvenlik kuvvetlerini çağırmasa
bile siyasi parti temsilcileri güvenlik kuvvetlerini çağırıp tedbir alınmasını
isteyebilecek. Zarflar 2 kez sayılacak, oylar 1 kez sayılacak. Eğer iki
tutanakta bir oransızlık olursa ikinci kez, gerekirse üçüncü kez sayılabilecek.
Yine, seçimlerle ilgili güvenliği yok eden unsurlar ortaya çıkar, seçmen tehdit
edilirse bununla ilgili cezalar da üç yıl ile beş yıla kadar artırılmış
durumda.
Bu yeni oy pusulaları renkli
olacak. Yeni seçim malzemeleriyle, modern malzemelerle 12 Haziranda seçim
yapacağız.
İnşallah 12 Haziran 2011’de
yapılacak seçim bu yeni kanunla milletimize, ülkemize, demokrasimize hayırlı
olur.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın İpek.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa bir söz talebim var
yerimden efendim.
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, evet, sisteme giren arkadaşları gördüm. Ama sisteme giren bütün
arkadaşlarımız değil, her siyasi partiden sadece 1 kişiye söz vereceğim. Eğer
grup başkan vekilleri girmişse sisteme grup başkan vekillerine o hususta söz
vereceğim.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın
Başkan, deminden beri orada üyelerle tartışıyoruz, 60’a göre söz istiyoruz.
Deminden beri orada tartışıyoruz. Bize “Tüzük’te hüküm yok.” diyorlar, size de
“Var.” diyorlar. Ne iştir bu!
BAŞKAN – Sayın Kaplan,
bakınız, ondan sonra sisteme girerseniz… Benim söylediğim söz bir grup
olduğunuz için sizi de kapsıyor. İtiraz etmenize mahal bir şey yok ki. Sürekli
tenkit bir şey değil.
SIRRI SAKIK (Muş) – Yok,
arkadaşımız müracaat etmiş.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani
müracaat ettik, bir saat tartıştık.
BAŞKAN – Efendim, müracaat
ettiyseniz müracaat makamı olarak değerlendiririz. Lütfen Kaplan…
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biraz
adalet olsun, biraz eşitlik olsun yani!
BAŞKAN – Genel Kurulda
görüşmeler başladığından beri itiraz ediyorsunuz sürekli.
SIRRI SAKIK (Muş) – Son
günlerde birbirimize kaş göz çatmayalım Başkan!
MEHMET ŞANDIR (Mersin) –
Sayın Başkanım, 60’a göre…
BAŞKAN – Evet, önce Sayın
Vural’a söz vereceğim.
Mustafa Vural, Adana
Milletvekilimiz, buyurun.
MUSTAFA VURAL (Adana) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; birkaç dakika sonra genel seçimlerin 12 Haziranda yapılması
kararını alacağız. Sözde “yönetimde istikrar” bahanesiyle “temsilde adalet”
ilkesi göz ardı edilerek yine yüksek seçim barajıyla seçimlere gidiyoruz.
24’üncü Dönemin yeni anayasa yapacak olması iddiası yüzde 10’luk barajın
sonucu, halkın yaklaşık dörtte 1’inin temsil edilmediği bir Mecliste
meşruiyetini yitirebilir.
Demokratik Sol Parti olarak
yurttaşlarımızın bir partiyi daha Parlamentoya sokacağına inanıyoruz,
güveniyoruz. Baraj sendromunu beyinlerinden silen
halkımızın barajı yıkarak temsilde adaleti sağlayacağına inanıyoruz.
12 Haziran seçimlerinin huzur
ve güven içinde geçmesi inancıyla seçime katılan tüm partilere başarılar diler,
saygılar sunarım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Vural.
Sayın Hamzaçebi…
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
önemli bir oturum gerçekleştiriyor. Biraz sonra, seçimlerin 12 Haziran tarihine
alınması, o tarihte yapılmasına ilişkin kararı oylayacağız. Cumhuriyet Halk
Partisi olarak seçimlerin 12 Haziranda yapılmasına ilişkin karara olumlu oy
vereceğimizi ifade etmek isterim öncelikle.
Gönül isterdi ki seçimlere
ilişkin bir kararın görüşüldüğü bu oturumdaki konuşma hakları demokratik bir
şekilde paylaşılmış olsun. AKP Grubunun teklifini görüşüyoruz. Siyasi parti
grupları teklife ilişkin olarak görüşlerini ifade ettiler. Yine, iktidar
partisi sözcüleri, iktidar partisi grubu adına konuşan, kişisel söz alan
milletvekilleri konuştular, demokrasinin nimetlerinden, faziletlerinden söz
ettiler, AKP’nin ne kadar demokrat bir parti olduğundan söz ettiler. Kürsüye
çıkan Sayın Başbakan Yardımcısı, yine AKP’nin ne kadar demokrat bir parti
olduğuna ilişkin örnekler verdiler ama iş kişisel konuşmaların paylaşılmasına
gelince, AKP Grubu iki konuşmayı da kendisine almak suretiyle, muhalefet
partilerine bu konuşmaların bir tanesini vermemek suretiyle demokrasi
anlayışının gerçek yüzünü göstermiştir.
AKP muhalif ses istemiyor,
cici, uslu muhalefet istiyor; otursunlar kürsüde, yerlerinde otursunlar, el
kaldırsınlar, indirsinler… AKP böyle bir muhalefet istiyor. AKP’nin bu
oturumdaki tutumunu milletimizin huzurunda kınıyorum. AKP demokrasiyi
istemiyor, AKP totaliter bir rejimi istiyor, seçimler bunun sadece göstermelik
kısmıdır.
Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Hepinize saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Hamzaçebi.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, seçimlerin 12 Haziranda yapılmasına ilişkin
önergemiz birazdan, inşallah, olumlu oylarla Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kabul edilecektir. Tabii, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu
Parlamentoda demokrasinin işlemesini temin ettik, tıkaçları çıkarttık, millet
için irademizi kullandık, “ileri demokrasi” adı altında örtülü Baas tipi oligarşik yönetim
anlayışını deşifre ettik, mücadele ettik. Doğru olan işleri destekledik,
yanlışa karşı çıktık. Muhalefeti susturmak için çoğunluk iradesini kullananlara
karşı hakkımızı savunduk. İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımız gasbedildi. Muhalefet bu Parlamentoda susturulmak istendi
ama biz susmadık, İç Tüzük’teki bütün haklarımızı kullandık. Haksızlık
karşısında susan dilsiz şeytan olmadık, hakkı savunduk, hakkımızı savunduk.
Parmaklarımızı vicdanlarımız doğrultusunda kullandık, vicdanları parmağa mahkûm
ve mecbur kılmadık.
Milliyetçi Hareket Partisi
milletvekilleri olarak onurla, gururla görevimizi yaptık. Tüm Milliyetçi
Hareket Partisi milletvekillerinin yaptıkları görevden dolayı gurur duyuyorum,
hepsine teşekkür ediyorum. Bize bu görevi veren Türk milletine şükranlarımızı
sunuyorum. 24’üncü Dönemde yine Türk milletinin iradesinin çoğunluğunu temsil
ederek burada olacağız.
Bu seçimlerin milletimize
hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Kaplan, buyurun.
HASİP KAPLAN (Şırnak) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
12 Haziranda seçimlere
gidiyoruz ama 12 Eylül darbe hukukunun ve seçim yasalarının, yüzde 10 barajının
ve hazine barajlarının aynen korunduğu, hazine yardımlarının Mecliste grubu
olan BDP’ye verilmediği bir ortamda tamamen adaletsiz
ve eşit olmayan koşullarda seçime gidiyoruz. Bağımsız adaylara gümrükte oy
kullanımı engellenmiş durumda. Oy pusulasında bağımsız adayların ismi küçücük
yazılıyor ve işaret konulması da engellenmiş durumda.
Yine, buradan halkımıza
çağrıda bulunuyoruz: Bizi 2007 seçimlerinde, bu adaletsiz olan seçim
yasalarına, bu baskıcı tutumlara rağmen millî iradenizle, kendi iradenizle
Meclise gönderip grup kurdunuz. Bu sefer iradenizle yüzde 100 başarıyla
sayımızı 2 kat artırarak buraya geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın ve
sizin önünüze, iradenizin önüne seçim barajlarını koyanları size meydanlarda da
şikâyet etmeye devam edeceğiz. Halkın iradesine saygılı olanlar, halkın
iradesinden korkmayanlar 12 Eylül Kenan Evren seçim barajlarına, yüzde 10
barajına sığınma ihtiyacını duymazlar; o rantı, onunla
iktidar olmayı sinelerine çekmezler diye düşünüyoruz.
Halkımızın en büyük adaleti
12 Haziranda tecelli edecektir, ona inanıyoruz ve biz bu duygularla elbette ki
Komisyonda da seçim için olumlu oy kullandık, kullanacağız ve bundan sonrasını
da halkımızın gerçekten yeni bir Türkiye için önemli adımlar atacağına
inanıyoruz.
Saygılarımla.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Son olarak Sayın Bozdağ…
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Sayın Başkan, insaf yani, insaf!
BAŞKAN – Saygıdeğer
arkadaşlarım, her partiden bir kişiye, eğer girmişse grup başkan vekillerine
söz vereceğimi söylemiştim, itiraz etmeye mahal yoktur.
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) –
Sayın Başkan, biz bu demokrasi gösterisine doyamadık. Konuşmacıları izledik. Ne
olursunuz, en az 2 Bakan, 1 grup başkan vekili, 1 milletvekiline daha onar
dakika söz verin.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurun.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın
Başkan, 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılacak seçimlerin Parlamentomuza,
milletimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
Tabii, bu dönemde Parlamento
uzlaşmalarla büyük değişimlere imza attı. Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi
önemli değişiklikleri yasalaştırma imkânı buldu. Muhalefet partilerimiz,
iktidar grubumuz bir anlayış birliği içerisinde çalışmaya özen gösterdi. Biz,
muhalefetin sesini kısmak için bugüne kadar hiçbir adım atmadık. Muhalefetin
tabii, Parlamentoda engelleme hakkı vardır, kullanabilir, biz bu haklara hep
saygı duyduk. Parlamentoda istemedikleri, eleştirdikleri yasalar ve konular
için kullanmak istedikleri engellemelerin tamamını biz hoşgörüyle karşıladık ve
bugüne kadar buna karşı, İç Tüzük’ün bize verdiği yetkilerin hiçbirini Genel
Kurulda kullanmadık. Genel Kurulda konuşmak üzere söz taleplerinin nasıl
isteneceği bellidir. O çerçevede grubumuz söz talep etmiştir. Kimsenin sesini
kısmak gibi bir düşüncemiz yoktur. Sesin ayarını vermek millete mahsustur.
Milletimiz 12 Haziranda herkesin sesini ayarlayacaktır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Anayasa Komisyonunun, Milletvekili Genel Seçimlerinin
Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Pazar Günü Yapılmasına Dair 647 Sayılı
Raporu’nun görüşmeleri tamamlanmıştır.
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) –
Sayın Başkanım… Bu Parlamentoda darbeci özentisi yok, darbeci çığırtkanlığı
yapan iktidar var, Sayın Bakan…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim
bir önergem vardı.
BAŞKAN –
Sayın Genç, müsaade eder misiniz. Bir önerge vermişsiniz…
YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söz
hakkı vermeniz lazım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen
müsaade edin. Sayın Ağyüz… Lütfen arkadaşlar ya…
Lütfen…
Sayın Genç, bir önerge
vermişsiniz ama sizin önergenizi işleme almam mümkün değildir.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Önergem okunmadı.
BAŞKAN – Hayır, müsaade ederseniz
ben açıklayayım. Müsaade edin, buyurun.
Sayın milletvekilleri,
Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç Seçimlerin Yenilenmesine Dair Anayasa
Komisyonu Raporu’na ekleme yapılmasına dair bir önerge vermiştir, Divana
gelmiştir. Seçimlerin yenilenmesine dair kararın alınmasında önergeler işleme
alınmamaktadır. 1995 ve 1999 yıllarında yapılan seçimlerin kararlarının
alınmasında önergeler işleme alınmamıştır. “İç Tüzük’ün 95’inci maddesinde
seçimlerin yenilenmesine dair önergelerin Anayasa Komisyonunda görüşüleceği
hükmünü amirdir. Ayrıca İç Tüzük’ün 87’nci maddesi de değişiklik önergelerinin,
kanun teklif ve tasarılarının maddelerine ilişkin olacağını düzenlemiştir. Özel
olarak, İç Tüzük’ün 126 ve 127’nci maddelerinde olağanüstü hâl ve sıkıyönetimle
ilgili önerge verilebileceğiyle ilgili hükümler bulunmaktadır. Seçimlerin
yenilenmesiyle ilgili Anayasa Komisyonu raporu üzerinde önerge verilebileceğine
dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Nitekim, İç
Tüzük’ün değişiklik çalışmaları sırasında 1977 yılında seçimlerin
yenilenmesiyle ilgili kararların, kanun teklif ve tasarılarının görüşme usulüne
tabi olması yönündeki bir önerge verilmiş ve reddedilmiştir. Açıklanan
nedenlerle önergeyi işleme koymuyorum.”
Ayrıca, Türkiye Büyük Millet
Meclisinin 131’inci Birleşiminin 30/7/1998 tarihli
oturumunda:
“Açılma Saati: 14.00
30 Temmuz 1998 Perşembe
BAŞKAN: Başkanvekili Kamer
GENÇ
KÂTİP ÜYELER: Levent
MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)”
Burada bu benim yaptığım
açıklamalar, tutanaklara bakarsanız, aynen o dönemde Salih Kapusuz’un
söz isteme taleplerine karşı Sayın Kamer Genç’in vermiş olduğu cevaplardır ve
kendisi de önergeyi işleme koymamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Dolayısıyla, benim yaptığım işlem bununla ilgilidir.
KAMER GENÇ (Tunceli) –
Önergeyi okuyun, işleme koymayın Sayın Başkan.
BAŞKAN – İç Tüzük’ümüzün
95’inci maddesi hükmü uyarınca komisyon raporu açık oya sunulacaktır.
Açık oylamanın şekli hakkında
Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik
oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, oylama
için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama
yapıldı)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili
Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin;
Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011
Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve
Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa
Komisyonu Raporu’nun açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
Oy Sayısı : 361
Kabul : 361
Kâtip Üye Kâtip
Üye
Harun Tüfekci Bayram
Özçelik
Konya Burdur”
(x)
(AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Böylece seçim kararı
oy birliğiyle alınmıştır. Milletvekillerimiz için ve aziz milletimiz için
hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı olsun.
Sayın milletvekilleri,
birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.02
(x) Açık oylama
kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.27
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü
Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
İç
Tüzük’ün 95’inci maddesinde öngörülen hüküm sebebiyle önce seçimlerin
yenilenmesine dair 647 sıra sayılı Anayasa Komisyonu Raporu görüşüldü. Şimdi
gündemdeki diğer işleri sırasıyla görüşmeye devam edeceğiz.
“Başkanlığın
Genel Kurula Sunuşları” kısmına geçiyoruz.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi
vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VI.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu
Önerileri
1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve
arkadaşları tarafından verilmiş olan “Basın Özgürlüğü” hakkındaki Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere
bekleyen diğer araştırma önergelerinin önüne alınarak 03/03/2011
Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu; 03.03.2011 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun
aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından, 12 Şubat 2011
tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Basın Özgürlüğü” hakkında verilmiş
olan Meclis Araştırma Önergesinin (454 sıra nolu)
Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne
alınarak 03.03.2011 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve
görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Sayın Oğuz
Oyan.
