Normal 26011 2 4 2011-03-31T14:07:00Z 2011-03-31T14:07:00Z 72 44157 251699 TBMM 2097 590 295266 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 95

72’nci Birleşim

2 Mart 2011 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KAĞITLAR

 III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Kayseri ilindeki sanayi yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 27/2/2011 tarihinde vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya ilinde süt ve meyve üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba ilişkin açıklaması

4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde şap hastalığı nedeniyle süt fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine ilişkin açıklaması

5.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak çözülemediğine ilişkin açıklaması

6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı söylentilerine ilişkin açıklaması

7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta halkın iradesine bir darbe girişiminde bulunulduğuna ilişkin açıklaması

8.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin, sorunlarını anlatmak için TBMM’ye giremediklerine ilişkin açıklaması

9.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt üreticilerinin perişan olduklarına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kenya Ulusal Meclisi Başkanı Kenneth Marende ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un beraberlerinde birer heyetle ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1423)

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1424)

3.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki davetine icabetle Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1425)

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1054)

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1055)

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1056)

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1057)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521)

2.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566)

3.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621)

 

VII.- OYLAMALAR

1.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, mahkeme kararıyla görevine dönen personele ve sendika seçimi konusunda personele baskı yapıldığı iddiasına ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18097)

2.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Adıyaman İl Halk Kütüphanesi binasının yenilenmesine ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18116)

3.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da kültür ve tabiat varlıklarının korunması amacıyla gerçekleştirilen faaliyetlere ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/18117)

4.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Bakanlıkça düzenlendiği iddia edilen bir film festivaline ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18168)

5.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’da yabancılara satılan gayrimenkullere ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/18169)

6.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, işitme cihazlarının temininde yaşanan soruna ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18233)

7.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kan şekeri ölçüm çubuğu tedariki ile ilgili bir mahkeme kararına ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/18234)

8.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, TMSF’nin bir ihalesine ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18246)

9.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, elektrikteki kayıp kaçak oranlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18350)

10.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, TKİ ile anlaşma yapan bir firmanın yükümlülüklerini yerine getirmediği iddialarına ve yapılan redevans sözleşmesine ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/18380)

11.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, TBMM Başkanlık Divanının 31/1/2011 tarihli kararlarına ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/18419)

12.- Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, TBMM'deki yapıların özürlülerin kullanımına uygun duruma getirilmesine ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili Nevzat Pakdil’in cevabı (7/18513)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak bir oturum yaptı.

 

Eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 27/2/2011 tarihinde vefatı nedeniyle bir dakikalık saygı duruşunda bulunuldu.

 

Oturum Başkanı TBMM Başkan Vekili Nevzat Pakdil, 27/2/2011 tarihinde ebediyete intikal eden eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet, kederli ailesine, sevenlerine ve Türk milletine başsağlığı dilediğine ilişkin bir konuşma yaptı.

 

Devlet Bakanı Mehmet Aydın, eski Başbakanlardan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ın 27/2/2011 tarihinde vefatı nedeniyle gündem dışı açıklamada bulundu; BDP Batman Milletvekili Bengi Yıldız, MHP Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, CHP İstanbul Milletvekili Ali Topuz ve AK PARTİ Samsun Milletvekili Suat Kılıç grupları adına; İstanbul Milletvekili Hasan Macit, DSP adına aynı konuda görüşlerini belirttiler.

 

Gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmında yer alan 633, 622, 624, 625, 626, 627, 628, 629, 630, 632, 634, 635, 636, 637, 638, 639, 640, 641, 642, 643, 644 ve 645 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5, 6, 7, 8 , 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24 ve 25’inci sırasına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun, 1 Mart 2011 Salı günkü (bugün) birleşiminde İç Tüzük’ün 59’uncu maddesi uyarınca Hükûmet adına yapılacak gündem dışı konuşma ve buna bağlı diğer konuşmaların tamamlanmasından sonra gündemdeki konulara geçilmeden birleşimin sona erdirilmesine; 2 Mart 2011 Çarşamba günkü birleşiminde sözlü soruların görüşülmemesine; 2 ve 3 Mart 2011 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerde 14.00-20.00 saatleri arasında çalışmasına; 621 ve 633 sıra sayılı kanun tasarılarının, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

2 Mart 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 15.59’da son verildi.

 

                                                                  Nevzat PAKDİL

                                                                    Başkan Vekili

                          Murat ÖZKAN                                                              Bayram ÖZÇELİK

                               Giresun                                                                             Burdur

                              Kâtip Üye                                                                         Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  95

II.- GELEN KÂĞITLAR

2 Mart 2011 Çarşamba

Yazılı Soru Önergeleri

1.-    Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit ve gaziler ile ilgili mevzuat ile şehit yakınları ve gazilerin yararlandığı haklara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18457) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

2.-    Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şeker fabrikalarının şeker pancarı alımına ve Kütahya Şeker Fabrikasında uygulanan alım yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18458) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

3.-    Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara öğrenci yerleştirme yöntemine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18459) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

4.-    Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna bağlı yurtlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18460) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

5.-    İzmir Milletvekili Okay Vural’ın, bir üniversitenin eğitim ve öğretim yılının açılışında yapılan konuşmaya ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18461) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

6.-    Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, nişasta bazlı şeker üretimine ve mısır şurubu kotasının düşürülmesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18462) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

7.-    Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, bir üniversiteye rektör atanması ve akademik personel alım ilanı ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18463) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

8.-    Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, TMSF tarafından el konulan bir kişiye ait şirket ve tesislerin satışına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18464) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

9.-    Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, yasa dışı telefon dinlemelerine ve önlemek amacıyla alınacak tedbirlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18465) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

10.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, yatırım teşvik düzenlemesinin yenilenmesine ve İzmir’in 3. Bölge kapsamına alınmasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/18466) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

11.-  Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, Ankara Kadın Kapalı Cezaevindeki insan hakları ihlali iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18467) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

12.-  Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, tutuklu ve hükümlülerin beslenmelerine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18468) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

13.-  Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, gösteri yapan öğretmenlerin yargılanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18469) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

14.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, hâkim ve savcıların yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18470) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

15.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Bakanlık personeline birikmiş yol harcırahlarının ödenmesine ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18471) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

16.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, icra dairelerine ve dosyalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/18472) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

17.-  Isparta Milletvekili Mevlüt Coşkuner’in, emekli maaşlarına yapılan zamma ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18473) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

18.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulunun Türkiye Kalkınma Bankası 2009 Yılı Raporuna ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/18474) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

19.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki Kur’an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/18475) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

20.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki Kur’an kurslarına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) yazılı soru önergesi (7/18476) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

21.-  Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki iki köy arasındaki yolun asfaltlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18477) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/02/2011)

22.-  Bursa Milletvekili H. Hamit Homriş’in, genel idare hizmetlerinde görev yapan emniyet personelinin özlük haklarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18478) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

23.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, şehit yakınlarının istihdamına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18479) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

24.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18480) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

25.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Samsun-Ladik’te iki polisin şehit olmasıyla ilgili iddialara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18481) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

26.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, bir otelde gerçekleştirilen etkinliklere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18482) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

27.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da doğal gaz abonelerinden tahsil edildiği iddia edilen sayaç değişim bedeline ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18483) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

28.-  İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İstanbul’da meydana gelen kundaklama olaylarına ve meydana gelen zararların karşılanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18484) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

29.-  İstanbul Milletvekili Durmuşali Torlak’ın, İDO bünyesinde taşeron firma adına çalışan işçilerin sorunlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18485) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

30.-  Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek’in, İstanbul’da bazı cami çıkışlarında dağıtıldığı iddia edilen bir yayına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18486) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

31.-  Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, faili meçhul cinayetlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18487) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

32.-  Van Milletvekili Özdal Üçer’in, ortaya çıkan toplu mezarlara ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18488) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

33.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, hâkim ve savcıların yararlandığı imkânlardan avukatların da yararlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18489) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

34.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, iki veya üç yıllık yüksekokul mezunu milli eğitim müfettişlerinin özlük haklarının iyileştirilmesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18490) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

35.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, üniversitelere tahsis edilen kadrolara ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18491) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

36.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, bazı personelin özlük haklarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18492) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

37.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, İstanbul’da ilçe milli eğitim müdürlerinin yer değişikliğine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18493) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

38.-  Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, 2012-2013 öğretim yılında genel liselerin kaldırılması veya meslek ve Anadolu liselerine dönüştürülmesiyle ilgili genelgeye ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18494) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

39.-  Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, Bakanlıkça hazırlanan yeni sosyoloji kitabına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18495) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

40.-  İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in, Şırnak-Beytüşşebap’taki bir okulda sigortasız personel çalıştırıldığı iddiasına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18496) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

41.-  Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, ataması yapılamayan öğretmenlere ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/18497) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

42.-  Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, vekil ebe hemşirelerin özlük ve sosyal haklarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18498) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

43.-  Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, multiple skleroz hastalarına ve tedavilerine ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/18499) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

44.-  Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, Adapazarı Şeker Fabrikasına ait taşınmaz satışıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18500) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

45.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, nişasta bazlı şeker üretimine ilişkin Sanayi ve Ticaret Bakanından yazılı soru önergesi (7/18501) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

46.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya-Merkeze bağlı bir köyde mera vasıflı taşınmazların kiralanması ihalesine ve açılan davaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18502) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

47.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, tütün üreticilerinin destekleme ödemelerine ve Adıyaman’da ödenmeme sebeplerine ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18503) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

48.-  Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18504) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

49.-  Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın, ithal edilen kakaolarla ilgili bir iddiaya ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18505) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

50.-  Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya’da kurulan TEMTAŞ Tavşanlı A.Ş.’nin faaliyetlerine ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/18506) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

51.-  Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Şırnak’ta bir tugayda yaşanan olaya ilişkin Milli Savunma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18507) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

52.-  İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, BTK Başkanının baz istasyonu ile ilgili bir açıklamasına ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi (7/18508) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/02/2011)

53.-  İstanbul Milletvekili Sebahat Tuncel’in, örtülü ödeneğin kullanımı ile ilgili bir açıklamaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/18509) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

54.-  İstanbul Milletvekili Çetin Soysal’ın, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanının Brooklyn Belediyesini ziyaretiyle ilgili bazı iddialara ilişkin Dışişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/18510) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

55.-  Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’da yapımı devam eden kültür merkezleri inşaatlarına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/18511) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

56.-  İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, bakıma muhtaç özürlü çocuk ailelerine ödenen bakım ücretlerine ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/18512) (Başkanlığa geliş tarihi: 18/02/2011)

57.-  Muğla Milletvekili Ali Arslan’ın, TBMM'deki yapıların özürlülerin kullanımına uygun duruma getrilmesine ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru önergesi (7/18513) (Başkanlığa geliş tarihi: 11/02/2011)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 25 Milletvekilinin, akran istismarı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1054) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2011)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur ve 26 Milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1055) (Başkanlığa geliş tarihi: 26.01.2011)

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 Milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1056) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.01.2011)

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin,  mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1057) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.01.2011)

2 Mart 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündemimize geçmeden önce üç sayın milletvekili arkadaşımıza gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, Kayseri ilindeki sanayi ve ekonomik yatırımlar hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.

Sayın Karayel burada mı efendim?

O zaman, sonraki arkadaşıma geçeyim ben.

Şu anda gündem dışı ilk söz vereceğim arkadaşımız, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunları hakkında söz isteyen Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük.

Sayın Küçük, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, son günlerde süt fiyatlarında meydana gelen düşüş ile üretim ve pazarlama sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bugün, gün geçtikçe düşen ve fiyatları düştükçe çok büyük bir üretici kitlesini karamsarlığa doğru iten süt fiyatları hakkında ve süt fiyatlarının istikrarsızlığı hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, tarımda ve tarımsal üretimde esas olan üretimin sürdürülebilir olmasıdır. Bunun sürdürülebilir olmasının sağlanabilmesinin sebebi de, gerekçesi de fiyatların zarar etmeyecek şekilde oluşması gerekmektedir. Yani, tarımsal üretim stratejik bir üretimdir, insanların beslenmesiyle ilgilidir, bugünden yarına gerçekleşebilecek sanayi tipi bir üretim olmadığı için mutlaka sürdürülebilir olmalıdır. Onun için üretimde devamlılık esastır ve fiyatta istikrar sağlanmalıdır. Bunun için de dünyanın her yerinde tarım, tarımsal üretim, gerek bitkisel tarımda gerek hayvancılık tarımında devlet tarafından desteklenir, yönlendirilir ve hem üretimin kalitesini artıran, verimliliği yükselten hem de rekabeti sağlayan bir destekleme mekanizmasıyla dünyanın her yerinde desteklenir. Dolayısıyla hiçbir hükûmetin “Türkiye’de ve bir başka ülkede tarımı destekliyorum, çok destekliyorum.” diye övünmesinin anlamı yoktur. Tarımsal üretim, dünyanın her yerinde desteklenmek zorundadır, desteklenmezse sürdürülebilir olması da mümkün değildir.

Değerli arkadaşlarım, çok yakında, hepimizin bildiği gibi et fiyatlarında çok büyük bir krizi beraberce yaşadık ve önce canlı hayvan ithalatının, ondan sonra da karkas et ithalatının önünü açtık ve hayvancılığı çok büyük bir sıkıntıyla karşı karşıya bıraktık. Şimdi, aynı kriz, esas, hayvancılığın temelini oluşturan süt üretiminde ortaya çıkmıştır. Süt fiyatlarında uzun bir süreden beri devam eden istikrarsızlık geçen yıl 85 kuruşa çıkan, daha sonra sanayicilerin tek taraflı tavırlarıyla 72 kuruşa düşen süt fiyatları, daha sonra ihalelerle 735 kuruşa çıkmış -uzun bir süredir devam ediyordu- ama artan süt fiyatları ve bu sütün akıllı bir şekilde tüketilememesi, yönlendirilememesi tüketimin, sütte bir istikrarsızlığı gündeme getirmiş ve hayvancılığı çok büyük bir sıkıntıya sokmuştur.

Değerli arkadaşlarım, biz, geçen sene, bu sıkıntı meydana geldiğinde söylemiştik, bunun halledilebilmesi için mutlaka Hükûmetin direkt ürünü ve üretimi desteklemesi, süte ve ete direkt destek vermesi gerekmektedir ama maalesef o günden bugüne 4 kuruş olan destekler artırılmamış, şimdi, iş başa düşünce, tek taraflı olarak ihale sonucunda oluşan fiyatları 73 kuruşluk fiyatları sanayici önce şubat için 65 kuruşa, daha sonra mart için 60 kuruşa indirince efendim, fiyatlara 4 kuruştan 6 kuruşa prim desteğini çıkarmıştır. Bu, çözüm değildir, doğru değildir, yeterli değildir. Bu prim desteğinin mutlaka süt üreticilerinin zarar etmeyeceği sınırlara çıkarılması ve en az -bugün için- 15 kuruşa çıkarılması gerekmektedir. Ama esas kalıcı çözüm, mutlaka Türkiye'nin üç yerinde, İç Anadolu’da, Ege’de ve Marmara Bölgesi’nde 5 bin ton kapasiteli süt tozu fabrikaları kurularak üretimin absorbe edilmesi üretimin sürdürülebilir olması için mutlaka gereklidir.

Değerli arkadaşlarım, bu arada, Türkiye, maalesef, süt üretimi artarken tüketimi buna paralel olarak artan bir ülke değildir. Sağlıklı bir toplum yaratmak istiyorsak mutlaka kişiliğimizin oluştuğu o ilkokul sıralarında, okul sıralarında ve askerlikte mutlaka süt üretimini teşvik etmeli ve okul ve askere süt uygulaması mutlaka en kısa sürede başlatılmalı ve bu süt tüketiminin sağlıklı bir şekilde geliştirilmesi gerekmektedir.

Sözleşmeli üretim yasasının mutlaka çıkarılması gerekmektedir çünkü sanayicilerin rekabet içine sokulduğu özellikle Çanakkale’nin Biga ilçesinde yapılan ihalelerde gerçekleşen fiyatlar iyi niyet esasından öteye gidememekte ve sanayiciler durumu kendi lehlerine sürdürülebilir bulmadıklarında derhâl bundan vazgeçmektedirler. Bu da doğru değildir değerli arkadaşlarım. Dolayısıyla, sözleşmeli üretim yasasının mutlaka çıkması gerekmektedir.

İthalatın mutlaka durdurulması, et ve damızlık ithalatının derhâl durdurulması gerekmektedir ve Türkiye’de derhâl damızlık ithalatının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Küçük. Biliyorsunuz kurallarımız geçerli, onun için beni bağışlayın.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Yok mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Yok. Başlarsak sonu gelmez onun.

AHMET KÜÇÜK (Devamla) – Peki Sayın Başkan.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı konuşmaya Tarım ve Köyişleri Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker cevap vereceklerdir.

Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Çanakkale Milletvekili Sayın Ahmet Küçük’ün gündem dışı yaptığı konuşmayla ilgili huzurlarınızdayım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son haftalarda kamuoyunun gündeminde, özellikle çiftçilerimizin gündeminde süt fiyatları var. 2009-2010 yıllarında bizim aldığımız tedbirlerle tabii süt fiyatları belli bir düzeyde kaldı. 2010 yılı ortalaması süt fiyatlarında 85 kuruş, litre başına.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – İki aylık Sayın Bakanım o, iki aylık, ocak-şubat ayı.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İşte, bu 2011 yılı içerisinde tabii gerek mevsimin etkisi gerek üretimin artması sebebiyle bir düşüş gözleniyor fiyatlarda. Biz de takip ediyoruz ve bunun üretici aleyhine dönüşmemesi için, süt fiyatlarının düşmemesi için de birtakım tedbirler aldık. Ben bu tedbirleri sizlere arz etmek istiyorum yani bigâne kalmadık, bigâne kalmıyoruz, aksine, Hükûmet olarak tedbir alıyoruz, bunları uyguluyoruz, hayata geçiriyoruz ve takip ediyoruz.

2009 yılında başlattığımız, sanayicinin ihtiyacı olan süt tozunun piyasadan çekilmesi suretiyle, taze sütün piyasadan çekilmesi suretiyle fiyatın düşmesini engelleme çabamız etkili oldu. 2009 yılında 5 bin ton süt tozu çektik piyasadan, 2010 yılında 11 bin ton süt tozu çektik ve bunun için ödeme yaptık. 2011 yılında bu gelişmelerle birlikte, yani tekrar fiyat düşüklüğü olma ihtimaline karşı da bu defa Türkiye'nin bir yıl içerisinde ihtiyaç hissettiği, sanayicinin ihtiyaç hissettiği ve kullandığı toplam 18 bin ton süt tozunun tamamını, hepsini destekleyeceğimizi deklare ettik şubat ayı içerisinde. Bu, piyasadan 180 bin ton taze sütün çekilmesi demek ki buna…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Çekersiniz Sayın Bakanım!

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – İlave bir şey daha var. Dur, hepsi bundan ibaret değil.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – 2 milyon ton çekmeniz lazım.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Devamla) – Artı, 20 bin ton süt tozu için de pazarlama desteği kararı aldık, onu da deklare ettik, o da uygulamaya giriyor; toplamda 38 bin ton yapar ve 380 bin ton taze sütün piyasadan çekilmesi demektir; bu, tabii fiyatların düşmesinin önüne bir önemli engel olur, etki olur diye düşünüyoruz.

Bununla da kalmadık ilave bir şey daha getirdik 2011 yılı için. Süte, inek sütüne verdiğimiz prim desteğini yüzde 50 artışla litre başına 4 kuruştan 6 kuruşa çıkardık, bu da üreticiye vereceğimiz ilave bir destek.

Koyun ve keçi sütünde ise 10 kuruştu bildiğiniz gibi bizim ödediğimiz prim desteği, onu da 15 kuruşa çıkardık, orada da yüzde 50 bir artış meydana getirdik.

Ve yeni bir uygulama daha yaptık, önceden toplanırdı icmaller ve yıl sonunda ödenirdi, hatta bazen sarkardı prim ödemeleri, şimdi yıl içerisinde süt primlerini ödüyoruz, her üç ayda bir toplanan icmallerin karşılığı neyse ödüyoruz.

Buzağı desteğini, keza yine sütle yakın ilişkili, onu da yüzde 25 bir artışla 60 liradan 75 liraya çıkardık.

Şimdi, tabii, hayvancılıkla ilgili desteklemelerimiz aslında istikrarlı bir şekilde ve giderek artan bir şekilde devam ediyor.

Şimdi, ben size şöyle bir bilgi arz edeceğim, yani aslında hayvancılık yapan bir vatandaşımızın, bir çiftçimizin kendisine biz ne veriyoruz destek olarak? Bir kere kayıtlı bir sığır sahibiyse, sığır başına 225 lira her yıl bir destek veriyoruz bir hayvan başına. 50 lira ayrıca soy kütüğü farkı veriyoruz, eğer hayvan soy kütüğüne kayıtlıysa 50 lira daha veriyoruz hayvan başına, 275 liraya çıkıyor. Buzağı doğduğunda, suni tohumlamadan 75 lira da buzağı için veriyoruz.

Süte, biraz önce söyledim, litre başına 6 kuruş prim desteği veriyoruz. Yem bitkisi ekerse yemine destek olmak maksadıyla da ortalama dekar başına 80 lira da yem ekiliş desteği veriyoruz; bu, korunga olur, fiğ olur, yonca olur yani bir yem bitkisi ektiğinde. Aşı yaptırırsa hayvanına 25 lira da hayvan başına aşı desteği veriyoruz ve eğer işletmesinde süt sağım ünitesi yoksa süt sağım ünitesi kurduğu takdirde, o masrafının yüzde 50’sini de hibe olarak veriyoruz, ki, şu anda mesela piyasadaki fiyatların düşmesindeki sebeplerden bir tanesi de “sıcak süt” diye tabir edilen sıcak sütün fiyatının düşük olması, sanayici onu emsal gösteriyor, örnek gösteriyor.

Biz, çiftçilerimizin çiftliklerine sağım ünitesi yapmaları, soğutma ünitesi yapmaları, soğuk nakliye araçları almaları yönünü destekliyoruz ve bunu biraz sonra söyleyeceğim, yüzde 50 oranında bunlara hibe destek veriyoruz ayrıca. Amaç ne? Soğutulmuş süt toplansın, muhafaza edilsin ve sanayici o şekilde yapsın ki, o zaman zaten fiyat da kalite de artmış olacak.

Biz, Hükûmet olarak, Bakanlık olarak, bu hayvancılıkla ilgili modernizasyon tesislerine, biraz önce söylediğim gerek süt soğutma gerekse bunların işlenmesi, paketlenmesi tesisleriyle ilgili 123 milyon lira yüzde 50 hibe destek ödedik, 123 trilyon lira. 639 adet hayvancılık tesisi bu şekilde tamamlandı, şu anda faal çalışıyor. Ayrıca 4.724 tane işletmeye süt sağım ünitesi ve sağım tankı alması için yüzde 50 hibe destek verdik, ki, buna 21 milyon lira ödeme yaptık. Yine, 464 tane soğuk hava tesisatlı taşıma aracına 15 milyon lira destek verdik.

Hayvan yemiyle ilgili özellikle makine ve ekipman tesislerine, mesela silaj makinelerine, çayır biçme makinelerine -ki bunlar da binlerce- bunlarla ilgili olarak da yine çok sayıda projeye destek ödedik. Bunlar, hayvancılığı hem modernize etmek hem çiftçimizin bu üretim faaliyetini gerçekleştirirken daha modern, daha sağlıklı, daha hijyenik bir üretim yapması ve maliyetinin düşmesi, maliyet içerisinde de kendisine bir miktar, tabii, katkımızın olması amacıyla verdiğimiz destekler.

Yine, bu yıl içerisinde, bildiğiniz gibi faizsiz kredi uygulaması başlattık hayvancılıkta. Büyükbaş hayvan besiciliği için, 1 milyar 480 milyon lira, 24 binin üzerinde çiftçimiz tarafından 1 milyar 480 milyon lira faizsiz kredi kullanıldı, alındı bu para. Damızlık süt sığırcılığında, 825 milyon lira, 5.290 çiftçimiz aldı, bundan istifade etti. Büyükbaş hayvan yetiştiriciliğinde, 822 milyon lira, 10.550 vatandaşımız, çiftçimiz tarafından kullanıldı. Küçükbaş hayvan yetiştiriciliği için, koyun ve keçi için özellikle, 474 milyon lira faizsiz kredi alındı, 8.620 çiftçimiz bundan istifade etti. Damızlık etçi sığır yetiştiriciliği için de 30 milyon 460 bin lira kredi kullanıldı faizsiz, burada da 54 tane çiftçimiz istifade etti. Toplamda 3 milyar 600 milyon lira, eski parayla 3 katrilyon 600 trilyon lira faizsiz kredi alındı ve 48.644 çiftçi bu kredileri aldı, bundan istifade etti. Bu, 31 Aralık tarihine kadarki süreç içerisinde kullanılan faizsiz kredi.

Şimdi, demin, tabii, ithalattan, vesaireden bahsedildi. Tabii, toplumda bir ihtiyaçtı da, bu ihtiyacın giderilmesi gerekiyordu. Biz, bu ihtiyaç maksadıyla bunu gerçekleştirdik ancak bu durumda, besicimizin zarar görmemesi için de gerek karkas et ithalatından aldığımız gümrük vergisini gerek kasaplık canlı hayvandan aldığımız gümrük vergisini besiciye aktaran bir proje hayata geçirdik, 400 milyon lira civarında bir paket, o da yine bugünlerde devreye giriyor. Hedefimiz, amacımız ne? Amacımız, Türkiye’de yerli üreticinin ürettiği, geliştirdiği, yetiştirdiği hayvanların besisine devam etsin. Bunu kestirip yerine, ahırına hayvan aldığı zaman da hayvan başına ona ortalama 300 lira civarında bir destek ödemesi, nakit destek ödemesi başlattık, o da bugün yarın yayınlanıyor, tebliğ yayınlanıyor, kararnamesi yayınlandı. Uygulama bu şekilde devam ediyor.

Biz, gerek süt hayvancılığının -fiyatların düşmesini engellemek suretiyle aldığımız tedbirler- gerek et hayvancılığının geliştirilmesi yönünde, örneğin toplumda mesela ham besi danası talebi var, ona özellikle şimdi yoğunlaşma var ve üreticinin üretim sistemi içerisinde kalmasını sağlayacak tedbirleri de Hükûmet olarak alıyoruz. Bu sene, 2011 yılı içerisinde hayvancılığa bizim ayırdığımız kaynak 1 milyar 700 milyon lira yani eskinin 1 katrilyon 700 trilyon lirası. Biz hükûmete geldiğimizde -bu kürsüden defalarca söyledim ama önemine binaen bir daha söylemem gerekiyor- 83 milyon liraydı sadece hayvancılığa ayrılan para. O, 83 milyon lira, bugün 1 milyar 700 milyon lira sadece hayvancılık için nakden çiftçiye ödenen üretim desteği, yem için, süt için, büyükbaş hayvan desteği olarak, koyunculuğa verilen destek olarak, küçükbaşa, büyükbaşa verilen destek olarak ödediğimiz para.

Bir hususu daha ifade etmek istiyorum: Biz, tarıma ayırdığımız 6 milyar 244 milyon lira idi, 400 milyon lira daha ilaveyle 6 milyar yaklaşık 700 milyon lira civarında olacak 2011 yılında ve bunun, ocak ayında 530 milyonunu ödedik, şubatın son günlerinde 600 küsurunu ödedik, bu hafta içerisinde 1 milyar 310 milyon lira daha ödeniyor, yine mart ayı içerisinde  1 milyar 300 milyon daha ödeniyor. Yani biz her sene yüzde 90’ın üzerindeki kısmını desteklerimizin haziran ayına kadar bitirmiş oluyoruz. 2010’da da onu yaptık, 2009’da da yaptık; şimdi, 2011 yılında da aynı uygulamayı yapıyoruz, yakından da takip ediyoruz.

Sanayicilerimize özellikle buradan bir kez daha çağrı yapıyorum, serbest piyasada oluşan fiyatlara tabii ki bizim Hükûmet olarak doğrudan müdahale etme imkânımız yok ama sanayicilere her fırsatta bizim söylediğimiz, süt sanayicilerine, bu şekilde, özellikle ilkbaharın başlangıcında süt miktarının artmasıyla birlikte bunu bir fırsat bilip üretici aleyhine bir fiyat düşürme durumuna düşmemelerini, bu yola başvurmamalarını tavsiye ediyoruz. Ama kendimiz de Hükûmet olarak, hem kaynak ayırmak suretiyle hem projeleri hayata geçirmek suretiyle piyasadan taze sütü çekip sütün fiyatının düşmesini engellemeye dönük de çaba içerisindeyiz. Bu projelerimiz de bu çabalarımız da devam edecek.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Sayın Başkan bir söz talebim var.

BAŞKAN -  Sayın Türkmenoğlu, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Konya Milletvekili Ayşe Türkmenoğlu’nun, 27/2/2011 tarihinde vefat eden eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet dilediğine ilişkin açıklaması

AYŞE TÜRKMENOĞLU (Konya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Eski Başbakanlarımızdan, Türkiye'nin yetiştirdiği mümtaz devlet adamlarından eski Konya Milletvekili ve millî görüş hareketinin lideri Sayın Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ın hayatını kaybetmesi hepimizi derinden üzmüştür.

Profesör Doktor Necmettin Erbakan, hayatı boyunca, inandığı yolda bıkmadan, usanmadan çalışmış, mücadele azmini ve hırsını hiç kaybetmeyerek cesareti ve yürekliliğiyle ülkesi için zorluklara göğüs germiş ve bu yönüyle de Türk siyasi hayatında unutulmaz izler bırakmayı başarmış ve ismini Türk siyasi tarihine yazdırmıştır. Onun bu kararlılığı ve millete dayalı siyaset anlayışı genç siyasetçiler için her zaman bir kılavuz olacaktır.

Erbakan, Türk siyasi hayatı boyunca Konya ile özdeşleşmiş ve Konya’ya her zaman ayrı bir önem vermiştir; bu anlamda hem Türkiye hem Konya önemli bir devlet adamını kaybetmiştir.

Bu duygularla, Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Türkmenoğlu.

Sayın Işık…

2.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya ilinde süt ve meyve üreticilerinin mağdur olduğuna ilişkin açıklaması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, hayvancılığa yapılan desteklerle ilgili açıklamalarda bulundu, kendisine teşekkür ediyoruz. Ancak Sayın Bakana buradan, bir iki, katkı mahiyetinde sorum olacaktır.

Döneminde yapılan tarım desteğinin, acaba, Kütahya ilinin de içinde bulunduğu tüm Ege Bölgesi’ne yapılan desteklerle sadece Diyarbakır iline yapılan destekleri kendisi bir karşılaştırmış mıdır? Bu konuda Genel Kurulu bilgilendirirse çok sevinirim.

İkincisi: Kütahya’da şu anda süt 50 kuruş dolayına düşmüştür, bu anlamda Kütahya’daki süt üreticileri son derece mağdurdur.

Diğer taraftan, Kütahya’nın tarımdaki önemli bir üretim kaynağı olan meyve desteği, maalesef Sayın Bakanın bakanlığı döneminde hiç gündeme gelmemiştir. Vişne, kiraz, elma ve benzeri gibi meyveden geçimini sağlayan Kütahyalı çiftçiler maalesef perişan olmuştur. Bu katkıyla size bir kez daha teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan açıklama yapabilirse sevinirim.

BAŞKAN – Sayın Küçük…

3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, gündem dışı konuşmasına Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in verdiği cevaba ilişkin açıklaması

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Bu Hükûmet ve bu Bakan, öncekileri maalesef mumla arattı. İnsan, şimdi, “Sayın Sami Güçlü’nün ne suçu vardı da o kadar eleştirdik.” diye gerçekten kendi kendine soruyor. Kurbanlıkları ithal eden, sütü ziyan eden, köylüyü perişan eden bir bakan ve iktidarla karşı karşıyayız. Köylüyü ele güne muhtaç ettiniz, hapishane önünde kuyruğa diktiniz, sapır sapır döktünüz, kahveye çıkamaz, çocuklarının yüzüne bakamaz hâle getirdiniz. Üretmeyip yatanları desteklediniz. İnsanlar ürettikçe battı. Politikanız, çiftçiyi bunalttı. Ne söyleseniz boş! Ulaştırma ve Adalet Bakanı ile birlikte yarından sonra istifa ederseniz Türk tarımına en büyük iyiliği yapmış olursunuz!

Köylü, çiftçi, bizim oralarda -Biga’da, Çanakkale’deki ağzıyla- kendisine şöyle diyor: “Hadi be yav! Hadi canım sen de! İşine bak sen! Anlattığı ülke kesinlikle Türkiye değil.”

BAŞKAN – Sayın Özkan…

4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Türkiye genelinde şap hastalığı nedeniyle süt fiyatlarının düştüğüne ve üreticilere destek verilmesine ilişkin açıklaması

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Sayın Bakan sütle ilgili olarak yine rakamlarla konuyu geçiştirmeye çalışıyor. Şu anda Türkiye'nin genelinde şap hastalığı var. Sütte bir perişanlık söz konusu. Süt fiyatları düştü. Süt üreticileri şunu söylüyor Sayın Bakanım: “Sanayici mi üretiyor bu sütü, yoksa köylü mü üretiyor?” Sanayiciye destek veriyorsunuz. Süt üreticisi sadece sizden üretime destek istiyor, süte destek istiyor, yeme destek istiyor, ucuz mazot istiyor, ucuz saman istiyor. Destekten vazgeçti üretici, buzağı desteği de istemiyor, yem desteği de istemiyor sizden, sadece mazot ve girdileri ucuzlatın. Bunun dışında bir istek ve talebi yok. İthalatı da durdurun diyor. İthalatı durdurmadığınız sürece bu iş sürüncemede kalacak, yine bacasız fabrikalar kesime gidecek ve gitmeye başladı. Bu ithalatı bir an önce durdurun. Söylemimiz budur. Bunu dikkate almadığınız sürece Türkiye’de hayvancılık tekrar bitecektir.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Seçer…

5.- Mersin Milletvekili Vahap Seçer’in, tarım sektöründe sorunların kalıcı olarak çözülemediğine ilişkin açıklaması

VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkanım merak ettiğim bir konu var, Sayın Bakana yöneltmek istiyorum.

Şimdi, tabii, biz, tarım sektöründe yaşanan sorunları birçok kez kürsüde dile getirdik. Bitkisel üretimde, hayvansal üretimde… İşte, son günlerin en önemli konularından biri hayvancılık sektöründe yaşanan sorunlar. Önceki aylarda et sektöründe önemli krizler yaşandı, sıkıntılar yaşandı, şimdi süt üreticileri önemli sıkıntılar yaşıyorlar.

Sayın Bakan hayvancılık sektörüne önemli destekler verdiğini söylüyor. Doğrudur, yeni tedbirler aldı. Bizim burada bu konuları sık sık dile getirmemizden sonra ilave tedbirler aldılar. Bu kadar destek veriliyor, bu kadar iyi politikalar izleniyor ama niçin tarım sektöründe sorunları kalıcı olarak çözemiyoruz? Niçin istikrarlı bir üretim yok, istikrarlı bir fiyat politikası yok, üreticiler istikrarlı bir şekilde üretim yapamıyor? Bunu merak ettim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Sayın Ergin…

6.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, Tarım ve Köyişleri Bakanlığında tarımsal girdi desteklerinde ve ihalelerde yolsuzluk yapıldığı söylentilerine ilişkin açıklaması

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; süt konusuna girmeyeceğim, onu artık herkes biliyor ama şunu özellikle söyleme gereğini duyuyorum: Tarım Bakanlığı bugün yolsuzluk söylemleriyle çalkalanıyor. Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum, bana yanıt versin: Kendisinin elinden tutarak getirdiği Teftiş Kurulu Başkanı bugün ne yapıyor? Görevden mi alındı yoksa belli nedenlerle kendisi izne mi ayrıldı? Bunu söylesin çünkü özellikle girdi desteklerinde, hibelerde, Kırsal Kalkınma Kurumundaki ihalelerde, daha önce de söyledim, kene ilacı ihalesinde yapılan yolsuzluklar üzerine inanılmaz söylentiler ortalıkta dolaşmaktadır. Sayın Bakan bunlara yanıt versin diyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sakık

7.- Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; 28 Şubatta halkın iradesine bir darbe girişiminde bulunulduğuna ilişkin açıklaması

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

İki gün önce kaybettiğimiz merhum Erbakan’ı rahmetle anıyorum. 28 Şubat ve bugün 2 Mart… 28 Şubatta da halkın iradesine karşı bir darbe girişimi yapılmıştı. 2 Mart 1994’te, burada, halkın temsilcileri, Parlamento kuşatılarak, bunların ellerine kelepçe vurularak demir ve beton yığınları arasına hapsedilmişti. Onlardan biri de benim. Bugün, kara bir gün. 28 Şubat, evet, aynı şekilde 27 Nisan da… Bu Parlamento olarak aslında bu güçlerden hesap sormanın tam da zamanıdır. Yani bunlara seyirci kalarak değil, timsah göz yaşları akıtarak değil, eğer gerçekten bu insanların ruhunun şad olmasını istiyorsak, rahmetli Erbakan’ın, rahmetli Orhan Doğan’ın, bu güçlerden Parlamentonun hesap sorması gerektiğini diliyorum, umuyorum. Bir daha ülkemizde bu tür olayların olmaması için Allah’a dua ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bal…

8.- Konya Milletvekili Faruk Bal’ın, eski Başbakanlarımızdan Prof. Dr. Necmettin Erbakan’ı rahmetle andığına; kırmızı et üreticilerinin, sorunlarını anlatmak için TBMM’ye giremediklerine ilişkin açıklaması

FARUK BAL (Konya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben de rahmetli Erbakan’a Cenabıallah’tan sonsuz rahmet ve mağfiret diliyorum. Milletimizin başı sağ olsun diyorum.

Şimdi, Sayın Tarım Bakanımız burada ve birtakım rakamlar verdi, her şeyin iyi olduğunu ifade etti fakat şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisinin önünde 500 tane kırmızı et üreticisi temsilcisi var, bunlardan 100 tanesi de Konya’dan; Kırmızı Et Üreticileri Birliği Başkanı ve onların temsilcileri. Bunlar, polis tarafından çevrilmiş, dertlerini anlatmak için Türkiye Büyük Millet Meclisine girmek istiyorlar. Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkan Vekili “Bunlar bizim misafirimiz.” diye kapıya adam gönderdi, orada milletvekillerimiz var fakat içeriye giremiyorlar.

Bir, bu ülkede, insanların, eğer, ekonomik sorunlarını dahi Türkiye Büyük Millet Meclisinde dile getiremeyecek kadar önleri kesiliyor ve devletin emniyet güçleri onların sesinin kısılması için kullanılıyor ise bu ülkenin adı demokrasi midir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bal. Meramınızı ifade ettiniz.

