DÖNEM: 23 CİLT: 93 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
68’inci
Birleşim
17 Şubat 2011 Perşembe
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.-
YOKLAMA
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Adana
Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin
ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması
2.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, taşeron işçilerin
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin
Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin gündem
dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2010 yılı işsizlik
rakamlarına ve Adana’daki işsizliğe ilişkin açıklaması
2.- İzmir
Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Birinci İktisat
Kongresi’nin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki TPAO
tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması
4.- Ankara
Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali
kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
5.- Batman
Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Batman’daki TPAO
tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması
6.- Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan’ın, önergelerinin kabulü sonucunda, Çerçeve 12’nci
maddeye bağlı Ek Madde 139’un kanun metninden çıkarılması nedeniyle yaşadıkları
üzüntüye ilişkin açıklaması
7.- Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Ek Madde 139 ile bir
vakfın talebi doğrultusunda üniversite kurulacağını, vakfa rağmen, önerge ile
üniversite yapısında yeni bir düzenleme yapılmasının doğru olmayacağına ilişkin
açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 milletvekilinin,
gözaltındaki ve cezaevlerindeki kayıp olaylarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1042)
2.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin,
başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak üzere ayrımcılık ve
nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1043)
3.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044)
4.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/864) esas
numaralı, TSK’da yaşanan asker ölümlerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Görüşülmekte
olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, Çerçeve 12’nci maddesine bağlı ek madde
139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman Bakanının talebinin uygun
görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Batman
Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın,
konuşmasında, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, şahsına
sataşması nedeniyle konuşması
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat
Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat
Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (12’nci maddeye bağlı Ek
Madde 139)
X.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- 616 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin
değiştirilmesine yönelik verilen önergenin oylamasından sonra Başkanlıkça kabul
edildiğinin açıklanması üzerine, ret oyları daha fazla olduğu hâlde kabul
edildiğinin açıklanması ve oylamanın tekrar edilmesi gerektiği taleplerini
dikkate almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
XI.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, ameliyat öncesi uygulanan ve hastaları mağdur
eden prosedürlere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı (7/17636)
2.- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Kahramanmaraş’daki bazı hastanelere ilişkin sorusu ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/17638)
3.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, su kullanım hakkı
anlaşmasıyla devredilen HES’lerin yapım ihalelerine
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/17749)
4.- Balıkesir
Milletvekili Hüseyin Pazarcı’nın, hayvan ve et
ithalatı nedeniyle besicilik sektörünün yaşadığı mağduriyete ilişkin sorusu ve
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17842)
5.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, Antalya Sarısu mesire
alanında yapılacak tesislere ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/18068)
6.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, makam araçlarına ve
yurt dışı seyahat harcırahlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/18076)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.05’te açılarak yedi oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş, Türk Medeni
Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümüne,
Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan, Denizli ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile
alınması gereken önlemlere,
Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney, Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun
93’üncü yıl dönümüne,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan,
Medeni Kanun’un
kabulünün 85’inci yıl dönümüne;
Bayburt
Milletvekili Fetani Battal, Bayburt ilinin
kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, medyanın ve
televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki
olumsuz etkilerinin (10/1038),
Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin,
karşılıksız çek sorununun (10/1039),
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kamu araçlarının fazlalığının,
maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının (10/1040),
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün
sorunlarının (10/1041),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Bastırılarak
dağıtılan ve gelen kâğıtlar listesinde yayımlanan 616 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 48 saat geçmeden gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının 2’nci sırasına; 535, 592, 569, 570,
572, 573, 612, 613, 614 ve 615 sıra sayılı kanun tasarılarının ise bu
kısmın 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve
11’inci sıralarına alınması ve
diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; Genel Kurulun
17 Şubat 2011 Perşembe günü 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam edilmesine; gece 24.00'te 616 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanamaması hâlinde 616 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam
edilmesine; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerinin 17 Şubat 2011
Perşembe günkü birleşiminde tamamlanması hâlinde Genel Kurulun 18 Şubat 2011
Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; 616 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine
ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi kabul edildi.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli
58’inci Birleşiminin Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum
tutanakları ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre
yayımlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Görüşmeleri
izlemek üzere Genel Kurulu teşrif eden ve ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya
Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Ildar Gılmutdınov ve
beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasına
alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877)
(S. Sayısı: 535) görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.
2’nci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)
birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlandı; verilen aradan sonra,
3’üncü sıraya
alınan, Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu’nun görüşmeleri (1/392) (S. Sayısı: 592),
Komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
17 Şubat 2011
Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
23.49’da son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Yusuf
COŞKUN Harun TÜFEKCİ Fatih METİN |
Bingöl Konya Bolu |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 86
II.- GELEN KÂĞITLAR
17 Şubat 2011 Perşembe
Raporlar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Irak Cumhuriyeti Hükümeti Arasındaki 27 Ağustos 1973 Tarihli
Ham Petrol Boru Hattı Anlaşması ve Sonrasındaki İlgili Anlaşmalar, Protokoller,
Toplantı Tutanakları ile Eklerinin Tadiline İlişkin Değişiklik Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/988) (S.
Sayısı: 617) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)
2.- Türkiye-EFTA
Ortak Komitesinin EFTA Devletleri ile Türkiye Arasında Anlaşmanın Devlet
Yardımlarına İlişkin 18 ve 23. Maddelerinin ve II Sayılı Ekinin Değiştirilmesi
ve X ve XI Sayılı Eklerinin İptaline İlişkin 1/2005 Sayılı Kararının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/380) (S. Sayısı: 618) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Petrol ve
Elektrik Bakanlıkları Arasında Enerji Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/519) (S. Sayısı: 619) (Dağıtma
tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ve Çin Halk Cumhuriyeti Ulusal
Enerji İdaresi Arasında Enerji Alanında İşbirliğine İlişkin Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/809) (S. Sayısı: 620) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011) (GÜNDEME)
5.- Sulama
Birlikleri Kanunu Tasarısı ve Çevre ile Tarım, Orman ve Köyişleri
Komisyonları Raporları (1/873) (S. Sayısı: 621) (Dağıtma tarihi: 17.2.2011)
(GÜNDEME)
Süresi İçinde Cevaplanmayan Yazılı Soru Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Osmaniye’deki sağlık
kurum ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17185)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki sağlık kurum
ve kuruluşlarının depreme karşı güçlendirilmesi çalışmalarına ilişkin Sağlık
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17186)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, kurulması planlanan bölge
adliye mahkemelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17269)
4.- Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın, bir hakimle ilgili
iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17271)
5.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, cezaevlerinde hak
ihlali yaşandığı iddialarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17272)
6.- Hakkari Milletvekili
Hamit Geylani’nin, Wikileaks’in
yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17273)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27 Milletvekilinin, gözaltındaki ve
cezaevlerindeki kayıp olaylarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1042)
(Başkanlığa geliş tarihi: 11.01.2010)
2.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve 19 Milletvekilinin,
başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak üzere ayrımcılık ve
nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1043) (Başkanlığa geliş tarihi:
12.01.2010)
3.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 Milletvekilinin, esnaf ve sanatkârların
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13.01.2010)
4.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045)
(Başkanlığa geliş tarihi: 18.01.2010)
17 Şubat 2011 Perşembe
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 13.02
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşimini açıyorum.
III.-
YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Yoklama için üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Adana ilinin sorunları hakkında söz isteyen Adana Milletvekili Muharrem Varlı’ya aittir.
Buyurunuz Sayın
Varlı. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Adana Milletvekili Muharrem Varlı’nın, Adana ilinin
ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması
MUHARREM VARLI
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adana’nın problemleri hakkında
gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Adana denilince
akla ne yazık ki son zamanlarda işsizlik gelir hâle geldi. AKP’nin devri iktidarında,
Adana, ne yazık ki işsizlikte birinci sıraya oturdu. Bir dönem “taşı toprağı
altın” diyerek sürekli göç alan, dev tesisleriyle gümbür gümbür
çalışan Adana, şu anda kaldırımlarında işsizler ordusunun dolaştığı,
geleceğinden emin olmayan bir kent hâline getirildi.
Yine, her ortamda
övündüğünüz, enerji yatırımları gerçekleşirse “Türkiye'nin Rotterdam’ı olacak.”
dediğiniz Ceyhan-Yumurtalık bölgesine şu ana kadar tek bir çivi dahi çakılmadı,
tek bir yatırım dahi yapılmadı. Ya bu bölgeye devlet yatırımları bir an önce
gerçekleştirilmeli ya da özel sektörün yapacağı yatırımların önü açılmalı.
Adana’daki işsizliğin önüne ancak bu şekilde geçilebilir.
Değerli
milletvekilleri, işsizlik denilince akla sendikalar geliyor. Türkiye’de
memurların kurmuş olduğu en büyük sendikalardan bir tanesi de Türkiye
Kamu-Sen’dir ve yetki sahibidir. Şu anda Türkiye Kamu-Sen üzerinde aşırı bir
baskı var. Her ortamda demokratikleşmekten bahsediyorsunuz, demokrasiden
bahsediyorsunuz ama demokrasinin en önemli kurumlarından bir tanesi
sendikalardır. Ne yazık ki sizin, sizden olmayanlara tahammülünüz olmadığı için
bu tip kurumlara bile tahammülünüz yok. Şu anda, Adana’da ve Türkiye'nin her
tarafında Türkiye Kamu-Sen üyelerine baskı, yıldırma, sendikadan istifa etme
zorlamaları yapılmaktadır. Bu son derece yanlış bir uygulamadır. Bu
uygulamayla, bu baskılarla da ülkücüleri yıldıramazsınız, Türkiye Kamu-Sen
üyelerini yıldıramazsınız. Türkiye Kamu-Sen varlığını her ortamda sürdürmeye
devam edecektir.
Değerli
milletvekilleri, “demokrasi” denilince akla yine seçimler geliyor. Bildiğiniz
gibi, yerel seçimlerde Adana’da Büyükşehir Belediyesini Milliyetçi Hareket
Partisi ve onun adayı Aytaç Durak kazanmıştı ancak bir müddet sonra,
zannediyorum tahammülünüz olmadığı için, Aytaç Durak’ı görevinden
uzaklaştırdınız. On aydan beridir Aytaç Durak görevinin başında değil ancak şu
ana kadar bir tek soruşturma dahi açılmadı, bir tek mahkemesi dahi yok. Eğer
Aytaç Durak’ın suçu varsa lütfen, onu Türk adaletine teslim edin, yargılayın.
Eğer Aytaç Durak’ın suçu yoksa demokrasinin gereği, onu görevine iade edin.
Adanalı hemşehrilerimizin beklentisi budur. Adanalı hemşehrilerimiz sizden bunu beklemektedir. Eğer demokrasiye
inanıyorsanız, halkın iradesine inanıyorsanız, halkın iradesi Adana’da MHP
lehine tecelli etmiştir, bunu kabullenmek zorundasınız.
“Adana” denilince
akla tabii ki çiftçiler geliyor, çiftçilerin problemleri geliyor. Çiftçilerimiz
çok sıkıntılı günler geçiriyor. Son dönemde artan akaryakıt fiyatları
çiftçilerimizin belini kırdı, âdeta traktörlerine mazot koyup tarla ekecek
hâlden aciz duruma getirildi. Şu anda, kırsal motorinin fiyatı 3.100 lira. Yine euro motorinin fiyatı 3.410 lira. Birkaç ay sonra kırsal
motorin de devreden çıkartılacak, euro dizel
kullanmak zorunda kalacak çiftçilerimiz. 3 milyon 400 bin liraya kullandıkları
akaryakıtla ne kadar verimli olabilirler, ben burada sizin vicdanlarınıza
bırakıyorum.
Çiftçinin
girdisinin maliyetini azaltmamız lazım. Bu manada gübre fiyatları da dönemsel
yükselişler gösteriyor. Ben bunu daha önce de gündeme getirdim ama hiç dikkate
almadınız. Çiftçiye lazım olduğu zaman, buğdayın üst gübresi atılacağında,
pamuk ekimi, mısır ekimi yapılacağında, taban gübresi atılacağında birdenbire
gübre fiyatları 200 bin lira-300 bin lira yükseliyor, yüzde 30-yüzde 40
oranında yükseliş gösteriyor. Şimdi eğer ki gübre fiyatları eski hâliyle
kurtarıyorsa Hükûmet bu konuda neden bir yaptırım
uygulamıyor gübre üreticilerine veya ithalatçılarına? Çiftçiye lazım olduğunda
bu gübre fiyatları neden yükselir? Ben, gübre fiyatlarının yükselişiyle ve
gübre fiyatlarındaki KDV oranının yüksekliğiyle ilgili birkaç defa soru
önergesi verdim, buradan gündeme getirdim. Gübrede şu anda KDV oranı yüzde 18.
Gübredeki KDV oranını neden düşürmeyi hiçbir zaman için planlamadınız,
düşünmediniz, değerlendirmediniz? Altında ve süs eşyasında KDV oranını sıfıra
çektiniz ama gübrede hâlâ KDV oranı yüzde 18.
Yine mart ayı
çiftçilerimiz için en sıkıntılı aylardan bir tanesidir. “Mart ayı dert ayı.”
derler bizim orada. Çiftçi mazot alacak, tohum alacak, gübre alacak, tarlasını
ekecek. Eğer, Hükûmet, çiftçiye bir iyilik yapmak
istiyorsa destekleme primlerini mart ayı içerisinde ödemeli, çiftçi de tefeciye
düşmeden, faizciye düşmeden tohumunu, gübresini, mazotunu alıp tarlasını
ekebilmeli.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
MUHARREM VARLI
(Devamla) - Eğer çiftçiye bir iyilik yapmak istiyorsanız, lütfen bir an önce
çiftçilerin prim desteklerini ödeyiniz ve onları memnun ediniz.
Yine Adana’nın en
önemli problemlerinden bir tanesi Ceyhan-Yumurtalık kara yoludur. Çok uzun
yıllar önce projesi onaylanıp desteği verilmesine rağmen, bu yol hâlâ
bitirilmemiştir. Yumurtalık yazın 50-60 bin nüfusa sahip bir sahil beldesidir.
Ceyhan-Yumurtalık arası gece saat on iki-bire kadar çok yoğun bir taşıt trafiği
yaşamaktadır. Bir de çiftçilerin traktörlerini, tarladan gelenleri de hesap
ettiğiniz zaman âdeta ölüm yolu hâline gelmektedir. Bu yolun da bir an önce
bitirilmesi lazımdır, Adana’ya büyük bir hizmet olur.
Yine hızlı tren
projesinde, hızlı tren ağında ne yazık ki Adana yoktur. Türkiye'nin
4’üncü büyük nüfusuna sahip ilimiz Adana acaba
cezalandırılmakta mıdır…
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Cezalandırılmıyor.
MUHARREM VARLI
(Devamla) - …yoksa Adana, hızlı tren ağını, hızlı treni hak etmemekte midir
diyorum, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Varlı.
Sayın Güvel, buyurun.