Buyurun
Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)
OĞUZ OYAN
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, “Medya tekelini
yıkacağız.” söylemiyle icraat yapan bir iktidar dönemindeyiz. Kendi medya
tekelini yaratmış durumda. Dinci ve yandaş medya üzerinden bir tekel yaratmakla
da yetinmiyor, en ufak muhalif medyaya, bunun adı Ulusal Kanal olsun, ART
olsun, Kanal B olsun, Biz TV olsun, bunların sahiplerini Silivri’ye göndermekle
yetinmiyor, şimdi artık İnternet siteleriyle uğraşmaya başlıyor. Oda TV’nin
yöneticilerini geçen hafta ve bu haftaki operasyonlarla gözaltına alıyor. Yani
şimdi, hedefleri, sözde hedefleri arasında demokrasi var, insan hakları var,
AB, özgürlükler var. E, peki, basın özgürlüğü açısından ülkemizin düştüğü tablo
nedir? Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün sıralamasında 99’uncu sıradaydık
AKP iktidara geldiğinde, şimdi 138’inci sıradayız. Şimdi burada yok, İçişleri
Bakanı ne diyordu: “Biz Amerika’dan bile ileriyiz basın özgürlüğünde.” Yani
herhâlde bu sözleriyle “en komik siyasi beyan yarışması”nda
birinciliğe oynamak istiyor. Amerika, gene bu sıralamada
20’nci sırada, Türkiye 138’inci. Yani aritmetiğe falan gerek yok.
Şimdi, bu
İçişleri Bakanı, Türkiye’de kurulmakta olan, şu an yaşadığımız polis devletinin
de en önemli sorumlusu konumunda. Yani biraz önce burada Sayın Çiçek’in
söylediği bir demokrasi dışı rejim arama… Efendim, o rejimin, o sürecin
içindeyiz. Burada askerî dikta tehdidi falan yok, burada sivil dikta tehdidi
var ve bunun koşar adım içindeyiz, yürüyoruz. Yani öyle bir İçişleri Bakanı ki
-keşke burada olsaydı- daha dün, George W. Bush geldiğinde Dolmabahçe’deki
törene giderken Devlet Bakanıydı, Amerikalı koruma askeri geldi, “Aç ellerini.”
Dedi, bizim Bakan, Devlet Bakanı ellerini açtı ve öyle girdi. Böyle bir Bakan. Böyle bir Bakanın herhâlde Türkiye’yi
kuranların, Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen zihniyetle
uyuşması mümkün olmazdı değil mi? Yani bu rejimi, Atatürk’ün eserini korumak mı
birinci meseleleri olurdu acaba, yıkmak mı? Dolayısıyla burada, medya olmayan,
medya özgürlüğü olmayan, dolayısıyla muhalefet özgürlüğü olmayan rejimin adının
ne olacağını herkes biliyor. Bu, faşizmden başka bir şey değildir. Koşar adım
bu faşizan süreçte ilerliyoruz.
Bakınız,
değerli arkadaşlarım, burada cumhuriyet tehdit altındadır. Bunu buradan
söylüyorum. Cumhuriyeti tehdit edenler medya, sokak, şu, bu değildir.
Cumhuriyet bizzat iktidar tarafından tehdit altındadır. Bu İktidar,
cumhuriyetin kurucu felsefesine aykırı bir biçimde, cumhuriyetin ilk on beş
yılda inşa ettiği o yeni modern toplumu başkalaştırarak yeniden bir toplum
projesiyle yenisini inşa etme adımlarını atmaktadır. Bu bağlamda, tabii, siyasi
anlamda muhalefetin yalnızlaştırılması, baskılanması, önümüzdeki hemen bu medya
baskılamasından sonra ilk durak olacaktır ama nihai durak, orta vadeli durak
bunun ötesindedir. Bunun ötesinde olan cumhuriyet ideolojisinin alt
edilmesidir, yenilmesidir çünkü soyut olarak o ifade, o kavram, o ideoloji
orada durdukça bir iktidar, bir muhalefet gider, başkası gelir ama o ideolojiyi
yıkmak birinci meseledir. Şimdilik bunun kenarında dolaşılıyor. Nasıl kenarında
dolaşılıyor? İşte, “İttihat Terakki çetesi” deniyor, bilmem ne. Yok “İsmet İnönü” dönemi deniyor, etrafında dolaşılıyor.
“Bir öyle göbekten gireceğiz ama biraz daha güçlenelim, pazılarımız şişsin…” O
zaman ne olacak? “İşte, Atatürk de zaten İttihat çetesinin bir şeyi değil
miydi?” “Yani Kurtuluş Savaşını yapanlar da Ergenekoncu değiller miydi?” ki
birtakım yandaş kişilerin yavaş yavaş konuştuğu. Bu
güç elde edilince en tepeden, orkestra şefi Başbakanın ağzından bunları duymaya
hazırlıklı olun. Yani kıvamı ve zamanı geldi, nihai hedef Atatürk ve Atatürk
devrimleri olacaktır. Atatürk devrimleri zaten hedefte ve içi boşaltılıyor ama
bizzat, Atatürk’ün şahsen kendisi de bunun hedefi olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, bu bir soğuk savaş uygulamasıdır. Bu bir soğuk savaş
uygulamasıdır ve bu uygulamanın başında Başbakan bulunmaktadır. Dış
kaynaklarını tahmin etmeyi sizlere bırakıyorum. Ergenekon denilen nesne, burada
kullanılan bir araçtır. Bu araç tıpkı acil ihtiyaç, acil çareler torbası
gibidir, sıkıştıkça gündemi değiştirmek, bilmem ne yapmak ya da başka şeyler
yapmak için içinden çıkarılıp tutuklamalar, gözaltılar vesaireler… Şimdi Oda TV
yöneticileri için ve diğer… Bugün Oda TV dışında da vardı özgür medyanın
temsilcileri. Bunlar için uygulanan, toplumun gündemini değiştiren, toplumun
aslında gözünde bu insanları itibarsızlaştırmaya, dolayısıyla bunun üzerinden
de bütün aydınlara, bütün cumhuriyetçilere gözdağı veren, sindiren bir operasyondur
bu. Yani bu operasyonlar sadece bir sindirme de değildir, aslında müsaderedir,
el koymadır. Burada, bağımsız küçük birtakım medyalara el koyuyorsunuz, bunları
işgal ediyorsunuz, bunları susturuyorsunuz, ağızlarına gem vuruyorsunuz. Böyle
bir uygulamanın adına hâlâ “demokrasi” deyip, “Burada demokrasi dışı hareketler
var.” deyip burada fetvalar vermek acınacak bir durumdur. Türkiye gerçekten tam
anlamıyla bir utanç tablosu içinden geçmektedir değerli arkadaşlarım.
Bakın,
burada o ünlü rahibin laflarını hatırlamanın zamanıdır. Rahip Niedermeyer ne diyordu Hitler rejimi döneminde? Şunları
söylüyordu: “Önce Yahudileri götürdüler, ben sustum, karşı çıkmadım çünkü
Yahudi değildim. Sonra komünistleri götürdüler, ben yine sustum, karşı
çıkmadım. Sonra sosyal demokratları, demokratları götürdüler, yine sustum; Hristiyan demokratları götürdüler, yine sustum. Ben bir din
adamıydım, politikayla ilgilenmiyordum, karşı çıkmadım. En sonunda beni
götürmek için geldiler, kimse karşı çıkmadı çünkü karşı çıkacak kimse
kalmamıştı.” Bu, seçimle de gelen Hitler’in nasıl adım adım
faşizme, Nazizm’e doğru o ülkeyi sürüklediğinin bir işaretidir.
Bakın,
burada bugünkü Parlamento bir seçim yasası onayladı. Muhtemelen yüzde 70
oranında bu Parlamento değişecek. Burada olanların büyük bir bölümü bir daha
buraya gelmeyecekler ama o zaman hatırlamak geç olacak, o zaman hatırlamanız
geç olacak. Bugün bütün bu uygulamalar, yargı üzerine baskı,
polis devletini kurma, özel yetkili savcılar üzerinden, özel yetkili mahkemeler
üzerinden -tıpkı olağanüstü hâl mahkemeleri gibi- baskı rejimi kurmak, güçler
birliğini yani yargıyı iktidarın eline vererek -yürütme ve yasama zaten
iktidarın elinde, bir de yargıyı vererek- tam anlamıyla bir dikta rejiminin,
bir otoriter, otokratik rejimin temelleri
atılmaktadır ve bugün bu seçim aynı şekilde devam edecektir. Ortada bir
rövanş zihniyeti vardır, cumhuriyetle rövanş zihniyeti vardır ve bu konuda adım
adım, hatta şimdi koşar adım ilerlemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, yargılamayla ilgili hiçbir süreç hukuk devletine uygun
ilerlemiyor. Nasıl bir ceza, yargılama süreci ki kimin ne ile suçlandığı belli
olmadan arama yapılıyor, mesken dokunulmazlığını tamamen ortadan kaldıran arama
uygulamalarına gidiliyor, dinlemeler vesaireler, kanıt olarak hukuksuz
dinlemeler dosyalara konuyor? Dosyalara sehven sahte kanıtlar konuyor ve sonra
“Yani yanlışlık yaptık, biz ona koymayacaktık...” Belki başkasına koyacaklardı,
o açıdan yanlış yapıldı ama kanıt üretilerek, suç ve suçlu üretilerek işin
üzerine giden, tamamen hukuk dışı, tamamen demokrasi dışı süreçlerle ilerleyen
bir iktidar, gözaltılar, tutuklamalar ve baskılama, korku toplumu yaratmaya
dönük gayretler. Bunun hedefinde öncelikle şimdi medya var, aydınlar var ama
bir adım sonra -tekrar söyleyeyim- özgür muhalefet olacaktır.
Değerli arkadaşlarım, tabii, şöyle ilkel bir amacı da var bunun,
iktidar bu süreci çalışırken, tam seçime çeyrek kala bunları belki de daha da
artırarak giderken şöyle bir şey de yapmak istiyor: Muhalefetin kaçınılmaz
olarak savunacağı, demokrasi adına savunacağı bu güçler üzerine “Bak, işte
muhalefet de Ergenekon temsilciliği, savunuculuğu yapıyor.” diyerek bir de
oradan küçük kurnazlıklar yapmak.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, bugün özgürlükleri savunmazsanız, bugün haksızlıklara
karşı çıkmazsanız, yarın namlunun ucunda sizler olacaksınız, yarın hedefte
sizler olacaksınız, bunu unutmayın. İktidardaki arkadaşlarıma da söylüyorum.
Demokrasi, sadece bana yarayan, sadece benim çıkarıma olan, sadece benim
haklarımı koruyan bir rejimin adı değildir. Demokrasi, benim hasmımın da, benim
düşmanımın da, benim karşıtımın, muhalifimin de haklarını koruyan rejimin
adıdır. Muhalefetin olmadığı rejim -işte örnekleri görüyorsunuz- Mübarek
rejimidir, Zeynel Abidin Bin Ali rejimidir, Libya’nın Kaddafi’sidir.
Siz, bir taraftan Avrupa deyip bir taraftan koşar adım Orta Doğu’ya
gidiyorsunuz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Oyan.
Grup
önerisinin aleyhinde Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.
Buyurun.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi
grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri
saygılarımla selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisiyle, basın özgürlüğüne antidemokratik müdahaleler
yapıldığı, bazı basın mensuplarının gözaltı ve tutuklamalarla baskı altına
alındığı, bu nedenle bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin
önergenin bugünkü gündeme alınması istenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk
devletinde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık
tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması,
devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu
değerlerin hayata geçirilmesi, Anayasa, yasalar ve bağımsız bir yargıyla
mümkündür. AK PARTİ kurulduğunda, henüz daha iktidar olmadan, programıyla
hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacağını ilan
etmiştir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına
dayandırmadıkça Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olamayacağını ve
uluslararası camiada saygın bir yer edinemeyeceğini savunmuştur.
Bu sözler ve hedefler AK PARTİ’nin
programında yazılı metin olarak kalmamış, iktidara geldiği 2002 yılından bu
yana toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine azami ölçüde güvenin
tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmış, adalet hizmetlerinin
yürütüldüğü fiziki mekânların iyileştirilmesi, teknolojinin adaletin hizmetine
sunulmasıyla yetinilmemiş, başta ceza adalet sistemimiz olmak üzere hukuk
mevzuatımız da çağın gerekleri ve hukukun üstünlüğü esas alınarak büyük bir
değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlediği gibi, bir hukuk
devletidir ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel
değerleri esas almıştır. Türkiye AK PARTİ İktidarıyla son sekiz yılda bu
değerleri güçlendiren tarihî bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç
Anayasa reformuyla çok daha önemli bir noktaya gelmiştir. Anayasa’mızda
demokratik hukuk devletini güçlendiren, demokrasimizin standartlarını
yükselten, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını tesis eden reform niteliğinde
değişiklikler yapılmıştır. Hukuk devleti aleyhine suç işleyenler, ülkemiz ve
milletimiz aleyhinde planlar yapanlar, kaos planları
yaparak demokrasiye kastedenler, özgürlükleri ortadan kaldırmak isteyenler
bağımsız yargı önünde hesap vermeye başlamış, sıfatları ne olursa olsun gerekli
soruşturmalar başlamış, davalar açılmış, mahkemelerce tutuklama kararları
verilmiştir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaç gün oldu, kaç gün?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlükler
demokrasinin temelini oluşturur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Sekiz yüz gündür yatanlar var!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Özgürlükler üzerinde hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul
edilemez.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz gerçekleri söyle, gerçekleri!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan
bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz gerçekleri söyle.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu inanç, tüm sosyal ve iktisadi dinamikleri harekete geçiren
temel güçtür. Ayrıca, bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir
siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun
temel şartıdır.
AK PARTİ,
bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas
kabul eder. Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri de özgür
medyanın varlığıdır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Sabah gazetesi ile ATV’yi kime
verdiniz, onu söyle.
YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak
medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin
gerekleriyle bağdaşmayan yasakların kaldırılacağı, yazılı ve görsel medyanın
özgürlüklerinin titizlikle korunacağı ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacağı
yönündeki taahhütler AK PARTİ’nin 2001 yılında
hazırlanan programında yerini almış ve bu taahhüdün gereği sekiz yıl içerisinde
büyük ölçüde hayata geçirilmiş, medyada özgürlük ortamı sağlanmış, tekelleşme
ortadan kalkmış, çok sesli bir medya ortaya çıkmıştır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – 60 tane gazeteci içeride.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Dinleyin.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Niye 60 gazeteci içeride?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Dinleyin Sayın Milletvekilim, anlatıyorum, anlayacaksınız.
BAŞKAN –
Sayın Tunç, karşılıklı görüşmeyelim.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Medyanın tek sesli olmasını isteyenler, çok seslilikten ve
demokrasiden rahatsız olanlar, medyayı bir kısım nitelendirmelerle gruplara
ayırmanın gayreti içerisinde olmaktadırlar.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – “Siyasi dikta” gibi, “faşizm” gibi suçlamalarla hedef
saptırmaya çalışmaktadırlar.
Araştırma
önergesinde ülkemizde yayın yapan çok sayıda televizyon ve gazetenin “yandaş” olarak
nitelendirildiğini görmekteyiz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bu durum son derece yanlıştır, basın özgürlüğüyle de
bağdaşmamaktadır.
Araştırma
önergesinde bahsedilen olaylar, bazı basın mensupları hakkındaki soruşturmalar
yargıyla ilgilidir.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – En son CINE5’i kime verdiniz? CINE5 kime gitti?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Savcıların yürütmekte olduğu soruşturmaların, hâkimlerin
vermiş olduğu tutuklama kararlarının AK PARTİ Hükûmetiyle
ilişkilendirilmesi doğru değildir.
Hukuk
devletinde, sıfatı ne olursa olsun suç işleyenlerden hesap sorulması gerekir.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ İktidarını kıyasıya eleştiren, yalan
yanlış haberler yapan, yorumlar yapan çok sayıda gazeteci vardır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Hepsi içeride! Hepsi içeride!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bunlar üzerinde Hükûmetin hiçbir
baskısı bugüne kadar olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Bundan sonra olmayacağı kesin çünkü gidiyorsunuz, Abbas
yolcu.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Bazı gazetecilerin Türk Ceza Kanunu’na göre suç sayıldığı
iddia edilen eylemleri için bağımsız yargının başlattığı soruşturmalardan AK
PARTİ Hükûmetini sorumlu tutmak doğru değildir.
Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinde bahsedilen
konular yargıya intikal eden konulardır.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne kadar saygılısınız Yargıya!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Yargı sürecini beklemeden kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği
gibi yasama organı olarak yargının yürütmekte olduğu bir soruşturmaya müdahale
ederek “Suçsuz insanları gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz.” şeklinde…
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – … mahkemelere müdahale etmek de son
derece yanlış, hukuk devleti ilkesine aykırı bir tutumdur.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Bugün 16 kişi niye alındı gözaltına? Doğruları söyle
giderayak.
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – Yargının soruşturduğu bir konuda Türkiye Büyük Millet
Meclisinin araştırma yapması da Anayasa ve İç Tüzük’e göre mümkün değildir.
Kaldı ki seçim kararının alındığı bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet
Meclisinin çalışma takvimi açısından da bir araştırma komisyonunun kurulup,
komisyonun araştırma yapması ve raporunu hazırlaması için yeterli bir sürenin
olmadığını önerge veren arkadaşlarımız da gayet iyi bilmektedirler.
Bu duygu
ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu
belirtiyor…
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Bir kere de doğruları söyle! Dört yıldır bir kere doğruları
söyle!
YILMAZ
TUNÇ (Devamla) – …yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Grup
önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisinin bugün görüşülmesini istediği araştırma önergesinin lehinde söz
almış bulunmaktayım. Bu araştırma önergesinde AKP İktidarı
döneminde, 2002 yılından bu yana basın üzerindeki baskının son noktaya geldiği,
özellikle son günlerde yaşanan tutuklamalarla artık bunun demokratik sistem
açısından bir tehdit ve tehlikeye ulaştığı, bu sebeple bu sonuçların
sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için bir
araştırma komisyonu kurulması talebi gündeme alınmalı ve görüşmeleri yapılmalı
yönündeki bu talebin… Bunu fırsat bilerek Türkiye Büyük Millet
Meclisinin seçim kararı aldığı bugün birkaç konuda görüşlerimi ifade etmek
istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında, artık seçim kararı alınmıştır, doğrudan millete hitap
etmek lazım. Gerçekten, gerçekten…
AKİF
GÜLLE (Amasya) – Meydanlara, değil mi Hocam?
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Gayet tabii. Yani, şimdi, muhterem heyetinizden kaç kişi
ilgili, kaç kişi dinliyor, kameralar gösterse de milletimiz de görse kaç kişi
burada bulunuyor. Dolayısıyla hitabım milletedir.
MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – 4 kişi de sizde var!
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Aynen öyle, değişen bir şey yok Hocam.
Değerli
milletvekilleri, seçim kararı aldık. Seçim kararı, demokrasinin en önemli
tezahürüdür. Eğer bir ülke demokrasiyle yönetildiği iddiasındaysa seçim kararı
alabilmeli ve o seçimi yapabilmeli. Türkiye Büyük Millet Meclisi, biraz önce,
yarım saat önce 24’üncü Dönemin seçimlerini yapmak üzere oy birliğiyle karar
almıştır. Bunu çok önemsiyorum, çok değerli buluyorum. Bundan dolayı da Türkiye
Büyük Millet Meclisini tebrik ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak, aslolan milletimizin
iradesidir. Bir Türk milliyetçisi parti olarak, Türk milliyetçiliğinin
siyasetini yapan, bu millete ait değerlerin savunulması, geliştirilmesinin
siyasetini yapan bir siyasi parti olarak, milletin iradesine gidilmiş olmasını
takdirle, şükranla, tebrikle anıyorum, bunu çok önemsiyorum. Ümit ederim ki
milletimiz bunun kıymetini ve değerini bilerek kendi özgür iradesiyle kendi
geleceğine, kendi geleceğini emanet edecek siyasete, siyasi partiye,
siyasetçilere bu seçimde ferasetle karar verir. İçinde bulunduğu durumun
değerlendirmesini tüm manipülasyon, tüm
yönlendirmelerin etkisinde de kalmadan doğru değerlendirir ve ortaya sağlıklı
bir irade koyarak geleceğine, Türkiye’nin de geleceğine sahip çıkar. Bunu ümit
ediyorum, temenni ediyorum ve milletimden bunu talep ediyorum. Ama hangi sonuç
çıkarsa çıksın Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o sonucu milletin iradesi
kabul ediyor ve ona saygı gösterilmesini sürecin başında ifade edilmesini de
çok önemsiyoruz. Herkes milletin iradesine saygı göstermelidir.
Değerli milletvekilleri, milletin iradesine, milletin iradesiyle
oluşmuş Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu Meclisten çıkmış sivil yönetime
icrasıyla, yasamasıyla, Hükûmetiyle, muhalefetiyle bu
iradeye hukuk dışı yollardan müdahaleyi düşünen, organize eden, hukuk dışı
yollarla milletin iradesini yok sayan hiçbir eylem meşru değildir, hiçbir niyet
makbul değildir, arkasında kim olursa olsun tasvip etmemiz, desteklememiz de
mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisi için aslolan milletin iradesidir. Dolayısıyla milletin
iradesinin tecelli edeceği seçimlerin ülkemize, milletimize, siyaset
hayatımıza, siyasi partilerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve bu
seçimler milletimiz açısından da çok önemli, halkımızı mutlaka sandık başına
giderek kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine karar vermeye de davet
ediyorum. Seçimlerin bu kadar önemli olduğu bu süreçte siyasi iktidarın basın
üzerindeki bu baskısını da şiddetle kınıyorum.
Değerli
arkadaşlar, sizi bir öz eleştiriye davet ediyorum, İktidar Partisinin değerli
yöneticilerini ve milletvekillerini. Demokratik olduğunuzu gerçekten düşünüyor
musunuz? Adaletli olduğunuzu düşünüyor musunuz?
Şimdi,
biraz önce burada bir hadise yaşadık. Seçim kararı alıyoruz, seçim kararı
konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin de önergesini tartışıyorsunuz. Bizim de
önergemiz var, biz de seçimlerin 12 Haziranda yapılmasını istiyoruz ama burayı
öyle bir… “Gasbetmek” kelimesi ağır gider ama sayısal
çoğunluğunuzu öyle bir kullanıyorsunuz ki ne nezaketi var ne birbirimize karşı
saygı var, yüz yüze bakıyoruz. Ama burada Bakanınız konuşuyor, grup sözcünüz
konuşuyor, şahsı adına 2 milletvekiliniz de konuşuyor, sonra yerinizden de
konuşuyorsunuz. Demiyorsunuz ki: “Ya, bu şahsı adına konuşmanın birini de
muhalefet yapsın, diğer önergenin sahibi yapsın.” Bu sizin şuur altınızdaki demokrasi
anlayışınızı yansıtır. Muhalefeti yok sayarak demokrasiden bahsetmeniz mümkün
mü? Kimi kandırıyorsunuz? Muhalefet yok, efendim, size karşı çıkan basın yok.
Biraz
önce arkadaş, AKP Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili çok net bir şey
söyledi: “Tutuklananların tamamı AKP’yi aşırı eleştirenler.” Takdir sizin.
YILMAZ
TUNÇ (Bartın) – Öyle demedim. Hayır, öyle demedim.
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Öyle dedin, tutanaklara bak.
Yani, şimdi, AKP’yi eleştiren herkesi tutuklayacaksanız veya bu
tutuklananları suçlu gösterecekseniz. Bunun adı demokrasi değil
arkadaşlar, gözünüzü severim. Yani çelik çomak oyunu oynamıyoruz. Milletin
gözünün içine baka baka, böyle milletten aldığınız
yetkiyi bir baskıya dönüştürerek, kafasını kaldıranın kafasına vurarak, gecenin
saat üçlerinde, dörtlerinde, bir gün önceki yazısından dolayı köşe yazarlarını
apar topar karakollara çekerek demokratik olduğunuzu söyleyemezsiniz. Böyle bir
hak yok. Yani siz akıllısınız da milleti ne yerine koyuyorsunuz? Şimdi, şu son
günlerdeki tutuklamaları nasıl izah edeceksiniz? “Yargı yapıyor.” Yani böyle
bir mazerete sığınmak sizi kurtarmaz. Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, yargıdan da
sorumlu sizsiniz, tüm olumsuzluklardan da sorumlu olan sizsiniz. Bu
tutuklananların şöyle bakın içine, bir tane muhalefeti eleştiren var mı? Evet,
yani iktidarı eleştiren herkesi… Aşırı eleştiriyor, yanlış eleştiriyor… Bunlar
sizin takdiriniz ama iktidarı eleştiren herkesi gecenin bir yarısında karakola
çekerseniz bunun adı demokrasi olmaz değerli arkadaşlar, seçim kararı aldığımız
şu saatte “demokrasi oyunu” olur bunun adı. Bunun size de faydası yok, bu
ülkeye de faydası yok.
Değerli
milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra anlaşılır. Bu
demokrasi bir gün size de gerekli olacaktır. Demokratik imkânları kullanarak
milletten aldığınız gücü size destek vermeyenlere karşı bu kadar acımasız
kullanırsanız, korkarım -temenni etmem- bir gün bu demokrasiye, bu hukuka sizin
de ihtiyacınız olacaktır.
Değerli
arkadaşlar, 28 Şubat sürecini yaşayan, milletin iradesine rağmen Başbakanlığı
elinden alınan rahmetli, merhum Erbakan’ı iki gün önce toprağa tevdi ettik. Ona
o gün karşı çıkmayanların bugün gözyaşlarını ibretle seyrettik. İşte, o süreci
yaşamamanız için size tavsiye ediyorum: Hoşgörülü olun, basına hoşgörülü olun,
muhalefete hoşgörülü olun, adil olun. Seçimlere gittiğimiz şu süreçte
elinizdeki devlet güçlerini, basın güçlerini kullanarak muhalefeti sindirmek,
size karşı çıkanları sindirmek sizin felaketiniz olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET
ŞANDIR (Devamla) – Seçimlerin bu olgunlukla geçmesini istiyoruz. Yanlıştan
dönmenizi tavsiye ediyorum.
Bu önerge
doğru bir önergedir, zamanı yanlış olmakla beraber lehinde takdirlerimi
sunuyorum.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim, sağ olun.
Grup
önerisinin aleyhinde Antalya Milletvekili Abdurrahman
Arıcı.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu tarafından verilen Meclis araştırma önergesi aleyhinde söz almış
bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, araştırma önergesinde de bahsedildiği gibi, bu konular da
mahkemelere intikal etmiştir. Türk mahkemelerine güveniyoruz ve biz inanıyoruz
ki en sağlıklı kararları da vereceklerdir.
Meclisimizin
oy birliğiyle seçim kararı aldığı bugün de fiilen kurulması mümkün olmayan bu
komisyonun çalışması da mümkün olamayacaktır. Bu nedenle grup önerisi aleyhinde
oy vereceğimi belirtir, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi oylayacağım.
Öneriyi
oylarınıza sunuyorum...
Karar
yeter sayısı talebi var.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin
oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
2’nci
sırada yer alan, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve
Teklifleri
2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/873) (S. Sayısı: 621) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Dünkü
birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 13’üncü maddeleri
kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Kadir Ural’a aittir.
Kadir
Bey, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkan, Türk milletinin değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve televizyonları başında
bizleri izleyen kadirşinas Türk milletini, bu kanunun düzgün bir şekilde
çıkmasını bekleyen mevcut sulama birlikleri başkan, yönetim kurulu ve üyelerini
saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
“Sayın
Tarım Bakanını burada bulmuşken” diyecektim ama Sayın Tarım Bakanı gitmiş gene.
Sayın Tarım Bakanından bir şey isteyecektik, gitmiş ama Meclis kürsüsünden
vatandaşımızın sıkıntısını dile getirme adına Sayın Bakanıma yine sesleniyorum.
(x) 621 S. Sayılı Basmayazı
02/03/2011 tarihli 72’nci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
Geçen
hafta Mersin ili Erdemli ilçesi Kargıpınarı ve Kocahasanlı beldeleri Çiriş, Üçtepe,
Batısandal köylerinde meydana gelen dolu afetinde
zarar gören çiftçilerimize yardım elinin uzatılmasını istiyoruz.
Vatandaşlarımız zaten kıt kanaat geçinen insanlarımız olduğundan dolayı afetten
çok fazla etkilenmişler. Sayın Tarım Bakanlığı “Sigorta yaptırın.” diyor ama
orada sigorta yaptırabilecek bir durum da yok. Neden sigorta yaptırabilecek bir
durum yok? Çünkü vatandaşın tapularını elinden aldınız. “Orman arazisiyle
oturtuyoruz.” dediniz, orman arazisi olan yerler içerisine aldınız ve 2/B
arazilerini de… Vatandaşın elinde bulunan, ta 1930’lu yıllardan itibaren almış
oldukları tapuları da maalesef vatandaşın elinden gittiğinden dolayı sigorta da
yapamıyorlar ama orada dişiyle tırnağıyla, elinin emeğiyle çalışan
insanlarımızın, dolu afeti nedeniyle -35 santim dolu yağdı, 35 santim- bu
afetten zarar gören çiftçilerimizin sıkıntılarının bir an önce çözülmesini
Sayın Hükûmetimizden istiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı, Türkiye'de her bölgede
kurulmuş bulunan 300’ü aşkın sulama birliğini ilgilendiren bir kanun
tasarısıdır fakat getirilen tasarı sulama birliklerinin tam olarak yine
sıkıntılarını çözmemekte, yine eksiklikler bulunmaktadır. Bu eksiklikleri
tamamlamak adına değişik maddelerde önergeler verdik; inşallah Komisyon ve Hükûmet tarafından uygun görülerek siz değerli
milletvekilleri tarafından da kabul edilir.
Mevcut
birliklerin geçmişine baktığımızda, 6200 sayılı DSİ Kanunu’na göre 1990’lı
yıllarda kurulmaya başlanan birlikler, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 133 ve
148’inci maddeleri temel alınarak kurulmuş, mahallî idare birlikleri hâlinde
çalışmalara başlamıştır.
1580
sayılı Yasa 5393 sayılı Yasa’yla ortadan kalkınca sulama birlikleri ve hatta
bütün mahallî idare birlikleri boşluğa düşmüş, 26/5/2005
tarihinde Mahallî İdare Birlikleri Kanunu çıkarılarak, bu kanunun 19’uncu
maddesine göre de sulama birlikleri tekrar kurulmuş fakat bu madde de yeterli
olmayınca 29/12/2005 tarihinde 5445 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda
Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa kabul edilmiş ve birlikler bu kanunlarla, bu
kanunlara göre çıkarılmış, valiler tarafından imzalanmış tüzüklerle bugüne
kadar gelmiştir. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti
döneminde, 2005’ten sonra bu kanun 2’inci, 3’üncü defa değiştirilmiş, şimdi
4’üncü defa değiştiriliyor fakat çıkarılan bu kanunun da tam olarak sulama
birliklerinin problemlerini çözeceğine, sulama problemlerinin çözüleceğine ben
şahsım adına inanmıyorum.
