Normal 25794 2 4 2011-03-31T13:23:00Z 2011-03-31T13:23:00Z 60 37559 214088 TBMM 1784 502 251145 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 95                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

73’üncü Birleşim

3 Mart 2011 Perşembe

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Muhasebeciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ili Bulanık ilçesinde 22 Şubat 2011 tarihinde meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, özürlü yurttaşlarımızın ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Yeşilay Haftası’na ilişkin açıklaması

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, engellilerin sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları sorunlara ilişkin açıklaması

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Muhasebeciler Günü’ne ilişkin açıklaması

5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muhasebeciler Günü’ne ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in gündem dışı konuşmasına verdiği cevaba ilişkin açıklaması

6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, sulama birliklerinin Sayıştay denetiminden çıkarıldığına ilişkin açıklaması

 

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647)

 

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621)

 

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından verilmiş olan “Basın Özgürlüğü” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer araştırma önergelerinin önüne alınarak 03/03/2011 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergelerin oylaması

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, RTÜK tarafından uygulanan idari para cezalarına, tahsiline ve muhataplarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/18099)

2.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, Düzce-Meteköy’deki TOKİ konutlarının eksikliklerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/18153)

3.- İstanbul Milletvekili Süleyman Yağız’ın, iki inşaat firması ile ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/18157)

4.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, özel tiyatrolara yapılan maddi desteğe ve destek olunan projelere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18211)

5.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, Başbakanın açılışını yaptığı tesis ve yatırımlara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18245)

6.- Samsun Milletvekili Suat Binici’nin, Samsun ve ilçelerinde bulunan eski yazılı basma eserlerin değerlendirilmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18272)

7.- Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özbolat’ın, Kahramanmaraş Çöllolar Kömür Havzasında meydana gelen göçük olayına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18378)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak üç oturum yaptı.

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker cevap verdi.

Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel, Kayseri ilindeki sanayi yatırımlarına,

Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu, Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı’na,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu, 27/2/2011 tarihinde vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet dilediğine,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya ilinde süt ve meyve üreticilerinin mağdur olduğuna,

Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük, gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba,

Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan, Türkiye genelinde şap hastalığı nedeniyle süt fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer, tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak çözülemediğine,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı söylentilerine,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta halkın iradesine bir darbe girişiminde bulunulduğuna,

Konya Milletvekili Faruk Bal, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin sorunlarını anlatmak için TBMM’ye giremediklerine,

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt üreticilerinin perişan olduklarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Kenya Ulusal Meclisi Başkanı Kenneth Marende’nin,

Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un,

Beraberlerinde birer heyetle;

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere;

Ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkereleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu.

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun (10/1054),

Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların (10/1055),

Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının (10/1056),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının (10/1057),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki davetine icabetle Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra,

2’nci sırasında bulunan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566) görüşmeleri tamamlanarak,

Kabul edildi ve kanunlaştı.

3’üncü sırasında bulunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporlarının (1/873) (S. Sayısı: 621) tümü üzerindeki görüşmeleri tamamlanarak maddelerine geçilmesi kabul edildi.

3 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 19.58’de son verildi.

                                                                  Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

                      Bayram ÖZÇELİK                                                             Murat ÖZKAN

                               Burdur                                                                            Giresun

                             Kâtip Üye                                                                        Kâtip Üye

 

No.: 96

II.- GELEN KÂĞITLAR

3 Mart 2011 Perşembe

Teklifler

 

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; Hava İş Kanunu Teklifi (2/877) (Plan ve Bütçe; Avrupa Birliği Uyum; Adalet; Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2011)

2.- Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe’nin; Devlet Memurları Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/878) (Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.2.2011)


3 Mart 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanması hakkında söz isteyen İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’ya aittir.

Sayın Ayva, süreniz beş dakika, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, niye Meclisi on dakika geç açtınız?

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Evet, bir açıklar mısınız?

BAŞKAN – Lokman Bey, bir dakika…

Sayın Kamer Genç, önce size geçmiş olsun, daha önce de iletmiştim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse önemli değil bana geçmiş olsun…

BAŞKAN – Efendim, müsaade buyurun yani…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Ama yani Meclisi on dakika geç açmak bu Meclise karşı saygısızlıktır. Nereden çıktı bu ya!

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, muhalefete mensup olan iki tane kâtip üyemiz vardı, birisi görevini diğerine devretmiş, acil Ankara dışına çıkmış, öbür arkadaşımız da gelememiş. Bu gerekçeyle bekledik.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Açıp kapatın o zaman, saatine dikkat edin!

BAŞKAN – Sayın Ayva, buyurun efendim.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Lokman Ayva’nın, özürlülerin sağlık hizmetlerinden yararlanmasına ilişkin gündem dışı konuşması

LOKMAN AYVA (İstanbul) – Sayın Başkanım, aziz milletimin kıymetli vekilleri; yüce heyetinizi ve bizi izleyen vatandaşlarımızı yüreğimden gelerek sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Efendim, kravatımın ve mendilimin renkleri yeşil beyaz çünkü cumartesi Bursa’daydık, dün de Bolu’daydık. Oradaki organizasyon yapan arkadaşlarıma huzurlarınızda teşekkür ediyorum. İnşallah yarın Kırklareli’nde ve pazartesi Ümraniye, Beykoz’da hizmetlerimize devam edeceğiz.

Efendim, benim bu sözü istememdeki esas neden şu: Özellikle iki hafta önce birkaç ziyaret yaptık. Keçiören’de ağız ve diş sağlığı hastanesini ziyaret ettik, arkasından Mamak Ağız ve Diş Sağlığı Merkezini ziyaret ettik, arkasından da evde sağlık hizmetleriyle ilgili birtakım çalışmalara şahit olduk. Burada ben özellikle bu sözü almak istedim. Nedeni de şu: Değerli arkadaşlar, vatandaşlarımız arasındaki zihinsel özürlü kardeşlerimizin, otistik kardeşlerimizin ağız diş sağlığı tedavisi anlamında tedavileri çok zor ve özellikle de bakım yapamadıkları için sık sık bu tedaviye ihtiyaç duyuyorlar. Bu, Türkiye’mizde, ülkemizde kanayan bir yara hâlindeydi. Sağır dilsiz kardeşimiz, kendisini tarif etmesi çok zor olduğu için, bir diş çekimi esnasında çeşitli sıkıntılarla karşılaşıyor, çeşitli sıkıntılar yaşıyor.

Burada hastaneleri ve merkezi ziyaret ettiğimizde bize “Braille Alfabesi” ile yazılmış kabartma dokümanlar takdim edildi. Sonra orada hastalarla konuştuğumuzda şunu fark ettim: Maalesef ben de dâhil olmak üzere pek çok vatandaşımız bu hizmetlerden haberdar değil. Ben öncelikle orada çalışan arkadaşlarımıza bu emekleri için teşekkür ediyorum ama sağlığı “birinci sırada önemli” noktasına getirmeyi düşünen Başbakanımıza, Sağlık Bakanımıza özel olarak da şükranlarımı sunuyorum çünkü “Her şeyin başı sağlık.” demesi kolay, altını doldurmak çok zor.

Benim özellikle istirhamım şu, bizi izleyen vatandaşlarımızdan ve siz değerli milletvekillerimizden: Bu hizmetleri lütfen duyuralım çünkü bu hizmetlerin olmadığını zannederek hâlen acı çeken pek çok kardeşimiz, pek çok vatandaşımız var. Bunların boşu boşuna acı çekmesi, o diş ağrılarıyla, ağız sıkıntılarıyla sabahlara kadar inlemesi hepimiz için büyük eziyettir, hepimiz için büyük ayıptır. Bu anlamda bunları duyurabilirsek… Bunlar, bu hizmetler var zaten, ekstra bir şey yapılmasına gerek yok. Yani vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olarak bu hizmetleri alması acılarının sona ermesi demektir. Bu anlamda benim vatandaşlarımızdan, siz değerli milletvekillerimizden böyle bir talebim var. Özellikle de iktidar-muhalefet demeden milletvekillerimizin ziyaret edip arkadaşlarımızın eksiklerini tavsiye ederek önerilerini paylaşmaları vatandaşlarımız açısından son derece önemli, faydalı bir anlayış olacaktır. Şöyle ki: Seçimler de yaklaşıyor. İşte, vatandaşlarımıza yeni alternatifler sunmak için de bu hizmetlerden haberdar olmak lazım. Vatandaşlarımıza yeni hizmetleri önerebilmek, “Yeni dönemde şunlar yapılacak.” diyebilmek için de inşallah bunlar güzel vesileler diye düşünüyorum.

Bugün, evde sağlık hizmeti muhteşem bir hizmet. Çocuk sarılığından başlayarak bu yeni çocuk sahibi olan annelerin çektiği sıkıntıların azaltılması ne kadar muhteşem bir şey hepimiz için. Bir insan olarak ben gurur duyuyorum, iftihar ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Ayva, son bir dakikanız.

Buyurun.

LOKMAN AYVA (Devamla) – O anlamda, vatandaşlarımızın bunlardan haberdar olması, en azından GSM olsun, sabit olsun 444 38 33’ü arayarak evde sağlık hizmeti almaları kendilerinin faydasınadır, ülkemiz insanının güzelliği, mutluluğu, tatmini için son derece gereklidir diye düşünüyorum.

Bu arada, yaş ortalaması 73,9’a yükseldi Türkiye'mizde. Buna bağlı olarak, yaşlılığa bağlı olarak özürlülükte de bir artış olma ihtimali var. Bunun için de tedbirlerin alındığını görüyoruz.

Ben bu hizmetleri veren herkese, başta Başbakanımız, Bakanımız olmak üzere ve siz vesile olan milletvekillerimize şükran ve minnetlerimi sunuyorum.

Saygılar sunuyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayva.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Başkanım, bir katkı verecektim.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, gündem dışıları tamamlayayım, ondan sonra diğer arkadaşların taleplerine cevap vereyim.

Gündem dışı ikinci söz Muhasebeciler Günü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’e aittir.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek’in, Muhasebeciler Günü’ne ilişkin gündem dışı konuşması

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Muhasebe Günü nedeniyle söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gecikerek de olsa muhasebe camiasının Muhasebe Günü’nü kutluyorum.

Değerli arkadaşlarım, geçmişte maliye bürokrasisi ve Maliye Bakanıyla TÜRMOB ve muhasebe camiasının çok yakın ilişkileri vardı. Vergi Haftası kutlanırdı bir hafta süreyle ve bu dönemde de hem meslek mensupları hem maliye temsilcileri birlikte bugünü kutlarlar, mesleki sorunları bir dayanışma içinde çözmeye çalışırlardı ama bir süredir ne yazık ki Maliye Bakanlığıyla TÜRMOB camiasının, muhasebe camiasının ilişkileri yeteri kadar sıcak değil. Bunun temel nedeni, Anayasa’ya göre kurulmuş bir sivil toplum örgütü olan TÜRMOB’un ve bağlı odaların Maliye Bakanı ve Maliye Bakanlığı tarafından yeteri kadar dikkate alınmamasıdır. Oysa bir torba yasa çıkardık. Bu torba yasada vergilerin ve sigorta primlerinin yeniden yapılandırılması için önemli düzenlemeler var. Bu düzenlemelerin mükellefler tarafından uygulanmasında her zaman muhasebeciler, mali müşavirler çok etkin rol oynamışlardır. Bu torba yasayla ilgili olarak da bunu yapabilirler ama şu ana kadar Maliye Bakanlığının hiçbir temsilcisi TÜRMOB’la ve odalarla bu anlamda bir temas kurmamıştır. Sayın Bakan, stantlar kuracaklarını, bu stantlarda kendisinin broşür dağıtacağını sürekli anlatıyor ama mükelleflerle iç içe olan 80 bin kişilik bir muhasebe camiasıyla ilişki kurmaktan kaçınıyorlar, onları yok sayıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, Maliye Bakanlığının bu camiaya, muhasebe camiasına karşı soğuk tutumu önemli sıkıntıları, sorunları beraberinde getiriyor. Muhasebecilerin hep dert yandıkları BA ve BS formlarının verilmesi isteniyor. Bunu vermiş olan mali müşavir veya muhasebeci “Burada bir yanlış yaptım, bunu düzeltmek istiyorum.” dediği zaman buna ceza uygulanıyor. Yani bir yanlışını kendiliğinden tespit eden ve bunu düzeltmek isteyen insanlara ceza verildiği nerede görülmüştür değerli arkadaşlarım? Ama ne yazık ki bu böyle devam ediyor.

Bir de bu camiaya Maliye Bakanlığı sürekli angaryalar yüklüyor, sürekli külfetler getiriyor. Bunlardan biri de en son olarak deniliyor ki: “Kesin mizanları bize gönderin. Göndermediğiniz takdirde ne olur? O zaman gene size ceza uygularız.” Oysa vergi beyannamesi veriliyor. Vergi beyannamesinin eki olarak bu beyannamenin içine kesin mizanı koymakta ne sakınca var? Böyle bir pratik çözüm bulmak dururken “Ben ayrıca istiyorum kesin mizanı.” diyorlar ve vermediğiniz takdirde de “Ceza uygularız.” deniliyor.

Değerli arkadaşlarım, yıllardır, yasa gereği mali müşavirlerin, muhasebecilerin, yeminli mali müşavirlerin ücret tarifeleri Maliye Bakanlığı tarafından Resmî Gazete’de ilan edilir ama iki yıldır yasal zorunluluk olmasına rağmen Maliye Bakanlığı bu zorunluluğa uymamaktadır. Bu son derece yanlıştır, yasanın açıkça ihlali anlamına gelmektedir.

Değerli arkadaşlarım, muhasebe camiasıyla Maliye Bakanlığının birlikte çalışmasında vergi uygulaması açısından büyük fayda vardır, büyük yarar vardır. Onun için, bu birlikteliği, bu dayanışmayı Maliye Bakanının ve Maliye bürokratlarının gerçekleştirmesini diliyorum.

Yasayla kurulmuş olan, bir anayasal kuruluş olan TÜRMOB’a ve ona bağlı odalarla Maliye camiasının yakın ilişkide bulunması, bir dayanışma içinde olması büyük zorunluluktur diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

Gündem dışı üçüncü söz Muş ili Bulanık ilçesinde meydana gelen depremle ilgili olarak söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.

Sayın Yaman, buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muş ili Bulanık ilçesinde 22 Şubat 2011 tarihinde meydana gelen depreme ilişkin gündem dışı konuşması ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 22 Şubat 2011 tarihinde Muş ili Bulanık ilçesi ve bağlı köylerinde meydana gelen depremden dolayı karşılaştığım ve oradaki gözlemlerim sonucu görülen konuları yüce Meclisin bilgisine sunmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu nedenle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hepinizin hatırlayacağı gibi, bu deprem on gün önce 4,5 şiddetinde olmuş ve çeşitli aralıklarla uzun bir süre de devam etmiştir. Depremin dördüncü günü, bölgede ilgili köylerde yapmış olduğumuz inceleme ve gözlemde, Sayın Valinin ve iktidar partisi milletvekilinin de hazır olduğu heyetle gördüğümüz manzarada ne yazık ki devlet bu konuda da -çok küçük bir alanda olmasına rağmen- depremle ilgili önlemlerde sınıfta kalmış ve Valinin orada, vatandaşların yanında ihtiyaçlarının derhâl giderilmesiyle ilgili verdiği talimatlardan da bu konu net, açık olarak ortaya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, o tarihte meydana gelen depremden sonra bugün onuncu gün. Bu sabah da aynı şekilde, bu bölgedeki muhtarlarımla yaptığım görüşmelerden aldığım bilgilerde, ne yazık ki bin kişilik bir nüfusu ve bin kişinin üzerindeki hasarlı köy ve konutlarıyla ilgili işlemlerde, ilk başlangıçta barınma ve beslenme konusunda gerekli tedbirler zamanında ve yerinde alınmamıştır. Bu kadar yerdeki bu hasar tespitiyle ilgili olarak ancak 40 çadırın dağıtıldığı, Valinin talimatıyla şu ana kadar sadece bu sayının 118’e çıkarılarak 70 çadırın daha verildiği, mevcut ihtiyacın da 400’e yakın olduğu bir gerçek ancak buna rağmen, afetin genel hayata etkinliği konusundaki çalışmalar da deyim yerindeyse kaplumbağa hızıyla yürümektedir. Orada, bizzat Sayın Valiyle beraber bir köyümüzde, Haçulu köyümüzde Zeynep Sarıaltın adlı seksen yaşın üzerindeki vatandaşımızın bizi ana dilinde, Kürtçe evine davet etmesi ve perişan hâlini göstermesi gerçekten yürekleri sızlatmış ve valiyi de orada derhâl gerekli önlemleri almaya bir bakıma yöneltmiştir. Burada, evin içine girdiğimizde, deyim yerindeyse o Züleyha Anamızın evi aynen bir arabadan düşen karpuz gibi darmadağın olduğu hâlde, benzer bir sürü evlerde bir insan elinin gireceği büyüklükte ve genişlikte olukların açılmasına rağmen, giden heyet maalesef bu kişilerin barınma ihtiyaçlarını o tarihe kadar karşılamadığı gibi şu anda da karşılamamıştır ve işin çok ilginç bir dramatik durumunu da sizlerin gözlerinin önüne sermek istiyorum: Dağıtılan çadır için bir tek haneye bir de katalitik soba verilmiş, katalitik sobanın ne dedantörü ve ne de tüp gazı ve bununla ilgili ısıtma işlemleri dahi düşünülememiştir. Mevcut çadırlarda, o tedirgin olan, içeri sokamadığı çocukları buralarda barındırma imkânı bulunmayan vatandaşlar ne yazık ki çocuklarını samanlıklarda ve kendilerinin yarattıkları naylon çadırlar içinde hâlen korumaya devam ediyorlar. Bugün de aldığımız bilgilere göre, giden, ön hasar tespit çalışmalarında bulunan arkadaşları orada konunun içinden gelen bir kişi olarak “Bunlarla ilgili eğer genel hayatı etkilemediğine dair bir kuşkunuz varsa siz gelin, bir gece buralarda çoluğunuz çocuğunuzla oturun da bakın bakalım hayatı etkilemiş mi etkilememiş mi?” sözünü söyledim.

Gerçekten vatandaşlar hâlen perişan, hâlen devletin o şefkatli elini bekliyor. Buradan sesleniyorum: En kısa sürede, Afet Yasası’nın öngördüğü genel hayatı etkileme raporunun bir an önce çıkarılarak TOKİ’nin de Türkiye'nin deprem haritasını çıkarıp buna kesin çözüm bulması lazım. TOKİ lüks yerlerde üst gelirli gruplara konut yapacağına işte Bulanık’ta, başka yerlerde meydana gelen bu tür olaylarla ilgili bir daha olmaması için süratle deprem evlerinin yapılması konusuna girmeli ve lüks evler ve üst gelir gruplarına bu yerleri yapmaktan vazgeçmesini diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Gündem dışı konuşmaya Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek Bey cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Muş ili Bulanık merkezinde ve köylerinde meydana gelen 22 Şubat 2011 tarihli deprem dolayısıyla gündem dışı söz alan Sayın Nuri Yaman’a huzurunuzda teşekkür ediyorum konuyu gündeme getirdiği için.

Muşlu vatandaşlarımıza geçmiş olsun diyorum. Sevindiğimiz nokta, bir can kaybının olmamasıdır.

2,8 ile 4,5 arasında, Bulanık merkezinde ve köylerinde 60 adet deprem kaydedilmiştir. Bunun sonucu olarak da Bulanık ilçesi Örenkent, Karaburun, Gölyanı, Göztepe, Söğütlü, Ericek, Üçtepe, Kırkgöze ve Gümüşpınar köyleri ile ilçe merkezindeki mahallerde deprem kendisini hissettirmiş, yapıların eski, yığma, taş ve çamurdan olması, uygun bir yapı tekniğiyle inşa edilmemiş olmasından dolayı hasarlar meydana gelmiştir.

Sayın Yaman’ın burada ifade ettiği hususların doğru yanları var, eksik yanları var. Siyasi söylem olarak anlayışla karşılarım, ona bir itirazım yok ama gerçekleri de buradan olduğu gibi söylemek lazım gelir. Bizim, Türkiye’de, acil durumlar, afet, acil durum söz konusu olduğunda uygulamaya koyduğumuz bir mekanizma var. Eğer bu yurt dışında gelişen bir olaysa -son Libya, Tunus ve Mısır’da olduğu gibi- Dışişleri Bakanlığı bünyesinde ve sorumluluğu da bize ait olmak üzere bir kriz yönetimi kuruyoruz. Eğer Türkiye içerisinde arzu etmediğimiz bu türlü gelişmeler oluyor ise o zaman, Afet ve Acil Durum Başkanlığı, geliştirdiği bir mekanizmayla anında devreye giriyor.

Şimdi, orada da demin ifade ettiğim gibi, şiddeti düşük dahi olsa 60’a yakın bir sarsıntı meydana gelmiş ve demin söylediğim sebeplerden dolayı da hasarlar meydana gelmiştir. Kurduğumuz mekanizma gereği, en evvel, bu türlü yerlerde insanımızın geçici dahi olsa barınmasına imkân sağlayacak düzenlemeleri ve icraatları gerçekleştiriyoruz. Bu, hiç şüphesiz, mahallinde valilerimizin, kaymakamlarımızın sorumluluğunda ama biz de elden gelen her türlü desteği vererek bu sıkıntıları hafifletmeye çalışıyoruz.

Şimdi, bugün bize gelen yazı -yazının tarihi 1/3/2011- Sayın Valinin bize gönderdiği yazı… Kızılayın gönderdiği çadır adedi 201’dir Sayın Yaman.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Dağıtılan 118.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Evet, 201 çadır, 370 battaniye, 100 katalitik soba, yeteri kadar yatak, gıda maddesi, ihtiyaç maddeleri gönderilmiştir. Bunlarda bir sıkıntımız yok. Valilik bunu ilave artırın dediğinde Kızılay zaten hiçbir şeyi esirgemiyor, biz de bu noktada hiçbir şeyi esirgiyor durumda değiliz.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Bakanım, dağıtılmamış bunlar, depolarda duruyor.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Şimdi, bu türlü olaylar olduğunda derhâl bir hasar tespitinin yapılması gerekiyor. Neyi nereye yapacağız? Ne kadar yapacağız? Hak sahipleri kimler? Çünkü beraberinde de bir sürü sorun yaşanıyor. Bu depremi Türkiye ilk defa yaşamıyor, geçmişteki tecrübelerin ışığında bir hasar tespiti yaptırıyoruz.

Şimdi, Valiliğin ilgili birimlerine yaptırdığı hasar tespitinin sonucunda 103 konutun hasarlı ve oturulamaz; 463 konutun hasarlı, oturulabilir; 33 ahır ve 8 samanlığın hasarlı, kullanılabilir durumda olduğu tespit edilmiştir. Devletin resmî rakamı, özel bir şeyi yok, ne varsa bunu tespit ediyoruz, hepsi bizim vatandaşımız. Tabiatıyla, bunun karşılığı olarak da bizden istenen, evinde oturmasında sakınca görülen vatandaşların geçici barınma, iaşe ve genel hayatı etkileyen şartların ortadan kaldırılması ve normale döndürülmesi amacıyla 500 bin TL paradır. Biz de bu imkânı Muş Valiliğimizin emrine vereceğiz. Oradaki ihtiyaçları en iyi şekilde karşılamak ve sıkıntıyı bertaraf etmek noktasında da zaten Valimiz, Kaymakamımız, kendi birimleri bu çabayı, bu gayreti sürdürüyor. TOKİ zaten eğer onun sorumluluğunda, onun yapabileceği bir imkân varsa bunu yapıyor. Bildiğim kadarıyla, Bulanık’a da yüz elli dört tane konut yapmıştır. İsteniyorsa bir yüz elli dört daha yapar, bunda bir sıkıntı yok. Bütün mesele talep meselesidir. Bunda da epey tecrübe sahibi olduk. İnsanlar ilk önce “Yapın.” diyor, sonra da binalara talip olmuyor, boş yere devlet kaynak harcamış oluyor.

İyi bir koordinasyon içerisinde bunu gerçekleştiriyoruz. Yazı bugün bize gelmiştir. Gereğini de, talimat verdik, bugünden itibaren, ihtiyaçları neyse tümüyle karşılama noktasında bir çabanın içerisinde olacağız.

Demin de ifade ettiğim gibi, siyasi mesajlar olabilir, hele hele bugün seçim kararını da görüşeceğimize göre. Bunlar biraz köpüklü konuşmalardır, onun netini bulmamız gerekiyor, o da devletin resmî yazılarında ortaya çıkar.

Hepinize çok teşekkür ediyorum. Geçmiş olsun, Allah bir daha keder hiçbir yere göstermesin.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Evet, bir kısım arkadaşlarımızın söz talepleri var 60’a göre.

Sayın Köse, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, özürlü yurttaşlarımızın ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden yeterince yararlanamadıklarına ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, ülkemizde yaklaşık olarak 8,5 milyon özürlü yurttaşımız bulunmaktadır. Bu yurttaşlarımızın ağız ve diş sağlığı hizmetlerinden daha kolay yararlanabilmesi için bu Mecliste defalarca konuşma yaptım, yasa teklifi verdim, önergeler sundum. Dolayısıyla, bu işlerin kolay çözülebilmesi için, kamunun, serbest çalışan diş hekimlerinden hizmet alması gerekiyor. Maalesef, Başbakanın emri olmasına rağmen, Maliye Bakanlığı, Sağlık Bakanlığı, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı kendi aralarında bir anlaşmaya varamadıkları için, bu İktidarın sayesinde 8,5 milyon özürlü yurttaşımız ağız ve diş sağlığı hizmetinden yeterince yararlanamamaktadırlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Köse.

Sayın Erdöl

2.- Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl’ün, Yeşilay Haftası’na ilişkin açıklaması

CEVDET ERDÖL (Trabzon) – Sayın Başkanım, bu hafta Yeşilay Haftası. Ben, bu nedenle, çocukları ve gençleri bağımlılıktan korumak için, bağımlılıkla mücadele etmek amacıyla Meclisimizin -çok önemli- Anayasa’mızın 58’inci maddesine uygun bir şekilde, tütünle mücadelede dünyaya örnek bir kanun çıkardığını, uçucu maddelerin çocuklarımıza kırtasiye malzemesi olarak verilmesini engellediğini büyük bir memnuniyetli ifade ediyorum. Ancak, özellikle İnternet’in kötü kullanımı, her çeşit kumar ve İnternet üzerinden oynanan kumarla ilgili ciddi tedbir alınması gerektiğini, İnternet bağımlılığıyla ilgili ciddi, uluslararası bir hareketin yapılması kanaatimi ifade etmek istiyorum. Özellikle sahte içki, gene metil alkolle mücadele etmemiz gerekiyor. Alkollü araç kullananların cezasını artırmamız gerekir diye düşünüyorum. Güvenli İnternet konusunda uluslararası kamuoyunun oluşturulması gerektiğini düşünüyorum.

Bu vesileyle Yeşilayımızı ve Yeşilay Haftamızı kutluyorum. 1920’de kurulan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz

3.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, engellilerin sağlık hizmetlerinden yararlanırken yaşadıkları sorunlara ilişkin açıklaması

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Engellilerin en büyük sorunu sağlık mekânlarına engelsiz erişim sağlanması. Bunu sağlamadığımız müddetçe o insanları rahat ettirmek, sağlık hizmetlerinden faydalandırmak mümkün değil. Sağlık hizmetlerinden katkı payı alınıyor hâlen. Yeni sağlık raporu alınmasında elli tane zorluk var. Seçim bölgem -büyükşehir belediyesi de dâhil- Gaziantep’te engellilere ücretsiz paso verilirken paso ücretli hâle geldi. Bu maaşla bu insanlar geçimini nasıl sağlayacak? Bu sorunları gündeme getirmemiz gerekirken sağlık hizmetlerinin iyi olduğunu övmek bence doğru değil. Bu engelleri ortadan kaldırmamız lazım.

Ayrıca -Hükûmet temsilcileri burada- bugünkü gözaltıların nedenini bilmek istiyoruz. Dün hücre hapsine mahkûm edilen 2 tane yazarçizerin neden hücrelerinin ayrıldığını bilmek istiyoruz. Tutuklulukta böyle bir şart yokken Adalet Bakanı kamuoyunu yanıltan demeçler veriyor. Bu yazarçizerleri baskı altında tutmak korku imparatorluğunun bir parçası mıdır? Hükûmet ve Adalet Bakanlığı bu korku imparatorluğu yaratma sevdasından neden vazgeçmiyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ağyüz.

Sayın Yıldız…

4.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Muhasebeciler Günü’ne ilişkin açıklaması

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli Başkanım, Muhasebeciler Haftası dolayısıyla yirmi beş yılı mali müşavirlik yapmış meslektaşları bir milletvekili olarak ve Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 72.500 muhasebeci meslektaşımın ve 200 bini aşan stajyer kardeşlerimin Muhasebeciler Haftası’nı kutluyorum. Bu vesileyle Maliye Bakanlığınca muhasebe mesleğine yüklenen angaryaların azaltılmasını, meslek yasasındaki antidemokratik uygulamaların demokratik hâle getirilmesini, meslek mensuplarının tahsilat sorunlarına ve diğer sorunlarına çözüm getirilmesini diliyor, şahsım ve grubum adına tüm muhasebecilerin gününü kutluyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Sayın Yaman…

5.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, Muhasebeciler Günü’ne ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in gündem dışı konuşmasına verdiği cevaba ilişkin açıklaması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Ben de Muhasebeciler Günü’nü en içten duygularla kutlarken en büyük muhasebenin vicdan muhasebesi olduğunu da belirtmek istiyorum.

Sayın Başbakan Yardımcımız Sayın Çiçek’e de verdiği bilgilerden dolayı gerçekten teşekkür ediyorum ancak Sayın Bakanıma şunu şuradan iletmek istiyorum ki, benim bu taleple yapılacak TOKİ’yle ilgili binaların dışında bu gibi deprem haritalarının çıkartılarak gelecekte bu sorunlarla karşılaşmamak için TOKİ Yasası’nın öngördüğü deprem bölgeleriyle ilgili Kentsel Dönüşüm Projesi kapsamında bu gibi yerlerin tez elden ele alınarak ve bu deprem değişim ve dönüşüm projeleri için de köy yerleşim yerlerinde de bu projelerin hayata geçirilmesi isteğiydi. Tekrar teşekkür ediyorum Sayın Bakanıma.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yaman.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

İç Tüzük’ün 95’inci maddesinde öngörülen seçimlerin yenilenmesine dair Anayasa Komisyonu raporunun Genel Kurul’da gündemdeki bütün konulardan önce görüşüleceğine dair hüküm sebebiyle gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Komisyonlardan Gelen Diğer İşler

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu (4/258, 4/259) (S. Sayısı: 647) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 647 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Komisyon raporu üzerinde, İç Tüzük’ün 72’nci maddesi uyarınca görüşme açıyorum.

Konuşma süreleri, gruplar, Komisyon ve Hükûmet adına yirmi, şahıslar adına onar dakikadır.

Şu anda buraya intikal eden konuşma talepleri: İlk olarak, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Şahin Mengü.

Sayın Mengü, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekili genel seçimlerinin 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılması için alınması gereken Meclis kararı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, demokratik rejimin işleyişi hür seçimlere dayanır. Demokrasi ancak eşit, hür, dürüst seçimlerin yapıldığı bir ülkede bulunabilir. Seçim serbestliğinin, eşitliğinin ve dürüstlüğünün zedelendiği ve yok olduğu ülkelerde, rejimin adı ve dış görüntüsü ne olursa olsun demokrasiden bahsedilemez.

Anayasa’mızda son yapılan değişikliklerle, yargının siyasallaştırılması ve İktidarın yargı üzerinde hâkimiyet kurma planları tamamlanmış, yargı AKP’lileştirilmiş, böylece seçim güvenliği büyük ölçüde tehlikeye girmiştir.

Millî iradenin üzerine hiçbir gölge düşmemiş olarak ve duraksamalara, tartışmalara, yakınmalara neden olmayan bir düzen içinde belirlenmesi için, seçimlerin, adalet duygusuna sahip, dürüst, yansız, bilgili ve güven içinde görev yapan kimselerce yönetilip denetlenmesi gerekir. İşte, bu nedenledir ki seçimlerin yargı güvencesi altında yapılmasına ilişkin ilke ortaya konulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Anayasa’mızda da bu ilke benimsenerek 79’uncu maddesinde “Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.” hükmü getirilmiştir. Ne var ki, bu ilkenin salt bir Anayasa kuralı olarak konulması yeterli değildir, seçimlerin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğüyle ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma görevi omuzlarına yüklenen yargı organlarının bağımsızlık ve bu organın en önemli ögesi olan yargıçların yargıç güvencesi teminatı altında bulunmaları gerekmektedir. Ancak, son yapılan Anayasa değişikliği ile yargıcın kendisinin ve ailesinin yazgısı, meslekteki geleceği siyasi iktidarın insafına bırakılmıştır. Bu durumdaki bir yargıçtan tüm siyasal akımlar, görüşler ve çıkarlar karşısında yansızlık beklemek aşırı iyimserlik olur.

                                   

(x) 647 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Demokrasi tarihimizde yaşadığımız olaylar göstermiştir ki yargıçlara seçim işleriyle ilgi konularda yapılan baskılar, diğer yaptıkları, yetkilerini kullandıkları konularda yapılan baskılardan çok daha fazladır. Yandaş yargıyı yaratan AKP’nin kendisinin seçim hâkimi olarak görev yapacak yargıçları arayıp, bulup önemli seçim bölgelerinde görevlendirmesi işten bile değildir. Bu nitelikteki yargıçlar da hizmetlerinin ödülünü en kısa zamanda, hatta anında ve fazlasıyla alabilecekleri inancıyla kendilerine yapılan siyasal baskı ve telkinin etkisine açık olabilirler.