V.-
AÇIKLAMALAR
1.-
Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, 2010 yılı
işsizlik rakamlarına ve Adana’daki işsizliğe ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, 2010 yılı işsizlik rakamlarına göre Adana, yüzde 26,5 işsizlik
oranı ile ülkemiz genelinde işsizliğin en yoğun yaşandığı iller sıralamasında
1’inci gözükmektedir. Bu sorun, son birkaç yılın sorunu değildir. Adana ve
Mersin illerini kapsayan istatistiki bölge
sınıflandırılmasında bu iki ilimiz son yedi yıldır işsizliğin en çok görüldüğü
iller konumundadır. Adana, gerek birikimiyle gerek fiziki koşullarıyla,
tarımda, sanayide, turizmde, enerjide büyük bir potansiyele sahiptir ancak
geçtiğimiz dokuz yıla baktığımızda, bu potansiyelin yeterince
değerlendirilebildiğini söylemek mümkün değildir. İşsizliğin ortadan
kaldırılması ya da en azından etkilerinin hafifletilebilmesi için gerekli olan yeni
yatırımlar yapılmamaktadır. Adana, merkezî Hükûmetçe
dokuz yıldır yok sayılmaktadır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Güvel.
Gündem dışı
ikinci söz taşeron işçilerin sorunları hakkında söz isteyen Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’e aittir.
Buyurunuz Sayın Ertemür.
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.-
Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, taşeron
işçilerin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİ RIZA ERTEMÜR
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; taşeron işçilerin sorunları
üzerine gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinize ve
ekranları başında bizleri izleyen yurttaşlarımıza en içten saygılarımı sunarım.
Değerli
milletvekilleri, 2002 yılında iktidara gelen AKP Hükûmetinin,
bugüne kadar “Her yeri rant alanına çevireceğiz, özel
sermayeye açılmamış hiçbir alan kalmayacak.” anlayışıyla ürettiği politikaları
sonucunda, belediyelerde, hastanelerde, okullarda, devlete bağlı birçok kurumda
taşeronlaştırma alabildiğine yaygınlaşmıştır. Taşeron işçiler, bir diğer adıyla
modern kölelik sisteminde, kadrolu işçilerle aynı mesaiyi yapmasına rağmen,
hatta daha fazla çalışmasına rağmen, ne yazık ki SSK primleri sağlıklı bir şekilde
yatırılamamıştır, sürekli giriş çıkış yapıldığı için kıdem ve ihbar
tazminatlarını alamamışlardır.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül referandumunda “sözde demokrasi” adına yapılan
Anayasa değişikliğine göre, bir işçinin birden fazla sendikaya üye olması
mümkün kılınmış iken taşeron işçilerin haklarını istemek adına sendikal
faaliyetleri ellerinden alınmıştır. Sendikalı olmak isteyenler ise kapının
önüne konuluyor, kısacası bu işler üzerinde de AKP’nin korku imparatorluğu
kurulmak isteniyor. Bu yöntemle hem sesleri kesilmiş oluyor hem de ölümü
gösterip diğer işçileri sıtmaya razı ediyorlar.
Taşeron işçi
olarak çalışanların izin hakları da doğru dürüst uygulanmamaktadır. Özellikle
bu durumdan en çok kadın işçilerimiz mağdur olmaktadır. Anne olmak gibi kutsal
bir duyguyu sadece işini kaybetmemek için yaşayamamaktadırlar. Hak ettikleri
izinleri kullanamayan taşeron işçilerimiz de bir insandır. İzin kullanmak ve
tatil yapmak her insanın ihtiyacıdır. Psikolojik ve fizyolojik olarak
dinlenmeyen kişiler zaten verimli olamazlar.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca, izin konusunda hakları yenen işçiler bir yılı
doldurmadan işten çıkarılmakta ya da şirket değişikliği yoluyla yeni işe
alınmış gibi işine devam ettirilmektedir. Neden böyle oluyor? Çünkü bir yılı
doldururlarsa tazminat hakkı doğacak ama bir yılı doldurmadan sözleşmesi
yenilenen işçilere tazminat verme gereği olmayacaktır. Bu durumda tazminatlar
da taşeron firmaların cebine kalmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, şimdi soruyorum: AKP’li milletvekili arkadaşlarımın ya da Hükûmet üyelerinin bu durumdan haberi yok mu, yoksa var da
duymuyorlar mı? Taşeron işçilerimizden hiç mi şikâyet eden ya da dert yanan
yurttaşlarımız kapılarını çalmıyor? Peki, bu işçilerimizin hakları yenilirken
hiç mi içiniz sızlamıyor?
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarıyla birlikte taşeron işçilik bir gelenek, bir
genel uygulama hâlini almıştır. Yalnızca, arada birkaç yandaş, komisyon
kazansın diye işçilerin hakları görmezden gelinmektedir. AKP İktidarı bu vebali
ödeyemeyecektir. İnsanların manevi duygularını sömüren AKP Hükûmeti
kul hakkı yemekte ve yiyenlere de göz yummaktadır. Taşeron işçiler için mutlu
son yakındır. Genel Başkanımızın da söylediği gibi, Cumhuriyet Halk Partisi
iktidarında taşeron işçilik kaldırılacak ve bu işçilerin tamamı kamu kurum ve
kuruluşlarında istihdam edilecektir.
Sayın Başbakan ve
Hükûmet üyeleri her fırsatta kalkıp bunun kaynağını
bize sormaktadırlar. Verdiğimiz soru önergelerinin cevaplarına göre, 12
bakanlığa bağlı 22 kamu kurumunda 2.683 işçi taşeron firmaların bünyesinde
hizmet veriyor. Genel anlamda, bunun tamamı 300 bin kişi. Taşeron firmalara,
yani 2.683 kişiye bir yılda ödenen miktar ise 56 milyon lira. “Bu işçileri
kadroya geçirin.” dediğimizde ise bize kaynak soruyorsunuz. İşte,
kaynak burada, hazır. Şu an taşeron işçilerin tamamı bir iş yapmakta
mıdır? Yani hepsinin kadrosu olabilir. Peki, bu işçilerin emeklerinin
karşılığında bir ödeme yapılmakta mıdır? Evet ama bir
farkla, yandaşa ödeme yapılmakta ve AKP yandaşı taşeron firmalar arada komisyon
kazanmaktadır. Bu durumda devlet zaten bir ödeme yapmaktadır. Bu ödeme aracıya
değil bizzat işçiye yapıldığında hiçbir sorun kalmayacaktır. Şimdi bu
sözümüzün, kaynağımızın ne olduğunu Sayın Başbakan ve Hükûmet
üyeleri anlar değerli milletvekilleri.
Bu anlamda birkaç
örnek vermek istiyorum size. Bakın değerli milletvekilleri, TÜBİTAK 673 kişi
çalıştırmış bünyesinde, taşeron firmalara bir yılda 12 milyon 666 bin lira
ödenmiş.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ERTEMÜR
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Dışişleri
Bakanlığınca 2010 yılında sadece 60 güvenlik görevlisi için bir yılda firmaya
yapılan ödeme 1 milyon 65 bin 265, firmanın elde ettiği yaklaşık kâr olarak
gösterilen -bu, önergeye verilen cevap- 15.745. Yani bu parayı 60 kişiye
dağıtsanız, bu 15 bin lirayı tek kişiye vereceğinize 60 işçiye dağıtsanız, bu
60 işçinin kadrosunu tamamlamış olursunuz.
Bu anlayışla
sözlerime son verirken hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. Umut ediyorum
ki bu taşeron işçilerimizin, yani modern kölelerin sorunları bir an önce
çözülür ve kadroya geçirilirler.
Hepinizi
saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ertemür.
Buyurunuz Sayın Yemişci.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
2.-
İzmir Milletvekili Tuğrul Yemişci’nin, Birinci
İktisat Kongresi’nin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
TUĞRUL YEMİŞCİ
(İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkanım,
değerli arkadaşlar; bugün, 17 Şubat 1923’te İzmir’de idrak edilen,
cumhuriyetimizin kurucusu Atatürk’ümüz tarafından, Birinci İktisat Kongresi’nin yıl dönümü. İzmir’de yapılan bu kongrede, daha 29
Ekimde cumhuriyet ilan edilmeden önce Atatürk’ümüz İzmir’de bu kongreyi
tertipletti ve ayrıca kongrenin yanında o yıllarda ülkemizde yetişen ürünlere
ait bir de sergi tertip edildi. Bu kongrede önemli olan, savaş sonrası yeni
kurulacak devletin ekonomik yönden hem içeriye hem de dışarıya verilmesi lazım
gelen mesajların verilmesi idi. Çok faydalıydı. Dileğim, Devlet Planlama
Teşkilatı tarafından geleneksel hâle getirilip beş veya on yılda bir bu
kongrenin aynısının uluslararası düzeyde İzmir’de tekrarlanması.
Sayın Başkanım,
söz verdiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Seneidevriyesini tekrar kutluyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yemişci.
Buyurunuz Sayın Akat Ata.
3.-
Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Batman’daki
TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
İş güvencesi
sağlanmadan, sağlıksız koşullarda çalışarak evine ekmek götürmek derdinde olan
taşeron işçilerin sorunları gündem dışı olarak Meclise düşmüşken bugün, ne
yazık ki ülkemizin gündemine Batman TPAO tesislerinde yaşanan patlama
düşmüştür. Orada bugün 3 vatandaşımızın yaşamını yitirdiği, 3 taşeron işçisinin
yaşamını yitirdiği yönünde bilgiler gelmektedir. Çok sağlıklı bilgilere
ulaşmamakla birlikte bugün ülke gündemine yansıyan bu haber dolayısıyla
öncelikle yaşamını yitirenlere Allah’tan rahmet, acılı ailelerine de başsağlığı
diliyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Akat Ata.
Gündem dışı
üçüncü söz 10 Şubat 2011 tarihinde Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali
kömür havzasında meydana gelen heyelan hakkında söz isteyen Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Sağlam’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Sağlam. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde
Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen
heyelana ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı
MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik
Santrali’nin Çöllolar mevkisinde 10 Şubat Perşembe
günü sabahı çok önemli bir toprak kayması meydana gelmiş ve bu kayma sonrasında
kaybettiğimiz 2 vatandaşımıza ilave olarak 9 vatandaşımız da toprak kaymasının
altında kalmışlardır. Hâlen toprak altındaki 9 canın kurtarılması için bütün
imkânlar seferber edilmiştir. Gerek teknik ekipler gerekse uluslararası düzeyde
Almanya’dan, Japonya’dan gelecek olan ekipler beklenmekte ve bu 9 canın
kurtarılması için her türlü tedbir ve faaliyet sürdürülmektedir.
Elim olayın
meydana geldiği geçen perşembe günü sabahı saat 11.00 sularında 4 milletvekili
arkadaşımızla olay yerine gittik. Aşağı yukarı 1.300 metre
uzunluğunda ve 500 metre genişliğinde bir büyük heyelanın aşağı yukarı 50
milyon ton civarında bir malzemeyi bir yerden diğerine kayma suretiyle taşıdığı
ve maalesef iki gün önceki pazar günü yapılan değerlendirme sonucunda bölgeyi
incelemek üzere giden bir kısmı da tecrübeli mühendislerden oluşan 9 kişinin
toprak altında kaldığı yere gidip mahallinde bizzat olaylara şahitlik ettik.
Arkasından Afşin Kaymakamı, Kahramanmaraş Valisi, daha sonra Devlet Bakanımız
Faruk Çelik, Enerji Bakanımız Taner Yıldız, Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanımız Ömer Dinçer ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcımız Cemil Çiçek mahallinde incelemelerde bulundular ve 9 vatandaşımızın
kurtarılması için teknik yapılacak çalışmalara nezaret ettiler, vatandaşlarımızla
görüşmeler yaptılar, kaybettiğimiz işçilerimizin ailelerine ziyaretler yapıldı
ve Sayın Başbakanımız gerek kaybettiğimiz işçilerin gerekse toprak altındaki
işçilerimizin aileleriyle görüşmeler yaptı, telefon görüşmeleri yaptı, hâlâ da
bu çalışmalar sürdürülüyor ve milletvekillerimiz Sayın Pakdil
ile Sayın Doğan hâlen Çöllolar mevkisinde
bulunuyorlar. Açık üretim sahasında, alınan karar gereğince kömür
üretimi şu anda yapılmıyor, arama ve kurtarma faaliyetleri bütün hızıyla
sürdürülüyor ve birinci öncelik de 9 kişinin can kaybına veriliyor.
Ancak, soruşturma
ve incelemeyle hukuki süreç de olay ilk gününden itibaren başlatılıyor. Olayın
sorumluları ister kamudan ister özelden olsun, bir an evvel hukuki süreç
sonunda ortaya çıkarılmaya çalışılıyor, bununla ilgili incelemeler ve
araştırmalar da devam ediyor. Heyelanın neden kaynaklandığı net bir biçimde
ortaya konarak arkasından da sorumlular için gerekli araştırma ve inceleme
yapılacaktır. Hukuki sorumluluk da daha doğrusu araştırma da başlamıştır.
Ancak, şu anda amaç, öncelikle 9 cana ulaşmak ve başından itibaren, bir
haftadan beri ailelerin acılarını paylaşmak üzere gereğini yapmaktır.
Bu arada şunu da
şayanı şükran bir biçimde söylemek isterim ki dün gerek ana muhalefet
partisinden gerekse muhalefet partilerinden konuşan arkadaşlarımız konuyla
ilgili acılarını dile getirmişlerdir, ne yapılacağı konusunda müspet katkılarda
bulunmuşlardır. En azından, yüce Meclisimizin, iktidarıyla muhalefetiyle
konunun araştırılması, ortaya çıkması ve gereğinin yapılması için gösterdiği
hassasiyet hepimizin şükranla karşılaması gereken bir birlik ve beraberliğin
sergilenmesidir.
Bu duygularla,
her türlü tedbirin alınması için gerekli çalışmaları yürüten insanların
gayretlerini bir kere daha takdirle yâd ediyoruz. Arkasından da özellikle
kaybettiğimiz 2 vatandaşımızın ve toprak altındaki 9 vatandaşımızın bir an önce
araştırılması ve onlara ulaşılması için…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
MEHMET SAĞLAM
(Devamla) – …çalışmaların sürdürülmesi konusunda da bütün ilgilileri bu göreve
katkıda bulunmaya davet ediyoruz.
Bu münasebetle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sağlam.
Sayın Bingöl…
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik
Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
TEKİN BİNGÖL
(Ankara) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Hepimizi yürekten
yaralayan Maraş’taki iş kazası, maalesef son yıllarda ülkemizde sıklıkla vuku
bulan kazalardan bir diğeridir. Daha OSTİM’de yaşanan
patlamaların acısını yüreğimizde hissederken Maraş’taki göçük meydana gelmiştir
ve literatürde hemen hemen
örneği hiç olmayan açık alandaki bir maden faciasıdır.
Aslında bu kaza
âdeta geliyorum demiştir. Biz her defasında Parlamentoda ısrarla işçi sağlığı
ve iş güvenliği yasal mevzuatının bir an önce çıkarılması önerisini sıklıkla
vurgulamamıza rağmen, maalesef Hükûmet bunu göz ardı
etmiştir ve her iş kazası sonrasında acılar paylaşılmış, hamasi nutuklar
atılmış ama bir sonraki iş kazasına kadar bu unutulmuştur.
Umut ediyorum ki,
Zonguldak’ta yaşanan maden faciası sonrasında yurttaşlarımızın cesetleri dahi
sekiz ay göçük altında kalmışken, bir an önce acılarımızı hafifletecek olan, bu
Maraş’taki kaza sonrasında oradaki yurttaşlarımıza bir an önce ulaşılır, bir
nebze olsun acımız hafifler diyor ve yakınlarına şimdiden geçmiş olsun
dileklerimizi iletiyorum.
Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bingöl.