Bakanlıklar arasındaki yetki tartışmaları yani “Sulama birlikleri
İçişleri Bakanlığına mı, Tarım Bakanlığına mı DSİ aracılığıyla Çevre ve Orman
Bakanlığına mı bağlı olacak?” şeklindeki tartışmalardan sonra şimdi bu kanun
teklifiyle sulama birlikleri Çevre ve Orman Bakanlığına yani Devlet Su İşlerine
bağlanmıştır fakat bazı maddeleriyle de İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı
da ilişkilendirilmiştir. Özellikle denetim konularında
ileride çok büyük sıkıntılar yaşanacağı şimdiden bellidir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, sulama birliği
başkanlarının ve yöneticilerinin beklediği, vatandaşın istediği kanun
düzenlemelerinden uzaktır. Sulama birlikleri bu kanunla İçişleri Bakanlığı
Mahallî İdareler kontrolünden çıkarılıp Devlet Su İşleri bölge müdürlüklerinin
alt birimleri hâline getirilmektedir. Daha da ileriye gidersek sulama
birlikleri özel şirketler hâline getirilmek istenmekte, ileride muhtemel
yapılacak olan özelleştirme gayretlerinin altyapısı hazırlanmaktadır. Özellikle
yönetim seçimlerinin yapılmasında, üyeliklerde ve kullanılacak seçim
sistemlerinin nasıl olacağı konuları sıkıntılı bir süreci önümüze
getirmektedir.
Sayın
milletvekilleri, bu kanunun çıkmasına karşı değiliz. Bu konuda çalışma yapan
bütün bürokrasiye, özellikle Devlet Su İşleri ve İçişleri Bakanlığı
yetkililerine, Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum fakat şu eksikliklerin de
düzeltilmesi gerekiyor:
Mesela,
sulama birlikleri kamu tüzel kişiliği olacak ama kanunda hüküm bulunmayan
durumlarda özel hukuk hükümleri uygulanacak.
Kamu
İhale Kanunu’na tabi olacak mı, olmayacak mı? Bu bir soru işareti çünkü kanunda
Kamu İhale Kanunu’na tabi olup olmayacağı yazmıyor. Kanun taslağına göre Taşıt
Kanunu’na tabi olmayacak. Peki, sulama birlikleri, taşıtları nasıl alacaklar?
İstedikleri gibi, kafalarına göre araç mı alacaklar? İstedikleri gibi çalışma
mı yapacaklar ve bu taşıtları alırken de hangi kanuna göre alacaklar? İstediği
gibi alabilecek mi?
Meclis
üyesi seçimlerinde fazla tarlası olan fazla oy kullanacak. Ortalama parsel
büyüklüğünü tutturamayan çiftçi, kendisini yönetecek Meclis üyelerini
seçemeyecek. Parası olan, tarlası fazla olan, meclis üyelerini ve dolayısıyla
yönetim kurulunu da istediği gibi seçebilecek. Hissesi fazla olanın söz
hakkının fazla olduğu bir şirket yönetimi gibi bir oluşum oluşturulacak. Bu,
kabul edilemez bir yönetim ve seçim anlayışıdır. Ortalama parsel büyüklüğünden
fazla tarlası olan çiftçinin 5 oy kullanabilme hakkını vermek en azından
Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır.
Sayın
milletvekilleri, ayrıca, kanunda, burada çalışan işçilerin, şu anda mevcutta
sulama birliklerinde çalışan işçilerin ne olacağı konusunda herhangi bir madde
yok. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışanların
durumlarının Devlet Personel Başkanlığına devredilmesi diye bir madde var;
sözleşmeli personellerin nasıl olacağına dair bir madde var ama şu anda işçi
statüsünde çalışan, geçici işçi statüsünde çalışan işçilerin ne olacağı
konusunda, norm kadro fazlası olan işçilerin ne olacağı konusunda herhangi bir
çalışma veya herhangi bir madde yok.
Bunun
yanında, değerli milletvekilleri, sulama birlikleri, ta 1990’lı yıllardan bu
yana, devir sözleşmeleri yapıldıktan sonra, ellerine sadece orada bulunan
haritaların verildiği, sulama kanallarının yerlerinin gösterildiği bir dosyayla
ortada bırakılmış. Sulama birlikleri, kendi güçleriyle masasını, sandalyesini,
telefonunu, bilgisayarını hatta şu anda araç-gereçlerini kendi güçleriyle
almışlardır. Yani birilerinin dediği gibi, sulama birlikleri başkanları, yönetim
kurulu üyeleri hırsız falan değildir, soyguncu falan da değildir, devletin
mallarını talan eden insanlar da değillerdir. Sulama birliklerinin içerisinde,
bu yetkilerini kötüye kullanan insanlar olduğu gibi, bu yetkilerini en iyi
şekilde kullanıp devletin malını, çiftçinin malını en iyi şekilde kullanıp en
iyi şekilde devletine ve milletine hizmet olarak geriye döndüren birlik
başkanlarımız da vardır.
Ben,
geçmişte bir birlik başkanıydım. Biz birliği devraldığımızda,
Devlet Su İşlerinden devraldığımızda, ne aracı vardı ne gereci vardı ne arabası
vardı ne motoru vardı ne bilgisayarı vardı, hiçbir şeyi yoktu fakat yapılan
çalışmalarla, birliğimizdeki insanlarımızın yapmış olduğu çalışmalarla,
çiftçilerimizin yapmış olduğu, üyelerimizin ve meclis üyelerimizin yapmış
olduğu çalışmalarla, şu anda, bu birliğin yeri de var, bilgisayarı da var,
güzel bir düzenle çalışmış olan pompaj tesisleri de var, bu pompaj
tesislerinin, elektrik giderlerinden tutun da vergi giderlerine kadar, her
şeyini ödeyen bir durumu da var.
Karaman
Ovası Sulama Birliği Başkanı bir mektup gönderiyor, o mektupta diyor ki: “Biz,
birlikler içerisinde devletin sırtındaki bir yük değiliz.” Devletin sırtında
bir yük değiliz. Eğer devletin sırtında yük olan birlikler var ise, devlet, bu
sırtındaki yükü en kısa sürede, nasıl atacaksa o şekilde atsın ama çok iyi
çalışan, çok düzenli çalışan, çok güzel çalışan sulama birliklerini de lütfen
göz ardı etmeyelim. Onların yapmış oldukları çalışmalara da saygı duymanızı
bekliyorum. Dışarıdan aktarıldığı gibi, bu birlikler kötü idare edilmemektedir.
Bu birlikler, millî iradeye de saygılıdır, millî hasılaya
da çok büyük destekleri vardır.
Bu
kanunun, eksikliklerinin düzeltilerek Türk milletine ve sulama birliklerine,
çiftçilerimize, hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu.
Buyurun
Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlarım, çok iyi hatırlıyorum, geçen dönem Meclise geldiğimde sulama
birliklerinin İçişleri Bakanlığına… 2003 bütçesiydi, 2003 yılı bütçesinde,
burada, bütçede -işte ilk geldiğim 1’inci aydı- İçişleri Bakanına ve o zamanki
Çevre Bakanına: “Acaba sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığıyla ne ilintisi
var?” diye o gün sormuştum. Acaba trafik memurları kontrol mu
ediyor suyun akışını? Merak ettim. Kimse bir cevap veremedi. O günden bu yana
“Acaba sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığında ne işi var?” diye sorumu hep
sordum, ilgili bakana sordum. Nihayet sulama birliklerini doğuran DSİ’ye bağlanması çok önemlidir, gereklidir, şarttır. Bir
kere, bunun için ilgili Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Bana da ediyor musun?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Size de ediyorum Vahap
Bey, Komisyon Başkanıma da size de.
Doğrudur,
dokuz yıldır verilen bir mücadeledir. Nihayet doğru bulundu, dokuz yıl sonra.
Çok şükür.
Değerli
arkadaşlar, sulama birliklerini doğuran DSİ’dir. Onu
doğurmuştur ama yuvadan atmıştır, bakmamıştır, hiçbir destek vermemiştir. Beş
yaşında bir çocuğu sokağa bırakmıştır, o çocuk artık yetimdir, o çocuk
çaresizdir, o çocuk perişan oldu yıllar yılı, İçişleri Bakanlığına bağlandığı
günden bu yana perişan oldu, yetim büyüdü, iyi eğitim alamadı o çocuk, çaresiz
kaldı, insanlarını kırdı, çiftçilerini kırdı, çaresizlikten.
Bu
kanunda bir eksiklik var. Tekrar, ana kucağına gidiyor ama ana kucağına
giderken yıllardır terk edilen o çocuğun acaba ne sorunu var, ne derdi var?
Bunların dertlerine, ekonomik, mali ve personel -altını çiziyorum- konusunda bu
tasarıda hiçbir önlem getirilmemiştir. Yani, yetim çocuğu yuvaya alacaksın ama
yetim çocuğa ne vereceksin, ne giydireceksin, ne yedireceksin, ne içereceksin?
Bir şey getirmiyorsun burada. Hiç değilse bu geçiş sürecinde bazı önlemlerin
alınması lazım.
Size bir
sulama birliğinden gelen mektup okuyacağım şimdi. 1940’lı yıllarda inşa edilmiş
kanalları. Geçen seneler zarfında bakım ve onarım çalışması olmadığından beton
kanallar toprağa dönmüş. “Şebekenin toplam uzunluğu 330 kilometre; bütçe yok,
60 kilometre yapabildik, gerisinde toprak suyu yutuyor. Hiçbir ekonomik
imkânımız yok.” diyor.
Bu
nedenle, ben, tabii bu yasa tasarısı görüşülürken ilgili Bakanın burada
olmasını çok arzu…
Özür
diliyorum Sayın Bakanım, ama ilgili Bakanın …
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Doğru, haklısınız.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çünkü ben günlerce bu konuda Sayın Çevre Bakanıyla
çok önemli tartışmalar yaptım. Onun burada olmasını isterdim ki bu
sorunlarımızı, hiç değilse bu kanun geçerken Meclis iradesinin ortak kabul
edeceği bu kanunun eksik kalan kısımlarını burada belki düzeltebilirdik.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Dün de yoktu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben şu anda Sayın Bakanımdan hiçbir şey isteyemem.
Değerli
milletvekilleri, sulama birliklerinin önemli sorunları vardır. Yine söylüyorum;
ana kucağına gitmesi çok güzel bir olay yetim, üvey bir çocuğun. Üvey
bırakılmış, beş yaşında sokağa bırakılmış bir çocuğun ana kucağına gitmesi
kadar güzel bir olay yoktur. “Annem” diye DSİ’yi
kucaklayacaktır tüm sulama birlikleri ama ben -bunun da altını çiziyorum, DSİ yetkilileri
burada mı bilmiyorum- DSİ’nin de sulama birlikleri…
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Sadece 1 daire başkanı var, genel müdür yok.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – DSİ kültürü vardır Türkiye'de, bir Karayolları
kültürü vardır. Bunlar, Karayolları çalışanları, DSİ çalışanları belli bir
kültürden gelmektedir. Devletin her kuruşunu çok özenle harcayan kurumlar
olarak eskiden beri gelmektedir. Onun için, DSİ kültürünün, eskiden beri gelen
DSİ kültürünün sulama birliklerini kucaklayacağına ben çok inanıyorum. Orada
yetişmiş mühendislerin, orada yetişmiş elemanların, yine, aynı duyarlılıkla
kucaklayacağına inanıyorum.
VAHAP
SEÇER (Mersin) – Bakanlık önemsemiyor bu yasayı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ama, belli bir geçiş
sürecinde bunlara belli bir borç vermek… Bakın, hibe verin demiyorum, uzun
vadeli bir finansman sağlayın. En azından, sulama birliklerinin eksik kalan
kanalları, eksik kalan diğer işlerinin bitirilmesi lazım. DSİ’ye
bağlandık. Tamam, denetimini DSİ’nin yapması çok
güzel, onlara teknik destek vermesi çok güzel, bunu artık geçiyorum, DSİ’ye bağlanması kadar güzel bir olay yok ama bu yasada,
ana kucağına giderken bana yedireceği içereceği bir şey yok arkadaşlar, bir şey
getirmiyor, orada çalışan personele bir şey getirmiyor.
Bu
nedenle, Sayın Başkan, bir daha getiremez, dokuz sene sonra geldi bu yasa,
inşallah bir dokuz sene daha sürmez. Ama bu yasada, özellikle sorunlu olan,
ekonomik durumu iyi olmayan, borç batağında olan sulama birliklerimiz var. Bu
gerçekleri görelim. Bazı sulama birliklerimiz iyi olabilir, cazibeli su
geliyordur arkadaşlar, elektrik parası vermiyordur, bilmem nedir, masrafı azdır
ama bazı sulama birliklerimiz de masraflı.
Şimdi,
personel konusuna geleceğim biraz da, daha sonra da sulama birlik başkanlarına
getirdiğiniz yük.
Değerli
arkadaşlar, diyelim ki 50 bin dönüm arazi sulayan bir birlik, küçüldü, 10 bin
dönüme düştü, kadrosu var ama bu kadro fazla, artık, bu yükü kaldıramıyor. Biz,
eğer, sulama birlikleri personeline… Dün Sayın Bakana soru sordum; “Burada
çözüm var” dedi. Burada çözüm yok arkadaşlar, özellikle geçici işçiler ve
sözleşmeli personelle ilgili hiçbir çözüm getirilmiyor. Bunların toplamı,
zannediyorum ki norm kadro fazlası toplamı Türkiye’de en fazla 300-400 kişidir,
tıpkı belediyelerde olduğu gibi. Burası da bir amme hizmeti veriyor,
belediyeler de veriyor, onların da personelini belediye başkanı aldı, bunların
personelini sulama birliği başkanı aldı, farkı yoktur mantık olarak. 300-400
kişiyi, kadro fazlası olan -maaş ödeyemiyor arkadaşlar, her geçen gün daha da
batıyor- bu personeli, bir şekilde torbaya alıp, ilgili kurum ve kuruluşlarda
geçici görev yaptırmak şart oldu arkadaşlar. Yoksa,
sulama birlikleri personeli perişan durumda. Norm kadro fazlası varsa, beş yıl
hiç personel almamak kaydıyla, norm kadro fazlası bu insanlarımızı almak, tıpkı
belediye personelimizde olduğu gibi aynı şekilde yapmamız lazım. Bu insanlar
bizim çocuklarımız, bizim insanlarımız, yirmi yıldır hizmet veriyor, on beş
yıldır hizmet veriyor bu birliklerde. Belediyelerle farkı nedir arkadaşlar?
Birini belediye başkanı almış, birini sulama birliği başkanı almış.
İki: Bu
yasada, Sayın Başkan, norm kadro fazlası dahi olsa, bütçenin yüzde 30’undan
fazla masraf olursa birlik başkanından tahsil edin diyorsun.
Sayın
Başkan, sorumluluklar vardır; sorumluluklarda sadece başkan yok, o birliklerin
bir yönetimi vardır. İlla burada birlik başkanından tahsil etmek son derece
haksız bir kavramdır. Bir sulama birliğinin bir yönetimi varsa, bir sorumluluk
varsa, hepsini değil, yasa dışı işlem yapıyorsa, yasa dışı bir şey ödemişse,
yönetimiyle birlikte bunu düşünün. Başkandan tahsil edilir… Sonra, bu
denetimler, örneğin Malatya’da 9 birlik var, her birlikte denetim yapılmış,
giden müfettişin yorumu, 5 birliğin başkanına zimmet çıkarmış, 4 birliğin başkanına
çıkarmamış. İçişleri Bakanlığı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Önergede konuşurum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Tamam, olur.
Şahsı
adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk… Sayın Ertürk… Konuşmayacak.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Orhan Karasayar
konuşacak efendim.
BAŞKAN –
Sayın Orhan Karasayar, Hatay Milletvekili, buyurun.
