Normal 44162 4 11 2011-03-29T12:11:00Z 2011-03-29T12:12:00Z 1 57283 326518 TBMM 2720 766 383035 12.00 110 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 93                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

68’inci Birleşim

17 Şubat 2011 Perşembe

 

 

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II.- GELEN KÂĞITLAR

III.- YOKLAMA

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, taşeron işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2010 yılı işsizlik rakamlarına ve Adana’daki işsizliğe ilişkin açıklaması

2.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Birinci İktisat Kongresi’nin yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

4.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

5.- Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Batman’daki TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

6.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, önergelerinin kabulü sonucunda, Çerçeve 12’nci maddeye bağlı Ek Madde 139’un kanun metninden çıkarılması nedeniyle yaşadıkları üzüntüye ilişkin açıklaması

7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Ek Madde 139 ile bir vakfın talebi doğrultusunda üniversite kurulacağını, vakfa rağmen, önerge ile üniversite yapısında yeni bir düzenleme yapılmasının doğru olmayacağına ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, gözaltındaki ve cezaevlerindeki kayıp olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1042)

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak üzere ayrımcılık ve nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1043)

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044)

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/864) esas numaralı, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, Çerçeve 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman Bakanının talebinin uygun görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, konuşmasında, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)

 

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (12’nci maddeye bağlı Ek Madde 139)

X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin değiştirilmesine yönelik verilen önergenin oylamasından sonra Başkanlıkça kabul edildiğinin açıklanması üzerine, ret oyları daha fazla olduğu hâlde kabul edildiğinin açıklanması ve oylamanın tekrar edilmesi gerektiği taleplerini dikkate almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

XI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, ameliyat öncesi uygulanan ve hastaları mağdur eden prosedürlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/17636)

2.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’daki bazı hastanelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/17638)

3.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, su kullanım hakkı anlaşmasıyla devredilen HES’lerin yapım ihalelerine ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17749)

4.- Balıkesir Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, hayvan ve et ithalatı nedeniyle besicilik sektörünün yaşadığı mağduriyete ilişkin sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17842)

5.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Sarısu mesire alanında yapılacak tesislere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18068)

6.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, makam araçlarına ve yurt dışı seyahat harcırahlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/18076)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 13.05’te açılarak yedi oturum yaptı.

İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümüne,

Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere,

Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney, Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

Adana Milletvekili Hulusi Güvel,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,

Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan,

Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne;

Bayburt Milletvekili Fetani Battal, Bayburt ilinin kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin (10/1038),

Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, karşılıksız çek sorununun (10/1039),

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kamu araçlarının fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının (10/1040),

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün sorunlarının (10/1041),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

Bastırılarak dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına; 535, 592, 569, 570, 572, 573, 612, 613, 614 ve 615 sıra sayılı kanun  tasarılarının  ise  bu kısmın  1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11’inci sıralarına  alınması  ve  diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun 17 Şubat 2011 Perşembe günü 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam edilmesine; gece 24.00'te 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 17 Şubat 2011 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi kabul edildi.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli 58’inci Birleşiminin Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre yayımlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

Görüşmeleri izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden ve ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Ildar Gılmutdınov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasına alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.

2’nci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; verilen aradan sonra,

3’üncü sıraya alınan, Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmeleri (1/392) (S. Sayısı: 592),

Komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

17 Şubat 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 23.49’da son verildi.

 

                                                         Şükran Güldal MUMCU

                                                                  Başkan Vekili

 

                  Yusuf COŞKUN                   Harun TÜFEKCİ                         Fatih METİN

                          Bingöl                                   Konya                                         Bolu

                       Kâtip Üye                             Kâtip Üye                                  Kâtip Üye

No.: 86

II.- GELEN KÂĞITLAR

17 Şubat 2011 Perşembe

Raporlar

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki 27 Ağustos  1973 Tarihli Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması ve Sonrasındaki İlgili Anlaşmalar, Protokoller, Toplantı Tutanakları ile Eklerinin Tadiline İlişkin Değişiklik Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/988) (S. Sayısı: 617) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)

2.- Türkiye-EFTA Ortak Komitesinin EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmanın Devlet Yardımlarına İlişkin 18 ve 23. Maddelerinin ve II Sayılı Ekinin Değiştirilmesi ve X ve XI Sayılı Eklerinin İptaline İlişkin 1/2005 Sayılı Kararının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/380) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Petrol ve Elektrik Bakanlıkları Arasında Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/519)  (S. Sayısı: 619) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal Enerji İdaresi Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/809) (S. Sayısı: 620) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)

5.- Sulama Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)

Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17185)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki sağlık kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17186)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, kurulması planlanan bölge adliye mahkemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17269)

4.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, bir hakimle ilgili iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17271)

5.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, cezaevlerinde hak ihlali yaşandığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17272)

6.-  Hakkari Milletvekili Hamit Geylani’nin, Wikileaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17273)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.-  Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 Milletvekilinin, gözaltındaki ve cezaevlerindeki kayıp olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1042) (Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2010)

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 Milletvekilinin, başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak üzere ayrımcılık ve nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi  (10/1043) (Başkanlığa geliş tarihi: 12.01.2010)

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.01.2010)

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045) (Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2010)
17 Şubat 2011 Perşembe

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.02

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşimini açıyorum.

III.- YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Yoklama için üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Adana ilinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.

Buyurunuz Sayın Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın problemleri hakkında gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Adana denilince akla ne yazık ki son zamanlarda işsizlik gelir hâle geldi. AKP’nin devri iktidarında, Adana, ne yazık ki işsizlikte birinci sıraya oturdu. Bir dönem “taşı toprağı altın” diyerek sürekli göç alan, dev tesisleriyle gümbür gümbür çalışan Adana, şu anda kaldırımlarında işsizler ordusunun dolaştığı, geleceğinden emin olmayan bir kent hâline getirildi.

Yine, her ortamda övündüğünüz, enerji yatırımları gerçekleşirse “Türkiye'nin Rotterdam’ı olacak.” dediğiniz Ceyhan-Yumurtalık bölgesine şu ana kadar tek bir çivi dahi çakılmadı, tek bir yatırım dahi yapılmadı. Ya bu bölgeye devlet yatırımları bir an önce gerçekleştirilmeli ya da özel sektörün yapacağı yatırımların önü açılmalı. Adana’daki işsizliğin önüne ancak bu şekilde geçilebilir.

Değerli milletvekilleri, işsizlik denilince akla sendikalar geliyor. Türkiye’de memurların kurmuş olduğu en büyük sendikalardan bir tanesi de Türkiye Kamu-Sen’dir ve yetki sahibidir. Şu anda Türkiye Kamu-Sen üzerinde aşırı bir baskı var. Her ortamda demokratikleşmekten bahsediyorsunuz, demokrasiden bahsediyorsunuz ama demokrasinin en önemli kurumlarından bir tanesi sendikalardır. Ne yazık ki sizin, sizden olmayanlara tahammülünüz olmadığı için bu tip kurumlara bile tahammülünüz yok. Şu anda, Adana’da ve Türkiye'nin her tarafında Türkiye Kamu-Sen üyelerine baskı, yıldırma, sendikadan istifa etme zorlamaları yapılmaktadır. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Bu uygulamayla, bu baskılarla da ülkücüleri yıldıramazsınız, Türkiye Kamu-Sen üyelerini yıldıramazsınız. Türkiye Kamu-Sen varlığını her ortamda sürdürmeye devam edecektir.

Değerli milletvekilleri, “demokrasi” denilince akla yine seçimler geliyor. Bildiğiniz gibi, yerel seçimlerde Adana’da Büyükşehir Belediyesini Milliyetçi Hareket Partisi ve onun adayı Aytaç Durak kazanmıştı ancak bir müddet sonra, zannediyorum tahammülünüz olmadığı için, Aytaç Durak’ı görevinden uzaklaştırdınız. On aydan beridir Aytaç Durak görevinin başında değil ancak şu ana kadar bir tek soruşturma dahi açılmadı, bir tek mahkemesi dahi yok. Eğer Aytaç Durak’ın suçu varsa lütfen, onu Türk adaletine teslim edin, yargılayın. Eğer Aytaç Durak’ın suçu yoksa demokrasinin gereği, onu görevine iade edin. Adanalı hemşehrilerimizin beklentisi budur. Adanalı hemşehrilerimiz sizden bunu beklemektedir. Eğer demokrasiye inanıyorsanız, halkın iradesine inanıyorsanız, halkın iradesi Adana’da MHP lehine tecelli etmiştir, bunu kabullenmek zorundasınız.

“Adana” denilince akla tabii ki çiftçiler geliyor, çiftçilerin problemleri geliyor. Çiftçilerimiz çok sıkıntılı günler geçiriyor. Son dönemde artan akaryakıt fiyatları çiftçilerimizin belini kırdı, âdeta traktörlerine mazot koyup tarla ekecek hâlden aciz duruma getirildi. Şu anda, kırsal motorinin fiyatı        3.100 lira. Yine euro motorinin fiyatı 3.410 lira. Birkaç ay sonra kırsal motorin de devreden çıkartılacak, euro dizel kullanmak zorunda kalacak çiftçilerimiz. 3 milyon 400 bin liraya kullandıkları akaryakıtla ne kadar verimli olabilirler, ben burada sizin vicdanlarınıza bırakıyorum.

Çiftçinin girdisinin maliyetini azaltmamız lazım. Bu manada gübre fiyatları da dönemsel yükselişler gösteriyor. Ben bunu daha önce de gündeme getirdim ama hiç dikkate almadınız. Çiftçiye lazım olduğu zaman, buğdayın üst gübresi atılacağında, pamuk ekimi, mısır ekimi yapılacağında, taban gübresi atılacağında birdenbire gübre fiyatları 200 bin lira-300 bin lira yükseliyor, yüzde 30-yüzde 40 oranında yükseliş gösteriyor. Şimdi eğer ki gübre fiyatları eski hâliyle kurtarıyorsa Hükûmet bu konuda neden bir yaptırım uygulamıyor gübre üreticilerine veya ithalatçılarına? Çiftçiye lazım olduğunda bu gübre fiyatları neden yükselir? Ben, gübre fiyatlarının yükselişiyle ve gübre fiyatlarındaki KDV oranının yüksekliğiyle ilgili birkaç defa soru önergesi verdim, buradan gündeme getirdim. Gübrede şu anda KDV oranı yüzde 18. Gübredeki KDV oranını neden düşürmeyi hiçbir zaman için planlamadınız, düşünmediniz, değerlendirmediniz? Altında ve süs eşyasında KDV oranını sıfıra çektiniz ama gübrede hâlâ KDV oranı yüzde 18.

Yine mart ayı çiftçilerimiz için en sıkıntılı aylardan bir tanesidir. “Mart ayı dert ayı.” derler bizim orada. Çiftçi mazot alacak, tohum alacak, gübre alacak, tarlasını ekecek. Eğer, Hükûmet, çiftçiye bir iyilik yapmak istiyorsa destekleme primlerini mart ayı içerisinde ödemeli, çiftçi de tefeciye düşmeden, faizciye düşmeden tohumunu, gübresini, mazotunu alıp tarlasını ekebilmeli.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

MUHARREM VARLI (Devamla) - Eğer çiftçiye bir iyilik yapmak istiyorsanız, lütfen bir an önce çiftçilerin prim desteklerini ödeyiniz ve onları memnun ediniz.

Yine Adana’nın en önemli problemlerinden bir tanesi Ceyhan-Yumurtalık kara yoludur. Çok uzun yıllar önce projesi onaylanıp desteği verilmesine rağmen, bu yol hâlâ bitirilmemiştir. Yumurtalık yazın 50-60 bin nüfusa sahip bir sahil beldesidir. Ceyhan-Yumurtalık arası gece saat on iki-bire kadar çok yoğun bir taşıt trafiği yaşamaktadır. Bir de çiftçilerin traktörlerini, tarladan gelenleri de hesap ettiğiniz zaman âdeta ölüm yolu hâline gelmektedir. Bu yolun da bir an önce bitirilmesi lazımdır, Adana’ya büyük bir hizmet olur.

Yine hızlı tren projesinde, hızlı tren ağında ne yazık ki Adana yoktur. Türkiye'nin 4’üncü büyük nüfusuna sahip ilimiz Adana acaba  cezalandırılmakta mıdır…

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Cezalandırılmıyor.

MUHARREM VARLI (Devamla) - …yoksa Adana, hızlı tren ağını, hızlı treni hak etmemekte midir diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Sayın Güvel, buyurun.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2010 yılı işsizlik rakamlarına ve Adana’daki işsizliğe ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 2010 yılı işsizlik rakamlarına göre Adana, yüzde 26,5 işsizlik oranı ile ülkemiz genelinde işsizliğin en yoğun yaşandığı iller sıralamasında 1’inci gözükmektedir. Bu sorun, son birkaç yılın sorunu değildir. Adana ve Mersin illerini kapsayan istatistiki bölge sınıflandırılmasında bu iki ilimiz son yedi yıldır işsizliğin en çok görüldüğü iller konumundadır. Adana, gerek birikimiyle gerek fiziki koşullarıyla, tarımda, sanayide, turizmde, enerjide büyük bir potansiyele sahiptir ancak geçtiğimiz dokuz yıla baktığımızda, bu potansiyelin yeterince değerlendirilebildiğini söylemek mümkün değildir. İşsizliğin ortadan kaldırılması ya da en azından etkilerinin hafifletilebilmesi için gerekli olan yeni yatırımlar yapılmamaktadır. Adana, merkezî Hükûmetçe dokuz yıldır yok sayılmaktadır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Güvel.

Gündem dışı ikinci söz taşeron işçilerin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’e aittir.

Buyurunuz Sayın Ertemür.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, taşeron işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİ RIZA ERTEMÜR (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taşeron işçilerin sorunları üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinize ve ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza en içten saygılarımı sunarım.

Değerli milletvekilleri, 2002 yılında iktidara gelen AKP Hükûmetinin, bugüne kadar “Her yeri rant alanına çevireceğiz, özel sermayeye açılmamış hiçbir alan kalmayacak.” anlayışıyla ürettiği politikaları sonucunda, belediyelerde, hastanelerde, okullarda, devlete bağlı birçok kurumda taşeronlaştırma alabildiğine yaygınlaşmıştır. Taşeron işçiler, bir diğer adıyla modern kölelik sisteminde, kadrolu işçilerle aynı mesaiyi yapmasına rağmen, hatta daha fazla çalışmasına rağmen, ne yazık ki SSK primleri sağlıklı bir şekilde yatırılamamıştır, sürekli giriş çıkış yapıldığı için kıdem ve ihbar tazminatlarını alamamışlardır.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül referandumunda “sözde demokrasi” adına yapılan Anayasa değişikliğine göre, bir işçinin birden fazla sendikaya üye olması mümkün kılınmış iken taşeron işçilerin haklarını istemek adına sendikal faaliyetleri ellerinden alınmıştır. Sendikalı olmak isteyenler ise kapının önüne konuluyor, kısacası bu işler üzerinde de AKP’nin korku imparatorluğu kurulmak isteniyor. Bu yöntemle hem sesleri kesilmiş oluyor hem de ölümü gösterip diğer işçileri sıtmaya razı ediyorlar.

Taşeron işçi olarak çalışanların izin hakları da doğru dürüst uygulanmamaktadır. Özellikle bu durumdan en çok kadın işçilerimiz mağdur olmaktadır. Anne olmak gibi kutsal bir duyguyu sadece işini kaybetmemek için yaşayamamaktadırlar. Hak ettikleri izinleri kullanamayan taşeron işçilerimiz de bir insandır. İzin kullanmak ve tatil yapmak her insanın ihtiyacıdır. Psikolojik ve fizyolojik olarak dinlenmeyen kişiler zaten verimli olamazlar.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, izin konusunda hakları yenen işçiler bir yılı doldurmadan işten çıkarılmakta ya da şirket değişikliği yoluyla yeni işe alınmış gibi işine devam ettirilmektedir. Neden böyle oluyor? Çünkü bir yılı doldururlarsa tazminat hakkı doğacak ama bir yılı doldurmadan sözleşmesi yenilenen işçilere tazminat verme gereği olmayacaktır. Bu durumda tazminatlar da taşeron firmaların cebine kalmaktadır.

Değerli milletvekilleri, şimdi soruyorum: AKP’li milletvekili arkadaşlarımın ya da Hükûmet üyelerinin bu durumdan haberi yok mu, yoksa var da duymuyorlar mı? Taşeron işçilerimizden hiç mi şikâyet eden ya da dert yanan yurttaşlarımız kapılarını çalmıyor? Peki, bu işçilerimizin hakları yenilirken hiç mi içiniz sızlamıyor?

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarıyla birlikte taşeron işçilik bir gelenek, bir genel uygulama hâlini almıştır. Yalnızca, arada birkaç yandaş, komisyon kazansın diye işçilerin hakları görmezden gelinmektedir. AKP İktidarı bu vebali ödeyemeyecektir. İnsanların manevi duygularını sömüren AKP Hükûmeti kul hakkı yemekte ve yiyenlere de göz yummaktadır. Taşeron işçiler için mutlu son yakındır. Genel Başkanımızın da söylediği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarında taşeron işçilik kaldırılacak ve bu işçilerin tamamı kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilecektir.

Sayın Başbakan ve Hükûmet üyeleri her fırsatta kalkıp bunun kaynağını bize sormaktadırlar. Verdiğimiz soru önergelerinin cevaplarına göre, 12 bakanlığa bağlı 22 kamu kurumunda 2.683 işçi taşeron firmaların bünyesinde hizmet veriyor. Genel anlamda, bunun tamamı 300 bin kişi. Taşeron firmalara, yani 2.683 kişiye bir yılda ödenen miktar ise 56 milyon lira. “Bu işçileri kadroya geçirin.” dediğimizde ise bize kaynak soruyorsunuz. İşte, kaynak burada, hazır. Şu an taşeron işçilerin tamamı bir iş yapmakta mıdır? Yani hepsinin kadrosu olabilir. Peki, bu işçilerin emeklerinin karşılığında bir ödeme yapılmakta mıdır? Evet ama bir farkla, yandaşa ödeme yapılmakta ve AKP yandaşı taşeron firmalar arada komisyon kazanmaktadır. Bu durumda devlet zaten bir ödeme yapmaktadır. Bu ödeme aracıya değil bizzat işçiye yapıldığında hiçbir sorun kalmayacaktır. Şimdi bu sözümüzün, kaynağımızın ne olduğunu Sayın Başbakan ve Hükûmet üyeleri anlar değerli milletvekilleri.

Bu anlamda birkaç örnek vermek istiyorum size. Bakın değerli milletvekilleri, TÜBİTAK 673 kişi çalıştırmış bünyesinde, taşeron firmalara bir yılda 12 milyon 666 bin lira ödenmiş.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ERTEMÜR (Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Dışişleri Bakanlığınca 2010 yılında sadece 60 güvenlik görevlisi için bir yılda firmaya yapılan ödeme 1 milyon 65 bin 265, firmanın elde ettiği yaklaşık kâr olarak gösterilen -bu, önergeye verilen cevap- 15.745. Yani bu parayı 60 kişiye dağıtsanız, bu 15 bin lirayı tek kişiye vereceğinize 60 işçiye dağıtsanız, bu 60 işçinin kadrosunu tamamlamış olursunuz.

Bu anlayışla sözlerime son verirken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Umut ediyorum ki bu taşeron işçilerimizin, yani modern kölelerin sorunları bir an önce çözülür ve kadroya geçirilirler.

Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ertemür.

Buyurunuz Sayın Yemişci.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Birinci İktisat Kongresi’nin yıl dönümüne ilişkin açıklaması

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; bugün, 17 Şubat 1923’te İzmir’de idrak edilen, cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ümüz tarafından, Birinci İktisat  Kongresi’nin yıl  dönümü. İzmir’de yapılan bu kongrede, daha 29 Ekimde cumhuriyet ilan edilmeden önce Atatürk’ümüz İzmir’de bu kongreyi tertipletti ve ayrıca kongrenin yanında o yıllarda ülkemizde yetişen ürünlere ait bir de sergi tertip edildi. Bu kongrede önemli olan, savaş sonrası yeni kurulacak devletin ekonomik yönden hem içeriye hem de dışarıya verilmesi lazım gelen mesajların verilmesi idi. Çok faydalıydı. Dileğim, Devlet Planlama Teşkilatı tarafından geleneksel hâle getirilip beş veya on yılda bir bu kongrenin aynısının uluslararası düzeyde İzmir’de tekrarlanması.

Sayın Başkanım, söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Seneidevriyesini tekrar kutluyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yemişci.

Buyurunuz Sayın Akat Ata.

3.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

AYLA AKAT ATA (Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

İş güvencesi sağlanmadan, sağlıksız koşullarda çalışarak evine ekmek götürmek derdinde olan taşeron işçilerin sorunları gündem dışı olarak Meclise düşmüşken bugün, ne yazık ki ülkemizin gündemine Batman TPAO tesislerinde yaşanan patlama düşmüştür. Orada bugün 3 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 3 taşeron işçisinin yaşamını yitirdiği yönünde bilgiler gelmektedir. Çok sağlıklı bilgilere ulaşmamakla birlikte bugün ülke gündemine yansıyan bu haber dolayısıyla öncelikle yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, acılı ailelerine de başsağlığı diliyorum.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akat Ata.

Gündem dışı üçüncü söz 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelan hakkında söz isteyen Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’a aittir.

Buyurunuz Sayın Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali’nin Çöllolar mevkisinde 10 Şubat Perşembe günü sabahı çok önemli bir toprak kayması meydana gelmiş ve bu kayma sonrasında kaybettiğimiz 2 vatandaşımıza ilave olarak 9 vatandaşımız da toprak kaymasının altında kalmışlardır. Hâlen toprak altındaki 9 canın kurtarılması için bütün imkânlar seferber edilmiştir. Gerek teknik ekipler gerekse uluslararası düzeyde Almanya’dan, Japonya’dan gelecek olan ekipler beklenmekte ve bu 9 canın kurtarılması için her türlü tedbir ve faaliyet sürdürülmektedir.

Elim olayın meydana geldiği geçen perşembe günü sabahı saat 11.00 sularında 4 milletvekili arkadaşımızla olay yerine gittik. Aşağı yukarı 1.300 metre uzunluğunda ve 500 metre genişliğinde bir büyük heyelanın aşağı yukarı 50 milyon ton civarında bir malzemeyi bir yerden diğerine kayma suretiyle taşıdığı ve maalesef iki gün önceki pazar günü yapılan değerlendirme sonucunda bölgeyi incelemek üzere giden bir kısmı da tecrübeli mühendislerden oluşan 9 kişinin toprak altında kaldığı yere gidip mahallinde bizzat olaylara şahitlik ettik. Arkasından Afşin Kaymakamı, Kahramanmaraş Valisi, daha sonra Devlet Bakanımız Faruk Çelik, Enerji Bakanımız Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımız Ömer Dinçer ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcımız Cemil Çiçek mahallinde incelemelerde bulundular ve 9 vatandaşımızın kurtarılması için teknik yapılacak çalışmalara nezaret ettiler, vatandaşlarımızla görüşmeler yaptılar, kaybettiğimiz işçilerimizin ailelerine ziyaretler yapıldı ve Sayın Başbakanımız gerek kaybettiğimiz işçilerin gerekse toprak altındaki işçilerimizin aileleriyle görüşmeler yaptı, telefon görüşmeleri yaptı, hâlâ da bu çalışmalar sürdürülüyor ve milletvekillerimiz Sayın Pakdil ile Sayın Doğan hâlen Çöllolar mevkisinde bulunuyorlar. Açık üretim sahasında, alınan karar gereğince kömür üretimi şu anda yapılmıyor, arama ve kurtarma faaliyetleri bütün hızıyla sürdürülüyor ve birinci öncelik de 9 kişinin can kaybına veriliyor.

Ancak, soruşturma ve incelemeyle hukuki süreç de olay ilk gününden itibaren başlatılıyor. Olayın sorumluları ister kamudan ister özelden olsun, bir an evvel hukuki süreç sonunda ortaya çıkarılmaya çalışılıyor, bununla ilgili incelemeler ve araştırmalar da devam ediyor. Heyelanın neden kaynaklandığı net bir biçimde ortaya konarak arkasından da sorumlular için gerekli araştırma ve inceleme yapılacaktır. Hukuki sorumluluk da daha doğrusu araştırma da başlamıştır. Ancak, şu anda amaç, öncelikle 9 cana ulaşmak ve başından itibaren, bir haftadan beri ailelerin acılarını paylaşmak üzere gereğini yapmaktır.

Bu arada şunu da şayanı şükran bir biçimde söylemek isterim ki dün gerek ana muhalefet partisinden gerekse muhalefet partilerinden konuşan arkadaşlarımız konuyla ilgili acılarını dile getirmişlerdir, ne yapılacağı konusunda müspet katkılarda bulunmuşlardır. En azından, yüce Meclisimizin, iktidarıyla muhalefetiyle konunun araştırılması, ortaya çıkması ve gereğinin yapılması için gösterdiği hassasiyet hepimizin şükranla karşılaması gereken bir birlik ve beraberliğin sergilenmesidir.

Bu duygularla, her türlü tedbirin alınması için gerekli çalışmaları yürüten insanların gayretlerini bir kere daha takdirle yâd ediyoruz. Arkasından da özellikle kaybettiğimiz 2 vatandaşımızın ve toprak altındaki 9 vatandaşımızın bir an önce araştırılması ve onlara ulaşılması için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

MEHMET SAĞLAM (Devamla) – …çalışmaların sürdürülmesi konusunda da bütün ilgilileri bu göreve katkıda bulunmaya davet ediyoruz.

Bu münasebetle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sağlam.

Sayın Bingöl…

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Hepimizi yürekten yaralayan Maraş’taki iş kazası, maalesef son yıllarda ülkemizde sıklıkla vuku bulan kazalardan bir diğeridir. Daha OSTİM’de yaşanan patlamaların acısını yüreğimizde hissederken Maraş’taki göçük meydana gelmiştir ve literatürde hemen hemen örneği hiç olmayan açık alandaki bir maden faciasıdır.

Aslında bu kaza âdeta geliyorum demiştir. Biz her defasında Parlamentoda ısrarla işçi sağlığı ve iş güvenliği yasal mevzuatının bir an önce çıkarılması önerisini sıklıkla vurgulamamıza rağmen, maalesef Hükûmet bunu göz ardı etmiştir ve her iş kazası sonrasında acılar paylaşılmış, hamasi nutuklar atılmış ama bir sonraki iş kazasına kadar bu unutulmuştur.

Umut ediyorum ki, Zonguldak’ta yaşanan maden faciası sonrasında yurttaşlarımızın cesetleri dahi sekiz ay göçük altında kalmışken, bir an önce acılarımızı hafifletecek olan, bu Maraş’taki kaza sonrasında oradaki yurttaşlarımıza bir an önce ulaşılır, bir nebze olsun acımız hafifler diyor ve yakınlarına şimdiden geçmiş olsun dileklerimizi iletiyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bingöl.

Sayın Ekmen…

5.- Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Batman’daki TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması

MEHMET EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ayla Hanım’ın da dile getirdiği Batman’daki olayda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına doğal gaz taşımacılığı hizmeti veren nakliye firmasında henüz tam anlaşılamayan bir sebeple meydana gelen patlama sonucu 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Ben 3 vatandaşımıza ve bütün Batmanlı hemşehrilerimize başsağlığı diliyorum.

Bu olayla ilgili olarak Bakanlık çalışma başlatmıştır. Olayın sebebi mutlaka ortaya çıkarılacak ve benzer olayların yaşanmaması için tedbirler de alınacaktır.

Tekrar teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ekmen.

Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

3.- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Afşin Elbistan sahasında meydana gelen kaza üzerine, biraz önce verilen bilgiler doğrultusunda, ben de bir kısım açıklamalarda bulunmak istiyorum.

Bildiğiniz gibi, Afşin Elbistan (B) Termik Santrali’ne kömür tedarik eden Çöllolar mevkisinde takribi üç yıldan bu yana kömür sevkiyatı yapılmaktaydı ve burada oluşan kazada önce birinci göçük, daha sonra da çok ciddi bir toprak kayması oluştu. Bu toprak kaymasının miktarı yaklaşık 50 milyon metreküp, 75 ila 80 milyon ton civarında bir topraktan bahsediyoruz. Daha önce olan ve 20 milyon tonluk bir blokun kaymasıyla beraber orada bizatihi 110 civarında çalışan bulunuyordu. Malum, özel sektöre ait bu hizmette, toprağın dağılmaması, yalnızca blok olarak kaymasından dolayı yalnızca 1 kişi orada vefat etti. Ben öncelikle, vefat eden çalışanlarımıza Allah’tan rahmet diliyorum ve yakınlarına da sabırlar temenni ediyorum. Tabii ki, bu kadar büyük bir toprak, özellikle 2 kilometreye 1 kilometrelik bir alanda vuku buluyor ve 600 metreye 1.100 metrelik bir alana dağılıyor. Birinci toprak kayması olduktan sonra oradaki kömür çıkarma faaliyetleri tarafımızdan durduruldu ve bu toprağın hangi gerekçelerle kaydığı üzerinde hem özel sektör hem de kamu çalışanları, jeofizikçiler, jeoloji mühendisleri, maden mühendisleri bir çalışma başlattılar.

Orada şu anda hayatını kaybettiğini düşündüğümüz 2 tane maden mühendisi Afşin Elbistan (A)’da çalışan mühendisler ve emekli olduktan sonra özel sektöre geçen kişilerdi ve onlar nasıl bir çökme var, toprakta nasıl bir çatlama var, bunun üzerinde inceleme yaparken topoğraflarıyla beraber orada toprak altında kaldılar.

Tabii ki, Enerji Bakanlığımız ve Çalışma Bakanlığımız gerekli müfettişlerini gönderdi, soruşturmalar açıldı. Cumhuriyet savcılığı da aynı şekilde soruşturmalarını başlattı. İl Kriz Merkezi kuruldu. Biraz önce değerli konuşmacının bahsettiği gibi, bakan arkadaşlarımız oradaydılar. Bizler refakat ettik ve bunun tespit edilmesiyle alakalı bir çalışma başlatıldı. Bu niçin oldu, nasıl oldu, bir su zemininin üzerinde mi kaydı bu yoksa projeye aykırı bir durum mu vardı, özel sektörün bir ihmali mi vardı, kamu çalışanlarının bir ihmali mi vardı, bununla alakalı enine boyuna olan incelemelerimiz devam ediyor.

Şu anda tek bir amacımız var: Oradaki 9 kardeşimize ulaşmak ve yaklaşık yüksekliği 65 metreyi bulan toprağın içerisinden çıkartabilmek. Yalnız toprak üniform değil. İçinde 5-7 metrelik çukurları bulunan hatta 10-12 metrelik kayaları bulunan, düzenli olmayan bir yapı. Üzerinde iş makinesinin gidebilmesi ancak sıkıştırmayla olabilecek. O yüzden oradaki kişilerin yerlerinin tespit edilmesi önemli, onlara ulaşabilmek önemli. Her türlü teknolojinin denendiği ki bunların içerisinde canlı veya cansız insana, kokuya duyarlı köpeklerden tutun ki elektromanyetik dalgalara varıncaya kadar her birinin denendiği bir ortam oldu. Biz teknolojinin diğer sınırlarını da zorlayarak gerek yurt dışı gerekse yurt içinde bu konuyla alakalı çalışanlarla temasa geçtik ve bunu yol açarak mı yoksa zemini sıkıştırarak mı gideceğimiz üzerinde bir çalışma yaptık. Tabii ki, bununla alakalı, dediğim gibi, bütün imkânlar kullanılacaktır. Özel sektör-kamu ayrımı yapmaksızın bütün imkânlar kullanılacaktır, hiçbir şey bu manada esirgenmeyecektir. 

Kayıp yakınlarıyla düzenli görüşmeler yaptık ve acılarını kısmen de olsa paylaşmaya gayret ettik ve bu konuyla alakalı olabildiğince şeffaf ve samimi yaklaşımlarımızı onlarla paylaştık.

Tabii ki, orada, şu anda kurtarma çalışmalarında da dikkat etmemiz gereken ve kurtarma çalışmalarında riske etmememiz gereken personel var. Onların hayatını riske etmeksizin bu çalışmaları devam ettirmemiz gerekiyor. Yaklaşık 100’er metrelik bir bant var, hâlâ riskli alan, heyelanın zaman zaman devam ettiğini görüyoruz, küçük toprak parçalarının oradan koptuğunu görüyoruz ve bununla alakalı da gerek jeofizikçiler gerekse jeoloji mühendislerimiz de çalışmalarını devam ettiriyorlar.

Biz, özellikle su seviyesi… 400’e yakın pompanın orada önemli bir kısmının devre dışı kalmasıyla beraber… Tabii, kömürden de su besleniyor, o suları da kesmek için 207 tane pompa devreye alındı, bugün tekrar 40 tanesi daha devreye alınacak, o su seviyesinin de şu anki heyelan bölgesine ulaşmaksızın, normalde eksi 35 metre kotlarında bulunması gereken seviyelere çekmeye çalışıyoruz.

Çalışmalar her yönüyle devam ediyor. Bu arada, biz, Afşin Elbistan (B)’nin üretimi ne olur, buradaki üretim nedir, bunlara ayrı bir ekip koyduk ve o ekip çalışıyor ama bizim, biraz önce de söylediğim gibi, bir tane amacımız var, o 9 kişiye ulaşmayla alakalı gayretler, çabalar.

Ben, bütün bu duygu ve düşüncelerle, iktidarıyla, muhalefetiyle bu acıyı paylaşan bütün arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve tekrar vefat edenlere Allah’tan rahmet, yakınlarına da sabırlar temenni ediyorum.

Hürmetlerimle. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

AYLA AKAT ATA (Batman) – Sayın Bakan, Batman için de bir şeyler söyleseydiniz.

BAŞKAN – Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin, gözaltındaki ve cezaevlerindeki kayıp olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1042)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Yakın geçmişimiz, gözaltındaki kayıplar, işkencelerde ölümlerle ve faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle anılmaktadır. Çok sayıda yurttaşımız, gözaltına alındıktan sonra yok olmuşlar, ortadan kaybolmuşlar, âdeta buharlaşmışlardır. Gözaltındayken kaybolanların kimisinin daha sonra cesetleri, kimsesizler mezarlığında bulunmuş, kimisinin ise cesedi dahi bulunamamıştır. Devlet, gözaltındayken kaybolanları bir türlü bulamamış, gözaltındaki kayıpların nedenlerini ve sırrını açıklamamış, siyasi cinayetlerin faillerini bulmamış, gözaltındaki bir kişi, neden ve nasıl kaybolur? Sorusunun yanıtını, bugüne kadar vermemiştir. Devlet, gözaltındayken kaybolan yakınlarını, yıllardır her Cumartesi günü Galatasaray meydanında arayan Cumartesi annelerinin acılarını, dertlerini anlamamış, onların taleplerini her seferinde cop, biber gazı ve şiddetle cevap verme yoluna gitmiştir.

Anayasada Türkiye Cumhuriyeti; demokratik, hukuk devleti olarak tanımlanmıştır. Hukuk devleti, temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, yönetenlerin her türlü eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu, böylelikle bireylere hukuk güvenliğinin sağlandığı devlettir. Hukuk Devleti, hukukun üstünlüğü temeline dayanan, hiçbir organ ya da kişinin, hukukun üstünde olmadığı devlettir. Hukuk Devletinde; devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak egemenliği vardır. Hukuk Devletinde; yönetenlerin kurallara uymama, keyfî davranma özgürlüğü yoktur. Hukuk devletinde yakalanıp gözaltına alınan, tutuklanan, hüküm giyen kişiler, devletin koruması altındadır. Devlet, kendi koruması altındaki kişilerin can güvenliğinin sağlanmamasından sorumludur. Oysa yakın tarihimiz; gözaltındaki kayıplar, ölümler ve faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler mezarlığı gibidir. Gözaltındayken kaybolanların yakınları; "Cumartesi anneleri" adıyla 27 Mayıs 1995 tarihinden bugüne kadar her Cumartesi günü Galatasaray Meydanında toplanarak gözaltında kaybolan yakınlarını aramaktadırlar. Arjantin'de Faşist Cunta yönetiminin yok ettiği çocuklarını bulmak için “Plaza Del Mayo" meydanında toplanan annelerden esinlenen "Cumartesi Anneleri" hareketini, başlatan olay; Hasan Ocak'ın, gözaltında kaybolmasıdır. Gözaltındayken kaybolan Hasan Ocak'ın cesedi, işkence edilerek öldürülmüş hâlde kimsesizler mezarlığında bulunmuştur. Hasan Ocak'ın aile bireyleriyle birlikte küçük bir grup "Cumartesi Anneleri" adıyla ilk defa 27 Mayıs 1995 günü Galatasaray meydanında toplanmışlardır. Zaman geçtikçe başkaların katılımı ile sayıları binleri bulmuştur. Tam 200 hafta boyunca 1999 yılına kadar her hafta toplanmışlardır. Gözaltında evlatlarının, kardeşlerinin, arkadaşlarının, ana ve babalarının başlarına ne geldiğini öğrenmek istemekten başka bir amaçları olmayan Cumartesi annelerinin, oturma eylemleri, "terörizme destek" olarak gösterilmiştir. Devletin sert müdahaleleri ve dayanılmaz hâle gelen polis şiddeti sonucu bu kişiler, 13 Mart 1999 yılında yakınlarını aramaya ara vermek zorunda kalmışlar, AİHM'nin kararlarından sonra 31 Ocak 2009 tarihinden itibaren yakınlarını yeniden aramaya başlamışlardır.

Cumartesi anneleri, "Gözaltında bir daha kayıplar, ölümler olmasın" diye 300 haftadır sıcak, soğuk, yaz, kış, yağmur, kar, buz demeden maruz kaldıkları cop, biber gazı, şiddete aldırmadan her Cumartesi o meydandalar. Bu kişiler, sadece devletten yakınlarının ne olduğunu açıklamasını ve faillerinin yargılanmasını istiyor. Oysa devlet, hâlâ gözaltında kaybolanların ne olduğunu açıklamamış, faillerini bulmamış, sorumluları yargılamamıştır. Gözaltında meydana gelen karanlık olaylar hâlâ aydınlatılmadığı gibi gözaltında kaybolanların mezarlarının yeri bile bulunmamıştır.

Gözaltında kaybolanların mezarları var mı, yok mu? O bile belli değildir. Hukuk Devletinde gözaltına alınan, tutuklanan insanlar, kaybolur mu? Buharlaşır mı? Devlet, yakaladığı, gözaltına aldığı, tutukladığı kişinin güvenliğinden sorumlu değil midir? Devletin koruması altında bulunan kişilerin kaybolmasının sorumlusu kimdir?

Cumartesi annelerinin taleplerine şiddetle bastırmak yerine acılarını anlamak, dertlerini dinlemek ve yaralarını sarmak gerekir. Türkiye'nin adını kirleten geçmişteki hukuk devletinde olmaması gereken ve Türkiye'nin adını kirleten geçmişindeki bu gözaltı kayıpları, işkencede ölümler ve faili meçhul bırakılan cinayetler gibi kötü olayların bir daha olmaması için geçmişimizi kirletenlerin açığa çıkarılması gerekir. Karanlıklara ışık tutarak aydınlatacak ışık kaynağı, Millî iradenin temsilcisi, demokrasinin sigortası olan T.B.M.M'dir. Gözaltındaki ve hapishanelerdeki kayıpları, ölümleri ve faili meçhul bırakılan siyasi cinayetleri araştırmak, sorumlularını bulmak, yargılamak; Demokratik Hukuk devletinin tarihsel görevi olup, demokrasinin gelişmesi ve hukuk devletinin güçlenmesinin ilk koşuludur. Bu nedenle "insanlarımız, bir daha gözaltında ölmesin, gözaltında bir daha kaybolmasın, buharlaşmasın" diye gözaltındaki ve hapishanelerdeki kayıpların, neden ve nasıl olduğunun, arkasındaki karanlık ilişkilerin ve yasadışı güçlerin araştırılması, faillerinin ve sorumlularının açığa çıkarılıp yargılanmasını sağlamak için; yakın tarihimizdeki karanlıkları aydınlatmak ve çocuklarımıza, torunlarımıza; insanlarının, gözaltında kaybolmadığı, suç işleyen kişilerinin cezasının bağımsız yargı tarafından verildiği, yurttaşlarının demokrasiye ve hukuka bağlı olduğu bir Türkiye bırakmak için, Anayasanın 98. maddesi ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırma komisyonu kurulmasını saygıyla arz ve talep ederiz.

1) Ali Rıza Öztürk                      (Mersin)

2) Akif Ekici                              (Gaziantep)

3) Yaşar Ağyüz                          (Gaziantep)

4) Şevket Köse                           (Adıyaman)

5) Ergün Aydoğan                     (Balıkesir)

6) Rasim Çakır                           (Edirne)

7) Orhan Ziya Diren                   (Tokat)

8) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

9) Mehmet Sevigen                    (İstanbul)

10) Metin Arifağaoğlu               (Artvin)

11) Tayfur Süner                        (Antalya)

12) Fatma Nur Serter                 (İstanbul)

13) Hüsnü Çöllü                        (Antalya)

14) Enis Tütüncü                        (Tekirdağ) 

15) Algan Hacaloğlu                  (İstanbul)

16) Tekin Bingöl                        (Ankara)

17) Ensar Öğüt                           (Ardahan)

18) Sacid Yıldız                         (İstanbul)

19) Ali Koçal                             (Zonguldak)

20) Hüseyin Ünsal                     (Amasya)

21) Halil Ünlütepe                      (Afyonkarahisar)

22) Vahap Seçer                         (Mersin)

23) Atila Emek                           (Antalya)

24) Ahmet Küçük                      (Çanakkale)

25) Ali Rıza Ertemür                  (Denizli)

26) Durdu Özbolat                     (Kahramanmaraş)

27) Kemal Demirel                     (Bursa)

28) Necla Arat                            (İstanbul)

BAŞKAN – Şimdi, ikinci önergeyi okutacağım ancak önergenin aslı 500 kelimeyi geçtiğinden özetini okutuyorum. Önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak üzere ayrımcılık ve nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1043) (x)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kişilerin cinsel tercihlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmasını önlemeye yönelik, Anayasanın 98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırmasını arz ederiz.

1) Osman Özçelik                       (Siirt)

2) Selahattin Demirtaş                 (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                       (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                        (Batman)

5) Bengi Yıldız                           (Batman)

6) Akın Birdal                             (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                            (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                       (Van)

9) Hasip Kaplan                          (Şırnak)

10) Hamit Geylani                      (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                       (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                    (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş         (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras              (İstanbul)

15) Özdal Üçer                           (Van)

16) Pervin Buldan                       (Iğdır) 

17) Sebahat Tuncel                     (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                   (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                            (Muş)

20) Şerafettin Halis                     (Tunceli)

                                          

(x) (10/1043) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa eklidir.

Gerekçe Özeti:

Bir şahsa veya bir mülke karşı işlenen suçun nedeni ırk, renk, etnik köken, din, cinsel yönelim, fiziksel veya zihinsel engeller ile ilgili ise bu suç nefret suçunu teşkil eder.

Nefret suçları, zaman zaman çeşitli toplumsal kesimler arasındaki siyasal çatışma ve kamplaşma eğilimleri ile ilgili görünse de, failleri, her zaman, belirli siyasal kesimlere mensup, yönelimleri kararlı kimseler değildir. Ancak nefret suçlarının failleri; bu suçları her zaman siyasi saiklerle işlemiyor olsalar da, kriminolojik olarak, belirli kesimlere karşı egemen toplumsal önyargılardan, "tarihsel" düşmanlıklardan, genel kışkırtmalardan etkilenen kimseler oldukları söylenebilir. Bu nedenle nefret suçları, belirli toplumsal kesimlere yönelik egemen siyasal ya da sosyo-kültürel tahammülsüzlüğün veya düşmanlıkların, bireysel izdüşümleri olarak görülebilir. Aslında her suç için geçerli olan önemli bir kriminolojik gerçek, nefret suçları için de geçerlidir: Bireysel olsun toplu olsun suç olgusu; salt bireysel bir "şaşırmışlığın" ya da gayrimeşru bir "ölçüsüzlüğün" değil, aynı zamanda devletin yapısının, toplumsal ilişkilerin ve hiyerarşik yapılanmaların örgütlenmesinin, egemen ahlak ölçülerinin, ekonomik paylaşımın, toplumsal, ekonomik ve kültürel iletişim kodlarının niteliğinin ya da niteliksizliğinin de bir göstergesidir.

Türkiye'de çoğunluğu belirleyen tek tipçi ideolojik iktidar anlayışlarının dışında kalanlar nefret suçlarının hedefi olabilmektedir. Lezbiyen, gey, biseksüel, transgender (LGBT) bireyler de ayrımcılıktan etkilenen ve hedef olan bir kitledir.

Türkiye'de de türlü etnik, dinsel, cinsel ve siyasal azınlık kesimleriyle ilgili siyasetteki perspektif değişimi, toplumun siyasi orta kesimlerine de rahatça sıçrama potansiyeli gösteren kin ve nefret eğilimini ortadan kaldırabilir. Dengeli bir azınlıklar siyasetinin ve ayrımcılığın sistematik olarak önlenmesinin, farklılıklara düşmanlığı da dolaylı  olarak önleyeceği tartışmasızdır.

3.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044)

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Ülkemiz ekonomik ve sosyal sisteminin en önemli unsurları olan esnaf ve sanatkârlarımız bugün çok ciddi ekonomik sorunlar içerisindedirler. Esnaf ve sanatkârlarımızın ekonomik yaşamlarının devamlılığını tehdit eden bu sorunların araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

SaygılarımızIa.