Sayın Özdemir…

9.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, fennî yemin pahalı olması nedeniyle süt üreticilerinin perişan olduklarına ilişkin açıklaması

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Biraz önceki değerli milletvekili arkadaşlarımızın hepsinin de belirttiği gibi, sütün aşırı ucuz oluşu, bilhassa fennî yemlerin pahalı oluşu, gerçekten, süt üreticisi, hayvancılıkla uğraşan köylülerimizi perişan etmiş durumda.

Sayın Bakanın davranışlarına baktığım zaman da gayriciddi olarak dinliyor, bazen de gülüyor arkadaşların verdiği cevaplara. Ben Sayın Bakana şunu tavsiye ederim: Bu besi hayvancılığı ve bilhassa sütle ilgili uğraşan üreticilere bizzat kendisinin gittiği zaman ne kadar perişan olduğunu görecekler ve ben şunu da söylüyorum: Kendilerine güvenerek insanlar büyük inekle ilgili çiftlikler kurdular; şu anda paralarını veremiyorlar, borçla aldılar bunların çoklarını ve perişan durumdalar. Satmak istediklerinde kimse alamıyor.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özdemir.

Saygıdeğer milletvekilleri, gündem dışı ikinci söz, Kayseri ilindeki sanayi ve ekonomik yatırımlar hakkında söz isteyen Kayseri Milletvekili Sayın Yaşar Karayel’e aittir.

Sayın Karayel, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Kayseri Milletvekili Yaşar Karayel’in, Kayseri ilindeki sanayi yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce, seksen beş yıllık ömrünün elli yılını memleket ve milletinin hayrına mücadele ederek geçiren, ilim adamı, devlet adamı, siyasette öncü, örnek insan, mücadele adamı, sivil, demokrat ve dindar kişiliği ile siyaset hayatımıza yön veren büyük devlet adamı ve en önemlisi de ağır sanayi hamlesinin başlatıcısı Sayın Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet diliyor, milletimize başsağlığı diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, sanayi üretimi denince akla ilk gelen şeylerden birisi Kayseri’dir. İlimizdeki imalat sanayisinin gelişmesinde en önemli etkenlerden birisi de cumhuriyet döneminde yapılan ilk yatırımlardır. 1920’li yıllarda demir yolu ve elektrik santraline kavuşan ilimiz, yine aynı yıllarda tank, uçak gibi araçların montaj ve yapımıyla ilgilenen sanayi kuruluşlarının öncüsü olmuştur.

Yine, halı ipliği fabrikası, Kayseri Tayyare Fabrikası, Tank Tamir Fabrikası, Ankara-Kayseri demir yolu, Kayseri-Sivas-Samsun kara yolu, Kayseri-Ulukışla demir yolu bu dönemde yapılanlardan bazılarıdır. Sümerbank Kayseri Bez Fabrikası, Şeker Fabrikası da Kayseri’de sanayinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır. Büyük işletmelerin başında metal eşya, makine dalında traktör fabrikası, tarım tezgâhları, çinko-kurşun fabrikası, kablo fabrikası, boru fabrikalarını saymak mümkündür. Tekstilde ise mensucat, iplik, dokuma, halı, örme ve boyama gibi önemli tesisler Kayseri’nin kalkınmasında büyük rol oynamıştır.

Sanayicilerimizin büyük gayretleriyle organize sanayi bölgesinin kurulması, altyapısının tamamlanması ve bölgeye ikinci derecede kalkınmada öncelikli yöre statüsü verilmesi Kayseri’deki büyük sanayi tesislerinin gelişmesine büyük katkı sağlamıştır.

İlimizde üç sanayi bölgesi bulunmaktadır. Burada 763 fabrikada 50 binin üzerinde sigortalı işçi çalışmaktadır. Türkiye'nin ilk 500 büyük sanayi kuruluşu içerisinde Kayseri’den 14 sanayi kuruluşu, ikinci büyük 500 şirket içerisinde de 16 sanayi kuruluşumuz mevcuttur.

Kayseri’de 11 küçük sanayi sitesinin 8’i merkezde, 3 tanesi ise ilçelerimizdedir. Bu ilçelerimiz Tomarza, Pınarbaşı ve Develi’dir. Küçük sanayi sitelerinde 7.741 değişik iş yeri yer almakta olup, buralarda 30 bine yakın insan çalışmaktadır.

Kayseri Ticaret Odasına kayıtlı 13.600 esnafımız, Esnaf ve Sanatkârlar Odaları Birliğine bağlı 42 odaya kayıtlı 24 binin üzerinde üye bulunmaktadır. Kayseri Sanayi Odasının üye sayısı ise binin üzerindedir. Ticaret Borsasına 762 üye kayıtlıdır. İlimizde sigortalı işçi sayısı 169 binin üzerine çıkmıştır. Bunların içerisinde kriz döneminden önceki sınırlar aşılmış ve 30 binin üzerinde sigortalı işçi işe alınmıştır.

2010 yılına gelindiğinde 1 milyar 200 milyon doları aşan bir dış ticaret hacmine ulaşmış bulunuyoruz. 1987 yılında kurulan serbest bölgemizde 70 firma faaliyet göstermekte, 1.520 kişi istihdam edilmektedir. Bu bölgelerde yaklaşık olarak 649 milyon dolar ticaret gerçekleştirilmiştir. Şehrimizde enerji tüketimi kriz öncesi tüketim oranlarını aşmış, sigortalı istihdam sayısı ise 169 bine ulaşmıştır.

Kayseri’miz bir sağlık merkezi konumundadır. Şimdi ise Türkiye'nin en önemli bölgelerinde planlanan büyük bölge hastanelerinden 1.480 yataklı hastane yapıldığında ilimiz bir sanayi şehri olduğu kadar aynı zamanda bir sağlık merkezine dönüşecektir.

Şehrimizde yüzde 95 oranında okuryazar oranına ulaşmış durumdayız. 2010 yılı itibarıyla okul öncesinde okullaşma oranı yüzde 34’tür; ilköğretimde yüzde 98, ortaöğretimde ise yüzde 80’i bulmuş durumdayız. Mevcut iki adet devlet üniversitesinin yanında iki adet de vakıf üniversitesiyle Kayseri artık bir üniversiteler şehri hâline dönüşmüştür.

Şu ana kadar sağlık, sosyal hizmetler ve eğitim alanında hayırseverlerimizin şehrimize katkıları 90 milyon doların üzerine çıkmıştır. Şu anda kuruluşu gerçekleşen Abdullah Gül Üniversitesinin de bütün binaları yine hayırseverler tarafından yapılacaktır.

Kara yolları ağına baktığımız zaman, 472 kilometrelik kara yolu ağımızın tamamı duble yol hâline gelmiş, 2010 ve 2011 yılları içerisinde sıcak asfalta kavuşacaktır. Buralarda harcanacak para miktarı 800 trilyonu bulmaktadır.

Kuzey çevre yolu tamamlanmış ve buraya 110 milyon lira para harcanarak şehir trafiği şehrin dışına alınmıştır. Güney çevre yolunun yapımına da 2011 yılı içerisinde başlanacaktır.

Kayseri’yi ikiye bölen mevcut tren yolu şehir dışına alınmış ve böylece şehrin gelişimine katkı sağlanacaktır.

Hızlı Tren Projesi de Ulaştırma Bakanlığımız tarafından yapılmış, 139 kilometrelik kısmı tamamlanacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karayel.

YAŞAR KARAYEL (Devamla) – Beni dinlediğiniz için hepinize teşekkür ediyor, saygılarımı sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Gündem dışı üçüncü söz Türkiye-Kuveyt ilişkileri hakkında söz isteyen Siirt Milletvekili Mehmet Yılmaz Helvacıoğlu’na aittir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu’nun, Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı’na ilişkin gündem dışı konuşması

M. YILMAZ HELVACIOĞLU (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye-Kuveyt ilişkileri ve Kuveyt Millî Bayramı nedeniyle söz almış bulunmaktayım. Bu nedenle hepinize saygılar sunuyorum.

Konuşmama başlamadan önce, üç gün önce kaybettiğimiz eski Başbakanlarımızdan Sayın Necmettin Erbakan’ı rahmetle anıyor, ulusumuza ve tüm İslam âlemine başsağlığı diliyorum.

25-26 Şubat 2011’de, Kuveyt’in bağımsızlığının 50’nci yılı ve Irak tarafından işgal edilişinin 20’nci yılının kutlamalarına katılmak üzere Sayın Cumhurbaşkanımızla beraber Kuveyt’te bulunduk. Kuveyt’in bu önemli gününe dünya liderlerinden çoğu katılmıştı ancak Türk heyetine, dostluk ve kardeşlik çerçevesi içerisinde tüm Kuveytlilerin gösterdiği muhabbet takdire şayandır.

Kuveyt, Sabah ailesi tarafından meşruti monarşiyle yönetilen bir ülkedir. 1961 yılında İngilizlerden bağımsızlığın kazanılmasından sonra hazırlanan 1962 Anayasası’yla yürütme yetkisi Devlet Başkanı olarak Emire verilmiştir. Emir, bu yetkiyi Bakanlar Kurulu aracılığıyla kullanmaktadır. Ulusal Meclisin kurulduğu 1963 yılından bu yana Emir bu yetkisini 6 kez kullanmıştır.

Yasama yetkisi Ulusal Meclise aittir. Kuveyt Hükûmetinde 15 bakan ve 50 milletvekili bulunmaktadır. Seçimler her dört yılda bir yapılmaktadır. 2009 seçimlerinde ülke tarihinde ilk defa 4 kadın milletvekili seçilmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kuveyt ekonomisi büyük ölçüde petrole dayanmaktadır. Kuveyt dünya ham petrol rezervlerinin yaklaşık yüzde 10’una sahip bulunmaktadır. 2008 yılındaki küresel ekonomik kriz Kuveyt ekonomisini de ciddi şekilde etkilemiştir, bu nedenle yurt dışı yatırımlarının bir kısmını ülkeye kaydırmıştır.

Kuveyt’le -ülkemiz- ilk defa 1969 yılında Beyrut Büyükelçiliğimizin akredite edilmesiyle diplomatik ilişki kurulmuştur. Türkiye, Kuveyt tarafından önemli bölgesel bir güç olarak görülmekle birlikte ülkemize de olumlu ve dostane bir yaklaşım içinde olduğunu görmekteyiz. Bu yaklaşımda yönetimi elinde bulunduran Sabah ailesinin çağdaş ve aydın yapısının önemli rolü olduğu kuşkusuzdur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; durağan şekilde seyreden ikili ilişkilerimizde özellikle Sayın Başbakanımızın beraberindeki geniş iş adamları heyetiyle birlikte 2005 Ekim ayındaki Kuveyt ziyaretinin ardından hareketlenme başlamış, son üç yıl içerisinde Kuveyt Emiri Şeyh El Ahmet El Cabir El Sabah’ın ülkemizi 2 kez ziyareti hareketliliğin devamını sağlamıştır. Bu ziyaretlerin ardından Kuveyt Parlamento Başkanı, Başbakan Yardımcısı ve bakanlar ülkemizi değişik tarihlerde ziyaret etmişlerdir. Ülkemizden Kuveyt’e yönelik son dönem ziyaretlerden en önemlileri Sayın Cumhurbaşkanımızın 21-22 Aralık 2009 tarihlerinde yaptıkları ziyaret ile Ocak 2011 yılında Sayın Başbakanımız ve çok sayıdaki iş adamlarının katılımıyla Kuveyt’te yaptıkları ziyaretlerdir. Bu ziyarette Sayın Başbakanımıza İslam Dünyası Mümtaz Şahsiyet Ödülü’nü vererek Türkiye’mize ve Başbakanımıza duydukları takdiri ve muhabbeti göstermişlerdir. Ödül verirlerken Kuveytlilerin Sayın Başbakanımıza sevgi gösterisinde bulunarak resim çektirme yarışına girmeleri bizleri duygulandırmış ve onurlandırmıştır. Sayın Başbakanımız Kuveyt gezisine yaklaşık 500 iş adamıyla eşlik etmiş, çeşitli bağlantılar gerçekleştirmiştir. Önümüzdeki beş yıl içerisinde 280 milyar dolarlık projeye dönük yatırımlar için iki ülke arasında görüşmelere başlanmıştır. 

Ülkenin ihracat, yatırım ve müteahhitlik hizmetleri açısından çok büyük potansiyeli olduğu aşikârdır. Sayın Başbakanımızın görüşmeleri sonucunda Türkiye ve Kuveyt arasında vizenin kaldırılması konusunda mutabakata varılarak imzaların en kısa sürede atılacağı teyidi sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye’nin değişik illerinde yüz altmış adet Kuveyt-Türk Bankası şubesi açılmıştır. Hâlen Kuveyt’te dokuz Türk firması faaliyette bulunmaktadır. Önümüzdeki dönemde Kuveyt’te yapılması düşünülen büyük projeleri arz ediyorum: 2011 yılında ihaleye çıkılacak 14 milyarlık demir yolu ağı ve metro sistemi; 6,3 milyar dolarlık 36 bin konutluk Khairan Projesi; 8,4 milyar dolarlık dört elektrik üretim tesisi ve deniz suyu arıtma tesisi, Türk müteahhitlik firmaları 77 milyar dolara mal olması öngörülen Kuveyt’in mega projesi Madinat Al Hareer'e talip oldular. Bu projelerin Türk müteahhitlik firmalarına önemli fırsatları getireceğine inanıyorum. Bu projelerden daha fazla pay kapabileceklerine inanıyor ve Kuveyt yetkililerinin desteklerini bekliyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle Kuveyt’in Millî, Ulusal Bayramı’nı kutlar, her ülke arasında yapılacak ticari ilişkilerin hayırlı olmasını ve kardeşliğimizin ilelebet devam etmesini dilerken bizlere gösterilen ev sahipliğine teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Helvacıoğlu.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının iki tezkeresi vardır, ayrı ayrı okutup bilgilerinize sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Kenya Ulusal Meclisi Başkanı Kenneth Marende ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Oktay Asadov’un beraberlerinde birer heyetle ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1423)

                                                                                                                28/02/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kenya Ulusal Meclisi Başkanı Sayın Kenneth Marende ve Azerbaycan Millî Meclisi Başkanı Sayın Oktay Asadov’un beraberlerinde bir Heyet ile ülkemizi ziyaretleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlık Divanı’nın 22 Şubat 2011 tarih ve 88 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Söz konusu heyetlerin ülkemizi ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7. Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                           Mehmet Ali Şahin

                                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                   Başkanı

2.- Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki Parlamento heyetinin, Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmî temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyaretlerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1424)

                                                                                                                24/02/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Cumhuriyet Meclisi Hukuk ve Siyasi İşler Komisyonu Başkanı ve beraberindeki parlamento heyetinin Türkiye Büyük Millet Meclisinin konuğu olarak resmi temaslarda bulunmak üzere ülkemizi ziyareti TBMM Başkanlık Divanı’nın 22 Şubat 2011 tarih ve 88 sayılı Kararı ile uygun bulunmuştur.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 7 nci Maddesi gereğince Genel Kurul’un bilgisine sunulur.

                                                                                                           Mehmet Ali Şahin

                                                                                                  Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                   Başkanı

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 25 milletvekilinin, akran istismarı konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1054)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

"Bullying" terimi ile kavramsallaştırılan "akran istismarı'" olarak tanımlanabilecek olan ve okul yaşamında öğrencilerin öğrenme kabiliyet ve heveslerini olumsuz etkileyen çocuklar arası şiddet ve şiddet tehdidi olgusunun araştırılabilmesi, sorunun sebeplerinin ve çözüm önerilerinin tartışılabilmesi, konunun uzmanlarının görüşlerine başvurulabilmesi amacıyla TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur                       (Adana)

2) Sacid Yıldız                                  (İstanbul)

3) Ergün Aydoğan                            (Balıkesir)

4) Tayfur Süner                                (Antalya)

5) Osman Kaptan                             (Antalya)

6) Ali Oksal                                      (Mersin)

7) Enis Tütüncü                                (Tekirdağ)

8) Tekin Bingöl                                (Ankara)

9) Abdulaziz Yazar                           (Hatay)

10) Ahmet Küçük                             (Çanakkale)

11) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

12) Ramazan Kerim Özkan              (Burdur)

13) Durdu Özbolat                           (Kahramanmaraş)

14) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

15) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

16) Gürol Ergin                                (Muğla)

17) Hüsnü Çöllü                               (Antalya)

18) Mevlüt Coşkuner                       (Isparta)

19) Ensar Öğüt                                 (Ardahan)

20) Rasim Çakır                               (Edirne)

21) Ali Arslan                                  (Muğla)

22) Atila Emek                                 (Antalya)

23) Gökhan Durgun                         (Hatay)

24) Harun Öztürk                             (İzmir)

25) Halil Ünlütepe                            (Afyonkarahisar)

26) Ali İhsan Köktürk                      (Zonguldak)

Gerekçe:

Günümüzde artık pek çok ilköğretim öğrencisi için okul güvenli bir yer değildir. Öyle ki, çocukların bir kısmı günlerini zorba akranlarından korkarak geçirirler. Bu çocuklar kantin, tuvalet veya oyun bahçesine gitmekten korkarlar çünkü orada zorbalar tarafından (daha önce - önceden) rahatsız edilmişlerdir. Zorbalık güçlerdeki dengesizlikle ortaya çıkan bir tür saldırgan davranıştır. Zorbalıkta baskın kişi(ler) kasıtlı olarak ve tekrarlı biçimde daha az baskın olan kişiye zarar verir(ler). Bu saldırgan davranış, fiziksel olarak (örneğin; tekmeleme, vurma) veya sözel olarak (örneğin; isim takma) gerçekleşebilir. Doğrudan veya dolaylı olabilir. Zorbalığın en önemli uzun dönemli etkisi şiddet ve gücün yanlış kullanımıdır. İlköğretimdeki zorbalık davranışı ile ilerleyen yıllarda ortaya çıkan suçluluk arasında yüksek bir ilişki saptanmıştır. Ancak erken dönemde yapılacak zorbalığı önleyici veya zorbalık karşıtı programlarla bu olumsuz etkiler en aza indirilebilir veya ortadan kaldırılabilir.

Çocukların özellikle okullarda çok sık karşı karşıya kaldıkları akranları tarafından uygulanan fiziksel ya da psikolojik istismar olarak tanımlanan uluslar arası terminolojide "bullying" olarak bilinen, "akran istismarı" olarak adlandırabileceğimiz çocuklar arasında yaşanan şiddet vakaları okul çağında ve okul ortamında sıklıkla yaşanmakta, yaşanan bu şiddet vakaları sonucunda istismarı uygulayan ve istismara uğrayan taraf psikolojik ve bazen fiziksel zarara uğramaktadır. Kimi zaman intihara kadar varan bir depresyona sebep olan "akran istismarı" konusunda ülkemizde henüz kapsamlı çalışmalar ne yazık ki gerçekleştirilmemiştir.

Ancak daha üstün konumda ya da güçlü olan çocuğun karşısındaki akranını -genellikle istediklerini yaptırmak amacıyla- etkilemesi, ezmesi ve gözünü korkutması yoluyla gerçekleşen akran istismarı ile doğru bir mücadele yoluna gidilmesi için olgunun sebep ve sonuçlarının araştırılması, ülkede yaşanma sıklığının ve olasılığının tespit edilmesi için çalışmalar yapılması şarttır.

İhmal edilmemesi gereken bir boyut da saldırgan davranışla çocukken mücadele edilmez ise, bu davranışın alışkanlık haline gelme tehlikesidir. Araştırma sonuçlarına göre çocukken yapılan kabadayılık, yetişkinlikte suçlu davranışa, işyerinde şiddet uygulamaya ve aile içi şiddete yol açma riski oluşturmaktadır

Yukarıda özetlenen açıklama ve sebeplerle okullarda yaşanan akran istismarı olaylarının sebep ve sonuçlarının ve çözüm önerilerinin tartışılması, eğitimcilerin ve konunun uzmanlarının görüşlerinin alınabilmesi ve gerektiği takdirde yerinde inceleme yapılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

2.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur ve 26 milletvekilinin, dizi sektöründe yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1055)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Dizi sektörünün yaşadığı sorunların ve dizi sektöründe çalışan emekçilerin insan onuruna yakışır bir çalışma ortamına kavuşabilmeleri için sektörde yaşanan sorunların tartışılabilmesi, tarafların görüşlerine başvurulabilmesi ve çözüm önerilerinin konuşulabilmesi amacıyla TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri ve Anayasanın 98. maddesi gereğince bir Meclis araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Nevingaye Erbatur                     (Adana)

2) Sacid Yıldız                                (İstanbul)

3) Osman Kaptan                           (Antalya)

4) Tayfur Süner                              (Antalya)

5) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

6) Mehmet Ali Özpolat                   (İstanbul)

7) Ali Oksal                                    (Mersin)

8) Ali Rıza Ertemür                        (Denizli)

9) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

10) Tekin Bingöl                            (Ankara)

11) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

12) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

13) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

14) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

15) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

16) Gürol Ergin                              (Muğla)

17) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

18) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

19) Ensar Öğüt                               (Ardahan)

20) Rasim Çakır                             (Edirne)

21) Şevket Köse                             (Adıyaman)

22) Ali Arslan                                (Muğla)

23) Atila Emek                               (Antalya)

24) Gökhan Durgun                       (Hatay)

25) Harun Öztürk                           (İzmir)

26) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

27) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

Gerekçe:

Geçtiğimiz günlerde "yerli dizi yersiz uzun" sloganıyla gerçekleştirilen bir eylemde dizi sektöründe yaşanan emekçilerin sıkıntıları dile getirilmiş ve bu sıkıntıların, hak ihlallerinin çözümü için bir adım atılması istenmiştir. Ancak yapılan eyleme karşın hükümet çığ gibi büyüyen bu sorun karşısında sessiz kalmayı tercih etmiştir.

Dünya genelinde en fazla 50 dakika olan dizilerin ülkemizde reklamlarla birlikte 90 dakikayı aşan sürelerde çekilmesi ve yayınlanması izleyicileri suiistimal ettiği kadar dizi sektörü çalışanlarının da insan onuruna yaraşır bir çalışma ortamında çalışmalarını engellemektedir.

Dizi oyuncuları, makyözler, kostümcüler, set ışıkçıları gibi çok farklı alanlarda çalışan birçok emekçi reklam pastasından alınan payın büyümesi için kimi zaman günde 20 saate yakın çalışmaktadır.

Konunun vahim olan bir diğer boyutu dizi sektörü emekçilerinin çoğunlukla sosyal güvenlikten yoksun yani kaçak çalıştırılmasıdır. Bu konu kamuoyu gündeminde sıklıkla yer almasına rağmen bu şikayetler hükümet tarafından duyulmamakta, dolayısıyla dizi sektöründe var olduğu iddia edilen kayıt dışı çalışma inceleme altına alınmamaktadır. Böylece sağlıklı çağlarını sosyal güvencesiz biçimde çalışarak geçiren set emekçileri, ilerleyen zamanda muhtaç bir konumda yaşamlarını sürdürmeye zorlanmaktadır.

Dizilerin yayın politikalarının da incelenmesi şarttır. Kimi zaman prime time denen yayın zamanının başında "özet bölüm" ile başlayan bir dizi "yeni bölüm"le birlikte bir kanalın bütün bir prime time yayınını kaplayabilmektedir. Sürenin uzun tutulması için senaryoların anlamsız diyaloglardan ve içeriksiz sahnelerden oluşturulduğu da hem oyuncuların hem izleyicilerin ortak şikayetidir.

Yukarıda özetlenen sebeplerle, dizi sektöründe yaşanan sorunların incelenebilmesi, dizi çalışanlarının, oyuncuların, senaristlerin, yayıncıların ve medya temsilcilerinin, reklam verenlerin dinlenebilmesi, kayıt dışı çalışma iddialarının yerinde araştırılabilmesi amacıyla bu araştırmanın açılmasının uygun olacağı düşünülmektedir.

3.- Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu ve 21 milletvekilinin, süt üreticilerinin sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1056)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Edirne ilimizin ekonomisi büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır.Gıda üretiminin önemi ve istihdama yaptığı katkı göz önüne alındığında hem bölgemiz hem de ülkemiz açısından süt üretimi ve hayvancılık önemli bir yer tutmaktadır. Bu itibarla hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden, gerekçesini ekte arz ettiğimiz süt üreticilerimizin sorunlarının detaylı olarak araştırılması ve çözüm önerilerinin bulunması amacıyla Anayasanın 98 inci, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 27/01/2011

1) Cemaleddin Uslu                                 (Edirne)

2) Mehmet Şandır                                    (Mersin)

3) Reşat Doğru                                        (Tokat)

4) Kamil Erdal Sipahi                              (İzmir)

5) Hasan Çalış                                         (Karaman)

6) Behiç Çelik                                          (Mersin)

7) Beytullah Asil                                      (Eskişehir)

8) Kadir Ural                                           (Mersin)

9) Sabahattin Çakmakoğlu                       (Kayseri)

10) Şenol Bal                                           (İzmir)

11) Recep Taner                                       (Aydın)

12) Abdülkadir Akcan                             (Afyonkarahisar)

13) Mehmet Zekai Özcan                         (Ankara)

14) Hasan Özdemir                                  (Gaziantep)

15) Osman Durmuş                                 (Kırıkkale)

16) Durmuşali Torlak                              (İstanbul)

17) Süleyman Latif Yunusoğlu                (Trabzon)

18) Ahmet Bukan                                    (Çankırı)

19) Süleyman Nevzat Korkmaz               (Isparta)

20) Kürşat Atılgan                                   (Adana)

21) Kemalettin  Nalcı                               (Tekirdağ)

22) Alim Işık                                           (Kütahya)

Gerekçe:

Edirne ilimizin ekonomisi büyük oranda tarım ve hayvancılığa dayanmaktadır. Bu itibarla hem bölge hem de ülke ekonomisi açısından büyük önem arz eden genelde hayvancılığın özelde süt üreticilerimizin bir çok sorununun olduğu bilinmektedir.

Gelişmiş ülkeler hayvancılık sektörünün stratejik önemini kavramış ve bu öneme uygun politikalar ile hayvancılığın tarım sektörü içindeki payını artırmışlardır. Çünkü hayvancılığın yeterli ve dengeli beslenmedeki önemli yeri kadar istihdama ve üretime olan katkısı dikkate alındığında çok yönlü ve vazgeçilmez bir sektör olarak ülke ekonomisinde önemli bir konuma sahiptir. AKP Hükûmetlerinin yanlış tarım politikaları sonucu geniş yüz ölçümü, farklı ekolojileri, değişik tür ve ırktan hayvan varlığı ile avantajlı bir konuma sahip olmasına rağmen ülke hayvancılığı ve hayvansal ürünler üretimi tehlikeye sokulmuştur. Süt üreticilerimiz ciddi bir kriz yaşamaktadır. Çünkü maliyetler çok yüksektir. Dünya genelinde kabul gören hesaplamalarda bir süt üreticisinin kârlı olabilmesi ve üretimini sürdürebilmesi için 1 lt süt sattığında en az 2 kg kesif yem alabilmelidir. Türkiye İstatistik Kurumunun verilerine göre; süt üreticilerimizin 2002 yılında 1 lt çiğ sütü 41 kuruş ederken, 1 kg süt yemini 20 kuruşa alabilmekteydi. Yani 1 lt süt satan bir üretici 2 kg dan daha fazla yem alabiliyordu. Günümüzde ise süt üreticisi, 1 lt süt parasıyla 1,5 kg bile süt yemi alamamaktadır. Maliyetlerin yüksekliği kadar süt fiyatlarındaki istikrarsızlık da üreticiyi zor duruma düşürmektedir. Girdi maliyetlerindeki yüksek oranlı artışlar ve süt fiyatının girdi maliyetlerinin altında kalması, süt üreticilerimizi ekonomik sıkıntılara sokmuş ve üretimden çekilme noktasına getirmiştir. Bunun sonucu binlerce damızlık hayvan kesime gönderilmiştir. Ülkemizin nüfusu 1980 yılından bu yana % 37,9 oranında artış gösterirken, hayvan varlığımızda meydana gelen % 52,5 oranındaki azalmanın sebepleri iyi analiz edilmelidir. İşsizliğin rekor seviyelere yükseldiği bir dönemde toplumun % 26,6 sını bünyesinde barındıran tarım ve hayvancılık sektörünün stratejik konumu dikkate alınarak yaşamakta olan sorunlara çare aranmalıdır. Özellikle canlı hayvan sayısındaki düşüşe acil çözüm üretilmesi gerekmektedir. Türkiye'de 1980'deki 45 milyonluk nüfusa karşılık 80 milyon hayvan mevcudu olmasına karşın, 8 yıldır ülkeyi yöneten AKP Hükümetlerinin yanlış politikaları neticesinde, nüfusumuzun 72 milyon 561 bin olduğu bir dönemde hayvan sayısının 38 milyona düşmesi uygulanan yanlış politikaların sonucudur.

Son yıllarda Dünya’da meydana gelen küresel ısınma ve hızlı nüfus artışı gıda üretimini hayati derecede önemli hale getirmiştir. Bu itibarla süt üreticilerimizin yaşamakta olduğu sorunların tespit edilerek bu sorunların çözümüne yönelik olarak üreticilerimizin ve ülkemizin menfaatleri ön planda tutularak uzun vadeli süt üretim politikası oluşturulması amacıyla Anayasa'nın 98 ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105 nci maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz. 27/01/2011

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, mevsimlik gezici tarım işçilerinin ulaşım sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1057)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kadın, çocuk ve yaşlıların da içinde bulunduğu mevsimlik gezici tarım işçilerinin ölümlerine neden olan trafik kazalarının nedenlerinin tespit edilerek; mevsimlik gezici tarım işçilerinin trafiğe uygun araçlarla uygun koşullarda ulaşım yapabilmelerinin sağlanması ve ulaşım esnasında yaşadıkları trafik kazalarının önlenmesi amacıyla alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz. 28.01.2011

1) Fatma Kurtulan                    (Van)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

9) Hamit Geylani                      (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                   (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                   (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                   (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye'de her yıl onlarca mevsimlik gezici tarım işçisi, ulaşım sırasında meydana gelen trafik kazaları sonucu hayatını kaybetmektedir. Yaşadıkları illerde iş imkânı bulamayan, gittikleri illerde sosyal güvenceden yoksun, günlük 20 liraya çalışan yaşlı, çocuk ve kadınların da içinde bulunduğu işçiler, ulaşım masraflarını karşılayamadıkları için topluca kamyon kasalarına bindirilmekte, trafiğe çıkması uygun olmayan araçlarla yaptıkları yolculuklarda kazalara kurban gitmektedirler.

Yıllardır devam eden bu sorun hâlâ çözülebilmiş değildir. Oysaki 2009 yılında yayınlanan İçişleri Bakanlığı genelgesinde bu soruna dikkat çekilmiş ve çözüm bulunacağı yönünde düzenleme yapılacağı ileri sürülmüştü. Ancak geldiğimiz aşamada bu sorunun çözümüne yönelik hiçbir ilerleme kaydedilmemiş, genelgede belirlenen hiçbir önlem hayata geçirilmemiştir. Son olarak 27.01.2011 tarihinde Ankara'nın Beypazarı İlçesinde meydana gelen kazada çocukların da içinde bulunduğu Mardin doğumlu 11 kişi hayatını kaybetmiştir.

Yoksulluk ve yokluk içinde kamyon kasalarında ucuz iş gücü olarak diğer kentlere taşınan ve çoğu Kürt olan vatandaşlarımız, ekmek parası için düştükleri yollarda tabutlarla topraklarına geri gönderilmektedir. Kamyon kasalarında başlayan yolculukları çoğu kez trafik kazalarında ölümle sonlanmaktadır. Ancak mevsimlik işçilerin yaşadıkları bu dram karşısında soruna duyarlı olunacağı yönünde iktidar tarafından bir açıklama yapılmamakta, önlem alınması yönünde en küçük bir adım bile atılmamakta ve işçi ölümlerine seyirci kalınmaktadır.

Mevsimlik gezici tarım işçisi olarak çalışmak amacıyla bulundukları illerden diğer illere aileleri ile birlikte giden işçilerin, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik sorunlarının çözümü için tedbirleri içeren Başbakanlık genelgesi ise 28 Mart 2010 tarihinde Resmî Gazete’de yayınlanmıştır. Genelge mevsimlik gezici tarım işçilerinin sorunlarına çözüm bulunması yönünde önemli hususlar içeriyor olsa da bu hususların bir tanesinin bile hayata geçirilmesinde başarılı olunamamış, tarım işçilerinin olumsuz şartlarda tüm güvencelerden yoksun çalıştırılmasına devam edilmiştir.

Mevsimlik gezici tarım işçilerinin, barınma, eğitim, sağlık, güvenlik, sosyal çevreyle ilişkiler, çalışma ve sosyal güvenlik konusunda devlet tarafından ya da işveren tarafında sunulan hiçbir imkânı mevcut değildir. Mevsimlik işçilerin çalışma ve ücret koşulları son derece yetersiz olmakla beraber yaşadıkları ulaşım sorunlarına çözüm bulunmaması hâlinde daha çok can kaybı olacağı ortadadır.

Uzun mesafelerden gelen mevsimlik tarım işçileri, kamyon kasaları, traktör römorkları ya da tıka basa doldurulan araçlarda yolculuk yapmaya devam etmektedirler. Mevsimlik gezici tarım işçilerinin bütün sorunlarının ele alınarak çözüm bulunması gereklidir. Can güvenlikleri ile doğrudan ilgili olan ulaşım konusu ise acil çözüm bulunması gereken bir durumdur.

Sosyal güvencesiz olarak ağır koşullarda çalıştırılan ve düşük ücrete mahkûm edilen tarım işçilerinin bütün sorunları ele alınmalı, yaşadıkları trafik kazalarının nedenleri ortadan kaldırılarak mahkûm edildikleri çaresizlik sonlandırılmalıdır.

Mevsimlik gezici tarım işçilerinin, göç döneminde yolculuklarının güvenli ve sağlıklı bir şekilde yapılabilmesi maksadıyla göç alan ve göç veren yerler arasında ulaşım ile ilgili koordinasyon sağlanmalı, trafik denetimleri arttırılmalı, araç ve trafik güvenliğinin gerektirdiği kontroller hassasiyetle ve sıklıkla yapılarak yaşanan trafik kazaları sonlandırılarak işçi ölümlerine engel olunmalı, sorunların ortadan kaldırılması için kalıcı çözümler bulunmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi daha vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

A) Tezkereler (Devam)

3.- TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir Parlamento heyetinin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanının vaki davetine icabetle Cezayir’e resmî bir ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1425)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Cezayir Ulusal Halk Meclisi Dışişleri, İşbirliği ve Göç Komisyonu Başkanı’nın vaki davetine icabetle Cezayir’e resmi bir ziyarette bulunması öngörülmektedir.

Söz konusu parlamenter heyetin Cezayir’i ziyareti, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurulun tasviplerine sunulur.

                                                                                                   Mehmet Ali Şahin

                                                                                          Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                           Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (1/869) (S. Sayısı: 521) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 521 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Sayın Işık, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi gündeminde 521 sıra sayısıyla görüşülmekte olan Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu’nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

                                 

(x) 521 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Sözlerimin başında, eski başbakanlarımızdan ve Saadet Partisi Genel Başkanı merhum Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum, mekânı cennet olsun diyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla ilgili görüşmeler 8 Haziran 2010 tarihinde Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonunda yapıldığında, son maddeye gelinceye kadar, tüm partilerin -ortak önergeler dâhil olmak üzere- görüş birliği içerisinde olduğu bir tasarı olarak gelişti. En son eklemelerle tabii ki bazı partilerimiz ve değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımız muhalefet görüşlerini ifade ettiler. Biz de, tasarı metninde görüleceği gibi, iki konuda Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak muhalefet görüşümüzü ve muhalefet şerhimizi belirttik, ona yeri geldiğinde değineceğim ancak ondan önce, bu kanunun ne kadar önemli olduğu ve bu yüce Mecliste bulunan değerli milletvekillerince de çıkarılmasının elzem olduğu görüşünü Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz de paylaşıyoruz. O tarihten bugüne bir yıla yakın süre geçmiş olmasına rağmen, Komisyon görüşmelerinin akabinde hemen çıkarılması hâlinde çok daha faydalı olacağını düşündüğümüz bu kanunun geç de olsa bugün yüce Mecliste yasalaşmış olmasından memnuniyet duyacağımızı ifade etmek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, hepimizin bildiği gibi, teknoloji geliştirme bölgeleri, 2001 yılında çıkartılan kanun akabinde ülkemizde giderek yaygınlaşmaktadır ve hakikaten, bilim ve teknoloji düzeyimizin yükseltilmesinde ve ülkemizin uluslararası rekabette yüksek teknolojili ürünlerle belirli bir seviyeye getirilmesinde çok önemli katkıları olan sanayi bölgelerimizdir. O açıdan, bu düzenlemenin yerinde olacağını düşünüyor ve elimizden geldiğince de görüşmeler sırasında vereceğimiz önergelerle destek vererek bir an önce yasalaşması yönünde katkı yapmayı amaçlıyoruz.

Bu kanun tasarısıyla, özellikle yeni ARGE faaliyetlerinin desteklenmesine ilişkin kanun ile “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanunu” olarak bilinen 4691 sayılı Kanun arasındaki bazı uyuşmazlıkların giderileceği ve uygulamada karşılaşılan bazı sorunların çözümlenmesi amacıyla yeni düzenlemelerin getirildiği malumunuzdur. Dolayısıyla, bu kanunda yapılacak ilave düzenlemelerle sektörün önünün açılması hepimizin arzusudur ancak bundan önce, özellikle ülkemizin teknoloji düzeyinin ne olduğu konusunu sizlerle paylaşmak istiyorum.

Bilindiği gibi teknoloji, bilimin uygulamaya dönüştürülmüş hâli olarak kısaca tanımlandığında bunun uluslararası bazı göstergelerle ülkelerin nasıl birbiriyle rekabet edebileceğinin anlaşıldığı günümüzde, ülkemizin diğer ülkelerle kıyaslanması hâlinde nerede olduğunu sizlerle paylaşmak istiyorum. Önemli göstergelerden birisi, ülkelerin gayrisafi millî hasılalarından ARGE’ye ayırdıkları harcamalardır. Bu açıdan ülkemiz değerlendirildiğinde, son verilere göre, ülkemiz maalesef, ancak gayrisafi yurt içi millî hasılasının binde 7,3’ünü yani yüzde 0,73’ünü bu amaçla ayırabilmektedir. Bir başka deyişle, bu kaynak millî gelirin yüzde 1’inin altındadır. Peki “Dünya ülkeleri nerede? Rekabet edebileceğimiz ülkelerin durumu nedir?” dersek, örneğin AB ülkeleri ortalaması, bu rakam yüzde 2’nin üzerinde, ABD’de yüzde 3’e yakın, İsrail’de ise yüzde 5’e yakındır, yüzde 4,85.

