DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 95
72’nci Birleşim
2 Mart 2011 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, son günlerde süt
fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin
gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
2.- Kayseri
Milletvekili Yaşar Karayel’in, Kayseri ilindeki sanayi yatırımlarına ilişkin
gündem dışı konuşması
3.- Siirt
Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu’nun,
Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı’na ilişkin gündem dışı
konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya
Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 27/2/2011 tarihinde
vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan
rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
2.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya ilinde süt ve meyve
üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, gündem dışı konuşmasına
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba ilişkin açıklaması
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde şap hastalığı nedeniyle
süt fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine ilişkin açıklaması
5.- Mersin
Milletvekili Vahap Seçer’in,
tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak çözülemediğine ilişkin açıklaması
6.- Muğla
Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı
söylentilerine ilişkin açıklaması
7.- Muş
Milletvekili Sırrı Sakık’ın, eski Başbakanlarımızdan
Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta halkın iradesine
bir darbe girişiminde bulunulduğuna ilişkin açıklaması
8.- Konya
Milletvekili Faruk Bal’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin
Erbakan’ı rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin, sorunlarını anlatmak
için TBMM’ye giremediklerine ilişkin açıklaması
9.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt
üreticilerinin perişan olduklarına ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kenya Ulusal
Meclisi Başkanı Kenneth Marende
ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un
beraberlerinde birer heyetle ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1423)
2.- Kuzey Kıbrıs
Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve
beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu
olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık
tezkeresi (3/1424)
3.- TBMM
Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, Cezayir Ulusal
Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki davetine
icabetle Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1425)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Nevingaye Erbatur
ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1054)
2.- Adana Milletvekili
Nevingaye Erbatur ve 26
milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1055)
3.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin,
süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1056)
4.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım
işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1057)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(1/869) (S. Sayısı: 521)
2.- Karaman
Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566)
3.- Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621)
VII.- OYLAMALAR
1.- Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
oylaması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, mahkeme kararıyla görevine dönen personele ve
sendika seçimi konusunda personele baskı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve
Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18097)
2.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman İl Halk Kütüphanesi binasının
yenilenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18116)
3.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kültür ve
tabiat varlıklarının korunması amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin
sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın
cevabı (7/18117)
4.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlıkça
düzenlendiği iddia edilen bir film festivaline ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18168)
5.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’da yabancılara
satılan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa
Demir’in cevabı (7/18169)
6.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, işitme cihazlarının temininde
yaşanan soruna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18233)
7.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kan şekeri ölçüm çubuğu
tedariki ile ilgili bir mahkeme kararına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18234)
8.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TMSF’nin
bir ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan’ın cevabı (7/18246)
9.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, elektrikteki kayıp
kaçak oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/18350)
10.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TKİ ile
anlaşma yapan bir firmanın yükümlülüklerini yerine getirmediği iddialarına ve
yapılan redevans sözleşmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18380)
11.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, TBMM Başkanlık
Divanının 31/1/2011 tarihli kararlarına ilişkin sorusu
ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/18419)
12.- Muğla
Milletvekili Ali Arslan’ın, TBMM'deki yapıların
özürlülerin kullanımına uygun duruma getirilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in
cevabı (7/18513)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak bir oturum yaptı.
Eski
Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 27/2/2011
tarihinde vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.
Oturum Başkanı
TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, 27/2/2011
tarihinde ebediyete intikal eden eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin
Erbakan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine, sevenlerine ve Türk milletine
başsağlığı dilediğine ilişkin bir konuşma yaptı.
Devlet Bakanı
Mehmet Aydın, eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 27/2/2011 tarihinde vefatı nedeniyle gündem dışı açıklamada
bulundu; BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız, MHP Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır, CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve AK PARTİ Samsun Milletvekili
Suat Kılıç grupları adına; İstanbul Milletvekili Hasan Macit, DSP adına aynı
konuda görüşlerini belirttiler.
Gündemin
"Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmında yer alan 633, 622, 624, 625, 626, 627, 628, 629, 630, 632, 634, 635,
636, 637, 638, 639, 640, 641, 642, 643, 644 ve 645 sıra sayılı kanun
tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8 , 9, 10, 11, 12,
13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24 ve 25’inci sırasına alınmasına,
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 1 Mart
2011 Salı günkü (bugün) birleşiminde İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi uyarınca Hükûmet adına yapılacak gündem dışı konuşma ve buna bağlı
diğer konuşmaların tamamlanmasından sonra gündemdeki konulara geçilmeden
birleşimin sona erdirilmesine; 2 Mart 2011 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü
soruların görüşülmemesine; 2 ve 3 Mart 2011 Çarşamba ve Perşembe günkü
birleşimlerde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 621 ve 633 sıra sayılı
kanun tasarılarının, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
2 Mart 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
15.59’da son verildi.
Nevzat
PAKDİL |
Başkan
Vekili |
Murat
ÖZKAN Bayram
ÖZÇELİK |
Giresun Burdur |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 95
II.- GELEN KÂĞITLAR
2 Mart 2011 Çarşamba
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit
ve gaziler ile ilgili mevzuat ile şehit yakınları ve gazilerin yararlandığı
haklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18457) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker
fabrikalarının şeker pancarı alımına ve Kütahya Şeker Fabrikasında uygulanan
alım yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18458) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/02/2011)
3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara öğrenci yerleştirme
yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18459) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/18460) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
5.- İzmir Milletvekili Okay Vural’ın, bir
üniversitenin eğitim ve öğretim yılının açılışında yapılan konuşmaya ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18461) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
6.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, nişasta bazlı şeker
üretimine ve mısır şurubu kotasının düşürülmesine ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18462) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
7.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir üniversiteye rektör
atanması ve akademik personel alım ilanı ile ilgili iddialara ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18463) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
8.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TMSF tarafından el
konulan bir kişiye ait şirket ve tesislerin satışına ilişkin Başbakandan yazılı
soru önergesi (7/18464) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün,
yasa dışı telefon dinlemelerine ve önlemek amacıyla alınacak tedbirlere
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18465) (Başkanlığa geliş tarihi:
17/02/2011)
10.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
yatırım teşvik düzenlemesinin yenilenmesine ve İzmir’in 3. Bölge kapsamına
alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18466) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/02/2011)
11.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın,
Ankara Kadın Kapalı Cezaevindeki insan hakları ihlali iddialarına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18467) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
12.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
tutuklu ve hükümlülerin beslenmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18468) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
13.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
gösteri yapan öğretmenlerin yargılanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18469) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
14.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
hâkim ve savcıların yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18470) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/02/2011)
15.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Bakanlık personeline
birikmiş yol harcırahlarının ödenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18471) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
16.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, icra dairelerine ve
dosyalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18472)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
17.- Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, emekli maaşlarına yapılan zamma ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18473)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
18.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Başbakanlık Yüksek
Denetleme Kurulunun Türkiye Kalkınma Bankası 2009 Yılı Raporuna ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18474)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
19.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana’daki Kur’an kurslarına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/18475) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
20.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Osmaniye’deki Kur’an kurslarına ilişkin Devlet
Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/18476) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
21.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki iki köy
arasındaki yolun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18477) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/02/2011)
22.- Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in,
genel idare hizmetlerinde görev yapan emniyet personelinin özlük haklarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18478) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
23.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit
yakınlarının istihdamına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18479) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
24.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya
Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve
açılan davaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18480)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
25.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Samsun-Ladik’te iki polisin şehit olmasıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18481) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
26.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir
otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18482) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
27.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kütahya’da doğal gaz abonelerinden tahsil edildiği iddia edilen sayaç değişim
bedeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18483) (Başkanlığa
geliş tarihi: 17/02/2011)
28.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, İstanbul’da meydana gelen kundaklama olaylarına ve meydana gelen
zararların karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18484) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
29.- İstanbul Milletvekili Durmuşali
Torlak’ın, İDO bünyesinde taşeron firma adına çalışan işçilerin sorunlarına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18485) (Başkanlığa geliş
tarihi: 17/02/2011)
30.- Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, İstanbul’da bazı cami
çıkışlarında dağıtıldığı iddia edilen bir yayına ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18486) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
31.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18487)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
32.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, ortaya
çıkan toplu mezarlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18488) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
33.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
hâkim ve savcıların yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18489) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/02/2011)
34.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, iki
veya üç yıllık yüksekokul mezunu milli eğitim müfettişlerinin özlük haklarının
iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18490) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
35.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
üniversitelere tahsis edilen kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18491) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
36.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personelin özlük
haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18492)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
37.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da ilçe milli
eğitim müdürlerinin yer değişikliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18493) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
38.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, 2012-2013 öğretim yılında
genel liselerin kaldırılması veya meslek ve Anadolu liselerine
dönüştürülmesiyle ilgili genelgeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18494) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
39.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Bakanlıkça hazırlanan
yeni sosyoloji kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18495) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
40.- İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in,
Şırnak-Beytüşşebap’taki bir okulda sigortasız personel çalıştırıldığı iddiasına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18496) (Başkanlığa
geliş tarihi: 18/02/2011)
41.- Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın,
ataması yapılamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18497) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
42.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, vekil ebe hemşirelerin
özlük ve sosyal haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi
(7/18498) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
43.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
multiple skleroz hastalarına ve tedavilerine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18499) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
44.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Adapazarı Şeker Fabrikasına ait
taşınmaz satışıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından
yazılı soru önergesi (7/18500) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
45.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru
önergesi (7/18501) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
46.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kütahya-Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması
ihalesine ve açılan davaya ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18502) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
47.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin
destekleme ödemelerine ve Adıyaman’da ödenmeme sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18503)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
48.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal edilen kakaolarla
ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18504) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
49.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın,
ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri
Bakanından yazılı soru önergesi (7/18505) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
50.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın,
Kütahya’da kurulan TEMTAŞ Tavşanlı A.Ş.’nin
faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18506)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
51.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
Şırnak’ta bir tugayda yaşanan olaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/18507) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
52.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
BTK Başkanının baz istasyonu ile ilgili bir
açıklamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18508)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)
53.- İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in,
örtülü ödeneğin kullanımı ile ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru
önergesi (7/18509) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
54.- İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye
Başkanının Brooklyn Belediyesini ziyaretiyle ilgili
bazı iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18510)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
55.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Adana’da yapımı devam eden kültür merkezleri inşaatlarına ilişkin Kültür ve
Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18511) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)
56.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
bakıma muhtaç özürlü çocuk ailelerine ödenen bakım ücretlerine ilişkin Devlet
Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18512) (Başkanlığa geliş
tarihi: 18/02/2011)
57.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın,
TBMM'deki yapıların özürlülerin kullanımına uygun duruma getrilmesine
ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/18513)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur ve 25 Milletvekilinin, akran istismarı
konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1054) (Başkanlığa geliş
tarihi: 26.01.2011)
2.- Adana Milletvekili Nevin
Gaye Erbatur ve 26 Milletvekilinin, dizi sektöründe
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1055)
(Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2011)
3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 Milletvekilinin, süt üreticilerinin
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1056) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.01.2011)
4.- Van Milletvekili Fatma
Kurtulan ve 19 Milletvekilinin,
mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.01.2011)
2 Mart 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Saygıdeğer
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır,
görüşmelere başlıyoruz.
Gündemimize geçmeden önce üç
sayın milletvekili arkadaşımıza gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, Kayseri
ilindeki sanayi ve ekonomik yatırımlar hakkında söz isteyen Kayseri
Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.
Sayın Karayel burada mı
efendim?
O zaman, sonraki arkadaşıma
geçeyim ben.
Şu anda gündem dışı ilk söz
vereceğim arkadaşımız, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile
üretim ve pazarlama sorunları hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın
Ahmet Küçük.
Sayın Küçük, buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün,
son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, gün geçtikçe düşen ve
fiyatları düştükçe çok büyük bir üretici kitlesini karamsarlığa doğru iten süt
fiyatları hakkında ve süt fiyatlarının istikrarsızlığı hakkında gündem dışı söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, tarımda
ve tarımsal üretimde esas olan üretimin sürdürülebilir olmasıdır. Bunun
sürdürülebilir olmasının sağlanabilmesinin sebebi de, gerekçesi de fiyatların
zarar etmeyecek şekilde oluşması gerekmektedir. Yani, tarımsal üretim stratejik
bir üretimdir, insanların beslenmesiyle ilgilidir, bugünden yarına
gerçekleşebilecek sanayi tipi bir üretim olmadığı için mutlaka sürdürülebilir
olmalıdır. Onun için üretimde devamlılık esastır ve fiyatta istikrar sağlanmalıdır.
Bunun için de dünyanın her yerinde tarım, tarımsal üretim, gerek bitkisel
tarımda gerek hayvancılık tarımında devlet tarafından desteklenir,
yönlendirilir ve hem üretimin kalitesini artıran, verimliliği yükselten hem de
rekabeti sağlayan bir destekleme mekanizmasıyla dünyanın her yerinde
desteklenir. Dolayısıyla hiçbir hükûmetin “Türkiye’de
ve bir başka ülkede tarımı destekliyorum, çok destekliyorum.” diye övünmesinin
anlamı yoktur. Tarımsal üretim, dünyanın her yerinde desteklenmek zorundadır,
desteklenmezse sürdürülebilir olması da mümkün değildir.
Değerli arkadaşlarım, çok
yakında, hepimizin bildiği gibi et fiyatlarında çok büyük bir krizi beraberce
yaşadık ve önce canlı hayvan ithalatının, ondan sonra da karkas et ithalatının
önünü açtık ve hayvancılığı çok büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bıraktık.
Şimdi, aynı kriz, esas, hayvancılığın temelini oluşturan süt üretiminde ortaya
çıkmıştır. Süt fiyatlarında uzun bir süreden beri devam eden
istikrarsızlık geçen yıl 85 kuruşa çıkan, daha sonra sanayicilerin tek taraflı
tavırlarıyla 72 kuruşa düşen süt fiyatları, daha sonra ihalelerle 735 kuruşa
çıkmış -uzun bir süredir devam ediyordu- ama artan süt fiyatları ve bu sütün
akıllı bir şekilde tüketilememesi, yönlendirilememesi tüketimin, sütte bir
istikrarsızlığı gündeme getirmiş ve hayvancılığı çok büyük bir sıkıntıya
sokmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, biz, geçen sene, bu sıkıntı meydana geldiğinde söylemiştik, bunun
halledilebilmesi için mutlaka Hükûmetin direkt ürünü
ve üretimi desteklemesi, süte ve ete direkt destek vermesi gerekmektedir ama
maalesef o günden bugüne 4 kuruş olan destekler artırılmamış, şimdi, iş başa
düşünce, tek taraflı olarak ihale sonucunda oluşan fiyatları 73 kuruşluk
fiyatları sanayici önce şubat için 65 kuruşa, daha sonra mart için 60 kuruşa
indirince efendim, fiyatlara 4 kuruştan 6 kuruşa prim desteğini çıkarmıştır. Bu, çözüm
değildir, doğru değildir, yeterli değildir. Bu prim desteğinin mutlaka süt
üreticilerinin zarar etmeyeceği sınırlara çıkarılması ve en az -bugün için- 15
kuruşa çıkarılması gerekmektedir. Ama esas kalıcı çözüm, mutlaka Türkiye'nin üç
yerinde, İç Anadolu’da, Ege’de ve Marmara Bölgesi’nde 5 bin ton kapasiteli süt
tozu fabrikaları kurularak üretimin absorbe edilmesi
üretimin sürdürülebilir olması için mutlaka gereklidir.
Değerli arkadaşlarım, bu
arada, Türkiye, maalesef, süt üretimi artarken tüketimi buna paralel olarak
artan bir ülke değildir. Sağlıklı bir toplum yaratmak istiyorsak mutlaka
kişiliğimizin oluştuğu o ilkokul sıralarında, okul sıralarında ve askerlikte mutlaka
süt üretimini teşvik etmeli ve okul ve askere süt uygulaması mutlaka en kısa
sürede başlatılmalı ve bu süt tüketiminin sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi
gerekmektedir.
Sözleşmeli üretim yasasının
mutlaka çıkarılması gerekmektedir çünkü sanayicilerin rekabet içine sokulduğu
özellikle Çanakkale’nin Biga ilçesinde yapılan ihalelerde gerçekleşen fiyatlar
iyi niyet esasından öteye gidememekte ve sanayiciler durumu kendi lehlerine
sürdürülebilir bulmadıklarında derhâl bundan vazgeçmektedirler. Bu da doğru
değildir değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, sözleşmeli üretim yasasının mutlaka
çıkması gerekmektedir.
İthalatın mutlaka
durdurulması, et ve damızlık ithalatının derhâl durdurulması gerekmektedir ve
Türkiye’de derhâl damızlık ithalatının…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Sayın
Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum
Sayın Küçük. Biliyorsunuz kurallarımız geçerli, onun için beni bağışlayın.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Yok
mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yok. Başlarsak sonu
gelmez onun.
AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Peki
Sayın Başkan.
Teşekkür ederim. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı
konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet
Mehdi Eker cevap vereceklerdir.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’ün gündem dışı yaptığı konuşmayla ilgili
huzurlarınızdayım.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; son haftalarda kamuoyunun gündeminde, özellikle
çiftçilerimizin gündeminde süt fiyatları var. 2009-2010 yıllarında bizim
aldığımız tedbirlerle tabii süt fiyatları belli bir düzeyde kaldı. 2010 yılı
ortalaması süt fiyatlarında 85 kuruş, litre başına.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – İki
aylık Sayın Bakanım o, iki aylık, ocak-şubat ayı.
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İşte, bu 2011 yılı içerisinde tabii gerek
mevsimin etkisi gerek üretimin artması sebebiyle bir düşüş gözleniyor
fiyatlarda. Biz de takip ediyoruz ve bunun üretici aleyhine dönüşmemesi için,
süt fiyatlarının düşmemesi için de birtakım tedbirler aldık. Ben bu tedbirleri
sizlere arz etmek istiyorum yani bigâne kalmadık, bigâne kalmıyoruz, aksine, Hükûmet olarak tedbir alıyoruz, bunları uyguluyoruz, hayata
geçiriyoruz ve takip ediyoruz.
2009 yılında başlattığımız,
sanayicinin ihtiyacı olan süt tozunun piyasadan çekilmesi suretiyle, taze sütün
piyasadan çekilmesi suretiyle fiyatın düşmesini engelleme çabamız etkili oldu.
2009 yılında 5 bin ton süt tozu çektik piyasadan, 2010 yılında 11 bin ton süt
tozu çektik ve bunun için ödeme yaptık. 2011 yılında bu gelişmelerle birlikte,
yani tekrar fiyat düşüklüğü olma ihtimaline karşı da bu defa Türkiye'nin bir yıl
içerisinde ihtiyaç hissettiği, sanayicinin ihtiyaç hissettiği ve kullandığı
toplam 18 bin ton süt tozunun tamamını, hepsini destekleyeceğimizi deklare
ettik şubat ayı içerisinde. Bu, piyasadan 180 bin ton taze sütün çekilmesi
demek ki buna…
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Çekersiniz Sayın Bakanım!
TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI
MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İlave bir şey daha var. Dur, hepsi bundan ibaret
değil.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – 2
milyon ton çekmeniz lazım.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Artı, 20 bin ton süt tozu için
de pazarlama desteği kararı aldık, onu da deklare ettik, o da uygulamaya
giriyor; toplamda 38 bin ton yapar ve 380 bin ton taze sütün piyasadan
çekilmesi demektir; bu, tabii fiyatların düşmesinin önüne bir önemli engel
olur, etki olur diye düşünüyoruz.
Bununla da kalmadık ilave bir
şey daha getirdik 2011 yılı için. Süte, inek sütüne verdiğimiz prim desteğini
yüzde 50 artışla litre başına 4 kuruştan 6 kuruşa çıkardık, bu da üreticiye
vereceğimiz ilave bir destek.
Koyun ve keçi sütünde ise 10
kuruştu bildiğiniz gibi bizim ödediğimiz prim desteği, onu da 15 kuruşa
çıkardık, orada da yüzde 50 bir artış meydana getirdik.
Ve yeni bir uygulama daha
yaptık, önceden toplanırdı icmaller ve yıl sonunda
ödenirdi, hatta bazen sarkardı prim ödemeleri, şimdi yıl içerisinde süt
primlerini ödüyoruz, her üç ayda bir toplanan icmallerin karşılığı neyse
ödüyoruz.
Buzağı desteğini, keza yine
sütle yakın ilişkili, onu da yüzde 25 bir artışla 60 liradan 75 liraya
çıkardık.
Şimdi, tabii, hayvancılıkla
ilgili desteklemelerimiz aslında istikrarlı bir şekilde ve giderek artan bir
şekilde devam ediyor.
Şimdi, ben size şöyle bir
bilgi arz edeceğim, yani aslında hayvancılık yapan bir vatandaşımızın, bir
çiftçimizin kendisine biz ne veriyoruz destek olarak? Bir kere kayıtlı bir
sığır sahibiyse, sığır başına 225 lira her yıl bir destek veriyoruz bir hayvan
başına. 50 lira ayrıca soy kütüğü farkı veriyoruz, eğer hayvan soy kütüğüne
kayıtlıysa 50 lira daha veriyoruz hayvan başına, 275 liraya çıkıyor. Buzağı
doğduğunda, suni tohumlamadan 75 lira da buzağı için veriyoruz.
Süte, biraz önce söyledim,
litre başına 6 kuruş prim desteği veriyoruz. Yem bitkisi ekerse yemine destek
olmak maksadıyla da ortalama dekar başına 80 lira da yem ekiliş desteği veriyoruz;
bu, korunga olur, fiğ olur, yonca olur yani bir yem bitkisi ektiğinde. Aşı
yaptırırsa hayvanına 25 lira da hayvan başına aşı desteği veriyoruz ve eğer
işletmesinde süt sağım ünitesi yoksa süt sağım ünitesi kurduğu takdirde, o
masrafının yüzde 50’sini de hibe olarak veriyoruz, ki,
şu anda mesela piyasadaki fiyatların düşmesindeki sebeplerden bir tanesi de
“sıcak süt” diye tabir edilen sıcak sütün fiyatının düşük olması, sanayici onu
emsal gösteriyor, örnek gösteriyor.
Biz, çiftçilerimizin
çiftliklerine sağım ünitesi yapmaları, soğutma ünitesi yapmaları, soğuk nakliye
araçları almaları yönünü destekliyoruz ve bunu biraz sonra söyleyeceğim, yüzde
50 oranında bunlara hibe destek veriyoruz ayrıca. Amaç ne? Soğutulmuş süt
toplansın, muhafaza edilsin ve sanayici o şekilde yapsın ki, o zaman zaten
fiyat da kalite de artmış olacak.
Biz, Hükûmet
olarak, Bakanlık olarak, bu hayvancılıkla ilgili modernizasyon tesislerine,
biraz önce söylediğim gerek süt soğutma gerekse bunların işlenmesi,
paketlenmesi tesisleriyle ilgili 123 milyon lira yüzde 50 hibe destek ödedik,
123 trilyon lira. 639 adet hayvancılık tesisi bu şekilde tamamlandı, şu anda
faal çalışıyor. Ayrıca 4.724 tane işletmeye süt sağım ünitesi ve sağım tankı
alması için yüzde 50 hibe destek verdik, ki, buna 21
milyon lira ödeme yaptık. Yine, 464 tane soğuk hava tesisatlı taşıma aracına 15
milyon lira destek verdik.
Hayvan yemiyle ilgili
özellikle makine ve ekipman tesislerine, mesela silaj
makinelerine, çayır biçme makinelerine -ki bunlar da binlerce- bunlarla ilgili
olarak da yine çok sayıda projeye destek ödedik. Bunlar, hayvancılığı hem
modernize etmek hem çiftçimizin bu üretim faaliyetini gerçekleştirirken daha
modern, daha sağlıklı, daha hijyenik bir üretim
yapması ve maliyetinin düşmesi, maliyet içerisinde de kendisine bir miktar,
tabii, katkımızın olması amacıyla verdiğimiz destekler.
Yine, bu yıl içerisinde,
bildiğiniz gibi faizsiz kredi uygulaması başlattık hayvancılıkta. Büyükbaş
hayvan besiciliği için, 1 milyar 480 milyon lira, 24 binin üzerinde çiftçimiz
tarafından 1 milyar 480 milyon lira faizsiz kredi kullanıldı, alındı bu para.
Damızlık süt sığırcılığında, 825 milyon lira, 5.290 çiftçimiz aldı, bundan
istifade etti. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde, 822 milyon lira, 10.550
vatandaşımız, çiftçimiz tarafından kullanıldı. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği
için, koyun ve keçi için özellikle, 474 milyon lira faizsiz kredi alındı, 8.620
çiftçimiz bundan istifade etti. Damızlık etçi sığır yetiştiriciliği için de 30
milyon 460 bin lira kredi kullanıldı faizsiz, burada da 54 tane çiftçimiz
istifade etti. Toplamda 3 milyar 600 milyon lira, eski parayla 3 katrilyon 600
trilyon lira faizsiz kredi alındı ve 48.644 çiftçi bu kredileri aldı, bundan
istifade etti. Bu, 31 Aralık tarihine kadarki süreç içerisinde kullanılan
faizsiz kredi.
Şimdi, demin, tabii,
ithalattan, vesaireden bahsedildi. Tabii, toplumda
bir ihtiyaçtı da, bu ihtiyacın giderilmesi gerekiyordu. Biz, bu ihtiyaç
maksadıyla bunu gerçekleştirdik ancak bu durumda, besicimizin zarar görmemesi
için de gerek karkas et ithalatından aldığımız gümrük vergisini gerek kasaplık
canlı hayvandan aldığımız gümrük vergisini besiciye aktaran bir proje hayata
geçirdik, 400 milyon lira civarında bir paket, o da yine bugünlerde devreye
giriyor. Hedefimiz, amacımız ne? Amacımız, Türkiye’de yerli üreticinin
ürettiği, geliştirdiği, yetiştirdiği hayvanların besisine devam etsin. Bunu
kestirip yerine, ahırına hayvan aldığı zaman da hayvan başına ona ortalama 300
lira civarında bir destek ödemesi, nakit destek ödemesi başlattık, o da bugün
yarın yayınlanıyor, tebliğ yayınlanıyor, kararnamesi yayınlandı. Uygulama bu
şekilde devam ediyor.
Biz, gerek süt
hayvancılığının -fiyatların düşmesini engellemek suretiyle aldığımız tedbirler-
gerek et hayvancılığının geliştirilmesi yönünde, örneğin toplumda mesela ham
besi danası talebi var, ona özellikle şimdi yoğunlaşma var ve üreticinin üretim
sistemi içerisinde kalmasını sağlayacak tedbirleri de Hükûmet
olarak alıyoruz. Bu sene, 2011 yılı içerisinde hayvancılığa bizim ayırdığımız
kaynak 1 milyar 700 milyon lira yani eskinin 1 katrilyon 700 trilyon lirası.
Biz hükûmete geldiğimizde -bu kürsüden defalarca
söyledim ama önemine binaen bir daha söylemem gerekiyor- 83 milyon liraydı
sadece hayvancılığa ayrılan para. O, 83 milyon lira, bugün 1 milyar 700 milyon
lira sadece hayvancılık için nakden çiftçiye ödenen üretim desteği, yem için,
süt için, büyükbaş hayvan desteği olarak, koyunculuğa verilen destek olarak,
küçükbaşa, büyükbaşa verilen destek olarak ödediğimiz para.
Bir hususu daha ifade etmek
istiyorum: Biz, tarıma ayırdığımız 6 milyar 244 milyon lira idi, 400 milyon
lira daha ilaveyle 6 milyar yaklaşık 700 milyon lira civarında olacak 2011
yılında ve bunun, ocak ayında 530 milyonunu ödedik, şubatın son günlerinde 600
küsurunu ödedik, bu hafta içerisinde 1 milyar 310 milyon lira daha ödeniyor,
yine mart ayı içerisinde
1 milyar 300 milyon daha ödeniyor. Yani biz her sene yüzde 90’ın
üzerindeki kısmını desteklerimizin haziran ayına kadar bitirmiş oluyoruz.
2010’da da onu yaptık, 2009’da da yaptık; şimdi, 2011 yılında da aynı
uygulamayı yapıyoruz, yakından da takip ediyoruz.
Sanayicilerimize
özellikle buradan bir kez daha çağrı yapıyorum, serbest piyasada oluşan
fiyatlara tabii ki bizim Hükûmet olarak doğrudan
müdahale etme imkânımız yok ama sanayicilere her fırsatta bizim söylediğimiz,
süt sanayicilerine, bu şekilde, özellikle ilkbaharın başlangıcında süt
miktarının artmasıyla birlikte bunu bir fırsat bilip üretici aleyhine bir fiyat
düşürme durumuna düşmemelerini, bu yola başvurmamalarını tavsiye ediyoruz. Ama
kendimiz de Hükûmet olarak, hem kaynak ayırmak
suretiyle hem projeleri hayata geçirmek suretiyle piyasadan taze sütü çekip
sütün fiyatının düşmesini engellemeye dönük de çaba içerisindeyiz. Bu
projelerimiz de bu çabalarımız da devam edecek.
Hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) –
Sayın Başkan bir söz talebim var.
BAŞKAN - Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 27/2/2011
tarihinde vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a
Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması
AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Eski Başbakanlarımızdan,
Türkiye'nin yetiştirdiği mümtaz devlet adamlarından eski Konya Milletvekili ve
millî görüş hareketinin lideri Sayın Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ın
hayatını kaybetmesi hepimizi derinden üzmüştür.
Profesör Doktor Necmettin
Erbakan, hayatı boyunca, inandığı yolda bıkmadan, usanmadan çalışmış, mücadele
azmini ve hırsını hiç kaybetmeyerek cesareti ve yürekliliğiyle ülkesi için
zorluklara göğüs germiş ve bu yönüyle de Türk siyasi hayatında unutulmaz izler
bırakmayı başarmış ve ismini Türk siyasi tarihine yazdırmıştır. Onun bu
kararlılığı ve millete dayalı siyaset anlayışı genç siyasetçiler için her zaman
bir kılavuz olacaktır.
Erbakan, Türk siyasi hayatı
boyunca Konya ile özdeşleşmiş ve Konya’ya her zaman ayrı bir önem vermiştir; bu
anlamda hem Türkiye hem Konya önemli bir devlet adamını kaybetmiştir.
Bu duygularla, Profesör
Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Türkmenoğlu.
Sayın Işık…
2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya
ilinde süt ve meyve üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakan, hayvancılığa
yapılan desteklerle ilgili açıklamalarda bulundu, kendisine teşekkür ediyoruz.
Ancak Sayın Bakana buradan, bir iki, katkı mahiyetinde sorum olacaktır.
Döneminde yapılan tarım
desteğinin, acaba, Kütahya ilinin de içinde bulunduğu tüm Ege Bölgesi’ne
yapılan desteklerle sadece Diyarbakır iline yapılan destekleri kendisi bir
karşılaştırmış mıdır? Bu konuda Genel Kurulu bilgilendirirse çok sevinirim.
İkincisi: Kütahya’da şu anda
süt 50 kuruş dolayına düşmüştür, bu anlamda Kütahya’daki süt üreticileri son
derece mağdurdur.
Diğer taraftan, Kütahya’nın
tarımdaki önemli bir üretim kaynağı olan meyve desteği, maalesef Sayın Bakanın
bakanlığı döneminde hiç gündeme gelmemiştir. Vişne, kiraz, elma ve benzeri gibi
meyveden geçimini sağlayan Kütahyalı çiftçiler maalesef perişan olmuştur. Bu
katkıyla size bir kez daha teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan açıklama yapabilirse
sevinirim.
BAŞKAN – Sayın Küçük…
3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün,
gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba ilişkin
açıklaması
AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bu Hükûmet ve bu Bakan, öncekileri maalesef mumla arattı.
İnsan, şimdi, “Sayın Sami Güçlü’nün ne suçu vardı da
o kadar eleştirdik.” diye gerçekten kendi kendine soruyor. Kurbanlıkları ithal
eden, sütü ziyan eden, köylüyü perişan eden bir bakan ve iktidarla karşı
karşıyayız. Köylüyü ele güne muhtaç ettiniz, hapishane önünde kuyruğa diktiniz,
sapır sapır döktünüz, kahveye çıkamaz, çocuklarının
yüzüne bakamaz hâle getirdiniz. Üretmeyip yatanları desteklediniz. İnsanlar
ürettikçe battı. Politikanız, çiftçiyi bunalttı. Ne söyleseniz boş! Ulaştırma
ve Adalet Bakanı ile birlikte yarından sonra istifa ederseniz Türk tarımına en
büyük iyiliği yapmış olursunuz!
Köylü, çiftçi, bizim oralarda
-Biga’da, Çanakkale’deki ağzıyla- kendisine şöyle diyor: “Hadi be yav! Hadi canım sen de! İşine bak sen! Anlattığı ülke
kesinlikle Türkiye değil.”
BAŞKAN – Sayın Özkan…
4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde şap
hastalığı nedeniyle süt fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek
verilmesine ilişkin açıklaması
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur)
– Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Sayın Bakan sütle ilgili
olarak yine rakamlarla konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Şu anda Türkiye'nin
genelinde şap hastalığı var. Sütte bir perişanlık söz konusu.
Süt fiyatları düştü. Süt üreticileri şunu söylüyor Sayın Bakanım: “Sanayici
mi üretiyor bu sütü, yoksa köylü mü üretiyor?” Sanayiciye destek veriyorsunuz.
Süt üreticisi sadece sizden üretime destek istiyor, süte destek istiyor, yeme
destek istiyor, ucuz mazot istiyor, ucuz saman istiyor. Destekten vazgeçti
üretici, buzağı desteği de istemiyor, yem desteği de istemiyor sizden, sadece
mazot ve girdileri ucuzlatın. Bunun dışında bir istek ve talebi yok. İthalatı
da durdurun diyor. İthalatı durdurmadığınız sürece bu iş sürüncemede kalacak,
yine bacasız fabrikalar kesime gidecek ve gitmeye başladı. Bu ithalatı bir an
önce durdurun. Söylemimiz budur. Bunu dikkate almadığınız sürece Türkiye’de
hayvancılık tekrar bitecektir.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Seçer…
5.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak
çözülemediğine ilişkin açıklaması
VAHAP SEÇER (Mersin) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkanım merak ettiğim
bir konu var, Sayın Bakana yöneltmek istiyorum.
Şimdi, tabii, biz, tarım
sektöründe yaşanan sorunları birçok kez kürsüde dile getirdik. Bitkisel
üretimde, hayvansal üretimde… İşte, son günlerin en önemli konularından biri
hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar. Önceki aylarda et sektöründe önemli
krizler yaşandı, sıkıntılar yaşandı, şimdi süt üreticileri önemli sıkıntılar
yaşıyorlar.
Sayın Bakan hayvancılık
sektörüne önemli destekler verdiğini söylüyor. Doğrudur, yeni tedbirler aldı.
Bizim burada bu konuları sık sık dile getirmemizden
sonra ilave tedbirler aldılar. Bu kadar destek veriliyor, bu kadar iyi politikalar
izleniyor ama niçin tarım sektöründe sorunları kalıcı olarak çözemiyoruz? Niçin
istikrarlı bir üretim yok, istikrarlı bir fiyat politikası yok, üreticiler
istikrarlı bir şekilde üretim yapamıyor? Bunu merak ettim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Seçer.
Sayın Ergin…
6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri
Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı
söylentilerine ilişkin açıklaması
GÜROL ERGİN (Muğla) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; süt konusuna girmeyeceğim, onu artık herkes biliyor ama şunu
özellikle söyleme gereğini duyuyorum: Tarım Bakanlığı bugün yolsuzluk
söylemleriyle çalkalanıyor. Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum, bana yanıt
versin: Kendisinin elinden tutarak getirdiği Teftiş Kurulu Başkanı bugün ne
yapıyor? Görevden mi alındı yoksa belli nedenlerle kendisi izne mi ayrıldı?
Bunu söylesin çünkü özellikle girdi desteklerinde, hibelerde, Kırsal Kalkınma
Kurumundaki ihalelerde, daha önce de söyledim, kene ilacı ihalesinde yapılan
yolsuzluklar üzerine inanılmaz söylentiler ortalıkta dolaşmaktadır. Sayın Bakan
bunlara yanıt versin diyorum.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, eski
Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta
halkın iradesine bir darbe girişiminde bulunulduğuna ilişkin açıklaması
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın
Başkan, teşekkür ediyorum.
İki gün önce kaybettiğimiz
merhum Erbakan’ı rahmetle anıyorum. 28 Şubat ve bugün 2 Mart… 28 Şubatta da
halkın iradesine karşı bir darbe girişimi yapılmıştı. 2 Mart 1994’te, burada,
halkın temsilcileri, Parlamento kuşatılarak, bunların ellerine kelepçe
vurularak demir ve beton yığınları arasına hapsedilmişti. Onlardan biri de benim.
Bugün, kara bir gün. 28 Şubat, evet, aynı şekilde 27 Nisan da… Bu Parlamento
olarak aslında bu güçlerden hesap sormanın tam da zamanıdır. Yani bunlara
seyirci kalarak değil, timsah göz yaşları akıtarak
değil, eğer gerçekten bu insanların ruhunun şad olmasını istiyorsak, rahmetli
Erbakan’ın, rahmetli Orhan Doğan’ın, bu güçlerden Parlamentonun hesap sorması
gerektiğini diliyorum, umuyorum. Bir daha ülkemizde bu tür olayların olmaması
için Allah’a dua ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Bal…
8.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr.
Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin, sorunlarını
anlatmak için TBMM’ye giremediklerine ilişkin açıklaması
FARUK BAL (Konya) – Teşekkür
ederim Sayın Başkan.
Ben de rahmetli Erbakan’a Cenabıallah’tan sonsuz rahmet ve mağfiret diliyorum.
Milletimizin başı sağ olsun diyorum.
Şimdi, Sayın Tarım Bakanımız
burada ve birtakım rakamlar verdi, her şeyin iyi olduğunu ifade etti fakat şu
anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde 500 tane kırmızı et üreticisi
temsilcisi var, bunlardan 100 tanesi de Konya’dan; Kırmızı Et Üreticileri
Birliği Başkanı ve onların temsilcileri. Bunlar, polis tarafından çevrilmiş,
dertlerini anlatmak için Türkiye Büyük Millet Meclisine girmek istiyorlar.
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili “Bunlar bizim misafirimiz.” diye
kapıya adam gönderdi, orada milletvekillerimiz var fakat içeriye giremiyorlar.