1) Hasan Özdemir                           (Gaziantep) 

2) Rıdvan Yalçın                             (Ordu) 

3) Oktay Vural                                (İzmir) 

4) Ahmet Orhan                              (Manisa) 

5) Mustafa Enöz                              (Manisa) 

6) Erkan Akçay                               (Manisa) 

7) Akif Akkuş                                 (Mersin) 

8) Yılmaz Tankut                             (Adana)

9) Ahmet Bukan                              (Çankırı)

10) Bekir Aksoy                              (Ankara) 

11) Beytullah Asil                           (Eskişehir) 

12) Abdülkadir Akcan                     (Afyonkarahisar) 

13) Hüseyin Yıldız                          (Antalya) 

14) Hasan Çalış                               (Karaman) 

15) Kadir Ural                                 (Mersin) 

16) Recep Taner                              (Aydın) 

17) Hamza Hamit Homriş               (Bursa) 

18) Kamil Erdal Sipahi                    (İzmir) 

19) Osman Ertuğrul                        (Aksaray) 

20) Zeki Ertugay                              (Erzurum) 

21) Kürşat Atılgan                           (Adana) 

Gerekçe:

Esnaf ve sanatkârlarımız Türk toplum yapısının ekonomik ve sosyal devamlılığının en önemli unsurlarıdır. Toplumumuzun bu kesiminin varlıklarının devamlılığı sosyal ve ekonomik bir gerekliliktir. Ancak bugün esnaf ve sanatkârlarımızın yaşadığı sorunlar varlıklarının devamlılığını tehdit eder duruma gelmiştir.

Esnaf ve sanatkârlarımızın sorunlarına dair Hükûmet tarafından alınan önlemler, verilen krediler bu sorunları gidermekte yeterli olmamaktadır. Türk ekonomisinin çok ciddi yapısal sıkıntıları vardır. Ekonomi gibi dinamik bir alanda mevcut yapılar ile güçlü olabilmenin imkânı yoktur. Günü kurtarmak için hazırlanan önlemler ise hiçbir şekilde kısa ve uzun vadede etkili olmayacaktır. Bugün ekonomik sektörler birbirine o kadar entegre olmuştur ki ekonomiyi bir bütün olarak değerlendirme zarureti ortaya çıkmıştır. Diğer bir ifadeyle, esnaf ve sanatkârların sorunları ekonomiyi etkilemektedir dolayısıyla aynı sorunlar aslında memurun, çiftçinin, sanayicinin sorunlarıdır. Ancak ekonomiye dair geliştirilen politika ve stratejiler bu gerekliliği göz ardı etmektedir.

Esnaf ve sanatkârımız ekonomik açmazlar karşısında savunmasız bırakılmaktadır.

Hükûmet esnaf ve sanatkârımıza karşı vurdumduymazlık içerisine girmektedir. Esnafımızı vergi ve sigorta primleri üst üste yığılan borçlar ile soluk aldırmaz bir hâle getirmektedir. Borçların taksitlendirilmesi ve kredi kartıyla ödenme imkânı gibi kolaylıklar esnafımızın derdine orta ve uzun vadede çare olamayacaktır.

Bugünkü şartlarda esnaf ve sanatkârımızın derinleşen sorunlarının başında esnafımızın iş yapmasının ve müşterilerinin çoğalmasının önündeki engeller vardır. Eğer vatandaşımızın satın alma gücü zayıfsa ve ekonomik olarak yetersizse, bu olumsuzluk doğrudan doğruya esnafımıza yansımaktadır.

Öte yandan esnafımız yayılan büyük alışveriş merkezlerinin, geleneksel iş kollarında faaliyet gösteren esnafımızı ciddi düzeyde tehdit etmesine karşın Hükûmet bu konuda da çözüm bulamamıştır. Hükûmetin zihniyeti âdeta bakkalların kapanması, terzilerin işlememesi, manavlar kapısına kilit vurma noktasındadır. Nitekim Hükûmetin politikaları esnaf ve sanatkârımızı dışlamış ve kendi kaderine terk etmiştir.

Hükûmet tarafından geliştirilen söylemlerde ülkemiz ekonomisinin iyi olduğuna dair, ekonomik krizin hiçbir etkisinin kalmadığına dair tespitler getirilmektedir. Hükûmetin rakamlar üzerinden geliştirdiği söylemler ise gerçekliği yansıtmamaktadır. Örneğin, 2010  yılında Dünya'nın ortalama enflasyon oranı yüzde 3,3; gelişmiş ülkelerin yüzde 1,1; gelişmekte olan ülkelerin yüzde 5,9 olması tahmin edilirken, Türkiye'de ise Aralık ayında yüzde 6,4 olarak gerçekleşmiştir.

Diğer taraftan bu tür rakamlar bütün iddialara karşı yoksulluk artmakta, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve haksızlık devamlı çoğalmaktadır. Yine resmî rakamla ifade edilecek olursa; 2009 yılında Türkiye'de vatandaşlarımızın yaklaşık yüzde 0,48'i, yani 339 bin kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, yüzde 18,08'i yani 12 milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır.

Netice itibarıyle iş yeri kirasını dahi ödemekte zorluk çeken; eşinden, dostundan gördüğü destekle hayatın güçlüklerine direnen; üretimden pazarlamaya, ticaretten turizme, ulaşımdan hizmete birçok alanda faaliyette bulunan esnaf ve sanatkârımızın durumu kaygı verici bir hâl almıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın içerisinde bulunduğu bu sorunlar ekonomik ve sosyal hayatın devamlılığını tehdit etmektedir. Bu nedenle esnaf ve sanatkârlarımızın sorunları araştırılarak alınacak önlemlerin tespit edilmesi gerekmektedir.

4.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Tüketime sunulan gıdalarda, gıda güvenliğinin sağlanması, üreticilerin ve satış yerlerinin sürekli denetlenerek, insan sağlığını tehdit eden katkı maddelerinin kullanımının ve hijyen olmayan koşullarda üretim yapılmasının önlenmesi; gıda güvenliği konusunda yaşanan sorunların araştırılarak tüketilen gıdaların güvenilirliği konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve bu alanda alınacak bütün önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

1) Fatma Kurtulan                    (Van)

2) Selahattin Demirtaş              (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                    (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                      (Batman)

5) Bengi Yıldız                         (Batman)

6) Akın Birdal                          (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                         (Mardin)

8) Hasip Kaplan                       (Şırnak)

9) Hamit Geylani                      (Hakkâri)

10) İbrahim Binici                    (Şanlıurfa)

11) M. Nuri Yaman                 (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş      (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras            (İstanbul)

14) Osman Özçelik                  (Siirt)

15) Özdal Üçer                         (Van)

16) Pervin Buldan                    (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                   (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                          (Muş)

20) Şerafettin Halis                  (Tunceli)

Gerekçe:

Güvenli gıda tüketimi, halk sağlığı açısından son derece önemlidir. Gıda tüketimine bağlı sağlık sorunlarının yaşanmaması amacıyla, gıda üretim, tüketim ve satış yerleri denetiminin sıkı ve etkin biçimde yapılması gerekmektedir.

Gıda güvenliği gıda kaynaklı hastalıklara neden olan biyolojik, fiziksel ve kimyasal etkenleri önleyecek şekilde gıdaların işlenmesi, hazırlanması, depolanması ve son tüketiciye sunulmasını tanımlayan bilimsel bir sistem döngüsüdür. Gıda kaynaklı hastalıklar, insan sağlığı üzerinde özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamilelerde ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.

Özellikle uygun olmayan teknolojik ve hijyenik olmayan koşullarda üretilen ve "merdiven altı" diye tabir edilen gıda maddelerinin satışının engellenmesinin halk sağlığı açısından hayati önem taşıdığı aşikârdır. Ancak Türkiye'de genel olarak özellikle açıkta satılan etiketsiz, ambalajsız, son kullanma tarihi geçmiş; Tarım ve Köyişleri Bakanlığı üretim izni olmayan ürün satışı ve tüketimi son derece yaygındır. Kayıt dışı ve merdiven altı gıda satışının önlenmesi için bugüne kadar alınmış etkili önlemler bulunmamakla beraber, söz konusu üretim şekillerine göz yumulmakta, halk sağlığını tehdit eden üretim şekillerine izin verilmektedir.

Gıda güvenliği hakkında mevzuatta, gıda güvenliğinin ve kalitesinin temini için gıda iş yerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartları ile gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin gıda mevzuatına uygunluğunun denetimi ve kontrol hizmetleri ile iş yeri sorumluluklarına dair usul ve esasları belirlenmiş olmakla beraber, söz konusu mevzuata bağlı kalınmamakta, bu yönlü denetim ve kontroller yok denecek kadar az olmaktadır. Türkiye'de fırınlar, pastaneler, yemek firmaları ve diğer gıda üretimi yapan yerler bir bütün olarak periyodik şekilde denetlenmeli, kâr amacı güderek sağlıksız gıda üretimi yapan ve hijyen koşulları tüketime uygun olmayan üretici firmalar kapatılmalıdır. Üretim, işleme, dağıtım, depolama ve satışın çeşitli aşamaları ile gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, insan sağlığı açısından ve gerekli görüldüğü takdirde hayvan ve bitki sağlığı ile çevre açısından taşıyabileceği riskler hakkında kapsamlı denetimler yapılmalıdır.

Gıda güvenliğine yönelik olarak denetimlerin sağlıklı bir biçimde yürütülmemesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yeterli kadroyu ve teknik imkânları sağlamamasından kaynaklıdır. Türkiye'de katkı maddesi olarak kullanılan maddelerin çoğu sağlık açısından uygun olmamakla beraber, tüketime sunulan maddelerin çoğunda temel gıda olarak da üretilen ürünle ilgisi olmayan maddelerin kullanımı son derece yaygındır. Geldiğimiz aşamada toplum olarak ne tükettiğimizi, gıdaların hangi koşullarda üretildiğini ve ne içerdiğini bilemez durumdayız.

Sağlıksız üretim şekilleri kimi zaman deşifre ediliyor olsa da bunların büyük çoğunluğu bu şekilde üretimine devam etmektedir. Türkiye'de gıda güvenliğinin sağlanmasını engelleyen en büyük sorun merdiven altı üretim olmakla beraber, uygun üretim yöntemlerinde bile az maliyetle üretimin yapılmasının amaçlanması, tüketime uygun olmayan kalitesiz ürün ve katkı maddelerinin kullanılması karşı karşıya kalınan bir durumdur.

Toplum sağlığının korunması ve sağlık koşullarının geliştirilerek yüksek düzeyde tutulması, ayrıca halkın sağlıklı ve kaliteli gıdalarla beslenmesinin sağlanması ve sağlam kuşakların yetiştirilmesi için gıdaların üretimden tüketime kadar kontrol altında bulundurulması devletin temel görevlerindendir. Gıda güvenliği konusunda sağlıklı istatistik bulunmamakta, doğru rakamlara ulaşmak sorun olmaktadır. Bu da tüketici sağlığını olumsuz olarak etkilemekte ve gıda sektöründe olumlu gelişimi engellemektedir. Bu konuda gereken önlemler bir an önce alınmalı, ilgili kamu otoriteleri arasında koordineli çalışma sağlanarak kayıt dışı üretim kayıt altına alınmalı; sağlıksız koşullarda üretimin yapılmasının ortadan kaldırılması ve sürekli bir denetimin sağlanması için gerekli önlemler alınmalıdır.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Şimdi, Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/864) esas numaralı, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

                                                                                                                        17.02.2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 17.02.2011 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                              Bengi Yıldız

                                                                                                                  Batman

                                                                                                         Grup Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 744 üncü sırasında yer alan 10/864 esas numaralı TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17.02.2011 Perşembe günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisinin lehinde Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis konuşacak.

Buyurunuz efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubumuzun vermiş olduğu kuşkulu asker ölümleri üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tabii, ben konuya geçmeden önce son iki haftadır ülkemizde peş peşe yaşanan iş kazaları ya da iş katliamları üzerine değinmeden geçemeyeceğim. Yani deyim yerindeyse insan yaşamının bir iş makinesinden daha ucuz ve değersiz olduğu bir ülkede yaşıyoruz. Son dönem peş peşe yaşanan kazalarda insan hayatının ne kadar değersiz olduğu bir daha anlaşıldı. OSTİM’de patlama oldu, akabinde iki saat geçmeden bir patlama daha oldu. Yetmedi, Afşin’de toprak kayması oldu, insanlar toprak altında. Çıkarmanın olanağı var mıdır, yok mudur tartışmaları yaşandı. Bugün de yine Türk Petrol Anonim Ortaklığının Batman’daki sahasında insanlar öldü bir patlamadan sonra. Her şeyden önce ben ölenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.

Tabii, Şili’de yerin yüzlerce metre altında insanların yaşatılması ve kurtarılması gerçekleştiriliyorsa, ilk etapta yerleri tespit edilip onlara hava ve iaşe gönderilebiliyorsa, buna karşılık Türkiye’de Zonguldak’ta insanlarımızın bedenleri sekiz ay toprağın altında kalıyorsa, bu da Türkiye’de insana verilen değerin bir ölçüsü olarak karşımıza çıkıyor. Tabii, biraz önce Sayın Bakan burada konuyla ilgili konuşurken kendi sahasıyla ilgili Batman’daki son patlamadan haberi olmamış olacak ki değinmeden geçtiler. Burada kendilerinin dikkatine sunalım diyoruz.

Değerli milletvekilleri, defalarca biz burada “Askerde çocuklarımız ölüyor, çocuklarımız öldürülüyor…” Buna dikkat çekmeye çalıştık. Özellikle de 2007 yılından sonra asker ölümlerinin arttığını, bunların hepsine “kaza, eğitim zayiatı ve intihar” denildiğini biliyoruz. Biz burada, bunların intihar olmadığını defalarca söyledik, bizim kuşkularımızın aileleri tarafından da beslendiğini söyledik ama ne yazık ki bu Parlamentonun dikkatini askerdeki kuşkulu ölümlere, daha doğrusu, intiharlara çekemedik.

Şunu söyledik: “Eğer gerçekten askerdeki ölümler intiharsa bu askerler neden intihar ediyor, hiç olmazsa bunu araştıralım.” Yine bir dikkate değer bir şey yaratamadık ve özcesi, ölüleri gelen askerlerin büyük çoğunluğunun Kürt, Alevi, demokrat, solcu ve sosyalist olmalarını burada söylemiştik, AKP’nin sıralarından bağırtılar çağırtılar kopmuştu. Aynı iddiamızı yine tekrarlıyoruz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Yanlış, yanlış…

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Şimdi, dünden beri İnternet’te ve televizyon ekranlarında insanın kanını donduracak, insanı hayrete düşürecek görüntüler yayınlanıyor. Bir yüzbaşı hedef tahtasının kenarına askerleri yerleştirerek şov yapıyor ve normal duruşla ateş etmeyi bırakın, ters dönerek, eğilip bacak altından hedefe ateş etmeye çalışıyor. Oradaki emir kulu, maiyetindeki askerler itaatsiz davranmamak için ne yapıyorlar? Sadece “Olmaz Komutanım.” deme çaresizliğinin ötesinde bir tek şey söylemiyorlar ve duyduk ki Millî Güvenlik komutanlığı konuyla ilgili soruşturma başlatmış ancak durum Sayın Savunma Bakanına sorulduğunda “Bu bizim iç işimizdir, bundan fazlasını size anlatamayız.”

Şimdi, Türkiye’de halkın, yoksulun çocuklarını askere alacaksınız, sebebi kuşku -bizce sebebi bilinen ama- yaratan ölümlerle, sağ çocukları alıp tabutlar içinde ailelerine göndereceksiniz “Bu bizim iç işleyişimizdir, iç işimizdir.” diyecekseniz, fazla bilgi vermeyeceksiniz.

Tabii, bu olsa olsa, demokratik değil, diktatöryel bir ülkede söylenebilecek bir sözdür ki biz dün iddia ettik, bugün de iddia ediyoruz, askerin, bu halkın çocuklarının askerde değeri yok. Ancak Sayın Erdoğan, referandum konuşmalarında -Ağrı’da- aynen şunu söylüyor: “Ben bir tek Mehmetçik’in, bir tek şehidin bir tek damla kanını 550 milletvekiline değişmem.” Ama bunu dedikten sonra da kuşkulu asker ölümleri alabildiğine devam ediyor, bugüne kadar da yapılmış bir şey yok.

Tabii, daha önce de, askere bu kadar değer veren bu sistem, kirli savaşta medet dileyen askerlere “Bizi kurtarın.” diyen askerlere komutanının sözü de “Analar her zaman Mehmet doğurur ama analar bir Kobrayı her zaman doğuramaz.” diyerek bir Kobrayı insan yaşamından, insan hayatından çok daha önemli bulmuş ve bunu biz basında izlemiştik hayretler içinde, o dönemden bugüne kadar da, yine, konuyla ilgili bir tek alaka gösterilmedi.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ben “kaza” ya da “intihar” olarak ailelerine sunulan birkaç konuyu sizinle paylaşmak istiyorum: Burhan Güzelaydın, 31 Ocak 2009’da Hakkâri Yüksekova’da “intihar etti” diye ailesine haber ediliyor ve cesedi ailesine veriliyor, intihar biçimi kurşun… Fakat ailesi buna inanmıyor, başvuruyor, valilik ve oradaki yetkililerce “Çocuğunuz askerden muaf tutulsun diye intihara kalkıştı.” deniyor. Ancak, baba da, oğlunun telefonda kendisini arayarak sürekli dayak yediğini, sürekli baskı altında olduğunu söylüyor ve İHAD aracılığıyla otopsi istiyor. Bakın “Tek kurşunla vuruldu.” denilen Burhan Güzelaydın’ın otopsi raporunda ne yazıyor: Omzunda bir kurşun yarası olduğu ancak ölümcül olmadığı, göğsünden aldığı sert bir cisim darbesiyle yedi adet kaburgasının kırıldığı, sol elde kesik, dudakta ve  vücudun çeşitli yerlerinde morluklar. Yine 17 Ağustos 2009’da Elâzığ Karakoçan askerî birliğinde askerin eline pimi çekilmiş bombayı tutuşturan yetkili, 4 insanın ölümüne, 4 askerin ölümüne sebep oldu. Mahkeme süreçleri başladı. Allem edildi kallem edildi ve 4 erin ölümüne neden olan o subay korundu, sekiz yıl ceza verildi. Tabii, örnekler sadece bununla bitmiyor. Bugüne kadar “Çocuğunuz intihar etti.” denilen cesetlerin otopsisinde, sırtından altı kurşunla vurulmuş olduğu öğrenildi. Yine “Çocuğunuz intihar etti.” denilen askerin solak olmasına rağmen başının sağ tarafından kurşunu yemiş olduğu görüldü. İşte Edip Yaman 10 Ocak 2009’da Bingöl Genç jandarma karakolunda başının sağ yanından kurşun yiyerek ölüyor ama kendisi solak. Ailesine “intihar” deniliyor.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir ülkede eğer askerin değeri buysa o ülkede tüm yurttaşlara verilen değer de budur. Bir ülkede dünyanın ikinci büyük ordusu kurulmuş, bununla övünülüyorsa o zaman orada demokrasi yoktur. Bir korkunun emaresi, ifadesi olarak bu dışa vurur. Şimdi askere alıyorlar. Oysaki bu askere alımlar zorla askere alma olayıdır. Oysaki dünyada gelinmiş olan bu noktada Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu askere gitmemeyi temel bir insani hak olarak görüyor ve bunun literatürdeki adı da “vicdani ret”tir ama Türkiye’de bir gencin vicdani ret hakkını kullanması, onun ömür boyu etki altında kalabilecek, ömür boyu olumsuzluklarını çekebilecek bir yaşam süreciyle karşı karşıya kalır. Ne olur? Karakol, askerlik şubesi, cezaevi, işkencehane, adliye sarayı arasında kısır bir döngü içinde döner dolaşır durur.

Bakın, Adalet Bakanlığının verilerine göre, 1989-2008 yılları arasında 590 kişi hakkında, askerlikten soğutma, askere gitmeme yani vicdani ret hakkını kullanmadan dava açılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ŞERAFETTİN HALİS (Devamla) – Bunlardan 140 kişi tutuklanarak cezaevlerine konuyor. Oysaki evrensel hukuk normları ve evrensel değerler itibarıyla bir hak olan vicdani ret hakkı Türkiye’de hâlâ bir suç olarak ağır cezaî yaptırımlarla karşı karşıya kalınıyor. Oysaki demokrasiden bahseden, demokrasi havarisi olduğunu iddia edenlerin yapacağı tek şey vardır; vicdani ret hakkının mutlaka bu ülkede herkes tarafından kullanılması gereğidir ve askerliği yeni baştan, bu minval üzeri dizayn etme gereğidir.

Sizlere saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Halis.

Aleyhte, Konya Milletvekili Ali Öztürk… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk.

ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin Meclis araştırması komisyonu kurulması yönündeki önergesinin aleyhinde söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Şüphesiz, tüm partiler bizim için değerlidir, partilerimizin görüşleri de bizim için çok değerlidir. Basında da yer alan konu gerçekten tüyler ürpertici ancak buraya getirilen konular da şüphesiz çok önemli. Şu anda Meclis kendi gündemini belirlemiş durumda. Gündemde, milyonlarca genç öğrencinin istikbalini, geleceğini ilgilendiren ve bu konuda karar alan ÖSYM’nin yapısıyla ilgili bir kanun tasarısı gündemde görüşülmektedir. Gündemin bu kadar önemli olması arasında şüphesiz böyle önemli konular da olabiliyor ancak bence, şu anlamda, şu durumda ve gündemin yoğun olması nedeniyle gündemin arasında böyle bir konuya ayıracak zamanın olmadığı düşüncesiyle…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Tabii, insanlar ölüyor, ne gereği var!

ALİ ÖZTÜRK (Devamla) - …grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildirir, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Lehinde, Batman Milletvekili Bengi Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Batman’da bugün bir patlama gerçekleşti ve 3 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Öncelikle onlara Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, acılarını paylaşıyorum. Vekillerimizin de belirttiği gibi Sayın Enerji Bakanımız buradaydı ama Batman’daki, kendisini ilgilendiren bir sahadaki patlamadan haberi olmayacak ki bu konuya değinme gereğini de duymadı. İş güvenliği ve taşeronlaşma ülkemizin, tabii, en temel problemlerinden birisidir ve Batman’daki bu patlama da ne yazık ki taşeron işçi çalıştıran bir alanda gerçekleşiyor. Daha önce de Batman’da TÜPRAŞ ve TPAO’dan sızan benzinin bir mahallede, “Cumhuriyet Mahallesi” dediğimiz mahallede yer altında birikmesi sonucu bir patlama gerçekleşmişti. Âdeta o mahalle havaya uçmuştu. Birçok esnafımız yaşamını yitirmiş, yaralılarımız olmuş ve “sanayi sitesi”, “esnaf sitesi” dediğimiz site tamamen kullanılmaz hâle gelmişti. Bu tehlike hâlen devam ediyor. Bilim adamları o alanda araştırmalar yaptılar, raporlar ortaya çıkardılar. Buna ilişkin en ufak bir gelişme şu ana kadar yaşanmadı. Çok ilkel koşullarda, Batman’da sanki su kuyusu kazar gibi o mahallelerinin içerisinde yedi sekiz tane kuyu açılmış. Sözüm ona orada gazlar dışarı çıkacak ve bu şekilde bu patlamanın önüne geçilecek. Herhâlde Afrika ülkelerinde bile böyle bir yöntem düşünülemez.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tabii, asker ölümleri... Bu ülkede devlet kutsal, toprak kutsal, ordu kutsal. Kutsal olmayan bir tek şey var, insan; insan yaşamı, insan düşüncesi, insanın kendisi. Demokratik ülkelerde devlet de insan içindir, vatan da insan içindir, ordu da insan içindir ama bizde bu ters yüz edilmiş. Bir ülkede yüzlerce insan intihar ediyor. Aileleri müracaat ediyor “Bu intihar değil, bu cinayet.” diyor ama o ülkenin Meclisi de, Parlamentosu da, basını da, sivil toplumu da kör ve sağırları oynuyor ve yargı bu cinayetleri veyahut belirttikleri gibi intihar olsa, bunu kim araştıracak, kim soruşturacak? Bunu kime havale ediyorsunuz? Bu ülkede ikili yargı sistemi var: Bir, sivillerin yargılandığı mahkeme, bir de, askerlerin yargılandığı mahkeme. Yani orada komutan veyahut herhangi birisi bir askeri infaz ettiğinde o komutanların emri ve gözetimi altındaki askerî mahkeme, askerî savcı gidip orada araştırma yapacak ve “Sen Anadolu’nun yiğit evlatlarını, herhangi bir işçinin, emekçinin çocuğunu öldürdün.” diyecek, komutanı mahkemenin önüne çekecek, cezalandıracak. Bunun olmadığını, olamayacağını... Zaten “Binlerce asker intihar etti.” deniliyor ama içlerinden tek bir tanesini “Burada bir başkası öldürdü.” şeklinde bir yargı, bir savcı kararı çıkmıyor. Eğer bir yerde binlerce iddia varsa ve o iddialar içerisinde bir teki doğrulanmıyorsa orada bir soruşturma, adil bir yargının olmadığı, adaletin tecelli edemeyeceği gerçeği ortadadır. Nitekim kovboy filmlerindeki gibi bir uygulamayla karşı karşıya. İşte dün akşam, dünden itibaren İnternet sitelerine düştü. Yani komutan dediğimiz -komutan mıdır, komutan taslağı mıdır, bilemiyorum- askerleri koymuş karşısına, ellerine de bir hedef tutuşturmuş, ha bire ateş açıyor. Bununla yetinmiyor, Vekilimizin dediği gibi bacakların arasından, sırtını askere dönerek, neredeyse güvercin taklası atarak “Bir de buradan ateş açayım” diyor. Ülkemizde böyle bir uygulama varsa eğer bu olağan bir durumdur. Şu ana kadar bu eğer bizim elimize ulaşmıyorsa, orada bir soruşturma açılmamışsa bu olağan bir uygulamadır ve biz bunu zaten biliyoruz.

Türkiye’deki askerlik sistemine baktığımızda, zaten askere gittiğimizde orada vatandaş yoktur; orada -iddia ediyoruz- padişahların emir kulundan da daha beter bir durum vardır. Dövülürsün, sövülürsün. Hepimiz askerlik yaptık, ben gerçi otuz günlük askerlik yaptım ama hayatımın en uzun günlerini yaşadım, saat beşte uyanıyorsun, yaz ayında bilmem kaçta. Yani orada sorgulanmayan, hakkı hukuku olmayan bir sistemle karşı... Kapalı bir kutu. Bir egemenlik sistemi, devletin ayrı bir alanı, sorgulanmayan bir alanı. Zaten nesini sorgulayabiliyoruz ki? Ne harcamasını sorgulayabiliyoruz, ne cinayetini sorgulayabiliyoruz ne darbe yapmasını sorgulayabiliyoruz, devlet içerisinde devlet olan bir yapılanma ve çağ dışı bir yapılanma. 1 milyon kişilik ordusu, ülkenin bütün kaynaklarının yüzde 30’unu harcayan bir yapı, sorgusuz sualsiz bir yapı.

Şimdi, şunu belirtmek istiyoruz. Vicdani ret hakkı dediğimizde, zorunlu askerliğe karşı çıktığımızda kıyametler kopuyor. Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Avrupa Birliğinin herhangi bir ülkesinde zorunlu askerlik ve vicdani reddin tanınmadığı bir ülke var mıdır? Siz nasıl gireceksiniz Avrupa Birliğine? Ortada ya zorunlu askerlik yoktur ya da zorunlu askerliğin olduğu yerde vicdani ret hakkı vardır. “Ben düşüncemden, dinî inancımdan, dünyaya bakış açımdan dolayı askerliği kabul etmiyorum, burada hizmet etmek istemiyorum. Gideceğim, sosyal kurumda, hastanede, okulda çalışacağım bu süreyi.” Devlet bu hakkı tanımış, hem vicdani ret hakkını tanımış hem zorunlu askerliğe alternatif olarak kamu kurumlarında, sosyal kurumlarda çalışma hakkı vermiş. Bizde ikisi de yok; askerlik zorunlu, vicdani ret hakkını savunmak suç. Milletvekili olarak bile vicdani ret hakkını savunduğumuzda kıyametler kopuyor. Geçen yıl Batman’da “Vicdani ret hakkı tanınmalıdır. Bizim çocuklarımız kendi kardeşini öldürmek istemiyor.” dedik, Meclisten de insanlar ayağa kalktı, basın da ayağa kalktı. “Dünyadan haberiniz yok mu sizin?” diye soruyoruz.

İşte, Avrupa Birliği ülkeleri, tek tek sayayım, bakın. Zorunlu askerlik nedir Avrupa Birliğinde, Avrupa ülkelerinde, çağdaş dünyada? Vicdanı ret hakkı nedir? Bugüne kadar niye Meclise taşınmamıştır? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları vardır. Bunların hepsini görmezlikten gelen, laik, demokratik, düşünce özgürlüğüne saygılı -Anayasası’nda kendisini böyle tanımlayan- bir ülke.

Dolayısıyla sadece İnternet’e girdiğinizde, şu kuşkulu asker ölümlerine ilişkin binlerce haberi görürsünüz, ailelerin itirazını görürsünüz, mahkeme kararlarını görürsünüz, “İntihar etti.” deyip de arkasından üç kurşun yiyen insanları görürsünüz. “İntihar etti.” deyip de alnından üç kurşun yiyen adam nasıl intihar ediyor? Beyninden üç kurşunu nasıl geçiriyor bir insan? Bunların hepsine “Bu kutsal ordu, peygamber ocağı” deyip bir zırh koyuyoruz önüne. En kutsal değerimiz olan insan bir tarafa itiliyor ama diğer taraftan dokunulmaz alanlar yaratılıyor.

Bunun, bu kuşkulu asker ölümlerinin bir an önce Mecliste tartışılması lazım. Biz bunları her getirdiğimizde “Zamanı değil, daha önemli yasalar vardır.”, faili meçhulleri getirdiğimizde “Zamanı değil, daha önemli yasalar vardır…” İnsanın yaşamından daha önemli hiçbir şey yoktur. Buradaki yasama faaliyeti insanın yaşamı içindir, özgürlüğü içindir, daha iyi bir koşulda hayat sürmesi içindir, dolayısıyla bu araştırma önergemizin reddedileceğini biliyoruz …

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Tamamlayın lütfen.

BENGİ YILDIZ (Devamla) -…ama toplum, kendi vicdanında bunun kanayan bir yara olduğuna, siz burada gözünüzü, kulağınızı kapatsanız da toplumun bu acıları yaşadığına ve Parlamentonun buna bir an önce el koyması gerektiğine inanıyor.

Bu duygu ve düşüncelerle ben de yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Aleyhte, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan.

Buyurunuz Sayın Atılgan. (MHP sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Değerli Milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisinin Türk Silahlı Kuvvetlerindeki intihar ve ölümlerle ilgili olarak Meclis araştırmasıyla ilgili vermiş olduğu önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Aslında bu sözü AKP Grubundan bir arkadaş almıştı ama konuşmalar neticesinde bu sözü AKP Grubundaki arkadaştan alarak konuşma lüzumu hissettiğim için söz almış bulunuyorum.

Burada görevini yapanlar var. Görevini yapmayanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bu tür isnadı olmayan, asılsız söylemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya dönük faaliyetler içinde olanlara karşı vazifesini yapmayanlar için bu sözü aldığımı da belirtmek isterim.

Değerli arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu kürsüden konuşma yetkisi yok, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında söylenen sözler karşısında cevap verecek televizyonu yok, radyosu yok, gazetesi yok. Bu görev hükûmet edenlerin görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ne tür iddialar varsa hepsi hakkında istatistiki değerlerle, Savunma Bakanlığından verileri alarak buradaki iddialara cevap verme görevi Hükûmet sıralarında oturmak zorunda olanların görevidir. Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmayı kendilerine hedef seçmiş olanların görevlerini gayet iyi anlıyorum, onlar görevini yapıyor, tebrik ediyorum. Görevini yapmayanları da göreve davet ediyorum.

Türk Silahlı Kuvvetlerindeki ölümler 1980’den bu yana, intihar ölümleri dâhil her geçen yıl azalmaktadır. Savunma Bakanlığını da bu istatistikleri burada açıklamaya davet ediyorum. Lütfen, bu tür öneriler olduğu zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin istatistiki değerlerini alsınlar ve bu Mecliste milletvekillerini doğru dürüst bilgilendirsinler.

Evet, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, bütün dünya ordularında olduğu gibi intihar olayları vardır. Bu konuda, sugötürmez biçimde bu intihar olaylarının bir kısmının neden olduğu noktasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin derinlemesine araştırmaları vardır. 1980’li yılların ortalarından itibaren tabur seviyesi bütün birliklerde psikologlar istihdam edilmektedir. Bütün birlikler psikolojik sorunlu olan insanlarla ve askerle bire bir görüşmeler yaparak onların yapabilecekleri herhangi bir olumsuz davranışları engellemeye dönük istatistiki birtakım değerlendirmeler yapmaktadırlar. Askerler bire bir takip edilmektedir bu psikolojik danışma merkezleri tarafından. Mümkün olduğu kadar bu intiharları azaltmak için anormal bir gayret vardır komuta yapısında.

Dolayısıyla böyle bir gayret içinde olan silahlı kuvvetleri bu şekilde suçlayıcı önergelerle ve bu şekilde itham edici birtakım söylemlerle bu Meclis kürsüsünde milletin ve devletin birliğini temsil eden Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya, bölmeye, yıkmaya dönük bu tür iftiraları şiddetle kınadığımı söylemek istiyorum. Türk Silahlı Kuvvetlerinde hiçbir komutan, hiçbir idareci, emrine verilmiş olan milletin evlatlarını asla telef edecek bir davranış içinde bulunmaz. Kim bunu iddia ediyorsa yalan söylüyor. Kim bunu söylüyorsa maksatlı söylüyor. Türk Silahlı Kuvvetleri bu devletin ve milletin birliğinin timsalidir. Bu timsali yıkmak için Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinde yapılan psikolojik harekâtı hepimiz biliyoruz. Unutmayın ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonel gücü ve milletin birliğini temsil eden gücü yok edildiği zaman, sevinecek bir tek grup vardır bu ülkede: O da bu ülkeyi yıkmayı, bölmeyi hedef edinmiş olan bölücü örgüttür ve onların temsilcileridir!

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, Hükûmet edenlere buradan bir kez daha sesleniyorum: Lütfen, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkındaki ithamlara doğru verilerle, Savunma Bakanlığının verileriyle, Genelkurmay Başkanlığının verileriyle doğru bir şekilde cevap verin, görevinizi yerine getirin diyorum.

Diğer bir konu vicdani retçilik konusudur. Dünya ülkeleri içinde vicdani retçilik bazı ülkeler tarafından tanınmıştır, bazı ülkeler tarafından tanınmamıştır. Tanıyan ülkeler de yok denecek, çok az sayıdadır dünyada. Dolayısıyla, dünyada tehdit altında olmayan, Türkiye gibi bir ateş çemberi coğrafyasında bulunmayan ülkelerin vicdani retçiliği kabul etmeleri Türkiye için bir örnek olamaz. Türkiye için bir örnek olamaz. Bu konu bu Mecliste de tartışılabilir, kabul ediyorum ama Türkiye’nin içinde bulunduğu tehdit ortamı, özellikle içerisinde bulunan bölücü faaliyetler nedeniyle, vicdani retçiliğin bütün boyutlarını tartışabiliriz ama bugünkü geldiğimiz noktada dünyada üç beş ülke tarafından kabul edilmiş olan, birtakım insanların “Kişiliğim ve inancım nedeniyle ben askerlik yapmak istemiyorum.” düşüncesiyle dile getirdikleri konuları ve kabul ettikleri konuları Türkiye’nin önünde bir örnek gibi sunmanın yine iyi niyetli bir örnek olduğunu söyleyemiyorum. İyi niyetli değildir.

Türkiye’de iyi niyetlerle yapılan doğrularla birtakım kötü niyetler birbirine karıştırılmaktadır. Silahlı Kuvvetlerde hata yapmayan olmaz mı? Elbette olur. Silahlı Kuvvetler gökten zembille inmedi, onun içindeki insanlar da sizler gibi, bizler gibi insanların oluşturduğu ancak milletin gerçek evlatları olan, milletin her kesiminden -bakın her kesiminden- devletin ve milletin her coğrafyasından, her ilinden, her ilçesinden gelen orta ve alt sınıftaki insanlardan oluşan gerçek bir millet ordusudur. Dünyada örneği azdır. Bu orduyu yıpratmak için elinden gelen gayreti gösterenlerin bir tek amacı vardır: Kendi emelleri ve hedeflerine engel olduğu düşüncesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine karşı girişilen bir faaliyettir. Bu faaliyetin de bu Meclis tarafından iyi değerlendirilmesi gerekir ve bu niyette olan insanlara da asla ve asla taviz verilmemesi gerekir.

Değerli arkadaşlarım, dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içindeki intihar olaylarını bu şekilde dile getirirken onun manevi şahsiyetini ve milletin birliğini bozacak şekilde faaliyet göstermek yanlış bir tutumdur. İçinde hata yapanları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi mekanizması içinde çok doğru bir şekilde yargılarlar, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. İçinde, kendisine verilen görevde kanunlarla ve Anayasa’yla çizilmiş olan çerçevenin dışına çıkanlar varsa elbette ki onlar mahkemenin önünde cezalandırılırlar, o konuda bizatihi Türk Silahlı Kuvvetlerinin başındaki şahıs soruşturma açar.

Az önce bu kürsüden dile getirilen, dünden beri İnternet’e düşen ve televizyonlarda çıkan konuyla ilgili de ilgili kurumun başındaki şahıs soruşturma açmıştır. Doğrudur, yanlıştır, ayrı bir konudur. Yani oradaki silah arkadaşlığının, özel kuvvetlerde birbirine güvenin, komutana güvenin bir aracı gibi bir eğitim usulüdür o. Yanlış bir usuldür belki, kabul ediyorum ama, onun uç bir örneğini, uç bir eğitim örneğini ve birbirine güveni özellikle bu şekilde pekiştiren özel kuvvetlerin bir eğitim aracını bu kürsüden gelip de Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak amaçlı kullanırsanız işte o zaman buna cevap vermesi gerekenin de -yine söylediğim gibi- Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu tür faaliyetlerinin her türlü istatistiki değerini elinde bulunduran Hükûmet kanadı olduğunu söylemek isterim.

Ben isterdim ki burada Millî Savunma Bakanı olmalı ve bu konuları daha önceden gündeme getiren arkadaşların verdiği önergeyi alarak oradaki iddiaların tamamını yıpratacak şekilde veyahut da haklı bulduğu konular varsa onları da dile getirecek şekilde bu Meclise doğru bilgi verilsin. Ama maalesef -maalesef diyorum- bu konuşmayı yapmak zorunda kaldım, konuşmam olmadığı hâlde yerimden dedim ki: “Bana on dakikalık bir süre alın, konuşmak istiyorum.” Çünkü bu konu bir stratejinin eseridir değerli milletvekilleri. Bu konu bir stratejinin eseridir. Türkiye’de Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırmak, etkisizleştirmek, şahsiyetsizleştirmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları hakkında akla hayale gelmeyen iftiralar atmak, bu bir stratejinin gereğidir. Lütfen, bu stratejiye alet olmayalım, hiç birimiz alet olmayalım ama içinde hata yapanlar varsa -yine söylüyorum- hatayı yapanları mutlaka hatalarının cevabını alacak şekilde de ilgili mahkemeler önünde yargılayalım ama emin olun ki -bir kez daha tekrarlıyorum- Türk Silahlı Kuvvetlerinde kendisine teslim edilmiş olan vatan evlatlarının, bakın, vatan evlatlarının tırnağının kanaması uykularını kaçırır komutanlarının.

Askerlikte, dövmedir, küfürdür müfürdür, bunların tamamı suçtur değerli arkadaşlarım, suç. Askere bir fiske vurmak suçtur, askere kötü bir söz söylemek suçtur. Ben bizatihi komutanlık yaptım. Birliğin her tarafına askerlerin şikâyetlerini verecekleri kutular koydum, anahtarı sadece bende. Her kim ki askere bir tek kötü laf ederse onları mahkemeye verdim çünkü askerdeki, askere gelen o vatan evlatları aynı benim evladım gibiydi, onların her türlü ihtiyacı benim evladımın ihtiyacı gibiydi. Bu derece hassasiyet gösteren Türk Silahlı Kuvvetlerinin komuta yapısındaki insanlara bu derece vicdansızca saldırılar bana göre biraz ayıp oluyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve devletinin birliğinin timsali olan bu orduya da ayıp oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumunu yıpratmanın da hiç kimseye ama hiç kimseye bir faydası olmadığını söylüyor, bu niyette olanların da bu kötü niyetlerinden vazgeçmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atılgan.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, grubumuza, araştırma önergemizin içeriğine ilişkin “iftiralarla dolu” şeklinde değerlendirmeler yaptı.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ben kimseyi hedef almadım Sayın Başkan.

BENGİ YILDIZ (Batman) – “Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmayı görev edinenler” şeklindeki nitelendirme…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Ben grubun adını söylemedim.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Araştırma önergelerimizin iftirayla dolu olduğunu söylediniz, kime söylüyorsunuz, kimin araştırma önergesi var, başka bir partinin var mı?

BAŞKAN – Lütfen, mikrofonu açar mısınız.

Yerinizden de buna cevap verebilirsiniz.

Buyurunuz.

BENGİ YILDIZ (Batman) – Kürsüden mümkünse Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, konuşmasında, grubuna sataşması nedeniyle konuşması

BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Hatibin şuna alışması lazım: Burası Türkiye Büyük Millet Meclisi. Hiç kimse, bu halkın iradesinden daha üstün değil, kimse de Meclisin denetiminin dışında değil; bunu öğreneceksiniz bir kere. Türk Silahlı Kuvvetleri, 1 milyon insanı içinde barındıran bir teşkilattır. 1 milyon insanı barındıran bir teşkilatın suç işlemediğini, hata yapmadığını söylemek abesle iştigaldir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Öyle bir şey demedim ben.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Öyle diyorsunuz.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – “Hata yapanlar mahkeme önüne çıkarılır.” dedim.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bakın, şöyle söyleyeyim Sayın Hatip: Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu, kendi karakolunun etrafına mayın döşeyip kendi askerlerinin ölümüne sebep oldu mu olmadı mı? Bunu hepimiz dinledik.

İki: Türk Silahlı Kuvvetleri mensubu komutan, kendi askerlerinin eline bomba pimini çekerek tutuşturdu mu tutuşturmadı mı?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Hepsi mi yaptı?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hepsi hakkında soruşturma açıldı.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bundan dolayı insanlar öldü mü ölmedi mi?

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hepsi hakkında soruşturma açıldı.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Bir tanesi yaptı, o da soruşturma geçirdi.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Bakınız, işte bir tane de olsa bu Meclis onu araştıracak, soruşturacak; bundan siz de rahatsız olmayacaksınız, bundan kimse rahatsız olmayacak.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) - Görevi Türk Silahlı Kuvvetlerini yıkmak olan kişilerin bu şekilde konuşmaları garip oluyor, garip!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Eğer bin kişilik bir teşkilatın sorgulanmasını istiyorsanız, 1 milyon insanın içinde de…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sen görevini yapıyorsun, sana dediğim bir şey yok! Sen görevini iyi yapıyorsun kardeşim, sana bir şey demiyorum ben!

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Sayın Hatip, 1 milyon insanın içinde de suç işleyenler var. O suçu işlemek…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sen görevini yapıyorsun, benim sözüm yapmayanlara.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – O suçu işleyenleri soruşturmak, hakkında araştırma önergesi vermek, bu Meclisin görevidir. Bunu istediğimiz zaman da hiç kimsenin bizi iftiralarla, yalanlarla suçlamasına müsaade etmeyiz. Biz burada Parlamentonun bir partisiyiz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tekil vakaları genelleştirmeyin.

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde suç işleniyorsa orası dokunulmaz bir alan değildir, kutsal bir alan değildir. Sizin için kutsal olabilir, bizim için kutsal değildir. Herkes, her makam, her mevki, bu halka ve yargıya hesap vermek zorundadır. Herkes bunu öğrenecek, Türk Silahlı Kuvvetleri de bunu öğrenecek, öğrenmelidir de.

Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

VII.- ÖNERİLER (Devam)

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)

1.- (10/864) esas numaralı, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi (Devam)

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Karar yeter sayısı Başkanım.

BAŞKAN – Karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 14.36

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.50

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

 

 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasında karar yeter sayısı aranmıştı, bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.

Şimdi, gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Dünkü birleşimde teklifin birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

                                           

(x)  616 S. Sayılı Basmayazı 16/02/2011 tarihli 67’nci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

1’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 1. maddesinde yer alan “alanların” ibaresinden sonra gelmek üzere “görev” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                 Eşref Karaibrahim                      Engin Altay                               Sacid Yıldız

                         Giresun                                   Sinop                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Sacid Yıldız konuşacak.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce bugün Batman’daki patlamada ve daha evvel Kahramanmaraş’taki felakette ölenlere rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

616 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi selamlıyorum.

Vermiş olduğumuz önergeyle, sınavlarda görev alanların yetki ve sorumluluklarının yanı sıra görevlerinin belirlenmesinin de yasanın amaçları arasına alınması hedeflenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu yasayla ÖSYM Türkiye’nin en geniş yetkilerle donatılmış kurumu hâline getirilecektir. 1973’te sınav sorularının çalınmasından sonra 1974 yılında rahmetli Altan Günalp tarafından -benim Hacettepe’den hocam olur- kurulan ÖSYM önce Üniversitelerarası Seçme Yerleştirme Merkezi adını almıştı. 81 yılında ise Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak değiştirildi. Şimdi de Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi adını almaktadır.

ÖSYM uzun yıllar boyunca gerek yöntem gerekse teknik donanım olarak üniversitelere giriş sınavlarında başvuru işlemlerinin organizasyonu, sınav sorularının hazırlanması, sonuçların değerlendirilmesi ve öğrenci yerleştirme işlemlerinin yapılması gibi konularda deneyim sahibi olmuştur. ÖSYM, özellikle işlemlerin gizliliği konusunda çok ciddi çalışan merkez, bu sayede hem toplumun hem de devletin nezdinde güvenli bir kurum olarak algılanmıştır. ÖSYM zamanla diğer başka kurumların da sınavlarını yapmıştır bu güven sonucunda. ÖSYM’ye yönelik tüm bu olumlu algılar olmasına rağmen ÖSYM şeffaflıktan uzaklaşmaya başlamıştır. ÖSYM’nin bağlı bulunduğu kurum olan YÖK’ün topluma hesap vermekten uzak ve kapalı tavrı son zamanlarda ÖSYM tarafından da benimsenmiştir.