Şimdi, sizlere şunu söylemek istiyorum bu rakamların ardından: Bazı savunma amaçlı projelerde ortağımız olan İsrail’le… Maalesef, bu konuda da kamuoyunda çok ciddi anlamda bilgi kirlenmelerine yol açacak değişik açıklamalar yapılmıştır ama gerçek şudur ki: İsrail’le Türkiye bazı projelerde ortaktır. Bir tarafta millî gelirinin yüzde 5’ini bu amaçla ayıran bir ülke var, diğer tarafta ise millî gelirinin yüzde 1’ini dahi ARGE harcamalarına ayıramayan bir Türkiye var. Bunun karşılaştırmasını sizlere ve kamuoyunun dikkatlerine sunmak istiyorum.

Bir diğer konu: 2010 yılı Dünya Bankasının son güncel verileri dikkate alındığında, ülkemiz kişi başına düşen millî gelir açısından 133 ülke arasında 63’üncü sırada yer almaktadır. Ekonomisinin büyüklüğü açısından orta gelir grubuna sahip olan ülkeler içerisinde 17’nci sırada yer alıyor. Büyüklük açısından, yine, dünya ülkeleri arasında 17’nci sıradayız. Ama bizden önceki, birinci sınıf ülkeler yani yüksek gelir düzeyli ülkeler grubunda yer alan 46 ülke içerisinde yer alamayan Türkiye, ikinci grup yani orta üstü gelir grubundaki 32 ülke içerisinde 17’nci sırada, toplamda ise 133 dünya ülkesi arasında 63’üncü sırada yer almaktadır.

Aynı yayının bilim ve teknoloji açısından göstergeleri dikkate alındığında, bu açıdan ise, maalesef, ülkemiz 69’uncu sırada yer alabilmekte. Yani “bilim ve teknolojiye yatkınlık ve yararlanma indeksi” olarak tanımlanan ve 68 alt gösterge dikkate alınarak hesaplanan bir gösterge açısından dünya ülkeleri arasındaki yerimiz öğrenilmek istenilirse, biraz önce de belirttiğim gibi, maalesef 69’uncu sıradayız ama daha da kötü olanı, son üç yılda ülkemizin bu alandaki sıralaması 14 sıra gerilemiştir.

Dolayısıyla, AKP İktidarının son dönemde bilim ve teknolojiye ayırdığı kaynakların yetersiz olduğu ülkemizin içinde bilindiği gibi, uluslararası kriterler açısından diğer dünya ülkeleri tarafından da bilinmektedir. Bu kötü gidişe “Dur.” demek zorundayız ve ülkemizin bilim ve teknolojiyle ilgili sıralamasını dünya ülkeleri arasındaki yeri açısından daha yükseklere çıkarmak zorundayız. Buna hepimizin inandığını ve samimi olarak katkı yapmak için çalıştığını hepimiz bilmekteyiz.

“İleri teknoloji ihracatı”nda 2007 yılı sonu rakamlarıyla ülkemiz, maalesef, bu 133 ülke arasında 93’üncü sırada, faydalı patentlerde 74’üncü sıradadır. “Bilim ve teknolojinin yaygınlaştırılmasında kamu sektöründe hükûmetin başarısı”nda ise 87’nci sıradayız. Dolayısıyla, Hükûmetin son dönemde bilim ve teknoloji alanında, özellikle kamuda bilim ve teknolojinin yaygınlaştırılması konusunda ne kadar geri kaldığını bu rakam bize açıklamaktadır.

İnovasyon amaçlı riskli iş kurmada sermaye kullanılabilirliği” kriteri dikkate alındığında, eğer 1 “çok zor”, 5 de “çok kolay” olarak sınırlandırma yapılırsa, Türkiye, dünya ortalamasının çok altında ve 107’nci sırada yer almaktadır. Yani özellikle inovasyon amaçlı riskleri karşılamada çok istekli olmadığımız ve bu işin kaldırılabilirliğinin çok kolay olmadığı açıktır.

“Son teknolojiye uyumluluk” açısından ülkemiz daha iyi bir sırada, 47’nci sırada yer almaktadır ve dünya ortalamasının üzerindedir. Özetle, Türkiye’miz, teknolojiye yatkınlık açısından iyi ama engellerin kaldırılmasında çok ciddi sıkıntıların olduğu ve yaşandığı bir ülke durumundadır.

Değerli milletvekilleri, biraz önce de belirttiğim gibi, Haziran 2010’da görüştüğümüz bu yasa tasarısı bugüne kadar çoktan yasalaşmış olmalıydı. Geç de olsa bugün burada görüşüyor olmamızı yine bir artı olarak değerlendirmek istiyorum.

Tabii, tasarının bazı teknik düzenlemelerine ek olarak sıkıntılı olan bir maddesi 7’nci maddeye getirilen ek maddedir. Bu maddede orman alanlarının teknoloji bölgelerinde yapılan ARGE çalışma sonuçlarının uygulamaya geçirilmesinde özel/süreç denemelerinin ve bazı özellikle otomobil sektörünün içinde bulunduğu ARGE çalışmalarının deneme testlerinin yapılabilmesi amacıyla tahsisi söz konusudur. Bu amaçla, biz, muhalefet şerhinde bulunduk ancak muhalefet şerhimizin tasarı metninde de görüleceği gibi içeriği son derece açıktır.

O dönemde Sayın Bakana bu konuyla ilgili açıklık getirmesini bizzat grubum adına ben talepte bulundum. Sayın Bakan da bazı açıklamalarda bulundu, özellikle bilişim vadisi ve süreç testleri konusunda bu tür ormanlık alanlara ihtiyacımızın olduğunu ifade etti. Kendisine bununla ilgili net, somut il ya da bölge bazında görüşünün olup olmadığı sorulduğunda yine ona bir açıklık getirdi, “Yaklaşık 10 bin dönümlük bir alanı bu iş için kullanmamız gerekiyor.” Kendisinin tutanaklarda geçen ifadelerinden özetle size bir kısmını aktarmak istiyorum. “Teknoloji geliştirmeyle alakalı bir sıkıntı mı var? Evet, var. Şöyle var: Mesela bizim yürüttüğümüz iki tane projeden bahsedeyim size. Bunlardan bir tanesi Bilişim Vadisi Projesi. Bilişim Vadisi Projesi, bizim Bakanlığımızın yürüttüğü bir proje, koordinasyonunu da biz yapıyoruz. Hükûmet programında da bize verilmiş bir görev, yıllık programlarda da Sanayi Bakanlığına verilmiş bir görev. Biz, bunlarla ilgili çalışmaları yaptık. Bize yaklaşık 10 bin dönümlük bir alan bu iş için gerekiyor. Bunu ilk etapta 2-3 bin dönümlük bir alanda da sürdürebiliriz, genişleterek 10 bin dönümlük bir alana doğru da yayabiliriz. Bilişim vadisinin hayata geçirilebilmesi için bütün organizasyonu, altyapıyı bizim burada kamu olarak oluşturmamız gerekiyor ve 5 bin dönümlük, 2 bin dönümlük bir alanın bilişim vadisi olabilecek diğer -onun kriterleri var- çalışmalarla ortaya çıkmış kriterlere uygun bir alanın oluşturulabilmesi için muhtemelen elimizde bazı yerler orman arazilerine tekabül edecek ve bunların da tahsisi bu iş için gerekecek ama şu andaki mevzuata göre bu tür faaliyetlere tahsis yapamıyoruz. Turizm Kanunu’nda mesela oteller için tahsisler yapabiliyoruz, yaptık da nitekim.” gibi bir açıklamada bulunmuştur. Ben şimdi Sayın Bakanı açık yüreklilikle -tabii Sanayi Bakanımız burada yok- yüce Meclise bu konuda açıklama yapmaya davet ediyorum. Eğer bu talep Otomotiv Sanayicileri Derneğinin talebi olarak yüce Meclisin huzuruna geliyor ve süreç testlerinin, otomobillerle ilgili testlerin yapılması konusundaki Akdeniz Bölgesi’ndeki bir alanın tahsisi için ise burada Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına şunu söylüyorum, buna “Evet” diyoruz. Ancak bu Derneğin ve sektörün talebi yaklaşık 4 bin dekar dolayındaki bir taleptir. Şimdi Sayın Bakan kendisinin ifade ettiği 10 bin dönümlük araziden neyi kastetmektedir? Bilişim vadisini nerede kurmak istiyor? Bunun için ormanlık alanlara ihtiyacı varsa açık yüreklilikle gelip burada bizi aydınlatması lazım. Dolayısıyla, bu konuda mutlaka Sayın Bakanın yüce Meclisi doğru bilgilerle aydınlatması gerekiyor. Talep Otomotiv Sanayicileri Derneğinin süreç doğrulama testi ve otomobilcilerle ilgili sıkıntısının çözülmesi talebiyse buna “Evet.” diyoruz ve destek vereceğimizi ifade etmek istiyorum ancak Otomotiv Sanayicileri Derneğinin talebi dikkate alınarak, bunun yanında başka konular ya da başka amaçlarla orman arazilerinin tahsisi yapılmak isteniyorsa buna yüce Meclisin elbette ki doğru olan kararı vereceğine inanıyoruz. Bu konunun en azından önergelerle düzenlenip belirli amaca yönelik bir tahsise dönüştürülmesi hâlinde grup olarak bu şerhimizin kaldırılabileceği konusunda görüş beyan etmek istiyorum. Çünkü bunun teknik standartları 300 metreye kadar yükseltinin olduğu bir alanı gerektiriyor. Bu alan da Akdeniz ve Ege Bölgesi’nde var. Ege Bölgesi’nde bu denli yüksek miktarda bir arazinin bulunması sıkıntısı dikkate alındığında, Akdeniz Bölgesi’nde, özellikle de Antalya ili sınırları içerisinde böyle bir alanın tahsisi konusunda gerekli girişimlerin olduğunu yüce Meclisin değerli Komisyon üyeleri de bilmektedir. Siz de Sayın Bakanın açıklamalarından, bunu daha da en yetkili ağızdan öğrenme imkânına sahipsiniz. Bu konudaki talebe olumlu baktığımızı ifade etmek istiyorum.

Bunun dışında, biraz sonra önergelerle düzenlenmesini talep ettiğimiz birkaç konu daha vardır. Örneğin, tasarının 1’inci maddesine, ARGE personeli içerisine yazılım personelinin de dâhil edilmesini istiyoruz. Çünkü özellikle gençlerimizin son dönemde daha düşük sermaye ile iş imkânı bulabilecekleri bu alanın mutlaka bu teknoloji geliştirme bölgeleri içerisinde yapılacak faaliyetler içerisine dâhil edilmesinde yarar olduğunu düşünüyoruz. Dolayısıyla, “yazılım dâhil” ibaresi ve yazılımcıyla ilgili tanımlamaların 1’inci maddeye konmasında yarar olduğunu düşünmekteyiz.

Bir diğer konu, önemli bir konu, sektörden gelen bir taleptir, özellikle üniversite arazilerinin, üniversitenin olumlu görüşü doğrultusunda, mülkiyeti kendilerinde kalmak kaydıyla, yine teknoloji bölgelerinin talebi doğrultusunda tahsisini mümkün kılacak bir düzenlemeye de ihtiyaç vardır. Bu konuda da önergemizin dikkate alınacağını ve bu düzenlemenin yapılmasının yararlı olacağını sizlerle paylaşmak istiyorum.

Diğer bir konu, bölgenin kuruluş tarihini izleyen ilk on yıl için kamu arazilerinin bedelsiz olarak bu amaçla tahsisini, devam eden yıllarda ise bedeli karşılığında ve bu bedelin, şu anda tasarıda geçen on yıllık bedelsiz kullanım süresi sonrası ilk yıl bedelinin, cümlede geçen “yüzde 3’ü” oranındaki kısmının  “binde 2’si” olarak değiştirilmesinin doğru olacağını düşünüyoruz. Dolayısıyla, yüksek kiralama bedelleri bu bölgelerde faaliyet gösteren firmaları sıkıntıya sokmaktadır. Bunun da düşürülmesi gerektiği ve böylece uygulamada karşılaşılacak sıkıntının çözülmesinin doğru olacağını düşünüyoruz.

Yine bir diğer konu: Bu bölgede çalıştırılacak olan ARGE personeli ve diğer personelin söz konusu vergi ödemelerinin dışına bırakılması gerekiyor. Ayrıca, destek personeli olarak çalıştırılacak olan personelin de toplam personele oranının yüzde 10’unu geçmemesi yönündeki görüşümüz, önergemiz desteklenerek ya da ortak önerge hâline de getirilebilir. İktidar partisinin de bu konuda aynı düşündüğünü en azından ön görüşmelerim sırasında öğrenmiş oldum, bunu da memnuniyetle ifade ediyorum. Bunları da eğer düzeltirsek tasarı daha anlamlı hâle gelecektir.

Yine, Sayıştay Kanunu’nun değişen şekliyle bu kanunda geçen ilgili maddedeki atfının yapılması gerekiyor, buna da ihtiyaç vardır.

Bir başka konu da, yine ARGE ve destek personelinin 31/12/2023 tarihine kadar her türlü vergiden muaf tutulmasına yönelik düzenlemenin buna eklenmesi hâlinde tasarının daha olgunlaşmış bir tasarı hâline gelmesini ve yüce Meclisin oluruyla kanunlaşmasını biz de bir an önce bekliyoruz.

Bu duygu ve düşüncelerle, söz konusu tasarının hazırlanmasında emeği geçen özellikle Sanayi ve Ticaret Bakanlığının tüm personeline, Sanayi Bakanı başta olmak üzere değerli Komisyon üyelerimize ve katkı verecek siz değerli milletvekillerine teşekkür ediyor, tasarının hayırlı olması temennisiyle tekrar hepinize saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Tacidar Seyhan.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Teknoloji Bölgeleri Kanunu ile ilgili değişiklik üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, defalarca bunları dile getirdik, biz, Teknoloji Bölgeleri Kanunu’nu tanımlarken Cumhuriyet Halk Partisi olarak önemli şeylere dikkat çektik. Öncelikle, bakın, birkaç önerimizi şurada sıralıyorum:

Bir kere, Türkiye’de Teknoloji Bölgeleri Kanunu, tek başına bir inovasyon, yenilik, yeni ürün ortaya koyma, patent temin etme, kamuda inovasyonu teşvik etme ve mevcut ürünün gelişimi çerçevesinde kurulmamalıdır. Türkiye’de bunun tanımlanabilmesi için çok ciddi bir atılıma ihtiyaç var. Değerli arkadaşlarım, bunu yaparken de sistemli ve planlı yapmak zorundasınız. İlk teknoloji merkezi silikon vadisidir. Burada şu anda çalışanların sayısı, Türkiye’deki bütün teknoparkların çalışanlarının sayısına eşittir. Teknoparklar kurulmalıdır, bilim merkezleri kurulmalıdır, teknoloji merkezleri kurulmalıdır, “ilk üretim, ilk geliştirme merkezi” dediğimiz merkezler de kurulmalıdır, bunlara da Türkiye'nin ihtiyacı var ancak altyapısı olmadan her yere, yeterli personel açığı kapanmadan her yere teknopark kurulmuş olmasının Türkiye’ye çok bir faydası yoktur. Mutlaka kuracağınız teknoloji merkezlerinin altyapısını oluşturmanız, liyakat sahibi, yetenekli iş gücünü de temin etmeniz gerekir.

Peki, şu anda Türkiye’de altyapısı olmayan, gelişmemiş yerlere teknopark kurulmalı mı kurulmamalı mı? Kesinlikle kurmalısınız, kesinlikle çünkü İtalya’da ilk teknopark, gelişmemiş yere kurulmaktadır ama gelişmemiş her yere teknopark kurulmaz, bizim kastımız budur.

Teknoparkın genel altyapısı;

1) Kamunun katılımını sağlamak,

2) Üniversitenin katılımını sağlamak,

Eğer ürün geliştirecekseniz, KOSGEB’in, KOSGEB bünyesinde ürün gelişiminin katılımını sağlamak temel hedeftir.

Bunun dışında, yeni buluşların dünyaya açılımını sağlamak ve bu alandaki bilgi paylaşımını sağlamak hedefiniz olmalıdır.

Değerli arkadaşlar, soruyorum: Son yıllarda açılan bütün teknoparklarımızda bu gelişmiş hizmetleri verebilmek mümkün mü? Oraya bilim adamı götüreceksiniz, oraya liyakatli çalışan götüreceksiniz, oraya sermaye aktaracaksınız, üstelik o sermayede risk sermayesi problemini çözeceksiniz. Bunu yapamadığınız sürece, teknoparklarınız kuruluyor, içinde üç tane işletme duruyor. Biz teknoparklarımızı “Sonra gelişir.” diye temel attığımız yerler olarak görürsek, öyle, binalaştırdığımız harabe sanayi sitelerine dönüştürürüz ki Türkiye'nin yüz akı olarak göreceğimiz yerler Türkiye'nin umutlarının kırıldığı alanlar olur. Buraya dikkat çekmek istiyorum, bu bir.

Değerli arkadaşlar, ilk girişim merkezleri çok önemlidir. Burada, ilk girişim merkezlerinde gençleri istihdam ediyoruz, bunların iş alanı yaratmasını sağlıyoruz. Genelde teknoparkın içerisindeki ilk bina zaten ilk girişim merkezi olarak kurulur. Bu ilk girişim merkezlerini Türkiye'nin artık uluslararası ilk girişim merkezleri olarak düzenlemesi şarttır. Buradaki kastım şudur: Eğer siz uluslararası bilgi birikiminden, uluslararası teknoloji birikiminden yararlanmazsanız, eğer teknoparklarınızı açarken ortak hedefler koyup ortak teknoparklar oluşturamazsanız, siz sadece diğer patentlerin altında ezilmiş bir kurumsal yapı olmaktan ileri gidemezsiniz.

Bakın, bunun dışında, yine biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak zaten inovasyon ve yenilik merkezlerini destekliyoruz, bu merkezler açılmalı, bunların hepsi teknopark değil.

Değerli arkadaşlar, her alanı teknopark olarak da görmemek lazım. Örneğin, herhangi bir ürün, herhangi bir yapı, herhangi bir ürün geliştirmenin tek alana dayalı yapıldığı yerlerde -bilim merkezleridir, teknoloji merkezleridir- bizim bunu da desteklememiz lazım, mevcut ürününü geliştirmek isteyen insanlara yer açabilmemiz lazım. Örneğin bakın, tarım konusunda ciddi gelişmeler oldu ve tarımsal ürünlerde gen bankasında bir çalışma yapıldı, teknoloji geliştirme merkezlerinde bunlar kuruldu ve tohumda öyle genler elde edildi ki, öyle çalışmalar yapıldı ki Türkiye açısından çok önemsiyorum.

Bir diğer dikkat etmemiz gereken şey de geliştirdiğimiz ürünü patente bağlamak. Değerli arkadaşlar, Türkiye’de ithalatta çok ciddi sıkıntılar yaşıyoruz ama ürettiğimiz şeyi ihraç ediyoruz. İhracatta patente ödediğimiz maliyet yüzde 18’leri buluyor. Bunu dikkate alarak, biz mutlaka Türkiye’de patent gelişimini ölçü alarak teknoloji merkezlerimizi de oluşturmalıyız. Eğer siz gen bankası kurar, geliştirir, patentini almazsanız, o patenti İngiltere, Almanya, başka bir ülke alırsa mahkûmiyetiniz devam edecek demektir. Aynı anda birlikte düzenleme yapmalısınız.

Özellikle, değerli arkadaşlar, yine şunu söyleyeyim: Bilim parklarında bunlar da kurulmalı, teknolojimiz geliştirilmeli ama araştırma parklarında ve teknoloji parklarında sadece prototip düzeyinde de bir şey üretilebilir. Bu merkezler çok önemli. Türkiye’de hangi adla oluşturursanız oluşturun araştırma merkezlerinin üretime geçmediği alanları da oluşturmak zorundasınız. Her yere ben üretim merkezi kurmak zorunda değilim. Prototip üretirsiniz, patentini alırsınız ve o merkezin amacı o alanda üretim yapmak olur.

İkinci bir önemli nokta yine bu prototip ve diğer üretimlerle ilgili, değerli arkadaşlar, bakın, diyoruz ki: Devlet, kamu-özel sektör iş birliği. Nerede? Teknoparklarda. Artı üniversiteler, artı sanayi. Orada bir artı daha var ki Türkiye onu çok eksik yapıyor, o da yerel yönetimlerdir. Yerel yönetimlerin sürece katılımının sağlanması lazım. Neden biliyor musunuz?

Şimdi, teknoparkların temel hedeflerinden biri de iyi iş yönetimini analiz etmek, bu insanların işini geliştirmesini sağlayacak bilgi akışını sağlamaktır. O hâlde devlet yönetimi dâhil olmak üzere bu da bir gelişim ister değerli arkadaşlarım. Teknopark yönetimlerinin geliştirme ve atılım konusundaki deneyimlerini mutlaka yerel yönetimlere ve kamuya aktarmak zorundasınız. Bunu yapmazsanız doğru ürün, gelişmiş ürün, kötü yönetim ülkeyi yeniden batağa götürür.

Değerli arkadaşlar, yönetim biçiminde yenilik, üründe yenilik, ARGE’de yenilik Türkiye'nin temel hedefi olmalıdır. Bu, devlet yönetimi dâhil olmak üzere kamuda ve kamu yönetiminde “inovasyon” diye bir deyimi, biz ruhumuza, beynimize oturtmak zorundayız. Türkiye'nin çektiği ciddi sıkıntılardan biri de budur.

Değerli arkadaşlarım, ARGE gelişimi, aslında herkesin desteklediği ortak bir gelişim olabilmeli. Burada, biz sürekli, bu kanunu çıkardık, yeniden bir kanun getiriyoruz. Neden biliyor musunuz? Çünkü düşüncemiz, duygumuz, çıkış açımız ortak değil, sürekli sıkıntılar devam ediyor. Eğer biz bu sıkıntıları gidermezsek, Türkiye'de birçok yatırım tesisi kapanmak zorunda kalacak.

Arkadaşlarımız yeni bir önerge hazırlamışlar, buralarda maliyetlerin düşürülmesini öngörüyorlar. Doğru. Buralarda kiralar düşürülmelidir. Neden biliyor musunuz? Bakın, Türkiye'deki tablonun bir başka yüzü şudur: Oraya giren iş yeri, ben oraya girip vergiden yararlanayım, vergi muafiyetinden yararlanayım ve buradaki temel vergilerden de muaf olayım, ucuz kira ödeyeyim diye girmemeli, üniversiteler de orayı bir rant kapısı, orayı bir kiralama merkezi olarak görmemelidir. Toplumsal bir paydada buluşturabilmek için, biz sorumluluk sahipleri iki tarafın da haklarını koruyacak doğru sınırlar çekmek zorundayız. Benim inovasyon merkezimi ve teknoloji merkezimi herkes meşgul etmesin arkadaşlar. Oralar arsa alıp boş bırakan, bina yapıp boş bırakan gelişmemiş organize sanayi bölgeleri statüsüne dönmesin.

Değerli arkadaşlar, Türkiye'nin diğer bir sıkıntısı lider kuruluştur. Alanında lider kuruluş olmak kendi araştırma-geliştirmesinin dışında, ülkenin yeni alanlara oturmasını sağlayacak açılımı yapmakla olur. Biz, dünyadaki liderliklerin altında yeni buluşlar yapmaya zorlanan ülke konumuna düşürülmüşüz. Şöyle bir psikoloji var: Kardeşim, siz bilişim alanında “hardware” donanıma yönelmeyin. Neden? Bulan bulmuş zaten, buna yönelmeye gerek yok, buna yetişemeyiz. Peki, onu kaldırdınız attınız. “Software”de büyük eksikliğiniz var. “Software”de çok can çekişmeye gerek yok. Peki arkadaşlar, neye yöneleceğiz? Ülkemizdeki yer altı kaynaklarını uç ürüne dönüştürmeyeceğiz. Bir araştırma tesisimiz bir türlü üretime gitmiyor, patent alamıyoruz ve en büyük sorunlarımızdan biri, patenti sanayiye yansıtamıyoruz. Nasıl ilerleyeceğiz? Nasıl lider olacaksınız? Liderliğin temel amacı patenti sanayiye yansıtabilmek. Lider ülke de budur, lider kuruluş da budur, patent oluşturmak, uç ürün sağlamak ve sanayiye yansıtmak.

Arkadaşımız söyledi, bilişim alanında Türkiye'nin ciddi desteğe ihtiyacı var. Türkiye'nin yazılım alanı Türkiye'nin gelecekteki sanayi temel değerlerinin gelişmesine yol açar. Yüksek teknoloji mutlaka yüksek düzeyde yazılımla eşdeğerdir değerli arkadaşlar. Bu nedenle, Türkiye'nin şu anda yazılım noktasında bulunduğu yer maalesef içler acısıdır. Düşünebiliyor musunuz arkadaşlar, şu örneği tekrarlamak istiyorum, birçoğunuz bilmiyor: Biz Türkiye’de en iyi üniversitelerden bilgisayar mühendisi yetiştiriyoruz ama Türkiye’de 4 bin tane, çok düşük ücretle çalışan Hindistanlı yazılımcı var. Hem işsizlik var hem 4 bin tane, Hindistan’dan yazılımcı getiriyoruz. Öyle komik ücretlerle çalışıyorlar ki, Türkiye, rekabet gücünü yitiriyor.

Değerli arkadaşlar, rekabetçi, gelişimci teknoparklar, yapılar oluşturmak ucuz iş gücünden geçmez. Orayı bir istihdam merkezi olarak görmemeliyiz. Biz teknoparkları ne zaman liyakatli, gelişime açık istihdam merkezleri olarak görürüz, o zaman büyük ülke oluruz. Amerika Birleşik Devletleri’nde birçok teknoparkta 250 bine yakın, ortalama, toplam personel istihdam edilecek, orada yüksek sayıda kişilerin istihdam edildiği yerler kurulmuş olmasına rağmen sadece 10 kişilik teknoparklar da vardır değerli arkadaşlar. Bilgisi, becerisi yüksek, tamamen ürün geliştirmeye yönelik teknoparklar açılmıştır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizdeki teknoparkların bir diğer sıkıntısı, hani “Çok açılmasının faydası yok.” dedim ama fiziki gelişme alanı yok teknoparklarımızın. “Benim teknoparkım doldu, yakında bir yere yeni bir teknopark açayım.” diyen de var. Tamam; teknoparkı İngiltere gibi tanımlamayalım. Onlar diyor ki, teknoparkta: “Geniş geniş arazilere oturmuş güzel binalar, üniversite ve sanayi iş birliği.” Teknopark bundan ibaret değil. Ancak teknoparklarınızda fiziki gelişimden uzak bir yapılanmayı daha işe başladığınız anda öngörürseniz, siz, sınırları ve katılımcıları belli bir teknopark projesini gündeme getirirseniz, bu, şu anlama gelir değerli arkadaşlarım: Orada üretim yapan, daha doğrusu, araştırma yapan insanların prototipten üretime geçişini sağlayacak alanları kısıtlamanız demektir.

Peki, yapılmalı mı? Yapılmalı; zaten kanun da yapılmasına olanak sağlıyor. İnsanlar teknopark dışında da üretim yapıyor ama öyle üretimler vardır ki üretim merkezini, ARGE’sini üretimden ayıramazsınız. O zaman fiziki gelişim problem yaratır. Vergilendirmede de çok dikkat eder misiniz? Edersiniz. Burada yapılmak istenen bir şey var: “Teknopark merkezi dışında yapılan üretimlerin -birazdan önergesi gelecek değerli arkadaşlarım, diyor ki- dışarıda yapılması hâlinde Vergi Usul Kanunu’na dâhil olsun. Tamam, dâhil olsun ama bazı üretimler vardır ki bunu yeniden sınırlamalıyız, yeniden tanımlamalıyız; bu üretimler teknopark içerisinde yapılmalı ve aynı üretimin pazarlanması konusunda teşvik de sağlanmalı, bunların risk sermayesi artırılarak üretimine devam da edilmelidir.

Değerli arkadaşlar, teknokentlerin, sanayi-üniversite iş birliği dışında bir de pazar problemi var. Türkiye’de, özellikle, yaşanan en büyük problem pazar problemidir; tarımda da bu problemi yaşıyoruz, sanayi ürününde de bu problemi yaşıyoruz, bizi ciddi kayba götürüyor. O nedenle, mademki biz liyakat alanlarına dağılan bir pazar politikası uygulayabiliyoruz devlet anlayışı olarak, teknoloji merkezlerinin de büyük bir bölümünü, ürünlerini pazarlayabileceği ve üniversitenin, sanayinin, yurt dışı fuarlarla ilişki kurarak yeni pazarlama alanları yakalayabileceği kurumlar hâline getirmek zorundayız. Bakın, teknopark geliştirir ve bir işi iş yerine verir; prototipini verir, yazılımını verir. Kendi ürününü geliştirdikten sonra tesisine koyar, patentini alır ve bu patentini verir. E, peki, bunların hepsini verebiliyorsa, Türkiye içerisinde yapılabiliyorsa, dünya pazarına neden açamasın değerli arkadaşlar? Türkiye'nin almış olduğu patentin yanında yurt dışına verdiği patentte elde ettiği geliri bir görseniz… Verdiği patent ücretinin yüzde 1’i seviyelerinde bir gelir elde ediyoruz patentten, arkadaşlar. Böyle bir ülkenin kalkınması, ithalat-ihracat arasındaki açığını ortadan kaldırması mümkün olabilir mi? Olamayacak tabii ki.

Değerli arkadaşlarım, yine teknoparklarda sağlamamız gereken bir şey daha var, bilgi paylaşımı; Türkiye'nin en büyük problemlerinden biridir bu. Buna da yine önemsediğim için vurgu yapmak istiyorum. “Açık inovasyon” deyimine Türkiye'nin alışması lazım. Hani bir gencimiz çıkıyor, Türkiye’de başka bir alanda bir şey yapmak istiyor, TÜBİTAK teşvik veriyor, bir başkası teşvik veriyor, elinde proje var. Katılımcı kim? Onay verdiğimiz kişiler. Peki, onay vermediğimiz, bu alana gelemeyen kişilerin istediği zaman gelmesini, çalışmasını sağlayacak ortamları kim yaratacak? Yine biz, özellikle yazılımda.

Değerli arkadaşlar, açık inovasyon elinizdeki bilgiyi, elinizdeki mevcut teknolojiyi, elinizdeki mevcut ürünü dışarıdan insanlara kullandırmaktır ve onların elde ettiği yeni buluşları da fikrî ve mülki haklar çerçevesinde satın alabilmektir. Bu, şu demektir? Türkiye’de gelişmeyle ilgilenen teknoparklar dışında ne kadar insan varsa -bir üniversite hocası emekli olmuştur, evinde çalışıyordur ama projesine teşvik alamamıştır- açık inovasyondan yer bulsun, ürününü üretsin ve fikrî haklarını alabilsin, patentinin karşılığını alabilsin, o şirket onu değerlendirebilsin. Bu ülkede bunu yapabilen, patent alıp patentini üretime geçiremeyen o kadar fazla bilim adamı var ki arkadaşlar. Onun için Türkiye çok önemlidir. Gelişen ülkelerin en fazla önemsemesi gereken şey budur, bilinçli, gelişmiş insan gücünü üretime katabilmek.

Değerli arkadaşlar, patent dışında şunu da yapmak zorundayız: Rekabette araştırma kurumları birbirini kesmemelidir. Eğer çıkardığınız kanunla mevcut teknopark içerisinde firmaların birbiriyle rekabetini eşit koşullarda sağlamazsanız, teknoparkların birbiriyle rekabetini eşit koşulda sağlamazsanız o teknoparklar içerisinde firmaların ölümüne ilan çıkarmış olursunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - AK PARTİ  Grubu adına ve şahsı adına Malatya Milletvekili Sayın Mücahit Fındıklı.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ  GRUBU ADINA M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya)  - Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; ben de bütün hatipler gibi, sözlerime başlamadan evvel Türk siyasi tarihine, Türkiye Cumhuriyeti siyasi tarihine önemli damgalar vurmuş, toplumda karşılığını bulmuş ve kendi inanç değerleriyle siyaset yapmayı bu ülkeye öğretmiş ve -gençken- birçok gencin elinden tutmuş ve millî görüş hareketinin, aynı zamanda Saadet Partisinin Genel Başkanı Profesör Doktor Necmettin Erbakan’ı saygıyla, hürmetle anıyorum. Allah mekânını cennet etsin. Sivil bir siyasetçinin cenazesi de yine sivil olarak kalktı ve milyonlarca insanın göz yaşlarıyla ve dualarıyla cennete uğurlandı diye tahmin ediyoruz. Allah gani gani rahmet etsin, mekânı cennet olsun. Ondaki irade, ondaki kararlılık bütün siyaset âlemine ve gençlerimize örnek olsun diyorum.

Çok değerli arkadaşlar, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ  Grubu adına söz aldım.

Konuşmama genel bir değerlendirme ile başlamak istiyorum. Türkiye ekonomisinin son sekiz yıldır önemli yapısal dönüşüm geçirdiği hepimizin malumudur. İstikrarlı ve itibarlı bir ekonomi hâline gelmiştir Türkiye. İktidarımızın ekonomi politikasını bir cümle ile özetlemek gerekirse, bu politika, güçlü makroekonomik yapı üzerine rekabetçi bir özel sektörün oluşturulması, gelir ve refahın adil paylaşımı ve bunların sürdürülebilirliğinin sağlanmasıdır. Çünkü biz, gerçek başarının, uzun dönemli, sürdürülebilir, istikrarlı programlarla mümkün olacağına inandık. Hiçbir zaman makroekonomik yapılarla yetinmedik, bunu, her zaman reel alanı güçlendirecek şekilde planladık ve uygulamaya koyduk.

Sanayimiz için bir vizyon belirledik, kendimize hedefler koyduk. Çok şükür bugün iktidarımızın döneminde, tüm dünyayı kasıp kavuran bir ekonomik krize rağmen bu hedeflerimize ulaştığımızı rakamlarla görüyoruz. Sadece biz görmüyoruz, uluslararası kuruluşlar ve yatırımcılar, zaman zaman bizim beklentilerimizden daha yüksek oranlarda olumlu tahminler yapıyorlar.

2010 yılında beklentilerimizin üzerinde gerçekleşen büyüme performansı, 2010-2011 yıllarında ortalama yüzde 5’in üzerinde büyüyecek iki Avrupa ülkesinden biri olmamız, ülkemize, yatırımcımıza büyük moral ve güç veriyor. Bu başarı tesadüf değildir.

Türkiye ekonomisinin krizden güçlü bir şekilde çıkması, dünyadan pozitif yönde ayrışması kendiliğinden gerçekleşmedi. Sağladığımız siyasi ve ekonomik istikrar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar sayesinde sağlam makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak krize karşı direnç gösterdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ekonomi bir yönetim işidir, iyi yönetilmelidir, gelişmelere uzun vadeli bakılmalıdır. Krizin ilk günlerinde Başbakanımız “Kriz bizi teğet geçecek.” dediğinde bazı kesimleri ikna edememişti. Nitekim, kendilerinin söylediği gibi olmuş, kriz bizi korktuğumuz kadar etkilememiştir. Küresel krizi iyi yönetmemiz, pek çok ülkenin içine düştüğü bunalımdan, genel bir bunalım ortamından pozitif yönde ayrışmamızı sağlamıştır. Kriz yönetiminin temel parametreleri gereği makro veriler ve hedeflerle sınırlı kalmadık, reel sektöre destek olmak, istihdamı teşvik etmek ve finansman kaynaklarını çeşitlendirmek amacıyla çok sayıda önlemi hayata geçirdik.

Sanayi politikamızda daha ileri teknoloji üreten ve daha yüksek katma değer yaratan bir üretim yapısına kavuşmak yönünde ciddi adımlar attık, atmaya devam ediyoruz.

ARGE reformunu yürürlüğe koyduk. ARGE reformu ile verimliliği yüksek, inovasyona dayalı teknolojiyi, yoğun üretimi destekledik ve desteklemeye devam ediyoruz.

Kişi başına ARGE harcaması 2002 yılında 46 dolar iken, 2008 yılında 94 dolara kadar çıkmış bulunmaktadır.

Türkiye, 500’den fazla çalışanı olan büyük firmalar bazında dünyada en çok ARGE faaliyetinde bulunan ülkelerden biridir.

Türkiye'nin rekabet gücünün artırılması için altyapı yatırımlarının öneminin farkındaydık. Bununla ilgili, bölünmüş yol uzunluğu 2003 yılında 6 bin kilometre iken, 2010 yılı itibarıyla 19 bin kilometreye ulaşmış, 2012 yılı hedefimiz 22,5 bin kilometrekaredir.

Demir yollarında da yatırımlarımız devam etmekte. Başta Ankara-İstanbul, Ankara-Konya, Sivas ve Halkalı-Kapıkule hatları olmak üzere toplam uzunluğu 2.297 kilometredir ve toplam yapım bedeli 10,4 milyar dolar olan hızlı tren projelerimizin yapım çalışmaları devam ediyor. Son sekiz yılda ortalama 135 kilometre yeni demir yolu döşenmiştir. Bu, 1951-2002 yılları arasında yılda ortalama 18 kilometre yeni demir yolu yapıldığı dikkate alınırsa, çok ciddi bir artış demektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünya ticaretinde bilginin ağırlığı giderek artmaktadır. Bu nedenle eğitilmiş nüfus çok önemlidir. Kaliteli beşerî sermayeye sahip olan ülkeler kalkınmada da önde olan ülkelerdir. Bu bilinçle 2011 yılında Millî Eğitim Bakanlığı bütçesini yüzde 20,8 oranında, üniversitelerimizin bütçesini de yüzde 23 oranında artırma imkânına kavuşmuş bulunuyoruz.

Hepimiz bugün yaşadığımız çağın değişime entegre olabilmeyi zorunlu kıldığını, değişime ayak uyduramayan kurum ve alanları yok olmaya mahkûm ettiğini biliyoruz.

Geleneksel sektörlerin değişim ve dönüşümü gerekiyor. Bu kapsamda markalaşmayı ve özgün ürün geliştirmeyi teşvik etmek gerekiyor. Biz de bunu yapıyoruz. Geleneksel sektörlerin bilgi yoğun teknolojik üretime geçmesini, yenilenmesini destekliyoruz.

İşsizlik, bildiğiniz gibi, tüm dünyanın en önemli sorunu; hem yapısal hem konjonktürel nedenleri var. AK PARTİ İktidarı, işsizlikle mücadele için hiçbir zaman geçici önlemler peşinde olmadı, hiçbir zaman da uçuk ve hayalî hedefler belirlemedi çünkü biliyoruz ki işsizlik, yapısal çözümler gerektiren bir meseledir ve çok yönlüdür, pek çok tedbir ve programın bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesini gerektirir. 2010 yılında ortalama işsizlik oranı yüzde 12, bugün -açıklanan rakamlarla- yüzde 10 küsurlara kadar gerilemiştir. Önümüzdeki birkaç yılda yapısal reformlarla bu oran daha da aşağıya çekilecektir.