Bir, bu
ülkede, insanların, eğer, ekonomik sorunlarını dahi Türkiye Büyük Millet
Meclisinde dile getiremeyecek kadar önleri kesiliyor ve devletin emniyet
güçleri onların sesinin kısılması için kullanılıyor ise bu ülkenin adı
demokrasi midir…
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bal. Meramınızı ifade ettiniz.
Sayın Özdemir…
9.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, fennî yemin pahalı olması
nedeniyle süt üreticilerinin perişan olduklarına ilişkin açıklaması
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Biraz
önceki değerli milletvekili arkadaşlarımızın hepsinin de belirttiği gibi, sütün
aşırı ucuz oluşu, bilhassa fennî yemlerin pahalı oluşu, gerçekten, süt
üreticisi, hayvancılıkla uğraşan köylülerimizi perişan etmiş durumda.
Sayın Bakanın davranışlarına
baktığım zaman da gayriciddi olarak dinliyor, bazen de
gülüyor arkadaşların verdiği cevaplara. Ben Sayın Bakana şunu tavsiye ederim:
Bu besi hayvancılığı ve bilhassa sütle ilgili uğraşan üreticilere bizzat
kendisinin gittiği zaman ne kadar perişan olduğunu görecekler ve ben şunu da
söylüyorum: Kendilerine güvenerek insanlar büyük inekle ilgili çiftlikler
kurdular; şu anda paralarını veremiyorlar, borçla aldılar bunların çoklarını ve
perişan durumdalar. Satmak istediklerinde kimse alamıyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) –
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Özdemir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
gündem dışı ikinci söz, Kayseri ilindeki sanayi ve ekonomik yatırımlar hakkında
söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.
Sayın Karayel, buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Kayseri ilindeki sanayi
yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması
YAŞAR
KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime
başlamadan önce, seksen beş yıllık ömrünün elli yılını memleket ve milletinin
hayrına mücadele ederek geçiren, ilim adamı, devlet adamı, siyasette öncü,
örnek insan, mücadele adamı, sivil, demokrat ve dindar kişiliği ile siyaset
hayatımıza yön veren büyük devlet adamı ve en önemlisi de ağır sanayi
hamlesinin başlatıcısı Sayın Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan
rahmet diliyor, milletimize başsağlığı diliyorum.
Saygıdeğer milletvekilleri,
sanayi üretimi denince akla ilk gelen şeylerden birisi Kayseri’dir. İlimizdeki
imalat sanayisinin gelişmesinde en önemli etkenlerden birisi de cumhuriyet
döneminde yapılan ilk yatırımlardır. 1920’li yıllarda demir yolu ve elektrik
santraline kavuşan ilimiz, yine aynı yıllarda tank, uçak gibi araçların montaj
ve yapımıyla ilgilenen sanayi kuruluşlarının öncüsü olmuştur.
Yine, halı ipliği fabrikası,
Kayseri Tayyare Fabrikası, Tank Tamir Fabrikası, Ankara-Kayseri demir yolu,
Kayseri-Sivas-Samsun kara yolu, Kayseri-Ulukışla demir yolu bu dönemde
yapılanlardan bazılarıdır. Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası, Şeker Fabrikası da
Kayseri’de sanayinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Büyük işletmelerin
başında metal eşya, makine dalında traktör fabrikası, tarım tezgâhları,
çinko-kurşun fabrikası, kablo fabrikası, boru fabrikalarını saymak mümkündür.
Tekstilde ise mensucat, iplik, dokuma, halı, örme ve boyama gibi önemli
tesisler Kayseri’nin kalkınmasında büyük rol oynamıştır.
Sanayicilerimizin büyük
gayretleriyle organize sanayi bölgesinin kurulması, altyapısının tamamlanması
ve bölgeye ikinci derecede kalkınmada öncelikli yöre statüsü verilmesi
Kayseri’deki büyük sanayi tesislerinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.
İlimizde üç sanayi bölgesi
bulunmaktadır. Burada 763 fabrikada 50 binin üzerinde sigortalı işçi
çalışmaktadır. Türkiye'nin ilk 500 büyük sanayi kuruluşu içerisinde Kayseri’den
14 sanayi kuruluşu, ikinci büyük 500 şirket içerisinde de 16 sanayi kuruluşumuz
mevcuttur.
Kayseri’de 11 küçük sanayi
sitesinin 8’i merkezde, 3 tanesi ise ilçelerimizdedir. Bu ilçelerimiz Tomarza,
Pınarbaşı ve Develi’dir. Küçük sanayi sitelerinde 7.741 değişik iş yeri yer
almakta olup, buralarda 30 bine yakın insan çalışmaktadır.
Kayseri Ticaret Odasına
kayıtlı 13.600 esnafımız, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğine bağlı 42 odaya
kayıtlı 24 binin üzerinde üye bulunmaktadır. Kayseri Sanayi Odasının üye sayısı
ise binin üzerindedir. Ticaret Borsasına 762 üye kayıtlıdır. İlimizde sigortalı
işçi sayısı 169 binin üzerine çıkmıştır. Bunların içerisinde kriz döneminden
önceki sınırlar aşılmış ve 30 binin üzerinde sigortalı işçi işe alınmıştır.
2010 yılına gelindiğinde 1
milyar 200 milyon doları aşan bir dış ticaret hacmine ulaşmış bulunuyoruz. 1987
yılında kurulan serbest bölgemizde 70 firma faaliyet göstermekte, 1.520 kişi
istihdam edilmektedir. Bu bölgelerde yaklaşık olarak 649 milyon dolar ticaret
gerçekleştirilmiştir. Şehrimizde enerji tüketimi kriz öncesi tüketim oranlarını
aşmış, sigortalı istihdam sayısı ise 169 bine ulaşmıştır.
Kayseri’miz bir sağlık
merkezi konumundadır. Şimdi ise Türkiye'nin en önemli bölgelerinde planlanan
büyük bölge hastanelerinden 1.480 yataklı hastane yapıldığında ilimiz bir
sanayi şehri olduğu kadar aynı zamanda bir sağlık merkezine dönüşecektir.
Şehrimizde yüzde 95 oranında
okuryazar oranına ulaşmış durumdayız. 2010 yılı itibarıyla okul öncesinde
okullaşma oranı yüzde 34’tür; ilköğretimde yüzde 98, ortaöğretimde ise yüzde
80’i bulmuş durumdayız. Mevcut iki adet devlet üniversitesinin yanında iki adet
de vakıf üniversitesiyle Kayseri artık bir üniversiteler şehri hâline
dönüşmüştür.
Şu ana kadar sağlık, sosyal
hizmetler ve eğitim alanında hayırseverlerimizin şehrimize katkıları 90 milyon
doların üzerine çıkmıştır. Şu anda kuruluşu gerçekleşen Abdullah Gül
Üniversitesinin de bütün binaları yine hayırseverler tarafından yapılacaktır.
Kara yolları ağına baktığımız
zaman, 472 kilometrelik kara yolu ağımızın tamamı duble
yol hâline gelmiş, 2010 ve 2011 yılları içerisinde sıcak asfalta kavuşacaktır.
Buralarda harcanacak para miktarı 800 trilyonu bulmaktadır.
Kuzey çevre yolu tamamlanmış
ve buraya 110 milyon lira para harcanarak şehir trafiği şehrin dışına
alınmıştır. Güney çevre yolunun yapımına da 2011 yılı içerisinde başlanacaktır.
Kayseri’yi ikiye bölen mevcut
tren yolu şehir dışına alınmış ve böylece şehrin gelişimine katkı
sağlanacaktır.
Hızlı Tren Projesi de
Ulaştırma Bakanlığımız tarafından yapılmış, 139 kilometrelik kısmı
tamamlanacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından
kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Karayel.
YAŞAR KARAYEL (Devamla) –
Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü
söz Türkiye-Kuveyt ilişkileri hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Mehmet
Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
3.- Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî
Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması
M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt
Millî Bayramı nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar
sunuyorum.
Konuşmama başlamadan önce, üç
gün önce kaybettiğimiz eski Başbakanlarımızdan Sayın Necmettin Erbakan’ı
rahmetle anıyor, ulusumuza ve tüm İslam âlemine başsağlığı diliyorum.
25-26 Şubat 2011’de,
Kuveyt’in bağımsızlığının 50’nci yılı ve Irak tarafından işgal edilişinin
20’nci yılının kutlamalarına katılmak üzere Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber
Kuveyt’te bulunduk. Kuveyt’in bu önemli gününe dünya liderlerinden çoğu
katılmıştı ancak Türk heyetine, dostluk ve kardeşlik çerçevesi içerisinde tüm
Kuveytlilerin gösterdiği muhabbet takdire şayandır.
Kuveyt, Sabah ailesi tarafından
meşruti monarşiyle yönetilen bir ülkedir. 1961 yılında İngilizlerden
bağımsızlığın kazanılmasından sonra hazırlanan 1962 Anayasası’yla yürütme
yetkisi Devlet Başkanı olarak Emire verilmiştir. Emir, bu yetkiyi Bakanlar
Kurulu aracılığıyla kullanmaktadır. Ulusal Meclisin kurulduğu 1963 yılından bu
yana Emir bu yetkisini 6 kez kullanmıştır.
Yasama yetkisi Ulusal Meclise
aittir. Kuveyt Hükûmetinde 15 bakan ve 50
milletvekili bulunmaktadır. Seçimler her dört yılda bir yapılmaktadır. 2009
seçimlerinde ülke tarihinde ilk defa 4 kadın milletvekili seçilmiştir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Kuveyt ekonomisi büyük ölçüde petrole dayanmaktadır. Kuveyt
dünya ham petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10’una sahip bulunmaktadır. 2008
yılındaki küresel ekonomik kriz Kuveyt ekonomisini de ciddi şekilde
etkilemiştir, bu nedenle yurt dışı yatırımlarının bir kısmını ülkeye
kaydırmıştır.
Kuveyt’le -ülkemiz- ilk defa
1969 yılında Beyrut Büyükelçiliğimizin akredite edilmesiyle diplomatik ilişki
kurulmuştur. Türkiye, Kuveyt tarafından önemli bölgesel bir güç olarak
görülmekle birlikte ülkemize de olumlu ve dostane bir yaklaşım içinde olduğunu
görmekteyiz. Bu yaklaşımda yönetimi elinde bulunduran Sabah ailesinin çağdaş ve
aydın yapısının önemli rolü olduğu kuşkusuzdur.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; durağan şekilde seyreden ikili ilişkilerimizde özellikle Sayın
Başbakanımızın beraberindeki geniş iş adamları heyetiyle birlikte 2005 Ekim
ayındaki Kuveyt ziyaretinin ardından hareketlenme başlamış, son üç yıl içerisinde
Kuveyt Emiri Şeyh El Ahmet El Cabir El Sabah’ın
ülkemizi 2 kez ziyareti hareketliliğin devamını sağlamıştır. Bu ziyaretlerin
ardından Kuveyt Parlamento Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve bakanlar ülkemizi
değişik tarihlerde ziyaret etmişlerdir. Ülkemizden Kuveyt’e yönelik son dönem
ziyaretlerden en önemlileri Sayın Cumhurbaşkanımızın 21-22 Aralık 2009
tarihlerinde yaptıkları ziyaret ile Ocak 2011 yılında Sayın Başbakanımız ve çok
sayıdaki iş adamlarının katılımıyla Kuveyt’te yaptıkları ziyaretlerdir. Bu
ziyarette Sayın Başbakanımıza İslam Dünyası Mümtaz Şahsiyet Ödülü’nü vererek
Türkiye’mize ve Başbakanımıza duydukları takdiri ve muhabbeti göstermişlerdir.
Ödül verirlerken Kuveytlilerin Sayın Başbakanımıza sevgi gösterisinde bulunarak
resim çektirme yarışına girmeleri bizleri duygulandırmış ve onurlandırmıştır.
Sayın Başbakanımız Kuveyt gezisine yaklaşık 500 iş adamıyla eşlik etmiş,
çeşitli bağlantılar gerçekleştirmiştir. Önümüzdeki beş yıl içerisinde 280
milyar dolarlık projeye dönük yatırımlar için iki ülke arasında görüşmelere
başlanmıştır.
Ülkenin ihracat, yatırım ve müteahhitlik hizmetleri açısından çok büyük potansiyeli
olduğu aşikârdır. Sayın Başbakanımızın görüşmeleri sonucunda Türkiye ve Kuveyt
arasında vizenin kaldırılması konusunda mutabakata varılarak imzaların en kısa
sürede atılacağı teyidi sağlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türkiye’nin değişik illerinde yüz altmış adet Kuveyt-Türk
Bankası şubesi açılmıştır. Hâlen Kuveyt’te dokuz Türk firması faaliyette
bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde Kuveyt’te yapılması düşünülen büyük projeleri
arz ediyorum: 2011 yılında ihaleye çıkılacak 14 milyarlık demir yolu ağı ve metro sistemi; 6,3 milyar dolarlık 36 bin konutluk Khairan Projesi; 8,4 milyar dolarlık dört elektrik üretim
tesisi ve deniz suyu arıtma tesisi, Türk müteahhitlik firmaları 77 milyar
dolara mal olması öngörülen Kuveyt’in mega projesi Madinat
Al Hareer'e talip oldular. Bu projelerin Türk müteahhitlik firmalarına önemli fırsatları getireceğine
inanıyorum. Bu projelerden daha fazla pay kapabileceklerine inanıyor ve Kuveyt
yetkililerinin desteklerini bekliyoruz.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; bu vesileyle Kuveyt’in Millî, Ulusal Bayramı’nı kutlar, her
ülke arasında yapılacak ticari ilişkilerin hayırlı olmasını ve kardeşliğimizin
ilelebet devam etmesini dilerken bizlere gösterilen ev sahipliğine teşekkür ediyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Helvacıoğlu.
Gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula
sunuşları vardır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup
bilgilerinize sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Kenya Ulusal Meclisi Başkanı Kenneth Marende ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un beraberlerinde birer heyetle ülkemizi
ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1423)
28/02/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kenya
Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Kenneth Marende ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Sayın Oktay Asadov’un beraberlerinde bir Heyet ile ülkemizi
ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 22 Şubat 2011
tarih ve 88 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Söz
konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince
Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet
Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento
heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda
bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1424)
24/02/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
Kuzey
Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu
Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin
konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti TBMM Başkanlık
Divanı’nın 22 Şubat 2011 tarih ve 88 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı
Kanun’un 7 nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un
bilgisine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Meclis araştırması açılmasına
ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1054)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
"Bullying" terimi ile kavramsallaştırılan "akran
istismarı'" olarak tanımlanabilecek olan ve okul yaşamında öğrencilerin
öğrenme kabiliyet ve heveslerini olumsuz etkileyen çocuklar arası şiddet ve
şiddet tehdidi olgusunun araştırılabilmesi, sorunun sebeplerinin ve çözüm
önerilerinin tartışılabilmesi, konunun uzmanlarının görüşlerine
başvurulabilmesi amacıyla TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın
98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur (Adana)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
4) Tayfur
Süner (Antalya)
5) Osman
Kaptan (Antalya)
6) Ali
Oksal (Mersin)
7) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
8) Tekin
Bingöl (Ankara)
9) Abdulaziz Yazar (Hatay)
10) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
11) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
12)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
13) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
14)
Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
15)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
16) Gürol
Ergin (Muğla)
17) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Ensar Öğüt (Ardahan)
20) Rasim
Çakır (Edirne)
21) Ali Arslan (Muğla)
22) Atila Emek (Antalya)
23)
Gökhan Durgun (Hatay)
24) Harun
Öztürk (İzmir)
25) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
26) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
Gerekçe:
Günümüzde artık pek çok
ilköğretim öğrencisi için okul güvenli bir yer değildir. Öyle ki, çocukların
bir kısmı günlerini zorba akranlarından korkarak geçirirler. Bu çocuklar
kantin, tuvalet veya oyun bahçesine gitmekten korkarlar çünkü orada zorbalar
tarafından (daha önce - önceden) rahatsız edilmişlerdir. Zorbalık güçlerdeki
dengesizlikle ortaya çıkan bir tür saldırgan davranıştır. Zorbalıkta baskın
kişi(ler) kasıtlı olarak ve tekrarlı biçimde daha az
baskın olan kişiye zarar verir(ler). Bu saldırgan
davranış, fiziksel olarak (örneğin; tekmeleme, vurma) veya sözel olarak
(örneğin; isim takma) gerçekleşebilir. Doğrudan veya dolaylı olabilir.
Zorbalığın en önemli uzun dönemli etkisi şiddet ve gücün yanlış kullanımıdır.
İlköğretimdeki zorbalık davranışı ile ilerleyen yıllarda ortaya çıkan suçluluk
arasında yüksek bir ilişki saptanmıştır. Ancak erken dönemde yapılacak
zorbalığı önleyici veya zorbalık karşıtı programlarla bu olumsuz etkiler en aza
indirilebilir veya ortadan kaldırılabilir.
Çocukların
özellikle okullarda çok sık karşı karşıya kaldıkları akranları tarafından
uygulanan fiziksel ya da psikolojik istismar olarak tanımlanan uluslar arası
terminolojide "bullying" olarak bilinen,
"akran istismarı" olarak adlandırabileceğimiz çocuklar arasında
yaşanan şiddet vakaları okul çağında ve okul ortamında sıklıkla yaşanmakta,
yaşanan bu şiddet vakaları sonucunda istismarı uygulayan ve istismara uğrayan
taraf psikolojik ve bazen fiziksel zarara uğramaktadır. Kimi
zaman intihara kadar varan bir depresyona sebep olan "akran
istismarı" konusunda ülkemizde henüz kapsamlı çalışmalar ne yazık ki
gerçekleştirilmemiştir.
Ancak daha üstün konumda ya
da güçlü olan çocuğun karşısındaki akranını -genellikle istediklerini yaptırmak
amacıyla- etkilemesi, ezmesi ve gözünü korkutması yoluyla gerçekleşen akran
istismarı ile doğru bir mücadele yoluna gidilmesi için olgunun sebep ve
sonuçlarının araştırılması, ülkede yaşanma sıklığının ve olasılığının tespit
edilmesi için çalışmalar yapılması şarttır.
İhmal edilmemesi gereken bir
boyut da saldırgan davranışla çocukken mücadele edilmez ise, bu davranışın
alışkanlık haline gelme tehlikesidir. Araştırma sonuçlarına göre çocukken
yapılan kabadayılık, yetişkinlikte suçlu davranışa, işyerinde şiddet uygulamaya
ve aile içi şiddete yol açma riski oluşturmaktadır
Yukarıda özetlenen açıklama
ve sebeplerle okullarda yaşanan akran istismarı olaylarının sebep ve
sonuçlarının ve çözüm önerilerinin tartışılması, eğitimcilerin ve konunun
uzmanlarının görüşlerinin alınabilmesi ve gerektiği takdirde yerinde inceleme
yapılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan
sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1055)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
Dizi sektörünün yaşadığı
sorunların ve dizi sektöründe çalışan emekçilerin insan onuruna yakışır bir
çalışma ortamına kavuşabilmeleri için sektörde yaşanan sorunların
tartışılabilmesi, tarafların görüşlerine başvurulabilmesi ve çözüm önerilerinin
konuşulabilmesi amacıyla TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın
98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Nevingaye Erbatur (Adana)
2) Sacid Yıldız (İstanbul)
3) Osman
Kaptan (Antalya)
4) Tayfur
Süner (Antalya)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Mehmet
Ali Özpolat (İstanbul)
7) Ali
Oksal (Mersin)
8) Ali
Rıza Ertemür (Denizli)
9) Enis
Tütüncü (Tekirdağ)
10) Tekin
Bingöl (Ankara)
11) Abdulaziz Yazar (Hatay)
12) Ahmet
Küçük (Çanakkale)
13)
Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
14) Durdu
Özbolat (Kahramanmaraş)
15)
Hüseyin Ünsal (Amasya)
16) Gürol
Ergin (Muğla)
17) Hüsnü
Çöllü (Antalya)
18) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
19) Ensar Öğüt (Ardahan)
20) Rasim
Çakır (Edirne)
21)
Şevket Köse (Adıyaman)
22) Ali Arslan (Muğla)
23) Atila Emek (Antalya)
24)
Gökhan Durgun (Hatay)
25) Harun
Öztürk (İzmir)
26) Halil
Ünlütepe (Afyonkarahisar)
27) Ali
İhsan Köktürk (Zonguldak)
Gerekçe:
Geçtiğimiz günlerde
"yerli dizi yersiz uzun" sloganıyla gerçekleştirilen bir eylemde dizi
sektöründe yaşanan emekçilerin sıkıntıları dile getirilmiş ve bu sıkıntıların,
hak ihlallerinin çözümü için bir adım atılması istenmiştir. Ancak yapılan eyleme
karşın hükümet çığ gibi büyüyen bu sorun karşısında sessiz kalmayı tercih
etmiştir.
Dünya genelinde en fazla 50
dakika olan dizilerin ülkemizde reklamlarla birlikte 90 dakikayı aşan sürelerde
çekilmesi ve yayınlanması izleyicileri suiistimal ettiği kadar dizi sektörü
çalışanlarının da insan onuruna yaraşır bir çalışma ortamında çalışmalarını
engellemektedir.
Dizi oyuncuları, makyözler, kostümcüler, set ışıkçıları gibi çok farklı
alanlarda çalışan birçok emekçi reklam pastasından alınan payın büyümesi için
kimi zaman günde 20 saate yakın çalışmaktadır.
Konunun vahim olan bir diğer
boyutu dizi sektörü emekçilerinin çoğunlukla sosyal güvenlikten yoksun yani
kaçak çalıştırılmasıdır. Bu konu kamuoyu gündeminde sıklıkla yer almasına
rağmen bu şikayetler hükümet tarafından duyulmamakta,
dolayısıyla dizi sektöründe var olduğu iddia edilen kayıt dışı çalışma inceleme
altına alınmamaktadır. Böylece sağlıklı çağlarını sosyal güvencesiz biçimde
çalışarak geçiren set emekçileri, ilerleyen zamanda muhtaç bir konumda
yaşamlarını sürdürmeye zorlanmaktadır.
Dizilerin yayın
politikalarının da incelenmesi şarttır. Kimi zaman prime time denen yayın
zamanının başında "özet bölüm" ile başlayan bir dizi "yeni
bölüm"le birlikte bir kanalın bütün bir prime time yayınını
kaplayabilmektedir. Sürenin uzun tutulması için senaryoların anlamsız
diyaloglardan ve içeriksiz sahnelerden oluşturulduğu da hem oyuncuların hem
izleyicilerin ortak şikayetidir.
Yukarıda özetlenen
sebeplerle, dizi sektöründe yaşanan sorunların incelenebilmesi, dizi çalışanlarının,
oyuncuların, senaristlerin, yayıncıların ve medya temsilcilerinin, reklam
verenlerin dinlenebilmesi, kayıt dışı çalışma iddialarının yerinde
araştırılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı
düşünülmektedir.
3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21
milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1056)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Edirne ilimizin ekonomisi
büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.Gıda
üretiminin önemi ve istihdama yaptığı katkı göz önüne alındığında hem bölgemiz
hem de ülkemiz açısından süt üretimi ve hayvancılık önemli bir yer tutmaktadır.
Bu itibarla hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden,
gerekçesini ekte arz ettiğimiz süt üreticilerimizin sorunlarının detaylı olarak
araştırılması ve çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci,
Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 27/01/2011
1) Cemaleddin Uslu (Edirne)
2) Mehmet
Şandır (Mersin)
3) Reşat
Doğru (Tokat)
4) Kamil
Erdal Sipahi (İzmir)
5) Hasan Çalış (Karaman)
6) Behiç Çelik (Mersin)
7) Beytullah
Asil (Eskişehir)
8) Kadir Ural (Mersin)
9) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
10) Şenol Bal (İzmir)
11) Recep Taner (Aydın)
12) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
13) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
14) Hasan Özdemir (Gaziantep)
15) Osman Durmuş (Kırıkkale)
16) Durmuşali
Torlak (İstanbul)
17) Süleyman Latif Yunusoğlu (Trabzon)
18) Ahmet Bukan (Çankırı)
19) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
20) Kürşat Atılgan (Adana)
21) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
22) Alim
Işık (Kütahya)
Gerekçe:
Edirne ilimizin ekonomisi
büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bu itibarla hem bölge hem de
ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden genelde hayvancılığın özelde süt
üreticilerimizin bir çok sorununun olduğu
bilinmektedir.
Gelişmiş ülkeler hayvancılık
sektörünün stratejik önemini kavramış ve bu öneme uygun politikalar ile
hayvancılığın tarım sektörü içindeki payını artırmışlardır. Çünkü hayvancılığın
yeterli ve dengeli beslenmedeki önemli yeri kadar istihdama ve üretime olan
katkısı dikkate alındığında çok yönlü ve vazgeçilmez bir sektör olarak ülke
ekonomisinde önemli bir konuma sahiptir. AKP Hükûmetlerinin
yanlış tarım politikaları sonucu geniş yüz ölçümü, farklı ekolojileri,
değişik tür ve ırktan hayvan varlığı ile avantajlı bir konuma sahip olmasına
rağmen ülke hayvancılığı ve hayvansal ürünler üretimi tehlikeye sokulmuştur.
Süt üreticilerimiz ciddi bir kriz yaşamaktadır. Çünkü maliyetler çok yüksektir.
Dünya genelinde kabul gören hesaplamalarda bir süt üreticisinin kârlı
olabilmesi ve üretimini sürdürebilmesi için 1 lt süt
sattığında en az 2 kg kesif yem alabilmelidir. Türkiye İstatistik Kurumunun
verilerine göre; süt üreticilerimizin 2002 yılında 1 lt
çiğ sütü 41 kuruş ederken, 1 kg süt yemini 20 kuruşa alabilmekteydi. Yani 1 lt süt satan bir üretici 2 kg dan
daha fazla yem alabiliyordu. Günümüzde ise süt üreticisi, 1 lt
süt parasıyla 1,5 kg bile süt yemi alamamaktadır. Maliyetlerin yüksekliği kadar
süt fiyatlarındaki istikrarsızlık da üreticiyi zor duruma düşürmektedir. Girdi
maliyetlerindeki yüksek oranlı artışlar ve süt fiyatının girdi maliyetlerinin
altında kalması, süt üreticilerimizi ekonomik sıkıntılara sokmuş ve üretimden
çekilme noktasına getirmiştir. Bunun sonucu binlerce damızlık hayvan kesime
gönderilmiştir. Ülkemizin nüfusu 1980 yılından bu yana % 37,9 oranında artış
gösterirken, hayvan varlığımızda meydana gelen % 52,5 oranındaki azalmanın
sebepleri iyi analiz edilmelidir. İşsizliğin rekor seviyelere yükseldiği bir
dönemde toplumun % 26,6 sını bünyesinde barındıran
tarım ve hayvancılık sektörünün stratejik konumu dikkate alınarak yaşamakta
olan sorunlara çare aranmalıdır. Özellikle canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil
çözüm üretilmesi gerekmektedir. Türkiye'de 1980'deki 45 milyonluk nüfusa
karşılık 80 milyon hayvan mevcudu olmasına karşın, 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP
Hükümetlerinin yanlış politikaları neticesinde, nüfusumuzun 72 milyon 561 bin
olduğu bir dönemde hayvan sayısının 38 milyona düşmesi uygulanan yanlış
politikaların sonucudur.
Son yıllarda Dünya’da meydana
gelen küresel ısınma ve hızlı nüfus artışı gıda üretimini hayati derecede
önemli hale getirmiştir. Bu itibarla süt üreticilerimizin yaşamakta olduğu
sorunların tespit edilerek bu sorunların çözümüne yönelik olarak üreticilerimizin
ve ülkemizin menfaatleri ön planda tutularak uzun vadeli süt üretim politikası
oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi
İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri uyarınca bir
Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 27/01/2011
4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik
gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1057)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kadın,
çocuk ve yaşlıların da içinde bulunduğu mevsimlik gezici tarım işçilerinin
ölümlerine neden olan trafik kazalarının nedenlerinin tespit edilerek;
mevsimlik gezici tarım işçilerinin trafiğe uygun araçlarla uygun koşullarda
ulaşım yapabilmelerinin sağlanması ve ulaşım esnasında yaşadıkları trafik
kazalarının önlenmesi amacıyla alınacak önlemlerin belirlenmesi için
Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 28.01.2011
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan
Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat
Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal
(Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Hasip
Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani
(Hakkâri)
10) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik
(Siirt)
15) Özdal
Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık
(Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de her yıl onlarca
mevsimlik gezici tarım işçisi, ulaşım sırasında meydana gelen trafik kazaları
sonucu hayatını kaybetmektedir. Yaşadıkları illerde iş imkânı bulamayan,
gittikleri illerde sosyal güvenceden yoksun, günlük 20 liraya çalışan yaşlı, çocuk
ve kadınların da içinde bulunduğu işçiler, ulaşım masraflarını
karşılayamadıkları için topluca kamyon kasalarına bindirilmekte, trafiğe
çıkması uygun olmayan araçlarla yaptıkları yolculuklarda kazalara kurban
gitmektedirler.
Yıllardır devam eden bu sorun
hâlâ çözülebilmiş değildir. Oysaki 2009 yılında yayınlanan İçişleri Bakanlığı
genelgesinde bu soruna dikkat çekilmiş ve çözüm bulunacağı yönünde düzenleme
yapılacağı ileri sürülmüştü. Ancak geldiğimiz aşamada bu sorunun çözümüne
yönelik hiçbir ilerleme kaydedilmemiş, genelgede belirlenen hiçbir önlem hayata
geçirilmemiştir. Son olarak 27.01.2011 tarihinde Ankara'nın Beypazarı İlçesinde
meydana gelen kazada çocukların da içinde bulunduğu Mardin doğumlu 11 kişi
hayatını kaybetmiştir.
Yoksulluk ve yokluk içinde
kamyon kasalarında ucuz iş gücü olarak diğer kentlere taşınan ve çoğu Kürt olan
vatandaşlarımız, ekmek parası için düştükleri yollarda tabutlarla topraklarına
geri gönderilmektedir. Kamyon kasalarında başlayan yolculukları çoğu kez trafik
kazalarında ölümle sonlanmaktadır. Ancak mevsimlik işçilerin yaşadıkları bu
dram karşısında soruna duyarlı olunacağı yönünde iktidar tarafından bir
açıklama yapılmamakta, önlem alınması yönünde en küçük bir adım bile
atılmamakta ve işçi ölümlerine seyirci kalınmaktadır.
Mevsimlik gezici tarım işçisi
olarak çalışmak amacıyla bulundukları illerden diğer illere aileleri ile
birlikte giden işçilerin, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle
ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik sorunlarının çözümü için tedbirleri
içeren Başbakanlık genelgesi ise 28 Mart 2010 tarihinde Resmî Gazete’de
yayınlanmıştır. Genelge mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarına çözüm
bulunması yönünde önemli hususlar içeriyor olsa da bu hususların bir tanesinin
bile hayata geçirilmesinde başarılı olunamamış, tarım işçilerinin olumsuz
şartlarda tüm güvencelerden yoksun çalıştırılmasına devam edilmiştir.
Mevsimlik gezici tarım
işçilerinin, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler,
çalışma ve sosyal güvenlik konusunda devlet tarafından ya da işveren tarafında
sunulan hiçbir imkânı mevcut değildir. Mevsimlik işçilerin çalışma ve ücret
koşulları son derece yetersiz olmakla beraber yaşadıkları ulaşım sorunlarına
çözüm bulunmaması hâlinde daha çok can kaybı olacağı ortadadır.
Uzun mesafelerden gelen
mevsimlik tarım işçileri, kamyon kasaları, traktör römorkları ya da tıka basa
doldurulan araçlarda yolculuk yapmaya devam etmektedirler. Mevsimlik gezici
tarım işçilerinin bütün sorunlarının ele alınarak çözüm bulunması gereklidir. Can
güvenlikleri ile doğrudan ilgili olan ulaşım konusu ise acil çözüm bulunması
gereken bir durumdur.
Sosyal güvencesiz olarak ağır
koşullarda çalıştırılan ve düşük ücrete mahkûm edilen tarım işçilerinin bütün
sorunları ele alınmalı, yaşadıkları trafik kazalarının nedenleri ortadan
kaldırılarak mahkûm edildikleri çaresizlik sonlandırılmalıdır.
Mevsimlik
gezici tarım işçilerinin, göç döneminde yolculuklarının güvenli ve sağlıklı bir
şekilde yapılabilmesi maksadıyla göç alan ve göç veren yerler arasında ulaşım
ile ilgili koordinasyon sağlanmalı, trafik denetimleri arttırılmalı, araç ve
trafik güvenliğinin gerektirdiği kontroller hassasiyetle ve sıklıkla yapılarak
yaşanan trafik kazaları sonlandırılarak işçi ölümlerine engel olunmalı,
sorunların ortadan kaldırılması için kalıcı çözümler bulunmalıdır.
BAŞKAN – Bilgilerinize
sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki
yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
A) Tezkereler (Devam)
3.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento
heyetinin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu
Başkanının vaki davetine icabetle Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1425)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna
TBMM Dışişleri Komisyonu
üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi
Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanı’nın vaki davetine icabetle
Cezayir’e resmi bir ziyarette bulunması öngörülmektedir.
Söz konusu parlamenter heyetin
Cezayir’i ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun
tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekilleri,
alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve
Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521) (x)
BAŞKAN – Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon raporu 521 sıra
sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde ilk
söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.
Sayın Işık, buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde 521 sıra sayısıyla
görüşülmekte olan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(x) 521 S.
Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Sözlerimin başında, eski
başbakanlarımızdan ve Saadet Partisi Genel Başkanı merhum Profesör Doktor
Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.
Değerli milletvekilleri, bu
tasarıyla ilgili görüşmeler 8 Haziran 2010 tarihinde Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda yapıldığında, son maddeye
gelinceye kadar, tüm partilerin -ortak önergeler dâhil olmak üzere- görüş
birliği içerisinde olduğu bir tasarı olarak gelişti. En son eklemelerle tabii
ki bazı partilerimiz ve değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımız muhalefet
görüşlerini ifade ettiler. Biz de, tasarı metninde görüleceği
gibi, iki konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak muhalefet görüşümüzü
ve muhalefet şerhimizi belirttik, ona yeri geldiğinde değineceğim ancak ondan
önce, bu kanunun ne kadar önemli olduğu ve bu yüce Mecliste bulunan değerli
milletvekillerince de çıkarılmasının elzem olduğu görüşünü Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak biz de paylaşıyoruz. O tarihten bugüne bir yıla
yakın süre geçmiş olmasına rağmen, Komisyon görüşmelerinin akabinde hemen
çıkarılması hâlinde çok daha faydalı olacağını düşündüğümüz bu kanunun geç de
olsa bugün yüce Mecliste yasalaşmış olmasından memnuniyet duyacağımızı ifade
etmek istiyorum.
Değerli milletvekilleri,
hepimizin bildiği gibi, teknoloji geliştirme bölgeleri, 2001 yılında çıkartılan
kanun akabinde ülkemizde giderek yaygınlaşmaktadır ve hakikaten, bilim ve
teknoloji düzeyimizin yükseltilmesinde ve ülkemizin uluslararası rekabette
yüksek teknolojili ürünlerle belirli bir seviyeye getirilmesinde çok önemli
katkıları olan sanayi bölgelerimizdir. O açıdan, bu düzenlemenin yerinde
olacağını düşünüyor ve elimizden geldiğince de görüşmeler sırasında vereceğimiz
önergelerle destek vererek bir an önce yasalaşması yönünde katkı yapmayı
amaçlıyoruz.
Bu kanun tasarısıyla,
özellikle yeni ARGE faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin kanun ile
“Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” olarak bilinen 4691 sayılı Kanun
arasındaki bazı uyuşmazlıkların giderileceği ve uygulamada karşılaşılan bazı
sorunların çözümlenmesi amacıyla yeni düzenlemelerin getirildiği malumunuzdur.
Dolayısıyla, bu kanunda yapılacak ilave düzenlemelerle sektörün önünün açılması
hepimizin arzusudur ancak bundan önce, özellikle ülkemizin teknoloji düzeyinin
ne olduğu konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi teknoloji,
bilimin uygulamaya dönüştürülmüş hâli olarak kısaca tanımlandığında bunun
uluslararası bazı göstergelerle ülkelerin nasıl birbiriyle rekabet
edebileceğinin anlaşıldığı günümüzde, ülkemizin diğer ülkelerle kıyaslanması
hâlinde nerede olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önemli göstergelerden
birisi, ülkelerin gayrisafi millî hasılalarından ARGE’ye ayırdıkları harcamalardır. Bu açıdan ülkemiz
değerlendirildiğinde, son verilere göre, ülkemiz maalesef, ancak gayrisafi yurt
içi millî hasılasının binde 7,3’ünü yani yüzde
0,73’ünü bu amaçla ayırabilmektedir. Bir başka deyişle, bu kaynak millî gelirin
yüzde 1’inin altındadır. Peki “Dünya ülkeleri nerede?
Rekabet edebileceğimiz ülkelerin durumu nedir?” dersek, örneğin AB ülkeleri
ortalaması, bu rakam yüzde 2’nin üzerinde, ABD’de yüzde 3’e yakın, İsrail’de
ise yüzde 5’e yakındır, yüzde 4,85.
Şimdi, sizlere şunu söylemek
istiyorum bu rakamların ardından: Bazı savunma amaçlı projelerde ortağımız olan
İsrail’le… Maalesef, bu konuda da kamuoyunda çok ciddi anlamda bilgi
kirlenmelerine yol açacak değişik açıklamalar yapılmıştır ama gerçek şudur ki:
İsrail’le Türkiye bazı projelerde ortaktır. Bir tarafta millî gelirinin yüzde
5’ini bu amaçla ayıran bir ülke var, diğer tarafta ise millî gelirinin yüzde
1’ini dahi ARGE harcamalarına ayıramayan bir Türkiye var. Bunun
karşılaştırmasını sizlere ve kamuoyunun dikkatlerine sunmak istiyorum.
Bir diğer konu: 2010 yılı
Dünya Bankasının son güncel verileri dikkate alındığında, ülkemiz kişi başına
düşen millî gelir açısından 133 ülke arasında 63’üncü sırada yer almaktadır.