Değerli milletvekilleri, KPSS sınavında ortaya çıkan kopya skandalları ve 2010 yılı üniversite sınavında bazı hesaplamaların yapılmasının unutulması, ÖSYM’ye karşı duyulan güveni sarsmaya yetmiştir. Özellikle üniversite giriş sınavının değerlendirilmesi, başarı sırasının oluşturulması sürecinde yapılan ciddi hatalar basına da yansımıştır ve uzun yılların verdiği deneyime rağmen son yıllarda yaşanan bu olaylar, ÖSYM’ye olan güvenin giderek azalmasına neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa ile ÖSYM’nin adı, biraz evvel söylediğim gibi “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” olarak değiştirilmekte ve Başkanlık, merkezi Ankara’da bulunan özel bütçeli bir kuruluş hâline getirilmektedir. Yıllarca güvenin sembolü olan ÖSYM özerk bir kurum hâline getirilmek yerine siyasi bir kurum hâline dönüştürülecektir. Oysa ÖSYM’nin yeniden yapılandırılma sürecinde şeffaflık, açıklık ve hesap verebilirlik gibi ilkeler göz önünde bulundurulmalıydı. Ne yazık ki yasa bu hâliyle kadrolaşmanın önünü açacaktır. ÖSYM, 318 kadronun kısıtlı istisnalar  dışında kalan kısmını YÖK’e devretmekte, 180 yeni kadro almakta. Bu, açıkça kadrolaşma demektir değerli milletvekilleri. ÖSYM’de çalışan mevcut personel devre dışı bırakılmakta ve hiçbir kıstas öngörülmeden yabancı uzman ve sözleşmeli personel alımı söz konusu olmaktadır. Bu, ÖSYM’nin özel istihdamı anlamına gelmektedir.

Bu yasa ile ÖSYM, Kamu İhale Kanunu hükümleri dışında bırakılmaktadır. Bu da çok önemlidir -arkadaşlarımız da söyledi- önemli itiraz noktalarımızdan biri de budur. Tarihi önceden belli olan sınavların yapılması için gerekli olan mal ve hizmet ihtiyaçları da önceden bellidir. Bu nedenle, sınava bağlı mal ve hizmet alımlarının Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması kabul edilemez. Bir acele yoktur. Niye bütün bu kuruluşlar Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılıyor? Geçenlerde torba yasasında da Kömür İşletmeleri bunun dışına çıkarılmıştı. Bunun Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması, keyfîlik ve denetimsizlik sonucunda yolsuzlukları da gündeme getirecektir. Başkanlık, başta yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans ve lisansüstü öğrenim görecek adayların puan sıralamasına göre tespiti, yerleştirilmesi ile yükseköğretim kurumlarında atama veya yükselmelerde esas alınan sınavlar olmak üzere her türlü bilim, yetenek veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemini de yapabilecektir. Görüldüğü gibi, gereksiz bir şekilde çok fazla yetki verilmektedir. Görevlerini kimseye bağlı olmadan gerçekleştiren Başkanlığa hiçbir organ, makam veya kişi talimat veremeyecektir. Yani, ÖSYM Başkanının çok fazla yetkiyle donatılması vardır bu taslakta ve Yönetim Kurulu işlevsiz kalmaktadır. Personel alımında bile yetkisi olmayan bir Yönetim Kurulunun görev ve yetkilerinin neler olduğu anlaşılmaz bir durumdur. ÖSYM Başkanının tek seçici, tek karar verici olmasını ise demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değildir.

Bu duygu ve düşüncelerle sözlerimi bitiriyor, önergemizin desteklenmesini rica ediyorum.

Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 1 kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 2. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                 Eşref Karaibrahim                      Engin Altay                              Hulusi Güvel

                         Giresun                                   Sinop                                         Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Hulusi Güvel konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Güvel, buyurunuz efendim.

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 616 sıra sayılı ÖSYM Yasası hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, ÖSYM, kurulduğu 1981 yılından geçtiğimiz yıla kadar devletin en çok güvenilen kurumlarından bir tanesiydi. Ne oldu ÖSYM’ye? Aslında devletin saygın ve güvenilir diğer kurumlarının başına gelen durum ÖSYM’nin de başına gelmiştir. ÖSYM, devleti idare etmek yerine kadrolaşmayı, özerklik yerine boyun eğdirmeyi, özgürlük yerine yandaşlığı tercih eden bir siyasi anlayışın kurbanı olmuştur. Bugün bütün üst kurulların, TRT’nin, RTÜK’ün, YÖK’ün, Adli Tıp Kurumunun, üniversitelerin hâline baktığımızda da benzer bir durumu görmekteyiz.

Yıllarca YÖK’ten yakınan, YÖK’ün kaldırılmasını savunan AKP değil miydi? Ne zaman ki YÖK belli zihniyetteki kişilerce yönetilmeye başladı, eleştiriler de ortadan kalktı. Şimdilerde YÖK’ün antidemokratik bir kurum olduğunu söyleyen AKP’li kalmadı maalesef. “Bizden olan iyidir.” mantığı egemen oldu. Bu, devleti yönetmeyen, devleti kendi amaçları doğrultusunda eğip büken siyasi anlayışı hâkim kılmak için devleti kullanan bir yapı hâline geldi. Bakın Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun hâline ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.

Değerli arkadaşlar, devlet yönetiminde ciddi bir bozulma vardır. “İşe göre adam yerine, adama göre iş” anlayışı devleti sağlıksız bir hâle getirmiştir. Bir kamu görevlisi, bir siyasi partinin yandaşı gibi davranıyorsa orada sağlıklı bir devlet işleyişinden söz etmek mümkün değildir. Devlet kurumlarının sağlıklı işlemesine izin vermezseniz o devlette yolsuzluk da olur, beceriksizlik de olur.

Hatırlarsanız, AKP, yolsuzlukları ortadan kaldırma vaadiyle kamuoyunun önüne çıkmıştı. Aradan geçen sekiz yıldan fazla süre sonunda ülkenin geldiği yere baktığımızda, Türkiye'nin en çok rüşvet verilen ülkeler arasında 6’ncı sırada olduğunu görmekteyiz; bu, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün yayınladığı  raporlarda yer almaktadır. Avrupa Birliği ilerleme raporlarında yolsuzlukların pek çok alanda yaygın olduğundan söz edilmektedir. Bu, amaçlarına yabancılaşmış bir devlet örgütü anlamına gelmektedir. İnsanları liyakatleri yerine, bir siyasi oluşuma sadakatleriyle göreve getirirseniz sonucu da elbette bu olur.

Değerli arkadaşlarım, yalnızca devletin kurumları sorunlu değildir, devleti yönetenlerin anlayışlarında da sorunlar vardır. Devleti yönetenler her çeşit muhalefete karşı büyük bir tahammülsüzlük örneği göstermektedirler. Bu, kendini, ülkemizin basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanlarında açık bir biçimde göstermektedir. Türkiye dünya basın özgürlüğü sıralamasında 178 ülke içerisinde 138’inci sıraya gerilemiştir. Bugün 50’ye yakın gazeteci tutukludur, birçoğu hakkında binlerce soruşturma dosyası bulunmaktadır. Daha iki gün önce Hükûmete muhalefet eden Oda TV’ye baskın düzenlendi, Soner Yalçın ve Oda TV yöneticileri gözaltına alındı. Bütün bu baskılar basında açık bir oto sansüre neden olmaktadır. Bu yüzden Sayın Başbakana soru sormaya korkan muhabirler vardır. Hata yapıp Sayın Başbakanın beğenmediği bir soru sormuşsa soruyu soran muhabir işinden olabilmekte, akreditasyonu iptal edilmektedir.

Değerli arkadaşlar, Başbakanı protesto etti diye öğrenciler yıllarca hapis cezası istemiyle yargılanmaktadır. Ağzını açan ağzını açtığına pişman olmaktadır, insanlar üzerinde bir korku iklimi hâkim kılınmaktadır. Bir polis devleti hâkimiyeti vardır. Ülkemizde tutukluluk süreleri cezaya dönüşmüştür, hapishanelerde hükümlü sayısı kadar tutuklu vardır. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan demokrasi şampiyonu Hükûmet bunlara karşı gözlerini kapamaktadır. Kendi gibi düşünmeyen herkes bu kaderi önünde sonunda paylaşacak, Sayın Başbakanın öfkesinden ve kininden herkes nasibini alacak gibi görünmektedir.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul edilmiştir.

Madde 3 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 3. maddesinin 4. fıkrasının 2. cümlesinde yer alan “uygulanmaz” ibaresinin “uygulanır” ibaresi ile değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                 Eşref Karaibrahim                      Engin Altay                             Hüseyin Ünsal

                         Giresun                                   Sinop                                       Amasya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU  BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Hüseyin Ünsal.

BAŞKAN – Sayın Ünsal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge için söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, 3’üncü maddeyle mal ve hizmet alımları 4734 sayılı Kamu İhale kapsamı dışına çıkarılıyor. Bizim buradaki muhalefetimiz bu konuda. Mal ve hizmet alımını 4734’e göre yapmayacak ve mal ve hizmet alımını ÖSYM daha sonra düzenleyeceği kendi bir iç yönetmeliğiyle düzeltecek. Bu konuyla ilgili olarak da gerekçe yazılmış. Gerekçeyi size okuyorum: “Ancak, 4734 sayılı Kamu İhale Kanununun ihale işlemleri uzun bir süreç gerektirdiğinden, takvime bağlanan sınavların zamanında yapılma zorunluluğu bulunmasından dolayı sınav ve yerleştirmelere yönelik ihtiyaç duyulan aşmalarda soru hazırlama, donanım, yazılım olarak alımlar yapılır.” ifadesi var.

Şimdi, burada bir gerçeği ortaya koymak lazım. Zaten gerekçe yazılırken de kendi içerisinde bunun 4734’e bağlı olmasını gerektiren bir mana da çıkıyor. Madem takvime bağlı, takvimle düzeltilecek bir satın alma varsa bunu niye biz ihale kapsamı dışına çıkarıyoruz? Bunun ne gereği var? İhale kapsamı dışına çıkınca da işte, Türkiye’de gördüğümüz gibi bir sürü sıkıntılar çıkıyor. Bizim bu takvime bağlılığın dışında başka bir gerekçemiz mi var? Yoksa bu ÖSYM, F-16 Modernizasyon Projesi’ne özel bir bilgi mi alacak? Yoksa Türkiye’de ileride doğacak bir salgın hastalıkla ilgili bir acil ilaç alımı mı yapılacak? Bunu mu gerektirecek bir durum var? Hayır, yok. Böyle bir durum olmadığı için de ÖSYM’nin, mutlaka, mal ve hizmet alımlarında Kamu İhale Kanunu kapsamı içerisine alınması lazım. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü sütten ağzımız yandı, ayranı üfleyerek içiyoruz. Çünkü devri iktidarınızda sayısız ihale yolsuzlukları, hukuka aykırılıklar o kadar ayyuka çıktı ki artık, biz bu konuda endişelerimizi dile getirmek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, bir kabine düşünün ki, ihale yolsuzluğundan dolayı adı “Ali Dibo”ya çıkmış Adalet Bakanımız var. Bir kabine düşünün ki, çocuklarına ihale çıkaran, onlara vergi muafiyetleri getiren bir Maliye Bakanımız vardı. Bundan daha vahim olanı da kalpazanlık, zimmet ve resmî evrakta sahtecilik suçu bulunan bir Başbakan. Bu iddia var. Böyle bir iddia varken Kamu İhale Yasası kapsamı dışına çıkılarak, bu yolsuzluklar süreci içerisine ÖSYM’yi de mi dâhil etmek istiyoruz?

Değerli arkadaşlarım, sekiz yıllık şaibeli iktidarını tamamlamak üzere olan Adalet ve Kalkınma Partisinin bundan sonraki yapacağı çalışmalarında artık bu Türkiye Büyük Millet Meclisi böyle sorumlu noktalarda sorumluluk almamalı. Bu Meclisin bu 23’üncü Dönemi artık miadını doldurmak üzere, o yüzden biraz dikkatli olmalıyız diyorum.

Şimdi, tabii ki, bu konunun sorumlusu başta tabii ki Hükûmetin Başkanı Başbakan. Sayın Başbakana verdiğimiz bir soru önergesiyle ilgili de bugün 17 Şubat tarihi olduğu için, kendisine 17 Ocakta bir soru önergesi verdim, hâlâ cevabını alamadım. Bu yolsuzluklar, bu şaibeler varken kendisi Kars’ta yaptığı bir konuşmada dedesinin şehit olduğunu ilan etti. Dedesinin şehit olduğunu ilan etti ve adını ve soyadını da söyledi. Meğerse daha önce de okullara, hastanelere, yollara da dedesinin adları verilmeye başlanmış. Soyadı Kanunu çıkmadan evvel bir de soyadı ihdas edilmiş. Biz dedesini, Sayın Başbakanın dedesini gerçekten şehitse biz onu rahmetle anıyoruz, şehit olmasa da rahmetle anıyoruz ama Sayın Başbakanın, şehit olmadığı hâlde milliyetçi duygularını, insanların üzerinden politika yapmasına, bu yolsuzluklar dururken bunların üzerinden politika yapmasına da karşıyız. Bu konuyla ilgili ben bir sıradan milletvekili olarak benim de dedemin aynı konumda olması nedeniyle araştırma yaptım ve Millî Savunma Bakanlığından bu belgeleri elde ettim. Bir aydır bir Başbakan kendisine sorulan bir önergeyi, bir bilgiyi Millî Savunma Bakanlığından, Genelkurmay Başkanlığından alamıyorsa o Başbakanın ya yeteneksizliği vardır, yahut da söylediği yalanın üstüne yatma durumu vardır. Biz buradan -Bakanlar Kurulunun Değerli Üyesi burada, Millî Eğitim Bakanımız burada- kendisine de bir ricada bulunuyoruz, bir istekte bulunuyoruz. Sayın Başbakanın bu sorumuza cevap vermesini talep ediyoruz.

Önergemizin lehinde oy kullanmanızı diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 3’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 3 kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesinin 8. fıkrasında yer alan "yedi" "ibaresinin "dokuz" olarak, 12. fıkrasında yer alan "beş" ibaresinin "yedi" olarak değiştirilmesi ve 8. fıkraya aşağıda yer alan d) bendinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                      Engin Altay                      Eşref Karaibrahim                           Oğuz Oyan

                           Sinop                                   Giresun                                        İzmir

“d) Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 2 temsilciden,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve görevleri hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesi 8. fıkrası (ç) bendinden sonra gelmek üzere "Devlet Üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri arasından, üniversiteler arası kurul tarafından seçilen 2 temsilciden” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                    Mustafa Enöz                   Ahmet Duran Bulut                         Akif Akkuş

                          Manisa                                 Balıkesir                                      Mersin

                    Kürşat Atılgan                                                                        Osman Durmuş

                          Adana                                                                                   Kırıkkale

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Vural?

OKTAY VURAL (İzmir) – Akif Akkuş…

BAŞKAN – Sayın Akkuş, buyurunuz.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkeziyle ilgili teklifin 4’üncü maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün de konuşmam sırasında belirttiğim gibi, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının teşkilatlanması ve görevleri hakkında bir kanun çıkartıyoruz. Dolayısıyla, bu teşkilatlanmanın en iyi şekilde, en uygun şekilde ve en iyi görev yapacak şekilde oluşturulması, yapılması arzumuzdur. Bunun bir sonucu olarak da bu yasa tasarısının 4’üncü maddesi 8’inci fıkrası (ç) bendinden sonra gelmek üzere “Devlet üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri arasından, Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 2 temsilciden” ibaresinin eklenmesini arz ve talep etmekteyiz. Malumunuz, şimdi burada, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı 7 üyeden oluşuyor. 1’i Başkanın kendisi, 2 tane başkan yardımcısı var. Bunların 1’i üniversiteden geliyor, 1’i de herhâlde idari kadrodan gelecek birisidir. Yani birisi akademik işlerle uğraşırken birisi de yönetim, mali yahut idari işlerle uğraşacak olan başkan yardımcısı olacaktır diye düşünüyorum. Bunun yanında Millî Eğitim Bakanlığından, Devlet Personel Başkanlığından ve üniversitelerden olmak üzere, 4 tane daha yönetim kurulu üyesi seçiliyor. Tabii, bu 4 yeni yönetim kurulu üyelerinden 1 tanesi, devlet üniversitelerinde görev yapan profesörlerden 1 tane diye belirtiliyor ve bunun YÖK Başkanlığı tarafından belirtilerek ataması sağlanıyor.

Biz, bu 7 kişi mutlaka görevlerinin idraki içerisinde iyi kararlar verecekler, iyi sonuç verecek kararlara imza atacaklar ancak buraya 2 tane daha, devlet üniversiteleri kadrolarında bulunan 2 profesörün daha atanması uygun olur diyoruz. Tabii, bu atama bu defa YÖK tarafından değil de Üniversitelerarası Kurul tarafından yapılsın diye belirtiyoruz.

Tabii, bunu Komisyonda da dile getirdiğimizi hatırlıyorum. Ancak Komisyonda bunu dile getirirken dendi ki: Üniversitelerarası Kurul akademik bir kuruldur, akademik işlere bakar, bu yüzden, biz onları o akademik işleriyle baş başa bırakalım ve buradan 1 tane kişiyi alalım, o da YÖK tarafından seçilmiş ve atanmış olsun. Ancak daha sonra düşünme fırsatı bulduğumuzda gördük ki, 7 kişi zaman zaman az gelebilecek çünkü hastalık var, sağlık var yani insanların her zaman görevlerini bihakkın yerine getirmeleri söz konusu olmayabilir. Bu yüzden, hem Üniversitelerarası Kurulun da bir katkısının olması hasebiyle hem de sonuçların daha güvenli olacağı kanaatiyle bu önergeyi vermiş bulunuyoruz.

Dolayısıyla, bu şekilde, 2 öğretim üyesinin, 2 profesör vatandaşımızın daha bu yönetim kurulu içerisine girmesi sanırım Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezine kuvvet ve güç katacaktır, onun gücünü yahut da çalışmalarını zaafa uğratmayacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum, önergemize de “evet” demenizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesinin 8. fıkrasında yer alan "yedi" "ibaresinin "dokuz" olarak, 12. fıkrasında yer alan "beş" ibaresinin "yedi" olarak değiştirilmesi ve 8. fıkraya aşağıda yer alan d) bendinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                              Nur Serter (İstanbul) ve arkadaşları

“d) Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 2 temsilciden,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Oyan, buyurunuz efendim.

OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ÖSYM ile ilgili düzenleme, ilginç bir düzenleme. Bir kere, yeniden Öğrenci Seçme Yerleştirme Kurumu yerine, Ölçme, Yerleştirme Seçme Kurumu oluşturuluyor. Olağanüstü yetkilerle donatılıyor. Kadroları yeniden oluşturuluyor aşağı yukarı tamamen neredeyse. Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılıyor. Buradan ilave yetkiler veriliyor. Böylesine bir yapılanma. Yani bu tam bir kadrolaşma, tam bir denetimden kaçma ve üniversite… Tabii bunun içinde bir de ayrıca 8 tane vakıf üniversitesi kurulması olduğuna göre, sadece ÖSYM ile ilgili bir şey değil, ayrıca 8 tane vakıf üniversitesi kurarak da yeni katkılarda bulunuyor bilim dünyamıza. Tırnak içinde.

Değerli arkadaşlarım, bir kere, öyle bir yönetim kurulu var ki -bu yönetim kurulu- işte, 1 Başkan, 6 üye var. Bu 6 üyenin 2’si de başkan yardımcısı. 4 tane üyeye bakıyorsunuz nasıl seçiliyor diye: 1 tanesi YÖK’ün içinden, YÖK’ün belirleyeceği bir isim, diğeri gene YÖK’ün belirleyeceği bir üniversiteden bir isim; yani etti 2, YÖK 2 kişiyi belirliyor. YÖK’ün ne olduğu malum, iktidarın arka bahçesi. Onun dışında, Devlet Personel Başkanlığından 1 isim ve Millî Eğitim Bakanlığından 1 isim. Yani tamamen yürütme burada kendi organizasyonunu yapıyor. 2 Başkan Yardımcısı da zaten gene, işte, “dört yıllık bir üniversite mezunu ve on yıllık memuriyet” diyerek tanımlanmış.

Yani burada önerilen şey hem MHP Grubu hem Cumhuriyet Halk Partisi Grubunca hiç olmazsa Üniversitelerarası Kuruldan daha tarafsız olma ihtimalî olan 2 üyenin eklenmesi yönünde. Tabii, bunun burada kabul edilmeyeceğini biliyoruz ama biz gene de derdimizi anlatalım, yani nasıl demokrasiden kaçılır nasıl demokrasiye uyulur.

Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de 102 tane devlet üniversitesi var, 54 tane de vakıf üniversitesi var. Şimdi bu yasayla 8 tane daha vakıf üniversitesi kuruluyor; 3’ü Ankara’da, 3’ü İstanbul’da, 1’i Bursa’da, 1’i de Alanya’da. Artık ilçelerde kurmaya başladık! Böylece, toplamı 162’ye çıkarıyoruz. 9 tane ayrıca vakıf yüksekokulunu buna dâhil etmiyorum.

Yani yakın bir gelecekte ne görüyorsunuz? Yakın gelecekteki tablo şudur: Vakıf üniversitelerinin sayısı devlet üniversitesi sayısını aşmış olacak devri iktidarınızda. Böylece, yükseköğrenimi özelleştirmede hızlı adımlarla, koşar adım ilerlemeye devam edeceğiz.

Şimdi, tabii, bu yükseköğretimde vakıf üniversitelerinin hâkimiyeti sayıca olabilir ama tabii, öğrenci olarak baktığınızda, bütün yük kamuda aslında. Yani kamu, devlet üniversitelerinde, esas itibarıyla yüzde 90’dan fazlası öğrencilerin devlet üniversitelerinde eğitim görüyorlar. Kaldı ki bir de vakıf üniversitelerine hazine yardımları yapıyoruz. Yani yük her bakımdan kamunun sırtında. Kamunun sırtından aç bakalım vakıf üniversitesi!

Tabii, ben hayretle okudum tutanakları, Komisyondaki görüşmeleri, bize verilen buradaki itiraz, muhalefet şerhlerini. Millî Eğitim Komisyonunda arkadaşlarımız bir vakıf üniversitesiyle ilgili daha fazla bilgi istiyorlar, Bakan âdeta azarlıyor, yani “Bilgi Edinme Kanunu’na göre isteyin.” diyor. Milletvekillerine diyor ki: “Dilekçe Komisyonuna dilekçe verin, oradan isteyin.” Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani, bu nasıl bir iştir? Burada vakıf üniversiteleri kuruluyorsa her bir vakıfın ne olduğu, neyle iştigal ettiği, hangi çapta olduğu, her şey konusunda bilgilenmek hakkına sahiptir, milletvekillerinden ve yasama yapan bir organdan bahsediyoruz.

Değerli arkadaşlarım, bakınız, üniversiteler eğer bilim üretmezlerse üniversite olmazlar. Üniversiteler inanç üretmezler. Zaten inanç üretilmez. Yani, inanca biat etme kültürü üniversitenin işi değildir. Böyle bir şey olmaz. Üniversite sorgulayıcı aklın eseridir, ürünüdür. Bilim yanlışlanabilir şeydir, yanlışlığı iddia edilebildiği için bilimdir. İnancın yanlışlığını iddia edemezsiniz. İnançtır, ona iman edersiniz ama siz cemaat vakıfları kurarsanız nasıl bilim üreteceksiniz? Hadi bana bir söyleyin. Yani hem cemaat vakıfları burada oluşturacaksınız hem de buradan üniversite, Türkiye bilim üreten bir ülke hâline gelecek. Bu ikisi yan yana durmaz arkadaşlar. Türkiye’yi, dolayısıyla, siz, bir bilim ülkesi hâline değil, bir cemaatler ve tarikatlar ülkesi hâline getiriyorsunuz. Üniversiteleri de böyle yönetiyorsunuz. Yazıktır buna. Türkiye bunu hak etmiyor değerli arkadaşlarım.

Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oyan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 4 kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 5. maddesinin 3. fıkrasında yer alan “daire başkanlıkları altında” ibaresinden sonra gelen “daimi ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                      Engin Altay                      Eşref Karaibrahim                       Zekeriya Akıncı

                           Sinop                                   Giresun                                      Ankara

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Akıncı, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz yasanın bu maddesinde Hükûmetin ve Komisyonun katılmadığı, AKP’nin oylarıyla da reddedileceğinden kuşku duymadığım önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi tekrar selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu yasa düzenlemesinde teklifi veren arkadaşların da gerekçelerini okudum, bir bölümü çok ilgimi çekti, Sayın Oyan’ın yaptığı değerlendirme doğrultusunda ilgimi çekti. Diyorlar ki: “Üniversitelerin, toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve yönetsel açılardan rehberi ve öncüsü olma fonksiyonları günümüzde daha önemli bir yer tutmaktadır. Bu nedenle, bugünkü seçkin eğitime ve bilimsel araştırmalara ağırlık verme yanında, bütün üniversitelerin uyguladıkları öğretim programlarıyla yaptıkları araştırmaların konuları, bulundukları çevrenin -kentin, ülkenin, her neyse- ihtiyaçlarına ve sorunlarının çözümüne de dönük olmak durumundadır.” Bunu okuyunca ya ne güzel tanımlamışlar dedim kendi kendime, ne güzel bir gerekçe bulunmuş dedim ama sonra bir sorguladım: Bu mümkün olabilir mi? Bu nasıl olabilir? Bu nasıl sağlanabilir? Üniversiteler bu yönlerini nasıl olur da harekete geçirebilirler? Hiç kuşku yok ki üniversitelerde ancak bir özgürlük ortamı varsa ve üniversitedeki herkes kendisini özgür hissederse o zaman üniversiteler bunu hakkıyla başarma şansını bulabilirler. Çünkü ancak insanlar o zaman yaratıcı gücünü kullanabilir, sergileyebilirler; bilgisini, birikimini, deneyimini ancak o zaman ortaya koyabilirler, aksi hâlde üniversiteler bu işlevlerini hakkıyla yerine getirebilme şansına sahip değillerdir. Kendini özgür hissetmeyen, sürekli baskı altında olduğunu düşünen insanların gerekçede belirtilmiş, tanımlanmış üniversite ortamının hazırlayıcısı olabilmeleri mümkün değildir. Sosyal, kültürel yapının gelişmesinin öncüsü olamazlar, sadece yasak savarlar ya da statükocu davranışlarıyla durumu korumaya çalışırlar, fırsat bulurlarsa da kafalarında daha geri bir dünyanın yaratılması için çaba gösterirler.

Peki, bu gerekçede belirtilmiş olan üniversite bugünkü şartlarda mümkün kılınabilir mi? Var mıdır bu ülkenin üniversitelerinde özgürlük? Hele böyle bir YÖK yapısı işbaşındayken rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri, profesörler, hocalar, yöneticiler, öğrenciler özgür müdürler? Düşüncelerini, anlayışlarını özgürce ortaya koyabiliyorlar mı? Koymak isterlerse başlarına neler geliyor, bilinmiyor mu? Nelerin geldiğine hep birlikte hemen her gün gazete sayfalarında ya da televizyon ekranlarında tanık olmuyor muyuz? O nedenle bu insanların birçoğunun sessiz sedasız, içi kan ağlayarak, bağrına taş basarak olup biteni seyretmek durumunda bırakıldıklarının farkında değil miyiz? Susmazlarsa, seslerini çıkarırlarsa, tepki verirlerse, eleştirirlerse, protesto ederlerse tekmelenirler, coplanırlar, gazlanırlar, gözaltına alınırlar, yargılanırlar, mahkûm edilirler. Örnekler o kadar çok ki, bunları burada tek tek saymaya gerek bile duymuyorum. Hatta kimileri tedavi gördüğü hastanelerde basılırlar, televizyonları, gazeteleri kapatılır, İnternet  sayfalarına gece yarısı baskınları düzenlenir. Kimileri burunları sürtercesine üç dört kez serbest bırakılır, yeniden tutuklanır, serbest bırakılır, yeniden tutuklanırlar. Onların aracılığıyla bütün topluma gözdağı verilir. Onların özgürlükleri yok edilirken aslında toplumların, yurttaşların kafasındaki özgürlük düşüncesi yok edilmek istenir. Hatta kimileri tam da tarif edilmek istenen üniversite hedefleri için mücadele verirken, yoktan var ettikleri üniversitelerine “Acaba onun başına hangi çorap örülüyor?” diye düşünmek zorunda bırakılırlar. Başkent Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, medyada, kamuoyunda altyapısı oluşturulup üniversitelerine bile el koymanın yollarının arandığını acı acı izlerler.

O nedenle değerli arkadaşlarım, bugünkü şartlarda üniversitelerimizin işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmeleri olanaklı değildir. Hele gerekçede tanımlanmış “üniversite” tanımını yerine getirebilmeleri hiç olanaklı değildir. Bunun AKP’nin ileri demokrasi düzeninde olamayacağı çok daha bellidir. Yapılması gereken Türkiye’deki iklimi değiştirebilmektir, ortamı değiştirebilmektir, “ileri demokrasi” safsatasının yerine gerçekten özgürlükçü ve hukuka dayalı bir demokrasiyi egemen kılabilmektir. İşte o zaman bu gerekçede tarif edilen üniversitelere ulaşabiliriz.

Bu duygularla hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akıncı.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin 3. fıkrasının başına "Başkan ve başkan yardımcıları dışındaki" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                            Gürol Ergin                                 Ali Koçal

                         İstanbul                                  Muğla                                     Zonguldak

                    Abdullah Özer                         Engin Altay                          Eşref Karaibrahim

                           Bursa                                    Sinop                                       Giresun

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin;

ikinci fıkrasının ikinci cümlesinde yer alan "lisansüstü tez danışmanlığı" ibaresinin "lisansüstü eğitim faaliyetleri" şeklinde değiştirilmesini,

onüçüncü fıkrasında yer alan "başvuru süreci de dahil olmak üzere" ibaresinin madde metninden çıkartılmasını ve yine onüçüncü fıkrasında yer alan "sınavlar hakkında da uygulanır." ibaresinden sonra gelmek üzere "Başkan ve Başkan Yardımcıları, kadroları karşılık gösterilmek suretiyle çalıştırılanlar ile sekizinci fıkraya göre görevlendirilenlere sınav ücreti ödenmez." cümlesinin eklenmesini,

onaltıncı fıkrasının madde metninden çıkartılmasını ve onyedinci fıkranın onaltıncı fıkra olarak teselsül ettirilmesini

arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                        Ahmet Aydın                            Veysi Kaynak

                          Yozgat                                Adıyaman                             Kahramanmaraş

                     Yılmaz Tunç                    A. Gökhan Sarıçam                  Mehmet Halit Demir

                           Bartın                                 Kırklareli                                     Mardin

                                                                 Mehmet Ceylan

                                                                      Karabük

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılıyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, kim konuşacak?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Önerge ile yükseklisans ve doktora öğrencilerine ders verilmesi, bunlara yönelik tez danışmanlığı ve jüri üyeliği görevlerinin akademik faaliyet çerçevesinde yürütülebilmesi amaçlanmıştır. Ayrıca sınavlarda görev alanlara yapılacak ödemeler yeniden düzenlenmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 6. maddesinin 3. fıkrasının başına "Başkan ve başkan yardımcıları dışındaki" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU  BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gürol Ergin…

BAŞKAN – Sayın Ergin, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı maddesi üzerinde verdiğimiz önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifinde de gördüğümüz siyasal iktidarın kadrolaşma eylemlerini dur durak bilmeksizin sürdürmesidir. Bugüne dek tüm kamu kurum ve kuruluşları, özerk kuruluşlar, federasyonlar, meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri kadrolaşmadan nasibini aldı. Kadrolaşma, kuşkusuz, yükseköğretime de yansıdı. Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından sonra YÖK Başkanlığına, YÖK üyeliklerine ve rektörlüklere hızla siyasal iktidar gibi düşünen akademisyenler atanmaya başlandı. Sonra, aynı anlayışı temsil eden İstanbul Teknik Üniversitesinde görevli türbana özgürlük bildirisine imza atan tekstil mühendisi bir profesör ÖSYM’nin başına getirildi. Şimdi sıra Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin tüm kadrolarını “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı” adı verilen yeni kuruma doldurmaya geldi.

Değerli milletvekilleri, ÖSYM 2010’a kadar sınavları titizlikle hazırlamış ve en güvenilir kurumlar arasında olduğunu kanıtlamıştır. ÖSYM’ye ilişkin gelişmeler KPSS’de 350 kişinin tam puan alması üzerine kopya iddialarının gündeme gelmesiyle başlamış; kopya iddiaları sonrasında eleştirilen, ÖSYM’de kuruluş yılı olan 1974 yılından itibaren çeşitli görevlerde bulunan ve Ekim 2004 yılında Başkanlığa getirilen Sayın Profesör Yarımağan’ın istifasıyla sürmüştür. Bugün ise ÖSYM’deki gelişmelerin son aşamasını yaşamaktayız. Sayın Profesör Yarımağan olaylardan sorumlu tutulduğu için istifa etti. Oysa en az Sayın Yarımağan kadar sorumlu olan ÖSYM Başkanının direkt bağlı olduğu YÖK ve YÖK’ün Başkanıydı ama YÖK Başkanı istifa etmedi.

Aslında ÖSYM’de yaşananlar, ÖSYM’deki kadroların tümünün ele geçirilmesine duyulan gereksinimi karşılamak amaçlı yıpratma senaryosunun uygulanmasıydı. Bu amaçla önce sorular ÖSYM’deki cemaat mensuplarınca sızdırıldı, sonra bu durum basına yansıtılarak “ÖSYM’de sorun var.” imajı yaratıldı. Böylece ÖSYM Başkanı ve yöneticileri hedef durumuna düşürüldü. Sonuçta da yandaş medya kullanılarak Başkanın istifası, diğerlerinin görevden alınması sağlandı. KPSS şüphelisi kişi, sızdırılan sorularla ilgili olarak cemaati işaret etti. Yine, kopya nedeniyle tutuklanan “reis” lakaplı öğretim elemanı da 2009 yılında sorular çalındığı ve çalınan soruların cemaate bağlı dershanelere dağıtıldığı ortaya çıktığı için iptal edilen polis meslek yüksekokulu sınavı sorularını cemaate bağlı kişilerden elde ettiğini ileri sürdü.

Yaşananlardan görülüyor ki artık, yalnızca polislik ya da KPSS sınavları değil, lisans programlarına yerleştirme sınavları, lisansüstü sınavları, hepsi cemaatin hedefindedir. Bunun için de ÖSYM personelinin tümüyle değiştirilmesi özel ve anlamlı bir öneme sahiptir.

Görüştüğümüz teklif YÖK ve Hükûmetin KPSS skandalından nemalanma çabalarını ortaya koymaktadır. Bu teklifin açık amacı ÖSYM’de çalışan personeli tasfiye etmektir. Hükûmet, hem KPSS hırsızlığını yapanları ortaya çıkaramamış hem de tüm sorumluluğu ÖSYM personelinin omuzlarına yüklemiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.

Teklifte ÖSYM’nin 318 personelinin YÖK’e nakli ve bunların yerine yeni personel alımı öngörülüyor. Elbette ki, bunun adı kadrolaşmadır. Görüştüğümüz maddenin üçüncü fıkrasıyla, başkan ve başkan yardımcılarına huzur hakkı ödenmektedir. Oysa, aynı maddenin on üçüncü fıkrasında, ÖSYM Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığında kadrolu veya sözleşmeli çalışan personele, sınav sorularının hazırlanmasına katkıları nedeniyle ayrıca sınav ücreti ödenmemesi hüküm altına alınmıştır. Çalışan kadrolu personele ücret ödenmezken, başkan ve yardımcılarına huzur hakkı ödenmesi adil değildir. Bu adaletsiz duruma yol açmamak için, üçüncü fıkranın başına “Başkan ve başkan yardımcısı dışındaki” ibaresi eklenerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

GÜROL ERGİN (Devamla) - …başkan ve yardımcılarına huzur hakkı verilmesi maddeden çıkarılmalıdır diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilmiş diğer önerge doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 7. maddesinin 4. fıkrasında yer alan “on” ibaresinin “onbeş” olarak, “iki” ibaresinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                           Tayfur Süner                                Ali Koçal

                         İstanbul                                 Antalya                                    Zonguldak

                 Eşref Karaibrahim                      Engin Altay                             Abdullah Özer

                         Giresun                                   Sinop                                         Bursa

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Süner, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz teklifin 7’nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede verdiğimiz önergede, elektronik ortamda ve basılı ortamda yapılan sınavların asgari on yıl yerine on beş yıl saklanmasını arzu ediyoruz ve sınavlarda kullanılan cevap kâğıtlarının iki yıl sonra yerine beş yıl sonra imha edilmesini talep etmekteyiz. Önergemizle, veriler ile cevap kâğıtlarının daha uzun süre muhafazasını talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, merkezî sınavlar sonrasında öğrencilerin üniversiteye ya da personelin kamuya yerleştirilmesi talebinin çok daha derin tarihsel ve toplumsal nedenleri vardır. Merkezî sınavlar sonrasında yapılan yerleştirmede insan unsurunun etkisi en aza indirildiğinden daha nesnel, daha adil ve daha eşitlikçi olduğu, kayırmacılığın engellendiği düşünülmektedir. Merkezî sınavlar sonrası yapılan yerleştirmeler birçok soruna neden olmasına rağmen dayandığı bu zemin merkezî sınavları toplumun gözünde meşru ve güvenilir kılmaktadır. Ancak, son yıllarda sınav sorularının çalınması ve sınavlarda kopya çekilmesi vakalarındaki artışla birlikte birçok merkezî sınavı yürüten ÖSYM’ye duyulan güvende de bir azalma söz konusudur. Özellikle 2010 KPSS Eğitim Bilimleri Sınavı’nda yaşananlar ve buna bağlı olarak -şimdiye kadar hiç yaşanmayan- savcılığın ÖSYM binasında yürütmüş olduğu kapsamlı soruşturma bunun en somut örneğidir.

Ben konuşmamda bu konuda neler yapılabilir bunlardan bahsetmek istiyorum. Belirli bir toplumsal meşruiyet zeminine sahip olan merkezî sınavlar sonrası yerleştirmeler bu sınavları organize edecek bir kuruma ihtiyaç duyulduğunu göstermektedir. Ancak, ÖSYM ve bağlı bulunduğu kurum olan YÖK’ün şeffaflık ve topluma hesap verilebilirlik kültürünün zayıf olması önemli bir sorundur. ÖSYM’nin yeniden yapılandırılması gerektiği açıktır. Yeniden yapılandırma sürecinde şeffaflık, açıklık ve hesap verilebilirlik ilkeleri dikkate alınmalıdır ki bu teklifte bunlar göz ardı edilmektedir.

Sınavların insanların geleceğini tayin eden belirleyiciliğine bağlı olarak giderek artan önemi nedeniyle sınavlara giren adayların maddi olanaklarını da kullanarak soru çalma ve kopya çekme yönünde daha fazla risk alması muhtemeldir. Bundan dolayı, soruların hazırlanmasından basılması ve dağıtımına kadarki süreç daha iyi gözden geçirilmeli, güvenlik zafiyetleri giderilmelidir.

ÖSYM daha etkin ve geniş çerçevede veri paylaşmalı, sınav sonuçlarına ilişkin verilerin analizleri yapılmalı, yorumlanmalı, daha ciddi çalışmalar yapılmalıdır. Bugün, ÖSYM, Türkiye birincilerini ve il başarı sıralamalarını açıklamakta ve ortaöğrenim kurumlarına göre öğrenci seçme ve yerleştirme sistemleri sonuç kitabını yayınlamaktadır. Elinde sınırsız veri olmasına rağmen bu veriler üzerinde herhangi bir analiz ya da rapor ÖSYM tarafından hazırlanmamaktadır. Geçmişte bazı çalışmalar yapılmış ancak son on yılda sınav sonuçlarına ilişkin olarak tek bir analiz bile hazırlanmamıştır.

Dünyadaki ÖSYM muadili kuruluşlara bakıldığında yaptıkları sınavların sonuçlarına ilişkin analizlerin yapıldığı, raporların hazırlandığı görülebilir. Dahası, kurumlar kendilerine ve organize ettikleri sınavlara yönelik yapılan eleştirilere sınav verilerini kullanarak hazırladıkları raporlarla cevap vermektedirler ama bizde ÖSYM’yle ilgili herhangi bir analiz veya sonuç incelemesi yapılmamaktadır. Maalesef dünyanın birçok sınavlarında görülebilir ki ÖSYM gibi muadili sınav sonuçları analizleri, İnternet’e girildiği zaman neticelerini alabilmek mümkündür ama Türkiye’de mümkün değildir.

Önergemize destek vermenizi rica ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Süner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 7 kabul edilmiştir.

Madde 8 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 8. maddesinin 2. fıkrasında yer alan “de dahil” ibaresinin “hariç” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                 Nevingaye Erbatur                      Nur Serter                                  Ali Koçal

                          Adana                                  İstanbul                                    Zonguldak       

                    Abdullah Özer                    Eşref Karaibrahim                          Engin Altay      

                           Bursa                                   Giresun                                       Sinop           

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Erbatur, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olur musunuz lütfen.

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezinin teşkilat yapısını düzenlemeyi amaçlayan kanun teklifinin 8’inci maddesi üzerinde bir önerge verdik. O nedenle konuşma yapmaktayım.

Bugün 17 Şubat Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün yıl dönümü. Bu, kadınlar için önemli bir tarih çünkü kadınların vatandaş olarak kabul edildiği bir tarih, cumhuriyet aydınlanmasının önemli bir günü. Ancak, bu kürsüden defalarca dile getirdiğim, Medeni Kanun’un değiştirilmesi sırasında 2001 yılında yapılan düzenleme ile 2002 yılından önce evlenmiş olan kişilerin mal ortaklığı rejiminden faydalanamaması da bugün bu Büyük Millet Meclisinin bir hatası olarak durmaktadır. Bu hatanın düzeltilmesi için defalarca bu kürsüden konuştum, bugün gene konuşuyorum. 17 milyon evli çift bu yasadan yararlanmamaktadır. Bu yasanın acilen yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu da tekrar dile getiriyorum.

Eğitimin, ekonomik büyüme, verimlilik, kazanç ve kişi başına düşen gelir gibi ekonomik faktörlere etkisi olduğu gibi, net nüfus artışı, sağlık, beslenme, doğurganlık, yaşam beklentisi üzerinde de olumlu etkileri vardır. İyi eğitilmiş ve yetiştirilmiş bir nüfus hem bireylerin ve toplumların refahı hem de insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi, yaşam beklentisi, toplumsal bütünleşme ve çevrenin korunması için gereklidir.

Eğitimin bireysel gelişme ve nüfus bakımından önemi Uluslararası Nüfus ve Kalkınma Konferansı dâhil, Birleşmiş Milletler konferanslarında da dile getirilmiştir. Bu nedenle, nüfus bilimi, eğitimin planlanmasında yararlanılması gereken bir bilim dalıdır ama maalesef, ülkemizde bu bilim dalından eğitim alanında yararlanmakta zorluk çekiyoruz, neredeyse yararlanmıyoruz.

Ülkemizde eğitim politikalarında uygulanan sık değişiklikler, kişi başına düşen millî gelir adaletsizlikleri, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri politikaların kalıcı olmasını ve dolayısıyla eğitim sisteminin etkin ve verimli işlemesini engellemektedir.

Ülkemizde yetişkin nüfus olarak kabul edilen on beş-altmış dört yaş için ortalama eğitim süresi 6,9 yıldır. Ülkemizdeki insanların yüzde 10’u hâlâ okuryazar değildir. Okuryazar olmayan nüfusun yüzde 80’i kadındır. Yirmi beş yaş üzeri nüfusun yüzde 73,5’i ilkokul mezunu ya da ilkokulu terktir, Yüzde 16,6’sı lise mezunu, yüzde 9,9’u yükseköğretim mezunudur. İlköğretime başlayan her 100 çocuktan 30’u liseden mezun olmadan örgün eğitimden ayrılmaktadır.

Arkadaşlar, bu verileri söylüyorum çünkü ülkemizin eğitimdeki durumu gerçekten kötüdür. Türkiye bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisidir, Avrupa’nın en büyük 7’nci ekonomisidir. Ancak insani gelişmişlik endeksine baktığımızda, Türkiye 169 ülke içinde 89’uncu sıradadır. Eğitimde ise 109’uncu sıradadır. Sayın Bakanım, bu verileri nasıl düzelteceğiz?

Bu çarpık eğitim sisteminde, sınav sisteminde yaptığımız bu sık değişiklikler eğitimde ölçme ve değerlendirmeyi ihmal etmekte, geleceğe dönük bir sistem arayışından ziyade günübirlik politikalar üretmeye yaramaktadır. Eğitim sisteminin amacına uygun işleyebilmesi için değerlendirme öğesinin etkin biçimde işlemesi gerekmektedir. Değerlendirme öğesinin işlemediği sistemlerde hatalı çıktıların düzeltilmesi mümkün olamaz, sistemin çökmesi kaçınılmazdır, nitekim ülkemizde de bu olmuştur.

ÖSYM’nin yapmakla yükümlü olduğu sınavlar sadece üniversiteye öğrenci yerleştirmekle kalmamakta, uzman doktor adayı, hâkim yerleştirme, savcı yerleştirme gibi işlemleri de yapmaktadır. Dolayısıyla, bu sistemin son derece doğru işlemesi gerekmektedir. Ancak KPSS sistemiyle yapılan sınavların sonucunda emeğinin karşılığını almayı bekleyen kişiler maalesef emeklerinin karşılığını alamamakta, özellikle sözlü mülakatlarda eşitliğe uygunluk ilkesinin denetlenmesi…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbatur.

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler.. Kabul etmeyenler… Madde 8 kabul edilmiştir.

Madde 9 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum: 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 9. maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Adli ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                             Tayfun İçli                                  Ali Koçal

                         İstanbul                                Eskişehir                                   Zonguldak

                    Abdullah Özer                         Engin Altay                          Eşref Karaibrahim

                           Bursa                                    Sinop                                       Giresun

                                                          Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öncelikle yine kanun yapma usul ve tekniğiyle ilgili olarak bir itirazımı belirtmek istiyorum. Şimdi, bu kanun teklifi 21 maddeden oluşuyor, yürürlük ve yürütme maddesini çıkardığınız zaman 19 madde yani özet olarak, madde madde görüşmeyeceğiz, iki madde hâlinde görüşeceğiz. Böyle bir kanun yapma tekniği olamaz arkadaşlar.