Bunlara ekleyebileceğim son hatırlatma: Son altmış yılın en büyük krizine rağmen, göreve geldiğimiz 2002 yılında 3.492 dolar olan kişi başına millî gelirin bugün 10 bin doların üzerine çıkmış olmasıdır.

On-on beş yıl önce hepimize hayal gibi gelen enflasyonun tek haneli rakamlara düşürülmesi bugün gerçekleştirilmiştir.

Değerli milletvekilleri, Türk sanayisi, orta ve yüksek teknolojili ürünlerde Avrasya’nın üretim üssü olmak gibi bir vizyonla hareket ediyor. Türk sanayisinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilerek dünya ihracatından daha fazla pay alan, ağırlıklı olarak yüksek katma değerli ve ileri teknoloji ürünlerinin üretildiği, nitelikli bir iş gücüne sahip, çevreye ve insan hayatına duyarlı bir yapıya geçişini sağlamak için ilgili, başta Sanayi Bakanlığı olmak üzere, tüm kurumlarımız uyum içerisinde çalışmaktadır. Bu konuyla ilgili bazı önemli düzenlemeler bizim yasama dönemimizde yürürlüğe girdi. Şahsen sanayici geçmişi olan bir arkadaşınız olarak bu sürece katkı vermiş olmaktan dolayı mutluyum.

Biraz önce de ifade ettiğim gibi, günümüz dünyası değişimi zorunlu kılıyor. Bu, teknolojik ve bilimsel gelişme ve yeterlilik üzerine kurulan bir değişimdir, dönüşümdür. Sanayinin rekabet gücünün olmazsa olmazı teknolojik güçtür. Emek yoğun üretimden bilgi yoğun üretime geçişin oyuncularından biri olmak gerekiyor. Teknolojiyi tüketen değil, üreten bir ekonomi olmanın gereği yenilikçiliği zorluyor.

Rekabet gücümüzü ve istihdamı artırmak için bilimsel verileri teknik ve ticari başarıya dönüştürmek zorundayız. İhracat odaklı ve rekabet gücü yüksek bir yapıya kavuşmak için, sanayimizin ürün ve üretimlerinde yenilik gerçekleştirilebilmesini teşvik etmek durumundayız. Bu da, araştırma-geliştirme faaliyetlerinin etkinliğinin artırılması ile mümkündür. Burada da akla hemen bilimsel bilginin vakit kaybetmeden teknoloji ve üretimin hizmetine sunulması geliyor.

Üniversiteler, araştırma kuruluşları ve kamu, özel sektör sanayi kuruluşları arasındaki iş birliğinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesi için dünyanın her yerinde teknoloji parkları ve teknoloji geliştirme bölgeleri bulunuyor. Ülkemizde teknoloji geliştirme bölgelerinde sanayiciyi, araştırmacıyı ve üniversiteleri bir araya getiren, teknoloji yoğun üretime geçişi sağlayan uygulamalar 2001 yılında yürürlüğe giren 4691 sayılı Kanun’la başlamış. Hem yürürlükteki kanunda hem de söz konusu kanunda değişiklik getiren, görüşmekte olduğumuz bu tasarıda, teknolojik bilginin üretilmesi, katma değeri yüksek ürünler üretilmek suretiyle ticarileştirilmesi, ürün ve üretim kalitesinin yükseltilmesi, üretim maliyetlerinin düşürülmesi, ileri teknoloji yatırımı yapacak sermaye girişinin temin edilmesi, nitelikli iş gücünün istihdam edilmesi gibi amaçlar sıralanıyor. Buna göre bu tasarının en önemli getirisi, teknolojiyi geliştirme yatırımlarına gücü yetmeyen, tek başına ARGE birimleri kuramayacak olan küçük ve orta ölçekli işletmelere hizmet verilerek yeni teknolojilerle uyumunun sağlanmasıdır. 2010 yılında teknoloji geliştirme bölgelerinin sayısı 38 olup bunların 26’sı şu anda başarılı faaliyetlerine devam etmektedirler.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, 4691 sayılı mevcut Kanun’un bazı maddeleri Anayasa Mahkemesi tarafından 2003 yılında iptal edilmişti. Nedeni de Kanun’da yer alan yönetici şirkete kamulaştırma yapma yetkisi ve ruhsat izinlerinin verilmesinin kamu yararına aykırı bulunmasıydı. Dolayısıyla bu tasarı hem Anayasa Mahkemesinin iptali sonucu ortaya çıkan hukuki boşluğun giderilmesine yönelik olarak hazırlanmış hem de daha etkin bir mekanizma kurulması amacıyla yeniden gözden geçirilerek diğer maddelerde de değişikliğe gidilmiştir. İptal edilen hükmün yerine, imar planları ile uygulama projelerinin, bölgelerde yapılacak inşaatlara ilişkin izin ve ruhsatların Bakanlık tarafından onaylanması hükme bağlanarak kamu yararının ihlali nedeniyle iptal gerekçesine uygun yeni bir düzenleme getirilmektedir. Yani yönetici şirket ruhsat ve izin yetkilisi olmaktan çıkarılmıştır.

Yine, bunun dışında, hazineye ait arazilerin de bölge yönetici şirketine ilk yıl bedeli olarak emlak vergisi değerinin yüzde 3’ü bedelle tahsisinin sağlanması, bölge yönetici şirketi ve bölgede faaliyet gösteren firmalara etkin bir denetim ve performans kriteri sisteminin getirilmesi de sağlanmaktadır. Bu amaçla, bölgelerin kuruluşuna karar veren Değerlendirme Kuruluna Maliye Bakanlığı da dâhil edilmektedir. Bu hazineye ait arazilerin bölge yönetici ve şirketine ilk yıl bedeli olarak emlak vergisi değerinin yüzde 3’ü bedelle tahsil edilmesi, beş yıldan sonra da yine emlak bedelinin binde 2’siyle alakalı bir değişiklik maddesi konusunda gruplar arasında da bir uzlaşma yakınlaşması görülmektedir. Bu da, eğer böyle bir değişiklik maddesi gelirse fevkalade sektörün lehine olacaktır. Ayrıca, gerekli finansal yeterlilik kriterlerini de sağlamaktadır.

Bu çerçevede 4691 sayılı Kanun’un “Tanımlar” başlıklı 3’üncü maddesi değişmiş, bazı kavramlar güncelleştirilerek yeniden tanımlanmış ve “kuluçka merkezi”, “teknoloji transfer ofisi” gibi yeni tanımlar eklenmiştir.

Yine, teknoloji geliştirme bölgelerinin kuruluşuna ilişkin hükümleri düzenleyen 4’üncü maddesi değiştirilmiş, geniş ve ayrıntılı bir şekilde yeniden yazılmıştır.

Bölge yöneticisi şirketinin yapısına ilişkin hükümleri içeren 5’inci madde değiştirilmiş, kooperatiflerin ortak olabilmesi hükme bağlanmıştır. Ayrıca, yerel yönetimlerin yönetici şirketlere ortaklığı için belediye meclis kararı yeterli kabul edilmektedir.

Bölgelerde destek ve muafiyetler yeniden düzenlenmekte, bu çerçevede 8’inci madde değiştirilerek yönetici şirket damga vergisi ve harçlardan muaf tutulmaktadır. Mevcut kanun da zaten “her türlü resim, vergi ve harçtan muaf” demekte ancak uygulamada damga vergisi uygulaması nedeniyle yönetici şirket sorunlarla karşılaşmaktaydı. Ayrıca, mevcut kanunda artık su bedelinden muafiyet zaten kapsanıyordu.

Yine 4691 sayılı Kanun’un “Uygulanmayacak hükümler” başlıklı 10’uncu maddesi değiştirilmektedir. Çünkü 2001 yılından bu yana yeni kanunlar yürürlüğe girmiş, 4691’deki kanunlar hükmünü yitirmiştir. “1050 sayılı Muhasebei Umumiye Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu hükümleri ve bu Kanun kapsamında yer alan bölgelerdeki faaliyetler için uygulanamaz.” denmekteydi. Bu kanunlar değişmiş, 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun teknoloji geliştirme bölgelerinin faaliyetlerinde uygulanamayacağı düzenlenmiştir.

4691 sayılı Kanun’un geçici 2’nci maddesi değiştirilmiş, 5746 sayılı ARGE Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun’a paralel olarak personel ücretlerinde uygulanacak vergi istisnasının süresi 2013 sonundan 2023 sonuna alınmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının kanunlaşma sürecinde katkılarından dolayı başta Sanayi Bakanımız olmak üzere Komisyonumuzun Değerli Başkanı ve üyelerine, bu kanunun bugün gündeme gelmesinde öncülük eden sayın grup başkanlarına, özellikle Grup Başkanımıza ve yine Sanayi Bakanlığımızın ilgili personellerine, Müsteşarımıza ve buna emek veren değerli arkadaşlarımıza teşekkür ediyoruz.

Bu kanunun, verilecek önergelerle daha iyi bir konuma geleceğine inanıyor ve katkısı bulunan herkese teşekkür ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Fındıklı.

Şahsı adına Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim, yok.

BAŞKAN – Görüşmüyor, konuşmuyor, peki.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Çektik, çektik, sözlü talebimiz yok.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, tasarının 7’nci maddesinde, merkezlerin kurulması için orman alanlarının bir ay içinde Çevre Orman Bakanlığınca bedelsiz olarak tahsis edileceğinden bahsedilmektedir.

1) Bu, Orman Kanunu’na uygun mudur?

2) Merkezlerin kurulması için hazine arazileri yetersiz midir ki ormanlık alanlar tahsil edilmektedir?

3) Uygulama, ülkemizin orman alanlarını tahrip edecek bir uygulama değil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

İlgili Bakan yok ama Sayın Müsteşar burada, belki o konuda cevap verebilir.

Bu kanun çıktıktan sonra, yasalaştıktan sonra bu teknoloji geliştirme bölgeleri, teknopark sayıları nereye varacaktır kısa bir süre içerisinde ve bu bölgelerde çalışacak personel sayısı, istihdam hacmi ne olacaktır? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uslu. 

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana ve Hükûmete sormak istiyorum: Tokat ili gibi İç Anadolu Bölgesi’nin en büyük sorunu işsizlik olarak görülmektedir. İnsanlar işsizlik konusunda çok büyük sıkıntı yaşıyorlar ve herkes de iş bulabilmek için yoğun bir gayret sarf ediyor. Son zamanlardaki kalkınmakta öncelikli illerle ilgili bir mevzuat değişikliği yapılmış ama bunun değiştirilmesiyle beraber de çok fazla bir yatırım da olmamıştır. Acaba, seçim zamanına kadar teşvikle ilgili mevzuatı değiştirip yeni bir şekilde bir yatırım yapılmasıyla ilgili çalışmalar yapacak mısınız? İnsanlarla veyahut da oradaki çeşitli kuruluşlarla anlaşmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Benim sorum Sayın Bakana: Acaba, kanunun sahibi olan Sanayi ve Ticaret Bakanımız bugün neden burada bulunamadı? Başka bir yerde görevi mi vardır, yoksa Hükûmetin sadece bir “nöbetçi bakan” uygulamasıyla… Son dönemde buna yönelik kanunlarda ilgili bakanların olmaması gerçekten bu Meclise olan güven ve saygı açısından tekrar bir değerlendirmeye tabi tutulabilir mi? Ben onu öğrenmek istiyorum: Sanayi Bakanımız bugün bu kanunun görüşmelerinde neden bulunmamaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık. 

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Taner, 7’nci maddeyle ilgili orman kanunları açısından durumu ilgilendiren detaylı sorular sordu. 7’nci maddeye geldiğimizde Genel Kurulumuzun takdiriyle bu konularda bir değerlendirme yapılacaktır diye düşünüyorum. Ancak, burada şunu da ifade etmek isterim: Bu maddede bahsettiğiniz endişeleri gidermeye dönük aslında çok çeşitli sınırlamalar konulmuştur. Belki ilave sınırlandırmalarla da daha endişeleri giderebilecek bir hâle getirilebilir diye de düşünüyorum şu kanunda veya önümüzdeki dönemlerde başka kanunlar çerçevesinde. Burada ülkemizin bir taraftan ihtiyacını görmek, bir taraftan da elbette ormanlarımızı korumak esastır.

Sayın Uslu teknopark sayılarını ve istihdamı sordu. Şu anda firma sayısı 1.515. Tabii zaman içinde binlerce yenileri ilave olacak diye düşünüyoruz. İstihdam sayısı şu anda 13.397. Bunun da mesela 2023’lere kadar uzanan dönemde 50 binler civarına, seviyesine ulaşabileceğini değerlendiriyoruz.

Sayın Doğru teşvikle ilgili Tokat özelinde bir soru sordu. Yeni bir teşvik kanunu, biliyorsunuz, 2009 yılı ortalarında ilan edildi bölgesel ve sektörel boyutu olan. Aslında o tarihten bu yana işsizlik rakamlarımızda da gerçekten çok ciddi bir gerileme de söz konusu. En son dün TÜİK tarafından işsizlik rakamları açıklandı. 2009 yılında yüzde 14 olan rakam 2010 yılında 11,9’a kadar geriledi. 1 milyon 300 binden fazla insanımız bu süreçte istihdam edilebildi ama bu elbette yeterli değil, daha da fazlasını inşallah yapacağız ama şu önümüzdeki dönem Meclisimizin de gündemi ortada. Doğrusu şu anda mevcut teşvik sistemimizde devam edeceğiz.

Sayın Işık “Sanayi ve Ticaret Bakanımız niçin burada yok?” dedi. Kendisi yurt dışında görevli. Elbette ki bir kanunun doğrudan sorumlu bakanının burada olması, dediğiniz gibi, daha isabetli olabilir, daha faydalı olabilir ama geçmişte de, bugün de bakanlarımızın çeşitli vesilelerle görevli olduğu durumlarda Hükûmet adına burada bakanlarımız İç Tüzük’ümüze de uygun olarak, hukukumuza da uygun olarak temsil ederler ve ilgili bürokrat arkadaşlarımızla birlikte değerli milletvekillerimizin bu anlamda sorularına elden geldiği kadar cevap verilir. Cevap verilemeyen hususlar da yazılı olarak bilahare telafi edilebilir.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.13

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

521 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Tasarının 1’inci maddesini okutuyorum:

TEKNOLOJİ GELİŞTİRME BÖLGELERİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK

YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- 26/6/2001 tarihli ve 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 3 üncü maddesinin (c), (g), (j) ve (l) bentleri aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve maddeye aşağıdaki bentler eklenmiştir.

“c) Araştırma ve Geliştirme (AR-GE): Araştırma ve geliştirme, kültür, insan ve toplumun bilgisinden oluşan bilgi dağarcığının artırılması ve bunun yeni süreç, sistem ve uygulamalar tasarlamak üzere kullanılması için sistematik bir temelde yürütülen yaratıcı çalışmaları,

g) Yenilik: Sosyal ve ekonomik ihtiyaçlara cevap verebilen mevcut pazarlara başarı ile sunulabilecek ya da yeni pazarlar yaratabilecek; yeni bir ürün ya da mal, hizmet, uygulama, yöntem veya iş modeli fikri ile oluşturulan süreçleri ve süreçlerin neticelerini,

j) Kurucu Heyet: Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu Ar-Ge merkez veya enstitüsü ve diğer kuruluş temsilcilerinden oluşan, Bölge yönetici şirketi kuruluşuna kadar geçen süreçte ilgili kurum ve kuruluşlar nezdinde Bölgenin kurulması ile ilgili tüm iş ve işlemlerden sorumlu heyeti,

l) Yazılım: Bir bilgisayar, iletişim cihazı veya bilgi teknolojilerine dayalı bir diğer cihazın çalışmasını ve kendisine verilen verilerle ilgili gereken işlemleri yapmasını sağlayan komutlar dizisinin veya programların ve bunların kod listesini, işletim ve kullanım kılavuzlarını da içeren belgelerin, belli bir sistematik içinde, tasarlama, geliştirme şeklindeki ürün ve hizmetlerin tümü ile bu ürün ya da mal ve hizmetlerin lisanslama, kiralama ve tüm hakları ile devretme gibi teslim şekillerinin tümünü,”

“m) AR-GE Personeli: AR-GE faaliyetlerinde doğrudan görevli araştırmacı ve teknisyenleri,

n) Araştırmacı: AR-GE faaliyetleri ile yenilik tanımı kapsamındaki projelerde, yeni bilgi, ürün, süreç, yöntem ve sistemlerin tasarım veya oluşturulması ve ilgili projelerin yönetilmesi süreçlerinde yer alan en az lisans mezunu uzmanları,

o) Teknisyen: Mühendislik, fen ve sağlık bilimleri alanında yüksek öğrenim görmüş ya da meslek lisesi veya meslek yüksek okullarının teknik, fen ve sağlık bölümlerinden mezun, teknik bilgi ve deneyim sahibi kişileri,

p) Destek personeli: AR-GE faaliyetlerine katılan veya bu faaliyetlerle doğrudan ilişkili yönetici, teknik eleman, laborant, sekreter, işçi ve benzeri personeli,

r) Kuluçka Merkezi (İnkübatör): Özellikle genç ve yeni işletmeleri geliştirmek amacıyla; girişimci firmalara ofis hizmetleri, ekipman desteği, yönetim desteği, mali kaynaklara erişim, kritik iş ve teknik destek hizmetlerinin bir çatı altında tek elden sağlandığı yapıları,

s) Teknoloji Transfer Ofisi (TTO): Teknoloji  geliştiricisi AR-GE kurum ve kuruluşları ile teknoloji kullanıcısı sanayi şirketleri veya diğer teknoloji ya da AR-GE kurum ve kuruluşları arasında bilgilendirme, koordinasyon, araştırmayı yönlendirme, yeni AR-GE şirketlerinin oluşturulmasını teşvik etme,  işbirliği geliştirme, fikri mülkiyet haklarının korunması, pazarlanması, satılması, fikri mülkiyetin satışından elde edilen gelirlerin yönetilmesi konularında faaliyet gösteren yapıyı,

 t) Teknolojik Ürün: Toplumsal ihtiyaçları karşılamak ve yaşam standardını yükseltmek amacıyla nitelikli işgücü tarafından bilimsel bilgi ve teknolojik araştırmalar kullanılarak ortaya çıkarılan, var olandan belirgin bir şekilde farklılık gösteren, katma değeri ve rekabet edebilirliği yüksek ürünü. ”

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Sayın Yılmaz Tankut.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 521 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kısaca “teknokent” veya “teknopark” olarak da ifade edilen teknoloji geliştirme bölgeleri, amacına uygun bir şekilde tesis edilerek hizmete girdiklerinde elbette ki çok önemli işlevlere sahiptirler. Adı üzerinde, özellikle ülkemizin bugün dünyadaki diğer ülkelerle rekabet edebilmesi, genç ve yetenekli beyinlerimizin azami derecede istifade edebilmesi için kendi ürettiğimiz teknoloji ve teknolojik ürünlere bu bölgelerimizin olağanüstü katkı ve hizmetlerinin olacağı şüphe götürmez bir gerçektir. Ancak sanayi ve teknoloji alanında haklı olarak birtakım hamleleri yapma mecburiyetimize karşılık bazı temel ve hayati konularda da dikkatli adımlar atmamız gerektiğini unutmamalıyız yani bilim ve teknolojiye katkı sağlamak için çıkarmaya çalıştığımız bu ve benzer tasarı ve teklifler ile diğer alanların ve çevresel faktörlerin aleyhine olabilecek olan konularda çok hassas davranmalı ve tabiatın doğal dengesine de zarar vermemeliyiz. Dolayısıyla, biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, ülkemizin bilim ve teknoloji alanında beklenen düzeylerde olmayan temel göstergelerinin iyileştirilmesine katkı sağlayacak bazı düzenlemeleri kapsayan bu kanun tasarısına genel anlamda elbette olumlu bakmaktayız ancak muhalefet şerhimizde de belirttiğimiz gibi, orijinal tasarı metninde yer almadığı hâlde, ilgili kesimlerin görüşleri de alınmadan, artık bir AKP klasiği hâline gelen anlayışla tasarıya yine son anda Komisyonda bir madde eklenmiştir.

Az önce de ifade edildi, son anda verilen bir önergeyle 7’nci maddeye ek olarak eklenen madde, 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine aykırı bir düzenleme olduğu gibi, ülkemiz orman alanlarının tahrip edilmesine de yol açacak olan son derece tehlikeli bir anlayışın mahsulüdür.

Şimdi, buradan sormak istiyorum: Bu maddeyle teknoloji bölgeleri olarak kabul edilen herhangi bir yer, ister birinci sınıf tarım arazisi isterse on yıllarca, hatta yüz yıllarca bir zamanda oluşmuş olan orman arazisi olsa bile katledilerek elden çıkarılmış olmayacak mıdır? Peki, bu hakkı size kim vermektedir? Sadece sayısal çoğunluğunuzla çıkarmış olsanız bile kanun gücüyle milletin malını yani beytülmali bu şekilde gasbetmeye hakkınız var mıdır? Tasarıya eklenen bu maddeyle hangi teknoloji bölgesini, hangi ormanlık alanı tasfiye ederek kurmayı planlıyorsunuz ve bu düzenlemeyle kimleri memnun etmeyi amaçlıyorsunuz? Lütfen, bu suallerimize buradan samimiyetle ve elinizi vicdanınıza koyarak cevap vermenizi bekliyoruz.

Diğer taraftan, 2’nci maddeyle değiştirilen 4691 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde bize göre önemli eksiklikler mevcuttur ve tam olarak, teknolojik gelişme amacına da hizmet etmeyecektir. Şöyle ki, 4691 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinde üniversiteler ile kamu kurum ve kuruluşlarına ait arazilerin, mülkiyeti kendilerinde kalmak kaydıyla, yönetici şirkete tahsis edilebileceği düzenlenmiştir. Fakat üniversitelere bedelsiz tahsis edilen hazine arazilerinin teknoloji geliştirme bölgeleri tarafından kullanılması durumunda Maliye Bakanlığı tarafından bedel talep edilmektedir. Bu yaklaşım, değerli arkadaşlar, bize göre çok doğru bir yaklaşım değildir, hem teknolojik yatırım yapanlara hem de ARGE birimleriyle inovasyon faaliyetlerinde bulunan genç ve sermayesi olmayan müteşebbislerin heves ve arzularının kırılmasına neden olabilecek bir anlayıştır. Çünkü tasarıda belirtilen yüzde 3’lük bedel hâlen kuruluş ve gelişme aşamasında olan altyapı ve üstyapı yatırımlarını, hatta işletme ve yönetim giderlerini bile finanse etmekte zorluk çeken teknoloji geliştirme bölgeleri için büyük sıkıntılara yol açacaktır.

Değerli arkadaşlar, yüzde 3’lük bedel ilk bakışta hepimize makul bir oran gibi gelebilir. Ancak bu bedel, büyük, kıymetli arazileri ve üzerinde kamu taşınmazları olan yerlerde teknoloji geliştirme bölgeleri için altından kalkılması imkânsız olan miktarlara ulaşabilecektir. Dolayısıyla, yüzde 3 gibi gözüken bu oran uygulandığında oldukça büyük boyutlara ulaşabilecek ve ortaya çıkan arazi bedellerini yönetici şirketler ödeyemeyecek duruma düşebilecektir.

Sayın milletvekilleri, teknoloji geliştirme bölgelerinin bu şekilde maliyetlerini yükseltmenin meydana getireceği daha pek çok farklı sıkıntılar da bulunmaktadır. Teknoparklar veya teknokentler zaten sınırlı olan kaynaklarını inşaatlara harcarken kurumsal yönlerini, ARGE teşvik mekanizmalarını da yeterince geliştirememekte, bu da önemli ve haklı bir eleştiri konusu olmaktadır. İşte, bu maliyetlerin üzerine bir de arazi bedellerinin istenmesi, teknoloji geliştirme bölgelerinin gelişim hızına bize göre büyük bir sekte vuracaktır. Yani adında “geliştirme” olan bir kurumun kendisi, belki de gelişemeden hayatını sonlandırmış olacaktır. Ayrıca maliyetlerin yükselmesi, yönetici şirketleri bu bölgede yer alan girişimcilerden alınan kira gelirine daha da bağımlı bir hâle getirecektir. Çünkü teknokentlerin en önemli gelir kaynağı, topladıkları kiralardır ve öncelikle yatırım maliyetlerinin haklı olarak bu kiralardan kısa zamanda karşılamayı hedeflemektedirler. Teknoloji geliştirme bölgelerinin kiracıları ise önemli ölçüde KOBİ’ler, yeni kurulan ufak işletmeler ve akademisyen şirketlerdir. Bu sebeple, teknoparklarda yüksek kira talebi de doğru bir yaklaşım olmayacaktır ve zaten en büyük eleştiri konusu da kiraların yüksekliğidir. Ayrıca, teknoloji geliştirme bölgelerinde mevcut yapılaşma emsali yüzde 40 olup bu düşük yapılaşma oranı araziyle kıyaslandığında oldukça küçük bir alandan kira geliri elde edilebilmesine imkân vermektedir. Bölgelerde yap-işlet-devret modeliyle kendi ARGE tesislerini inşa edecek girişimcilere de emsal sınırlaması nedeniyle büyük arazi tahsis edilmekte fakat Millî Emlak’a ödenecek kira eklendiğinde maliyetler ciddi oranda yükselmektedir. Bu durumda da firmalar kendilerine ait olamayacak bir alanda yüksek kira ödeyerek yer almak istememektedirler, oysa organize sanayi bölgelerinde böyle bir uygulama olmayabilmektedir ve bedelsiz arazi tahsisi imkânı mevcuttur, yani hazine arazilerinin bedelsiz tahsisi uygulaması organize sanayi bölgelerinde hâlen var olan bir uygulamadır.

Değerli arkadaşlar, ekonomik kalkınma ve toplumsal refahın yükselmesi için en önemli etken -hepimizin hemfikir olduğu- teknolojik gelişmeler ve bilimsel alanlardaki ilerlemelerdir. Ülkemiz için de teknolojik kalkınma ve ilerleme hiç şüphesiz hepimizin en öncelikli hedefleri arasındadır. İşte, bu sebeplerden dolayı, burada hiçbir il ve bölge ayrımı yapmadan teknolojik kalkınmamızı destekleyen, çok önemli bir mekanizma olan teknoloji geliştirme bölgelerine tıpkı organize sanayi bölgelerindeki gibi bir imkânı tanımak gerekmektedir. Bu bağlamda, üniversitelere ve belli şartlarda organize sanayi bölgelerindeki firmalara bedelsiz tahsis edilen hazine arazilerinin, önemli amaçlara hizmet eden teknokentlere de en azından belirli bir süre için bedelsiz, devam eden yıllarda da uygun bedelle tahsis edilmesine imkân sağlanmalıdır.

Sayın milletvekilleri, teknoloji geliştirme bölgelerinin yaptıkları yatırımların geri dönmesi ve kendi kaynaklarıyla sürdürülebilir bir yapı oluşturabilmesi için gerekli süre ortalama on yıl olarak ifade edilmektedir. Bu sebepten, teknoloji geliştirme bölgelerinin, en azından kendi ayakları üzerinde durana kadar, geçecek bu süre kadar bedelsiz arazi tahsisinden istifade edebilmeleri gerekmektedir. Dünyadaki teknoparkların gelişimine bakıldığında da arzulanan seviyelere ulaşmalarının en az on sene gibi bir süre aldığı belirtilmektedir. Ayrıca, bu bölgelerin gelişmesi için kamu tarafından çok büyük yatırımlar yapılmaktadır.

Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkedeki teknopark yatırımı, arazi tahsisi, bedelsiz arazi tahsisi, altyapı ve üstyapıya yönelik ciddi kamusal desteklerle bugünkü hâline gelebilmiştir. Örnek vermek gerekirse, 1989 yılında kuruluş kararı alınan ve 2002 yılında ilk etap yatırımlarını tamamlayıp faaliyete başlayan Tayland Bilim Parkı için ayrılan kamu kaynağı 200 milyon doların üzerindedir. Bu ve benzeri örneklere bakıldığında, çoğunlukla büyük ortağı kamu tüzel kişiliği, üniversiteler olan ülkemiz teknoparklarının bu düzeyde yatırımların altından kalkmasının imkânsız olacağı ve teknoloji geliştirme bölgelerine ayrılan kamusal kaynağın ne kadar sınırlı olduğu görülecektir. Nitekim, 2009 yılında otuzun üzerinde teknoloji geliştirme bölgesi için 4691 sayılı Kanun kapsamında ayrılan toplam ödenek 20 milyon TL’nin altındadır. Devletin bir yandan sınırlı kaynaklarla altyapı, idare ve kuluçka binaları kursun diye teknoloji bölgelerine ödenek tahsis ederken diğer yandan hazine arazileri için kullanım bedeli istemesi ise anlaşılır bir uygulama değildir. Teknoloji geliştirme bölgelerimiz oldukça sınırlı kaynaklarla ve on yıldan kısa bir sürede önemli sonuçlar elde etmeye başlamıştır ancak bu yeterli değildir ve bu bölgelerimizin beklenen performansı gösterebilmesi için artan düzeylerde desteklenmeye ihtiyaçları vardır. Aksi takdirde, teknoloji geliştirme bölgelerinin fiziksel ve kurumsal gelişimlerini tamamlamaları ve dünyadaki başarılı örneklerle kıyaslanabilir bir duruma gelmeleri mümkün değildir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; netice olarak, Türkiye yeni bir çağın eşiğinde yeni siyasi değerler ve anlayışlarla kucaklaşmak mecburiyetindedir. Araştırma ve geliştirme faaliyetleri her türlü ön yargıdan kurtularak ve imkânlar zorlanarak sonuna kadar yapılmalıdır ancak bunlar yapılırken ülkeyi idare edenler iktidar taassubuyla ve “her şeyi en iyi ben bilirim” edasıyla değil, kendi partisine mensup olmayan muhalefet milletvekili ve siyasi parti gruplarının da aklın, bilimin ve pratik tecrübelerin ışığında ortaya koyduğu görüş ve düşünceleri hiçbir komplekse kapılmadan dikkate almalı ve istifade etmelidir diyor, sözlerimi tamamlarken bu yasanın ilerleyen bölümlerinde vereceğimiz önergelerle eksikliklerinin giderilmesini, millî zenginliklerimizi ve beyin gücümüzü arkamıza alarak Türk teknolojik devrimini gerçekleştirme azmimize vesile olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, konuşmalar tamamlanmıştır.

Madde üzerinde iki adet önerge vardır.

Önergeler aynı mahiyette olduğu için, önergeleri birlikte işleme alacağım, istemleri hâlinde önerge sahiplerine söz vereceğim.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Kanunun Tasarısının 1. maddesinin (c) bendinde geçen "yeni süreç” ibaresinden önce "yazılım dahil" ibaresinin, (m) bendinde geçen "araştırmacı" ibaresinden sonra "yazılımcı" ibaresinin; (p) bendinden sonra gelmek üzere de aşağıdaki bendin eklenerek diğer bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                M. Akif Hamzaçebi                    Tacidar Seyhan                               Tansel Barış

                         Trabzon                                    Adana                                        Kırklareli

                                                 Ali Koçal                                         Birgen Keleş

                                                Zonguldak                                            İstanbul

r) Yazılımcı Personel: Yazılım olarak tanımlanan süreçte çalışıp program geliştiren, üreten, alanında yeterli deneyime veya eğitime sahip nitelikli personeli,

Diğer önergenin imza sahipleri:

                        Alim Işık                           Cemaleddin Uslu                            Yılmaz Tankut

                         Kütahya                                    Edirne                                           Adana

                                            Erkan Akçay                                          Oktay Vural

                                                Manisa                                                    İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeleri mi okutayım?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Gerekçe:

4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun, bölgede çalışan personele ilişkin vergisel muafiyetleri düzenleyen Geçici 2. Maddesinde yazılımcı personel ifadesine yer verilmiş olmakla birlikte yazılımcı personel, Kanunda yer alan Ar-Ge personeli tanımı içerisinde belirlenmediği gibi ayrıca bir yazılımcı personel tanımına da yer verilmemiştir. Bu sebeple oluşabilecek belirsizlik ve yorum farklılıklarını gidermek amacı ile Ar-Ge faaliyeti ve Ar-Ge personeli tanımı değiştirilmiş, yazılımcı personele ilişkin tanım eklenmiştir.

Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesi:

4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun, bölgede çalışan personele ilişkin vergisel muafiyetleri düzenleyen Geçici 2. Maddesinde yazılımcı personel ifadesine yer verilmiş olmakla birlikte yazılımcı personel, Kanunda yer alan Ar-Ge personeli tanımı içerisinde belirlenmediği gibi ayrıca bir yazılımcı personel tanımına da yer verilmemiştir. Bu sebeple oluşabilecek belirsizlik ve yorum farklılıklarını gidermek amacı ile Ar-Ge faaliyeti ve Ar-Ge personeli tanımı değiştirilmiş, yazılımcı personele ilişkin tanım eklenmiştir.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- 4691 sayılı Kanunun 4 üncü maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 4- Bölge ile ilgili başvurular Kurucu Heyet tarafından yapılır. Başvuruları değerlendirmek üzere Bakanlık Sanayi Araştırma ve Geliştirme Genel Müdürünün başkanlığında, Maliye Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı, Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu Başkanlığı, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği ve Bakanlık tarafından belirlenecek teknoloji konusunda faaliyet gösteren bir özel kuruluştan birer temsilcinin katılımı ile Değerlendirme Kurulu oluşturulur.

Bakanlar Kurulu, Değerlendirme Kurulunun uygun görüşü ve Bakanlığın teklifiyle Bölge kuruluşu ile Bölgeye ek alan katılmasına ya da Bölge sınırı değişikliğine karar verir. Bu kararlar Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe girer.

Bölgelerdeki plânlama sürecinde imar planları ve değişiklikleri, parselasyon planları ve değişiklikleri, çıkacak yönetmeliğe uygun olarak Bölgenin yönetici şirketince hazırlanır ve Bakanlık tarafından onaylanarak yürürlüğe girer. Kesinleşen imar planları, bilgi için ilgili kurumlara gönderilir. Arazi ve bina temini, planlama ve projelendirme, alt yapı ve üst yapının inşası ile ilgili harcamalar yönetici şirkete aittir.

Teknik sorumluluğu yönetici şirket tarafından belirlenecek proje müellifi ve fenni mesule ait olmak üzere 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu hükümlerine uygun olarak hazırlanan veya hazırlattırılan uygulama projeleri Bakanlık tarafından onaylanır.

Bakanlık tarafından onaylanarak yürürlüğe giren uygulama imar planına göre; arazi kullanımı, yapı ve tesislerin projelendirilmesi, inşası ile ilgili ruhsat ve izinler, 3194 sayılı Kanun hükümlerine uygun olarak Bakanlık tarafından verilir.

Bölgelerde ihtiyaç duyulacak araziler 4/11/1983 tarihli ve 2942 sayılı Kamulaştırma Kanunu hükümlerine göre sağlanabilir.

Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından; yönetici şirket lehine bedeli karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. Tesis edilecek irtifak hakkı veya verilecek kullanma izninin ilk yıl bedeli, yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde üçüdür. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve ilk yıl irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen ve yayımlanan sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.

Bölge kurulması için öngörülen alanda veya Bölgenin bulunduğu ilin sınırları içinde üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü veya kamu AR-GE merkez veya enstitüsünün bulunması ve yörede yeterli AR-GE, sanayi potansiyelinin bulunması ve finansal yeterlilik şartı aranır. AR-GE sanayi potansiyeli ve finansal yeterlilik kriterleri yönetmelikle belirlenir.

Bölge olarak belirlenen araziler hiçbir şekilde başka amaçlarla kullanılamaz.”

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Edirne Milletvekili Sayın Cemaleddin Uslu.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 521 sıra sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında görüşlerimizi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 21’inci yüzyılda gelişen bilişim teknolojisi sayesinde dünyada baş döndürücü bir gelişme yaşanmaktadır. Günümüz dünyasında sanayi toplumundan bilgi ve teknoloji toplumuna, ulus devletler dünyasından küresel dünyaya geçişin sancıları yaşanmaktadır. Teknolojideki bu gelişmelere ayak uyduran milletler dünyada söz sahibi olacaklardır, bu gelişmelere ayak uyduramayan milletler ise geri kalmaya ve tüketim toplumu olmaya mahkûm olacaklardır.

Bütün gelişmiş ülkelerde gelişmenin temelinde artık finansal egemenlikten ziyade beyin gücünün egemenliği ve önemi artmaktadır. Yeni teknoloji ürünlerinin üretim aracı olarak kullanılmasıyla verimliliğin önemi artmış ve sürekli öğrenme gereği ortaya çıkmıştır. İletişim ve bilişim alanındaki teknolojik gelişmeler insan ve toplum hayatını köklü şekilde etkileyerek dünyada önemli değişim ve gelişmelere neden olmuştur. Bu değişim ve gelişmeler, dinamik bir şekilde, etkisini derinleştirerek sürdürmektedir.

Ülkemizin içinde bulunduğu ekonomik ve sosyal şartlar, katma değeri yüksek teknolojiyi sanayide kullanma ihtiyacını ortaya koymaktadır. Dünyada söz sahibi olmak istiyorsak üreten bir toplum olmak zorundayız çünkü üreten bir toplum, araştırma ve geliştirmeye ihtiyaç duyarak teknolojiyi geliştirmek durumunda kalacaktır.

Türkiye, modern teknolojiye uyum sağlayabildiği, gelişen teknolojiye katkıda bulunan bir yapılanmayı hayata geçirebildiği oranda gelişmiş ülkelerin yaptığı ekonomik hamleyi gerçekleştirebilecektir. Bunun için tüm toplum kesimleri geniş tabanlı olarak eğitilmeli ve ARGE yatırımlarına büyük önem verilmelidir. İyi yetişmiş bilim adamları ve teknisyenleri olmadan hiçbir ülkenin sağlıklı bir şekilde gelişip kalkınamayacağı bilinmelidir. Bu nedenle, insanımızın yeniliklere adapte olabilecek şekilde yetiştirilmesi büyük önem arz etmektedir.

Tasarının genel gerekçesinde de belirtildiği gibi, ekonomik kalkınma ve toplumsal refahın yükselmesi teknolojik gelişme ve bilimsel alandaki ilerlemeye bağlı olacaktır. Ülkemizin mümtaz şahsiyetleri olan değerli bilim adamlarımıza hak ettikleri değeri vermeliyiz. Tarih, bilime ve bilim adamlarına önem veren, değer veren milletlerin dünyaya yön verdiğini gösteren sayısız örneklerle doludur. Bu nedenle, gerekli çalışma ortamı ve imkânı bulunmadığı için yurt dışına gitmek zorunda bırakılan değerli beyinlerimizin göçünü önlemeliyiz, siyasi görüşü ne olursa olsun bilim insanlarımıza her türlü imkânı ve kolaylığı sağlamalıyız.