Sayın Ekmen…
5.-
Batman Milletvekili Mehmet Emin Ekmen’in, Batman’daki
TPAO tesislerinde meydana gelen patlamaya ilişkin açıklaması
MEHMET EMİN EKMEN
(Batman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ayla Hanım’ın da
dile getirdiği Batman’daki olayda, Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığına doğal
gaz taşımacılığı hizmeti veren nakliye firmasında henüz tam anlaşılamayan bir
sebeple meydana gelen patlama sonucu 3 vatandaşımız hayatını kaybetmiştir. Ben
3 vatandaşımıza ve bütün Batmanlı hemşehrilerimize
başsağlığı diliyorum.
Bu olayla ilgili
olarak Bakanlık çalışma başlatmıştır. Olayın sebebi mutlaka ortaya çıkarılacak
ve benzer olayların yaşanmaması için tedbirler de alınacaktır.
Tekrar teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ekmen.
Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Sağlam’ın, 10 Şubat 2011 tarihinde
Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik Santrali kömür havzasında meydana gelen
heyelana ilişkin gündem dışı konuşması ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.-
Ankara Milletvekili Tekin Bingöl’ün, Kahramanmaraş Afşin Elbistan Termik
Santrali kömür havzasında meydana gelen heyelana ilişkin açıklaması ve Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (Devam)
ENERJİ VE TABİİ
KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar;
Afşin Elbistan sahasında meydana gelen kaza üzerine, biraz önce verilen
bilgiler doğrultusunda, ben de bir kısım açıklamalarda bulunmak istiyorum.
Bildiğiniz gibi,
Afşin Elbistan (B) Termik Santrali’ne kömür tedarik eden Çöllolar
mevkisinde takribi üç yıldan bu yana kömür sevkiyatı yapılmaktaydı ve burada
oluşan kazada önce birinci göçük, daha sonra da çok ciddi bir toprak kayması
oluştu. Bu toprak kaymasının miktarı yaklaşık 50 milyon metreküp, 75 ila 80
milyon ton civarında bir topraktan bahsediyoruz. Daha önce olan ve 20 milyon
tonluk bir blokun kaymasıyla beraber orada bizatihi
110 civarında çalışan bulunuyordu. Malum, özel sektöre ait bu hizmette,
toprağın dağılmaması, yalnızca blok olarak kaymasından dolayı yalnızca 1 kişi
orada vefat etti. Ben öncelikle, vefat eden çalışanlarımıza Allah’tan rahmet
diliyorum ve yakınlarına da sabırlar temenni ediyorum. Tabii ki, bu kadar büyük
bir toprak, özellikle 2 kilometreye 1 kilometrelik bir alanda vuku buluyor ve
600 metreye 1.100 metrelik bir alana dağılıyor. Birinci toprak kayması olduktan
sonra oradaki kömür çıkarma faaliyetleri tarafımızdan durduruldu ve bu toprağın
hangi gerekçelerle kaydığı üzerinde hem özel sektör hem de kamu çalışanları,
jeofizikçiler, jeoloji mühendisleri, maden mühendisleri bir çalışma
başlattılar.
Orada şu anda
hayatını kaybettiğini düşündüğümüz 2 tane maden mühendisi Afşin Elbistan (A)’da
çalışan mühendisler ve emekli olduktan sonra özel sektöre geçen kişilerdi ve
onlar nasıl bir çökme var, toprakta nasıl bir çatlama var, bunun üzerinde
inceleme yaparken topoğraflarıyla beraber orada
toprak altında kaldılar.
Tabii ki, Enerji
Bakanlığımız ve Çalışma Bakanlığımız gerekli müfettişlerini gönderdi, soruşturmalar
açıldı. Cumhuriyet savcılığı da aynı şekilde soruşturmalarını başlattı. İl Kriz
Merkezi kuruldu. Biraz önce değerli konuşmacının bahsettiği gibi, bakan
arkadaşlarımız oradaydılar. Bizler refakat ettik ve bunun tespit edilmesiyle
alakalı bir çalışma başlatıldı. Bu niçin oldu, nasıl oldu, bir su zemininin
üzerinde mi kaydı bu yoksa projeye aykırı bir durum mu vardı, özel sektörün bir
ihmali mi vardı, kamu çalışanlarının bir ihmali mi vardı, bununla alakalı enine
boyuna olan incelemelerimiz devam ediyor.
Şu anda tek bir
amacımız var: Oradaki 9 kardeşimize ulaşmak ve yaklaşık yüksekliği 65 metreyi
bulan toprağın içerisinden çıkartabilmek. Yalnız toprak üniform
değil. İçinde 5-7 metrelik çukurları bulunan hatta 10-12 metrelik kayaları
bulunan, düzenli olmayan bir yapı. Üzerinde iş makinesinin gidebilmesi ancak
sıkıştırmayla olabilecek. O yüzden oradaki kişilerin yerlerinin tespit edilmesi
önemli, onlara ulaşabilmek önemli. Her türlü teknolojinin denendiği ki bunların
içerisinde canlı veya cansız insana, kokuya duyarlı köpeklerden tutun ki
elektromanyetik dalgalara varıncaya kadar her birinin denendiği bir ortam oldu.
Biz teknolojinin diğer sınırlarını da zorlayarak gerek yurt dışı gerekse yurt
içinde bu konuyla alakalı çalışanlarla temasa geçtik ve bunu yol açarak mı
yoksa zemini sıkıştırarak mı gideceğimiz üzerinde bir çalışma yaptık. Tabii ki,
bununla alakalı, dediğim gibi, bütün imkânlar kullanılacaktır. Özel sektör-kamu
ayrımı yapmaksızın bütün imkânlar kullanılacaktır, hiçbir şey bu manada esirgenmeyecektir.
Kayıp
yakınlarıyla düzenli görüşmeler yaptık ve acılarını kısmen de olsa paylaşmaya
gayret ettik ve bu konuyla alakalı olabildiğince şeffaf ve samimi
yaklaşımlarımızı onlarla paylaştık.
Tabii ki, orada,
şu anda kurtarma çalışmalarında da dikkat etmemiz gereken ve kurtarma
çalışmalarında riske etmememiz gereken personel var. Onların hayatını riske
etmeksizin bu çalışmaları devam ettirmemiz gerekiyor. Yaklaşık 100’er metrelik
bir bant var, hâlâ riskli alan, heyelanın zaman zaman
devam ettiğini görüyoruz, küçük toprak parçalarının oradan koptuğunu görüyoruz
ve bununla alakalı da gerek jeofizikçiler gerekse jeoloji mühendislerimiz de
çalışmalarını devam ettiriyorlar.
Biz, özellikle su
seviyesi… 400’e yakın pompanın orada önemli bir kısmının devre dışı kalmasıyla
beraber… Tabii, kömürden de su besleniyor, o suları da kesmek için 207 tane
pompa devreye alındı, bugün tekrar 40 tanesi daha devreye alınacak, o su
seviyesinin de şu anki heyelan bölgesine ulaşmaksızın, normalde eksi 35 metre
kotlarında bulunması gereken seviyelere çekmeye çalışıyoruz.
Çalışmalar her
yönüyle devam ediyor. Bu arada, biz, Afşin Elbistan (B)’nin
üretimi ne olur, buradaki üretim nedir, bunlara ayrı bir ekip koyduk ve o ekip
çalışıyor ama bizim, biraz önce de söylediğim gibi, bir tane amacımız var, o 9
kişiye ulaşmayla alakalı gayretler, çabalar.
Ben, bütün bu
duygu ve düşüncelerle, iktidarıyla, muhalefetiyle bu acıyı paylaşan bütün
arkadaşlarıma teşekkür ediyorum ve tekrar vefat edenlere Allah’tan rahmet,
yakınlarına da sabırlar temenni ediyorum.
Hürmetlerimle.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
AYLA AKAT ATA
(Batman) – Sayın Bakan, Batman için de bir şeyler söyleseydiniz.
BAŞKAN – Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım:
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk ve 27
milletvekilinin, gözaltındaki ve cezaevlerindeki kayıp olaylarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1042)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Yakın geçmişimiz,
gözaltındaki kayıplar, işkencelerde ölümlerle ve faili meçhul bırakılan siyasi
cinayetlerle anılmaktadır. Çok sayıda yurttaşımız, gözaltına alındıktan sonra
yok olmuşlar, ortadan kaybolmuşlar, âdeta buharlaşmışlardır. Gözaltındayken
kaybolanların kimisinin daha sonra cesetleri, kimsesizler mezarlığında
bulunmuş, kimisinin ise cesedi dahi bulunamamıştır. Devlet, gözaltındayken
kaybolanları bir türlü bulamamış, gözaltındaki kayıpların nedenlerini ve sırrını
açıklamamış, siyasi cinayetlerin faillerini bulmamış, gözaltındaki bir kişi,
neden ve nasıl kaybolur? Sorusunun yanıtını, bugüne kadar vermemiştir. Devlet,
gözaltındayken kaybolan yakınlarını, yıllardır her Cumartesi günü Galatasaray
meydanında arayan Cumartesi annelerinin acılarını, dertlerini anlamamış,
onların taleplerini her seferinde cop, biber gazı ve şiddetle cevap verme
yoluna gitmiştir.
Anayasada Türkiye
Cumhuriyeti; demokratik, hukuk devleti olarak tanımlanmıştır. Hukuk devleti,
temel hak ve özgürlüklerin güvence altına alındığı, yönetenlerin her türlü
eylem ve işleminin yargı denetimine tabi olduğu, böylelikle bireylere hukuk
güvenliğinin sağlandığı devlettir. Hukuk Devleti, hukukun üstünlüğü temeline
dayanan, hiçbir organ ya da kişinin, hukukun üstünde olmadığı devlettir. Hukuk
Devletinde; devletin tüm organlarının üstünde hukukun mutlak egemenliği vardır.
Hukuk Devletinde; yönetenlerin kurallara uymama, keyfî davranma özgürlüğü
yoktur. Hukuk devletinde yakalanıp gözaltına alınan, tutuklanan, hüküm giyen
kişiler, devletin koruması altındadır. Devlet, kendi koruması altındaki
kişilerin can güvenliğinin sağlanmamasından sorumludur. Oysa yakın tarihimiz;
gözaltındaki kayıplar, ölümler ve faili meçhul bırakılan siyasi cinayetler
mezarlığı gibidir. Gözaltındayken kaybolanların yakınları; "Cumartesi
anneleri" adıyla 27 Mayıs 1995 tarihinden bugüne kadar her Cumartesi günü
Galatasaray Meydanında toplanarak gözaltında kaybolan yakınlarını
aramaktadırlar. Arjantin'de Faşist Cunta yönetiminin yok ettiği çocuklarını
bulmak için “Plaza Del Mayo" meydanında toplanan annelerden esinlenen
"Cumartesi Anneleri" hareketini, başlatan olay; Hasan Ocak'ın,
gözaltında kaybolmasıdır. Gözaltındayken kaybolan Hasan Ocak'ın cesedi, işkence
edilerek öldürülmüş hâlde kimsesizler mezarlığında bulunmuştur. Hasan Ocak'ın
aile bireyleriyle birlikte küçük bir grup "Cumartesi Anneleri" adıyla
ilk defa 27 Mayıs 1995 günü Galatasaray meydanında toplanmışlardır. Zaman
geçtikçe başkaların katılımı ile sayıları binleri bulmuştur. Tam 200 hafta
boyunca 1999 yılına kadar her hafta toplanmışlardır. Gözaltında evlatlarının,
kardeşlerinin, arkadaşlarının, ana ve babalarının başlarına ne geldiğini
öğrenmek istemekten başka bir amaçları olmayan Cumartesi annelerinin, oturma
eylemleri, "terörizme destek" olarak gösterilmiştir. Devletin sert
müdahaleleri ve dayanılmaz hâle gelen polis şiddeti sonucu bu kişiler, 13 Mart
1999 yılında yakınlarını aramaya ara vermek zorunda kalmışlar, AİHM'nin kararlarından sonra 31 Ocak 2009 tarihinden
itibaren yakınlarını yeniden aramaya başlamışlardır.
Cumartesi
anneleri, "Gözaltında bir daha kayıplar, ölümler olmasın" diye 300
haftadır sıcak, soğuk, yaz, kış, yağmur, kar, buz demeden maruz kaldıkları cop,
biber gazı, şiddete aldırmadan her Cumartesi o meydandalar. Bu kişiler, sadece
devletten yakınlarının ne olduğunu açıklamasını ve faillerinin yargılanmasını
istiyor. Oysa devlet, hâlâ gözaltında kaybolanların ne olduğunu açıklamamış,
faillerini bulmamış, sorumluları yargılamamıştır. Gözaltında meydana gelen karanlık
olaylar hâlâ aydınlatılmadığı gibi gözaltında kaybolanların mezarlarının yeri
bile bulunmamıştır.
Gözaltında
kaybolanların mezarları var mı, yok mu? O bile belli değildir. Hukuk Devletinde
gözaltına alınan, tutuklanan insanlar, kaybolur mu? Buharlaşır mı? Devlet,
yakaladığı, gözaltına aldığı, tutukladığı kişinin güvenliğinden sorumlu değil
midir? Devletin koruması altında bulunan kişilerin kaybolmasının sorumlusu
kimdir?
Cumartesi
annelerinin taleplerine şiddetle bastırmak yerine acılarını anlamak, dertlerini
dinlemek ve yaralarını sarmak gerekir. Türkiye'nin adını kirleten geçmişteki
hukuk devletinde olmaması gereken ve Türkiye'nin adını kirleten geçmişindeki bu
gözaltı kayıpları, işkencede ölümler ve faili meçhul bırakılan cinayetler gibi
kötü olayların bir daha olmaması için geçmişimizi kirletenlerin açığa
çıkarılması gerekir. Karanlıklara ışık tutarak aydınlatacak ışık kaynağı, Millî
iradenin temsilcisi, demokrasinin sigortası olan T.B.M.M'dir.
Gözaltındaki ve hapishanelerdeki kayıpları, ölümleri ve faili meçhul bırakılan
siyasi cinayetleri araştırmak, sorumlularını bulmak, yargılamak; Demokratik
Hukuk devletinin tarihsel görevi olup, demokrasinin gelişmesi ve hukuk
devletinin güçlenmesinin ilk koşuludur. Bu nedenle
"insanlarımız, bir daha gözaltında ölmesin, gözaltında bir daha
kaybolmasın, buharlaşmasın" diye gözaltındaki ve hapishanelerdeki
kayıpların, neden ve nasıl olduğunun, arkasındaki karanlık ilişkilerin ve
yasadışı güçlerin araştırılması, faillerinin ve sorumlularının açığa çıkarılıp
yargılanmasını sağlamak için; yakın tarihimizdeki karanlıkları aydınlatmak ve
çocuklarımıza, torunlarımıza; insanlarının, gözaltında kaybolmadığı, suç
işleyen kişilerinin cezasının bağımsız yargı tarafından verildiği,
yurttaşlarının demokrasiye ve hukuka bağlı olduğu bir Türkiye bırakmak için,
Anayasanın 98. maddesi ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis
Araştırma komisyonu kurulmasını saygıyla arz ve talep ederiz.
1) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
2) Akif Ekici (Gaziantep)
3) Yaşar Ağyüz (Gaziantep)
4) Şevket Köse (Adıyaman)
5) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
6) Rasim Çakır (Edirne)
7) Orhan Ziya
Diren (Tokat)
8) Ramazan Kerim
Özkan (Burdur)
9) Mehmet Sevigen (İstanbul)
10) Metin Arifağaoğlu (Artvin)
11) Tayfur Süner (Antalya)
12) Fatma Nur Serter (İstanbul)
13) Hüsnü Çöllü (Antalya)
14) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
15) Algan Hacaloğlu (İstanbul)
16) Tekin Bingöl (Ankara)
17) Ensar Öğüt (Ardahan)
18) Sacid Yıldız (İstanbul)
19) Ali Koçal (Zonguldak)
20) Hüseyin Ünsal
(Amasya)
21) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
22) Vahap Seçer (Mersin)
23) Atila Emek (Antalya)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
26) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
27) Kemal Demirel
(Bursa)
28) Necla Arat (İstanbul)
BAŞKAN – Şimdi,
ikinci önergeyi okutacağım ancak önergenin aslı 500 kelimeyi geçtiğinden
özetini okutuyorum. Önergenin tam metni tutanak dergisine eklenecektir.
2.-
Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19
milletvekilinin, başta cinsiyet temelli ayrımcılık ve nefret suçları olmak
üzere ayrımcılık ve nefret suçlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1043)
(x)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Kişilerin cinsel
tercihlerinden dolayı ayrımcılığa maruz kalmasını önlemeye yönelik, Anayasanın
98’inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırmasını arz ederiz.
1) Osman Özçelik (Siirt)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan
(Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
(x)
(10/1043) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin tam metni tutanağa
eklidir.
Gerekçe Özeti:
Bir şahsa veya
bir mülke karşı işlenen suçun nedeni ırk, renk, etnik köken, din, cinsel
yönelim, fiziksel veya zihinsel engeller ile ilgili ise bu suç nefret suçunu
teşkil eder.
Nefret suçları,
zaman zaman çeşitli toplumsal kesimler arasındaki
siyasal çatışma ve kamplaşma eğilimleri ile ilgili görünse de, failleri, her
zaman, belirli siyasal kesimlere mensup, yönelimleri kararlı kimseler değildir.
Ancak nefret suçlarının failleri; bu suçları her zaman siyasi saiklerle işlemiyor olsalar da, kriminolojik olarak,
belirli kesimlere karşı egemen toplumsal önyargılardan, "tarihsel"
düşmanlıklardan, genel kışkırtmalardan etkilenen kimseler oldukları
söylenebilir. Bu nedenle nefret suçları, belirli toplumsal kesimlere yönelik
egemen siyasal ya da sosyo-kültürel tahammülsüzlüğün
veya düşmanlıkların, bireysel izdüşümleri olarak görülebilir. Aslında her suç için geçerli olan önemli bir kriminolojik gerçek,
nefret suçları için de geçerlidir: Bireysel olsun toplu olsun suç olgusu; salt
bireysel bir "şaşırmışlığın" ya da gayrimeşru bir
"ölçüsüzlüğün" değil, aynı zamanda devletin yapısının, toplumsal
ilişkilerin ve hiyerarşik yapılanmaların örgütlenmesinin, egemen ahlak
ölçülerinin, ekonomik paylaşımın, toplumsal, ekonomik ve kültürel iletişim
kodlarının niteliğinin ya da niteliksizliğinin de bir göstergesidir.
Türkiye'de
çoğunluğu belirleyen tek tipçi ideolojik iktidar anlayışlarının dışında
kalanlar nefret suçlarının hedefi olabilmektedir. Lezbiyen, gey,
biseksüel, transgender
(LGBT) bireyler de ayrımcılıktan etkilenen ve hedef olan bir kitledir.
Türkiye'de de
türlü etnik, dinsel, cinsel ve siyasal azınlık kesimleriyle ilgili siyasetteki
perspektif değişimi, toplumun siyasi orta kesimlerine de rahatça sıçrama
potansiyeli gösteren kin ve nefret eğilimini ortadan kaldırabilir. Dengeli bir
azınlıklar siyasetinin ve ayrımcılığın sistematik olarak önlenmesinin,
farklılıklara düşmanlığı da dolaylı olarak önleyeceği tartışmasızdır.
3.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, esnaf ve
sanatkârların sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1044)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemiz ekonomik
ve sosyal sisteminin en önemli unsurları olan esnaf ve sanatkârlarımız bugün
çok ciddi ekonomik sorunlar içerisindedirler. Esnaf ve sanatkârlarımızın
ekonomik yaşamlarının devamlılığını tehdit eden bu sorunların araştırılarak
alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
SaygılarımızIa.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Rıdvan Yalçın (Ordu)
3) Oktay
Vural (İzmir)
4) Ahmet Orhan (Manisa)
5) Mustafa Enöz
(Manisa)
6) Erkan Akçay (Manisa)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Yılmaz Tankut (Adana)
9) Ahmet Bukan (Çankırı)
10) Bekir Aksoy (Ankara)
11) Beytullah Asil (Eskişehir)
12) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
13) Hüseyin
Yıldız (Antalya)
14) Hasan Çalış (Karaman)
15) Kadir Ural (Mersin)
16) Recep Taner (Aydın)
17) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
18) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
19) Osman
Ertuğrul (Aksaray)
20) Zeki Ertugay (Erzurum)
21) Kürşat
Atılgan (Adana)
Gerekçe:
Esnaf ve
sanatkârlarımız Türk toplum yapısının ekonomik ve sosyal devamlılığının en
önemli unsurlarıdır. Toplumumuzun bu kesiminin varlıklarının devamlılığı sosyal
ve ekonomik bir gerekliliktir. Ancak bugün esnaf ve sanatkârlarımızın yaşadığı
sorunlar varlıklarının devamlılığını tehdit eder duruma gelmiştir.
Esnaf ve
sanatkârlarımızın sorunlarına dair Hükûmet tarafından
alınan önlemler, verilen krediler bu sorunları gidermekte yeterli olmamaktadır.
Türk ekonomisinin çok ciddi yapısal sıkıntıları vardır. Ekonomi gibi dinamik
bir alanda mevcut yapılar ile güçlü olabilmenin imkânı yoktur. Günü kurtarmak
için hazırlanan önlemler ise hiçbir şekilde kısa ve uzun vadede etkili
olmayacaktır. Bugün ekonomik sektörler birbirine o kadar entegre
olmuştur ki ekonomiyi bir bütün olarak değerlendirme zarureti ortaya çıkmıştır.
Diğer bir ifadeyle, esnaf ve sanatkârların sorunları ekonomiyi etkilemektedir
dolayısıyla aynı sorunlar aslında memurun, çiftçinin, sanayicinin sorunlarıdır.
Ancak ekonomiye dair geliştirilen politika ve stratejiler bu gerekliliği göz
ardı etmektedir.
Esnaf ve
sanatkârımız ekonomik açmazlar karşısında savunmasız bırakılmaktadır.
Hükûmet esnaf ve sanatkârımıza karşı vurdumduymazlık içerisine
girmektedir. Esnafımızı vergi ve sigorta primleri üst üste yığılan borçlar ile
soluk aldırmaz bir hâle getirmektedir. Borçların taksitlendirilmesi ve kredi
kartıyla ödenme imkânı gibi kolaylıklar esnafımızın derdine orta ve uzun vadede
çare olamayacaktır.
Bugünkü şartlarda
esnaf ve sanatkârımızın derinleşen sorunlarının başında esnafımızın iş
yapmasının ve müşterilerinin çoğalmasının önündeki engeller vardır. Eğer
vatandaşımızın satın alma gücü zayıfsa ve ekonomik olarak yetersizse, bu
olumsuzluk doğrudan doğruya esnafımıza yansımaktadır.
Öte yandan
esnafımız yayılan büyük alışveriş merkezlerinin, geleneksel iş kollarında
faaliyet gösteren esnafımızı ciddi düzeyde tehdit etmesine karşın Hükûmet bu konuda da çözüm bulamamıştır. Hükûmetin zihniyeti âdeta bakkalların kapanması, terzilerin
işlememesi, manavlar kapısına kilit vurma noktasındadır. Nitekim Hükûmetin politikaları esnaf ve sanatkârımızı dışlamış ve
kendi kaderine terk etmiştir.
Hükûmet tarafından geliştirilen söylemlerde ülkemiz ekonomisinin iyi
olduğuna dair, ekonomik krizin hiçbir etkisinin kalmadığına dair tespitler
getirilmektedir. Hükûmetin rakamlar üzerinden
geliştirdiği söylemler ise gerçekliği yansıtmamaktadır. Örneğin, 2010 yılında
Dünya'nın ortalama enflasyon oranı yüzde 3,3; gelişmiş ülkelerin yüzde 1,1;
gelişmekte olan ülkelerin yüzde 5,9 olması tahmin edilirken, Türkiye'de ise
Aralık ayında yüzde 6,4 olarak gerçekleşmiştir.
Diğer taraftan bu
tür rakamlar bütün iddialara karşı yoksulluk artmakta, gelir dağılımındaki adaletsizlik
ve haksızlık devamlı çoğalmaktadır. Yine resmî rakamla ifade edilecek olursa;
2009 yılında Türkiye'de vatandaşlarımızın yaklaşık yüzde 0,48'i, yani 339 bin
kişi sadece gıda harcamalarını içeren açlık sınırının, yüzde 18,08'i yani 12
milyon 751 bin kişi ise gıda ve gıda dışı harcamaları içeren yoksulluk
sınırının altında yaşamaktadır.
Netice itibarıyle iş yeri kirasını dahi ödemekte zorluk çeken;
eşinden, dostundan gördüğü destekle hayatın güçlüklerine direnen; üretimden
pazarlamaya, ticaretten turizme, ulaşımdan hizmete birçok alanda faaliyette
bulunan esnaf ve sanatkârımızın durumu kaygı verici bir hâl almıştır. Esnaf ve sanatkârlarımızın
içerisinde bulunduğu bu sorunlar ekonomik ve sosyal hayatın devamlılığını
tehdit etmektedir. Bu nedenle esnaf ve sanatkârlarımızın sorunları
araştırılarak alınacak önlemlerin tespit edilmesi gerekmektedir.
4.-
Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, gıda güvenliği konusunda
yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1045)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Tüketime sunulan
gıdalarda, gıda güvenliğinin sağlanması, üreticilerin ve satış yerlerinin
sürekli denetlenerek, insan sağlığını tehdit eden katkı maddelerinin
kullanımının ve hijyen olmayan koşullarda üretim yapılmasının
önlenmesi; gıda güvenliği konusunda yaşanan sorunların araştırılarak tüketilen
gıdaların güvenilirliği konusunda toplumun bilinçlendirilmesi ve bu alanda
alınacak bütün önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, TBMM
İçtüzüğü'nün 104. ve 105. maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz
ve teklif ederiz.
1) Fatma Kurtulan (Van)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Hasip Kaplan (Şırnak)
9) Hamit Geylani (Hakkâri)
10) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Güvenli gıda
tüketimi, halk sağlığı açısından son derece önemlidir. Gıda tüketimine bağlı
sağlık sorunlarının yaşanmaması amacıyla, gıda üretim, tüketim ve satış yerleri
denetiminin sıkı ve etkin biçimde yapılması gerekmektedir.
Gıda güvenliği
gıda kaynaklı hastalıklara neden olan biyolojik, fiziksel ve kimyasal etkenleri
önleyecek şekilde gıdaların işlenmesi, hazırlanması, depolanması ve son
tüketiciye sunulmasını tanımlayan bilimsel bir sistem döngüsüdür. Gıda kaynaklı
hastalıklar, insan sağlığı üzerinde özellikle çocuklar, yaşlılar ve hamilelerde
ciddi bir tehlike oluşturmaktadır.
Özellikle uygun
olmayan teknolojik ve hijyenik olmayan koşullarda
üretilen ve "merdiven altı" diye tabir edilen gıda maddelerinin
satışının engellenmesinin halk sağlığı açısından hayati önem taşıdığı
aşikârdır. Ancak Türkiye'de genel olarak özellikle açıkta satılan etiketsiz,
ambalajsız, son kullanma tarihi geçmiş; Tarım ve Köyişleri
Bakanlığı üretim izni olmayan ürün satışı ve tüketimi son derece yaygındır.
Kayıt dışı ve merdiven altı gıda satışının önlenmesi için bugüne kadar alınmış
etkili önlemler bulunmamakla beraber, söz konusu üretim şekillerine göz
yumulmakta, halk sağlığını tehdit eden üretim şekillerine izin verilmektedir.
Gıda güvenliği
hakkında mevzuatta, gıda güvenliğinin ve kalitesinin temini için gıda iş
yerlerinin asgari teknik ve hijyenik şartları ile gıda
ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin gıda mevzuatına uygunluğunun
denetimi ve kontrol hizmetleri ile iş yeri sorumluluklarına dair usul ve esasları
belirlenmiş olmakla beraber, söz konusu mevzuata bağlı kalınmamakta, bu yönlü
denetim ve kontroller yok denecek kadar az olmaktadır. Türkiye'de fırınlar,
pastaneler, yemek firmaları ve diğer gıda üretimi yapan yerler bir bütün olarak
periyodik şekilde denetlenmeli, kâr amacı güderek sağlıksız gıda üretimi yapan
ve hijyen koşulları tüketime uygun olmayan üretici
firmalar kapatılmalıdır. Üretim, işleme, dağıtım, depolama ve satışın çeşitli
aşamaları ile gıda ve gıda ile temasta bulunan madde ve malzemelerin, insan
sağlığı açısından ve gerekli görüldüğü takdirde hayvan ve bitki sağlığı ile
çevre açısından taşıyabileceği riskler hakkında kapsamlı denetimler
yapılmalıdır.
Gıda güvenliğine
yönelik olarak denetimlerin sağlıklı bir biçimde yürütülmemesi, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının yeterli kadroyu ve teknik imkânları
sağlamamasından kaynaklıdır. Türkiye'de katkı maddesi olarak kullanılan
maddelerin çoğu sağlık açısından uygun olmamakla beraber, tüketime sunulan
maddelerin çoğunda temel gıda olarak da üretilen ürünle ilgisi olmayan
maddelerin kullanımı son derece yaygındır. Geldiğimiz aşamada toplum olarak ne
tükettiğimizi, gıdaların hangi koşullarda üretildiğini ve ne içerdiğini bilemez
durumdayız.
Sağlıksız üretim
şekilleri kimi zaman deşifre ediliyor olsa da bunların büyük çoğunluğu bu
şekilde üretimine devam etmektedir. Türkiye'de gıda güvenliğinin sağlanmasını
engelleyen en büyük sorun merdiven altı üretim olmakla beraber, uygun üretim
yöntemlerinde bile az maliyetle üretimin yapılmasının amaçlanması, tüketime
uygun olmayan kalitesiz ürün ve katkı maddelerinin kullanılması karşı karşıya
kalınan bir durumdur.
Toplum sağlığının
korunması ve sağlık koşullarının geliştirilerek yüksek düzeyde tutulması,
ayrıca halkın sağlıklı ve kaliteli gıdalarla beslenmesinin sağlanması ve sağlam
kuşakların yetiştirilmesi için gıdaların üretimden tüketime kadar kontrol
altında bulundurulması devletin temel görevlerindendir. Gıda güvenliği
konusunda sağlıklı istatistik bulunmamakta, doğru rakamlara ulaşmak sorun
olmaktadır. Bu da tüketici sağlığını olumsuz olarak etkilemekte ve gıda
sektöründe olumlu gelişimi engellemektedir. Bu konuda gereken önlemler bir an
önce alınmalı, ilgili kamu otoriteleri arasında koordineli çalışma sağlanarak
kayıt dışı üretim kayıt altına alınmalı; sağlıksız koşullarda üretimin
yapılmasının ortadan kaldırılması ve sürekli bir denetimin sağlanması için
gerekli önlemler alınmalıdır.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
ön görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Şimdi, Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.-
(10/864) esas numaralı, TSK’da yaşanan asker
ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi
17.02.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma Kurulu
17.02.2011 Perşembe günü (Bugün) toplanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki
önerisinin, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına
sunulmasını saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkanvekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair
Ön Görüşmeler Kısmının 744 üncü sırasında yer alan 10/864 esas numaralı TSK’da yaşanan asker ölümlerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına
ilişkin önergenin görüşmelerinin, Genel Kurulun 17.02.2011 Perşembe günlü
birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisinin grup önerisinin lehinde Tunceli Milletvekili Şerafettin
Halis konuşacak.