Ekonomisinin büyüklüğü açısından orta gelir grubuna sahip olan ülkeler içerisinde
17’nci sırada yer alıyor. Büyüklük açısından, yine, dünya ülkeleri arasında
17’nci sıradayız. Ama bizden önceki, birinci sınıf ülkeler yani yüksek gelir
düzeyli ülkeler grubunda yer alan 46 ülke içerisinde yer alamayan Türkiye,
ikinci grup yani orta üstü gelir grubundaki 32 ülke içerisinde 17’nci sırada,
toplamda ise 133 dünya ülkesi arasında 63’üncü sırada yer almaktadır.
Aynı yayının bilim ve
teknoloji açısından göstergeleri dikkate alındığında, bu açıdan ise, maalesef,
ülkemiz 69’uncu sırada yer alabilmekte. Yani “bilim ve teknolojiye yatkınlık ve
yararlanma indeksi” olarak tanımlanan ve 68 alt gösterge dikkate alınarak
hesaplanan bir gösterge açısından dünya ülkeleri arasındaki yerimiz öğrenilmek
istenilirse, biraz önce de belirttiğim gibi, maalesef 69’uncu sıradayız ama
daha da kötü olanı, son üç yılda ülkemizin bu alandaki sıralaması 14 sıra
gerilemiştir.
Dolayısıyla, AKP İktidarının
son dönemde bilim ve teknolojiye ayırdığı kaynakların yetersiz olduğu ülkemizin
içinde bilindiği gibi, uluslararası kriterler
açısından diğer dünya ülkeleri tarafından da bilinmektedir. Bu kötü gidişe
“Dur.” demek zorundayız ve ülkemizin bilim ve teknolojiyle ilgili sıralamasını
dünya ülkeleri arasındaki yeri açısından daha yükseklere çıkarmak zorundayız.
Buna hepimizin inandığını ve samimi olarak katkı yapmak için çalıştığını
hepimiz bilmekteyiz.
“İleri teknoloji ihracatı”nda 2007 yılı sonu rakamlarıyla ülkemiz, maalesef,
bu 133 ülke arasında 93’üncü sırada, faydalı patentlerde 74’üncü sıradadır.
“Bilim ve teknolojinin yaygınlaştırılmasında kamu sektöründe hükûmetin başarısı”nda ise 87’nci
sıradayız. Dolayısıyla, Hükûmetin son dönemde bilim
ve teknoloji alanında, özellikle kamuda bilim ve teknolojinin
yaygınlaştırılması konusunda ne kadar geri kaldığını bu rakam bize
açıklamaktadır.
“İnovasyon
amaçlı riskli iş kurmada sermaye kullanılabilirliği” kriteri
dikkate alındığında, eğer 1 “çok zor”, 5 de “çok kolay” olarak sınırlandırma
yapılırsa, Türkiye, dünya ortalamasının çok altında ve 107’nci sırada yer
almaktadır. Yani özellikle inovasyon amaçlı riskleri
karşılamada çok istekli olmadığımız ve bu işin kaldırılabilirliğinin çok kolay
olmadığı açıktır.
“Son teknolojiye uyumluluk”
açısından ülkemiz daha iyi bir sırada, 47’nci sırada yer almaktadır ve dünya
ortalamasının üzerindedir. Özetle, Türkiye’miz, teknolojiye yatkınlık açısından
iyi ama engellerin kaldırılmasında çok ciddi sıkıntıların olduğu ve yaşandığı
bir ülke durumundadır.
Değerli milletvekilleri,
biraz önce de belirttiğim gibi, Haziran 2010’da görüştüğümüz bu yasa tasarısı
bugüne kadar çoktan yasalaşmış olmalıydı. Geç de olsa bugün burada görüşüyor
olmamızı yine bir artı olarak değerlendirmek istiyorum.
Tabii, tasarının bazı teknik
düzenlemelerine ek olarak sıkıntılı olan bir maddesi 7’nci maddeye getirilen ek
maddedir. Bu maddede orman alanlarının teknoloji bölgelerinde yapılan ARGE
çalışma sonuçlarının uygulamaya geçirilmesinde özel/süreç denemelerinin ve bazı
özellikle otomobil sektörünün içinde bulunduğu ARGE çalışmalarının deneme
testlerinin yapılabilmesi amacıyla tahsisi söz konusudur. Bu amaçla, biz,
muhalefet şerhinde bulunduk ancak muhalefet şerhimizin tasarı metninde de
görüleceği gibi içeriği son derece açıktır.
O dönemde Sayın Bakana bu
konuyla ilgili açıklık getirmesini bizzat grubum adına ben talepte bulundum.
Sayın Bakan da bazı açıklamalarda bulundu, özellikle bilişim vadisi ve süreç
testleri konusunda bu tür ormanlık alanlara ihtiyacımızın olduğunu ifade etti.
Kendisine bununla ilgili net, somut il ya da bölge bazında görüşünün olup
olmadığı sorulduğunda yine ona bir açıklık getirdi, “Yaklaşık 10 bin dönümlük
bir alanı bu iş için kullanmamız gerekiyor.” Kendisinin tutanaklarda geçen
ifadelerinden özetle size bir kısmını aktarmak istiyorum. “Teknoloji
geliştirmeyle alakalı bir sıkıntı mı var? Evet, var. Şöyle var: Mesela bizim
yürüttüğümüz iki tane projeden bahsedeyim size. Bunlardan bir tanesi Bilişim
Vadisi Projesi. Bilişim Vadisi Projesi, bizim Bakanlığımızın yürüttüğü bir
proje, koordinasyonunu da biz yapıyoruz. Hükûmet
programında da bize verilmiş bir görev, yıllık programlarda da Sanayi
Bakanlığına verilmiş bir görev. Biz, bunlarla ilgili çalışmaları yaptık. Bize
yaklaşık 10 bin dönümlük bir alan bu iş için gerekiyor. Bunu ilk etapta 2-3 bin
dönümlük bir alanda da sürdürebiliriz, genişleterek 10 bin dönümlük bir alana
doğru da yayabiliriz. Bilişim vadisinin hayata geçirilebilmesi için bütün
organizasyonu, altyapıyı bizim burada kamu olarak oluşturmamız gerekiyor ve 5
bin dönümlük, 2 bin dönümlük bir alanın bilişim vadisi olabilecek diğer -onun kriterleri var- çalışmalarla ortaya çıkmış kriterlere uygun
bir alanın oluşturulabilmesi için muhtemelen elimizde bazı yerler orman
arazilerine tekabül edecek ve bunların da tahsisi bu iş için gerekecek ama şu
andaki mevzuata göre bu tür faaliyetlere tahsis yapamıyoruz. Turizm Kanunu’nda
mesela oteller için tahsisler yapabiliyoruz, yaptık da nitekim.” gibi bir
açıklamada bulunmuştur. Ben şimdi Sayın Bakanı açık yüreklilikle -tabii Sanayi
Bakanımız burada yok- yüce Meclise bu konuda açıklama yapmaya davet ediyorum.
Eğer bu talep Otomotiv Sanayicileri Derneğinin talebi olarak yüce Meclisin
huzuruna geliyor ve süreç testlerinin, otomobillerle ilgili testlerin yapılması
konusundaki Akdeniz Bölgesi’ndeki bir alanın tahsisi için ise burada Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına şunu söylüyorum, buna “Evet” diyoruz. Ancak bu
Derneğin ve sektörün talebi yaklaşık 4 bin dekar dolayındaki bir taleptir.
Şimdi Sayın Bakan kendisinin ifade ettiği 10 bin dönümlük araziden neyi
kastetmektedir? Bilişim vadisini nerede kurmak istiyor? Bunun için ormanlık
alanlara ihtiyacı varsa açık yüreklilikle gelip burada bizi aydınlatması lazım.
Dolayısıyla, bu konuda mutlaka Sayın Bakanın yüce Meclisi doğru bilgilerle
aydınlatması gerekiyor. Talep Otomotiv Sanayicileri
Derneğinin süreç doğrulama testi ve otomobilcilerle ilgili sıkıntısının
çözülmesi talebiyse buna “Evet.” diyoruz ve destek vereceğimizi ifade etmek
istiyorum ancak Otomotiv Sanayicileri Derneğinin talebi dikkate alınarak, bunun
yanında başka konular ya da başka amaçlarla orman arazilerinin tahsisi yapılmak
isteniyorsa buna yüce Meclisin elbette ki doğru olan kararı vereceğine
inanıyoruz. Bu konunun en azından önergelerle düzenlenip belirli amaca
yönelik bir tahsise dönüştürülmesi hâlinde grup olarak bu şerhimizin
kaldırılabileceği konusunda görüş beyan etmek istiyorum. Çünkü bunun teknik
standartları 300 metreye kadar yükseltinin olduğu bir alanı gerektiriyor. Bu
alan da Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde var. Ege Bölgesi’nde bu denli yüksek
miktarda bir arazinin bulunması sıkıntısı dikkate alındığında, Akdeniz
Bölgesi’nde, özellikle de Antalya ili sınırları içerisinde böyle bir alanın
tahsisi konusunda gerekli girişimlerin olduğunu yüce Meclisin değerli Komisyon
üyeleri de bilmektedir. Siz de Sayın Bakanın açıklamalarından, bunu daha da en
yetkili ağızdan öğrenme imkânına sahipsiniz. Bu konudaki talebe olumlu
baktığımızı ifade etmek istiyorum.
Bunun dışında, biraz sonra
önergelerle düzenlenmesini talep ettiğimiz birkaç konu daha vardır. Örneğin,
tasarının 1’inci maddesine, ARGE personeli içerisine yazılım personelinin de
dâhil edilmesini istiyoruz. Çünkü özellikle gençlerimizin son dönemde daha
düşük sermaye ile iş imkânı bulabilecekleri bu alanın mutlaka bu teknoloji
geliştirme bölgeleri içerisinde yapılacak faaliyetler içerisine dâhil
edilmesinde yarar olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, “yazılım dâhil” ibaresi ve
yazılımcıyla ilgili tanımlamaların 1’inci maddeye konmasında yarar olduğunu
düşünmekteyiz.
Bir diğer konu, önemli bir
konu, sektörden gelen bir taleptir, özellikle üniversite arazilerinin,
üniversitenin olumlu görüşü doğrultusunda, mülkiyeti kendilerinde kalmak
kaydıyla, yine teknoloji bölgelerinin talebi doğrultusunda tahsisini mümkün
kılacak bir düzenlemeye de ihtiyaç vardır. Bu konuda da önergemizin dikkate
alınacağını ve bu düzenlemenin yapılmasının yararlı olacağını sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Diğer bir
konu, bölgenin kuruluş tarihini izleyen ilk on yıl için kamu arazilerinin
bedelsiz olarak bu amaçla tahsisini, devam eden yıllarda ise bedeli
karşılığında ve bu bedelin, şu anda tasarıda geçen on yıllık bedelsiz kullanım
süresi sonrası ilk yıl bedelinin, cümlede geçen “yüzde 3’ü” oranındaki
kısmının “binde 2’si” olarak
değiştirilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla,
yüksek kiralama bedelleri bu bölgelerde faaliyet gösteren firmaları sıkıntıya
sokmaktadır. Bunun da düşürülmesi gerektiği ve böylece uygulamada
karşılaşılacak sıkıntının çözülmesinin doğru olacağını düşünüyoruz.
Yine bir diğer konu: Bu
bölgede çalıştırılacak olan ARGE personeli ve diğer personelin söz konusu vergi
ödemelerinin dışına bırakılması gerekiyor. Ayrıca, destek personeli olarak
çalıştırılacak olan personelin de toplam personele oranının yüzde 10’unu geçmemesi
yönündeki görüşümüz, önergemiz desteklenerek ya da ortak önerge hâline de
getirilebilir. İktidar partisinin de bu konuda aynı düşündüğünü en azından ön
görüşmelerim sırasında öğrenmiş oldum, bunu da memnuniyetle ifade ediyorum.
Bunları da eğer düzeltirsek tasarı daha anlamlı hâle gelecektir.
Yine, Sayıştay Kanunu’nun
değişen şekliyle bu kanunda geçen ilgili maddedeki atfının yapılması gerekiyor,
buna da ihtiyaç vardır.
Bir başka konu da, yine ARGE
ve destek personelinin 31/12/2023 tarihine kadar her
türlü vergiden muaf tutulmasına yönelik düzenlemenin buna eklenmesi hâlinde
tasarının daha olgunlaşmış bir tasarı hâline gelmesini ve yüce Meclisin
oluruyla kanunlaşmasını biz de bir an önce bekliyoruz.
Bu duygu ve düşüncelerle, söz
konusu tasarının hazırlanmasında emeği geçen özellikle Sanayi ve Ticaret
Bakanlığının tüm personeline, Sanayi Bakanı başta olmak üzere değerli Komisyon
üyelerimize ve katkı verecek siz değerli milletvekillerine teşekkür ediyor,
tasarının hayırlı olması temennisiyle tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR
SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Bölgeleri
Kanunu ile ilgili değişiklik üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, defalarca
bunları dile getirdik, biz, Teknoloji Bölgeleri Kanunu’nu tanımlarken
Cumhuriyet Halk Partisi olarak önemli şeylere dikkat çektik. Öncelikle, bakın,
birkaç önerimizi şurada sıralıyorum:
Bir kere, Türkiye’de
Teknoloji Bölgeleri Kanunu, tek başına bir inovasyon,
yenilik, yeni ürün ortaya koyma, patent temin etme, kamuda inovasyonu
teşvik etme ve mevcut ürünün gelişimi çerçevesinde kurulmamalıdır. Türkiye’de
bunun tanımlanabilmesi için çok ciddi bir atılıma ihtiyaç var. Değerli
arkadaşlarım, bunu yaparken de sistemli ve planlı yapmak zorundasınız. İlk
teknoloji merkezi silikon vadisidir. Burada şu anda çalışanların sayısı,
Türkiye’deki bütün teknoparkların çalışanlarının sayısına eşittir. Teknoparklar
kurulmalıdır, bilim merkezleri kurulmalıdır, teknoloji merkezleri kurulmalıdır,
“ilk üretim, ilk geliştirme merkezi” dediğimiz merkezler de kurulmalıdır,
bunlara da Türkiye'nin ihtiyacı var ancak altyapısı olmadan her yere, yeterli
personel açığı kapanmadan her yere teknopark kurulmuş olmasının Türkiye’ye çok bir
faydası yoktur. Mutlaka kuracağınız teknoloji merkezlerinin altyapısını
oluşturmanız, liyakat sahibi, yetenekli iş gücünü de temin etmeniz gerekir.
Peki, şu anda Türkiye’de
altyapısı olmayan, gelişmemiş yerlere teknopark kurulmalı mı kurulmamalı mı?
Kesinlikle kurmalısınız, kesinlikle çünkü İtalya’da ilk teknopark, gelişmemiş
yere kurulmaktadır ama gelişmemiş her yere teknopark kurulmaz, bizim kastımız
budur.
Teknoparkın genel altyapısı;
1) Kamunun katılımını
sağlamak,
2) Üniversitenin katılımını
sağlamak,
Eğer ürün geliştirecekseniz,
KOSGEB’in, KOSGEB bünyesinde ürün gelişiminin katılımını sağlamak temel
hedeftir.
Bunun dışında, yeni
buluşların dünyaya açılımını sağlamak ve bu alandaki bilgi paylaşımını sağlamak
hedefiniz olmalıdır.
Değerli arkadaşlar,
soruyorum: Son yıllarda açılan bütün teknoparklarımızda bu gelişmiş hizmetleri
verebilmek mümkün mü? Oraya bilim adamı götüreceksiniz, oraya liyakatli çalışan
götüreceksiniz, oraya sermaye aktaracaksınız, üstelik o sermayede risk
sermayesi problemini çözeceksiniz. Bunu yapamadığınız sürece, teknoparklarınız
kuruluyor, içinde üç tane işletme duruyor. Biz teknoparklarımızı “Sonra
gelişir.” diye temel attığımız yerler olarak görürsek, öyle, binalaştırdığımız
harabe sanayi sitelerine dönüştürürüz ki Türkiye'nin yüz akı olarak göreceğimiz
yerler Türkiye'nin umutlarının kırıldığı alanlar olur. Buraya dikkat çekmek
istiyorum, bu bir.
Değerli arkadaşlar, ilk girişim
merkezleri çok önemlidir. Burada, ilk girişim merkezlerinde gençleri istihdam
ediyoruz, bunların iş alanı yaratmasını sağlıyoruz. Genelde teknoparkın
içerisindeki ilk bina zaten ilk girişim merkezi olarak kurulur. Bu ilk girişim
merkezlerini Türkiye'nin artık uluslararası ilk girişim merkezleri olarak
düzenlemesi şarttır. Buradaki kastım şudur: Eğer siz uluslararası bilgi
birikiminden, uluslararası teknoloji birikiminden yararlanmazsanız, eğer
teknoparklarınızı açarken ortak hedefler koyup ortak teknoparklar
oluşturamazsanız, siz sadece diğer patentlerin altında ezilmiş bir kurumsal
yapı olmaktan ileri gidemezsiniz.
Bakın, bunun dışında, yine
biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak zaten inovasyon ve
yenilik merkezlerini destekliyoruz, bu merkezler açılmalı, bunların hepsi
teknopark değil.
Değerli arkadaşlar, her alanı
teknopark olarak da görmemek lazım. Örneğin, herhangi bir ürün, herhangi bir
yapı, herhangi bir ürün geliştirmenin tek alana dayalı yapıldığı yerlerde
-bilim merkezleridir, teknoloji merkezleridir- bizim bunu da desteklememiz
lazım, mevcut ürününü geliştirmek isteyen insanlara yer açabilmemiz lazım.
Örneğin bakın, tarım konusunda ciddi gelişmeler oldu ve tarımsal ürünlerde gen
bankasında bir çalışma yapıldı, teknoloji geliştirme merkezlerinde bunlar
kuruldu ve tohumda öyle genler elde edildi ki, öyle çalışmalar yapıldı ki
Türkiye açısından çok önemsiyorum.
Bir diğer dikkat etmemiz
gereken şey de geliştirdiğimiz ürünü patente bağlamak. Değerli arkadaşlar,
Türkiye’de ithalatta çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz ama ürettiğimiz şeyi ihraç
ediyoruz. İhracatta patente ödediğimiz maliyet yüzde 18’leri buluyor. Bunu
dikkate alarak, biz mutlaka Türkiye’de patent gelişimini ölçü alarak teknoloji
merkezlerimizi de oluşturmalıyız. Eğer siz gen bankası kurar, geliştirir,
patentini almazsanız, o patenti İngiltere, Almanya, başka bir ülke alırsa
mahkûmiyetiniz devam edecek demektir. Aynı anda birlikte düzenleme
yapmalısınız.
Özellikle, değerli
arkadaşlar, yine şunu söyleyeyim: Bilim parklarında bunlar da kurulmalı,
teknolojimiz geliştirilmeli ama araştırma parklarında ve teknoloji parklarında
sadece prototip düzeyinde de bir şey üretilebilir. Bu
merkezler çok önemli. Türkiye’de hangi adla oluşturursanız oluşturun araştırma
merkezlerinin üretime geçmediği alanları da oluşturmak zorundasınız. Her yere
ben üretim merkezi kurmak zorunda değilim. Prototip üretirsiniz, patentini
alırsınız ve o merkezin amacı o alanda üretim yapmak olur.
İkinci bir önemli nokta yine
bu prototip ve diğer üretimlerle ilgili, değerli
arkadaşlar, bakın, diyoruz ki: Devlet, kamu-özel sektör iş birliği. Nerede?
Teknoparklarda. Artı üniversiteler, artı sanayi. Orada bir artı daha var ki
Türkiye onu çok eksik yapıyor, o da yerel yönetimlerdir. Yerel
yönetimlerin sürece katılımının sağlanması lazım. Neden biliyor musunuz?
Şimdi, teknoparkların temel
hedeflerinden biri de iyi iş yönetimini analiz etmek, bu insanların işini
geliştirmesini sağlayacak bilgi akışını sağlamaktır. O hâlde devlet yönetimi
dâhil olmak üzere bu da bir gelişim ister değerli arkadaşlarım. Teknopark
yönetimlerinin geliştirme ve atılım konusundaki deneyimlerini mutlaka yerel
yönetimlere ve kamuya aktarmak zorundasınız. Bunu yapmazsanız doğru ürün,
gelişmiş ürün, kötü yönetim ülkeyi yeniden batağa götürür.
Değerli arkadaşlar, yönetim
biçiminde yenilik, üründe yenilik, ARGE’de yenilik
Türkiye'nin temel hedefi olmalıdır. Bu, devlet yönetimi dâhil olmak üzere
kamuda ve kamu yönetiminde “inovasyon” diye bir
deyimi, biz ruhumuza, beynimize oturtmak zorundayız. Türkiye'nin çektiği ciddi
sıkıntılardan biri de budur.
Değerli arkadaşlarım, ARGE
gelişimi, aslında herkesin desteklediği ortak bir gelişim olabilmeli. Burada,
biz sürekli, bu kanunu çıkardık, yeniden bir kanun getiriyoruz. Neden biliyor
musunuz? Çünkü düşüncemiz, duygumuz, çıkış açımız ortak değil, sürekli
sıkıntılar devam ediyor. Eğer biz bu sıkıntıları gidermezsek, Türkiye'de birçok
yatırım tesisi kapanmak zorunda kalacak.
Arkadaşlarımız yeni bir
önerge hazırlamışlar, buralarda maliyetlerin düşürülmesini öngörüyorlar. Doğru.
Buralarda kiralar düşürülmelidir. Neden biliyor musunuz? Bakın, Türkiye'deki
tablonun bir başka yüzü şudur: Oraya giren iş yeri, ben oraya girip vergiden
yararlanayım, vergi muafiyetinden yararlanayım ve buradaki temel vergilerden de
muaf olayım, ucuz kira ödeyeyim diye girmemeli, üniversiteler de orayı bir rant kapısı, orayı bir kiralama merkezi olarak görmemelidir.
Toplumsal bir paydada buluşturabilmek için, biz sorumluluk sahipleri iki
tarafın da haklarını koruyacak doğru sınırlar çekmek zorundayız. Benim inovasyon merkezimi ve teknoloji merkezimi herkes meşgul
etmesin arkadaşlar. Oralar arsa alıp boş bırakan, bina yapıp boş bırakan
gelişmemiş organize sanayi bölgeleri statüsüne dönmesin.
Değerli arkadaşlar,
Türkiye'nin diğer bir sıkıntısı lider kuruluştur. Alanında lider kuruluş olmak
kendi araştırma-geliştirmesinin dışında, ülkenin yeni alanlara oturmasını
sağlayacak açılımı yapmakla olur. Biz, dünyadaki liderliklerin altında yeni
buluşlar yapmaya zorlanan ülke konumuna düşürülmüşüz. Şöyle bir psikoloji var:
Kardeşim, siz bilişim alanında “hardware” donanıma
yönelmeyin. Neden? Bulan bulmuş zaten, buna yönelmeye gerek yok, buna
yetişemeyiz. Peki, onu kaldırdınız attınız. “Software”de büyük eksikliğiniz
var. “Software”de çok can çekişmeye gerek yok. Peki
arkadaşlar, neye yöneleceğiz? Ülkemizdeki yer altı kaynaklarını uç ürüne
dönüştürmeyeceğiz. Bir araştırma tesisimiz bir türlü üretime gitmiyor, patent
alamıyoruz ve en büyük sorunlarımızdan biri, patenti sanayiye yansıtamıyoruz.
Nasıl ilerleyeceğiz? Nasıl lider olacaksınız? Liderliğin
temel amacı patenti sanayiye yansıtabilmek. Lider ülke de budur, lider
kuruluş da budur, patent oluşturmak, uç ürün sağlamak ve sanayiye yansıtmak.
Arkadaşımız söyledi, bilişim
alanında Türkiye'nin ciddi desteğe ihtiyacı var. Türkiye'nin yazılım alanı
Türkiye'nin gelecekteki sanayi temel değerlerinin gelişmesine yol açar. Yüksek
teknoloji mutlaka yüksek düzeyde yazılımla eşdeğerdir değerli arkadaşlar. Bu
nedenle, Türkiye'nin şu anda yazılım noktasında bulunduğu yer maalesef içler
acısıdır. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, şu örneği tekrarlamak istiyorum,
birçoğunuz bilmiyor: Biz Türkiye’de en iyi üniversitelerden bilgisayar
mühendisi yetiştiriyoruz ama Türkiye’de 4 bin tane, çok düşük ücretle çalışan
Hindistanlı yazılımcı var. Hem işsizlik var hem 4 bin tane, Hindistan’dan
yazılımcı getiriyoruz. Öyle komik ücretlerle çalışıyorlar ki, Türkiye, rekabet
gücünü yitiriyor.
Değerli arkadaşlar,
rekabetçi, gelişimci teknoparklar, yapılar oluşturmak ucuz iş gücünden geçmez.
Orayı bir istihdam merkezi olarak görmemeliyiz. Biz teknoparkları ne zaman
liyakatli, gelişime açık istihdam merkezleri olarak görürüz, o zaman büyük ülke
oluruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde birçok teknoparkta 250 bine yakın,
ortalama, toplam personel istihdam edilecek, orada yüksek sayıda kişilerin
istihdam edildiği yerler kurulmuş olmasına rağmen sadece 10 kişilik
teknoparklar da vardır değerli arkadaşlar. Bilgisi, becerisi yüksek, tamamen
ürün geliştirmeye yönelik teknoparklar açılmıştır.
Değerli arkadaşlarım,
ülkemizdeki teknoparkların bir diğer sıkıntısı, hani “Çok açılmasının faydası
yok.” dedim ama fiziki gelişme alanı yok teknoparklarımızın. “Benim teknoparkım
doldu, yakında bir yere yeni bir teknopark açayım.” diyen de var. Tamam;
teknoparkı İngiltere gibi tanımlamayalım. Onlar diyor ki, teknoparkta: “Geniş
geniş arazilere oturmuş güzel binalar, üniversite ve sanayi iş birliği.”
Teknopark bundan ibaret değil. Ancak teknoparklarınızda fiziki gelişimden uzak
bir yapılanmayı daha işe başladığınız anda öngörürseniz, siz, sınırları ve
katılımcıları belli bir teknopark projesini gündeme getirirseniz, bu, şu anlama
gelir değerli arkadaşlarım: Orada üretim yapan, daha doğrusu, araştırma yapan
insanların prototipten üretime geçişini sağlayacak
alanları kısıtlamanız demektir.
Peki, yapılmalı mı?
Yapılmalı; zaten kanun da yapılmasına olanak sağlıyor. İnsanlar teknopark
dışında da üretim yapıyor ama öyle üretimler vardır ki üretim merkezini, ARGE’sini üretimden ayıramazsınız. O zaman fiziki gelişim
problem yaratır. Vergilendirmede de çok dikkat eder misiniz? Edersiniz. Burada
yapılmak istenen bir şey var: “Teknopark merkezi dışında yapılan üretimlerin -birazdan
önergesi gelecek değerli arkadaşlarım, diyor ki- dışarıda yapılması hâlinde
Vergi Usul Kanunu’na dâhil olsun. Tamam, dâhil olsun ama bazı üretimler vardır
ki bunu yeniden sınırlamalıyız, yeniden tanımlamalıyız; bu üretimler teknopark
içerisinde yapılmalı ve aynı üretimin pazarlanması konusunda teşvik de
sağlanmalı, bunların risk sermayesi artırılarak üretimine devam da edilmelidir.
Değerli arkadaşlar, teknokentlerin, sanayi-üniversite iş birliği dışında bir de
pazar problemi var. Türkiye’de, özellikle, yaşanan en büyük problem pazar
problemidir; tarımda da bu problemi yaşıyoruz, sanayi ürününde de bu problemi
yaşıyoruz, bizi ciddi kayba götürüyor. O nedenle, mademki biz liyakat
alanlarına dağılan bir pazar politikası uygulayabiliyoruz devlet anlayışı
olarak, teknoloji merkezlerinin de büyük bir bölümünü, ürünlerini
pazarlayabileceği ve üniversitenin, sanayinin, yurt dışı fuarlarla ilişki
kurarak yeni pazarlama alanları yakalayabileceği kurumlar hâline getirmek
zorundayız. Bakın, teknopark geliştirir ve bir işi iş yerine verir; prototipini verir, yazılımını verir. Kendi ürününü
geliştirdikten sonra tesisine koyar, patentini alır ve bu patentini verir. E,
peki, bunların hepsini verebiliyorsa, Türkiye içerisinde yapılabiliyorsa, dünya
pazarına neden açamasın değerli arkadaşlar? Türkiye'nin almış olduğu patentin
yanında yurt dışına verdiği patentte elde ettiği geliri bir görseniz… Verdiği
patent ücretinin yüzde 1’i seviyelerinde bir gelir elde ediyoruz patentten,
arkadaşlar. Böyle bir ülkenin kalkınması, ithalat-ihracat arasındaki açığını
ortadan kaldırması mümkün olabilir mi? Olamayacak tabii ki.
Değerli arkadaşlarım, yine
teknoparklarda sağlamamız gereken bir şey daha var, bilgi paylaşımı;
Türkiye'nin en büyük problemlerinden biridir bu. Buna da yine önemsediğim için
vurgu yapmak istiyorum. “Açık inovasyon” deyimine
Türkiye'nin alışması lazım. Hani bir gencimiz çıkıyor, Türkiye’de başka bir
alanda bir şey yapmak istiyor, TÜBİTAK teşvik veriyor, bir başkası teşvik
veriyor, elinde proje var. Katılımcı kim? Onay verdiğimiz kişiler. Peki, onay
vermediğimiz, bu alana gelemeyen kişilerin istediği zaman gelmesini,
çalışmasını sağlayacak ortamları kim yaratacak? Yine biz,
özellikle yazılımda.
Değerli arkadaşlar, açık inovasyon elinizdeki bilgiyi, elinizdeki mevcut
teknolojiyi, elinizdeki mevcut ürünü dışarıdan insanlara kullandırmaktır ve
onların elde ettiği yeni buluşları da fikrî ve mülki haklar çerçevesinde satın
alabilmektir. Bu, şu demektir? Türkiye’de gelişmeyle ilgilenen teknoparklar
dışında ne kadar insan varsa -bir üniversite hocası emekli olmuştur, evinde
çalışıyordur ama projesine teşvik alamamıştır- açık inovasyondan
yer bulsun, ürününü üretsin ve fikrî haklarını alabilsin, patentinin
karşılığını alabilsin, o şirket onu değerlendirebilsin. Bu ülkede bunu
yapabilen, patent alıp patentini üretime geçiremeyen o kadar fazla bilim adamı
var ki arkadaşlar. Onun için Türkiye çok önemlidir. Gelişen ülkelerin en fazla
önemsemesi gereken şey budur, bilinçli, gelişmiş insan gücünü üretime
katabilmek.
Değerli arkadaşlar, patent
dışında şunu da yapmak zorundayız: Rekabette araştırma kurumları birbirini
kesmemelidir. Eğer çıkardığınız kanunla mevcut teknopark içerisinde firmaların
birbiriyle rekabetini eşit koşullarda sağlamazsanız, teknoparkların birbiriyle
rekabetini eşit koşulda sağlamazsanız o teknoparklar içerisinde firmaların
ölümüne ilan çıkarmış olursunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Devamla) –
Ben teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - AK PARTİ Grubu adına ve
şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın Mücahit Fındıklı.
Buyurun efendim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI
(Malatya) - Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; ben de bütün hatipler gibi, sözlerime başlamadan
evvel Türk siyasi tarihine, Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine önemli damgalar
vurmuş, toplumda karşılığını bulmuş ve kendi inanç değerleriyle siyaset yapmayı
bu ülkeye öğretmiş ve -gençken- birçok gencin elinden tutmuş ve millî görüş
hareketinin, aynı zamanda Saadet Partisinin Genel Başkanı Profesör Doktor
Necmettin Erbakan’ı saygıyla, hürmetle anıyorum. Allah mekânını cennet etsin.
Sivil bir siyasetçinin cenazesi de yine sivil olarak kalktı ve milyonlarca
insanın göz yaşlarıyla ve dualarıyla cennete uğurlandı
diye tahmin ediyoruz. Allah gani gani rahmet etsin,
mekânı cennet olsun. Ondaki irade, ondaki kararlılık bütün siyaset âlemine ve
gençlerimize örnek olsun diyorum.
Çok değerli arkadaşlar,
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı üzerinde AK PARTİ
Grubu adına söz aldım.
Konuşmama genel bir
değerlendirme ile başlamak istiyorum. Türkiye ekonomisinin son sekiz yıldır
önemli yapısal dönüşüm geçirdiği hepimizin malumudur. İstikrarlı ve itibarlı
bir ekonomi hâline gelmiştir Türkiye. İktidarımızın ekonomi politikasını bir
cümle ile özetlemek gerekirse, bu politika, güçlü makroekonomik yapı üzerine
rekabetçi bir özel sektörün oluşturulması, gelir ve refahın adil paylaşımı ve
bunların sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Çünkü biz, gerçek başarının, uzun
dönemli, sürdürülebilir, istikrarlı programlarla mümkün olacağına inandık.
Hiçbir zaman makroekonomik yapılarla yetinmedik, bunu, her zaman reel alanı
güçlendirecek şekilde planladık ve uygulamaya koyduk.
Sanayimiz için bir vizyon belirledik, kendimize hedefler koyduk. Çok şükür
bugün iktidarımızın döneminde, tüm dünyayı kasıp kavuran bir ekonomik krize
rağmen bu hedeflerimize ulaştığımızı rakamlarla görüyoruz. Sadece biz
görmüyoruz, uluslararası kuruluşlar ve yatırımcılar, zaman zaman
bizim beklentilerimizden daha yüksek oranlarda olumlu tahminler yapıyorlar.
2010 yılında
beklentilerimizin üzerinde gerçekleşen büyüme performansı, 2010-2011 yıllarında
ortalama yüzde 5’in üzerinde büyüyecek iki Avrupa ülkesinden biri olmamız,
ülkemize, yatırımcımıza büyük moral ve güç veriyor. Bu başarı tesadüf değildir.
Türkiye ekonomisinin krizden
güçlü bir şekilde çıkması, dünyadan pozitif yönde ayrışması kendiliğinden
gerçekleşmedi. Sağladığımız siyasi ve ekonomik istikrar ve gerçekleştirilen
yapısal reformlar sayesinde sağlam makroekonomik temellere sahip bir ülke
olarak krize karşı direnç gösterdik.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ekonomi bir yönetim işidir, iyi yönetilmelidir, gelişmelere
uzun vadeli bakılmalıdır. Krizin ilk günlerinde Başbakanımız “Kriz bizi teğet
geçecek.” dediğinde bazı kesimleri ikna edememişti. Nitekim,
kendilerinin söylediği gibi olmuş, kriz bizi korktuğumuz kadar etkilememiştir.
Küresel krizi iyi yönetmemiz, pek çok ülkenin içine düştüğü bunalımdan, genel
bir bunalım ortamından pozitif yönde ayrışmamızı sağlamıştır. Kriz yönetiminin
temel parametreleri gereği makro veriler ve hedeflerle sınırlı kalmadık, reel
sektöre destek olmak, istihdamı teşvik etmek ve finansman kaynaklarını çeşitlendirmek
amacıyla çok sayıda önlemi hayata geçirdik.
Sanayi politikamızda daha
ileri teknoloji üreten ve daha yüksek katma değer yaratan bir üretim yapısına
kavuşmak yönünde ciddi adımlar attık, atmaya devam ediyoruz.
ARGE reformunu yürürlüğe
koyduk. ARGE reformu ile verimliliği yüksek, inovasyona
dayalı teknolojiyi, yoğun üretimi destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz.
Kişi başına ARGE harcaması
2002 yılında 46 dolar iken, 2008 yılında 94 dolara kadar çıkmış bulunmaktadır.
Türkiye, 500’den fazla çalışanı
olan büyük firmalar bazında dünyada en çok ARGE faaliyetinde bulunan ülkelerden
biridir.
Türkiye'nin rekabet gücünün
artırılması için altyapı yatırımlarının öneminin farkındaydık. Bununla ilgili,
bölünmüş yol uzunluğu 2003 yılında 6 bin kilometre iken, 2010 yılı itibarıyla
19 bin kilometreye ulaşmış, 2012 yılı hedefimiz 22,5 bin kilometrekaredir.
Demir yollarında da
yatırımlarımız devam etmekte. Başta Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Sivas ve
Halkalı-Kapıkule hatları olmak üzere toplam uzunluğu 2.297 kilometredir ve
toplam yapım bedeli 10,4 milyar dolar olan hızlı tren projelerimizin yapım
çalışmaları devam ediyor. Son sekiz yılda ortalama 135 kilometre yeni demir
yolu döşenmiştir. Bu, 1951-2002 yılları arasında yılda ortalama 18 kilometre
yeni demir yolu yapıldığı dikkate alınırsa, çok ciddi bir artış demektir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; dünya ticaretinde bilginin ağırlığı giderek artmaktadır. Bu
nedenle eğitilmiş nüfus çok önemlidir. Kaliteli beşerî sermayeye sahip olan
ülkeler kalkınmada da önde olan ülkelerdir. Bu bilinçle 2011 yılında Millî
Eğitim Bakanlığı bütçesini yüzde 20,8 oranında, üniversitelerimizin bütçesini
de yüzde 23 oranında artırma imkânına kavuşmuş bulunuyoruz.
Hepimiz bugün yaşadığımız
çağın değişime entegre olabilmeyi zorunlu kıldığını,
değişime ayak uyduramayan kurum ve alanları yok olmaya mahkûm ettiğini
biliyoruz.
Geleneksel sektörlerin
değişim ve dönüşümü gerekiyor. Bu kapsamda markalaşmayı ve özgün ürün
geliştirmeyi teşvik etmek gerekiyor. Biz de bunu yapıyoruz. Geleneksel
sektörlerin bilgi yoğun teknolojik üretime geçmesini, yenilenmesini
destekliyoruz.
İşsizlik, bildiğiniz gibi,
tüm dünyanın en önemli sorunu; hem yapısal hem konjonktürel
nedenleri var. AK PARTİ İktidarı, işsizlikle mücadele için hiçbir zaman geçici
önlemler peşinde olmadı, hiçbir zaman da uçuk ve hayalî hedefler belirlemedi
çünkü biliyoruz ki işsizlik, yapısal çözümler gerektiren bir meseledir ve çok
yönlüdür, pek çok tedbir ve programın bir bütünlük içerisinde
değerlendirilmesini gerektirir. 2010 yılında ortalama işsizlik oranı yüzde 12,
bugün -açıklanan rakamlarla- yüzde 10 küsurlara kadar gerilemiştir. Önümüzdeki
birkaç yılda yapısal reformlarla bu oran daha da aşağıya çekilecektir.