ORHAN
KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Yapmış
olduğumuz bu düzenlemeler ile ülkemizde uzun yıllar yaşanan sulama birliği
kooperatiflerinin yönetimi ve çiftçilerimizin sorunlarına çözüm noktasında çok
ciddi düzenlemeler getirilmiştir. Bu yapılan düzenlemeler neticesinde de
inanıyorum ki hem üreticilerimize hem sulama birliği yöneticilerimize çok ciddi
rahatlıklar getirilerek hem tarımsal üretimde hem üretim kalitesinde ve sulama
birliklerindeki düzenlemenin yetersizliği dolayısıyla heba olan su miktarındaki
su kaynaklarımızı daha iyi değerlendirme açısından çok ciddi düzenlemeler
getirmiştir. Bu düzenlemeler neticesinde de hem ülkemizdeki tarım ürünleri
üretiminin artışı hem de kalitesi sağlanacaktır. Topraklarımızın yıllarca vahşi
sulama neticesinde ciddi oranda verimliliğinin azalması, topraklarımızın
çoraklaşması, bu sulama birliği kanununu düzenlememizin sonucunda
çiftçilerimize inanıyorum ki sulamayla ilgili çok ciddi eğitimler verilecek,
buradaki, yönetimdeki oluşturulan yapı bu süreçten sonra bu işi daha ciddi
şekilde ele alacak. Hükûmetimizin de özellikle
damlama sulama sistemine vermiş olduğu destekler neticesinde ülkemizde birçok
çiftçimiz tarım alanlarındaki sulama sistemini damlama sulama sistemine
dönüştürdü. Tabii ki bunlarla ilgili de birçok çalışmalar yapmamız gerekiyor. Özellikle, burada, Hükûmetimizin göreve
geldiği günden bugüne kadar arazi toplulaştırmasıyla ilgili yapmış olduğu
çalışmalar ve bu arazi toplulaştırması neticesinde sulama sistemlerini daha
modern, daha çağdaş bir hâle getirmemizle de hem tarımda kullanılacak su
miktarımızı asgari seviyeye indireceğiz hem de birim alanda topraklarımızın
canlılığını, topraklarımızın verimliliğini daha uzun süre değerlendirme şansı
bulacağız. Hem dünya standartlarında üretim yapmaya hem de verimi
artırmaya yönelik sulamayla getirdiğimiz birçok modern sistemlerle bu katkıları
da ülkemiz adına sağlayacağız.
Tabii ki,
değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, artık, birçok alanda olduğu gibi, tarımı da
dededen, babadan kalma usulle yaparak ülkemiz tarımını çok önlere taşıma
şansımız yok. Artık, bizim çiftçimiz de, tarım yapan insanlarımız da, nasıl
sanayide, teknolojide sürekli yenilik peşinde koşuyorlarsa, çiftçimiz artık
bunu yapmak zorunda. Bizim de AK PARTİ İktidarı olarak çiftçilerimize
sağladığımız olanaklar, sağladığımız imkânlar, çiftçimizin, bu doğrultuda yeni
arayışlar içerisine girmelerine, çok ciddi atılımlar yapmalarına ve mesafe
almalarına sebep oldu. Tabii ki bunların başlıcaları:
Daha önceleri biliyorsunuz değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz belli ürünleri
yetiştirerek, yıllarca, ürünün gelir-gider noktasından ziyade devletten alacağı
yardım doğrultusunda ürünlerini yetiştirmeye çalışmışlardır, özellikle bazı
ürünleri. Hükûmetimizin aldığı tedbirlerle… Tabii ki
bu, ülkemizin ihtiyacı olan, dünyanın ihtiyacı olan ürünler noktasında
çiftçilerimize karşılıksız kredi vererek, dekar başı, dönüm başı, -eski
parayla- 250 milyon vererek bölgenin özelliğine göre, işte farklı çeşitler,
farklı ürünlerin yetiştirilmesi noktasında çok ciddi çalışmalar yapıldı. Tabii
ki çiftçimiz de bu neticeden son derece memnun oldu. Bir tütün örneğini vermek
istiyorum, hep burada da veriliyor. Ben kendi bölgemden örnek vermek istiyorum.
Tütünü vatandaşlarımız ekiyor, en az 3-5 kez tek tek,
yaprak yaprak elden geçiriliyor. Bu tütünler, işte
kurutuluyor, depolanıyor, en sonunda da bunu yakmak için hazinemizden para
harcamamız gerekiyordu. Bizim bu bölgelerdeki çiftçilerimize vermiş olduğumuz
hibe desteklerle yaklaşık yedi sekiz yıl önce dikilen meyve bahçeleri, nar
bahçeleri şu anda verim vermiş, verime geçmiş durumda ve bunların şu anda
sanayide işlenmesiyle hem ülke ekonomimize hem çiftçimizin ekonomisine hem
bölge ekonomisine çok ciddi katkılar sağlanıyor. Bundan sonraki süreçte de
çiftçilerimizin dededen, babadan kalma sistemle değil de dünyanın en gelişmiş
ülkelerinde tarım nasıl yapılıyor ise, tarımsal gelişmeler, tarımsal
mekanizasyon nasıl yapılıyor ise o doğrultuda Bakanlık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ORHAN
KARASAYAR (Devamla) – …gerekli çalışmaları yapıp inşallah bu konuda çiftçimiz
hak ettiği yere gelir diyorum.
Teşekkür
ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Karasayar.
Sayın Ertürk, konuşacak mısınız efendim?
AHMET
ERTÜRK (Aydın) – Hayır.
BAŞKAN –
Konuşmuyorsunuz, peki.
Sayın
Kamer Genç, buyurun efendim.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki su kaynaklarının en iyi şekilde kullanılması ve
bunların kamu yararı bakımından, ülke yararı bakımından en iyi şekilde
değerlendirilmesi hepimizin temennisidir. Bu kanun bu amaca eğer hizmet
edecekse tabii ki bizim de destekleyeceğimiz bir kanun tasarısıdır.
Bu arada,
bugün vatandaşın birisi bana bir mektup yazmış, Erzincan Sol Sahil Sulama
Birliği Başkanı diyor ki: “Bizde çalışan işçileri kadroya aldılar. Biz, şimdi
bu sulama şeylerinde çalışan işçileri kadroya alınca bu defa bütün paraları
oraya ödüyoruz, maalesef kendi görevimizi de yapmıyoruz. Hükûmet
buna bir çare bulsun.”
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tabii, bugün bir seçim kararını aldık. Seçim kararı,
tabii, Parlamento için çok bir dönüm noktasıdır. Maalesef o karar alınırken
benim verdiğim bir önerge vardı, önergede şunu belirtiyordum. Sayın Başkanın
aslında önergemi okutması lazımdı ama işleme koymayabilir. Yani ben yıllarca bu
Parlamentoda çalışan bir milletvekiliyim, başkan vekilliği yaptım. Yani Meclis
kararlarında önerge verilmeyebilir ama bir konunun kamuoyuna mal edilmesi
lazım. Şimdi seçimlerde en fazla tenkit edilen ne? Bir defa
vatandaşın oyunun parayla alınması. Şimdi Hükûmet
adına burada konuşan Bakan diyor ki: “Efendim, vatandaşlarımız çok onurlu ve
soylu insanlardır.” Evet, öyledir. “Bunların oylarını parayla satacağını kabul
edemiyoruz.” İyi de, senin Hükûmet olarak o
insanların oyu üzerindeki şaibeyi kaldırman lazım. Yani ne yapacağız? Benim
verdiğim önergede işte seçime bir ay kala erzak dağıtılmasın, para dağıtılmasın,
Hükûmet üyeleri devletin uçaklarını kullanmasın,
devletin araçlarını kullanmasın… Biliyorsunuz Tayyip Bey bir çıktı mı seyahate,
800 tane polis koruyor kendisini. Arkadaşlar, devletin uçakları şey ediyor.
TOKİ, özellikle hem referandumda hem seçim kanunları sırasında, AKP’ye yaranmak
için, işte konutların anahtarlarını teslim etmek üzere veya belli şeyleri etmek
üzere, devletin parasını harcamak suretiyle AKP’liler için çok büyük törenler
düzenleniyor. Yani oraya, o törene gelen insanların yiyecek içecek, yol
parasını onlar veriyor.
Şimdi
seçimin dürüst, eşit şartlarda yapılabilmesi için işte bunları düzenlememiz
lazım. Yani burada çıkıp da cafcaflı laflar söylemeye gerek yok. Burada
söylenen şeyin dürüstlüğü sağlanacak bir sonuç doğurması lazım. Şimdi Tayyip
Bey çıkıyor bir konuşuyor, on yedi tane televizyon birden veriyor bunu. Peki kardeşim, öte tarafta yirmi tane parti giriyor seçime.
O zaman o televizyonlar o bütün partilerin konuşmalarını versinler. Böyle
insanları tek taraflı yönlendirmek mümkün mü? Yani bu adalete sığar mı? Sizin
adaletiniz bu mudur? Yani çıkın, yiğitliğiniz varsa eşit koşullarla yarışalım.
Eşit koşullarla yarışırken devletin kaynaklarını kullanmayın. Bana göre,
vatandaşın oyunu parayla satın almaya teşebbüs etmek en büyük ahlaksızlıktır,
etmeye yönelen en büyük ahlaksızlığı yapıyordur. Dolayısıyla, vatandaş geliyor,
çok görüyoruz; işte 300 bin aileye her ay veya her hafta muntazaman paketler
gidiyor, paralar dağıtılıyor, kömürler veriliyor. Arkadaşlar, hiç olmazsa
seçime girerken bunları keselim. Dolayısıyla, bu önemli. Bunları
konuşmadıktan sonra, vatandaşı zan altında bıraktıktan sonra bu seçimin böyle
bir şeyi olabilir mi?
Bakın,
daha geçen gün Tayyip Bey yeni atanan kaymakamlara dedi ki: “Hemen gidin,
vatandaşlara erzak dağıtın.” E, seçime gidiyorsun. Devletin valileri AKP’nin
elinde, kaymakamları onun elinde, efendim, bürokratları onların emrinde. Seçim
eşit şartlarla yapılmıyor değerli milletvekilleri. Seçim eşit şartlarla yapılsa
o zaman görürüz bakalım. Vatandaş kandırılıyor.
Bugün
memleketimiz, bakın, bugün itibarıyla karanlık bir rejimin içine giriyor
Türkiye; demokrasi yok, insan hakları yok ama maalesef bunları vatandaşa
söyleyecek zemin bulamıyoruz, işte bu Meclis kürsüsünden bile çıkıp konuşma
fırsatını bulamıyoruz.
O
bakımdan, maalesef, seçime giderken…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) – …AKP’nin tek taraflı yönlendirmesiyle seçime gidiyoruz.
Teşekkür
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Genç.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın
Doğru…
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Çıkarmakta
olduğumuz kanunla, sulama birlikleri sahası içerisinde olup da su alamayan
birlik üyesi çiftçiler kendi tarlalarına sondaj kuyusu açarak dinamoyla,
elektrikle veya traktörle, mazotla suyu yer altından çekiyorlar. Saha
içerisinde sulama birlikleri olduğundan dolayı hem sulama birliğine sulama
ücreti ödeyecekler hem de elektrik veya mazot parası ödeyecekler. Çiftçi birliklerinden
su almadığı hâlde 2 defa ücret ödenmesiyle ilgili mağduriyeti nasıl
önleyeceksiniz?
Diğer bir
sorum: Yine önümüzdeki zamanda -şu anda Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor-
yeni bir torba kanun geliyor. Bu torba kanunla acaba çiftçilerin borçları olan
tarım kredinin yapılandırılmasıyla ilgili veyahut bankaya olan borçların
yapılandırılmasıyla İlgili bir çalışma Hükûmet olarak
yapılacak mı?
Ayrıca,
esnaf da sicil affının uygulanmamasından dolayı kredi kullanamıyor. Acaba, Hükûmet olarak bu torba kanunun içerisine bunları koyacak
mısınız?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse…
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, sulama birliklerinde sürekli işçi olarak çalışan yurttaşlarımızın,
döner sermayeli bütçeler olmadığı için zor durumda olduklarını hepimiz
bilmekteyiz. Örneğin Adıyaman Çamgazi Sulama Birliği
bunun en bariz örneğidir. Görüştüğümüz yasa teklifinde ise bu işçilerin ne
olacağına dair bir düzenleme olmaması sürekli işçileri sıkıntıya sokmaktadır.
Ya diğer kurumlara geçişlerinin önü açılsın ya da durumlarına açıklık
getirilsin. Sayın Bakanım, sulama birliklerindeki sürekli işçilerin kadrolarına
ve maddi koşullarına ilişkin neden bir düzenleme yapılmamaktadır? Bu
yurttaşlarımız nasıl değerlendirilecektir? 657 sayılı Yasa’ya tabi personellere
tanınan hak neden bu kişilere tanınmamaktadır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, acaba sulama birliklerinde,
Türkiye’deki, norm kadro fazlası kaç kişi vardır? Bunun hesabı var mı? Norm
kadro fazlası personelin sulama birliklerine yük olduğunu biliyor musunuz?
Acaba, DSİ, ana kucağına giden sulama birliklerinde bu norm kadro fazlası
personeli herhangi bir yerde kullanabilir mi, DSİ olarak?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
İnan…
MÜMİN
İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanım, Niğde bölgesi kapalı havza konumundadır. Çiftçilik ve hayvancılık
yapacak olan çiftçilerimizin, maalesef, yer altı su kuyusu açma konusunda çok
önemli sıkıntıları olmaktadır. Niğde bölgesinin su sorununa ne gibi bir çözüm
önermektesiniz? Ya da kapalı havza konumundan ne zaman ruhsatlı duruma
geçebilecektir? Bu konuda çiftçilerimiz ve hayvancılık yapan hemşehrilerimiz çok ciddi bir biçimde sıkıntı içerisindedir
ve müjdeli haberler beklemektedirler. Yapılan çalışmalar hakkında bir bilgi
verebilir misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın İnan.
Sayın
Ergin…
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de Sayın Bakana şu soruyu
yöneltmek istiyorum: Sulama birliklerinin toplam elektrik borçları ne kadardır?
Sulama birliklerinin bu ölçüde borçlanmasında acaba yöneticilerinin yanlış
tutumları mı, yoksa sulama elektriğinin çok pahalı olması mı neden olmuştur ve
niçin sulamada kullanılan elektrik Türkiye’deki en pahalı elektrik grubudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, tarım kredi kefaletlerinin
borçlarıyla ilgili bir soru geldi, önümüzdeki torba yasa tasarısında bunlarla
ilgili bir düzenleme olup olmayacağına dair. Bunlarla ilgili, bu borçların
yeniden yapılandırılmasıyla ilgili tekrar gelecek olan torba yasa tasarısında
bir düzenleme yok.
Sulama
birliklerinde çalışan işçi sayısı soruldu. 3.111 adet işçi kayıtlı, sulama
birliklerinde çalışan.
Yine
sulama birliklerinin kullanmış oldukları kuyularla ilgili bir soru soruldu. Şebeke içerisinde şahsi kuyu açılması yasak. Ancak, birliğin
tüzel kişiliği adı altında ihtiyaç hâlinde kuyu açılabileceği yasada hükme
bağlanmış.
Yine
sulama birliklerinin taşıt kullanımı, taşıt mülkiyetiyle ilgili bir soru geldi.
Sulama birlikleri, Taşıt Kanunu’na tabi olmayacaklar; Meclis kararı
doğrultusunda kendi ihtiyaçları olan araçları alıp kullanabilecekler.
Bir diğer soru da devir sözleşmesiyle ilgili.
Devir sözleşmesi ve devir protokolüyle tarafların hak ve sorumlulukları
belirlenmiş, tesisin tüm unsurları kayıt altına alınarak bunların devirleri
gerçekleştirilmiş.
Diğer
sorulara da Sayın Bakan yazılı cevaplarını iletecekler.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Özkan, buyurun.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, Tarım Komisyonu Başkanımız da orada. Bugün benim dikkatimi çeken bir
konu oldu. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin Dokuzuncu Olağan Genel
Kurulu vardı. Tarım kesiminde insanların 15 lira, 20 lira yevmiyeyle
çalıştığı bir ortamda, sabahtan akşama kadar fasulye topladığı, bahçe
çapaladığı bir ortamda, Tarım Kredi Yönetim Kurulu üyelerine günlük il dışı
harcırahları 100 lira, yurt dışı harcırahları 200 euro
olarak bir kurul kararı geçti. “Kabul edenler… Etmeyenler…” 50 kişiyle bu kurul
kararı geçti. Bu genel kurulun ilgili müfettişler tarafından takip edilmesini
rica ediyorum. Bu insanlar kolayla para kazanmıyor. Bu insanların emekleriyle
bu insanlara yolluk veriliyor. Bunun incelenmesini talep ediyor, saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Özkan.