Buyurunuz
efendim. (BDP sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de grubumuzun vermiş
olduğu kuşkulu asker ölümleri üzerine söz almış bulunmaktayım. Sizleri saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, ben konuya
geçmeden önce son iki haftadır ülkemizde peş peşe yaşanan iş kazaları ya da iş
katliamları üzerine değinmeden geçemeyeceğim. Yani deyim yerindeyse insan
yaşamının bir iş makinesinden daha ucuz ve değersiz olduğu bir ülkede
yaşıyoruz. Son dönem peş peşe yaşanan kazalarda insan hayatının ne kadar
değersiz olduğu bir daha anlaşıldı. OSTİM’de patlama
oldu, akabinde iki saat geçmeden bir patlama daha oldu. Yetmedi, Afşin’de
toprak kayması oldu, insanlar toprak altında. Çıkarmanın olanağı var mıdır, yok
mudur tartışmaları yaşandı. Bugün de yine Türk Petrol Anonim Ortaklığının
Batman’daki sahasında insanlar öldü bir patlamadan sonra. Her şeyden önce ben
ölenlerin yakınlarına başsağlığı ve sabır diliyorum.
Tabii, Şili’de
yerin yüzlerce metre altında insanların yaşatılması ve kurtarılması
gerçekleştiriliyorsa, ilk etapta yerleri tespit edilip onlara hava ve iaşe
gönderilebiliyorsa, buna karşılık Türkiye’de Zonguldak’ta insanlarımızın
bedenleri sekiz ay toprağın altında kalıyorsa, bu da Türkiye’de insana verilen değerin
bir ölçüsü olarak karşımıza çıkıyor. Tabii, biraz önce Sayın Bakan burada
konuyla ilgili konuşurken kendi sahasıyla ilgili Batman’daki son patlamadan
haberi olmamış olacak ki değinmeden geçtiler. Burada kendilerinin dikkatine
sunalım diyoruz.
Değerli
milletvekilleri, defalarca biz burada “Askerde çocuklarımız ölüyor,
çocuklarımız öldürülüyor…” Buna dikkat çekmeye çalıştık. Özellikle de 2007
yılından sonra asker ölümlerinin arttığını, bunların hepsine “kaza, eğitim
zayiatı ve intihar” denildiğini biliyoruz. Biz burada, bunların intihar
olmadığını defalarca söyledik, bizim kuşkularımızın aileleri tarafından da
beslendiğini söyledik ama ne yazık ki bu Parlamentonun dikkatini askerdeki
kuşkulu ölümlere, daha doğrusu, intiharlara çekemedik.
Şunu söyledik:
“Eğer gerçekten askerdeki ölümler intiharsa bu askerler neden intihar ediyor,
hiç olmazsa bunu araştıralım.” Yine bir dikkate değer bir şey yaratamadık ve
özcesi, ölüleri gelen askerlerin büyük çoğunluğunun Kürt, Alevi, demokrat,
solcu ve sosyalist olmalarını burada söylemiştik, AKP’nin sıralarından
bağırtılar çağırtılar kopmuştu. Aynı iddiamızı yine tekrarlıyoruz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) – Yanlış, yanlış…
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Şimdi, dünden beri İnternet’te ve televizyon ekranlarında insanın
kanını donduracak, insanı hayrete düşürecek görüntüler yayınlanıyor. Bir
yüzbaşı hedef tahtasının kenarına askerleri yerleştirerek şov yapıyor ve normal
duruşla ateş etmeyi bırakın, ters dönerek, eğilip bacak altından hedefe ateş
etmeye çalışıyor. Oradaki emir kulu, maiyetindeki askerler itaatsiz davranmamak
için ne yapıyorlar? Sadece “Olmaz Komutanım.” deme çaresizliğinin ötesinde bir
tek şey söylemiyorlar ve duyduk ki Millî Güvenlik komutanlığı konuyla ilgili
soruşturma başlatmış ancak durum Sayın Savunma Bakanına sorulduğunda “Bu bizim
iç işimizdir, bundan fazlasını size anlatamayız.”
Şimdi, Türkiye’de
halkın, yoksulun çocuklarını askere alacaksınız, sebebi kuşku -bizce sebebi
bilinen ama- yaratan ölümlerle, sağ çocukları alıp tabutlar içinde ailelerine
göndereceksiniz “Bu bizim iç işleyişimizdir, iç işimizdir.” diyecekseniz, fazla
bilgi vermeyeceksiniz.
Tabii, bu olsa olsa, demokratik değil, diktatöryel
bir ülkede söylenebilecek bir sözdür ki biz dün iddia ettik, bugün de iddia
ediyoruz, askerin, bu halkın çocuklarının askerde değeri yok. Ancak Sayın
Erdoğan, referandum konuşmalarında -Ağrı’da- aynen şunu söylüyor: “Ben bir tek
Mehmetçik’in, bir tek şehidin bir tek damla kanını 550 milletvekiline
değişmem.” Ama bunu dedikten sonra da kuşkulu asker ölümleri alabildiğine devam
ediyor, bugüne kadar da yapılmış bir şey yok.
Tabii, daha önce
de, askere bu kadar değer veren bu sistem, kirli savaşta medet dileyen
askerlere “Bizi kurtarın.” diyen askerlere komutanının sözü de “Analar her
zaman Mehmet doğurur ama analar bir Kobrayı her zaman doğuramaz.” diyerek bir
Kobrayı insan yaşamından, insan hayatından çok daha önemli bulmuş ve bunu biz
basında izlemiştik hayretler içinde, o dönemden bugüne kadar da, yine, konuyla
ilgili bir tek alaka gösterilmedi.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, ben “kaza” ya da “intihar” olarak ailelerine sunulan birkaç
konuyu sizinle paylaşmak istiyorum: Burhan Güzelaydın,
31 Ocak 2009’da Hakkâri Yüksekova’da “intihar etti” diye ailesine haber
ediliyor ve cesedi ailesine veriliyor, intihar biçimi kurşun… Fakat ailesi buna
inanmıyor, başvuruyor, valilik ve oradaki yetkililerce “Çocuğunuz askerden muaf
tutulsun diye intihara kalkıştı.” deniyor. Ancak, baba da, oğlunun telefonda
kendisini arayarak sürekli dayak yediğini, sürekli baskı altında olduğunu
söylüyor ve İHAD aracılığıyla otopsi istiyor. Bakın “Tek kurşunla vuruldu.”
denilen Burhan Güzelaydın’ın otopsi raporunda ne
yazıyor: Omzunda bir kurşun yarası olduğu ancak ölümcül olmadığı, göğsünden
aldığı sert bir cisim darbesiyle yedi adet kaburgasının kırıldığı, sol elde
kesik, dudakta ve
vücudun çeşitli yerlerinde morluklar. Yine 17 Ağustos 2009’da
Elâzığ Karakoçan askerî birliğinde askerin eline pimi çekilmiş bombayı
tutuşturan yetkili, 4 insanın ölümüne, 4 askerin ölümüne sebep oldu. Mahkeme
süreçleri başladı. Allem edildi kallem edildi ve 4
erin ölümüne neden olan o subay korundu, sekiz yıl ceza verildi. Tabii,
örnekler sadece bununla bitmiyor. Bugüne kadar “Çocuğunuz intihar etti.”
denilen cesetlerin otopsisinde, sırtından altı kurşunla vurulmuş olduğu
öğrenildi. Yine “Çocuğunuz intihar etti.” denilen askerin solak olmasına rağmen
başının sağ tarafından kurşunu yemiş olduğu görüldü. İşte Edip Yaman 10 Ocak
2009’da Bingöl Genç jandarma karakolunda başının sağ yanından kurşun yiyerek ölüyor
ama kendisi solak. Ailesine “intihar” deniliyor.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bir ülkede eğer askerin değeri buysa o ülkede tüm yurttaşlara
verilen değer de budur. Bir ülkede dünyanın ikinci büyük ordusu kurulmuş,
bununla övünülüyorsa o zaman orada demokrasi yoktur. Bir korkunun emaresi,
ifadesi olarak bu dışa vurur. Şimdi askere alıyorlar. Oysaki bu askere alımlar
zorla askere alma olayıdır. Oysaki dünyada gelinmiş olan bu noktada Birleşmiş
Milletler İnsan Hakları Komisyonu ve Avrupa Parlamentosu askere gitmemeyi temel
bir insani hak olarak görüyor ve bunun literatürdeki
adı da “vicdani ret”tir ama Türkiye’de bir gencin vicdani ret hakkını
kullanması, onun ömür boyu etki altında kalabilecek, ömür boyu olumsuzluklarını
çekebilecek bir yaşam süreciyle karşı karşıya kalır. Ne olur? Karakol, askerlik
şubesi, cezaevi, işkencehane, adliye sarayı arasında
kısır bir döngü içinde döner dolaşır durur.
Bakın, Adalet
Bakanlığının verilerine göre, 1989-2008 yılları arasında 590 kişi hakkında,
askerlikten soğutma, askere gitmeme yani vicdani ret hakkını kullanmadan dava
açılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
ŞERAFETTİN HALİS
(Devamla) – Bunlardan 140 kişi tutuklanarak cezaevlerine konuyor. Oysaki
evrensel hukuk normları ve evrensel değerler itibarıyla bir hak olan vicdani
ret hakkı Türkiye’de hâlâ bir suç olarak ağır cezaî yaptırımlarla karşı karşıya
kalınıyor. Oysaki demokrasiden bahseden, demokrasi havarisi olduğunu iddia
edenlerin yapacağı tek şey vardır; vicdani ret hakkının mutlaka bu ülkede
herkes tarafından kullanılması gereğidir ve askerliği yeni baştan, bu minval
üzeri dizayn etme gereğidir.
Sizlere saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Halis.
Aleyhte, Konya Milletvekili
Ali Öztürk… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
ALİ ÖZTÜRK
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin
Meclis araştırması komisyonu kurulması yönündeki önergesinin aleyhinde söz
aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Şüphesiz, tüm
partiler bizim için değerlidir, partilerimizin görüşleri de bizim için çok
değerlidir. Basında da yer alan konu gerçekten tüyler ürpertici ancak buraya
getirilen konular da şüphesiz çok önemli. Şu anda Meclis kendi gündemini
belirlemiş durumda. Gündemde, milyonlarca genç öğrencinin istikbalini,
geleceğini ilgilendiren ve bu konuda karar alan ÖSYM’nin yapısıyla ilgili bir
kanun tasarısı gündemde görüşülmektedir. Gündemin bu kadar önemli olması
arasında şüphesiz böyle önemli konular da olabiliyor ancak bence, şu anlamda,
şu durumda ve gündemin yoğun olması nedeniyle gündemin arasında böyle bir
konuya ayıracak zamanın olmadığı düşüncesiyle…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Tabii, insanlar ölüyor, ne gereği var!
ALİ ÖZTÜRK
(Devamla) - …grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildirir, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Öztürk.
Lehinde, Batman
Milletvekili Bengi Yıldız.
Buyurunuz Sayın
Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de sizi saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum.
Batman’da bugün
bir patlama gerçekleşti ve 3 yurttaşımız yaşamını yitirdi. Öncelikle onlara
Allah’tan rahmet, ailelerine başsağlığı diliyorum, acılarını paylaşıyorum.
Vekillerimizin de belirttiği gibi Sayın Enerji Bakanımız buradaydı ama
Batman’daki, kendisini ilgilendiren bir sahadaki patlamadan haberi olmayacak ki
bu konuya değinme gereğini de duymadı. İş güvenliği ve taşeronlaşma ülkemizin,
tabii, en temel problemlerinden birisidir ve Batman’daki bu patlama da ne yazık
ki taşeron işçi çalıştıran bir alanda gerçekleşiyor. Daha önce de Batman’da
TÜPRAŞ ve TPAO’dan sızan benzinin bir mahallede, “Cumhuriyet Mahallesi”
dediğimiz mahallede yer altında birikmesi sonucu bir patlama gerçekleşmişti.
Âdeta o mahalle havaya uçmuştu. Birçok esnafımız yaşamını yitirmiş,
yaralılarımız olmuş ve “sanayi sitesi”, “esnaf sitesi” dediğimiz site tamamen
kullanılmaz hâle gelmişti. Bu tehlike hâlen devam ediyor. Bilim adamları o
alanda araştırmalar yaptılar, raporlar ortaya çıkardılar. Buna ilişkin en ufak
bir gelişme şu ana kadar yaşanmadı. Çok ilkel koşullarda, Batman’da sanki su
kuyusu kazar gibi o mahallelerinin içerisinde yedi sekiz tane kuyu açılmış. Sözüm
ona orada gazlar dışarı çıkacak ve bu şekilde bu patlamanın önüne geçilecek.
Herhâlde Afrika ülkelerinde bile böyle bir yöntem düşünülemez.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tabii, asker ölümleri... Bu ülkede
devlet kutsal, toprak kutsal, ordu kutsal. Kutsal olmayan bir tek şey
var, insan; insan yaşamı, insan düşüncesi, insanın kendisi. Demokratik
ülkelerde devlet de insan içindir, vatan da insan içindir, ordu da insan
içindir ama bizde bu ters yüz edilmiş. Bir ülkede yüzlerce insan intihar
ediyor. Aileleri müracaat ediyor “Bu intihar değil, bu cinayet.” diyor ama o
ülkenin Meclisi de, Parlamentosu da, basını da, sivil toplumu da kör ve
sağırları oynuyor ve yargı bu cinayetleri veyahut belirttikleri gibi intihar
olsa, bunu kim araştıracak, kim soruşturacak? Bunu kime havale ediyorsunuz? Bu
ülkede ikili yargı sistemi var: Bir, sivillerin yargılandığı mahkeme, bir de,
askerlerin yargılandığı mahkeme. Yani orada komutan veyahut herhangi birisi bir
askeri infaz ettiğinde o komutanların emri ve gözetimi altındaki askerî
mahkeme, askerî savcı gidip orada araştırma yapacak ve “Sen Anadolu’nun yiğit
evlatlarını, herhangi bir işçinin, emekçinin çocuğunu öldürdün.” diyecek,
komutanı mahkemenin önüne çekecek, cezalandıracak. Bunun olmadığını,
olamayacağını... Zaten “Binlerce asker intihar etti.” deniliyor ama içlerinden
tek bir tanesini “Burada bir başkası öldürdü.” şeklinde bir yargı, bir savcı
kararı çıkmıyor. Eğer bir yerde binlerce iddia varsa ve o iddialar içerisinde
bir teki doğrulanmıyorsa orada bir soruşturma, adil bir yargının olmadığı,
adaletin tecelli edemeyeceği gerçeği ortadadır. Nitekim
kovboy filmlerindeki gibi bir uygulamayla karşı karşıya. İşte dün akşam,
dünden itibaren İnternet sitelerine düştü. Yani komutan dediğimiz -komutan
mıdır, komutan taslağı mıdır, bilemiyorum- askerleri koymuş karşısına, ellerine
de bir hedef tutuşturmuş, ha bire ateş açıyor. Bununla yetinmiyor, Vekilimizin
dediği gibi bacakların arasından, sırtını askere dönerek, neredeyse güvercin
taklası atarak “Bir de buradan ateş açayım” diyor. Ülkemizde böyle bir uygulama
varsa eğer bu olağan bir durumdur. Şu ana kadar bu eğer bizim elimize
ulaşmıyorsa, orada bir soruşturma açılmamışsa bu olağan bir uygulamadır ve biz
bunu zaten biliyoruz.