Bir de bu yasanın geneli hakkında görüşlerimi ifade edeceğim. Şimdi, son yıllarda Türkiye’de şöyle bir olay oluyor: Skandal oluyor, skandalda iktidar hiç sorumlu olmayıp skandalın çıktığı kurum tasfiye edilmeye çalışılıyor. Hani halk arasında bir söz var “Hem suçlu hem güçlü.” ya da “Yavuz hırsız ev sahibini bastırır.” diye.

Şimdi, bir bakıyorsunuz yargıyla ilgili skandallar ortaya çıkıyor, örneğin Hizbullah’ın davul zurna ile tahliyesi; yurt dışına tüyüyor adamlar, “Suçlu Yargıtay, haydi Yargıtayı bir değiştirelim.”, “Haydi Yargıtayda bir kadrolaşalım…”

Bir bakıyorsunuz Danıştay idarenin eylemleriyle ilgili karar veriyor, siyasi iktidar rahatsız oluyor, “Haydi Danıştayı da şöyle bir düzeltelim…”

Şimdi de ÖSYM’de, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından olan ÖSYM’de yüzyılın skandalı ortaya çıkıyor, siyasi iktidar bundan hiçbir şey almıyor, “Haydi ÖSYM’yi dümdüz edelim…” Mevcut kadroları Yükseköğrenim Kurumuna atıyorlar, yeni kadrolar. Kamu İhale Yasası’ndan muaf tutuyorlar, nasıl ihale yapacaklarsa onu yapıyorlar.

Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmek mümkün değil yani aklımızı başımıza toplayalım ve bunlar Türk toplumu tarafından anlaşılmasın diye de bunu temel kanun olarak getiriyoruz. Temel kanun olarak getiriyoruz, arasına bir de sekiz tane vakıf üniversitesi sokuyoruz. Gömlek olmadı, pantolon uyduralım! Böyle kanun yapılır mı?

Yukarıda Adalet Komisyonunda da sporda şiddeti konuşuyoruz, yine orada on altı, on yedi madde, temel kanun olarak gelecek, acele acele geç saatlere kadar çalışıyoruz, hâlâ Komisyon devam ediyor. Adalet Komisyonunun alt komisyonunda, başka bir komisyonda görevliyiz, orada yine kanunlar, “Kabul edenler…”, “Etmeyenler…” Buraya gelecek yine temel kanun, bunun adına da “kanun yapma” diyeceğiz.

Bunları söyledikten sonra maddenin özeli: 9’uncu maddenin birinci fıkrasının son cümlesi “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun izni gerekir.” Hoppala! Bu nasıl bir iş? Değerli arkadaşlarım, bakın Anayasa’nın 138’inci maddesi, “Hâkimlere tavsiyede bulunamazsınız, emir ve talimat veremezsiniz.” Soruşturma savcının yaptığı, kovuşturma mahkeme. Genelkurmayın kozmik odasına giriyorsunuz, donanmanın kozmik odasına giriyor yargı, girsin ama ÖSYM’nin kozmik odasına girmek için, havuza, Bakanlar Kurulunun izni gerekir! Değerli arkadaşlarım, bakın Anayasa’nın 6’ncı maddesi “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir. …yetkili organları eliyle kullanır.” Yargı yetkisinin kullanılması, Madde 9: “Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Ama yürütme yetkisi, bakın millet adına değil, “Anayasa ve kanunlara uygun olarak kullanılır.” diyor. Şimdi, siz Anayasa’nın bu amir hükmünü alıyorsunuz, yani adli soruşturmalarda mahkemeler Bakanlar Kurulundan izin alacak! Bunu şu kadar hukuk bilgisi olan şu kadar, yapmaz, Anayasa’ya aykırı.

Sayın Başkanım, siz bakanlık yaptınız, yıllarca şerefli olarak yaptınız, YÖK Başkanlığı yaptınız, siz bir adli kovuşturmanın iznini, mahkemenin alacağı kararı Bakanlar Kurulunun iznine nasıl tabi koyarsınız? Lütfen, bu önergemi işleme alın. Bu madde Anayasa’ya aykırı, dünya âleme rezil olmayalım, hukuk âlemine rezil olmayalım, yani hukuk âlemine rezil olmak var da, bir de dünya âleme rezil olmak… Soruşturma, savcının soruşturma iznini… Hadi bir suç için izin alırsın ama bir mahkemenin Bakanlar Kurulundan “Ben arama yapacağım, buraya gireceğim.” dediği zaman izni nasıl Bakanlar Kuruluna verirsiniz, doğrusu pes!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İleri demokrasi!

H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yani bugüne kadar bu Mecliste her şey yapıldı ama buna cesaret edebileceğinizi doğrusu… Bir de hukukçu, milletvekilimiz, Sayın Bakanımız da hukukçu kökenli. Lütfen Sayın Bakanım, siz de hukukçu kökenlisiniz, nasıl adli makamların kovuşturmasını Bakanlar Kurulunun iznine tabi tutarsınız, doğrusu anlayabilmiş değilim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İçli.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 9 kabul edilmiştir.

Madde 10 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 10. maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                               Abdullah Özer

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Bursa

                      Engin Altay                      Eşref Karaibrahim                        Tacidar Seyhan

                           Sinop                                   Giresun                                       Adana

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seyhan.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde, kopya çekilmesi hâlinde kişilerin alacağı cezaları öngörüyor. Değerli arkadaşlar, burada cezayla birlikte tedbir de konulmuş. Örneğin “Jammer kullanılabilir.” diyor, dışarıdan elektronik bir araçla kopya çekilmemesi için. Değerli arkadaşlar, bu bir önlem değil. Genel Kurulda da jammer vardı, cep telefonumun frekansı yüksekti, bana sinyal geliyordu. İstediğiniz kadar jammer koyun, daha güçlü bir frekansla sinyal gelirse bu bilgileri taşırsınız. Oradan almayan, uydudan alır, uyduya jammerle engel olamazsınız. Frekansları yeniden, yeniden düzenlemek mümkün olamayacağı için bu geçerli bir önlem değil; birincisi bu.

İkincisi: Kopya çekilen alan kadar soruların hazırlandığı alan ve Kurulun da tedbir almak zorunluluğu vardır. Oraya ne yapacaksınız? Dinlenemez bir oda yapabilecek misiniz? O kurullardaki kişileri disipline edebilecek misiniz? Onların örgütlenmesine engel olabilecek misiniz? Asıl burada da bir ihmal vardı geçmişte yaşadığımız örneklerde. Şu anda, hazırlanan yerde, değerli arkadaşlar, sağlıklı bir soru hazırlamanın imkânı yok. Cama yansıtacağınız bir lazerle oradaki konuşmaların tamamını dinleyebilmeniz mümkün, vakumlama sistemiyle dinleyebilmeniz mümkün, hem dinleme mesafeleri son derece yakın hem de bina, teknik donanım açısından çok kötü dizayn edilmiş ve yapılaştırılmış. Burada, hazırlanan yerin de çok ciddi olarak gözden geçirilmesi lazım. Diğeri, cezaların adil olmayışı.

Değerli arkadaşlar, burada, herhangi bir elektronik araç ve cihazla kopya çekene bir yıldan dört yıla kadar ceza veriyorsunuz. Peki, araç kullanmamışsa… O, adi kopya sayılıyor, cezası yok.

Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Şu yapılıyor: Eğer elektronik ortamda kopya çekmişse kararı hâkim veriyor, çekip çekmediğine, cezayı alıp almadığına, adil bir yargılama sistemi var ama diğer kopyalarda kurul, sınavını iptal ediyor, kalıyor. Kim ediyor? Kurul. Neye göre ediyor? Burada belli değil. Neyin kopya sayılacağı konusunda yönetmeliğe atıfta bulunup şeklen bunu sınırlamadığınız sürece buradaki kopya, öğrencinin aleyhine dahi kullanılabilir. Sayın ki oradaki ortamdan 3-4 kişilik bir grupta kopya meselesi yaşandı, birini haksız olarak aldınız. Ne çıkıyor öğrenciye fatura? İki yıl süreyle sınava girememek.

Arkadaşlar, KPSS iki yılda bir yapılıyor. İki yıl sonra sınava girememesi demek, dört yılının kaybolması demektir bu kişinin. Haksız alınmış bir kopya kararı bir kişinin geleceğinin elinden alınmasına maalesef neden olur. Bunun için, bu maddeyi çok tehlikeli buluyorum. Mutlaka yönetmeliklere atıf yapılmalı, yönetmeliklerle sınırları çizilmeli, neyin kopya sayılacağı konusunda genel bir kanı oluşmalıdır arkadaşlar. Tek tek kopyanın şeklini veremeyiz ama elektronik kopyayla adi kopya arasındaki farkı ayıracak bir tasarımı, bir yapılanmayı mutlaka kurmak zorundayız.

Bir önemli şey de şu arkadaşlar:  “Elektronik kopyayı neden böyle yapıyorsunuz?” dediğimde, değerli yetkili arkadaşım “Bunun birkaç kişi tarafından örgütlü bir şekilde yapılmasını kastediyoruz, ondan cezaya bağladık:” diyor. Eğer siz, cep telefonunuzla veya başka bir cihazla İnternet üzerinden bir kopya çekecekseniz, bazen ikinci kişinin size yardım etmesine gerek yok. Bir program yükleyerek cep telefonunuzdan zamanı ayarladığınız anda o mesaj size o zamanda düşer, kimsenin size yardım etmesine gerek yok. Zaman ayarı yaptığınızda size bir İnternet mesajının ulaşması sadece o saat ve saniyeyi bekler. Bu nedenle, her elektronik aygıtla çekilmiş kopya, profesyonel, örgütlü bir kopya değildir, kişiler tek başına da çekebilir. O zaman, bu kopyayı siz sivil kopya sayıp cezalandırmayacak mısınız? Diğerine dört yıla kadar hapis vereceksiniz, bunu ne yapacaksınız? Eğer bunu da adi kopya sayacaksanız, bu maddenin hiçbir hükmü yok.

Yeniden gözden geçirilmesini arz ediyorum, bu maddeyi oldukça sakıncalı görüyorum.

Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı 1’inci fıkra üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun teklifinin 11. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (c) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz. 17/2/2011

c) 2547 sayılı kanunun 23 üncü maddesinin (a) bendinin ikinci paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.

                 M. Nezir Karabaş                       Sırrı Sakık                                 Ufuk Uras

                           Bitlis                                      Muş                                        İstanbul

                   Fatma Kurtulan                                                                          Akın Birdal

                            Van                                                                                    Diyarbakır

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 1. fıkrasının c ve d bentlerinin madde metninden çıkarılması, bentlerin yeniden numaralandırılarak aşağıdaki bendin fıkraya eklenmesini arz ve talep ederiz.

                  Mustafa Özyürek                        Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                       Nur Serter                       Metin Arifağaoğlu                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                                  Artvin                                       Malatya

ç) 2547 sayılı Kanunda yer alan “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi” ibareleri “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı” olarak, “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince” ibareleri “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığınca” olarak değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Özyürek, buyurunuz efendim.

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının kurulmasıyla ilgili yasa teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, daha önce ÖSYM olarak faaliyet gösteren bu merkez, bizim hem üniversitelere girecek öğrencilerin seçilmesinde hem bürokrasiye girecek, memur olacak insanların seçilmesinde önemli görevi olan, fonksiyonu olan bir kurumumuzdu ve geçmiş dönemde de saygın bir kuruluştu. “ÖSYM’nin sonucu böyle.” dediğiniz zaman herkes ona razı olurdu, ona güven duyardı ama ne olduysa, daha sonra, birtakım kopya iddiaları, birtakım usulsüzlük, yolsuzluk iddialarıyla bu saygın kurum bütün itibarını kaybetti. Tabii, burada sorumlularla ilgili, suçlularla ilgili dava hangi aşamadadır, ne gibi sonuçlar alınmıştır, onlar ayrı bir konu ama gerçekten, izlenmesi gereken bir konu.

Değerli arkadaşlarım, bu, ÖSYM kaldırıldıktan sonra yerine Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak kurmakta olduğumuz kuruluş, bizim devlet sistemimiz açısından bakarsanız, ayrıcalıklı bir kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır, özerk bir kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Burada çalışan, görev yapan personel diğer devlet dairelerine göre daha avantajlı bir şekilde burada görev yapacaktır ve yine, teklifte yer alan bir maddeye göre de Kamu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında olacaktır.

Şimdi, bu Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında olmasını belki yöneticiler büyük bir avantaj olarak görebilirler ama unutmasınlar ki kullandıkları para kamu parasıdır, kamu parasını objektif koşullarda harcamazsanız her zaman başınız belaya girer. Onun için, Kamu İhale Kanunu kapsamında olursanız kuralları belli bir sistemin içinde olursunuz ve daha rahat bir şekilde satın almaları yaparsınız. Oysa şimdi sizi serbest bırakan bir sistemi burada öngörüyorsunuz. Kendi kendinize kurallar koyacaksınız ama o kuralları da durmadan değiştireceksiniz ve sürekli başınız ağrıyacak. Bürokraside çok yılını geçirmiş, hem Kamu İhale Kanunu kapsamında hem de bu kapsam dışında kurumlarda görev yapmış bir arkadaşınız olarak size ifade etmek isterim ki Kamu İhale Kanunu’na tabi olmak çok daha güvenceli bir sistemdir, serbest sistem baş ağrısı yaratan bir sistemdir.

Değerli arkadaşlarım, burada ÖSYM’nin bazı personeli, ÖSYM’nin mal varlığı olduğu gibi bu kurula aktarılıyor. Şimdi, tabii bu yolsuzluğa, usulsüzlüğe karışan insanları bütün ÖSYM çalışanları gibi değerlendirmek doğrusu büyük haksızlık olur. Herhâlde orada belli sayıda insan bu işe karışmıştır. Bu işe karışmayan, bu konuda uzmanlaşmış kimselerin yeni kuruma, ölçme kurumuna aktarılması çok daha iyi olurdu ama bu noktada da bu vesileyle bir kadrolaşma yolunu tercih eden Hükûmet, buraya yeni personel alacaktır ve ÖSYM’de yetişmiş olan personeli de uzmanlık alanları dışında değerlendirecektir. Onları bir anlamda hem mağdur edecek hem devlet açısından büyük bir zarara yol açacaktır.

Burada iyi yetişmiş insanların değerlendirilmesinin mutlaka  bir çaresi bulunmalıydı diyorum, bu yasanın yükseköğretim camiasına ve bürokrasimize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özyürek.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun teklifinin 11. maddesinin birinci fıkrasına aşağıdaki (c) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz. 17/2/2011

c) 2547 sayılı kanunun 23 üncü maddesinin (a) bendinin ikinci paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.

                                                                                               Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Uras, buyurunuz.

MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; Komisyon ve Hükûmeti bu konuda ikna edemedik ama bu bir dizi madde görünen konu yaklaşık 17-18 bin yardımcı doçent kadrosundaki öğretim üyesi arkadaşlarımızın mesleki güvencesini ele alan bir konu. Tabii önemli bir adım atılıyor bu maddeyle beraber. 3’ün 8’inde sabit kalan kadroları 1’in 4’ü, 5’ine kadar gidiyor. Bu, son derece olumlu ama 2000’li yılların başında yapılan yasa değişikliği net olmadığı için bu arkadaşlarımız yargı kararıyla üniversitelere geri dönmek durumunda kaldılar ve çok büyük bedeller, mağduriyetler ödediler. Ben de konuyla ilgili aslında bir yasa teklifi vermiştim, yasayı daha sarih hâle getiriyorduk ve 1’in 4’üne kadar, yardımcı doçent kadrosundaki görevlilerimiz ilerleyebiliyorlardı, özlük haklarını savunuyorduk. O kadar fazla öğretim üyesi açığı var ki üniversitelerimizde, yeni açılan üniversitelerle birlikte, doktorasını yapmış öğretim görevlisi arkadaşlarımızın iş güvencesini sağlamak aslında son derece önemli. Tabii ki kendi alanında daha fazla kariyer yapan insanların da imkânları nispi olarak daha farklı oluyor. Bu, öğretim elemanlarında çok büyük bir yabancılaşma, çok büyük bir meslek şevkini ortadan kaldıran bir husus olduğu için 1’in 4’ü ve 5’ine kadar ilerletilmesi olumlu olmuştur.

Fakat benim yaptığım bu kanun teklifiyle buradaki örtüşen maddeyle ilgili bu aralar adı çok geçen Oda TV’de çok yaygın bir kampanya maalesef yapıldı. Biz tabii herkesin fikir özgürlüğünden, basın özgürlüğünden yanayız ama oradaki dezenformasyon ve bizim hukukumuza yönelik ihlaller kabul edilebilir değildi yani yardımcı doçentlerin böyle bir probleminin olmadığı, zaten bu hakların kazanılmış olduğu şeklindeki iddialara verdiğimiz yanıtları bile maalesef yayınlatma imkânımız olmamıştı. Herkesin hukukunu, herkesin söz ve ifade özgürlüğünü savunmak bu yüzden son derece önemli. Doktorası yapılan bütün öğretim elemanlarımızın böyle bir güvenceyi kazanmasının önemli olduğunu düşünüyorum. Bu kurumların varlığıyla kurumsallaşma aynı değil ama bu kurumsal aidiyetin benimsenmesi açısından bu gelişme son derece önemli. Bu, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 23’üncü maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasının 12/8/1986 tarihli Kanun Hükmündeki Kararname’yle değişen 261/1 maddesindeki “Yardımcı doçentler bir üniversitede her seferinde ikişer veya üçer yıllık süreler için en çok 12 yıla kadar atanabilirler. Her atama süresi sonunda görev kendiliğinden sona erer.” hükmüne ilişkin bir değişiklik önergesiydi.

Biliyorsunuz, bu hüküm uyarınca, ihtiyaç sonucu olarak Amerika Birleşik Devletleri’ndeki yardımcı profesörlük karşılığı ihdas edilen yardımcı doçentlerin, ağır dil sınavları ve bilim sınavlarındaki tartışmalar yüzünden hak ettikleri noktalara ulaşmaları mümkün olamıyordu. Oysa bu unvanı taşıyan öğretim üyelerinin, üniversitelerin çeşitli idari kademelerinde çalışmanın yanında tez ve projeler ürettiklerini biliyoruz. Türkiye yeni üniversitelere ihtiyaç duyarken ve öğretim üyesi açığı her gün çoğalırken, Yükseköğrenim Kurulu yetişmiş insan gücünü, şartları her geçen gün daha zorlaşan yabancı dil sınavlarıyla saf dışı bırakarak öğretim üyeleri arasında gittikçe yılgınlığa ve kötümserliğe yol açmış bulunuyor.

Profesör, doçent ve yardımcı doçentler 2547 sayılı Yasa’nın 3’üncü maddesinin (b) bendine göre zaten öğretim üyesidir. Üniversitelerin çeşitli birimlerine atanan profesör ve doçentlerde süre sınırlaması yok iken, yukarıda belirtilen hükümle, yardımcı doçentlerin atamalarının ikişer ya da üçer yıllık süreler için en fazla on iki yıllık sınırlandırma bir mağduriyet yaratıyordu ve Anayasa’nın, kamu görevlilerini düzenleyen 128’inci maddesine göre de “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle görülür.” ifadesi vardı. Üniversiteler de kamu tüzel kişiliği olduğuna göre, yardımcı doçentler de ders vermek, tez danışmanlığı yürütmek, bölüm başkanlığı, dekan yardımcılığı yapmak, disiplin soruşturması yapmak, jürilere girmek gibi üniversitenin asli ve sürekli görevlerini yerine getirdiklerine göre, Anayasa’nın bu hükmü ve yerine getirdikleri görev gereği yardımcı doçentlerin hukuki statülerinin de görevin niteliğine uygun bir sürekliliğe kavuşması gerekmekte.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET UFUK URAS (Devamla) - Yardımcı doçentlerin atamalarının süreli olması ve bunun da üst sınıra tabi olması Anayasa’ya aykırıdır.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uras.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı 1’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 11’e bağlı 1’inci fıkra kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı 2’nci fıkra üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                  Mustafa Özyürek                       Nur Serter                                  Ali Koçal

                         İstanbul                                 İstanbul                                    Zonguldak

                      Sacid Yıldız                         Harun Öztürk                         Metin Arifağaoğlu

                         İstanbul                                   İzmir                                         Artvin

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

(2) 7/10/1983 tarihli 124 sayılı Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. bölümü yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Harun Öztürk konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 2’nci fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kanunun adı içeriğiyle uyuşmamaktadır, bu nedenle adı “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” şeklinde değiştirilmelidir.

4’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında Başkanın görev süresince kadrosunun bulunduğu üniversitesinde ücretsiz izinli sayılacağı belirtildikten sonra kadrosuyla ilgili özlük haklarının devam edeceğini söylemek bir çelişkidir. 2’nci fıkrada Başkan ve Başkan Yardımcısının özlük haklarının ne olacağı tarif edilmiştir. 3’üncü fıkrada Başkanlıkta geçen sürelerinin üniversitedeki kadro ve derecesinin kazanılmış hak aylığında ve emekli keseneğine esas aylığın ilerlemesinde değerlendirileceği söylenmek isteniyor ise bunun başka şekilde ifade edilmesi gerekir. Aynı yanlış tanımlama devlet memurları arasından atanan Başkan Yardımcısı için 6’ncı fıkrada da yapılmıştır.

6’ncı maddede uzman yardımcılığına hangi fakülte mezunlarının atanabileceği yazılmalıdır. Atama yapılacak fakültelerin yönetmelikle belirlenmesi bu konudaki genel düzenlemelere aykırıdır.

Yine, 6’ncı maddede olumlu sicil almak ve olumsuz sicil alanlardan söz edilmektedir. Oysa son torba tasarıda 657 sayılı Kanun’da yer alan bu kavramlar madde metinlerinden çıkarılmıştır.

6’ncı maddenin başlığı “Personel rejimi ve malî hükümler” şeklindedir. Buradaki mali hükümlerden kasıt, personele yapılacak ödemelerdir. Bu nedenle ÖSYM’nin gelirlerini gösteren 17’nci fıkranın başka bir çerçeve maddede düzenlenmesi gerekirdi. Düzenlenecek bu maddede ayrıca, Başkanlığın giderlerinin nelerden ibaret olacağına da yer verilmeliydi.

9’uncu maddedeki “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun izni gereklidir.” ibaresinin “Adli soruşturma ve kovuşturmalar dışında soru havuzuna erişime izin verilmez.” şeklinde değiştirilmesi uygun olurdu çünkü Bakanlar Kurulunun böylesi bir olayda devreye sokulması doğru değildir.

11’inci maddenin 1’inci fıkrasının (b) bendiyle 2547 sayılı Kanun’un 10’uncu maddesinin ÖSYM teşkilatına ilişkin fıkralarının kaldırılması ve ÖSYM gelir fazlasının yüzde 25’inin YÖK’e aktarılmasını düzenleyen fıkraların muhafaza edilmesi yerindedir ancak madde başlığının sadece “kaynak aktarımı” değil, “kaynak aktarımı ve kullanımı” şeklinde değiştirilmesi içeriğine uygun olacaktır.

Öte yandan, aktarılan bu kaynağı aktaracak olan ÖSYM kuruluşunun Teşkilat Kanunu’nda da bu husus yer almalıdır.

Değerli milletvekilleri, 2547 sayılı Kanun’un “Atamalar” başlıklı 52’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan ÖSYM Başkanı, Genel Sekreter ile daire başkanları, müdürler, hukuk müşavirleri ve uzmanlar, yükseköğretim üst kuruluşlarında ilgili kuruluşların görüşü alınarak Yükseköğretim Üst Kuruluşunun Başkanı tarafından atanacaklarına ilişkin maddenin metinden çıkarılması gerekir çünkü bu kanun teklifinde, bu kişilerin nasıl atanacakları ayrıca belirlenmiştir.

Değerli milletvekilleri,  2547 sayılı Kanun’da yer alan “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi” ibareleri değiştirilirken geçici madde 27, geçici madde 49, geçici madde 55 ve numarasız geçici maddenin üçüncü fıkrasındaki ibareler değiştirilmemiştir. Her ne kadar 11’inci maddenin 8’inci fıkrasında yer alan hüküm, diğer mevzuatta ÖSYM’ye yapılan atıfların ÖSYM merkezine yapılmış sayılacağına ilişkin hüküm yer almasına rağmen, bu hükmün 2547 sayılı Kanun’u içermediğini düşünüyoruz çünkü yarısı değiştirilmiş, yarısı değiştirilmemiş durumdadır.

Değerli milletvekilleri, 11’inci maddenin 2’nci fıkrasında 124 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 15 ila 24’üncü maddeleri yürürlükten kaldırılmaktadır ancak bölüm başlığı yürürlükten kaldırılmamaktadır. Bölümdeki maddeler yürürlükten kaldırıldığından bölüm ve başlığının da yürürlükten kaldırılması için işbu değişiklik önergesi verilmiştir diyor, desteğinizi beklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı 2’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı 3’üncü fıkra üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Aynı nitelikli olduğundan birlikte işleme alacağım ama istemleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 3. fıkrasının ç bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                  Mustafa Özyürek                       Nur Serter                                  Ali Koçal

                         İstanbul                                 İstanbul                                    Zonguldak

                    Bülent Baratalı                   Metin Arifağaoğlu                          Sacid Yıldız

                           İzmir                                    Artvin                                       İstanbul

                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                                                                       Malatya

İkinci önergenin imza sahipleri:

                     Bekir Bozdağ                          Emin Önen                                 Ali Öztürk

                          Yozgat                                 Şanlıurfa                                      Konya

                      Ahmet Yeni                                                                         Suat Kınıklıoğlu

                         Samsun                                                                                    Çankırı

BAŞKAN – Komisyon okuttuğum bu iki önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR VE GENÇLİK KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Bülent Baratalı…

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)

BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 3 no.lu fıkrası üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun, grubumuzun vermiş olduğu önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, söz konusu fıkrayla 657 sayılı Kanun’a yeni uzmanlıklar eklenmekte, geniş yetkilerin yanı sıra oluşturulan kadro cetvelleriyle ÖSYM’nin de AKP’lileşme operasyonu tamamlanmaktadır. Yasama, yürütme, yargı, HSYK, medya, YÖK, üniversiteler, şimdi de ÖSYM…

Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum ki Türkiye’de artık hiçbir kurum Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmiyor. Kanunlar önündeki “Türkiye Cumhuriyeti” yazısı sadece sembolik bir anlam taşımakta. Bütün kurumlar ne yazık ki AKP’nin birer şubesi hâline dönüştü. Bunun son halkası da ÖSYM’dir. ÖSYM üzerindeki operasyonda daha önceki senaryolara benzer bir senaryo izlenmiştir. Önce kurum zayıflatılmış, çeşitli iddialarla kamuoyunda tartışılır hâle getirilmiş, saygınlığı ve güvenilirliği kaybedilmiş, başkanı ve yönetimi istifaya zorlanmış ve AKP’lileştirilmiştir. Bunda YÖK Başkanının da rolü olduğunu unutmamak gerekmektedir.

Milyonlarca öğrencinin, memur adayının bel bağladığı, devletin en güvenilir kurumu olan ÖSYM kopya skandalıyla AKP döneminde tanışmıştır. Ünal Yarımağan istifa etti.  Peki, sorumlular ne oldu? Deniz Fenerinde olduğu gibi hâlâ ellerini, kollarını sallaya sallaya içimizde dolaşıyorlar ama “Zir Vadisi’yle ilgili ABD-Türk polisi komplosunu içeren videoları yayınladı” diye Soner Yalçın ve arkadaşları apar topar içeride. Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi, Yalçın ve arkadaşları da AKP için tehlike olmaya başlamıştı, tıpkı laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti için canı ve kanı pahasına mücadele etmekten başka bir suçu olmayan askerler gibi.

Değerli arkadaşlar, emekli Tuğamiral Türker Ertürk’ün dün İnternet sitelerine yansıyan sözlerine dikkat çekmek istiyorum.

Bakınız ne diyor Ertürk görülmekte olan bir dava nedeniyle: “’Dreyfus’ ve ’Rosenberg’ davaları gibi siyasi motifli davalarla birlikte dünya hukuk tarihindeki yerini almıştır. 163 Atatürkçü, yurtsever, amiral, general ve subayın tutuklanmasına ne demeli? Ne farkları var İngiliz işgali altındaki İstanbul’da tutuklanan vatansever subaylardan? Başbakanımız ve hükümetimiz ne yapıyor? Parmağını kıpırdatmıyor. Ne farkınız var sizin Damat Ferit ve Fransız Vichy Hükümeti’nden? Onlar hiç olmaz ise işgal altındaydılar, ya siz?.. Eğer emperyalizm tarafından gizli işgal altındaysanız, bilin ki biz de sizin yanınızda oluruz. Yeter ki açıkça söyleyin." diyor Sayın Tuğamiral ilgili adrese.

Değerli milletvekilleri, nedir insanlara bunu söyleten? Nedir memurları, öğrencileri, işçileri, askerleri, kısaca AKP zulmüne uğrayan bütün kesimleri sokağa dökme pahasına isyan ettiren nedir? Tecavüze uğrayan kadını bile suçlu gören zihniyete bu cüreti veren… Yazılanların, çizilenlerin, söylenenlerin hiç mi doğruluk payı yok? Nedir Atatürk’e, laik ve demokratik cumhuriyete duyulan bu kin, bu öfke ve bu nefret?

Değerli milletvekilleri, bütün bunlar göstermektedir ki, AKP, sekiz buçuk yıldır çatışma, kaos, din ve inanç sömürüsüyle beslenmektedir. Bu temel strateji gereği bütün kesimler birbirine düşmüş, kutuplaşma ve ayrımcılık tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.

KONDA’nın üç ay süren ve bugün yayınlanan araştırmasına göre Türkiye’nin en önemli problemi siyasi kutuplaşma olarak görülmektedir. Bu kutuplaşmayı tehlikeli kılan ise siyasi kutuplaşmanın giderek hayat tarzı kutuplaşmasına dönüşmesidir. Türkiye uçuruma gitmektedir, bunun da tek sorumlusu AKP’dir.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü takdirlerinize sunar, yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baratalı.

Sayın Bozdağ konuşacaklar mı, gerekçe mi?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı için ihdas edilen Başkanlık Müşaviri kadro ünvanının teklif metninden çıkarılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN - İki önergeyi birlikte işleme alıyorum: Önergeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda madde 11’e bağlı (3)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı (4)’üncü fıkra üzerinde iki önerge vardır. Bu iki önerge de aynı mahiyettedir, aynı nitelikte olduğundan birlikte işleme alacağım ve istemleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.

Şimdi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 4. fıkrası ile ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen (2) Sayılı listede yer alan  Başkanlık müşaviri unvanlı kadroların (2) sayılı listeden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                             Mustafa Özyürek

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                      Sacid Yıldız                           Atila Emek                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                                 Antalya                                      Malatya

Diğer önergenin imza sahipleri:

                     Bekir Bozdağ                          Emin Önen                                 Ali Öztürk

                          Yozgat                                 Şanlıurfa                                      Konya

                  Suat Kınıklıoğlu                                                                         Ahmet Yeni

                          Çankırı                                                                                    Samsun

BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu bu önergelere?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Olumlu görüşle takdire bırakıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 4’üncü fıkrası üzerine verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi 1981 yılından bu yana 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesinde düzenlenen kurallar ile idare edilegelmiştir. Başlangıçta ortaöğretimden yükseköğretime geçişte öğrenci seçmek üzere tasarlanan Merkez, sonraki yıllarda, kamu kurumları başta olmak üzere, birçok kurumun yönetmelikleri gereği personel ve öğrenci ihtiyacını karşılamak için seçme ve yerleştirme sorumluluğunu üstlenmiştir. Her yıl kırk civarında sınavı gerçekleştiren ve en az 5 milyon insanın sınava alındığı ÖSYM, ülkemiz dışında sınavlar gerçekleştirmeye başlamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir dönemde ÖSYM, sınavları başarıyla yapmış olmasına karşın, özellikle son dönemde sınavlarda ciddi yolsuzluklar ve haksızlıklar ortaya çıkmıştır. Bu uygulamanın toplumda yarattığı güvensizlik ve özellikle adaylar üzerinde yaptığı olumsuz etki, çok yıpratıcı olmuştur. KPSS; ALES ve TUS sınavlarında yaşananlar çok acı ve üzüntü verici olaylardır.

Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının ilk dört yıllık döneminde akademik personel ihtiyacına ilgisiz ve duyarsız kalınmış, öğretim elemanı yetişmesi için kadro verilmemiş; AKP, devletin kurumlarıyla sürdürdüğü kavgayı YÖK’le de devam ettirmiştir. YÖK Başkanının değişmesi ve kendi anlayışına uygun atamanın gerçekleşmesinden sonra YÖK’ün ele geçirilmesiyle birlikte AKP’nin kavgası bitmiş ancak yükseköğretimde ve kurumlarında sorunlar artarak devam etmiştir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarının YÖK’ü teslim almasından sonra OECD değerlendirmesine göre üniversite özerkliği açısından Türk üniversiteleri 8 tam puan üzerinden 1,5 puan alabilmektedir. Tablo budur, AKP’nin başarısı budur.

Değerli arkadaşlarım, üniversite sayımızın artmasına kimsenin itirazı yoktur ancak bu artışın gelişigüzel, keyfî kararlarla olmaması gerekir. Nicel başarıya niteliği katmadığınız zaman varacağınız nokta hayal kırıklığı olacaktır. Gelinen bu noktada Türkiye bir bilgi toplumu, bir bilim toplumu oldu mu; bunu söyleyebiliyor muyuz?

Sayın milletvekilleri, hiçbir altyapı hazırlanmadan, öğretim üyesi yetiştirilmeden, gerçekten bilimsel ölçütlerle bir planlamaya bağlanmadan sadece talep odaklı üniversite kurmak, Türkiye'ye, Türk yükseköğretimine ve Türk gençliğine yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. Ne acıdır ki, AKP İktidarında maalesef bu yapılmıştır. Şimdi 200 bini aşkın öğretmen adayı, çeşitli branşlardan binlerce mühendis, binlerce üniversite mezunu işsiz, mutsuz ve gelecekten umutsuz yaşıyor. İşte AKP İktidarının Türkiye tablosu bu, topluma yansıyan manzarası budur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifte, ÖSYM’nin üç yüz on sekiz kadrosunun çok sınırlı miktar dışında kalanlarının tümü YÖK’e devredilmektedir. Yetişmiş bu kadroların elden çıkarılarak ÖSYM’nin boşaltılması AKP’nin kadrolaşma anlayışının doğal bir sonucudur.

Teklifin 11’inci maddesinin (4)’üncü fıkrasında yapılan düzenleme ile kadrolar açısından benzeri düzenleme yapılmaktadır. Bu sakıncaları gidermek için (2) sayılı listede yer alan Başkanlık Müşaviri unvanlı kadroların bu listeden çıkarılması önergemizde takdirlerinize sunulmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle önergemizin kabul edilmesini diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz Sayın Emek.

Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı için ihdas edilen Başkanlık Müşaviri kadro unvanının teklif metninden çıkarılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN -  Aynı mahiyetteki bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kabul edilmiş bu önergeler doğrultusunda madde 11’e bağlı (4)’üncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkra üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 5. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                             Mustafa Özyürek

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                      Sacid Yıldız                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Metin Arifağaoğlu

                         İstanbul                                 Malatya                                       Artvin

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Boş ve dolu kadroların yeniden düzenlenmesi amacıyla söz konusu fıkranın madde metninden çıkarılması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkra kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 6. fıkrasında yer alan "yerine" "ibaresinin "çıkarılarak" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                             Mustafa Özyürek

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                      Sacid Yıldız                  Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Metin Arifağaoğlu

                         İstanbul                                 Malatya                                       Artvin

                                                                   Şevket Köse

                                                                     Adıyaman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Köse, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüştüğümüz yasa tasarısının 11’inci maddesinin (6)’ncı fıkrası üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Sözlerime başlamadan önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, bugünün Türkiye’sine bakıldığında, YÖK gibi anayasal kurumların bakanlıkların işgali altında olduğu görülmektedir. Devlet kurumları âdeta AKP’nin arka bahçesi hâline getirilmiştir. “Bizden olsun da kim olursa olsun.” mantığı egemen kılınmıştır. Şimdi de ÖSYM bu kurumlardan biri hâline getirilmek istenmektedir. Partizanlık artık yüksek yargıya kadar tüm devlet kurumlarının içindedir.

Değerli milletvekilleri, bir başbakan kendi gibi düşünmeyenleri darbecilikle suçluyorsa, bertaraf etmekle tehdit ediyorsa o ülkede demokrasiden, çoğulculuktan, siyasi erdemden bahsetmek mümkün değildir. Bir ülkede özgürlükler ancak bir zihniyetin işine geldiğinde söz konusu ediliyorsa, bir taraftan hukukun üstünlüğünden dem vurup, öte yandan hukuk devleti yok sayılıyorsa, göz göre göre hukuk katlediliyorsa o ülkede çağdaş bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.

Eleştirdi diye bir gazeteci işinden oluyorsa, fikrini söyledi diye aydınlar hapisteyse, hakkını aradı diye işçiler ve öğrenciler coplanıyorsa o ülkede insan haklarından söz etmek mümkün değildir.

Değerli arkadaşlar, basın, her türlü araç kullanılarak susturulmaktadır. Üniversiteler, sendikalar, sivil toplum örgütleri gördükleri baskıdan dolayı derin bir sessizlik içindedir. Mahkemeler baskı altındadır. Hukukun üstünlüğü yok sayılmaktadır. Unutulmamalıdır ki hukukun olmadığı yerde ancak zorbalık egemen olur. Zorbalığın egemen olduğu yerde ise siyasi erdemden, siyasi ilkelilikten söz edilemez. Halkımız bu durumu asla hak etmemektedir.

Değerli arkadaşlar, her yıl milyonlarca öğrenci üniversiteye girebilmek için büyük çaba harcamaktadır. Bilimsel kaliteden tutun da barınma sorununa kadar pek çok alanda sorun bulunmaktadır ancak üniversitelerimizin hepsinin birer sorun yumağı hâlinde olduğu görülmektedir.

Yurt sayısının ve kapasitesinin yetersizliği hepimizin malumudur. Büyük üniversiteler dışındaki tüm yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı açığı oldukça aşikârdır.

Üniversitelerimiz özerk bir yapıya kavuşturulmadan bu sorunları ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır ancak Hükûmet, üniversitelerin sorununu da görmezden gelmekte ve her alanda olduğu gibi üniversitelerde de kadrolaşmaktan başka bir şey düşünmemektedir.

Değerli milletvekilleri, yalnızca üniversiteler değil, eğitim sisteminin tamamında da sorun vardır. Sınava sistemi iki yılda bir değiştirilmektedir. İlköğretim okullarında derslik açığı ve öğretmen açığı vardır. Güneydoğuda hâlâ okulu olmayan yüzlerce yerleşim birimi vardır. İlköğretime devam edemeyen on binlerce kız öğrenci bulunmaktadır ancak Hükûmet bunları da görmezden gelmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Adıyaman ilinin bir öğretmenevi vardır ki ancak görmeye değer! Bugün 700 bin nüfusun yaşadığı Adıyaman ilinde 7 bin öğretmen görev yapmaktadır ve 250 bin nüfuslu merkez ilçemizde sadece ve sadece 28 yataklı bir öğretmenevi bulunmaktadır ve bu 28 kapasiteli öğretmenevinin de sadece 4 odasının tuvaleti ve banyosu bulunmaktadır. 80 kişilik bir yemekhanesi bulunmaktadır. Bugün Adıyaman Üniversitesi 14 bin civarında öğrenci okutmaktadır. Oraya gelen velilerimiz, yani Millî Eğitime tabi velilerimiz ne yazık ki bu öğretmenevinden yeterince yararlanamamaktadırlar. Dolayısıyla, bu öğretmenevimiz, Adıyaman Öğretmenevimiz çok ilçenin öğretmenevinden çok küçüktür, çok yetersizdir. Sayın Bakanım buradayken, bu konuya el atmasını önemle rica ediyorum.

Yine, çevresiyle birlikte 30 bin nüfusa hitap eden Kömür beldemizin ne yazık ki bugün bir lisesi bulunmamaktadır. Ben, bu sıkıntılarımızı Bakanımıza sizin aracılığınızla iletmek istiyorum. Tüm bu sıkıntıların, biraz önce bahsettiğim, birçok sıraladığım sıkıntıların ancak 13 Haziranda Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında yani halkın iktidarında son bulacağına inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi tekrar en derin saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkra kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı (7)’nci fıkra üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 7. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                Hulusi Güvel

                         İstanbul                               Zonguldak                                     Adana

                  Mustafa Özyürek                      Sacid Yıldız                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                                 İstanbul                                      Malatya

(7) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına “Yurtdışı Türkler ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı,” ibaresi eklenmiştir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Geçici nitelikteki maddenin kaldırılmasına gerek duyulmamıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı (7)’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 11’e bağlı (8)’inci fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616  Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleşme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin 8. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                       Nur Serter                        Mustafa Özyürek                             Ali Koçal

                         İstanbul                                 İstanbul                                    Zonguldak

                     Enis Tütüncü                         Sacid Yıldız                      Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                        Tekirdağ                                İstanbul                                      Malatya

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: 

Söz konusu düzenlemeye gerek duyulmamıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 11’e bağlı (8)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Şimdi de çerçeve madde 11’i bağlı fıkralarla beraber oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; 3., 4. ve 5. fıkralarının madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                      Oktay Vural                        Mehmet Günal                           Ahmet Bukan

                           İzmir                                   Antalya                                      Çankırı

                    Kürşat Atılgan                                                                          D. Ali Torlak     

                          Adana                                                                                    İstanbul

 (l) "Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine tahsis edilmiş veya kullanımında bulunan mevcut taşınır mal ve taşınmazların hak ve yükümlülükleri ve kurumda çalışan personel ile bu personelin tüm özlük hak ve alacakları başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Başkanlığa devredilir. Tapuda hazine veya Yükseköğretim Kurulu adına kayıtlı olup Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince fiilen kullanılan taşınmazlar ise tapuda Başkanlık tüzel kişiliği adına başka bir işleme gerek kalmaksızın tescil edilir. Bu kanunla öngörülen geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleriyle ilgili düzenlenecek protokoller her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır"

"ÖSYM bünyesinde on yıl ve üzeri çalışan en az lisans mezunu düzeyindeki personel, diğer şartlar aranmaksızın bir defaya mahsus ÖSYM Uzmanlığına ve uzman yardımcılıklarına atanır. Bu atamalar ilan edilen kadronun % 60’ı ÖSYM çalışanları arasından yapılacak şekilde gerçekleştirilir."

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin Geçici 1. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                             Mustafa Özyürek

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                      Sacid Yıldız                     Metin Arifağaoğlu                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                                  Artvin                                       Malatya

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, GENÇLİK, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ferit Mevlüt Aslanoğlu

BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; size bir mektup okuyacağım şimdi. İhbar ediyorum, ihbar ediyorum.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – Önce selam verin!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım.

İhbar ediyorum. “Ben Malatya’dan filanca efendim. Özel sektörde beş altı yıl çalıştıktan sonra bir KPS kursuna yazılıp sınavdan 81,5 aldım. Ön lisans mezunuyum. Tercihlerimi yaptım fakat daha sonra bugün açıklanan sonuçlara göre atanamadım. Hayırlısı dedik. Fakat kurumların en yüksek/en düşük kaç puanla kapadıklarına bakayım dedim, bir de ne göreyim? Bizim tercih yaparken görmediğimiz bir ton kadro var. Çok düşük puanla kapanmış. Sayın Vekilim, ben emekli bir memur çocuğuyum. Bizim siyasi olaylarla hiçbir bağlantımız yok. Sizin Meclise taşıdığınız konuları düşününce bu konuda sizin, bizim bu mağdurlara yardım edeceğinizi düşündüm. Bu adresleri gönderiyorum. Rica etsem bakar mısınız?”

Burada bir sürü kurumun ÖSYM sitesinde açtığı kurumların kadroları var. “Ama biz göremedik.” diyor. Ve bir liste göndermiş. Bu listede de 81,5 puan alan insan var ama yerine 77 puan, 79 puan, 77 puan… Veriyorum, ihbar ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Rezalet zaten o! Torpil var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – “Sitede yok. Tercih sitesi açmadı.” diyor. Memurlar…

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Herkese açık.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ya, lütfen… Bilmediğin konuda ahkâm kesmeyeceksin Murat Bey. Bilmediğin konuda… Lütfen, rica ediyorum.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Ben çok iyi biliyorum. Yalan yanlış beyan ediyorsunuz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bilmiyorsun, bilmiyorsun! İnsanlar diyor ki: “Bu siteyi bize açmadılar.” Bu sitede… Veri hazırlama sitesini… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Ne diyorsun ya? Ne diyorsun Ali Bey?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ya, devam et sen.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Zaten sen olmazsan Türkiye'nin her şeyini…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Biliyorum; sen de biliyorsan gel burada konuş.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben bir mağdurum, mağdurların şeyini dile getiriyorum.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı konuşmayınız.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sağ ol. Devam et.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Olabilir, olabilir kardeşim. Gelip burada konuşacaksın.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Devam et, devam et…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Allah Allah

Ben ihbar ediyorum, inceleyin.

MUZAFFER BAŞTOPÇU (Kocaeli) – İhbar, suç duyurusu; doğru.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Bakın, eğer bu site… O gün ilan ettiğiniz sitenizde Tapu Kadastro Genel Müdürlüğüyle ilgili ilan ettiniz mi? Bu insanların gözleri kör müydü acaba göremedi bunları tercih yapmadı? Acaba bu insanların ve… Sadece bu değil, memurlar.com.net’e bakın, herkes bundan şikâyetçi. İhbar ediyorum.

Değerli arkadaşlar, insanların emeğine saygı gösterin. Eğer bir şey yapılacaksa herkese objektif yapın ama bu insanların yıllarca hazırlanıp bir emeği varsa bu emeğini de böyle, devletine güvenmeden… Devletinin yaptığı sınavda birilerine eğer ayrıcalık yapılıyorsa ben insan adına buna çok üzülürüm.