Bunlara ekleyebileceğim son
hatırlatma: Son altmış yılın en büyük krizine rağmen, göreve geldiğimiz 2002
yılında 3.492 dolar olan kişi başına millî gelirin bugün 10 bin doların üzerine
çıkmış olmasıdır.
On-on beş yıl önce hepimize
hayal gibi gelen enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi bugün
gerçekleştirilmiştir.
Değerli milletvekilleri, Türk
sanayisi, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak
gibi bir vizyonla hareket ediyor. Türk sanayisinin
rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek dünya ihracatından daha
fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknoloji
ürünlerinin üretildiği, nitelikli bir iş gücüne sahip, çevreye ve insan
hayatına duyarlı bir yapıya geçişini sağlamak için ilgili, başta Sanayi
Bakanlığı olmak üzere, tüm kurumlarımız uyum içerisinde çalışmaktadır. Bu
konuyla ilgili bazı önemli düzenlemeler bizim yasama dönemimizde yürürlüğe
girdi. Şahsen sanayici geçmişi olan bir arkadaşınız olarak bu sürece katkı
vermiş olmaktan dolayı mutluyum.
Biraz önce de ifade ettiğim
gibi, günümüz dünyası değişimi zorunlu kılıyor. Bu, teknolojik ve bilimsel
gelişme ve yeterlilik üzerine kurulan bir değişimdir, dönüşümdür. Sanayinin
rekabet gücünün olmazsa olmazı teknolojik güçtür. Emek yoğun üretimden bilgi yoğun
üretime geçişin oyuncularından biri olmak gerekiyor. Teknolojiyi tüketen değil,
üreten bir ekonomi olmanın gereği yenilikçiliği zorluyor.
Rekabet gücümüzü ve istihdamı
artırmak için bilimsel verileri teknik ve ticari başarıya dönüştürmek
zorundayız. İhracat odaklı ve rekabet gücü yüksek bir yapıya kavuşmak için,
sanayimizin ürün ve üretimlerinde yenilik gerçekleştirilebilmesini teşvik etmek
durumundayız. Bu da, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin etkinliğinin
artırılması ile mümkündür. Burada da akla hemen bilimsel bilginin vakit
kaybetmeden teknoloji ve üretimin hizmetine sunulması geliyor.
Üniversiteler, araştırma
kuruluşları ve kamu, özel sektör sanayi kuruluşları arasındaki iş birliğinin
geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için dünyanın her yerinde teknoloji parkları
ve teknoloji geliştirme bölgeleri bulunuyor. Ülkemizde teknoloji geliştirme
bölgelerinde sanayiciyi, araştırmacıyı ve üniversiteleri bir araya getiren,
teknoloji yoğun üretime geçişi sağlayan uygulamalar 2001 yılında yürürlüğe
giren 4691 sayılı Kanun’la başlamış. Hem yürürlükteki kanunda hem de söz konusu
kanunda değişiklik getiren, görüşmekte olduğumuz bu tasarıda, teknolojik bilginin
üretilmesi, katma değeri yüksek ürünler üretilmek suretiyle ticarileştirilmesi,
ürün ve üretim kalitesinin yükseltilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi,
ileri teknoloji yatırımı yapacak sermaye girişinin temin edilmesi, nitelikli iş
gücünün istihdam edilmesi gibi amaçlar sıralanıyor. Buna göre bu tasarının en
önemli getirisi, teknolojiyi geliştirme yatırımlarına gücü yetmeyen, tek başına
ARGE birimleri kuramayacak olan küçük ve orta ölçekli işletmelere hizmet
verilerek yeni teknolojilerle uyumunun sağlanmasıdır. 2010 yılında teknoloji
geliştirme bölgelerinin sayısı 38 olup bunların 26’sı şu anda başarılı
faaliyetlerine devam etmektedirler.
Değerli milletvekili
arkadaşlarım, 4691 sayılı mevcut Kanun’un bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi
tarafından 2003 yılında iptal edilmişti. Nedeni de Kanun’da yer alan yönetici
şirkete kamulaştırma yapma yetkisi ve ruhsat izinlerinin verilmesinin kamu
yararına aykırı bulunmasıydı. Dolayısıyla bu tasarı hem Anayasa Mahkemesinin
iptali sonucu ortaya çıkan hukuki boşluğun giderilmesine yönelik olarak
hazırlanmış hem de daha etkin bir mekanizma kurulması amacıyla yeniden gözden
geçirilerek diğer maddelerde de değişikliğe gidilmiştir. İptal edilen hükmün
yerine, imar planları ile uygulama projelerinin, bölgelerde yapılacak
inşaatlara ilişkin izin ve ruhsatların Bakanlık tarafından onaylanması hükme
bağlanarak kamu yararının ihlali nedeniyle iptal gerekçesine uygun yeni bir
düzenleme getirilmektedir. Yani yönetici şirket ruhsat ve izin yetkilisi
olmaktan çıkarılmıştır.
Yine, bunun dışında, hazineye
ait arazilerin de bölge yönetici şirketine ilk yıl bedeli olarak emlak vergisi
değerinin yüzde 3’ü bedelle tahsisinin sağlanması, bölge yönetici şirketi ve
bölgede faaliyet gösteren firmalara etkin bir denetim ve performans kriteri sisteminin getirilmesi de sağlanmaktadır. Bu amaçla,
bölgelerin kuruluşuna karar veren Değerlendirme Kuruluna Maliye Bakanlığı da
dâhil edilmektedir. Bu hazineye ait arazilerin bölge yönetici ve şirketine ilk
yıl bedeli olarak emlak vergisi değerinin yüzde 3’ü bedelle tahsil edilmesi,
beş yıldan sonra da yine emlak bedelinin binde 2’siyle alakalı bir değişiklik
maddesi konusunda gruplar arasında da bir uzlaşma yakınlaşması görülmektedir.
Bu da, eğer böyle bir değişiklik maddesi gelirse fevkalade sektörün lehine
olacaktır. Ayrıca, gerekli finansal yeterlilik kriterlerini
de sağlamaktadır.
Bu çerçevede 4691 sayılı
Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesi değişmiş, bazı kavramlar
güncelleştirilerek yeniden tanımlanmış ve “kuluçka merkezi”, “teknoloji transfer
ofisi” gibi yeni tanımlar eklenmiştir.
Yine, teknoloji geliştirme
bölgelerinin kuruluşuna ilişkin hükümleri düzenleyen 4’üncü maddesi
değiştirilmiş, geniş ve ayrıntılı bir şekilde yeniden yazılmıştır.
Bölge yöneticisi şirketinin
yapısına ilişkin hükümleri içeren 5’inci madde değiştirilmiş, kooperatiflerin
ortak olabilmesi hükme bağlanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerin yönetici
şirketlere ortaklığı için belediye meclis kararı yeterli kabul edilmektedir.
Bölgelerde destek ve
muafiyetler yeniden düzenlenmekte, bu çerçevede 8’inci madde değiştirilerek
yönetici şirket damga vergisi ve harçlardan muaf tutulmaktadır. Mevcut kanun da
zaten “her türlü resim, vergi ve harçtan muaf” demekte ancak uygulamada damga vergisi
uygulaması nedeniyle yönetici şirket sorunlarla karşılaşmaktaydı. Ayrıca,
mevcut kanunda artık su bedelinden muafiyet zaten kapsanıyordu.
Yine 4691 sayılı Kanun’un
“Uygulanmayacak hükümler” başlıklı 10’uncu maddesi değiştirilmektedir. Çünkü
2001 yılından bu yana yeni kanunlar yürürlüğe girmiş, 4691’deki kanunlar
hükmünü yitirmiştir. “1050 sayılı Muhasebei Umumiye
Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri
ve bu Kanun kapsamında yer alan bölgelerdeki faaliyetler için uygulanamaz.”
denmekteydi. Bu kanunlar değişmiş, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol
Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun teknoloji geliştirme bölgelerinin faaliyetlerinde
uygulanamayacağı düzenlenmiştir.
4691 sayılı Kanun’un geçici
2’nci maddesi değiştirilmiş, 5746 sayılı ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi
Hakkında Kanun’a paralel olarak personel ücretlerinde uygulanacak vergi
istisnasının süresi 2013 sonundan 2023 sonuna alınmıştır.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; tasarının kanunlaşma sürecinde katkılarından dolayı başta
Sanayi Bakanımız olmak üzere Komisyonumuzun Değerli Başkanı ve üyelerine, bu
kanunun bugün gündeme gelmesinde öncülük eden sayın grup başkanlarına, özellikle
Grup Başkanımıza ve yine Sanayi Bakanlığımızın ilgili personellerine,
Müsteşarımıza ve buna emek veren değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.
Bu kanunun, verilecek
önergelerle daha iyi bir konuma geleceğine inanıyor ve katkısı bulunan herkese
teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Fındıklı.
Şahsı
adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Efendim, yok.
BAŞKAN – Görüşmüyor,
konuşmuyor, peki.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) –
Çektik, çektik, sözlü talebimiz yok.
BAŞKAN – Tamam efendim.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın
Bakan, tasarının 7’nci maddesinde, merkezlerin kurulması için orman alanlarının
bir ay içinde Çevre Orman Bakanlığınca bedelsiz olarak tahsis edileceğinden
bahsedilmektedir.
1) Bu, Orman Kanunu’na uygun
mudur?
2) Merkezlerin kurulması için
hazine arazileri yetersiz midir ki ormanlık alanlar tahsil edilmektedir?
3) Uygulama, ülkemizin orman
alanlarını tahrip edecek bir uygulama değil midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU (Edirne) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
İlgili Bakan yok ama Sayın
Müsteşar burada, belki o konuda cevap verebilir.
Bu kanun çıktıktan sonra,
yasalaştıktan sonra bu teknoloji geliştirme bölgeleri, teknopark sayıları
nereye varacaktır kısa bir süre içerisinde ve bu bölgelerde çalışacak personel
sayısı, istihdam hacmi ne olacaktır? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Uslu.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) –
Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana ve Hükûmete sormak istiyorum: Tokat ili gibi İç Anadolu
Bölgesi’nin en büyük sorunu işsizlik olarak görülmektedir. İnsanlar işsizlik
konusunda çok büyük sıkıntı yaşıyorlar ve herkes de iş bulabilmek için yoğun
bir gayret sarf ediyor. Son zamanlardaki kalkınmakta öncelikli illerle ilgili
bir mevzuat değişikliği yapılmış ama bunun değiştirilmesiyle beraber de çok
fazla bir yatırım da olmamıştır. Acaba, seçim zamanına kadar teşvikle ilgili
mevzuatı değiştirip yeni bir şekilde bir yatırım yapılmasıyla ilgili çalışmalar
yapacak mısınız? İnsanlarla veyahut da oradaki çeşitli kuruluşlarla anlaşmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Doğru.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Benim sorum Sayın Bakana:
Acaba, kanunun sahibi olan Sanayi ve Ticaret Bakanımız bugün neden burada
bulunamadı? Başka bir yerde görevi mi vardır, yoksa Hükûmetin
sadece bir “nöbetçi bakan” uygulamasıyla… Son dönemde buna yönelik kanunlarda
ilgili bakanların olmaması gerçekten bu Meclise olan güven ve saygı açısından
tekrar bir değerlendirmeye tabi tutulabilir mi? Ben onu öğrenmek istiyorum:
Sanayi Bakanımız bugün bu kanunun görüşmelerinde neden bulunmamaktadır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Işık.
Sayın Bakanım, buyurun
efendim.
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Taner, 7’nci maddeyle
ilgili orman kanunları açısından durumu ilgilendiren detaylı sorular sordu.
7’nci maddeye geldiğimizde Genel Kurulumuzun takdiriyle bu konularda bir
değerlendirme yapılacaktır diye düşünüyorum. Ancak, burada şunu da ifade etmek
isterim: Bu maddede bahsettiğiniz endişeleri gidermeye dönük aslında çok
çeşitli sınırlamalar konulmuştur. Belki ilave sınırlandırmalarla da daha
endişeleri giderebilecek bir hâle getirilebilir diye de düşünüyorum şu kanunda
veya önümüzdeki dönemlerde başka kanunlar çerçevesinde. Burada ülkemizin bir
taraftan ihtiyacını görmek, bir taraftan da elbette ormanlarımızı korumak
esastır.
Sayın Uslu teknopark
sayılarını ve istihdamı sordu. Şu anda firma sayısı 1.515. Tabii zaman içinde
binlerce yenileri ilave olacak diye düşünüyoruz. İstihdam sayısı şu anda
13.397. Bunun da mesela 2023’lere kadar uzanan dönemde 50 binler civarına,
seviyesine ulaşabileceğini değerlendiriyoruz.
Sayın Doğru teşvikle ilgili
Tokat özelinde bir soru sordu. Yeni bir teşvik kanunu, biliyorsunuz, 2009 yılı
ortalarında ilan edildi bölgesel ve sektörel boyutu
olan. Aslında o tarihten bu yana işsizlik rakamlarımızda da gerçekten çok ciddi
bir gerileme de söz konusu. En son dün TÜİK tarafından işsizlik rakamları
açıklandı. 2009 yılında yüzde 14 olan rakam 2010 yılında 11,9’a kadar geriledi.
1 milyon 300 binden fazla insanımız bu süreçte istihdam edilebildi ama bu
elbette yeterli değil, daha da fazlasını inşallah yapacağız ama şu önümüzdeki
dönem Meclisimizin de gündemi ortada. Doğrusu şu anda mevcut teşvik
sistemimizde devam edeceğiz.
Sayın Işık “Sanayi ve Ticaret
Bakanımız niçin burada yok?” dedi. Kendisi yurt dışında
görevli. Elbette ki bir kanunun doğrudan sorumlu bakanının burada olması,
dediğiniz gibi, daha isabetli olabilir, daha faydalı olabilir ama geçmişte de,
bugün de bakanlarımızın çeşitli vesilelerle görevli olduğu durumlarda Hükûmet adına burada bakanlarımız İç Tüzük’ümüze de uygun
olarak, hukukumuza da uygun olarak temsil ederler ve ilgili bürokrat
arkadaşlarımızla birlikte değerli milletvekillerimizin bu anlamda sorularına
elden geldiği kadar cevap verilir. Cevap verilemeyen hususlar da yazılı
olarak bilahare telafi edilebilir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim
Sayın Bakanım.
Tasarının maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Birleşime on dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 16.13
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.24
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
521 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Tasarının 1’inci maddesini
okutuyorum:
TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK
YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- 26/6/2001
tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 3 üncü
maddesinin (c), (g), (j) ve (l) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve
maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.
“c) Araştırma ve Geliştirme
(AR-GE): Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan
bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak
üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları,
g) Yenilik: Sosyal ve
ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen mevcut pazarlara başarı ile sunulabilecek
ya da yeni pazarlar yaratabilecek; yeni bir ürün ya da mal, hizmet, uygulama,
yöntem veya iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticelerini,
j) Kurucu
Heyet: Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya
yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu Ar-Ge merkez
veya enstitüsü ve diğer kuruluş temsilcilerinden oluşan, Bölge yönetici şirketi
kuruluşuna kadar geçen süreçte ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde Bölgenin
kurulması ile ilgili tüm iş ve işlemlerden sorumlu heyeti,
l)
Yazılım: Bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı bir
diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken işlemleri
yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya programların ve bunların kod
listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin, belli bir
sistematik içinde, tasarlama, geliştirme şeklindeki ürün ve hizmetlerin tümü
ile bu ürün ya da mal ve hizmetlerin lisanslama, kiralama ve tüm hakları ile
devretme gibi teslim şekillerinin tümünü,”
“m) AR-GE Personeli: AR-GE
faaliyetlerinde doğrudan görevli araştırmacı ve teknisyenleri,
n) Araştırmacı: AR-GE
faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki projelerde, yeni bilgi, ürün,
süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya oluşturulması ve ilgili projelerin
yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az lisans mezunu uzmanları,
o) Teknisyen: Mühendislik,
fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya
meslek yüksek okullarının teknik, fen ve sağlık bölümlerinden mezun, teknik
bilgi ve deneyim sahibi kişileri,
p) Destek personeli: AR-GE
faaliyetlerine katılan veya bu faaliyetlerle doğrudan ilişkili yönetici, teknik
eleman, laborant, sekreter, işçi ve benzeri personeli,
r) Kuluçka Merkezi (İnkübatör): Özellikle genç ve yeni işletmeleri geliştirmek
amacıyla; girişimci firmalara ofis hizmetleri, ekipman
desteği, yönetim desteği, mali kaynaklara erişim, kritik iş ve teknik destek
hizmetlerinin bir çatı altında tek elden sağlandığı yapıları,
s) Teknoloji Transfer Ofisi
(TTO): Teknoloji
geliştiricisi AR-GE kurum ve kuruluşları ile teknoloji
kullanıcısı sanayi şirketleri veya diğer teknoloji ya da AR-GE kurum ve
kuruluşları arasında bilgilendirme, koordinasyon, araştırmayı yönlendirme, yeni
AR-GE şirketlerinin oluşturulmasını teşvik etme, işbirliği geliştirme, fikri mülkiyet
haklarının korunması, pazarlanması, satılması, fikri mülkiyetin satışından elde
edilen gelirlerin yönetilmesi konularında faaliyet gösteren yapıyı,
t) Teknolojik Ürün: Toplumsal ihtiyaçları
karşılamak ve yaşam standardını yükseltmek amacıyla nitelikli işgücü tarafından
bilimsel bilgi ve teknolojik araştırmalar kullanılarak ortaya çıkarılan, var
olandan belirgin bir şekilde farklılık gösteren, katma değeri ve rekabet
edebilirliği yüksek ürünü. ”
BAŞKAN – Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 521 sıra sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, kısaca “teknokent” veya “teknopark” olarak da ifade edilen
teknoloji geliştirme bölgeleri, amacına uygun bir şekilde tesis edilerek
hizmete girdiklerinde elbette ki çok önemli işlevlere sahiptirler. Adı
üzerinde, özellikle ülkemizin bugün dünyadaki diğer ülkelerle rekabet
edebilmesi, genç ve yetenekli beyinlerimizin azami derecede istifade edebilmesi
için kendi ürettiğimiz teknoloji ve teknolojik ürünlere bu bölgelerimizin
olağanüstü katkı ve hizmetlerinin olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak sanayi ve teknoloji alanında haklı olarak birtakım hamleleri
yapma mecburiyetimize karşılık bazı temel ve hayati konularda da dikkatli
adımlar atmamız gerektiğini unutmamalıyız yani bilim ve teknolojiye katkı
sağlamak için çıkarmaya çalıştığımız bu ve benzer tasarı ve teklifler ile diğer
alanların ve çevresel faktörlerin aleyhine olabilecek olan konularda çok hassas
davranmalı ve tabiatın doğal dengesine de zarar vermemeliyiz. Dolayısıyla, biz
Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizin bilim ve teknoloji alanında
beklenen düzeylerde olmayan temel göstergelerinin iyileştirilmesine katkı
sağlayacak bazı düzenlemeleri kapsayan bu kanun tasarısına genel anlamda
elbette olumlu bakmaktayız ancak muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz gibi,
orijinal tasarı metninde yer almadığı hâlde, ilgili kesimlerin görüşleri de
alınmadan, artık bir AKP klasiği hâline gelen anlayışla tasarıya yine son anda
Komisyonda bir madde eklenmiştir.
Az önce de ifade edildi, son
anda verilen bir önergeyle 7’nci maddeye ek olarak eklenen madde, 6831 sayılı
Orman Kanunu hükümlerine aykırı bir düzenleme olduğu gibi, ülkemiz orman
alanlarının tahrip edilmesine de yol açacak olan son derece tehlikeli bir
anlayışın mahsulüdür.
Şimdi, buradan sormak
istiyorum: Bu maddeyle teknoloji bölgeleri olarak kabul edilen herhangi bir
yer, ister birinci sınıf tarım arazisi isterse on yıllarca, hatta yüz yıllarca
bir zamanda oluşmuş olan orman arazisi olsa bile katledilerek elden çıkarılmış
olmayacak mıdır? Peki, bu hakkı size kim vermektedir? Sadece sayısal
çoğunluğunuzla çıkarmış olsanız bile kanun gücüyle milletin malını yani
beytülmali bu şekilde gasbetmeye hakkınız var mıdır?
Tasarıya eklenen bu maddeyle hangi teknoloji bölgesini, hangi ormanlık alanı
tasfiye ederek kurmayı planlıyorsunuz ve bu düzenlemeyle kimleri memnun etmeyi
amaçlıyorsunuz? Lütfen, bu suallerimize buradan samimiyetle ve elinizi
vicdanınıza koyarak cevap vermenizi bekliyoruz.
Diğer taraftan, 2’nci
maddeyle değiştirilen 4691 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde bize göre önemli
eksiklikler mevcuttur ve tam olarak, teknolojik gelişme amacına da hizmet
etmeyecektir. Şöyle ki, 4691 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde üniversiteler
ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazilerin, mülkiyeti kendilerinde kalmak
kaydıyla, yönetici şirkete tahsis edilebileceği düzenlenmiştir. Fakat
üniversitelere bedelsiz tahsis edilen hazine arazilerinin teknoloji geliştirme
bölgeleri tarafından kullanılması durumunda Maliye Bakanlığı tarafından bedel
talep edilmektedir. Bu yaklaşım, değerli arkadaşlar, bize göre çok doğru bir
yaklaşım değildir, hem teknolojik yatırım yapanlara hem de ARGE birimleriyle inovasyon faaliyetlerinde bulunan genç ve sermayesi olmayan
müteşebbislerin heves ve arzularının kırılmasına neden olabilecek bir anlayıştır.
Çünkü tasarıda belirtilen yüzde 3’lük bedel hâlen kuruluş ve gelişme aşamasında
olan altyapı ve üstyapı yatırımlarını, hatta işletme ve yönetim giderlerini
bile finanse etmekte zorluk çeken teknoloji geliştirme bölgeleri için büyük
sıkıntılara yol açacaktır.
Değerli arkadaşlar, yüzde
3’lük bedel ilk bakışta hepimize makul bir oran gibi gelebilir. Ancak bu bedel,
büyük, kıymetli arazileri ve üzerinde kamu taşınmazları olan yerlerde teknoloji
geliştirme bölgeleri için altından kalkılması imkânsız olan miktarlara
ulaşabilecektir. Dolayısıyla, yüzde 3 gibi gözüken bu oran uygulandığında
oldukça büyük boyutlara ulaşabilecek ve ortaya çıkan arazi bedellerini yönetici
şirketler ödeyemeyecek duruma düşebilecektir.
Sayın milletvekilleri,
teknoloji geliştirme bölgelerinin bu şekilde maliyetlerini yükseltmenin meydana
getireceği daha pek çok farklı sıkıntılar da bulunmaktadır. Teknoparklar veya teknokentler zaten sınırlı olan kaynaklarını inşaatlara
harcarken kurumsal yönlerini, ARGE teşvik mekanizmalarını da yeterince geliştirememekte,
bu da önemli ve haklı bir eleştiri konusu olmaktadır. İşte, bu maliyetlerin
üzerine bir de arazi bedellerinin istenmesi, teknoloji geliştirme bölgelerinin
gelişim hızına bize göre büyük bir sekte vuracaktır. Yani adında “geliştirme”
olan bir kurumun kendisi, belki de gelişemeden hayatını sonlandırmış olacaktır.
Ayrıca maliyetlerin yükselmesi, yönetici şirketleri bu bölgede yer alan
girişimcilerden alınan kira gelirine daha da bağımlı bir hâle getirecektir.
Çünkü teknokentlerin en önemli gelir kaynağı,
topladıkları kiralardır ve öncelikle yatırım maliyetlerinin haklı olarak bu
kiralardan kısa zamanda karşılamayı hedeflemektedirler. Teknoloji geliştirme
bölgelerinin kiracıları ise önemli ölçüde KOBİ’ler, yeni kurulan ufak
işletmeler ve akademisyen şirketlerdir. Bu sebeple, teknoparklarda yüksek kira
talebi de doğru bir yaklaşım olmayacaktır ve zaten en büyük eleştiri konusu da
kiraların yüksekliğidir. Ayrıca, teknoloji geliştirme bölgelerinde mevcut
yapılaşma emsali yüzde 40 olup bu düşük yapılaşma oranı araziyle
kıyaslandığında oldukça küçük bir alandan kira geliri elde edilebilmesine imkân
vermektedir. Bölgelerde yap-işlet-devret modeliyle kendi ARGE tesislerini inşa
edecek girişimcilere de emsal sınırlaması nedeniyle büyük arazi tahsis edilmekte
fakat Millî Emlak’a ödenecek kira eklendiğinde
maliyetler ciddi oranda yükselmektedir. Bu durumda da firmalar kendilerine ait
olamayacak bir alanda yüksek kira ödeyerek yer almak istememektedirler, oysa
organize sanayi bölgelerinde böyle bir uygulama olmayabilmektedir ve bedelsiz
arazi tahsisi imkânı mevcuttur, yani hazine arazilerinin bedelsiz tahsisi
uygulaması organize sanayi bölgelerinde hâlen var olan bir uygulamadır.
Değerli arkadaşlar, ekonomik
kalkınma ve toplumsal refahın yükselmesi için en önemli etken -hepimizin
hemfikir olduğu- teknolojik gelişmeler ve bilimsel alanlardaki ilerlemelerdir.
Ülkemiz için de teknolojik kalkınma ve ilerleme hiç şüphesiz hepimizin en
öncelikli hedefleri arasındadır. İşte, bu sebeplerden dolayı, burada hiçbir il
ve bölge ayrımı yapmadan teknolojik kalkınmamızı destekleyen, çok önemli bir
mekanizma olan teknoloji geliştirme bölgelerine tıpkı organize sanayi
bölgelerindeki gibi bir imkânı tanımak gerekmektedir. Bu bağlamda,
üniversitelere ve belli şartlarda organize sanayi bölgelerindeki firmalara
bedelsiz tahsis edilen hazine arazilerinin, önemli amaçlara hizmet eden teknokentlere de en azından belirli bir süre için bedelsiz,
devam eden yıllarda da uygun bedelle tahsis edilmesine imkân sağlanmalıdır.
Sayın milletvekilleri,
teknoloji geliştirme bölgelerinin yaptıkları yatırımların geri dönmesi ve kendi
kaynaklarıyla sürdürülebilir bir yapı oluşturabilmesi için gerekli süre
ortalama on yıl olarak ifade edilmektedir. Bu sebepten, teknoloji geliştirme bölgelerinin,
en azından kendi ayakları üzerinde durana kadar, geçecek bu süre kadar bedelsiz
arazi tahsisinden istifade edebilmeleri gerekmektedir. Dünyadaki teknoparkların
gelişimine bakıldığında da arzulanan seviyelere ulaşmalarının en az on sene
gibi bir süre aldığı belirtilmektedir. Ayrıca, bu bölgelerin gelişmesi için
kamu tarafından çok büyük yatırımlar yapılmaktadır.
Gelişmiş ve gelişmekte olan
birçok ülkedeki teknopark yatırımı, arazi tahsisi, bedelsiz arazi tahsisi,
altyapı ve üstyapıya yönelik ciddi kamusal desteklerle bugünkü hâline
gelebilmiştir. Örnek vermek gerekirse, 1989 yılında kuruluş kararı alınan ve
2002 yılında ilk etap yatırımlarını tamamlayıp faaliyete başlayan Tayland Bilim
Parkı için ayrılan kamu kaynağı 200 milyon doların üzerindedir. Bu ve benzeri
örneklere bakıldığında, çoğunlukla büyük ortağı kamu tüzel kişiliği,
üniversiteler olan ülkemiz teknoparklarının bu düzeyde yatırımların altından
kalkmasının imkânsız olacağı ve teknoloji geliştirme bölgelerine ayrılan
kamusal kaynağın ne kadar sınırlı olduğu görülecektir. Nitekim,
2009 yılında otuzun üzerinde teknoloji geliştirme bölgesi için 4691 sayılı
Kanun kapsamında ayrılan toplam ödenek 20 milyon TL’nin altındadır. Devletin
bir yandan sınırlı kaynaklarla altyapı, idare ve kuluçka binaları kursun diye
teknoloji bölgelerine ödenek tahsis ederken diğer yandan hazine arazileri için
kullanım bedeli istemesi ise anlaşılır bir uygulama değildir. Teknoloji
geliştirme bölgelerimiz oldukça sınırlı kaynaklarla ve on yıldan kısa bir
sürede önemli sonuçlar elde etmeye başlamıştır ancak bu yeterli değildir ve bu
bölgelerimizin beklenen performansı gösterebilmesi için artan düzeylerde
desteklenmeye ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde, teknoloji geliştirme
bölgelerinin fiziksel ve kurumsal gelişimlerini tamamlamaları ve dünyadaki
başarılı örneklerle kıyaslanabilir bir duruma gelmeleri mümkün değildir.
Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; netice olarak, Türkiye yeni bir çağın eşiğinde yeni siyasi
değerler ve anlayışlarla kucaklaşmak mecburiyetindedir. Araştırma ve geliştirme
faaliyetleri her türlü ön yargıdan kurtularak ve imkânlar zorlanarak sonuna
kadar yapılmalıdır ancak bunlar yapılırken ülkeyi idare edenler iktidar
taassubuyla ve “her şeyi en iyi ben bilirim” edasıyla değil, kendi partisine
mensup olmayan muhalefet milletvekili ve siyasi parti gruplarının da aklın,
bilimin ve pratik tecrübelerin ışığında ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri
hiçbir komplekse kapılmadan dikkate almalı ve istifade
etmelidir diyor, sözlerimi tamamlarken bu yasanın ilerleyen bölümlerinde
vereceğimiz önergelerle eksikliklerinin giderilmesini, millî zenginliklerimizi
ve beyin gücümüzü arkamıza alarak Türk teknolojik devrimini gerçekleştirme
azmimize vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Sayın milletvekilleri,
konuşmalar tamamlanmıştır.
Madde üzerinde iki adet
önerge vardır.
Önergeler aynı mahiyette
olduğu için, önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge
sahiplerine söz vereceğim.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 Sıra
Sayılı Kanunun Tasarısının 1. maddesinin (c) bendinde geçen "yeni süreç”
ibaresinden önce "yazılım dahil" ibaresinin,
(m) bendinde geçen "araştırmacı" ibaresinden sonra
"yazılımcı" ibaresinin; (p) bendinden sonra gelmek üzere de aşağıdaki
bendin eklenerek diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
M. Akif Hamzaçebi Tacidar
Seyhan Tansel
Barış |
Trabzon Adana Kırklareli |
Ali
Koçal Birgen
Keleş |
Zonguldak İstanbul |
r)
Yazılımcı Personel: Yazılım olarak tanımlanan süreçte çalışıp program
geliştiren, üreten, alanında yeterli deneyime veya eğitime sahip nitelikli
personeli,
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Alim
Işık Cemaleddin Uslu Yılmaz
Tankut |
Kütahya Edirne Adana |
Erkan
Akçay Oktay
Vural |
Manisa İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeleri mi
okutayım?
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeleri
okutuyorum:
Gerekçe:
4691 sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununun, bölgede çalışan personele ilişkin vergisel
muafiyetleri düzenleyen Geçici 2. Maddesinde yazılımcı personel ifadesine yer
verilmiş olmakla birlikte yazılımcı personel, Kanunda yer alan Ar-Ge personeli tanımı içerisinde belirlenmediği gibi ayrıca
bir yazılımcı personel tanımına da yer verilmemiştir. Bu sebeple oluşabilecek
belirsizlik ve yorum farklılıklarını gidermek amacı ile Ar-Ge
faaliyeti ve Ar-Ge personeli tanımı değiştirilmiş,
yazılımcı personele ilişkin tanım eklenmiştir.
Oktay Vural (İzmir) ve
arkadaşlarının önergesinin gerekçesi:
4691 sayılı Teknoloji
Geliştirme Bölgeleri Kanununun, bölgede çalışan personele ilişkin vergisel
muafiyetleri düzenleyen Geçici 2. Maddesinde yazılımcı personel ifadesine yer
verilmiş olmakla birlikte yazılımcı personel, Kanunda yer alan Ar-Ge personeli tanımı içerisinde belirlenmediği gibi ayrıca
bir yazılımcı personel tanımına da yer verilmemiştir. Bu sebeple oluşabilecek
belirsizlik ve yorum farklılıklarını gidermek amacı ile Ar-Ge
faaliyeti ve Ar-Ge personeli tanımı değiştirilmiş,
yazılımcı personele ilişkin tanım eklenmiştir.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
istikametinde 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 2- 4691 sayılı Kanunun
4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 4- Bölge ile ilgili
başvurular Kurucu Heyet tarafından yapılır. Başvuruları
değerlendirmek üzere Bakanlık Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürünün
başkanlığında, Maliye Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Türkiye
Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar
Birliği ve Bakanlık tarafından belirlenecek teknoloji konusunda faaliyet
gösteren bir özel kuruluştan birer temsilcinin katılımı ile Değerlendirme
Kurulu oluşturulur.
Bakanlar Kurulu,
Değerlendirme Kurulunun uygun görüşü ve Bakanlığın teklifiyle Bölge kuruluşu
ile Bölgeye ek alan katılmasına ya da Bölge sınırı değişikliğine karar verir.
Bu kararlar Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.
Bölgelerdeki plânlama
sürecinde imar planları ve değişiklikleri, parselasyon planları ve
değişiklikleri, çıkacak yönetmeliğe uygun olarak Bölgenin yönetici şirketince
hazırlanır ve Bakanlık tarafından onaylanarak yürürlüğe girer. Kesinleşen imar
planları, bilgi için ilgili kurumlara gönderilir. Arazi ve bina temini,
planlama ve projelendirme, alt yapı ve üst yapının inşası ile ilgili harcamalar
yönetici şirkete aittir.
Teknik sorumluluğu yönetici
şirket tarafından belirlenecek proje müellifi ve fenni mesule ait olmak üzere 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine
uygun olarak hazırlanan veya hazırlattırılan uygulama projeleri Bakanlık
tarafından onaylanır.
Bakanlık tarafından
onaylanarak yürürlüğe giren uygulama imar planına göre; arazi kullanımı, yapı
ve tesislerin projelendirilmesi, inşası ile ilgili ruhsat ve izinler, 3194
sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak Bakanlık tarafından verilir.
Bölgelerde ihtiyaç duyulacak
araziler 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma
Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir.
Bölge alanları içinde yer
alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri
durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici
şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait
araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel
mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar
üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi
halinde, Maliye Bakanlığı tarafından; yönetici şirket lehine bedeli
karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. Tesis
edilecek irtifak hakkı veya verilecek kullanma izninin ilk yıl bedeli, yatırım
konusu taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde üçüdür. İrtifak hakkı tesis
edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak
faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın
uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve ilk yıl irtifak hakkı veya
kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen ve
yayımlanan sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına
göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı
yetkilidir.
Bölge kurulması için
öngörülen alanda veya Bölgenin bulunduğu ilin sınırları içinde üniversite veya
yüksek teknoloji enstitüsü veya kamu AR-GE merkez veya enstitüsünün bulunması
ve yörede yeterli AR-GE, sanayi potansiyelinin bulunması ve finansal yeterlilik
şartı aranır. AR-GE sanayi potansiyeli ve finansal yeterlilik kriterleri yönetmelikle belirlenir.
Bölge olarak belirlenen
araziler hiçbir şekilde başka amaçlarla kullanılamaz.”
BAŞKAN – Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.
Buyurun efendim. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 521
sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimizi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket
Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
21’inci yüzyılda gelişen bilişim teknolojisi sayesinde dünyada baş döndürücü
bir gelişme yaşanmaktadır. Günümüz dünyasında sanayi toplumundan bilgi ve
teknoloji toplumuna, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya geçişin
sancıları yaşanmaktadır. Teknolojideki bu gelişmelere ayak uyduran milletler
dünyada söz sahibi olacaklardır, bu gelişmelere ayak uyduramayan milletler ise
geri kalmaya ve tüketim toplumu olmaya mahkûm olacaklardır.
Bütün gelişmiş ülkelerde
gelişmenin temelinde artık finansal egemenlikten ziyade beyin gücünün
egemenliği ve önemi artmaktadır. Yeni teknoloji ürünlerinin üretim aracı olarak
kullanılmasıyla verimliliğin önemi artmış ve sürekli öğrenme gereği ortaya
çıkmıştır. İletişim ve bilişim alanındaki teknolojik gelişmeler insan ve toplum
hayatını köklü şekilde etkileyerek dünyada önemli değişim ve gelişmelere neden
olmuştur. Bu değişim ve gelişmeler, dinamik bir şekilde, etkisini
derinleştirerek sürdürmektedir.
Ülkemizin içinde bulunduğu
ekonomik ve sosyal şartlar, katma değeri yüksek teknolojiyi sanayide kullanma
ihtiyacını ortaya koymaktadır. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsak üreten bir
toplum olmak zorundayız çünkü üreten bir toplum, araştırma ve geliştirmeye
ihtiyaç duyarak teknolojiyi geliştirmek durumunda kalacaktır.
Türkiye, modern teknolojiye
uyum sağlayabildiği, gelişen teknolojiye katkıda bulunan bir yapılanmayı hayata
geçirebildiği oranda gelişmiş ülkelerin yaptığı ekonomik hamleyi
gerçekleştirebilecektir. Bunun için tüm toplum kesimleri geniş tabanlı olarak
eğitilmeli ve ARGE yatırımlarına büyük önem verilmelidir. İyi yetişmiş bilim
adamları ve teknisyenleri olmadan hiçbir ülkenin sağlıklı bir şekilde gelişip
kalkınamayacağı bilinmelidir. Bu nedenle, insanımızın yeniliklere adapte
olabilecek şekilde yetiştirilmesi büyük önem arz etmektedir.
Tasarının genel gerekçesinde
de belirtildiği gibi, ekonomik kalkınma ve toplumsal refahın yükselmesi
teknolojik gelişme ve bilimsel alandaki ilerlemeye bağlı olacaktır. Ülkemizin
mümtaz şahsiyetleri olan değerli bilim adamlarımıza hak ettikleri değeri vermeliyiz.