Türkiye’deki
askerlik sistemine baktığımızda, zaten askere gittiğimizde orada vatandaş
yoktur; orada -iddia ediyoruz- padişahların emir kulundan da daha beter bir
durum vardır. Dövülürsün, sövülürsün. Hepimiz askerlik yaptık, ben gerçi otuz
günlük askerlik yaptım ama hayatımın en uzun günlerini yaşadım, saat beşte
uyanıyorsun, yaz ayında bilmem kaçta. Yani orada sorgulanmayan, hakkı hukuku
olmayan bir sistemle karşı... Kapalı bir kutu. Bir egemenlik
sistemi, devletin ayrı bir alanı, sorgulanmayan bir alanı. Zaten nesini
sorgulayabiliyoruz ki? Ne harcamasını sorgulayabiliyoruz, ne cinayetini
sorgulayabiliyoruz ne darbe yapmasını sorgulayabiliyoruz, devlet içerisinde
devlet olan bir yapılanma ve çağ dışı bir yapılanma. 1 milyon kişilik ordusu,
ülkenin bütün kaynaklarının yüzde 30’unu harcayan bir yapı, sorgusuz sualsiz
bir yapı.
Şimdi, şunu
belirtmek istiyoruz. Vicdani ret hakkı dediğimizde, zorunlu askerliğe karşı
çıktığımızda kıyametler kopuyor. Avrupa Birliğine girmek istiyoruz. Avrupa
Birliğinin herhangi bir ülkesinde zorunlu askerlik ve vicdani reddin
tanınmadığı bir ülke var mıdır? Siz nasıl gireceksiniz Avrupa Birliğine? Ortada
ya zorunlu askerlik yoktur ya da zorunlu askerliğin olduğu yerde vicdani ret
hakkı vardır. “Ben düşüncemden, dinî inancımdan, dünyaya bakış açımdan dolayı
askerliği kabul etmiyorum, burada hizmet etmek istemiyorum. Gideceğim, sosyal
kurumda, hastanede, okulda çalışacağım bu süreyi.” Devlet bu hakkı tanımış, hem
vicdani ret hakkını tanımış hem zorunlu askerliğe alternatif olarak kamu
kurumlarında, sosyal kurumlarda çalışma hakkı vermiş. Bizde ikisi de yok;
askerlik zorunlu, vicdani ret hakkını savunmak suç. Milletvekili olarak bile
vicdani ret hakkını savunduğumuzda kıyametler kopuyor. Geçen yıl Batman’da
“Vicdani ret hakkı tanınmalıdır. Bizim çocuklarımız kendi kardeşini öldürmek
istemiyor.” dedik, Meclisten de insanlar ayağa kalktı, basın da ayağa kalktı.
“Dünyadan haberiniz yok mu sizin?” diye soruyoruz.
İşte, Avrupa
Birliği ülkeleri, tek tek sayayım, bakın. Zorunlu
askerlik nedir Avrupa Birliğinde, Avrupa ülkelerinde, çağdaş dünyada? Vicdanı
ret hakkı nedir? Bugüne kadar niye Meclise taşınmamıştır? Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi kararları vardır. Bunların hepsini görmezlikten
gelen, laik, demokratik, düşünce özgürlüğüne saygılı -Anayasası’nda kendisini
böyle tanımlayan- bir ülke.
Dolayısıyla
sadece İnternet’e girdiğinizde, şu kuşkulu asker ölümlerine ilişkin binlerce
haberi görürsünüz, ailelerin itirazını görürsünüz, mahkeme kararlarını
görürsünüz, “İntihar etti.” deyip de arkasından üç kurşun yiyen insanları
görürsünüz. “İntihar etti.” deyip de alnından üç kurşun yiyen adam nasıl
intihar ediyor? Beyninden üç kurşunu nasıl geçiriyor bir insan? Bunların
hepsine “Bu kutsal ordu, peygamber ocağı” deyip bir zırh koyuyoruz önüne. En
kutsal değerimiz olan insan bir tarafa itiliyor ama diğer taraftan dokunulmaz
alanlar yaratılıyor.
Bunun, bu kuşkulu
asker ölümlerinin bir an önce Mecliste tartışılması lazım. Biz bunları her
getirdiğimizde “Zamanı değil, daha önemli yasalar vardır.”, faili meçhulleri
getirdiğimizde “Zamanı değil, daha önemli yasalar vardır…” İnsanın yaşamından
daha önemli hiçbir şey yoktur. Buradaki yasama faaliyeti insanın yaşamı
içindir, özgürlüğü içindir, daha iyi bir koşulda hayat sürmesi içindir,
dolayısıyla bu araştırma önergemizin reddedileceğini biliyoruz
…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Tamamlayın lütfen.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) -…ama toplum, kendi vicdanında bunun kanayan bir yara olduğuna, siz
burada gözünüzü, kulağınızı kapatsanız da toplumun bu acıları yaşadığına ve
Parlamentonun buna bir an önce el koyması gerektiğine inanıyor.
Bu duygu ve
düşüncelerle ben de yüce heyetinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
Aleyhte, Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan.
Buyurunuz Sayın Atılgan.
(MHP sıralarından alkışlar)
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Değerli Milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisinin Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki intihar ve ölümlerle ilgili olarak Meclis araştırmasıyla ilgili
vermiş olduğu önerge hakkında söz almış bulunuyorum. Aslında bu sözü AKP
Grubundan bir arkadaş almıştı ama konuşmalar neticesinde bu sözü AKP Grubundaki
arkadaştan alarak konuşma lüzumu hissettiğim için söz almış bulunuyorum.
Burada görevini
yapanlar var. Görevini yapmayanlar, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında bu tür
isnadı olmayan, asılsız söylemlerle Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya dönük
faaliyetler içinde olanlara karşı vazifesini yapmayanlar için bu sözü aldığımı
da belirtmek isterim.
Değerli
arkadaşlarım, Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu kürsüden konuşma yetkisi yok, Türk
Silahlı Kuvvetleri hakkında söylenen sözler karşısında cevap verecek
televizyonu yok, radyosu yok, gazetesi yok. Bu görev hükûmet
edenlerin görevidir. Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında ne tür iddialar varsa
hepsi hakkında istatistiki değerlerle, Savunma
Bakanlığından verileri alarak buradaki iddialara cevap verme görevi Hükûmet sıralarında oturmak zorunda olanların görevidir.
Dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmayı kendilerine hedef seçmiş
olanların görevlerini gayet iyi anlıyorum, onlar görevini yapıyor, tebrik
ediyorum. Görevini yapmayanları da göreve davet ediyorum.
Türk Silahlı
Kuvvetlerindeki ölümler 1980’den bu yana, intihar ölümleri dâhil her geçen yıl
azalmaktadır. Savunma Bakanlığını da bu istatistikleri burada açıklamaya davet
ediyorum. Lütfen, bu tür öneriler olduğu zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin istatistiki değerlerini alsınlar ve bu Mecliste
milletvekillerini doğru dürüst bilgilendirsinler.
Evet, Türk
Silahlı Kuvvetlerinde, bütün dünya ordularında olduğu gibi intihar olayları
vardır. Bu konuda, sugötürmez biçimde bu intihar
olaylarının bir kısmının neden olduğu noktasında Türk Silahlı Kuvvetlerinin
derinlemesine araştırmaları vardır. 1980’li yılların ortalarından itibaren
tabur seviyesi bütün birliklerde psikologlar istihdam edilmektedir. Bütün
birlikler psikolojik sorunlu olan insanlarla ve askerle bire bir görüşmeler
yaparak onların yapabilecekleri herhangi bir olumsuz davranışları engellemeye
dönük istatistiki birtakım değerlendirmeler
yapmaktadırlar. Askerler bire bir takip edilmektedir bu psikolojik danışma
merkezleri tarafından. Mümkün olduğu kadar bu intiharları azaltmak için anormal
bir gayret vardır komuta yapısında.
Dolayısıyla böyle
bir gayret içinde olan silahlı kuvvetleri bu şekilde suçlayıcı önergelerle ve
bu şekilde itham edici birtakım söylemlerle bu Meclis kürsüsünde milletin ve
devletin birliğini temsil eden Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmaya, bölmeye,
yıkmaya dönük bu tür iftiraları şiddetle kınadığımı söylemek istiyorum. Türk
Silahlı Kuvvetlerinde hiçbir komutan, hiçbir idareci, emrine verilmiş olan
milletin evlatlarını asla telef edecek bir davranış içinde bulunmaz. Kim bunu
iddia ediyorsa yalan söylüyor. Kim bunu söylüyorsa maksatlı söylüyor. Türk
Silahlı Kuvvetleri bu devletin ve milletin birliğinin timsalidir. Bu timsali
yıkmak için Türk Silahlı Kuvvetlerinin üzerinde yapılan psikolojik harekâtı
hepimiz biliyoruz. Unutmayın ki, Türk Silahlı Kuvvetlerinin operasyonel
gücü ve milletin birliğini temsil eden gücü yok edildiği zaman, sevinecek bir
tek grup vardır bu ülkede: O da bu ülkeyi yıkmayı, bölmeyi hedef edinmiş olan
bölücü örgüttür ve onların temsilcileridir!
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, Hükûmet edenlere buradan bir
kez daha sesleniyorum: Lütfen, Türk Silahlı Kuvvetleri hakkındaki ithamlara
doğru verilerle, Savunma Bakanlığının verileriyle, Genelkurmay Başkanlığının
verileriyle doğru bir şekilde cevap verin, görevinizi yerine getirin diyorum.
Diğer bir konu
vicdani retçilik konusudur. Dünya ülkeleri içinde vicdani retçilik bazı ülkeler
tarafından tanınmıştır, bazı ülkeler tarafından tanınmamıştır. Tanıyan ülkeler
de yok denecek, çok az sayıdadır dünyada. Dolayısıyla, dünyada tehdit altında
olmayan, Türkiye gibi bir ateş çemberi coğrafyasında bulunmayan ülkelerin
vicdani retçiliği kabul etmeleri Türkiye için bir örnek olamaz. Türkiye için
bir örnek olamaz. Bu konu bu Mecliste de tartışılabilir,
kabul ediyorum ama Türkiye’nin içinde bulunduğu tehdit ortamı, özellikle
içerisinde bulunan bölücü faaliyetler nedeniyle, vicdani retçiliğin bütün
boyutlarını tartışabiliriz ama bugünkü geldiğimiz noktada dünyada üç beş ülke
tarafından kabul edilmiş olan, birtakım insanların “Kişiliğim ve inancım
nedeniyle ben askerlik yapmak istemiyorum.” düşüncesiyle dile getirdikleri
konuları ve kabul ettikleri konuları Türkiye’nin önünde bir örnek gibi sunmanın
yine iyi niyetli bir örnek olduğunu söyleyemiyorum. İyi niyetli
değildir.
Türkiye’de iyi
niyetlerle yapılan doğrularla birtakım kötü niyetler birbirine
karıştırılmaktadır. Silahlı Kuvvetlerde hata yapmayan olmaz mı? Elbette olur.
Silahlı Kuvvetler gökten zembille inmedi, onun içindeki insanlar da sizler
gibi, bizler gibi insanların oluşturduğu ancak milletin gerçek evlatları olan,
milletin her kesiminden -bakın her kesiminden- devletin ve milletin her
coğrafyasından, her ilinden, her ilçesinden gelen orta ve alt sınıftaki
insanlardan oluşan gerçek bir millet ordusudur. Dünyada örneği azdır. Bu orduyu
yıpratmak için elinden gelen gayreti gösterenlerin bir tek amacı vardır: Kendi
emelleri ve hedeflerine engel olduğu düşüncesiyle Türk Silahlı Kuvvetlerine
karşı girişilen bir faaliyettir. Bu faaliyetin de bu Meclis tarafından iyi
değerlendirilmesi gerekir ve bu niyette olan insanlara da asla ve asla taviz
verilmemesi gerekir.
Değerli
arkadaşlarım, dolayısıyla, Türk Silahlı Kuvvetlerinin içindeki intihar
olaylarını bu şekilde dile getirirken onun manevi şahsiyetini ve milletin
birliğini bozacak şekilde faaliyet göstermek yanlış bir tutumdur. İçinde hata
yapanları, Türk Silahlı Kuvvetlerinin kendi mekanizması içinde çok doğru bir
şekilde yargılarlar, bundan hiç kimsenin şüphesi olmasın. İçinde, kendisine
verilen görevde kanunlarla ve Anayasa’yla çizilmiş olan çerçevenin dışına
çıkanlar varsa elbette ki onlar mahkemenin önünde cezalandırılırlar, o konuda
bizatihi Türk Silahlı Kuvvetlerinin başındaki şahıs soruşturma açar.
Az önce bu
kürsüden dile getirilen, dünden beri İnternet’e düşen ve televizyonlarda çıkan
konuyla ilgili de ilgili kurumun başındaki şahıs soruşturma açmıştır. Doğrudur,
yanlıştır, ayrı bir konudur. Yani oradaki silah arkadaşlığının, özel
kuvvetlerde birbirine güvenin, komutana güvenin bir aracı gibi bir eğitim
usulüdür o. Yanlış bir usuldür belki, kabul ediyorum ama,
onun uç bir örneğini, uç bir eğitim örneğini ve birbirine güveni özellikle bu
şekilde pekiştiren özel kuvvetlerin bir eğitim aracını bu kürsüden gelip de
Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmak amaçlı kullanırsanız işte o zaman buna
cevap vermesi gerekenin de -yine söylediğim gibi- Türk Silahlı Kuvvetlerinin bu
tür faaliyetlerinin her türlü istatistiki değerini elinde bulunduran Hükûmet kanadı olduğunu söylemek isterim.
Ben isterdim ki
burada Millî Savunma Bakanı olmalı ve bu konuları daha önceden gündeme getiren
arkadaşların verdiği önergeyi alarak oradaki iddiaların tamamını yıpratacak
şekilde veyahut da haklı bulduğu konular varsa onları da dile getirecek şekilde
bu Meclise doğru bilgi verilsin. Ama maalesef -maalesef diyorum- bu konuşmayı
yapmak zorunda kaldım, konuşmam olmadığı hâlde yerimden dedim ki: “Bana on
dakikalık bir süre alın, konuşmak istiyorum.” Çünkü bu konu bir stratejinin
eseridir değerli milletvekilleri. Bu konu bir stratejinin eseridir. Türkiye’de
Türk Silahlı Kuvvetlerini itibarsızlaştırmak, etkisizleştirmek,
şahsiyetsizleştirmek, Türk Silahlı Kuvvetlerinin mensupları hakkında akla
hayale gelmeyen iftiralar atmak, bu bir stratejinin gereğidir. Lütfen, bu stratejiye alet olmayalım, hiç birimiz alet olmayalım
ama içinde hata yapanlar varsa -yine söylüyorum- hatayı yapanları mutlaka
hatalarının cevabını alacak şekilde de ilgili mahkemeler önünde yargılayalım
ama emin olun ki -bir kez daha tekrarlıyorum- Türk Silahlı Kuvvetlerinde
kendisine teslim edilmiş olan vatan evlatlarının, bakın, vatan evlatlarının
tırnağının kanaması uykularını kaçırır komutanlarının.