Buyurun
Sayın Bakanım.
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Teşekkür ederiz. Konuyu ilgililere
ileteceğiz. Teşekkürler.
Sağ olun
Sayın Başkanım.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum arkadaşlar.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi,
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci
madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığına
621 sıra
sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasındaki “Devlet Su İşleri Genel
Müdürlüğünün” ibaresinin “Çevre ve Orman Bakanlığının” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Hasan Özdemir Hasan Çalış Reşat Doğru |
Gaziantep Karaman Tokat |
Ertuğrul Kumcuoğlu Hüseyin Yıldız Mehmet Akif Paksoy |
Aydın Antalya Kahramanmaraş |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)
REŞAT
DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Vermiş
olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sulama
birlikleri, sulama tesislerinin çiftçilerimiz tarafından sahiplenilmesi,
korunması, bakım ve onarımlarının kendileri tarafından yürütülmesi ve bu sayede
suyun etkin kullanımı ve verimliliğinin artırılması amacıyla kurulmuş olan
tüzel kişiliklerdir. Sulama birlikleri teknik donanımının ve ekibin yetersiz
olması nedeniyle büyük sıkıntı içerisindedirler. Bütün bunlara paralel olarak,
gerek elektrik, vergi ve benzeri gibi borçlarından dolayı hem sulama
birliklerinin hem de çiftçimizin yaşadığı sıkıntılar var olagelmiştir.
Bilindiği
üzere, ülkemizde baş gösteren ekonomik kriz toplumun tamamını etkilemiş, bu
durumda çiftçilerimiz de büyük oranda zarar görmüşlerdir. AKP İktidarında
çiftçi maalesef yok olmuş, çiftçiler çok zor durumda kalmışlardır. Bakınız,
iktidar zamanınızda, özellikle her zaman söylendiği, “Çiftçinin ve köylünün
yanındayım.” dendiği ortamda benzin fiyatı -2002’yle her zaman
karşılaştırılıyor- 1,28 lira 2002 senesinde, şu anda 4 lirayı geçmiş
durumdadır. Motorinin fiyatı 2002’de 0,94 TL civarında iken bugün 3,5 lirayı
geçmiştir. Dana etinin fiyatı o tarihlerde 9 lira iken bugün maalesef 30
lirayla 35 lira arasında bulunmaktadır. Yine 1 kilogram ekmeği 1 liradan, şu an
itibarıyla 2,20 civarında parayla almaktayız.
Sayın
milletvekilleri, tarım girdilerinin aşırı yükselmesi nedeniyle çiftçi üretemez,
mahsulünü de satamaz konuma gelmiştir. Bütün bu sıkıntılar çiftçiyi, sulama
birliklerine olan borçlarını ödeyemez duruma da getirmiştir. Vatandaştan ücret
alamayan birlikler hâliyle devlete olan borçlarını, elektrik borçlarını
ödeyemiyorlar. Biriken borçlar nedeniyle iktidarın da, işte, bu ortamdaki,
müdahale etmemesinden dolayı maalesef elektrikler kesilmiş, motorlar da
durmuştur.
Tam
olarak ürünün suya ihtiyacı olan dönemde elektrik kesintisinden dolayı kanalına
su gelmeyen vatandaşlar mahsulünü sulayamamış, vatandaşın bir yıl boyunca
yaptığı tüm emeği, maalesef, heba olmuştur. Bu durum vatandaşla sulama
birliklerini, birliklerle devleti de karşı karşıya getirmiştir. Sulama
birliklerinin bu durumu göz önüne alınıp bir an önce teknik ve mali yönden
mutlaka desteklenmesi gerekiyordu ama maalesef geç kalınmış bir kanunla karşı
karşıyayız.
Sayın
milletvekilleri, su yönetimi, su kaynaklarının planlı bir şekilde
geliştirilmesi, dağıtılması ve kullanılması ile yapılır. Ülkemizde, maalesef,
bunu yeterli ve gerekli şekilde yapamıyoruz. Bakınız, ırmak ve dereler üzerinde
son zamanlarda doğa dengesini bozan HES projeleri kuruluyor. Bu HES projeleri,
maalesef, AKP İktidarında neredeyse derelerin ve ırmakların birçok yerinde doğa
dengesini bozacak şekilde kurulmaktadır.
Bakınız,
Tokat’ımızda, işte, Amasya’yı içerisine alan, Amasya, Taşova, Erbaa, Niksar ve
beraberinde Reşadiye’ye kadar uzanan yerlerde hidroelektrik santralleri, HES
projeleri adı altında santraller kuruluyor ama şu anda o bölgelerde çok büyük
bir doğa katliamı yapılmakta olduğunu da görmüyoruz. Dolayısıyla, burada
müteaddit defalar bu konuyla ilgili söylemlerimiz olmuştur. Ancak hâlâ o HES
projelerinin devam etmekte olduğunu ve tamamen oradaki bitki örtüsünü ortadan
kaldırılmış olduğunu da ifade etmek mecburiyetindeyiz.
Reşadiye
Belediye Başkanımız Rafet Erdem Beyefendi, yine Niksar Belediye Başkanımız
olmak üzere o bölge belediye başkanları avazları çıktığı kadar bağırıyorlar,
diyorlar ki: “Buralarda yapılmakta olan Kelkit Vadisi üzerindeki bu yatırımlar
tekrar tekrar gözden geçirilmeli. Çünkü çevreye çok
büyük oranda, katliam şeklinde görüntüler ortaya konmakta ve mümbit arazilerin
de oradan kaybolmasına sebep olmaktadır.” Bu mealde de buranın mutlaka gözden
geçirilmesi ifade ediliyor.
Sayın
milletvekilleri, tabii, çiftçilerimiz çok zor durumdadır. İnşallah -seçim
kararını almış bulunuyoruz- seçim kararıyla beraber, Milliyetçi Hareket Partisi
bununla ilgili, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili çok önemli söylemlerini
kamuoyuna sunmuştur. Bakınız, tarımsal destekler kademeli olarak gayrisafi yurt
içi hasılanın yüzde 1,5'una yükseltilecektir. Şu anda
yüzde 0,5 bile vermiyoruz. Bu, inşallah, Milliyetçi Hareket Partisinin
iktidarında önce yüzde 1’lere tamamlanacak, daha sonra yüzde 1,5’a
çıkarılacaktır. Yine akabinde besi hayvancılığının desteklenmesi amacıyla
bütçeden yapılan destek ödemelerine yüzde 50 oranında artırım getireceğiz.
Hayvancılık desteği, bugünkü 1 milyar 250 milyon lira düzeyinden 2 milyar
liraya çıkarılacak ama en önemlisi, küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla
mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV
kaldırılacaktır. İşte o zaman köylü desteklenmiş olacak, çiftçi desteklenmiş
olacaktır.
Bunun
yanında ürünlere fiyat garantisi getirilecektir. Çiftçilerimize daha ucuz elektrik
verilecektir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Reşat Bey.
REŞAT
DOĞRU (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sağ ol.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge
kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 621 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin (e) bendinde geçen (ya da
inşa edilmesi planlanan) ifadesinin (ya da inşa edilecek) biçiminde
değiştirilmesini arz ederiz.
Kamer Genç Rahmi Güner Algan Hacaloğlu |
Tunceli Ordu İstanbul |
Derviş Günday Abdulaziz Yazar |
Çorum Hatay |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Genç, buyurun.
KAMER
GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (e) bendiyle ilgili olarak verdiğimiz bir önerge
üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.
Burada
“ya da inşa edilmesi planlanan”ı “ya da inşa
edilecek” şeklinde değiştiriyoruz çünkü planlanan, şu anda planlanan gelecekte
de inşa edilecekse bunun da bu kapsama alınması gerektiğine inanıyorum ve
böylece kanun amacına daha uygun olarak bir düzenlemeye girmiş oluyor.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, AKP’li milletvekilleri hep buraya çıkınca,
“Cumhurbaşkanını biz seçtik, millet seçti…” Yahu, ne millet seçti! Şimdi,
Abdullah Bey’in iki tane tasarrufunu size söyleyeyim. Amerikan Büyükelçisi
geldiği zaman dedi ki: “Ya, bu ne! Bir yandan özgürlük bir yandan da
gazetecileri alıyorsunuz içeriye.” dedi. Ondan sonra Abdullah Gül 18 Şubatta
yani geçen şubatta- Amerikan Elçisini tek başına kabul etti. Bakın, devlet
geleneklerinde yabancı devletin elçileri tek başına kabul edilemez. Ne bir hariciye
temsilcisi var ne orada başka kimse var. Ne konuştular bunlar acaba? Devletin
başında olan insan böyle hareket etmez.
Ayrıca,
öyle keyfi uygulamaları var ki, mesela Metin Doğan isminde Ankara’daki bir
doktoru getirdiler Trakya Üniversitesinde profesörlük kadrosu verdiler. Ondan
sonra Aydınlıkevler’de kurulan üniversiteye de rektör
atadılar. Rektör atadılar ama -YÖK bunu atadı- Abdullah Gül bunu on beş gün
beklettikten sonra rektör seçilme yeterliliğine sahip oldu. Düşünebiliyor
musunuz yani bu kadar… Bir üniversiteye rektör atıyorsunuz, adamın ehliyeti yok
ama Cumhurbaşkanlığının işlemleri yargı denetimine tabi olmadığı için, yok olan
hükümleri getirdi, rektör tayin etti. Şimdi, arkadaşlar, bir memleketin başında
oturan kişinin tarafsız olması lazım, herkese eşit mesafede olması lazım.
Şimdi,
Danıştay ve Yargıtay kanunları çıktı. Efendim, bu adaleti şey edecek diye ben
şey ettim dedi. Bakın, Hâkimler ve Savcılar Kurulunda 211 tane Danıştay ve
Yargıtay üyesi, arkadaşlar, iki günde atandı. Oradaki bu beyler, bu Hâkimler
Savcılar Kurulu üyeleri bu 211 tane hâkimi nasıl incelediler, nasıl sicillerini
şey ettiler? Hiçbir incelemeye de tabi tutmadılar. Tamamen Adalet Bakanlığının
getirdiği listeyi oraya tayin ettiler, yani bir kıstas yok. Yani en yaşlıları mı
seçildi, en kıdemlileri mi? Yok. Tamamen Adalet Bakanlığının yönlendirmesiyle…
Yani bunun anlamı nedir? Tam kırk yaşındaki kişileri seçtiler. Bunlar altmış
beş yaşına kadar bu makamlarda kalacaklar. Dolayısıyla Danıştay ve Yargıtay,
yirmi beş yıl artık AKP’nin düşüncesindeki bir yargı sistemiyle donatıldı.
Şimdi,
bunları görmüyorsunuz. Bu karanlık uygulamaları çıkıp da milletin karşısında
hiç sıkılmadan, sanki çok demokratmışsınız, sanki çok insani duygular
içindeymişsiniz, sanki özgürlükten yanaymışsınız gibi millete tarif
ediyorsunuz.
Şimdi,
Mustafa Balbay’la Tuncay Özkan’ın hâlâ hangi suçtan
yargılandıkları belli değilken, iddianameleri belli değilken, Adalet Bakanı
olan zat çıkıyor, diyor ki: “Efendim, bunların suçunu işleyenlerin hücrede
kalması lazım.” Beyler, ya insaf! Hiç mi Allah korkusunu yok içinizde? Hiç mi
içinizde vicdan yok? Arkadaşlar, yani bu insanların daha suçu belli değil.
Şimdi,
Oda Televizyonu -İnternet sitesi- gidiyorsunuz, sizin de aleyhinizde bir yayın
yaptı diye… Hâlbuki aslında yayında doğruları söylüyorlar. Bu Soner Yalçın’ın
bir özelliği var: Her şeyin en doğrusunu araştırıyor, en iyi şekilde yazıyor.
Sizin hesabınıza göre doğruları yazmak suç; ancak sizin lehinize ne kadar
yalan, ne kadar gerçeklere aykırı olan haberleri toplayıp söylerseniz, taltif
edileceksiniz. Onları taltif ediyorsunuz ama o insanlar bu memlekette doğru
haberi araştırıyorlar, doğruları yazıyorlar ve zindanlara gönderiliyorlar.
Bir
Balyoz davasında… Ertuğrul Özkök yazıyor, diyor ki:
“Mahkeme kararında diyor ki hâkim: ‘Eğer askerî savcı bu konuda bilirkişi
incelemesi yapmışsa bunun da getirilmesi lazım.’” Ertuğrul Özkök’ün
köşesinde var, Balyoz davasında yüzlerce sahte belge var. Arkadaşlar, yüzlerce
sahte belge var, 2003 yılına aitmiş gibi görünen 2008 yılı belgeleri var.
Şimdi, bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları, bunların
adaletten yararlanması lazım, hakkın, hukukkun
bunlara uygulanması lazım.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER
GENÇ (Devamla) – Tabii, zamanımız olmadığı için burada konuşarak gerçekleri
söyleyemiyoruz ama memleketi bir karanlığa götürüyorsunuz, önümüzdeki
seçimlerde göreceğiz bunu. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Genç.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime
beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.09
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.16
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun
TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
Tasarının
2’nci maddesi üzerinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşlarının
önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
4’üncü
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanununun 4. maddesinin 8. fıkrasının (b) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak
Mehmet Günal |
İzmir Aydın Antalya |
Kadir Ural M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Mersin Kahramanmaraş Ordu |
b – Birliğe olan borçlarını su kullanım hizmet
bedelini ve cezalarını ödemiş olmak şartıyla birlik üyesi seçmek ve meclis
üyesi seçilmek.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle
takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın Şandır?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Gerekçeyi okuyalım Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Madde
bendi eksiktir. Seçme ve seçilme hakkının kimde olacağı belirtilmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
6’ncı
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanun Tasarısının
6.
Maddesi 6. Fıkrasındaki "Birlik Meclisi Üyeliği seçimlerinde kullanılacak
oy sayısı, Birlik görev alanı içindeki işletmeye açılmış toplam sulama alanının
aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit edilir. Her
birlik üyesi sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel büyüklüğüne
bölünmesiyle bulunacak sayıda oy hakkına sahiptir. Ancak oy hakkı beşi geçemez.
Hesaplama sonucu bulunacak küsuratlı değer yarıma eşit ve büyükse bir
yukarısına tamamlanır" cümlelerinin kaldırılarak yerine "Her Birlik
Üyesi Meclis Üyeliği seçimlerinde oy kullanma hakkına sahiptir" cümlesinin
getirilmesini,
12.
Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve
15.
Fıkrasının (e) bendindeki " Başkana brüt asgari ücretin üç katını geçmemek
üzere " ibaresinin "Başkana brüt asgari ücretin beş katını geçmemek
üzere” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
(12) -"Birlik Meclisinde kararlar
toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile alınır. Ancak Birliğin iç ve dış
kaynaklı kredi kullanması, sulama ücretinin tespiti, cezaların tayini ve
katılım payının belirlenmesine ait kararlarda üye tam sayısının salt çoğunluğu
aranır".
Kadir Ural Mehmet Şandır Hüseyin Yıldız |
Mersin Mersin Antalya |
Kürşat Atılgan Osman Ertuğrul Ahmet Bukan |
Adana Aksaray Çankırı |
M.