Seçim yasalarında ilçe seçim kurulunun bizzat başkanına tanınmış olan çok önemli yetkiler vardır. Örneğin, seçmen yazılımlarına yapılacak itirazlar ilçe seçim kurulu başkanı tarafından bizzat kesin karara bağlanır. Öte yandan il seçim kurulunun tüm o ilde görevli, bu baskılara açık yargıçları tarafından oluşturulduğu göz önüne alınırsa seçimlerin ne kadar büyük bir baskı altında yapılacağının açık göstergesidir. Bu örnekler, yargı bağımsızlığı ve yargıç güvencesi ilkelerinin seçim güvenliğini ne büyük ölçüde etkilediğini açıkça ortaya koymaktadır.

Dürüstlüğü tartışılan seçimler büyük toplumsal huzursuzluklara yol açarlar. AKP de iktidardan düşmemek için elinden gelen her baskıyı yaparak, seçimlerin dürüstlüğüne gölge düşürmek pahasına da olsa iktidarda kalmaya çalışacaktır.

Seçimlerin eşit, dürüst şartlar altında yapıldığının söylenebilmesi için salt hâkim teminatı altında yapılması yetmez. Özgür basının varlığı, en az seçimlerin yargı güvencesi altında yapılması kadar önemlidir. İşte, ünlü bir İngiliz siyasetçisi “Avam kamarası sizin olsun, lordlar kamarası da sizin olsun, siz bana özgür basını verin.” demiştir. Ancak, bütün bu söylemler, özgür basını elde bulundurduğunuz zaman bir seçimin ne kadar adil ve dürüst yapılacağını ortaya koymaktadır. Ancak, sizin tüm basını susturmayı, ileri demokrasinizin bir kuralı hâline getirdiğiniz de ortadadır. Her gün gazeteci evleri basılmaktadır. Gene bugün onlarca gazetecinin evi aranmakta, niçin arandığı bilinmemekte, örneğin Ankara Barosu Başkanı Ceza Hukuku Profesörü Hoca böyle bir aramanın hukuka aykırı olduğunu söyleyebilmektedir.

Değerli milletvekilleri, bir diğer önemli konu da seçim barajı sorunudur. Dünyada seçim sistemleri ülkelerin kendi özgün koşullarına, demokrasi geleneklerine göre değişiklik göstermektedir. Demokrasi geleneği güçlü ülkelerde sakıncaları ortaya koymayan seçim sistemlerinin demokrasi geleneği zayıf, bizim gibi, ülkelerde uygulanması sonucunda çok sayıda sakıncanın ortaya çıktığı bilinen bir gerçektir.

Türkiye’de çok partili siyasal yaşama geçilmesinden sonra değişik seçim sistemleri uygulanmış ancak seçim sistemi üzerindeki tartışmalar son bulmamıştır. 50, 54, 57 milletvekilleri genel seçimlerinde liste usulü çoğunluk sistemi uygulanmış ancak bu sistem siyasal yaşamda büyük çalkantıların yaşanmasına ve demokrasiyi ortadan kaldırmaya yönelik sonuçlar ortaya çıkarmıştır.

83 yılından günümüze 7 kez milletvekilliği seçimi yapılmış. 83, 87, 91 yıllarındaki genel seçimlerde çifte barajlı d'Hondt sistemi uygulanmasına rağmen tek başına iktidarlar oluşmuş, 95-99-2002 yılında genel seçimlerde ise ülke barajlı d'Hondt sistemi seçimleri gerçekleştirilmiştir. Gerek çift barajlı gerekse ülke barajlı uygulamalarda tek partili iktidarların oluştuğu gibi 91, 95, 99 yıllarında ise koalisyonlarla idare edilmişizdir. 23/7/1995 tarihli 4709 sayılı Kanun’la Anayasa’nın 67’nci maddesinde “Seçim kanunları, temsilde adalet ve yönetimde istikrar ilkelerini bağdaştıracak biçimde düzenlenir.” hükmü eklenmiştir. Ancak 2002 milletvekilliği genel seçimlerinde seçmen iradesinin ancak yüzde 53,7’si Parlamentoya yansımış, seçimlerden 1’inci çıkan partinin aşkın temsil oranı yüzde 30’ların üzerine çıkmıştır. Seçmen iradesinin yarıya yakınının Parlamentoya yansımaması çoğunluk sistemlerinde ortaya çıkabilecek bir sonuçtur. Eğer 2002 seçimlerinde yüzde 10 ülke barajı uygulanmasının her zaman yönetimde istikrar ilkesi çerçevesinde sonuçlar doğurmadığını, tam aksine temsilde adalet ilkesini işlevsiz kılan sonuçlar ortaya koymuştur. Seçim barajının Türkiye’de Parlamentonun meşruiyetini tartışmaya açacak sonuçlar doğurmasını da engellemek gerekir.

Değerli milletvekilleri, hatırlayacağınız gibi, dönem içerisinde Cumhuriyet Halk Partisi ülke barajının yüzde 7’ye düşürülmesi için bir yasa tasarısı vermişti. Bu verdiğimiz yasa tasarısında yüzde 7’lik barajın uygulanması durumunda 2002 seçimlerinde yani Parlamentoda temsil oranının yüzde 53,7 olduğu durumda eğer bu verdiğimiz yüzde 7’lik baraj o gün uygulanmış olsaydı o gün Parlamentodaki temsil oranı yüzde 80’lerde oluşacaktı. Bunda neyi sağlamış olacaktık? Millî iradenin Parlamentoya yansımasında üç başka parti daha Parlamentoya girecekti, millî irade daha gerçekçi bir şekilde, daha doğru bir şekilde bu yüce Meclisin çatısı altına yansımış olacaktı.

Ayrıca, seçim barajının yüzde 7’ye indirilmesine karşın seçmenlerin Parlamentoda temsil edilme oranı yüzde 70’in altında kalırsa bu oranı yüzde 80’e çekecek kadar bir alttaki partinin de Parlamentoda temsil edilmesi şansını getirmiştik. Temsilde adalet ilkesine işlerlik kazandırmak küçük partilerin Parlamentoya girmesinin önü açılarak değişik düşüncelerin Parlamentoda temsilini sağlamaktadır.

Seçim sistemleri, daha önce yaşanan olumsuzluklar dikkate alınarak tepkisel yaklaşımlarla belirlenmiş, zaman içerisinde Parlamentodaki siyasi partilerin güncel çıkarlarını gözetmeleri de yeni seçim sistemlerinin hayata geçirilmesine engel olmuştur. Bu açıdan siyasi partiler seçim sistemine ilişkin kararlarını konjonktürel durumlarını değerlendirerek vermişlerdir.

Değerli milletvekilleri, ülke barajı düşürülmediği için temsilde adalet ilkesinin göz ardı edildiği, yeni ülke barajının yüzde 10 olarak uygulandığı bir seçime gidiyoruz. Bu yüzde 10 barajıyla seçime gittiğimiz zaman çıkan tablonun bir çarpıcı örneği de bugünkü Parlamentoda iktidar partisi dışında başka hiçbir parti tek başına Anayasa değişikliği önerisi dahi getirememektedir. Toplumun genelinde, ülke barajının yüzde 10 olarak uygulanmasının temsilde adalet ilkesini zedelediği konusunda geniş bir kabul bulduğu da bir gerçektir. Yani şu anda sokaktaki insan Parlamentoda temsil edilmediği, Parlamentoda temsilde adaletin olmadığı konusunda geniş ve yaygın bir kanaate sahiptir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz son otuz yıldır ve özellikle de Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarı döneminde hızla artan, küreselleşme adı altında yürütülen politikalarla emperyalist bir işgal altındadır. Bu süreçte sosyal devlet anlayışından uzak, serbest piyasacı, özelleştirmeci politikalarla ulusal ve kamusal varlıklarımız talan edilmiştir.

Tarımımızın, hayvancılığımızın ve sanayimizin çöktüğü, borçla yaşayan bir ülke hâline geldik. 2002’de 145 milyar dolar olan dış borcumuz 300 milyar dolara, 127 milyar lira olan iç borç 353 milyar liraya çıktı, iletişim kuşatmasıyla da halkımız olup bitenlerden, gerçeklerden habersiz, yandaş medyayla halkımıza hep pembe tablolar çizildi. “Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisiyiz.” deniliyor ama bir müddet evvel 14’üncü ekonomisi olduğumuz maalesef söylenmiyor. “Kişi başına gelir 10 bin doların üzerinde.” deniliyor ama sürekli artan yoksul sayısından hiç bahsedilmiyor. Ayrıca, biz, aile sigortası kapsamında şu kadar aile yoksulluk sınırı altında dediğimiz zaman Sayın Başbakan “Kayıt dışını bunun dışında tutuyorsunuz, onları da söyleyin.” diyor yani resmî kayıtlardan daha fazla açlık sınırı altında yaşayan kişiler olduğunu Sayın Başbakan bizzat teyit ediyor. “Kişi başına gelir 10 bin dolar üzerinde.” deniliyor ama sürekli artan, biraz evvel belirttiğim bu yoksul sayısından hiç bahsedilmiyor.

“Enflasyon düştü.” deniliyor ama dar ve sabit gelirlinin alım gücünün kalmadığından bahsedilmiyor yani iane ekonomisi, iane mantığı devam ediyor.

Etnik ve dinî ayrımcılık körüklendi, halk birbirine düşman hâle getirildi.

İş birlikçiler, yandaşlar, dönekler iktidara taşındı.

Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde olmadığı kadar kamuda kadrolaşma yapıldı.

Yargı, üniversiteler, kamu cemaatlerin işgaline uğradı.

İşsizlik ve yoksulluk her geçen gün arttı, gençler gelecek umudunu yitirdi.

Halkın büyük çoğunluğu açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşıyor. Şubat ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 890 Türk lirası, yoksulluk sınırı 2.890 Türk lirası olarak belirlendi ancak AKP’liler asgari ücreti ne kadar çok artırdıklarından bahsediyorlar. Asgari ücret, açlık sınırının bile üstünde değil.

Değerli milletvekilleri, göz boyamayı siyasetin ilkesi hâline getirdiniz.

Sömürü ve talan düzenine karşı çıkanlar, demokrasi karşıtı, statükocu, darbeci ilan edilerek susturuluyor.

Gazeteciler cezaevlerinde hücrelere atılarak tecrit ediliyor. Daha bugün 11 kişinin evlerinde arama yapılıyor. Bunlardan bir tanesi, Yalçın Küçük’ün yirmi yıl evvel boşandığı karısının evi. Yani sabaha karşı evinizde uyurken kapı çalındığı zaman yürek çarpıntısıyla uyanmak durumundasınız. Hiçbir demokratik ülkede, yirmi yıl evvel boşandığı kocasından ötürü evinin arandığını kimse kimseye anlatamaz. Öyle bir arama kararı veriliyor ki, arama kararında hangi gerekçeyle arandığınızı dahi bilmiyorsunuz. Yasa dışı telefon dinlemeleri günlük, olağan, adi vakalar hâline geldi. Artık, insanlar telefonda konuşmuyorlar. Bu kürsüden bu ülkenin Ulaştırma Bakanı “Dinlenmek istemiyorsanız konuşmayın.” dedi; tutanaklarda var.

Dava dosyasındaki güya gizli olan belgeler yandaş medyaya servis ediliyor. Hatta bazı bilgiler, bazı yapılacak işlemler evvela yandaş medyaya yazdırılıyor, sonradan da yasal işlem başlatılıyor. Tabii, bunun tek amacı, ele geçirilen, siyasallaştırılan yargıyla tüm muhalifleri korkutarak, bastırarak, sindirerek bir korku imparatorluğu yaratarak seçime gitmek.

Cezaevlerinde mahkûm sayısından çok tutuklu sayısı var yani tutukluluğu bir ceza işlemi hâline getirdiniz. 100 binlerce insan şu gün cezaevlerinde tutuklu olarak bulunuyorlar.

AKP döneminde yolsuzlukla mücadelede hiçbir adım atılmadı. Toplumun asıl gündemi sık sık değiştirilerek yolsuzluk yapılmasına zemin hazırlandı. Ya başkanlık sistemi gündeme getirildi ya darbe söylentileri gündeme getirildi. Ne Türkiye’nin gündeminde ne dünyanın gündeminde artık darbelerin tartışılmadığı bir ortamda her gün darbe hezeyanları içinde yaşamaya başladık.

Yolsuzluk yapan belediye başkanları, bürokratlar, rüşvet verenler, ihalelere fesat karıştıranlar hep korundu ama CHP’li veya muhalif bir partinin belediye reisi iseniz ipe sapa gelmez suç ihbarlarıyla hakkınızda soruşturmalar açıldı. Görevlerinden alındılar, içeri tıkıldılar. İçeri tıkıldıktan aylarca sonra “Pardon” denilip, tahliye edildiler.

2007’den beri Cumhurbaşkanlığı krizi yaşadık, yargı krizi yaşadık; asker krizi gibi hayali krizlerle toplum oyalanırken, toplumun gerçek gündemi, ekonomik çöküntü, açlık ve sıkıntı ülkenin gündeminden çıkartıldı. Çocuğuna yedirecek ekmek parası bulamadığı için intihar eden bir ananın haberi gazetelerde ancak üçüncü sayfa haberi oldu.

Değerli milletvekilleri, işte, bu çizdiğimiz tablo içinde 12 Haziran 2011’de seçimlere gidiyoruz. Seçimler elbette demokrasilerin olmazsa olmaz koşullarından bir tanesidir, o yoksa demokrasi zaten yoktur ama demokraside, en az sandık kadar, demokraside, en az muhalefet partileri kadar, çok daha önemli olan, özgür basın vardır. Özgür basının bir kısmını ya vergi baskıları altında susturdunuz, vergi baskısı altında susturamadıklarınızı da sudan sebeplerle ya “darbeci” ilan ettiniz ya “Ergenekoncu” ilan ettiniz. Hatta hatta, hızınızı alamadınız, Anayasa Komisyonunda, milletvekillerine bile “Size de fezleke hazırlarız.” dediniz. Geldiğimiz nokta bu. 12 Haziran 2011’de, bu şartlar altında seçimlere gidiyoruz. 11 Hazirandan sonra neler olacağını burada hep beraber göreceğiz. Ancak, siyasi tarihe dönüp baktığınız zaman, bu tip baskıları uygulayan siyasi iktidarlara hiç hayır getirmediğini görürsünüz. Bu ülkede ve dünyanın birçok yerinde, çoğunluğu elinde bulunduran siyasi iktidarlar zaman zaman hukuku çiğnemekten hiç çekinmemişlerdir. Maalesef, bu gazi Parlamentonun çatısı altında bile tahkikat komisyonları kurulmuştur. Bir gece, bu ülkenin bakanları, siyasi ana muhalefet partisini basmışlardır ama dönün bakın tarihe, onlardan bahsedenler kalmamıştır. O İsmet Paşa’nın ünlü sözüyle “Eşkıyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz.” lafı durup dururken söylenmiş bir söz değildir; gece, bir ülkede, ana muhalefet partisinin genel merkezi basıldıktan sonra söylenmiştir. Siyasi iktidarlar çöküntüye giderken daima baskıcı davranışlarını artırırlar. İşte, bu şartlar altında 2011 genel seçimlerine gidiyoruz.

2011 genel seçimlerinin, bu ülkeye, mutluluk, demokrasi ve refah getirmesini diliyor, Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarından kurtulmak umuduyla hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Mengü.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bengi Yıldız.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de yeni bir seçime doğru gidiyoruz ve buna ilişkin bir yasal düzenleme karşımızda. Ama seçimlerin dünyada niçin yapıldığı ortadadır. Ülkemizde ne yazık ki yeni bir seçim yapılmasının koşulları, ortamı, objektif, tarafsız ve adil bir seçim yapılmasının koşulları sağlanmadan Adalet ve Kalkınma Partisi elinde bulundurduğu gücü muhalefete karşı kullanmak suretiyle tekrar bir iktidara gelme arayışı içerisindedir. Türkiye’de adil ve demokratik olmayan bir seçim sistemiyle karşıyayız, dünyaya, hatta Orta Doğu’ya örnek olabilecek bir seçim sistemimiz var antidemokratiklik açısından. Türkiye’deki seçim barajı Orta Doğu’nun çöken rejimlerininkinden bile daha yüksektir, bu da örnek olma iddiasını zayıflatıyor. 12 Eylül askerî cuntası Anayasası’nın yerini alacak yeni bir anayasa arayışı içerisindeyiz, böyle bir anayasanın oluşturulması süreci, ne kadar demokratik olduğuna, Parlamentonun nasıl şekilleneceğine bağlı olacaktır. Bu konuda iktidarın önünde duran en önemli sorun, 12 Eylül’ün ürünü olan yüzde 10 gibi aşırı yüksek bir seçim barajı sistemidir. Askerî yönetimin antidemokratik seçim sistemi ile oluşturulmaya devam edilen bu Meclisin yapacağı anayasanın sivilliği tartışma götürür.

Hiçbir demokratik Avrupa ülkesinde Türkiye’deki kadar yüksek bir seçim barajı bulunmamaktadır. Lihtenştayn’ı saymazsak Almanya ve Polonya Avrupa’daki en yüksek seçim barajına sahip ülkelerdendir. Ama onlarda bile bu sadece yüzde 5 ile sınırlı olup etnik azınlıkların adaylarının herhangi bir baraja tabi tutulmaması gibi belli bir esneklikleri de içermektedir. İsveç’te partilerin Meclise temsilci gönderebilmeleri için ulusal düzeyde yüzde 4 barajını aşmaları gerekir ama eğer bir parti yerelde yüzde 12 oy almışsa bu baraj engel oluşturmuyor. Norveç’te de aşağı yukarı durum aynıdır. Portekiz, Finlandiya ve Hollanda gibi ülkelerde ise herhangi bir seçim barajı yoktur, orantılı temsil ilkesine dayalı seçim sistemleri bulunmaktadır.

Her ne kadar seçim barajlarının daha istikrarlı yönetilebilir bir demokrasi yaratmak için gerekli olduğu iddia edilirse de bunun altında yatan asıl neden toplumdaki bazı siyasal hareketleri marjinalleştirmektir. Türkiye'de yüzde 10 seçim barajı, askerî darbeyle ezilen sosyalist solun siyasal olarak bir daha güçlenme şansını yakalamaması amacıyla konulmuştur. Bu, daha sonra Kürt ulusal hareketinin bir parti olarak seçime katılıp Meclise girmesi yönünde bir engel oluşturmuştur.

Seçim barajları halkın oylarının önemli bir kısmının boşa gitmesine neden olmaktadır. Örneğin, sadece yüzde 3 barajının bulunduğu Ukrayna’da bile Mart 2006 seçimlerinde seçmenlerin oyunun yüzde 22’sinin hiçbir etkisi olmamıştır, Parlamentoya yansıması olmamıştır. Türkiye'de ise var olan yüzde 10 seçim barajıyla, 2002’deki seçimlerde yüzde 46,33 seçmen iradesi Parlamentonun dışında kalmış. Aynı seçimlerde AKP oyların sadece yüzde 34’ünü almasına rağmen Meclisteki sandalyenin yüzde 66’sını elde edebilmiştir.

Böyle adaletsiz bir seçim sistemiyle oluşturulacak bir meclisin yapacağı yeni anayasanın demokratikliği daha baştan tartışma konusu olacaktır. Bu eksikliğin, yeni anayasa yapılırken çeşitli sivil toplum kuruluşlarının görüşünün alınmasıyla da giderilmesi mümkün değildir. Temsilî demokrasilerde esas, bir toplumdaki çeşitli grupların, karar süreçlerini güçleri oranında etkilemesidir, bu da ancak adil bir temsil sistemiyle mümkün olabilmektedir. Yapılacak yeni anayasanın meşruiyeti için bu temel koşul olduğu için, önümüzdeki seçimlerde yüzde 10 seçim barajı kalkmadığı için, yapılacak yeni anayasanın da demokratikliği ve herkesin özlem ve istemini arkasına alacağı söylenemez, şimdiden aslında sakatlanmış bir anayasa arayışıyla karşı karşıyayız.

Bu arada, Orta Doğu’daki halk ayaklanmalarıyla sarsılan rejimlerdeki seçim sistemlerinde de, bazılarında Türkiye kadar olmasa bile, aşırı yüksek seçim barajları olduğunu hatırlamakta fayda var. Örneğin; bu baraj, Cezayir’de yüzde 7, Mısır ve Filistin’de yüzde 8’e çıkmıştır. Tunus’ta ise, rejim devrilmeden önceki seçim sisteminde ağırlıklı olarak uygulanan, parti blok oy yöntemiyle bu baraj neredeyse yüzde 30’lara kadar dayanmıştı.

Orta Doğu’daki parlamentoların olduğu ülkelerde fiilî ve yasal olarak yaygın bir şekilde uygulanan bu yüksek seçim sistemi, muhalefetin seçim yoluyla siyasete katılımını imkânsız hâle getirmiş ve nihayetinde iktidarın sokakta değişmeye başlamasına neden olmuştur.

Elbette ki Türkiye’deki siyasal katılım imkânları bu sistemlerde olduğu kadar dar değildir, ancak ifade özgürlüğü önündeki fiilî kısıtlamalar, mevcut Siyasal Partiler Yasası ve seçim barajı, Türkiye’de katılımcı demokrasi önünde en büyük engeller olarak durmakta ve Türkiye’nin Orta Doğu’daki demokratikleşme eğilimlerine örnek oluşturma iddiasını zayıflatmaktadır. Dolayısıyla, bu sistem değiştirilmediği sürece Türkiye'nin Orta Doğu’ya örnek olması değil ama Orta Doğu’nun Türkiye’ye örnek olma olasılığı daha gerçekçi bir durum almıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; neden seçime gidiyoruz dedik. Toplumdaki bütün muhalefet kesimlerinin, bütün farklılıkların kendilerini ifade etmesi, özellikle de parlamenter sistemde parlamentoda temsil edilmeleri için vazgeçilmez bir unsurdur seçimler. Halkın iradesi tecelli edecek, halk kimleri parlamentoda görmek istiyorsa onu gönderecektir.

Bugünkü seçim sistemi ve Siyasi Partiler Yasası özellikle, halkın iradesinin ortaya çıkmasına engel oluşturmaktadır. Siyasi partiler lider sultası altında ezilmekte, özellikle tabandan tavana bir seçim sistemi yerine, tepede başkanların milletvekillerini, il, ilçe başkanlarını âdeta belirlediği bir sistemle karşı karşıyayız. Buradan demokrasi çıkmaz, olsa olsa Sayın Başbakanın çok özlediği başkanlık sistemi ortaya çıkabilir.

Seçim sistemindeki başka temel problemlerden birisi yine Sayın Başbakanın Yüksek Seçim Kurulunun kararlarını eleştirmesiyle… Belki Adalet ve Kalkınma Partili milletvekillerinin de dikkatini çekecek bir olgudur.

Barış ve Demokrasi Partisi öncesi yine bağımsız adaylarla seçime girmiştik. Hakkâri gibi bir ilde -Hakkâri milletvekilimiz de karşımızda, AKP’den- gümrük oylarından gelen -gümrük oylarında bağımsız adaylara oy veremiyorsun, sadece siyasi partilere oy verebiliyorsun- oylarla Hakkâri’deki milletvekilimiz düşmüş, yerine Adalet ve Kalkınma Partisinin sayın milletvekilleri gelmişti. Şimdi, Sayın Başbakan Avrupa’daki 3 milyon seçmenin iradesinin sandığa yansımasından bahsediyor. Evet, doğrudur, yansısın. Acaba, gümrüğe gelen veya konsolosluğa giden vatandaşın bağımsız adaylara oy vermesi, oradaki iradesinin tecelli etmesi önem kazanıyor mu Sayın Başbakan ve Adalet ve Kalkınma Partisi yetkilileri tarafından? Bunu tartıştıklarını hiç görmedik.

Yine, bu seçimlerde parti olarak seçime giremiyoruz yüzde 10 barajı nedeniyle. Bağımsız adayları, blok adaylarını destekleme kararı aldık.

Yine, Adalet ve Kalkınma Partisi ve Cumhuriyet Halk Partisinin de katkısıyla önümüze, vatandaşın önüne metrelerce uzunluktaki seçim pusulaları çıkacaktır. Ara, bulabilirsen; Hakkâri’deki A şahsına oy vermek için vatandaş gidecek…

Adalet ve Kalkınma Partisi veyahut bizim Parlamentoda bulunmamızdan rahatsız olanlarca, Ahmet yerine 10 tane Ahmet’i de koymak suretiyle, vatandaşımız -acaba, 200, 300, 500 oy yanıltmak suretiyle- diğer Ahmet’e oy verdiğinde, Barış ve Demokrasi Partisi çatısı altında şu anda bulunan milletvekillerinden bazısı gelmese ne kadar iyi olur... Ben Batman’dan hatırlıyorum, Batman’ın şehir merkezinde, Cumhuriyet Meydanı’nda hamallık yapan birisine para verdiler, aday yaptılar. Sadece bu bir örnektir, onlarcasına verdiler. Siyasetle hiçbir ilgisi olmayan, Cumhuriyet Meydanı’nda bir iş arayan, ona bir iş verecek, bir yük verecek vatandaşı arayan vatandaş, bizimle beraber bağımsız aday olarak seçime girdi. Sayın Batman Milletvekilimiz de dikkatli şekilde bizi izliyor her ne kadar kulaklık takmışsa da veyahut telefonla konuşuyorsa da. O vatandaş ile biz Batman’da yarıştık. Cebine para doldurulmuş 5-6 tane bağımsız aday ile biz Batman’da yarıştık. Neydi? Seçmenin iradesi fesada uğrayacak; gidecek arayacak, Bengi Yıldız’ı, Ayla Akat’ı arayacak, bu arada, acaba şuraya mı mühür vurur, başka bir yere mi mühür vurur sevdasıyla seçime gidiyorsunuz, diğer taraftan da demokrasi, adalet -partinizin isminde de o var- diyorsunuz ama bize karşı çok adaletsiz olduğunuz ortadadır.

Dolayısıyla, bir seçime gidiyorsak, vatandaşın iradesinin tecelli etmesini istiyorsanız, gümrükte kullanılan oydan tutun da… Şu seçime gittiğimizde vatandaşın gerçek iradesinin ortaya çıkması için geçmişte hiç olmazsa şöyle bir kâğıtla Ali’nin, Veli’nin kime oy vereceği belliydi, gidiyordu sandığa atıyordu, şimdi, onlarca aday içerisinde kime oy vereceğini şaşıracağını düşünüyorsunuz ama inanın ki bizim seçmenimiz sizden daha politiktir. Siz orada Bengi Yıldız’ın, Ayla Akat’ın ismini bulamazsınız ama bizim seçmenimiz gidiyor ölçüyor biçiyor çünkü iradesine sahip çıkıyor. Bizim seçmenimizin nasıl oy verdiğini Batman’da gördünüz. 30 bin kişi… Batman’da ikiye böldük, 30 bin küsur kişi gitti Ayla Akat’a oy verdi, 30 bin kişi de gitti Bengi Yıldız’a verdi. Şırnak’ta, Dersim’de, diğer yerlerde, Muş’ta da hep öyle oldu. Ama bu seçimlerde bu barajın sizin başınıza bela olacağını göreceksiniz, hep birlikte göreceğiz, bu Parlamento birlikte görecek. Bu barajı ortaya koyanlara, bu barajdan medet umanlara, bu barajdan istikrar bekleyenlere bu baraj bela olacak. Bela oldu nitekim geçmişte. Bu barajı savunanların hemen hemen hiçbirisi şu anda bu Parlamentoda yok. Hepsi geldiler geçtiler ama halkın iradesi bir şekliyle tecelli etmeye devam ediyor, bunu belirtelim.

Bir başka problem, vatandaştan topladığınız vergilerle iktidar partisi ve muhalefet partisi bu seçimlerde trilyonları harcayacak ama yine halkın iradesi olan Barış ve Demokrasi Partisi Grubu yine halkın iradesine müracaat edecek, halkın desteğine müracaat edecek, her zamanki gibi tekrar buraya katlanarak gelecek, bundan da emin olabilirsiniz. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü yaklaşık olarak bir iki yıldır bu seçim barajının adil olmadığını Başbakan, Başbakan Yardımcısı söylüyor ama bir adım atmadılar. Hazine yardımının adil olmadığını, dağıtılması gerektiğini söylüyorlar -diğer partilerde de gerek Parlamentoda bulunanlar gerek dışında- ama adım atmaya geldiğinde bunun sadece hamasette kaldığını görüyoruz. Bugün de Sayın Başbakan Yardımcısı mahkemelerde her isteyenin kendisini ana dilinde savunması gerektiğini söylüyor. Seçim yakın ya, yine seçmene mesaj gönderecek ama biz, mahkemelerde insanların kendini ana dilinde savunamadığını KCK yargılamalarından biliyoruz. Sayın Başbakan yine bugün ağzına almış, KCK’dir, terör örgütüdür, BDP’dir, vuruyor vuruşturuyor, yine gergin çünkü bölgede ve Türkiye’de kaybedeceğinin sinyallerini çok net olarak alıyor.

Yine, bu seçimlerde devletin valisini, devletin kaymakamını, emniyet müdürlerini yine işleteceksiniz, kullanacaksınız memuru gibi. Biz bunu valilere söylediğimizde valiler çok açık söylüyor, “Biz, zaten Hükûmetin ajanlarıyız.” diyorlar. Hükûmetin evet, bir icra makamısınız, oradan gelen emirleri dinlersiniz ama seçimlerde Hükûmetin ajanı değilsiniz, Hükûmetin icra organı değilsiniz; mahallelerde gidip, buzdolabı, yaz ayı, ilkbahar gelirken kömür dağıtmak zorunda değilsiniz. Evet, Hükûmetle bir bağlantınız var ama bu bağlantı seçim bağlantısı veyahut AKP’nin valisi, kaymakamı olma bağlantısı değildir hukuken ve anayasal olarak ama Türkiye’de ne yazık ki böyle bir sistem oturmuş. AKP daha da devşirme vali ve kaymakamlar eliyle bu sistemi oturttu; devşirme yargı, devşirme basın ve Sayın Başbakanın arayışı bir başkanlık sistemi ama inanın ki bu, Amerika’daki ve diğer ülkelerdeki başkanlık sistemi olmayacak. Çünkü orada onları denetleyen güçlü bir basın, güçlü bir yargı, güçlü bir sivil toplum örgütü var ama siz Türkiye’de kendinizden başka hiçbir güç bırakmadınız. Dolayısıyla başkanlık sistemi eşittir padişahlık sistemi. Zaten şu anda da parlamenter sistem içerisinde yasama işlevini yerine getiriyor mu değerli arkadaşlar? Kuvvetler ayrılığı mı var Türkiye’de? Yani burada Hükûmetin her istediğinin otomatiğe bağlanmış şekilde Parlamentodan geçirildiğini görüyoruz. Burada bir yasama faaliyeti yok, bir emir-komuta ilişkisi var. Bunu pratikte görüyoruz. Fiilî olarak bir başkanlık sistemi var. İşlemeyen bir yargı, ses çıkarmayan bir sivil toplum, ses çıkaramayan bir basın, her gün…

M. NURİ YAMAN (Muş) – Üniversite…

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Evet, üniversiteler zaten bir felaket. Resmî ideolojinin propagandasını yapan, bağımsız düşünce üretemeyen, iktidarla göbek bağıyla bağlı olan bir üniversite sisteminden bilimsellik, özerklik beklenemez.

Diğer siyasi partilerin temsilcileri açıkladılar, siz muhaliflerinizin sesine tahammül edemiyorsunuz. Onları tutuklatmak, gece gündüz demeden, ayrım yapmadan evlerine baskın düzenlemek suretiyle, çeşitli terör örgütleri adı altında vasıflandırarak cezaevlerine koyuyorsunuz ama inanın ki Hükûmet olarak sizin uyguladığınız bir devlet terörüdür. Basına, farklı düşünene, aydına uyguladığınız bir devlet terörüdür, bir AKP terörüdür. Başka terör aramayın. Eğer arayacaksanız, mevcut yasaları, mevcut sistemi, parlamenter sistemi ayakları altına alan bizzat kendinizsiniz. Dolayısıyla, o tanımlama daha çok size uyar demek istiyorum. Muhalifleri cezaevlerine tıkıyorsunuz.

Geleceğiniz nokta nedir? Geleceğiniz nokta şudur: Belki yüzde 50, yüzde 60 oy alabilirsiniz. Tıpkı çok sevdiğiniz Beşar Esad gibi, Kaddafi gibi yüzde 99 da oy alabilirsiniz ama bu sistemin adı demokrasi değildir, insanların fikirlerinden dolayı tutuklandığı bir ülke özgür bir ülke değildir, halkın yüzde 60-70 oyunu almış belediye başkanlarının içeride olduğu bir sistem demokrasi değildir; sizin seçtiğiniz yargı mensuplarının egemen olduğu bir yargı sisteminin ismi demokrasi olmaz.

Dolayısıyla, bu seçimlerin hayırlara vesile olmasını diliyoruz ama bu seçimler sizi diktatörlüğe götürürse…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) – …bizim de diktatörlüğe karşı…

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bu, Birleşmiş Milletler evrensel beyannamelerinde vardır, zulme karşı direnmek halkın hakkıdır.

Orta Doğu’yu, Libya’yı, Mısır’ı arayacağınıza, Mısır, Libya, Suriye sizin kapınızdadır, bunu bilesiniz diyorum, selam ve saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sayın Faruk Bal, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü Dönem Parlamentosunun milletvekillerinin 12 Haziran 2011 tarihinde seçilmesine ilişkin Milliyetçi Hareket Partisi ve AKP grup başkan vekilleri ve milletvekilleri tarafından verilen karar tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Bu vesileyle, 54’üncü Hükûmetin Başbakanı Sayın Necmettin Erbakan’a bir kez daha Cenabıallah’tan rahmet ve mağfiret diliyorum, kederli ailesine başsağlığı diliyorum ve milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Değerli arkadaşlarım, seçimler, millet iradesinin tecelli ettiği zemindir. Millet iradesinin tecelli edeceği 12 Haziran seçimlerine karar vereceğimiz bu günün hayırlı sonuçlara vesile olmasını Cenabıallah’tan niyaz ediyorum.