Tarih, bilime ve bilim adamlarına önem veren, değer veren milletlerin dünyaya
yön verdiğini gösteren sayısız örneklerle doludur. Bu nedenle, gerekli çalışma
ortamı ve imkânı bulunmadığı için yurt dışına gitmek zorunda bırakılan değerli
beyinlerimizin göçünü önlemeliyiz, siyasi görüşü ne olursa olsun bilim
insanlarımıza her türlü imkânı ve kolaylığı sağlamalıyız.
Teknoloji geliştirme
bölgeleriyle ilgili olan bu tasarıda, tasarının ilk hâlinde yer almayan ve
ilgili kesimlerin düşünceleri alınmadan bir önergeyle tasarıya eklenen 7’nci
madde ilginçtir. İlgili hiçbir kesimin görüşü alınmadan eklenen ve 6831 sayılı
Orman Kanunu hükümlerine aykırılık teşkil eden bu madde, yürürlüğe girdiğinde,
ülkemiz orman alanlarının tahrip edilmesine ve uygulamada karışıklığa yol
açabilecektir.
Eklenen bu maddeye ilginç
dememin sebebi, Sayın Başbakanın 6 Haziran 2003 tarihinde yaptığı “Ulusa
Sesleniş” konuşmasında da arazilerden bahsetmesidir. Sayın Başbakan, her
fırsatta hazine arazilerinin devletin elinden çıkarılması için özel gayret
göstermektedir.
Değerli milletvekilleri,
dünyadaki teknoparkların gelişimine bakıldığında da istenilen seviyelere
ulaşmak için en az on yıl gibi bir süreye ihtiyaç gösterdiği görülmektedir.
Diğer taraftan, bu bölgelerin gelişmesi için kamu tarafından çok büyük
yatırımlar yapılmıştır. Birçok ülkedeki teknopark yatırımı, bedelsiz arazi
tahsisi, altyapı ve üstyapıya yönelik ciddi kamusal desteklerle bugünkü hâline
gelebilmiştir. Aksi hâlde teknolojiyi geliştirme bölgelerinin fiziksel ve
kamusal gelişimlerini tamamlamaları mümkün değildir.
Bu madde üzerinde vereceğimiz
bir önergeyle on yıllık bedelsiz kullanım süresini öngörüyoruz. Bu konuda
desteğinizi bekliyoruz.
Sözlerime son verirken
sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür
ediyorum.
Sayın milletvekilleri, madde
üzerinde üç adet önerge vardır.
Önergeleri okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 Sıra
Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Veysi
Kaynak İhsan
Koca |
Yozgat Kahramanmaraş Malatya |
Mehmet Tunçak
Mehmet Erdoğan Asım Aykan |
Bursa Adıyaman Trabzon |
"Bölge alanları içinde
yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri
durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici
şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait
araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan
Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan
taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin
talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk
beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın
emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya
kullanma izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni
verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat
payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve
irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik
sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 Sıra
Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tansel Barış Tacidar
Seyhan Harun
Öztürk |
Kırklareli Adana İzmir |
Malik
Ecder Özdemir Ali
Koçal |
Sivas Zonguldak |
“Bölge
alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp
izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla
Bölgenin yönetici şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve
kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir. Bölge
içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve
tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya
kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici
şirket lehine ilk beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım
konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı
tesis edilir veya kullanma izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve
kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul
ve esasları belirlemeye ve irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet
Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik
gelişmişlik sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar
indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."
TBMM
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Kanunun Tasarısının 2. maddesinin 7.
fıkrasının 3. cümlesinde geçen "Maliye Bakanlığı" ibaresinden sonra
gelmek üzere "veya ilgili kamu kurumu" ibaresinin; aynı cümlede geçen
"yönetici şirket lehine" ibaresinden sonra gelmek üzere
"Bölgenin kuruluş tarihini izleyen ilk 10 yıl için bedelsiz, devam eden
yıllarda ise" ibaresinin 4. cümlesinde geçen "kullanma izninin"
ibaresinden sonra gelmek üzere "10 yıllık bedelsiz kullanım süresi
sonrası," ibaresinin eklenerek aynı cümlede geçen "yüzde üçüdür"
ibaresinin "binde ikisidir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim
Işık Cemaleddin Uslu Yılmaz
Tankut |
Kütahya Edirne Adana |
Erkan
Akçay Oktay
Vural |
Manisa İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile üniversite
arazilerinin tahsisinde uygulamada karşılaşılması muhtemel bazı sorunların
çözümünün yanında, arazi kullanım bedeli olarak yapılan ödemenin de düşürülerek
makul bir düzeye çekilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın milletvekilleri, şimdi,
biraz önce de dinlemiş olduğunuz iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme
alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 Sıra
Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Tansel
Barış (Kırklareli) ve arkadaşları
"Bölge alanları içinde
yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri
durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici şirketine
tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için
de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel
mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar
üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi
halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı
bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın emlak vergi
değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma
izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu
taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat
payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve
irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı
Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik
sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye
Maliye Bakanlığı yetkilidir."
Diğer önergenin imza
sahipleri:
Bekir Bozdağ
(Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
- Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.
MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ
(Trabzon) – Sayın Başkan, önergenin son satırında “Farklılaştırmaya ve sıfıra
kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” cümlesindeki “ve”nin
“veya” olarak düzeltilmesi gerekiyor. O tashihle Genel Kurulun oyuna sunarsanız
daha uygun olacaktır, aksi takdirde hem farklılaştırma hem sıfıra kadar
indirmeyi aynı anda yapmak zorunda gibi bir anlam çıkıyor.
BAŞKAN – Anladım efendim.
Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın Komisyon?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
-Uygundur.
BAŞKAN - Sayın Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) - Uygundur efendim.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI
(İstanbul) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeleri
okutuyorum:
Teknoloji Geliştirme
Bölgelerinde (TGB) yapılan yatırımların geri dönmesi ve bu Bölgelerin kendi
kaynaklarını yaratarak sürdürülebilir bir yapı oluşturabilmesi için gerekli
sürenin ortalama üç yıl olması nedeniyle; kuruluş ve gelişme aşamasında olan,
altyapı ve üstyapı yatırımlarını, hatta işletme ve yönetim giderlerini bile
finanse etmekte zorluk çeken TGB'nden bu yatırım
döneminde ve sonrasında, bu Bölgelerde bulunan Hazinenin özel mülkiyetinde veya
Devletin hüküm ve tasarrufu alında bulunan taşınmazlar üzerinde Maliye
Bakanlığınca bölgenin yönetici şirketi lehine tesis edilecek irtifak haklarında
veya bu şirkete verilecek kullanma izinlerinde ilk yıl bedelinin yatırım konusu
taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde üçü olarak belirlenmesinin; TGB'lerin hem kuruluş amacına, hem gelişmelerine ve hem de
yaşamlarını sürdürmelerine engel olacağı ve bu bedellerin ödenmesinde
sıkıntılar yaşanacağı anlaşıldığından; maddede yapılan değişiklik ile; bu taşınmazlar üzerinde yönetici şirket lehine tesis
edilecek irtifak hakkı ve verilecek kullanma izni işlemlerinin; ilk üç yılının
bedelsiz olarak, devam eden yıllarda ise, yatırım konusu taşınmazın emlak vergi
değerinin binde ikisi oranındaki bedel karşılığında yapılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 3’ü okutuyorum:
MADDE 3- 4691 sayılı Kanunun
5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 5- Bölgenin yönetimi
ve işletmesinden sorumlu yönetici şirketin kurucuları arasında, Bölgenin içinde
veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji
enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüsü bulunur.
Yönetici şirkete ayrıca,
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı odalar ve borsalar, Türkiye Esnaf ve
Sanatkarları Konfederasyonuna bağlı odalar, birlikler
ve federasyonlar, yerel yönetimler, bankalar ve finansman kurumları, yerli ve
yabancı özel hukuk tüzel kişileri, AR-GE ve teknoloji geliştirme ile ilgili
vakıf, kooperatif ve dernekler, ilgili
kamu kuruluşları ve ihracatçı birlikleri kurucu ya da sonradan ortak olabilir.
Yerel yönetimler, başkaca bir
işleme gerek kalmaksızın kendi meclis kararına binaen yönetici şirkete ortak
olabilir.
Yabancı özel hukuk tüzel
kişileri 5/6/2003 tarihli ve 4875 sayılı Doğrudan
Yabancı Yatırımlar Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yönetici
şirkete iştirak edebilir.
Yönetim Kurulu tarafından
yönetici şirket genel müdürlüğü üst yönetimine atanacaklarda aranacak
nitelikler yönetmelikle belirlenir.
Yönetici
şirket; Bölgeye ait planlama ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve
üst yapı hizmetleri ile Bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi,
Kuluçka Merkezi ve Teknoloji Transfer Ofislerinin kurulması, Bölgenin bu Kanun
ve ilgili yönetmeliklerde gösterilen amaca uygun olarak yönetilmesi,
girişimcilerin ve üçüncü şahısların buna aykırı davranışlarının önlenmesi ve
gerekli önlemlerin alınması ile yükümlüdür.
Kamu yararı kararı, yönetici
şirketin başvurusu üzerine Bakanlıkça verilir.
Bakanlık, Bölgede bu Kanunda
belirtilen amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve belirli
bir süre vererek, amacına uygun faaliyette bulunulmasını ister. Bu sürenin
sonunda, yönetici şirketin, amacı doğrultusunda faaliyet göstermediğinin tespit
edilmesi durumunda, Bakanlık görevli mahkemeye başvurarak mevcut yönetici şirketin
yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, şirketin yönetimi
için kayyum tayin edilmesini ve yönetici şirketin tasfiyesini ister. Yönetici
şirketin tasfiyesine mahkemece karar verilmesi halinde, şirket ve yöneticilerin
hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla, Bakanlık,
yönetici şirketin mülkiyetinde olan Bölgeye ait araziyi ve üzerindeki
taşınmazları kamulaştırır ve Bölgenin yönetimini başka bir yönetici şirkete
verebilir.
Yönetici şirket kuruluşu ve
Bölgeye ait imar planlarının onaylanmak üzere Bakanlığa sunulması işlemleri
Bölge kuruluş kararının Resmi Gazetede yayımı tarihinden itibaren 1 yıl
içerisinde sonuçlandırılır. Bu işlemlerin bu süre içerisinde tamamlanmaması halinde, Kurucu Heyet süre uzatımı için Bakanlığa
müracaat eder. Bakanlık uygun görmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere en
fazla 6 ay ek süre verebilir. Bu ek süre içerisinde gerekli düzenlemelerin
yapılmaması durumunda, Bakanlar Kurulunun Bölgenin ilanına ilişkin kararı hüküm
ve sonuçları ile birlikte ortadan kalkar.
Yönetici şirket
ortaklarından; üniversiteler, yüksek teknoloji enstitüleri ya da kamu AR-GE
merkez veya enstitüleri, yönetici şirkete taahhüt ettikleri sermaye payını
döner sermaye gelirlerinden ödeyebilir.
Yönetici şirket, üçer aylık
dönemler halinde kendisine ve Bölgede bulunan girişimcilerin faaliyetlerine
ilişkin bilgileri yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslara uygun olarak
Bakanlığa göndermekle yükümlüdür.
Yönetici şirket, her türlü
hesap ve işlemlerini yıllık olarak 1/6/1989 tarihli ve
3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik
Kanununa göre yetkilendirilmiş yeminli mali müşavire inceletir. Yeminli mali
müşavir, düzenlediği denetim raporunun birer örneğini aynı süre içinde yönetici
şirkete ve Bakanlığa gönderir.
Yönetici şirket, her yılın
sonunda kendisine ve Bölgede yer alan AR-GE faaliyetinde bulunan işletmelere
sağlanan destek ve muafiyetlerin etki değerlendirmesini yapar ve bu konuda
düzenlenen raporun bir örneğini Bakanlığa gönderir.”
BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 4’ü okutuyorum:
MADDE 4- 4691 sayılı Kanunun
7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde
değiştirilmiş ve ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “araştırmacı”
ibaresinden sonra gelmek üzere “ve idari” ibaresi eklenmiştir.
“Yönetici şirkette ve Bölgede
yer alan faaliyetlerde yürürlükteki iş ve çalışma mevzuatına göre personel
istihdam edilir. Bölgelerde 4875 sayılı Kanun, 27/2/2003
tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve ilgili
mevzuat hükümleri çerçevesinde yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı AR-GE
personeli çalıştırılabilir.”
BAŞKAN – 4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 5’i okutuyorum:
MADDE 5- 4691 sayılı Kanunun
8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 8- Bölgelerin
kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile
ilgili giderlerin yönetici şirketlerce karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla
Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
Yönetici şirket, bu Kanunun
uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden
dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten
Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.
İşletmeler, Bölgede başlatıp
sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün
yatırımını, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla
bölge içerisinde yapabilirler. Teknolojik ürünün yatırımına ilişkin usul ve
esaslar yönetmelikle belirlenir.”
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır.
İlk önce arkadaşlarımızın
okuyacağı iki önerge aynı mahiyettedir, üçüncü önergeyi işleme alıp
sonuçlandırdıktan sonra diğer önergeleri birlikte işleme alacağım.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 sıra
sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Harun Öztürk Tansel Barış Malik Ecder Özdemir |
İzmir Kırklareli Sivas |
Tacidar
Seyhan Ramazan
Kerim Özkan |
Adana Burdur |
"Madde 5 - 4691 sayılı
Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
‘Madde 8-
Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi
inşası ile AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici
şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer
ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin,
yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine
konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
İşletmeler, bölgede başlatıp
sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün
üretilmesi için gerekli yatırımı, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın
izin vermesi şartıyla Bölge içerisinde yapabilirler. Söz konusu yatırıma konu
olan teknolojik ürünün üretim izin belgeleri, ilgili kurum ve kuruluş
tarafından Bakanlık görüşü alınarak, öncelikle verilir. Bu yatırımlara ilişkin
faaliyetler, 4/1/1961tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince
tutulması zorunlu defterlerde, yatırım yapan işletmelerin Bölgede yürüttükleri
AR-GE faaliyetlerinden ayrı olarak izlenir. Bu yatırımlar nedeniyle Bölgede
çalışan personel ve bu yatırımlarından elde edilecek kazançlar Bölge dışında
faaliyet gösteren işletmelerin ve bunların personelinin tabi olduğu esaslara
göre vergilendirilir.
Yönetici şirket, bu Kanunun
uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden
dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten
Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.
Bu maddenin uygulamasına
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça
hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”
Diğer önergenin imza
sahipleri:
Bekir Bozdağ İhsan Koca Veysi Kaynak |
Yozgat Malatya Kahramanmaraş |
Mehmet Erdoğan Asım Aykan Mehmet
Tunçak |
Adıyaman Trabzon Bursa |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 521 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesi ile değiştirilen 4691 Sayılı
Kanunun 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim
Işık Cemaleddin Uslu Yılmaz
Tankut |
Kütahya Edirne Adana |
Erkan
Akçay Oktay
Vural |
Manisa İzmir |
“Madde 8 – Bölgelerin
kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile
kuluçka merkezi ve teknoloji transfer ofisi işletilmesi ve destek programları
ile ilgili giderlerin yönetici şirketlerce karşılanamayan kısmı yardım amacıyla
Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
İşletmeler, bölgede başlatıp
sonuçlandırdıkları Ar-Ge projeleri sonucu elde
ettikleri teknolojik ürünün üretilmesi için gerekli yatırımı, Yönetici Şirketin
Uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla bölge içerisinde yapabilirler. Söz
konusu yatırıma konu olan teknolojik ürünün her türlü üretim izin ve
sertifikasyon belgeleri ilgili kamu kurumu ve kuruluşlarının görüşleri alınarak
Bakanlıkça verilir. Teknolojik ürünün yatırımı, üretim izni ve sertifikasyona
ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir."
Bu Kanun'un uygulanması ile
ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan damga vergisi alınmaz.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir)-
Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Bu düzenleme ile anılan
Kanunda uygulamada karşılaşılan bazı sorunların çözümü ve yaşanan
mağduriyetlerin önlenmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Aynı mahiyette olan iki
önergeyi okutup, işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 sıra
sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Diğer önergenin imza
sahipleri:
Harun Öztürk
(İzmir) ve arkadaşları
"Madde 5- 4691 sayılı
Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
Madde 8 -
Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi
inşası ile AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici
şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer
ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin,
yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine
konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.
İşletmeler, bölgede başlatıp
sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün
üretilmesi için gerekli yatırımı, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın
izin vermesi şartıyla Bölge içerisinde yapabilirler. Söz konusu yatırıma konu
olan teknolojik ürünün üretim izin belgeleri, ilgili kurum ve kuruluş
tarafından Bakanlık görüşü alınarak, öncelikle verilir. Bu yatırımlara ilişkin
faaliyetler, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul
Kanunu gereğince tutulması zorunlu defterlerde, yatırım yapan işletmelerin
Bölgede yürüttükleri AR-GE faaliyetlerinden ayrı olarak izlenir. Bu yatırımlar
nedeniyle Bölgede çalışan personel ve bu yatırımlarından elde edilecek
kazançlar Bölge dışında faaliyet gösteren işletmelerin ve bunların personelinin
tabi olduğu esaslara göre vergilendirilir.
Yönetici şirket, bu Kanunun
uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden
dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten
Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.
Bu maddenin uygulamasına
ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça
hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe: Teknoparkların esas
amacı üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, üniversitede geliştirilmiş
bilginin ekonomik değere dönüştürülmesi, teknoloji odaklı girişimciliğin teşvik
edilmesi ve ulusal ve uluslararası teknolojik işbirliklerinin
geliştirilmesidir. Bu çerçevede, kuluçka programları, teknoloji transfer
hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları, teknopark yönetimlerinin en
önemli faaliyet alanları arasına girmektedir. Ancak bu programlar önemli miktarda
maddi kaynak gerektirmektedir. TGB'lere sağlanan
ödenek inşaat ve altyapı yatırımlarına yönelik olduğundan, teknoparklar bu tür
kurumsal hizmetlerini yeterince geliştirememektedirler. Bu sebeple, Bakanlık
tarafından sağlanan ödeneğin kapsamının bu programları içerecek şekilde
genişletilmesinde yarar vardır.
Teknoloji Geliştirme
Bölgeleri'nde teknolojik ürün yatırımı yapılmasını ve AR-GE'ye
dayalı ürünlerin üretimini teşvik etmek ve desteklemek amacıyla Bakanlık
uygulamayı kolaylaştıracak görev üstlenecektir. Bu düzenleme ülkemizin 2023
hedefine ulaşılmasındaki hedefinin önünü açacak ve katma değeri yüksek
ürünlerin üretimine imkân sağlayacaktır.
2008 yılında yürürlüğe giren
5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında
Kanun ile 4691 sayılı Kanun arasındaki paralelliğin sağlanabilmesi amacıyla,
5746 sayılı Kanunu'nda yer alan Damga Vergisi muafiyeti 4691 sayılı Kanuna
eklenmiştir.
BAŞKAN – Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
istikametinde 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6’yı okutuyorum:
MADDE 6- 4691 sayılı Kanunun
10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“MADDE 10- Bu Kanun kapsamına
giren Bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003 tarihli
ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 21/2/1967 tarihli ve 832
sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile
4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.”
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri,
madde üzerinde aynı mahiyette üç adet önerge vardır, önergeleri okutup birlikte
işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına,
Görüşülmekte olan 521 Sıra
Sayılı Kanunun Tasarısının 6. maddesi ile değiştirilen 4691 Sayılı Kanunun 10.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Alim Işık Cemaleddin
Uslu Yılmaz Tankut |
Kütahya Edirne Adana |
Erkan Akçay Oktay Vural |
Manisa İzmir |
“Madde 10
- Bu Kanun kapsamına giren Bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 03.12.2010 tarih
ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale
Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri
uygulanmaz."
İkinci
önergenin imza sahipleri:
Kerem Altun Asım Aykan Orhan
Karasayar |
Van Trabzon Hatay |
Sadık Badak Tuğrul
Yemişci |
Antalya İzmir |
Üçüncü
önergenin imza sahipleri:
Tansel Barış Ali
Koçal Tacidar Seyhan |
Kırklareli Zonguldak Adana |
Harun Öztürk Malik
Ecder Özdemir |
İzmir Sivas |
BAŞKAN – Komisyon önergelere
katılıyor mu?
SANAYİ, TİCARET, ENERJİ,
TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya)
– Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ
(Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kütahya Milletvekili
Alim Işık ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini
okutuyorum:
Gerekçe:
21.2.1967 tarih ve 832 sayılı
Sayıştay Kanunu 19.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ile
değiştirilmiştir. Eski kanun hükümsüz kaldığı için bu değişiklik yapılmıştır.
BAŞKAN - Van Milletvekili Kerem Altun
ve arkadaşları ile Kırıkkale Milletvekili Tansel Barış ve arkadaşlarının
önergelerinin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
4691 sayılı Kanun’da TGB’de yürütülen faaliyetler 832 sayılı Sayıştay Kanunu
hükümlerinden muaf tutulmuştur. Ancak, Sayıştay Kanunu’nda değişiklik yapılmış
ve 19.12.2010 tarihinde 6085 sayılı Sayıştay Kanunu yürürlüğe girmiş olduğundan
yeni Kanun numarası maddeye eklenmiştir.
BAŞKAN - Önergeleri
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergeler
doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi okutuyorum:
MADDE 7- 4691 sayılı Kanuna
aşağıdaki ek madde eklenmiştir.
“EK MADDE 1- Araştırma ve
geliştirme faaliyetleri ile sonuçlarının tasarım ve süreç doğrulama testlerinin
yapıldığı merkezlerin kurulabilmesi amacıyla, 31/8/1956
tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan alanlardan; Hazineye
ait olan alanlar Maliye Bakanlığınca, orman sayılan yerler ise Çevre ve Orman
Bakanlığınca, talep tarihinden itibaren en geç bir ay içerisinde Bakanlığa
bedelsiz olarak tahsis edilir.
Bu amaçla tahsis edilecek
alan, il genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde ikisini yapılaşmaya
esas inşaat hakkı emsal (E) 0.20’yi ve yapı yüksekliği 13.50 metreyi geçemez.
Bakanlık bu yerlerin
tahsisine, kullanılmasına ve işletilmesine ilişkin usul ve esasları
yönetmelikle belirler.”
BAŞKAN - Madde üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan 521 sıra
sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısının”, 4691 sayılı Kanuna ek madde eklenmesine dair çerçeve 7 nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin bu değişiklik doğrultusunda teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir Bozdağ M. Yılmaz Helvacıoğlu Tuğrul
Yemişci |
Yozgat Siirt İzmir |
Alaattin Büyükkaya Murat
Yıldırım Halide
İncekara |
İstanbul Çorum İstanbul |
Ömer İnan Orhan
Karasayar Hüseyin
Devecioğlu |
Mersin Hatay Kilis |
Mehmet
Erdoğan |
Adıyaman |
BAŞKAN –
Komisyon önergeye katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
ALİ ÇELİK (Sakarya) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Gerekli
değişikliğin diğer düzenlemelerde yapılması uygun olacağından Tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN –
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, kabul edilen önergeyle tasarının 7’nci maddesi metinden
çıkarılmıştır; maddelerin teselsül işlemi daha sonra yapılacaktır.
Bilgilerinize
sunuyorum.
8’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 8-
4691 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin birinci
ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Yönetici
şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile bölgede
faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin, münhasıran bu
bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları
31/12/2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.
Bölgede
çalışan; araştırmacı, yazılımcı, AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile
ilgili ücretleri 31/12/2023 tarihine kadar her türlü
vergiden müstesnadır. Yönetici şirket, ücreti gelir vergisi istisnasından
yararlanan kişilerin bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını denetler. Ancak,
Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi kapsamında
çalışan AR-GE personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici
şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir
kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam dışında tutulacak ücret
miktarı, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle
belirlenir. Yönetici şirketin onayı ile bölge dışında geçirilen sürenin bölgede
yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili
işletme sorumludur.”
BAŞKAN –
Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeler aynı mahiyettedir, okutup
birlikte işleme alacağım.
Buyurun.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 521 sıra sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 8 inci maddesi ile
değiştirilen 4691 sayılı Kanunun Geçici 2 nci
maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir Bozdağ Veysi
Kaynak Mehmet
Erdoğan |
Yozgat Kahramanmaraş Adıyaman |
Asım Aykan İhsan Koca Mehmet Tunçak |
Trabzon Malatya Bursa |
"Bölgede
çalışan; AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri, 31/12/2023 tarihine kadar her türlü vergiden müstesnadır.
Muafiyet kapsamındaki destek personeli sayısı AR-GE personeli sayısının yüzde
onunu aşamaz. Yönetici şirket, ücreti gelir vergisi istisnasından yararlanan
kişilerin bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını denetler. Ancak, Bölgelerde yer
alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi kapsamında çalışan AR-GE
personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici şirketin onayı
ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir kısmı gelir
vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam dışında tutulacak ücret miktarı, Maliye
Bakanlığının uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.
Yönetici şirketin onayı ile bölge dışında geçirilen sürenin bölgede yürütülen
görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa
uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili işletme sorumludur."
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Tansel Barış Harun Öztürk Malik
Ecder Özdemir |
Kırklareli İzmir Sivas |
Ali
Koçal Tacidar Seyhan |
Zonguldak Adana |
BAŞKAN –
Komisyon önergelere katılıyor mu?
SANAYİ,
TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN
ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire bırakıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
AR-GE
personeli tanımının yazılımcı ve araştırmacıları içermesi nedeniyle, uygulama
sorunu yaşamamak amacıyla "araştırmacı ve yazılımcı" ifadesi fıkranın
ilk cümlesinden çıkartılmıştır. Ayrıca fıkraya, 5746 sayılı Kanun ile
paralellik sağlanması amacıyla, destek personeli sayısının AR-GE personeli
sayısının %10'unu geçemeyeceği hükmü eklenmiştir.
BAŞKAN –
Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önergeler istikametinde 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
9’uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE 9-
4691 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir.
“GEÇİCİ
MADDE 3- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu Kanunun amacına uygun
biçimde kurulmuş olan Bölgeler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
1 yıl içinde durumlarını bu Kanuna uygun hale getirir. Süresi içinde
durumlarını Kanuna uygun hale getirmeyenler hakkında Kanunun 5 inci maddesi
hükümleri uygulanır.”
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
10’uncu
maddeyi okutuyorum:
MADDE 10-
Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
11’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 11-
Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık
oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Oylama
için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:
“Kullanılan
Oy Sayısı : 235 |
Kabul : 235 (x) |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
Murat Özkan Bayram Özçelik |
Giresun Burdur” |
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, 2’nci sırada yer alan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine
Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile
Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
2.- Karaman Milletvekili Mevlüt
Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566) (xx)
BAŞKAN –
Komisyon? Burada.
Hükûmet? Burada.
Komisyon
raporu 566 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Teklifin
tümü üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye
Milletvekili Hakan Coşkun’a aittir.
Sayın
Coşkun, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 566 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Profesör
Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize
başsağlığı diliyorum.
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren
tablo tutanağa eklidir.
(xx) 566 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli
milletvekilleri, arazi toplulaştırması, dünyada kırsal kalkınmayı
gerçekleştirmek amacıyla yapılan, sosyoekonomik birtakım çalışmaların içinde
yer aldığı arazi geliştirme faaliyetidir. Dar ve geniş anlamda tanımlanması
yapılmaktadır. Dar anlamda, aynı şahsın mülkiyetinde bulunan arazi parselinin
sistematik bir şekilde birleştirilerek bir araya getirilip parselin büyütülmesi
esasına dayanan, sadece kadastro yenilemesi çalışmalarını kapsayan
toplulaştırmadır. Geniş anlamda ise sadece mülkiyet verileri değil, işletme
yapısı, sosyal ve ekonomik veriler dikkate alınarak kırsal kalkınmayı
gerçekleştirmek amacıyla işletme yapısını güçlendirmek, sulama, drenaj, yol
gibi altyapı iyileştirmesini de kapsayan yeter gelirli işletme ve ekonomik
parsel büyüklüklerini oluşturmak amacıyla yapılan arazi toplulaştırmasıdır.
Bunların dışında “gönüllü grup toplulaştırması” ve “bireysel toplulaştırma” adı
altında iki ayrı toplulaştırma şekli de son zamanlarda dünyada yaygın olarak
kullanılan arazi toplulaştırma çalışmalarıdır.
Değerli
milletvekilleri, Bakanlıkça yapılan arazi toplulaştırmaları gerçek anlamda
tarımsal işletmeyi güçlendiren, kırsal kalkınmaya yönelik işletme yapısını
iyileştiren bir toplulaştırma değildir. Büyük oranda kaynak israfına neden
olan, kadastro yenilemesi esasına dayalı bir toplulaştırma yaklaşımı olup,
sorunu gerçek anlamda çözmediği gibi, kısa sürede özelliğini yitiren, yasal
olmasa bile fiilen yeniden parçalanmasına müsait bir düzenlemedir. Bu
uygulamadan vazgeçilerek gerçek anlamda tarımda işletme yapısını güçlendiren
bir toplulaştırma gerçekleştirmeliyiz. Başta AB ortak tarım politikaları
incelendiğinde dünyada örneklerini görmek mümkündür. Yukarıda saydığımız
toplulaştırma türlerinden yörelere göre en uygun olanı seçilerek kaynakları
israf eden mevcut uygulamadan vazgeçilmelidir.
Getirilen
bu kanun teklifine baktığımızda yeni bir şey getirmediğini söyleyebiliriz.
Sadece, kadastro yenilemesi yapan Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne bazı altyapı
yetkileri verilmektedir. Bununla da hâlihazırda yetkisiz bir şekilde bazı
çalışmalar yaparak haksız harcamalar yapan bu Genel Müdürlüğümüzün haksız
harcamalarına kılıf uydurulmaktadır.
Getirilen
bu teklif kendi içinde çelişkilerle doludur. Kanunda toprak mı
toplulaştırılıyor yoksa arazi mi toplulaştırılıyor? Eğer toprak
toplulaştırılıyorsa siz bir höyük yapıyorsunuz demektir. Oysa diğer maddede
arazi toplulaştırmadan bahsedilmektedir. Doğru olanı da budur. Konu üzerinde
son derece acemice bir çalışma yapıldığı ortadadır. Mevcut yetkisiz uygulamayı
kurtarmak adına yapılan bu acele düzenleme ülke yararına olmayacaktır.
3083
sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası değiştirilmektedir.
Maddede bilimsel terminoloji kullanılmamıştır. “Tarım toprağı” değil “tarım
arazisi” olarak değiştirilmelidir. Çünkü tarım toprağı toplulaştırılamaz, arazi
toplulaştırılır. Toprağın birimi ton veya metreküptür, arazinin birimi ise alan
ölçüsüdür.
Üçüncü
fıkrada da aynı şey geçerlidir. Sahibine, Bakanlar Kurulunca, kaç ton veya
metreküp toprak bırakılacağı anlamına gelir.
Sadece
birilerine daha fazla para kazandırmak anlamına gelecek olan bu teklif yerine
gerçek anlamda arazi toplulaştırma hükümlerini içeren bir düzenleme
yapılmalıdır. Bu önemli toplulaştırma konusu bir kanun teklifi olarak mı
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelecekti?
Değerli
milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı
uzmanları tarafından hazırlanan dünya örneklerini saydığımız yöntemler,
metotlar tercih edilerek kanun tasarısı olarak getirilmesi uygun olmasına
rağmen, Tarım Bakanımız bu sorumluluktan kaçarak, her zaman olduğu gibi devlet
kaynaklarını yandaşlarına para kazandırmak uğruna yanlış bir uygulama
yaratmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, ülke gerçeklerinden uzak olan “sulu arazi” tanımı, istimlak ve satışlarda vatandaşı mağdur edecektir. Bugün 1
milyon hektar arazi vatandaş imkânlarıyla sulanmakta ve devlet yatırımı yoktur.
Devlet Su İşleri kaynaklarında bunu görmemiz mümkündür. Bu alanı kuru tarım
arazisi olarak kabul ederek vatandaşın arazisinin ucuza kapatılması mı
amaçlanmaktadır, anlamak mümkün değildir.
Teklifin
diğer bir maddesi ile de 3083 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi değiştirilmektedir.
Bu maddede yapılan düzenlemede de şimdiye kadar kanunsuz bir şekilde birtakım müteahhitlere çıkar sağlamak amacıyla yetkisiz bir şekilde
yapılan sulama, drenaj, yol gibi altyapı faaliyetlerinde söz konusu Genel
Müdürlüğe yetki verilmektedir ancak yeterli de değildir. Tarım Reformu Genel
Müdürlüğünün şimdiye kadar “toplulaştırma” adı altında yaptığı, tarımsal
anlamda işletmeye yönelik bir toplulaştırma olmayıp kadastro yenilemesidir,
bazı altyapı yapma yetkilerini de alarak daha fazla para harcamaya yönelik bir
yaklaşımdır. Şimdiye kadar yetkisiz bir şekilde yapılan bu çalışmalara da bir
kılıf hazırlanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, son zamanlarda o kadar çok para ayrılmıştır ki, mevcut
yetkiler çerçevesinde harcamak mümkün olmamakta ve müteahhitler
memnun edilememektedir. Bu yetki artırımı tarımsal anlamda palyatif
çözümler üreten bir yaklaşım olacak, kaynak israfından başka bir anlama
gelmeyecektir. Getirilen bu yasa, düzenleme, tamamen yetkisiz bir şekilde
altyapıyı da yapmaya çalışan Genel Müdürlüğün hukuksuz uygulamalarına kılıf
uydurmaktır. Hani, geçmiş yıllarda yapılan toplulaştırma çalışmalarıyla kıyaslama
yapıyorsunuz ya, bu yasayla gerçekleri de ortaya çıkarmış oldunuz. Sizin
yaptığınız kırsal kalkınmayı gerçekleştirecek gerçek anlamda bir arazi
toplulaştırması olmayıp kadastro yenilemesinden başka bir çalışma değildir.
Geçmişte yapılan toplulaştırma da eksikliklerine rağmen, kırsal kalkınmaya daha
uygun bir toplulaştırmaydı. Yani, sizin yaptığınızdan farklı.
Şimdi siz elmayla armudu karşılaştırıyorsunuz. Bu yapılanlar tarımsal
işletmeye yönelik kırsal kalkınmayı sağlayacak toplulaştırma değildir, tapu ve
kadastro dairelerince de yapılan kadastro çalışmalarının farklı bir versiyonudur.
Değerli
milletvekilleri, sonuç olarak bu düzenlemelerde yer alan ifadeler ve tanımlar
bilimsel literatüre uygun değildir. Tarım Reformu
Genel Müdürlüğüne altyapı yapma yetkisi veren bu düzenleme, şimdiye kadar
ülkede yapılan arazi toplulaştırması standartlarına yaklaşma gayreti olduğunu
göstermemektedir. Ancak, dünyada, yukarıda saydığım toplulaştırma yaklaşımından
hiçbirinin içerisine girmeyen bu uygulama kaynak israfına neden olacak ve
gerçek anlamda arazi toplulaştırmasını getirmeyecektir. Kadastro düzenlemesi
olan bu toplulaştırma yaklaşımı işletmeyi güçlendirmeyeceği gibi yıllar süren
yasal ihtilafların artmasına neden olacak, kırsal kalkınmaya katkısı olmayacak
ve kaynak israfını artıracaktır. Bu teklifin yerine, geniş
anlamda, sadece mülkiyet verileri değil, işletme yapısı, sosyal ve ekonomik
veriler dikkate alınarak kırsal kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla işletme
yapısını güçlendirmek; sulama, drenaj, yol gibi altyapı iyileştirmesini de
kapsayan arazi toplulaştırmasını, gerçek anlamda işletmenin oluşması ve bu
işletmelere yeter geliri sağlayacak, uygun miktar ve şekilde arazi parselleri
edinilmesine imkân sağlayacak bir toplulaştırma mevzuatı oluşturulmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarının son sekiz yıllık döneminde tarımın gayrisafi
millî hasılaya olan katkısı düşmüş, tarımsal
ihtiyaçlarımız tarımsal ithalatı karşılayamaz duruma gelmiştir. Ekilen, biçilen
tarımsal alanlar azalmış; tarım toprakları terk edilmiş, emek yoğun ve
işsizliği absorbe eden bir sektör olan tarımdan kaçış
hızlanmıştır. Yani tarımda çalışan sayısı düşmüş, köylerimiz boşalmış;
çiftçimizin, köylümüzün geliri her geçen yıl azalmış ve borç batağına
sürüklenmiştir. Ayrıca, çıkarılan torba kanunda çiftçilerimizin en önemli
problemi olan tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan,
İktidarınız döneminde ötelenen 12 milyar TL’yi aşan borcu da yok sayılarak
traktörünü, tarlasını, evini satmaya mahkûm edilmiştir. Sonuç olarak AKP İktidarı
tarımı ve tarım kesimini yokluğa, çaresizliğe mahkûm etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, tarımı sosyoekonomik ve sosyokültürel hayatımızın çok önemli
bir parçası olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında çiftçisinin
yanında olan millî bir tarım politikası uygulanacaktır. Bunun gereği olarak da
etkin, verimli ve doğru bir destekleme modeliyle tarım, üretim, işleme ve pazarlama
safhalarında bir bütün olarak ele alınarak desteklenecektir. Milliyetçi Hareket
Partisinin en önemli amaçlarından birisi Türk tarımının bu süreçten çıkarılıp
ülke ekonomisinin önemli bir unsuru ve kalkınmanın itici güçlerinden birisi
hâline getirmek, tarım kesimini güçlendirmek ve Türkiye’yi tok ve mutlu insanların ülkesi
yapmaktır.
Bu kanun
teklifinin vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor; hepinizi
saygıyla tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan; buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 566
sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda
Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin tümü üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
İnsanların
su gereksinimi ile mevcut su kaynakları arasındaki uçurum dünyanın pek çok
yerinde gittikçe büyümektedir. Yer altı su düzeylerinin inanılmayacak derecede
hızlı düşüşü, suların akıl almaz derecede kirletilmesi, birçok akarsuyun denize
ulaşmadan kaybolup gitmesi, sanayide ve tarımda su kullanımının son derece
artması bu uçurumun başlıca nedenlerindendir. Bütün bunların sonucunda, su
kaynakları için rekabet uluslararası düzeyde güncel hâle gelmiştir.