Teknoloji geliştirme bölgeleriyle ilgili olan bu tasarıda, tasarının ilk hâlinde yer almayan ve ilgili kesimlerin düşünceleri alınmadan bir önergeyle tasarıya eklenen 7’nci madde ilginçtir. İlgili hiçbir kesimin görüşü alınmadan eklenen ve 6831 sayılı Orman Kanunu hükümlerine aykırılık teşkil eden bu madde, yürürlüğe girdiğinde, ülkemiz orman alanlarının tahrip edilmesine ve uygulamada karışıklığa yol açabilecektir.

Eklenen bu maddeye ilginç dememin sebebi, Sayın Başbakanın 6 Haziran 2003 tarihinde yaptığı “Ulusa Sesleniş” konuşmasında da arazilerden bahsetmesidir. Sayın Başbakan, her fırsatta hazine arazilerinin devletin elinden çıkarılması için özel gayret göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, dünyadaki teknoparkların gelişimine bakıldığında da istenilen seviyelere ulaşmak için en az on yıl gibi bir süreye ihtiyaç gösterdiği görülmektedir. Diğer taraftan, bu bölgelerin gelişmesi için kamu tarafından çok büyük yatırımlar yapılmıştır. Birçok ülkedeki teknopark yatırımı, bedelsiz arazi tahsisi, altyapı ve üstyapıya yönelik ciddi kamusal desteklerle bugünkü hâline gelebilmiştir. Aksi hâlde teknolojiyi geliştirme bölgelerinin fiziksel ve kamusal gelişimlerini tamamlamaları mümkün değildir.

Bu madde üzerinde vereceğimiz bir önergeyle on yıllık bedelsiz kullanım süresini öngörüyoruz. Bu konuda desteğinizi bekliyoruz.

Sözlerime son verirken sizleri saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Uslu, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır.

Önergeleri okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                          Veysi Kaynak                                 İhsan Koca

                          Yozgat                              Kahramanmaraş                                  Malatya

                   Mehmet Tunçak                     Mehmet Erdoğan                             Asım Aykan

                           Bursa                                   Adıyaman                                      Trabzon

"Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                      Tansel Barış                          Tacidar Seyhan                              Harun Öztürk

                        Kırklareli                                   Adana                                            İzmir

                                         Malik Ecder Özdemir                          Ali Koçal

                                                     Sivas                                      Zonguldak

“Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Kanunun Tasarısının 2. maddesinin 7. fıkrasının 3. cümlesinde geçen "Maliye Bakanlığı" ibaresinden sonra gelmek üzere "veya ilgili kamu kurumu" ibaresinin; aynı cümlede geçen "yönetici şirket lehine" ibaresinden sonra gelmek üzere "Bölgenin kuruluş tarihini izleyen ilk 10 yıl için bedelsiz, devam eden yıllarda ise" ibaresinin 4. cümlesinde geçen "kullanma izninin" ibaresinden sonra gelmek üzere "10 yıllık bedelsiz kullanım süresi sonrası," ibaresinin eklenerek aynı cümlede geçen "yüzde üçüdür" ibaresinin "binde ikisidir" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Alim Işık                           Cemaleddin Uslu                            Yılmaz Tankut

                         Kütahya                                    Edirne                                           Adana

                                             Erkan Akçay                                    Oktay Vural

                                                 Manisa                                              İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenleme ile üniversite arazilerinin tahsisinde uygulamada karşılaşılması muhtemel bazı sorunların çözümünün yanında, arazi kullanım bedeli olarak yapılan ödemenin de düşürülerek makul bir düzeye çekilmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, biraz önce de dinlemiş olduğunuz iki önerge aynı mahiyettedir, birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 2 inci maddesi ile değiştirilmesi öngörülen 4691 sayılı Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununun 4 üncü maddesinin yedinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                        Tansel Barış (Kırklareli) ve arkadaşları

"Bölge alanları içinde yer alan üniversite arazileri, bu üniversitelerin uygun görüp izin vermeleri durumunda, mülkiyeti ilgili üniversitede kalmak kaydıyla Bölgenin yönetici şirketine tahsis edilebilir. Bu durum diğer kamu kurum ve kuruluşlarına ait araziler için de geçerlidir. Bölge içerisinde yer alan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazlar üzerinde irtifak hakkı tesisinin veya kullanma izni verilmesinin talep edilmesi halinde, Maliye Bakanlığı tarafından yönetici şirket lehine ilk beş yılı bedelsiz olarak, devam eden yıllar için yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi karşılığında irtifak hakkı tesis edilir veya kullanma izni verilir. İrtifak hakkı tesis edilen ve kullanma izni verilen bu taşınmazlar üzerinde yapılacak faaliyetlerden hasılat payı alınmaz. Bu fıkranın uygulamasına ilişkin usul ve esasları belirlemeye ve irtifak hakkı veya kullanma izni bedelini, Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığınca belirlenen sosyo-ekonomik gelişmişlik sıralamasına göre iller itibarıyla farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir."

Diğer önergenin imza sahipleri:

Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, buyurun.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, önergenin son satırında “Farklılaştırmaya ve sıfıra kadar indirmeye Maliye Bakanlığı yetkilidir.” cümlesindeki “ve”nin “veya” olarak düzeltilmesi gerekiyor. O tashihle Genel Kurulun oyuna sunarsanız daha uygun olacaktır, aksi takdirde hem farklılaştırma hem sıfıra kadar indirmeyi aynı anda yapmak zorunda gibi bir anlam çıkıyor.

BAŞKAN – Anladım efendim.

Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın Komisyon?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) -Uygundur.

BAŞKAN - Sayın Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Uygundur efendim.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeleri okutuyorum:

Teknoloji Geliştirme Bölgelerinde (TGB) yapılan yatırımların geri dönmesi ve bu Bölgelerin kendi kaynaklarını yaratarak sürdürülebilir bir yapı oluşturabilmesi için gerekli sürenin ortalama üç yıl olması nedeniyle; kuruluş ve gelişme aşamasında olan, altyapı ve üstyapı yatırımlarını, hatta işletme ve yönetim giderlerini bile finanse etmekte zorluk çeken TGB'nden bu yatırım döneminde ve sonrasında, bu Bölgelerde bulunan Hazinenin özel mülkiyetinde veya Devletin hüküm ve tasarrufu alında bulunan taşınmazlar üzerinde Maliye Bakanlığınca bölgenin yönetici şirketi lehine tesis edilecek irtifak haklarında veya bu şirkete verilecek kullanma izinlerinde ilk yıl bedelinin yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin yüzde üçü olarak belirlenmesinin; TGB'lerin hem kuruluş amacına, hem gelişmelerine ve hem de yaşamlarını sürdürmelerine engel olacağı ve bu bedellerin ödenmesinde sıkıntılar yaşanacağı anlaşıldığından; maddede yapılan değişiklik ile; bu taşınmazlar üzerinde yönetici şirket lehine tesis edilecek irtifak hakkı ve verilecek kullanma izni işlemlerinin; ilk üç yılının bedelsiz olarak, devam eden yıllarda ise, yatırım konusu taşınmazın emlak vergi değerinin binde ikisi oranındaki bedel karşılığında yapılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3’ü okutuyorum:

MADDE 3- 4691 sayılı Kanunun 5 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.      

“MADDE 5- Bölgenin yönetimi ve işletmesinden sorumlu yönetici şirketin kurucuları arasında, Bölgenin içinde veya bulunduğu ilde yer alan en az bir üniversite veya yüksek teknoloji enstitüsü ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüsü bulunur.

Yönetici şirkete ayrıca, Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğine bağlı odalar ve borsalar, Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonuna bağlı odalar, birlikler ve federasyonlar, yerel yönetimler, bankalar ve finansman kurumları, yerli ve yabancı özel hukuk tüzel kişileri, AR-GE ve teknoloji geliştirme ile ilgili vakıf, kooperatif ve dernekler,  ilgili kamu kuruluşları ve ihracatçı birlikleri kurucu ya da sonradan ortak olabilir.

Yerel yönetimler, başkaca bir işleme gerek kalmaksızın kendi meclis kararına binaen yönetici şirkete ortak olabilir.

Yabancı özel hukuk tüzel kişileri 5/6/2003 tarihli ve 4875 sayılı Doğrudan Yabancı Yatırımlar Kanunu ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yönetici şirkete iştirak edebilir.

Yönetim Kurulu tarafından yönetici şirket genel müdürlüğü üst yönetimine atanacaklarda aranacak nitelikler yönetmelikle belirlenir.

Yönetici şirket; Bölgeye ait planlama ve projelendirmenin yapılması, gerekli alt yapı ve üst yapı hizmetleri ile Bölge için gerekli her türlü hizmetlerin yürütülmesi, Kuluçka Merkezi ve Teknoloji Transfer Ofislerinin kurulması, Bölgenin bu Kanun ve ilgili yönetmeliklerde gösterilen amaca uygun olarak yönetilmesi, girişimcilerin ve üçüncü şahısların buna aykırı davranışlarının önlenmesi ve gerekli önlemlerin alınması ile yükümlüdür.

Kamu yararı kararı, yönetici şirketin başvurusu üzerine Bakanlıkça verilir.

Bakanlık, Bölgede bu Kanunda belirtilen amacın dışında faaliyet gösteren yönetici şirketi uyarır ve belirli bir süre vererek, amacına uygun faaliyette bulunulmasını ister. Bu sürenin sonunda, yönetici şirketin, amacı doğrultusunda faaliyet göstermediğinin tespit edilmesi durumunda, Bakanlık görevli mahkemeye başvurarak mevcut yönetici şirketin yönetim kurulu üyelerinin görevlerinin sona erdirilmesini, şirketin yönetimi için kayyum tayin edilmesini ve yönetici şirketin tasfiyesini ister. Yönetici şirketin tasfiyesine mahkemece karar verilmesi halinde, şirket ve yöneticilerin hak ve yükümlülükleri ile sorumlulukları saklı kalmak kaydıyla, Bakanlık, yönetici şirketin mülkiyetinde olan Bölgeye ait araziyi ve üzerindeki taşınmazları kamulaştırır ve Bölgenin yönetimini başka bir yönetici şirkete verebilir.

Yönetici şirket kuruluşu ve Bölgeye ait imar planlarının onaylanmak üzere Bakanlığa sunulması işlemleri Bölge kuruluş kararının Resmi Gazetede yayımı tarihinden itibaren 1 yıl içerisinde sonuçlandırılır. Bu işlemlerin bu süre içerisinde tamamlanmaması halinde,  Kurucu Heyet süre uzatımı için Bakanlığa müracaat eder. Bakanlık uygun görmesi halinde bir defaya mahsus olmak üzere en fazla 6 ay ek süre verebilir. Bu ek süre içerisinde gerekli düzenlemelerin yapılmaması durumunda, Bakanlar Kurulunun Bölgenin ilanına ilişkin kararı hüküm ve sonuçları ile birlikte ortadan kalkar.

Yönetici şirket ortaklarından; üniversiteler, yüksek teknoloji enstitüleri ya da kamu AR-GE merkez veya enstitüleri, yönetici şirkete taahhüt ettikleri sermaye payını döner sermaye gelirlerinden ödeyebilir.

Yönetici şirket, üçer aylık dönemler halinde kendisine ve Bölgede bulunan girişimcilerin faaliyetlerine ilişkin bilgileri yönetmelikte belirlenecek usul ve esaslara uygun olarak Bakanlığa göndermekle yükümlüdür.

Yönetici şirket, her türlü hesap ve işlemlerini yıllık olarak 1/6/1989 tarihli ve 3568 sayılı Serbest Muhasebeci Mali Müşavirlik ve Yeminli Mali Müşavirlik Kanununa göre yetkilendirilmiş yeminli mali müşavire inceletir. Yeminli mali müşavir, düzenlediği denetim raporunun birer örneğini aynı süre içinde yönetici şirkete ve Bakanlığa gönderir.

Yönetici şirket, her yılın sonunda kendisine ve Bölgede yer alan AR-GE faaliyetinde bulunan işletmelere sağlanan destek ve muafiyetlerin etki değerlendirmesini yapar ve bu konuda düzenlenen raporun bir örneğini Bakanlığa gönderir.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4’ü okutuyorum:

MADDE 4- 4691 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin birinci fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiş ve ikinci fıkrasının birinci cümlesinde yer alan “araştırmacı” ibaresinden sonra gelmek üzere “ve idari” ibaresi eklenmiştir.

“Yönetici şirkette ve Bölgede yer alan faaliyetlerde yürürlükteki iş ve çalışma mevzuatına göre personel istihdam edilir. Bölgelerde 4875 sayılı Kanun, 27/2/2003 tarihli ve 4817 sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ve ilgili mevzuat hükümleri çerçevesinde yabancı uyruklu yönetici ve vasıflı AR-GE personeli çalıştırılabilir.”

BAŞKAN – 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5’i okutuyorum:

MADDE 5- 4691 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 8- Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile ilgili giderlerin yönetici şirketlerce karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.

Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.

İşletmeler, Bölgede başlatıp sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün yatırımını, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla bölge içerisinde yapabilirler. Teknolojik ürünün yatırımına ilişkin usul ve esaslar yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde üç adet önerge vardır.

İlk önce arkadaşlarımızın okuyacağı iki önerge aynı mahiyettedir, üçüncü önergeyi işleme alıp sonuçlandırdıktan sonra diğer önergeleri birlikte işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 sıra sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Harun Öztürk                           Tansel Barış                          Malik Ecder Özdemir

                           İzmir                                    Kırklareli                                         Sivas

                                             Tacidar Seyhan                       Ramazan Kerim Özkan

                                                    Adana                                           Burdur

"Madde 5 - 4691 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

‘Madde 8- Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin, yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.

İşletmeler, bölgede başlatıp sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün üretilmesi için gerekli yatırımı, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla Bölge içerisinde yapabilirler. Söz konusu yatırıma konu olan teknolojik ürünün üretim izin belgeleri, ilgili kurum ve kuruluş tarafından Bakanlık görüşü alınarak, öncelikle verilir. Bu yatırımlara ilişkin faaliyetler, 4/1/1961tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince tutulması zorunlu defterlerde, yatırım yapan işletmelerin Bölgede yürüttükleri AR-GE faaliyetlerinden ayrı olarak izlenir. Bu yatırımlar nedeniyle Bölgede çalışan personel ve bu yatırımlarından elde edilecek kazançlar Bölge dışında faaliyet gösteren işletmelerin ve bunların personelinin tabi olduğu esaslara göre vergilendirilir.

Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”

Diğer önergenin imza sahipleri:

                     Bekir Bozdağ                            İhsan Koca                                 Veysi Kaynak

                          Yozgat                                    Malatya                                  Kahramanmaraş

                  Mehmet Erdoğan                        Asım Aykan                              Mehmet Tunçak

                       Adıyaman                                 Trabzon                                          Bursa

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Kanun Tasarısının 5. maddesi ile değiştirilen 4691 Sayılı Kanunun 8. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Alim Işık                           Cemaleddin Uslu                            Yılmaz Tankut

                         Kütahya                                    Edirne                                           Adana

                                               Erkan Akçay                               Oktay Vural

                                                    Manisa                                         İzmir

“Madde 8 – Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile kuluçka merkezi ve teknoloji transfer ofisi işletilmesi ve destek programları ile ilgili giderlerin yönetici şirketlerce karşılanamayan kısmı yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.

İşletmeler, bölgede başlatıp sonuçlandırdıkları Ar-Ge projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün üretilmesi için gerekli yatırımı, Yönetici Şirketin Uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla  bölge içerisinde yapabilirler. Söz konusu yatırıma konu olan teknolojik ürünün her türlü üretim izin ve sertifikasyon belgeleri ilgili kamu kurumu ve kuruluşlarının görüşleri alınarak Bakanlıkça verilir. Teknolojik ürünün yatırımı, üretim izni ve sertifikasyona ilişkin usul ve esaslar yönetmelikte belirlenir."

Bu Kanun'un uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan damga vergisi alınmaz.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir)- Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Bu düzenleme ile anılan Kanunda uygulamada karşılaşılan bazı sorunların çözümü ve yaşanan mağduriyetlerin önlenmesi amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Aynı mahiyette olan iki önergeyi okutup, işleme alacağım.

Buyurun.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 sıra sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 5 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

Diğer önergenin imza sahipleri:

Harun Öztürk (İzmir) ve arkadaşları

"Madde 5- 4691 sayılı Kanunun 8 inci maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 8 - Bölgelerin kurulması için gerekli alt yapı, idare binası ve kuluçka merkezi inşası ile AR-GE ve yenilik faaliyetlerini desteklemeye yönelik yönetici şirketçe yürütülen veya yürütülecek kuluçka programları, teknoloji transfer ofisi hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları ile ilgili giderlerin, yönetici şirketçe karşılanamayan kısmı, yardım amacıyla Bakanlık bütçesine konulan ödenekle sınırlı olmak üzere karşılanabilir.

İşletmeler, bölgede başlatıp sonuçlandırdıkları AR-GE projeleri sonucu elde ettikleri teknolojik ürünün üretilmesi için gerekli yatırımı, yönetici şirketin uygun bulması ve Bakanlığın izin vermesi şartıyla Bölge içerisinde yapabilirler. Söz konusu yatırıma konu olan teknolojik ürünün üretim izin belgeleri, ilgili kurum ve kuruluş tarafından Bakanlık görüşü alınarak, öncelikle verilir. Bu yatırımlara ilişkin faaliyetler, 4/1/1961 tarihli ve 213 sayılı Vergi Usul Kanunu gereğince tutulması zorunlu defterlerde, yatırım yapan işletmelerin Bölgede yürüttükleri AR-GE faaliyetlerinden ayrı olarak izlenir. Bu yatırımlar nedeniyle Bölgede çalışan personel ve bu yatırımlarından elde edilecek kazançlar Bölge dışında faaliyet gösteren işletmelerin ve bunların personelinin tabi olduğu esaslara göre vergilendirilir.

Yönetici şirket, bu Kanunun uygulanması ile ilgili olarak düzenlenen kâğıtlardan ve yapılan işlemlerden dolayı damga vergisi ve harçtan muaftır. Atık su arıtma tesisi işleten Bölgelerden, belediyelerce atık su bedeli alınmaz.

Bu maddenin uygulamasına ilişkin usul ve esaslar Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak Bakanlıkça hazırlanacak yönetmelikle belirlenir.”

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Teknoparkların esas amacı üniversite-sanayi işbirliğinin geliştirilmesi, üniversitede geliştirilmiş bilginin ekonomik değere dönüştürülmesi, teknoloji odaklı girişimciliğin teşvik edilmesi ve ulusal ve uluslararası teknolojik işbirliklerinin geliştirilmesidir. Bu çerçevede, kuluçka programları, teknoloji transfer hizmetleri ve teknoloji işbirliği programları, teknopark yönetimlerinin en önemli faaliyet alanları arasına girmektedir. Ancak bu programlar önemli miktarda maddi kaynak gerektirmektedir. TGB'lere sağlanan ödenek inşaat ve altyapı yatırımlarına yönelik olduğundan, teknoparklar bu tür kurumsal hizmetlerini yeterince geliştirememektedirler. Bu sebeple, Bakanlık tarafından sağlanan ödeneğin kapsamının bu programları içerecek şekilde genişletilmesinde yarar vardır.

Teknoloji Geliştirme Bölgeleri'nde teknolojik ürün yatırımı yapılmasını ve AR-GE'ye dayalı ürünlerin üretimini teşvik etmek ve desteklemek amacıyla Bakanlık uygulamayı kolaylaştıracak görev üstlenecektir. Bu düzenleme ülkemizin 2023 hedefine ulaşılmasındaki hedefinin önünü açacak ve katma değeri yüksek ürünlerin üretimine imkân sağlayacaktır.

2008 yılında yürürlüğe giren 5746 sayılı Araştırma ve Geliştirme Faaliyetlerinin Desteklenmesi Hakkında Kanun ile 4691 sayılı Kanun arasındaki paralelliğin sağlanabilmesi amacıyla, 5746 sayılı Kanunu'nda yer alan Damga Vergisi muafiyeti 4691 sayılı Kanuna eklenmiştir.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde 5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6’yı okutuyorum:

MADDE 6- 4691 sayılı Kanunun 10 uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“MADDE 10- Bu Kanun kapsamına giren Bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 21/2/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz.”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, madde üzerinde aynı mahiyette üç adet önerge vardır, önergeleri okutup birlikte işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına,

Görüşülmekte olan 521 Sıra Sayılı Kanunun Tasarısının 6. maddesi ile değiştirilen 4691 Sayılı Kanunun 10. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                        Alim Işık                           Cemaleddin Uslu                            Yılmaz Tankut

                         Kütahya                                    Edirne                                           Adana

                                                 Erkan Akçay                         Oktay Vural

                                                      Manisa                                   İzmir

“Madde 10 - Bu Kanun kapsamına giren Bölgelerdeki faaliyetlerde; 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu, 03.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu, 8/9/1983 tarihli ve 2886 sayılı Devlet İhale Kanunu ile 4/1/2002 tarihli ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu hükümleri uygulanmaz."

İkinci önergenin imza sahipleri:

                     Kerem Altun                            Asım Aykan                             Orhan Karasayar

                            Van                                      Trabzon                                          Hatay

                                               Sadık Badak                            Tuğrul Yemişci

                                                   Antalya                                        İzmir

Üçüncü önergenin imza sahipleri:

                      Tansel Barış                              Ali Koçal                                 Tacidar Seyhan

                        Kırklareli                                Zonguldak                                       Adana

                                           Harun Öztürk                       Malik Ecder Özdemir

                                                  İzmir                                           Sivas

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kütahya Milletvekili Alim Işık ve arkadaşlarının önergesinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

21.2.1967 tarih ve 832 sayılı Sayıştay Kanunu 19.12.2010 tarih ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu ile değiştirilmiştir. Eski kanun hükümsüz kaldığı için bu değişiklik yapılmıştır.

BAŞKAN -  Van Milletvekili Kerem Altun ve arkadaşları ile Kırıkkale Milletvekili Tansel Barış ve arkadaşlarının önergelerinin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

4691 sayılı Kanun’da TGB’de yürütülen faaliyetler 832 sayılı Sayıştay Kanunu hükümlerinden muaf tutulmuştur. Ancak, Sayıştay Kanunu’nda değişiklik yapılmış ve 19.12.2010 tarihinde 6085 sayılı Sayıştay Kanunu yürürlüğe girmiş olduğundan yeni Kanun numarası maddeye eklenmiştir.

BAŞKAN - Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 7- 4691 sayılı Kanuna aşağıdaki ek madde eklenmiştir.

“EK MADDE 1- Araştırma ve geliştirme faaliyetleri ile sonuçlarının tasarım ve süreç doğrulama testlerinin yapıldığı merkezlerin kurulabilmesi amacıyla, 31/8/1956 tarihli ve 6831 sayılı Orman Kanununa göre orman sayılan alanlardan; Hazineye ait olan alanlar Maliye Bakanlığınca, orman sayılan yerler ise Çevre ve Orman Bakanlığınca, talep tarihinden itibaren en geç bir ay içerisinde Bakanlığa bedelsiz olarak tahsis edilir.

Bu amaçla tahsis edilecek alan, il genelindeki toplam orman sayılan yerlerin binde ikisini yapılaşmaya esas inşaat hakkı emsal (E) 0.20’yi ve yapı yüksekliği 13.50 metreyi geçemez.

Bakanlık bu yerlerin tahsisine, kullanılmasına ve işletilmesine ilişkin usul ve esasları yönetmelikle belirler.”

BAŞKAN -  Madde üzerinde bir adet önerge vardır, önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 sıra sayılı “Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının”, 4691 sayılı Kanuna ek madde eklenmesine dair çerçeve 7 nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin bu değişiklik doğrultusunda teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                   M. Yılmaz Helvacıoğlu                      Tuğrul Yemişci

                          Yozgat                                       Siirt                                              İzmir

                Alaattin Büyükkaya                    Murat Yıldırım                             Halide İncekara

                         İstanbul                                    Çorum                                         İstanbul

                       Ömer İnan                          Orhan Karasayar                       Hüseyin Devecioğlu

                          Mersin                                      Hatay                                             Kilis

                                                                  Mehmet Erdoğan

                                                                       Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Gerekli değişikliğin diğer düzenlemelerde yapılması uygun olacağından Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen önergeyle tasarının 7’nci maddesi metinden çıkarılmıştır; maddelerin teselsül işlemi daha sonra yapılacaktır.

Bilgilerinize sunuyorum.

8’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 8- 4691 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin birinci ve ikinci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Yönetici şirketlerin bu Kanun uygulaması kapsamında elde ettikleri kazançlar ile bölgede faaliyet gösteren gelir ve kurumlar vergisi  mükelleflerinin, münhasıran bu bölgedeki yazılım ve AR-GE faaliyetlerinden elde ettikleri kazançları 31/12/2023 tarihine kadar gelir ve kurumlar vergisinden müstesnadır.

Bölgede çalışan; araştırmacı, yazılımcı, AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri 31/12/2023 tarihine kadar her türlü vergiden müstesnadır. Yönetici şirket, ücreti gelir vergisi istisnasından yararlanan kişilerin bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını denetler. Ancak, Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi kapsamında çalışan AR-GE personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam dışında tutulacak ücret miktarı, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Yönetici şirketin onayı ile bölge dışında geçirilen sürenin bölgede yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili işletme sorumludur.”

BAŞKAN – Madde üzerinde iki adet önerge vardır. Önergeler aynı mahiyettedir, okutup birlikte işleme alacağım.

Buyurun.

 

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 521 sıra sayılı "Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı"nın çerçeve 8 inci maddesi ile değiştirilen 4691 sayılı Kanunun Geçici 2 nci maddesinin ikinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                          Veysi Kaynak                            Mehmet Erdoğan

                          Yozgat                              Kahramanmaraş                                Adıyaman

                     Asım Aykan                             İhsan Koca                               Mehmet Tunçak

                         Trabzon                                   Malatya                                          Bursa

"Bölgede çalışan; AR-GE ve destek personelinin bu görevleri ile ilgili ücretleri, 31/12/2023 tarihine kadar her türlü vergiden müstesnadır. Muafiyet kapsamındaki destek personeli sayısı AR-GE personeli sayısının yüzde onunu aşamaz. Yönetici şirket, ücreti gelir vergisi istisnasından yararlanan kişilerin bölgede fiilen çalışıp çalışmadığını denetler. Ancak, Bölgelerde yer alan girişimcilerin yürüttükleri AR-GE projesi kapsamında çalışan AR-GE personelinin, bölgede yürüttüğü görevle ilgili olarak yönetici şirketin onayı ile Bölge dışında geçirmesi gereken süreye ait ücretlerinin bir kısmı gelir vergisi kapsamı dışında tutulur. Kapsam dışında tutulacak ücret miktarı, Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınarak hazırlanacak yönetmelikle belirlenir. Yönetici şirketin onayı ile bölge dışında geçirilen sürenin bölgede yürütülen görevle ilgili olmadığının tespit edilmesi halinde, ziyaa uğratılan vergi ve buna ilişkin cezalardan ilgili işletme sorumludur."

Diğer önergenin imza sahipleri:

                      Tansel Barış                           Harun Öztürk                         Malik Ecder Özdemir

                        Kırklareli                                    İzmir                                            Sivas

                                               Ali Koçal                                      Tacidar Seyhan

                                              Zonguldak                                            Adana

BAŞKAN – Komisyon önergelere katılıyor mu?

SANAYİ, TİCARET, ENERJİ, TABİİ KAYNAKLAR, BİLGİ VE TEKNOLOJİ KOMİSYONU BAŞKANI HASAN ALİ ÇELİK (Sakarya) - Takdire bırakıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

AR-GE personeli tanımının yazılımcı ve araştırmacıları içermesi nedeniyle, uygulama sorunu yaşamamak amacıyla "araştırmacı ve yazılımcı" ifadesi fıkranın ilk cümlesinden çıkartılmıştır. Ayrıca fıkraya, 5746 sayılı Kanun ile paralellik sağlanması amacıyla, destek personeli sayısının AR-GE personeli sayısının %10'unu geçemeyeceği hükmü eklenmiştir.

BAŞKAN – Önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önergeler istikametinde 8’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 9- 4691 sayılı Kanuna aşağıdaki geçici madde eklenmiştir. 

“GEÇİCİ MADDE 3- Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce bu Kanunun amacına uygun biçimde kurulmuş olan Bölgeler, bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren 1 yıl içinde durumlarını bu Kanuna uygun hale getirir. Süresi içinde durumlarını Kanuna uygun hale getirmeyenler hakkında Kanunun 5 inci maddesi hükümleri uygulanır.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

MADDE 10- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

11’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 11- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Oylama için üç dakika süre veriyorum ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucunu arz ediyorum:

“Kullanılan Oy Sayısı            :        235

Kabul                                     :        235 (x)

                                   Kâtip Üye                                                             Kâtip Üye

                                Murat Özkan                                                      Bayram Özçelik

                                    Giresun                                                                 Burdur”

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, böylece, tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, 2’nci sırada yer alan, Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Karaman Milletvekili Mevlüt Akgün’ün; Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu Raporu (2/765) (S. Sayısı: 566) (xx)

BAŞKAN – Komisyon? Burada.

Hükûmet? Burada.

Komisyon raporu 566 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Teklifin tümü üzerinde ilk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Osmaniye Milletvekili Hakan Coşkun’a aittir.

Sayın Coşkun, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 566 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Profesör Doktor Necmettin Erbakan’a Allah’tan rahmet, yakınlarına ve aziz milletimize başsağlığı diliyorum.

                           

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 566 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, arazi toplulaştırması, dünyada kırsal kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla yapılan, sosyoekonomik birtakım çalışmaların içinde yer aldığı arazi geliştirme faaliyetidir. Dar ve geniş anlamda tanımlanması yapılmaktadır. Dar anlamda, aynı şahsın mülkiyetinde bulunan arazi parselinin sistematik bir şekilde birleştirilerek bir araya getirilip parselin büyütülmesi esasına dayanan, sadece kadastro yenilemesi çalışmalarını kapsayan toplulaştırmadır. Geniş anlamda ise sadece mülkiyet verileri değil, işletme yapısı, sosyal ve ekonomik veriler dikkate alınarak kırsal kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla işletme yapısını güçlendirmek, sulama, drenaj, yol gibi altyapı iyileştirmesini de kapsayan yeter gelirli işletme ve ekonomik parsel büyüklüklerini oluşturmak amacıyla yapılan arazi toplulaştırmasıdır. Bunların dışında “gönüllü grup toplulaştırması” ve “bireysel toplulaştırma” adı altında iki ayrı toplulaştırma şekli de son zamanlarda dünyada yaygın olarak kullanılan arazi toplulaştırma çalışmalarıdır.

Değerli milletvekilleri, Bakanlıkça yapılan arazi toplulaştırmaları gerçek anlamda tarımsal işletmeyi güçlendiren, kırsal kalkınmaya yönelik işletme yapısını iyileştiren bir toplulaştırma değildir. Büyük oranda kaynak israfına neden olan, kadastro yenilemesi esasına dayalı bir toplulaştırma yaklaşımı olup, sorunu gerçek anlamda çözmediği gibi, kısa sürede özelliğini yitiren, yasal olmasa bile fiilen yeniden parçalanmasına müsait bir düzenlemedir. Bu uygulamadan vazgeçilerek gerçek anlamda tarımda işletme yapısını güçlendiren bir toplulaştırma gerçekleştirmeliyiz. Başta AB ortak tarım politikaları incelendiğinde dünyada örneklerini görmek mümkündür. Yukarıda saydığımız toplulaştırma türlerinden yörelere göre en uygun olanı seçilerek kaynakları israf eden mevcut uygulamadan vazgeçilmelidir.

Getirilen bu kanun teklifine baktığımızda yeni bir şey getirmediğini söyleyebiliriz. Sadece, kadastro yenilemesi yapan Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne bazı altyapı yetkileri verilmektedir. Bununla da hâlihazırda yetkisiz bir şekilde bazı çalışmalar yaparak haksız harcamalar yapan bu Genel Müdürlüğümüzün haksız harcamalarına kılıf uydurulmaktadır.

Getirilen bu teklif kendi içinde çelişkilerle doludur. Kanunda toprak mı toplulaştırılıyor yoksa arazi mi toplulaştırılıyor? Eğer toprak toplulaştırılıyorsa siz bir höyük yapıyorsunuz demektir. Oysa diğer maddede arazi toplulaştırmadan bahsedilmektedir. Doğru olanı da budur. Konu üzerinde son derece acemice bir çalışma yapıldığı ortadadır. Mevcut yetkisiz uygulamayı kurtarmak adına yapılan bu acele düzenleme ülke yararına olmayacaktır.

3083 sayılı Kanun’un 5’inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkrası değiştirilmektedir. Maddede bilimsel terminoloji kullanılmamıştır. “Tarım toprağı” değil “tarım arazisi” olarak değiştirilmelidir. Çünkü tarım toprağı toplulaştırılamaz, arazi toplulaştırılır. Toprağın birimi ton veya metreküptür, arazinin birimi ise alan ölçüsüdür.

Üçüncü fıkrada da aynı şey geçerlidir. Sahibine, Bakanlar Kurulunca, kaç ton veya metreküp toprak bırakılacağı anlamına gelir.

Sadece birilerine daha fazla para kazandırmak anlamına gelecek olan bu teklif yerine gerçek anlamda arazi toplulaştırma hükümlerini içeren bir düzenleme yapılmalıdır. Bu önemli toplulaştırma konusu bir kanun teklifi olarak mı Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine gelecekti?

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı uzmanları tarafından hazırlanan dünya örneklerini saydığımız yöntemler, metotlar tercih edilerek kanun tasarısı olarak getirilmesi uygun olmasına rağmen, Tarım Bakanımız bu sorumluluktan kaçarak, her zaman olduğu gibi devlet kaynaklarını yandaşlarına para kazandırmak uğruna yanlış bir uygulama yaratmaktadır.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, ülke gerçeklerinden uzak olan “sulu arazi” tanımı, istimlak ve satışlarda vatandaşı mağdur edecektir. Bugün 1 milyon hektar arazi vatandaş imkânlarıyla sulanmakta ve devlet yatırımı yoktur. Devlet Su İşleri kaynaklarında bunu görmemiz mümkündür. Bu alanı kuru tarım arazisi olarak kabul ederek vatandaşın arazisinin ucuza kapatılması mı amaçlanmaktadır, anlamak mümkün değildir.

Teklifin diğer bir maddesi ile de 3083 sayılı Kanun’un 6’ncı maddesi değiştirilmektedir. Bu maddede yapılan düzenlemede de şimdiye kadar kanunsuz bir şekilde birtakım müteahhitlere çıkar sağlamak amacıyla yetkisiz bir şekilde yapılan sulama, drenaj, yol gibi altyapı faaliyetlerinde söz konusu Genel Müdürlüğe yetki verilmektedir ancak yeterli de değildir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğünün şimdiye kadar “toplulaştırma” adı altında yaptığı, tarımsal anlamda işletmeye yönelik bir toplulaştırma olmayıp kadastro yenilemesidir, bazı altyapı yapma yetkilerini de alarak daha fazla para harcamaya yönelik bir yaklaşımdır. Şimdiye kadar yetkisiz bir şekilde yapılan bu çalışmalara da bir kılıf hazırlanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son zamanlarda o kadar çok para ayrılmıştır ki, mevcut yetkiler çerçevesinde harcamak mümkün olmamakta ve müteahhitler memnun edilememektedir. Bu yetki artırımı tarımsal anlamda palyatif çözümler üreten bir yaklaşım olacak, kaynak israfından başka bir anlama gelmeyecektir. Getirilen bu yasa, düzenleme, tamamen yetkisiz bir şekilde altyapıyı da yapmaya çalışan Genel Müdürlüğün hukuksuz uygulamalarına kılıf uydurmaktır. Hani, geçmiş yıllarda yapılan toplulaştırma çalışmalarıyla kıyaslama yapıyorsunuz ya, bu yasayla gerçekleri de ortaya çıkarmış oldunuz. Sizin yaptığınız kırsal kalkınmayı gerçekleştirecek gerçek anlamda bir arazi toplulaştırması olmayıp kadastro yenilemesinden başka bir çalışma değildir. Geçmişte yapılan toplulaştırma da eksikliklerine rağmen, kırsal kalkınmaya daha uygun bir toplulaştırmaydı. Yani, sizin yaptığınızdan farklı. Şimdi siz elmayla armudu karşılaştırıyorsunuz. Bu yapılanlar tarımsal işletmeye yönelik kırsal kalkınmayı sağlayacak toplulaştırma değildir, tapu ve kadastro dairelerince de yapılan kadastro çalışmalarının farklı bir versiyonudur.

Değerli milletvekilleri, sonuç olarak bu düzenlemelerde yer alan ifadeler ve tanımlar bilimsel literatüre uygun değildir. Tarım Reformu Genel Müdürlüğüne altyapı yapma yetkisi veren bu düzenleme, şimdiye kadar ülkede yapılan arazi toplulaştırması standartlarına yaklaşma gayreti olduğunu göstermemektedir. Ancak, dünyada, yukarıda saydığım toplulaştırma yaklaşımından hiçbirinin içerisine girmeyen bu uygulama kaynak israfına neden olacak ve gerçek anlamda arazi toplulaştırmasını getirmeyecektir. Kadastro düzenlemesi olan bu toplulaştırma yaklaşımı işletmeyi güçlendirmeyeceği gibi yıllar süren yasal ihtilafların artmasına neden olacak, kırsal kalkınmaya katkısı olmayacak ve kaynak israfını artıracaktır. Bu teklifin yerine, geniş anlamda, sadece mülkiyet verileri değil, işletme yapısı, sosyal ve ekonomik veriler dikkate alınarak kırsal kalkınmayı gerçekleştirmek amacıyla işletme yapısını güçlendirmek; sulama, drenaj, yol gibi altyapı iyileştirmesini de kapsayan arazi toplulaştırmasını, gerçek anlamda işletmenin oluşması ve bu işletmelere yeter geliri sağlayacak, uygun miktar ve şekilde arazi parselleri edinilmesine imkân sağlayacak bir toplulaştırma mevzuatı oluşturulmalıdır.