Seçimlerin bir başka özelliği ise seçimler demokrasinin özüdür. Her adı “demokrasi” olan ülkede seçim vardır, ancak her yapılan seçim de, netice itibarıyla, demokratik bir seçim değildir. Birkaç örnek vererek sizlerle düşüncemi paylaşmak istiyorum:

Faşist Hitler Almanyası’nda da seçim yapılmaktaydı, faşist İtalyan Mussolini yönetiminde de seçim yapılmaktaydı, komünist Stalin döneminde de seçimler yapılmaktaydı ve ilerleyen süreçte, günümüzde ise kırk yıldır Libya’yı yöneten Kaddafi yönetimi de seçimle işbaşına gelmekteydi, Mısır’daki Mübarek de kırk yıldır seçimlerle işbaşında bulunmaktaydı ve onun gibi adı “demokratik” olmasına rağmen, özü demokratik olmayan sistemlerde seçimler göstermelik birer araç olarak kullanılmakta idi.

İleri demokrasilerde ve modern demokrasilerde seçimlerin göstermelik olmaktan çıkarak milletin en değerli varlığı olan millet iradesi hâline dönüşmesinin iki tane temel unsuru vardır. Eğer bu iki temel unsur yerine getirilebilir ise Kaddafi’nin Libyası’nda Kaddafi’yi kırk yıl iktidarda tutan bir seçim sisteminden bahsetmeyiz, Mısır’ın Mübarek’i kırk yıl iktidarda tutan bir seçim sisteminden bahsetmeyiz, eğer bu iki özellik dikkate alınırsa Hitler Almanyası, Mussolini İtalyası ve Komünist Rusya’daki seçimler göstermelik birer seçim olarak insanlık tarihinin önünde ciddi sorunlar açan seçimler olmaktan çıkardı. Bu iki temel özellik: Birincisi, iktidarın hesap vermesi, ikincisi de seçimlerin dürüstlük ilkesine uygun yapılmasıdır. İktidarın hesap vermesinin ikiz kardeşi, seçmenin iradesini teslim ettiği, ülkesinin yönetimini tevdi ettiği iktidardan bu emaneti nasıl kullandığını sorgulamasıdır yani iktidardan hesap sormasıdır. Seçimlerin dürüstlük içerisinde yapılması ise iki tane temel değerin iktidarda bulunan parti tarafından kendi çıkarları için kullanılmaması demektir; bunlardan birisi devletin gücü, diğeri ise devletin parası. Şimdi önümüzdeki seçimler, bu anlattığım ileri demokrasi, modern demokrasi, 21’inci yüzyılın evrensel değeri açısından çok önemlidir ve geçmiş dönemde AKP İktidarının yönetimde bulunduğu süre içerisinde yapılan seçimler açısından da çok vahim sonuçları bulunmaktadır. İşte Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidar partisi olarak Türkiye’yi seçime götürürken sadece şekli anlamda Adalet Bakanı, Ulaştırma Bakanı ve İçişleri Bakanının anayasal zorunluluk gereği görevlerini bırakmaları ve bağımsızların oraya bakan olarak atanmasından ibaret değildir. Özü itibarıyla AKP’ye düşen birinci görev, devletin parasını bu seçimde vatandaşın iradesini satın almak için kullanmamasıdır, devletin gücünü vatandaşın oyunun belirlenmesinde etki aracı olarak kullanmaması lazımdır.

Değerli arkadaşlarım, bunlar önemli hususlardır ve bu önemli hususlardan birkaç tanesini sizlerle paylaşarak Kaddafi rejiminden ne farkı olduğumuzun, Mübarek rejiminden ne farkı olduğumuzun fark edilmesini arzu ediyorum. İlkini kendimden örnek veriyorum değerli milletvekilleri: 29 Mart seçimlerinde, ben, Milliyetçi Hareket Partisinin milletvekili olarak Adana’ya, seçimlerde partimin propagandasını yapmak üzere gittim. Seçim konuşmalarımda da “Ey Adanalılar! Milliyetçi Hareket Partisine oy verin.” dedim ama Sayın Başbakan Yardımcım, zatıalinizin içinde bulunduğu Hükûmetin emri komutasında olan polisler benim konuşmamı zabıt altına aldılar ve RTÜK Kanunu’nun feşmekanca maddesine göre “Siyasi çıkarları ve şahsi çıkarları uğruna konuşma yaptı.” diye beni savcılığa verdiler.

OKTAY VURAL (İzmir) – İleri demokrasi!

FARUK BAL (Devamla) – Dört ay sonra, Cumhuriyet Başsavcılığından bir tebligat geldi: “Şüpheli Faruk Bal, Konya Milletvekili” ve diğerlerini yazıyor. “Böyle bir suç olmaz” diye takipsizlik kararı veriyor.

Sayın Başbakan Yardımcım, Adana’daki bu polis arkadaşımızın, kardeşimizin ya da AKP militanının uyguladığı bu tutum ile Kaddafi’nin polisi, Mübarek’in polisi arasında ne fark var?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Fark yok.

FARUK BAL (Devamla) – Bunu ben Anayasa Komisyonunda dört defa dile getirdim, bu Mecliste de üç defa dile getirdim bu kürsüden. Bu polisler hakkında kim, ne yapmıştır? Bu polisler yine aynı mantıkla mı orada devletin gücünü siyasi muarızlarını susturmak için kullanılacaktır? Muhalefeti susturmak için kullanacak mısınız devletin emniyet güçlerini?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kullanıyorlar zaten.

FARUK BAL (Devamla) – Kullandığınız zaman…

Sayın Başbakan Yardımcım, bir gerçeği size ifade edeyim, bunlar kitapta da yazıyor: Sadece demokrasilerde muhalefet vardır. Muhalefetin susturulduğu yerde demokrasi yoktur, orası diktadır.

Şimdi, bir başkasından örnek vereyim: Kış olimpiyatları yapıldı. Kış olimpiyatlarında yolsuzluk iddiası var diye Saadet Partisi Erzurum İl Başkanı konuştu, hakkında herhangi bir muamele yok. AKP Erzurum İl Başkanı da konuştu, hakkında herhangi bir muamele yok. MHP İl Başkanı da “Burada yolsuzluk var.” diye telefonda konuştu, arkasından “Çete kurmuştur ve yolsuzluk yapanları tehdit ediyor.” diye, özel yetkili savcılık derdest ediyor, tutuklama talebiyle hâkime sevk ediyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yakında bize de yaparlar.

FARUK BAL (Devamla) – Şimdi, böyle bir uygulamanın Kaddafi’nin yönetimindeki Libya’dan ne farkı var, Mübarek’in Mısır rejiminden ne farkı var?

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Eksiği yok, fazlası var.

FARUK BAL (Devamla) – Hitler Almanyası’ndan ne farkı var, Mussolini İtalyası’ndan ne farkı var, Rusya Stalin devrinden ne farkı var?

Devam ediyoruz. Antalya’da, referandumda çok uyanık, çok akıllı, polis oyunlarını çok iyi bilen bir emniyet müdürü halkı kandırdığı gibi Hakk’ı da kandıracağını zannederek yukarıya minnacık harflerle yazıyor “Alkollü araç kullanmaya -küçücük- hayır.” İşte, “Evet” denilebilecek bir yazıyı da yazıyor, kocaman “Evet”. Antalya’nın caddelerini “Evet-Hayır” referandumunda bu billboardlarla dolandırıyor bir emniyet müdürü. Sayın Başbakan Yardımcım, emniyet gücü böylece siyasi bir partiye önümüzdeki seçimde de alet olacak.

Devam ediyoruz, Tunceli’deki Sayın Vali şimdi Giresun’da vali. Tunceli’de kış gününde elektriği olmayan köylere buzdolabı, çamaşır makinesi dağıtarak AKP’ye oy devşirme faaliyetine Giresun’da devam edecek mi? Aydın’daki vali Milliyetçi Hareket Partisinin “Sen açıldıkça analar ağlıyor.” pankartını astığı için MHP’nin binasının önüne polisi yığacak mı? Polis kontrolünde, polis denetiminde, polis tehdidinde bir seçim yaşayacak mıyız? Ve bunlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin 21’inci yüzyıla geldiğimiz bir süreçte ulaşmak istediği demokratik değerlerle bağdaşacak mıdır? 12 Haziran tarihinden sonra biz, devletin gücüyle bir seçim mi yapıldığını, devletin parasıyla bir seçim mi yapıldığını, yoksa halkın en aziz değeri olan, en mübarek değeri olan iradesiyle mi bir seçimi sonuçlandırdığımızı tartışacağız.

Değerli arkadaşlarım, işte bu süreç içerisinde, huzur içerisinde, gönül rahatlığıyla insanların iradesini sandığa inandığı şekilde taşıyabileceği bir seçimin yapılmasını bekliyoruz, arzu ediyoruz. Cenabıallah’ın da bize öyle bir süreç yaşatmasını temenni ediyoruz.

Tabii, AKP bu seçimde, sekiz buçuk yıldır iktidardadır. Mecliste çok güçlü bir milletvekili desteği vardır ve ülkenin temel sorunlarını çözmek için hiçbir mazereti bulunmamaktadır. Ancak AKP sekiz buçuk yıllık iktidarında bu ülkenin temel sorunlarını çözemediği gibi, bu ülkeye temel ve kalıcı sorunlar ilave etmiştir. AKP’nin 2002 yılında aldığı Türkiye’de işsizlik sayısı, iki depreme, iki krize ve koalisyonlu bir yönetimde 2 milyon 460 bin civarındaydı işsiz sayısı, bugün, 2010 yılında, AKP’nin sekiz buçuk yıllık iktidarında işsiz sayısı 5 milyon 800 bine ulaşmıştır. AKP bu seçimde bunun hesabını verecektir.

Değerli arkadaşlarım, yoksulluk oranı 2002 yılında iki depreme, iki krize rağmen yüzde 14,7 idi, bugün yoksulluk oranı yüzde 15,1’e çıkmıştır. Yoksullukla ilgili rakamlar sekiz yıllık iktidar boyunca patlarken bir başka şey daha patlamıştır: 2002 yılında Türkiye’de cumhuriyet tarihi boyunca birikmiş sermayesi milyar doları aşan 4 tane iş adamı vardı, sekiz buçuk yılda siz 35 tane iş adamını milyar dolara kavuşturdunuz.

Değerli arkadaşlarım, çok laf yalansız, çok para haramsız olmaz. Bu haram sofrasını siz mi yarattınız, yoksa bu haram sofrasında oturanlardan mısınız? Elbette ki bunun hesabı sorulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, kırsal alan yani ziraat, hayvancılık, et ve süt üreticileriyle ilgili alan yangın yerine çevrilmiştir. Kırsal alanda 2002 yılında 5 milyon kişi yoksulluk sınırının altındayken, bugün 7,5 milyona çıkmıştır yoksulluk sınırının altında olanların sayısı. Kırsal alanda et, süt ve tarımsal ürün üretimi durmuştur. Türkiye dünyada 7 tane ülkeden birisiydi kendi ihtiyacını tarımsal ürünleriyle karşılayabilen, şimdi Türkiye tarımsal ürün ithal eder bir ülke hâline gelmiştir. Sekiz buçuk yıl sonunda AKP’nin hayvancılık alanında getirdiği nokta Türkiye’yi angusa mahkûm etmiştir.

Dün kırmızı et üreticileri buradaydı. Adalet ve Kalkınma Partisi Genel Merkezine gittiler, konuşacak muhatap bulamadılar. Türkiye Büyük Millet Meclisine geldiler, Hükûmet kanadından konuşacak muhatap bulamadılar. Türkiye çapında 500 tane et ve süt üreticisinin temsilcisi Milliyetçi Hareket Partisini ziyaret ettiler. Ağızlarını açtıkları zaman, Sayın Başbakan Yardımcım, feryatlarından, figanlarından, ağızlarından dökülen rakamdan hâli pürmelallerini hepimiz görebiliyoruz. 17 liraya mal ettikleri eti 13 liraya satmak mecburiyetinde kalıyor bu insanlar. Sattıkları zaman fakirleşiyorlar. Dükkânını, kasap dükkânını, mezbahasını kapatan insanlar var. Bunlar işsizler hanesine yazılıyor ama AKP’den ses yok.

Değerli arkadaşlarım, bunların hepsinin hesabı, ekonomik fakirleştirmenin, yandaş zengin yaratmanın, yandaş basın yaratmanın, yandaş devlet memuru yaratmanın hesabı elbette bu demokratik, mübarek özellikte bulunan seçim sürecinde sorulacaktır.

Değerli arkadaşlarım, işte bu hesap süreci içerisinde… Sekiz buçuk yılı Avrupa Birliği türküsüyle geçirdiniz. Bu Meclise ne getirdiyseniz “Avrupa Birliği böyle istiyor.” diye getirdiniz ancak 2002 yılında canlı olarak aldığınız Avrupa Birliği perspektifini -Avrupa Birliği müzakerelerinden sorumlu Sayın Egemen Bağış’ın ifadesiyle- komaya soktunuz, fişi çekilecek hasta hâline getirdiniz ve fişi çekme şerefini de Avrupa Birliğine bıraktınız. Türkiye'nin onurlu Avrupa Birliği giriş sürecini özürlü bir hâle getirdiniz ve teslimiyet politikasıyla “Avrupa Birliği istiyor.” diye Türkiye'nin üniter yapısını helak ettiniz, Türkiye'nin millî bütünlüğünü helak ettiniz; işte bunun hesabını da bu demokratik açıdan mübarek bir özelliğe sahip olan seçimlerde millet iradesinde hesabını vereceksiniz.

Değerli arkadaşlarım, açılımların hesabını vereceksiniz. Ermeni açılımının hesabını vereceksiniz. 1 milyon Azeri mülteci durumundayken, 4 bin Azeri savaş tutsağı şeklinde hayatını sürdürmeye mahkûm edilmiş iken ve Azerbaycan’ın topraklarının beşte 1’i işgal edilmiş hâldeyken siz Ermeni açılımıyla “bir milletin iki devleti” dediğimiz Azerileri küstürdünüz; bunun hesabını vereceksiniz. Binyıl boyunca aynı Allah’a inandığımız, binyıl boyunca aynı Peygamber’e inandığımız, binyıl boyunca aynı fakirliği, aynı zenginliği, aynı zaferi, aynı kederi paylaştığımız, binyıl boyunca kadınlarımızın saç örgüsü aynı, oyalarının rengi, deseni aynı, halısının, kiliminin deseni aynı olan Kürt kardeşlerimizi ayırdınız, terör örgütünün, PKK’nın tabanı hâline getirdiniz; işte bunun hesabını vereceksiniz. “Analar ağlamasın.” diyerek “Kürt açılımı” dediniz, anaları ağlatan PKK’ydı. Anaları nasıl ağlatmıştı PKK? 30 bin tane insanımızın anasını ağlatmıştı. Bunun 5 bin tanesi asker ve polis, 25 bin tanesi güneydoğuda yaşayan, Kürtçe konuşan kardeşimizdir. İşte “Kürt açılımı” adını vererek millî birliğimizi, bütünlüğümüzü, binyıllık kardeşlik hukukumuzu dinamitlediniz, mozaiklerle, “Türkiyelilik” iddiaları, “Türkiyelilik” safsataları ile binyıllık kardeşlik hukukunun temeline dinamit koydunuz ve bunun hesabını o mübarek demokratik değerde, seçim zemininde vereceksiniz.

Avrupa Birliği müktesebatı komaya girmekle bitti. Müflis tüccar gibi eski defterleri araştırdınız. Eski defterlerde Milliyetçi Hareket Partisinin 1999 yılından beri ilan ettiği “2023: Yükselen Güç Türkiye” vizyonu, yüzyıl ile kucaklaşma, yüzyıl ile sözleşme programını aldınız, yeni bir malzemeymiş gibi siyasi intihalle, fikrî mülkiyet hakkına saygı göstermeden AKP’nin bu dönemde seçim kampanyasında kullanacaksınız. Değerli arkadaşlarım, hiç mi aklınıza gelmedi bu 2023 sekiz buçuk yıllık iktidarınızda? Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Türkiye devletinin organları “2023: Yükselen Güç” hedefine doğru programlanmıştı 57’nci Hükûmet döneminde. Siz, Avrupa Birliğini koma hâline sokarken uyuyor muydunuz, bunları göremediniz mi? Bunları görmüş olsaydınız, bugün bu müşkül durumda bulunmayacaktınız. Dolayısıyla, belki önümüzdeki süreçte, Avrupa Birliğini komaya sokmak suretiyle, ilişkileri komaya sokmak suretiyle önünüzü karartmış olan, siyasetinizi karartmış olan dışarıdaki teslimiyet duygularına, Milliyetçi Hareket Partisinin bu Ankara vizyonuyla, millî vizyonuyla bir ışık bulmanız mümkün olabilir ama o ışık ampule benzemeyecektir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal.

AK PARTİ Grubu adına Yozgat Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Sayın Bekir Bozdağ, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim kararı alınmasına ilişkin Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım, bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Demokrasi, halkın, seçtikleri vasıtasıyla yönetilmesini öngörmektedir. Türkiye Cumhuriyeti’nde bugüne kadar yirmi üç dönem parlamento seçimleri yapılmış, her defasında milletten yetki alanlar bu yetkilerini kullanmışlar ve sonuçta yine millete dönüp yaptıklarıyla, yapamadıklarıyla ilgili hesap vermişlerdir. Demokrasinin bu yönü önemli. Hesap verilebilirlik, hem yetki alanları açısından; eğer iktidar yetkisi almışsa, ben iktidarda neler yaptım, nasıl yaptım, neleri yapamadım, bunun hesabını millete verebilmek; eğer muhalefet yetkisi almışsa, muhalefette neleri yaptı, neleri yapamadı, bunun hesabını millete vermek ve milletimize de hesap sorma imkânını vermek. “Ben size şu yetkileri verdim, şunları şunları verdim; sizi iktidar yaptım, sizi muhalefet yaptım. Sen iktidar olarak verilen yetkiyi nasıl kullandın? Sen muhalefet olarak verilen yetkiyi nasıl kullandın?” Esasında milletimizin huzuruna giderken bir muhasebe yaparak gitme ihtiyacımız var; zira, milletimiz bizi hesaba çekecek, bizim de bu hesabı alnımızın akıyla vermemiz lazım.

Allah’a hamt ediyorum; AK PARTİ Grubu olarak, kurulduktan sonra -kısa bir süre- iktidarı milletimiz bize emanet etti. Emanet ettiği günden bugüne doğru baktığınız zaman, ülkemizde çok önemli değişimlerin, dönüşümlerin altına imzayı attık. Taahhütlerimizin arkasında durduk ve onları bir bir yerine getirmek için büyük değişimleri birlikte gerçekleştirdik. Sayın Başbakanımız “Biz 15 bin kilometre bölünmüş yol yapacağız.” derken herkes bıyık altından gülüyordu ama bugün gelinen noktada, yetmiş dokuz senede, Türkiye'nin doğusundan batısına, güneyinden kuzeyine bir çizgi yol ama dokuz sene içerisinde 13.600 kilometre yol. Şimdi, bir bakın, nereden nereye büyük bir değişimi gerçekleştirdik.

Öte yandan, biz “Bütün illeri üniversitelerle buluşturacağız, şehirlerimiz kampüs şehirler olacak.” dedik, o zaman da gülündü ama bugün gelinen noktaya baktığınız zaman Türkiye'nin dört bir yanı bilim yuvalarının kandilleriyle aydınlanmaktadır. Bugün, Tunceli’sinden Hakkâri’sine, Yozgat’ından Bayburt’una kadar Türkiye’mizin her bir yerinde devletin birer tane üniversitesi, pek çok ilimizde onlarca özel vakıf üniversitesi kuruldu. Bizden önceki dönemde 72 tane üniversite varken, bizim dönemimizde, dokuz yıl içerisinde, Türkiye’de 92 tane vakıf ve devlet üniversitesi kuruldu. Biz bilimin aydınlığını bu ülkenin her tarafına götürdük ve o aydınlıkta insanlarımızın daha güvenle geleceğe yürümesinin imkânlarını hazırladık. Demir yollarında da öyle, hava yollarında da öyle, eğitimde de öyle, sağlıkta da öyle, bütün alanlarda Türkiye’de rekorlar kıran hizmetlerin altına imza attık. Sadece bir tanesine, anayasal açıdan da önemli olduğu için değinerek geçmek istiyorum bu bahsi.

Bizim Anayasa’mız der ki “Herkes kanun önünde eşittir.” Doğru mu? Fakir ile zengin ayrımı yoktur, memur ile işçi ayrımı vesaire. Kanun önüne geldiğiniz zaman herkes eşit, Anayasa bunu söyler fakat Türkiye'nin uygulamasına bakarsanız, serbest meslek sahipleri sosyal güvence bakımından BAĞ-KUR’a kayıtlıdır, işçiler sosyal güvence bakımından SSK’ya kayıtlıdır, kamu görevlileri sosyal güvence bakımından Emekli Sandığına bağlıdır. Yani devlet öylesi kast sistemi, öylesi eşitsiz bir anlayışla insanlarına bakıyor ki işçi ile memuru aynı sosyal güvenlik kurumu altında dahi buluşturamıyor. Bir yandan “eşit” diyorsunuz, öte yandan Anayasa’ya rağmen eşitsizliği fiilen yaşatıyorsunuz. Sayın Başbakanımız ve AK PARTİ İktidarı bu eşitsizliği ortadan kaldırdı, Emekli Sandığıdır, SSK’dır, BAĞ-KUR’dur, hepsini kaldırdı ve bunları tek çatı altında birleştirdi ve “İnsanlara eşit bakılması böyle olur.” dedi ve Anayasa’da olan ama fiilen hayatta olmayan eşitliği sosyal güvenlik boyutundan hayata geçirdi. Bunun sağlık boyutu daha büyük dramlara sahne oluyor. Ben avukattım. Bir SSK’lı kardeşim Yozgat’ta hasta olduğu zaman, Yozgat Devlet Hastanesiyle SKK’nın sözleşmesi yoktu, cebinden parayı veriyor tıkır tıkır, tedavi oluyor, sonra SSK’yı dava ediyor, davayı kazanıp hüküm kesinleştikten sonra icraya koyup devletten parasını alıyordu, gidemiyordu devletin hastanesine, özel hastaneye zaten gidemiyordu. Ee, şimdi ilaç alacak, depodaki ilaç kadar! Eczane kapıları onlara kapalıydı, insan yerine konmuyorlardı. Peki, BAĞ-KUR’lu nasıl? O da ayrı bir şey. Primini kendi ödüyor vatandaş, tedavi olacak, parasını peşin peşin ödüyor, tedavisini gerçekleştiriyor, müracaat edip sonra devletten parasını almak için siyasilerin kapısını çalıyordu. Ne oldu? Bütün bunlar tarih oldu. Bunlar zulüm vasıtalarıydı, bunlar bu devletin Anayasa’sının 2’nci maddesinde “hukuk devleti” denen, “sosyal devlet” denen bir devlete yakışmayan, eşitlik ilkesiyle bağdaşmayan, hakkaniyetle örtüşmeyen kast sisteminin Türkiye’deki somut örnekleriydi, hepsini tarihe gömdük.

Ekonominin verilerini değiştirdik. Türkiye'nin içeride güçlenmesini sağlarken dışarıda da Türkiye'nin itibarını sağladık. Allah’a şükürler olsun, bugün Türkiye, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinde daimî üyelerin yanında geçici üye statüsüyle seçilmiş durumda. Allah’a şükür diyorum, yine bugün Türkiye’den, bu Parlamentodan bir milletvekili arkadaşımız Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisinin Başkanı. Bundan önceki dönemlerde Türkiye'nin konsolosluğunun, büyükelçiliğinin olmadığı, devletin temsilcilerinin gidemediği nice yerlere bizler gittik ve oralarda ay yıldızlı al bayrağı dalgalandırdık. İş adamlarıyla, siyasetçileriyle, cumhurbaşkanıyla, başbakanıyla, bakanlarıyla her yere ulaştık ve bugün, yaşanan 2008 finans krizine rağmen, Türkiye’de olana, bitene bakın ve Türkiye'nin içeride, dışarıda itibarına bakın.

Ben buradan değerli hemşehrilerime, vatandaşlarıma şunu sormak istiyorum, diyorum ki: Eğer 2008 finans krizi yaşanırken Türkiye’de iktidar AK PARTİ değil de ondan önceki gibi bir koalisyon hükûmeti olsa idi veya başka bir iktidar olsa idi Türkiye’deki bankaların hâli nice olurdu, işletmelerin hâli nice olurdu, diğer konularda Türkiye'nin ekonomik, sosyal, siyasal hayatı nasıl bir şekil ve seyir izlerdi? Herkes elini vicdanına koyup öyle düşünmek zorunda. Eğer AK PARTİ olmasaydı bir Anayasa fırlatmasıyla kıyamet kopan bu ülkede nice kıyametler kopardı. Allah’a hamdolsun, bunlar olmadan Türkiye yoluna devam etti, bundan sonra da devam edecek.

Onun için, biz diyoruz ki: Biz milletimize gideceğiz, kapı kapı gezeceğiz, mahalle mahalle gezeceğiz, sokak sokak gezeceğiz, yaptıklarımızı anlatacağız, yapamadıklarımızın gerekçelerini söyleyeceğiz. Hesap verme noktasında, bizim alnımız ak, başımız dik, milletimize gönül rahatlığıyla hesabımızı (AK PARTİ sıralarından alkışlar) üç yılın, dört yılın hesabını değil, geçmişten beri gelen dokuz yılın hesabını vereceğiz ama Sayın Başbakanımızın ifade ettiği gibi de önümüzdeki sürelerin de yetkisini milletimizden talep edeceğiz. Sadece bir dönemin değil, on iki yıllık dönemin programıyla milletimizin huzuruna çıkacağız. 2023’te, cumhuriyetin 100’üncü yılında, lider bir Türkiye’yi, büyük bir Türkiye’yi her alanda hâkim kılmak için elimizden gelen çabayı göstermek üzere milletimizden yetki isteyeceğiz. Biz, bu noktada rahatız.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Burası nara atma yeri değil.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öte yandan, bakın, bir başka konu: Hesap verirken biz, milletin emanetine de bugüne kadar halel getirmedik. Allah’a şükrediyoruz, diyoruz ki, millet bize bir emanet verdi, “Bu emaneti şöyle kullan.” dedi, bir irade verdi. Biz, bugüne kadar bu emaneti milletin iradesi dışında hiçbir istikamette kullanmadık. 3 Kasımda milletimiz bize yetki verirken Türkiye'nin Cumhurbaşkanını seçme yetkisini de bize vermişti. Cumhurbaşkanlığı seçimi gelirken Türkiye’de neler yaşandı, hep biliyorsunuz. Yürüyüşlerdir, mitinglerdir, başka birtakım planlar, desiselerdir “Falan Cumhurbaşkanı olamaz, filan olamaz, şunlar olamaz, bunlar olamaz, AK PARTİ’li olamaz…” Âdeta, uzaydan Cumhurbaşkanı ithal edilmesini isteyen arayışlar, tarayışlar vardı. O dönemde biz dedik ki “Bu millet bu Parlamentoya oy verirken Cumhurbaşkanını da seçecek diye oy verdi, biz o yüzden milletin emanetine sahip çıkacağız.” dedik ve sahip çıktık. Geldik buraya, Cumhurbaşkanı seçimine katıldık ve o güne kadar olmayan bir 367 icat edildi, Anayasa ayaklar altına alındı. Anayasa’yı korumakla görevli olan, Anayasa’ya uygunluk denetimi yapmakla mükellef olan Yüksek Mahkeme, maalesef, Anayasa’yı çiğneyerek Anayasa’ya aykırı bir karar verdi ve milletin emanetini kullanmamıza izin vermedi. Peki, biz ne yaptık? Biz bu emaneti yine de teslim etmedik çünkü bu millet bize vermişti.

27 Nisanda bir başka bildiri yayınlandı ve bugüne kadar, o bildiriyi yayınlayanlar düdüğü çalınca siyasetçilerin nasıl hizaya geçtiğini iyi bildikleri için öyle bir duruş bekliyorlardı ama yanıldılar. Neden yanıldılar? Çünkü demokrasiye inanmış ak kadroların, AK PARTİ’lilerin esas duruşu sadece Türk milletinedir, onun dışında hiç kimsenin huzurunda bu kadro esas duruşa geçmemiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hangi demokrasiden bahsediyorsun!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Bundan önce şapkayı alıp gidenler yerine, milletin emanetine sahip çıkan bir kadro vardı ve seçim kararı aldık ve ondan sonra milletin huzuruna gittik. Ne dedik? “Demokrasinin, hukukun yoluna taş koydular, gücümüz yetmedi; yardım edin, beraber kaldıralım.” Milletimiz destek oldu, yardım etti ve sonuçta milletin istediği kişi Cumhurbaşkanı oldu.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ne oldu o muhtıracılar sonra, ne oldu?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Birilerinin emrettiği değil, milletin emrettiği kişi Cumhurbaşkanı oldu.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Ne oldu muhtıracılar sonra, ne oldu Bekir Bey?

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Niye yargılamıyorsunuz?

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Ben şunu söylüyorum: Biz milletin emanetine sahip çıktık; Ankara’da başkalarıyla paylaşmadık, bölüşmedik. Hani Anadolu’da şöyle bir laf var: Yetki alırlar, Ankara’ya gelirler. Ankara’ya gelince “Yahu, siz şu vaatlerde bulundunuz, ‘Şunları şunları yapacağız.’ dediniz.” deyince, Ankara’dan gelenler ne derlerdi? “Yahu, biz öyle biliyorduk ama kazın ayağı öyle değilmiş, Ankara’da işler başka yürüyormuş. Biz bunu anlamamışız.” derlerdi ve yapamadıklarına mazeret üretirlerdi. Ama ilk defa, 3 Kasımdan sonra milletin iradesiyle iktidara gelen bu kadro “Ankara’da kazın ayağı öyle değil.” argümanını bugüne kadar hiç ama hiç kullanmamıştır, bundan sonra da kullanmaya niyeti yoktur. Çünkü milletin emanetine sahip çıkarak, milletin emrettiği doğrultuda biz hareket etmek üzere yetki aldık ve bu yetkiyi de sonuna kadar kullanacağız.

Ne yaptık? Cumhurbaşkanı seçimini artık Türkiye’de kriz olmaktan çıkardık. Bundan sonra milletin ama sadece milletin istedikleri Cumhurbaşkanı olacak. Kapılar arkasında, hiç kimsenin tanımadığı bir Anayasa Mahkemesi Başkanını ertesi gün bütün partilerin aday göstereceği bir mekanizma olmayacak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Birilerinin “iyi çocuk” dediği değil, milletin “iyi” dediği Cumhurbaşkanı olacak.

Peki, daha ne yaptık? Bu yetmez çünkü bu Anayasa’yla Türkiye'nin yoluna devam etmesi mümkün değil. Anayasa’ya baktığınız zaman, baştan sona bu Anayasa millete karşı konumlanmış durumda. Anayasa, milleti potansiyel tehlike gören, her adımda birtakım takviyelerle devletin bütün kurumlarını millete karşı teyakkuz hâline getiren bir mantıkla hazırlanmış.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Milleti tehlike görmüyor, sizin gibileri tehlike görüyor!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Öyleyse, bu Anayasa’yla yola devam edilmez. Peki, ne yaptık? Anayasa’da önemli bir değişimi getirdik. Hem insan haklarını önceleyen hem demokrasinin üzerindeki vesayetleri mümkün olduğunca -tamamen kaldıramadık ama mümkün olduğunca- ortadan kaldıran, milleti güçlendiren, bir yandan Anayasa Mahkemesine bireysel başvuru yolunu açarken, öte yandan kamu denetçiliği yolunu ortaya koyarken, öte yandan kişisel verilerin korunmasını hayata geçirirken, yargı bağımsızlığını güçlendiren, takviye eden düzenlemeler yaptık. Bu da milletimizle buluştu ve hem 21 Ekim 2007’de halk oyuna sunulan Anayasa değişikliğiyle hem de 12 Eylül 2010’da halk oyuna sunulan Anayasa değişikliğiyle Türkiye’de cumhuriyetimizin nitelikleri güçlendirilmiş, demokrasiyle taçlandırılmıştır, önemli adım atılmıştır.

Şimdi Parlamento seçime gidiyor. Bütün siyasi partilerimizin sayın genel başkanları konuştular: “Yeni bir Anayasa’yla yola çıkmamız lazım, Türkiye'nin yeni Anayasa’ya ihtiyacı var.” Biz, milletimizin emanetine sahip çıktığımızı anlatırken, önümüzdeki seçimde, milletimizin önünde, yeni bir Anayasa’yla -Ama kimin istediği? Milletin istediği bir Anayasa’yla- Türkiye'nin yoluna devam edebilmesi için yetki talebinde bulunacağız. Milletin talepleri o Anayasa’da somuta dönüşsün istiyoruz, sivil toplumuyla, siyasi partileriyle, toplumun bütün kesimleriyle, her tür anlayışın yer aldığı bir uzlaşma, bir ortaklaşmayla, Türkiye'nin, darbe Anayasa’sından kurtulup yepyeni bir Anayasa’yla, danışma meclislerinin yaptığı değil, milletin seçtiği, milletin Meclisinin yaptığı bir Anayasa ile yoluna devam etmesini istiyoruz.

Biz, milletimizden yetki talep ederken böyle bir yetkiyi de milletimizden birlikte talep edeceğiz. Milletimiz bize yetki verdiği zaman da milletimizin verdiği yetki doğrultusunda çalışmalarımızı, gayretlerimizi yoğunlaştırmaya devam edeceğiz.