Askerlikte,
dövmedir, küfürdür müfürdür, bunların tamamı suçtur
değerli arkadaşlarım, suç. Askere bir fiske vurmak suçtur, askere kötü bir söz
söylemek suçtur. Ben bizatihi komutanlık yaptım. Birliğin her tarafına
askerlerin şikâyetlerini verecekleri kutular koydum, anahtarı sadece bende. Her
kim ki askere bir tek kötü laf ederse onları mahkemeye verdim çünkü askerdeki,
askere gelen o vatan evlatları aynı benim evladım gibiydi, onların her türlü
ihtiyacı benim evladımın ihtiyacı gibiydi. Bu derece hassasiyet gösteren Türk
Silahlı Kuvvetlerinin komuta yapısındaki insanlara bu derece vicdansızca
saldırılar bana göre biraz ayıp oluyor, Türkiye Cumhuriyeti’nin ve devletinin
birliğinin timsali olan bu orduya da ayıp oluyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) - Türkiye Cumhuriyeti’nin en önemli kurumunu yıpratmanın da hiç
kimseye ama hiç kimseye bir faydası olmadığını söylüyor, bu niyette olanların
da bu kötü niyetlerinden vazgeçmesi dileğiyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Atılgan.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Başkan, Sayın Hatip, grubumuza, araştırma önergemizin
içeriğine ilişkin “iftiralarla dolu” şeklinde değerlendirmeler yaptı.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Ben kimseyi hedef almadım Sayın Başkan.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – “Türk Silahlı Kuvvetlerini yıpratmayı görev edinenler” şeklindeki
nitelendirme…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Ben grubun adını söylemedim.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Araştırma önergelerimizin iftirayla dolu olduğunu söylediniz, kime
söylüyorsunuz, kimin araştırma önergesi var, başka bir partinin var mı?
BAŞKAN – Lütfen,
mikrofonu açar mısınız.
Yerinizden de
buna cevap verebilirsiniz.
Buyurunuz.
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Kürsüden mümkünse Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Buyurunuz.
VIII.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.-
Batman Milletvekili Bengi Yıldız’ın, Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın,
konuşmasında, grubuna sataşması nedeniyle konuşması
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Sayın Hatibin şuna alışması lazım: Burası Türkiye Büyük Millet
Meclisi. Hiç kimse, bu halkın iradesinden daha üstün değil, kimse de Meclisin
denetiminin dışında değil; bunu öğreneceksiniz bir kere. Türk Silahlı
Kuvvetleri, 1 milyon insanı içinde barındıran bir teşkilattır. 1 milyon insanı
barındıran bir teşkilatın suç işlemediğini, hata yapmadığını söylemek abesle
iştigaldir.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Öyle bir şey demedim ben.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Öyle diyorsunuz.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana)
– “Hata yapanlar mahkeme önüne çıkarılır.” dedim.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bakın, şöyle söyleyeyim Sayın Hatip: Türk Silahlı Kuvvetleri
mensubu, kendi karakolunun etrafına mayın döşeyip kendi askerlerinin ölümüne
sebep oldu mu olmadı mı? Bunu hepimiz dinledik.
İki: Türk Silahlı
Kuvvetleri mensubu komutan, kendi askerlerinin eline bomba pimini çekerek
tutuşturdu mu tutuşturmadı mı?
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Hepsi mi yaptı?
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hepsi hakkında soruşturma açıldı.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bundan dolayı insanlar öldü mü ölmedi mi?
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hepsi hakkında soruşturma açıldı.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Bir tanesi yaptı, o da soruşturma geçirdi.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Bakınız, işte bir tane de olsa bu Meclis onu araştıracak, soruşturacak;
bundan siz de rahatsız olmayacaksınız, bundan kimse rahatsız olmayacak.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) - Görevi Türk Silahlı Kuvvetlerini yıkmak olan kişilerin bu şekilde
konuşmaları garip oluyor, garip!
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Eğer bin kişilik bir teşkilatın sorgulanmasını istiyorsanız, 1
milyon insanın içinde de…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sen görevini yapıyorsun, sana dediğim bir şey yok! Sen görevini iyi
yapıyorsun kardeşim, sana bir şey demiyorum ben!
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Sayın Hatip, 1 milyon insanın içinde de suç işleyenler var. O suçu
işlemek…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sen görevini yapıyorsun, benim sözüm yapmayanlara.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – O suçu işleyenleri soruşturmak, hakkında araştırma önergesi vermek,
bu Meclisin görevidir. Bunu istediğimiz zaman da hiç kimsenin bizi iftiralarla,
yalanlarla suçlamasına müsaade etmeyiz. Biz burada Parlamentonun bir
partisiyiz.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tekil vakaları genelleştirmeyin.
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde suç işleniyorsa orası dokunulmaz
bir alan değildir, kutsal bir alan değildir. Sizin için kutsal olabilir, bizim
için kutsal değildir. Herkes, her makam, her mevki, bu halka ve yargıya hesap
vermek zorundadır. Herkes bunu öğrenecek, Türk Silahlı Kuvvetleri de bunu öğrenecek,
öğrenmelidir de.
Teşekkür
ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri (Devam)
1.-
(10/864) esas numaralı, TSK’da yaşanan asker
ölümlerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesinin görüşmelerinin, Genel Kurulun
17/02/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
BDP Grubu önerisi (Devam)
BAŞKAN – Öneriyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Bitlis) – Karar yeter sayısı Başkanım.
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı arayacağım.
Kabul etmeyenler…
Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 14.36
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 14.50
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin
oylamasında karar yeter sayısı aranmıştı, bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Öneri kabul
edilmemiştir, karar yeter sayısı vardır.
Şimdi, gündemin
“Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına
geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat
Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6
Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Dünkü birleşimde
teklifin birinci bölümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştı.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
(x) 616 S. Sayılı Basmayazı
16/02/2011 tarihli 67’nci Birleşim Tutanağı’na
eklidir.
1’inci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 1. maddesinde yer alan “alanların”
ibaresinden sonra gelmek üzere “görev” ibaresinin eklenmesini arz ve talep
ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Eşref Karaibrahim Engin Altay Sacid Yıldız |
Giresun Sinop İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Sacid Yıldız konuşacak.
BAŞKAN –
Buyurunuz Sayın Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
SACİD YILDIZ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerime başlamadan önce
bugün Batman’daki patlamada ve daha evvel Kahramanmaraş’taki felakette ölenlere
rahmet diliyorum, yakınlarına başsağlığı diliyorum.
616 sıra sayılı
Yasa Tasarısı’nın 1’inci maddesi üzerine vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi selamlıyorum.
Vermiş olduğumuz
önergeyle, sınavlarda görev alanların yetki ve sorumluluklarının yanı sıra
görevlerinin belirlenmesinin de yasanın amaçları arasına alınması
hedeflenmektedir.
Değerli
milletvekilleri, bu yasayla ÖSYM Türkiye’nin en geniş yetkilerle donatılmış
kurumu hâline getirilecektir. 1973’te sınav sorularının çalınmasından sonra
1974 yılında rahmetli Altan Günalp tarafından -benim
Hacettepe’den hocam olur- kurulan ÖSYM önce Üniversitelerarası Seçme Yerleştirme
Merkezi adını almıştı. 81 yılında ise Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi
olarak değiştirildi. Şimdi de Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi adını
almaktadır.
ÖSYM uzun yıllar
boyunca gerek yöntem gerekse teknik donanım olarak üniversitelere giriş
sınavlarında başvuru işlemlerinin organizasyonu, sınav sorularının
hazırlanması, sonuçların değerlendirilmesi ve öğrenci yerleştirme işlemlerinin
yapılması gibi konularda deneyim sahibi olmuştur. ÖSYM, özellikle işlemlerin
gizliliği konusunda çok ciddi çalışan merkez, bu sayede hem toplumun hem de
devletin nezdinde güvenli bir kurum olarak algılanmıştır. ÖSYM zamanla diğer
başka kurumların da sınavlarını yapmıştır bu güven sonucunda. ÖSYM’ye yönelik
tüm bu olumlu algılar olmasına rağmen ÖSYM şeffaflıktan uzaklaşmaya
başlamıştır. ÖSYM’nin bağlı bulunduğu kurum olan YÖK’ün topluma hesap vermekten
uzak ve kapalı tavrı son zamanlarda ÖSYM tarafından da benimsenmiştir.
Değerli
milletvekilleri, KPSS sınavında ortaya çıkan kopya skandalları ve 2010 yılı
üniversite sınavında bazı hesaplamaların yapılmasının unutulması, ÖSYM’ye karşı
duyulan güveni sarsmaya yetmiştir. Özellikle üniversite giriş sınavının
değerlendirilmesi, başarı sırasının oluşturulması sürecinde yapılan ciddi
hatalar basına da yansımıştır ve uzun yılların verdiği deneyime rağmen son
yıllarda yaşanan bu olaylar, ÖSYM’ye olan güvenin giderek azalmasına neden
olmuştur.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz yasa ile ÖSYM’nin adı, biraz evvel
söylediğim gibi “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi” olarak değiştirilmekte ve
Başkanlık, merkezi Ankara’da bulunan özel bütçeli bir kuruluş hâline
getirilmektedir. Yıllarca güvenin sembolü olan ÖSYM özerk bir kurum hâline
getirilmek yerine siyasi bir kurum hâline dönüştürülecektir. Oysa ÖSYM’nin
yeniden yapılandırılma sürecinde şeffaflık, açıklık ve hesap verebilirlik gibi
ilkeler göz önünde bulundurulmalıydı. Ne yazık ki yasa bu hâliyle kadrolaşmanın
önünü açacaktır. ÖSYM, 318 kadronun kısıtlı istisnalar dışında kalan kısmını YÖK’e
devretmekte, 180 yeni kadro almakta. Bu, açıkça kadrolaşma demektir değerli
milletvekilleri. ÖSYM’de çalışan mevcut personel devre dışı bırakılmakta ve
hiçbir kıstas öngörülmeden yabancı uzman ve sözleşmeli personel alımı söz
konusu olmaktadır. Bu, ÖSYM’nin özel istihdamı anlamına gelmektedir.
Bu yasa ile ÖSYM,
Kamu İhale Kanunu hükümleri dışında bırakılmaktadır. Bu da çok önemlidir
-arkadaşlarımız da söyledi- önemli itiraz noktalarımızdan biri de budur. Tarihi
önceden belli olan sınavların yapılması için gerekli olan mal ve hizmet
ihtiyaçları da önceden bellidir. Bu nedenle, sınava bağlı mal ve hizmet
alımlarının Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması kabul edilemez. Bir acele
yoktur. Niye bütün bu kuruluşlar Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılıyor?
Geçenlerde torba yasasında da Kömür İşletmeleri bunun dışına çıkarılmıştı.
Bunun Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması, keyfîlik ve denetimsizlik sonucunda
yolsuzlukları da gündeme getirecektir. Başkanlık, başta yükseköğretim
kurumlarında ön lisans, lisans ve lisansüstü öğrenim görecek adayların puan
sıralamasına göre tespiti, yerleştirilmesi ile yükseköğretim kurumlarında atama
veya yükselmelerde esas alınan sınavlar olmak üzere her türlü bilim, yetenek
veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemini de
yapabilecektir. Görüldüğü gibi, gereksiz bir şekilde çok fazla yetki
verilmektedir. Görevlerini kimseye bağlı olmadan gerçekleştiren Başkanlığa
hiçbir organ, makam veya kişi talimat veremeyecektir. Yani, ÖSYM Başkanının çok
fazla yetkiyle donatılması vardır bu taslakta ve Yönetim Kurulu işlevsiz
kalmaktadır. Personel alımında bile yetkisi olmayan bir Yönetim Kurulunun görev
ve yetkilerinin neler olduğu anlaşılmaz bir durumdur. ÖSYM Başkanının tek
seçici, tek karar verici olmasını ise demokrasiyle bağdaştırmak mümkün değildir.
Bu duygu ve
düşüncelerle sözlerimi bitiriyor, önergemizin desteklenmesini rica ediyorum.
Teşekkür ederim.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 1 kabul
edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 2. maddesinin 1. fıkrasının (ı) bendinin
madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Eşref Karaibrahim Engin Altay Hulusi Güvel |
Giresun Sinop Adana |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Hulusi Güvel konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Güvel, buyurunuz efendim.
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 616 sıra
sayılı ÖSYM Yasası hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, ÖSYM, kurulduğu 1981 yılından geçtiğimiz yıla kadar devletin en çok
güvenilen kurumlarından bir tanesiydi. Ne oldu ÖSYM’ye? Aslında devletin saygın
ve güvenilir diğer kurumlarının başına gelen durum ÖSYM’nin de başına gelmiştir.
ÖSYM, devleti idare etmek yerine kadrolaşmayı, özerklik yerine boyun eğdirmeyi,
özgürlük yerine yandaşlığı tercih eden bir siyasi anlayışın kurbanı olmuştur.
Bugün bütün üst kurulların, TRT’nin, RTÜK’ün, YÖK’ün, Adli Tıp Kurumunun,
üniversitelerin hâline baktığımızda da benzer bir durumu görmekteyiz.
Yıllarca YÖK’ten
yakınan, YÖK’ün kaldırılmasını savunan AKP değil miydi? Ne zaman ki YÖK belli
zihniyetteki kişilerce yönetilmeye başladı, eleştiriler de ortadan kalktı.
Şimdilerde YÖK’ün antidemokratik bir kurum olduğunu söyleyen AKP’li kalmadı
maalesef. “Bizden olan iyidir.” mantığı egemen oldu. Bu, devleti yönetmeyen,
devleti kendi amaçları doğrultusunda eğip büken siyasi anlayışı hâkim kılmak
için devleti kullanan bir yapı hâline geldi. Bakın Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun hâline ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Değerli
arkadaşlar, devlet yönetiminde ciddi bir bozulma vardır. “İşe göre adam yerine,
adama göre iş” anlayışı devleti sağlıksız bir hâle getirmiştir. Bir kamu
görevlisi, bir siyasi partinin yandaşı gibi davranıyorsa orada sağlıklı bir
devlet işleyişinden söz etmek mümkün değildir. Devlet kurumlarının sağlıklı
işlemesine izin vermezseniz o devlette yolsuzluk da olur, beceriksizlik de
olur.
Hatırlarsanız,
AKP, yolsuzlukları ortadan kaldırma vaadiyle kamuoyunun önüne çıkmıştı. Aradan
geçen sekiz yıldan fazla süre sonunda ülkenin geldiği yere baktığımızda,
Türkiye'nin en çok rüşvet verilen ülkeler arasında 6’ncı sırada olduğunu
görmekteyiz; bu, Uluslararası Şeffaflık Örgütünün yayınladığı raporlarda yer almaktadır. Avrupa
Birliği ilerleme raporlarında yolsuzlukların pek çok alanda yaygın olduğundan
söz edilmektedir. Bu, amaçlarına yabancılaşmış bir devlet örgütü anlamına
gelmektedir. İnsanları liyakatleri yerine, bir siyasi oluşuma sadakatleriyle
göreve getirirseniz sonucu da elbette bu olur.