Değerli milletvekilleri, bu ülkenin gençlerinin umudu, ekmek bulmak, aş bulmak ama gençleri ülke yönetimine isyan ettirmeyin kim yönetirse yönetsin. Gençler ülkesine güvenmeli, gençler bu ülkenin geleceğine güvenmeli ama böyle bir gencin yüreğinde “Ben böyle yapıyorum, böyle yaptığım hâlde bu sonradan ilan edildi.” demesinden dolayı ben kahroluyorum. Takdir sizin.

Ben, olduğu gibi, bunu da veriyorum, ilan edilen diğer kadroları da veriyorum ve sonradan en düşük puana göre alınan diğer kadroları da veriyorum.

Hepinize saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aslanoğlu.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu konuda Meclis araştırması gerekiyor, gerçekten büyük adaletsizlik var.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.

Bende var, bunu kime vereyim arkadaşlar… Buyurun.

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; 3., 4. ve 5. fıkralarının madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                               Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları  

 (1) "Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine tahsis edilmiş veya kullanımında bulunan mevcut taşınır mal ve taşınmazların hak ve yükümlülükleri ve kurumda çalışan personel ile bu personelin tüm özlük hak ve alacakları başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Başkanlığa devredilir. Tapuda hazine veya Yükseköğretim Kurulu adına kayıtlı olup Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince fiilen kullanılan taşınmazlar ise tapuda Başkanlık tüzel kişiliği adına başka bir işleme gerek kalmaksızın tescil edilir. Bu kanunla öngörülen geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleriyle ilgili düzenlenecek protokoller her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır"

"ÖSYM bünyesinde on yıl ve üzeri çalışan en az lisans mezunu düzeyindeki personel, diğer şartlar aranmaksızın bir defaya mahsus ÖSYM Uzmanlığına ve uzman yardımcılıklarına atanır. Bu atamalar ilan edilen kadronun % 60’ı ÖSYM çalışanları arasından yapılacak şekilde gerçekleştirilir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu kanunda yine bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Yani şimdiye kadar kamu personel rejiminde yapılmayan değişiklik nedeniyle her kanunun ekine geçici hükümlerle, şunlar, şunlar, şunların görevi sona ermiştir, araştırmacı kadrosuna atanmışlardır, ondan sonrası, gerisi Allah kerim… Şimdi böyle bir şeyi ben gerçekten anlamlandıramıyorum. Çıkardığımız bütün kanunların ekinde bu var. Sizin bir, kamu yönetimine ilişkin kanununuz vardı, Acil Eylem Planı’nda yer alan kamu personel rejimine ilişkin tasarılar vardı, bunların hiçbirisi -maşallah ikinci döneminiz de bitti- gündeme gelmedi. Burada bunların bu şekliyle olmaması gerekiyor. Bir kurum yapıyorsunuz, burada yaşanan bir skandalı zemin olarak kullanıyorsunuz ama bu arada yeniden bir tasfiye sürecine giriyoruz. Burada çalışan arkadaşlarımızın hepsi nitelikli insanlar. Daha önce bu kurumda çalışmışlar ve bunların o nitelikleri değerlendirilmiyor. Şimdi hepsini araştırmacı yapıyoruz. Yeni kurumda size idareci lazım değil mi? Bunları ilgili sendikalarla görüştünüz mü? Türk Eğitim-Sen tarafından bize gönderilen notlar var, önerge kısıtı nedeniyle birleştirerek hepsini bir önergeye koydum.

Şimdi siz “Anayasa değişikliğine ekonomik ve sosyal konseyi koyuyoruz.” dediniz, güzel. Peki, burada bir çalışma yaparken bari en azından Memur-Sen’in içerisindeki sendikanın eğitimle ilgili kolunu çağırıp görüştünüz mü ne olacak bu personelin hâli diye? Hani siz grev hakkı vermiştiniz, hani toplu sözleşme hakkı verdiniz, grev de verecektiniz! Bir defa olsun oturup, bunlarla bir görüşüp acaba bu personelin durumu ne olacak diye sordunuz mu? Hayır. Bu verdiğimiz önergeler ÖSYM bünyesinde yıllardır çalışan tecrübeli personelin, hangi aşamada olursa olsun, değerlendirilmesiyle ilgili. Değerli arkadaşlar, bu müdürlerin hepsi gidiyor, (b) bendine bakın, ne varsa hepsi. Yeni kurulacak yere ben istediğimi atarım! Peki, bu skandalın sorumluları nerede? Yok. Dilek ve temennide bulunuyor: Vallahi ben de çok istiyorum! Kim yaptı bu kadar şeyi? Bu kadar haksızlık nasıl oluştu? Bunların soruşturulması, sadece polisin ve mahkemenin soruşturulmasına bırakılamaz. ÖSYM kendi içerisinde bunu yapması lazım. Nasıl oluyor? Lazım olduğu zaman polis sehven deliller koyuyor. Lazım olmayınca da o deliller belki ortadan kalkıyor. Bu, gerçekten herkesin geleceğiyle ilgili bir konu. ÖSYM şimdiye kadar tarafsızlığıyla… Bir sınav yaparken kimsenin aklına böyle bir şey gelmezdi. Sınav hataları olurdu, sorular yanlış çıkardı, iptal edilirdi, bazı küçük adaletsizlikler olurdu ama hiçbir şekilde böyle skandallarla gündeme gelmemişti.

Biz burada diyoruz ki bu mevcut personel ÖSYM bünyesinde değerlendirilsin. Bu sendikaları mademki hazırlarken çağırıp konuşmadınız. Şimdi en azından onların personelle ilgili önergelerini dikkate alın. Bu mevcut personel yapısından faydalanalım ve şu anda nitelikli olan kişileri doğrudan kadroya aktaralım. Bunların kadrolarını da “Efendim, şahsa bağlı hâle getirdik, araştırmacı yaptık.” değil, onların yöneticiliklerinden faydalanalım. Biz bunu her söylediğimizde ilgili Bakan diyor ki: “Kardeşim, biz zaten onları atayacağız.” Peki, niye böyle yazıyorsunuz? Şu andakilerden uygun olanlar, mevcut kadrosu olanlar… Orada da yine müdür de lazım, hepsi lazım. “Bunlara aktarılır.” deyin. Şimdi ne olacak? Bunların hepsi araştırmacı olacak. Oturunca oraya yeni gelecek yönetim tek tek yeni müdürler atayacak, dolayısıyla bu adaletsizliktir. Bu şartlarda en azından kurumdaki personelin değerlendirilmesi, uzmanların da ona göre, öncelikle en azından, hiçbir şey yapamıyorsak, belli bir kısmının, ÖSYM’ye öncelik verilerek mevcut personel arasından değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu şekliyle, gerçekten yetişmiş insanlar kıyıda köşede bırakılıyor. Gerçi, daha geçen hafta kabul ettiğimiz torba tasarının içerisine koyduğunuz şeyde siz bu zihniyeti ortaya koydunuz. Neden? “Efendim, zaten o çalışanlara gerek yok; biz özel sektörden müsteşar da buluruz, genel müdür de buluruz, müsteşar yardımcısı da buluruz.” dediniz. Onun için, bizim bu söylediklerimizi çok da dikkate almayacağınızı biliyoruz ama bu vesileyle, en azından bir daha vicdanlarınıza, sizlere hitap etmiş olalım çünkü hakikaten, dışarıdan, özel sektörden müsteşar, genel müdür getirmeyi düşünen kişi zaten o müdürü de oradan değiştiriverir, birilerini başka kurumdan getirir; üniversitelerde bekleyenler vardır, dışarıda bekleyenler vardır, bunlardan da yeni müdürler atarız diye düşünür.

Ben -Anayasa’da değişiklik yaparken, ekonomik sosyal konseyi getiriyoruz dediniz ama işlemedi- en azından şimdi, bu sendikacılarımızın görüşlerini dikkate alıp, çalışanların özlük haklarını koruyup adaletli davranalım diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Geçici madde 1’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 1 kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 16.59


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.19

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

İkinci bölüm, 12’nci maddeye bağlı ek 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141 ve 142’nci maddeler ile 13’üncü maddeye bağlı geçici 40 ve 41’inci maddeler dâhil 12 ila 21’inci maddeleri kapsamaktadır.

İkinci bölüm üzerinde, Cumhuriyet Halk  Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 616 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Görüşmekte olduğumuz yasa tasarısı ile -ikinci bölümde- 8 tane yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Bunlarla birlikte ülkemizde toplam üniversite sayısı 164’e yükselmiştir ve bunların 102’si devlet, 62’si vakıf üniversitesidir. Bu yeni 8 vakıf üniversitesi içinde 1 tane de tıp fakültesi vardır. Yüksek İhtisas ve Sağlık Bakanlığı vakıfları tıp fakültesi kurmakta Ankara’da Bilge Üniversitesi bünyesi içinde. Şimdi, ülkemizde bu sayıyla -dün Sayın Bakan söyledi, 77 tıp fakültesi olduğunu söyledi; 60 tane devlet, 17 tane vakıf- birlikte 78 tane tıp fakültesi oluyor. Belki 1 tane daha fazla olabilir, emin değilim, benim hesaplarımda 79’uncu olabilir Sayın Bakanım.

Avrupa’da 1,5-2 milyon kişiye bir tıp fakültesi düşmekte. Oysa, bizde, bakın, şimdiden 1 milyonun altına inmiş. 72,5 milyon nüfus, 78 veya 79 tane tıp fakültesi. Bunu da takdirlerinize sunuyorum: Bu kadar ihtiyaç var mı?

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Doktor sayısını da hesap etmek lazım. Avrupa’yla kıyaslıyorsanız, onu da hesap etmeniz lazım.

SACİD YILDIZ (Devamla) – Şimdi geleceğim... Şimdi geleceğim...

Sayın Bakan “Tıp fakültesi açıyoruz.” diyor. O tıp fakülteleri kendi öğrencilerini eğitemiyor yani 8 tanesi başka yerde eğitiyor öğrencisini. Biz niye tıp fakültesi açıyoruz? Dün Sayın Bakan dedi. “Sakarya’da, Erzincan’da, Hitit’te, daha başka yerlerde açıyoruz...” Muğla Tıp Fakültesi iki yıl evvel açıldı, öğrenci almadı. Tıp fakültesi var, öğrenci yok. Niye? Rektör yandaş değil, kadrolaşmamak için yeni, bu sene öğrenci alacak. Yani bunları da değerlendirmenize sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu kürsüden defalarca, altyapısı hazırlanmadan kurulan üniversitelerin doğuracağı sorunları anlattık. Fakat her defasında olduğu gibi bu tasarının içerisine de yeni üniversitelerin kurulması için -ÖSYM diye geldi ama sekiz tane yeni üniversite- ek maddeler yerleştirildi. Bundan evvel de iki tane vakıf üniversitesi 2010 Kasımında geçmişti. Böylelikle sayıları giderek artmakta olan üniversitelere yenileri eklenecektir. Geçmişte de birçok vakıf üniversitesi kurulmuştu. Bu üniversitelerin çoğu taban üniversiteleri olmakta ve kendi öğrencilerini eğitememekte, temel tıp bilimlerinde öğretim üyesi bulamamaktadır.

Yeni kurulan üniversitelerin çoğunun mütevelli heyetlerinde Hükûmete yakın isimlerin bulunduğunu herkes bilmektedir. Peki, bu üniversiteler kurulurken kaç tanesinin altyapı, araç gereç, yeterli sayı ve düzeyde öğretim elemanı gibi gerçek gereksinmeleri göz önünde bulundurulmuştur? Hiçbir şey hesaplanmadan, diğer öğretmen okulları gibi -dün Sayın Bakan da itiraf etti burada- tıp fakültelerinde de üniversitelerde de böyle bir açılma var. Hükûmetin öncelikli hedefi üniversitelerin sayısını artırmak değil de yeni açılan üniversitelerde öğretim görecek gençlerimize iyi bir altyapı hazırlamak olsaydı, hâlâ öğrencilerimizin barınma, sosyal alan gibi sorunları devam etmezdi. Bu Genel Kuruldan, defalarca ben ve arkadaşlarım ifade ettiler; vakıf üniversiteleri kurulurken fakülteler yazılıyor, falanca falanca fakülteler diye. Bunların altına bir de, değerli arkadaşlar, yurt söylensin, şu kadar kız öğrenci yurdu, şu kadar yataklı erkek öğrenci yurdu. Bunlar söylensin dedik. Niye defalarca bunlar yerine getirilmiyor? TOKİ, bunları rahatlıkla yapar ama geçen de TOKİ Yasası’nda TOKİ, ülkemizde yurt yapma yerine yurt dışında yurt yapmayı üstlendi. Sanki bizim ülkemizde ihtiyaç yok da yurt dışında yurt yapacak TOKİ. Bunları defalarca söyledik. Bunların da değerlendirilmesi lazım.

Gelecek nesillerin daha nitelikli, daha başarılı yurttaşlar olarak yetişebilmeleri için daha iyi planlanmış, programlanmış, aceleye getirilmemiş devlet eğitim politikalarına ihtiyaç vardır. Gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde öğretim elemanı açığı çığ gibi büyümektedir. Bu sorunun büyümesinde ücretlerin düşük olması önemli bir rol oynamaktadır. Profesör maaşları yoksulluk sınırındadır değerli arkadaşlar. Üniversitelerde öğretim üyesi sayısı azalırken öğrencilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu da öğretim üyelerinin ders yükünü artırmakta, akademik yükselişi zorlaştırmaktadır. Ayrıca Hükûmet bir taraftan yeni üniversiteler açarken, diğer taraftan üniversite kurucularını tutuklatıp cezaevine göndermektedir, onları cezalandırmaktadır.

Bakınız, basına yansıyan ve YÖK’ün İnternet sayfasında yer alan bilgilere göre, Başkent Üniversitesi, devlet ve vakıf üniversiteleri arasında toplam yayın sayısı sıralamasında 17’nci sırada yer almaktadır. Başkent Üniversitesi 2009 yılında 472 yayına sahipken, aynı dönemde altmış bir üniversitenin toplam yayın sayısı 415’tir. YÖK’ün sitesinde bunlar arkadaşlar. Bu başarılı Üniversitede öğretim üyesi başına düşen yayın sayısı 0,95’tir. Bu ölçüte göre Başkent Üniversitesi ilk beş üniversite arasında yer almaktadır. Peki, biz ne yapıyoruz? Bu önemli konuda, hâlâ, kurucu Rektörü, Sayın Mehmet Haberal’ı tutukluyoruz, peşin peşin ceza veriyoruz. Biz yargılanmasın demiyoruz, yargılansın ama niçin tutuklu yargılanıyor?

Ayrıca, devlet bu Başkent Üniversitesini ele geçirmek için planlar yapıyor, ele geçirme hamlesi yapıyor. Bu da yanlıştır değerli arkadaşlar. Ayrıca üniversite hastanelerinde de bir ele geçirme planı var. Şu anda yirmi iki tane üniversite hastanesi önce zor duruma düşürüldü mali destek… Arkasından idari özerklik bozulacak, sonra bilimsel özerklik de gidecek. Durum bu.

Üniversiteler, en yüksek eğitim düzeyini temsil eden, bilgi üreten, akademik çalışmaların özgürce yapıldığı kurumlardır. Fakat bu prestijli kurumlar, Hükûmetin yanlış politikaları nedeniyle demokratik idare anlayışının hâkim olduğu yerler olmaktan çıkarılmış, baskı altına alınmış, sindirilmiş kurumlar hâline getirilmiştir.

Bir birkaç sefer söyledim, biz 68 kuşağındanız. Bizim o dönemde üniversitelerden ses çıkardı, üniversite senatoları, yönetim kurulları belli konularda -işte şimdi “açılım” diyoruz, “falanca açılım” diyoruz- ülkenin önemli sorunlarında görüş bildirirlerdi. Şu anda hiçbir görüş yok değerli arkadaşlar. Bütün üniversiteler ülkemizde, Sayın Başbakana, Cumhurbaşkanına onursal doktora payesi vermekte ve cüppe giydirmekle meşgul, başka bir şey yapmıyor, bir görüş yok.

FATİH ARIKAN (Kahramanmaraş) – Cumhurbaşkanı zaten doçent!

SACİD YILDIZ (Devamla) – Baskılar üniversite hastanelerinde kendini göstermektedir. Hükûmet bir plan çerçevesinde hareket ederek üniversite hastanelerini ele geçirme planı yapmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bakınız, bu konuda tıp fakültelerindeki yetersizlik hakkında İstanbul Tabip Odası ne diyor: “Yeterli altyapısı olmadan, hatta bazen devlet hastanelerine iliştirilmiş olarak açılan tıp fakülteleriyle tıp eğitiminin niteliği düşürülüyor, tıp fakülteleri tıp yüksekokullarına dönüştürülüyor. Ortalık yandaş mütevelli heyetlerinin özel vakıf tıp fakülteleri hastanelerine bırakılıyor.” Görüş bu, değerli arkadaşlar.

Performans uygulamasıyla verimlilik artışı amaçlanmış olmasına rağmen SGK tarafından üniversite hastanelerine 2011 yılı için ayrılan toplam pay, önceki yıllara göre, global bütçeye geçildiği için düşürülmüştür değerli milletvekilleri.

Üniversiteler kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet anlayışına yöneltilmeye çalışılmış, merkezî destek kesilerek ciddi gelir kaybına uğratılmış ve düşük maliyetli hizmet anlayışına zorlanmışlardır.

Sağlıkta tasarruf hedeflenmiştir, onun için komplikasyonlar sık görülmektedir. İşte katarakt ameliyatlarında görülen -İzmir’de, Konya’da, Afyon’da- komplikasyonlar bunlardır. Stent konulmasında işte “İlaçlı mı ilaçsız mı?” deniyor. Sağlıkta tasarruf olmaz değerli milletvekilleri.

Tıp fakültelerinde eğitim, araştırma ve nitelikli hizmet işlevleri her geçen gün daha da geriye gitmektedir. Personel nöbet ücretleri, genel giderler, makine teçhizat ve tıbbi malzemeler gibi tüm giderleri döner sermaye gelirlerinden karşılayan üniversite hastaneleri borçlarıyla baş etmeye çalışırken, Hükûmet bu üniversite hastanelerini bu borçları nedeniyle ele geçirmeye çalışmaktadır.

Değerli arkadaşlar, üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan, komplike hastaların bakımını yapan, araştırma yapan ve bunların yanı sıra hekim ve uzman yetiştiren kurumlara hizmet bedeli olarak SGK tarafından ödenen miktarlar maliyetlerin çok altında kalmıştır, üstelik bu ücretler gecikmeli olarak ödenmektedir. Bu da üniversite hastanelerini zor duruma sokmaktadır.

Öğretim üyeleri doğru bildikleri işlemi mi yapsalar, yoksa ucuza gelecek işlemi mi yapsalar, tercihte zorlanmaktadırlar. Doğru bildikleri işlemi yaptıkları için ödeme güçlüğüne girmekte üniversite hastaneleri. Daha aylarca önce üniversite hastanelerinin birikmiş borçlarının 1,2 milyar lira olduğu yetkili kişiler tarafından, Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı Yunus Söylet tarafından açıklanmıştır değerli arkadaşlar. Bu borçları göz ardı edilmemelidir bu üniversite hastanelerinin.

Nitelikli insanların yetişebilmesi için önce nitelikli üniversitelerin kurulması gerekmektedir. Peki, biz ne yapıyoruz? Burada sürekli vakıf üniversitesi kurulması için yasalar çıkarıyoruz. Sonra bu üniversitelerde akademik niteliği olmayan kişilere ders verdirilmekte, bu da üniversite öğretiminin kalite ve seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.

Peki, neden ısrarla ellerimizle eğitim sistemimizi içinden çıkılmaz bir hâle sokuyoruz? Onlarca vakıf üniversitesi açtık, peki bunların kaç tanesinde eğitime devam edilmektedir? Çoğunun kendi akademik kadrosu bile yoktur değerli milletvekilleri.

Baskılar bunlarla da sınırlı değildir değerli milletvekilleri, toplumun her kesimi üzerinde ciddi baskılar vardır. Ne yazık ki ülkemizde de insanlar demokratik haklarını bile kullanamaz hâle gelmişlerdir. Bakınız, en demokratik hak olan yürüyüş ve protesto hakkını bile kimse kullanamamaktadır çünkü anında şiddete maruz kalmaktadırlar. Son zamanlarda bunun en sıcak örneği polis tarafından öğrencilere uygulanan şiddet olmuştur. Bu duruma YÖK Başkanı bile karşı çıkmış, “üniversitede polisin olmasını istemediğini ve bazen kontrolden çıkan polislerin aşırı güç kullanımının uygun olmadığını” belirtmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SACİD YILDIZ (Devamla) – İnşallah -daha bitmedi- bir önerge üzerinde söz alırsam devam ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.

Buyurunuz Sayın Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci bölümü üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bir müessese, bir kurum tasfiye ediliyor. Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi bugüne kadar Türkiye’deki kurumlar içerisinde en saygın kurumlardan biriydi, düne kadar. Saygınlığını dikkatle, titizlikle koruyan bu kurum, her nedense sizin AKP Hükûmeti döneminde çeşitli şaibelere karıştı, hem üniversite seçmelerinde hem yerleştirmelerinde skandallarla, yolsuzluklarla karşılaştı. Ne oldu? Bunlardan ÖSYM’nin yaptığı altı sınavda örgütlü kopya çekildiği ortaya çıkarıldı, soruşturma açıldı ve bunlar sonuçlandırıldı. Ancak her nedense, KPSS eğitim bilimleri sınavı temmuz ayında gerçekleşti, kopya çekildiği ortaya çıkınca ağustosta soruşturma başlatıldı ancak hâlâ hiçbir bilgi yok. 835 bin üniversite mezununun umutlarıyla oynanıyor, hakkını, emeğini çalanlar ortada dolaşıyor. Kopya olayına karışan binlerce kişinin arasında hâlâ bir tek failin bile bulunmaması bu ülke vatandaşları tarafından iyi değerlendirilmelidir. Hedefe varmak için her yolu mübah sayan, haram-helal anlayışından vazgeçen -biz Türk milleti olarak düşmanlarımıza bile adaletli davranırız- bizden olmayanlara bu adaleti esirgeyen bir anlayışla hakkı olmayanların kazanmasına ve bir kadrolaşma adına bu kurumun böyle bir şaibe ve suç altında bulunmasına göz yumuldu, meydan verildi. “Telefon dinlemelerinden dahi olsa bunu yapanlar bulunamaz mıydı acaba?” diye düşünüyorum. “Bulunamadığına göre acaba bu telefonları dinleme emrini verenler, telefonları dinleyenler mi bu işi yaptı, onların mı bu işte eli var?” diye de düşünmeden edemiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu müessesede çalışan birçok yetişmiş personel olduğu hâlde bunlar tasfiye edilirken, bu kurumun başı, devlet üniversitelerinde görev yapan profesörler içerisinden YÖK tarafından önerilecek 3 aday arasından ortak kararname ile atanacak. Ortak kararname: Bakan, Başbakan ve Sayın Cumhurbaşkanı. Bu ne demektir? Bir siyasi atama demektir, Hükûmet bu başkanlığı dolduracak demektir.

Şimdi, AKP Hükûmetinin iktidara geldiğinden bu yana çeşitli kurumlarda önce kriz yaratıp, ondan sonra o kurumu ele geçirmek, siyasallaştırmak, kadrolaşmak adına attığı adımlardan birisi bu Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının tasarısı. Tabii, bunun içerisine bir de yeni kurulan sekiz üniversite kanununu torba gibi eklemişler. Bu üniversitelerin kurulmasını memnuniyetle karşılıyoruz, ülkemize, eğitim dünyamıza hayırlı olmasını diliyoruz. Bu kurumlar kör topal kuruluyor, eksiklikleriyle kuruluyor. Evet, “kervan yolda düzülür” anlayışı güzel bir anlayış, “Zaman içerisinde telafi edilir.” deniliyor ama oradaki malzememiz insan, gençlerimizi doğuştan mezara kadar ilgilendiren en önemli konu eğitim. Bu eğitim olayıyla ilgili olan Bakanlığımız okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, üniversite ve üniversite sonrası bunların hayata atılmaları, başlamaları, daha sonra halk eğitimi noktasında acaba görevlerini yapıyor mu? ÖSYM de bu Bakanlığın içerisinde bir birim, YÖK bu Bakanlığın içerisinde bir birim, hep skandallarla karşılaşırken, eğitimde başarı düşerken, Bakanlık bu konuyu hiç üzerine alınmıyor, tasfiye ederek, yeni kadrolar getirerek güya, sözüm ona devrim yapıyor, sözüm ona bu işleri çözmüş oluyorlar!

Peki, durum gerçekten böyle midir? Çocuğa oyun oynatmayan, arkadaşlık yaptırtmayan, mahallede yalnızlaştıran, yani çocukluğunu yaşatmayan bir sistem olur mu? Gence gençliğini yaşatmayan, sorumluluk duydurtmayan, yarış atı gibi koşturan bir sistem eğitimde nasıl başarılı olabilir? Gençler, kadınlar, gayesiz, amaçsız toplumda hiç kimse yarınından, geleceğinden emin bulunmamakta. Hedefsiz, amaçsız, günü kurtaran, otomatiğe bağlanmış, sorunları halının altına saklayan bir koca fil. Sayın Bakanın bu file yön verme, çekip çevirme gücü, imkânı yok; o üstünde, o fil onu nereye götürürse oraya gitmek zorunda. Müfredatı karışık ve yetersiz. Ölçmenin değerlendirilmediği, yeteneklerin belirlenip geliştirilmediği, gençlerin yeteneklerine göre ve ülkenin ihtiyaçlarına göre yönlendirilip eğitilmediği, kaynakların israf edildiği, fiziki şartların sağlanıp hâlâ ikili öğretimden tekli öğretime geçilemediği kof bir yapı bu Bakanlık. Neresinden tutarsanız, emin olun, elinizde kalır. Eğitim-öğretim dershanelere terk edilmiş. Bugün, lise dördüncü sınıftaki öğrenciler okula gitmiyorlar, oysa gitmek zorundalar; gitseler, üniversiteye hazırlanamayacaklar. Müfredat yetersiz. Öğretmenler şaşkın. Veliler, öğrencilere rapor alıp dershanelerde çocuğunu yetiştirmeye çalışıyorlar. Okulun amacı nedir? Okul neden bunları eğitmez? Neden eğitemez?

Okulda temel, öğretmendir, öğrenci temeldir ama öğrenciyi eğiten öğretmendir. Bizim Bakanlığımızın, öğretmen alınırken bir ölçüsü, değerlendirmesi KPSS’nin dışında yoktur. Bir fabrikaya işçi alınırken, insan kaynakları karşısına alır, bakar ona, yaptıracağı işe uygun mu değil mi diye, bizim Bakanlığımızda bu yoktur. İlköğretimi, ortaöğretimi, üniversiteyi okur öğrenci, sonra KPSS denilen sınava girer. En iyi beden eğitimi öğretmeni özelliğine sahip kişi kazanamaz bunu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Öneriniz?

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Beden eğitimi öğretmenleri içerisinde matematiği iyi olacak, fiziği iyi olacak, tarihi iyi olacak, sosyal bilgileri iyi olacak ki bu sınavı kazansın. O zaman, neden üniversitelerde “beden eğitimi bölümü” diye, “matematik bölümü” diye, “fen bölümü” diye bölümler yapıyoruz? Komple bir eğitim yapalım, her şeyi görsün çocuklar, ondan sonra hepsinden bir sınav yapalım. Matematik öğretmeninin veyahut da herhangi bir kuruma alınacak ilgili personelin kendisinden istenen KPSS puanına baktığınız zaman, o puanı yükseltebilmesi için… Çocuk liseyi bitirdiğinde üniversite sınavlarına hazırlanıyor. Üniversiteyi bitiriyor, bir de KPSS’ye hazırlanıyor. Bunun için dershanelere yeni bölümler açıldı “KPSS kursları” diye.

Değerli milletvekilleri, eğitimin kaynaklarının, insanın bu kadar israf edildiği dünyada ikinci bir ülke yok. Üniversite sınavları çocuklarda büyük bir travma yaratıyor. İnşallah… Tarihi de belli değil ya, ne zaman seçim yapacağız? Belli mi değerli milletvekilleri? Kim karar alacak buna? Türkiye seçime gidecek ama hâlâ kararını almamış bu Meclis. Meclis bekliyor, Hükûmet harekete geçemiyor, ha bire kamuoyu araştırması yapıyor AKP’nin oyları ne oldu, muhalefetin ne oldu? Korkunun ecele faydası yok.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Doğru.

AHMET DURAN BULUT (Devamla) – Bir dahaki dönem AKP Hükûmeti de yok değerli milletvekilleri, bunu bilin.

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Görüşürüz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anketler bunu gösteriyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Özden.

AK PARTİ GRUBU ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.

Dünden bu yana, ölçme, seçme ve yerleştirme merkezinin yeniden yapılandırılması ve üniversite kuruluşu ile ilgili konuşuyoruz. Büyük oranda tamamladığımız ölçme, yerleştirme ve seçme merkezinin, ben, bu kanunla birlikte daha önce hep birlikte yaşadığımız, şahit olduğumuz, gurur duyduğumuz eski yapısına hızla kavuşmasını ümit ve temenni ediyorum; yaptığı işleri çağın gereklerine uygun şekilde tekrar düzenleyerek bu ülkenin gurur duyduğumuz bir kurumu hâline geleceğine inancım da tamdır.

Dünkü görüşmeler içerisinde ifade edilen bir konuyu sadece dile getireceğim. Bu kurumun yaptığı sınavların Kamu İhale Kanunu dışarısında kalması bu teklifle gündeme getirilen, ilk defa yapılan bir şey değildir. ÖSYM’nin yürüttüğü sınavlar şimdiye kadar, bugün dâhil, Kamu İhale Kanunu -özelliği gereği- dışındadır ve bundan sonra da dışında olmaya devam edecektir.

İkinci bölümde ağırlıklı olarak üniversiteler ve üniversitelere ihdas edeceğimiz kadrolar var. Üniversitelerin kuruluşuyla ilgili hızlı davrandığımız, acele ettiğimiz söyleniyor. Bir kez daha söylüyorum. Evet, acelemiz var çünkü ülkenin yetiştireceğimiz genç nüfusunun sayısı bugün itibarıyla bile sekiz sene öncesine, on sene öncesine baktığımızda azalmıştır. On sene öncesinde, bu ülkede üniversite çağındaki gençlerin toplam sayısı 6 milyon 700 bin iken, bugün 6 milyon 200 bine düşmüştür ve 2020-2025’ten sonra da iyice düşecektir. Bizim hızla, daha fazla üniversite açıp bu gençlerimize demokrasinin ve kalkınmanın teminatı olan eğitimi bir an önce vermemiz gerekiyor.

Açılan üniversite sayılarından sıklıkla bahsedildi ama bunun içinde neler yapıldığı üzerinde durulmadı. Kısaca, sanki sadece üniversite açıyoruz, oraya bir tabela yapıştırıyoruz ve sonrası boş bırakılıyormuş gibi geliyor. Rakamları kısaca bir daha hatırlatmak istiyorum: 76 olan üniversite sayısı 156, fakülte sayısı 500’den bine çıkmış durumda, enstitü sayısı aynı şekilde 2’ye katlanmış durumda, meslek yüksekokulu ve yüksekokul sayısı da aynı şekilde ama her zaman gündeme getirilen, dile getirilen diğer mevzuya, öğretim üyesine baktığımızda o rakamları da verelim: 2002’de  63 bin olan öğretim elemanı kadrosu bugün 91.500, sadece öğretim üyesi olarak baktığımızda 24 binden 41.500’e çıkmış durumda. Bununla da yetinmiyorsak, öğretim üyesi olacak olan, doktora almakta olan öğrencilerin sayısına bakalım: 2002’deki sayı 21.739, bugün 44.407. Yıllık verdiği mezunlar da 2 binden 4.500’e yaklaşmış durumda. Yani sadece tabela asmıyoruz, bir şehre üniversite açtığımızda oraya sadece bir rektör göndermiyoruz, onun için gerekli olan öğretim üyesi yetiştirilmesini de hızla sürdürmekteyiz. Gurur duyduğumuz tablo, bugün İstanbul’da 39, Ankara’da 13, İzmir’de 9 tane üniversitemiz var, bugünkü açılacak olan 8 üniversite hariç.

Öğrenci sayıları üzerine de bakmak istiyorum: 2002’de AK PARTİ iktidara geldiğinde bu ülkenin üniversitedeki öğrenci sayısı toplam 1,5 milyondu, açık öğretim, iki yıllık, dört yıllık toplamı, hepsi dâhil 1,5 milyondu. Bugün, bu sayı 3 milyon 300 bini aşmış durumdadır. Hangi açıdan baraksak bakalım o günden bugüne baktığımızda tablo, ülkemiz adına gurur duyduğumuz, onur duyduğumuz bir tablodur. 2002’de yüzde 23 olan üniversitedeki okullaşma oranı bugün yüzde 53’tür. Bu tablo, bizim, hepimizin gurur duymamız gereken bir tablodur.

Vakıf üniversitelerine gelince: Sanki istekte bulunan herkes geliyor ve üniversite açıyormuş gibi… Dün burada esefle karşıladım, üzüldüm. Ülkemiz için gurur kaynağı olan bir şirket, bir holding grubu, üstelik de yıllardır eğitime yatırım yapmakta olan, İstanbul’da, Uşak’ta ilköğretim binaları yapmış, ortaöğretime kız, erkek yurtları yapmış, Uşak Eğitim Fakültesine ek bina yapmış, Anadolu meslek lisesi açmış, Anadolu endüstri meslek lisesi açmış olan bir holding bu sefer de kalkıyor, diyor ki: “Bu iş benim için gönül işi, bundan sonrasında bir tane de üniversiteye sahip olmak istiyorum.” 75 ülkeye ihracat yapmakta olan bir kuruluş. Bünyesinde 1.500 kişi çalışıyor ve ilave olarak şu an 300 bin metrekarelik bir alan inşa etmekte ama burada dinlerseniz sanki organize sanayideki bir kaynakçının aklına esmiş  “Hadi ben de bir üniversite kurayım.” demiş. Tablo bu değil. Biz, bu üniversitelerin… Hepimiz, Eğitim Komisyonunda olan arkadaşlarımız titizlikle biliyor ve tüm Türkiye'nin bilmesini isteriz, üniversite açmak için mali yükümlülükleri var, o mali yükümlülüklerini yerine getirmeyen birisinin üniversite açmayı teklif bile etmesi mümkün değil. Ayrıca, öğretim üyesi yetiştirme ve tedarik planını da sunmak durumunda. Hadi kurduk, burada üniversite kuruldu ama gerekli koşulları yerine getirmediğinde, hiçbir vakfın, -devlette de aynı durumda- o fakülteyi, o bölümü açmasının bir imkânı, bir yolu yoktur.

Çok değerli milletvekilleri, ikinci bölümde, üniversiteler dışında düzenlediğimiz bir başka husus daha var. Bugüne kadar, tam tarihi hatırlamıyorum, 2000’li yılların başında, polis akademilerine ve polis meslek yüksekokullarına girişte bir haksızlık, yanlışlık ve ayrımcılık uygulanmaktaydı. Meslek lisesi mezunlarından bazılarına “Siz polis olabilirsiniz.” derken bazılarına, imam-hatip lisesi ve yanında yirmi kadar farklı meslek lisesi gruplarına “Sizler -üniversiteye de gidemiyorlardı- üniversitelere gidemeyeceğiniz gibi, dört yıllık adam gibi bir örgün eğitim kurumuna yerleşemeyeceğiniz gibi, polis de olamazsınız.” deniyordu. İkinci bölümde yaptığımız bir düzenlemeyle, bu ayrımcılık ortadan kalkmıştır, bu haksızlık giderilmiştir. Bundan sonra, meslek liselerini hangi kademede kimler bitirirse polis meslek yüksekokullarına ve akademilere girebilmektedir. Bunun bazen şu şekilde eleştirildiği oluyor: “İşte, böylesine masraflı bir şekilde yetişen gençleri polis yaparak genel lise mezunları aleyhine bir olumsuzluk yaratıyorsunuz, oradaki rekabeti artırıyorsunuz.” Oysa, bunu söyleyenler dâhil bu ülkede herkes biliyor ki önü kapalı olan bir kuruma kimse gitmez. Eğer bir çocuğa siz “Bu okulu bitirdiğinde sen, sayılı birkaç tane, hangi bölümü bitiriyorsan, o alanın dışında hiçbir yerde çalışmazsın, hiçbir yere gidemezsin.” derseniz bu çocuk ileride üniversiteyi okuyamayacak bile olsa, okuma durumu olmayacak bile olsa gitmiyor. Nitekim, 2000’li yıllardan bu yana, üniversiteye girişin kapatılmasından, polis meslek yüksekokullarına girişteki gibi haksız, yanlış, ayrımcı tavırlardan dolayı bu okullardaki sınıflar boşalmış, atölyeler çalışmaz hâle gelmiştir. İşte, bugünkü bir düzenlemeyle buradaki eşitsizliği, ayrımcılığı da ortadan kaldırıyoruz.

Son bir husus: Öğretim üyeleri arasında yardımcı doçentlerimiz birinci dereceye yükselememekteydi. Kamuda çalışan üniversite mezunu herkes birinci dereye kadar yükselebilirken yardımcı doçentlerden bu hak alınmıştı, bunlara verilmiyordu. Bugün yapacağımız düzenlemeyle yardımcı doçentlerimiz de birinci dereceye kadar yükselebilecektir.

Ben hem ÖSYM’nin hem de kurduğumuz sekiz tane vakıf üniversitesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özden.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.

Buyurunuz Sayın Sakık.

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Millî Eğitim Bakanlığı sadece ülkemizde… Yani bu Orta Doğu’da belki millî devletler, millî politikalar olabilir ama evrensel ülkelerde “millî eğitim” yok, bizim ülkemize ait olan bir terim. İlk önce bunun baştan değişmesi lazım. Yani neyin millîsi? Evrensel bir eğitim varsa başta bunun hemen değişmesi gerekir.

Biz burada zaman zaman haksızlıklara vurgu yaptığımızda, başkan vekilinden birçok arkadaşımıza kadar, “siz ayrımcı politikalar yapıyorsunuz…” Ama eğer hayatın her alanında ayrımcı politikalar uygulanıyorsa, Şırnak’ta okuyan bir öğrenciyle Kabataş Lisesinden mezun olan bir öğrenci aynı sınava tabi tutuluyorsa ortada ciddi bir haksızlık vardır. Yani, hepinizin çocukları var, iyi eğitimle bu çocukları eğitirsiniz ve olanakları olmayan yoksul Anadolu çocukları da eğitimden pay almazsa, burada ciddi bir sorun vardır. Bu sorunu oturup tartışabilmeliyiz, konuşabilmeliyiz.

Biz bu torba yasa buradan geçerken de buna vurgu yaptık. “Bakın, siz adil davranmıyorsunuz.” dediğimizde zaman zaman gerginlikler oldu. Eğer siz adaleti uygulamazsanız tabii ki gerginlikler olacaktır. Biz bu adaletin ve bu hakkın, hukukun yerli yerine oturması için halktan oy talep ettik, halk bizi destekledi ve onun için buradayız.

Torba yasada öğrencilerle ilgili af yasası vardı. Getirdiniz, bu af yasasında Sayın Başbakanı protesto eden öğrencileri terörist listesine aldınız, bunları bu sürece dâhil etmediniz. Sadece parasız eğitim talep eden öğrencileri “terörist” olarak damgaladınız. Oysaki annesini, babasını acımasız bir şekilde öldüren öğrenciler elini kolunu sallayarak gidip eğitimini tamamlayabiliyor, hatta genç bir kızı testereyle paramparça edenler gidip bu haktan faydalanabiliyor ama eğer siz “Bu ülkede birilerinin diline, kimliğine gem vuruluyor, herkes ana dilinde eğitim görsün.” dediğiniz an Terörle Mücadele Yasası’ndan mahkûm oluyorsunuz ve terörist ilan ediliyorsunuz.

İşte, bütün isyanımız da bu. Siz bir halka haksızlık ediyorsunuz. Sadece Kürtlere değil, Türkiye demokrasi güçlerine, özgürlükten, adaletten yana olan herkese haksızlık ediyorsunuz. Yani, gelip burada pankart açıp parasız eğitim talep edenlere ne ağır cezalar verildiğini siz biliyorsunuz ve onlar da terörist ilan edildi, ellerinde hiçbir silah da yoktu.

Şimdi, bu haksızlığı ortadan kaldırmadan, sadece millî duygularla siz adaleti sağlayamazsınız. Eğer adaleti sağlamak istiyorsanız, hayatın her alanında eşit eğitimi, parasız eğitimi hayata geçireceksiniz. Siz üniversite sınavlarında, başta da dediğim gibi, Muş’tan, Hakkâri’den yoksul Anadolu çocuklarını getirip burada İstanbul’un Galatasaray Lisesinden mezun olanlarla eş değerde tutarsanız adaleti sağlayamazsınız. Bir tarafı kollayıp korumuş olacaksınız, bir taraf da eğitimden pay almamış olacak. Bu, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.

Bakın, burada bir sorun olduğunda birlik oluşuyor bizlere karşı. Size yargıdan küçük bir örnek vereceğim. Bakın, bizimle ilgili Bolu’da, Bolu Express gazetesi bir haber yaptı. Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinin, DTP yöneticilerinin ve DTP’li belediye başkanlarının isimlerini, resimlerini tek tek gazeteye, ön sayfaya koyarak aynen şöyle diyor: “Yüce Türk Ulusu, işte karşında düşman. Kahpece pusu kuran dağdaki teröristin peşinde koşmaktansa…” Üç beş kişinin peşinden değil. “…üç beş mikrobu ve DTP’lileri öldürürseniz hiçbir sorun yok.  Bir bizden beş sizden, tamam.” Yani bizden beş kişinin öldürülmesi için manşetler atıyor. Biz yargıya başvuruyoruz. Burada hedef gösteriliyoruz. Yerel mahkeme hemen devreye giriyor “Burada bir düşünce beyanı var.” diyor. Bir üst mahkemeye başvuruyoruz aynı şey oluyor. Yargıtaya gidiyoruz aynı “Düşünce özgürlüğü var.”

İkincisi, iktidar milletvekilinden bir zat çıkıp bize “Bu şerefsizler” diyor, BDP’liler için. Biz de yargıya başvuruyoruz. Yani dönüp buradan binle çarpıp geri göndermiyoruz, yargıya başvuruyoruz. Yargı diyor ki: “Burada düşünce beyanı vardır, burada suç yoktur.”

Yine dönüyoruz, bir başka milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden, bizim için bir kongrede “DTP’nin köpekleri” diyor ve başvuruyoruz. “Öcalan’ın köpekleri” diyor, yargıya başvuruyoruz. Yani sığınabileceğimiz, hepimizin son liman orası. İki gün önce mahkeme “Düşünce beyanıdır.” diyor. Bakın, Kürtlere karşı yargınızdan tutun Parlamentosundan, eğitiminden tutun hayatın her alanında ayrımcı politikalarınız var.

Şimdi ben bu mahkeme kararını veren yargıçlara buradan saygıyla hepsini alıp gönderiyorum. Düşünce suçu ölçüsü içerisinde diliyorum değerlendirirler. Şimdi, bizim eğer sığınabileceğimiz bir liman ve saçak yoksa, bizim bir arada yaşama şansımız da yoktur. Onun içindir ki kavga ediyoruz, onun içindir ki bizi linç etmeye kalkışıyorsunuz. Bir miktar empati yapacaksınız.

Peki, buralarda suç yoksa nerede suç var? Şimdi ne yapmamız lazım? Biz, kısasa kısas politikası mı uygulayalım? Bunu da yapabiliriz. Söyleyen arkadaşlara eğer yargı bu konuda böyle davranıyorsa, biz bunu binle çarpıp hepsine iade ederiz ama ne yapalım? Yani, bunu bize bırakmanın dışında bir şans kalmadı. Bize yargı böyle davranıyor ve ne oluyor? Bakın, iki gün önce ben burada çıkıp şunu söylemiştim… O dönemde Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesiydi, hâlen de görevi devam ediyor. Bir eleştiri getirmiştim buradan. Onun döneminde 30 tane insan yaşamını yitirmişti cezaevlerinde, sözüm ona “hayata dönüş operasyonu” adı altında 30 insan yaşamını yitirmişti. Dava açıp beş gün içerisinde 15 milyara yakın mahkûm oldum, bakın ve dün de bizim Diyarbakır Belediye Başkanımız, o da bir şey söylediği için alelacele o da 30 milyar mahkûm oldu.

Peki, siz ne yapıyorsunuz? Avukatlarınız gidiyor, nöbetçi mahkemeleri buluyor, sizin lehinizde karar verecek mahkemeleri buluyor, davayı götürüyor oraya, oradan mahkûmiyet çıkıyor. Sözüm ona ulusalcı ve Ergenekoncular da çıkıyor, kendilerine uygun bir mahkeme buluyor, nöbetçi mahkemeye gidiyor, dilekçeyi veriyor, bizimle ilgili mahkûmiyet kararları çıkıyor. Şimdi, bir taraftan “Onlara eleştiriniz vardı.” diyordunuz. Doğrudur, yargının bu konuda taraf olduğunu biliyoruz. Ama onların nemalandığı alandan şimdi siz nemalanıyorsunuz, siz kendinize göre yargı yaratmaya çalışıyorsunuz. Biz, ilk günden söyledik. Amerikalıların o meşhur sözü: “Eğer ortada arıza yoksa tamirata gerek yok, tamir etmeye gerek yok.” Ama bu yargıda arıza var. Arızayı yaparken kendinize göre bir tamir uygularsanız, bir rölantiye alırsanız, bunun adı da “yargı” olmaz. İşte, yargının Kürtlere karşı uygulaması bu, yargının Kürtlerle ilgili kararları bu, Parlamentoda 500 milletvekilinin bize karşı kararı bu. Biz burada konuşurken beş dakikalık konuşma içerisinde 33 kez -altını çizerek- eğer bir taraftan laf atılıyorsa burada vekilin düşüncesini özgürce ifade etme şansı da yok. Ondan sonra dönüp efendim iyi polis-kötü polisi oynamaya gerek yok, bizi linç etmeye kalkıştınız buralarda. Biliyorsunuz, gelirken de dostane ilişkiler içerisinde ne yapıldığını da biliyoruz.