Değerli milletvekilleri, AK PARTİ adına onur duyduğumuz bir başka hususu yüce heyetinizle paylaşmak istiyorum. Bugün belki, cumhuriyet tarihinin bütün dönemlerini demiyorum ama 82’den sonra, yani 83’te yapılan ilk seçimden sonra ilk defa bir iktidar, ne muhalefetin ne kamuoyunun ne de başkalarının baskısı olmaksızın kendiliğinden seçime gidiyor. Baktığınız zaman bir seçimin üç yıl, beş yıl olması tartışmasında değiliz ama erken seçim -otuz beş gün de olsa bir erkene alıyoruz- bir seçim var, onun iklim koşulları var ama Türkiye’de, baktığınız zaman, niçin seçime gidilmiş? İktidarlar meşruiyetini kaybetmiş. Nerede meşruiyetini kaybetmiş? Halk nezdinde meşruiyetini kaybetmiş, Parlamento nezdinde meşruiyetini kaybetmiş. Öyle olunca, meşruiyeti kaybolan iktidarın varlığını devam ettirmesi mümkün olmaz. Çare seçimdir, seçime gitmiştir. Ama 3 Kasıma bakın, AK PARTİ iktidar. 28 Mart 2004’e bakın, mahallî idarelerde oyu artmış. 2007 22 Temmuza bakın, oyu artmış. 29 Mart 2009’a bakın, hakeza öyle. 2 defa halk oylaması olmuş, her ikisinde de milletimizin kahir ekseriyetiyle buluşmayı başarmış…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Seçim barajını kaldır da görelim o zaman.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – …ve bütün seçimlerde, daha sonra iptal yiyen, itiraz üzerine yinelenen seçimler dâhil 2009’dan sonra hepsinde birinci parti olmayı başarmış bir kadroyuz. Dolayısıyla bizim bir meşruiyet krizimiz yok, bir meşruiyet sorunumuz da yok ama demokrasiye inancımız var, demokrasiye sadakatimiz var. O nedenle biz, 2007’de halk oylamasında milletimizin kabul ettiği irade dört yılda Parlamentonun yenilenmesi olduğu için milletimizin verdiği talimata uyuyoruz. Yoksa başka zorlayıcı bir neden değil. Siyasi istikrarsızlık var mı Türkiye’de? Yok. Huzur, güvenlik, barış tehlikede mi? Yok. Peki, ekonomik kriz var mı Türkiye’de? Yok.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – İşsizlik de yok, yoksulluk da yok; soygun var! Ne kadar rahat konuşuyorsunuz!

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – Şeye baktığınız zaman: Basında, kamuoyunda Hükûmete “Seçim isteriz.” diye meydanlarda yürüyenler var mı? Yok. Zorlayan var mı? Yok. Öyleyse bu seçim Türkiye’nin ulaştığı demokratik olgunluğun bir göstergesidir ve AK PARTİ’nin ve bu Parlamentonun tamamının -sadece AK PARTİ demiyorum- demokrasiye olan bağlılığının da bir göstergesidir. İlk defa Türkiye’de Parlamento herhangi bir kriz yaşamadan, herhangi bir hukuki fecaat yaşamadan, herhangi bir olağanüstülük dönemine rastlamadan, normal bir zaman içerisinde, normal bir zeminde seçime gitme imkânını bulmuştur. Ben bu nedenle de Parlamentoyu tebrik ediyorum, Hükûmetimizi tebrik ediyorum, Türkiye’yi böylesi rahat bir ortamda seçime götürdükleri için.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Çok böbürlenmeyin, çok böbürlenmeyin, bir sene önce Libya’da da, Mısırda’da hiçbir şey yoktu.

BEKİR BOZDAĞ (Devamla) – 12 Haziran 2011’de milletimizin huzurunda olacağız. Milletimiz hepimizi tartacak, değerlendirecek.

Ben 23’üncü Dönem Parlamentoya bugüne kadar yaptığı hizmetlerden dolayı teşekkür ediyorum. Seçilecek 24’üncü dönem Parlamento üyelerine şimdiden başarılar diliyorum ve milletimize seçimlerin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve milletimizden emaneti yeniden bize tevdi etmesi konusunda talebimiz olduğunu iletiyor ve milletimizin “Durmak yok, daha çok koşmanız lazım.” diye bize yetki vereceğine inanıyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bozdağ.

Şahsı adına Samsun Milletvekili Sayın Suat Kılıç, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisinin üyeleri olarak gerçekten bugün yapılan görüşmelerin akabinde dönemin belki de en tarihî kararlarından bir tanesini alacağız. Sadece 23’üncü Dönem Türkiye Büyük Millet Meclisiyle alakalı olarak değil, elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerden oluşmaktadır, her üye, kendi hayatında bir insan olarak, birey olarak kendi hayatıyla da ilgili bir kararı almış olacaktır. Evvela, alacak olduğumuz kararın hem milletimiz için hem Türkiye Büyük Millet Meclisi için hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinin her bir üyesi için ayrı ayrı hayırlara vesile olmasını Allah’tan temenni ediyorum. İnşallah, alacak olduğumuz karar gerek Türkiye için gerekse milletimiz için, gelecek dönemde yapılacak çalışmalar için son derece sağlıklı bir zemini ortaya çıkarır; demokrasimiz, özgürlüklerimiz, hukuk devleti ilkemiz her sahada kuvvet kazanarak, güç kazanarak ileriye doğru adımlar atabilme imkânını hep birlikte yakalarız.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Anayasa’nın değişik 77’nci maddesi: Bildiğiniz gibi, 21 Ekim 2007 tarihinde yapılan halk oylamasıyla Anayasamız değişime maruz kaldı ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin görev süresi beş yıldan dört yıla inmiş oldu. Bu görev süresi doğrultusunda -madde çok açık- “Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçimleri dört yılda bir yapılır.” kaidesi gereğince seçim kararı almak üzere bugün toplanmış bulunuyoruz. Alacak olduğumuz seçim kararındaki tarih 12 Haziran 2011 tarihidir. Türkiye Büyük Millet Meclisi yenilenmiş olacak; iktidarıyla, muhalefetiyle yepyeni bir gündeme inşallah, hep birlikte yelken açma, adım atma imkânını sizlerle birlikte yakalamış olacağız.

Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye adına geçen her gün ileriye atılan adımlarla dolu günler şeklinde cereyan etmektedir. Burada yapılan her bir konuşma tarihe düşülen nottur. Tutanaklara geçen her cümlenin devlet hayatımızda da millet hayatımızda da son derece ciddi karşılıkları vardır, fevkalade önemli yaptırımları vardır.

Tunus örneği verildi burada, Mısır örneği verildi, Cezayir örneği verildi, Bahreyn örneği verildi. Doğrusu, Türkiye’nin demokrasisi adına, Türk milletinin Büyük Atatürk’le birlikte başlayan cumhuriyet ve demokrasi mücadelesi adına verilen bu örneklerden son derece büyük kaygı duydum, büyük utanç duydum. Türk milletinin bir mensubu olarak, cumhuriyetimizin bu yaşında yakaladığımız bütün ivmelere rağmen, dünyaya örnek bir ülke hâline gelmiş olmamıza rağmen, Orta Doğu’ya model olmamıza rağmen milletimizin, memleketimizin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, Türk demokrasisinin bu kadar hafife alınması, bu kadar küçümsenmesi karşısında fevkalade hayretler içerisinde kaldım.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sizin iktidarınızı eleştiriyoruz, Türkiye’yi eleştirmiyoruz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin demokrasisine biraz daha dikkat kesilelim.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Diktatörlüğe gidiyorsunuz diyoruz Kaddafi gibi. Yirmi yıl iktidarda olma özlemi taşıyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye'nin demokrasisi üzerinde laf söyleme yetkisini kendinde görenlerin…

BENGİ YILDIZ (Batman) – Türkiye demokrasisine bir şey demiyoruz Suat Bey.

SUAT KILIÇ (Devamla) – …12 Eylül 2010 Anayasa referandumunda hiç yoktan bir “Evet.” oyunu esirgememiş olmaları gerekirdi.

Türkiye'nin demokrasisini evrensel standartlara çıkarabilmek için milletimizle birlikte gece gündüz çalışıyoruz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Barajlarla, hazine yardımlarıyla... Anlat, anlat!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye’de hukuk devleti kavramını evrensel standartların üzerine taşıyabilmek için milletimizle vizyon birliği yaptık, gece gündüz gayret ediyoruz. Türkiye’de insan haklarını, Türkiye’de özgürlükleri, Türkiye’de bireyin hukukunu korumak ve güçlendirmek için fevkalade önemli reformlar gerçekleştirdik.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Demokratsanız yüzde 10 barajına sığınmazsınız.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye'nin işkenceyle anılan bir ülke olmaması için “işkenceye sıfır tolerans” kavramını Türkiye'nin devlet ve millet hayatına kazandırdık.

Türkiye’de faili meçhullerle en kapsamlı mücadeleyi yürüttük.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Faili meçhullerden kimi çıkardınız yargı önüne? Yalan söylüyorsunuz, yalan söylüyorsunuz!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Her bir hadiseyi hukuk önüne, yargı önüne çıkarmayı kendimize millî bir görev, milletvekili olmaktan kaynaklanan bir görev, bir siyasi görev olarak belirledik ve bu görevin gereğini de her zeminde yerine getirdik.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Faili meçhullerden hiç kimseyi yargılamadınız, korkaksınız!

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hangi faili meçhulle mücadele etmişsin?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Mısır olmaz, Türkiye Tunus olmaz, Türkiye Cezayir, Libya, Bahreyn olmaz çünkü bu ülke, ülkelerden bir ülke değildir, bu ülkenin adı Türkiye Cumhuriyeti’dir. Bunu herkesin bu şekilde görmesi lazım.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Size rağmen Türkiye Cezayir olmayacak, size rağmen Türkiye Mısır olmayacak.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Çok saygıdeğer milletvekilleri, her rejimde bir iktidar mutlaka vardır ama muhalefet sadece demokratik rejimlerde vardır. Biz Türkiye’deki muhalefetin varlığının farkındayız, muhalefetin varlığının önemini müdrikiz, bunun idrakindeyiz ama gelen seçimler de -sizler de şunu bilmelisiniz- sadece iktidarın test edileceği seçimler olmayacak, sadece iktidarın karnesi verilmeyecek, sadece iktidarın adımları puanlanmayacak; iktidarla birlikte muhalefet de sandığa gidiyor. İktidarıyla muhalefetiyle milletin önüne gidiyoruz ve milletin vicdanıyla tartıyı yapacağı terazide hep birlikte tartılmaya gidiyoruz.

Dolayısıyla, bu ülkede demokratik cumhuriyetin varlığını bu kadar hafife almak ve Türkiye’yi dünyanın gündemine şikâyetlerle taşımak hiçbir sorumlu siyaset adamının yapabileceği bir iş değildir.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sizi halka şikâyet ediyoruz, halka; korkmayın!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Türkiye’yi yabancı başkentlerde, Türkiye’yi Berlin’de, Türkiye’yi Londra’da şikâyet etmek, Türk Hükûmetini şikâyet etmek, Türk yargısını şikâyet etmek, Türkiye’deki özgürlüklerden yabancı başkentlerde şikâyetçi olmak...

BENGİ YILDIZ (Batman) – Yaranız mı var?

SUAT KILIÇ (Devamla) – ...Türkiye’deki partilerin başkanlarının, sözcülerinin, yöneticilerinin yapabileceği iş değildir, olmamalıdır.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Gocunmayın.

AKİF EKİCİ (Gaziantep) – Hangi özgürlük? Hangi faili meçhul cinayetlerle mücadele ettiniz? İnanıyor musun sen söylediklerine?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, bugün alacak olduğumuz seçim kararıyla milletin önüne gideceğiz. Bu millet ferasetiyle, dirayetiyle, aklıselimiyle, sağduyusuyla ve vicdanıyla en doğru kararı mutlak surette ortaya koyacaktır.

Son günlerde Türkiye’de pek çok anketten, pek çok rakamdan söz ediliyor. Bize de mal edilen, atfedilen pek çok rakamlar var. Bu rakamları, bu kürsüden zikretmeye gerek bile görmüyorum. Zira, bütün rakamlardan önemli olan tavır, milletin sandık başına gittiğinde vicdani kanaatine göre mühürleriyle belirleyeceği tavırdır.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Millet vicdanlı da siz vicdansızsınız, vicdansız olan sizsiniz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Bir zamanlar şu söylendi: “Bu millet Cumhurbaşkanı seçemez.”, “Bu millet Anayasa değiştiremez.”, “Bu millet yargı reformu yapamaz.”, “Bu millet kimin Başbakan olacağını belirleyemez, bu milletin belirlediklerine de güven duyulmaz, saygı gösterilmez.” Denildi mi bu ülkede? Bu sözlerin hepsi sarf edildi.

2007 referandumuna gidilirken “Millet Cumhurbaşkanını halkın seçip seçmeyeceğine karar veremez.” diyenler oldu bu kürsüden, “Millet Cumhurbaşkanı seçemez.” diyenler oldu bu kürsüden. 12 Eylül 2010 Anayasa referandumuna gidilirken aynı şekilde “Yargı reformu milletin işi değildir, millet hukuktan anlamaz, millet hukuk sisteminden anlamaz.” diyenler oldu.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Baraj kamburu yeter size. Baraj kamburuyla gidiyorsunuz seçime.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Değerli milletvekilleri, evvela şunu söylemek lazım: Milletsiz hiçbir şey olmaz, halksız hiçbir iş yapılmaz. Büyük Atatürk’ün sözü Türkiye Büyük Millet Meclisinin duvarında: “Hâkimiyet, bilakayduşart milletindir.”

HASİP KAPLAN (Şırnak) – O zaman niye baraj koyuyorsunuz milletin önüne? Koymayın barajı. Söze sığınıyorsunuz, gereğini yapmıyorsunuz.

SUAT KILIÇ (Devamla) – İşte, 12 Haziran geliyor, millet hiçbir kayıt ve şarta tabi olmaksızın, millet hiçbir tehdide aldırmaksızın, millet vicdanını silahların gölgesine teslim etmeksizin özgür iradesiyle sandığa gidecek, iktidarını da muhalefetini de belirleyip ortaya koyacak.

Bu millet, aydın yabancılaşmasına maruz kalan bir kısım çevreler gibi bidon kafalı değildir, ayak takımı değildir, göbeğini kaşıyan adam değildir. Bu millet dağındakiyle, bayırındakiyle, dağdaki çobanıyla birlikte, oyu sizin, benim, hepimizin oyuna eşit olan, millî iradenin sahibi olan millettir. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri, alkışlar)

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Niye baraj koyuyorsunuz kardeşim? Niye korkuyorsunuz milletten de baraj koyuyorsunuz?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Millet vicdanını sandığa koyacak, millet kararını ortaya koyacak, millet kanaatleriyle yeni dönemi şekillendirecek.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Baraj koyan korkaktır, korkaklar baraj koyar, korkaklar milletin iradesinden korkar. Baraja sığınan korkanlardan değiliz elhamdülillah!

SUAT KILIÇ (Devamla) – Yaklaşan yeni seçimlerin, 12 Haziran 2011 tarihinde sandığa yansıyacak olan millî iradenin önce milletimize, ülkemize, sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bütün insanlığa hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kılıç.

Hükûmet adına Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek.

Buyurun Sayın Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

24’üncü Dönem milletvekili genel seçimleriyle ilgili bir karar almak üzere böyle bir oturumu gerçekleştiriyoruz. Alacağımız bu kararın ülkemiz için, milletimiz için, teker teker hepiniz için hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyorum.

23’üncü Dönemin başlangıcından bugüne kadar -bugün karar aldıktan sonra da belki bir süre daha çalışmış olacağız- Meclisin son birleşimi gerçekleşinceye kadar yaptığınız ve yapacağınız çalışmalardan dolayı, katkılardan dolayı Hükûmetim adına hepinize teşekkür ediyorum.

Hiç şüphesiz 23’üncü Dönemde bu kürsüden ülke meselelerini birlikte konuştuk, birlikte tartıştık, çok heyecanlandığımız günler oldu, çok iyi şeyleri konuştuk. Bazen birbirimizi de belki incittik, kırdık. Bunların geride kalmasını temenni ediyorum. Eninde sonunda yaptığımız iş süreli bir iştir. Bu görevi bir şekilde bıraktığımızda ümit ederim ki birbirimizi hep güzel yönlerimizle hatırlayalım, acı hatıralar olarak konuştuğumuz, yaptığımız hususlar varsa, fiiller varsa onları da geride bırakmış olalım diye düşünüyorum.

Seçimler demokrasilerde önemlidir çünkü hücre yenilenmesi böyle oluyor. Seçimler aynı zamanda milletimize hizmet yolunda bir heyecan yenilenmesidir. O heyecanı duymak, demokrasinin hücrelerini yenilemek adına 24’üncü defa 12 Haziranda milletimizin huzuruna çıkmış olacağız ve milletimizden bundan sonraki yapacağımız çalışmalarla ilgili siyaset kurumu olarak talimat alacağız çünkü hepimiz biliyoruz ve inanıyoruz ki demokrasilerde gücün kaynağı millettir, rejimin ve demokrasinin de teminatı millettir. Milletimiz 24’üncü defa 12 Haziran’da sandık başına gidecek. Ümit ve temenni ediyoruz ki huzur içerisinde, kardeşlik içerisinde sandık başına gidecek ve kendi hür iradesiyle kimi tercih edecekse buraya gönderecek ve bu Parlamentodan da 61’inci Cumhuriyet Hükûmeti çıkmış olacaktır.

O nedenle yapılan her seçim demokrasinin kökleşmesi, demokrasinin kurumsallaşması adına önemli bir dönemeçtir, önemli bir noktadır.

Muhtemelen, seçimlere 20 civarında partinin katılma imkânı var. Bunlardan kaç tanesi katılır bilemem ama Yüksek Seçim Kurulunun son verdiği bir kararda 20 partinin seçimlere katılma hakkı gözüküyor. Bu partiler, şunu kabul etmemiz lazım ki değerli milletvekilleri, birbirinin hasmı değildir. İktidar oluruz, muhalefet oluruz, Parlamento içinde oluruz, Parlamento dışında oluruz ama şunu hepimiz kabul etmeliyiz ki biz birbirimizin hasmı değiliz, aramızda bir husumet olmaz, olmamalıdır; bizler olsa olsa milletimize hizmet yolunda rekabet içerisinde olan hizmet kurumları oluruz. Meseleye böyle bakarsak demokrasi daha anlamlı olur, daha da vatandaşımızın hayrına bir yol ve yöntemi benimsemiş oluruz. Onun için, rekabet içerisinde bir seçime gireceğiz, bu seçimde mümkün olduğu kadar çıtayı yukarıda tutmak, birbirimizi kırmadan, incitmeden bu seçimleri sağlıklı, huzurlu bir ortamda gerçekleştirmek, gerçekten herkesin yararınadır, milletimizin demokrasiye olan bağlılığı artacaktır; milletimizin bu müesseseye, bu çatıya olan, bu yüce çatıya olan ilgisi, alakası ve bağlılığı daha da artmış olacaktır.

Değerli milletvekilleri, her seçim, aynı zamanda siyasi partilerimiz için, siyaset kurumu için ve teker teker milletvekilleri için bir karne dönemidir. Millet bize bir karne verecek, neyi ne kadar yaptık ya da yapamadık. O nedenle, görevimizi iyi yaptık mı, yapmadık mı bunun hesabını millete hep birlikte verip sonuçta önümüze bir karne konulmuş olacaktır, bu da seçim sonuçlarıdır. Zaten demokrasinin bir özelliği de budur. Belki bugün birçok ülkede yaşanan kargaşa bu hesabın verilememesindendir, halkın iradesine itibar edilmemesindendir, halka bu manada güven verilmemesinden kaynaklanıyor. O nedenledir ki, ümit ediyorum, hepimiz milletimizin karşısına çıktığımızda hesabı iyi vermiş partiler oluruz, şahıslar oluruz.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, seçim döneminde elbette ülke meselelerini konuşacağız, yapılanları konuşacağız, yapılamayanları konuşacağız, milletimizin geleceğiyle ilgili tasavvurlarımız, düşüncelerimiz varsa onları seçim beyannameleriyle, yaptığımız açık oturumlarla, başka türlü faaliyetlerle ortaya koyacağız ve böylece milletimizle bütünleşme adına bir önemli fırsatı da yakalamış olacağız. Dolayısıyla, bugün burada dile getirilen, tenkit niteliğinde olan, teklif olarak ileri sürülen, yapılmadı denilen veya yapıldı denilen ne kadar tartışma varsa, yaptıysak bunu da millete götürmüş olacağız. Millet de bu tartışmalara bir son noktayı koyacaktır.

Değerli milletvekilleri, bize düşen, belki seçimle ilgili bu son oturumda, son birleşimde hepimizin ittifak etmesi gereken bir husus var, hepimiz bu noktada birleşmeliyiz. Elbette tartışıyoruz, tartışacağız, burada gündeme getirilen, getirilmeyen her konuyu millete götüreceğiz, milletin kararını alacağız ama esas mesele milletin kararını aldıktan sonra o karara uymaktır, milletten hiza, mesafe almaktır. Belki bizim demokrasimizde bugüne kadar yaşadığımız en temel eksikliklerden bir tanesi, seçime giderken tartıştığımız konuları, millet karar verdikten sonra, sanki millet böyle bir karar vermemişçesine, ilk defa bu konu Türkiye'nin gündemine geliyormuşçasına tekrar sıfırdan başlayıp bir dört yıl daha, bir dört buçuk yıl daha aynı şiddetle, aynı dehşetle, aynı gerekçelerle, aynı usul ve üslupla o konuları tartışmaktır. Eğer meseleye böyle bakacaksak 12 Haziran seçimleri bu manada biraz eksik seçimler olur.

Onun için, kim ne söyleyecekse, kim birbirleriyle ilgili nezaket çerçevesinde, saygı çerçevesinde ne söyleyecekse 11 Haziran akşamına kadar söyleyecek, söylemeli, bunun imkânlarını hep birlikte bulmalıyız ama 12 Haziran akşamı millet bir karar verdikten sonra, 13 Haziran sabahı Türkiye’de yeni bir sayfa açılmalıdır. Demokrasi adına yepyeni, bembeyaz bir sayfanın daha açılması gerekmektedir.

Değerli milletvekilleri, demokrasi, bir ölçüde sandığa gitme mücadelesinin tarihidir, demokrasinin tarihi budur. Sandığa gitmek önemli ama sandığın sonucunu kabullenmek sandığa gitmekten daha önemlidir. Türkiye’nin zaman zaman yaşadığı yol kazaları, zaman zaman yaşadığı antidemokratik müdahaleler, demokrasi dışı salvolar, zaman zaman iktidarlar karşısında demokratik olmayan yol ve yöntemlerle, çoğu zaman da ahlaki olmayan yol ve yöntemlerle iktidarları iktidardan etme dönemi artık, bundan sonra son bulmalıdır. Şuna hepimiz inanmalıyız ki: Bundan sonra, hükûmetlerin kurulacağı yer de bu çatının altıdır, hükûmetlerin düşürüleceği yer de bu çatının altıdır. Dolayısıyla, neyi yapacaksak burada yapacağız, ülkenin her sorununu burada çözeceğiz, çözmeliyiz. Bunun dışındaki yol ve yöntemler, bunun dışındaki arayışlar çağ dışılıktır, ilkelliktir. 2010 Türkiye’sinde artık bu çağ dışılığa, bu ilkelliğe de son vermemiz gerekir diye düşünüyorum. Çünkü böylesine bir kararı 28 Şubat gibi demokrasimiz açısından son derece kara bir leke olan bir tarihin hemen akabinde alıyoruz. Neler yaşandı bunu hep beraber biliyoruz. O dönemin mağdurları ki bunlardan bir tanesi, ülkesine hizmet noktasında gece gündüz çalışmış, şahsen hüsnü şahâdette bulunacağım ve kendisinden de tecrübelerinden de şahsen inanıyorum ki, hepimizin büyük istifade ettiği, edeceği merhum Erbakan’ın vefatının sonrasında televizyonlarda çok güzel şeyler söylendi. Keşke o vefatından sonra söylenenlerin onda 1’i yaşarken söylenmiş olsaydı. O zaman siyaset daha anlamlı olurdu, demokrasimiz bir başka lezzetli olurdu, tadı daha farklı olurdu. Acımasızca demokrasi dışı yol ve yöntemlerle Türkiye’nin bir dönemi heba edildi. Bunun bedelini de Türkiye, çok ağır ödedi, ödüyor. Onun için diyoruz ki, artık, 12 Haziran tarihi, bu ve benzeri tarihler için son bir dönem olmalı, bu ve benzeri yol ve yöntemler için son tarih olmalı. Türkiye artık, demokrasi noktasında, kendi yolunda ilerlemeli diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bir şeyi daha ifade etmem lazım. Tabiatıyla, bizimki gibi, birçok kronik sorunları olan, geçmişten birçok sorunu devralan ve yaşadığı coğrafya itibarıyla da ilave, kendisinden kaynaklanmayan sebeplerle binbir türlü sıkıntıyla karşı karşıya olan bir coğrafyada milletimizin, onun fertlerinin, ister birey olarak ister toplum kesimleri olarak devletinden talepleri olabilir, şikâyetleri olabilir. Biz de zaten bu şikâyetleri çözmek, bu sıkıntıları ortadan kaldırmak, imkân ölçüsünde, gücümüz yettiği nispette bunları çözüme kavuşturmak üzerine siyaset yapıyoruz ama ister devletinden ister iktidarlardan istersek birbirimizden talebi olanlar varsa, şikâyeti olanlar varsa, hatta yapılan bir kısım yanlışlıklar var da bunları protesto etmek gerekiyorsa bile, artık kullanılabilecek yegâne yol, doğru olan yol, çağdaş olan yol, demokratik yoldur, demokratik kanallardan bu taleplerin siyasete yansımasıdır, siyaset kurumunun demokratik yol ve yöntemlerle bunları gündeme getirmesidir.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Hepsini kapatmışsınız Sayın Başbakan Yardımcısı, bütün demokratik kanalları kapatmışsınız!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Demokrasi dışında, özellikle cebir ve şiddet yoluyla sorun çözmeye kalkışırsak bu ülkeye yeni bedeller ödetir, bu ülkeye yeni sıkıntılar çıkarır, yeni üzüntüleri ortaya koyarız, üzüntülü tabloları ortaya koyarız.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sanki gazetecileri içeri alan siz değilsiniz, muhalefet partilerini içeri tıkan siz değilsiniz! Allah Allah! Ayda mı yaşıyorsunuz? 3 bin tane partilimiz içeride…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onun için, sebebi ne olursa olsun, demokrasiyi götürüp C4 paketine bağlayamayız. Ne olursa olsun, plastik bir kısım patlayıcıları demokrasinin bir yerine bağlayıp “Şunlar olursa olur, bunlar olmazsa kan dökerim, kin kusarım, insan öldürürüm.” demek olmaz.

Onun için, bakınız, 12 Haziran, bu manada, ülkemiz açısından tarihî bir fırsattır. Hepimiz biliyoruz ki, geçmişte belki konuşamadığımız, belki yeteri kadar konuşamadığımız, geçmişte çözmediğimiz, çözemediğimiz, belki yeteri kadar çözüm getiremediğimiz birçok sorunumuz var. Bunları yavaş yavaş isimlendirerek de konuşuyoruz, bu önemlidir. Bu kürsüden, ben inanıyorum ki şu üç buçuk dört seneye yakın süre içerisinde, konuşulmadık hemen hemen hiçbir mesele kalmadı, varsa diğerlerini de konuşuruz, konuşmaya devam ederiz; çözümü konuşa konuşa buluruz, vuruşa vuruşa bulamayız. Bunun altını çiziyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sustura sustura gidiyorsunuz ama sustura sustura gidiyorsunuz!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Kim ki bunun dışında bir tercih yaparsa en evvel kendisine ve bu millete kötülük yapar, iyilik de başkalarına olur, milletimiz lehine olmaz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Bir açıklamaya on sene ceza!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Onun için, içimden gelen samimi bir duyguyu burada ifade etmek istiyorum ki demokrasi dışı arayışlar, demokrasi dışı çözüm arayışları, cebir ve şiddet üzerinden çözüm aramak günümüz dünyasında artık kabul edilen bir husus değildir. Bunun için -demin burada da Bekir Bey Kardeşim ifade etti- bir hususu artık milletimize topluca buradan, bu kürsüden vadetmenin zamanı çoktan geldi ve geçti. Şunu biliyoruz: Uzun zamandır Anayasa pratiği ve uygulamalarını içeriden bilen bir insan olarak ifade ediyorum ki sorunlarımızın çözülememiş olmasının -bir kısım sorunlarımızın temelinde iktidarlara düşen kusurları ayıralım ama- önemli bir sebebi yürürlükteki bu Anayasa’dan kaynaklanıyor, bunda hepimizin ittifak ettiğini düşünüyorum. Bu kanaate varışımın sebebi de geçmişte siyasi partilerimizin bu Anayasa’yla ilgili söyledikleri sözler, ortaya koyduğu metinlerden ifade ederek diyorum ki: En önemli meselemiz, belki zaman zaman hepimizin canını sıkan, üzüntüye sevk eden birçok sorunun temelinde bugünkü Anayasa yatıyor. Öncelikleri farklı, felsefesi farklı, dengeleri farklı, vesayeti demokratik kurum hâline getirmiş böyle bir Anayasa’yla Türkiye yoluna devam edemez, millet yoluna devam edemez, demokratik standartları düşük bir ülkenin de gelişmiş dünya içerisindeki skalası da epey aşağılarda olur. Onun için, bu dönem belki bunu yeteri kadar gerçekleştiremedik, bundan dolayı da milletimizden özür diliyorum ama hiç olmazsa 12 Haziran tarihinden itibaren Türkiye'nin en önemli gündem maddesi olarak uygunsa, siyasi partilerimiz bunu böyle kabul ediyorsa bunu öncelikli bir mesele hâline getirip milletimize bu Parlamento olarak yepyeni bir anayasayı armağan etmek zannediyorum siyaset kurumunun omzundaki en büyük yüktür, en büyük sorumluluktur. Bunu da buradan ifade etmek istiyorum. Çünkü bu Anayasa kaldığı sürece sıkıntılardan, gerilimlerden Türkiye'yi kurtarmak da mümkün olmuyor. Maalesef bu Anayasa’nın dengesi bozuk, rot balansı bozuk, kullanım tarihi çoktan geçmiş. Böyle bir Anayasa’yla Türkiye'nin çağdaşlaşma ve uygarlaşma yolunda çok fazla mesafe alması mümkün olmuyor, hızını artırması mümkün olmuyor.

Değerli milletvekilleri, tabiatıyla, bir şeyi daha ifade etmek istiyorum: Seçim zamanları zaman zaman söylemlerimiz olur, düşünerek söylediklerimiz var, heyecanlanarak dile getirdiğimiz hususlar oluyor. Zararı yok birbirimizi incitelim, sonra tutar barışırız, helalleşiriz -şimdi de helalleşmeliyiz, ben hakkımı herkese helal ederim- ama bir şey var, siyasi söylemleri yaparken milletimizi incitecek laflardan zinhar kaçınmamız lazım. Yani mesela “Milletin iradesini satın almak.” Efendim “Hediye paketleri dağıtıyorsunuz...” Bu bahsi açmak istemiyorum ama zaman zaman yapılıyor. Efendim, işte, hediye paketi dağıtıyorsunuz, şunu yapıyorsunuz, bunu yapıyorsunuz… Farkında olmadan bu ülkenin aziz insanlarını, şerefli insanlarını, onurlu insanlarını… Bir paket ki, değeri 3 liradır, 5 liradır, 50 liradır, 100 liradır, neyse, ne kadar olursa olsun, oy bir insanın şerefidir, onurudur; bir kefesine onurunu bir kefesine hediye paketini koyuyor gibi onu aşağılamak milletimizi yaralar. Milletimiz onurludur ve yapılan hiçbir iş de millete lütuf değildir, ihsan da değildir. Sosyal devlet olmanın gereği olarak elbette yoksulu varsa, imkânı olmayan insanlar varsa devletin onu kollaması, gözetmesi onun boynunun borcudur.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sosyal devlet değil, sadaka devleti oldu.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Meseleye böyle bakmak ve vatandaşın iradesinin satın alınabileceği gibi bir imajı, bu millet gibi aziz bir milleti, yüce bir milleti dış dünyada iradesi satın alınabilecek bir millet gibi göstermek bence çok doğru değildir. O nedenle, seçimi başarırız ya da başaramayız. Eğer bir başarısızlık varsa onu kendimizde aramamız lazım; milletle gönül bağını yeterince niye kuramadık diye ona bakmak lazım, milletin talimatlarını niye yerine getirmedik ona bakmamız lazım, biz nerede yanlış yapıyoruz diye ona bakmak lazım. Yoksa, millet neden oraya rey verdi, neden buraya rey verdi deyip bahane aramanın hiçbir anlamı yoktur. Eğer böyle yaparsak, o zaman emin olun, siyaset kurumunun millet nezdindeki itibarı daha da yukarıda olur ve daha da yukarıda olması lazım gelir. Onun için, zannediyorum ki, buradaki söylemlerden, önümüzdeki seçim döneminin biraz propagandanın omurgası da, iskeleti de burada çıkmış oluyor, eğer bir zanda bulunmuyorsam. Onun için, zararı yok, birbirimizi eleştirelim ama millet iradesi üzerinde gölge düşürecek, millet iradesini hafife alacak ya da kendi başarısızlığımızı milletin şu veya bu şekildeki kandırılmışlığı gibi, ona da hiç yakışmayan bir gerekçeyle ortaya koymak bence doğru değildir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Yüzde 42 oy verenlere de darbeci demeyin o zaman!

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Artık 24’üncü defa milletimiz bu yüce çatı altında görev yapacak insanları belirlemek üzere sandığa gidecek. Elbette bu seçim kampanyamız, 23’üncüsünden, 22’ncisinden, 21’incisinden daha kaliteli olmalıdır, daha düzeyli olmalıdır.

Bir de şundan hiç gocunmamamız lazım, bu noktada hiçbir sıkıntıya girmeyelim: Bizim kültürümüzde bir söz var; “Bilgi müminin yitiğidir.” İnanıyoruz ki, kim doğruyu söylüyorsa ondan o doğru bilgiyi almak, kim millet hayrına bir iş yapıyorsa onun bir tarafından tutmak bizim şiarımız olmalıdır. İşin doğrusunu yapmakta, işin millet hayrına olanını yapmakta ortak olamazsak, zarara ortak oluruz, milletimizin karşısına çıkacak sıkıntılara ortak olmuş oluruz, onun sorumluluğuna ortak olmuş oluruz. Onun için, bu seçimler, inşallah huzur içerisinde, barış içerisinde geçsin, bunu temenni ediyorum, bunu önemsiyoruz. Bu seçimler sadece milletimizi ilgilendirmiyor, emin olun, tüm Avrasya coğrafyası dediğimiz coğrafyayı… Türkiye çünkü parlayan yıldız, bu bizim ifademiz de değil, bu başarı hepimizin başarısı, burada bir bencillik etmek gibi bir gayretin içerisinde olamayız. Mevcut olan gücümüz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Sayın Başkanım bitiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI CEMİL ÇİÇEK (Devamla) – Mevcut olan başarı Türkiye Cumhuriyeti devletinin başarısıdır, hepimizin başarısıdır. Bu başarıyla da iftihar etmeniz lazım. Dolayısıyla, 12 Haziran seçimleri sadece milletimizi ilgilendirmiyor, Türkiye’ye ümit bağlamış, Türkiye’den destek bekleyen, Türkiye’den imkân bekleyen, Türkiye’den ilgi ve alaka bekleyen herkesi ilgilendiriyor. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Hepinize sevgiler, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim efendim, süremiz doldu.