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarının son sekiz yıllık döneminde tarımın gayrisafi millî hasılaya olan katkısı düşmüş, tarımsal ihtiyaçlarımız tarımsal ithalatı karşılayamaz duruma gelmiştir. Ekilen, biçilen tarımsal alanlar azalmış; tarım toprakları terk edilmiş, emek yoğun ve işsizliği absorbe eden bir sektör olan tarımdan kaçış hızlanmıştır. Yani tarımda çalışan sayısı düşmüş, köylerimiz boşalmış; çiftçimizin, köylümüzün geliri her geçen yıl azalmış ve borç batağına sürüklenmiştir. Ayrıca, çıkarılan torba kanunda çiftçilerimizin en önemli problemi olan tarım kredi kooperatiflerine ve Ziraat Bankasına olan, İktidarınız döneminde ötelenen 12 milyar TL’yi aşan borcu da yok sayılarak traktörünü, tarlasını, evini satmaya mahkûm edilmiştir. Sonuç olarak AKP İktidarı tarımı ve tarım kesimini yokluğa, çaresizliğe mahkûm etmiştir.

Değerli milletvekilleri, tarımı sosyoekonomik ve sosyokültürel hayatımızın çok önemli bir parçası olarak gören Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında çiftçisinin yanında olan millî bir tarım politikası uygulanacaktır. Bunun gereği olarak da etkin, verimli ve doğru bir destekleme modeliyle  tarım, üretim, işleme ve pazarlama safhalarında bir bütün olarak ele alınarak desteklenecektir. Milliyetçi Hareket Partisinin en önemli amaçlarından birisi Türk tarımının bu süreçten çıkarılıp ülke ekonomisinin önemli bir unsuru ve kalkınmanın itici güçlerinden birisi hâline getirmek, tarım kesimini güçlendirmek ve Türkiye’yi  tok ve mutlu insanların ülkesi yapmaktır.

Bu kanun teklifinin vatanımıza, milletimize hayırlı olmasını temenni ediyor; hepinizi saygıyla tekrar selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Coşkun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan; buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 566 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifinin tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

İnsanların su gereksinimi ile mevcut su kaynakları arasındaki uçurum dünyanın pek çok yerinde gittikçe büyümektedir. Yer altı su düzeylerinin inanılmayacak derecede hızlı düşüşü, suların akıl almaz derecede kirletilmesi, birçok akarsuyun denize ulaşmadan kaybolup gitmesi, sanayide ve tarımda su kullanımının son derece artması bu uçurumun başlıca nedenlerindendir. Bütün bunların sonucunda, su kaynakları için rekabet uluslararası düzeyde güncel hâle gelmiştir.

Bu kanun teklifiyle, bu kanunun kabulünden sonra, karşılaşılan sorunların giderilmesi amaçlanmıştır. Bu teklifle, toplulaştırma esnasında tarla içi yeni ulaşım yolları, sulama ve drenaj kanallarının projelendirilip inşası, tesviye çalışmalarının yapılması, köy gelişim ve yerleşim alanlarının yeniden düzenlenmesi gibi altyapıya yönelik çalışmaları da içermektedir ancak teklifin 3’üncü maddesiyle, kamu bankalarının yanı sıra diğer ticari bankalara da kredi verebilme imkânı tanınmıştır. Bu nedenle, herhangi bir suistimale imkân vermemek amacıyla, bu özel bankaların ilgili kurum ve kuruluşlarca sıkı bir denetime tabi tutulması zorunluluğu bulunmaktadır.

Anayasa’nın 44’üncü maddesi devlete toprağın verimli olarak işletilmesini korumak ve geliştirmek, 45’inci maddesi de tarım arazileri ile çayır ve meraların amaç dışı kullanılmasını ve tahribini önlemek görevini yüklemiştir. Bu görev doğrultusunda, devlet bu maddelerin işlerliğini sağlamak amacıyla gerekli yasal düzenlemeleri yapmalıdır. Bu yasal düzenlemeleri… Bu kanun teklifi ile, 1984’te yürürlüğe giren Tarım Reformu Kanunu’nda günün şartlarına uygun düzenlemeler yapılması amaçlanmıştır. Kanunu desteklediğimizi belirtmek isterim.

İnsanlık, küresel ısınma ve iklim değişikliğinin yaşam koşullarını kısıtladığı, kuraklığın kalıcılaşmaya başlayıp çölleşmenin hızlandığı bir dünya sorunu ile karşı karşıyadır. Böylesi bir yaklaşım kapsamında toprak, korunarak verimli kılınması gereken doğal kaynak bütününün en belirleyici ve öncelikli öznesini oluşturmaktadır. Hızla çoğalan ve buna bağlı olarak gereksinimleri çeşitlenen ve artan insanlık için toprak kaynaklarının artık yetersiz kaldığı bilinen bir gerçektir. Ülkemizde de toprak kaynakları oldukça kısıtlıdır yani tarım arazisi potansiyeli bakımından sanıldığı kadar zengin değildir ve toprak rezervi kalmamış on dokuz ülke arasında yer almaktadır ülkemiz.

Bu bağlamda, ekonomik kalkınma ve toplumsal gelişme sürecinde etkinlikle kullanılması gereken politikaların başında, doğal üretim kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, verimli kullanılması ve tarımsal arazilerin düzenlenmesi yer almaktadır. İşlemeli tarım arazisi son yüzyılda önemli artış göstermiştir. Bu artışa karşın kişi başına düşen tarım arazisi miktarında nüfus artış hızına bağlı olarak azalma meydana gelmiştir. Geçtiğimiz on beş yıllık dönemde kişi başına tarım arazisi miktarı, gelişmiş ülkelerde yüzde 14,3; gelişmekte olan ülkelerde ise yüzde 40 oranında azalmıştır. Önümüzdeki elli yıllık süreç içerisinde ise kişi başına düşen tarım arazisi payı yarı yarıya daha azalma gösterme eğilimindedir. Bu durum ülkemizdeki nüfus artış hızı ve miras yolu ile arazi bölünmesinin sonucu olarak daha vahim sonuçlar doğuracaktır. Bu nedenle, en kısa zamanda geniş çapta bir toprak ve tarım reformu yapılanmasına gidilmesi bir zorunluluktur. Yoksa göz göre göre tarım alanlarımızın azalmasına seyirci kalmak ve bunun önlemlerini almamak vatana ihanetle eş anlamlıdır.

Bu kapsamda, yine yeri gelmişken belirtmek isterim ki, verimli tarım arazilerinin yabancılara satılması, peşkeş çekilmesi ve kullandırılması da önemli bir sorundur ve bu sorun, sekiz yıllık AKP İktidarı döneminde had safhaya çıkmış bulunmaktadır. Güney ve Ege Bölgesi sahilleri neredeyse yabancıların istilasına uğramış olup Türk vatandaşları azınlık konumuna düşmüşlerdir. Bugün Didim’de, Kuşadası’nda, Fethiye’de, Antalya Alanya’da ve diğer birçok sayfiye beldesinde ne yazık ki bu vahim görüntü artarak sürmekte ve AKP buna seyirci kalmaktadır. Her karışı şehit kanlarıyla sulanmış, uğruna milyonlarca şehit verilmiş ülke toprakları bugün, çeşitli bahanelerle yabancılara verilmeye çalışılmaktadır. Kimisi “Organik tarım yapacağız.” bahanesiyle, kimisi “Sanayi tesisi kuracağız.” bahanesiyle ülkeyi parsel parsel bölüşmektedir. Bunda tamamen art niyet vardır.

Değerli arkadaşlarım, örnek mi istiyorsunuz? İşte, Anayasa Mahkemesince iptal ettirdiğimiz mayınlı arazilerin yabancılara temizlettirilerek kullanım izni verilmesi. İşte, Anayasa Mahkemesinden dönmesini hazmedemeyerek, tekrar gündeme getireceğinizi söylediğiniz orman vasfını yitirmiş 2/B arazileri. Kim bilir bu arazileri kimlere peşkeş çekeceksiniz, hangi rant ve çıkar çevrelerinin emrine vereceksiniz? “Gelin, bu arazileri tarım yapabilecek olan orman köylülerine bedelsiz verelim.” diyoruz ve yanaşmıyorsunuz, çünkü işinize gelmiyor. Köylünün sırtından oy avcılığı yapıyorsunuz. Biz şunu söylüyoruz: “Para verelim dua alalım, kömür verip ömür almayalım.” Makarnayla, pirinçle, deterjanla, zavallı insanların yoksulluğu kullanılarak çıkar sağlanıyor, ama “Bu tarım arazilerini bedelsiz onlara verelim.” deyince buna yanaşmıyorsunuz, çünkü bu çok fazla bir bedel. Bir çuval kömürle, iki üç torba makarnayla bu işi yapmak varken, ne diye bu arazileri asıl sahibi olan milletin efendisi köylülere veresiniz ki! Üstelik, Anayasa Mahkemesinin bozma kararına karşın, hâlen büyük bir pişkinlikle, yeniden çıkaracağınızı söyleyebiliyorsunuz.

Buradan bizleri izleyen orman köylüsü kardeşlerime sesleniyorum: Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında bu arazilerin tamamı, santimetrekaresine bile dokunulmadan, asıl sahibi olan sizlere bedelsiz olarak verilecektir. Bunu buradan sizlere müjdeliyorum. Sizleri yeniden milletin efendisi yapmaya söz veriyoruz. Çaldırtmayacağız, çıldırtmayacağız. Bugünlerde çok çıldıran var, eşini kesen var, çocuğunu kesen var, komşusunu öldüren var. Çaldırtmayacağız, çıldırtmayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her zaman söylediğim şeyi bir kez daha buradan söylüyorum. Burada toprağı konuşuyoruz. Ben hep demiyor muyum “Toprakla koyun, gerisi oyun.” diye? İşte, siz sanırım bu vecizeyi ters anlıyorsunuz, “oyun” deyince toprakla da oynuyorsunuz, koyunla da. Oynaya oynaya ne toprak bıraktınız ne koyun. Sizin iktidarınızda koyun sayıları yarı yarıya azaldı. Bunu bilmeyen yok herhâlde aranızda. Gerçi Sayın Başbakan seçim gezilerinde propaganda amacıyla çoban kepeneğini Afyon’da üzerine giydi. O kepeneği de yakında artık çobanların sırtında da göremeyeceğiz, ancak müzelerde sergilenir pozisyonda göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, memlekette gerçekten koyun popülasyonu çok azaldı, güdülecek koyun da kalmadı, çoban da kalmadı.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Popülizm artınca popülasyon azalıyor doğal olarak.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bir de örnek veriliyor zaman zaman “3 koyun versek güdülemez.” diye. Bir kere 3 koyun güdülmez, yedekte gezdirilir ama bir çobanın bir köpeği, bir kepeneği, bir de değneği olursa 300-350 koyunu rahatlıkla gezdirir, rahatlıkla sular, rahatlıkla besler. Bunu unutmayınız değerli arkadaşlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toprakta yaşıyoruz, toprağı konuşuyoruz. Şu güzel ülkemizin verimli topraklarında, Allah’a şükür, bakarsan yetişmeyecek ürün yok. Böyle bir doğal fauna dünyanın hiçbir yerinde var mı? Dünyada ne yetişiyorsa ülkemizde yetişebiliyor. Sıcak seven de, soğuk seven de, yağış seven de, çorak seven de, her türlü mahsul yetiştirilebiliyor bu memlekette. Bu cefakâr çiftçimize, yeter ki olanak sağlansın.

Benim zamanımdaki ders kitaplarında da yazardı, şimdi sizin yazdırdığınız ilkokul kitaplarının, coğrafya kitabının ilk cümlesi de “Türkiye bir tarım ve hayvancılık ülkesidir. Nüfusun çoğunluğu tarım ve hayvancılıkla geçimini sağlar.” diye... Bunu çok iyi hatırlıyorsunuz. Peki, nerede kaldı bu tarım ve hayvancılık ülkesi? Hiç buğdayını, mısırını, şekerini, sütünü, canlı hayvanını, etini ithal eden bir tarım ve hayvancılık ülkesi olabilir mi? 3 milyon nüfuslu Uruguay’dan hayvan ithal eden, Sırbistan’ın hayvancılığını şahlandıran, Avrupa Birliği ülkelerinden yaptığı ithalatlarla bu ülkelerdeki kasaplık et fiyatlarının artmasına neden olan bir tarım ülkesi olur mu?

Sayın Tarım Bakanımız konuştuğu zaman sanıyorsunuz ki ülke bir tarım ve hayvancılık cenneti. Teşbihte hata olmaz değerli arkadaşlarım, ipin ucunu çözdünüz, bu iş bitti. Ne zaman bitti? Sayın Bakan et ve süt ithalatını, canlı hayvan ithalatını serbest bıraktığında. Direndi, sayımlar yaptırdı ama ne yazık ki, bilmiyorum kimlerin oyununa gelindi, o ip çözüldü. O ip neydi? Şeytan bir gün ağaca dayanmış, inek sağan bir kadına bakıyor. Kadın inek sağlıyor, buzağıyı bir ağaca bağlamış…

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Kim bakıyor?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Bir kadıncağız, inek sağan bir kadın.

İneğin altında, bakracı yanında, ineği sağarken şeytan gidiyor buzağının ipini yavaşça gevşetiyor. Buzağı bir hamleyle ağaçtan kurtuluyor, koşarak annesinin altına gidiyor -kadın süt sağmakta- bir darbe, süt bir tarafa gidiyor, kadın bir tarafa gidiyor. Tabii, kadın o öfkeyle -emeği heba olmuş- kalkıyor süt kovasını alıyor buzağıya bir darbe vuruyor, buzağı ters gelip yatıyor. Bunu gören anne inek “Yavrum gitti!” diyerek kadına bir darbe vuruyor, kadın serilip yere düşüyor. Onu gören, avdan gelmekte olan kayınpeder bir bakıyor gelini yerde -inek suçlu- tüfekle ineğe ateş ediyor, inek yere seriliyor. Silah sesini duyan kadının eşi koşup geliyor -babasının elinde silah, hanımı yerde yatıyor- “Eyvah!” diyor, belindeki silahı çıkarıyor babasını vuruyor, derken bu nereden başladı? Tek ipin çözülmesinden.

Bugün çiftçi de, köylü de, hayvan üreticisi de, aranızda inek alan besici kardeşlerim de, Urfa’da, Diyarbakır’da, Burdur’da, Antalya’da, Çanakkale’de, Balıkesir’de tüm üreticilerimiz… Bu ipi saldınız, ithalatı serbest bıraktınız eti de rezil ettiniz, sütü de rezil ettiniz; bir de üstüne üstlük bunlarla hastalıklar geldi, şapı geldi, IBR’si geldi, brusellası geldi, bu hastalıklar da, mavidili geldi, vatandaşımız perişan oldu, şimdi de “Gelen hayvanların sakatatlarını yemeyin.” diye genelgeler yayınlıyoruz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – İnek öldü mü?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – İnek öldü, gelin öldü…

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Şeytanı çıkar, şeytanı!

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – İşte, şeytan… Teşbihte hata olmaz. Bu ipi çözdünüz değerli arkadaşlarım. Bu ip çözülmeyecekti.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Bu ipi sen çözdün gibi geliyor bana.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Türk köylüsü adına, o buzağının ipi gevşetilmeyecekti. Bu ipi gevşettiniz ve bunlar bizim başımıza geldi. Milyon dolarlar şimdi yabancının; Hasan’a değil, Hans’a gidiyor, bunu defalarca söylüyoruz. Hâlâ devam ediyor, bir yıl daha uzattınız.

Şimdi de geldik, dayandık süt üreticilerine… Süt üreticileri şu anda perişan değerli arkadaşlarım. Bakın çok bölgelerde biz örgütlüyüz. Burdur ili olarak 60 kuruş, bazı illerde 40 kuruş, bazı illerde 50 kuruş. Sanayiciye 50 trilyon kaynak ayırmışsınız, çok güzel. Sanki sanayici o ineği sağıyor, sanki o sanayici keçiyi sağıyor, sanki o sanayici koyunu sağıyor! Koyunu sağan, koyunu besleyen, ineği besleyen Türk çiftçisi, Türk köylüsü, nereden çıktı bu sanayiciyi desteklemek? Regüle edilecekmiş piyasa, bunu verirsek! Nasrettin Hoca’nın tel örgüsü gibi: Tel örgü çekmiş, koyunlar geçecek, yün, yapağı oraya takılacak, kadın eğirecek, yün yapacak, pazara götürüp satacak, oh ne güzel ekonomi, peşin para!

Değerli arkadaşlarım, sanayi desteklensin, elbette sanayicilerimizin desteklenmeye ihtiyacı var, ama önce kaynağına, üretime ve ürüne sahip çıkmanız gerekiyor. Üretime ve ürüne sahip çıkmazsak bugün tarım ve hayvancılık ülkesi olan ülkemiz cevizi de, bademi de, gül suyunu da, gülü de… Ben hafta sonu Burdur’daydım, benim Ağlasun’umda gülcülük var, gül üreticisi perişan, şu anda buğday yapıyor. Neden? Çocukların geleceği için. İnek üreticisi… Kadınla konuştum, gençle konuştum, hacı amcayla konuştum, hoca amcayla konuştum, köyün imamıyla konuştum, diyor ki: “Biz perişan olduk, benim komşum kefil oldu, inek aldık, sıfır faizli, komisyonun adına biliyorsunuz faiz dedik, yüzde 2, ama ben bu süt parasıyla, bu yem parasıyla bunu ödeyemem, köyümde şap hastalığı var -Sayın Bakanı burada bulmuşken söylüyorum- üç buçuk aydır şap hastalığı devam ediyor, sönmüyor. Sönmediği için, köyümde danam var beslenmiş, koyunum var, keçim var, satamıyorum. Tarım krediye, Ziraat Bankasına borcumu ödeyemiyorum.” diyor, feryat ediyor, “Ne olursunuz şu Ziraat Bankası ve tarım kredi borçlarını hastalık sürecinde, karantina süresince dondurun.” diyor. Bunu yapacak olan kim? Hükûmet. Ve Hükûmet yetkilileri sizlersiniz. Hacet kapısısınız. Size hacet ediyorlar, biz de elçi olarak sizlere bunları anlatıyoruz. Bunlara kulak vermeniz gerekiyor değerli arkadaşlarım.

Sorun bitmiyor. Ezilenler adına sizlere sesleniyorum değerli arkadaşlarım: Hangi yasayı yaparsak yapalım, hangi genelgeyi açıklarsak açıklayalım, ürüne ve üretime sahip çıkmadığımız sürece, mazotu, gübreyi, elektriği, sulamayı, ilacı ucuzlatmadığımız sürece zeytin üreticisi de, pamuk üreticisi de, et ve süt yapan üreticimiz de, üzüm üreticimiz de, fındık, ceviz yapan üreticimiz de, yaş meyve sebze yapan üreticimiz de mağdur olmaya devam edecek. Temel girdiler…

Bakın, bizim Payamlı köyünde bir kadın önüme geçti, “Böyle dolaşmakla iş yok. Oraya gidiyorsan madem, benim adıma Sayın Bakana şunları söyle.” dedi. “Bize ithal inek verdi, ithal kova getirdi, ithal süt makineleri koyduk. Bize o zaman yurt dışından ithal ucuz yem getirsin. Benim fabrikalarım var Burdur’da, Türkiye’de, yetecek onlara. Onlara yetecek fabrikalarım var, üretim yapıyor ama temel girdileri, soyası, mısırı çok pahalı. Pahalı şu anda. Yemin çuvalı 35’le 38 lira arasında, 40’a dayandı, girdiler arttı, onun için feryadımız. Bu inekler tekrar kesime gitmesin. IBR hastalığı var, hayvanlar zayıfladı, perişan oldu, yerlerde sürünüyor hayvanlar ama hayvan pazarları kapalı olduğu için… Zaten mezbahalarımız da kesmiyor. Bu perişanlıktan kurtarın.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, devri iktidarınızda tarım ve hayvancılığın yüzü bir türlü gülmedi. Yetmedi; çiftçi tesadüfler dışında hep kaybetti. Tesadüf olursa, domates 10 liraya çıkarsa… O da 3 liraya satıyor. 10 liraya domates yediğinizde üreticinin eline… En pahalı üretici o anda 3 liraya satabildi. Tesadüfler… Ne yapıyor? Ürün fazla olursa da patates 10 kuruşa düşüyor. Bu tesadüfleri kendi kaderine bırakmamamız gerekiyor. Havza bazlı projelerde dokuz yıldır çalışılıyor. Havza bazlı proje üzerine çalıştınız, destek de verdik, yapın havza bazlı projeleri, hangi bölge hangi ürünü ne kadar yetiştirecek? “Bu bölgelere patatese ayrı destek, domatese ayrı destek, bibere ayrı destek, patlıcana ayrı destek, ürün bazlı destekler yapalım.” dedik, yaptınız ama bir türlü bu vatandaşın arz-talep dengesini koruyamadığınız için bunda da sınıfta da kaldınız. Bundan dolayı kırsal alandaki işsizliğe de bir türlü çözüm bulunamadı.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Bir tek kayısıya yapılmadı.

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Aynı şekilde, kayısıda Malatya’da dondan bir sürü mağdur olan oldu, onların parası da iç edildi, Maliyede ayrıldığı hâlde. Malatya’yı da burada savunmamız gerekiyor.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Fındık ne oldu?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Fındığın parası nerede?

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, fındığı, fındık üreticilerini hep söyledim. Ben Samsun denetmeniyim, Samsun’a gidip geliyorum. Karadeniz, Düzce, Zonguldak, Bolu, Giresun, Rize, bu bölgeler fındık bölgesi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Trabzon…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) – Trabzon’umuz da aynı şekilde.

Şunu söyledim ben: Fındığın rakibi ceviz ile badem. Ceviz ile badem bizde var, fındığın başka rakibi yok, Bakanlık da değil rakibi, halk da değil. Fındığın rakibi ceviz ile badem ama ceviz ile badem şu anda Arjantin’den, Şili’den Bosna’ya geliyor, Bosna’dan gümrüksüz Türkiye’ye giriyor, ithal badem. Benim Burdur Yassıgüme’de hacı amcalarım da ithal badem, ithal ceviz satıyor. Bizim Yassıgüme’de çuvalları değiştirmişler, çuvallar değişik, ithal ceviz satılıyor. “Satmayın bunları, kendi ürününüze sahip çıkın.” dedim. Samsun’da Çarşamba’nın fasulyesi satılmıyor, Kazakistan’ın fasulyesi satılıyor. O rakibi ortadan kaldırmamız gerekiyor. O rakibi ortadan kaldırdığınız zaman baklavada da, tatlıda da, çerez olarak da fındığımız piyasa bulur, fındığımız değerlenir ama biz, fındığımızı öldürür gibi Şili’nin bademini, Arjantin’in cevizini ülkemize sokuyoruz, yanlış; gümrük koyun bunlara, engelleyin. Çok mu lazım yabancının cevizi? Çok mu lazım yabancının bademi? Benim ülkemde hepsi var bunların.

Değerli arkadaşlarım, ithal edilen damızlıklarla ilgili, besilik canlı hayvanlar var, şartnamelere uyulmuyor. Vatandaştan duyduklarımızı paylaşıyoruz. On iki ay ve 300 kilo şartı varken yaşlı ve kilolu hayvanlar getirilerek besicilere teslim ediliyor, şikâyetler var. Et fiyatları hâlâ oturmadı. Yerli besici küskün ve mağdur. Bugün, besiciler Meclisimizdeydi “Bu ithalat ne zaman bitecek de bizim de yüzümüz gülecek?” diye bekliyorlar. Ülkemize gelen hayvanlarla, Avrupa Birliği ülkelerinde sıklıkla görülen hastalıkların bulaşma riski var, kontroller yeterince yapılmıyor. Desteklemeler yetersiz ve küçük ölçekteki yetiştiriciye hitap etmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Devamla) - Kesimde, iç organlar verilmiyor. Sakatat fiyatları eti geçti.

Teşekkür ediyor, tümünüze saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

AK PARTİ Grubu ve şahsı adına Karaman Milletvekili Sayın Mevlüt Akgün, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEVLÜT AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 566 sıra sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Teklifi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun teklifi, 3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu’nun 22/11/1984 tarihinde kabulünden sonra uygulamada karşılaşan sorunları gidermek amacıyla hazırlanmıştır. Kanun teklifi ile aynı zamanda toplulaştırma çalışmalarının daha verimli hâle getirilmesi amaçlanmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, tarımda en büyük hedef verimliliği artırmak olmalıdır. Tarımda verimliliğin artırılması için mutlaka tarım arazilerinin toplulaştırılmasında zaruret vardır. Çeşitli nedenlerle ekonomik olarak tarımsal faaliyet yapmaya imkân vermeyecek biçimde parçalanmış, dağılmış, bozuk şekilli parsellerde modern tarım işletmeciliği şeklinde üretim yapmak ve dünya ile rekabet etmek mümkün değildir. Maalesef, ülkemiz, tarım arazilerinde bu verimsizliği yaşamaktadır. Ülkemizde tarım işletmelerinin sahip oldukları araziler miras ve diğer nedenlerle her geçen gün daha da küçülmüştür. 1950 yılında, tarımda işletme sayısı 2,2 milyon iken ortalama işletme büyüklüğü 100 dekar idi. 2000 yılında, işletme sayısı 3 milyon 20’ye ulaşırken ortalama işletme büyüklüğü 61 dekara kadar düşmüştür. İşletme ölçeği küçülürken bugün, işletme başına parça sayısı artmıştır. İşletme başına parça sayısı 7 rakamıyla ifade edilmektedir. Bu oranlara bakıldığında, ülkemizde işletme büyüklüğü, dünya ortalamasının çok altındadır. Bu durum, tarımda verimliliği olumsuz etkilemekte ve ülke tarımının dünya ile rekabet etme şansını zora sokmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, arazilerin parçalanmasının, bilindiği gibi çeşitli nedenleri vardır. Miras ve intikal yoluyla parçalanma, hisseli ve bölünerek yapılan satışlar, sulama, kara yolları, demir yolları gibi tarım arazilerinden geçen kamu yatırımları, sermaye ve iş gücü yetersizliğinden dolayı yapılan kısmi kiracılık ve ortakçılık, sel, taşkın ve heyelan gibi doğal afetler ve özellikle tarım kesimindeki yüksek nüfus yoğunluğu baskısı, arazilerin parçalanmasına yol açmaktadır.

Bununla birlikte, burada, toplulaştırmanın çiftçilerimiz açısından faydalarına da kısaca değinmekte fayda var. Toplulaştırmayla, parçalı ve dağınık araziler birleştirilmekte, tarım arazileri düzgün şekilli parçalara dönüştürülmekte, her tarla toplulaştırma yoluyla su kanalına kavuşmakta, her tarla yine toplulaştırma yoluyla yola kavuşmakta, ulaşım daha kolay ve ekonomik hâle getirilmekte, tarım makinelerinin kullanımı daha ekonomik olmaktadır. Aynı zamanda, ekilebilir arazi miktarı artmaktadır, zirai mücadele ve gübreleme kolaylaştırılmakta, kullanılmayan küçük araziler değerlendirilmekte, tarla sahipleri arasındaki anlaşmazlıklar toplulaştırma yoluyla ortadan kaldırılmaktadır. Tarım için en ideal parsel ebatları toplulaştırma yoluyla oluşturulmaktadır, kadastro yenilenmiş olmaktadır, köy yerleşim yerleri iyileştirilmekte ve geliştirilmektedir.

Yukarıda bahsettiğim gibi, toplulaştırmanın faydaları saymakla bitecek gibi değildir.

Değerli arkadaşlarım, kamu yatırımları açısından da toplulaştırmanın önemli faydaları vardır. Şöyle ki: Bir ülkenin kalkınmasında kara yolları, demir yolları, barajlar,  sulama ve drenaj kanalları gibi kamu yatırımları büyük önem arz etmektedir. Büyük çoğunluğu kırsal alanlarda yapılan bu kamu yatırımları için büyük meblağlara ulaşan kamulaştırma bedelleri ödenmektedir. Bu yatırımlarla, aynı zamanda, tarım arazileri parçalanmakta, şekli bozulmakta, arazi toplulaştırması yapılırken yol ve kanal gibi kamu ortak kullanım alanları için toplulaştırmada yüzde 10’lara varan oranda kesintiler yapıldığı için ve hazine arazileri de kullanıldığı için kamunun kamulaştırma ihtiyacı önemli ölçüde karşılanmaktadır.

Toplulaştırmanın bu faydalarının yanında, hisselilik, sulama ve ulaşımdan kaynaklanan sosyal huzursuzlukları önlediği ve yargının bu alandaki yükünü de azalttığını belirtmekte fayda vardır. Aynı zamanda, tapu kadastro kayıtlarının yenilenmesi, düzenleme sonrasında arazilerinin kıymetlenmesi, mera arazilerinin hayvancılığa uygun hâle getirilmesi, tarımda kullanılan girdilerde önemli oranda tasarruf sağlanması da toplulaştırmanın faydaları arasında sayılabilir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kısaca ülkemizdeki arazi toplulaştırması çalışmalarına bir göz atmakta fayda vardır diye düşünüyorum. Toplulaştırma çalışmalarında da şöylece baktığınızda AK PARTİ hükûmetlerinin farkı hemen ortaya çıkmaktadır. Şöyle ki: Türkiye’de işlenebilir tarım arazisi miktarı 25 milyon hektardır. Ekonomik sulanabilir arazi miktarı ise 8,5 milyon hektardır. 2010 yılı verilerine göre, bu miktarın yüzde 62’si, yani 5,3 milyon hektar arazi sulamaya açılmıştır. Sulama alanlarının düşük olması millî ekonomi için gelir kayıplarına neden olmaktadır. Ülkemizde toplulaştırması yapılabilecek arazi miktarı ise en son teknikle yapılan hesaplamada 14 milyon hektar olarak hesaplanmıştır. Bunun 8,5 milyon hektarı sulu arazi; 5,5 milyon hektarı ise kuru alanlardan oluşmaktadır.

Değerli arkadaşlarım, ülkemizde toplulaştırmanın başladığı 1960 yılından 2002 yılına kadar yani kırk bir yılda toplam 450 bin hektar alan toplulaştırması yapılmış iken, 2002 yılından 2010 yılına kadar sekiz yılda yaklaşık 691 bin hektar alan toplulaştırması yapılmıştır. Yani AK PARTİ hükûmetleri döneminde toplulaştırma çalışmaları hız kazanmış, önceki kırk bir yıldan daha fazla toplulaştırma çalışması AK PARTİ hükûmetleri döneminde yapılmıştır.

İktidarımızın büyük önem verdiği bölgesel kalkınma planları olan GAP, DAP ve KOP projelerine ayrılan büyük ödenekler sayesinde bu bölgelerimizde toplulaştırma işlemlerinin hız kazandığı ve birkaç yıl içerisinde bu bölgelerde toplulaştırma işlemlerinin büyük oranda bitirilmiş olacağı söylenebilir.

Tek başına bu rakamlar bile AK PARTİ’nin tarıma verdiği önemi ve desteği göstermektedir. İktidarımız döneminde tarıma her alanda verilen destek miktarları önemli ölçüde artırılmıştır. Ziraat Bankasının verdiği kredi miktarı neredeyse 15 milyarı aşarken, 2002 yılında yüzde 38 olan kredi dönüş oranı 2010 yılında yüzde 97’lere ulaşmıştır. Faizlerin bazı kalemlerde sıfıra kadar düştüğü düşünülürse, çiftçimize verilen desteklerin büyüklüğü daha iyi anlaşılmış olur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun teklifinin uygulamada yaşanan sorunları ortadan kaldırmak ve toplulaştırma işlemlerini hızlandırmak amacıyla verildiğini ifade etmiştim. Teklifin 1’inci maddesiyle, dağıtım normunun 10 katını aşan arazilerde kamulaştırma işlemi zorunlu olmaktan çıkarılmış, Bakanlar Kuruluna bu konuda takdir hakkı verilmiştir. Böylece, kamulaştırma zorunluluğunun devlet bütçesine getireceği yük önlenmek istenmektedir. 2’nci maddeyle, toplulaştırma esnasında tarla içi yeni ulaşım yolları, sulama ve drenaj kanalları, tesviye çalışmaları, köy yerleşim ve gelişim alanlarının yeniden düzenlenmesi gibi altyapı çalışmalarından bahsetmek suretiyle, bu çalışmaların toplulaştırma çalışması kapsamında olduğu belirtilerek, hem tereddütler giderilmek hem de bu alandaki yetki karmaşası önlenmek istenmiştir. Teklifin 3’üncü maddesiyle, çiftçilerimizin kredi imkânlarından daha kolay ve daha fazla yararlanabilmesi için, ipoteklerin sadece kamu bankalarınca değil, diğer ticari bankalarca da yapılabilmesi temin edilmektedir.

Değerli arkadaşlarım, bu düşüncelerle, çiftçimiz ve toplulaştırılan arazi alanlarında önem ifade eden  bu kanun teklifinin tarım kesimine ve ülkemize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akgün, teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Köse, buyurun efendim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan -her fırsatta dile getirmekteyim- Türkiye’de tarımda sulama ortalaması yüzde 22 iken bu oran Adıyaman’da yüzde 9’dur. Atatürk Barajı gibi büyük bir barajın olduğu yerde yaşanan bu rakamlar üzüntü vericidir. Adıyaman’da özel uygulamalara ihtiyaç olduğu şüphesiz ortadadır. Hükûmet bu konuda ne yapacaktır? Adıyamanlı çiftçinin yüzünü ne zaman güldüreceksiniz?

Ayrıca, tarımsal sulamada kullanılan elektrik tarifeleri de çok yüksektir ve bu konuda çeşitli sorunlar yaşanmaktadır. Hükûmetin, af çıkarmak yerine sorunu kökten çözmek için bir çalışması var mıdır, yok mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Özkan…

RAMAZAN KERİM ÖZKAN (Burdur) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Ziraat Bankası hayvancılık kredilerinin açılmadığı yönünde vatandaşlarımızdan talepler gelmektedir, finansman yokluğu anlamında. Geçen günkü Komisyonumuzda Ziraat Bankası, bunun en kısa zamanda açılacağı şeklinde bir ifadede bulunmuştu. Bu konudaki çalışmalarınız nelerdir?

Ayrıca, şap hastalığı görülen mahallerde tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarını dondurmayı düşünüyor musunuz? O konuda bir çalışmanız var mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Köse’nin bahsettiği, tabii, Adıyaman’ın su kaynağı olup da, Atatürk baraj gölü üzerinde bulunup da burada sulamanın miktarının az olması konusu.

Bizim tabii, GAP Eylem Planı çerçevesi içerisinde yaptığımız, hem orada sulama alanlarını azami hâle getirmek hem de paralel olarak GAP illerinde 2 milyon 100 bin hektar alanda şu anda biz toplulaştırma yapıyoruz. Bundan tabii, Adıyaman da bundan istifade ediyor. Adıyaman ilimizdeki toplulaştırma çalışması… 78 bin hektar, Adıyaman da toplulaştırma kapsamında. Sadece bu toplulaştırılan alan içerisinde -yine Adıyaman ili için söylüyorum- tarla içi yol yapımı 1.672 kilometre ve toplulaştırma hizmetlerini götürdüğümüz köylerde, aslında bir zorunluluk olmamasına rağmen, sadece sosyal amaçlı, sadece o bölgedeki, toplulaştırma götürdüğümüz yerlerdeki insanların yaşam standartlarını iyileştirmek, kolaylaştırmak için ilave birtakım hizmetler de götürüyoruz. Bunlardan bir tanesi de bu köylere kanalizasyon hizmeti götürülmesidir. Daha önce hiçbir şekilde yapılmamış olan bir hizmettir ve bu çerçevede de kırk beş köy kanalizasyon hizmeti almaktadır.

Tabii, elektrikle ilgili olarak, biliyorsunuz, bu gerek yapılandırmada elektrik borçlarıyla ilgili birtakım düzenlemeler zaman zaman Hükûmet tarafından yapılmakta. En son yine bir düzenleme yapıldı. Hükûmetimiz döneminde birkaç kere burada bir düzenleme bu konuyla ilgili yapıldı.

Sayın Özkan’ın söylediği Ziraat Bankasının kullandırdığı faizsiz kredi uygulaması. Tabii, Ziraat Bankası tarafından yapılıyor bunun düzenlemesi. Hazineden bu konuyla ilgili bir görüş alındı. 3 milyar 600 milyon lira - bugün de söyledim- 49 bin kişiye yakın çiftçi bundan istifade etti. Bunun bir etki çalışması, etki değerlendirmesi yapıldı ve arkasından Hazineden alınan görüş geldi. Çok kısa bir süre içerisinde, muhtemelen bir hafta içerisinde de bu kararnamenin tebliği yayınlanacak.

Şap hastalığının olduğu yerlerde tarım kredinin alacaklarının yapılandırılması, vesaireyle ilgili bir konuda… Tarım kredi kooperatifleri, bildiğiniz gibi, Bakanlığın bir kuruluşu değil, müstakil bir çiftçi kuruluşudur tarım kredi. Bu konuyu da kendileriyle görüşeceğim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, Sayın Uzunırmak’ın bir sorusu var, süremiz var, ona da söz vereyim.

Buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Vakitten arta kalan kısımda Sayın Bakana sormak istiyorum: Bizim Aydın’da Koçarlı Ovamız ve Germencik Ovamız çok geniş bir ovadır. Koçarlı’mızın Güdüşlü ile Germencik’in Turanlar Ovası karşılıklıdır ama Koçarlı’da toplulaştırmalar devam ederken, Menderes’in karşı yakası olan Turanlar Ovası’nda Koçarlı’nın arazileri vardır. Dolayısıyla Koçarlı Ovası’nda toplulaştırma yapılırken, Menderes Nehri’nin karşı yakasında kalan araziler, “Koçarlı Toplulaştırması” adı altında olmasına rağmen, Menderes’in karşısında olmasından dolayı toplulaştırma orada yapılmamaktadır ama “Koçarlı Toplulaştırması” olarak geçmektedir. Burada Koçarlılı vatandaşlarımızın… Karşı tarafın toplulaştırılmasının da yapılması konusunda ben Sayın Bakanın dikkatini çekmek istiyorum. Vatandaşların bu yönde bir talepleri vardır, dikkatlerine sunuyorum Sayın Bakanın.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uzunırmak.

Sayın Bakanım…

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Teşekkür ederim.

Sayın Uzunırmak’ın dile getirdiği hususu, Koçarlı’da, Menderes’in karşı yakasında neden toplulaştırma yapılmıyor, onu inceleyelim. Sayın Uzunırmak’ın ayrıca kendisine de bilgi vereceğim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Arkadaşlar zamanında girmedi, sonra tekrar tekrar giriyor, öncesinde olsa daha rahat olacaktı.

Şimdi bir de Sayın Ergin’in sorusu var.

Buyurun.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim.

Siz, diğer arkadaşıma söz verince ben bundan cesaret alarak söz istedim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Estağfurullah, süre olunca tabii.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Ben, bir süre önce Sayın Bakana bir soru yöneltmişim, onu yinelemek istiyorum.