Biz 3-5 kişi de olabiliriz ama bu hukuk ve bu ülkede hukukun ve huzurun ülkesini istiyoruz, hiç kimseden de bir merhamet değil. Hayatın her alanında öğrencisinden yaşlı Kürt kadınına kadar ve parlamenterine kadar hepimiz hukuk ve huzur istiyoruz. Onun için adil ve adaletli yasalar çıkarırsanız hep size dua ederiz ama çıkarmazsanız da sizinle cebelleşmek bizim boynumuzun borcudur.

Hepinize iyi akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.

Şahsı adına İstanbul Milletvekili Necat Birinci.

Buyurunuz Sayın Birinci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu yasa taslağı Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonuna geldiğinde son derece sevindirici, mutluluk verici bir uzlaşma görüldü. Yani, böyle bir yasayla 2010 yılı içinde meydana gelen trajik ve skandal boyutundaki kopya hadisesinden sonra bir uzlaşmayla bu yapının değiştirilmesi söz konusu oldu ve Komisyonda uzlaşmayla alt komisyona sevk edildi, alt komisyon beş gün ve her toplantısı beşer saat olmak üzere çalıştı, konuyu olgunlaştırdı ancak 2 madde üzerinde anlaşılamadı, 3’üncü maddenin 4’üncü bendinde Kamu İhale Kanunu’nun konusu ve bir de geçici 1’inci maddenin 2’ci ve 3’üncü bentlerinde şekillenen ve mevcut personelin durumu. Bir de küçük bir anekdot olarak da  yönetim kuruluna Üniversitelerarası Kuruldan 2 üyenin verilmesi...

Şimdi, burada söz alışımın temel sebebi, 318 ÖSYM personelinin ne olacağı ve bu personelin kabiliyetleri konusundadır.

Değerli dostlar, sayın muhalefet sözcüleri ve özellikle CHP, sayıları 318 olan ÖSYM çalışanlarının büyük bölümünün YÖK’e devredileceğini, bunun büyük bir haksızlık olduğunu dile getirdiler ve şerh düşüldü. İlk bakışta doğru. Ne olacak 318 kişi ama müsaadenizle bu 318 kişiye bakalım.

Yeni bir kurum, yeni bir yapı, yeni bir teknoloji, bu teknolojiyi kullanacak insanlar. Mevcut elemanların durumu nedir? Bu kıstaslara göre değerlendirdiğimizde hiç kimsenin özlük hakları elinden alınmadan, hiçbir kayıpları olmadan YÖK’e devrediliyorlar. Şaibe altında da değiller ama özellikleri nedir?

Şimdi, gelin, bu 318 kişinin yeni yapılanmakta alacakları duruma bakalım. Yeni yapılanmada kariyer esastır. 318 kişinin içinde sadece 3 doktoralı eleman vardır. 318 kişiden sadece 124’ü lisans mezunudur, bunlardan 34’ü de açıköğretim lisans tamamlama, eğitim tamamlamayla gelmiştir. 318 kişiden sadece 18 kişi (C) ve üzeri yabancı dil bilmektedir. Bunların hepsi de sözleşmelidir, yani kadrolu elemanları değildir. 318 personel içinde uzman kadrosunda olanlar vardır ama bunlar memuriyetten uzmanlığa geçilen kadrolardır ve uzman değillerdir.

Değerli muhalefet sözcüleri, bu yasa ile büyük bir kadrolaşmaya gidildiğinin üzerinde durdular, 180 yeni kadronun bunu sağlayacağını söylediler.

Şimdi, ÖSYM’nin nasıl bir kadrolaşma içinde olduğunu birlikte görelim. ÖSYM’nin 318 personelinin 58’i -lütfen dikkat ediniz- arasında ya eş ya kardeş ilişkisi vardır. Bu biraz garip değil mi? Bir nevi aile şirketi hâline gelmedi mi? Ama o kadar da kalsa yine iyi. 100 kişisi de 2’nci veya 3’üncü derecede akrabadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siz, gelin yabancı dil  bilmeyen, ancak yirmi sene öncesinin teknolojisini kullanabilen, yeni teknolojilerinden hiç haberdar olmayan, kendilerini yetiştirme ve geliştirme imkânlarını da yaşları gereği kaybetmiş bir kadroyla yeni bir kurum kurun, onunla yeni ihtiyacı karşılamaya çalışın, yeni teknolojileri kullanın, ileriye yönelik kapsamlı projeler hazırlayın ve başarılı olun. Bu mümkün değildir. Kadrolaşmanın nasıl olduğunu size verdiğim bu rakamlar herhâlde çok açık şekilde gösteriyor. Kadrolaşma soyut ifadelerle değil somut delillerle sıralanması gereken bir özelliktir. Yeni alınacak 180 eleman ise KPSS’den gelecektir ve KPSS’den sonra özel sınavlarla uzman yardımcılığına ve uzmanlığa atanacaktır. Yani bir kadrolaşma söz konusu değildir. Sizin huzurunuza sadece bu kadrolaşma isnadının yanlış olduğunu, gerçeğin söylediğimiz gibi olduğunu belirtmek için…

Hepinize saygılar sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Birinci.

Şahsı adına Van Milletvekili Gülşen Orhan.

Buyurunuz Sayın Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

GÜLŞEN ORHAN (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Kanun’un ikinci bölümü üzerine şahsım adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Uzun zamandır eksikliğini hissettiğimiz ve gençliğimiz açısından önemli olan bir kanunu görüşüyor olmamızdan son derece memnunum. Emeği geçen tüm yetkilileri kutluyorum.

Bunun yanında geçen hafta içinde BDP’li bir milletvekilinin bu kürsüde şahsımla ilgili açık suçlamalarda bulunması konusuna açıklık getirmeyi bir zaruret sayıyorum.

Sayın milletvekilleri, sınır ihlalleri gerekçesiyle Van-İran sınırında son dört yılda 38 vatandaşımız öldürüldü. Daha birkaç gün önce kaçak yollardan 3-5 litre benzin getirmek isteyen 3 gençten 2’si İran askerlerinin kurşunlarına hedef olarak yaşamını yitirdi. On beş, on altı yaşlarındaki bu çocuklar için üzüntümüz sonsuzdur. Taziye ziyaretlerinde tanık olduğumuz acılar tarif edilemez.

Sayın milletvekilleri, ülkeler için sınır güvenliği kuşkusuz vazgeçilmezdir ancak sınır güvenliği kolluk güçlerinin bu iddiayla çocukları kurşunlamalarına haklılık kazandırmaz. Öldürerek sınır ihlallerini engelleme yerine başka önlemler alınabilir ve alınmalıdır da.

Başından beri, arkadaşlarımızla konunun takipçisi olduk, olayları kınadık, İran Büyükelçiliğine, İran milletvekillerine, yetkili birimlerimize, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna konuyu ilettik. Yetkili kurumlar konuyla ilgili defalarca görüşmelerde bulundular. Buna karşın, İran tarafının tutumlarında değişiklik olmadı. Son olaylardan sonra konuyu Sayın Başbakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza ilettik. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanımız İran ziyareti sırasında konuyu en üst düzeyde dile getirdiler. Aldığımız yanıttan da son derece umutluyuz.

Sayın milletvekilleri, biz konuya bu denli hassasiyetle eğilirken muhalefetin, medya organlarının ve bir milletvekilinin sanki o bölge onlardan sorulurmuş havasında gerçek dışı, düzeysiz karalamalarda bulunduklarını görmekteyiz. Anlaşılıyor ki, mağdur olan insanlarımızın sorunlarıyla ilgilenmek, bunu en üst organlara taşımak, yurttaşlarımızın haklarını korumak bazı kimseleri rahatsız ediyor.

Biz, Kürt kültürünün, dilinin, müziğinin yasaklardan kurtulması için gerekli yasal değişiklikleri gerçekleştirdik, yasakları kaldırdık, televizyonlarda Kürtçe yayınlar, üniversitelerde Kürtçe eğitim bölümleri, kurslar, etkinlikler yaşama geçti. Yeri geldiğinde, ben kendim de bunu icra ettim. Bir parlamenterin ana dilinde şarkı söylemesi, şiir okuması, bir diğerinin resim yapması ve sanatla uğraşmasının ne gibi bir mahzuru olabilir? Bölgenin esas temsilcisi olduklarını iddia edenler bundan neden rahatsız oluyorlar anlamak mümkün değil.

Sayın milletvekilleri, dört yüzyıl önce yaşamış Fakih Teyran adına geçtiğimiz yaz bir festival düzenledik. Valilik himaye etti, sempozyumlar, konserler, şiir dinletileri düzenlendi. Dünyanın her tarafından Kürtçe ve Türkçe yazan ozanlar, yazarlar, 23 ülkenin büyükelçileri, Devlet Bakanımız ve geniş bir katılımla festivali gerçekleştirdik. Aynı çevreler buna karşı karalamalarda ve gerçek dışı iddialarda bulunarak, üstü örtülü tehditlerde bulundular. Böylece, ne kadar rahatsız olduklarını göstermiş oldular. Önemsemeyip, kulak asmadığımızda ise bir olayı bize mal edip Meclise taşıdılar. Bu konuda bu muhalif milletvekili yine rolünü oynuyordu. Tepkimizi dile getirdiğimizde ise gerekçeleri “Alanımıza girmeyin.” şeklindeydi.

Sayın milletvekilleri, demokrasi ve özgürlükler alanında ileri adımlar mı atılıyor, müreffeh ve barışık bir toplumun oluşturulup kalıcılaştırılması için gereken önlemler mi alınıyor bu çevre yine harekete geçiyor, karalamalar, çamur atmalar, hain ilan ederek itibarsızlaştırıp, yok etme girişimleri başlıyor; tek bildikleri ve yaptıkları bu.

Bakın sayın milletvekilleri, bunlar kırk yıldan beridir Kürt kültürüne büyük katkılarda bulunan Şivan Perver’e de bunu reva görüyorlar.

Sayın milletvekilleri, bugün Türkiye’nin daha özgür, daha müreffeh ve daha demokratik olması yolunda ciddi adımlar atılıyor. Yıllarca öldürülüp, gizlenen faili meçhuller aydınlanıyor, insanlar haklarını arama olanağına kavuşuyor, asit kuyularından, derelerden insan kemikleri çıkarılıyor, failler aranıp, bulunmaya devam ediyor; öldürülenlerin anneleri karşılarında seslerini duyuracakları yetkililer buluyor. Bunlardan niçin rahatsız olunuyor?

Sayın milletvekilleri, milletvekili bulunduğumuz ilimizle ilgilenmediğimiz konusunda yanıt teşkil edecek birkaç şey söylemek istiyorum: Benim şahsen takip ettiğim Abalı Kayak Tesisi’ne, Van Gölü kıyısındaki su sporları merkezine, Bahçesaray yoluna, Van Kalesi restorasyonuna, yeni yapılan kadın sığınma evine, toplum merkezine, huzur evine, Adalet Sarayı’na DPT’nin ve İller Bankasının Van Gölü ile ilgili yaptığı çalışmaya bu arkadaşımızın Meclise soru önergesi vermekten biraz fırsat bulup göz atmasını diliyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Adını söyle ya!

OKTAY VURAL (İzmir) – Kim, Hüseyin Çelik mi; onu mu diyorsun?

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kim o? Hüseyin Çelik mi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Van Milletvekili Hüseyin Çelik…

GÜLŞEN ORHAN (Devamla) – Bizim, ülkemizin kalkınması için, halkımızın refahı ve barışı için elimizden geleni yapmaktan çekinmeyeceğimizi söylüyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Orhan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hangi milletvekili? Hüseyin Çelik’i mi kastediyor arkadaş?

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, sataşma var; elimizi kaldırdık ama görmediniz.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap yok.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Şimdi, ikinci bölümde yer alan madde 12’ye bağlı ek madde 135’te iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 135’in ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                             Mustafa Özyürek

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                      Sacid Yıldız                           Oğuz Oyan                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                                   İzmir                                        Malatya

c) İletişim Fakültesinden,

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12’nci maddesine bağlı Ek-135’in teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                   Şerafettin Halis                           Hasip Kaplan

                           Bitlis                                    Tunceli                                       Şırnak

                       Ufuk Uras                            Akın Birdal                               Bengi Yıldız

                         İstanbul                               Diyarbakır                                    Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?

Sayın Karabaş, buyurunuz.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bugün ÖSYM ve eğitimle ilgili konuşuyoruz. Tabii, bu yasa tasarıyla ilgili denileceklerden daha çok, biraz, genel olarak eğitimden bahsetmemiz gerekiyor. Değerli milletvekilleri, Türkiye’de çok sayıda üniversite açıldı, doğru, çok sayıda da vakıf üniversitesi açılıyor ama biraz, üniversitelere bakmamız gerekiyor. Üniversitelerimiz, başta taşradakiler dâhil, en eski, uluslararası alanda en ünlü üniversitelerimizin önü kışlaları andırıyor. Hele özellikle bölgede, Kürt coğrafyasında telle çevrilmiş, önünde jandarmanın –birçok zaman polis de değil- olduğu üniversitelerimiz var ve polis, hiçbir şekilde güvenlik, bilmem izin öyle değil; elini kolunu salladığı zaman, resmî veya sivil bir şekilde istediği zaman üniversitelerde geziniyor ve üniversiteler hakkında istediği zaman üniversite öğrencileriyle ilgili işlem yapıyor, istediği zaman baskı yapıyor, istediği zaman tehdit ediyor ve yine birçok üniversitede, özellikle bölgede, diğer Türkiye'nin küçük kentlerinde açılan üniversitelerin birçoğunda eğitim gerçekten çok kötü durumda. Öğretim üyesi genelde yok denecek düzeyde. Lise düzeyinde eğitim yapan, lisede eğitim vermesi gereken insanlar belli geçici veya ek dersle orada eğitim veriyor. Bunu bizler de biliyoruz, bunu iktidar partisi de biliyor, bunu Sayın Bakanımız da Millî Eğitim Bakanımız da biliyor.

Değerli milletvekilleri, “eğitim” denildiği zaman açılan üniversitelerin, hele özellikle vakıf üniversitelerinin, hem açan vakfın mevcut yapısı, dünyaya bakışı hem o vakfın, açılan üniversitenin donanımı, teknik donanımı yanında eğitim kadrosu, öğretim üyesi kadrosu hem de o vakfın mantığı, dünyaya bakışı, o vakıf, o vakfı kuranlar, o vakfın sahipleri ve üniversite kuran kişilerin dünyaya bakışı, yaşama bakışı, demokratik bakışı, üniversiteden ne anladığı, üniversitelere nasıl baktığı, üniversite eğitimine nasıl baktığı önemlidir. Birçok zaman yaşamında, ilişkilerinde ve vakıf olarak çalışmalarında demokratik olmayan yapılar üniversite kuruyor, bu üniversitelerin mantığı da bu üniversitelerin eğitim biçimi de bundan farklı olmuyor.

Değerli milletvekilleri, bizler bugün eğitimden bahsederken -biraz önce Sayın Sırrı Bey de dedi- torba yasada bir madde geçirdik. Burada Sayın Gülşen Orhan Van Milletvekilimiz, belli konularda bölgeyi temsil ettiklerini, bölgedeki sorunlarla ilgilendiklerini, ölümleri kendilerinin de önemsediğini söyledi. Elbette katılıyorum. Ben, Sayın Gülşen Orhan’ın tüm ölümler, hele özellikle Van sınırındaki ölümler karşısında acı duyduğunu biliyorum. Ama burada “75 tane Kürt milletvekili” diyor sürekli Sayın Başbakan ve o Kürt milletvekilleri burada oturmuşken, “Herkes yararlanır, Terörle Mücadele Yasası’ndan ilişiği kesilen öğrenciler aftan yararlanamaz.” diyorken ondan sonra gelip “Biz de Kürtlerin sorunlarından, onların yaşadıklarından üzüntü duyuyoruz ve onunla ilgili çalışmalarımız var, çabalarımız var.” demek çok mantıklı gelmiyor.

İkincisi: Elbette ki son dönemde sayın Van milletvekillerinin, AKP milletvekillerinin de çabaları oldu; ama bunun dün, öbür gün, beş yıl önce olması gerekirdi, çünkü her gün insan ölüyor. Her gün o sınırda insanlar ölüyorken bu konuda ciddi bir tepkiyi, başta Van milletvekilleri olmak üzere, bölge milletvekilleri olmak üzere de bu Parlamentonun göstermesi gerekiyor. Bugüne kadar bu yapılmadı.

Ve yine Kürt sanatçılarıyla ilgili, Şivan Perver’le ilgili… Hâlâ Şivan Perver’in söylediği birçok parça, Kürtçe parça yasakken onu söylediler diye, o söyledi veya dinlediler diye insanlar ceza almışken, birçoğu TRT Şeş’te bile yasaklıyken gelip burada Şivan’a, Kürt sanatçısına sahip çıkmak çok mantıklı değil. Gelin, biz, Kürt coğrafyasında Kürt’e yönelik, diline yönelik baskıları ortadan kaldıralım, herkes bundan yararlansın.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Elbette ki, Şivan Perver de özgür bir şekilde hem bu ülkeye gelsin hem de istediği şekilde düşüncesini açıklasın diyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 135’in ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                                 Oğuz Oyan (İzmir) ve arkadaşları

c) İletişim Fakültesinden,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Aslanoğlu, konuşacaklar.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)  - Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, elimdeki liste 11 Şubat tarihli, ÖSYM tarafından yayınlanan KPSS sınavında boş olan ve ilan edilen kontenjanların en yüksek ve en düşük puanları, bu liste. Kaç kontenjan var, kaç puanla girmiş insanlar?

Değerli milletvekilleri, bir kere, yanlış şurada: Tercih sisteminizde büyük yanlış var. Eğer ben 85 puan almışsam, 85 puanlı bir yere birisi girecekse ben girmeliyim. Siz bana, diyelim ki (x) yerde tercih yaptırıyorsunuz, (y) yere yaptırmıyorsunuz, yapamıyorum. Ama (x) yere yaptığım tercihten dolayı ben 85 puanla giremiyorum, ama -burada size okuyorum- 73 puanla Elektrik Üretim AŞ’ye bir başkası girebiliyor.

Değerli milletvekilleri…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Tercih yapmamışsa biz ne yapabiliriz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hanımefendi, Sayın Bakan, bu sistemin yanlış olduğunu söylüyorum. Eğer sınava alıyorsanız, sınava aldıktan sonra en yükseğin puanından başlayarak… Önce bana sormanız lazım…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Öneriniz ne?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sistemi değiştirin, sistemi değiştirin Hanımefendi, sistemi değiştirin.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl ya?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben 85 puan almışsam, giremiyorsam, devlet memuru olarak elektrik idaresinin bilmem neresine 73 puanla adam alıyorsanız, bana haksızlık yapıyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Tercih etmediği bir yere mi yerleştirelim?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, tercih… Önce bana sorun “Buraya gider  misin, gitmez misin?” deyin. Ben şurada şu puan…

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl soracağız?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, tercih sistemini değiştirin arkadaşlar. Bu sistemle siz, yüksek puan alan insanları saf dışı bırakıyorsunuz. Tercih sisteminizi değiştirmek zorundasınız, en yüksekten başlayarak yerleştirmek zorundasınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Vay vay vay!

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer ben, sizin önerdiğiniz yere gitmiyorsam o hakkımı kaybedeyim. Yani tercih sistemi… Tercih, tercih diyorsunuz ama eğer bir şekilde, hasbelkader, Ankara’nın göbeğinde 73 puanla giriyorsa bir başka yere aynı memur 90 puanla giriyor.

Değerli arkadaşlarım, burada haksızlık yapıyorsunuz. Yıllarca emek veren, yıllarca bir ekmek sahibi olmak isteyen insanlara haksızlık yapmayın. Gelin, bu sistemde tercih sisteminizi değil, tercihi siz kullanacaksınız; en yüksek puandan başlayarak, burada 100 puan alan insan da var, 100 puan alan insana en önce teklif etmek kaydıyla. Ben eğer gitmezsem oraya, ben hakkımı kaybedeyim ama ben 90 puan almışım, ben giremiyorum ama 73 puan alan giriyor. Ben onu tercih etmem. Burada benim hakkımı elimden almayın. Burada 56 puanla giren de var. 56 puan da var arkadaşlar. Yani kendi sınıfında, belki sağlık grubunda, 56 puanla giren var. Belki hemşire, ebe, sağlık memuru… O grupta çok kişi girmemiş mi, yüksek puan alan yok mu veya bilemiyorum, 56 puanla adli tıp kurumuna giren insan var burada.

Değerli arkadaşlar, insanlara haksızlık yapmayın, “tercih sistemi” deyip buna sığınmayalım, gelin, gerekirse haksızlık etmemek adına sistemi değiştirmek zorundayız. Burada, ÖSYM, en yüksek puan alandan başlayıp insanlara teklif etme sistemini getirmek zorundayız. Yoksa insanların tercih ettikleri yere şansa, kadere bırakarak oraya daha çok tercih diyelim yapılıyorsa, bir başka yere nasıl olsa bura Ankara’dır, Ankara’ya çok tercih yapılıyor diyerek kimse müracaat etmiyorsa 73 puanla Elektrik Etüt İdaresine adam alırsınız. Durum bu. Sistemin değişmesi lazım. Benim hakkımı acaba buraya 100 kişi, bin kişi müracaat edecek diye… Ben bilemem. Benim önüme getiriyorsunuz, bir tercih sistemini koyuyorsunuz, “En fazla bu kadar tercih yapabiliyorsunuz.” diyorsunuz. Bu hakkımı elimden almayın. Lütfen sistem değiştirin. En yüksek puan alan insanların hakkını yemeyin. Önce bunları yerleştirin ve o zaman kimse de bu ülkenin devlet memurluğuna gireceğim diye hakkının yendiğini iddia etmesin. Herkes diyor, anneler, babalar, benim kızım 90 puan aldı giremedi ama 77 puanlı insanlar girdi diyorlar. Sistem buna elveriyor. Değerli arkadaşlarım, bu sistemi değiştirin.

Sayın İçişleri Bakanım, şu büyükşehirleri de artık getirin de bir an önce konuşalım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu konuda bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN - Sayın Bakan bir açıklama yapacaklar.

Buyurunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; öncelikle bir konuda hem Parlamentomuzu hem de kamuoyunu bilgilendirmek zarureti doğdu, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu, bir önceki bölümde, kendisine gelen bir vatandaş e-mail’inden hareketle bazı hususların vuzuha kavuşturulmasını istemiş ve “Buradan ihbarda bulunuyorum.” şeklinde bir konuşma yapmıştır. Bu konuşmasında, ÖSYM tarafından yayınlanan kılavuzlarda bu 12 adet iddia edilen kadro unvanı alanının yer almadığı ihbarında bulunmuştur. Bu süreç içerisinde, aradaki dönem içerisinde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinden bu ilan edilmediği iddia edilen kadroların, KPSS 2010/2 merkezî yerleştirmede en küçük ve en büyük puanlar ön lisans yerleştirme 11 Şubat 2011 tarihli kılavuzun yirmi ve yirmi birinci sayfalarında yer aldığı kendisine bildirilmiştir. Kendisine bildirildikten sonra bir açıklama yapma gereği duymadım çünkü ben Sayın Milletvekilimizin aday tarafından yanlış bilgilendirildiğini veya yanıltıldığını düşünüyordum. Doğrusu, bu açıklama kendisine yapıldıktan sonra yeniden söz alıp bu konu üzerinde yapılan konuşmayı dinleyince bunun tamamen bir ajitasyon meselesi hâline getirildiğini üzülerek görmüş bulunuyorum.

Bizden istediği “Bu sistemi değiştirin. Tercih sistemi hatalı, 90 puan alan yerleşemiyor, 75 puan alan yerleşiyor.” diyor. Takdir edersiniz ki Kamu Personeli Seçme Sınavı’na giren ve şu anda konumuza mevzu ön lisansta yerleştirme yapılan adayların sayısı 2,5 milyondur. Dolayısıyla tercih yapmayan birinin herhangi bir göreve atanması mümkün olmadığı gibi bu atanacak alanların hepsi de, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden Tarım İşletmelerine ve Elektrik İdaresine kadar hepsi ayrı ayrı uzmanlık isteyen alanlar. Dolayısıyla, 85 puan almış dahi olsa birisi, bir memuriyet alanını tercih etmediyse, onun oraya atanması imkânı yoktur. Kaldı ki “Siz daha yüksek puan almışsınız, size bir kez daha soralım, burayı siz ister misiniz?” şeklinde bir sistemin, 2,5 milyon insanın memuriyete yerleştirileceği bir sınavda mümkün olmadığı gibi, bu tercih sistemi adı altında size bir kez daha dönüp sorulup, ona göre yerleştirmenin de doğurabileceği sayısız sıkıntı ve bugün burada dile getirilen başka hususlarla birlikte ele alındığında imkânsız görülmektedir. Dolayısıyla, ben, burada, gerçekten, bir vatandaşımızın, memuriyete girmiş bir vatandaşımızın kılavuzun ilgili sayfalarında görmediği bir durumdan kaynaklanan yanıltıcı bir bilgi verdiğini düşünüyordum ama “Evet bu konuda yeteri kadar ve tatmin edici bilgi aldım.” demek yerine Sayın Aslanoğlu bu meseleyi ziyadesiyle istismara yönelmiştir. Kamuoyunu bu açıdan bilgilendirme ihtiyacı hissettim.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan ismimi vererek “ajitasyon ve istismar” ettiğim yönünde bir şey söyledi. Söz istiyorum.

BAŞKAN – Vereyim söz efendim; buyurun. Sisteme girmişsiniz zaten, yerinizden vereyim sözünüzü.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Müsaade ederseniz kürsüden efendim.

BAŞKAN – Yerinizden vereyim Sayın Aslanoğlu, sisteme girmişsiniz; buyurun.

SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biraz önce bize oradan sataşıldı, buradan söz istiyoruz, bizi görmezlikten geliyorsunuz.

BAŞKAN – Ne zaman?

SIRRI SAKIK (Muş) – Gülşen Hanım konuşurken söz istedik, bizi görmediniz.

BAŞKAN – Fark etmemişim kusura bakmayın Sayın Sakık. Arkadaşlar da uyarmadılar.

Buyurun Sayın Aslanoğlu.

VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR (Devam)

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, şahsına sataşması nedeniyle konuşması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, ne ajite ederim, ne istismar ederim. Ben, ilk konuşmamda, bana gelen bir bilgiyi sizinle paylaştım. Bunu eğer “Bir milletvekili ajite ediyor.” diyorsanız sizi kınıyorum, bir.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ben de sizi kınıyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sizi kınıyorum.

İkincisi, ikinci konuşmamda ise bu sistemin bana göre -bu benim görüşümdür, bunu ajite edemem ben, bu benim şahsi görüşümdür- yanlış olduğunu, sistemin daha çok yüksek puan alanlar yerine daha düşük puan alanları yerleştirdiğini, tercih sistemin yanlış olduğunu… Bunu söylemek benim görevim. Ha siz paylaşırsınız, paylaşmazsınız. Birinci konuşmamla ilgisi yoktur, sistem yanlıştır diyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Verdiğimiz bilgileri açıklamadınız, size bilgi verdim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Buna siz yanlış değildir diyebilirsiniz ama Türkiye’de sınava giren herkes, en yüksek puandan başlayarak, hakkının yenmemesini istiyorsa bunun ajite edilmesini lütfen, bir Bakan olarak, kabullenemiyorum, sizi kınıyorum.

Teşekkür ediyorum.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ben sizi kınıyorum. Birinci konuşmanızla ikinci konuşmanıza bakın nasıl farklı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)

BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 135’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 136 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616  Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleşme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 136’nın ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                               Zonguldak                                   Malatya

                   Ali Rıza Öztürk                       Sacid Yıldız                                Oğuz Oyan

                          Mersin                                  İstanbul                                        İzmir

c) Denizcilik Yüksekokulundan,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Alanya  Hamdullah Emin Paşa Üniversitesinin kuruluşuna ilişkin bir madde bu. Tabii, güzel Antalya’nın güzel ilçesi Alanya’da bir vakıf üniversitesinin kurulmuş olması aslında güzel bir şeydir ancak bu üniversitelerin kurulması yetmez, üniversite kurulmuş olmak için üniversite kurulması yetmez, aynı zamanda üniversitelerin hem personel bakımından hem akademik kadrolar bakımından hem de mali denetim bakımından üniversiteler gibi olması lazım. Aslında 12 Eylül 1980 darbesinden sonra YÖK diye bir kurum getirilmiş üniversitelerin başına bela olarak, bu YÖK siyasi iktidarların üniversite üzerindeki hem kalemi hem de kılıcı olma işlevini hâlen sürdürmektedir. Dün bunu başka  siyasi iktidarlar kullanmış ama Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarı YÖK kendi elinde değilken, yönetimi yönetemez iken buna karşı olduğunu söylemiş ama şimdi bunun nimetlerinden kendisi faydalanıyor. Artık, YÖK’ün antidemokratik olup olmaması AKP’yi fazla da ilgilendirmiyor; önemli olan, antidemokratik YÖK’ün sağladığı nimetlerden AKP faydalanıyor mu faydalanmıyor mu, bu önemli AKP için.

Değerli arkadaşlarım, üniversitelerin özerkliği ve özgürlüğü sadece kampüs içerisindeki binalara tanınmış bir özerklik ve özgürlük değildir; orada mali, idari ve akademik özerkliklerin sağlanılması gerekmektedir. Üniversite içinde üretilen hizmetlerin pek çoğu bugün özelleştirilmektedir. Yine, üniversitede yemek, ulaşım, barınma, temizlik, spor gibi pek çok kolektif hizmet belli anlaşmalarla taşeronlara devredilmektedir.

Üniversitelerde akademik kadroların dağıtımında keyfî ve ayrımcılık içeren uygulamalar giderek yaygınlaşmaktadır. Araştırma görevlilerinin istihdam edilme biçimleri çeşitlenmiş ve esnekleştirilmiştir. Farklı adlar altında aynı işi yapan kamuda ve vakıf üniversitelerinde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesinden yoksun durumdadır. Dahası, vakıf üniversitelerinde görev yapan araştırma görevlilerinin çoğu sosyal güvenceden yoksundur. Son dönemlerde bunlara ilaveten üniversitelerde proje asistanlığı, öğrenci asistanlık gibi uygulamalar devreye sokulmuş ve giderek artan biçimde bu örnekler kadrolu asistanlığın yerini almıştır.

Türkiye üniversiteleri insanın özgürleşmesi amacından ayrılıp akademik kapitalizme geçişin öyküsünü trajik bir şekilde yaşamaya başlamıştır. Üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler kavramlarının içi boşaltılmış, üniversite özerkliğinin içeriği yönetim anlayışıyla doldurulmuştur.

Üniversite kampüslerine polis elini kolunu sallayarak girmiştir. Üniversiteler artık, polis karakolları hâline getirilmiştir. Hak arayan üniversite öğrencilerinin siyasi iktidarı protesto etme gibi demokratik hakkı polis copuyla, polis panzeri ve biber gazıyla âdeta ezilmiştir.

Düşüncelerini özgürce ifade etmek, diğerlerine kendilerini anlatmak isteyen tüm üniversite bileşenleri üzerinde baskılar sürmektedir. Üniversitelerde gerçeği arama ve ifade etme özgürlüğü yok edilmiştir.

Sivil polis, özel güvenlik birimleri ve diğer tedbirler, güvenli ve özgür düşüncenin mekânları olması gereken üniversiteleri güvenlik gerekçesiyle baskı kuşatması altına almıştır. Üniversitelerde öğrenme ve öğretme özgürlüklerini güvenlik gerekçesiyle açık veya örtük biçimde baskılayan bu tür uygulamalara siyasi iktidar daha da destek vermektedir. Silahların gölgesinde bilim yapılamayacağının herkes tarafından bilinmesine rağmen siyasi iktidar bunun hâlâ daha farkına varmamıştır.

Siyasi iktidarın, hak arayan insanların üzerine uyguladığı bu baskı ve zulüm, ileri demokrasinin, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliklerine ilişkin referandum yapıldıktan sonra Türkiye’ye gelen, AKP’nin getirdiği ileri demokrasinin uygulamaları olsa gerek.

Biz, böylesine bir ileri demokrasi istemiyoruz. Üniversite gençliği, üniversite bilim adamları normal demokrasiye razı. Bu ileri demokrasi AKP’nin olsun.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Sayın Vural, sisteme girmişsiniz, niçin acaba?

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, 60’a göre bir şeyle ilgili, Sayın Bakana bir…

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, daha önce bazı milletvekillerimiz ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin önerilerde bulunuyorlardı. “İlçelerde üniversite kurulması gibi bir politikamız yok.” deniyordu yanlış hatırlamıyorsam. Şimdi, mesela Alanya’da üniversite kuruluyor, mesela Tarsus’ta üniversite kurulmasına ilişkin girişimler vardı. Acaba, yani bundan sonra ilçelerde de üniversite kurulması gibi bir prensip geçerli olacak mı, genel bir prensibin bir parçası olarak mı değerlendirebileceğiz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.

Sayın Emek, siz?

ATİLA EMEK (Antalya) – Ben de kısa bir açıklama yapacağım Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Buyurunuz.

ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.

Antalya Milletvekili olarak Alanya ilçemizde bir vakıf üniversitesinin, Hamdullah Emin Paşa Vakfı Üniversitesinin kuruluşunu görüşüyoruz. Alanya’mıza, Antalya’mıza bütün ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.

Bu bir başlangıçtır, diğer ilçelerimizde de aynı şekilde ileride üniversite kurulması  temennisiyle hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emek.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bu konuyla ilgili kısa bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Tabii, buyurun.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım, vakıf üniversiteleri olarak ilçelerde üniversite kurulmasına herhangi bir itirazımız yok. Fakat, “İlçelerde üniversite kurulması için, devlet üniversitesi kurulması için henüz bir alınmış kararımız yok, bu yönde de bir adım atmıyoruz.” diye söylemiştim ve yedi devlet üniversitesinin Parlamentoda görüşüldüğünde sorulara karşı bu cevabı verdim. Bundan önce Tarsus’ta da vakıf üniversitesi kuruldu, var yani devlet üniversitelerini biz tercih etmiyoruz devlet olarak ama vakıf üniversitelerinin kuruluşu konusunda ilçenin şartları, üniversite talebi, bunun uygunluğu konusunda YÖK’ün değerlendirmeleri doğrultusunda Genel Kurula sunuyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Madde 12’ye bağlı ek madde 136’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 137’de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 137'nin ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                       Tayfun İçli                            Oğuz Oyan                       Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                        Eskişehir                                  İzmir                                        Malatya

c) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz.

H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu önergemizde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin kurulmasını öneriyoruz. Bu konuda konuşacak çok fazla bir şey yok ama bir önceki, 9’uncu madde konusunda beş dakikada görüşlerimi ifade etmem o kadar mümkün olamadı. Buradan bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu 9’uncu maddede bir kısıtlama getiriliyor ve deniliyor ki: “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun izni gereklidir.” şeklinde bir hüküm var. Bu, Anayasa’ya açıkça aykırı, onu söylemiştim, Anayasa’nın 138’inci maddesine aykırıdır. Hâkimler üzerinde, mahkemeler üzerinde yürütme organının böyle bir yasaklayıcı hüküm koyması mümkün değil ama farklı bir madde de var, Anayasa’nın 125’inci maddesi: “İdarenin her tür eylem ve işlemleri yargı denetimine açıktır.” ve çok önemli çünkü 12 Eylülde yapılan Anayasa değişikliğinde Anayasa’nın 125’inci maddesine eklemeler de yapıldı. Şimdi, siz, burada, idare, bu soru havuzunda birtakım olaylar olacak, bunun soruşturulmasıyla görevli cumhuriyet savcısı ya da kovuşturulmasıyla görevli bir mahkeme davada Bakanlar Kurulunun iznini almadan kovuşturma yapamayacak. Anayasa’nın 125’inci maddesinde çok açık bir hükümdür, bunu özellikle belirtmek istiyorum.

Yine kısa zamanda bu geçici 1’inci maddesinde 318 kadronun kısıtlı istisnalar dışında kalan kısmının YÖK’e devrini ama buna karşılık da yeni 180 kadro verilmesine ilişkin bir hüküm buradan geçti. Değerli milletvekilleri, bu da Anayasa’nın 125’inci maddesine açıkça aykırıdır. Yargı yolunu kapama amacına yönelik, kulağı arkadan göstermeye yönelik bir düzenlemedir. Siz, kanunla, orada çalışan memurların müktesep haklarını alıp, keyfî olarak başka bir yere lağvedip kadrosunu YÖK’e devredemezsiniz. Bu idari bir işlem olsa Anayasa’nın 125’inci maddesi gereğince idare mahkemeleri bunu iptal eder ama siz bu vatandaşlarımızın, bu kişilerin yargı yolunu kapatmak için kanuna ve Anayasa’ya karşı hile kullanmak suretiyle bunu geçici 1’inci madde olarak buraya getiriyorsunuz. Bu ne yaman bir çelişkidir ki buradaki 318 kadroyu, skandalı bunun üzerine yıkıyorsunuz ama bu 318 kişiye sonradan yapılacak sınavların sorularını hazırlattırıyorsunuz; yine ne yaman çelişkidir ki yeni alacağınız 180 kişinin eğitilmesi görevini bu kadrolara veriyorsunuz. Burada açık bir çelişki vardır. Siz, bu vatandaşların, yıllarını emek vermiş, bu meslekte geçirmiş, ÖSYM’de geçirmiş bunca insanı, suçu bunların üzerine atmak suretiyle bu işten sıyıramazsınız. Bu kanun, bu işten sıyırma kanunudur. Hem suçlusunuz, suçlu olmakla, suçluları bulmamakla da 2’nci kez suçlusunuz hem de suçu buradaki 318 kişilik kadroya yüklemek istiyorsunuz.

Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu çok vahim bir olay. Burada kul hakkı yiyorsunuz. Soruşturma yapmadan, belirli kadroları “Siz kötüsünüz, siz şaibe altındasınız.” deyip, onları buradan, ÖSYM’den uzaklaştırmak istiyorsunuz ve çok ilginçtir, daha önce de söyledim, ÖSYM Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından birisidir. Siz burada bir rotasyon yapmak, kadro değişikliği yapmakla, sadece 318 kadroya haksızlık etmiyorsunuz. Bu kuruma güvenen milyonlarca gencimizin, ister üniversite sınavı olsun ister Anadolu liseleri sınavı olsun ister KPSS sınavı olsun ister ALES sınavı olsun, onların hepsinin hakkını gasp edecek, ben F tipi demeyeyim, haksızlık etmeyeyim ama AKP tipi kadrolaşmayla, milyonlarca gencimizin, onların annesinin babasının haklarını gasbediyorsunuz. Bu kul hakkı yemektir. Dinimize göre kul hakkını yemenin affedilecek yanı yoktur. Siyaseten yaptığınız hatalar affedilebilir. Seçimle partiler değişir, iktidar değişir ama kul hakkının hesabını veremezsiniz. Onun için, bu konularda çok dikkatli olmak lazım.

Bir de çok kısa bir şey söyleyeyim: Artık, torba kanun getirmiyorsunuz, kese kanun getiriyorsunuz. Bir tek uluslararası sözleşmeleri burada kanun olarak görüşüyoruz. Onun dışında, beş maddelik, on maddelik kanunları torba kanun, kese kanun, cep kesesi kanunu gibi getirmek kanun yapma tekniğine ayıp olduğu gibi, bu işlemler halkın bilgilenme hakkını da engellemektedir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 137’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 138 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 138’in ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                               Zonguldak                                   Malatya

                      Sacid Yıldız                        Abdullah Özer                              Oğuz Oyan

                         İstanbul                                   Bursa                                          İzmir

c) Yabancı Diller Yüksekokulundan,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Abdullah Özer…

BAŞKAN – Sayın Özer, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Bursa’da kurulmakta olan Bursa Orhangazi Üniversitesiyle ilgili önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Uludağ  Kültür, Sağlık ve Eğitim Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip “Bursa Orhangazi Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulmaktadır.

Üniversiteler, en geniş anlamıyla üniversal yani evrensel düşüncenin doğduğu, geliştiği, bilim yuvası olan eğitim kurumlarıdır. Üniversiteler, sağlam temellerle kurulup araştırmanın ve bilimsel çalışmaların yoğun olduğu, içinde bulunduğu toplumu çağın ilerisine taşıyan ve bu hedeflere ulaşmasını sağlayan kurumlardır. Kurulacak her yeni üniversitenin en azından bir hazırlık süreci içinden geçmesi gerekmektedir. Başlangıçta başka bir üniversiteye bağlı fakülteleri ve ardından planlanan yerleşkesiyle tam donanımlı olarak hazır hâle getirilmesi, mühendislik, fen bilimleri, sosyal bilimler ve eğitim fakülteleri gibi üniversitelerin olmazsa olmazı olan alanlarda açılacak fakültelerin varlığı ile daha iyi konuma geleceği açıktır.

Son zamanlarda, özellikle vakıf üniversitelerinin girişimleriyle açılan eğitim kurumlarının özelliklerine genel anlamda bakıldığında cemaatlerin desteğiyle kuruldukları görülecektir. Bu tür yapılanmaların eğitim kurumlarının her kademelerine olan ilgileri öteden beri bilinen bir gerçektir. Önce dershanelerle başlayan, daha sonra ise ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devam eden eğitimde el değiştirme sürecinin yeni boyutunu da son zamanlarda üniversitelerde görmekteyiz. Çağdaş, bilimsel, laik ve evrensel dünya görüşüne sahip bireyler yetiştirmeyi kendisine ilke edinmesi gereken üniversiteler toplumu değiştiren özellikleriyle eğitimde en önemli güç merkezidir. Bu hâliyle, tek taraflı düşüncenin odağında kalmış, otoriter ve özgürlükçü olmayan, gerici akımların etkisinde kalmış bir üniversite de aynı şekilde toplumu parçalayabilecek en tehlikeli silahtır.

Bütün devlet üniversitelerinde olduğu gibi Uludağ Üniversitesi de önemli ölçüde akademik kadro sorunu yaşayan üniversitelerin başında gelmektedir. Birçok değerli bilim adamını özel üniversite ve hastanelere vermek zorunda kalarak yetişmiş akademik kadrosunda önemli eksiklikler yaşamaya devam etmektedir. Bütün devlet üniversitelerinde yaşanan bu sorun vakıf üniversitelerine sağlanan ayrıcalıklı desteklere âdeta devlet üniversiteleri adına haksız rekabet ortamı yaratılmaktadır.

Uludağ Üniversitesinin akademik kadrosunun güçlendirilmesi ve bütçe olanaklarının daha iyi bir konuma getirilmesi beklenirken vakıf üniversitelerine sağlanan ayrıcalıklı destekler akla şu soruları getirmektedir: Devlet üniversiteleri bir süre sonra sadece fakir aile çocuklarının gelebildiği üniversiteler mi olacaktır? Âdeta siyasi rant amacıyla her yerde açılan üniversiteler sözde bilim yuvaları hâline getirilmek mi istenmektedir? Aslında, niyet başka da, yeni kadrolaşmalara zemin açabilecek yeni başka istihdamlar sağlayan kurumlar mı açılmak istenmektedir?

Üniversitelerin özgür düşünceye açık, çağdaş, evrensel dünya görüşleriyle, laik yapısıyla, Atatürkçü çizgide, ülkesini daha ileriye taşıyan yapıda olmasını tüm arzularımızla istiyoruz, bu konuda her türlü girişimi içtenlikle karşılıyor ve destekliyoruz çünkü cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli sözlerinden birinde olduğu gibi, aklı hür, vicdanı hür nesillere ihtiyacımız vardır. Devlet kaynaklarıyla değil, kendi olanaklarıyla, kazanç amacı gütmeden vakıflar tarafından kanunla kurulan kamu tüzel kişiliğine sahip üniversiteler, ülkemizdeki yükseköğretimin önemli bir unsurunu oluşturmaktadır. Bu vakıf üniversitelerinin, özgür düşünceye açık, çağdaş, evrensel dünya görüşleriyle, laik yapısıyla, Atatürkçü çizgide ülkemizi daha ileriye taşıyan, dogmatik değil analitik düşünceyi ön plana çıkaran bir eğitim vermesini sağlamak ülkeyi yönetenlerin anayasal görevi olmalıdır diyor...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ABDULLAH ÖZER (Devamla) – …bu ilkeler doğrultusunda eğitim yapacağına inanmak istiyorum.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özer.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 138’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 139’da iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sayılı yasa teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin “Adana Hava Ulaştırma Fakültesinden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Kürşat Atılgan                  Ahmet Duran Bulut                        Mustafa Enöz

                          Adana                                 Balıkesir                                      Aydın

                      Akif Akkuş                       Osman Durmuş                     Ertuğrul Kumcuoğlu

                          Mersin                                 Kırıkkale                                      Aydın

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 139’un ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Rasim Çakır                               Oğuz Oyan

                            Malatya                                Edirne                                         İzmir

c) Mimarlık Tasarım Fakültesinden,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Önerge üzerinde Rasim Çakır konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Çakır, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, artık, seçim zamanı yaklaştı. Seçim zamanı yaklaşınca Parlamentoda görüşülen kanun tekliflerinin görüşülme biçimi, içeriği, muhteviyatı ve yönteminde de farklılıklar oluşmaya başladı. Bir bakıyorsunuz, Trakyabirlikle ilgili Meclisin kabul etmiş olduğu bir Meclis araştırması üç buçuk aydır AKP Grubunun isim bildirmemesi üzerine toplanamıyor. Diğer taraftan, Bakanlar Kurulu bir gece yarısı bir kanun tasarısı hazırlıyor, Millî Savunma Komisyonuna gönderiyor, oy birliğiyle, kırk sekiz saat de beklenmeden “Bunun hemen geçmesi lazım, bu çok acil, memleket meselesi bu.” falan diyerek, maddeler okunmadan, kanunun metni bile okunmadan, numaralar okunarak komisyonlardan geçiriliyor. Yani, öyle bir duruma gelindi ki sanki, Türkiye’de, züccaciye dükkânına bir fil girmiş gibi, iktidar partisi giderayak “Neyi koparabilirim, neyi kotarabilirim, neyi kaçırabilirim veya neyi gitmeden önce halledebilirim.” anlayışıyla bir düzen tutturmaya gayret etti.