Şahsı adına son konuşmacı Ankara Milletvekili Sayın Haluk İpek.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yaşasın ileri demokrasi! Yok mu başka konuşmacı?

OKTAY VURAL (İzmir) – Muhalefetin sesi kısılmak isteniyor. Nerede öyle bir nezaket!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, bu sıraları kapatmak en azından şık değil şık, etik değil.

HALUK İPEK (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; milletvekilliği genel seçimlerinin yenilenmesi ve 12 Haziran 2011 tarihinde seçimin yapılmasına ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisinden Meclis kararı alınmasına dair Anayasa Komisyonunda kabul edilen imzamın da bulunduğu önerge sebebiyle söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum ve beni dinlemelerini de kendilerinden istirham ediyorum.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Yok mu bir 3-5 kişi daha, onları da dinleyelim!

OKTAY VURAL (İzmir) – Milletin sesini kesemeyeceksiniz. Milletin iradesini çarpıtmayacaksınız! Muhalefetin sesini kesince susmadık.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Ayıp yahu! Bütün sözleri niye alıyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen hatibi dinleyelim.

HALUK İPEK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim, siz konuşun.

HALUK İPEK (Devamla) – Bugün hep birlikte alacağımız seçim kararının ülkemiz ve yüce milletimiz için hayırlı olmasını ve ülkemizin gelişmesine vesile olmasını temenni ediyorum.

Demokrasi, aynı zamanda bir denetim ve yeniden belirleme mekanizmasıdır ve demokrasinin en önemli kuralı milletin seçtiği temsilcilerini belli bir süre için seçmesidir. Bu süre dolduğunda yeniden halka gidilmekte ve hem görev yapılan dönemin icraatları halkın onayına sunulmakta hem de seçimden sonraki dönem için yine belirli bir süre yetki istenmektedir. Sadece iktidarlara değil, muhalefete de muhalefette bulunduğu süre içinde yaptığı faaliyetler ve gelecek konusundaki söylemleriyle ilgili halk sandıkta kararını bildirmektedir. Eğer seçimlerde muhalefet iktidara gelemiyor ve hatta oylarını düşürüyorsa muhalefetteki stratejileri ve söylemlerini gözden geçirmek zorunda kalabilmektedir.

Seçimlerde tek söz sahibi millettir, üstün irade millettir. Demokraside en son halka gidilmekte ve millete sorulmaktadır.

Bu kürsüden Anayasa ile ilgili çok şeyler söylendi ama neticede 12 Eylül günü halka gidildi ve tabiri caizse, son sözü söyleyen halk, Anayasa ile ilgili bütün tartışmaları sona erdirdi. 12 Haziranda, dört yıl içinde yapılan bu icraatların hepsiyle ilgili, iktidarla ilgili, muhalefetle ilgili son sözü yine milletimiz söyleyecektir.

Hiçbir seçimde millet yanlış bir karar vermemiştir. Bugüne kadar 23 seçim yapılmış, bunun 16 tanesi çok partili bir şekilde yapılmış, hepsinde millet doğru bir karar vermiş ve iktidara belli partileri taşımıştır. İktidarlar icraatlarıyla milletin o derinliğinden uzaklaşırsa millet de kısa bir süre sonra o kişileri, o siyasi partiyi iktidardan uzaklaştırmıştır.

Hamdolsun, sekiz buçuk yıl içinde 2 genel seçim, 2 yerel seçim ve 2 halk oylamasında, milletimiz, AK PARTİ’yi o sıcak, derin sevgisinin bulunduğu o derinlikte sürekli muhafaza etmiştir.

Eğer hiçbir seçim kararı almazsak, seçimin yapılacağı gün 17 Temmuz idi. Şimdi, 12 Haziran ile ilgili bu önerge, Meclis kararı alınmasıyla ilgili önerge getirildi.

O gün 22 Temmuz kararı alınırken birçok kişi “İşte, Çukurova’da yaylaya çıkacaklar, Karadeniz’de yaylaya çıkacaklar, 22 Temmuz seçim kararı olur mu?” diye itirazda bulunmuştu. Şu anda hiçbir karar almazsak 17 Temmuz yapılacak olan bu seçimi, bu kararı aldığımız takdirde otuz beş gün önce yapmış olacağız. Neden böyle aldık? Geçen 2007 yılı seçimlerini de eğer hatırlayan olursa, o gün 24 Haziranda seçimlerin yapılmasıyla ilgili bir hazırlık yapmıştık ama Yüksek Seçim Kurulunun “Ben bu seçimi yetiştiremem, 24 Hazirana takvimi yetiştiremem” diye Komisyonda itirazı üzerine seçimler 22 Temmuza alınmış ve sıcaklarda birçok kişinin tatilde olması, mevsimlik işçilerin yerlerini değiştiriyor olması, tüm bu hususlar dikkate alındığında, acaba en uygun tarih hangisidir diye bakıldığında, üniversite imtihanı ve seçim kampanyalarının aşırı sıcaklarda yapılmaması -özellikle güneyle ilgili bakıldığında- 12 Haziranın en uygun tarih olduğu gözlemlendi ve 12 Haziran öneri olarak getirildi. Gerçekten, hem üniversite imtihanı hem diğer imtihanlara da baktığımızda, okulların tatil olmaması, sandığın başında görev alacak memurların düzgün bir şekilde ayarlanmasıyla ilgili en uygun tarihin 12 Haziran olduğu ortaya çıktı. Zaten, Anayasa Komisyonunda da bütün siyasi partiler bu tarihe itiraz etmediler. Bu açıdan bakıldığında, seçim, öne alınmış, otuz beş gün öncesine alınan bir erken seçim değil, dört yılın dolmasına çok kısa bir süre kala, sıcaklar ve zaruret nedeniyle 12 Hazirana alınmış bir seçim olacaktır.

Bu arada, gerçekten, bu dört yıl içinde Parlamento, Anayasa değişikliği başta olmak üzere birçok önemli hususları, temel kanunları geçirmiştir. 23’üncü Dönem, gerçekten yapmış olduğu çalışmalarla çok iyi bir şekilde anılacak Parlamentodur. Bu açıdan, Parlamentoyu ve mensuplarını tekrar saygıyla selamlıyorum.

Sürem çok kısa olduğu için konuşmamın diğer bölümlerini atlıyorum ama dün Sayın Emrehan Halıcı bizim grubumuzu da ziyaret etmiştir. Seçimlerle ilgili 2002’de ve 2007’de şöyle bir serzeniş vardı muhalefette: “Düzgün seçim araçlarıyla, modern seçim araçlarıyla seçimlere girmiyoruz. Kaldı ki, 2007 seçimleri hazırlanırken de Yüksek Seçim Kuruluna girilen sonuçları siyasi partiler görmüyor, elektronik ortamda Yüksek Seçim Kuruluna giriliyor, biz bunu göremiyoruz.” demişlerdi. 2002’de birçok şikâyetleri vardı. Dün itibarıyla grubumuzu ziyaret etmiş Sayın Halıcı, demiş ki: “Biz, bu sonuçları görmek istiyoruz.” Ben, bu nedenle bununla ilgili bilgi vermek istiyorum.

Nisan 2010’da Anayasa Komisyonundan ve daha sonra Parlamentodan geçirdiğimiz Kanun’a göre -298 sayılı seçimlerin temel hükümleriyle ilgili Kanun’da değişiklik yaptık- artık seçimlerimizi çok düzgün, çok modern araç ve gereçle tamamlayacağız. Bunu kısa kısa söyleyeyim, vaktim de çok dar.

Siyasi partiler Yüksek Seçim Kuruluna…

SIRRI SAKIK (Muş) – Seçim Kurulu Başkanı mısınız siz? Bu görev Seçim Kurulunun.

HALUK İPEK (Devamla) – Hayır, bu Parlamentodan çıktığı için, birlikte çıkardığımız için söylüyorum.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yurt dışı seçmen kütükleriniz nerede? Çok iyi çalışıyorsunuz!

HALUK İPEK (Devamla) – Yüksek Seçim Kuruluna 298 sayılı Kanun gereği bütün siyasi partilere uç verilecek ve herkes Yüksek Seçim Kuruluna ilçe seçim kurullarından girilmiş olan sonuçları görebilecekler. Siyasi partiler Yüksek Seçim Kuruluna temsilci gönderebilecek ve kararlar alınırken siyasi parti temsilcileri orada hazır bulunabilecek. Güneş battıktan iki saat sonrasına kadar propaganda yapılabilecek.

Yine, artık o görüntü kirliliğine yol açan direklerde, tellerde salkım saçak o bayrak, afiş olmayacak, yalnızca siyasi parti genel merkezlerine, il binalarına, ilçe binalarına, belde binalarına ve seçim bürolarına bayrak ve afiş asılabilecek.

Yine, yerel dil ve lehçelerde üç ay boyunca propaganda yapılabilecek. Oy sandıkları şeffaf olacak. Oy kabinleri artık o çay kartonlarından yapılan oy kabinlerinden olmayacak, modern kabinlerle seçimlere gireceğiz. Sandık sonuç tutanakları bütün siyasi partilere verilecek şekilde olacak. Zarflar 2 kat büyük olacak.

Yine, güvenliğin sağlanmasıyla ilgili, özellikle doğu ve güneydoğuda sandık alanı ve sandık çevresiyle ilgili ayrım olacak. Oyların kullanıldığı sınıfın içi sandık çevresi olarak yer alacak. Eğer orada bulunan memur güvenlik kuvvetlerini çağırmasa bile siyasi parti temsilcileri güvenlik kuvvetlerini çağırıp tedbir alınmasını isteyebilecek. Zarflar 2 kez sayılacak, oylar 1 kez sayılacak. Eğer iki tutanakta bir oransızlık olursa ikinci kez, gerekirse üçüncü kez sayılabilecek. Yine, seçimlerle ilgili güvenliği yok eden unsurlar ortaya çıkar, seçmen tehdit edilirse bununla ilgili cezalar da üç yıl ile beş yıla kadar artırılmış durumda.

Bu yeni oy pusulaları renkli olacak. Yeni seçim malzemeleriyle, modern malzemelerle 12 Haziranda seçim yapacağız.

İnşallah 12 Haziran 2011’de yapılacak seçim bu yeni kanunla milletimize, ülkemize, demokrasimize hayırlı olur.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İpek.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – İç Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre kısa bir söz talebim var yerimden efendim.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, evet, sisteme giren arkadaşları gördüm. Ama sisteme giren bütün arkadaşlarımız değil, her siyasi partiden sadece 1 kişiye söz vereceğim. Eğer grup başkan vekilleri girmişse sisteme grup başkan vekillerine o hususta söz vereceğim.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, deminden beri orada üyelerle tartışıyoruz, 60’a göre söz istiyoruz. Deminden beri orada tartışıyoruz. Bize “Tüzük’te hüküm yok.” diyorlar, size de “Var.” diyorlar. Ne iştir bu!

BAŞKAN – Sayın Kaplan, bakınız, ondan sonra sisteme girerseniz… Benim söylediğim söz bir grup olduğunuz için sizi de kapsıyor. İtiraz etmenize mahal bir şey yok ki. Sürekli tenkit bir şey değil.

SIRRI SAKIK (Muş) – Yok, arkadaşımız müracaat etmiş.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Yani müracaat ettik, bir saat tartıştık.

BAŞKAN – Efendim, müracaat ettiyseniz müracaat makamı olarak değerlendiririz. Lütfen Kaplan…

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Biraz adalet olsun, biraz eşitlik olsun yani!

BAŞKAN – Genel Kurulda görüşmeler başladığından beri itiraz ediyorsunuz sürekli.

SIRRI SAKIK (Muş) – Son günlerde birbirimize kaş göz çatmayalım Başkan!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, 60’a göre…

BAŞKAN – Evet, önce Sayın Vural’a söz vereceğim.

Mustafa Vural, Adana Milletvekilimiz, buyurun.

MUSTAFA VURAL (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; birkaç dakika sonra genel seçimlerin 12 Haziranda yapılması kararını alacağız. Sözde “yönetimde istikrar” bahanesiyle “temsilde adalet” ilkesi göz ardı edilerek yine yüksek seçim barajıyla seçimlere gidiyoruz. 24’üncü Dönemin yeni anayasa yapacak olması iddiası yüzde 10’luk barajın sonucu, halkın yaklaşık dörtte 1’inin temsil edilmediği bir Mecliste meşruiyetini yitirebilir.

Demokratik Sol Parti olarak yurttaşlarımızın bir partiyi daha Parlamentoya sokacağına inanıyoruz, güveniyoruz. Baraj sendromunu beyinlerinden silen halkımızın barajı yıkarak temsilde adaleti sağlayacağına inanıyoruz.

12 Haziran seçimlerinin huzur ve güven içinde geçmesi inancıyla seçime katılan tüm partilere başarılar diler, saygılar sunarım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Hamzaçebi

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Türkiye Büyük Millet Meclisi önemli bir oturum gerçekleştiriyor. Biraz sonra, seçimlerin 12 Haziran tarihine alınması, o tarihte yapılmasına ilişkin kararı oylayacağız. Cumhuriyet Halk Partisi olarak seçimlerin 12 Haziranda yapılmasına ilişkin karara olumlu oy vereceğimizi ifade etmek isterim öncelikle.

Gönül isterdi ki seçimlere ilişkin bir kararın görüşüldüğü bu oturumdaki konuşma hakları demokratik bir şekilde paylaşılmış olsun. AKP Grubunun teklifini görüşüyoruz. Siyasi parti grupları teklife ilişkin olarak görüşlerini ifade ettiler. Yine, iktidar partisi sözcüleri, iktidar partisi grubu adına konuşan, kişisel söz alan milletvekilleri konuştular, demokrasinin nimetlerinden, faziletlerinden söz ettiler, AKP’nin ne kadar demokrat bir parti olduğundan söz ettiler. Kürsüye çıkan Sayın Başbakan Yardımcısı, yine AKP’nin ne kadar demokrat bir parti olduğuna ilişkin örnekler verdiler ama iş kişisel konuşmaların paylaşılmasına gelince, AKP Grubu iki konuşmayı da kendisine almak suretiyle, muhalefet partilerine bu konuşmaların bir tanesini vermemek suretiyle demokrasi anlayışının gerçek yüzünü göstermiştir.

AKP muhalif ses istemiyor, cici, uslu muhalefet istiyor; otursunlar kürsüde, yerlerinde otursunlar, el kaldırsınlar, indirsinler… AKP böyle bir muhalefet istiyor. AKP’nin bu oturumdaki tutumunu milletimizin huzurunda kınıyorum. AKP demokrasiyi istemiyor, AKP totaliter bir rejimi istiyor, seçimler bunun sadece göstermelik kısmıdır.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hepinize saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, seçimlerin 12 Haziranda yapılmasına ilişkin önergemiz birazdan, inşallah, olumlu oylarla Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilecektir. Tabii, Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu Parlamentoda demokrasinin işlemesini temin ettik, tıkaçları çıkarttık, millet için irademizi kullandık, “ileri demokrasi” adı altında örtülü Baas tipi oligarşik yönetim anlayışını deşifre ettik, mücadele ettik. Doğru olan işleri destekledik, yanlışa karşı çıktık. Muhalefeti susturmak için çoğunluk iradesini kullananlara karşı hakkımızı savunduk. İç Tüzük’ten kaynaklanan haklarımız gasbedildi. Muhalefet bu Parlamentoda susturulmak istendi ama biz susmadık, İç Tüzük’teki bütün haklarımızı kullandık. Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytan olmadık, hakkı savunduk, hakkımızı savunduk. Parmaklarımızı vicdanlarımız doğrultusunda kullandık, vicdanları parmağa mahkûm ve mecbur kılmadık.

Milliyetçi Hareket Partisi milletvekilleri olarak onurla, gururla görevimizi yaptık. Tüm Milliyetçi Hareket Partisi milletvekillerinin yaptıkları görevden dolayı gurur duyuyorum, hepsine teşekkür ediyorum. Bize bu görevi veren Türk milletine şükranlarımızı sunuyorum. 24’üncü Dönemde yine Türk milletinin iradesinin çoğunluğunu temsil ederek burada olacağız.

Bu seçimlerin milletimize hayırlı, uğurlu olmasını diliyorum, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Kaplan, buyurun.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

12 Haziranda seçimlere gidiyoruz ama 12 Eylül darbe hukukunun ve seçim yasalarının, yüzde 10 barajının ve hazine barajlarının aynen korunduğu, hazine yardımlarının Mecliste grubu olan BDP’ye verilmediği bir ortamda tamamen adaletsiz ve eşit olmayan koşullarda seçime gidiyoruz. Bağımsız adaylara gümrükte oy kullanımı engellenmiş durumda. Oy pusulasında bağımsız adayların ismi küçücük yazılıyor ve işaret konulması da engellenmiş durumda.

Yine, buradan halkımıza çağrıda bulunuyoruz: Bizi 2007 seçimlerinde, bu adaletsiz olan seçim yasalarına, bu baskıcı tutumlara rağmen millî iradenizle, kendi iradenizle Meclise gönderip grup kurdunuz. Bu sefer iradenizle yüzde 100 başarıyla sayımızı 2 kat artırarak buraya geleceğimizden kimsenin şüphesi olmasın ve sizin önünüze, iradenizin önüne seçim barajlarını koyanları size meydanlarda da şikâyet etmeye devam edeceğiz. Halkın iradesine saygılı olanlar, halkın iradesinden korkmayanlar 12 Eylül Kenan Evren seçim barajlarına, yüzde 10 barajına sığınma ihtiyacını duymazlar; o rantı, onunla iktidar olmayı sinelerine çekmezler diye düşünüyoruz.

Halkımızın en büyük adaleti 12 Haziranda tecelli edecektir, ona inanıyoruz ve biz bu duygularla elbette ki Komisyonda da seçim için olumlu oy kullandık, kullanacağız ve bundan sonrasını da halkımızın gerçekten yeni bir Türkiye için önemli adımlar atacağına inanıyoruz.

Saygılarımla.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son olarak Sayın Bozdağ

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, insaf yani, insaf!

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, her partiden bir kişiye, eğer girmişse grup başkan vekillerine söz vereceğimi söylemiştim, itiraz etmeye mahal yoktur.

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, biz bu demokrasi gösterisine doyamadık. Konuşmacıları izledik. Ne olursunuz, en az 2 Bakan, 1 grup başkan vekili, 1 milletvekiline daha onar dakika söz verin.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, buyurun.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, 12 Haziran 2011 Pazar günü yapılacak seçimlerin Parlamentomuza, milletimize ve ülkemize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.

Tabii, bu dönemde Parlamento uzlaşmalarla büyük değişimlere imza attı. Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi önemli değişiklikleri yasalaştırma imkânı buldu. Muhalefet partilerimiz, iktidar grubumuz bir anlayış birliği içerisinde çalışmaya özen gösterdi. Biz, muhalefetin sesini kısmak için bugüne kadar hiçbir adım atmadık. Muhalefetin tabii, Parlamentoda engelleme hakkı vardır, kullanabilir, biz bu haklara hep saygı duyduk. Parlamentoda istemedikleri, eleştirdikleri yasalar ve konular için kullanmak istedikleri engellemelerin tamamını biz hoşgörüyle karşıladık ve bugüne kadar buna karşı, İç Tüzük’ün bize verdiği yetkilerin hiçbirini Genel Kurulda kullanmadık. Genel Kurulda konuşmak üzere söz taleplerinin nasıl isteneceği bellidir. O çerçevede grubumuz söz talep etmiştir. Kimsenin sesini kısmak gibi bir düşüncemiz yoktur. Sesin ayarını vermek millete mahsustur. Milletimiz 12 Haziranda herkesin sesini ayarlayacaktır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Anayasa Komisyonunun, Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Pazar Günü Yapılmasına Dair 647 Sayılı Raporu’nun görüşmeleri tamamlanmıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkanım… Bu Parlamentoda darbeci özentisi yok, darbeci çığırtkanlığı yapan iktidar var, Sayın Bakan…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Benim bir önergem vardı.

BAŞKAN – Sayın Genç, müsaade eder misiniz. Bir önerge vermişsiniz…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Söz hakkı vermeniz lazım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Arkadaşlar, lütfen müsaade edin. Sayın Ağyüz… Lütfen arkadaşlar ya… Lütfen…

Sayın Genç, bir önerge vermişsiniz ama sizin önergenizi işleme almam mümkün değildir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergem okunmadı.

BAŞKAN – Hayır, müsaade ederseniz ben açıklayayım. Müsaade edin, buyurun.

Sayın milletvekilleri, Tunceli Milletvekili Sayın Kamer Genç Seçimlerin Yenilenmesine Dair Anayasa Komisyonu Raporu’na ekleme yapılmasına dair bir önerge vermiştir, Divana gelmiştir. Seçimlerin yenilenmesine dair kararın alınmasında önergeler işleme alınmamaktadır. 1995 ve 1999 yıllarında yapılan seçimlerin kararlarının alınmasında önergeler işleme alınmamıştır. “İç Tüzük’ün 95’inci maddesinde seçimlerin yenilenmesine dair önergelerin Anayasa Komisyonunda görüşüleceği hükmünü amirdir. Ayrıca İç Tüzük’ün 87’nci maddesi de değişiklik önergelerinin, kanun teklif ve tasarılarının maddelerine ilişkin olacağını düzenlemiştir. Özel olarak, İç Tüzük’ün 126 ve 127’nci maddelerinde olağanüstü hâl ve sıkıyönetimle ilgili önerge verilebileceğiyle ilgili hükümler bulunmaktadır. Seçimlerin yenilenmesiyle ilgili Anayasa Komisyonu raporu üzerinde önerge verilebileceğine dair bir düzenleme bulunmamaktadır. Nitekim, İç Tüzük’ün değişiklik çalışmaları sırasında 1977 yılında seçimlerin yenilenmesiyle ilgili kararların, kanun teklif ve tasarılarının görüşme usulüne tabi olması yönündeki bir önerge verilmiş ve reddedilmiştir. Açıklanan nedenlerle önergeyi işleme koymuyorum.”

Ayrıca, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 131’inci Birleşiminin 30/7/1998 tarihli oturumunda:

“Açılma Saati: 14.00

30 Temmuz 1998 Perşembe

BAŞKAN: Başkanvekili Kamer GENÇ

KÂTİP ÜYELER: Levent MISTIKOĞLU (Hatay), Abdulhaluk MUTLU (Bitlis)”

Burada bu benim yaptığım açıklamalar, tutanaklara bakarsanız, aynen o dönemde Salih Kapusuz’un söz isteme taleplerine karşı Sayın Kamer Genç’in vermiş olduğu cevaplardır ve kendisi de önergeyi işleme koymamıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Dolayısıyla, benim yaptığım işlem bununla ilgilidir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Önergeyi okuyun, işleme koymayın Sayın Başkan.

BAŞKAN – İç Tüzük’ümüzün 95’inci maddesi hükmü uyarınca komisyon raporu açık oya sunulacaktır.

Açık oylamanın şekli hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli, İstanbul Milletvekili Ayşe Nur Bahçekapılı ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Milletvekili Genel Seçimlerinin Yenilenmesi ve Seçimin 12 Haziran 2011 Tarihinde Yapılması Hakkındaki Önergesi ve Anayasa Komisyonu Raporu’nun açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan Oy Sayısı        : 361    

Kabul                                 : 361    

                Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

            Harun Tüfekci                                                                        Bayram Özçelik

                  Konya                                                                                 Burdur” (x)

(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Böylece seçim kararı oy birliğiyle alınmıştır. Milletvekillerimiz için ve aziz milletimiz için hayırlar getirmesini diliyorum. Hayırlı olsun.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.02

 

 

 

 

 

 

 

                                        

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 17.27

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

İç Tüzük’ün 95’inci maddesinde öngörülen hüküm sebebiyle önce seçimlerin yenilenmesine dair 647 sıra sayılı Anayasa Komisyonu Raporu görüşüldü. Şimdi gündemdeki diğer işleri sırasıyla görüşmeye devam edeceğiz.

“Başkanlığın Genel Kurula Sunuşları” kısmına geçiyoruz.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VI.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından verilmiş olan “Basın Özgürlüğü” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin, Genel Kurulun bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer araştırma önergelerinin önüne alınarak 03/03/2011 Perşembe günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu; 03.03.2011 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                        M. Akif Hamzaçebi

                                                                                                                 Trabzon

                                                                                                        Grup Başkan Vekili

Öneri:

İzmir Milletvekili Oğuz Oyan ve arkadaşları tarafından, 12 Şubat 2011 tarihinde, Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Basın Özgürlüğü” hakkında verilmiş olan Meclis Araştırma Önergesinin (454 sıra nolu) Genel Kurul’un bilgisine sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak 03.03.2011 Perşembe günlü birleşimde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı tarihli birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisinin lehinde İzmir Milletvekili Sayın Oğuz Oyan.

Buyurun Sayın Oyan. (CHP sıralarından alkışlar)

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, “Medya tekelini yıkacağız.” söylemiyle icraat yapan bir iktidar dönemindeyiz. Kendi medya tekelini yaratmış durumda. Dinci ve yandaş medya üzerinden bir tekel yaratmakla da yetinmiyor, en ufak muhalif medyaya, bunun adı Ulusal Kanal olsun, ART olsun, Kanal B olsun, Biz TV olsun, bunların sahiplerini Silivri’ye göndermekle yetinmiyor, şimdi artık İnternet siteleriyle uğraşmaya başlıyor. Oda TV’nin yöneticilerini geçen hafta ve bu haftaki operasyonlarla gözaltına alıyor. Yani şimdi, hedefleri, sözde hedefleri arasında demokrasi var, insan hakları var, AB, özgürlükler var. E, peki, basın özgürlüğü açısından ülkemizin düştüğü tablo nedir? Sınır Tanımayan Gazeteciler Örgütünün sıralamasında 99’uncu sıradaydık AKP iktidara geldiğinde, şimdi 138’inci sıradayız. Şimdi burada yok, İçişleri Bakanı ne diyordu: “Biz Amerika’dan bile ileriyiz basın özgürlüğünde.” Yani herhâlde bu sözleriyle “en komik siyasi beyan yarışması”nda birinciliğe oynamak istiyor. Amerika, gene bu sıralamada 20’nci sırada, Türkiye 138’inci. Yani aritmetiğe falan gerek yok.

Şimdi, bu İçişleri Bakanı, Türkiye’de kurulmakta olan, şu an yaşadığımız polis devletinin de en önemli sorumlusu konumunda. Yani biraz önce burada Sayın Çiçek’in söylediği bir demokrasi dışı rejim arama… Efendim, o rejimin, o sürecin içindeyiz. Burada askerî dikta tehdidi falan yok, burada sivil dikta tehdidi var ve bunun koşar adım içindeyiz, yürüyoruz. Yani öyle bir İçişleri Bakanı ki -keşke burada olsaydı- daha dün, George W. Bush geldiğinde Dolmabahçe’deki törene giderken Devlet Bakanıydı, Amerikalı koruma askeri geldi, “Aç ellerini.” Dedi, bizim Bakan, Devlet Bakanı ellerini açtı ve öyle girdi. Böyle bir Bakan. Böyle bir Bakanın herhâlde Türkiye’yi kuranların, Atatürk’ün “Bağımsızlık benim karakterimdir.” diyen zihniyetle uyuşması mümkün olmazdı değil mi? Yani bu rejimi, Atatürk’ün eserini korumak mı birinci meseleleri olurdu acaba, yıkmak mı? Dolayısıyla burada, medya olmayan, medya özgürlüğü olmayan, dolayısıyla muhalefet özgürlüğü olmayan rejimin adının ne olacağını herkes biliyor. Bu, faşizmden başka bir şey değildir. Koşar adım bu faşizan süreçte ilerliyoruz.

Bakınız, değerli arkadaşlarım, burada cumhuriyet tehdit altındadır. Bunu buradan söylüyorum. Cumhuriyeti tehdit edenler medya, sokak, şu, bu değildir. Cumhuriyet bizzat iktidar tarafından tehdit altındadır. Bu İktidar, cumhuriyetin kurucu felsefesine aykırı bir biçimde, cumhuriyetin ilk on beş yılda inşa ettiği o yeni modern toplumu başkalaştırarak yeniden bir toplum projesiyle yenisini inşa etme adımlarını atmaktadır. Bu bağlamda, tabii, siyasi anlamda muhalefetin yalnızlaştırılması, baskılanması, önümüzdeki hemen bu medya baskılamasından sonra ilk durak olacaktır ama nihai durak, orta vadeli durak bunun ötesindedir. Bunun ötesinde olan cumhuriyet ideolojisinin alt edilmesidir, yenilmesidir çünkü soyut olarak o ifade, o kavram, o ideoloji orada durdukça bir iktidar, bir muhalefet gider, başkası gelir ama o ideolojiyi yıkmak birinci meseledir. Şimdilik bunun kenarında dolaşılıyor. Nasıl kenarında dolaşılıyor? İşte, “İttihat Terakki çetesi” deniyor, bilmem ne. Yok “İsmet İnönü” dönemi deniyor, etrafında dolaşılıyor. “Bir öyle göbekten gireceğiz ama biraz daha güçlenelim, pazılarımız şişsin…” O zaman ne olacak? “İşte, Atatürk de zaten İttihat çetesinin bir şeyi değil miydi?” “Yani Kurtuluş Savaşını yapanlar da Ergenekoncu değiller miydi?” ki birtakım yandaş kişilerin yavaş yavaş konuştuğu. Bu güç elde edilince en tepeden, orkestra şefi Başbakanın ağzından bunları duymaya hazırlıklı olun. Yani kıvamı ve zamanı geldi, nihai hedef Atatürk ve Atatürk devrimleri olacaktır. Atatürk devrimleri zaten hedefte ve içi boşaltılıyor ama bizzat, Atatürk’ün şahsen kendisi de bunun hedefi olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, bu bir soğuk savaş uygulamasıdır. Bu bir soğuk savaş uygulamasıdır ve bu uygulamanın başında Başbakan bulunmaktadır. Dış kaynaklarını tahmin etmeyi sizlere bırakıyorum. Ergenekon denilen nesne, burada kullanılan bir araçtır. Bu araç tıpkı acil ihtiyaç, acil çareler torbası gibidir, sıkıştıkça gündemi değiştirmek, bilmem ne yapmak ya da başka şeyler yapmak için içinden çıkarılıp tutuklamalar, gözaltılar vesaireler… Şimdi Oda TV yöneticileri için ve diğer… Bugün Oda TV dışında da vardı özgür medyanın temsilcileri. Bunlar için uygulanan, toplumun gündemini değiştiren, toplumun aslında gözünde bu insanları itibarsızlaştırmaya, dolayısıyla bunun üzerinden de bütün aydınlara, bütün cumhuriyetçilere gözdağı veren, sindiren bir operasyondur bu. Yani bu operasyonlar sadece bir sindirme de değildir, aslında müsaderedir, el koymadır. Burada, bağımsız küçük birtakım medyalara el koyuyorsunuz, bunları işgal ediyorsunuz, bunları susturuyorsunuz, ağızlarına gem vuruyorsunuz. Böyle bir uygulamanın adına hâlâ “demokrasi” deyip, “Burada demokrasi dışı hareketler var.” deyip burada fetvalar vermek acınacak bir durumdur. Türkiye gerçekten tam anlamıyla bir utanç tablosu içinden geçmektedir değerli arkadaşlarım.

Bakın, burada o ünlü rahibin laflarını hatırlamanın zamanıdır. Rahip Niedermeyer ne diyordu Hitler rejimi döneminde? Şunları söylüyordu: “Önce Yahudileri götürdüler, ben sustum, karşı çıkmadım çünkü Yahudi değildim. Sonra komünistleri götürdüler, ben yine sustum, karşı çıkmadım. Sonra sosyal demokratları, demokratları götürdüler, yine sustum; Hristiyan demokratları götürdüler, yine sustum. Ben bir din adamıydım, politikayla ilgilenmiyordum, karşı çıkmadım. En sonunda beni götürmek için geldiler, kimse karşı çıkmadı çünkü karşı çıkacak kimse kalmamıştı.” Bu, seçimle de gelen Hitler’in nasıl adım adım faşizme, Nazizm’e doğru o ülkeyi sürüklediğinin bir işaretidir.

Bakın, burada bugünkü Parlamento bir seçim yasası onayladı. Muhtemelen yüzde 70 oranında bu Parlamento değişecek. Burada olanların büyük bir bölümü bir daha buraya gelmeyecekler ama o zaman hatırlamak geç olacak, o zaman hatırlamanız geç olacak. Bugün bütün bu uygulamalar, yargı üzerine baskı, polis devletini kurma, özel yetkili savcılar üzerinden, özel yetkili mahkemeler üzerinden -tıpkı olağanüstü hâl mahkemeleri gibi- baskı rejimi kurmak, güçler birliğini yani yargıyı iktidarın eline vererek -yürütme ve yasama zaten iktidarın elinde, bir de yargıyı vererek- tam anlamıyla bir dikta rejiminin, bir otoriter, otokratik rejimin temelleri atılmaktadır ve bugün bu seçim aynı şekilde devam edecektir. Ortada bir rövanş zihniyeti vardır, cumhuriyetle rövanş zihniyeti vardır ve bu konuda adım adım, hatta şimdi koşar adım ilerlemektedir.