Akif Paksoy |
Kahramanmaraş |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
KADİR
URAL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyi vermemizin
sebebi de… Ağalık sistemini getiriyorsunuz. 6’ncı maddenin
6’ncı fıkrası resmen ağalık sistemi. Fazla tarlası olana fazla oy, fazla
parası olana fazla oy. Bu ancak yönetim şirketlerinde, şirket yönetimlerinde
olan bir maddedir, yani hissesi fazla olanın fazla oy kullanma hakkının olması
şirketlerde olur, özel şirketlerde olur. Ama biz kanunun ilk başlangıcında
veriyoruz, “kamu tüzel kişiliğidir.” diyoruz. Kamu tüzel kişiliği olan bir
yerde seçim yapılacak ise seçimin herkesin kendi hakkıyla yapılması gerekir. Yani su kullanıcılarının hepsinin oy kullanma hakkının olması
gerekiyor, ama Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzun
kabul ettiği metinde -iyi okuyun burayı ve benim matematiksel olarak şeylerime
de bakın- diyor ki: “Birlik meclisi üyeliği seçimlerinde kullanılacak oy
sayısı, birlik görev alanı içindeki işletmeye açılmış toplam sulama alanının
aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit edilir.”
Yani, bu
ne demektir biliyor musunuz? Diyelim ki bin dönüm bir arazi var, sulama
arazisi, 200 tane de parsel var, bini 200’e böldüğünüzde ne çıkar? 5. Yani 5
dönüm arazisi olan 1 oy hakkına sahip olacak. Peki, 4 dönüm arazisi olan oy
hakkına sahip olacak mı? Olmayacak. Neden? Diyorsunuz ki: “Her birlik üyesi, o
sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle bulunacak
sayıda oy hakkına sahiptir.” Yani adamın 4 dönüm yeri varsa oy kullanamayacak,
5 dönüm ve yukarısı kullanacak. Hemen bunu tersinden söyleyelim. Adamın 50
dönüm arazisi var, 5 dönüm 1 oy hakkıysa kaç tane oy hakkı var? 10. 10 oy
hakkı. Öyle mi? Sınırlandırdık diyorsunuz, 5 oy hakkıyla sınırlandırdık
diyorsunuz, ama diyelim ki 25 dönümünü kendisi kullandı, 5 oy hakkı; 25
dönümünü de kiraya verdi Ahmet’e, bir 5 oy hakkı daha. Ee,
adamın 10 oy hakkı oldu. Bunu daha da büyütebilirsiniz. Bunu 100 dönüm, 200
dönüme doğru da büyütebilirsiniz. 100 dönüm arazisi olan adam 3 kişiye 25’er
dönüm kiraya verdiği zaman 3 tane 5 oy kullanabilecek hâle gelecek, bir de
kendi 5 oyu var, 20 tane oy hakkı olacak. Kusura bakmayın, böyle bir olmaz. Bu,
yanlıştır. Her birlik üyesine meclis üyeliği seçimlerinden ortalama parsel baz alınmadan oy hakkının verilmesi gerekiyor. Eğer böyle
geçerse bu, onu da söyleyeyim, büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi bunu iptal
eder. Niye iptal eder? Çünkü eşitlik ilkesine aykırıdır.
İkinci
verdiğimiz önerge de… Birlik meclisinde kararlar toplantıya katılanların salt
çoğunluyla alınıyor ancak “Meclis alacak olduğu bütçe kararlarını üçte 2
çoğunlukla alır.” diyor.
Değerli
arkadaşlar, herhâlde siz birlikleri bilmiyorsunuz. Hiçbir yerde üçte 2
çoğunlukla karar alınamaz. Bunu bir kere bilin. Üçte 2 çoğunlukla karar alamaz
birlikler. Hele bir de bütçeyi bu şekilde aldırmaya kalkarsanız, üçte 2
çoğunlukla bütçe kararı aldırmaya kalkarsanız bu bütçe kararlarını alamazlar ve
birlikler iflasa doğru gider, birlikler kapatılmaya doğru gider çünkü bütçe
kararını alamazlarsa birlikler kapatılır. Onu da zaten bir ilerleyen maddede
Devlet Su İşleri bölge müdürünün onayına verdiğiniz için, o, bütçeyi ister
onaylar ister onaylamaz ve birlikler iflas noktasına gelirler ve birlikleri
iflas ettirirsiniz, kapattırırsınız. Bunun sonucu da ne olur? İşte, lafımın
başında söylediğim ağalık sistemine gelirsiniz. Ağalık sistemindeki gibi oy
verenlerin çoğunluğu, tarlaları fazla olduğundan dolayı, daha fazla oy
kullanacaklarından dolayı da birlikleri ağalara teslim edersiniz.
En son
değiştirilmesini istediğimiz “Başkana brüt asgari ücretin 5 katını geçmemek
üzere…” şeklinde değiştirilmesi de… Birlik başkanları “3 katını geçmemek üzere”
dediğiniz zaman 1,5 milyar gibi, 2 milyar gibi bir maaş alacaklar. Ama bunu, 10
dönüm araziye hitap eden bir birlik başkanı da aynı alacak, 10 bin dönüm
araziye hükmeden bir birlik başkanı da aynı alacak.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
KADİR
URAL (Devamla) – Böyle bir şey olmaz. Bunun yapılması gerekeni şudur:
Birliklerin başkanlarının alacak oldukları maaşları, kullanmış oldukları
tasarruf altındaki toprak büyüklüğüne göre ayarlarsanız ancak böyle olur, başka
şekilde olmaz.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanun tasarısının 7. maddesinin 2. fıkrasının “yönetim
kurulu üyelerinin görev süresi 1 (Bir) yıldır” şeklinde değiştirilmesini
saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Kadir Ural Mehmet Akif Paksoy Süleyman
L. Yunusoğlu |
Mersin Kahramanmaraş Trabzon |
Mümin İnan Behiç
Çelik |
Niğde Mersin
|
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Ne yapalım, gerekçeyi mi okutalım?
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Kadir Bey…
BAŞKAN –
Buyurun Kadir Bey.
KADİR
URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Diyeceksin
ki “Niye hep sen konuşuyorsun bu konuda?” Çünkü geçmişte bu konuda birlik
başkanlığı yaptığım için arazide olan birisiyim ben. Bu konuyu da bildiğimi,
çok iyi bildiğimi de söylüyorum.
BAŞKAN –
Estağfurullah, konuşma hakkınız baki.
Buyurun;
biz de bilgileniyoruz yani bu arada.
KADİR
URAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
7’nci
maddenin 2’nci bendinde deniliyor ki, efendim, “yönetim kurulu üyelerinin görev
süresi iki yıl olsun. Niye? Bunun mantığı ne? Neden iki yıl? Böyle bir mantığı
yok. Bunun mantığı, aynı, belediye encümenlerinde olduğu gibi veya kamu tüzel
kişiliklerinde olduğu gibi bir yıldır. Yönetim kurulu üyelerinin, yani bir
manada encümenlerin görev süresinin nasıl bir yıl olduğu gibi, yönetim kurulu
üyelerinin de görev süresinin bir yıl olması gerekiyor. Bütün meclis
üyelerinin, seçilmiş meclis üyelerinin görev yapabilmesi için, bütün meclis
üyelerinin görev yapabilmesi için, her yıl yeni bir seçim yapılması lazım,
yönetim kurulu seçimi yapılması lazım, yönetim kurulu başkan ve meclis
üyelerinin değil. Bakın, burada bir yanlışlık var. Arkadaşımız biraz önce diyor
ki: “Ya, her yıl seçim mi yapılacak?” Hayır, her yıl seçim yapılmayacak. Zaten,
seçilmiş olan meclis üyelerinin görev süresi dört yıl, başkanın da görev süresi
dört yıl. Başkanla beraber 4 tane yönetim kurulu üyesi seçilecek, yönetim
kurulu üyesi. Hükümetin ve Komisyonun getirdiği metinde, bu yönetim kurulu
üyelerinin görev süresinin iki yıl olması söyleniyor. İki yıl 4 kişi yapacak,
iki yıl da öbür 4 kişi yapacak diyelim. Peki, 25 kişilik bir belediye meclis
üyesinde ne olacak?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Herkesin olması mı lazım?
KADİR
URAL (Devamla) – Evet, herkes olmak zorunda çünkü belediye meclisine veya
sulama birliği meclisine seçtiğiniz arkadaşlarınızın, meclis üyelerinin bu
yönetim kurulu üyeliklerinde bulunabilmesi gereklidir. Vatandaşa ve
çiftçilerimize daha faydalı olabilmesi için, bunun bir yıl olarak getirilmesi
gerekir. Geçmişte olduğu gibi, yani 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu’nda olduğu gibi, bir yılla sınırlandırılması gerekir, bunun, iki
yıllığın mantığı yoktur. Buradaki anılan iki yıl mantığının da özel
şirketlerdeki yönetim kurulu üyeliklerinin iki yıl olması gerektiği şeklindeki
düşünceden olduğunu zannediyorum, onun için iki yıl verildiğini zannediyorum. Ama, yönetim kurulu üyelikleri bir yıl olmalıdır, her yıl
yönetim kurulu üyeleri değişmeli ve vatandaşın, çiftçilerimizin isteklerine
göre, çiftçilerimizin çalışma şartlarına göre, her meclis üyesi orada elini
taşın altına koymalıdır, her meclis üyesi de bunu yapmalıdır diye düşünüyorum.
Biraz
önce verdiğim önergedeki (15)’inci fıkrayı anlatamadım. (15)’inci fıkrada -daha
doğrusu, mikrofondan anlatamadım, sesimi duymuşsunuzdur ama mikrofondan
anlatamadım- bunun olması gerekeni, brüt asgari ücret falan değildir. Bunun
olması gerekeni arazi büyüklüklerine göre devlet memurları maaş kat sayısıyla
çarpımı sonucunda bulunacak olan miktardır. Yani 20 bin dönüm araziyi yöneten,
200 bin dönüm araziyi yöneten bir birlik başkanıyla, bin dönüm, 2 bin dönüm
araziyi yöneten bir birlik başkanının maaşlarının aynı olmaması gereklidir. Bu
çıkardığınız yasa ile 10 bin dönüm araziyi işleten bir sulama birliğinin
başkanıyla 200 bin dönüm araziyi işleten bir sulama birliğinin başkanı aynı
ücreti alacaklardır. Ama bunun örneği nerede vardır? Bunun örneği, mesela
belediye başkanlıklarında vardır. Belediye başkanlıkları nüfuslarına göre
devlet memurları maaş kat sayısının çarpımı sonucunda bulunacak olan tutarları
maaşları olarak alırlar.
Burada da
yine aynı şekilde birlik başkanlarının bu şekilde maaşlarının ve özlük
haklarının düzenlenmesi gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
9’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10’uncu
madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 10. maddesinin 1. fıkrasında geçen
“Birlik meclisince kabul edilen bütçe ilgili DSİ Bölge Müdürünün onayı ile
yürürlüğe girer” cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Kadir
Ural |
İzmir Antalya Mersin |
Ali Uzunırmak M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Aydın Kahramanmaraş Ordu |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI
SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
KADİR
URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
milletvekilleri, biraz önce bölüm üzerinde konuşmamda söyledim. Devlet Su
İşlerinin, 6200 sayılı Yasa’ya göre bu birliklerin kurulmasında çok büyük
emekleri olmuştur. Devlet Su İşlerinin tesislerini kullanmaktadır sulama
birlikleri. Bu doğrudur. Ama birçok birlik, Devlet Su İşlerinden bu tesisleri
parasını ödeyerek devralmıştır.
Şimdi
burada getirilen… Ben biraz önce söylediğimde, “Devlet Su İşlerinin bir alt
birimi hâline getiriliyor.” dediğimde bunu kastediyordum. Burada deniliyor ki:
“Birlik meclisince kabul edilen bütçe, ilgili DSİ müdürünün onayı ile yürürlüğe
girer.” Peki, onaylamazsa ne olacak? Diyelim ki birlik meclisi bir bütçe
hazırladı. Bu bütçeyi birlik meclisinin onayıyla, birlik meclisinin kabul
etmesiyle yürürlüğe koymak istedi ama, atıyorum,
Devlet Su İşleri 6. Bölge Müdürü veya 3. Bölge Müdürü de “Ben bu bütçeyi
onaylamıyorum.” dedi. Ne olacak sonra? Bütçe onaylanmadığı için birlik
feshedilecek. Böyle bir görüş, böyle bir düşünce olmaz. Devlet Su İşleri her
türlü denetimini, Devlet Su İşleri her türlü çalışmasını birlikler üzerinde
yapsın ama böyle bir uygulamaya, bütçesini kabul edip etmeme uygulamasına
giderseniz birlikler, sulama birlikleri, Devlet Su İşlerinin bir alt birimi
hâline gelir, şube müdürlükleri gibi bir şey olur. Şube müdürlükleri gibi bir
şey olduğunda da Devlet Su İşleri bunu kabul edip etmemekte serbest olduğu
için, Devlet Su İşleri bu birliklerin feshedilmesine doğru giden bir yönetim
tarzı içerisine girer.
Biz,
sulama birlikleri olarak, belki Devlet Su İşlerinin bu şekildeki denetimlerine
karşı olmadığımızı birçok defalar dile getirmiş olmamıza rağmen, hâlen bu
maddenin bu şekilde getirilmesi Devlet Su İşlerinin sulama birliklerini bir alt
şube durumuna getirmek istemesinden dolayıdır. Ben, bunu böyle görüyorum. Ama
nasıl meclislerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir başkasının tahakkümünü,
yani çıkarmış olduğu yasaları, kabul etmiş olduğu bütçeleri bir başkasının
denetimine sokmak istemiyorsa sulama birlikleri de çıkarmış olduğu bütçelerinin
bir başka kurum tarafından kabul veya ret noktasına getirilmesini
istememektedir. Hani diyorsunuz ya “milletin iradesi” diye,
hani diyorsunuz ya “Millet bizi seçti, biz istediğimiz kanunu çıkarırız.” diye
veya “İstediğimiz bütçeyi kabul ederiz.” diye, işte o sulama birlikleri de
milletin iradesidir, sulama birlikleri meclisleri de orada yaşayan insanların,
orada yaşayan çiftçilerin, millet iradesidir, o iradeye saygı duyulması ve o
iradenin hazırlamış olduğu bütçenin uygulamaya konulması gerekir. Eğer
denetleyecekse Devlet Su İşleri o bütçenin iyi veya kötü yönde denetlenmesi
gerektiği noktasında yapılacak olan çalışmaları yapsın. Zaten, getirilmiş olan
maddelerde valilik denetimi var, İçişleri Bakanlığı denetimi var, Sayıştay
denetimi var, bir de Devlet Su İşlerinin bölge müdürünün onayına bütçenin
sunulması sulama birliklerinin üzerinde bir vesayet yetkisinin getirilmesi
demektir.
Bu
maddede geçen bu cümlenin çıkartılmasını arz ediyor, hepinize saygılar
sunuyorum, millet iradesini göstermenizi bekliyorum.
Teşekkür
ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
12’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
13’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi
ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci
bölüm, 21’inci maddeye bağlı 1, 2 ve 3’üncü fıkralar ile geçici madde 1 dâhil
olmak üzere 14 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.
İkinci
bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Şimdi,
maddeler üzerinde önergeler varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra maddeleri
ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
14’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin 3.
fıkrasının sonundaki “Kanuni faiziyle birlikte başkandan tahsil edilir”
ibaresinin “% 50 si Birlik yönetiminden tahsil edilir” olarak değiştirilmesini,
ayrıca 5. fıkrasından sonra gelmek üzere “personel fazlası olan birlikler,
fazla personelini DSİ’ye bildirir, 5 yıl süreyle yeni
personel almamak kaydıyla fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
görevlerine uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel Başkanlığı’na
devir edilir.” şeklinde 6. fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Kadir
Ural
Malatya Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 14. maddesinin 5. fıkrasının madde
metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak Mehmet
Günal |
İzmir Aydın Antalya |
M. Akif Paksoy Rıdvan Yalçın Kadir Ural |
Kahramanmaraş Ordu Mersin |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun Sayın Ural.