Tarım Bakanlığı Teftiş Kurulu Başkanı görevden mi alındı yoksa izinde mi? Gerekçesi nedir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yalçın…

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Efendim, Sayın Bakanı görünce hükûmet sıralarında, ben de hem Ordu hem Samsun, Trabzon ve Giresun bakımından oldukça önemsediğim bir konuyu daha önce de defalarca ifade etmiş olmama rağmen ikna edici bir cevap alamadığımdan tekrar Sayın Bakana sormak istiyorum.

Sayın Bakanım, 2004’ten kalan don hasar paralarının hâlâ yüzde 60’a yakın kısmı ödenmedi. Bütün Karadeniz, dikkat ederseniz, milletvekili sayıları düşen, göç veren bir durumda, içler acısı bir durum var. Acaba diyorum, nasılsa da seçime gidiyoruz, sizin partinizin çok sıkça kullandığı bir yöntem olarak seçim öncesi bir miktar don hasar parası ödemeyi düşünür müsünüz?

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sayın Yalçın, teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, ilave edeceğiniz bir husus varsa, buyurun efendim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Ergin’in söylediği husus şu: Bir soruşturma kapsamında, daha doğrusu aldığımız bir ihbar neticesinde yürüttüğümüz bir soruşturma kapsamında Teftiş Kurulu Başkanını yaklaşık bir ay önce açığa aldık soruşturmanın selameti açısından, bir ay kadar önce, yani şubat başında. O soruşturma yapılıyor, konuyla ilgili Başbakanlık Teftiş Kuruluna konu intikal ettirildi tarafımızdan ve onunla ilgili inceleme yapılıyor. Sonuçta, ilgili kişinin de adı geçtiğinden dolayı, öyle bir iddia olduğundan dolayı soruşturmanın selameti açısından ilgili kişiyi açığa aldık, yani görevden uzaklaştırdık ve soruşturmayı da Başbakanlık Teftiş Kuruluna vermek suretiyle bu işin daha sağlıklı bir şekilde yürütülmesine imkân tanıyacak bir uygulamayı kendimiz yaptık Bakanlık olarak.

Sayın Yalçın’ın söylediği husus, bu 2004 yılında fındıkla ilgili olarak... 2009 yılındaki Bütçe Kanunu ve ondan sonraki süreç içerisinde bu para bütçeye konmuyor, yani o daha önceden ödenmiş olan kısmıyla kalındı ve o da tabii Meclisin kararıyla kanunlaşarak çıktığından dolayı Bakanlık olarak benim bütçemde böyle bir parayı uygulama imkânım şu anda yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bütçeden verildi mi acaba?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bir kısmı ödendi, kalan kısmı için söyledi, ona da cevap verdim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Efendim, söz istiyorum, süre var mı?

BAŞKAN – Sayın Yalçın...

Arkadaşlar, bundan sonra... Tabii ki vakit olduğu için bunlar oluyor ama ben şunu istirham edeyim: Daha önceden yapılırsa... Çünkü, tek tek soru-cevaba dönüştü iş, o bakımdan söyledim ama süre var. İsterseniz önce bir Kadir Ural Bey’e söz vereyim, sonra Rıdvan Bey’e söz vereyim.

Buyurun.

KADİR URAL (Mersin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanıma söylemek istediğim bir konu var, geçen hafta Mersin’in Erdemli ilçesinin Kocahasanlı beldesinde Çiriş ve Üçtepe köylerinde dolu afeti oldu. Ben kendim de gittim, orada gördüm, 35 santim dolu yağmış Sayın Bakanım. O bölgenin bir afet bölgesi kapsamına alınarak, oradaki zararların karşılanması yönünde bir çalışma yapılabilirse Üçtepe’deki köylülerimiz adına teşekkürlerimizi ileteceğiz.

Siz diyeceksiniz ki “Sigorta kapsamında.” fakat oralardaki araziler hazine arazilerinin içerisinde bulunmasından dolayı ve sera bölgesi olmasından dolayı sigorta kapsamında birçok yer yok. Tapulama alanları içerisinde eski tapulardan dolayı da atadan, öteden kalma tapulardan dolayı da böyle bir çalışma, sigorta çalışması yapılamıyor.

Ayrıca, 2/B uygulaması ve orman alanı içerisine girmesinden dolayı da tapuları vatandaşın elinden alındığı için maalesef sigorta...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Yalçın, buyurun efendim.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Teşekkür ederim.

Efendim, benim bölgede anlatmakta zorlandığım bir husus, Sayın Bakan samimiyetle ifade etti, artık bu don, hasar paralarının ödenemeyeceğini Sayın Bakanın ağzından duyduk, teşekkür ediyorum kendisine.

Sayın Bakanım, şunu soruyorum: Tabii afetler sebebiyle ödenen paralar vatandaş için bir ulufe değildir, kanundan kaynaklanan bir haktır. Ordu, Giresun, Trabzon dışında, bütün samimiyetimle soruyorum, bir tabii afet sebebiyle devletten alacağını alamamış bir tek il var mıdır? Örneğin bu alacak ya da bu afet sizin bölgeniz Diyarbakır’da olsaydı gene bütçeye koyduğunuz bir sembolik ödenekle ödenemez hâle getirir miydiniz? Başka bir örneği var mıdır? Ordu, Giresun dışında bir tabii afet sebebiyle devletten alacağını alamayan bir tek il gösterebilir misiniz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Bu tabii, karşılıklı konuşmaya dönüştü Sayın Başkan. Bunu sizin takdirlerinize arz ediyorum. Niye böyle bir uygulama yapıyoruz, doğrusu bilmiyorum.

Ben bir hususu daha ifade etmek istiyorum. Bugün gündem dışı konuşma yaptım ve gündem dışı konuşmadan sonra da her seferinde bütün arkadaşlarımız karşılıklı soru-cevap şekline dönüyor. Ben usule riayet edilirse daha iyi olur diye düşünüyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Usule uygundur Sayın Başkan.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Ben bugüne kadar da bütün sorulara bana süresi içersinde usulüne uygun olarak sorulduğunda ya cevap verdim eğer vaktim yetmediyse de yazılı olarak cevap verdim.

Sayın Yalçın’ın konuyu getirip benim seçim bölgemle, ilimle ilişkilendirmesini de yadırgadığımı ifade etmek istiyorum. Biz Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir vilayetini bir başka, hiçbir vilayetine asla kata tercih etmedik, etmeyiz, etmeyeceğiz. Bunu ifade etmek istiyorum.

Ben samimiyetle şunu söyledim: Bütçe kanunu benim takdirimle -Tarım Bakanı olarak veya bir ilin milletvekili olarak- yapılan bir düzenleme değil.

OKTAY VURAL (İzmir) – Nasıl? Bütçe kanunu tasarı olarak gelmiyor mu? Tasarıda imzanız yok mu sizin?

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) –Yüce Meclisin buradaki oylaması sonucunda Bütçe Kanunu’yla böyle bir para yani bu fasılla ilgili bir para, harcanmasına dair bir para konmadı Bütçe Kanunu içerisinde. Dolayısıyla da bu kararı Türkiye Büyük Millet Meclisi verdi ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin bütün kararlarına nasıl saygı duyuyorsak, nasıl değerlendiriyorsak bu kararı da bu şekilde değerlendirmemiz gerekiyor. Arz ediyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bütçeler kanun tasarısı şeklinde Meclise gönderilir ve bu tasarıda Sayın Bakanın imzası vardır. Bu imzasını inkâr mı ediyor? Sorumluluk üstlenmiyor mu?

BAŞKAN – Anladım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Korsan imza mı var, çakma imza mı var orada?

BAŞKAN – Estağfurullah.

Teşekkür ederim.

TARIM VE KÖYİŞLERİ BAKANI MEHMET MEHDİ EKER (Diyarbakır) – Mecliste oylama var, oylama.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim, buyurun.

RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Bakan farklı bir anlam yükledi sözlere de bu ülkenin hangi şehrinde bir afet yaşanıyorsa, bu Diyarbakır da olabilir, Van da olabilir, elbette devletimiz onlara da elini uzatmalıdır.

Ben Sayın Bakana şunu soruyorum: Karadeniz, Ordu, Giresun dışında devletten bir tabii afet alacağını alamamış bir tek il örneği var mıdır diye soruyorum, yoksa Diyarbakır’ı niye eleştireyim, orası da bizim memleketimiz.

BAŞKAN – Anladım, teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Cevap veremedi, herhâlde var galiba.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, bakınız, burada bütün arkadaşlarımıza söz veriyoruz, Sayın Bakan tabii ki bu soru-cevap işlemi bitmediği müddetçe devam eder talepler olursa, ama sabahleyin gündem dışı konuşmalara cevap verdikten sonra, doğru, Başkanlık Divanının bir müsamahası oldu, tek tek, yani bütün arkadaşlar girerek kısa bir söz gibi soru-cevap işlemi o anlamda olmaz, çünkü bir gündem dışı konuşmaya cevap vermiştir, ama biz arkadaşlarımız katkıda bulunsun diye söyledik, ama tabii iş soru-cevaba dönünce, orada Sayın Bakan haklı olabilir.

Evet, Sayın Hamzaçebi, buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Konu açılınca ben de bir katkıda bulunarak Sayın Bakana bir soru sormak istiyorum. 2004 yılında Doğu Karadeniz Bölgesi’nde yaşanan don afeti nedeniyle oluşan zararın, ilgili yasaya göre 298 milyon liralık kısmının ödenmesi kararlaştırıldı, ancak hâlen bu rakamın 169 milyon liralık kısmı ödenmiş değildir. Sayın Bakanın sözünü ettiği 2009 yılı Bütçe Kanunu’ndaki hüküm, Anayasa’ya göre sadece 2009 yılını ilgilendirir, yani fındık afetinden kaynaklanan, don afetinden kaynaklanan zararın ben kalan kısmını ödeyemem, kanun hükmü var gerekçesi gerçekleri yansıtmıyor. Anayasa’mıza göre bütçeler yıllıktır, bütçe kanunlarına konulan hükümler sadece o yılı bağlar, o yıl sona erdiği andan itibaren o hükmün geçerliliği kalmamıştır. Sayın Bakan, sizin “169 milyon lirayı ödemem, ödeyemem.” diyebilmeniz için Meclisten bir kanun çıkarmanız gerekir.

Ayrıca, ben…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Aslanoğlu, parmağını kaldırıyorsun ama, sistemde yoksun, ben ne yapayım?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Hayır, benim yapacağım bir şey yok, yani sistem açılmadan ben sana söz veremem, yine kapandı.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Biz burada usulsüzlük yapmıyoruz Sayın Bakan. Soru-cevap hakkımızı kullanmak en yasal hakkımızdır. Lütfen… Bizi usulsüzlükle suçlamanızı yadırgıyorum. Usulüne uygun soruyoruz. Orada süre olduğu sürece sonuna kadar soru sorma hakkımız var. Lütfen… Milletvekillerimizi burada “Usulüne uygun sorulmuyor, cevap vermeyeceğim.” diye suçlamanızı da yadırgıyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederim.

Sayın Aslanoğlu, o anlamda Sayın Bakana da yönelttiğiniz…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Öyle söyledi Sayın Başkan. Sizin müdahale etmeniz lazım.

BAŞKAN – Hayır, hayır.

Efendim, ben şunu söylüyorum arkadaşlar, bakın: Genel itibarıyla önce sorular alınıp sonra cevap olduğu için… O şekilde oluyordu ama süre kalınca olabilir. Fakat, bu defa…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Müsaade edin Sayın Aslanoğlu, lütfen.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Cevaplanmayacak kadar ağır soru yoktu Sayın Başkan. Yazılı vermeye gerek yoktu.

BAŞKAN - Yani, bu süre dolana kadar bütün milletvekili arkadaşlarımızın soru sorma, Sayın Bakanın da cevap verme hakkı vardır. O işi onar dakikayla ayarlamışlar ama böyle tek tek olması noktasında bir gelişme oldu, bu da zuhurattan oldu. Neyse… Konu açıklığa kavuşmuştur.

Soru soran arkadaşlarımıza, cevap veren Sayın Bakanımıza teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Cevap veremeyen daha doğrusu vermeyen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Vermemek için de usulü öne süren…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, teklifin tümünün maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

SULAMA ALANLARINDA ARAZİ DÜZENLENMESİNE DAİR TARIM REFORMU

KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ

MADDE 1 - (1) 22/11/1984 tarihli ve 3083 sayılı Kanunun 5 inci maddesinin birinci ve üçüncü fıkraları sırasıyla aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

"Uygulama alanlarında, bu Kanunun amacını gerçekleştirmek için ilgili kuruluşça bağ, bahçe ve ağaçlık arazi ve örnek işletmeler hariç, gerçek kişilerle özel hukuk tüzelkişilerine ait tarım topraklarından o bölge için tespit edilen dağıtım normunun on katını aşan kısmı ile varsa üzerindeki tarımsal yapı ve tesisler kamulaştırılabilir. Bu suretle yapılacak kamulaştırmalarda Devletçe sulanan arazi sulu arazi sayılır."

"Sahibine bırakılacak topraklar, bölgenin özellikleri dikkate alınarak Bakanlar Kurulunca belirlenir."

BAŞKAN – Komisyonun bir düzeltme talebi var galiba.

Buyurun.

TARIM, ORMAN VE KÖYİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKANI VAHİT KİRİŞCİ (Adana) – Evet, Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Kanun yapım tekniğine uygunluğun sağlanması amacıyla ilk atıfta kanunun tam adının yazılması gerektiğinden, görüşülmekte olan teklifin 1’inci maddesinin çerçeve hükmünde geçen “3083 sayılı Kanunun” ibaresinin “3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanunu” şeklinde düzeltilmesi gerekmektedir.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, Sayın Komisyon Başkanımızın ifade ettiği şekilde, metnin de bu şekilde düzeltilerek, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) 3083 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi madde başlığı ile birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri

MADDE 6- Bu Kanunda belirtilen amaçları gerçekleştirmek üzere uygulama alanlarında ilgili kuruluşça, isteğe bağlı veya maliklerin muvafakatı aranmaksızın arazi toplulaştırılması yapılabilir.

İsteğe bağlı olanlara öncelik vermek kaydıyla arazi toplulaştırmasını teşvik için ilgili kuruluşça arazi genişletmek gibi destekleyici tedbirler alınabilir.

Toplulaştırma alanlarında gerçek kişilerle kamu ve özel hukuk tüzel kişilerine ait araziden projenin özelliğine göre, yol ve kanal gibi kamunun ortak kullanacağı yerler için % 10’a kadar katılım payı kesilir. Toplulaştırma nedeniyle kapanan yollarla, yol fazlalıkları da aynı amaç için kullanılır. Katılım payı için herhangi bir bedel ödenmez. Ancak, katılım payı dışında kesilen arazi, öncelikle varsa eşdeğer Hazine arazisinden karşılanır. Yoksa, kesilen arazi için kamulaştırma işlemi yapılır.

Toplulaştırma sonunda dağıtılan veya sahibine bırakılan tarım arazisi malikleri adına, geriye kalan arazi ise Hazine adına uygulayıcı kuruluşun talebi ile tapuya tescil edilir. Malikleri adına tescil edilen arazi bu Kanun hükümleri dışında o bölge için tespit edilen dağıtım normundan daha küçük parçalara rızaen veya hükmen taksim edilemez ve ifraz işlemlerine konu olamaz. Bu husus tapu siciline şerh edilir.

Toprak ve su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi, kırsal alanda su temini ve kullanılmış suların uzaklaştırılması hizmetleri, arazi toplulaştırma ve tarla içi geliştirme hizmetleri ile birlikte planlanır. Tarla içi geliştirme hizmetleri; tarla yolları ve sanat yapıları, açık ve kapalı drenaj, sulama tesisleri, kimyasal maddeler kullanılarak arazi ıslahı, toprak muhafazası ve dere yatağı ıslahı gibi faaliyetleri kapsar.

Ortak kullanım alanları olarak planlanan alanlarda toplulaştırma çalışmaları süresince tarımsal faaliyetlerde bulunmak ilgili kuruluşun iznine bağlıdır.

Toplulaştırmada kanal ve yol gibi kamunun ortak kullanacağı alanlar olarak planlanan yerlerdeki mütemmim cüzlerin karşılığı ile çiftçiye yeni parseller teslim edilene kadar doğabilecek gelir kayıpları uygulayıcı kuruluşça karşılanır.

Toplulaştırma esas ve usulleri ile toprağın derecelendirilmesi ile tarla içi geliştirme hizmetlerinin nasıl yapılacağı yönetmelikte belirtilir.”

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3 - (1) 3083 sayılı Kanunun 13 üncü maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkraları sırasıyla aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir. 

"Yukarıda belirtilen süre içinde, bu gibi arazi Tarım Kredi Kooperatifleri ve bankalara ipotek edilebilir.

Bu kısıtlama süresi içerisinde ipoteğin paraya çevrilmesi gerektiğinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla yapılan takipte düzenlenecek kıymet takdir raporu uygulayıcı kuruluşa tebliğ edilir. Uygulayıcı kuruluşun bu rapora itiraz ve dava hakkı vardır. Kesinleşen kıymet takdir raporuna göre tespit edilmiş bedeli,  bu Kanun hükümlerine göre uygulayıcı kuruluş tarafından uygun görülmesi halinde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip dosyasına ödenerek arazinin Hazine mülkiyetine geçirilmesi sağlanır. Ancak uygulayıcı kuruluş tarafından ihtiyaç duyulmaması halinde, arazinin satışına izin verilebilir. Buna ilişkin esaslar yönetmelikle düzenlenir."   

BAŞKAN – Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 4 - (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

MADDE 5 - (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, böylece teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olmasını diliyorum.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.38

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.52

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 72’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

3’üncü sırada yer alan, Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

3.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (x)

BAŞKAN -  Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 621 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Saygıdeğer milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir.

Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Vahap Seçer ilk söz talebinde bulunmuştur.

Sayın Seçer buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA VAHAP SEÇER (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşeceğimiz yasa önemli bir yasa, nihayetinde konu su. Su, sadece Türkiye’de değil dünyada önemli bir konu hâline geldi, stratejik bir konu hâline geldi. Tarım sektöründe de, tarımsal üretimde de önemli bir unsurdur su kullanımı, su meselesi.

Biliyorsunuz, Devlet Su İşleri marifetiyle birçok sulama tesisleri, sulama yatırımları yapılmakta ülkemizde ve 1993 yılından bu yana da Devlet Su İşlerinin yaptığı yaklaşık olarak 3 milyon 130 bin hektar sulamaya açılan alanlarda işletme ve bakım hizmetlerini de, büyük çoğunlukla, yüzde 90’a varan bir oranda sulama birlikleri yapmaktadır.

Sulama birlikleri, faaliyetlerine başladığında 1580 sayılı Belediyeler Kanunu’yla idare ediliyordu 2004’e kadar, daha sonra 5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Kanunu’na tabi oldular. Ancak şu bir gerçek: Bu kanunlar, sulama birliklerinin en iyi şekilde sevk ve idare konusunda yetersiz kaldığını da ortaya koyuyor. Dolayısıyla, bu anlamda da sulama birliklerine münhasır bir müstakil yasa yapma gereği de ortaya çıkıyor.

                                

(x) 621 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Bu düzenleme, Cumhuriyet Halk Partisinin de desteklediği bir düzenlemedir, olması gereken bir düzenlemedir. Tarım Komisyonuna geldiğinde, bu konunun önemli bir konu olduğunu ve enine boyuna irdelenmesi gerektiğini, bu anlamda da bir alt komisyon kurulmasının daha yararlı olacağı düşüncesiyle bir alt komisyon kuruldu ve orada bu konuyla ilgili bütün aktörlere, çiftçilere, çiftçiler birliğine, sulama birliklerine, meslek odalarına fikirleri soruldu, onların görüşleri alındı, eksikler tamamlandı, yeni görüşler madde hâline getirildi kanun tasarısı içerisine konuldu ve bu noktaya kadar gelindi.

2008 yılının başlarında Tarım Komisyonu, sulama birlikleriyle ilgili Sayıştaydan bir denetim istedi; acaba sulama birlikleri neler yapıyor, ne gibi sıkıntıları vardır, sulama birliklerindeki aksaklıklar nelerdir, olası yapılacak olan yeni düzenlemede nelere dikkat etmemiz gerekir? Gerçekten, ortaya çıkan sonuç korkutucu; gerçekten, ortaya çıkan sonuç içler acısı.

Bakınız, Sayıştayın raporundan alıntılar yapıyorum: “Mevzuata aykırı işler, muhtelif kurum ve kuruluşlar ile gerçek kişilere yapılan yardımlar, temsil ve ağırlama giderleri, DSİ tarafından yapılan masrafların ödenmemesi, kişi borçlarının silinmesi, alacaklarının zaman aşımına uğratılması, vergi kesintilerinin yapılmaması veya eksik yapılması…” vesaire vesaire liste böyle uzayıp gidiyor. Demek ki mevcut hâliyle sulama birlikleri mali açıdan, idari açıdan, işletme açısından çökmüş durumda.

Şimdi, tabii ki Genel Kurula indi bu tasarı, burada da görüşülecek, maddeler üzerinde de görüşmeler yapacağız, siz değerli milletvekillerinin bu konuda önerileri olabilir, katkıları olabilir; son şeklini vereceğiz ve nihayetinde bu yasa tasarısı Türkiye Büyük Millet Meclisinden yasa olarak çıkacak.

Değerli arkadaşlarım, az önce de söyledim, tarımsal üretimde su önemli bir konu. Böyle bir yasa yapıyoruz. Bu yasayı yapmakla bitiyor mu? Elbette yasaları yaparsınız ama önemli olan uygulamada bu yasanın hükümlerini yerine getirebilmek ve en önemlisi de bu işin sahibi Devlet Su İşlerinin, sulama birlikleri üzerindeki denetim mekanizmasını rasyonel bir şekilde çalıştırması, etkin bir şekilde çalıştırması.

Su, ticari bir meta değildir; mevcut Hükûmet bunu ticari bir meta olarak görüyor ama su, stratejik bir konudur, her zaman söylüyoruz. Son yıllardaki küresel ısınma kaynaklı kuraklıktan suyun ne kadar önemli olduğunu, hepimiz artık bu gerçeği görmüş durumdayız.

Türkiye'nin suya ihtiyacı var, tarımsal üretimde suya ihtiyacı var çünkü Türkiye'nin kullandığı mevcut 112 milyar metreküp suyun, kullanılabilir suyun yüzde 70’ini biz tarımsal üretimde kullanıyoruz.

“Türkiye bir tarım ülkesi” diyoruz. 28,5 milyon hektar tarım alanımız var; 25,75 milyon hektar sulanabilecek tarım alanımız var; 8,5 milyon hektar ekonomik olarak sulamaya açılabilecek alanımız var ama bugün hâlâ biz yaklaşık olarak 5,4 milyon hektar alanı sulayabiliyoruz. Geriye kalan yaklaşık olarak 3 milyon hektarı da sulamamız gerekiyor.

Tabii, bu anlayışla, bu su politikalarıyla bu alanları bir an önce sulamaya açma şansımız yok. En azından, az önce de söyledim, Türkiye'nin kullanabilir su oranı 112 milyar metreküp ve 1 hektar tarım alanında kullanılan su olayı da bin metreküp, 1 hektarda, yani 10 dekarda. Dolayısıyla, bu mukayeseyi yaptığınızda, bugün Türkiye'nin kullanabilir su oranı bütün bu 8,5 milyon ekonomik anlamda sulanabilecek tarım alanını sulamaya kifayet etmez. En hızlı şekilde, en ivedi şekilde bir kere bu anlamda politikalarımızı değiştirmemiz lazım.

Tarımda hâlâ vahşi sulama sistemi hüküm sürüyor. Hâlâ kanaletlerde, kapalı ya da açık kanaletlerde ciddi anlamda kayıp oranı var. Buharlaşmadan kaynaklanan kayıp oranları söz konusu. Yapılan tesisler yeterince bakım ve onarımdan geçirilemiyor. Bu anlamda önemli sıkıntılar yaşanıyor. Tabii, ilgili kuruluşların bu anlamda önemli yatırımlara imza atması lazım ve bu tesislerde ivedilikle yenilenmeye gitmesi gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye’nin modern sulama sistemine geçmesi gerekiyor, özellikle su sarfiyatının düşük olduğu, son yılların da en önemli sulama çeşidi olan damlama sulama sistemine geçmesi gerekiyor. Bu anlamda, Avrupa Birliği kaynaklı önemli teşvikler var, hibe kredileri var, bunları da üreticilerimize kullandırıyoruz. Bunlar, gerçekten desteklediğimiz destekleme politikaları ama bunlar yeterli değil. Bu destek miktarlarını, sulamada özellikle hibe miktarlarını artırmamız gerekiyor.

Bakınız, 3 milyon hektar gibi bir tarım alanının su beklediğini söyledik. Türkiye’nin en önemli projelerinden biri Güneydoğu Anadolu Projesi. Yaklaşık olarak 1 milyon 820 bin hektar alan burada sulama projesine tabi tutulmuş ve bugüne kadar, 2009 yılı sonu itibarıyla da 300 bin hektar alan sulamaya açılmış. Yani orada şu anda yaklaşık olarak 1,5 milyon hektar tarım alanı su bekliyor.

AKP iktidarları döneminde ne kadar alan… GAP bu kadar önemi olan, ekonomik önemi olan -orada biliyorsunuz Türkiye’nin ciddi sıkıntılara neden olduğu bir terör sorunu yaşanıyor, orada bir asayiş sorunu yaşanıyor, orada bir savaş sorunu yaşanıyor- önemli bir proje, orada sosyal barışı tesis etme adına önemli bir proje. Hem tarımsal üretim açısından önemli bir proje hem orada sanayinin geliştirilmesi açısından önemli bir proje hem diğer sektörlerin gelişmesi açısından önemli bir proje.

Bakınız, GAP’ın sulama yatırımlarına AKP hükûmetleri döneminde yapılan yatırımlar sonucu sadece 100 bin hektar alan suya açılmış durumda. Orada 1,5 milyon hektar alan, tarımsal alan su bekliyor. Eğer, biz, bu hızla gidersek oradaki yatırımları -yaklaşık olarak 14.500 hektar orada yıllık suya açılan alan- yüz yıla bitiremeyiz değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, su ulaştığı noktaya can veriyor. Su o kadar önemli bir konu ki -ileride dünyada su savaşlarından söz edeceğimizi konuşuyoruz- dünya barışını tehdit ediyor. “Su ticari bir meta değildir.” dedim. Evet, değildir, ekosistemin bir parçasıdır nihayetinde; su hayattır, hayatın da ta kendisidir. Ancak mevcut iktidarın, siyasi iradenin son sekiz yıldır uygulamalarına bakıyorsunuz, suyu bir ticari meta hâline getirdiniz.

“Suyun kullanım hakkını satıyoruz.” diyor Hükûmet. Siz kimin malını kime satıyorsunuz? Suda herkesin hakkı var; böceğin hakkı var, kuşun hakkı var, hayvanın hakkı var, bitkinin hakkı var, insanın hakkı var.

Bakınız, son yıllarda özellikle enerji açığını, ihtiyacını karşılama saikıyla doğa katlediliyor. Sayın Çevre Bakanı burada yok, aslında onun konusu, onun bunları dinlemesi gerekiyor. Sayın Başbakanın bir söylemi vardı: “Su akar, Türk bakar. Biz bunu tersine çevireceğiz, su akar, Türk yapar.” Ben bunu “Su akar, Türk bozar.” şeklinde değiştirdiğinizi iddia ediyorum. Bakınız, “Nehirler boşa akıyor.” dediniz, barajlar yaptınız; “Dereler boşa akıyor.” dediniz, HES’leri icat ettiniz. Bir tanesi çıktı, bu konuda Hükûmete bir akıl verdi ve HES modası başladı. İki bine yakın proje hayata geçirilmek için bekliyor, yazıktır, günahtır. Bu anlamda doğa katlediliyor.

Elbette ki Türkiye'nin ekonomik büyümesine baktığınızda, nüfus artışına baktığınızda, Türkiye'nin enerji açığını giderecek ve çevre dostu olan enerji kaynaklarına yönelmemiz gerekiyor. Ama baraj yapalım derken, HES’leri faaliyete sokalım derken, yatırım yapılacak havzalarda, bölgelerde o bölgenin sosyolojik olgusu, kültürel olgusu, doğa olgusu dikkate alınmadan bu projeler yapılırsa sonunda çevreye öyle tahribatlar yaparız ki bunun da geri dönüşümü olmaz değerli arkadaşlarım. Elbette baraj yapalım, HES yapalım ama bunların iyi bir analizini yapalım hem çevre açısından hem ekonomik getirileri açısından hem o bölgedeki kültürel mirasa vereceğimiz tahribat açısından da iyi hesaplamalar yapmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, HES projeleri gerçekten Türk insanının içini kanatıyor. Özellikle Karadeniz Bölgesi’nde bu anlamda vatandaşların çok önemli direnç gösterdiğini biliyoruz, çevre örgütlerinin çok önemli direnç gösterdiğini biliyoruz. HES projeleri gerçekleştirilecek diye binlerce ağaç yok ediliyor, ekosistemle oynanıyor, ekosisteme elimizi sokuyoruz, ekosistemi bozuyoruz, Tanrı’nın yarattığı, Allah’ın yarattığı o doğayı, o dengeyi insan eliyle bozuyoruz. Bu anlamda enerji lobilerinin o akılalmaz daha fazla kâr etme ihtiyacına, arzusuna cevap verme adına biz doğayı onlara teslim ediyoruz ve katledilmesine Hükûmet olarak sizler de göz yumuyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, bu projelerle ilgili az önce de söyledim, yurttaşlarımız, vatandaşlarımız bu meseleye karşı çıkıyor, yargı bu meseleye karşı çıkıyor, bazı özel çevre kurumları bu meseleye karşı çıkıyor. Geçtiğimiz günlerde Trabzon Kültür ve Tabiat Varlıkları Koruma Kurulu bir karar alıyor, Rize İkizdere Vadisi’ni doğal sit alanı ilan ediyor ama biz onun aldığı kararı tanımıyoruz ya da yasa gereği şu anda Hükûmet olarak tanıyorsanız bile ileriki dönemde o kararı ortadan kaldırma adına şimdi Türkiye Büyük Millet Meclisine yeni bir yasa tasarısı getirdiniz, tabiatı ve biyolojik çeşitliliği koruma kanunu ile artık daha önce doğal sit alanı ilan edilmiş bu bölgelerin bu statüsünü ortadan kaldıracaksınız ve artık doğal sit alanı ilan etme yetkisini de Çevre ve Orman Bakanlığına vereceğiz. Bu doğru bir yaklaşım değildir değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, kamuoyunu uzun süre meşgul eden bir Hasankeyf meselesi vardı, Ilısu Barajı’nın yapıldığı yer. Binlerce yıllık tarih burada katlediliyor. Onlarca medeniyetin geçtiği, beşikliğini yaptığı, ev sahipliğini yaptığı o bölgeleri -Sasanilere, Emevilere, Abbasilere, Bizanslılara, Osmanlılara- bu tarihî kültür mirasını, enerji elde edelim, daha fazla enerji elde edelim anlayışıyla o bin yıllık tarihi, yine sizlerin AKP iktidarları döneminde aldığınız kararlarla maalesef yok ediyoruz.

Yine, İzmir Bergama’daki Allianoi, Yortanlı Barajı… Bu konuyla ilgili yine kamuoyunda çevre dostları, sanatçılar çok tepki gösterdi ama Sayın Çevre Bakanı bu konuda maalesef duyarsız kaldı değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, çevre konusunda önemli sorunlar yaşanıyor. En önemli sorun da bana göre Çevre Bakanı olsa gerek. Bakıyorsunuz, Çevre Bakanının görevi, asli görevi çevreyi korumak. Bu, Anayasa’nın 56’ncı maddesiyle de hüküm altına alınmış. Anayasa’nın 56’ncı maddesi “Herkes, sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, korumak, kirliliğini önlemek devletin ve vatandaşın görevidir.” diyor. Evet, çevreyi korumak için vatandaşlarımız olağanüstü gayret gösteriyorlar ama öncelikle vatandaşlarımız çevreyi maalesef Çevre ve Orman Bakanından korumak durumunda kalıyor.

“Sosyal yardımlar” adı altında Hükûmetinizin yoksul vatandaşlara verdiği kalitesiz kömürlerin ortaya çıkardığı hava kirliliğini hepiniz görüyorsunuz. Bu mesele böyle seyrederken Sayın Çevre ve Orman Bakanı da bunu seyrediyor, çevre katlediliyor. Hava kirliliğine neden oluyorsunuz verdiğiniz kalitesiz kömürlerinizle ama Çevre Bakanı bunu seyrediyor. Kimyasal katı atık bertaraf tesisleri ya da belediyelerin çöp bertaraf tesisleri su havzalarına yapılıyor, su havzalarına kuruluyor ve bunlara Çevre ve Orman Bakanlığından ÇED olumlu raporları çıkıyor. Bu nasıl anlayıştır? Yani çevre, Çevre Bakanlığının eliyle korunacağına, çevre Çevre Bakanlığının eliyle yok ediliyor, tahrip ediliyor değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarısı, özellikle çiftçilerimizi ilgilendiren önemli bir yasa tasarısı. Zaten son günlerde tarımsal üretimde ciddi sorunların yaşandığını hepimiz biliyoruz. Özellikle son günlerde hayvancılık sektöründe önemli sorunlar yaşandı. Daha önceki dönemlerde tarımsal üretimin değişik kalemlerinde, yaş sebze meyve sektöründe, özellikle narenciye sektöründe önemli sorunlar yaşandı. Üretici gerçekten önemli sorunlarla mücadele ediyor. Üretici borç batağında. Tarımsal üretimi gerçekleştirmek için ettiği masrafın karşılığını alamıyor. Her gün girdi maliyetlerinin fiyatı artıyor. Bütün bu olumsuzluklara karşın bir de hava muhalefetiyle mücadele etmek zorunda kalıyor.

Bakınız, Mersin’in Erdemli ilçesinde geçen hafta dolu yağışı oldu. Gerçekten, Kocahasanlı beldesinde… Ben de hafta sonu gidip o bölgeleri gezdim ve oradaki hasarları tespit etme adına, üreticilerle konuşma adına, en azından bir “Geçmiş olsun” deme adına, elimizden bir şey gelmese de onların dertlerini, sorunlarını paylaşma adına onlarla beraber oldum. Sorunları bir değil, bin. O bölgede daha önce orman kadastrosu geçmiş ve o bölgede orman alanları ayrılmış, vatandaşa tarlalarının karşılığında tapular verilmiş. Aradan belli bir süre geçmiş, şimdi Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü yine orada tapu çalışmaları yapıyor, ölçüm çalışmaları yapıyor, orman alanlarını ayırıyor ve bu kadastro çalışmalarından sonra da bu alanları, orman alanlarını Maliye üzerine tescil ediyor. Şimdi, orada tapulu arazileri olan ve tarımsal üretim yapan ve bu dolu yağışından da önemli miktarda zarar gören bu arkadaşlarımızın arazilerine Maliye tapu iptal davası açmış. Dolayısıyla, daha önce tapular kendilerinin üzerineyken Ziraat Bankasına ipotek vererek aldıkları kredileri şu anda geri ödemek durumundalar. Yalnız, ortaya çıkan dolu hasarından dolayı bu kredilerini geri ödeyecek paraya sahip değiller. Ayrıca, ben üreticilere sordum: “Peki, siz bu üretimleri yaparken -orada genelde seracılık yoğun bir şekilde yapılıyor- bu ürünlerinizi doluya karşı, fırtınaya karşı ya da herhangi bir iklimsel zarara karşı sigortalamadınız mı?” Diyorlar ki “Bizim tapularımız üzerinde şerh olduğu için, biz tarım sigortasından da faydalanamadık ve dolayısıyla ürünlerimizi de sigorta ettiremedik.” Şimdi bu insanlar ne yapsınlar? Ben gittim, gözlerimle gördüm, hayatımda böyle bir afet görmedim. İnanın, bir saat boyunca fındık büyüklüğünde dolu yağmış ve bütün seralar o dolunun sera üzerine verdiği ağırlıktan dolayı çökmüş ve ürünleri perperişan olmuş. Bu insanların devletten başka sığınacak bir kapıları yok. Dolayısıyla, az önce bahsettiğim sorunlardan dolayı da ürünlerini sigorta ettirememişler, şu anda borçlarını ödeyemiyorlar, şu anda harçlarını ödeyemiyorlar. Dolayısıyla, devletin bu yurttaşlarımıza, bu vatandaşlarımıza, bu üreticilerimize yardım eli uzatması gerekiyor, bir an önce o bölgenin afet bölgesi ilan edilmesi gerekiyor, en azından yaralarının bir kısmını devlet marifetiyle sarmamız gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, görüştüğümüz yasa tasarında -az önce de söylediğimiz gibi- eğer eksikler, gedikler varsa burada sayın milletvekillerinin de katkılarıyla düzeltmeye çalışalım ve üreticimize yararlı, önümüzdeki süreçte üretimlerinde bol ürün alabilecekleri bir sulama birliği yasası hep beraber çıkartalım diyorum. Yasanın hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Seçer.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Erzurum Milletvekili Sayın Zeki Ertugay.

Sayın Ertugay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ZEKİ ERTUGAY (Erzurum) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına görüşlerimi arz etmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa, Çiftçi Kayıt Sistemine kayıtlı yaklaşık 2,5 milyon insanı doğrudan olmasa bile dolaylı olarak ilgilendirmektedir, ayrıca, zannediyorum 500 bin civarında da sulama birliği üyesi insanımızı ilgilendirmekte ve ayrıca, aşağı yukarı, sulama birliklerinin kuruluşu, işleyişi, sulama tesislerinin ve mevcut suyun kullanımıyla ilgili bir yasadır. Bu yasanın özüne girmeden önce çok önemli gördüğümüz için, hayatın her alanı için olduğu kadar tarım için de, tarım alanları için de, tarımın da olmazsa olmazı olan sudan biraz bahsetmek istiyorum.

Elbette ki su, bütün canlıların ortak yaşam kaynağıdır, yani hayatın olmazsa olmazıdır ancak bu kadar da tarımın çok önemli bir unsurudur. Yani hayat ve ekonomik her türlü faaliyet alanı için suyun önemi tartışılmaz bir gerçektir. İklim, hava hareketleri, meteorolojik, jeopolitik, topoğrafik faktörlere bağlı olarak dünyada su dağılımı büyük farklılıklar göstermektedir. Genel olarak düşük ve yüksek enlemlerde su miktarları fazla olmasına karşılık, Türkiye'nin de içinde bulunduğu orta enlemlerde, atmosferde genel dolaşımın bir sonucu olarak su miktarı genellikle düşük ve yapıya bağlı olarak da büyük farklılıklar göstermektedir.