Değerli arkadaşlarım, bakın, yargılamayla ilgili hiçbir süreç hukuk devletine uygun ilerlemiyor. Nasıl bir ceza, yargılama süreci ki kimin ne ile suçlandığı belli olmadan arama yapılıyor, mesken dokunulmazlığını tamamen ortadan kaldıran arama uygulamalarına gidiliyor, dinlemeler vesaireler, kanıt olarak hukuksuz dinlemeler dosyalara konuyor? Dosyalara sehven sahte kanıtlar konuyor ve sonra “Yani yanlışlık yaptık, biz ona koymayacaktık...” Belki başkasına koyacaklardı, o açıdan yanlış yapıldı ama kanıt üretilerek, suç ve suçlu üretilerek işin üzerine giden, tamamen hukuk dışı, tamamen demokrasi dışı süreçlerle ilerleyen bir iktidar, gözaltılar, tutuklamalar ve baskılama, korku toplumu yaratmaya dönük gayretler. Bunun hedefinde öncelikle şimdi medya var, aydınlar var ama bir adım sonra -tekrar söyleyeyim- özgür muhalefet olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, tabii, şöyle ilkel bir amacı da var bunun, iktidar bu süreci çalışırken, tam seçime çeyrek kala bunları belki de daha da artırarak giderken şöyle bir şey de yapmak istiyor: Muhalefetin kaçınılmaz olarak savunacağı, demokrasi adına savunacağı bu güçler üzerine “Bak, işte muhalefet de Ergenekon temsilciliği, savunuculuğu yapıyor.” diyerek bir de oradan küçük kurnazlıklar yapmak.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bugün özgürlükleri savunmazsanız, bugün haksızlıklara karşı çıkmazsanız, yarın namlunun ucunda sizler olacaksınız, yarın hedefte sizler olacaksınız, bunu unutmayın. İktidardaki arkadaşlarıma da söylüyorum. Demokrasi, sadece bana yarayan, sadece benim çıkarıma olan, sadece benim haklarımı koruyan bir rejimin adı değildir. Demokrasi, benim hasmımın da, benim düşmanımın da, benim karşıtımın, muhalifimin de haklarını koruyan rejimin adıdır. Muhalefetin olmadığı rejim -işte örnekleri görüyorsunuz- Mübarek rejimidir, Zeynel Abidin Bin Ali rejimidir, Libya’nın Kaddafi’sidir. Siz, bir taraftan Avrupa deyip bir taraftan koşar adım Orta Doğu’ya gidiyorsunuz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Oyan.

Grup önerisinin aleyhinde Bartın Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle, sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisiyle, basın özgürlüğüne antidemokratik müdahaleler yapıldığı, bazı basın mensuplarının gözaltı ve tutuklamalarla baskı altına alındığı, bu nedenle bir araştırma komisyonu kurulması gerektiğine ilişkin önergenin bugünkü gündeme alınması istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, demokrasinin hukuk yoluyla varlık kazandığı demokratik hukuk devletinde, hukukun evrensel ilkelerine saygı, hak arama yollarının açık tutulması, kanun önünde eşitlik, bireysel hak ve özgürlüklerin korunması, devletin hukuka bağlılığının güvence altına alınması temel değerlerdir. Bu değerlerin hayata geçirilmesi, Anayasa, yasalar ve bağımsız bir yargıyla mümkündür. AK PARTİ kurulduğunda, henüz daha iktidar olmadan, programıyla hukukun üstünlüğüne dayalı yönetim anlayışının teminatı olacağını ilan etmiştir. Kanunları hukuka, hukuku evrensel adalet ve insan hakları esaslarına dayandırmadıkça Türkiye'nin gerçek bir hukuk devleti olamayacağını ve uluslararası camiada saygın bir yer edinemeyeceğini savunmuştur.

Bu sözler ve hedefler AK PARTİ’nin programında yazılı metin olarak kalmamış, iktidara geldiği 2002 yılından bu yana toplumsal düzenin teminatı olan adalet sistemine azami ölçüde güvenin tesisini sağlayacak çok önemli adımlar atılmış, adalet hizmetlerinin yürütüldüğü fiziki mekânların iyileştirilmesi, teknolojinin adaletin hizmetine sunulmasıyla yetinilmemiş, başta ceza adalet sistemimiz olmak üzere hukuk mevzuatımız da çağın gerekleri ve hukukun üstünlüğü esas alınarak büyük bir değişim ve dönüşüme tabi tutulmuştur.

Değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti, kuruluşunda belirlediği gibi, bir hukuk devletidir ve demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü gibi temel değerleri esas almıştır. Türkiye AK PARTİ İktidarıyla son sekiz yılda bu değerleri güçlendiren tarihî bir hukuk reformu sürecine sahne olmuş ve bu süreç Anayasa reformuyla çok daha önemli bir noktaya gelmiştir. Anayasa’mızda demokratik hukuk devletini güçlendiren, demokrasimizin standartlarını yükselten, yargı bağımsızlığını ve tarafsızlığını tesis eden reform niteliğinde değişiklikler yapılmıştır. Hukuk devleti aleyhine suç işleyenler, ülkemiz ve milletimiz aleyhinde planlar yapanlar, kaos planları yaparak demokrasiye kastedenler, özgürlükleri ortadan kaldırmak isteyenler bağımsız yargı önünde hesap vermeye başlamış, sıfatları ne olursa olsun gerekli soruşturmalar başlamış, davalar açılmış, mahkemelerce tutuklama kararları verilmiştir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Kaç gün oldu, kaç gün?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; özgürlükler demokrasinin temelini oluşturur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sekiz yüz gündür yatanlar var!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Özgürlükler üzerinde hiçbir bireysel ve kurumsal baskı kabul edilemez.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz gerçekleri söyle, gerçekleri!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bir toplumdaki en önemli güven unsuru, toplum içinde yaşayan bireylerin kendi hak ve özgürlüklerine saygı duyulduğuna olan inançlarıdır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Biraz gerçekleri söyle.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu inanç, tüm sosyal ve iktisadi dinamikleri harekete geçiren temel güçtür. Ayrıca, bireylerin hak ve özgürlüklerine saygı, demokratik bir siyasi rejimin toplum tarafından benimsenmesinin, toplumsal barış ve huzurun temel şartıdır.

AK PARTİ, bütün vatandaşlarımızın özgür haber alma ve düşüncelerini yansıtma hakkını esas kabul eder. Çağımız demokrasilerinin vazgeçilmez koşullarından biri de özgür medyanın varlığıdır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sabah gazetesi ile ATV’yi kime verdiniz, onu söyle.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Medyaya ilişkin tüm yasal çerçeve ele alınarak medyanın ifade özgürlüğüne getirilen ve demokratik toplum düzeninin gerekleriyle bağdaşmayan yasakların kaldırılacağı, yazılı ve görsel medyanın özgürlüklerinin titizlikle korunacağı ve tekelleşmeye fırsat tanınmayacağı yönündeki taahhütler AK PARTİ’nin 2001 yılında hazırlanan programında yerini almış ve bu taahhüdün gereği sekiz yıl içerisinde büyük ölçüde hayata geçirilmiş, medyada özgürlük ortamı sağlanmış, tekelleşme ortadan kalkmış, çok sesli bir medya ortaya çıkmıştır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – 60 tane gazeteci içeride.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dinleyin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Niye 60 gazeteci içeride?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Dinleyin Sayın Milletvekilim, anlatıyorum, anlayacaksınız.

BAŞKAN – Sayın Tunç, karşılıklı görüşmeyelim.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Medyanın tek sesli olmasını isteyenler, çok seslilikten ve demokrasiden rahatsız olanlar, medyayı bir kısım nitelendirmelerle gruplara ayırmanın gayreti içerisinde olmaktadırlar.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – “Siyasi dikta” gibi, “faşizm” gibi suçlamalarla hedef saptırmaya çalışmaktadırlar.

Araştırma önergesinde ülkemizde yayın yapan çok sayıda televizyon ve gazetenin “yandaş” olarak nitelendirildiğini görmekteyiz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bu durum son derece yanlıştır, basın özgürlüğüyle de bağdaşmamaktadır.

Araştırma önergesinde bahsedilen olaylar, bazı basın mensupları hakkındaki soruşturmalar yargıyla ilgilidir.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – En son CINE5’i kime verdiniz? CINE5 kime gitti?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Savcıların yürütmekte olduğu soruşturmaların, hâkimlerin vermiş olduğu tutuklama kararlarının AK PARTİ Hükûmetiyle ilişkilendirilmesi doğru değildir.

Hukuk devletinde, sıfatı ne olursa olsun suç işleyenlerden hesap sorulması gerekir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) AK PARTİ İktidarını kıyasıya eleştiren, yalan yanlış haberler yapan, yorumlar yapan çok sayıda gazeteci vardır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Hepsi içeride! Hepsi içeride!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bunlar üzerinde Hükûmetin hiçbir baskısı bugüne kadar olmamıştır ve bundan sonra da olmayacaktır.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Bundan sonra olmayacağı kesin çünkü gidiyorsunuz, Abbas yolcu.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Bazı gazetecilerin Türk Ceza Kanunu’na göre suç sayıldığı iddia edilen eylemleri için bağımsız yargının başlattığı soruşturmalardan AK PARTİ Hükûmetini sorumlu tutmak doğru değildir. Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu araştırma önergesinde bahsedilen konular yargıya intikal eden konulardır.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Ne kadar saygılısınız Yargıya!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yargı sürecini beklemeden kimsenin suçlu ilan edilemeyeceği gibi yasama organı olarak yargının yürütmekte olduğu bir soruşturmaya müdahale ederek “Suçsuz insanları gözaltına alıyorsunuz, tutukluyorsunuz.” şeklinde…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Yalan mı? Yalan mı?

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – … mahkemelere müdahale etmek de son derece yanlış, hukuk devleti ilkesine aykırı bir tutumdur.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bugün 16 kişi niye alındı gözaltına? Doğruları söyle giderayak.

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – Yargının soruşturduğu bir konuda Türkiye Büyük Millet Meclisinin araştırma yapması da Anayasa ve İç Tüzük’e göre mümkün değildir. Kaldı ki seçim kararının alındığı bugün itibarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisinin çalışma takvimi açısından da bir araştırma komisyonunun kurulup, komisyonun araştırma yapması ve raporunu hazırlaması için yeterli bir sürenin olmadığını önerge veren arkadaşlarımız da gayet iyi bilmektedirler.

Bu duygu ve düşüncelerle Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor…

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bir kere de doğruları söyle! Dört yıldır bir kere doğruları söyle!

YILMAZ TUNÇ (Devamla) – …yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Grup önerisinin lehinde Mersin Milletvekili Sayın Mehmet Şandır, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisinin bugün görüşülmesini istediği araştırma önergesinin lehinde söz almış bulunmaktayım. Bu araştırma önergesinde AKP İktidarı döneminde, 2002 yılından bu yana basın üzerindeki baskının son noktaya geldiği, özellikle son günlerde yaşanan tutuklamalarla artık bunun demokratik sistem açısından bir tehdit ve tehlikeye ulaştığı, bu sebeple bu sonuçların sebeplerinin araştırılarak alınması gereken tedbirlerin belirlenmesi için bir araştırma komisyonu kurulması talebi gündeme alınmalı ve görüşmeleri yapılmalı yönündeki bu talebin… Bunu fırsat bilerek Türkiye Büyük Millet Meclisinin seçim kararı aldığı bugün birkaç konuda görüşlerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında, artık seçim kararı alınmıştır, doğrudan millete hitap etmek lazım. Gerçekten, gerçekten…

AKİF GÜLLE (Amasya) – Meydanlara, değil mi Hocam?

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gayet tabii. Yani, şimdi, muhterem heyetinizden kaç kişi ilgili, kaç kişi dinliyor, kameralar gösterse de milletimiz de görse kaç kişi burada bulunuyor. Dolayısıyla hitabım milletedir.

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – 4 kişi de sizde var!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Aynen öyle, değişen bir şey yok Hocam.

Değerli milletvekilleri, seçim kararı aldık. Seçim kararı, demokrasinin en önemli tezahürüdür. Eğer bir ülke demokrasiyle yönetildiği iddiasındaysa seçim kararı alabilmeli ve o seçimi yapabilmeli. Türkiye Büyük Millet Meclisi, biraz önce, yarım saat önce 24’üncü Dönemin seçimlerini yapmak üzere oy birliğiyle karar almıştır. Bunu çok önemsiyorum, çok değerli buluyorum. Bundan dolayı da Türkiye Büyük Millet Meclisini tebrik ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, aslolan milletimizin iradesidir. Bir Türk milliyetçisi parti olarak, Türk milliyetçiliğinin siyasetini yapan, bu millete ait değerlerin savunulması, geliştirilmesinin siyasetini yapan bir siyasi parti olarak, milletin iradesine gidilmiş olmasını takdirle, şükranla, tebrikle anıyorum, bunu çok önemsiyorum. Ümit ederim ki milletimiz bunun kıymetini ve değerini bilerek kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine, kendi geleceğini emanet edecek siyasete, siyasi partiye, siyasetçilere bu seçimde ferasetle karar verir. İçinde bulunduğu durumun değerlendirmesini tüm manipülasyon, tüm yönlendirmelerin etkisinde de kalmadan doğru değerlendirir ve ortaya sağlıklı bir irade koyarak geleceğine, Türkiye’nin de geleceğine sahip çıkar. Bunu ümit ediyorum, temenni ediyorum ve milletimden bunu talep ediyorum. Ama hangi sonuç çıkarsa çıksın Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz o sonucu milletin iradesi kabul ediyor ve ona saygı gösterilmesini sürecin başında ifade edilmesini de çok önemsiyoruz. Herkes milletin iradesine saygı göstermelidir.

Değerli milletvekilleri, milletin iradesine, milletin iradesiyle oluşmuş Türkiye Büyük Millet Meclisine ve bu Meclisten çıkmış sivil yönetime icrasıyla, yasamasıyla, Hükûmetiyle, muhalefetiyle bu iradeye hukuk dışı yollardan müdahaleyi düşünen, organize eden, hukuk dışı yollarla milletin iradesini yok sayan hiçbir eylem meşru değildir, hiçbir niyet makbul değildir, arkasında kim olursa olsun tasvip etmemiz, desteklememiz de mümkün değil. Milliyetçi Hareket Partisi için aslolan milletin iradesidir. Dolayısıyla milletin iradesinin tecelli edeceği seçimlerin ülkemize, milletimize, siyaset hayatımıza, siyasi partilerimize hayırlı uğurlu olmasını diliyorum ve bu seçimler milletimiz açısından da çok önemli, halkımızı mutlaka sandık başına giderek kendi özgür iradesiyle kendi geleceğine karar vermeye de davet ediyorum. Seçimlerin bu kadar önemli olduğu bu süreçte siyasi iktidarın basın üzerindeki bu baskısını da şiddetle kınıyorum.

Değerli arkadaşlar, sizi bir öz eleştiriye davet ediyorum, İktidar Partisinin değerli yöneticilerini ve milletvekillerini. Demokratik olduğunuzu gerçekten düşünüyor musunuz? Adaletli olduğunuzu düşünüyor musunuz?

Şimdi, biraz önce burada bir hadise yaşadık. Seçim kararı alıyoruz, seçim kararı konusunda Milliyetçi Hareket Partisinin de önergesini tartışıyorsunuz. Bizim de önergemiz var, biz de seçimlerin 12 Haziranda yapılmasını istiyoruz ama burayı öyle bir… “Gasbetmek” kelimesi ağır gider ama sayısal çoğunluğunuzu öyle bir kullanıyorsunuz ki ne nezaketi var ne birbirimize karşı saygı var, yüz yüze bakıyoruz. Ama burada Bakanınız konuşuyor, grup sözcünüz konuşuyor, şahsı adına 2 milletvekiliniz de konuşuyor, sonra yerinizden de konuşuyorsunuz. Demiyorsunuz ki: “Ya, bu şahsı adına konuşmanın birini de muhalefet yapsın, diğer önergenin sahibi yapsın.” Bu sizin şuur altınızdaki demokrasi anlayışınızı yansıtır. Muhalefeti yok sayarak demokrasiden bahsetmeniz mümkün mü? Kimi kandırıyorsunuz? Muhalefet yok, efendim, size karşı çıkan basın yok.

Biraz önce arkadaş, AKP Grubu adına konuşan Değerli Milletvekili çok net bir şey söyledi: “Tutuklananların tamamı AKP’yi aşırı eleştirenler.” Takdir sizin.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) – Öyle demedim. Hayır, öyle demedim.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Öyle dedin, tutanaklara bak.

Yani, şimdi, AKP’yi eleştiren herkesi tutuklayacaksanız veya bu tutuklananları suçlu gösterecekseniz. Bunun adı demokrasi değil arkadaşlar, gözünüzü severim. Yani çelik çomak oyunu oynamıyoruz. Milletin gözünün içine baka baka, böyle milletten aldığınız yetkiyi bir baskıya dönüştürerek, kafasını kaldıranın kafasına vurarak, gecenin saat üçlerinde, dörtlerinde, bir gün önceki yazısından dolayı köşe yazarlarını apar topar karakollara çekerek demokratik olduğunuzu söyleyemezsiniz. Böyle bir hak yok. Yani siz akıllısınız da milleti ne yerine koyuyorsunuz? Şimdi, şu son günlerdeki tutuklamaları nasıl izah edeceksiniz? “Yargı yapıyor.” Yani böyle bir mazerete sığınmak sizi kurtarmaz. Bu ülkeyi siz yönetiyorsunuz, yargıdan da sorumlu sizsiniz, tüm olumsuzluklardan da sorumlu olan sizsiniz. Bu tutuklananların şöyle bakın içine, bir tane muhalefeti eleştiren var mı? Evet, yani iktidarı eleştiren herkesi… Aşırı eleştiriyor, yanlış eleştiriyor… Bunlar sizin takdiriniz ama iktidarı eleştiren herkesi gecenin bir yarısında karakola çekerseniz bunun adı demokrasi olmaz değerli arkadaşlar, seçim kararı aldığımız şu saatte “demokrasi oyunu” olur bunun adı. Bunun size de faydası yok, bu ülkeye de faydası yok.

Değerli milletvekilleri, bazı şeylerin değeri kaybedildikten sonra anlaşılır. Bu demokrasi bir gün size de gerekli olacaktır. Demokratik imkânları kullanarak milletten aldığınız gücü size destek vermeyenlere karşı bu kadar acımasız kullanırsanız, korkarım -temenni etmem- bir gün bu demokrasiye, bu hukuka sizin de ihtiyacınız olacaktır.

Değerli arkadaşlar, 28 Şubat sürecini yaşayan, milletin iradesine rağmen Başbakanlığı elinden alınan rahmetli, merhum Erbakan’ı iki gün önce toprağa tevdi ettik. Ona o gün karşı çıkmayanların bugün gözyaşlarını ibretle seyrettik. İşte, o süreci yaşamamanız için size tavsiye ediyorum: Hoşgörülü olun, basına hoşgörülü olun, muhalefete hoşgörülü olun, adil olun. Seçimlere gittiğimiz şu süreçte elinizdeki devlet güçlerini, basın güçlerini kullanarak muhalefeti sindirmek, size karşı çıkanları sindirmek sizin felaketiniz olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Seçimlerin bu olgunlukla geçmesini istiyoruz. Yanlıştan dönmenizi tavsiye ediyorum.

Bu önerge doğru bir önergedir, zamanı yanlış olmakla beraber lehinde takdirlerimi sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim, sağ olun.

Grup önerisinin aleyhinde Antalya Milletvekili Abdurrahman Arıcı.

Buyurun Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu tarafından verilen Meclis araştırma önergesi aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, araştırma önergesinde de bahsedildiği gibi, bu konular da mahkemelere intikal etmiştir. Türk mahkemelerine güveniyoruz ve biz inanıyoruz ki en sağlıklı kararları da vereceklerdir.

Meclisimizin oy birliğiyle seçim kararı aldığı bugün de fiilen kurulması mümkün olmayan bu komisyonun çalışması da mümkün olamayacaktır. Bu nedenle grup önerisi aleyhinde oy vereceğimi belirtir, yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, şimdi Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre vermiş olduğu öneriyi oylayacağım.

Öneriyi oylarınıza sunuyorum...

Karar yeter sayısı talebi var.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.59

 

 


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi oylamayı tekrarlayacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisini kabul edenler… Kabul etmeyenler… Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

2’nci sırada yer alan, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri

2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Dünkü birleşimde tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Birinci bölüm 1 ila 13’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Kadir Ural’a aittir.

Kadir Bey, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, Türk milletinin değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Sizleri ve televizyonları başında bizleri izleyen kadirşinas Türk milletini, bu kanunun düzgün bir şekilde çıkmasını bekleyen mevcut sulama birlikleri başkan, yönetim kurulu ve üyelerini saygı ve sevgiyle selamlıyorum.

“Sayın Tarım Bakanını burada bulmuşken” diyecektim ama Sayın Tarım Bakanı gitmiş gene. Sayın Tarım Bakanından bir şey isteyecektik, gitmiş ama Meclis kürsüsünden vatandaşımızın sıkıntısını dile getirme adına Sayın Bakanıma yine sesleniyorum.

                                           

(x) 621 S. Sayılı Basmayazı 02/03/2011 tarihli 72’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Geçen hafta Mersin ili Erdemli ilçesi Kargıpınarı ve Kocahasanlı beldeleri Çiriş, Üçtepe, Batısandal köylerinde meydana gelen dolu afetinde zarar gören çiftçilerimize yardım elinin uzatılmasını istiyoruz. Vatandaşlarımız zaten kıt kanaat geçinen insanlarımız olduğundan dolayı afetten çok fazla etkilenmişler. Sayın Tarım Bakanlığı “Sigorta yaptırın.” diyor ama orada sigorta yaptırabilecek bir durum da yok. Neden sigorta yaptırabilecek bir durum yok? Çünkü vatandaşın tapularını elinden aldınız. “Orman arazisiyle oturtuyoruz.” dediniz, orman arazisi olan yerler içerisine aldınız ve 2/B arazilerini de… Vatandaşın elinde bulunan, ta 1930’lu yıllardan itibaren almış oldukları tapuları da maalesef vatandaşın elinden gittiğinden dolayı sigorta da yapamıyorlar ama orada dişiyle tırnağıyla, elinin emeğiyle çalışan insanlarımızın, dolu afeti nedeniyle -35 santim dolu yağdı, 35 santim- bu afetten zarar gören çiftçilerimizin sıkıntılarının bir an önce çözülmesini Sayın Hükûmetimizden istiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı, Türkiye'de her bölgede kurulmuş bulunan 300’ü aşkın sulama birliğini ilgilendiren bir kanun tasarısıdır fakat getirilen tasarı sulama birliklerinin tam olarak yine sıkıntılarını çözmemekte, yine eksiklikler bulunmaktadır. Bu eksiklikleri tamamlamak adına değişik maddelerde önergeler verdik; inşallah Komisyon ve Hükûmet tarafından uygun görülerek siz değerli milletvekilleri tarafından da kabul edilir.

Mevcut birliklerin geçmişine baktığımızda, 6200 sayılı DSİ Kanunu’na göre 1990’lı yıllarda kurulmaya başlanan birlikler, 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 133 ve 148’inci maddeleri temel alınarak kurulmuş, mahallî idare birlikleri hâlinde çalışmalara başlamıştır.

1580 sayılı Yasa 5393 sayılı Yasa’yla ortadan kalkınca sulama birlikleri ve hatta bütün mahallî idare birlikleri boşluğa düşmüş, 26/5/2005 tarihinde Mahallî İdare Birlikleri Kanunu çıkarılarak, bu kanunun 19’uncu maddesine göre de sulama birlikleri tekrar kurulmuş fakat bu madde de yeterli olmayınca 29/12/2005 tarihinde 5445 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Yasa kabul edilmiş ve birlikler bu kanunlarla, bu kanunlara göre çıkarılmış, valiler tarafından imzalanmış tüzüklerle bugüne kadar gelmiştir. Yani Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti döneminde, 2005’ten sonra bu kanun 2’inci, 3’üncü defa değiştirilmiş, şimdi 4’üncü defa değiştiriliyor fakat çıkarılan bu kanunun da tam olarak sulama birliklerinin problemlerini çözeceğine, sulama problemlerinin çözüleceğine ben şahsım adına inanmıyorum.

Bakanlıklar arasındaki yetki tartışmaları yani “Sulama birlikleri İçişleri Bakanlığına mı, Tarım Bakanlığına mı DSİ aracılığıyla Çevre ve Orman Bakanlığına mı bağlı olacak?” şeklindeki tartışmalardan sonra şimdi bu kanun teklifiyle sulama birlikleri Çevre ve Orman Bakanlığına yani Devlet Su İşlerine bağlanmıştır fakat bazı maddeleriyle de İçişleri Bakanlığı ve Maliye Bakanlığı da ilişkilendirilmiştir. Özellikle denetim konularında ileride çok büyük sıkıntılar yaşanacağı şimdiden bellidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı, sulama birliği başkanlarının ve yöneticilerinin beklediği, vatandaşın istediği kanun düzenlemelerinden uzaktır. Sulama birlikleri bu kanunla İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler kontrolünden çıkarılıp Devlet Su İşleri bölge müdürlüklerinin alt birimleri hâline getirilmektedir. Daha da ileriye gidersek sulama birlikleri özel şirketler hâline getirilmek istenmekte, ileride muhtemel yapılacak olan özelleştirme gayretlerinin altyapısı hazırlanmaktadır. Özellikle yönetim seçimlerinin yapılmasında, üyeliklerde ve kullanılacak seçim sistemlerinin nasıl olacağı konuları sıkıntılı bir süreci önümüze getirmektedir.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun çıkmasına karşı değiliz. Bu konuda çalışma yapan bütün bürokrasiye, özellikle Devlet Su İşleri ve İçişleri Bakanlığı yetkililerine, Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum fakat şu eksikliklerin de düzeltilmesi gerekiyor:

Mesela, sulama birlikleri kamu tüzel kişiliği olacak ama kanunda hüküm bulunmayan durumlarda özel hukuk hükümleri uygulanacak.

Kamu İhale Kanunu’na tabi olacak mı, olmayacak mı? Bu bir soru işareti çünkü kanunda Kamu İhale Kanunu’na tabi olup olmayacağı yazmıyor. Kanun taslağına göre Taşıt Kanunu’na tabi olmayacak. Peki, sulama birlikleri, taşıtları nasıl alacaklar? İstedikleri gibi, kafalarına göre araç mı alacaklar? İstedikleri gibi çalışma mı yapacaklar ve bu taşıtları alırken de hangi kanuna göre alacaklar? İstediği gibi alabilecek mi?

Meclis üyesi seçimlerinde fazla tarlası olan fazla oy kullanacak. Ortalama parsel büyüklüğünü tutturamayan çiftçi, kendisini yönetecek Meclis üyelerini seçemeyecek. Parası olan, tarlası fazla olan, meclis üyelerini ve dolayısıyla yönetim kurulunu da istediği gibi seçebilecek. Hissesi fazla olanın söz hakkının fazla olduğu bir şirket yönetimi gibi bir oluşum oluşturulacak. Bu, kabul edilemez bir yönetim ve seçim anlayışıdır. Ortalama parsel büyüklüğünden fazla tarlası olan çiftçinin 5 oy kullanabilme hakkını vermek en azından Anayasa’nın eşitlik ilkesine aykırıdır.

Sayın milletvekilleri, ayrıca, kanunda, burada çalışan işçilerin, şu anda mevcutta sulama birliklerinde çalışan işçilerin ne olacağı konusunda herhangi bir madde yok. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na göre çalışanların durumlarının Devlet Personel Başkanlığına devredilmesi diye bir madde var; sözleşmeli personellerin nasıl olacağına dair bir madde var ama şu anda işçi statüsünde çalışan, geçici işçi statüsünde çalışan işçilerin ne olacağı konusunda, norm kadro fazlası olan işçilerin ne olacağı konusunda herhangi bir çalışma veya herhangi bir madde yok.

Bunun yanında, değerli milletvekilleri, sulama birlikleri, ta 1990’lı yıllardan bu yana, devir sözleşmeleri yapıldıktan sonra, ellerine sadece orada bulunan haritaların verildiği, sulama kanallarının yerlerinin gösterildiği bir dosyayla ortada bırakılmış. Sulama birlikleri, kendi güçleriyle masasını, sandalyesini, telefonunu, bilgisayarını hatta şu anda araç-gereçlerini kendi güçleriyle almışlardır. Yani birilerinin dediği gibi, sulama birlikleri başkanları, yönetim kurulu üyeleri hırsız falan değildir, soyguncu falan da değildir, devletin mallarını talan eden insanlar da değillerdir. Sulama birliklerinin içerisinde, bu yetkilerini kötüye kullanan insanlar olduğu gibi, bu yetkilerini en iyi şekilde kullanıp devletin malını, çiftçinin malını en iyi şekilde kullanıp en iyi şekilde devletine ve milletine hizmet olarak geriye döndüren birlik başkanlarımız da vardır.

Ben, geçmişte bir birlik başkanıydım. Biz birliği devraldığımızda, Devlet Su İşlerinden devraldığımızda, ne aracı vardı ne gereci vardı ne arabası vardı ne motoru vardı ne bilgisayarı vardı, hiçbir şeyi yoktu fakat yapılan çalışmalarla, birliğimizdeki insanlarımızın yapmış olduğu çalışmalarla, çiftçilerimizin yapmış olduğu, üyelerimizin ve meclis üyelerimizin yapmış olduğu çalışmalarla, şu anda, bu birliğin yeri de var, bilgisayarı da var, güzel bir düzenle çalışmış olan pompaj tesisleri de var, bu pompaj tesislerinin, elektrik giderlerinden tutun da vergi giderlerine kadar, her şeyini ödeyen bir durumu da var.

Karaman Ovası Sulama Birliği Başkanı bir mektup gönderiyor, o mektupta diyor ki: “Biz, birlikler içerisinde devletin sırtındaki bir yük değiliz.” Devletin sırtında bir yük değiliz. Eğer devletin sırtında yük olan birlikler var ise, devlet, bu sırtındaki yükü en kısa sürede, nasıl atacaksa o şekilde atsın ama çok iyi çalışan, çok düzenli çalışan, çok güzel çalışan sulama birliklerini de lütfen göz ardı etmeyelim. Onların yapmış oldukları çalışmalara da saygı duymanızı bekliyorum. Dışarıdan aktarıldığı gibi, bu birlikler kötü idare edilmemektedir. Bu birlikler, millî iradeye de saygılıdır, millî hasılaya da çok büyük destekleri vardır.

Bu kanunun, eksikliklerinin düzeltilerek Türk milletine ve sulama birliklerine, çiftçilerimize, hayırlı, uğurlu olmasını diliyor, hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlarım, çok iyi hatırlıyorum, geçen dönem Meclise geldiğimde sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığına… 2003 bütçesiydi, 2003 yılı bütçesinde, burada, bütçede -işte ilk geldiğim 1’inci aydı- İçişleri Bakanına ve o zamanki Çevre Bakanına: “Acaba sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığıyla ne ilintisi var?” diye o gün sormuştum. Acaba trafik memurları kontrol mu ediyor suyun akışını? Merak ettim. Kimse bir cevap veremedi. O günden bu yana “Acaba sulama birliklerinin İçişleri Bakanlığında ne işi var?” diye sorumu hep sordum, ilgili bakana sordum. Nihayet sulama birliklerini doğuran DSİ’ye bağlanması çok önemlidir, gereklidir, şarttır. Bir kere, bunun için ilgili Komisyon üyelerine teşekkür ediyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Bana da ediyor musun?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Size de ediyorum Vahap Bey, Komisyon Başkanıma da size de.

Doğrudur, dokuz yıldır verilen bir mücadeledir. Nihayet doğru bulundu, dokuz yıl sonra. Çok şükür.

Değerli arkadaşlar, sulama birliklerini doğuran DSİ’dir. Onu doğurmuştur ama yuvadan atmıştır, bakmamıştır, hiçbir destek vermemiştir. Beş yaşında bir çocuğu sokağa bırakmıştır, o çocuk artık yetimdir, o çocuk çaresizdir, o çocuk perişan oldu yıllar yılı, İçişleri Bakanlığına bağlandığı günden bu yana perişan oldu, yetim büyüdü, iyi eğitim alamadı o çocuk, çaresiz kaldı, insanlarını kırdı, çiftçilerini kırdı, çaresizlikten.

Bu kanunda bir eksiklik var. Tekrar, ana kucağına gidiyor ama ana kucağına giderken yıllardır terk edilen o çocuğun acaba ne sorunu var, ne derdi var? Bunların dertlerine, ekonomik, mali ve personel -altını çiziyorum- konusunda bu tasarıda hiçbir önlem getirilmemiştir. Yani, yetim çocuğu yuvaya alacaksın ama yetim çocuğa ne vereceksin, ne giydireceksin, ne yedireceksin, ne içereceksin? Bir şey getirmiyorsun burada. Hiç değilse bu geçiş sürecinde bazı önlemlerin alınması lazım.

Size bir sulama birliğinden gelen mektup okuyacağım şimdi. 1940’lı yıllarda inşa edilmiş kanalları. Geçen seneler zarfında bakım ve onarım çalışması olmadığından beton kanallar toprağa dönmüş. “Şebekenin toplam uzunluğu 330 kilometre; bütçe yok, 60 kilometre yapabildik, gerisinde toprak suyu yutuyor. Hiçbir ekonomik imkânımız yok.” diyor.

Bu nedenle, ben, tabii bu yasa tasarısı görüşülürken ilgili Bakanın burada olmasını çok arzu…

Özür diliyorum Sayın Bakanım, ama ilgili Bakanın …

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Doğru, haklısınız.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Çünkü ben günlerce bu konuda Sayın Çevre Bakanıyla çok önemli tartışmalar yaptım. Onun burada olmasını isterdim ki bu sorunlarımızı, hiç değilse bu kanun geçerken Meclis iradesinin ortak kabul edeceği bu kanunun eksik kalan kısımlarını burada belki düzeltebilirdik.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Dün de yoktu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben şu anda Sayın Bakanımdan hiçbir şey isteyemem.