Tabii, bunlar yapılırken, bu arada millî eğitimle ilgili de maalesef dokuz yıldır götürmüş olduğunuz politikalarda eğitimin millî olma niteliği hızla kayboldu, eğitimin millî tarafı bir tarafa kaldı, eğitim süratle özerkleştirildi, özelleştirildi. Dolayısıyla, eğitimin millî niteliği ortadan kalkınca da ne oldu? Eğitimde fırsat eşitliği ortadan kalkmaya başladı. Yani parası olan ailelerin çocukları daha iyi eğitim alır, daha iyi okullara gidebilir hâle geldiler, parası olmayan ailelerin çocukları da ancak ilköğretim düzeyinde bir eğitim alma fırsatı bulabildiler.

Değerli arkadaşlarım, tabii, bunları niçin anlatıyorum? Bu, toplumda nasıl bir sonuç yaratıyor sonuçta? Bugün Millî Savunma Komisyonuna gelen bir kanun teklifi şöyle: 50 bin tane uzman asker alınacak vatan savunması için. 50 bin tane uzman asker… İlkokul mezunları alınıyor yani ilkokul mezunu bir gencimiz…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – “En az” diyoruz.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – …savaşmak için, vatanı kurtarmak için, sınır boylarında cenk etmek için askere alınıyor. Yani o yoksul aile çocukları, ancak ilkokulu bitirebilme olanağı bulabilen aile çocukları bu ülkede vatan savunmasında cenk etme görevini alıyorlar, savaşma görevini alıyorlar ama sizin yaratmış olduğunuz eğitim sisteminden dolayı, varsıl olduğu için, parası olduğu için, daha iyi eğitim alabilme olanakları olduğu için o gençlerimiz de çok daha farklı noktalarda bu ülkeye hizmet etmeye gayret ediyorlar.

Değerli arkadaşlarım, gün gelir bu öyle bir sonuca gider ki -yani üç sene sonra, beş sene sonra, on sene sonra- hani bir hikâye vardır ya, asteğmenin kura çektiği gibi “Ha, bu bayrağı buraya dikenin…” diye, bu iş o noktaya gider. Yani toplumda millî eğitimde fırsat eşitliğini bozan, eğitimin millî olma niteliğini ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir projeyle çalışma gayreti içerisindesiniz.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak bunu doğru bulmuyoruz. Halkın iktidarında halkın bütün çocuklarının eşit düzeyde eğitim alma hakkının var olduğunu bilerek ve onlara her platformda, her kulvarda yarışabilme fırsatı tanıyarak bir millî eğitim politikası oluşturacağımızı ifade ederek yüce heyetiniz saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çakır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sayılı yasa teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin “Adana Hava Ulaştırma Fakültesinden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Kürşat Atılgan (Adana) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Atılgan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Hava Kurumunun kurmuş olduğu Türk Hava Kurumu Üniversitesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, havacılık üniversitesi gerçekten ülkemizdeki önemli bir boşluğu dolduracak bir üniversite olacaktır. Çağımızın en önemli mesleklerinden biri olan havacılık mesleği bugüne kadar Eskişehir Anadolu Üniversitesine bağlı olan Havacılık Fakültesi şeklinde bir kurumsal yapıyla devam ediyordu. Türk Hava Kurumunun, Yüce Atatürk’ün kurduğu, Türk gençlerinin havacılık faaliyetleriyle ilgili özendirilmesi amacıyla kurulan Türk Hava Kurumunun, ki “İstikbal göklerdedir” diyerek geleceği işaret eden Yüce Atatürk’ün kurmuş olduğu bu kurumun bugün bu mesleği kurumsal hâle dönüştürmeye dönük havacılık üniversitesi kurmasını gerçekten Türkiye açısından çok önemli bir gelişme olarak önemsiyorum ve Türk Hava Kurumunu bu girişiminden dolayı kutluyorum. İnşallah, bu üniversitenin fakülteleri gereği gibi organize edilir, gereği gibi altyapısı oluşturulur ve Türkiye’de ve dünyada her yerde çalışma imkânı olan, hem de yüksek ücretlerle çalışma imkânı olan havacılığın her dalındaki birtakım meslekleriyle ilgili Türk gençleri de bu alanda yerini alırlar.

Değerli milletvekilleri, aslında benim burada vermiş olduğum önerge çok teknik bir konuyla ilgili, çok önemli bir önergeydi. Havacılık için en önemli olan şeylerin başında meteoroloji gelir yani yaptığınız havacılık aktivitesinde senenin büyük oranda havacılık aktivitesine müsaade edebilecek şekilde meteorolojik imkânların müsaade etmesi gerekir. Yani siz bir uçuş okulunu Erzurum’da, Erzincan’da, Ankara’da kurabilirsiniz ama bu okul senenin ancak yüz yetmiş gününden faydalanarak uçuş faaliyetlerini yürütebilir ama bunu Antalya’da, Adana’da, İzmir’de, kıyı şeridinde veyahut da havanın daha iyi olduğu yerlerde kurarsanız senenin üç yüz elli gününden faydalanarak havacılık aktivitelerini götürebilirsiniz. Dolayısıyla, altyapısı olan, meydanı olan, meteorolojik şartları Türkiye'nin en iyi havacılık faaliyetlerine müsaade eden Adana’da bir hava ulaştırma fakültesinin kurulması, bana göre kurumun da yani bu üniversiteyi kurmaya dönük olan kurumun da çok rahat bir şekilde kabul edeceği, hatta bunun orada kurulabileceği… Çünkü nerede kurulacağı doğrultusunda bir ifade yok kanunda.

Dolayısıyla bunu biraz da o tarafa yönlendirmek için, Hükûmet tarafından ihmal edilen Adana’ya bir nebze olsun bir soluk aldıracak bir uygulamanın önünü açmak için teklifte bulundum.

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İhmale uğramıyor.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Her ne kadar Sayın Veysel Eroğlu oradan bana laf atıyorsa da…

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, laf atmıyorum.

KÜRŞAT ATILGAN (Devamla) – Yani şu anda havacılıkla Çevre ve Orman Bakanlığının ilişkisini belki biraz orman yangınlarına dönüştürerek kendi alanıyla ilgili daha güzel açıklamalar yapabilirim ama isterdim ki orada Millî Eğitim Bakanı olsun, çok mantıki yapmış olduğum bu öneriyi de siz değerli milletvekilleri vasıtasıyla bu Meclisten geçirelim.

Dolayısıyla, değerli milletvekilleri, havacılık çok önemli bir aktivitedir. En önemli yapılacağı yerlerden biri Adana’dır, coğrafya uygundur, meteoroloji uygundur. Bir de Türkiye için çok önemli bir yerdir. Yani Hükûmetle ilgili bir şey der demez Sayın Çevre Bakanımız oradan laf attı ama ben size “Hükûmet Adana’yı unuttu.” diye… Ayrıca, Devlet Planlama Teşkilatının verilerinden, illerin kamu yatırımlarından aldığı payları okuyorum: Adana 2000 yılında, bizim iktidarda olduğumuz dönemde kamu yatırımlarından aldığı pay açısından 5’inci sırada, 2001’de 4’üncü sırada, 2002’de 3’üncü sırada. Bakınız, devri iktidar olan AKP döneminde yani sizin devrinizde, Sayın Bakanım, Adana nerelere gidiyor? 2003’te 27’nci sırada, 2004 ve 2005’te 13’üncü sırada, 2006’da 15, 2007’de 21, 2008’de 23, 2009’da 32 -değerli Adana milletvekillerinin de dikkatine sunuyorum- 2010’da 36’ncı sırada.

Değerli milletvekilleri, Adana, katma bütçeye sağladığı imkânlar açısından Türkiye'de 7’nci sırada, illerin büyüklüğü açısından 6’ncı sırada. Dolayısıyla, ayrıca bu ilin çok özel bir konumu var, Türkiye’nin laboratuvarı gibidir; Türkiye’nin her kesiminden, dinimizin her türlü sect’lerinden yani mezheplerinden insanların olduğu, âdeta -bir laboratuvar gibi- Türk milletinin kaynaşmasının bir laboratuvarıdır, oraya özel önem göstermek gerekir.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Atılgan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır, hayır…

BAŞKAN – Edilmiştir çünkü ellerinizi kaldırmadınız sayın vekiller, tamamdır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır efendim… Hayır Sayın Başkan…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ya, geçti, geçti…

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Geçti…

BAŞKAN – Yani iki defa oylayamam Sayın Bozdağ, lütfen…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Hayır Sayın Başkan… Sayın Başkan, ellerimizi kaldırdık, ben de dâhil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Kaldırmadınız ya.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkanım, kaldırmışlardır.

BAŞKAN – Kaldırmadılar ellerini, sayın kâtip üyeler. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Kaldırdılar ellerini.

BAŞKAN – Kaldırmadılar.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Biz gördük Başkanım.

BAŞKAN – Kaldırmamış elini, ne yapalım.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Başkanım, kaldırdılar ellerini, çoğunluk burada zaten.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, eller kaldırıldı, ben de takip ettim.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sayın milletvekillerine lütfen söyleyin…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tamam efendim…

BAŞKAN – …kabul etmiyorlarsa ellerini kaldırsınlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Tamam ama eller kaldırıldı Sayın Başkan.

BAŞKAN – Olay bitmiştir, oylama bitti efendim.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Efendim “olay bitti” olur mu? Bu vakıf üniversitesi Sayın Başkanım, burada büyük bir yanlışlık yapıyoruz, devlet üniversitesi kurmuyoruz burada. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Vakıf üniversitesi bu Sayın Başkanım, ısrar etmenize gerek yok.

BAŞKAN – Tamam…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Tereddüt varsa…

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Oylamayı biz sayıyoruz.

BAŞKAN – Ama kaldırmamışsa bunun şeyi olmaz ki…

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Burada sayı da belli Sayın Başkanım.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Oylamayı biz sayıyoruz Başkanım, biz de sayıyoruz.

BAŞKAN – Evet, kaldırmadılar…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Bizimle sizin aranızda tereddüt hasıl oldu, yeniden oylayabilirsiniz.

BAŞKAN – Oylayamayız efendim.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – 5 kişiye karşı 15 kişi olur mu Sayın Başkanım?

BAŞKAN – Nerede 5 kişi var?

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Lütfen, Allah aşkına, kaldıran 5 kişi, oradaki 20 kişiyle bir olur mu ya Sayın Başkanım? Allah aşkına…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, oylamada bir yanlışlık olduğu zaman düzeltme imkânı var. İç tüzük’ün…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, müsaade buyurursanız bir itirazım var.

BAŞKAN – Sayın Bozdağ

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – İç Tüzük’ün…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, söyledim ve konu bitmiştir. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Ya, bitecek bir durum yok Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Madde 12’ye bağlı…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, 12’ye geçmeden…

BAŞKAN - …ek madde 139’u… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, benim itirazım var, beni bir dinlemenizi istirham ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle mi sonuç alacaksınız?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, benim itirazımı dinlerseniz memnun olurum.

BAŞKAN – Dinliyorum.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün… (Gürültüler)

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Kaç kişi kaldırdı ellerini?

BAŞKAN – Kaldırmadılar ellerini.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Hiçbiri mi kaldırmadı ya?

BAŞKAN – Çok az…

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Allah Allah, “çok az”ı var mı? Burada kaldıran sayısı 5 kişi, orada 20 kişi Başkanım, en azından.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Milletin iradesini yok sayamazsınız Sayın Başkan.

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Dışarıda oturuyorsunuz, buraya gelip ahkâm kesiyorsunuz.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Milletvekilliğini öğreneceksin!

BAŞKAN – Bir dakika…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sizi dinliyorum.

Buyurunuz Sayın Bozdağ.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Biz muhalefet de değiliz ama…

BAŞKAN – Ama kesin söyledim.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Hayır, hayır, biz muhalefete diyoruz ama netice itibarıyla…

BAŞKAN – Olabilir.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Ama yani böyle bir karar verme yetkiniz yok ki Başkanım.

BAŞKAN – Var.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, oylama yapılırken “Kabul edenler…” diye sordunuz, el kaldıranlar oldu, “Kabul etmeyenler…” diye sordunuz, el kaldıranlar oldu. Kabul etmeyenlerin sayısı, kabul edenlerin sayısından daha fazla; bu bir, Sayın Başkanım. (Gürültüler)

BAŞKAN – Fazla değildi efendim.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Biz de “fazla” diyoruz.

BAŞKAN – O zaman olacaktı, söyledim.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Usul tartışması yapılsın.

BAŞKAN – Yapın.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - İkincisi: Siz dediniz ki arkasından “Bunlar kabul edildi.” Divanda da itiraz var. Şimdi, bu durumda, Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 85’inci maddesi açık: Kanun tasarı veya teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünü gerektirecek oylamanın yapılmasından önce, buralarda hata olduğu zaman bir düzeltme yapılması lazım, bir. İkincisi de bu oylama usule uygun yapılmamıştır, bunun yenilenmesi lazım, burada bir yanlışlık var. Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Karar yeter sayısı istenmedi efendim.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Hayır canım, “Hayır” diyenler fazla. İkimiz burada “fazla” diyoruz Başkanım. Ne alakası var canım?

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Onu biz sayıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – O zaman itiraz etmediniz.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Sizin tek başınıza bunu deme yetkiniz yok, onu demeye çalışıyoruz Sevgili Başkanım.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Yeniden oylayalım Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, “Hayır.” diyenler fazla olduğu hâlde siz “Kabul edilmiştir.” dediniz. Yani burada sayım yapılmadı, bu oylamanın yenilenmesi lazım. Sayın Başkanım, burada bir hata yapılıyor. “Hayır” diyenler fazla olduğu hâlde “kabul” dendi.

SONER AKSOY (Kütahya) – Tarafsız Başkan olmanız lazım, yanlış yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Ben tarafsız yönetiyorum. Buraya gelince sayın milletvekilleri oylamalarda ellerini kaldırsınlar “Evet.” ya da “Hayır.” demek için. Çok rica ediyorum.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Bizim muhalefetimizi esas alarak yeniden oylayın Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, bakın, kâtip üyeler arasında da…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, zorlamayla bir şey olmaz. Burada oy sonucunu Sayın Bekir Bozdağ değil, Meclisi yöneten Başkan ilan eder. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Kâtip üyelerin muhalefeti nedeniyle yeniden oylayın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Oylamayacağım. Bitti, bu kadar bu iş. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkanım…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, oy sonucunu ben ilan etmiyorum. Divanda üyeler arasında oy konusunda sizin görüşünüz paylaşılıyor mu? Burada “Hayır.” diyenler, “Ret.” diyenler fazla olduğu hâlde “Kabul.” dediniz Sayın Başkanım. Burada bir hata var, onun düzeltilmesi lazım.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Başkanım, usul tartışması açar mısınız?

BAŞKAN – Yani bunu siz telkin edemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Biz neciyiz burada? Öyle şey olur mu canım!

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, milletvekilliği yan gelip yatma mesleği değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET BUKAN (Çankırı) – Başkanlık Divanı tarafsız değil. Başkanlık Divanı tarafsızlığını kaybediyor.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Başkanlık Divanının böyle bir şeye yetkisi var mı? Kâtip üyeler kâtip olduğunu unuttu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, efendim oylama…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkan, o bize bağlı. Kâtip Üye olarak belirlemek bize ait, siz onu belirleyin, bizimle sizin aranızda…

BAŞKAN – Ben gördüğüm andakini söylerim. Görmediniz o sırada. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Hayır… O zaman bana görevimi tarif eder misiniz?

BAŞKAN – Ne yapmayı istiyorsunuz? Olmaz… Lütfen…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Yeniden oylayın Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Oylamaya sunamam. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…

Sayın Başkanım, bakın, Divan üyelerinin 2’si de itiraz ediyor efendim, bunu Divan görmezden gelemez.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, bundan sonraki maddeye geçmeniz lazım.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Bana görevimi tarif eder misiniz Başkanım? Ben neciyim burada?

BAŞKAN – Bir kere söyledim Sayın Kâtip Üye... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Geçemez efendim.

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Dönüş olmaz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Bu iş olmaz! Ne biçim işlem bu ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET BUKAN (Çankırı) - Sayın kâtip üyeler otursun yerine… Başkanı tahakküm altına alıyorlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kâtip üyeler, oturarak lütfen…

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Biz neciyiz burada? İzah edin o zaman. Benim görevim ne o zaman?

BAŞKAN – Ne yapıyorsunuz arkadaşlar ya! Aa, lütfen… Çok rica ederim sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

OKTAY VURAL (İzmir) – Kâtip üyeler oturarak…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, usul tartışması açmanızı istiyorum.

BAŞKAN – Niçin ara vereceğim Sayın Bozdağ? O zaman kapatırım.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Boşaltalım…

BAŞKAN – Çıkın, o zaman “Çalışma koşulu kalmadı.” diye Genel Kurulu kapatırım arkadaşlar. Ne yapıyorsunuz siz Allah aşkınıza! Ben gördüğümü görüyorum.

KÂTİP ÜYE FATİH METİN (Bolu) – Ee, biz… Biz neciyiz burada o zaman?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…

BAŞKAN - Bu tartışma beş dakika önceydi sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, ben, o zaman usul tartışması açmak istiyorum İç Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre.

BAŞKAN – Tamam, buyurun.

Beş dakika…

Buyurunuz, Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ben de lehte istiyorum, lehte.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Lehte efendim.

X.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER

1.- 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin değiştirilmesine yönelik verilen önergenin oylamasından sonra Başkanlıkça kabul edildiğinin açıklanması üzerine, ret oyları daha fazla olduğu hâlde kabul edildiğinin açıklanması ve oylamanın tekrar edilmesi gerektiği taleplerini dikkate almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi görüşmelerini bizim, Anayasa ve İç Tüzük’e uygun yapmamız lazım. Meclis Başkanlık Divanının görevi de bu İç Tüzük uygulamasını doğru yapmaktır. Eğer, milletvekilleri veya grup başkan vekilleri veya herhangi birimiz bir yanlışlık yaparsa Meclis Başkanlık Divanı bu yanlışlığa izin vermemeli ve orada doğrusunu yapmalı, doğru uygulamayı ortaya koymalı ama ortada bir yanlışlık varsa o zaman ona göre de hareket etmesi, tavrını belirlemesi lazım. Ben şimdi bakıyorum, İç Tüzük’ümüzün 146’ncı maddesini okuyorum huzurlarınızda, diyor ki: “Oya konulan bütün hususlar, Anayasada, kanunlarda veya İçtüzükte ayrıca hüküm yoksa, toplantıya katılan milletvekillerinin salt çoğunluğuyla kararlaştırılır. Salt çoğunluk belli bir sayının yarısından az olmayan çoğunluktur.

İşaretle oylamada olumlu oylar, olumsuz oylardan fazlaysa, oya konan husus kabul edilmiş; aksi halde, reddedilmiş olur. Genel Kurulda bulunup da oya katılmayanlar yeter sayıya dahil edilirler.” Şimdi, burada çok açık. Şimdi, siz oylamayı yaptınız “Kabul edenler…” diye sordunuz, elini kaldıranlar oldu, kaldırmayanlar oldu, “Kabul etmeyenler…” diye sordunuz, burada da elini kaldıran, elini kaldırmayan kişiler oldu, milletvekilleri oldu. Karar yeter sayısı da talep edilmediğine göre böyle bir ortamda “kabul” diyenlerin sayısı mı daha çok yoksa “Hayır.” diyenlerin sayısı mı daha çok ona göre işlem yapılması lazım. Siz burada sayıyı tam saymadınız. Böylesi bir durumda kâtip üyeler eğer sizinle aynı görüşü paylaşırsa tamam, “Hayır.” diyenlerin sayısı az, “Kabul.” diyenlerinki fazlaysa o zaman kabul olması lazım ama biz deminden beri seyrediyoruz, Sayın Kâtip Üyelerin ikisi de “Hayır.” diyor, itiraz ediyor Sayın Başkana, Sayın Başkan diyor ki “Ben karar verdim, olmaz.” Burada bir tereddüt var. Öyleyse bu durumda bu oylamanın yenilenmesi lazım. Yenilenmediği takdirde, Başkanlık İç Tüzük’ü yanlış uygulamış olur. Ben, oylamanın yenilenmesini, Başkanın tutumunu değiştirip İç Tüzük’e uygun davranmasını talep ediyorum ve bu nedenle, İç Tüzük’e aykırı davrandığı için Sayın Başkanın tutumunun aleyhinde söz aldım. Umarım, Sayın Başkanım tutumunu değiştirir ve bu oylama yenilenerek tekrarlanır.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Lehte, İzmir Milletvekili Sayın Anadol.

Buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, iktidar ve muhalefet partileri olarak herhangi bir engelleme yapmıyoruz, dakika başında yoklama istemiyoruz, karar yeter sayısı istemiyoruz, bir anlayış gösteriyoruz ve…

MUSTAFA CUMUR (Trabzon) – Kemal Bey, sen bile el kaldırmadın, yapma ya!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bağırmayın.

Milletvekilliği, yan gelip yatma mesleği değildir. Kuliste oturacağınıza buraya geleceksiniz. (AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var!” sesleri, gürültüler)

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Biz buraya kanun çıkarmaya geldik, kanun! Boş işlerle uğraşmıyoruz.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Buraya geleceksiniz, elinizi kaldıracaksınız.

İktidar partisi, bu yasaları geçirmekten sorumlu olan partidir. İktidar partisi milletvekili, sorumlu davranmak durumundadır. Güzel güzel konuşurken laf atıyorsunuz. Biz, bu oturumun bir an evvel bitmesi, yasanın istemediğimiz maddelerine rağmen geçmesi için bütün iyi niyetimizi sabahtan beri gösteriyoruz.

Arkadaşlar, siz iktidar partisisiniz, geleceksiniz, elinizi kaldıracaksınız. Sayınız belli…

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Buradaydık, kaldırdık.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Bir dakika…

Tereddüde mahal bırakmayacak biçimde burada oturacaksınız.

Şimdi, bunu yapmıyorsunuz, demokrasiye ve Meclisin saygınlığına gölge düşürüyorsunuz. Her oylamada, elleri havada milletvekilleri, neyin oylandığını bilmeden içeri giriyor. Yazıktır, günahtır.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru söylemiyorsun! Doğru söylemiyorsun!

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şu televizyondan millet bizi seyrediyor.

Nedir bu önerge? Adana’ya bir fakülte açılması. Fena mı olacak arkadaşlar? Havacılık fakültesi, çok önemli bir boşluğu dolduracak. Adana’ya kastınız mı var? Ne olur “Evet.” deseniz? Ne olur “Evet.” deseniz? (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

Ha, şimdi, Meclis Başkanının tutumunun lehinde söz aldım, neden? Sabahtan beri oturumu yönetiyor, hiç böyle bir olay olmadı, bu oturumda mı taraflı davranıyor? Bu oturumda mı yanlış saydı? (AK PARTİ sıralarından “Evet” sesleri) Hangi oylamada itiraz ettiniz? Karar yeter sayısı istemedik.

MUHARREM VARLI (Adana) – Bunlar Adana’ya bir şey yapmak istemiyorlar.

ÖMER FARUK ÖZ (Malatya) – Kemal Ağabey, yorma kendini.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi… “Yorma kendini.” değil…

MUHARREM VARLI (Adana) – Adana’yı unutmuş bunlar.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) –  “Sayı bizdedir, biz çoğunluktayız, istediğimizi yaparız.” Sizin ileri demokrasi anlayışınız bu.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Tek başına bir kişi karar veriyor.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Demokrasi, çoğunluğun istediğini yapması rejimi değildir. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Başkanın tutumunu tartışıyoruz, Başkanın!

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Tek kişinin söylediğiyle mi olacak?

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Şimdi, bu Meclisin çalışma usulleri var, buna uyacaksınız. Oradan da, uyarıyorum kâtip üyeleri, ayağa kalkarak, Meclisi yöneten Başkan Vekiline baskı yapamazlar.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru değil, yanlış söylüyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Böyle bir şey olmaz, buna izin vermeyiz.

ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru söylemiyorsun.

K. KEMAL ANADOL (Devamla) – Başkanın tutumu doğrudur, lehinde söz aldım. Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Anadol.

Lehte, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün.

Buyurunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, aleyhte, Suat Kılıç.

BAŞKAN – Tamam efendim.

Buyurunuz...

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Ben ondan sonra konuşayım.

BAŞKAN – Sonra, peki.

Buyurunuz  Sayın Kılıç, aleyhte. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SUAT KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Esasında, hafta başından bu yana devam eden ve son derece düzgün giden müzakereler içerisindeyiz. (CHP sıralarından “Gene düzgün.” sesleri)

MUHARREM VARLI (Adana) – Kötü olan ne?

SUAT KILIÇ (Devamla) – Önümüzdeki kanun tasarısı muhalefetin de itiraz edemeyeceği hükümler içeriyor. Yapılan düzenleme Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu, üniversitelerimizin ihtiyaç duyduğu maddeleri bünyesinde barındırıyor.

Doğrusu, görüşmeler sırasında işin buraya gelmesi hiçbirimizin arzu etmediği bir durumdu. Ben muhalefetin de böyle bir arzu içerisinde olduğu kanısında kesinlikle değilim. Sayın Anadol’u dikkatle dinledim, Sayın Anadol’un da esasında çok, İç Tüzük odaklı, temel bir itirazı söz konusu değil.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Neden?

SUAT KILIÇ (Devamla) - Daha ziyade Sayın Başkanı müdafaa etmeye yönelik bir konuşma yaptı ki onu da anlayışla karşılıyorum, o da kendine göre bu noktada haklı olabilir.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Burada yoktun sen.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Ama netice itibarıyla, ortadaki yanlıştan her şekilde geriye dönülebilmesi mümkün…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen burada yoktun ki.

SUAT KILIÇ (Devamla) - …gerek olduğunda tekriri müzakere yoluyla da geriye dönülebilmesi mümkün.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sen burada yoktun ya. Gördün mü? Sen burada yoktun. 

SUAT KILIÇ (Devamla) - Yani burada ne yangından mal kaçırma düşüncesi söz konusu olabilir ne bir kayıp ne bir kazanç söz konusu değil ama uygulama sırasında ortaya çıkan, İç Tüzük’e bir aykırılık var, bu aykırılığın düzeltilmesi hususunda Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekiline hepimizin yardımcı olabilme imkânı var. Bu yardımı kendisinden esirgememek gerektiği kanaatindeyim.

Başkanlık Divanının her zaman, her kararı, her uygulaması, her inisiyatifi, anı anına geliştiği için, İç Tüzük’e uygun olamayabilir. Nihayetinde, elbette ki usul tartışması yoluyla, bir İç Tüzük uygulaması hatası yapıldığı noktasında bir hatırlatmada bulunuyoruz ve Sayın Başkanlık Divanının, Başkan Vekilimizin şahsında, bu hata uyarısı noktasında İç Tüzük’e dönüş ihtiyacına vurgu yapıyoruz.

“Başkanlık Divanının görevleri

MADDE 13– Başkanlık Divanı, kanunlar ve İçtüzük gereğince verilen görevleri yerine getirir.

Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar. Yanlışlık birleşimden sonra anlaşılırsa Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek yolu kararlaştırır.”

Değerli arkadaşlar, Başkanlığın, işlem bittikten sonra bile, oturum kapandıktan sonra bile, birleşim kapandıktan sonra bile, yanlışlığın farkına varılması hâlinde, Başkanın başkanlığında Divanı toplamak suretiyle hatayı düzeltebilme imkânı var.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hata yok ki.

SUAT KILIÇ (Devamla) -  İç Tüzük bu imkânı Sayın Başkan Vekiline veriyor ki buna bile gerek olmaksızın, bir önceki cümle üzerinden gitme ihtiyacı var.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Hata yok ki kardeşim. Oylama var, hata yok.

SUAT KILIÇ (Devamla) - Tekrar okuyorum: “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…”  Ki bu iddia edilmiştir, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ, yapılan oylamada önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…” Ki, bu iddia edilmiştir. AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ yapılan oylamada önemli bir yanlışlık olduğunu hem yerinden hem Sayın Başkanın müsaadesi üzerine, açılan usul tartışması üzerine kürsüden ifade etmiştir. “…Başkan usul görüşmesi açabilir...” Sayın Başkan da bu inisiyatifi kullandı ve usul görüşmesini açtı. Devam ediyor cümle “…ve gerekirse yeniden oya başvurarak düzeltme yapar.”

Sayın Mumcu, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak oturumu siz yönetiyorsunuz. Burada yapılan oylamaların selametinden, sıhhatinden elbette ki Türkiye Büyük Millet Meclisi tüzel kişiliği adına siz sorumlusunuz dolayısıyla İç Tüzük’ün size verdiği bir imkân var. Genel Kurulda bir yanlışlık yapılmış olabilir. Divan bu yanlışlığı fark edememiş olabilir ama İç Tüzük elimizde, amir hüküm açık. Bu İç Tüzük’e aykırılığı ya da oylamada yapılan önemli hatayı düzeltebilme imkânına sahipsiniz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Anaya Mahkemesine götürürsünüz Suat Bey.

SUAT KILIÇ (Devamla) – Ben AK PARTİ Grubu adına, Başkanlık makamından İç Tüzük’ün 13’üncü maddesi gereğince bu yetkinizi kullanmanızı ve oylamada yapılan hatayı düzeltme noktasında yeniden oya müracaat etmek suretiyle bu imkânı Genel Kurula sağlamanızı sizden istirham ediyorum.

Genel  Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Kendi milletvekillerinize baskı yapıyorsunuz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kılıç.

Lehte, Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

YAŞAR TÜZÜN (Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İç Tüzük 63’e göre Meclis Başkan Vekilimizin tutumunun lehinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, kuşkusuz AKP İktidarı, tüm Türkiye’de olduğu gibi bu baskıcı ve dayatmacı anlayışını Genel Kurulda da sunmaya çalışıyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tabii bu rahatsızlığın nedeni -zannediyorum- geçtiğimiz hafta içerisinde Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun Adana’da yapmış olduğu, özellikle 100 binlerce insanın katıldığı Adana mitinginden AKP’nin bu korkusunun ve tereddüdünün sebebi olduğunu düşünüyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, şimdi, kabul etmediğiniz veya kabul etmek istemediğiniz önergenin içeriğini bilen burada kaç arkadaşım var? (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Bir dakika… Yani bu önergenin içeriği ne idi, neyi kabul ettiniz veya etmediniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama üyeleri olarak kulislerde, çay ocaklarında oturacağınıza Genel Kurul salonunda otursaydınız da bu oylamayı takip etseydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

ALİ KOYUNCU (Bursa) - Çamur siyaset…

YAŞAR TÜZÜN (Devamla) – Bırak çamuru filan.

Şimdi, tabii ki bu önergeyle ilgili konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisinden bir milletvekili arkadaşımız gerekçesini anlattı ve oylamaya sundu. Ben inanıyorum ki burada, bu grupta oturan arkadaşlarımızın birçoğu önergeye “ret” oyu vermedi, kuşkusuz “kabul edenler” daha fazlaydı, Meclis Başkan Vekilimiz de “Önerge kabul edilmiştir.” dedi.

Yani verilen önerge, sadece ve sadece sivil havacılığın önüne “Adana” ismini getiriyor. Yani bu kanunun yapısını, konumunu bozan, değişikliğe uğratan bir önerge de değil arkadaşlar. Hâl böyle olunca da Sayın Başkanımız İç Tüzük’ün kendisine vermiş olduğu yetkiyi kullandı, “Kabul edenler…”i çoğunlukta gördü ve “Önerge kabul edilmiştir.” diye ilan etti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böylece, Sayın Başkanımızın yapmış olduğu uygulama doğrudur.

Ben, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum ve maddelerin devamına geçilmesini talep ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Tüzün.

Tutumumda bir değişiklik olmamıştır.

Madde 12’ye bağlı…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, benim İç Tüzük 60’a göre kısa bir açıklama talebim var, sisteme girdim.

BAŞKAN – Tabii, buyurunuz.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, yapılan oylamayla ilgili -bütün Genel Kurulun önünde cereyan etti- İç Tüzük’ün 16’ncı maddesine baktığımızda kâtip üyelerin görevleri sayılıyor. Kâtip üyelerin görevleri arasında “Oyları saymak.” var. Şimdi, burada, kâtip üyelerin itirazlarını herkes gördü ve burada bir sıkıntı var.

İkincisi: İç Tüzük’ün 13’üncü maddesi de çok açık. İkinci fıkrası “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar.” diyor.

Şimdi, burada önemli bir yanlışlık olduğu iddiası tarafımdan dile getirildi ve bu yanlışlığı biz burada tartışıyoruz. Eğer, burada zatıaliniz -Başkanlık Divanı usul tartışması da açtı- gerekli görürse bunu düzeltebilir. Burada bir yanlışlık yapıldı, bizden kaynaklandı, şuradan kaynaklandı… Ciddi bir hata var, istirham ediyorum Değerli Başkan.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bozdağ.

Gerekli görmediğim, tutumumun doğru olduğu konusunda ısrarcıyım ve tekrar öbür maddeyi oylamaya geçiyorum. Konu kapanmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Ama yanlışlık var.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)

BAŞKAN – Madde 12’ye bağlı ek madde 139’u kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddeyi düşürdünüz sayın milletvekilleri, tebrik ederim! [CHP ve MHP sıralarından “Bravo!” sesleri ve alkışlar (!)]

Madde 12’ye bağlı ek madde 140 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkan, ben de, önergeyi okumadan önce Sayın Genel Kurulun bilgisine bir şeyi arz etmek istiyorum.

BAŞKAN – Sizin öyle bir konuşma şeyiniz yok efendim.

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Efendim vardır.

141’inci maddenin dördüncü fıkrasında…

BAŞKAN – Sayın Coşkun, lütfen…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – Bizim, kâtip üyelerle ilgili, 141’in dördüncü fıkrasını okumak istiyorum.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın Coşkun, böyle bir usul yok. Lütfen…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – “İşaretle oylama sırasında…”

BAŞKAN – Sayın Coşkun…

KÂTİP ÜYE YUSUF COŞKUN (Bingöl) – “…oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları…”

BAŞKAN – Ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 19.27


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.44

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, madde 12’ye bağlı ek madde 140’ın üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 140’ın ikinci fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                     Tekin Bingöl                 Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       Oğuz Oyan

                          Ankara                                 Malatya                                        İzmir

g) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

BAŞKAN – Komisyon okuttuğum önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Bu önergeye katılmamız mümkün değil çünkü fenle ilgili bir fakülte yok, fen bilimleri enstitüsü kuruluyor. Fevkalade usulsüz bir teklif diye düşünüyorum.

TAYFUR SÜNER (Antalya) - Yorum yapma, yoruma gerek yok.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılamıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tekin Bingöl efendim…

BAŞKAN – Sayın Bingöl, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kanun teklifinin 12’nci maddesinin ek 140’ıncı maddesi üzerine verilen önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sakin ve çok olgun bir ortamda bir çalışma gününün sonuna doğru kısa bir gerginlik yaşadık. Umut ediyorum ki bundan sonraki süreci aynı sakinlik ve olgunluk içerisinde tamamlarız.

Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi kapsamında yeni kurulacak olan vakıf üniversiteleriyle birlikte vakıf üniversitelerimizin sayısı 65’e ve resmî üniversitelerimizin var olan 105 üniversite sayısıyla birlikte toplam 170 üniversite sayısına ulaşmış olacağız. Bu son derece önemsenmesi gereken bir olay. Zira, ülkemizde ilköğretimden üniversiteye varıncaya kadar kurulacak her eğitim ve öğretim kurumu ülkemiz için bir kazançtır, ülkemiz gençliğinin geleceği, ülkemizin geleceği için son derece önemsenmesi gereken bir husustur.

Ancak değerli milletvekilleri, üniversitelerin ana karakteri bilim yuvaları olmalarıdır. Dolayısıyla bilimsellik ön plandadır ve o kurumların bilimselliği ancak özgür ve demokratik kimlikleriyle ortaya konabilir. Türkiye’de maalesef üniversiteler bir baskıcı anlayışla yönetilmektedir. Bunun da en temel nedeni YÖK’tür ve YÖK, Demokles’in kılıcı gibi üniversitelerin üzerinde estiği sürece maalesef üniversitelerimiz özgürleşemeyecek ve olması gereken özgür ve demokratik üniversite kavramı Türkiye’de maalesef yerleştirilemeyecektir. 12 Eylül anlayışıyla hâlâ hüküm süren üniversitelerdeki anlayış ve yönetim, bu YÖK sultası devam ettiği sürece maalesef üniversiteler bilim yuvası olmaktan uzaklaştırılacaktır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin kronik sorunlarından bir tanesi, en önemlisi, bildiğiniz gibi, işsizliktir ve her yıl yaklaşık 600 bin civarında gencimiz -bunların çok önemli bir kısmı üniversite ve meslek yüksekokulu mezunu olan gençlerimizdir- bu işsizler ordusuna katılmaktadır. Az önce bahsettiğim 170’e varan üniversitelerimizin sayısı elbette çok önemlidir ama bununla birlikte aynı paralellikte üniversitelerden mezun olan gençlerimize istihdam olanakları sağlayacak, iş olanakları sağlayacak gelişmeler ortaya konmadığı sürece üniversite mezunları çok ciddi yeni sorunlarla karşı karşıya kalacaklardır.

Bugün, üniversitedeki öğrenci gençlik, hiçbir hakka sahip değildir, üniversitelerin yönetiminde söz hakları yoktur ve oy hakları yoktur. Bırakın bunları bir tarafa, en mütevazı haklarını, sorunlarını dile getirme gayreti içerisinde göstermiş oldukları bir eylem, son derece yanlış, son derece polisiye tedbirlerle durdurulmak istenmektedir.

Değerli milletvekilleri, bu Bilge Üniversitesi Ankara için bir kazançtır. Bunu son derece olumlu buluyoruz ve özellikle Bilge Üniversitesi kapsamında sağlığa yönelik bölümlerin olması da Türkiye’de başta hekim ve yardımcı sağlık personeli açığının giderilmesi için önemli bir adım olsa gerek ama değerli milletvekilleri, bugün var olan 65 tıp fakültesinin içinde bulunduğu açmazların içerisinde Bilge Üniversitesindeki sağlık kuruluşları da boğulacaktır.

Bugün, üniversitedeki öğretim üyelerinin sorunları, onları, cumhuriyet tarihinde ilk defa, hangi siyasi düşünceye sahip olurlarsa olsunlar sokağa dökmüştür. Bugün, en köklü üniversitelerde dahi temel tıp biliminin ana karakterini oluşturan, kilidini oluşturan anatomi derslerinde kadavradan yoksun, öğrencilerin eğitim almasına olanak sunulmuştur.

Bakın değerli milletvekilleri “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında sağlık ocakları sonlandırılmış, aile hekimliğine geçilmiştir ama beraberinde birtakım sorunlar da yaşanmıştır. Bugün, öğrencilerimiz, tıp öğrencileri, birinci basamak sağlık hizmetlerini özümsediği, toplum sağlığıyla ilgili gerçeklerle yüzleştiği sağlık ocaklarındaki stajlarını artık yapamayacaklardır. Tez elden buna bir çare bulunma zorunluluğu vardır.

Değerli milletvekilleri, yine üniversitelerin bütçe sorunları Türkiye tarihinde ilk kez geçtiğimiz dönemlerde, üniversite tıp fakültelerinin, üniversite hastanelerinin iflasını beraberinde getirmiştir ve maalesef o süreç bazı üniversitelere…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bingöl.

TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Peki, teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 140’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 141 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 141’in ikinci fıkrasının ç bendinin madde metninden çıkarılmasını ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                   Ferit Mevlüt Aslanoğlu                        Ali Koçal

                         İstanbul                                 Malatya                                    Zonguldak

                      Sacid Yıldız                        Ali Rıza Öztürk                          Osman Kaptan

                         İstanbul                                  Mersin                                       Antalya

                                                                    Oğuz Oyan

                                                                         İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Osman Kaptan…

BAŞKAN – Sayın Kaptan, buyurunuz.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Verdiğimiz önerge üzerine bir konuşma yapmak istemiyorum çünkü yüce Meclisin takdirine bırakıyorum onu. Ancak, 12 Eylül’ün yaptığı uygulamalardan bir otuz yıllık mağduriyet konusunda, TÖB-DER’li öğretmenlerin mağduriyetinin giderilmesi konusundaki görüşlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, bu, otuz yıllık mağduriyet dedim, hakikaten dünyada ve Türkiye’de hukukçulara parmak ısırtacak, dudak uçuklatacak önemli bir skandal. Askerî mahkeme ayrı bir karar veriyor, sivil mahkeme ayrı bir karar veriyor. Aynı dava, aynı kişiler ve 12 Eylül askerî mahkemesinden önce, TÖB-DER, 1971’de, TÖS’ten sonra kurulan öğretmen örgütü. Tüm adı da TÖB-DER, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma Derneği.

1980 askerî darbesinde, Türkiye’de yaklaşık 300 bin öğretmen var ve bu öğretmenlerin 210 bini TÖB-DER üyesi. TÖB-DER’in, il ve ilçelerde, altı yüz yetmiş tane şubesi var. TÖB-DER yöneticileri ve üyelerinin bir kısmına, 12 Eylül’den sonra, 141 ve 142’den dava açıldı. Yasal olarak kurulan TÖB-DER, “Gizli örgüttür.” muamelesi gördü. Hâlbuki yasal bir kuruluş ve bu yasal kuruluş, tabii ki öğretmenlerin mesleki özlük hakları sorunlarını savunan bir kuruluş olmasına rağmen, sanki yasal olmayan bir örgüt gibi muamele yapıldı. TÖB-DER kapatıldı. 1402 sayılı Yasa’yla 5 bin civarında öğretmen meslekten atıldı. Birtakım öğretmenler de Türkiye'nin değişik yerlerine sürüldü. Yöneticiler ve bazı üyeler hapse atıldı, bir kısmı tutuklandı, bir kısmı yurt dışına, mecburi, kaçma durumunda kaldı. Bu mağdur olan öğretmenler pazarlarda limon sattı, maydanoz sattı, karpuz sattı, bir kısmı kahvelerde eşlerinin yaptığı köfte ekmekleri sattı ve geçimlerini sürdürmek için, çok zor şartlar içinde, perişan bir vaziyette o dönemi geçirdiler.

TÖB-DER yöneticileri askerî mahkemede dört yılla dokuz yıl arasında ceza aldı ama sivil mahkemede ise beraat ettiler. Burada önemli bir olay var, o da şu: Sivil mahkemede, aynı suçtan, aynı yöneticiler, 141 ve 142’den açılan davada beraat ediyorlar. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu, sonradan, 141 ve 142 1991 yılında kaldırıldı, malum; sonra yurt dışında olanlar Türkiye’ye geldi, vatandaşlıktan atılanlar tekrar vatandaşlığa alındı, yöneticilerin bir kısmı göreve döndü. O zaman yasaklı olan birtakım siyasi partilerin liderlerinin veyahut üyelerinin kimisi başbakan oldu, kimisi cumhurbaşkanı oldu ama TÖB-DER’den göreve dönen öğretmenlerden bir tanesi ne müdür oldu ne müdür muavini oldu.

Sayın arkadaşlarım, 12 Eylül Anayasası’nın geçici 15’inci maddesi de kalktığına göre, 141, 142 de kalktığına göre bu konudaki birtakım sendikaların, derneklerin hakları yeniden açıldı, hakları verildi. Bu durumda, TÖB-DER’in de yeniden açılması, mallarının iade edilmesi ve TÖB-DER’lilerin iadeiitibarlarının verilmesi gerekir. Sayın Bozdağ da bu konuya sıcak bakıyorlardı. Seçim olmadan bu kanunun çıkarılması gerekiyor. TÖB-DER’in hep antiemperyalist ve çağdaş bir eğitim derneği olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda, TÖB-DER’in hak mücadelesini destekliyoruz, “12 Eylülün hukuksuzluğunu ortadan kaldıralım.” diyoruz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 141’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 142’de bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 142’nin ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                        Ferit Mevlüt Aslanoğlu

                         İstanbul                               Zonguldak                                   Malatya

                      Sacid Yıldız                           Oğuz Oyan

                         İstanbul                                   İzmir

c) İletişim Fakültesinden,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, ek madde 142 üzerine verdiğimiz önerge üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, daha evvelki bölüm üzerine konuşmada yarım kaldı, devam etmek istiyorum. Nasıl olsa bu önerge reddolacak. Onun için önerge üzerinde fazla bir şey söylemek istemiyorum.

Bakınız, öğrenciler üzerine uygulanan şiddetten bahsediyordum. Buna YÖK Başkanı bile karşı çıktı. Kosova’da üniversite rektörü kürsüde konuştuğu sırada üzerine üç şişe boya döküldüğü hâlde, rektör hiçbir şey olmamış gibi konuşmasına devam etmiştir. Bizim ülkemizde ise yumurta atan öğrencilere cezalar verilmek istenmektedir. Yumurta attılar diye Sayın Bakan hemen mahkemeye koşmuştu. Neyse ki hâlâ dürüst yargıçlarımız var da öğrenciler ceza almadan beraat ettiler, yumurta da aklanmış oldu bu şekilde. Dolmabahçe’deki protesto eylemini gerçekleştiren 29 öğrenci hakkında altı aydan üçer yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı ve bu çocuklarımızın durumunun ne olacağı hâlâ belli değil. Eğer bunlar terör suçlusu kabul edilirlerse geçen hafta geçen torba yasadaki aftan da yararlanamayacaklar. Bunları da düşünmek lazım. Bir terör suçunda sınırlar nereye kadar varacak belli değil değerli arkadaşlar.