Su, insanların en temel ihtiyacı olmanın yanında, ekonomik faaliyetlere kaynaklık etme özelliğiyle, milletlerin devamlılığı için hayati bir kaynaktır. Her türlü sosyal ve ekonomik faaliyetin sürmesi, büyük ölçüde, yeterli su arzına sahip olmaya ve bu kaynağı doğru kullanmaya bağlıdır. Bu bakımdan suyun önemi, su kaynaklarının korunması ve geliştirilmesi, ekonomik fayda ve sosyal refaha doğrudan katkısı, 21’inci yüzyılın en önemli konularının başında gelmektedir.

Suyun petrolden daha fazla önem kazandığı dünyamızda, özellikle kurak iklime sahip ülkemiz için bir damla su çok önemlidir. Bir damla suyun israf edilmeden doğru ve etkin biçimde tarım topraklarıyla buluşturulması, elbette ki hayati önemdedir. Hele hele, vahşi sulamanın –salma sulamanın- âdeta hâkim olduğu, suyun önemli bir kısmının zayi olduğu ülkemizde, teknolojik sulamaya, damla sulamaya, yağmurlama sulamaya, bu yatırımlara, ekonomik yatırımlara yeteri kadar kaynak aktarılmamasından dolayı geçilememiş olması, Türkiye için bu problemi had safhaya taşımıştır.

Değerli milletvekilleri, aşağı yukarı değişik yağış rejimine sahip olan ve topraklarının yaklaşık üçte 2’si kurak, yarı kurak iklim özelliğindeki ülkemizde suyun verimli kullanılması konusunda acil önlemlerin alınması şarttır. Bu amaçla, bir su kanununun çıkarılması, öncelikli olarak su kaynaklarının yönetim planlarının hazırlanması ve toplumun her kesiminin bu konuda üzerine düşen görevi yapacak şekilde bilinçlendirilmesi şarttır. Bugün ülkemizde -biraz önce arkadaşımız da ifade etti- ekonomik olarak sulanabilecek tarım alanı 8,5 milyon hektardır. Bunun maalesef ancak 5-5,5 milyon hektarı yani yüzde 64’lük, 65’lik bir kısmı sulanabilmektedir.

Bir diğer durum: Aşağı yukarı, şu anda, hâlihazırda, bir miktarı tarım toprağı olmaktan çıkmış olsa da 26 milyon hektar civarında bir ekilebilir alanımız vardır. Bu alanlar açısından bakıldığı zaman, Türkiye’de ekilebilir alanların yaklaşık beşte 1’i ancak sulanabilmektedir. Yani bu çok çok düşük bir rakamdır, çok çok düşük bir orandır. Türkiye gibi, zengin bitki ve iklim çeşitliliğine sahip, yüksek tarımsal potansiyele sahip bir ülke için bu üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur ve muhakkak surette bu alanların çok önemli bir kısmının sulanabilme kapasitesini de nazarıitibara alarak sulamaya kavuşturmak ve suyu etkin ve verimli kullanmak ülke için çok gereklidir.

Değerli milletvekilleri, tarım bu ülkenin en büyük şansıdır, tarımsal potansiyel bu ülkenin en büyük zenginliğidir. Bunu bu kürsüden her vesileyle ifade ettik ve hâlen de bu şansın devam ettiğini ifade ediyorum. Türkiye, bu potansiyeliyle sadece kendisini değil, bölgesini de, bulunduğu coğrafyayı da besleyecek bir güce sahiptir ancak bu şans, bu potansiyel, bu İktidarın çarpık tarım politikasına ve yanlış bakış açısına rağmen devam etmektedir. Bugün bu ülkede tarım gözden çıkarılmıştır. Türkiye nerede ise temel ürünlerde dahi dışarıya bağımlı hâle getirilmiş, âdeta ithalat cenneti olmuştur. Hayvancılık yerlerde sürünmektedir -bu kürsüde çok konuştuk-hayvancılıkta gelinen nokta gerçekten bir dramdır. Daha bugün Türkiye Büyük Millet Meclisini, grupları Türkiye'nin çeşitli yörelerinden gelmiş yüzlerce besicimiz, yüzlerce üreticimiz ziyaret etti ve seslerini bizlere duyurmaya çalıştılar ancak… Biz bunlarla konuştuk, bir serzenişlerini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum. “Biz Sayın Bakana derdimizi anlatmak istiyoruz ama ulaşamıyoruz.” dediler, umarım ulaşmayı başarırlar.

Değerli milletvekilleri, bu durumda, hayvancılık yapan ve ağır girdi maliyetleri altında ezilen Türk çiftçisi topraklarını terk etmiştir, meralarda neredeyse otlayan koyun kalmamıştır. Bunu, bu kürsüde, geçen görüşmelerde Tarım Bakanı da bir vesileyle itiraf etti.

Patlayan işsizliğin sebeplerini başka yerlerde aramaya gerek yok; işi, düzeni bozulan, tarlasını terk eden, üretmekten vazgeçen, ürünü para etmediği için toprağını terk eden insanların dramında, esas işsizlik sebeplerini oralarda aramak lazım.

Değerli milletvekilleri, konumuzla ilgili olarak tekrar şunu ifade etmek istiyorum: Tabii, diğer konuştuklarımız da Türkiye’yle, Türkiye tarımıyla, Türkiye’de milyonca insanın yaşadığı dramla ilgilidir. Ayrıca, bu yasa da neticeyi, üretimi, verimliliği artırmaya yönelik, suyun kullanımıyla ilgili, bu kesimi ilgilendiren bir yasa olduğu için elbette ki tarım kesiminin sorunlarını da bu kürsüde konuşmaya devam edeceğiz.

Sağlıklı ve dengeli beslenmenin sağlanması, sanayinin ihtiyacı olan kaliteli tarım ürünlerinin sürekli üretilebilmesi, tarım kesiminde çalışan nüfusun işsizlik probleminin çözülmesi ve hayat standardının yükseltilmesi için kalan yaklaşık 3 milyon hektarın acilen sulamaya açılması gerektiğini ifade ettik. Bugün, tarım toprağını, suyu, suyun kullanımını ve dolayısıyla bununla ilgili her düzenlemeyi, her türlü yasal tedbiri bu bakımdan çok çok önemli görmekteyiz zira günümüz dünyasında artık su, gıda, açlık, dolayısıyla tarım en önemli gündem maddesidir ve en stratejik konulardır.

Değerli milletvekilleri, çok açıktır ki bu gidişin, dünyada giderek artan ve vahim bir hâl alan açlığın, özellikle de gıda arzındaki daralmanın ortadan kaldırılmasında, ekilebilir tarım toprakları artırılamayacağına göre, tek çare birim alandan elde edilen üretimi artırmaktır. Birim alandan elde edilecek ürün miktarını belirleyen en önemli etkenler topraktır, tohumdur, ilaçtır ama bunların en önemlisi, hiç şüpheniz olmasın ki, sudur. Eğer siz su kaynaklarınızı tarımda doğru, etkin, verimli bir biçimde kullanabiliyorsanız, tarım topraklarını suyla doğru ve ekonomik olarak buluşturabiliyorsanız işte o zaman dünya tarımında söz sahibi olabilirsiniz.

Bu sebeple Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu kanunu önemsiyoruz ve su yönetiminin belli bir disiplin altına alınmasını, etkin kullanım imkânlarının geliştirilmesini desteklediğimizi ifade ediyorum.

Ülkemizde hâlen su varlık ve kaynaklarının korunması, yönetimi konusunda ciddi bir mevzuat, bir su kanunu bulunmamaktadır. Bunu biraz önce de ifade ettim. Bu, önemli bir eksikliktir. Bu konuda ciddi bir çalışma yapılmalı ve mevzuat hazırlanmalıdır. Bugün üzerinde görüştüğümüz yasa da birçok eksikliğine rağmen -Komisyonda da görüştük- geneli itibarıyla desteklediğimiz bir yasadır.

Ülkemizin tabii servetlerinden olup kamunun yararına sunulan yer altı ve yer üstü sularından tarımsal sulamada kullanılmak amacıyla devletin üstlendiği bir kamu hizmeti olarak sulama tesislerinin kurulması ve işletilmesi, 1953 tarih 6200 sayılı Kanun uyarınca Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü tarafından yürütülmektedir, yürütülmüştür bugüne kadar. Daha sonra bu tesislerin çok büyük bir kısmı devredilmiştir. Devredilen bu tesislerin önemli bir bölümü 5335 sayılı Mahallî İdareler Kanunu’na göre kurulan birliklerce yapılmıştır. Mahallî İdareler Kanunu’yla kurulan birliklere devredilen bu tesisler tam olarak bugüne kadar korunamadığı gibi, gerekli bakım, onarım ve yatırımlar da yapılmamıştır; çoğu atıldır, tarıma hizmet etmekten uzaktır. Devredilen bu tesislerin hakkını vererek işleten birlik sayısı maalesef çok azdır. Bu durum, yasal mevzuat noksanlığından ileri geldiği gibi, birliklerin ekonomik yapılarının zayıf olmasından da kaynaklanmaktadır.

Bugün 5355 sayılı Mahallî İdareler Kanunu’ndaki yetersizlikten ve suistimalleri önleyici hükümlerin olmamasından dolayı -ki, Sayıştay raporları da bunlara işaret etmektedir- bu birliklerin çoğu borç batağındadır ve devredilen tesislerin birçoğunda bakım ve onarım yapılmadığı gibi atıl durumda olmasına bağlı olarak Türk tarımına gereken faydayı sağlamaktan tamamen uzaktır.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi olarak, bu tasarının daha doğru ve amaca uygun hâle gelmesi için komisyonlarda, alt komisyonlarda gereken katkıyı yapmaya çalıştık. Mesela tasarının ilk hâlinde kanun yasalaştığı tarihten itibaren 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’na göre kurulmuş olan sulama amaçlı -ki aynı amaca hizmet eden- 2.500 civarındaki kooperatifin feshedilmesi söz konusuydu. Bunu Komisyondaki arkadaşlarımızın da önergelerimiz doğrultusunda değerlendirmesi sonucu bu problem ortadan kaldırılmış ve doğru bir uygulama olmuştur.

Bir başka husus da yine ilk hâlinde bu birliklerde çalışan 5 bin civarında personelin mağduriyetine sebebiyet verilme ihtimali vardı. Bu da Komisyonda gerekli düzenleme yapılarak özlük hakları ve iş güvenceleri garanti altına alınmaya çalışılmıştır.

Elbette ki bu yasaya tarımsal faaliyetin önemli bir parçası olarak bakmaktayız. Her türlü tarımsal faaliyetin yürütülmesinde, tarımın planlanmasında çiftçi örgütlenmesini çok önemli gördüğümüzü, çiftçi örgütlerinin etkin olması gerektiğini de bu vesileyle ifade etmek istiyorum.

Zannediyorum, maddeler üzerinde veya bölümler üzerinde arkadaşlarımız da ifade edecek, tabii bu bir çiftçi örgütü ama aynı zamanda kamu tüzel kişiliğine sahip ve aynı zamanda devletin kontrolü altında. Elbette ki devletin, dolayısıyla Devlet Su İşlerinin bir denetim yetkisinin olmasını doğru buluyoruz ama bu yetkinin abartılmaması lazım, bu yetkinin âdeta o tüzel kişiliğe sahip bir çiftçi örgütü olan örgütün her icraatını Demokles’in kılıcı gibi başında denetleyerek veya görevi biraz daha sert kullanarak belli bir boyuta getirilmemesi, daha doğrusu Devlet Su İşlerinin bir şubesi gibi de çalışmaması gerekir diye düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, birtakım arkadaşlarımızın zannediyorum önergeleri de olacaktır. Hâlen bu ülkede çok çeşitli ve birbiriyle kopuk çok sayıda çiftçi örgütü vardır. Bakın, Ziraat Odaları Birliği vardır, üretici birlikleri vardır, yetiştirici birlikleri vardır ve bunların her birinin işleyişinde çok ciddi sıkıntılar vardır yani mevzuat çıkarmak, birlik kurmak, çiftçiyi örgütlüyorum diye birtakım düzenlemeler yapmak tek başına asla yeterli değil. Bunun için yasa çıkarmak tek başına bir şey ifade etmez ve önemli olan bunların etkin çalışmasını sağlamak, koordinasyonunu sağlamak ve en önemlisi de güçlü yapıda olmalarını sağlamaktır. Şu anda çiftçi hangi örgüte üye olacağını bilememektedir. Tam bir örgüt kargaşası yaşanmaktadır. Çoğu kere de bu örgütlere üyelik çiftçiye ek bir maliyet yüklediği için âdeta büyük bir mağduriyet yaşanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, mesela bu kanunda Tarım Bakanlığı yoktur -bir başka tespit veya noksanlık- hâlbuki suyun kullanımının planlanmasından, tarımın planlanmasından, üretim planından, üretim deseninden suyun kullanımını ayrı düşünmek mümkün değildir. Bir yerde suyu doğru kullanmak için doğru bir üretim planlaması, doğru bir üretim deseni çıkarmak lazım. Havza bazındaki üretim planlaması yapılmadan bu iş olmaz, bunu da yapacak olan yegâne bakanlık elbette ki Tarım Bakanlığıdır. Bu tasarıda Tarım Bakanlığının daha etkin bir biçimde yer alması sağlanabilirdi ama böyle bir etkinliği olmadığı kanaatindeyiz.

Değerli milletvekilleri, birlikler önemlidir, çiftçi örgütlenmesi önemlidir. Elbette ki demokrasinin de gelişmesi için bu örgütlerin güçlü yapıda olmaları çok çok önemlidir. “Tek başına bu yasaları çıkarmak bir şey ifade etmez.” dedim. Mesela bir örnek vereyim: 2004’te 5200 sayılı bir Üretici Birlikleri Kanunu çıkarıldı ve bugün bu birliklerin elleri kolları bağlıdır, ayakta duramamaktadırlar, bütün talepleri Bakanlık tarafından göz ardı edilmektedir ve feryatlarına kulak tıkanmaktadır. Büro kiralayacak paraları bile yoktur, kırsal kalkınma desteklerinden birliklere yardım yapılmamaktadır. Bu şartlarda ne kadar örgüt kurarsanız kurun faydasızdır ve Türk tarımının kalkınmasına gerekli katkıyı bu şartlarda sağlaması asla mümkün değildir. Bu örgütler, bırakın bugün çiftçinin hakkını savunmayı kendileri bile ayakta durmakta zorluk çekmektedirler.

Değerli milletvekilleri, bu konuya Milliyetçi Hareket Partisi olarak yaklaşımımız şudur: Ülkemiz tarım sektörü yapısında görülen küçük işletmelerin üretim girdilerinin uygun şartlarla temin edilebilmeleri, ürünlerini depolayabilmeleri ve uygun fiyatlarla pazarlayabilmeleri, pazar gelişmelerini izleyip üretimlerini ona göre yönlendirmeleri ve pazarda rekabet gücü kazanabilmeleri ancak doğru bir örgütlenmeyle sağlanabilir. İyi bir örgütlenme şekliyle ancak küçük işletmeler rasyonel ve verimli çalışmaya kavuşabilir ve bu işletmeler de zamanla ekonomik ölçekli işletme büyüklüğüne ulaştırılarak yapıları güçlendirilebilir.

Burada altını çizerek ifade etmek istediğim bir önemli husus da şudur: Tarımın, bu sektörün arzu edilen düzeye gelmesi için üreten, ürettiğini satan, katma değer oluşturan, doğduğu toprakta insanını doyuran, sadece ülkesini değil bölgesini de besleyen, ithal eden değil ihraç yapan bir yapıya kavuşturulması için güçlü çiftçi örgütlerine ihtiyaç vardır. Güçlü çiftçi örgütlerinin oluşabilmesi için çiftçinin, çiftçilikle uğraşanların bireysel olarak güçlü olması lazımdır. Bugün içinde bulunduğumuz dünyanın gelişmiş her ülkesinde olduğu gibi, bu zor ve stratejik, önemli işi yapan insanların doğru dürüst desteklenmesi, iyi bir destekleme politikasıyla muhakkak suretle takviye edilmesi gerekir. Hâlbuki bugün, bu ülkede -onlarca kere ifade ettim, bir kere daha ifade ediyorum- asla doğru ve yeterli bir destekleme politikası yoktur, çiftçi asla desteklenememektedir.

Bakın, son bir örnek vereyim: Son birkaç yıllık bütçeye bakın. Son bütçede de aşağı yukarı 5-5,5-6 milyar dolar civarında bir destek veriyoruz. Yapılan son bir araştırmada, bu 5,5-6 milyar… Tarımın bütün sektörlerini, 25 milyon insanı ilgilendiren -2,5 milyon kayıtlı çiftçiyi- incirden, üzümden, ete kadar, süte kadar her sektörü ilgilendiren bu alana toplam verdiğimiz destek miktarı budur. Değerli milletvekilleri, sadece, tek başına mazottan vergi olarak devletin çiftçiden aldığı, geri aldığı para miktarı aşağı yukarı 5 milyar TL civarındadır. Yani kaşıkla verdiğini bu Hükûmet kepçeyle üreticiden almaktadır.

Bunu, şunun için ifade ediyorum, yüzlerce kere ifade ettim, bir kere daha ifade etmekte yarar görüyorum: Bugün Türk tarımının, Türk çiftçisinin karşı karşıya bulunduğu en büyük dramı, en büyük çıkmazı ağır girdi maliyetleridir, bu maliyetler altında ezilmesidir ve sattığı ürünün değerinin maliyetlerin çok altında olmasıdır. Böyle bir yapıyla bu çiftçiden, bu üreticiden bir mucize bekleyemezsiniz.

Bugüne kadar alın teriyle bu toprakların en sağlam damarını oluşturan, en çilekeş insanlarının bugüne kadar sabrı taşmadan bu üretimi sürdürmeye gayretleri varsa bu iyi niyetlerini daha fazla zorlamamak lazım ve bugün bu problem sadece tarımla, toprakla uğraşanın dramı değil, aynı zamanda büyük şehirde yaşayan insanların, 75 milyon insanın da dramıdır çünkü Türkiye’de sağlıksız ve altyapısı olmadan, sağlıklı bir sanayileşme ve kentleşme olmadan, topraktan kaçış şeklinde ortaya çıkan göç, Türkiye’de sadece ekonomik değil, sosyal birtakım olayların da felaket hâline dönüşmesinin en önemli sebebidir.

Bu duygu ve düşüncelerle, yasanın ülkemize, ülkemiz tarımına, çiftçimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ertugay.

AK PARTİ Grubu ve şahsı adına Hatay Milletvekili Sayın Orhan Karasayar.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 621 sıra sayılı Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sulama birlikleri -2004 yılına kadar- 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 133, 138’inci maddelerine göre kurulmuştur. 2004 yılında çıkan 4272 sayılı ve 2005 yılında çıkan 5393 sayılı yeni Belediye Kanunu’nda birlik kurulmasına ilişkin hüküm bulunmadığından, sulama birlikleri de dâhil olmak üzere, belediyelerin kurmuş olduğu tüm birlikler için yasal boşluk oluşmuştur. Bu boşluk, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kabul edilerek 11 Haziran 2005 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu ile doldurulmuştur. Bugün sulama birlikleri bu Kanun hükümleri çerçevesinde faaliyetlerini sürdürmekte olup, sulama birliklerinin meclisine çiftçi katılımının sağlanması için 19’uncu maddesinde özel düzenleme yapılmıştır. Mevcut durumda sulama birliklerinin bütçeleri, birlik meclisi tarafından kabul edilip, valinin onayıyla yürürlüğe girmektedir.

Sulama tesisinin işletilmesi için ihtiyaç duyulan personel, araç, enerji, bakım, onarım ödenekleri ve bu ödeneklerin temin edilebilmesi için birliğin gelirlerinin tamamına yakınını oluşturan sulama ücretlerinin belirlenmesinde Genel Müdürlüğümüzün yasal olarak yaptırım gücü bulunmamaktadır.

2010 yılı sonu itibarıyla yaklaşık 2 milyon hektar alana hizmet eden sulama tesislerimizin işletme ve bakım sorumluluğunu devralmış olan üç yüz altmış sekiz adet sulama birliğinin idari ve mali yönden denetimi İçişleri Bakanlığı Mahallî İdareler Genel Müdürlüğünce yürütülmektedir.

Sulama birliğinin faaliyetlerini düzenlemede 5355 sayılı Mahallî İdare Birlikleri Kanunu, ihtiyaca yeterince cevap verememektedir.

1993’ten günümüze değin geçen on beş yılda yapılan inceleme ve değerlendirmeler neticesinde sulama birliklerinde aşağıdaki problemler tespit edilmiştir.

Bu problemler, idari problemler olarak baktığımızda, birlik yönetiminin her yerde çiftçilerden oluşmaması, gerçekçi bütçe hazırlanamaması, sulama ücretlerinin düşük tutulması, ceza yönetmeliğinin hazırlanamaması, personel eğitimine önem verilmemesi, tarım kuruluşlarıyla diyalog eksikliği, 657 sayılı Kanun’a tabi personel istihdamı, etkili denetim ve kontrolün olmaması neticesinde birlikler kurumsallaşamamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işletme problemlerine gelince, genelde gece sulaması yapılmaması, planlı su dağıtım programlarının uygulanmaması, kalifiye personelin çalıştırılmaması, gerçekçi bir mesaha yapılmaması, cezai müeyyidelerin uygulanmaması, kanalların maksimum debilerine göre işletilmesi neticesinde aşırı su kullanımı, taban suyu, tuzluluk problemleri oluşmaktadır.

Bakım, onarım problemleri: Bakım, onarıma yeterli ödenek ayrılamaması, bakım, onarımın zamanında yapılamaması, tahliye ve drenaj kanallarının temizlenememesi, bakım, onarım ihtiyaçlarının doğru belirlenmemesi, bakım, onarımda DSİ’yle iş birliği yapılmaması, rehabilitasyon için fon ayrılmaması neticesinde de sulama tesisleri hızla yıpranmaktadır.

Bir de yöresel problemler var değerli arkadaşlar. Sulama tesislerinin devir sırasındaki fiziki durumu, güçlü feodal yapı, bakım, onarım yapılacak sürenin kısa oluşu, sulama sezonunun uzaması, işletme bakım hizmetlerinin kişiye özel düzenlenmesi neticesinde tesislerden yeterince istifade edilememektedir.

Yukarıda belirtilen sebeplerle sürdürülebilir sulama işletmeciliği, denetlenebilir, hesap verebilir, şeffaf birlik yapısı oluşturulabilmesi için müstakil sulama birlikleri kanununa ihtiyaç duyulmuştur. Sulama  birliklerinin faaliyetlerinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi, bu kuruluşlara devredilen tesislerin inşa maksatlarına yönelik olarak sürdürülebilir hizmet üretmelerinin sağlanması, 2008 yılı başından itibaren hız verilen bir çalışmayla idari, mali ve teknik hususlarda yeni ve ihtiyaca cevap verebilecek düzenlemeleri içeren Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı hazırlanmış olup Türkiye Büyük Millet Meclisinde komisyonların gündemine getirilmiştir.

Söz konusu tasarı 2009 yılı başında Antalya’da düzenlenen bir toplantıyla sulama birlikleri tarafından değerlendirilmiş, görüş ve öneriler yansıtılmıştır. Ankara’da yapılan toplantılara İçişleri, Maliye, Bayındırlık ve İskân, Tarım ve Köyişleri, Sanayi ve Ticaret, Enerji ve Tabii Kaynaklar bakanlıkları ile Hazine ve Devlet Planlama Teşkilatı müsteşarlıklarından üst düzeyde yöneticiler katılmıştır. Konu Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Sayın Ali Babacan başkanlığında gerçekleştirilen Ekonomik Koordinasyon Kurulunda da 2 kez görüşülmüştür. Gerekli usul ve şekil düzenlemeleri de Başbakanlık Kanunlar ve Kararlar Genel Müdürlüğü tarafından yapılarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına ulaştırılan taslak, kanun tasarısı hâline getirilmiştir.

Tasarı 24 Kasım 2010 tarihinde tali komisyon olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Çevre Komisyonunda görüşülmüş, bazı detay hususlar dışında özüne yönelik değişiklik olmadan kabul edilmiştir.

Tasarı, 25/11/2010 tarihinde ana komisyon olarak Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda görüşülmüş ve detaylı olarak değerlendirilmesinin faydalı olacağı kanaatiyle, oluşturulacak bir alt komisyonda incelenmesine karar verilmiştir. Alt komisyonun 2 Aralık 2010, 9 Aralık 2010 ve 20 Ocak 2011 tarihlerinde yapılan toplantılarında görüşülmüştür. Alt komisyonda görüşülmesi tamamlanan tasarı, 9 Şubat 2011 günü Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunda da görüşülerek Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna gönderilmesine karar verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, tasarı, hem alt komisyonda hem üst komisyonumuzda, gerek muhalefet milletvekili arkadaşlarımızla gerek ilgili birliklerin yöneticileriyle ve çiftçilerimizle de çok geniş bir şekilde istişare edilerek, sulama birliklerimizin bundan sonraki süreçte sorunlarının en asgariye düşürülmesi amaçlanmıştır.

Bu doğrultuda Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı’yla getirilen değişiklikler ve yenilikleri şöyle sıralayabilirim:

Birliklerin işleyişi Devlet Su İşlerince belirlenecek birlik çerçeve ana statüsüne göre sağlanacaktır.

Görev alanı sulama sahasıyla sınırlıdır.

Birliğin kuruluşu, sulamadan faydalanacak en az 5 kişinin kurucular kurulu olarak müracaatıyla başlıyor.

Sulama birlikleri sadece sulama faaliyetiyle iştigal edeceklerdir.

Devir sözleşmesinde belirtilen esaslar dahilinde devreden kuruluşun, yani DSİ’nin yetkilerine sahip olacaklardır.

Birliğin resmiyet kazanabilmesi için en az 18 kullanıcısının birliğe üye olması şartı aranmaktadır.

Su kullanıcı hüviyetini kaybedenler yönetim kurulunca, kanunda sayılan diğer durumlarda ise meclis kararıyla birlik üyeliğinden çıkarılacaklardır.

Meclis üye sayısı her yerleşim yerinde en az 2 çiftçi üye olmak üzere sulama alanına göre belirlenecektir.

Meclis üyelerinin dört yıllığına seçilmesi öngörülmektedir.

Gözlemcilik oluşturulmuş ve denetimde etkin ve yetkili kılınmıştır. Birlik faaliyetleriyle ilgili görüş, düşünce, rapor verme, işletme ve bakım konularında denetleme yetkileri olacaktır.

Birlik faaliyetleriyle ilgili Tarım ve Köyişleri Bakanlığının görev alanında bulunan konularda denetim ve yönlendirme Tarım ve Köyişleri Bakanlığınca mahallinde atanacak bir gözlemci tarafından yapılacaktır.

Meclis kararlarının oy çokluğu ile, iç ve dış kredi borçlandırmalarına ait kararların ise üye sayısının üçte 2’sinin oylarıyla alınması öngörülmektedir.

Su kullanım hizmet bedeli her yıl Bakanlar Kurulu kararıyla yürürlüğe girecek tarifedeki eşiğin altında olmamak üzere birlik meclisi tarafından belirlenecektir.

Birlik meclisinde denetim kurulunun oluşturulmasıyla kendi iç denetimlerinin yapılması sağlanacaktır.

Yönetim ve denetim kurulu üyelerinin iki yıllığına, başkanın ise dört yıllığına meclis tarafından seçilmesi öngörülmüştür. 

Cazibeli sulamalarda tahsilatın yüzde 30’unun, pompajlı sulamalarda ise yüzde 15’inin bakım, onarıma harcanıp, artanı varsa ertesi yıla aktarılması ve pompajlı sulamalarda en az bir önceki yılın enerji bedelinin bütçeye masraf olarak konulması, ayrılan bu paranın başka maksatla harcanmaması sağlanacaktır.

Denk bütçe yapma esası getirilmiştir. Bütçenin onayının DSİ bölge müdürünün uygun görüşüyle vali tarafından yapılacağı hükme bağlanmıştır.

Borç stoku en son kesinleşmiş bütçe gelirleri toplamını aşamayacaktır.

Birlik alacaklarının tahsilatı için gerekli işlemleri zamanında ve tam olarak yapmayan başkan ve yönetim kurulu üyeleri kendi dönemlerinde oluşan zarardan şahsen sorumlu tutulacaklardır. Zamanında tahsil edilmeyen alacaklar İcra İflas Kanunu hükümlerine göre tahsil edilecektir.

Personel harcamalarında disiplin sağlanacak, personel, İş Kanunu hükümlerine göre çalıştırılacak. Personel giderleri bütçenin yüzde 30’unu aşamayacak, zorunla hâllerde Bakan onayıyla bu oran yüzde 40’a çıkarılabilecektir. Birlik personelinin yollukları Harcırah Kanunu hükümlerine göre ödenecektir. İstihdam edilen en üst yönetici, yani müdür, mühendis ile ilgili DSİ bölge müdürünün uygun görüşü alınmadan işten çıkarılamayacaktır.

Birliklere yap-işlet-devret ve diğer yatırım modellerini uygulama yetkisi verilmektedir. Birliklerin idari ve mali denetimi valiliğin oluşturacağı komisyon tarafından denetlenecektir. Bakanlıkça idari ve teknik denetim yapılacaktır. Birlikler Sayıştay tarafından doğrudan da denetlenebilecektir.

Birliğin devraldığı sulama tesisine zarar verenler devlet malına zarar verme ile ilgili ceza hükümlerine tabi tutulacaktır.

Sulama sahasındaki çiftçilerden birliğe üye olmayanların birlik faaliyetlerinden faydalanma şartları belirlenmiştir.

Mevcut sulama birlikleri bir yıl içinde durumlarını bu kanuna uygun hâle getireceklerdir.

Mevcut kadrolu personelin müktesep hakları korunarak diğer kamu kurumlarına geçişi sağlanacaktır.

Diğer birçok alanda olduğu gibi Hükûmetimiz, AK PARTİ Hükûmetimiz tarımsal sulama alanında da çok önemli olan birliklerimizin inanıyorum ki, yapılan bu düzenlemeyle bundan sonraki süreçte hem birlik yönetimimize, yöneticilerimize hem Türk çiftçimize çok ciddi gelişmeler sağlayacak ve bununla birlikte inanıyorum ki, yıllarca birliklerimiz içerisinde yaşanan sorunlar, birliklerimizle çiftçilerimiz arasında yaşanan hatta can kaybına, birbirlerini öldürmeye kadar giden problemler çözülecektir ve bununla beraber, Hükûmetimiz, göreve geldiği günden bugüne kadar, çiftçilerimizle ilgili sorunların tamamını en ince ayrıntılarıyla ele almış ve birçoğunu çözüme kavuşturmuştur. Bunun neticesinde de, hem tarım ürünlerimizdeki üretim artışlarını, tarım ürünlerinin ihracatındaki üretim artışlarını, bizler de bölgemize gittiğimizde, sürekli, çiftçilerimizle, köylülerimizle, her gittiğimizde, her hafta gittiğimizde, birlikte olup, değerlendirip tartışıyoruz ve Hükûmetimize, Başbakanımıza teşekkür ediyorlar.

“İnşallah, bugüne kadar yapmış olduğumuz bu çalışmalar bundan sonraki süreçte de çiftçilerimizin, köylülerimizin de bizlere vermiş olduğu destekle devam edecek.” diyor, ben yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Karasayar.

Sayın Ertürk

Şahsı adına görüşmeyecek mi?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Yok efendim.

BAŞKAN – Peki.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Uzunırmak, buyurun efendim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istediğim iki soru var. Bunlardan birincisi: Bir devlet politikası içerisinde sormak istiyorum, AKP acaba sulama birliklerini de özelleştirerek özel sektöre satmaya veya satmamaya burada bir devlet anlayışı içerisinde söz verebilir mi? Bu konuda bir politikası var mı? Bu konuda endişeler var, sulama birliklerinin, dolayısıyla sulama sektörünün de özelleştirme yapılarak satılacağı konusunda.

İkincisi: Şu anda seçilen birlik yöneticileri beş yıllığına seçildi ve bir anayasal hakkı kullanıyorlar ama bu teklifte, bu yapılan düzenlemede bir yıl sonrası belirsiz hâle getirilmiş. Bu insanlar beş yıllığına seçildi ve bir yıl sonrası belirsiz bir hâle getiriliyor. Bu bir anayasal hak. Kişi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet, Sayın Bakanım, herhâlde soru anlaşıldı.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, böyle bir kanunun gelmesinde dokuz yıldır mücadele ediyorum. İçişleri Bakanlığı, artık trafik memurluğu bitiyor... Ama mali yapıları bozulan birliklerle ilgili, DSİ’ye bir köprü kredisi, bu birliklerin mali yapılarının düzelmesi için bu kanunda bir şey yok, bir kere. Birliklerin son derece ihtiyacı var.

İki: Birliklerin personeliyle ilgili tek kelime geçmiyor. Orada personel mağdur, bu personeli ben birinci bölümde konuşacağım. Öncellikle, personelin de sorunlarını çözmek lazım, eğer bir şeyi çözüyorsak. Kanunun gelmesini… Ama özellikle mali yapıları bozuk birliklere DSİ’nin destek olması lazım -DSİ’nin bir köprü kredisi- bir geçiş sürecinde birliklere ekonomik ve mali destek olması lazım ama bu yasada yoktur. Olacak mı, olmayacak mı?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Aslanoğlu.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, sulama birlikleriyle ilgili konu -Sayın Aslanoğlu’nun da işaret ettiği gibi- uzun zamandır aslında toplumumuzun gündeminde olan bir konu. Maalesef bugünkü durumda, tabii, başarılı örnekler de var ama başarısız örnekleri de çok buluyoruz. Hem yapılan yatırımların zarar görmemesi açısından hem de birçok insanımızın mağduriyetine yol açmaması bakımından burada bir reform ihtiyacı açık ve o reforma dönük olarak da geniş kapsamlı değerlendirmelerden sonra, çalışmalardan sonra bugün Meclisimizin takdirine sunulan kanun tasarısı oluşturuldu, Meclisimizin komisyonlarından da geçti ve şu an Genel Kurulda tartışıyoruz. Şu an itibarıyla ben kişisel olarak yeni birtakım modeller, yeni birtakım varsayımlar yapmak durumunda değilim. Hükûmetimizin ve Meclisimizin teklifleriyle, iradeleriyle oluşmuş ve Meclisimizin takdirine sunulmuş bir model var, bu model… Dünyaya bakılır, değişik modeller de tabii ki tartışılabilir. Buralarda hiçbir şekilde bizim, Hükûmet olarak olmazsa olmaz gibi bir yaklaşımımız yok. Halkımız için, tarım sektörümüz için faydalı olan neyse onu yapmak tabii ki bizim politikamız. Şu anki ortaya konan modelde bir özelleştirme söz konusu değil, böyle bir şey düşünülmüyor. Sulama birliklerinin özel sektöre satılması gibi herhangi bir şey söz konusu değil. Fakat bizi ve gelecekteki nesilleri bağlayıcı bir yaklaşım biçimi içinde olmamız da bana göre doğru değil.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – “Biz yapabiliriz.” mi diyorsunuz?

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Başkan dört yıllığına, encümen iki yıllığına seçiliyor. Burada bir yıllık bir geçiş süresi öngörülmüş durumda. Bunlar bir kısmı için yeterli olabilir, bir kısmı için olmayabilir. O, Meclisimizin takdirinde, farklı şekillerde de burada bir düzenleme yapmak mümkün elbette ama Meclisimiz nasıl yaparsa… Sonuçta kamu hukukunu ilgilendiren bir konu. Bizler de beş yıllığına milletvekili olarak seçildik ama daha sonra yapılan değişikliklerle dört yıla indi. Bu, kamu hukukunda rastlanan bir durum.

Birlik personelinin durumu, bu personelle ilgili Sayın Aslanoğlu’nun sorduğu soru: 657 sayılı… Personel havuza gidecek ve oradan çeşitli kamu kurumlarına dağılımları söz konusu. Sözleşmeli personelin de özlük haklarının korunduğuna ilişkin arkadaşlarımız bana bilgi veriyorlar. Detayını isterseniz size daha ayrıntılı bir şekilde arz edebilirler.

Yine “Mali yapıları düzeltici bir yaklaşımınız var mı?” dediniz. Bunun için bir rehabilitasyon projesi düşünülüyor. Özellikle de bakım, onarım projeleri geliştirme yönünde kurumumuzun bir çalışması var anladığım kadarıyla.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

Karşılıklı konuşmaya… Sorulara devam edelim, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Karşılıklı konuşma değil Sayın Başkanım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Efendim, soruya devam edelim.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Yani şimdi ben şunu anlayamadım: Bir milletvekili olarak, bir Sayın Bakanın… “Hayır, bu konu özelleştirilemez.” veya “Bu konuyu özelleştirme bizim Hükûmetimiz döneminde olur, olmaz.” diye bir net yanıt alamadım. Ben bunu merak ediyorum. Yani böyle bir konuda özelleştirme noktasında, özel sektöre devretme noktasında bir politika gündemde midir, gündeme gelebilir mi? Hükûmetin bu meseleye temel felsefe olarak bakış açısı nedir, onu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, ortaya bir model gelmiş, Hükûmetten geçmiş, Meclisimizin komisyonlarında tartışılmış. Bu ortamda tercih edilen model ortada. Bunun tartışılacak bir tarafını ben görmüyorum doğrusu. Burada felsefi bir tartışma yaptığımız zaman felsefi tartışmalarda her şey tartışılır. Felsefede böyle, sınır falan yoktur. Ama Hükûmetten geçmiş, Meclisimize gelmiş, komisyonlarımızda tartışılmış bir model var önümüzde ve bu modelde de özelleştirme söz konusu değil, böyle bir şey yok. Kamu tüzel kişiliği verilmiş durumda birliklere. Kamu tüzel kişiliği verilmiş bir yapının özelleştirilmesi zaten düşünülemez fakat felsefi olarak düşünce hürriyeti var bir defa. Bir tartışmayı kısıtlamak, bir alternatifi yok saymak felsefi düzeyde, onu doğru bir yaklaşım olarak görmem şahsen.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Ben Hükûmet politikasını soruyorum, felsefe sormuyorum ki!

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Hükûmetin politikası ortada, Meclise gelen taslak ortada, tasarı ortada, komisyonlarda yapılan tartışmalar ortada, bugün önünüzde olan yasa tasarısı ortada.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Zabıtlara geçsin diye soruyorum.

DEVLET BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) – Şu anda Hükûmet bundan farklı bir model düşünüyor olsa o modeli getirirdi. Bugün getirdiği model neyse Hükûmetin yaklaşımı odur.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin tamamlanmasına birkaç dakika kalmıştır. Bu bakımdan, görüşmelerimizi burada kesiyoruz.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, milletvekili genel seçimlerinin yenilenmesi hakkındaki Anayasa Komisyonu raporu ile kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 3 Mart 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince, saat 14.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum. Hayırlı akşamlar diliyorum.

 

Kapanma Saati: 19.58