Değerli milletvekilleri, sulama birliklerinin önemli sorunları vardır. Yine söylüyorum; ana kucağına gitmesi çok güzel bir olay yetim, üvey bir çocuğun. Üvey bırakılmış, beş yaşında sokağa bırakılmış bir çocuğun ana kucağına gitmesi kadar güzel bir olay yoktur. “Annem” diye DSİ’yi kucaklayacaktır tüm sulama birlikleri ama ben -bunun da altını çiziyorum, DSİ yetkilileri burada mı bilmiyorum- DSİ’nin de sulama birlikleri…

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sadece 1 daire başkanı var, genel müdür yok.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – DSİ kültürü vardır Türkiye'de, bir Karayolları kültürü vardır. Bunlar, Karayolları çalışanları, DSİ çalışanları belli bir kültürden gelmektedir. Devletin her kuruşunu çok özenle harcayan kurumlar olarak eskiden beri gelmektedir. Onun için, DSİ kültürünün, eskiden beri gelen DSİ kültürünün sulama birliklerini kucaklayacağına ben çok inanıyorum. Orada yetişmiş mühendislerin, orada yetişmiş elemanların, yine, aynı duyarlılıkla kucaklayacağına inanıyorum.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Bakanlık önemsemiyor bu yasayı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ama, belli bir geçiş sürecinde bunlara belli bir borç vermek… Bakın, hibe verin demiyorum, uzun vadeli bir finansman sağlayın. En azından, sulama birliklerinin eksik kalan kanalları, eksik kalan diğer işlerinin bitirilmesi lazım. DSİ’ye bağlandık. Tamam, denetimini DSİ’nin yapması çok güzel, onlara teknik destek vermesi çok güzel, bunu artık geçiyorum, DSİ’ye bağlanması kadar güzel bir olay yok ama bu yasada, ana kucağına giderken bana yedireceği içereceği bir şey yok arkadaşlar, bir şey getirmiyor, orada çalışan personele bir şey getirmiyor.

Bu nedenle, Sayın Başkan, bir daha getiremez, dokuz sene sonra geldi bu yasa, inşallah bir dokuz sene daha sürmez. Ama bu yasada, özellikle sorunlu olan, ekonomik durumu iyi olmayan, borç batağında olan sulama birliklerimiz var. Bu gerçekleri görelim. Bazı sulama birliklerimiz iyi olabilir, cazibeli su geliyordur arkadaşlar, elektrik parası vermiyordur, bilmem nedir, masrafı azdır ama bazı sulama birliklerimiz de masraflı.

Şimdi, personel konusuna geleceğim biraz da, daha sonra da sulama birlik başkanlarına getirdiğiniz yük.

Değerli arkadaşlar, diyelim ki 50 bin dönüm arazi sulayan bir birlik, küçüldü, 10 bin dönüme düştü, kadrosu var ama bu kadro fazla, artık, bu yükü kaldıramıyor. Biz, eğer, sulama birlikleri personeline… Dün Sayın Bakana soru sordum; “Burada çözüm var” dedi. Burada çözüm yok arkadaşlar, özellikle geçici işçiler ve sözleşmeli personelle ilgili hiçbir çözüm getirilmiyor. Bunların toplamı, zannediyorum ki norm kadro fazlası toplamı Türkiye’de en fazla 300-400 kişidir, tıpkı belediyelerde olduğu gibi. Burası da bir amme hizmeti veriyor, belediyeler de veriyor, onların da personelini belediye başkanı aldı, bunların personelini sulama birliği başkanı aldı, farkı yoktur mantık olarak. 300-400 kişiyi, kadro fazlası olan -maaş ödeyemiyor arkadaşlar, her geçen gün daha da batıyor- bu personeli, bir şekilde torbaya alıp, ilgili kurum ve kuruluşlarda geçici görev yaptırmak şart oldu arkadaşlar. Yoksa, sulama birlikleri personeli perişan durumda. Norm kadro fazlası varsa, beş yıl hiç personel almamak kaydıyla, norm kadro fazlası bu insanlarımızı almak, tıpkı belediye personelimizde olduğu gibi aynı şekilde yapmamız lazım. Bu insanlar bizim çocuklarımız, bizim insanlarımız, yirmi yıldır hizmet veriyor, on beş yıldır hizmet veriyor bu birliklerde. Belediyelerle farkı nedir arkadaşlar? Birini belediye başkanı almış, birini sulama birliği başkanı almış.

İki: Bu yasada, Sayın Başkan, norm kadro fazlası dahi olsa, bütçenin yüzde 30’undan fazla masraf olursa birlik başkanından tahsil edin diyorsun.

Sayın Başkan, sorumluluklar vardır; sorumluluklarda sadece başkan yok, o birliklerin bir yönetimi vardır. İlla burada birlik başkanından tahsil etmek son derece haksız bir kavramdır. Bir sulama birliğinin bir yönetimi varsa, bir sorumluluk varsa, hepsini değil, yasa dışı işlem yapıyorsa, yasa dışı bir şey ödemişse, yönetimiyle birlikte bunu düşünün. Başkandan tahsil edilir… Sonra, bu denetimler, örneğin Malatya’da 9 birlik var, her birlikte denetim yapılmış, giden müfettişin yorumu, 5 birliğin başkanına zimmet çıkarmış, 4 birliğin başkanına çıkarmamış. İçişleri Bakanlığı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Önergede konuşurum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tamam, olur.

Şahsı adına Aydın Milletvekili Ahmet Ertürk… Sayın Ertürk… Konuşmayacak.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Sayın Orhan Karasayar konuşacak efendim.

BAŞKAN – Sayın Orhan Karasayar, Hatay Milletvekili, buyurun.

ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yapmış olduğumuz bu düzenlemeler ile ülkemizde uzun yıllar yaşanan sulama birliği kooperatiflerinin yönetimi ve çiftçilerimizin sorunlarına çözüm noktasında çok ciddi düzenlemeler getirilmiştir. Bu yapılan düzenlemeler neticesinde de inanıyorum ki hem üreticilerimize hem sulama birliği yöneticilerimize çok ciddi rahatlıklar getirilerek hem tarımsal üretimde hem üretim kalitesinde ve sulama birliklerindeki düzenlemenin yetersizliği dolayısıyla heba olan su miktarındaki su kaynaklarımızı daha iyi değerlendirme açısından çok ciddi düzenlemeler getirmiştir. Bu düzenlemeler neticesinde de hem ülkemizdeki tarım ürünleri üretiminin artışı hem de kalitesi sağlanacaktır. Topraklarımızın yıllarca vahşi sulama neticesinde ciddi oranda verimliliğinin azalması, topraklarımızın çoraklaşması, bu sulama birliği kanununu düzenlememizin sonucunda çiftçilerimize inanıyorum ki sulamayla ilgili çok ciddi eğitimler verilecek, buradaki, yönetimdeki oluşturulan yapı bu süreçten sonra bu işi daha ciddi şekilde ele alacak. Hükûmetimizin de özellikle damlama sulama sistemine vermiş olduğu destekler neticesinde ülkemizde birçok çiftçimiz tarım alanlarındaki sulama sistemini damlama sulama sistemine dönüştürdü. Tabii ki bunlarla ilgili de birçok çalışmalar yapmamız gerekiyor. Özellikle, burada, Hükûmetimizin göreve geldiği günden bugüne kadar arazi toplulaştırmasıyla ilgili yapmış olduğu çalışmalar ve bu arazi toplulaştırması neticesinde sulama sistemlerini daha modern, daha çağdaş bir hâle getirmemizle de hem tarımda kullanılacak su miktarımızı asgari seviyeye indireceğiz hem de birim alanda topraklarımızın canlılığını, topraklarımızın verimliliğini daha uzun süre değerlendirme şansı bulacağız. Hem dünya standartlarında üretim yapmaya hem de verimi artırmaya yönelik sulamayla getirdiğimiz birçok modern sistemlerle bu katkıları da ülkemiz adına sağlayacağız.

Tabii ki, değerli arkadaşlar, biliyorsunuz, artık, birçok alanda olduğu gibi, tarımı da dededen, babadan kalma usulle yaparak ülkemiz tarımını çok önlere taşıma şansımız yok. Artık, bizim çiftçimiz de, tarım yapan insanlarımız da, nasıl sanayide, teknolojide sürekli yenilik peşinde koşuyorlarsa, çiftçimiz artık bunu yapmak zorunda. Bizim de AK PARTİ İktidarı olarak çiftçilerimize sağladığımız olanaklar, sağladığımız imkânlar, çiftçimizin, bu doğrultuda yeni arayışlar içerisine girmelerine, çok ciddi atılımlar yapmalarına ve mesafe almalarına sebep oldu. Tabii ki bunların başlıcaları: Daha önceleri biliyorsunuz değerli arkadaşlar, çiftçilerimiz belli ürünleri yetiştirerek, yıllarca, ürünün gelir-gider noktasından ziyade devletten alacağı yardım doğrultusunda ürünlerini yetiştirmeye çalışmışlardır, özellikle bazı ürünleri. Hükûmetimizin aldığı tedbirlerle… Tabii ki bu, ülkemizin ihtiyacı olan, dünyanın ihtiyacı olan ürünler noktasında çiftçilerimize karşılıksız kredi vererek, dekar başı, dönüm başı, -eski parayla- 250 milyon vererek bölgenin özelliğine göre, işte farklı çeşitler, farklı ürünlerin yetiştirilmesi noktasında çok ciddi çalışmalar yapıldı. Tabii ki çiftçimiz de bu neticeden son derece memnun oldu. Bir tütün örneğini vermek istiyorum, hep burada da veriliyor. Ben kendi bölgemden örnek vermek istiyorum. Tütünü vatandaşlarımız ekiyor, en az 3-5 kez tek tek, yaprak yaprak elden geçiriliyor. Bu tütünler, işte kurutuluyor, depolanıyor, en sonunda da bunu yakmak için hazinemizden para harcamamız gerekiyordu. Bizim bu bölgelerdeki çiftçilerimize vermiş olduğumuz hibe desteklerle yaklaşık yedi sekiz yıl önce dikilen meyve bahçeleri, nar bahçeleri şu anda verim vermiş, verime geçmiş durumda ve bunların şu anda sanayide işlenmesiyle hem ülke ekonomimize hem çiftçimizin ekonomisine hem bölge ekonomisine çok ciddi katkılar sağlanıyor. Bundan sonraki süreçte de çiftçilerimizin dededen, babadan kalma sistemle değil de dünyanın en gelişmiş ülkelerinde tarım nasıl yapılıyor ise, tarımsal gelişmeler, tarımsal mekanizasyon nasıl yapılıyor ise o doğrultuda Bakanlık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ORHAN KARASAYAR (Devamla) – …gerekli çalışmaları yapıp inşallah bu konuda çiftçimiz hak ettiği yere gelir diyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar.

Sayın Ertürk, konuşacak mısınız efendim?

AHMET ERTÜRK (Aydın) – Hayır.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz, peki.

Sayın Kamer Genç, buyurun efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii ki su kaynaklarının en iyi şekilde kullanılması ve bunların kamu yararı bakımından, ülke yararı bakımından en iyi şekilde değerlendirilmesi hepimizin temennisidir. Bu kanun bu amaca eğer hizmet edecekse tabii ki bizim de destekleyeceğimiz bir kanun tasarısıdır.

Bu arada, bugün vatandaşın birisi bana bir mektup yazmış, Erzincan Sol Sahil Sulama Birliği Başkanı diyor ki: “Bizde çalışan işçileri kadroya aldılar. Biz, şimdi bu sulama şeylerinde çalışan işçileri kadroya alınca bu defa bütün paraları oraya ödüyoruz, maalesef kendi görevimizi de yapmıyoruz. Hükûmet buna bir çare bulsun.”

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii, bugün bir seçim kararını aldık. Seçim kararı, tabii, Parlamento için çok bir dönüm noktasıdır. Maalesef o karar alınırken benim verdiğim bir önerge vardı, önergede şunu belirtiyordum. Sayın Başkanın aslında önergemi okutması lazımdı ama işleme koymayabilir. Yani ben yıllarca bu Parlamentoda çalışan bir milletvekiliyim, başkan vekilliği yaptım. Yani Meclis kararlarında önerge verilmeyebilir ama bir konunun kamuoyuna mal edilmesi lazım. Şimdi seçimlerde en fazla tenkit edilen ne? Bir defa vatandaşın oyunun parayla alınması. Şimdi Hükûmet adına burada konuşan Bakan diyor ki: “Efendim, vatandaşlarımız çok onurlu ve soylu insanlardır.” Evet, öyledir. “Bunların oylarını parayla satacağını kabul edemiyoruz.” İyi de, senin Hükûmet olarak o insanların oyu üzerindeki şaibeyi kaldırman lazım. Yani ne yapacağız? Benim verdiğim önergede işte seçime bir ay kala erzak dağıtılmasın, para dağıtılmasın, Hükûmet üyeleri devletin uçaklarını kullanmasın, devletin araçlarını kullanmasın… Biliyorsunuz Tayyip Bey bir çıktı mı seyahate, 800 tane polis koruyor kendisini. Arkadaşlar, devletin uçakları şey ediyor. TOKİ, özellikle hem referandumda hem seçim kanunları sırasında, AKP’ye yaranmak için, işte konutların anahtarlarını teslim etmek üzere veya belli şeyleri etmek üzere, devletin parasını harcamak suretiyle AKP’liler için çok büyük törenler düzenleniyor. Yani oraya, o törene gelen insanların yiyecek içecek, yol parasını onlar veriyor.

Şimdi seçimin dürüst, eşit şartlarda yapılabilmesi için işte bunları düzenlememiz lazım. Yani burada çıkıp da cafcaflı laflar söylemeye gerek yok. Burada söylenen şeyin dürüstlüğü sağlanacak bir sonuç doğurması lazım. Şimdi Tayyip Bey çıkıyor bir konuşuyor, on yedi tane televizyon birden veriyor bunu. Peki kardeşim, öte tarafta yirmi tane parti giriyor seçime. O zaman o televizyonlar o bütün partilerin konuşmalarını versinler. Böyle insanları tek taraflı yönlendirmek mümkün mü? Yani bu adalete sığar mı? Sizin adaletiniz bu mudur? Yani çıkın, yiğitliğiniz varsa eşit koşullarla yarışalım. Eşit koşullarla yarışırken devletin kaynaklarını kullanmayın. Bana göre, vatandaşın oyunu parayla satın almaya teşebbüs etmek en büyük ahlaksızlıktır, etmeye yönelen en büyük ahlaksızlığı yapıyordur. Dolayısıyla, vatandaş geliyor, çok görüyoruz; işte 300 bin aileye her ay veya her hafta muntazaman paketler gidiyor, paralar dağıtılıyor, kömürler veriliyor. Arkadaşlar, hiç olmazsa seçime girerken bunları keselim. Dolayısıyla, bu önemli. Bunları konuşmadıktan sonra, vatandaşı zan altında bıraktıktan sonra bu seçimin böyle bir şeyi olabilir mi?

Bakın, daha geçen gün Tayyip Bey yeni atanan kaymakamlara dedi ki: “Hemen gidin, vatandaşlara erzak dağıtın.” E, seçime gidiyorsun. Devletin valileri AKP’nin elinde, kaymakamları onun elinde, efendim, bürokratları onların emrinde. Seçim eşit şartlarla yapılmıyor değerli milletvekilleri. Seçim eşit şartlarla yapılsa o zaman görürüz bakalım. Vatandaş kandırılıyor.

Bugün memleketimiz, bakın, bugün itibarıyla karanlık bir rejimin içine giriyor Türkiye; demokrasi yok, insan hakları yok ama maalesef bunları vatandaşa söyleyecek zemin bulamıyoruz, işte bu Meclis kürsüsünden bile çıkıp konuşma fırsatını bulamıyoruz.

O bakımdan, maalesef, seçime giderken…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – …AKP’nin tek taraflı yönlendirmesiyle seçime gidiyoruz.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Çıkarmakta olduğumuz kanunla, sulama birlikleri sahası içerisinde olup da su alamayan birlik üyesi çiftçiler kendi tarlalarına sondaj kuyusu açarak dinamoyla, elektrikle veya traktörle, mazotla suyu yer altından çekiyorlar. Saha içerisinde sulama birlikleri olduğundan dolayı hem sulama birliğine sulama ücreti ödeyecekler hem de elektrik veya mazot parası ödeyecekler. Çiftçi birliklerinden su almadığı hâlde 2 defa ücret ödenmesiyle ilgili mağduriyeti nasıl önleyeceksiniz?

Diğer bir sorum: Yine önümüzdeki zamanda -şu anda Plan Bütçe Komisyonunda görüşülüyor- yeni bir torba kanun geliyor. Bu torba kanunla acaba çiftçilerin borçları olan tarım kredinin yapılandırılmasıyla ilgili veyahut bankaya olan borçların yapılandırılmasıyla İlgili bir çalışma Hükûmet olarak yapılacak mı?

Ayrıca, esnaf da sicil affının uygulanmamasından dolayı kredi kullanamıyor. Acaba, Hükûmet olarak bu torba kanunun içerisine bunları koyacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, sulama birliklerinde sürekli işçi olarak çalışan yurttaşlarımızın, döner sermayeli bütçeler olmadığı için zor durumda olduklarını hepimiz bilmekteyiz. Örneğin Adıyaman Çamgazi Sulama Birliği bunun en bariz örneğidir. Görüştüğümüz yasa teklifinde ise bu işçilerin ne olacağına dair bir düzenleme olmaması sürekli işçileri sıkıntıya sokmaktadır. Ya diğer kurumlara geçişlerinin önü açılsın ya da durumlarına açıklık getirilsin. Sayın Bakanım, sulama birliklerindeki sürekli işçilerin kadrolarına ve maddi koşullarına ilişkin neden bir düzenleme yapılmamaktadır? Bu yurttaşlarımız nasıl değerlendirilecektir? 657 sayılı Yasa’ya tabi personellere tanınan hak neden bu kişilere tanınmamaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, acaba sulama birliklerinde, Türkiye’deki, norm kadro fazlası kaç kişi vardır? Bunun hesabı var mı? Norm kadro fazlası personelin sulama birliklerine yük olduğunu biliyor musunuz? Acaba, DSİ, ana kucağına giden sulama birliklerinde bu norm kadro fazlası personeli herhangi bir yerde kullanabilir mi, DSİ olarak?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Niğde bölgesi kapalı havza konumundadır. Çiftçilik ve hayvancılık yapacak olan çiftçilerimizin, maalesef, yer altı su kuyusu açma konusunda çok önemli sıkıntıları olmaktadır. Niğde bölgesinin su sorununa ne gibi bir çözüm önermektesiniz? Ya da kapalı havza konumundan ne zaman ruhsatlı duruma geçebilecektir? Bu konuda çiftçilerimiz ve hayvancılık yapan hemşehrilerimiz çok ciddi bir biçimde sıkıntı içerisindedir ve müjdeli haberler beklemektedirler. Yapılan çalışmalar hakkında bir bilgi verebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın İnan.

Sayın Ergin…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan. Ben de Sayın Bakana şu soruyu yöneltmek istiyorum: Sulama birliklerinin toplam elektrik borçları ne kadardır? Sulama birliklerinin bu ölçüde borçlanmasında acaba yöneticilerinin yanlış tutumları mı, yoksa sulama elektriğinin çok pahalı olması mı neden olmuştur ve niçin sulamada kullanılan elektrik Türkiye’deki en pahalı elektrik grubudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ergin.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Sayın Başkan, tarım kredi kefaletlerinin borçlarıyla ilgili bir soru geldi, önümüzdeki torba yasa tasarısında bunlarla ilgili bir düzenleme olup olmayacağına dair. Bunlarla ilgili, bu borçların yeniden yapılandırılmasıyla ilgili tekrar gelecek olan torba yasa tasarısında bir düzenleme yok.

Sulama birliklerinde çalışan işçi sayısı soruldu. 3.111 adet işçi kayıtlı, sulama birliklerinde çalışan.

Yine sulama birliklerinin kullanmış oldukları kuyularla ilgili bir soru soruldu. Şebeke içerisinde şahsi kuyu açılması yasak. Ancak, birliğin tüzel kişiliği adı altında ihtiyaç hâlinde kuyu açılabileceği yasada hükme bağlanmış.

Yine sulama birliklerinin taşıt kullanımı, taşıt mülkiyetiyle ilgili bir soru geldi. Sulama birlikleri, Taşıt Kanunu’na tabi olmayacaklar; Meclis kararı doğrultusunda kendi ihtiyaçları olan araçları alıp kullanabilecekler.

 Bir diğer soru da devir sözleşmesiyle ilgili. Devir sözleşmesi ve devir protokolüyle tarafların hak ve sorumlulukları belirlenmiş, tesisin tüm unsurları kayıt altına alınarak bunların devirleri gerçekleştirilmiş.

Diğer sorulara da Sayın Bakan yazılı cevaplarını iletecekler.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özkan, buyurun.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Tarım Komisyonu Başkanımız da orada. Bugün benim dikkatimi çeken bir konu oldu. Tarım Kredi Kooperatifleri Merkez Birliğinin Dokuzuncu Olağan Genel Kurulu vardı. Tarım kesiminde insanların 15 lira, 20 lira yevmiyeyle çalıştığı bir ortamda, sabahtan akşama kadar fasulye topladığı, bahçe çapaladığı bir ortamda, Tarım Kredi Yönetim Kurulu üyelerine günlük il dışı harcırahları 100 lira, yurt dışı harcırahları 200 euro olarak bir kurul kararı geçti. “Kabul edenler… Etmeyenler…” 50 kişiyle bu kurul kararı geçti. Bu genel kurulun ilgili müfettişler tarafından takip edilmesini rica ediyorum. Bu insanlar kolayla para kazanmıyor. Bu insanların emekleriyle bu insanlara yolluk veriliyor. Bunun incelenmesini talep ediyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özkan.

Buyurun Sayın Bakanım.

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Teşekkür ederiz. Konuyu ilgililere ileteceğiz. Teşekkürler.

Sağ olun Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum arkadaşlar.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır; önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

621 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasındaki “Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğünün” ibaresinin “Çevre ve Orman Bakanlığının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                   Hasan Özdemir                          Hasan Çalış                            Reşat Doğru

                        Gaziantep                                 Karaman                                    Tokat

               Ertuğrul Kumcuoğlu                    Hüseyin Yıldız                   Mehmet Akif Paksoy

                          Aydın                                     Antalya                             Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Doğru. (MHP sıralarından alkışlar)

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sulama birlikleri, sulama tesislerinin çiftçilerimiz tarafından sahiplenilmesi, korunması, bakım ve onarımlarının kendileri tarafından yürütülmesi ve bu sayede suyun etkin kullanımı ve verimliliğinin artırılması amacıyla kurulmuş olan tüzel kişiliklerdir. Sulama birlikleri teknik donanımının ve ekibin yetersiz olması nedeniyle büyük sıkıntı içerisindedirler. Bütün bunlara paralel olarak, gerek elektrik, vergi ve benzeri gibi borçlarından dolayı hem sulama birliklerinin hem de çiftçimizin yaşadığı sıkıntılar var olagelmiştir.

Bilindiği üzere, ülkemizde baş gösteren ekonomik kriz toplumun tamamını etkilemiş, bu durumda çiftçilerimiz de büyük oranda zarar görmüşlerdir. AKP İktidarında çiftçi maalesef yok olmuş, çiftçiler çok zor durumda kalmışlardır. Bakınız, iktidar zamanınızda, özellikle her zaman söylendiği, “Çiftçinin ve köylünün yanındayım.” dendiği ortamda benzin fiyatı -2002’yle her zaman karşılaştırılıyor- 1,28 lira 2002 senesinde, şu anda 4 lirayı geçmiş durumdadır. Motorinin fiyatı 2002’de 0,94 TL civarında iken bugün 3,5 lirayı geçmiştir. Dana etinin fiyatı o tarihlerde 9 lira iken bugün maalesef 30 lirayla 35 lira arasında bulunmaktadır. Yine 1 kilogram ekmeği 1 liradan, şu an itibarıyla 2,20 civarında parayla almaktayız.

Sayın milletvekilleri, tarım girdilerinin aşırı yükselmesi nedeniyle çiftçi üretemez, mahsulünü de satamaz konuma gelmiştir. Bütün bu sıkıntılar çiftçiyi, sulama birliklerine olan borçlarını ödeyemez duruma da getirmiştir. Vatandaştan ücret alamayan birlikler hâliyle devlete olan borçlarını, elektrik borçlarını ödeyemiyorlar. Biriken borçlar nedeniyle iktidarın da, işte, bu ortamdaki, müdahale etmemesinden dolayı maalesef elektrikler kesilmiş, motorlar da durmuştur.

Tam olarak ürünün suya ihtiyacı olan dönemde elektrik kesintisinden dolayı kanalına su gelmeyen vatandaşlar mahsulünü sulayamamış, vatandaşın bir yıl boyunca yaptığı tüm emeği, maalesef, heba olmuştur. Bu durum vatandaşla sulama birliklerini, birliklerle devleti de karşı karşıya getirmiştir. Sulama birliklerinin bu durumu göz önüne alınıp bir an önce teknik ve mali yönden mutlaka desteklenmesi gerekiyordu ama maalesef geç kalınmış bir kanunla karşı karşıyayız.

Sayın milletvekilleri, su yönetimi, su kaynaklarının planlı bir şekilde geliştirilmesi, dağıtılması ve kullanılması ile yapılır. Ülkemizde, maalesef, bunu yeterli ve gerekli şekilde yapamıyoruz. Bakınız, ırmak ve dereler üzerinde son zamanlarda doğa dengesini bozan HES projeleri kuruluyor. Bu HES projeleri, maalesef, AKP İktidarında neredeyse derelerin ve ırmakların birçok yerinde doğa dengesini bozacak şekilde kurulmaktadır.

Bakınız, Tokat’ımızda, işte, Amasya’yı içerisine alan, Amasya, Taşova, Erbaa, Niksar ve beraberinde Reşadiye’ye kadar uzanan yerlerde hidroelektrik santralleri, HES projeleri adı altında santraller kuruluyor ama şu anda o bölgelerde çok büyük bir doğa katliamı yapılmakta olduğunu da görmüyoruz. Dolayısıyla, burada müteaddit defalar bu konuyla ilgili söylemlerimiz olmuştur. Ancak hâlâ o HES projelerinin devam etmekte olduğunu ve tamamen oradaki bitki örtüsünü ortadan kaldırılmış olduğunu da ifade etmek mecburiyetindeyiz.

Reşadiye Belediye Başkanımız Rafet Erdem Beyefendi, yine Niksar Belediye Başkanımız olmak üzere o bölge belediye başkanları avazları çıktığı kadar bağırıyorlar, diyorlar ki: “Buralarda yapılmakta olan Kelkit Vadisi üzerindeki bu yatırımlar tekrar tekrar gözden geçirilmeli. Çünkü çevreye çok büyük oranda, katliam şeklinde görüntüler ortaya konmakta ve mümbit arazilerin de oradan kaybolmasına sebep olmaktadır.” Bu mealde de buranın mutlaka gözden geçirilmesi ifade ediliyor.

Sayın milletvekilleri, tabii, çiftçilerimiz çok zor durumdadır. İnşallah -seçim kararını almış bulunuyoruz- seçim kararıyla beraber, Milliyetçi Hareket Partisi bununla ilgili, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili çok önemli söylemlerini kamuoyuna sunmuştur. Bakınız, tarımsal destekler kademeli olarak gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1,5'una yükseltilecektir. Şu anda yüzde 0,5 bile vermiyoruz. Bu, inşallah, Milliyetçi Hareket Partisinin iktidarında önce yüzde 1’lere tamamlanacak, daha sonra yüzde 1,5’a çıkarılacaktır. Yine akabinde besi hayvancılığının desteklenmesi amacıyla bütçeden yapılan destek ödemelerine yüzde 50 oranında artırım getireceğiz. Hayvancılık desteği, bugünkü 1 milyar 250 milyon lira düzeyinden 2 milyar liraya çıkarılacak ama en önemlisi, küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV kaldırılacaktır. İşte o zaman köylü desteklenmiş olacak, çiftçi desteklenmiş olacaktır.

Bunun yanında ürünlere fiyat garantisi getirilecektir. Çiftçilerimize daha ucuz elektrik verilecektir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Reşat Bey.

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ ol.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…

Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 621 Sıra Sayılı yasa tasarısının 2. maddesinin (e) bendinde geçen (ya da inşa edilmesi planlanan) ifadesinin (ya da inşa edilecek) biçiminde değiştirilmesini arz ederiz.

                     Kamer Genç                           Rahmi Güner                        Algan Hacaloğlu

                          Tunceli                                      Ordu                                     İstanbul

                   Derviş Günday                                                                       Abdulaziz Yazar

                          Çorum                                                                                      Hatay

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 2’nci maddesinin (e) bendiyle ilgili olarak verdiğimiz bir önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinize saygılar sunuyorum.

Burada “ya da inşa edilmesi planlanan”ı “ya da inşa edilecek” şeklinde değiştiriyoruz çünkü planlanan, şu anda planlanan gelecekte de inşa edilecekse bunun da bu kapsama alınması gerektiğine inanıyorum ve böylece kanun amacına daha uygun olarak bir düzenlemeye girmiş oluyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, AKP’li milletvekilleri hep buraya çıkınca, “Cumhurbaşkanını biz seçtik, millet seçti…” Yahu, ne millet seçti! Şimdi, Abdullah Bey’in iki tane tasarrufunu size söyleyeyim. Amerikan Büyükelçisi geldiği zaman dedi ki: “Ya, bu ne! Bir yandan özgürlük bir yandan da gazetecileri alıyorsunuz içeriye.” dedi. Ondan sonra Abdullah Gül 18 Şubatta yani geçen şubatta- Amerikan Elçisini tek başına kabul etti. Bakın, devlet geleneklerinde yabancı devletin elçileri tek başına kabul edilemez. Ne bir hariciye temsilcisi var ne orada başka kimse var. Ne konuştular bunlar acaba? Devletin başında olan insan böyle hareket etmez.

Ayrıca, öyle keyfi uygulamaları var ki, mesela Metin Doğan isminde Ankara’daki bir doktoru getirdiler Trakya Üniversitesinde profesörlük kadrosu verdiler. Ondan sonra Aydınlıkevler’de kurulan üniversiteye de rektör atadılar. Rektör atadılar ama -YÖK bunu atadı- Abdullah Gül bunu on beş gün beklettikten sonra rektör seçilme yeterliliğine sahip oldu. Düşünebiliyor musunuz yani bu kadar… Bir üniversiteye rektör atıyorsunuz, adamın ehliyeti yok ama Cumhurbaşkanlığının işlemleri yargı denetimine tabi olmadığı için, yok olan hükümleri getirdi, rektör tayin etti. Şimdi, arkadaşlar, bir memleketin başında oturan kişinin tarafsız olması lazım, herkese eşit mesafede olması lazım.

Şimdi, Danıştay ve Yargıtay kanunları çıktı. Efendim, bu adaleti şey edecek diye ben şey ettim dedi. Bakın, Hâkimler ve Savcılar Kurulunda 211 tane Danıştay ve Yargıtay üyesi, arkadaşlar, iki günde atandı. Oradaki bu beyler, bu Hâkimler Savcılar Kurulu üyeleri bu 211 tane hâkimi nasıl incelediler, nasıl sicillerini şey ettiler? Hiçbir incelemeye de tabi tutmadılar. Tamamen Adalet Bakanlığının getirdiği listeyi oraya tayin ettiler, yani bir kıstas yok. Yani en yaşlıları mı seçildi, en kıdemlileri mi? Yok. Tamamen Adalet Bakanlığının yönlendirmesiyle… Yani bunun anlamı nedir? Tam kırk yaşındaki kişileri seçtiler. Bunlar altmış beş yaşına kadar bu makamlarda kalacaklar. Dolayısıyla Danıştay ve Yargıtay, yirmi beş yıl artık AKP’nin düşüncesindeki bir yargı sistemiyle donatıldı.

Şimdi, bunları görmüyorsunuz. Bu karanlık uygulamaları çıkıp da milletin karşısında hiç sıkılmadan, sanki çok demokratmışsınız, sanki çok insani duygular içindeymişsiniz, sanki özgürlükten yanaymışsınız gibi millete tarif ediyorsunuz.

Şimdi, Mustafa Balbay’la Tuncay Özkan’ın hâlâ hangi suçtan yargılandıkları belli değilken, iddianameleri belli değilken, Adalet Bakanı olan zat çıkıyor, diyor ki: “Efendim, bunların suçunu işleyenlerin hücrede kalması lazım.” Beyler, ya insaf! Hiç mi Allah korkusunu yok içinizde? Hiç mi içinizde vicdan yok? Arkadaşlar, yani bu insanların daha suçu belli değil.

Şimdi, Oda Televizyonu -İnternet sitesi- gidiyorsunuz, sizin de aleyhinizde bir yayın yaptı diye… Hâlbuki aslında yayında doğruları söylüyorlar. Bu Soner Yalçın’ın bir özelliği var: Her şeyin en doğrusunu araştırıyor, en iyi şekilde yazıyor. Sizin hesabınıza göre doğruları yazmak suç; ancak sizin lehinize ne kadar yalan, ne kadar gerçeklere aykırı olan haberleri toplayıp söylerseniz, taltif edileceksiniz. Onları taltif ediyorsunuz ama o insanlar bu memlekette doğru haberi araştırıyorlar, doğruları yazıyorlar ve zindanlara gönderiliyorlar.