Bu kanun
teklifiyle, bu kanunun kabulünden sonra, karşılaşılan sorunların giderilmesi
amaçlanmıştır. Bu teklifle, toplulaştırma esnasında tarla içi yeni ulaşım
yolları, sulama ve drenaj kanallarının projelendirilip inşası, tesviye
çalışmalarının yapılması, köy gelişim ve yerleşim alanlarının yeniden
düzenlenmesi gibi altyapıya yönelik çalışmaları da içermektedir ancak teklifin
3’üncü maddesiyle, kamu bankalarının yanı sıra diğer ticari bankalara da kredi
verebilme imkânı tanınmıştır. Bu nedenle, herhangi bir suistimale
imkân vermemek amacıyla, bu özel bankaların ilgili kurum ve kuruluşlarca sıkı
bir denetime tabi tutulması zorunluluğu bulunmaktadır.
Anayasa’nın
44’üncü maddesi devlete toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve
geliştirmek, 45’inci maddesi de tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç
dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek görevini yüklemiştir. Bu görev
doğrultusunda, devlet bu maddelerin işlerliğini sağlamak amacıyla gerekli yasal
düzenlemeleri yapmalıdır. Bu yasal düzenlemeleri… Bu kanun teklifi ile, 1984’te yürürlüğe giren Tarım Reformu Kanunu’nda günün
şartlarına uygun düzenlemeler yapılması amaçlanmıştır. Kanunu desteklediğimizi
belirtmek isterim.
İnsanlık,
küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yaşam koşullarını kısıtladığı,
kuraklığın kalıcılaşmaya başlayıp çölleşmenin hızlandığı bir dünya sorunu ile
karşı karşıyadır. Böylesi bir yaklaşım kapsamında toprak, korunarak verimli
kılınması gereken doğal kaynak bütününün en belirleyici ve öncelikli öznesini
oluşturmaktadır. Hızla çoğalan ve buna bağlı olarak gereksinimleri çeşitlenen
ve artan insanlık için toprak kaynaklarının artık yetersiz kaldığı bilinen bir
gerçektir. Ülkemizde de toprak kaynakları oldukça kısıtlıdır yani tarım arazisi
potansiyeli bakımından sanıldığı kadar zengin değildir ve toprak rezervi
kalmamış on dokuz ülke arasında yer almaktadır ülkemiz.
Bu
bağlamda, ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişme sürecinde etkinlikle
kullanılması gereken politikaların başında, doğal üretim kaynaklarının
korunması, geliştirilmesi, verimli kullanılması ve tarımsal arazilerin
düzenlenmesi yer almaktadır. İşlemeli tarım arazisi son yüzyılda önemli artış
göstermiştir. Bu artışa karşın kişi başına düşen tarım arazisi miktarında nüfus
artış hızına bağlı olarak azalma meydana gelmiştir. Geçtiğimiz on beş yıllık
dönemde kişi başına tarım arazisi miktarı, gelişmiş ülkelerde yüzde 14,3;
gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 40 oranında azalmıştır. Önümüzdeki elli
yıllık süreç içerisinde ise kişi başına düşen tarım arazisi payı yarı yarıya
daha azalma gösterme eğilimindedir. Bu durum ülkemizdeki nüfus artış hızı ve
miras yolu ile arazi bölünmesinin sonucu olarak daha vahim sonuçlar
doğuracaktır. Bu nedenle, en kısa zamanda geniş çapta bir toprak ve tarım
reformu yapılanmasına gidilmesi bir zorunluluktur. Yoksa göz göre göre tarım alanlarımızın azalmasına seyirci kalmak ve bunun
önlemlerini almamak vatana ihanetle eş anlamlıdır.
Bu
kapsamda, yine yeri gelmişken belirtmek isterim ki, verimli tarım arazilerinin
yabancılara satılması, peşkeş çekilmesi ve kullandırılması da önemli bir
sorundur ve bu sorun, sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde had safhaya çıkmış
bulunmaktadır. Güney ve Ege Bölgesi sahilleri neredeyse yabancıların istilasına
uğramış olup Türk vatandaşları azınlık konumuna düşmüşlerdir. Bugün Didim’de,
Kuşadası’nda, Fethiye’de, Antalya Alanya’da ve diğer birçok sayfiye beldesinde
ne yazık ki bu vahim görüntü artarak sürmekte ve AKP buna seyirci kalmaktadır.
Her karışı şehit kanlarıyla sulanmış, uğruna milyonlarca şehit verilmiş ülke
toprakları bugün, çeşitli bahanelerle yabancılara verilmeye çalışılmaktadır.
Kimisi “Organik tarım yapacağız.” bahanesiyle, kimisi “Sanayi tesisi
kuracağız.” bahanesiyle ülkeyi parsel parsel
bölüşmektedir. Bunda tamamen art niyet vardır.
Değerli
arkadaşlarım, örnek mi istiyorsunuz? İşte, Anayasa Mahkemesince iptal
ettirdiğimiz mayınlı arazilerin yabancılara temizlettirilerek kullanım izni
verilmesi. İşte, Anayasa Mahkemesinden dönmesini hazmedemeyerek, tekrar gündeme
getireceğinizi söylediğiniz orman vasfını yitirmiş 2/B arazileri. Kim bilir bu
arazileri kimlere peşkeş çekeceksiniz, hangi rant ve
çıkar çevrelerinin emrine vereceksiniz? “Gelin, bu arazileri tarım yapabilecek
olan orman köylülerine bedelsiz verelim.” diyoruz ve yanaşmıyorsunuz, çünkü
işinize gelmiyor. Köylünün sırtından oy avcılığı yapıyorsunuz. Biz şunu
söylüyoruz: “Para verelim dua alalım, kömür verip ömür almayalım.” Makarnayla,
pirinçle, deterjanla, zavallı insanların yoksulluğu kullanılarak çıkar
sağlanıyor, ama “Bu tarım arazilerini bedelsiz onlara verelim.” deyince buna
yanaşmıyorsunuz, çünkü bu çok fazla bir bedel. Bir çuval kömürle, iki üç torba
makarnayla bu işi yapmak varken, ne diye bu arazileri asıl sahibi olan milletin
efendisi köylülere veresiniz ki! Üstelik, Anayasa
Mahkemesinin bozma kararına karşın, hâlen büyük bir pişkinlikle, yeniden
çıkaracağınızı söyleyebiliyorsunuz.
Buradan
bizleri izleyen orman köylüsü kardeşlerime sesleniyorum: Cumhuriyet Halk
Partisi iktidarında bu arazilerin tamamı, santimetrekaresine bile dokunulmadan,
asıl sahibi olan sizlere bedelsiz olarak verilecektir. Bunu buradan sizlere
müjdeliyorum. Sizleri yeniden milletin efendisi yapmaya söz veriyoruz.
Çaldırtmayacağız, çıldırtmayacağız. Bugünlerde çok çıldıran var, eşini kesen
var, çocuğunu kesen var, komşusunu öldüren var. Çaldırtmayacağız,
çıldırtmayacağız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; her zaman söylediğim şeyi bir kez daha buradan
söylüyorum. Burada toprağı konuşuyoruz. Ben hep demiyor muyum “Toprakla koyun,
gerisi oyun.” diye? İşte, siz sanırım bu vecizeyi ters anlıyorsunuz, “oyun”
deyince toprakla da oynuyorsunuz, koyunla da. Oynaya oynaya
ne toprak bıraktınız ne koyun. Sizin iktidarınızda koyun sayıları yarı yarıya
azaldı. Bunu bilmeyen yok herhâlde aranızda. Gerçi Sayın Başbakan seçim
gezilerinde propaganda amacıyla çoban kepeneğini Afyon’da üzerine giydi. O
kepeneği de yakında artık çobanların sırtında da göremeyeceğiz, ancak müzelerde
sergilenir pozisyonda göreceğiz.
Değerli
arkadaşlarım, memlekette gerçekten koyun popülasyonu
çok azaldı, güdülecek koyun da kalmadı, çoban da kalmadı.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Popülizm artınca popülasyon azalıyor
doğal olarak.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bir de örnek veriliyor zaman zaman
“3 koyun versek güdülemez.” diye. Bir kere 3 koyun güdülmez, yedekte gezdirilir
ama bir çobanın bir köpeği, bir kepeneği, bir de değneği olursa 300-350 koyunu
rahatlıkla gezdirir, rahatlıkla sular, rahatlıkla besler. Bunu unutmayınız
değerli arkadaşlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; toprakta yaşıyoruz, toprağı konuşuyoruz. Şu
güzel ülkemizin verimli topraklarında, Allah’a şükür, bakarsan yetişmeyecek
ürün yok. Böyle bir doğal fauna dünyanın hiçbir
yerinde var mı? Dünyada ne yetişiyorsa ülkemizde yetişebiliyor. Sıcak seven de,
soğuk seven de, yağış seven de, çorak seven de, her türlü mahsul
yetiştirilebiliyor bu memlekette. Bu cefakâr çiftçimize, yeter ki olanak
sağlansın.
Benim
zamanımdaki ders kitaplarında da yazardı, şimdi sizin yazdırdığınız ilkokul
kitaplarının, coğrafya kitabının ilk cümlesi de “Türkiye bir tarım ve
hayvancılık ülkesidir. Nüfusun çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla geçimini
sağlar.” diye... Bunu çok iyi hatırlıyorsunuz. Peki, nerede kaldı bu tarım ve
hayvancılık ülkesi? Hiç buğdayını, mısırını, şekerini, sütünü, canlı hayvanını,
etini ithal eden bir tarım ve hayvancılık ülkesi olabilir mi? 3 milyon nüfuslu
Uruguay’dan hayvan ithal eden, Sırbistan’ın hayvancılığını şahlandıran, Avrupa
Birliği ülkelerinden yaptığı ithalatlarla bu ülkelerdeki kasaplık et
fiyatlarının artmasına neden olan bir tarım ülkesi olur mu?
Sayın
Tarım Bakanımız konuştuğu zaman sanıyorsunuz ki ülke bir tarım ve hayvancılık
cenneti. Teşbihte hata olmaz değerli arkadaşlarım, ipin ucunu çözdünüz, bu iş
bitti. Ne zaman bitti? Sayın Bakan et ve süt ithalatını, canlı hayvan
ithalatını serbest bıraktığında. Direndi, sayımlar yaptırdı ama ne yazık ki,
bilmiyorum kimlerin oyununa gelindi, o ip çözüldü. O ip neydi? Şeytan bir gün
ağaca dayanmış, inek sağan bir kadına bakıyor. Kadın inek sağlıyor, buzağıyı
bir ağaca bağlamış…
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Kim bakıyor?
RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bir kadıncağız, inek sağan bir kadın.
İneğin
altında, bakracı yanında, ineği sağarken şeytan gidiyor buzağının ipini yavaşça
gevşetiyor. Buzağı bir hamleyle ağaçtan kurtuluyor, koşarak annesinin altına
gidiyor -kadın süt sağmakta- bir darbe, süt bir tarafa gidiyor, kadın bir
tarafa gidiyor. Tabii, kadın o öfkeyle -emeği heba olmuş- kalkıyor süt kovasını
alıyor buzağıya bir darbe vuruyor, buzağı ters gelip yatıyor. Bunu gören anne
inek “Yavrum gitti!” diyerek kadına bir darbe vuruyor, kadın serilip yere
düşüyor. Onu gören, avdan gelmekte olan kayınpeder bir bakıyor gelini yerde
-inek suçlu- tüfekle ineğe ateş ediyor, inek yere seriliyor. Silah sesini duyan
kadının eşi koşup geliyor -babasının elinde silah, hanımı yerde yatıyor-
“Eyvah!” diyor, belindeki silahı çıkarıyor babasını vuruyor, derken bu nereden
başladı? Tek ipin çözülmesinden.
Bugün
çiftçi de, köylü de, hayvan üreticisi de, aranızda inek alan besici kardeşlerim
de, Urfa’da, Diyarbakır’da, Burdur’da, Antalya’da, Çanakkale’de, Balıkesir’de
tüm üreticilerimiz… Bu ipi saldınız, ithalatı serbest bıraktınız eti de rezil
ettiniz, sütü de rezil ettiniz; bir de üstüne üstlük bunlarla hastalıklar
geldi, şapı geldi, IBR’si geldi, brusellası
geldi, bu hastalıklar da, mavidili geldi,
vatandaşımız perişan oldu, şimdi de “Gelen hayvanların sakatatlarını yemeyin.”
diye genelgeler yayınlıyoruz.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İnek öldü mü?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – İnek öldü, gelin öldü…
MEHMET
ERDOĞAN (Adıyaman) – Şeytanı çıkar, şeytanı!
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – İşte, şeytan… Teşbihte hata olmaz. Bu ipi çözdünüz
değerli arkadaşlarım. Bu ip çözülmeyecekti.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Bu ipi sen çözdün gibi geliyor bana.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Türk köylüsü adına, o buzağının ipi gevşetilmeyecekti.
Bu ipi gevşettiniz ve bunlar bizim başımıza geldi. Milyon dolarlar şimdi
yabancının; Hasan’a değil, Hans’a gidiyor, bunu
defalarca söylüyoruz. Hâlâ devam ediyor, bir yıl daha uzattınız.
Şimdi de
geldik, dayandık süt üreticilerine… Süt üreticileri şu anda perişan değerli
arkadaşlarım. Bakın çok bölgelerde biz örgütlüyüz. Burdur ili olarak 60 kuruş,
bazı illerde 40 kuruş, bazı illerde 50 kuruş. Sanayiciye 50 trilyon kaynak
ayırmışsınız, çok güzel. Sanki sanayici o ineği sağıyor, sanki o sanayici
keçiyi sağıyor, sanki o sanayici koyunu sağıyor! Koyunu sağan, koyunu besleyen,
ineği besleyen Türk çiftçisi, Türk köylüsü, nereden çıktı bu sanayiciyi
desteklemek? Regüle edilecekmiş piyasa, bunu
verirsek! Nasrettin Hoca’nın tel örgüsü gibi: Tel örgü çekmiş, koyunlar
geçecek, yün, yapağı oraya takılacak, kadın eğirecek, yün yapacak, pazara
götürüp satacak, oh ne güzel ekonomi, peşin para!
Değerli
arkadaşlarım, sanayi desteklensin, elbette sanayicilerimizin desteklenmeye
ihtiyacı var, ama önce kaynağına, üretime ve ürüne sahip çıkmanız gerekiyor.
Üretime ve ürüne sahip çıkmazsak bugün tarım ve hayvancılık ülkesi olan ülkemiz
cevizi de, bademi de, gül suyunu da, gülü de… Ben hafta sonu Burdur’daydım,
benim Ağlasun’umda gülcülük var, gül üreticisi perişan, şu anda buğday yapıyor.
Neden? Çocukların geleceği için. İnek üreticisi… Kadınla
konuştum, gençle konuştum, hacı amcayla konuştum, hoca amcayla konuştum, köyün
imamıyla konuştum, diyor ki: “Biz perişan olduk, benim komşum kefil oldu, inek
aldık, sıfır faizli, komisyonun adına biliyorsunuz faiz dedik, yüzde 2, ama ben
bu süt parasıyla, bu yem parasıyla bunu ödeyemem, köyümde şap hastalığı var
-Sayın Bakanı burada bulmuşken söylüyorum- üç buçuk aydır şap hastalığı devam
ediyor, sönmüyor. Sönmediği için, köyümde danam var beslenmiş, koyunum
var, keçim var, satamıyorum. Tarım krediye, Ziraat Bankasına borcumu
ödeyemiyorum.” diyor, feryat ediyor, “Ne olursunuz şu Ziraat Bankası ve tarım
kredi borçlarını hastalık sürecinde, karantina süresince dondurun.” diyor. Bunu
yapacak olan kim? Hükûmet. Ve Hükûmet
yetkilileri sizlersiniz. Hacet kapısısınız. Size hacet ediyorlar, biz de elçi
olarak sizlere bunları anlatıyoruz. Bunlara kulak vermeniz gerekiyor değerli
arkadaşlarım.
Sorun
bitmiyor. Ezilenler adına sizlere sesleniyorum değerli
arkadaşlarım: Hangi yasayı yaparsak yapalım, hangi genelgeyi açıklarsak açıklayalım,
ürüne ve üretime sahip çıkmadığımız sürece, mazotu, gübreyi, elektriği,
sulamayı, ilacı ucuzlatmadığımız sürece zeytin üreticisi de, pamuk üreticisi
de, et ve süt yapan üreticimiz de, üzüm üreticimiz de, fındık, ceviz yapan
üreticimiz de, yaş meyve sebze yapan üreticimiz de mağdur olmaya devam edecek. Temel
girdiler…
Bakın,
bizim Payamlı köyünde bir kadın önüme geçti, “Böyle dolaşmakla iş yok. Oraya
gidiyorsan madem, benim adıma Sayın Bakana şunları söyle.” dedi. “Bize ithal
inek verdi, ithal kova getirdi, ithal süt makineleri koyduk. Bize o zaman yurt
dışından ithal ucuz yem getirsin. Benim fabrikalarım var Burdur’da, Türkiye’de,
yetecek onlara. Onlara yetecek fabrikalarım var, üretim yapıyor ama temel
girdileri, soyası, mısırı çok pahalı. Pahalı şu anda. Yemin
çuvalı 35’le 38 lira arasında, 40’a dayandı, girdiler arttı, onun için
feryadımız. Bu inekler tekrar kesime gitmesin. IBR hastalığı var, hayvanlar
zayıfladı, perişan oldu, yerlerde sürünüyor hayvanlar ama hayvan pazarları
kapalı olduğu için… Zaten mezbahalarımız da kesmiyor. Bu perişanlıktan
kurtarın.” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, devri iktidarınızda tarım ve hayvancılığın yüzü bir türlü
gülmedi. Yetmedi; çiftçi tesadüfler dışında hep kaybetti. Tesadüf olursa,
domates 10 liraya çıkarsa… O da 3 liraya satıyor. 10 liraya domates yediğinizde
üreticinin eline… En pahalı üretici o anda 3 liraya satabildi. Tesadüfler… Ne
yapıyor? Ürün fazla olursa da patates 10 kuruşa düşüyor. Bu tesadüfleri kendi
kaderine bırakmamamız gerekiyor. Havza bazlı
projelerde dokuz yıldır çalışılıyor. Havza bazlı proje
üzerine çalıştınız, destek de verdik, yapın havza bazlı projeleri, hangi bölge
hangi ürünü ne kadar yetiştirecek? “Bu bölgelere patatese ayrı destek, domatese
ayrı destek, bibere ayrı destek, patlıcana ayrı destek, ürün bazlı
destekler yapalım.” dedik, yaptınız ama bir türlü bu vatandaşın arz-talep
dengesini koruyamadığınız için bunda da sınıfta da kaldınız. Bundan dolayı
kırsal alandaki işsizliğe de bir türlü çözüm bulunamadı.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir tek kayısıya yapılmadı.
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Aynı şekilde, kayısıda Malatya’da dondan bir sürü
mağdur olan oldu, onların parası da iç edildi, Maliyede ayrıldığı hâlde.
Malatya’yı da burada savunmamız gerekiyor.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Fındık ne oldu?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Fındığın parası nerede?
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, fındığı, fındık üreticilerini hep
söyledim. Ben Samsun denetmeniyim, Samsun’a gidip
geliyorum. Karadeniz, Düzce, Zonguldak, Bolu, Giresun, Rize, bu bölgeler fındık
bölgesi…
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Trabzon…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) – Trabzon’umuz da aynı şekilde.
Şunu
söyledim ben: Fındığın rakibi ceviz ile badem. Ceviz ile badem bizde var,
fındığın başka rakibi yok, Bakanlık da değil rakibi, halk da değil. Fındığın
rakibi ceviz ile badem ama ceviz ile badem şu anda Arjantin’den, Şili’den
Bosna’ya geliyor, Bosna’dan gümrüksüz Türkiye’ye giriyor, ithal badem. Benim
Burdur Yassıgüme’de hacı amcalarım da ithal badem,
ithal ceviz satıyor. Bizim Yassıgüme’de çuvalları
değiştirmişler, çuvallar değişik, ithal ceviz satılıyor. “Satmayın bunları,
kendi ürününüze sahip çıkın.” dedim. Samsun’da Çarşamba’nın fasulyesi
satılmıyor, Kazakistan’ın fasulyesi satılıyor. O rakibi ortadan kaldırmamız
gerekiyor. O rakibi ortadan kaldırdığınız zaman baklavada da, tatlıda da, çerez
olarak da fındığımız piyasa bulur, fındığımız değerlenir ama biz, fındığımızı
öldürür gibi Şili’nin bademini, Arjantin’in cevizini ülkemize sokuyoruz, yanlış;
gümrük koyun bunlara, engelleyin. Çok mu lazım yabancının cevizi? Çok mu lazım
yabancının bademi? Benim ülkemde hepsi var bunların.
Değerli
arkadaşlarım, ithal edilen damızlıklarla ilgili, besilik canlı hayvanlar var,
şartnamelere uyulmuyor. Vatandaştan duyduklarımızı paylaşıyoruz. On iki ay ve
300 kilo şartı varken yaşlı ve kilolu hayvanlar getirilerek besicilere teslim
ediliyor, şikâyetler var. Et fiyatları hâlâ oturmadı. Yerli
besici küskün ve mağdur. Bugün, besiciler Meclisimizdeydi “Bu ithalat ne
zaman bitecek de bizim de yüzümüz gülecek?” diye bekliyorlar. Ülkemize gelen
hayvanlarla, Avrupa Birliği ülkelerinde sıklıkla görülen hastalıkların bulaşma
riski var, kontroller yeterince yapılmıyor. Desteklemeler yetersiz ve küçük
ölçekteki yetiştiriciye hitap etmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Devamla) - Kesimde, iç organlar verilmiyor. Sakatat fiyatları eti
geçti.
Teşekkür
ediyor, tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
AK PARTİ
Grubu ve şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt
Akgün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 566
sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu
Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun teklifi, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi
Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 22/11/1984
tarihinde kabulünden sonra uygulamada karşılaşan sorunları gidermek amacıyla
hazırlanmıştır. Kanun teklifi ile aynı zamanda toplulaştırma çalışmalarının
daha verimli hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, tarımda en büyük hedef verimliliği artırmak olmalıdır. Tarımda
verimliliğin artırılması için mutlaka tarım arazilerinin toplulaştırılmasında
zaruret vardır. Çeşitli nedenlerle ekonomik olarak tarımsal faaliyet yapmaya
imkân vermeyecek biçimde parçalanmış, dağılmış, bozuk şekilli parsellerde
modern tarım işletmeciliği şeklinde üretim yapmak ve dünya ile rekabet etmek
mümkün değildir. Maalesef, ülkemiz, tarım arazilerinde bu verimsizliği
yaşamaktadır. Ülkemizde tarım işletmelerinin sahip oldukları araziler miras ve
diğer nedenlerle her geçen gün daha da küçülmüştür. 1950 yılında, tarımda
işletme sayısı 2,2 milyon iken ortalama işletme büyüklüğü 100 dekar idi. 2000
yılında, işletme sayısı 3 milyon 20’ye ulaşırken ortalama işletme büyüklüğü 61
dekara kadar düşmüştür. İşletme ölçeği küçülürken bugün, işletme başına parça
sayısı artmıştır. İşletme başına parça sayısı 7 rakamıyla ifade edilmektedir.
Bu oranlara bakıldığında, ülkemizde işletme büyüklüğü, dünya ortalamasının çok
altındadır. Bu durum, tarımda verimliliği olumsuz etkilemekte ve ülke tarımının
dünya ile rekabet etme şansını zora sokmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, arazilerin parçalanmasının, bilindiği gibi çeşitli nedenleri
vardır. Miras ve intikal yoluyla parçalanma, hisseli ve
bölünerek yapılan satışlar, sulama, kara yolları, demir yolları gibi tarım
arazilerinden geçen kamu yatırımları, sermaye ve iş gücü yetersizliğinden
dolayı yapılan kısmi kiracılık ve ortakçılık, sel, taşkın ve heyelan gibi doğal
afetler ve özellikle tarım kesimindeki yüksek nüfus yoğunluğu baskısı,
arazilerin parçalanmasına yol açmaktadır.
Bununla
birlikte, burada, toplulaştırmanın çiftçilerimiz açısından faydalarına da
kısaca değinmekte fayda var. Toplulaştırmayla, parçalı ve dağınık araziler
birleştirilmekte, tarım arazileri düzgün şekilli parçalara dönüştürülmekte, her
tarla toplulaştırma yoluyla su kanalına kavuşmakta, her tarla yine
toplulaştırma yoluyla yola kavuşmakta, ulaşım daha kolay ve ekonomik hâle
getirilmekte, tarım makinelerinin kullanımı daha ekonomik olmaktadır. Aynı
zamanda, ekilebilir arazi miktarı artmaktadır, zirai mücadele ve gübreleme
kolaylaştırılmakta, kullanılmayan küçük araziler değerlendirilmekte, tarla
sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar toplulaştırma yoluyla ortadan
kaldırılmaktadır. Tarım için en ideal parsel ebatları toplulaştırma yoluyla
oluşturulmaktadır, kadastro yenilenmiş olmaktadır, köy yerleşim yerleri
iyileştirilmekte ve geliştirilmektedir.
Yukarıda
bahsettiğim gibi, toplulaştırmanın faydaları saymakla bitecek gibi değildir.
Değerli
arkadaşlarım, kamu yatırımları açısından da toplulaştırmanın önemli faydaları
vardır. Şöyle ki: Bir ülkenin kalkınmasında kara yolları, demir yolları,
barajlar, sulama ve drenaj kanalları
gibi kamu yatırımları büyük önem arz etmektedir. Büyük çoğunluğu kırsal
alanlarda yapılan bu kamu yatırımları için büyük meblağlara ulaşan kamulaştırma
bedelleri ödenmektedir. Bu yatırımlarla, aynı zamanda, tarım arazileri
parçalanmakta, şekli bozulmakta, arazi toplulaştırması yapılırken yol ve kanal
gibi kamu ortak kullanım alanları için toplulaştırmada yüzde 10’lara varan
oranda kesintiler yapıldığı için ve hazine arazileri de kullanıldığı için
kamunun kamulaştırma ihtiyacı önemli ölçüde karşılanmaktadır.
Toplulaştırmanın
bu faydalarının yanında, hisselilik, sulama ve ulaşımdan kaynaklanan sosyal
huzursuzlukları önlediği ve yargının bu alandaki yükünü de azalttığını
belirtmekte fayda vardır. Aynı zamanda, tapu kadastro kayıtlarının yenilenmesi,
düzenleme sonrasında arazilerinin kıymetlenmesi, mera arazilerinin hayvancılığa
uygun hâle getirilmesi, tarımda kullanılan girdilerde önemli oranda tasarruf
sağlanması da toplulaştırmanın faydaları arasında sayılabilir.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; kısaca ülkemizdeki arazi toplulaştırması
çalışmalarına bir göz atmakta fayda vardır diye düşünüyorum. Toplulaştırma
çalışmalarında da şöylece baktığınızda AK PARTİ hükûmetlerinin
farkı hemen ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Türkiye’de işlenebilir tarım arazisi
miktarı 25 milyon hektardır. Ekonomik sulanabilir arazi miktarı ise 8,5 milyon
hektardır. 2010 yılı verilerine göre, bu miktarın yüzde 62’si, yani 5,3 milyon
hektar arazi sulamaya açılmıştır. Sulama alanlarının düşük olması millî ekonomi
için gelir kayıplarına neden olmaktadır. Ülkemizde toplulaştırması
yapılabilecek arazi miktarı ise en son teknikle yapılan hesaplamada 14 milyon
hektar olarak hesaplanmıştır. Bunun 8,5 milyon hektarı sulu arazi; 5,5 milyon
hektarı ise kuru alanlardan oluşmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, ülkemizde toplulaştırmanın başladığı 1960 yılından 2002 yılına
kadar yani kırk bir yılda toplam 450 bin hektar alan toplulaştırması yapılmış
iken, 2002 yılından 2010 yılına kadar sekiz yılda yaklaşık 691 bin hektar alan
toplulaştırması yapılmıştır. Yani AK PARTİ hükûmetleri
döneminde toplulaştırma çalışmaları hız kazanmış, önceki kırk bir yıldan daha
fazla toplulaştırma çalışması AK PARTİ hükûmetleri
döneminde yapılmıştır.
İktidarımızın
büyük önem verdiği bölgesel kalkınma planları olan GAP, DAP ve KOP projelerine
ayrılan büyük ödenekler sayesinde bu bölgelerimizde toplulaştırma işlemlerinin
hız kazandığı ve birkaç yıl içerisinde bu bölgelerde toplulaştırma işlemlerinin
büyük oranda bitirilmiş olacağı söylenebilir.
Tek
başına bu rakamlar bile AK PARTİ’nin tarıma verdiği
önemi ve desteği göstermektedir. İktidarımız döneminde tarıma her alanda
verilen destek miktarları önemli ölçüde artırılmıştır. Ziraat Bankasının
verdiği kredi miktarı neredeyse 15 milyarı aşarken, 2002 yılında yüzde 38 olan
kredi dönüş oranı 2010 yılında yüzde 97’lere ulaşmıştır. Faizlerin bazı
kalemlerde sıfıra kadar düştüğü düşünülürse, çiftçimize verilen desteklerin
büyüklüğü daha iyi anlaşılmış olur.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin uygulamada yaşanan
sorunları ortadan kaldırmak ve toplulaştırma işlemlerini hızlandırmak amacıyla
verildiğini ifade etmiştim. Teklifin 1’inci maddesiyle, dağıtım normunun 10
katını aşan arazilerde kamulaştırma işlemi zorunlu olmaktan çıkarılmış,
Bakanlar Kuruluna bu konuda takdir hakkı verilmiştir. Böylece, kamulaştırma
zorunluluğunun devlet bütçesine getireceği yük önlenmek istenmektedir. 2’nci
maddeyle, toplulaştırma esnasında tarla içi yeni ulaşım yolları, sulama ve
drenaj kanalları, tesviye çalışmaları, köy yerleşim ve gelişim alanlarının
yeniden düzenlenmesi gibi altyapı çalışmalarından bahsetmek suretiyle, bu
çalışmaların toplulaştırma çalışması kapsamında olduğu belirtilerek, hem
tereddütler giderilmek hem de bu alandaki yetki karmaşası önlenmek istenmiştir.
Teklifin 3’üncü maddesiyle, çiftçilerimizin kredi imkânlarından daha kolay ve
daha fazla yararlanabilmesi için, ipoteklerin sadece kamu bankalarınca değil,
diğer ticari bankalarca da yapılabilmesi temin edilmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu düşüncelerle, çiftçimiz ve toplulaştırılan arazi alanlarında
önem ifade eden bu
kanun teklifinin tarım kesimine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Sayın Akgün, teşekkür ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın
Köse, buyurun efendim.
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın
Bakan -her fırsatta dile getirmekteyim- Türkiye’de tarımda sulama ortalaması
yüzde 22 iken bu oran Adıyaman’da yüzde 9’dur. Atatürk Barajı gibi büyük bir
barajın olduğu yerde yaşanan bu rakamlar üzüntü vericidir. Adıyaman’da özel
uygulamalara ihtiyaç olduğu şüphesiz ortadadır. Hükûmet
bu konuda ne yapacaktır? Adıyamanlı çiftçinin yüzünü ne zaman güldüreceksiniz?
Ayrıca,
tarımsal sulamada kullanılan elektrik tarifeleri de çok yüksektir ve bu konuda
çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Hükûmetin, af
çıkarmak yerine sorunu kökten çözmek için bir çalışması var mıdır, yok mudur?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Özkan…
RAMAZAN
KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Ziraat Bankası hayvancılık kredilerinin açılmadığı yönünde
vatandaşlarımızdan talepler gelmektedir, finansman yokluğu anlamında. Geçen
günkü Komisyonumuzda Ziraat Bankası, bunun en kısa zamanda açılacağı şeklinde
bir ifadede bulunmuştu. Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir?
Ayrıca,
şap hastalığı görülen mahallerde tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarını
dondurmayı düşünüyor musunuz? O konuda bir çalışmanız var mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Sayın
Köse’nin bahsettiği, tabii, Adıyaman’ın su kaynağı olup da, Atatürk baraj gölü
üzerinde bulunup da burada sulamanın miktarının az olması konusu.
Bizim
tabii, GAP Eylem Planı çerçevesi içerisinde yaptığımız, hem orada sulama
alanlarını azami hâle getirmek hem de paralel olarak GAP illerinde 2 milyon 100
bin hektar alanda şu anda biz toplulaştırma yapıyoruz. Bundan tabii, Adıyaman
da bundan istifade ediyor. Adıyaman ilimizdeki toplulaştırma çalışması… 78 bin
hektar, Adıyaman da toplulaştırma kapsamında. Sadece bu toplulaştırılan alan
içerisinde -yine Adıyaman ili için söylüyorum- tarla içi yol yapımı 1.672
kilometre ve toplulaştırma hizmetlerini götürdüğümüz köylerde, aslında bir
zorunluluk olmamasına rağmen, sadece sosyal amaçlı, sadece o bölgedeki,
toplulaştırma götürdüğümüz yerlerdeki insanların yaşam standartlarını iyileştirmek,
kolaylaştırmak için ilave birtakım hizmetler de götürüyoruz. Bunlardan bir
tanesi de bu köylere kanalizasyon hizmeti götürülmesidir. Daha önce hiçbir
şekilde yapılmamış olan bir hizmettir ve bu çerçevede de kırk beş köy
kanalizasyon hizmeti almaktadır.
Tabii,
elektrikle ilgili olarak, biliyorsunuz, bu gerek yapılandırmada elektrik
borçlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler zaman zaman Hükûmet tarafından yapılmakta. En son yine bir düzenleme
yapıldı. Hükûmetimiz döneminde birkaç kere burada bir
düzenleme bu konuyla ilgili yapıldı.
Sayın
Özkan’ın söylediği Ziraat Bankasının kullandırdığı faizsiz kredi uygulaması.
Tabii, Ziraat Bankası tarafından yapılıyor bunun düzenlemesi. Hazineden bu
konuyla ilgili bir görüş alındı. 3 milyar 600 milyon lira - bugün de söyledim-
49 bin kişiye yakın çiftçi bundan istifade etti. Bunun bir etki çalışması, etki
değerlendirmesi yapıldı ve arkasından Hazineden alınan görüş geldi. Çok kısa
bir süre içerisinde, muhtemelen bir hafta içerisinde de bu kararnamenin tebliği
yayınlanacak.
Şap
hastalığının olduğu yerlerde tarım kredinin alacaklarının yapılandırılması, vesaireyle ilgili bir konuda… Tarım kredi kooperatifleri,
bildiğiniz gibi, Bakanlığın bir kuruluşu değil, müstakil bir çiftçi kuruluşudur
tarım kredi. Bu konuyu da kendileriyle görüşeceğim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, Sayın Uzunırmak’ın bir sorusu var, süremiz
var, ona da söz vereyim.
Buyurun.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Vakitten
arta kalan kısımda Sayın Bakana sormak istiyorum: Bizim Aydın’da Koçarlı Ovamız
ve Germencik Ovamız çok geniş bir ovadır. Koçarlı’mızın Güdüşlü ile
Germencik’in Turanlar Ovası karşılıklıdır ama Koçarlı’da toplulaştırmalar devam
ederken, Menderes’in karşı yakası olan Turanlar Ovası’nda Koçarlı’nın arazileri
vardır. Dolayısıyla Koçarlı Ovası’nda toplulaştırma yapılırken, Menderes
Nehri’nin karşı yakasında kalan araziler, “Koçarlı Toplulaştırması” adı altında
olmasına rağmen, Menderes’in karşısında olmasından dolayı toplulaştırma orada
yapılmamaktadır ama “Koçarlı Toplulaştırması” olarak geçmektedir. Burada
Koçarlılı vatandaşlarımızın… Karşı tarafın toplulaştırılmasının da yapılması
konusunda ben Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum. Vatandaşların bu yönde
bir talepleri vardır, dikkatlerine sunuyorum Sayın Bakanın.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.
Sayın
Bakanım…
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.
Sayın Uzunırmak’ın dile getirdiği hususu, Koçarlı’da, Menderes’in
karşı yakasında neden toplulaştırma yapılmıyor, onu inceleyelim. Sayın Uzunırmak’ın ayrıca kendisine de bilgi vereceğim.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Arkadaşlar
zamanında girmedi, sonra tekrar tekrar giriyor,
öncesinde olsa daha rahat olacaktı.
Şimdi bir
de Sayın Ergin’in sorusu var.
Buyurun.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim.
Siz,
diğer arkadaşıma söz verince ben bundan cesaret alarak söz istedim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Estağfurullah, süre olunca tabii.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Ben, bir süre önce Sayın Bakana bir soru yöneltmişim, onu yinelemek
istiyorum.
Tarım
Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı görevden mi alındı yoksa izinde mi? Gerekçesi
nedir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Yalçın…
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim,
Sayın Bakanı görünce hükûmet sıralarında, ben de hem
Ordu hem Samsun, Trabzon ve Giresun bakımından oldukça önemsediğim bir konuyu
daha önce de defalarca ifade etmiş olmama rağmen ikna edici bir cevap
alamadığımdan tekrar Sayın Bakana sormak istiyorum.
Sayın
Bakanım, 2004’ten kalan don hasar paralarının hâlâ yüzde 60’a yakın kısmı
ödenmedi. Bütün Karadeniz, dikkat ederseniz, milletvekili sayıları düşen, göç
veren bir durumda, içler acısı bir durum var. Acaba diyorum, nasılsa da seçime
gidiyoruz, sizin partinizin çok sıkça kullandığı bir yöntem olarak seçim öncesi
bir miktar don hasar parası ödemeyi düşünür müsünüz?
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN –
Sayın Yalçın, teşekkür ederim.
Sayın
Bakanım, ilave edeceğiniz bir husus varsa, buyurun efendim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın
Ergin’in söylediği husus şu: Bir soruşturma kapsamında, daha doğrusu aldığımız
bir ihbar neticesinde yürüttüğümüz bir soruşturma kapsamında Teftiş Kurulu
Başkanını yaklaşık bir ay önce açığa aldık soruşturmanın selameti açısından,
bir ay kadar önce, yani şubat başında. O soruşturma yapılıyor, konuyla ilgili
Başbakanlık Teftiş Kuruluna konu intikal ettirildi tarafımızdan ve onunla
ilgili inceleme yapılıyor. Sonuçta, ilgili kişinin de adı geçtiğinden dolayı,
öyle bir iddia olduğundan dolayı soruşturmanın selameti açısından ilgili kişiyi
açığa aldık, yani görevden uzaklaştırdık ve soruşturmayı da Başbakanlık Teftiş
Kuruluna vermek suretiyle bu işin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesine imkân
tanıyacak bir uygulamayı kendimiz yaptık Bakanlık olarak.