Hükûmet, yeni üniversiteler açarak yükseköğrenimle ilgili problemleri çözdüğünü sanmaktadır. Fakat aksine üniversite ve buna bağlı olarak öğrenci sayısı arttıkça sorunlar da gittikçe büyümektedir. Ülkemizde görmezden gelinen asıl önemli sorun istihdamdır. Altyapısı hazırlanmadan açılan her üniversite ile diplomalı işsizler ordusuna yenileri eklenmektedir. Bu, üzerinde durulması gereken önemli bir sorundur ve Hükûmet bu sorunu görmezden geldiğini yeni vakıf üniversiteleri kurarak göstermektedir. Sayın Millî Eğitim Bakanımız -burada değil, dün söylemişti- geçen yıl vakıf üniversitelerin kontenjan açığının ön lisansta yüzde 58 olduğunu söyledi, lisansta yüzde 20 kontenjan açığı olduğunu söyledi. Vakıf üniversitelerindeki bu yüzde 20 kontenjan açığı muazzam bir rakam. Eğer 500 binse vakıf üniversitelerin kontenjanı, 100 bin demektir. Sanıyorum 110-120 bin civarında kontenjan açığı var. Yani mevcut kontenjan var, biz orayı dolduramıyoruz, bir taraftan da vakıf üniversitesi açıyoruz. Ön lisansta yüzde 58; muazzam bir oran. “Devlet üniversitelerinde ön lisansta yüzde 20, lisansta yüzde 4.” dedi Sayın Bakan. Yani ortada un var, şeker var, yağ var ama biz helva yapamıyoruz. Okumak isteyen öğrenciler var, vakıf üniversitelerinin kontenjanları var, onlara yerleştiremiyoruz, yeni vakıf üniversiteleri açıyoruz; aynen öğretmenlerde olduğu gibi. Öğretmenler öğretmenlik yapmak istiyorlar, öğretmen okulunu bitirenler, okullar öğretmensiz ve onları orada değerlendiremiyoruz değerli arkadaşlar. O zaman, yeni üniversiteler kurarken amacınız nedir? Yeni bilim yuvaları kurarak gelecek güzel nesiller yetiştirmek midir, yoksa bilimsel özerkliği ortadan kaldırılmış üniversiteler kurarak bir zamanlar partinizde vekillik yapmış insanlara, yakınlarınıza, dostlarınıza buralarda görevler vermek midir, yoksa onları oralarda rektör yapmak mıdır? Mesela -açılmamış, Sayın Bakan dün dedi- Sakarya Üniversitesinin Tıp Fakültesi öğrencileri başka bir yerde, Kocaeli'nde eğitim görüyorlar ama Sakarya Üniversitesine gidiyor bir başhekim -Sağlık Bakanlığına bağlı- profesör oluyor, ondan sonra Ankara’da Yıldırım Beyazıt Üniversitesine rektör oluyor. Yani iş görmeyen, çalışmayan bir fakültede profesörlük unvanı veriliyor. Bu nasıl iştir? Sayın Komisyon Başkanımızla biz çalıştık, bilir -bunlar nasıl olur bilmiyorum- rektörlüğü döneminde. Ben anlamış değilim bunu. Yani hastanesi olmayan, çalışmayan bir yerde profesörlük unvanı alınıyor, iki ay oluyor olmuyor, Ankara’daki bir üniversiteye rektör olunuyor. Yani çok yanlış bir şey.

Sözlerimi bitirirken bir iki şey  daha söylemek istiyorum. Bazı yandaş üniversitelere kadro ve para veriliyor değerli arkadaşlarım. Mesela bunlardan biri -ben kurucu olarak görev yaptığım için- Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesinde geçtiğimiz yönetim epey kadro istedi, para istedi, onlar verilmedi ama bu yasada -gene ikinci bölümde- konuştuğumuz yasada 95 tane akademik kadro, 295 de idari kadro veriliyor. Bunların 200 tanesi, 295’in 200 tanesi hemşire. Geçen dönemde -arkadaşlar söylediler, bilgi aldım- hemşire olmaması nedeniyle Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi, yoğun bakımı çalıştıramadı değerli arkadaşlar. Ama şimdi bol keseden hepsi veriliyor. Verilsin, buna karşı değiliz ama geçen sefer rektör ve yönetim cezalandırılmak istenirken, gerçekte, oradaki vatandaşlar, üniversite cezalandırılmış oluyor değerli arkadaşlar.

2547 sayılı Yasa’nın 58’inci maddesindeki değişiklikler gayet olumlu. Bu zaten oy birliğiyle geçmiş. Orada mesela “Araştırmaya ayrılan pay yüzde 5” deniyordu, biz geçen sefer Tam Gün Yasası’nda bu “En az yüzde 5 olsun” demiştik, o zaman kabul edilmemişti ama bu sefer en az yüzde 5 kabul edildi. Bunlar da olumlu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 12’ye bağlı ek madde 142’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve madde 12’yi bağlı ek maddeler ile birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Buyurunuz Sayın Atılgan.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

6.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, önergelerinin kabulü sonucunda, Çerçeve 12’nci maddeye bağlı Ek Madde 139’un kanun metninden çıkarılması nedeniyle yaşadıkları üzüntüye ilişkin açıklaması

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, 12’nci maddenin ek madde 130’daki (ç) maddesiyle ilgili hava ulaştırma fakültesinin başına “Adana” eklenmesiyle ilgili Genel Kurulun önce kabul ettiği, daha sonra ek maddenin bütününün oylanmasında reddettiği ve böylece bir üniversitenin kurulmasını oylarımızla düşürmüş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum gerçekte. Dolayısıyla “Adana” lafından bu kadar alerji duyulmasını da çok manidar buluyorum. Dolayısıyla benim buradan, Genel Kuruldan istirhamım bu konuyla ilgili, bir üniversitenin kurulmasına dönük bu oylamanın bir çaresinin bulunması ve Türk Hava Kurumunun, Türkiye’deki çok önemli bir boşluğu dolduracak havacılık üniversitesinin kurulması için Genel Kurulun İç Tüzük’e göre bir çare bulmasını talep ediyorum. Ben, gerekirse önergemi de geri çekebilirim.

Bunu arz etmek için söz almıştım.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atılgan.

Sayın Bozdağ, buyurun.

7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Ek Madde 139 ile bir vakfın talebi doğrultusunda üniversite kurulacağını, vakfa rağmen, önerge ile üniversite yapısında yeni bir düzenleme yapılmasının doğru olmayacağına ilişkin açıklaması

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, tabii, Adana’mız bizim ülkemizin güzel illerinden bir tanesi. Bizim Adana’ya bir karşıtlığımız asla söz konusu olamaz, olsa olsa minnet borcumuz vardır, onu ödemek de vazifemizdir. Burada bir vakıf üniversitesi kuruluyor. Vakıf üniversitesi olduğu için bu vakfın kendi talebi doğrultusunda ona rağmen bir düzenleme yapılmasının doğru olmadığı kanaatiyle biz bunu yaptık. Yoksa Adana’mıza üniversite kurulmasıyla alakalı kesinlikle bizim bir tavrımız olamaz. Bu konunun bilinmesini istiyorum.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Fakülte dedim, fakülte.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaldı ki bu konunun düzeltilmesiyle ilgili, buradan bir kez daha söylüyorum, İç Tüzük’ün 13’üncü, 16’ncı, 141’inci maddesinin ikinci fıkrası ve 146’ncı maddesi çok açıkken Divan maalesef bunu uygulamamıştır, bundan kaynaklanmıştır.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.

Genel Kurulun takdiri olmuştur.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)

BAŞKAN – Madde 13’e bağlı geçici madde 40 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13. maddesine bağlı Geçici Madde 40’ın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

                    Harun Öztürk                Ferit Mevlüt Aslanoğlu                       Oğuz Oyan

                           İzmir                                   Malatya                                        İzmir

“Geçici Madde 40- Bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanan İstanbul Gelişim Meslek Yüksekokulunun öğrenimlerini sürdüren öğrencileri ile öğretim elemanları ve mal varlığı, Gelişim Eğitim Kültür Sağlık ve Sosyal Hizmet Vakfı tarafından bu Kanunla İstanbul’da kurulan İstanbul Gelişim Üniversitesine devredilir.”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13’üncü maddesine bağlı Geçici 40’ın teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                   Şerafettin Halis                             Akın Birdal

                           Bitlis                                    Tunceli                                    Diyarbakır

                       Ufuk Uras                          Hasip Kaplan                             Bengi Yıldız

                         İstanbul                                  Şırnak                                       Batman

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurunuz. (BDP sıralarından alkışlar)

AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesine bağlı geçici 40’ncı maddesinin çıkarılmasına dair önerimiz için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Gerekçemizde, Komisyon görüşmeleri sırasında Komisyon üyelerine bu konuya ilişkin yeterli bilgi verilmediği için bunun değiştirilmesini istediğimizi belirttik. Yani şimdi bu tür bilim kurumları oluşturulacak ama ön bir bilimsel çalışma yapmadan Komisyona getiriliyor ve hemen sonra da Genel Kurula taşınıyor ve oluşturulmasına çalışılıyor ve nitekim az önce de gördük, gerçekten gerekli mi değil mi konusunda bir anlaşmazlık oldu. Oysa bu, Komisyonda kararlaştırılıp, bunu gerekli kılan nedenler bilimsel olarak anlatılmış olsaydı herhâlde mutabakat sağlanırdı ve böyle çoğunluğun azınlığa bazen de hükmü söz konusu olmazdı.

Şimdi, tabii, burada ortak bir kültür oluşturamadık biz yaklaşık dört yıldır. Örneğin, şu anda bölgemizde, Orta Doğu’da bir şeyler oluyor. Tunus, Mısır, ardından Yemen ve Cezayir, bugün Libya, İran’da bir şeyler oluyor. Şimdi, geçtiğimiz hafta tam bunlar olurken, Sayın Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Letonya Meclis Başkanıyla bu konuyu görüşüyor, Sayın Başbakan Suriye Cumhurbaşkanıyla bu konuyu görüşüyor, Sayın Cumhurbaşkanı İran’da bu konuyu konuşuyor ve Sayın Başbakan Obama’yla üç telefon görüşmesi yapıyor ve doğrudan tarihsel, kültürel, ticari, ekonomik ilişkisi olan ve bölgede de kendisine bu ülkelerin bir hamilik rolü biçen Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda Sayın Meclis Başkanı “Buraya getirip bunu tartışalım.” demiyor. Her yerde konuşuldu ve konuşulacak hâlâ ama ne yazık ki… Örneğin, Sayın Meclis Başkanı grup başkan vekillerini davet edip, bir gündem maddesiyle bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna getirmedi. Gerçekten, bu, bir şeylerin habercisi yani küreselleşen dünyada, biraz da, örneğin özellikle Avrupa Birliği ekseninden başka eksenlerde yer almak isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir sorunu ama ne yazık ki, bu konu Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilip tartışılmadı.

Arkadaşlar, bir de işin hukuki yanı tartışılıyor. Gerçekten “Türkiye hukuk devleti mi ya da değil mi?” tartışmalarının karşılığı uluslararası platformlarda veriliyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin, geçtiğimiz yıl, Mahkeme Başkanı, 2010 yılı yıllık raporunu açıkladı ve 228 davayla birinci sırada yer aldı mahkûm edilen ülkeler arasında Türkiye. Peki, örneğin biz bunu tartışmadık, “Gerçekten nerede yanlış yapıyoruz, Türkiye Büyük Millet Meclisi hangi yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor, ne tür reformlar yapılması gerekiyor ki Türkiye’nin uluslararası platformlarda yargılanmasına ve mahkûm olmasına neden olan bu düzenlemeleri değiştirelim.” denmiyor. Ama nasıl olsa buna birileri karar veriyor ve birileri de gereksizlik yapıyor.

Örneğin, şu anda Türkiye’de yine hepimizi ilgilendiren bir konu var, her yerde konuşuluyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında konuşulmuyor, yaklaşık beş aydır Kürt sorunu Türkiye demokrasinin olmazsa olmaz konusu, bunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, partimiz, Demokratik Toplum Kongresi, aydınlar, sanatçılar, vicdan sahibi insanlar bir eylemsizlik çağrısında bulunmuşlar, PKK buna karşılık vermiş ve seçimlerin sonuna kadar da bu eylemsizlik kararını almış. Peki, şimdi üç ay sonra bitiyor, örneğin “Bu eylemsizlik ne olacak? Haziran ayı itibarıyla yeniden silahlar konuşacak mı? Cenazeler gelecek mi?” diye her yerde konuşulurken, Türkiye Büyük Millet Meclisinde, bu çatı altında konuşulmuyor.

Şimdi, örneğin “Mısır’da bir an önce seçimlere gidilmelidir ve seçimlere şaibe düşürülmemelidir.” diyor Sayın Başbakan. Peki, üç ay sonra yapılacak seçimlerin ne kadar demokratik, ne kadar eşitlikçi, ne kadar özgür olacağı konusu her yerde konuşuluyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında konuşulmuyor.

Teşekkürler Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Birdal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13. maddesine bağlı Geçici Madde 40’ın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep ederiz.

                                                                                            Ali Koçal (Zonguldak) ve arkadaşları

 “Geçici Madde 40- Bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanan İstanbul Gelişim Meslek Yüksekokulunun öğrenimlerini sürdüren öğrencileri ile öğretim elemanları ve mal varlığı, Gelişim Eğitim Kültür Sağlık ve Sosyal Hizmet Vakfı tarafından bu Kanunla İstanbul’da kurulan İstanbul Gelişim Üniversitesine devredilir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.

HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesine bağlı geçici 40’ıncı maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu madde anlaşılır bir biçimde kaleme alınmamış ve ifade bozuklukları taşımaktadır. Önergemiz maddeyi anlaşılır kılmayı amaçlamıştır.

Bu kanunun geçici 1’inci maddenin ikinci fıkrasında yürürlük tarihinde Genel Sekreter, 1. Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Araştırma Geliştirme Değerlendirme Müdürü, Bilgi İşlem Müdürü, Kütüphane ve Dokümantasyon Müdürü, Planlama ve Mali İşler Müdürü, Sınav Hizmetleri Müdürü, İdari İşler Müdürü, müdür ve müdür yardımcısı görevinde bulunanların görevlerine son verilerek tamamı araştırmacı kadrolarına atanmış sayılmaktadır. Bu düzenlemenin, kurumda topyekûn bir kadrolaşma amacı taşımadığı iddia ediliyor ise kadrosu değiştirilen söz konusu personelin öncelikle, yeni ihdas edilen, durumlarına uygun kadrolara atanmaları, uygun kadro bulunmayanların ise araştırma kadrolarına atanmaları gerekirdi. Oysa kadrosu kaldırılanlardan Sınav Hizmetleri Müdürünün, yeni ihdas edilen Sınav Hizmetleri Daire Başkanlığına; 1. Hukuk Müşaviri ve hukuk müşavirlerinin, aynı unvanlı, yeni ihdas edilen kadrolara; Araştırma Geliştirme Değerlendirme Müdürü veya Planlama ve Mali İşler Müdürünün, Strateji Geliştirme Daire Başkanlığına; Bilgi İşlem Müdürünün, Bilgi Güvenliği ve Yönetimi Daire Başkanlığına atanmaları pekâlâ mümkün olabilirdi. Hükûmetin bu atamaların hiçbirini yapmayarak, toptancı bir anlayışla, söz konusu personelin tamamını araştırma kadroların ataması siyasi kadrolaşmanın açık kanıtıdır.

Değerli milletvekilleri, geçici 1’inci maddenin üçüncü fıkrası ile unvanlı kadrolar dışındaki personelin tamamı, sözleşmeli olarak istihdam edilmek üzere YÖK’e devredilmektedir. Bu işleme, son sınav skandalının faillerinin bulunamamış olması nedeniyle başvuruluyor ise bu durum, kurunun yanında yaşın da yanması anlamına gelir. Ayrıca, ihtiyaç duyulması hâlinde bu personelin yeniden ÖSYM’de görevlendirileceğinin ifade edilmesi, yapılan bu düzenlemenin yerindeliğini tartışmalı hâle getirmektedir.

Geçici 1’inci maddenin beşinci fıkrasında, diğer kurumlardan ÖSYM uzman kadrolarına 20 kişinin geçirilmesi öngörülmektedir. Bunun toplam uzman kadrosuna oranı yüzde 25’tir, bu oran kabul edilebilir bir oran değildir. Üstelik, yedinci fıkraya, ÖSYM üst yönetiminden ve diğer personelden atanacak 10 kişi de dâhil edildiğinde bu oran yüzde 37,5’e çıkmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanunla sekiz yeni vakıf üniversitesi kurulması öngörülmektedir. Üniversite çağındaki gençlerimize yükseköğrenim görme imkânının artırılması açısından vakıf üniversitelerinin katkısı her geçen yıl artmaktadır. Hayırseverlerimizin bu girişimlerini takdirle karşılıyoruz, ancak, YÖK’ün, yükseköğrenim gören öğrenci sayısını artırmaya çalışırken yükseköğrenimle istihdam arasında hiçbir ilişki kurmaması önemli bir görev ihmalidir.

Politik kararlar günübirlik olarak alınmakta, günü kurtarmaya ve sorunları ertelemeye yönelik olmaktadır. Yükseköğrenim çağına gelen gençlerimizi, dört, beş ve altı yıl süreyle hayatı sorgulamaktan uzaklaştırmayı amaçlamaktadır.

Vakıf üniversiteleriyle ilgili olarak hep şunu söyledik: Anayasa’mız vakıf üniversitelerinin kâr amacıyla kurulmasını yasaklamasına rağmen, hayırseverler niçin şartlı nakit bağışı yapmak yerine üniversite kurmayı tercih etmektedirler? Bu konuyla ilgili denetim sonuçlarının Genel Kurula açıklanmasını talep ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 13’e bağlı geçici madde 40’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 13’e bağlı geçici madde 41 üzerinde önerge yoktur.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Çerçeve madde 13’ü bağlı geçici maddelerle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 14 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 14. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                Şahin Mengü                               Oğuz Oyan

                         Malatya                                  Manisa                                        İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şahin Mengü konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Çerçeve 14’üncü maddeyle Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesinde değişiklik yaparak meslek lisesi mensuplarının tamamının hiçbir ayrım yapmadan polis yüksekokullarına kaydolmalarının, girmelerinin önünü açıyoruz.

Değerli arkadaşlar, meslek liseleri, özelliği olan, ticaret hayatına, sanayi hayatına ara insan yetiştiren eğitim kurumlarıdır. Şimdi, bu kurumlarda bu yasa değişikliğiyle bir şey ortaya çıkıyor: Ya bizim eğitim planlamamızda bir yanlışlık var, yani biz bu meslek lisesi mezunu çocuklarımızı ihtiyaçtan fazla alıyoruz meslek liselerine veya ekonomide, sanayide bir büyüme yok çünkü eğer, istihdamda bir artma olsa bu insanlar için yeni iş sahaları açmak gibi bir çabanın içine girmezdik ama burada bakıyorum ki meslek lisesi mezunlarına yeni bir alan açmaya, yeni bir kanal açmaya çalışıyoruz. O zaman ikisinden biri doğru: Ya planlamayı yanlış yapıyorsunuz, buraya gereğinden fazla öğrenci alıyorsunuz veya “Ekonomi büyüdü, sanayi patladı.” laflarının ayakları yere basmıyor çünkü böyle bir ara sınıf ihtiyacı söz konusu değil. Şimdi, bütün bunlara baktığınız zaman, evvelemirde bu eğitim planlamasının düzenlenmesi gerekiyor. Yani bu insanlara yasalarında değişiklik yaparak yeni iş alanları açmak yerine, bu insanların mesleğini icra edebileceği alanlarda istihdam yaratmak lazım. Artı, polis yüksekokullarına bütün meslek lisesi mezunlarının önünü açtığınız zaman gene şöyle bir dengesiz durum ortaya çıkıyor: Polis mesleğinde elbette, kullanılacak olan teknik adam ihtiyacı olabilir. Nedir? Elektrikçi, elektronikçi, makineci, bir şeyler olabilir. Bunlara bunun önünü açarsanız gene bir anlamı olabilir ama hiçbir ayrım yapmadan tümüne açarsanız işte orada o zaman insanların aklına şu geliyor: Belli bir meslek lisesi mezunu mensuplarının önünü açmak “Çünkü biz bu meslek liselerini çok fazla açtık, bunlara o kadar iş bulamıyoruz, buralara taşıyalım.” demek. Bu çok ciddi bir yanlış. Bu bizim eğitimimizin aslında baştan itibaren bir yanlışı. Bizim eğitimimizde hiçbir şeyin dengesi yoktur. İşte şimdi açılan vakıf üniversiteleri gibi yüzlerce vakıf üniversitesi açarsanız, Türkiye’deki öğretim üyesi sayısı bellidir. Bu öğretim üyeleri olmadan herhangi bir yerden, şehirden bir tane profesör getirirsiniz “dekan” diye, arkasından o şehrin ileri gelenleri, biraz üniversite okumuşlar oralarda ders verir, bunun adı da “yüksekokul” olur. Bütün bu planlamaları çok ciddi yapmak lazım.

Bir konu tasarı görüşülürken dikkatimi çekti: İkinci bölümün tümü üstünde söz alan Sayın Necat Birinci, bu 384 tane ÖSYM personelinin…

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – 318.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – 318 mi, olabilir, rakam o kadar önemli değil.

Yani sizin söylediğiniz bir şey bana çok ters, enteresan geldi Sayın Birinci, dediniz ki: “Bu insanlar teknolojik bilgi sahibi değildi -şöyleydi, böyleydi- bunları bıraktık, bunların yerine teknolojik birikimleri olan kişileri aldık.” Şimdi benim aklıma şöyle bir şey geldi: Bugün için aldınız bu teknoloji birikimi olan insanları, teknoloji o kadar süratli gelişiyor ki yirmi sene sonra, bugün aldığınız arkadaşlar o günkü teknolojiden geride kalırsa ne yapacağız?

NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Almayacağız.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Bir dakika, bir dakika… Öyle “almayacağız” değil.

Şimdi aldınız, bugünkü teknolojiye bunlar yatkın ama teknoloji çok hızlı ilerleyen bir şey. Yirmi sene sonra geldiniz, bu arkadaşlar bu teknolojiyi yakalayamadı, şunu mu yapacağız: “Bunları atalım, yeni bir kurum kuralım, yeni teknolojiye hâkim olan insanları alalım.” mı diyeceğiz? Bu pek hukuk mantığıyla bağdaşmıyor. Yani insanları mağdur etmeyebilirsiniz, başka kurumlara nakledebilirsiniz ama temel mantık “Teknoloji bilmiyorlardı, bunları atalım, yenisini alalım.” mantığı… Teknolojinin ileride geleceği noktalarda bir başka insanları da mağdur edersiniz. Bu tip bir mağduriyet bence çok mantıki değil.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Mengü.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 14 kabul edilmiştir.

Madde 15 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 15’inci maddesinde yer alan “1-5” ibaresinin “1-6” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                 M. Nezir Karabaş                      Akın Birdal                              Hasip Kaplan

                           Bitlis                                 Diyarbakır                                     Şırnak

                     Bengi Yıldız                        Şerafettin Halis                              Ufuk Uras

                         Batman                                  Tunceli                                      İstanbul

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı kanunun 5. maddesine aşağıdaki fıkra eklenmiş ve mezkûr kanuna ekli ek gösterge cetvelinin “d) Yardımcı Doçentler” sırasında yer alan “3-5” ibaresi “1-5” olarak değiştirilmiştir.”

“11.10.1983 tarih ve 2914 sayılı Yükseköğretim Kurulu Personel Kanununun ekli ek gösterge cetvelinden, 12 yıl Yardımcı Doçentlik kadrosunda kaldıkları hâlde, Doçent olamayarak öğretim görevliliğine tenzil edilenler, istemleri hâlinde tekrar Yardımcı Doçentlik kadrosuna iade edilebilir.”

                      Oktay Vural                          Akif Akkuş                            Osman Durmuş

                           İzmir                                    Mersin                                     Kırıkkale

                   M. Akif Paksoy                     Mehmet Günal                           Kürşat Atılgan

                   Kahramanmaraş                           Antalya                                       Adana

                                                                  Ahmet Bukan

                                                                       Çankırı

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurunuz.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Önergemizi, yardımcı doçentlerin birinci dereceye kadar çıkarılması işlevi tamamlandıktan sonra… Yardımcı doçentler on iki yılı tamamladıktan sonra öğretim görevliliğine indirgeniyor değerli milletvekilleri.

Bugün yüz altmış dört üniversite kuruyoruz. Üniversitede on iki yıl araştırma yapmış, tez yönetmiş, belki ameliyat öğretmiş, belli teknikleri öğretmiş insanlar; yabancı dil sınavını geçemedikleri için, belki de hocalarının derslerine girdikleri için yabancı dilde başarısız oldukları için bir alt rütbeye tenzil ediliyorlar. Biz, önergemizde, bunların, tekrar müracaat ettiklerinde, belki yeni kurulan üniversitelere müracaat ettiklerinde yardımcı doçent olmalarını istiyoruz.

Değerli milletvekilleri, üniversiteye hazırlanan ortaöğretimdeki gençlerimiz, sınavda, üniversite müfredatına benzer, farklı bir müfredattan sorulara muhatap oluyorlar. Ortaöğretimde ders kitaplarında öğretilen bilgilerden değil, özel dershanelerde verilen bilgilerden sınav oluyorlar. Bu bir itiraftır, Millî Eğitim Bakanının bir itirafıdır, “Biz okulda üniversiteye girecek gerekli bilgiyi vermiyoruz.” demektir. Hâlbuki esas olan şey, “Türkiye temel eğitimde üniversiteye girecek gençlerden neyi istiyor?”u ortaya koymaktır. Biz eğer bilgiyi Talim Terbiye Kurulunun kabul ettiği ders kitaplarında veremiyor isek o zaman üniversite sınavlarının sorularını hazırlayan öğretim üyeleri bize ders kitabı hazırlamalı. Eğer geçerli bilgi o ise bize ders kitabını, ÖSYM, kendisine sınav hazırlayan hocalara hazırlatmalı, demeli ki:  “Bu bilgi yeni bilgi mi diyorsunuz, geçerli bilgi bu mu diyorsunuz, bugünün modern dünyasında üniversiteye hazırlanmak için bu bilgiler lazım mı diyorsunuz, o zaman müfredatı ona göre belirlememiz lazım.”

Millî Eğitim Bakanlığı ortaöğretimi dershanelere bırakmış ve dershanelere gidenler üni versiteye girebiliyor. Ülkede zenginler daha eşit, yoksullar çeşit çeşit. Dershaneye verecek parası yoksa üniversiteye de giremeyecek. Bu kabul edilemez, böyle bir fırsat eşitliği kabul edilemez. O bakımdan, üniversite giriş sınavlarını, belki, günü geldiğinde, MHP iktidar olduğunda kaldırmayı planlıyoruz ama bugün için geçerli olan şey reel bilgiyse, bu bilgiyi öğrencilerimize vermemiz lazım.

ÖSYM bir görev daha yapıyor Değerli Başkanım, uzmanlık sınavları yapıyor, TUS sınavı yapıyor. TUS sınavlarında soruları hazırlayan öğretim üyeleri, öğrencisine ders verirken, “Bu sorular çıkabilir.” gibi yönlendirmeler yapıyor. Bazı üniversitelerin hocaları gidiyor, bu soruları hazırlıyor ama bazılarınınki gitmiyor, bu tartışmalar devam ediyor. Bu bakımdan, o yıl hazırlanan sorulardan değil, bilgi bankasında birikmiş sorulardan -aynı Millî Piyangoda olduğu gibi- kura çekilerek sorular, listeler hazırlanırsa, o yıl dersini veren öğretim üyesi kendi öğrencisine avantaj sağlamamış olur, fırsat eşitliği devam ettirilmiş olur. Bunun hazırlığının da yapılması gerektiğine inanıyorum.

Gerçekten, Türkiye’de, son bilgileri, yeni bilgileri öğrenecek üniversite öğrencisine ihtiyaç var. O hâlde, liselerimizi tekrar eski fonksiyonlarına kavuşturmalıyız. Öğretmen derste öğretebilmeli, dershane eğer daha iyi öğretiyorsa özel okul olmalı ve o da rekabet edebilmeli, dershane ödeme gücü olmayan yoksul insanların bütçesine 1 katrilyonluk ek yük yüklememelidir diyorum.

Bu vesileyle önergemize destek vermenizi bekliyorum. Bu kadar -on iki yıllık- bilgi birikimi olan yardımcı doçentlerin bir defa daha bu göreve atanmasının sizlerin desteğiyle olacağını düşünüyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmuş.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 15’inci maddesinde yer alan “1-5” ibaresinin “1-6” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                              Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu önergemiz, yardımcı doçentlerin birinci dereceye yükseltilmesi ve altıncı derecede olanların da ek göstergeden yararlanmasını temin için verilmiştir. Üniversitelerde bu yönde bir sıkıntı bize iletilmişti, arkadaşlarımız böyle bir çalışma yapmışlar. Meclisin takdirine sunuyoruz.

Ancak burada demin bir arkadaşımız konuştu, Gülşen kardeşimizi severiz, kendisinin burada dile getirdiği bazı konular enteresan tabii. Biz, St. Petersburg Sarayı’nda kendisi Aram’ın “Ay Dilbere” veya Şivan’ınLe Dotmam” parçalarının düetini çok güzel icra eden bir arkadaşımız olarak, şunu söyleriz ki, sanatçılarımız hangi düşünce, hangi durumda olursa olsun, bedel ödemiş, 12 Eylül’ün hışmına uğramış, yurt dışına gitmiş, sürgünde kalmış, yaşamış sanatçılarımızın gönlümüzde yeri var, taht kurmuştur. Bunu eş başkanlarımız da söylediler. Bu bütün ezilen halkların, hepsinin tarih sayfalarına baktığınız zaman Şili’de Pablo Neruda’yı görürsünüz; İspanya’ya bakın, Lorca’yı görürsünüz; Türkiye’de -çok uzağa gitmeye gerek yok- Ahmet Kaya’yı görürsünüz ve tabii ki sanatı siyaset için kullanma anlayışı seçim yaklaştığı zaman biraz artıyor. Bu da AK PARTİ’de bir alışkanlık hâline geldi, seçim yaklaşınca atraksiyonları var.

Şimdi, biz de isteriz ki uluslararası bir senfoni eşliğinde güzel bir konser düzenlensin ama zamanlamasına baktığınız zaman şaşırtıyor. İsimlere baktığınız zaman Tarkan, Sertap Erener, Sezen Aksu. Şimdi burada enteresan olan bir şey var, bunu ifade etmek istiyorum. Örneğin, 15 Şubatta TRT Şeş’te Şivan’ın bir söyleşisi çıktı ama arkasında bir buzlanma, bir bayrak vardı Şivan’ın ve her zaman yanında, önünde durduğu buzlanmıştı, sansürlenmişti. Orada şunu ifade etmek istiyorum: Niye 15 Şubat seçildi? Şeyh Sait’in idam edildiği, komplonun yıl dönümü olan bir güne niye özel sığdırıldı? Bu, tabii hoş bir durum yaratmıyor. Önümüzdeki dönemde de seçim öncesi böylesi yaklaşımların bu şekilde AK PARTİ tarafından hazırlanması şunu sorguluyor: Yani sanatçılarımızın bazen siyaseten söyledikleri farklı algılanabiliniyor. Bizim eş başkanlarımız bu konuda, sanat olarak gönlümüzde yer edinenlerin siyaseten sorgulanabileceğini söyledi. Örneğin, Hasankeyf’in sular altında kalması konusunda bir imza kampanyası var ve Sayın Başbakan Ilısu’ya, Batman’a geldi. Batman’da şöyle haykırıyordu Başbakan: “Ilısu’ya karşı çıkanlar, ‘Hasankeyf sular altında kalmasın.’ diyenler teröristtir, bölücüdür.” diyordu.

Şimdi Sayın Başbakanın “teröristtir, bölücüdür” dediği isimleri sayayım size: Bu imza kampanyasının başına çekenlerden birisi Şivan. Yani Sayın Başbakana göre “Hasankeyf sular altında kalmasın” dediği için Şivan hem terörist hem bölücüdür. Yine, referandum da “Yetmez ama evet.” diyen Sezen Aksu Hasankeyf’e sahip çıktığı için hem terörist hem bölücü, Tarkan Hasankeyf’e sahip çıktığı için hem terörist hem bölücü.

Bu çifte standartların hiçbir partiye, hiçbir memlekete bir faydası yoktur. Bunun üzerinden de kimse rant hesabı yapmasın, seçimler yaklaşınca da bu ucuz politikaları herkes bıraksın. Şivan vatandaşlıktan atılmış, Şivan’ın bir ton dosyası var, TRT Şeş’te 30 CD’sinin 20’si sansürlü ve yasaklı arkadaşlar. Bunu bir daha malzeme yapmamanızı tavsiye ederim.

Biz bu şekilde bir değerlendirme yaptık, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 15 kabul edilmiştir.

16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 16’ncı maddesi ile 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 14’üncü Ek Maddede yer alan “% 2” ibaresinin “% 4” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bengi Yıldız                      M. Nezir Karabaş                        Şerafettin Halis

                         Batman                                    Bitlis                                        Tunceli

                       Ufuk Uras                            Akın Birdal                              Hasip Kaplan

                         İstanbul                               Diyarbakır                                     Şırnak

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Başkan.

SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Değişiklik önerisi ile yabancı uyruklu öğretim elemanı için getirilen oran arttırılarak, üniversitelerimizde yaşanan öğretim elemanı sıkıntısının çözümü amaçlanmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 16 kabul edilmiştir.

17’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 17 nci maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun değiştirilen 58 inci maddesinin, (e) fıkrasının ikinci paragrafının sonuna eklenen cümledeki “Bu kapsamda bulunan hizmetler" ibaresinden sonra gelmek üzere "ile öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarının imkanlarını kullanmaksızın verdikleri hizmetler" ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                          Emin Önen                                 Ali Öztürk

                          Yozgat                                 Şanlıurfa                                      Konya

                  Suat Kınıklıoğlu                                                                         Ahmet Yeni

                          Çankırı                                                                                    Samsun

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarının imkanlarını kullanmaksızın verdikleri hizmetler karşılığında döner sermaye gelirlerinden yapılacak ek ödemelere ilişkin düzenleme yapılmaktadır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 17’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.

On dakika ara veriyorum.

 

 

Kapanma Saati: 20.42


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.10

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

18’inci madde üzerinde önerge yok ama Komisyon Başkanının bir düzeltme talebi var.

Buyurunuz efendim.

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Bu 18’inci maddenin ek 14’üncü maddesi 15 olacak.  Yine, ekli (1) sayılı liste yerine ekli (3) sayılı liste olacak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – 18’inci maddede Komisyonun düzeltme talebiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19 uncu maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 13 üncü maddede yer alan "Akdeniz Üniversitesi," ibaresinden sonra gelmek üzere "Bozok Üniversitesi," ibaresinin eklenmesini, aynı maddede yer alan "ekli (2) " ibaresinin "ekli (4) " şeklinde değiştirilmesini ve ek 4 sayılı listeye önergemiz eki cetvelin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                          Emin Önen                                 Ali Öztürk

                          Yozgat                                 Şanlıurfa                                      Konya

                      Ahmet Yeni                                                                         Suat Kınıklıoğlu

                         Samsun                                                                                    Çankırı

İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLAR

KURUMU : BOZOK ÜNİVERSİTESİ

TEŞKİLATI : MERKEZ

                                                                                      SERBEST       TUTULU           

                                                                                      KADRO          KADRO            

SINIFI         UNVANI                         DERECESİ     ADEDİ            ADEDİ              TOPLAM

GİH             Fakülte Sekreteri               2                      1                                                  1

GİH             Yüksekokul Sekreteri       3                      3                                                  3

GİH             Bilgisayar İşletmeni          6                      10                    35                        45

GİH             Bilgisayar İşletmeni          9                      20                    30                        50

GİH             Sekreter                             10                    2                      8                          10

GİH             Şoför                                 10                    5                      20                        25

SHS             Biyolog                             5                      2                      1                          3

SHS             Psikolog                            6                      2                      2                          4

SHS             Sosyal Çalışmacı               6                      1                      2                          3

SHS             Ebe                                    5                      2                      3                          5

SHS             Fizyoterapist                     5                      2.                     1                          3            

SHS             Eczacı                                5                      1                      1                          2

SHS             Diyetisyen                         5                      1                      1                          2

SHS             Hemşire                            7                      12                    13                        25

SHS             Sağlık Teknikeri                7                      10                    10                        20

SHS             Sağlık Teknisyeni             10                    5                      5                          10

THS             Mühendis                          5                      1                      2                          3

THS             Tekniker                            9                      5                      5                          10

THS             Teknisyen                         12                    5                      5                          10

YHS            Hizmetli                            12                    23                    22                        45

YHS            Hasta Bakıcı                      12                    15                    15                        30

                 TOPLAM                                                  128                    181                     309

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 19. maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.

                       Nur Serter                              Ali Koçal                                 Sacid Yıldız

                         İstanbul                               Zonguldak                                   İstanbul

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu               Abdullah Özer                              Ahmet Tan

                         Malatya                                   Bursa                                       İstanbul

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ahmet Tan efendim.

BAŞKAN – Sayın Tan, buyurunuz.

AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde huzurunuzdayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

İlgili madde yeni üniversiteler kurulmasını öngörüyor. Üniversiteler, malum, çıkaracağımız kanunlarla kurulabiliyor ancak bundan önce de yapılması gereken hesap, kitap, plan, program… Öyle anlaşılıyor ki, plansız, programsız çok üniversite kuruldu. Bunun itirafını da bizzat bu kürsüden dün Sayın Bakan ortaya koydu. Eğitim fakültelerinin hesapsız açılması dolayısıyla çok sayıda işsiz öğretmenimizden bahsetti. Ama asıl bahsedilmesi gereken bir başka feci olay. O olay biliyorsunuz, Türkiye, bir tarım ülkesi. Zamanında çok tarım, ziraat fakültesi kurduk ama dünyada tek ve yegâne ziraat mühendisi derneği olan, İşsiz Ziraat Mühendisleri Derneği olan bir ülkeyiz. Sayılarının 30 binin üzerinde olduğu daha önce söyleniyordu, şu anda son rakam nedir bilemiyoruz. Daha önce anneler babalar kızlarını överken “Kaç mühendis istedi.” diye överdi. Artık, şimdi, o tür övme söz konusu olmayacak. Çünkü mühendislerin isteyeceği herhangi bir kıza damat verme imkânı yok.

Efendim “plan”, “program” demiştik. Bir başka rakam daha vermekte yarar var. Dünyada en zengin bin işadamı arasına iktidarınız döneminde çok sayıda dolar milyarderi eklenmiş oldu ama ne yazık ki, dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasına bir Türk üniversitesi giremedi. Çok şükür ki, Orta Doğu Teknik Üniversitesi geçen yıl üniversitelerimizin itibarını bir ölçüde korumuş oldu.

Tabii ki, bu kanunun da birazdan sonuna geliyoruz. Hepimiz çok yorgun düştük. Bu yorgunluğun kurbanı oldu daha önceki bir maddede Genel Kuruldaki arkadaşlarımızın iktidar bölümünün teşkil eden kahir ekseriyeti. Ancak üzülmemek gerekir, daha önce de bir sayın bakan komisyon sıralarında uyumuştu ve yanındaki komisyon başkanı dürterek kendisini uyandırıp, katılmadığını önergeye söylemişti. Bu önergeler biliyorsunuz burada konuşma imkânı kazanmak için ama bu, bugün Allah’ın yardımıyla ve uyuklamanızdan da bilistifade bir kanun konusunda, bir önerge konusunda iktidar gol yemiş oldu.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük rafa kaldırıldığından öyle oldu. İç Tüzük açık. Gol mol yok.

AHMET TAN (Devamla) - Bu konuda belki Sayın Tayyip Bey belki kızacaktır ama kendisine eski bir gazeteci olarak, ortak arkadaşlarımızın varlığı sayesinde sizin mazur olduğunuzu ifade edeceğim çünkü torba yorgunuyuz hepimiz.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bu üniversiteye girişi hazırlayan ÖSYM’yi değiştirmemizin arkasında yatan temel neden, KPSS’de yapılan, ortak, organize bir kopya hadisesiydi. Bu kopya hadisesi, tabii, çok rastlantısal değil çünkü kopya -bildiğimiz gibi- bir anlamda, evrakta sahteciliğe giriyor. Evrakta sahteciliğe girmesinin bir üzücü tarafı da, bu Mecliste ne yazık ki “evrakta sahtecilik” iddiasıyla dosyaları bulunan değerli milletvekilleri var. Belki de tarihinde ilk defa, ÖSYM’nin böyle bir sahtekârlığa maruz kalması, böyle bir Meclisle de bağlantısı olduğu düşüncesini akla getiriyor. Bunu da ifade edeyim.

Değerli arkadaşlar, ÖSYM Başkanına bu kanunla haddinden fazla yetki verilmesi ve bu arada yönetim kurulunun yok sayılması gerçeğiyle karşı karşıyayız. Yönetim kurulunda, herhâlde, bir tek, sendikadan yahut da sivil toplum kuruluşlarından bir temsilci olsaydı bu kurulun güvenilirliğini daha sağlam kılardı çünkü gençlerin geleceğe hazırlanması bakımından, üniversiteyi kazanmaları bakımından önemli bir kuruluş. Ancak, üniversiteyi kazanma konusu da ne yazık ki hedef olmaktan çıktı. Sayın Başbakan, geçen yılın 3 Mayısında, üçüncü ayın 3’ünde Tuzla’da açıkladı ki “Üniversite bitirmek herhangi bir iş garantisi vermez.” O zaman, gençlerimiz üniversitede niye okuyor? Üniversiteli olma” gibi bir doyum, entelektüel doyum için okumadıkları ortada ama Sayın Başbakan da iş garantisi veremediğine göre, niçin bu ÖSYM’yi yeniden yapılandırıyoruz? Onu da dikkate sunuyorum, hepinize saygılar sunarak.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19 uncu maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 13 üncü maddede yer alan "Akdeniz Üniversitesi," ibaresinden sonra gelmek üzere "Bozok Üniversitesi," ibaresinin eklenmesini, aynı maddede yer alan "ekli (2) " ibaresinin "ekli (4) " şeklinde değiştirilmesini ve ek 4 sayılı listeye önergemiz eki cetvelin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLAR

KURUMU : BOZOK ÜNİVERSİTESİ

TEŞKİLATI : MERKEZ

                                                                                    SERBEST        TUTULU            

                                                                                    KADRO          KADRO             

SINIFI         UNVANI                       DERECESİ      ADEDİ            ADEDİ          TOPLAM

GİH             Fakülte Sekreteri            2                       1                                                   1

GİH             Yüksekokul Sekreteri     3                       3                                                   3

GİH             Bilgisayar İşletmeni        6                       10                     35                         45

GİH             Bilgisayar İşletmeni        9                       20                     30                         50

GİH             Sekreter                          10                     2                       8                           10

GİH             Şoför                              10                     5                       20                         25

SHS             Biyolog                          5                       2                       1                           3

SHS             Psikolog                         6                       2                       2                           4

SHS             Sosyal Çalışmacı            6                       1                       2                           3

SHS             Ebe                                 5                       2                       3                           5

SHS             Fizyoterapist                   5                       2.                      1                           3            

SHS             Eczacı                             5                       1                       1                           2

SHS             Diyetisyen                      5                       1                       1                           2

SHS             Hemşire                          7                       12                     13                         25

SHS             Sağlık Teknikeri             7                       10                     10                         20

SHS             Sağlık Teknisyeni           10                     5                       5                           10

THS             Mühendis                       5                       1                       2                           3

THS             Tekniker                         9                       5                       5                           10

THS             Teknisyen                       12                     5                       5                           10

YHS            Hizmetli                          12                     23                     22                         45

YHS            Hasta Bakıcı                   12                     15                     15                         30

      TOPLAM                                                             128                   181                       309

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Bozok Üniversitesinin yeni kurulan birimlerinin hizmet ihtiyacının karşılanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 20 üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 21 üzerinde önerge yoktur.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Hükûmetin, görüşülmekte olan kanun teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine ilişkin İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık bu talebi yerine getirecektir.

Danışma Kurulunun Hükûmetin görüşülmekte olan kanun teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki görüşünü okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, Çerçeve 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman Bakanının talebinin uygun görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi

No: 6                                                                                                               17.02.2011

Danışma Kurulu Görüşü

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin, Genel Kurulun 17.02.2011 tarihli 68 inci Birleşiminde Teklif metninden çıkarılan 12 nci maddeye bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman Bakanının talebi; İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca Danışma Kurulunca uygun görülmüştür.

                                                               Mehmet Ali Şahin

                                                      Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                       Başkanı

                     Bekir Bozdağ                                                                          Kemal Anadol

      AK PARTİ Grubu Başkanvekili                                                  CHP Grubu Başkan vekili

                      Oktay Vural                                                                            Bengi Yıldız

          MHP Grubu Başkan vekili                                                      BDP Grubu Başkanvekili

BAŞKAN – Danışma Kurulunun görüşünü bilgilerinize sunulur.

Şimdi, Hükûmetin talebini okutup, oylarınıza sunacağım:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12 nci maddesine bağlı ek madde 139 un, yeniden düzenlenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve teklif ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Veysel Eroğlu

                                                                                                     Çevre ve Orman Bakanı

BAŞKAN – Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bu durumda, teklifin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’u yeniden müzakereye açıyorum.

IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)

1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (12’nci maddeye bağlı Ek Madde 139)

BAŞKAN – Söz talebi yoktur.

Madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 12 inci maddesine bağlı ek madde 139’un aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                       Kemal Anadol                        Hayrettin Çakmak

                          Yozgat                                    İzmir                                         Bursa

                 D. Mehmet Kastal                                                                        Oktay Vural

                       Osmaniye                                                                                    İzmir

Türk Hava Kurumu Üniversitesi

Ek Madde 139- Ankara’da Türk Hava Kurumu Havacılık Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip “Türk Hava Kurumu Üniversitesi” adıyla bir vakıf üniversitesi kurulmuştur.

Bu Üniversite, Rektörlüğe bağlı olarak;

a) Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesinden,

b) Mühendislik Fakültesinden,

c) İşletme Fakültesinden,

ç) Hava Ulaştırma Fakültesinden,

d) İzmir Hava Ulaştırma Fakültesinden,

e) Havacılık Meslek Yüksekokulundan,

f) İzmir Havacılık Meslek Yüksekokulundan,

g) Havacılık ve Uzay Bilimleri Enstitüsünden,

ğ) Fen Bilimleri Enstitüsünden,

h) Sosyal Bilimler Enstitüsünden,

oluşur.”

BAŞKAN -  Komisyon önergeye katılıyor mu?

MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Hükûmet?

ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türk Hava Kurumunca bir vakıf üniversitesi kurulması amaçlanmaktadır.

BAŞKAN -  Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Şimdi, maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Çerçeve madde 12’yi yapılan değişiklik doğrultusunda yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin görüşmeleri tamamlanmıştır.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.

Alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 21.26 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Not: Devamı Taramadır.