Bir Balyoz davasında… Ertuğrul Özkök yazıyor, diyor ki: “Mahkeme kararında diyor ki hâkim: ‘Eğer askerî savcı bu konuda bilirkişi incelemesi yapmışsa bunun da getirilmesi lazım.’” Ertuğrul Özkök’ün köşesinde var, Balyoz davasında yüzlerce sahte belge var. Arkadaşlar, yüzlerce sahte belge var, 2003 yılına aitmiş gibi görünen 2008 yılı belgeleri var. Şimdi, bu insanlar Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları, bunların adaletten yararlanması lazım, hakkın, hukukkun bunlara uygulanması lazım.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabii, zamanımız olmadığı için burada konuşarak gerçekleri söyleyemiyoruz ama memleketi bir karanlığa götürüyorsunuz, önümüzdeki seçimlerde göreceğiz bunu. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı istiyoruz.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunup karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.09


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.16

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 73’üncü Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

Tasarının 2’nci maddesi üzerinde Tunceli Milletvekili Kamer Genç ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanununun 4. maddesinin 8. fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                          Ali Uzunırmak                        Mehmet Günal

                           İzmir                                       Aydın                                     Antalya

                       Kadir Ural                           M. Akif Paksoy                        Rıdvan Yalçın

                          Mersin                              Kahramanmaraş                               Ordu

b – Birliğe olan borçlarını su kullanım hizmet bedelini ve cezalarını ödemiş olmak şartıyla birlik üyesi seçmek ve meclis üyesi seçilmek.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum Sayın Şandır?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Gerekçeyi okuyalım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde bendi eksiktir. Seçme ve seçilme hakkının kimde olacağı belirtilmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanun Tasarısının

6. Maddesi 6. Fıkrasındaki "Birlik Meclisi Üyeliği seçimlerinde kullanılacak oy sayısı, Birlik görev alanı içindeki işletmeye açılmış toplam sulama alanının aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit edilir. Her birlik üyesi sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle bulunacak sayıda oy hakkına sahiptir. Ancak oy hakkı beşi geçemez. Hesaplama sonucu bulunacak küsuratlı değer yarıma eşit ve büyükse bir yukarısına tamamlanır" cümlelerinin kaldırılarak yerine "Her Birlik Üyesi Meclis Üyeliği seçimlerinde oy kullanma hakkına sahiptir" cümlesinin getirilmesini,

12. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini ve

15. Fıkrasının (e) bendindeki " Başkana brüt asgari ücretin üç katını geçmemek üzere " ibaresinin "Başkana brüt asgari ücretin beş katını geçmemek üzere” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 (12) -"Birlik Meclisinde kararlar toplantıya katılanların salt çoğunluğu ile alınır. Ancak Birliğin iç ve dış kaynaklı kredi kullanması, sulama ücretinin tespiti, cezaların tayini ve katılım payının belirlenmesine ait kararlarda üye tam sayısının salt çoğunluğu aranır".

                       Kadir Ural                           Mehmet Şandır                        Hüseyin Yıldız

                          Mersin                                     Mersin                                    Antalya

                    Kürşat Atılgan                        Osman Ertuğrul                        Ahmet Bukan

                          Adana                                    Aksaray                                    Çankırı

                                                                   M. Akif Paksoy

                                                                   Kahramanmaraş

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergeyi vermemizin sebebi de… Ağalık sistemini getiriyorsunuz. 6’ncı maddenin 6’ncı fıkrası resmen ağalık sistemi. Fazla tarlası olana fazla oy, fazla parası olana fazla oy. Bu ancak yönetim şirketlerinde, şirket yönetimlerinde olan bir maddedir, yani hissesi fazla olanın fazla oy kullanma hakkının olması şirketlerde olur, özel şirketlerde olur. Ama biz kanunun ilk başlangıcında veriyoruz, “kamu tüzel kişiliğidir.” diyoruz. Kamu tüzel kişiliği olan bir yerde seçim yapılacak ise seçimin herkesin kendi hakkıyla yapılması gerekir. Yani su kullanıcılarının hepsinin oy kullanma hakkının olması gerekiyor, ama Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonumuzun kabul ettiği metinde -iyi okuyun burayı ve benim matematiksel olarak şeylerime de bakın- diyor ki: “Birlik meclisi üyeliği seçimlerinde kullanılacak oy sayısı, birlik görev alanı içindeki işletmeye açılmış toplam sulama alanının aynı alan içindeki ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle tespit edilir.”

Yani, bu ne demektir biliyor musunuz? Diyelim ki bin dönüm bir arazi var, sulama arazisi, 200 tane de parsel var, bini 200’e böldüğünüzde ne çıkar? 5. Yani 5 dönüm arazisi olan 1 oy hakkına sahip olacak. Peki, 4 dönüm arazisi olan oy hakkına sahip olacak mı? Olmayacak. Neden? Diyorsunuz ki: “Her birlik üyesi, o sulama alanındaki arazisinin ortalama parsel büyüklüğüne bölünmesiyle bulunacak sayıda oy hakkına sahiptir.” Yani adamın 4 dönüm yeri varsa oy kullanamayacak, 5 dönüm ve yukarısı kullanacak. Hemen bunu tersinden söyleyelim. Adamın 50 dönüm arazisi var, 5 dönüm 1 oy hakkıysa kaç tane oy hakkı var? 10. 10 oy hakkı. Öyle mi? Sınırlandırdık diyorsunuz, 5 oy hakkıyla sınırlandırdık diyorsunuz, ama diyelim ki 25 dönümünü kendisi kullandı, 5 oy hakkı; 25 dönümünü de kiraya verdi Ahmet’e, bir 5 oy hakkı daha. Ee, adamın 10 oy hakkı oldu. Bunu daha da büyütebilirsiniz. Bunu 100 dönüm, 200 dönüme doğru da büyütebilirsiniz. 100 dönüm arazisi olan adam 3 kişiye 25’er dönüm kiraya verdiği zaman 3 tane 5 oy kullanabilecek hâle gelecek, bir de kendi 5 oyu var, 20 tane oy hakkı olacak. Kusura bakmayın, böyle bir olmaz. Bu, yanlıştır. Her birlik üyesine meclis üyeliği seçimlerinden ortalama parsel baz alınmadan oy hakkının verilmesi gerekiyor. Eğer böyle geçerse bu, onu da söyleyeyim, büyük ihtimalle Anayasa Mahkemesi bunu iptal eder. Niye iptal eder? Çünkü eşitlik ilkesine aykırıdır.

İkinci verdiğimiz önerge de… Birlik meclisinde kararlar toplantıya katılanların salt çoğunluyla alınıyor ancak “Meclis alacak olduğu bütçe kararlarını üçte 2 çoğunlukla alır.” diyor.

Değerli arkadaşlar, herhâlde siz birlikleri bilmiyorsunuz. Hiçbir yerde üçte 2 çoğunlukla karar alınamaz. Bunu bir kere bilin. Üçte 2 çoğunlukla karar alamaz birlikler. Hele bir de bütçeyi bu şekilde aldırmaya kalkarsanız, üçte 2 çoğunlukla bütçe kararı aldırmaya kalkarsanız bu bütçe kararlarını alamazlar ve birlikler iflasa doğru gider, birlikler kapatılmaya doğru gider çünkü bütçe kararını alamazlarsa birlikler kapatılır. Onu da zaten bir ilerleyen maddede Devlet Su İşleri bölge müdürünün onayına verdiğiniz için, o, bütçeyi ister onaylar ister onaylamaz ve birlikler iflas noktasına gelirler ve birlikleri iflas ettirirsiniz, kapattırırsınız. Bunun sonucu da ne olur? İşte, lafımın başında söylediğim ağalık sistemine gelirsiniz. Ağalık sistemindeki gibi oy verenlerin çoğunluğu, tarlaları fazla olduğundan dolayı, daha fazla oy kullanacaklarından dolayı da birlikleri ağalara teslim edersiniz.

En son değiştirilmesini istediğimiz “Başkana brüt asgari ücretin 5 katını geçmemek üzere…” şeklinde değiştirilmesi de… Birlik başkanları “3 katını geçmemek üzere” dediğiniz zaman 1,5 milyar gibi, 2 milyar gibi bir maaş alacaklar. Ama bunu, 10 dönüm araziye hitap eden bir birlik başkanı da aynı alacak, 10 bin dönüm araziye hükmeden bir birlik başkanı da aynı alacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

KADİR URAL (Devamla) – Böyle bir şey olmaz. Bunun yapılması gerekeni şudur: Birliklerin başkanlarının alacak oldukları maaşları, kullanmış oldukları tasarruf altındaki toprak büyüklüğüne göre ayarlarsanız ancak böyle olur, başka şekilde olmaz.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanun tasarısının 7. maddesinin 2. fıkrasının “yönetim kurulu üyelerinin görev süresi 1 (Bir) yıldır” şeklinde değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.

                       Kadir Ural                       Mehmet Akif Paksoy           Süleyman L. Yunusoğlu

                          Mersin                              Kahramanmaraş                             Trabzon

                      Mümin İnan                                                                             Behiç Çelik

                           Niğde                                                                                     Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Ne yapalım, gerekçeyi mi okutalım?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Kadir Bey…

BAŞKAN – Buyurun Kadir Bey.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Diyeceksin ki “Niye hep sen konuşuyorsun bu konuda?” Çünkü geçmişte bu konuda birlik başkanlığı yaptığım için arazide olan birisiyim ben. Bu konuyu da bildiğimi, çok iyi bildiğimi de söylüyorum.

BAŞKAN – Estağfurullah, konuşma hakkınız baki.

Buyurun; biz de bilgileniyoruz yani bu arada.

KADİR URAL (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

7’nci maddenin 2’nci bendinde deniliyor ki, efendim, “yönetim kurulu üyelerinin görev süresi iki yıl olsun. Niye? Bunun mantığı ne? Neden iki yıl? Böyle bir mantığı yok. Bunun mantığı, aynı, belediye encümenlerinde olduğu gibi veya kamu tüzel kişiliklerinde olduğu gibi bir yıldır. Yönetim kurulu üyelerinin, yani bir manada encümenlerin görev süresinin nasıl bir yıl olduğu gibi, yönetim kurulu üyelerinin de görev süresinin bir yıl olması gerekiyor. Bütün meclis üyelerinin, seçilmiş meclis üyelerinin görev yapabilmesi için, bütün meclis üyelerinin görev yapabilmesi için, her yıl yeni bir seçim yapılması lazım, yönetim kurulu seçimi yapılması lazım, yönetim kurulu başkan ve meclis üyelerinin değil. Bakın, burada bir yanlışlık var. Arkadaşımız biraz önce diyor ki: “Ya, her yıl seçim mi yapılacak?” Hayır, her yıl seçim yapılmayacak. Zaten, seçilmiş olan meclis üyelerinin görev süresi dört yıl, başkanın da görev süresi dört yıl. Başkanla beraber 4 tane yönetim kurulu üyesi seçilecek, yönetim kurulu üyesi. Hükümetin ve Komisyonun getirdiği metinde, bu yönetim kurulu üyelerinin görev süresinin iki yıl olması söyleniyor. İki yıl 4 kişi yapacak, iki yıl da öbür 4 kişi yapacak diyelim. Peki, 25 kişilik bir belediye meclis üyesinde ne olacak?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Herkesin olması mı lazım?

KADİR URAL (Devamla) – Evet, herkes olmak zorunda çünkü belediye meclisine veya sulama birliği meclisine seçtiğiniz arkadaşlarınızın, meclis üyelerinin bu yönetim kurulu üyeliklerinde bulunabilmesi gereklidir. Vatandaşa ve çiftçilerimize daha faydalı olabilmesi için, bunun bir yıl olarak getirilmesi gerekir. Geçmişte olduğu gibi, yani 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu’nda olduğu gibi, bir yılla sınırlandırılması gerekir, bunun, iki yıllığın mantığı yoktur. Buradaki anılan iki yıl mantığının da özel şirketlerdeki yönetim kurulu üyeliklerinin iki yıl olması gerektiği şeklindeki düşünceden olduğunu zannediyorum, onun için iki yıl verildiğini zannediyorum. Ama, yönetim kurulu üyelikleri bir yıl olmalıdır, her yıl yönetim kurulu üyeleri değişmeli ve vatandaşın, çiftçilerimizin isteklerine göre, çiftçilerimizin çalışma şartlarına göre, her meclis üyesi orada elini taşın altına koymalıdır, her meclis üyesi de bunu yapmalıdır diye düşünüyorum.

Biraz önce verdiğim önergedeki (15)’inci fıkrayı anlatamadım. (15)’inci fıkrada -daha doğrusu, mikrofondan anlatamadım, sesimi duymuşsunuzdur ama mikrofondan anlatamadım- bunun olması gerekeni, brüt asgari ücret falan değildir. Bunun olması gerekeni arazi büyüklüklerine göre devlet memurları maaş kat sayısıyla çarpımı sonucunda bulunacak olan miktardır. Yani 20 bin dönüm araziyi yöneten, 200 bin dönüm araziyi yöneten bir birlik başkanıyla, bin dönüm, 2 bin dönüm araziyi yöneten bir birlik başkanının maaşlarının aynı olmaması gereklidir. Bu çıkardığınız yasa ile 10 bin dönüm araziyi işleten bir sulama birliğinin başkanıyla 200 bin dönüm araziyi işleten bir sulama birliğinin başkanı aynı ücreti alacaklardır. Ama bunun örneği nerede vardır? Bunun örneği, mesela belediye başkanlıklarında vardır. Belediye başkanlıkları nüfuslarına göre devlet memurları maaş kat sayısının çarpımı sonucunda bulunacak olan tutarları maaşları olarak alırlar.

Burada da yine aynı şekilde birlik başkanlarının bu şekilde maaşlarının ve özlük haklarının düzenlenmesi gerektiğini söylüyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

10’uncu madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 10. maddesinin 1. fıkrasında geçen “Birlik meclisince kabul edilen bütçe ilgili DSİ Bölge Müdürünün onayı ile yürürlüğe girer” cümlesinin madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                          Mehmet Günal                            Kadir Ural

                           İzmir                                      Antalya                                    Mersin

                    Ali Uzunırmak                       M. Akif Paksoy                        Rıdvan Yalçın

                          Aydın                              Kahramanmaraş                               Ordu

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİLER (Bitlis) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Ural, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli milletvekilleri, biraz önce bölüm üzerinde konuşmamda söyledim. Devlet Su İşlerinin, 6200 sayılı Yasa’ya göre bu birliklerin kurulmasında çok büyük emekleri olmuştur. Devlet Su İşlerinin tesislerini kullanmaktadır sulama birlikleri. Bu doğrudur. Ama birçok birlik, Devlet Su İşlerinden bu tesisleri parasını ödeyerek devralmıştır.

Şimdi burada getirilen… Ben biraz önce söylediğimde, “Devlet Su İşlerinin bir alt birimi hâline getiriliyor.” dediğimde bunu kastediyordum. Burada deniliyor ki: “Birlik meclisince kabul edilen bütçe, ilgili DSİ müdürünün onayı ile yürürlüğe girer.” Peki, onaylamazsa ne olacak? Diyelim ki birlik meclisi bir bütçe hazırladı. Bu bütçeyi birlik meclisinin onayıyla, birlik meclisinin kabul etmesiyle yürürlüğe koymak istedi ama, atıyorum, Devlet Su İşleri 6. Bölge Müdürü veya 3. Bölge Müdürü de “Ben bu bütçeyi onaylamıyorum.” dedi. Ne olacak sonra? Bütçe onaylanmadığı için birlik feshedilecek. Böyle bir görüş, böyle bir düşünce olmaz. Devlet Su İşleri her türlü denetimini, Devlet Su İşleri her türlü çalışmasını birlikler üzerinde yapsın ama böyle bir uygulamaya, bütçesini kabul edip etmeme uygulamasına giderseniz birlikler, sulama birlikleri, Devlet Su İşlerinin bir alt birimi hâline gelir, şube müdürlükleri gibi bir şey olur. Şube müdürlükleri gibi bir şey olduğunda da Devlet Su İşleri bunu kabul edip etmemekte serbest olduğu için, Devlet Su İşleri bu birliklerin feshedilmesine doğru giden bir yönetim tarzı içerisine girer.

Biz, sulama birlikleri olarak, belki Devlet Su İşlerinin bu şekildeki denetimlerine karşı olmadığımızı birçok defalar dile getirmiş olmamıza rağmen, hâlen bu maddenin bu şekilde getirilmesi Devlet Su İşlerinin sulama birliklerini bir alt şube durumuna getirmek istemesinden dolayıdır. Ben, bunu böyle görüyorum. Ama nasıl meclislerimiz, Türkiye Büyük Millet Meclisi, bir başkasının tahakkümünü, yani çıkarmış olduğu yasaları, kabul etmiş olduğu bütçeleri bir başkasının denetimine sokmak istemiyorsa sulama birlikleri de çıkarmış olduğu bütçelerinin bir başka kurum tarafından kabul veya ret noktasına getirilmesini istememektedir. Hani diyorsunuz ya “milletin iradesi” diye, hani diyorsunuz ya “Millet bizi seçti, biz istediğimiz kanunu çıkarırız.” diye veya “İstediğimiz bütçeyi kabul ederiz.” diye, işte o sulama birlikleri de milletin iradesidir, sulama birlikleri meclisleri de orada yaşayan insanların, orada yaşayan çiftçilerin, millet iradesidir, o iradeye saygı duyulması ve o iradenin hazırlamış olduğu bütçenin uygulamaya konulması gerekir. Eğer denetleyecekse Devlet Su İşleri o bütçenin iyi veya kötü yönde denetlenmesi gerektiği noktasında yapılacak olan çalışmaları yapsın. Zaten, getirilmiş olan maddelerde valilik denetimi var, İçişleri Bakanlığı denetimi var, Sayıştay denetimi var, bir de Devlet Su İşlerinin bölge müdürünün onayına bütçenin sunulması sulama birliklerinin üzerinde bir vesayet yetkisinin getirilmesi demektir.

Bu maddede geçen bu cümlenin çıkartılmasını arz ediyor, hepinize saygılar sunuyorum, millet iradesini göstermenizi bekliyorum.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

12’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

13’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 21’inci maddeye bağlı 1, 2 ve 3’üncü fıkralar ile geçici madde 1 dâhil olmak üzere 14 ila 23’üncü maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Şimdi, maddeler üzerinde önergeler varsa önerge işlemlerini yaptıktan sonra maddeleri ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

14’üncü madde üzerinde iki adet önerge vardır, önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin 3. fıkrasının sonundaki “Kanuni faiziyle birlikte başkandan tahsil edilir” ibaresinin “% 50 si Birlik yönetiminden tahsil edilir” olarak değiştirilmesini, ayrıca 5. fıkrasından sonra gelmek üzere “personel fazlası olan birlikler, fazla personelini DSİ’ye bildirir, 5 yıl süreyle yeni personel almamak kaydıyla fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlerine uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel Başkanlığı’na devir edilir.” şeklinde 6. fıkrasının eklenmesini arz ederiz.

     Ferit Mevlüt Aslanoğlu                                                                     Kadir Ural

                 Malatya                                                                                    Mersin

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısının 14. maddesinin 5. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                          Ali Uzunırmak                        Mehmet Günal

                           İzmir                                       Aydın                                     Antalya

                   M. Akif Paksoy                        Rıdvan Yalçın                            Kadir Ural

                   Kahramanmaraş                               Ordu                                      Mersin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Ural.

KADİR URAL (Mersin) – Evet, burada da yine, biraz önceki vesayet yetkisi dediğimiz şeyi görüyoruz. Devlet Su İşleri yine burada bir vesayet yetkisi kullanmak istiyor sulama birlikleri üzerinde. Nedir bu 5’inci madde, kaldırılmasını istediğimiz madde? Okuyorum, iyi dinleyin: “Birliklerde istihdam edilen en üst yöneticinin görevine son verilebilmesi için DSİ bölge müdürünün uygun görüşünün alınması zorunludur.” Vermezse ne olacak? DSİ bölge müdürü, diyelim ki, bir birlik başkanıyla veya birlik meclisiyle veya vatandaşla bir üst yönetici her gün kavga ediyor. Var, birliklerimizde olan konular bunlar. Her gün kavga ediyor üst yönetici ama birlik başkanı bunu işten çıkartmak istiyor veya başka bir kuruma göndermek istiyor. İşten çıkartılacağında veya üst yöneticinin sözleşmesi feshedileceğinde Devlet Su İşleri bölge müdürünün onayına gitmesi gerekiyor. Devlet Su İşlerinin bölge müdürü de onaylamadı. Eee o birlikte huzur mu kalacak? O birlik nasıl çalışacak? O birlik üst yöneticisi çalışmadan, üst yöneticisi başkanıyla, üst yöneticisi yönetim kuruluyla, üst yöneticisi meclis üyeleriyle, üst yöneticisi çiftçiyle kavgalı olan bir kişi nasıl o birlikte çalışacak, nasıl istihdam edilecek? İşte, burada yine “Devlet Su İşleri birlikler üzerindeki vesayet yetkisini ortaya koyarak üst yöneticinin ayrılmasında veya işten çıkartılmasında Devlet Su İşleri bölge müdürünün onayının alınması zorunludur.” diyor.

Yani bu şuna benziyor değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı 1 tane adamı işten çıkaracak, Cumhurbaşkanından izin alması lazım diyecekler veya belediye başkanı bir geçici işçiyi işten çıkaracak veya sözleşmeli üst yöneticisinin sözleşmesini feshedecek, belediye başkanı sözleşmeyi feshediyor ama vali de diyor ki, hayır, bu sözleşmeyi feshedemezsin kardeşim, çalışmaya devam edecek. Böyle bir şey olmaz. Bu bir vesayet yetkisidir. Bu, 14’üncü maddenin beşinci fıkrası Devlet Su İşlerinin sulama birlikleri üzerindeki yetki kargaşasına yol açacak yetki kurma maddesidir. Bu maddenin kaldırılmasını da sizlerin onayına sunuyoruz. İnşallah kabul edersiniz.

Bu sözlerimden Devlet Su İşlerinin bu işi kötü yönettiği anlamı da çıkmasın. Lafımın hep başında söylüyorum, bu birlikler, Devlet Su İşlerinden doğmuş birliklerdir, Devlet Su İşlerinin 6200 sayılı Yasa’sına göre kurulmuş birliklerdir ama Devlet Su İşleri eğer ki bu yetkisini vesayet yetkisi olarak, vesayet kullanım yetkisi olarak kullanacaksa kusura bakmayın, sulama birliklerini; oraya, sulama birliklerinin üzerine Devlet Su İşlerinin bilmem kaçıncı şubesidir deyin, o şekilde bir çalışmanın içerisinde olun.

Devlet Su İşlerine bu kadar yetkinin verilmesi hem millet iradesine aykırılıktır hem de millet iradesinin hor görülmesi anlamındadır hem de kamu kuruluşlarının sivil toplum kuruluşlarına bakış açısını göstermektedir.

Önergemizin kabulünü arz ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ural.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 621 sıra sayılı yasa tasarısının 14. maddesinin 3. fıkrasının sonundaki “Kanuni faiziyle birlikte başkandan tahsil edilir” ibaresinin “% 50 si Birlik yönetiminden tahsil edilir” olarak değiştirilmesini, ayrıca 5. fıkrasından sonra gelmek üzere “personel fazlası olan birlikler, fazla personelini DSİ’ye bildirir, 5 yıl süreyle yeni personel almamak kaydıyla fazla personelini diğer kamu kurum ve kuruluşlarında görevlerine uygun işlerde çalıştırmak kaydıyla Devlet Personel Başkanlığı’na devir edilir.” şeklinde 6. fıkrasının eklenmesini arz ederiz.

                                                                         Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri -biraz önce Sayın Ural’ın yaptığı konuşmada- Devlet Su İşleri Genel Müdürüme soruyorum: Bir birlik başarısız oldu, yönetimi başarısız. Yönetimden gitti, kongre yaptılar, gitti, Kadir Bey, gitti ama aynı yönetimin, o birliği yönetenin içinde teknik elemanı da vardı. O müdür başarısızsa, başarısız bir yönetimin başarısız müdürünü de görevden almayı size icazet yapacaksam, sizde o zaman icazet verme yetkisi olmaması lazım. “İzin alınır.” demeyin, “Birlik yönetimi, neden görevden aldığını size bildirir.” şeklinde yapın. Yani bir yaşam gerçeği söylüyoruz, “hayır” diyorsunuz.

İki: Burada “Birlik başkanından tahsil edilir yüzde 100’ü…” Değerli milletvekilleri, bu bir sorumluluk anlayışıdır. Benimle beraber, ben birlik başkanıysam… Kadir Bey, size soruyorum: Siz birlik başkanlığı yaptınız, birlik başkanıysanız sizin bir yönetiminiz var mı?

KADİR URAL (Mersin) – Var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer bir hata yaptıysanız hatayı birlikte yapıyorsunuz, sadece başkandan almak adil midir?

KADİR URAL (Mersin) – Değildir.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Tamam, biz kaçalım demiyoruz, bir hata yaptıysak hatamızın yüzde 50 bedelini birlik yönetimiyle beraber ödeyelim diyoruz. Niye kabul etmiyorsunuz? Nedeni ne? Sorumluluk sadece başkanın mı?

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Müteselsilen sorumlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Var mı? Öyle bir şey yok. Sadece başkandan alınır. Başkan mı oranın şeyi. Hatayı başkan mı yaptı? Eksiği başkan mı yaptı? Bir yönetim var, yönetimle beraber yapıyorsunuz. Bir kere biraz vicdanlı olun ya! İlla her şeyi başkana, başkana, başkana… Her şeyde başkan. Olmaz böyle bir şey! Lütfen, gelin yüzde 50’sini alın, yüzde 50’sini de başkandan değil, birlik yönetiminden… Yani eğer bir sorumluluk varsa diğer arkadaşlarımın, hata yaptılarsa hatayı hep beraber ödeyelim. Yok, başkandan…

Yine, bu önergede bir başka konu: Yine söylüyorum, dün Sayın Komisyon Başkanım “Personele çözüm var.” dedi bu yasada. Sayın Başkanım, Sayın DSİ Genel Müdürüm, tek bir çözüm yoktur personelle ilgili; tek bir öneri yoktur, birlik personeliyle ilgili tek bir öneri getirmiyorsunuz. 657’ye bağlı çalışan kaç kişi? Demin sordum, Sayın Bakan tüm Türkiye’deki birliklerde çalışan insanların 3.180 olduğunu söyledi. Bunun ne kadarı norm fazlasıdır? Bunu bilen yok. Onu sordum, norm kadro fazlasını bilen yok. Norm kadro fazlası varsa, yine söylüyorum: 500 bin dekarlık bir araziyi suluyordum, düştü 50 bin dekara. Eskiden 100 kişi çalışıyordu, şimdi 100 kişi çok fazla bu birliğe yani küçüldü burası. Norm kadro fazlamı alın. Hepsi 3.180 kişi. Bu tasarıda çalışanlarla ilgili tek bir kelime etmiyorsunuz. Çalışanların hakkını vermiyorsunuz, yıllarca emek verenin hakkını vermiyorsunuz. Gelin, aynı belediyelerde yaptığımız gibi, belediye başkanının işe aldığı kadro fazlası insanları bir şekilde, nasıl torba yasada başka kurum ve kuruluşlarda çalışmak üzere verdiyseniz norm kadro fazlası olan birliklerin beş yıl yeni personel almamak kaydıyla, beş yıl alamazsın kardeşim, beş yıl sana personel vermem, deyip bu norm kadro fazlalarını başka ihtiyacı olan birliklere… Birliklerin de ihtiyacı olabilir. Diyelim Malatya’da dokuz birlik var, dokuz birliğin belki bir iki birliğinde kadro eksikliği var, öncelikle oralara; olmadı, bir şekilde, aynı belediyelerde yaptığımız uygulama gibi bu insanlarımızın hakkını teslim edelim. Bunlar yıllarca amme hizmeti vermiştir, çiftçiye hizmet etmiştir, belediyelerde olduğu gibi insana hizmet etmiştir, bunların ondan farkı yoktur, mantık budur arkadaşlar. İşçilerin hakkını verin arkadaşlar.

Burada, yine söylüyorum, işçilere yönelik birliklerin mali yapısını güçlendirecek tek kelime yok, sadece, sadece ana ocağına gidiyorlar, ana ocağına giderken de nerede beni yetim bıraktı ana ocağı şimdi beni kabul ediyor. Üç yaşında gitmişim, kişiliğim değişmiş, karakterim, yirmi yaşında beni alıyor. Bundan sonra benden ne olur?

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın 18. Maddesinin 5. Fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                          Ali Uzunırmak                        Mehmet Günal

                           İzmir                                       Aydın                                     Antalya

                       Kadir Ural                           M. Akif Paksoy                        Rıdvan Yalçın

                          Mersin                              Kahramanmaraş                               Ordu

 (5) Birlikler Sayıştay tarafından doğrudan denetlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Paksoy, buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın 18’inci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum.

Önergemizde bahsi geçen kısımda “Birlikler, Sayıştay tarafından doğrudan denetlenebilir.” fıkrasının “Birlikler, Sayıştay tarafından denetlenir.” şeklinde değiştirilmesini talep ettik. Bu konuda desteklerinizi bekliyoruz.

Sayın milletvekilleri, yüce heyeti ve bütün olumsuzluklara rağmen fedakârca üretmeye devam eden çiftçilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, tarımsal üreticilerin teşkilatlanma, eğitim, yayın ve desteklenme hizmetleri Tarım Bakanlığına verilmiştir. Yüce Mecliste görüşülmeyi bekleyen Bakanlığın yeniden yapılandırılmasına dair kanun tasarısında da bu görevler Tarım Bakanlığına verilmektedir. Ancak, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısıyla bu görevlerin bir kısmı Tarım Bakanlığından alınarak Çevre ve Orman Bakanlığına bağlı kuruluş olan DSİ’ye verilmektedir. Bu fevkalade yanlıştır. Bu benim şahsi görüşümdür. Hükûmetin TOPRAK-SU teşkilatını tekrar kurarak sulama birliklerinin TOPRAK-SU’ya bağlanması en doğrusu olurdu diye düşünüyorum.

Bugün sulama birliklerinin elde ettiği gelir giderlerini karşılamaya yetmemektedir, tamamına yakını dönemini borçla kapatmaktadır. Bundan dolayı da faaliyetlerini sürdüremez duruma gelmişlerdir. Sulama birliği üyesi çiftçilerimiz yıllık dekar başına 2 TL sulama desteği verilmesini talep etmektedirler. Bu destek verildiği takdirde sulama birlikleri faaliyetlerini yürütme noktasında rahatlayacaklardır.

Sayın milletvekilleri, diğer alanlarda olduğu gibi bu alanda da, tabir yerindeyse, bir örgüt kirliliği vardır. Bu yüzden çiftçi hangi örgüte üye olacağını bilemez duruma gelmiştir. Her bir örgüt ve üyelik çiftçiye ek mali bir külfet getirmektedir. Şahsi görüşüm, sulama birliklerinin DSİ yerine Tarım Bakanlığına bağlanması daha yerinde olurdu diye düşünüyorum. Su kanallarını veya kanaletlerini DSİ yaptığı için sulama birliklerinin bu kuruluşa bağlanmasıyla, hastanelerin Bayındırlık Bakanlığına bağlanması bizce aynı mantıktır ve büyük bir çarpıklıktır. Daha önce belirttiğim gibi, Türk tarımına büyük hizmetler veren TOPRAK-SU’ya bağlanması uygun olurdu diye düşünüyorum.

Hükûmet olarak bu kürsüye çıktığınızda birtakım rakamlarla Türk çiftçisine ne güzel hizmetler yaptığınızı anlatıyorsunuz. Allah aşkına, ya biz bir başka ülkede yaşıyoruz veya siz başka bir ülke çiftçisine anlatıyorsunuz. Sulama birliklerinin genel kurullarına imkân ve yetki vermeyerek taleplerini göz ardı ediyor ve feryatlarına kulak tıkıyorsunuz. Üretici birlikleri şu anda büro kiralayacak para bulamıyorlar.

Çiftçilere destek vermekle övünüyorsunuz ancak kırsal motorini piyasadan kaldırıp çiftçiyi euro dizel almaya mecbur ederek, dolaylı ve ilave vergilerle elinizi çiftçinin cebinden çekmiyorsunuz. 2008 yılında tarımda kullanılan mazottan alınan vergi yaklaşık 5 milyar TL civarındadır yani 2008 yılı için çiftçiye verilen 1 birimlik mazot desteğine karşılık -dikkatinizi çekiyorum burada- çiftçinin kullandığı mazot için alınan vergi ise 10 birim olmuştur. Bu da şu demektir: 2008 yılında mazot desteği kapsamında çiftçiye verilen desteğin 10 katı, mazottaki vergi artışıyla geri alınmıştır. Hatta daha ileri gidersek, reel olarak tarıma verilen toplam destek yalnızca çiftçinin kullandığı mazottan alınan vergiyle geri alınmaktadır. Bu tespit 2009, 2010 ve 2011 yılında da çiftçi aleyhine gelişerek devam etmektedir.

MHP iktidara geldiğinde, çiftçinin kullandığı mazot, gübre, tohum ve ilaçtan KDV ve ÖTV alınmayacaktır; yaklaşık, mazotun fiyatı 1.500 TL’ye gelecektir.

Sayın milletvekilleri, önergemize desteğinizi bekliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Paksoy.

Sayın Hamzaçebi, sisteme girmişsiniz ama…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – 60’ıncı maddeye göre kısa bir söz talebim var Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, sulama birliklerinin Sayıştay denetiminden çıkarıldığına ilişkin açıklaması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tasarının biraz önce konuşulan maddesinde yapılan düzenleme doğru bir düzenleme değil. Önerge doğru bir konuyu önermektedir. Hâlen yani gerek bu yıl kabul edilen ve yürürlüğe giren Sayıştay Kanunu’na göre gerek yeni Sayıştay Kanunu’nun yürürlüğü öncesindeki eski Sayıştay Kanunu’na göre birliklerin hesapları Sayıştay tarafından denetlenir. Bu hükümle Sayıştay tarafından zorunlu olarak yapılması gereken denetim isteğe bağlı hâle getirilmekte, âdeta sulama birlikleri Sayıştay denetimi dışına çıkarılmaktadır. Komisyon ve Hükûmet “Önergeye katılmıyorum.” dedi. Ancak bu şekliyle yasalaşırsa, önerge kabul edilmezse sistemde önemli bir gedik açılmış olacaktır. Yanlış yapılmaktadır.

Ben bunu, Sayın Başkanın ve Genel Kurulun takdirine sunuyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

V.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (Devam)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21’e bağlı (1)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21’e bağlı (2)’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 21’e bağlı (3)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bağlı fıkralarıyla birlikte çerçeve 21’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, grup başkan vekili arkadaşlarım da burada, üç tane önerge kaldı, “Çalışma süresi normal şartlar altında tamamlansın.” diyorsanız devam edeceğiz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Hayır, hayır, bizim öyle bir görüşümüz yok efendim.

BAŞKAN – Evet, şu anda önergelere geçme imkânımız yok çünkü sadece iki dakikamız kaldı. Dolayısıyla, okutsak bile süre yetişmeyecek.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, bugün çalışma süremiz tamamlanmıştır, hepinize emeklerinizden dolayı teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sözlü soru önergeleri ile kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 8 Mart 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum; sizlere ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar diliyorum.

Kapanma Saati: 19.58