Sayın
Yalçın’ın söylediği husus, bu 2004 yılında fındıkla ilgili olarak... 2009
yılındaki Bütçe Kanunu ve ondan sonraki süreç içerisinde bu para bütçeye
konmuyor, yani o daha önceden ödenmiş olan kısmıyla kalındı ve o da tabii
Meclisin kararıyla kanunlaşarak çıktığından dolayı Bakanlık olarak benim
bütçemde böyle bir parayı uygulama imkânım şu anda yok.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Bütçeden verildi mi acaba?
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir kısmı ödendi, kalan kısmı
için söyledi, ona da cevap verdim.
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Efendim, söz istiyorum, süre var mı?
BAŞKAN –
Sayın Yalçın...
Arkadaşlar,
bundan sonra... Tabii ki vakit olduğu için bunlar oluyor ama ben şunu istirham
edeyim: Daha önceden yapılırsa... Çünkü, tek tek soru-cevaba dönüştü iş, o bakımdan söyledim ama süre
var. İsterseniz önce bir Kadir Ural Bey’e söz vereyim, sonra Rıdvan Bey’e söz
vereyim.
Buyurun.
KADİR
URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Bakanıma söylemek istediğim bir konu var, geçen hafta Mersin’in Erdemli
ilçesinin Kocahasanlı beldesinde Çiriş ve Üçtepe köylerinde dolu afeti oldu. Ben kendim de gittim,
orada gördüm, 35 santim dolu yağmış Sayın Bakanım. O bölgenin bir afet bölgesi
kapsamına alınarak, oradaki zararların karşılanması yönünde bir çalışma
yapılabilirse Üçtepe’deki köylülerimiz adına
teşekkürlerimizi ileteceğiz.
Siz
diyeceksiniz ki “Sigorta kapsamında.” fakat oralardaki araziler hazine
arazilerinin içerisinde bulunmasından dolayı ve sera bölgesi olmasından dolayı
sigorta kapsamında birçok yer yok. Tapulama alanları içerisinde eski tapulardan
dolayı da atadan, öteden kalma tapulardan dolayı da böyle bir çalışma, sigorta
çalışması yapılamıyor.
Ayrıca,
2/B uygulaması ve orman alanı içerisine girmesinden dolayı da tapuları
vatandaşın elinden alındığı için maalesef sigorta...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Yalçın, buyurun efendim.
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim.
Efendim,
benim bölgede anlatmakta zorlandığım bir husus, Sayın Bakan samimiyetle ifade
etti, artık bu don, hasar paralarının ödenemeyeceğini Sayın Bakanın ağzından
duyduk, teşekkür ediyorum kendisine.
Sayın Bakanım,
şunu soruyorum: Tabii afetler sebebiyle ödenen paralar vatandaş için bir ulufe
değildir, kanundan kaynaklanan bir haktır. Ordu, Giresun, Trabzon dışında,
bütün samimiyetimle soruyorum, bir tabii afet sebebiyle devletten alacağını
alamamış bir tek il var mıdır? Örneğin bu alacak ya da bu afet sizin bölgeniz
Diyarbakır’da olsaydı gene bütçeye koyduğunuz bir sembolik ödenekle ödenemez
hâle getirir miydiniz? Başka bir örneği var mıdır? Ordu, Giresun dışında bir
tabii afet sebebiyle devletten alacağını alamayan bir tek il gösterebilir
misiniz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın
Bakan, buyurun.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu tabii, karşılıklı
konuşmaya dönüştü Sayın Başkan. Bunu sizin takdirlerinize arz ediyorum. Niye
böyle bir uygulama yapıyoruz, doğrusu bilmiyorum.
Ben bir
hususu daha ifade etmek istiyorum. Bugün gündem dışı konuşma yaptım ve gündem
dışı konuşmadan sonra da her seferinde bütün arkadaşlarımız karşılıklı
soru-cevap şekline dönüyor. Ben usule riayet edilirse daha iyi olur diye
düşünüyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Usule uygundur Sayın Başkan.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben bugüne kadar da bütün
sorulara bana süresi içersinde usulüne uygun olarak sorulduğunda ya cevap
verdim eğer vaktim yetmediyse de yazılı olarak cevap verdim.
Sayın
Yalçın’ın konuyu getirip benim seçim bölgemle, ilimle ilişkilendirmesini de
yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir
vilayetini bir başka, hiçbir vilayetine asla kata tercih etmedik, etmeyiz,
etmeyeceğiz. Bunu ifade etmek istiyorum.
Ben
samimiyetle şunu söyledim: Bütçe kanunu benim takdirimle -Tarım Bakanı olarak
veya bir ilin milletvekili olarak- yapılan bir düzenleme değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Nasıl? Bütçe kanunu tasarı olarak gelmiyor mu? Tasarıda imzanız
yok mu sizin?
TARIM VE KÖYİŞLERİ
BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Yüce Meclisin buradaki oylaması
sonucunda Bütçe Kanunu’yla böyle bir para yani bu fasılla ilgili bir para,
harcanmasına dair bir para konmadı Bütçe Kanunu içerisinde. Dolayısıyla da bu
kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi verdi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin
bütün kararlarına nasıl saygı duyuyorsak, nasıl değerlendiriyorsak bu kararı da
bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Arz ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bütçeler kanun tasarısı şeklinde Meclise
gönderilir ve bu tasarıda Sayın Bakanın imzası vardır. Bu imzasını inkâr mı
ediyor? Sorumluluk üstlenmiyor mu?
BAŞKAN –
Anladım.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Korsan imza mı var, çakma imza mı var orada?
BAŞKAN –
Estağfurullah.
Teşekkür
ederim.
TARIM VE
KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Mecliste oylama var, oylama.
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Efendim, buyurun.
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan farklı bir anlam yükledi sözlere de bu ülkenin
hangi şehrinde bir afet yaşanıyorsa, bu Diyarbakır da olabilir, Van da
olabilir, elbette devletimiz onlara da elini uzatmalıdır.
Ben Sayın
Bakana şunu soruyorum: Karadeniz, Ordu, Giresun dışında devletten bir tabii
afet alacağını alamamış bir tek il örneği var mıdır diye soruyorum, yoksa
Diyarbakır’ı niye eleştireyim, orası da bizim memleketimiz.
BAŞKAN –
Anladım, teşekkür ederim.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Cevap veremedi, herhâlde var galiba.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, burada bütün arkadaşlarımıza
söz veriyoruz, Sayın Bakan tabii ki bu soru-cevap işlemi bitmediği müddetçe
devam eder talepler olursa, ama sabahleyin gündem dışı konuşmalara cevap
verdikten sonra, doğru, Başkanlık Divanının bir müsamahası oldu, tek tek, yani bütün arkadaşlar girerek kısa bir söz gibi
soru-cevap işlemi o anlamda olmaz, çünkü bir gündem dışı konuşmaya cevap
vermiştir, ama biz arkadaşlarımız katkıda bulunsun diye söyledik, ama tabii iş
soru-cevaba dönünce, orada Sayın Bakan haklı olabilir.
Evet,
Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Konu
açılınca ben de bir katkıda bulunarak Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum.
2004 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan don afeti nedeniyle oluşan
zararın, ilgili yasaya göre 298 milyon liralık kısmının ödenmesi
kararlaştırıldı, ancak hâlen bu rakamın 169 milyon liralık kısmı ödenmiş
değildir. Sayın Bakanın sözünü ettiği 2009 yılı Bütçe Kanunu’ndaki hüküm,
Anayasa’ya göre sadece 2009 yılını ilgilendirir, yani fındık afetinden
kaynaklanan, don afetinden kaynaklanan zararın ben kalan kısmını ödeyemem,
kanun hükmü var gerekçesi gerçekleri yansıtmıyor. Anayasa’mıza göre bütçeler
yıllıktır, bütçe kanunlarına konulan hükümler sadece o yılı bağlar, o yıl sona
erdiği andan itibaren o hükmün geçerliliği kalmamıştır. Sayın Bakan, sizin “169
milyon lirayı ödemem, ödeyemem.” diyebilmeniz için Meclisten bir kanun
çıkarmanız gerekir.
Ayrıca,
ben…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu, parmağını kaldırıyorsun ama,
sistemde yoksun, ben ne yapayım?
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Hayır, benim yapacağım bir şey yok, yani sistem açılmadan ben sana söz veremem,
yine kapandı.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz burada usulsüzlük yapmıyoruz Sayın Bakan.
Soru-cevap hakkımızı kullanmak en yasal hakkımızdır. Lütfen… Bizi usulsüzlükle
suçlamanızı yadırgıyorum. Usulüne uygun soruyoruz. Orada süre olduğu sürece
sonuna kadar soru sorma hakkımız var. Lütfen… Milletvekillerimizi burada
“Usulüne uygun sorulmuyor, cevap vermeyeceğim.” diye suçlamanızı da
yadırgıyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN -
Teşekkür ederim.
Sayın Aslanoğlu, o anlamda Sayın Bakana da yönelttiğiniz…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle söyledi Sayın Başkan. Sizin müdahale etmeniz
lazım.
BAŞKAN – Hayır, hayır.
Efendim,
ben şunu söylüyorum arkadaşlar, bakın: Genel itibarıyla önce sorular alınıp
sonra cevap olduğu için… O şekilde oluyordu ama süre kalınca olabilir. Fakat, bu defa…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Müsaade edin Sayın Aslanoğlu, lütfen.
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Cevaplanmayacak kadar ağır soru yoktu Sayın Başkan. Yazılı
vermeye gerek yoktu.
BAŞKAN -
Yani, bu süre dolana kadar bütün milletvekili arkadaşlarımızın soru sorma,
Sayın Bakanın da cevap verme hakkı vardır. O işi onar dakikayla ayarlamışlar
ama böyle tek tek olması noktasında bir gelişme oldu,
bu da zuhurattan oldu. Neyse… Konu açıklığa kavuşmuştur.
Soru
soran arkadaşlarımıza, cevap veren Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Cevap veremeyen daha doğrusu vermeyen…
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Vermemek için de usulü öne süren…
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün maddelerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci
maddeyi okutuyorum:
SULAMA ALANLARINDA ARAZİ DÜZENLENMESİNE DAİR
TARIM REFORMU
KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN
TEKLİFİ
MADDE 1 -
(1) 22/11/1984 tarihli ve 3083 sayılı Kanunun 5 inci
maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları sırasıyla aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
"Uygulama
alanlarında, bu Kanunun amacını gerçekleştirmek için ilgili kuruluşça bağ,
bahçe ve ağaçlık arazi ve örnek işletmeler hariç, gerçek kişilerle özel hukuk
tüzelkişilerine ait tarım topraklarından o bölge için tespit edilen dağıtım
normunun on katını aşan kısmı ile varsa üzerindeki tarımsal yapı ve tesisler
kamulaştırılabilir. Bu suretle yapılacak kamulaştırmalarda Devletçe sulanan
arazi sulu arazi sayılır."
"Sahibine
bırakılacak topraklar, bölgenin özellikleri dikkate alınarak Bakanlar Kurulunca
belirlenir."
BAŞKAN –
Komisyonun bir düzeltme talebi var galiba.
Buyurun.
TARIM,
ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Evet, Sayın
Başkanım, teşekkür ediyorum.
Kanun
yapım tekniğine uygunluğun sağlanması amacıyla ilk atıfta kanunun tam adının
yazılması gerektiğinden, görüşülmekte olan teklifin 1’inci maddesinin çerçeve
hükmünde geçen “3083 sayılı Kanunun” ibaresinin “3083 sayılı Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu” şeklinde düzeltilmesi
gerekmektedir.
Arz
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim.
Evet,
Sayın Komisyon Başkanımızın ifade ettiği şekilde, metnin de bu şekilde
düzeltilerek, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 2-
(1) 3083 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi madde başlığı
ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Toplulaştırma
ve tarla içi geliştirme hizmetleri
MADDE 6-
Bu Kanunda belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere uygulama alanlarında
ilgili kuruluşça, isteğe bağlı veya maliklerin muvafakatı
aranmaksızın arazi toplulaştırılması yapılabilir.
İsteğe
bağlı olanlara öncelik vermek kaydıyla arazi toplulaştırmasını teşvik için
ilgili kuruluşça arazi genişletmek gibi destekleyici tedbirler alınabilir.
Toplulaştırma
alanlarında gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine ait araziden
projenin özelliğine göre, yol ve kanal gibi kamunun ortak kullanacağı yerler
için % 10’a kadar katılım payı kesilir. Toplulaştırma nedeniyle kapanan
yollarla, yol fazlalıkları da aynı amaç için kullanılır. Katılım payı için
herhangi bir bedel ödenmez. Ancak, katılım payı dışında kesilen arazi,
öncelikle varsa eşdeğer Hazine arazisinden karşılanır. Yoksa,
kesilen arazi için kamulaştırma işlemi yapılır.
Toplulaştırma
sonunda dağıtılan veya sahibine bırakılan tarım arazisi malikleri adına, geriye
kalan arazi ise Hazine adına uygulayıcı kuruluşun talebi ile tapuya tescil
edilir. Malikleri adına tescil edilen arazi bu Kanun hükümleri dışında o bölge
için tespit edilen dağıtım normundan daha küçük parçalara rızaen
veya hükmen taksim edilemez ve ifraz işlemlerine konu olamaz. Bu husus tapu
siciline şerh edilir.
Toprak ve
su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, kırsal alanda su temini ve
kullanılmış suların uzaklaştırılması hizmetleri, arazi toplulaştırma ve tarla
içi geliştirme hizmetleri ile birlikte planlanır. Tarla içi geliştirme
hizmetleri; tarla yolları ve sanat yapıları, açık ve kapalı drenaj, sulama
tesisleri, kimyasal maddeler kullanılarak arazi ıslahı, toprak muhafazası ve
dere yatağı ıslahı gibi faaliyetleri kapsar.
Ortak
kullanım alanları olarak planlanan alanlarda toplulaştırma çalışmaları
süresince tarımsal faaliyetlerde bulunmak ilgili kuruluşun iznine bağlıdır.
Toplulaştırmada
kanal ve yol gibi kamunun ortak kullanacağı alanlar olarak planlanan yerlerdeki
mütemmim cüzlerin karşılığı ile çiftçiye yeni parseller teslim edilene kadar
doğabilecek gelir kayıpları uygulayıcı kuruluşça karşılanır.
Toplulaştırma
esas ve usulleri ile toprağın derecelendirilmesi ile tarla içi geliştirme
hizmetlerinin nasıl yapılacağı yönetmelikte belirtilir.”
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 3 -
(1) 3083 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları
sırasıyla aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
"Yukarıda
belirtilen süre içinde, bu gibi arazi Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara
ipotek edilebilir.
Bu
kısıtlama süresi içerisinde ipoteğin paraya çevrilmesi gerektiğinde ipoteğin
paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte düzenlenecek kıymet takdir raporu
uygulayıcı kuruluşa tebliğ edilir. Uygulayıcı kuruluşun bu rapora itiraz ve
dava hakkı vardır. Kesinleşen kıymet takdir raporuna göre tespit edilmiş
bedeli, bu Kanun hükümlerine göre
uygulayıcı kuruluş tarafından uygun görülmesi halinde ipoteğin paraya
çevrilmesi yoluyla takip dosyasına ödenerek arazinin Hazine mülkiyetine
geçirilmesi sağlanır. Ancak uygulayıcı kuruluş tarafından ihtiyaç duyulmaması
halinde, arazinin satışına izin verilebilir. Buna ilişkin esaslar yönetmelikle
düzenlenir."
BAŞKAN –
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
4’üncü
maddeyi okutuyorum:
MADDE 4 -
(1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci
maddeyi okutuyorum:
MADDE 5 -
(1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklifin
tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı
olmasını diliyorum.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.38
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.52
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat
ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN –
Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
3’üncü
sırada yer alan, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre
ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları
(1/873) (S. Sayısı: 621) (x)
BAŞKAN
- Komisyon ve Hükûmet
yerinde.
Komisyon
raporu 621 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Saygıdeğer
milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir.
Bu
nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer ilk söz talebinde bulunmuştur.
Sayın
Seçer buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU
ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
arkadaşlarım, görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, görüşeceğimiz yasa önemli bir yasa, nihayetinde konu su. Su,
sadece Türkiye’de değil dünyada önemli bir konu hâline geldi, stratejik bir
konu hâline geldi. Tarım sektöründe de, tarımsal üretimde de önemli bir
unsurdur su kullanımı, su meselesi.
Biliyorsunuz,
Devlet Su İşleri marifetiyle birçok sulama tesisleri, sulama yatırımları
yapılmakta ülkemizde ve 1993 yılından bu yana da Devlet Su İşlerinin yaptığı
yaklaşık olarak 3 milyon 130 bin hektar sulamaya açılan alanlarda işletme ve
bakım hizmetlerini de, büyük çoğunlukla, yüzde 90’a varan bir oranda sulama
birlikleri yapmaktadır.
Sulama
birlikleri, faaliyetlerine başladığında 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’yla
idare ediliyordu 2004’e kadar, daha sonra 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri
Kanunu’na tabi oldular. Ancak şu bir gerçek: Bu kanunlar, sulama birliklerinin
en iyi şekilde sevk ve idare konusunda yetersiz kaldığını da ortaya koyuyor.
Dolayısıyla, bu anlamda da sulama birliklerine münhasır bir müstakil yasa yapma
gereği de ortaya çıkıyor.
(x) 621 S. Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Bu
düzenleme, Cumhuriyet Halk Partisinin de desteklediği bir düzenlemedir, olması
gereken bir düzenlemedir. Tarım Komisyonuna geldiğinde, bu
konunun önemli bir konu olduğunu ve enine boyuna irdelenmesi gerektiğini, bu
anlamda da bir alt komisyon kurulmasının daha yararlı olacağı düşüncesiyle bir
alt komisyon kuruldu ve orada bu konuyla ilgili bütün aktörlere, çiftçilere,
çiftçiler birliğine, sulama birliklerine, meslek odalarına fikirleri soruldu,
onların görüşleri alındı, eksikler tamamlandı, yeni görüşler madde hâline
getirildi kanun tasarısı içerisine konuldu ve bu noktaya kadar gelindi.
2008
yılının başlarında Tarım Komisyonu, sulama birlikleriyle ilgili Sayıştaydan bir denetim istedi; acaba sulama birlikleri
neler yapıyor, ne gibi sıkıntıları vardır, sulama birliklerindeki aksaklıklar
nelerdir, olası yapılacak olan yeni düzenlemede nelere dikkat etmemiz gerekir?
Gerçekten, ortaya çıkan sonuç korkutucu; gerçekten, ortaya çıkan sonuç içler
acısı.
Bakınız, Sayıştayın raporundan alıntılar yapıyorum: “Mevzuata aykırı
işler, muhtelif kurum ve kuruluşlar ile gerçek kişilere yapılan yardımlar,
temsil ve ağırlama giderleri, DSİ tarafından yapılan masrafların ödenmemesi,
kişi borçlarının silinmesi, alacaklarının zaman aşımına uğratılması, vergi
kesintilerinin yapılmaması veya eksik yapılması…” vesaire vesaire
liste böyle uzayıp gidiyor. Demek ki mevcut hâliyle sulama birlikleri mali
açıdan, idari açıdan, işletme açısından çökmüş durumda.
Şimdi,
tabii ki Genel Kurula indi bu tasarı, burada da görüşülecek, maddeler üzerinde
de görüşmeler yapacağız, siz değerli milletvekillerinin bu konuda önerileri
olabilir, katkıları olabilir; son şeklini vereceğiz ve nihayetinde bu yasa
tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinden yasa olarak çıkacak.
Değerli
arkadaşlarım, az önce de söyledim, tarımsal üretimde su önemli bir konu. Böyle
bir yasa yapıyoruz. Bu yasayı yapmakla bitiyor mu? Elbette yasaları yaparsınız
ama önemli olan uygulamada bu yasanın hükümlerini yerine getirebilmek ve en
önemlisi de bu işin sahibi Devlet Su İşlerinin, sulama birlikleri üzerindeki
denetim mekanizmasını rasyonel bir şekilde çalıştırması, etkin bir şekilde
çalıştırması.
Su,
ticari bir meta değildir; mevcut Hükûmet bunu ticari
bir meta olarak görüyor ama su, stratejik bir konudur, her zaman söylüyoruz. Son
yıllardaki küresel ısınma kaynaklı kuraklıktan suyun ne kadar önemli olduğunu,
hepimiz artık bu gerçeği görmüş durumdayız.
Türkiye'nin
suya ihtiyacı var, tarımsal üretimde suya ihtiyacı var çünkü Türkiye'nin
kullandığı mevcut 112 milyar metreküp suyun, kullanılabilir suyun yüzde 70’ini
biz tarımsal üretimde kullanıyoruz.
“Türkiye
bir tarım ülkesi” diyoruz. 28,5 milyon hektar tarım alanımız var; 25,75 milyon
hektar sulanabilecek tarım alanımız var; 8,5 milyon hektar ekonomik olarak
sulamaya açılabilecek alanımız var ama bugün hâlâ biz yaklaşık olarak 5,4
milyon hektar alanı sulayabiliyoruz. Geriye kalan yaklaşık olarak 3 milyon
hektarı da sulamamız gerekiyor.
Tabii, bu
anlayışla, bu su politikalarıyla bu alanları bir an önce sulamaya açma şansımız
yok. En azından, az önce de söyledim, Türkiye'nin kullanabilir su oranı 112
milyar metreküp ve 1 hektar tarım alanında kullanılan su olayı da bin metreküp,
1 hektarda, yani 10 dekarda. Dolayısıyla, bu mukayeseyi yaptığınızda, bugün
Türkiye'nin kullanabilir su oranı bütün bu 8,5 milyon ekonomik anlamda
sulanabilecek tarım alanını sulamaya kifayet etmez. En hızlı şekilde, en ivedi
şekilde bir kere bu anlamda politikalarımızı değiştirmemiz lazım.
Tarımda
hâlâ vahşi sulama sistemi hüküm sürüyor. Hâlâ kanaletlerde, kapalı ya da açık
kanaletlerde ciddi anlamda kayıp oranı var. Buharlaşmadan
kaynaklanan kayıp oranları söz konusu. Yapılan tesisler yeterince bakım
ve onarımdan geçirilemiyor. Bu anlamda önemli sıkıntılar yaşanıyor. Tabii,
ilgili kuruluşların bu anlamda önemli yatırımlara imza atması lazım ve bu
tesislerde ivedilikle yenilenmeye gitmesi gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’nin modern sulama sistemine geçmesi gerekiyor, özellikle
su sarfiyatının düşük olduğu, son yılların da en önemli sulama çeşidi olan damlama
sulama sistemine geçmesi gerekiyor. Bu anlamda, Avrupa Birliği kaynaklı önemli
teşvikler var, hibe kredileri var, bunları da üreticilerimize kullandırıyoruz.
Bunlar, gerçekten desteklediğimiz destekleme politikaları ama bunlar yeterli
değil. Bu destek miktarlarını, sulamada özellikle hibe miktarlarını artırmamız
gerekiyor.
Bakınız,
3 milyon hektar gibi bir tarım alanının su beklediğini söyledik. Türkiye’nin en önemli projelerinden biri Güneydoğu Anadolu Projesi.
Yaklaşık olarak 1 milyon 820 bin hektar alan burada sulama projesine
tabi tutulmuş ve bugüne kadar, 2009 yılı sonu itibarıyla da 300 bin hektar alan
sulamaya açılmış. Yani orada şu anda yaklaşık olarak 1,5 milyon hektar tarım
alanı su bekliyor.
AKP
iktidarları döneminde ne kadar alan… GAP bu kadar önemi olan, ekonomik önemi
olan -orada biliyorsunuz Türkiye’nin ciddi sıkıntılara neden olduğu bir terör
sorunu yaşanıyor, orada bir asayiş sorunu yaşanıyor, orada bir savaş sorunu
yaşanıyor- önemli bir proje, orada sosyal barışı tesis etme adına önemli bir
proje. Hem tarımsal üretim açısından önemli bir proje hem
orada sanayinin geliştirilmesi açısından önemli bir proje hem diğer sektörlerin
gelişmesi açısından önemli bir proje.
Bakınız,
GAP’ın sulama yatırımlarına AKP hükûmetleri döneminde
yapılan yatırımlar sonucu sadece 100 bin hektar alan suya açılmış durumda.
Orada 1,5 milyon hektar alan, tarımsal alan su bekliyor. Eğer, biz, bu hızla
gidersek oradaki yatırımları -yaklaşık olarak 14.500 hektar orada yıllık suya
açılan alan- yüz yıla bitiremeyiz değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, su ulaştığı noktaya can veriyor. Su o kadar önemli bir konu ki
-ileride dünyada su savaşlarından söz edeceğimizi konuşuyoruz- dünya barışını
tehdit ediyor. “Su ticari bir meta değildir.” dedim. Evet, değildir, ekosistemin
bir parçasıdır nihayetinde; su hayattır, hayatın da ta kendisidir. Ancak mevcut
iktidarın, siyasi iradenin son sekiz yıldır uygulamalarına bakıyorsunuz, suyu
bir ticari meta hâline getirdiniz.
“Suyun
kullanım hakkını satıyoruz.” diyor Hükûmet. Siz kimin
malını kime satıyorsunuz? Suda herkesin hakkı var; böceğin hakkı var, kuşun
hakkı var, hayvanın hakkı var, bitkinin hakkı var, insanın hakkı var.
Bakınız,
son yıllarda özellikle enerji açığını, ihtiyacını karşılama saikıyla doğa
katlediliyor. Sayın Çevre Bakanı burada yok, aslında onun konusu, onun bunları
dinlemesi gerekiyor. Sayın Başbakanın bir söylemi vardı: “Su akar, Türk bakar.
Biz bunu tersine çevireceğiz, su akar, Türk yapar.” Ben bunu “Su akar, Türk
bozar.” şeklinde değiştirdiğinizi iddia ediyorum. Bakınız, “Nehirler boşa
akıyor.” dediniz, barajlar yaptınız; “Dereler boşa akıyor.” dediniz, HES’leri icat ettiniz. Bir tanesi çıktı, bu konuda Hükûmete bir akıl verdi ve HES modası başladı. İki bine
yakın proje hayata geçirilmek için bekliyor, yazıktır, günahtır. Bu anlamda
doğa katlediliyor.
Elbette
ki Türkiye'nin ekonomik büyümesine baktığınızda, nüfus artışına baktığınızda,
Türkiye'nin enerji açığını giderecek ve çevre dostu olan enerji kaynaklarına
yönelmemiz gerekiyor. Ama baraj yapalım derken, HES’leri
faaliyete sokalım derken, yatırım yapılacak havzalarda, bölgelerde o bölgenin
sosyolojik olgusu, kültürel olgusu, doğa olgusu dikkate alınmadan bu projeler
yapılırsa sonunda çevreye öyle tahribatlar yaparız ki bunun da geri dönüşümü
olmaz değerli arkadaşlarım. Elbette baraj yapalım, HES yapalım ama bunların iyi
bir analizini yapalım hem çevre açısından hem ekonomik getirileri açısından hem
o bölgedeki kültürel mirasa vereceğimiz tahribat açısından da iyi hesaplamalar
yapmamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, HES projeleri gerçekten Türk insanının içini kanatıyor. Özellikle
Karadeniz Bölgesi’nde bu anlamda vatandaşların çok önemli direnç gösterdiğini
biliyoruz, çevre örgütlerinin çok önemli direnç gösterdiğini biliyoruz. HES
projeleri gerçekleştirilecek diye binlerce ağaç yok ediliyor, ekosistemle
oynanıyor, ekosisteme elimizi sokuyoruz, ekosistemi bozuyoruz, Tanrı’nın
yarattığı, Allah’ın yarattığı o doğayı, o dengeyi insan eliyle bozuyoruz. Bu
anlamda enerji lobilerinin o akılalmaz daha fazla kâr
etme ihtiyacına, arzusuna cevap verme adına biz doğayı onlara teslim ediyoruz
ve katledilmesine Hükûmet olarak sizler de göz
yumuyorsunuz.
Değerli
arkadaşlarım, bakınız, bu projelerle ilgili az önce de söyledim,
yurttaşlarımız, vatandaşlarımız bu meseleye karşı çıkıyor, yargı bu meseleye
karşı çıkıyor, bazı özel çevre kurumları bu meseleye karşı çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma
Kurulu bir karar alıyor, Rize İkizdere Vadisi’ni doğal sit alanı ilan ediyor
ama biz onun aldığı kararı tanımıyoruz ya da yasa gereği şu anda Hükûmet olarak tanıyorsanız bile ileriki dönemde o kararı
ortadan kaldırma adına şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni bir yasa
tasarısı getirdiniz, tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma kanunu ile artık
daha önce doğal sit alanı ilan edilmiş bu bölgelerin bu statüsünü ortadan
kaldıracaksınız ve artık doğal sit alanı ilan etme yetkisini de Çevre ve Orman
Bakanlığına vereceğiz. Bu doğru bir yaklaşım değildir değerli
arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, kamuoyunu uzun süre meşgul eden bir Hasankeyf meselesi vardı, Ilısu Barajı’nın yapıldığı yer. Binlerce yıllık tarih
burada katlediliyor. Onlarca medeniyetin geçtiği, beşikliğini yaptığı, ev
sahipliğini yaptığı o bölgeleri -Sasanilere, Emevilere, Abbasilere, Bizanslılara, Osmanlılara- bu tarihî
kültür mirasını, enerji elde edelim, daha fazla enerji elde edelim anlayışıyla
o bin yıllık tarihi, yine sizlerin AKP iktidarları döneminde aldığınız
kararlarla maalesef yok ediyoruz.
Yine,
İzmir Bergama’daki Allianoi, Yortanlı Barajı… Bu
konuyla ilgili yine kamuoyunda çevre dostları, sanatçılar çok tepki gösterdi
ama Sayın Çevre Bakanı bu konuda maalesef duyarsız kaldı değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, çevre konusunda önemli sorunlar yaşanıyor. En önemli sorun da
bana göre Çevre Bakanı olsa gerek. Bakıyorsunuz, Çevre Bakanının görevi, asli
görevi çevreyi korumak. Bu, Anayasa’nın 56’ncı maddesiyle de hüküm altına
alınmış. Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede
yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, korumak, kirliliğini önlemek
devletin ve vatandaşın görevidir.” diyor. Evet, çevreyi korumak için
vatandaşlarımız olağanüstü gayret gösteriyorlar ama öncelikle vatandaşlarımız
çevreyi maalesef Çevre ve Orman Bakanından korumak durumunda kalıyor.
“Sosyal
yardımlar” adı altında Hükûmetinizin yoksul
vatandaşlara verdiği kalitesiz kömürlerin ortaya çıkardığı hava kirliliğini
hepiniz görüyorsunuz. Bu mesele böyle seyrederken Sayın Çevre ve Orman Bakanı
da bunu seyrediyor, çevre katlediliyor. Hava kirliliğine neden oluyorsunuz
verdiğiniz kalitesiz kömürlerinizle ama Çevre Bakanı bunu seyrediyor. Kimyasal
katı atık bertaraf tesisleri ya da belediyelerin çöp bertaraf tesisleri su
havzalarına yapılıyor, su havzalarına kuruluyor ve bunlara Çevre ve Orman
Bakanlığından ÇED olumlu raporları çıkıyor. Bu nasıl anlayıştır? Yani çevre,
Çevre Bakanlığının eliyle korunacağına, çevre Çevre
Bakanlığının eliyle yok ediliyor, tahrip ediliyor değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarısı, özellikle çiftçilerimizi ilgilendiren
önemli bir yasa tasarısı. Zaten son günlerde tarımsal üretimde ciddi sorunların
yaşandığını hepimiz biliyoruz. Özellikle son günlerde hayvancılık sektöründe
önemli sorunlar yaşandı. Daha önceki dönemlerde tarımsal üretimin değişik
kalemlerinde, yaş sebze meyve sektöründe, özellikle narenciye sektöründe önemli
sorunlar yaşandı. Üretici gerçekten önemli sorunlarla mücadele ediyor. Üretici borç batağında. Tarımsal üretimi gerçekleştirmek
için ettiği masrafın karşılığını alamıyor. Her gün girdi maliyetlerinin fiyatı
artıyor. Bütün bu olumsuzluklara karşın bir de hava muhalefetiyle mücadele
etmek zorunda kalıyor.
Bakınız,
Mersin’in Erdemli ilçesinde geçen hafta dolu yağışı oldu. Gerçekten, Kocahasanlı beldesinde… Ben de hafta sonu gidip o bölgeleri
gezdim ve oradaki hasarları tespit etme adına, üreticilerle konuşma adına, en
azından bir “Geçmiş olsun” deme adına, elimizden bir şey gelmese de onların
dertlerini, sorunlarını paylaşma adına onlarla beraber oldum. Sorunları bir
değil, bin. O bölgede daha önce orman kadastrosu geçmiş ve o bölgede orman
alanları ayrılmış, vatandaşa tarlalarının karşılığında tapular verilmiş. Aradan
belli bir süre geçmiş, şimdi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yine orada tapu
çalışmaları yapıyor, ölçüm çalışmaları yapıyor, orman alanlarını ayırıyor ve bu
kadastro çalışmalarından sonra da bu alanları, orman alanlarını Maliye üzerine
tescil ediyor. Şimdi, orada tapulu arazileri olan ve tarımsal üretim yapan ve
bu dolu yağışından da önemli miktarda zarar gören bu arkadaşlarımızın
arazilerine Maliye tapu iptal davası açmış. Dolayısıyla, daha önce tapular
kendilerinin üzerineyken Ziraat Bankasına ipotek vererek aldıkları kredileri şu
anda geri ödemek durumundalar. Yalnız, ortaya çıkan dolu hasarından dolayı bu
kredilerini geri ödeyecek paraya sahip değiller. Ayrıca, ben üreticilere
sordum: “Peki, siz bu üretimleri yaparken -orada genelde seracılık yoğun bir
şekilde yapılıyor- bu ürünlerinizi doluya karşı, fırtınaya karşı ya da herhangi
bir iklimsel zarara karşı sigortalamadınız mı?” Diyorlar ki “Bizim tapularımız
üzerinde şerh olduğu için, biz tarım sigortasından da faydalanamadık ve
dolayısıyla ürünlerimizi de sigorta ettiremedik.” Şimdi bu insanlar ne
yapsınlar? Ben gittim, gözlerimle gördüm, hayatımda böyle bir afet görmedim.
İnanın, bir saat boyunca fındık büyüklüğünde dolu yağmış ve bütün seralar o
dolunun sera üzerine verdiği ağırlıktan dolayı çökmüş ve ürünleri perperişan olmuş. Bu insanların devletten başka sığınacak
bir kapıları yok. Dolayısıyla, az önce bahsettiğim sorunlardan dolayı da
ürünlerini sigorta ettirememişler, şu anda borçlarını ödeyemiyorlar, şu anda
harçlarını ödeyemiyorlar. Dolayısıyla, devletin bu yurttaşlarımıza, bu
vatandaşlarımıza, bu üreticilerimize yardım eli uzatması gerekiyor, bir an önce
o bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor, en azından yaralarının bir
kısmını devlet marifetiyle sarmamız gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarında -az önce de söylediğimiz gibi- eğer
eksikler, gedikler varsa burada sayın milletvekillerinin de katkılarıyla
düzeltmeye çalışalım ve üreticimize yararlı, önümüzdeki süreçte üretimlerinde
bol ürün alabilecekleri bir sulama birliği yasası hep beraber çıkartalım
diyorum. Yasanın hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Seçer.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay.
Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU
ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum.
Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı yaklaşık 2,5 milyon
insanı doğrudan olmasa bile dolaylı olarak ilgilendirmektedir, ayrıca, zannediyorum
500 bin civarında da sulama birliği üyesi insanımızı ilgilendirmekte ve ayrıca,
aşağı yukarı, sulama birliklerinin kuruluşu, işleyişi, sulama tesislerinin ve
mevcut suyun kullanımıyla ilgili bir yasadır. Bu yasanın özüne girmeden önce
çok önemli gördüğümüz için, hayatın her alanı için olduğu kadar tarım için de,
tarım alanları için de, tarımın da olmazsa olmazı olan sudan biraz bahsetmek
istiyorum.
Elbette
ki su, bütün canlıların ortak yaşam kaynağıdır, yani hayatın olmazsa olmazıdır
ancak bu kadar da tarımın çok önemli bir unsurudur. Yani hayat ve ekonomik her
türlü faaliyet alanı için suyun önemi tartışılmaz bir gerçektir. İklim, hava
hareketleri, meteorolojik, jeopolitik, topoğrafik
faktörlere bağlı olarak dünyada su dağılımı büyük farklılıklar göstermektedir.
Genel olarak düşük ve yüksek enlemlerde su miktarları fazla olmasına karşılık,
Türkiye'nin de içinde bulunduğu orta enlemlerde, atmosferde genel dolaşımın bir
sonucu olarak su miktarı genellikle düşük ve yapıya bağlı olarak da büyük farklılıklar
göstermektedir.
Su,
insanların en temel ihtiyacı olmanın yanında, ekonomik faaliyetlere kaynaklık
etme özelliğiyle, milletlerin devamlılığı için hayati bir kaynaktır. Her türlü
sosyal ve ekonomik faaliyetin sürmesi, büyük ölçüde, yeterli su arzına sahip
olmaya ve bu kaynağı doğru kullanmaya bağlıdır. Bu bakımdan suyun önemi, su
kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi, ekonomik fayda ve sosyal refaha
doğrudan katkısı, 21’inci yüzyılın en önemli konularının başında gelmektedir.
Suyun
petrolden daha fazla önem kazandığı dünyamızda, özellikle kurak iklime sahip
ülkemiz için bir damla su çok önemlidir. Bir damla suyun israf edilmeden doğru
ve etkin biçimde tarım topraklarıyla buluşturulması, elbette ki hayati
önemdedir. Hele hele, vahşi sulamanın –salma
sulamanın- âdeta hâkim olduğu, suyun önemli bir kısmının zayi olduğu ülkemizde,
teknolojik sulamaya, damla sulamaya, yağmurlama sulamaya, bu yatırımlara,
ekonomik yatırımlara yeteri kadar kaynak aktarılmamasından dolayı geçilememiş
olması, Türkiye için bu problemi had safhaya taşımıştır.