KADİR
URAL (Mersin) – Evet, burada da yine, biraz önceki vesayet yetkisi dediğimiz
şeyi görüyoruz. Devlet Su İşleri yine burada bir vesayet yetkisi kullanmak
istiyor sulama birlikleri üzerinde. Nedir bu 5’inci madde, kaldırılmasını
istediğimiz madde? Okuyorum, iyi dinleyin: “Birliklerde istihdam edilen en üst
yöneticinin görevine son verilebilmesi için DSİ bölge müdürünün uygun görüşünün
alınması zorunludur.” Vermezse ne olacak? DSİ bölge müdürü, diyelim ki, bir
birlik başkanıyla veya birlik meclisiyle veya vatandaşla bir üst yönetici her
gün kavga ediyor. Var, birliklerimizde olan konular bunlar. Her gün kavga
ediyor üst yönetici ama birlik başkanı bunu işten çıkartmak istiyor veya başka
bir kuruma göndermek istiyor. İşten çıkartılacağında veya üst yöneticinin
sözleşmesi feshedileceğinde Devlet Su İşleri bölge müdürünün onayına gitmesi
gerekiyor. Devlet Su İşlerinin bölge müdürü de onaylamadı. Eee
o birlikte huzur mu kalacak? O birlik nasıl çalışacak? O birlik üst yöneticisi
çalışmadan, üst yöneticisi başkanıyla, üst yöneticisi yönetim kuruluyla, üst
yöneticisi meclis üyeleriyle, üst yöneticisi çiftçiyle kavgalı olan bir kişi
nasıl o birlikte çalışacak, nasıl istihdam edilecek? İşte, burada yine “Devlet
Su İşleri birlikler üzerindeki vesayet yetkisini ortaya koyarak üst yöneticinin
ayrılmasında veya işten çıkartılmasında Devlet Su İşleri bölge müdürünün
onayının alınması zorunludur.” diyor.
Yani bu şuna benziyor değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 tane adamı işten çıkaracak, Cumhurbaşkanından
izin alması lazım diyecekler veya belediye başkanı bir geçici işçiyi işten
çıkaracak veya sözleşmeli üst yöneticisinin sözleşmesini feshedecek, belediye
başkanı sözleşmeyi feshediyor ama vali de diyor ki, hayır, bu sözleşmeyi
feshedemezsin kardeşim, çalışmaya devam edecek. Böyle bir
şey olmaz. Bu bir vesayet yetkisidir. Bu, 14’üncü maddenin beşinci fıkrası
Devlet Su İşlerinin sulama birlikleri üzerindeki yetki kargaşasına yol açacak
yetki kurma maddesidir. Bu maddenin kaldırılmasını da sizlerin onayına
sunuyoruz. İnşallah kabul edersiniz.
Bu
sözlerimden Devlet Su İşlerinin bu işi kötü yönettiği anlamı da çıkmasın. Lafımın hep başında söylüyorum, bu birlikler, Devlet Su İşlerinden
doğmuş birliklerdir, Devlet Su İşlerinin 6200 sayılı Yasa’sına göre kurulmuş
birliklerdir ama Devlet Su İşleri eğer ki bu yetkisini vesayet yetkisi olarak,
vesayet kullanım yetkisi olarak kullanacaksa kusura bakmayın, sulama
birliklerini; oraya, sulama birliklerinin üzerine Devlet Su İşlerinin bilmem
kaçıncı şubesidir deyin, o şekilde bir çalışmanın içerisinde olun.
Devlet Su
İşlerine bu kadar yetkinin verilmesi hem millet iradesine aykırılıktır hem de
millet iradesinin hor görülmesi anlamındadır hem de kamu kuruluşlarının sivil
toplum kuruluşlarına bakış açısını göstermektedir.
Önergemizin
kabulünü arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Ural.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin 3.
fıkrasının sonundaki “Kanuni faiziyle birlikte başkandan tahsil edilir”
ibaresinin “% 50 si Birlik yönetiminden tahsil edilir” olarak değiştirilmesini,
ayrıca 5. fıkrasından sonra gelmek üzere “personel fazlası olan birlikler,
fazla personelini DSİ’ye bildirir, 5 yıl süreyle yeni
personel almamak kaydıyla fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında
görevlerine uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel Başkanlığı’na
devir edilir.” şeklinde 6. fıkrasının eklenmesini arz ederiz.
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -biraz önce
Sayın Ural’ın yaptığı konuşmada- Devlet Su İşleri Genel Müdürüme soruyorum: Bir
birlik başarısız oldu, yönetimi başarısız. Yönetimden gitti, kongre yaptılar,
gitti, Kadir Bey, gitti ama aynı yönetimin, o birliği yönetenin içinde teknik
elemanı da vardı. O müdür başarısızsa, başarısız bir yönetimin başarısız
müdürünü de görevden almayı size icazet yapacaksam, sizde o zaman icazet verme
yetkisi olmaması lazım. “İzin alınır.” demeyin, “Birlik yönetimi, neden
görevden aldığını size bildirir.” şeklinde yapın. Yani bir yaşam gerçeği
söylüyoruz, “hayır” diyorsunuz.
İki:
Burada “Birlik başkanından tahsil edilir yüzde 100’ü…” Değerli milletvekilleri,
bu bir sorumluluk anlayışıdır. Benimle beraber, ben birlik başkanıysam… Kadir
Bey, size soruyorum: Siz birlik başkanlığı yaptınız, birlik başkanıysanız sizin
bir yönetiminiz var mı?
KADİR
URAL (Mersin) – Var.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer bir hata yaptıysanız hatayı birlikte
yapıyorsunuz, sadece başkandan almak adil midir?
KADİR
URAL (Mersin) – Değildir.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tamam, biz kaçalım demiyoruz, bir hata yaptıysak
hatamızın yüzde 50 bedelini birlik yönetimiyle beraber ödeyelim diyoruz. Niye
kabul etmiyorsunuz? Nedeni ne? Sorumluluk sadece başkanın mı?
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Müteselsilen sorumlu.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Var mı? Öyle bir şey yok. Sadece başkandan alınır.
Başkan mı oranın şeyi. Hatayı başkan mı yaptı? Eksiği
başkan mı yaptı? Bir yönetim var, yönetimle beraber yapıyorsunuz. Bir kere
biraz vicdanlı olun ya! İlla her şeyi başkana, başkana, başkana… Her şeyde başkan. Olmaz böyle bir şey! Lütfen, gelin yüzde
50’sini alın, yüzde 50’sini de başkandan değil, birlik yönetiminden… Yani eğer
bir sorumluluk varsa diğer arkadaşlarımın, hata yaptılarsa hatayı hep beraber
ödeyelim. Yok, başkandan…
Yine, bu
önergede bir başka konu: Yine söylüyorum, dün Sayın Komisyon Başkanım
“Personele çözüm var.” dedi bu yasada. Sayın Başkanım, Sayın DSİ Genel Müdürüm,
tek bir çözüm yoktur personelle ilgili; tek bir öneri yoktur, birlik
personeliyle ilgili tek bir öneri getirmiyorsunuz. 657’ye bağlı çalışan kaç
kişi? Demin sordum, Sayın Bakan tüm Türkiye’deki birliklerde çalışan insanların
3.180 olduğunu söyledi. Bunun ne kadarı norm fazlasıdır? Bunu bilen yok. Onu
sordum, norm kadro fazlasını bilen yok. Norm kadro fazlası varsa, yine
söylüyorum: 500 bin dekarlık bir araziyi suluyordum, düştü 50 bin dekara.
Eskiden 100 kişi çalışıyordu, şimdi 100 kişi çok fazla bu birliğe yani küçüldü
burası. Norm kadro fazlamı alın. Hepsi 3.180 kişi. Bu tasarıda çalışanlarla
ilgili tek bir kelime etmiyorsunuz. Çalışanların hakkını vermiyorsunuz,
yıllarca emek verenin hakkını vermiyorsunuz. Gelin, aynı
belediyelerde yaptığımız gibi, belediye başkanının işe aldığı kadro fazlası
insanları bir şekilde, nasıl torba yasada başka kurum ve kuruluşlarda çalışmak
üzere verdiyseniz norm kadro fazlası olan birliklerin beş yıl yeni personel
almamak kaydıyla, beş yıl alamazsın kardeşim, beş yıl sana personel vermem,
deyip bu norm kadro fazlalarını başka ihtiyacı olan birliklere… Birliklerin
de ihtiyacı olabilir. Diyelim Malatya’da dokuz birlik var, dokuz birliğin belki
bir iki birliğinde kadro eksikliği var, öncelikle oralara; olmadı, bir şekilde,
aynı belediyelerde yaptığımız uygulama gibi bu insanlarımızın hakkını teslim
edelim. Bunlar yıllarca amme hizmeti vermiştir, çiftçiye hizmet etmiştir,
belediyelerde olduğu gibi insana hizmet etmiştir, bunların ondan farkı yoktur,
mantık budur arkadaşlar. İşçilerin hakkını verin arkadaşlar.
Burada,
yine söylüyorum, işçilere yönelik birliklerin mali yapısını güçlendirecek tek
kelime yok, sadece, sadece ana ocağına gidiyorlar, ana ocağına giderken de
nerede beni yetim bıraktı ana ocağı şimdi beni kabul ediyor. Üç yaşında
gitmişim, kişiliğim değişmiş, karakterim, yirmi yaşında beni alıyor. Bundan
sonra benden ne olur?
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
16’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
17’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci
madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın 18. Maddesinin 5. Fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Ali Uzunırmak Mehmet
Günal |
İzmir Aydın Antalya |
Kadir Ural M. Akif Paksoy Rıdvan
Yalçın |
Mersin Kahramanmaraş Ordu |
(5) Birlikler Sayıştay tarafından doğrudan
denetlenir.
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra
sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde vermiş
olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.
Önergemizde
bahsi geçen kısımda “Birlikler, Sayıştay tarafından doğrudan denetlenebilir.”
fıkrasının “Birlikler, Sayıştay tarafından denetlenir.” şeklinde
değiştirilmesini talep ettik. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.
Sayın
milletvekilleri, yüce heyeti ve bütün olumsuzluklara rağmen fedakârca üretmeye
devam eden çiftçilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, tarımsal üreticilerin teşkilatlanma, eğitim, yayın ve desteklenme
hizmetleri Tarım Bakanlığına verilmiştir. Yüce Mecliste görüşülmeyi bekleyen
Bakanlığın yeniden yapılandırılmasına dair kanun tasarısında da bu görevler Tarım
Bakanlığına verilmektedir. Ancak, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla bu
görevlerin bir kısmı Tarım Bakanlığından alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına
bağlı kuruluş olan DSİ’ye verilmektedir. Bu fevkalade
yanlıştır. Bu benim şahsi görüşümdür. Hükûmetin
TOPRAK-SU teşkilatını tekrar kurarak sulama birliklerinin TOPRAK-SU’ya bağlanması en doğrusu olurdu diye düşünüyorum.
Bugün
sulama birliklerinin elde ettiği gelir giderlerini karşılamaya yetmemektedir,
tamamına yakını dönemini borçla kapatmaktadır. Bundan dolayı da faaliyetlerini
sürdüremez duruma gelmişlerdir. Sulama birliği üyesi çiftçilerimiz yıllık dekar
başına 2 TL sulama desteği verilmesini talep etmektedirler. Bu destek verildiği
takdirde sulama birlikleri faaliyetlerini yürütme noktasında rahatlayacaklardır.
Sayın
milletvekilleri, diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da, tabir yerindeyse,
bir örgüt kirliliği vardır. Bu yüzden çiftçi hangi örgüte üye olacağını bilemez
duruma gelmiştir. Her bir örgüt ve üyelik çiftçiye ek mali bir külfet getirmektedir.
Şahsi görüşüm, sulama birliklerinin DSİ yerine Tarım Bakanlığına bağlanması
daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Su kanallarını veya kanaletlerini DSİ
yaptığı için sulama birliklerinin bu kuruluşa bağlanmasıyla, hastanelerin
Bayındırlık Bakanlığına bağlanması bizce aynı mantıktır ve büyük bir
çarpıklıktır. Daha önce belirttiğim gibi, Türk tarımına büyük hizmetler veren
TOPRAK-SU’ya bağlanması uygun olurdu diye
düşünüyorum.
Hükûmet olarak bu kürsüye çıktığınızda birtakım
rakamlarla Türk çiftçisine ne güzel hizmetler yaptığınızı anlatıyorsunuz. Allah
aşkına, ya biz bir başka ülkede yaşıyoruz veya siz başka bir ülke çiftçisine
anlatıyorsunuz. Sulama birliklerinin genel kurullarına imkân ve yetki
vermeyerek taleplerini göz ardı ediyor ve feryatlarına kulak tıkıyorsunuz.
Üretici birlikleri şu anda büro kiralayacak para bulamıyorlar.
Çiftçilere
destek vermekle övünüyorsunuz ancak kırsal motorini piyasadan kaldırıp çiftçiyi
euro dizel almaya mecbur ederek, dolaylı ve ilave
vergilerle elinizi çiftçinin cebinden çekmiyorsunuz. 2008 yılında tarımda
kullanılan mazottan alınan vergi yaklaşık 5 milyar TL civarındadır yani 2008
yılı için çiftçiye verilen 1 birimlik mazot desteğine karşılık -dikkatinizi
çekiyorum burada- çiftçinin kullandığı mazot için alınan vergi ise 10 birim
olmuştur. Bu da şu demektir: 2008 yılında mazot desteği kapsamında çiftçiye
verilen desteğin 10 katı, mazottaki vergi artışıyla geri alınmıştır. Hatta daha
ileri gidersek, reel olarak tarıma verilen toplam destek yalnızca çiftçinin
kullandığı mazottan alınan vergiyle geri alınmaktadır. Bu tespit 2009, 2010 ve
2011 yılında da çiftçi aleyhine gelişerek devam etmektedir.
MHP
iktidara geldiğinde, çiftçinin kullandığı mazot, gübre, tohum ve ilaçtan KDV ve
ÖTV alınmayacaktır; yaklaşık, mazotun fiyatı 1.500 TL’ye gelecektir.
Sayın
milletvekilleri, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Paksoy.
Sayın Hamzaçebi, sisteme girmişsiniz ama…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 60’ıncı maddeye göre kısa bir söz talebim var Sayın
Başkan.
BAŞKAN –
Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, sulama birliklerinin Sayıştay denetiminden
çıkarıldığına ilişkin açıklaması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tasarının
biraz önce konuşulan maddesinde yapılan düzenleme doğru bir düzenleme değil.
Önerge doğru bir konuyu önermektedir. Hâlen yani gerek bu yıl kabul edilen ve
yürürlüğe giren Sayıştay Kanunu’na göre gerek yeni Sayıştay Kanunu’nun
yürürlüğü öncesindeki eski Sayıştay Kanunu’na göre birliklerin hesapları
Sayıştay tarafından denetlenir. Bu hükümle Sayıştay tarafından zorunlu olarak
yapılması gereken denetim isteğe bağlı hâle getirilmekte, âdeta sulama
birlikleri Sayıştay denetimi dışına çıkarılmaktadır. Komisyon ve Hükûmet “Önergeye katılmıyorum.” dedi. Ancak bu şekliyle
yasalaşırsa, önerge kabul edilmezse sistemde önemli bir gedik açılmış
olacaktır. Yanlış yapılmaktadır.
Ben bunu,
Sayın Başkanın ve Genel Kurulun takdirine sunuyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
B) Kanun Tasarı ve
Teklifleri (Devam)
2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/873) (S. Sayısı: 621) (Devam)
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
20’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde
21’e bağlı (1)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
21’e bağlı (2)’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde
21’e bağlı (3)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bağlı
fıkralarıyla birlikte çerçeve 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, grup başkan vekili arkadaşlarım da burada, üç tane
önerge kaldı, “Çalışma süresi normal şartlar altında tamamlansın.” diyorsanız
devam edeceğiz.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır, hayır, bizim öyle bir görüşümüz yok efendim.
BAŞKAN –
Evet, şu anda önergelere geçme imkânımız yok çünkü sadece iki dakikamız kaldı.
Dolayısıyla, okutsak bile süre yetişmeyecek.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, bugün çalışma süremiz tamamlanmıştır, hepinize
emeklerinizden dolayı teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Mart 2011 Salı günü
saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen
vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.