Değerli
milletvekilleri, aşağı yukarı değişik yağış rejimine sahip olan ve
topraklarının yaklaşık üçte 2’si kurak, yarı kurak iklim özelliğindeki
ülkemizde suyun verimli kullanılması konusunda acil önlemlerin alınması
şarttır. Bu amaçla, bir su kanununun çıkarılması, öncelikli olarak su
kaynaklarının yönetim planlarının hazırlanması ve toplumun her kesiminin bu
konuda üzerine düşen görevi yapacak şekilde bilinçlendirilmesi şarttır. Bugün
ülkemizde -biraz önce arkadaşımız da ifade etti- ekonomik olarak sulanabilecek
tarım alanı 8,5 milyon hektardır. Bunun maalesef ancak 5-5,5 milyon hektarı
yani yüzde 64’lük, 65’lik bir kısmı sulanabilmektedir.
Bir diğer
durum: Aşağı yukarı, şu anda, hâlihazırda, bir miktarı tarım toprağı olmaktan
çıkmış olsa da 26 milyon hektar civarında bir ekilebilir alanımız vardır. Bu
alanlar açısından bakıldığı zaman, Türkiye’de ekilebilir alanların yaklaşık
beşte 1’i ancak sulanabilmektedir. Yani bu çok çok
düşük bir rakamdır, çok çok düşük bir orandır.
Türkiye gibi, zengin bitki ve iklim çeşitliliğine sahip, yüksek tarımsal
potansiyele sahip bir ülke için bu üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur ve
muhakkak surette bu alanların çok önemli bir kısmının sulanabilme kapasitesini
de nazarıitibara alarak sulamaya kavuşturmak ve suyu etkin ve verimli kullanmak
ülke için çok gereklidir.
Değerli
milletvekilleri, tarım bu ülkenin en büyük şansıdır, tarımsal potansiyel bu
ülkenin en büyük zenginliğidir. Bunu bu kürsüden her vesileyle ifade ettik ve
hâlen de bu şansın devam ettiğini ifade ediyorum. Türkiye, bu potansiyeliyle
sadece kendisini değil, bölgesini de, bulunduğu coğrafyayı da besleyecek bir
güce sahiptir ancak bu şans, bu potansiyel, bu İktidarın çarpık tarım
politikasına ve yanlış bakış açısına rağmen devam etmektedir. Bugün bu ülkede
tarım gözden çıkarılmıştır. Türkiye nerede ise temel ürünlerde dahi dışarıya
bağımlı hâle getirilmiş, âdeta ithalat cenneti olmuştur. Hayvancılık yerlerde
sürünmektedir -bu kürsüde çok konuştuk-hayvancılıkta gelinen nokta gerçekten
bir dramdır. Daha bugün Türkiye Büyük Millet Meclisini, grupları Türkiye'nin
çeşitli yörelerinden gelmiş yüzlerce besicimiz, yüzlerce üreticimiz ziyaret
etti ve seslerini bizlere duyurmaya çalıştılar ancak… Biz bunlarla konuştuk,
bir serzenişlerini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum. “Biz Sayın Bakana
derdimizi anlatmak istiyoruz ama ulaşamıyoruz.” dediler, umarım ulaşmayı
başarırlar.
Değerli
milletvekilleri, bu durumda, hayvancılık yapan ve ağır girdi maliyetleri
altında ezilen Türk çiftçisi topraklarını terk etmiştir, meralarda neredeyse
otlayan koyun kalmamıştır. Bunu, bu kürsüde, geçen görüşmelerde Tarım Bakanı da
bir vesileyle itiraf etti.
Patlayan
işsizliğin sebeplerini başka yerlerde aramaya gerek yok; işi, düzeni bozulan,
tarlasını terk eden, üretmekten vazgeçen, ürünü para etmediği için toprağını
terk eden insanların dramında, esas işsizlik sebeplerini oralarda aramak lazım.
Değerli
milletvekilleri, konumuzla ilgili olarak tekrar şunu ifade etmek istiyorum:
Tabii, diğer konuştuklarımız da Türkiye’yle, Türkiye tarımıyla, Türkiye’de
milyonca insanın yaşadığı dramla ilgilidir. Ayrıca, bu yasa da neticeyi,
üretimi, verimliliği artırmaya yönelik, suyun kullanımıyla ilgili, bu kesimi
ilgilendiren bir yasa olduğu için elbette ki tarım kesiminin sorunlarını da bu
kürsüde konuşmaya devam edeceğiz.
Sağlıklı
ve dengeli beslenmenin sağlanması, sanayinin ihtiyacı olan kaliteli tarım
ürünlerinin sürekli üretilebilmesi, tarım kesiminde çalışan nüfusun işsizlik
probleminin çözülmesi ve hayat standardının yükseltilmesi için kalan yaklaşık 3
milyon hektarın acilen sulamaya açılması gerektiğini ifade ettik. Bugün, tarım
toprağını, suyu, suyun kullanımını ve dolayısıyla bununla ilgili her
düzenlemeyi, her türlü yasal tedbiri bu bakımdan çok çok
önemli görmekteyiz zira günümüz dünyasında artık su, gıda, açlık, dolayısıyla
tarım en önemli gündem maddesidir ve en stratejik konulardır.
Değerli
milletvekilleri, çok açıktır ki bu gidişin, dünyada giderek artan ve vahim bir
hâl alan açlığın, özellikle de gıda arzındaki daralmanın ortadan
kaldırılmasında, ekilebilir tarım toprakları artırılamayacağına göre, tek çare
birim alandan elde edilen üretimi artırmaktır. Birim alandan elde edilecek ürün
miktarını belirleyen en önemli etkenler topraktır, tohumdur, ilaçtır ama
bunların en önemlisi, hiç şüpheniz olmasın ki, sudur. Eğer siz su
kaynaklarınızı tarımda doğru, etkin, verimli bir biçimde kullanabiliyorsanız,
tarım topraklarını suyla doğru ve ekonomik olarak buluşturabiliyorsanız işte o
zaman dünya tarımında söz sahibi olabilirsiniz.
Bu
sebeple Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanunu önemsiyoruz ve su
yönetiminin belli bir disiplin altına alınmasını, etkin kullanım imkânlarının
geliştirilmesini desteklediğimizi ifade ediyorum.
Ülkemizde
hâlen su varlık ve kaynaklarının korunması, yönetimi konusunda ciddi bir
mevzuat, bir su kanunu bulunmamaktadır. Bunu biraz önce de ifade ettim. Bu,
önemli bir eksikliktir. Bu konuda ciddi bir çalışma yapılmalı ve mevzuat
hazırlanmalıdır. Bugün üzerinde görüştüğümüz yasa da birçok eksikliğine rağmen
-Komisyonda da görüştük- geneli itibarıyla desteklediğimiz bir yasadır.
Ülkemizin
tabii servetlerinden olup kamunun yararına sunulan yer altı ve yer üstü
sularından tarımsal sulamada kullanılmak amacıyla devletin üstlendiği bir kamu
hizmeti olarak sulama tesislerinin kurulması ve işletilmesi, 1953 tarih 6200
sayılı Kanun uyarınca Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından
yürütülmektedir, yürütülmüştür bugüne kadar. Daha sonra bu tesislerin çok büyük
bir kısmı devredilmiştir. Devredilen bu tesislerin önemli bir bölümü 5335
sayılı Mahallî İdareler Kanunu’na göre kurulan birliklerce yapılmıştır. Mahallî
İdareler Kanunu’yla kurulan birliklere devredilen bu tesisler tam olarak bugüne
kadar korunamadığı gibi, gerekli bakım, onarım ve yatırımlar da yapılmamıştır;
çoğu atıldır, tarıma hizmet etmekten uzaktır. Devredilen bu tesislerin hakkını
vererek işleten birlik sayısı maalesef çok azdır. Bu durum, yasal mevzuat
noksanlığından ileri geldiği gibi, birliklerin ekonomik yapılarının zayıf
olmasından da kaynaklanmaktadır.
Bugün
5355 sayılı Mahallî İdareler Kanunu’ndaki yetersizlikten ve suistimalleri
önleyici hükümlerin olmamasından dolayı -ki, Sayıştay raporları da bunlara
işaret etmektedir- bu birliklerin çoğu borç batağındadır ve devredilen
tesislerin birçoğunda bakım ve onarım yapılmadığı gibi atıl durumda olmasına
bağlı olarak Türk tarımına gereken faydayı sağlamaktan tamamen uzaktır.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu tasarının daha doğru ve
amaca uygun hâle gelmesi için komisyonlarda, alt komisyonlarda gereken katkıyı
yapmaya çalıştık. Mesela tasarının ilk hâlinde kanun yasalaştığı tarihten
itibaren 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulmuş olan sulama amaçlı
-ki aynı amaca hizmet eden- 2.500 civarındaki kooperatifin feshedilmesi söz
konusuydu. Bunu Komisyondaki arkadaşlarımızın da önergelerimiz doğrultusunda
değerlendirmesi sonucu bu problem ortadan kaldırılmış ve doğru bir uygulama
olmuştur.
Bir başka
husus da yine ilk hâlinde bu birliklerde çalışan 5 bin civarında personelin
mağduriyetine sebebiyet verilme ihtimali vardı. Bu da Komisyonda gerekli
düzenleme yapılarak özlük hakları ve iş güvenceleri garanti altına alınmaya
çalışılmıştır.
Elbette
ki bu yasaya tarımsal faaliyetin önemli bir parçası olarak bakmaktayız. Her
türlü tarımsal faaliyetin yürütülmesinde, tarımın planlanmasında çiftçi
örgütlenmesini çok önemli gördüğümüzü, çiftçi örgütlerinin etkin olması
gerektiğini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.
Zannediyorum,
maddeler üzerinde veya bölümler üzerinde arkadaşlarımız da ifade edecek, tabii
bu bir çiftçi örgütü ama aynı zamanda kamu tüzel kişiliğine sahip ve aynı
zamanda devletin kontrolü altında. Elbette ki devletin,
dolayısıyla Devlet Su İşlerinin bir denetim yetkisinin olmasını doğru buluyoruz
ama bu yetkinin abartılmaması lazım, bu yetkinin âdeta o tüzel kişiliğe sahip
bir çiftçi örgütü olan örgütün her icraatını Demokles’in
kılıcı gibi başında denetleyerek veya görevi biraz daha sert kullanarak belli
bir boyuta getirilmemesi, daha doğrusu Devlet Su İşlerinin bir şubesi gibi de
çalışmaması gerekir diye düşünüyorum.
Değerli
milletvekilleri, birtakım arkadaşlarımızın zannediyorum önergeleri de
olacaktır. Hâlen bu ülkede çok çeşitli ve birbiriyle kopuk çok sayıda çiftçi
örgütü vardır. Bakın, Ziraat Odaları Birliği vardır, üretici birlikleri vardır,
yetiştirici birlikleri vardır ve bunların her birinin işleyişinde çok ciddi
sıkıntılar vardır yani mevzuat çıkarmak, birlik kurmak, çiftçiyi örgütlüyorum diye
birtakım düzenlemeler yapmak tek başına asla yeterli değil. Bunun için yasa
çıkarmak tek başına bir şey ifade etmez ve önemli olan bunların etkin
çalışmasını sağlamak, koordinasyonunu sağlamak ve en önemlisi de güçlü yapıda
olmalarını sağlamaktır. Şu anda çiftçi hangi örgüte üye olacağını
bilememektedir. Tam bir örgüt kargaşası yaşanmaktadır. Çoğu kere de bu
örgütlere üyelik çiftçiye ek bir maliyet yüklediği için âdeta büyük bir
mağduriyet yaşanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, mesela bu kanunda Tarım Bakanlığı yoktur -bir başka tespit
veya noksanlık- hâlbuki suyun kullanımının planlanmasından, tarımın
planlanmasından, üretim planından, üretim deseninden suyun kullanımını ayrı
düşünmek mümkün değildir. Bir yerde suyu doğru kullanmak için doğru bir üretim
planlaması, doğru bir üretim deseni çıkarmak lazım. Havza bazındaki üretim
planlaması yapılmadan bu iş olmaz, bunu da yapacak olan yegâne bakanlık elbette
ki Tarım Bakanlığıdır. Bu tasarıda Tarım Bakanlığının daha etkin bir biçimde
yer alması sağlanabilirdi ama böyle bir etkinliği olmadığı kanaatindeyiz.
Değerli
milletvekilleri, birlikler önemlidir, çiftçi örgütlenmesi önemlidir. Elbette ki
demokrasinin de gelişmesi için bu örgütlerin güçlü yapıda olmaları çok çok önemlidir. “Tek başına bu yasaları çıkarmak bir şey
ifade etmez.” dedim. Mesela bir örnek vereyim: 2004’te 5200 sayılı bir Üretici
Birlikleri Kanunu çıkarıldı ve bugün bu birliklerin elleri kolları bağlıdır,
ayakta duramamaktadırlar, bütün talepleri Bakanlık tarafından göz ardı
edilmektedir ve feryatlarına kulak tıkanmaktadır. Büro kiralayacak paraları
bile yoktur, kırsal kalkınma desteklerinden birliklere yardım yapılmamaktadır.
Bu şartlarda ne kadar örgüt kurarsanız kurun faydasızdır ve Türk tarımının
kalkınmasına gerekli katkıyı bu şartlarda sağlaması asla mümkün değildir. Bu
örgütler, bırakın bugün çiftçinin hakkını savunmayı kendileri bile ayakta
durmakta zorluk çekmektedirler.
Değerli
milletvekilleri, bu konuya Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaklaşımımız
şudur: Ülkemiz tarım sektörü yapısında görülen küçük işletmelerin üretim
girdilerinin uygun şartlarla temin edilebilmeleri, ürünlerini depolayabilmeleri
ve uygun fiyatlarla pazarlayabilmeleri, pazar gelişmelerini izleyip
üretimlerini ona göre yönlendirmeleri ve pazarda rekabet gücü kazanabilmeleri
ancak doğru bir örgütlenmeyle sağlanabilir. İyi bir örgütlenme şekliyle ancak
küçük işletmeler rasyonel ve verimli çalışmaya kavuşabilir ve bu işletmeler de
zamanla ekonomik ölçekli işletme büyüklüğüne ulaştırılarak yapıları
güçlendirilebilir.
Burada
altını çizerek ifade etmek istediğim bir önemli husus da şudur: Tarımın, bu
sektörün arzu edilen düzeye gelmesi için üreten, ürettiğini satan, katma değer
oluşturan, doğduğu toprakta insanını doyuran, sadece ülkesini değil bölgesini
de besleyen, ithal eden değil ihraç yapan bir yapıya kavuşturulması için güçlü
çiftçi örgütlerine ihtiyaç vardır. Güçlü çiftçi örgütlerinin oluşabilmesi için
çiftçinin, çiftçilikle uğraşanların bireysel olarak güçlü olması lazımdır.
Bugün içinde bulunduğumuz dünyanın gelişmiş her ülkesinde olduğu gibi, bu zor
ve stratejik, önemli işi yapan insanların doğru dürüst desteklenmesi, iyi bir
destekleme politikasıyla muhakkak suretle takviye edilmesi gerekir. Hâlbuki
bugün, bu ülkede -onlarca kere ifade ettim, bir kere daha ifade ediyorum- asla
doğru ve yeterli bir destekleme politikası yoktur, çiftçi asla
desteklenememektedir.
Bakın,
son bir örnek vereyim: Son birkaç yıllık bütçeye bakın. Son bütçede de aşağı
yukarı 5-5,5-6 milyar dolar civarında bir destek veriyoruz. Yapılan son bir
araştırmada, bu 5,5-6 milyar… Tarımın bütün sektörlerini, 25 milyon insanı
ilgilendiren -2,5 milyon kayıtlı çiftçiyi- incirden, üzümden, ete kadar, süte
kadar her sektörü ilgilendiren bu alana toplam verdiğimiz destek miktarı budur.
Değerli milletvekilleri, sadece, tek başına mazottan vergi olarak devletin
çiftçiden aldığı, geri aldığı para miktarı aşağı yukarı 5 milyar TL
civarındadır. Yani kaşıkla verdiğini bu Hükûmet
kepçeyle üreticiden almaktadır.
Bunu,
şunun için ifade ediyorum, yüzlerce kere ifade ettim, bir kere daha ifade
etmekte yarar görüyorum: Bugün Türk tarımının, Türk çiftçisinin karşı karşıya
bulunduğu en büyük dramı, en büyük çıkmazı ağır girdi maliyetleridir, bu
maliyetler altında ezilmesidir ve sattığı ürünün değerinin maliyetlerin çok
altında olmasıdır. Böyle bir yapıyla bu çiftçiden, bu üreticiden bir mucize
bekleyemezsiniz.
Bugüne kadar alın teriyle bu toprakların en sağlam damarını oluşturan,
en çilekeş insanlarının bugüne kadar sabrı taşmadan bu üretimi sürdürmeye
gayretleri varsa bu iyi niyetlerini daha fazla zorlamamak lazım ve bugün bu
problem sadece tarımla, toprakla uğraşanın dramı değil, aynı zamanda büyük
şehirde yaşayan insanların, 75 milyon insanın da dramıdır çünkü Türkiye’de
sağlıksız ve altyapısı olmadan, sağlıklı bir sanayileşme ve kentleşme olmadan,
topraktan kaçış şeklinde ortaya çıkan göç, Türkiye’de sadece ekonomik değil,
sosyal birtakım olayların da felaket hâline dönüşmesinin en önemli sebebidir.
Bu duygu
ve düşüncelerle, yasanın ülkemize, ülkemiz tarımına, çiftçimize hayırlı
olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.
AK PARTİ
Grubu ve şahsı adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar.
Buyurun
efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ
GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerine grubumuz adına söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Sulama
birlikleri -2004 yılına kadar- 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 133, 138’inci
maddelerine göre kurulmuştur. 2004 yılında çıkan 4272 sayılı ve 2005 yılında
çıkan 5393 sayılı yeni Belediye Kanunu’nda birlik kurulmasına ilişkin hüküm
bulunmadığından, sulama birlikleri de dâhil olmak üzere, belediyelerin kurmuş
olduğu tüm birlikler için yasal boşluk oluşmuştur. Bu boşluk, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde kabul edilerek 11 Haziran 2005 tarihinde yayımlanarak
yürürlüğe giren 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu ile doldurulmuştur.
Bugün sulama birlikleri bu Kanun hükümleri çerçevesinde faaliyetlerini
sürdürmekte olup, sulama birliklerinin meclisine çiftçi katılımının sağlanması
için 19’uncu maddesinde özel düzenleme yapılmıştır. Mevcut durumda sulama
birliklerinin bütçeleri, birlik meclisi tarafından kabul edilip, valinin
onayıyla yürürlüğe girmektedir.
Sulama
tesisinin işletilmesi için ihtiyaç duyulan personel, araç, enerji, bakım,
onarım ödenekleri ve bu ödeneklerin temin edilebilmesi için birliğin
gelirlerinin tamamına yakınını oluşturan sulama ücretlerinin belirlenmesinde
Genel Müdürlüğümüzün yasal olarak yaptırım gücü bulunmamaktadır.
2010 yılı
sonu itibarıyla yaklaşık 2 milyon hektar alana hizmet eden sulama
tesislerimizin işletme ve bakım sorumluluğunu devralmış olan üç yüz altmış
sekiz adet sulama birliğinin idari ve mali yönden denetimi İçişleri Bakanlığı
Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.
Sulama
birliğinin faaliyetlerini düzenlemede 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri
Kanunu, ihtiyaca yeterince cevap verememektedir.
1993’ten
günümüze değin geçen on beş yılda yapılan inceleme ve değerlendirmeler
neticesinde sulama birliklerinde aşağıdaki problemler tespit edilmiştir.
Bu
problemler, idari problemler olarak baktığımızda, birlik yönetiminin her yerde
çiftçilerden oluşmaması, gerçekçi bütçe hazırlanamaması, sulama ücretlerinin
düşük tutulması, ceza yönetmeliğinin hazırlanamaması, personel eğitimine önem
verilmemesi, tarım kuruluşlarıyla diyalog eksikliği, 657 sayılı Kanun’a tabi
personel istihdamı, etkili denetim ve kontrolün olmaması neticesinde birlikler
kurumsallaşamamıştır.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; işletme problemlerine gelince, genelde gece
sulaması yapılmaması, planlı su dağıtım programlarının uygulanmaması, kalifiye
personelin çalıştırılmaması, gerçekçi bir mesaha yapılmaması, cezai
müeyyidelerin uygulanmaması, kanalların maksimum debilerine göre işletilmesi
neticesinde aşırı su kullanımı, taban suyu, tuzluluk problemleri oluşmaktadır.
Bakım,
onarım problemleri: Bakım, onarıma yeterli ödenek ayrılamaması, bakım, onarımın
zamanında yapılamaması, tahliye ve drenaj kanallarının temizlenememesi, bakım,
onarım ihtiyaçlarının doğru belirlenmemesi, bakım, onarımda DSİ’yle
iş birliği yapılmaması, rehabilitasyon için fon
ayrılmaması neticesinde de sulama tesisleri hızla yıpranmaktadır.
Bir de
yöresel problemler var değerli arkadaşlar. Sulama tesislerinin devir
sırasındaki fiziki durumu, güçlü feodal yapı, bakım, onarım yapılacak sürenin
kısa oluşu, sulama sezonunun uzaması, işletme bakım hizmetlerinin kişiye özel
düzenlenmesi neticesinde tesislerden yeterince istifade edilememektedir.
Yukarıda
belirtilen sebeplerle sürdürülebilir sulama işletmeciliği, denetlenebilir,
hesap verebilir, şeffaf birlik yapısı oluşturulabilmesi için müstakil sulama
birlikleri kanununa ihtiyaç duyulmuştur. Sulama birliklerinin faaliyetlerinde yaşanan
sıkıntıların giderilmesi, bu kuruluşlara devredilen tesislerin inşa
maksatlarına yönelik olarak sürdürülebilir hizmet üretmelerinin sağlanması,
2008 yılı başından itibaren hız verilen bir çalışmayla idari, mali ve teknik
hususlarda yeni ve ihtiyaca cevap verebilecek düzenlemeleri içeren Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı hazırlanmış olup Türkiye Büyük Millet Meclisinde
komisyonların gündemine getirilmiştir.
Söz
konusu tasarı 2009 yılı başında Antalya’da düzenlenen bir toplantıyla sulama
birlikleri tarafından değerlendirilmiş, görüş ve öneriler yansıtılmıştır.
Ankara’da yapılan toplantılara İçişleri, Maliye, Bayındırlık ve İskân, Tarım ve
Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii
Kaynaklar bakanlıkları ile Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı
müsteşarlıklarından üst düzeyde yöneticiler katılmıştır. Konu Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan başkanlığında gerçekleştirilen Ekonomik
Koordinasyon Kurulunda da 2 kez görüşülmüştür. Gerekli usul ve şekil
düzenlemeleri de Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tarafından
yapılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ulaştırılan taslak, kanun
tasarısı hâline getirilmiştir.
Tasarı 24
Kasım 2010 tarihinde tali komisyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre
Komisyonunda görüşülmüş, bazı detay hususlar dışında özüne yönelik değişiklik
olmadan kabul edilmiştir.
Tasarı, 25/11/2010 tarihinde ana komisyon olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmüş ve detaylı olarak
değerlendirilmesinin faydalı olacağı kanaatiyle, oluşturulacak bir alt
komisyonda incelenmesine karar verilmiştir. Alt komisyonun 2 Aralık 2010, 9
Aralık 2010 ve 20 Ocak 2011 tarihlerinde yapılan toplantılarında görüşülmüştür.
Alt komisyonda görüşülmesi tamamlanan tasarı, 9 Şubat 2011 günü Tarım, Orman ve
Köyişleri Komisyonunda da görüşülerek Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, tasarı, hem alt komisyonda hem üst komisyonumuzda, gerek muhalefet
milletvekili arkadaşlarımızla gerek ilgili birliklerin yöneticileriyle ve
çiftçilerimizle de çok geniş bir şekilde istişare edilerek, sulama
birliklerimizin bundan sonraki süreçte sorunlarının en asgariye düşürülmesi
amaçlanmıştır.
Bu
doğrultuda Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’yla getirilen değişiklikler ve
yenilikleri şöyle sıralayabilirim:
Birliklerin
işleyişi Devlet Su İşlerince belirlenecek birlik çerçeve ana statüsüne göre
sağlanacaktır.
Görev
alanı sulama sahasıyla sınırlıdır.
Birliğin
kuruluşu, sulamadan faydalanacak en az 5 kişinin kurucular kurulu olarak müracaatıyla
başlıyor.
Sulama
birlikleri sadece sulama faaliyetiyle iştigal edeceklerdir.
Devir
sözleşmesinde belirtilen esaslar dahilinde devreden
kuruluşun, yani DSİ’nin yetkilerine sahip
olacaklardır.
Birliğin
resmiyet kazanabilmesi için en az 18 kullanıcısının birliğe üye olması şartı
aranmaktadır.
Su
kullanıcı hüviyetini kaybedenler yönetim kurulunca, kanunda sayılan diğer
durumlarda ise meclis kararıyla birlik üyeliğinden çıkarılacaklardır.
Meclis
üye sayısı her yerleşim yerinde en az 2 çiftçi üye olmak üzere sulama alanına
göre belirlenecektir.
Meclis
üyelerinin dört yıllığına seçilmesi öngörülmektedir.
Gözlemcilik
oluşturulmuş ve denetimde etkin ve yetkili kılınmıştır. Birlik faaliyetleriyle
ilgili görüş, düşünce, rapor verme, işletme ve bakım konularında denetleme
yetkileri olacaktır.
Birlik
faaliyetleriyle ilgili Tarım ve Köyişleri
Bakanlığının görev alanında bulunan konularda denetim ve yönlendirme Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca mahallinde atanacak bir gözlemci
tarafından yapılacaktır.
Meclis kararlarının
oy çokluğu ile, iç ve dış kredi borçlandırmalarına ait
kararların ise üye sayısının üçte 2’sinin oylarıyla alınması öngörülmektedir.
Su
kullanım hizmet bedeli her yıl Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girecek
tarifedeki eşiğin altında olmamak üzere birlik meclisi tarafından
belirlenecektir.
Birlik
meclisinde denetim kurulunun oluşturulmasıyla kendi iç denetimlerinin yapılması
sağlanacaktır.
Yönetim
ve denetim kurulu üyelerinin iki yıllığına, başkanın ise dört yıllığına meclis
tarafından seçilmesi öngörülmüştür.
Cazibeli
sulamalarda tahsilatın yüzde 30’unun, pompajlı
sulamalarda ise yüzde 15’inin bakım, onarıma harcanıp, artanı varsa ertesi yıla
aktarılması ve pompajlı sulamalarda en az bir önceki yılın enerji bedelinin
bütçeye masraf olarak konulması, ayrılan bu paranın başka maksatla harcanmaması
sağlanacaktır.
Denk
bütçe yapma esası getirilmiştir. Bütçenin onayının DSİ bölge müdürünün uygun
görüşüyle vali tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır.
Borç
stoku en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamını aşamayacaktır.
Birlik
alacaklarının tahsilatı için gerekli işlemleri
zamanında ve tam olarak yapmayan başkan ve yönetim kurulu üyeleri kendi
dönemlerinde oluşan zarardan şahsen sorumlu tutulacaklardır. Zamanında tahsil
edilmeyen alacaklar İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilecektir.
Personel
harcamalarında disiplin sağlanacak, personel, İş Kanunu hükümlerine göre
çalıştırılacak. Personel giderleri bütçenin yüzde 30’unu aşamayacak, zorunla
hâllerde Bakan onayıyla bu oran yüzde 40’a çıkarılabilecektir. Birlik
personelinin yollukları Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödenecektir. İstihdam
edilen en üst yönetici, yani müdür, mühendis ile ilgili DSİ bölge müdürünün
uygun görüşü alınmadan işten çıkarılamayacaktır.
Birliklere
yap-işlet-devret ve diğer yatırım modellerini uygulama yetkisi verilmektedir.
Birliklerin idari ve mali denetimi valiliğin oluşturacağı komisyon tarafından
denetlenecektir. Bakanlıkça idari ve teknik denetim yapılacaktır. Birlikler
Sayıştay tarafından doğrudan da denetlenebilecektir.
Birliğin
devraldığı sulama tesisine zarar verenler devlet malına zarar verme ile ilgili
ceza hükümlerine tabi tutulacaktır.
Sulama
sahasındaki çiftçilerden birliğe üye olmayanların birlik faaliyetlerinden
faydalanma şartları belirlenmiştir.
Mevcut
sulama birlikleri bir yıl içinde durumlarını bu kanuna uygun hâle
getireceklerdir.
Mevcut
kadrolu personelin müktesep hakları korunarak diğer kamu kurumlarına geçişi
sağlanacaktır.
Diğer birçok alanda olduğu gibi Hükûmetimiz,
AK PARTİ Hükûmetimiz tarımsal sulama alanında da çok
önemli olan birliklerimizin inanıyorum ki, yapılan bu düzenlemeyle bundan
sonraki süreçte hem birlik yönetimimize, yöneticilerimize hem Türk çiftçimize
çok ciddi gelişmeler sağlayacak ve bununla birlikte inanıyorum ki, yıllarca
birliklerimiz içerisinde yaşanan sorunlar, birliklerimizle çiftçilerimiz
arasında yaşanan hatta can kaybına, birbirlerini öldürmeye kadar giden
problemler çözülecektir ve bununla beraber, Hükûmetimiz,
göreve geldiği günden bugüne kadar, çiftçilerimizle ilgili sorunların tamamını
en ince ayrıntılarıyla ele almış ve birçoğunu çözüme kavuşturmuştur. Bunun
neticesinde de, hem tarım ürünlerimizdeki üretim artışlarını, tarım ürünlerinin
ihracatındaki üretim artışlarını, bizler de bölgemize gittiğimizde, sürekli,
çiftçilerimizle, köylülerimizle, her gittiğimizde, her hafta gittiğimizde,
birlikte olup, değerlendirip tartışıyoruz ve Hükûmetimize,
Başbakanımıza teşekkür ediyorlar.
“İnşallah,
bugüne kadar yapmış olduğumuz bu çalışmalar bundan sonraki süreçte de
çiftçilerimizin, köylülerimizin de bizlere vermiş olduğu destekle devam
edecek.” diyor, ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Karasayar.
Sayın Ertürk…
Şahsı
adına görüşmeyecek mi?
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok efendim.
BAŞKAN –
Peki.
Soru-cevap
işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakana sormak istediğim iki soru var. Bunlardan birincisi: Bir devlet
politikası içerisinde sormak istiyorum, AKP acaba sulama birliklerini de
özelleştirerek özel sektöre satmaya veya satmamaya burada bir devlet anlayışı
içerisinde söz verebilir mi? Bu konuda bir politikası var mı? Bu konuda
endişeler var, sulama birliklerinin, dolayısıyla sulama sektörünün de
özelleştirme yapılarak satılacağı konusunda.
İkincisi:
Şu anda seçilen birlik yöneticileri beş yıllığına seçildi ve bir anayasal hakkı
kullanıyorlar ama bu teklifte, bu yapılan düzenlemede bir yıl sonrası belirsiz
hâle getirilmiş. Bu insanlar beş yıllığına seçildi ve bir yıl sonrası belirsiz
bir hâle getiriliyor. Bu bir anayasal hak. Kişi…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Evet, Sayın Bakanım, herhâlde soru anlaşıldı.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT
MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, böyle bir kanunun gelmesinde dokuz
yıldır mücadele ediyorum. İçişleri Bakanlığı, artık trafik memurluğu bitiyor...
Ama mali yapıları bozulan birliklerle ilgili, DSİ’ye
bir köprü kredisi, bu birliklerin mali yapılarının düzelmesi için bu kanunda
bir şey yok, bir kere. Birliklerin son derece ihtiyacı var.
İki:
Birliklerin personeliyle ilgili tek kelime geçmiyor. Orada personel mağdur, bu
personeli ben birinci bölümde konuşacağım. Öncellikle, personelin de
sorunlarını çözmek lazım, eğer bir şeyi çözüyorsak. Kanunun gelmesini… Ama
özellikle mali yapıları bozuk birliklere DSİ’nin
destek olması lazım -DSİ’nin bir köprü kredisi- bir
geçiş sürecinde birliklere ekonomik ve mali destek olması lazım ama bu yasada
yoktur. Olacak mı, olmayacak mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.
Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii,
sulama birlikleriyle ilgili konu -Sayın Aslanoğlu’nun
da işaret ettiği gibi- uzun zamandır aslında toplumumuzun gündeminde olan bir
konu. Maalesef bugünkü durumda, tabii, başarılı örnekler de var ama başarısız
örnekleri de çok buluyoruz. Hem yapılan yatırımların zarar görmemesi açısından
hem de birçok insanımızın mağduriyetine yol açmaması bakımından burada bir
reform ihtiyacı açık ve o reforma dönük olarak da geniş kapsamlı
değerlendirmelerden sonra, çalışmalardan sonra bugün Meclisimizin takdirine
sunulan kanun tasarısı oluşturuldu, Meclisimizin komisyonlarından da geçti ve
şu an Genel Kurulda tartışıyoruz. Şu an itibarıyla ben kişisel olarak yeni
birtakım modeller, yeni birtakım varsayımlar yapmak durumunda değilim. Hükûmetimizin ve Meclisimizin teklifleriyle, iradeleriyle
oluşmuş ve Meclisimizin takdirine sunulmuş bir model var, bu model… Dünyaya
bakılır, değişik modeller de tabii ki tartışılabilir. Buralarda hiçbir şekilde
bizim, Hükûmet olarak olmazsa olmaz gibi bir
yaklaşımımız yok. Halkımız için, tarım sektörümüz için faydalı olan neyse onu
yapmak tabii ki bizim politikamız. Şu anki ortaya konan modelde bir
özelleştirme söz konusu değil, böyle bir şey düşünülmüyor. Sulama birliklerinin
özel sektöre satılması gibi herhangi bir şey söz konusu değil. Fakat bizi ve
gelecekteki nesilleri bağlayıcı bir yaklaşım biçimi içinde olmamız da bana göre
doğru değil.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – “Biz yapabiliriz.” mi diyorsunuz?
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Başkan dört yıllığına, encümen iki yıllığına
seçiliyor. Burada bir yıllık bir geçiş süresi öngörülmüş durumda. Bunlar bir
kısmı için yeterli olabilir, bir kısmı için olmayabilir. O, Meclisimizin
takdirinde, farklı şekillerde de burada bir düzenleme yapmak mümkün elbette ama
Meclisimiz nasıl yaparsa… Sonuçta kamu hukukunu ilgilendiren
bir konu. Bizler de beş yıllığına milletvekili olarak seçildik ama daha
sonra yapılan değişikliklerle dört yıla indi. Bu, kamu
hukukunda rastlanan bir durum.
Birlik
personelinin durumu, bu personelle ilgili Sayın Aslanoğlu’nun
sorduğu soru: 657 sayılı… Personel havuza gidecek ve oradan çeşitli kamu
kurumlarına dağılımları söz konusu. Sözleşmeli personelin de özlük haklarının
korunduğuna ilişkin arkadaşlarımız bana bilgi veriyorlar. Detayını isterseniz
size daha ayrıntılı bir şekilde arz edebilirler.
Yine
“Mali yapıları düzeltici bir yaklaşımınız var mı?” dediniz. Bunun için bir rehabilitasyon projesi düşünülüyor. Özellikle de bakım,
onarım projeleri geliştirme yönünde kurumumuzun bir çalışması var anladığım
kadarıyla.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…
BAŞKAN –
Buyurun efendim.
Karşılıklı
konuşmaya… Sorulara devam edelim, buyurun.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Karşılıklı konuşma değil Sayın Başkanım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
- Efendim, soruya devam edelim.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Yani şimdi ben şunu anlayamadım: Bir milletvekili olarak,
bir Sayın Bakanın… “Hayır, bu konu özelleştirilemez.” veya “Bu konuyu
özelleştirme bizim Hükûmetimiz döneminde olur,
olmaz.” diye bir net yanıt alamadım. Ben bunu merak ediyorum. Yani böyle bir
konuda özelleştirme noktasında, özel sektöre devretme noktasında bir politika
gündemde midir, gündeme gelebilir mi? Hükûmetin bu
meseleye temel felsefe olarak bakış açısı nedir, onu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Sayın Bakanım, buyurun.
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Şimdi,
ortaya bir model gelmiş, Hükûmetten geçmiş, Meclisimizin
komisyonlarında tartışılmış. Bu ortamda tercih edilen model
ortada. Bunun tartışılacak bir tarafını ben görmüyorum doğrusu. Burada
felsefi bir tartışma yaptığımız zaman felsefi tartışmalarda her şey tartışılır.
Felsefede böyle, sınır falan yoktur. Ama Hükûmetten
geçmiş, Meclisimize gelmiş, komisyonlarımızda tartışılmış bir model var
önümüzde ve bu modelde de özelleştirme söz konusu değil, böyle bir şey yok.
Kamu tüzel kişiliği verilmiş durumda birliklere. Kamu tüzel kişiliği verilmiş
bir yapının özelleştirilmesi zaten düşünülemez fakat felsefi olarak düşünce
hürriyeti var bir defa. Bir tartışmayı kısıtlamak, bir alternatifi yok saymak
felsefi düzeyde, onu doğru bir yaklaşım olarak görmem şahsen.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Ben Hükûmet politikasını
soruyorum, felsefe sormuyorum ki!
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Hükûmetin politikası
ortada, Meclise gelen taslak ortada, tasarı ortada, komisyonlarda yapılan
tartışmalar ortada, bugün önünüzde olan yasa tasarısı ortada.
ALİ
UZUNIRMAK (Aydın) – Zabıtlara geçsin diye soruyorum.
DEVLET
BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şu anda Hükûmet
bundan farklı bir model düşünüyor olsa o modeli getirirdi. Bugün getirdiği
model neyse Hükûmetin yaklaşımı odur.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN –
Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Soru-cevap
işlemi tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına birkaç dakika kalmıştır. Bu
bakımdan, görüşmelerimizi burada kesiyoruz.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi
hakkındaki Anayasa Komisyonu raporu ile kanun tasarı ve teklifleriyle
komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 3 Mart 2011 Perşembe
günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi
kapatıyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum.
Kapanma Saati: 19.58