Değerli
arkadaşlarım, yalnızca devletin kurumları sorunlu değildir, devleti
yönetenlerin anlayışlarında da sorunlar vardır. Devleti yönetenler her çeşit
muhalefete karşı büyük bir tahammülsüzlük örneği göstermektedirler. Bu,
kendini, ülkemizin basın özgürlüğü ve ifade özgürlüğü alanlarında açık bir
biçimde göstermektedir. Türkiye dünya basın özgürlüğü sıralamasında 178 ülke
içerisinde 138’inci sıraya gerilemiştir. Bugün 50’ye yakın gazeteci tutukludur,
birçoğu hakkında binlerce soruşturma dosyası bulunmaktadır. Daha iki gün önce Hükûmete muhalefet eden Oda TV’ye baskın düzenlendi, Soner
Yalçın ve Oda TV yöneticileri gözaltına alındı. Bütün bu baskılar basında açık
bir oto sansüre neden olmaktadır. Bu yüzden Sayın Başbakana soru sormaya korkan
muhabirler vardır. Hata yapıp Sayın Başbakanın beğenmediği bir soru sormuşsa
soruyu soran muhabir işinden olabilmekte, akreditasyonu iptal edilmektedir.
Değerli
arkadaşlar, Başbakanı protesto etti diye öğrenciler yıllarca hapis cezası
istemiyle yargılanmaktadır. Ağzını açan ağzını açtığına pişman olmaktadır,
insanlar üzerinde bir korku iklimi hâkim kılınmaktadır. Bir polis devleti
hâkimiyeti vardır. Ülkemizde tutukluluk süreleri cezaya dönüşmüştür, hapishanelerde
hükümlü sayısı kadar tutuklu vardır. Lafa gelince mangalda kül bırakmayan
demokrasi şampiyonu Hükûmet bunlara karşı gözlerini
kapamaktadır. Kendi gibi düşünmeyen herkes bu kaderi önünde sonunda paylaşacak,
Sayın Başbakanın öfkesinden ve kininden herkes nasibini alacak gibi
görünmektedir.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güvel.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
2’nci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 2’nci madde kabul
edilmiştir.
Madde 3 üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 3. maddesinin 4. fıkrasının 2. cümlesinde
yer alan “uygulanmaz” ibaresinin “uygulanır” ibaresi ile değiştirilmesini arz
ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Eşref Karaibrahim Engin Altay Hüseyin Ünsal |
Giresun Sinop Amasya |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hüseyin Ünsal.
BAŞKAN – Sayın
Ünsal, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN ÜNSAL
(Amasya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri, 616 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin 3’üncü maddesi üzerinde verdiğimiz önerge için söz almış bulunuyorum.
Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, 3’üncü maddeyle mal ve hizmet alımları 4734 sayılı Kamu İhale
kapsamı dışına çıkarılıyor. Bizim buradaki muhalefetimiz bu konuda. Mal ve
hizmet alımını 4734’e göre yapmayacak ve mal ve hizmet alımını ÖSYM daha sonra
düzenleyeceği kendi bir iç yönetmeliğiyle düzeltecek. Bu konuyla ilgili olarak
da gerekçe yazılmış. Gerekçeyi size okuyorum: “Ancak, 4734 sayılı Kamu İhale
Kanununun ihale işlemleri uzun bir süreç gerektirdiğinden, takvime bağlanan
sınavların zamanında yapılma zorunluluğu bulunmasından dolayı sınav ve
yerleştirmelere yönelik ihtiyaç duyulan aşmalarda soru hazırlama, donanım,
yazılım olarak alımlar yapılır.” ifadesi var.
Şimdi, burada bir
gerçeği ortaya koymak lazım. Zaten gerekçe
yazılırken de kendi içerisinde bunun 4734’e bağlı olmasını gerektiren bir mana
da çıkıyor. Madem takvime bağlı, takvimle düzeltilecek bir satın alma varsa
bunu niye biz ihale kapsamı dışına çıkarıyoruz? Bunun ne gereği var? İhale
kapsamı dışına çıkınca da işte, Türkiye’de gördüğümüz gibi bir sürü sıkıntılar
çıkıyor. Bizim bu takvime bağlılığın dışında başka bir gerekçemiz mi var? Yoksa
bu ÖSYM, F-16 Modernizasyon Projesi’ne özel bir bilgi mi alacak? Yoksa
Türkiye’de ileride doğacak bir salgın hastalıkla ilgili bir acil ilaç alımı mı
yapılacak? Bunu mu gerektirecek bir durum var? Hayır, yok. Böyle bir durum
olmadığı için de ÖSYM’nin, mutlaka, mal ve hizmet alımlarında Kamu İhale Kanunu
kapsamı içerisine alınması lazım. Niye bunu söylüyoruz? Çünkü sütten ağzımız
yandı, ayranı üfleyerek içiyoruz. Çünkü devri iktidarınızda sayısız ihale
yolsuzlukları, hukuka aykırılıklar o kadar ayyuka çıktı ki artık, biz bu konuda
endişelerimizi dile getirmek zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bir kabine düşünün ki, ihale yolsuzluğundan dolayı adı “Ali Dibo”ya çıkmış Adalet Bakanımız var. Bir kabine düşünün ki,
çocuklarına ihale çıkaran, onlara vergi muafiyetleri getiren bir Maliye
Bakanımız vardı. Bundan daha vahim olanı da kalpazanlık,
zimmet ve resmî evrakta sahtecilik suçu bulunan bir Başbakan. Bu iddia
var. Böyle bir iddia varken Kamu İhale Yasası kapsamı dışına çıkılarak, bu
yolsuzluklar süreci içerisine ÖSYM’yi de mi dâhil etmek istiyoruz?
Değerli
arkadaşlarım, sekiz yıllık şaibeli iktidarını tamamlamak üzere olan Adalet ve
Kalkınma Partisinin bundan sonraki yapacağı çalışmalarında artık bu Türkiye
Büyük Millet Meclisi böyle sorumlu noktalarda sorumluluk almamalı. Bu Meclisin
bu 23’üncü Dönemi artık miadını doldurmak üzere, o yüzden biraz dikkatli
olmalıyız diyorum.
Şimdi, tabii ki,
bu konunun sorumlusu başta tabii ki Hükûmetin Başkanı
Başbakan. Sayın Başbakana verdiğimiz bir soru önergesiyle ilgili de bugün 17
Şubat tarihi olduğu için, kendisine 17 Ocakta bir soru önergesi verdim, hâlâ
cevabını alamadım. Bu yolsuzluklar, bu şaibeler varken kendisi Kars’ta yaptığı
bir konuşmada dedesinin şehit olduğunu ilan etti. Dedesinin şehit olduğunu ilan
etti ve adını ve soyadını da söyledi. Meğerse daha önce de okullara,
hastanelere, yollara da dedesinin adları verilmeye başlanmış. Soyadı Kanunu
çıkmadan evvel bir de soyadı ihdas edilmiş. Biz dedesini, Sayın Başbakanın
dedesini gerçekten şehitse biz onu rahmetle anıyoruz, şehit olmasa da rahmetle
anıyoruz ama Sayın Başbakanın, şehit olmadığı hâlde milliyetçi duygularını,
insanların üzerinden politika yapmasına, bu yolsuzluklar dururken bunların
üzerinden politika yapmasına da karşıyız. Bu konuyla ilgili ben bir sıradan
milletvekili olarak benim de dedemin aynı konumda olması nedeniyle araştırma
yaptım ve Millî Savunma Bakanlığından bu belgeleri elde ettim. Bir aydır bir
Başbakan kendisine sorulan bir önergeyi, bir bilgiyi Millî Savunma
Bakanlığından, Genelkurmay Başkanlığından alamıyorsa o Başbakanın ya
yeteneksizliği vardır, yahut da söylediği yalanın
üstüne yatma durumu vardır. Biz buradan -Bakanlar Kurulunun Değerli Üyesi
burada, Millî Eğitim Bakanımız burada- kendisine de bir ricada bulunuyoruz, bir
istekte bulunuyoruz. Sayın Başbakanın bu sorumuza cevap vermesini talep
ediyoruz.
Önergemizin
lehinde oy kullanmanızı diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ünsal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Madde 3’ü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde 3 kabul
edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 4. maddesinin 8. fıkrasında yer alan
"yedi" "ibaresinin "dokuz" olarak, 12. fıkrasında yer
alan "beş" ibaresinin "yedi" olarak değiştirilmesi ve 8.
fıkraya aşağıda yer alan d) bendinin eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Engin Altay Eşref Karaibrahim Oğuz
Oyan |
Sinop Giresun İzmir |
“d) Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 2 temsilciden,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve görevleri hakkında Kanun Tasarısının 4. maddesi 8.
fıkrası (ç) bendinden sonra gelmek üzere "Devlet Üniversitelerinde görevli
öğretim üyeleri arasından, üniversiteler arası kurul tarafından seçilen 2
temsilciden” ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Mustafa Enöz Ahmet
Duran Bulut Akif
Akkuş |
Manisa Balıkesir Mersin |
Kürşat Atılgan Osman
Durmuş |
Adana Kırıkkale |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Akif Akkuş…
BAŞKAN – Sayın Akkuş, buyurunuz.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkeziyle ilgili teklifin
4’üncü maddesinde verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün de konuşmam sırasında belirttiğim
gibi, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının teşkilatlanması ve
görevleri hakkında bir kanun çıkartıyoruz. Dolayısıyla, bu teşkilatlanmanın en
iyi şekilde, en uygun şekilde ve en iyi görev yapacak şekilde oluşturulması,
yapılması arzumuzdur. Bunun bir sonucu olarak da bu yasa tasarısının 4’üncü
maddesi 8’inci fıkrası (ç) bendinden sonra gelmek üzere “Devlet
üniversitelerinde görevli öğretim üyeleri arasından, Üniversitelerarası Kurul
tarafından seçilen 2 temsilciden” ibaresinin eklenmesini arz ve talep
etmekteyiz. Malumunuz, şimdi burada, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığı 7 üyeden oluşuyor. 1’i Başkanın kendisi, 2 tane başkan yardımcısı
var. Bunların 1’i üniversiteden geliyor, 1’i de herhâlde idari kadrodan gelecek
birisidir. Yani birisi akademik işlerle uğraşırken birisi de yönetim, mali
yahut idari işlerle uğraşacak olan başkan yardımcısı olacaktır diye
düşünüyorum. Bunun yanında Millî Eğitim Bakanlığından, Devlet Personel
Başkanlığından ve üniversitelerden olmak üzere, 4 tane daha yönetim kurulu
üyesi seçiliyor. Tabii, bu 4 yeni yönetim kurulu üyelerinden 1 tanesi, devlet
üniversitelerinde görev yapan profesörlerden 1 tane diye belirtiliyor ve bunun
YÖK Başkanlığı tarafından belirtilerek ataması sağlanıyor.
Biz, bu 7 kişi mutlaka görevlerinin idraki içerisinde iyi kararlar
verecekler, iyi sonuç verecek kararlara imza atacaklar ancak buraya 2 tane
daha, devlet üniversiteleri kadrolarında bulunan 2 profesörün daha atanması
uygun olur diyoruz. Tabii, bu atama bu defa YÖK tarafından değil de
Üniversitelerarası Kurul tarafından yapılsın diye belirtiyoruz.
Tabii, bunu Komisyonda da dile getirdiğimizi hatırlıyorum. Ancak
Komisyonda bunu dile getirirken dendi ki: Üniversitelerarası Kurul akademik bir
kuruldur, akademik işlere bakar, bu yüzden, biz onları o akademik işleriyle baş
başa bırakalım ve buradan 1 tane kişiyi alalım, o da YÖK tarafından seçilmiş ve
atanmış olsun. Ancak daha sonra düşünme fırsatı bulduğumuzda gördük ki, 7 kişi
zaman zaman az gelebilecek çünkü hastalık var, sağlık
var yani insanların her zaman görevlerini bihakkın yerine getirmeleri söz
konusu olmayabilir. Bu yüzden, hem Üniversitelerarası Kurulun da bir katkısının
olması hasebiyle hem de sonuçların daha güvenli olacağı kanaatiyle bu önergeyi
vermiş bulunuyoruz.
Dolayısıyla, bu şekilde, 2 öğretim üyesinin, 2 profesör
vatandaşımızın daha bu yönetim kurulu içerisine girmesi sanırım Ölçme, Seçme ve
Yerleştirme Merkezine kuvvet ve güç katacaktır, onun gücünü yahut da
çalışmalarını zaafa uğratmayacaktır diyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum,
önergemize de “evet” demenizi bekliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akkuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 4.
maddesinin 8. fıkrasında yer alan "yedi" "ibaresinin
"dokuz" olarak, 12. fıkrasında yer alan "beş" ibaresinin
"yedi" olarak değiştirilmesi ve 8. fıkraya aşağıda yer alan d) bendinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter
(İstanbul) ve arkadaşları
“d) Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilen 2 temsilciden,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Oyan, buyurunuz efendim.
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu ÖSYM
ile ilgili düzenleme, ilginç bir düzenleme. Bir kere, yeniden Öğrenci Seçme
Yerleştirme Kurumu yerine, Ölçme, Yerleştirme Seçme Kurumu oluşturuluyor.
Olağanüstü yetkilerle donatılıyor. Kadroları yeniden oluşturuluyor aşağı yukarı
tamamen neredeyse. Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılıyor. Buradan ilave yetkiler
veriliyor. Böylesine bir yapılanma. Yani bu tam bir kadrolaşma, tam bir
denetimden kaçma ve üniversite… Tabii bunun içinde bir de ayrıca 8 tane vakıf
üniversitesi kurulması olduğuna göre, sadece ÖSYM ile ilgili bir şey değil,
ayrıca 8 tane vakıf üniversitesi kurarak da yeni katkılarda bulunuyor bilim
dünyamıza. Tırnak içinde.
Değerli arkadaşlarım, bir kere, öyle bir yönetim kurulu var ki -bu
yönetim kurulu- işte, 1 Başkan, 6 üye var. Bu 6 üyenin 2’si de başkan
yardımcısı. 4 tane üyeye bakıyorsunuz nasıl seçiliyor diye: 1 tanesi YÖK’ün
içinden, YÖK’ün belirleyeceği bir isim, diğeri gene YÖK’ün belirleyeceği bir
üniversiteden bir isim; yani etti 2, YÖK 2 kişiyi belirliyor. YÖK’ün ne olduğu malum, iktidarın arka bahçesi. Onun
dışında, Devlet Personel Başkanlığından 1 isim ve Millî Eğitim Bakanlığından 1
isim. Yani tamamen yürütme burada kendi organizasyonunu yapıyor. 2 Başkan
Yardımcısı da zaten gene, işte, “dört yıllık bir üniversite mezunu ve on yıllık
memuriyet” diyerek tanımlanmış.
Yani burada önerilen şey hem MHP Grubu hem Cumhuriyet Halk Partisi
Grubunca hiç olmazsa Üniversitelerarası Kuruldan daha tarafsız olma ihtimalî
olan 2 üyenin eklenmesi yönünde. Tabii, bunun burada kabul edilmeyeceğini
biliyoruz ama biz gene de derdimizi anlatalım, yani nasıl demokrasiden kaçılır
nasıl demokrasiye uyulur.
Değerli arkadaşlarım, bakın, Türkiye’de 102 tane devlet
üniversitesi var, 54 tane de vakıf üniversitesi var. Şimdi bu yasayla 8 tane
daha vakıf üniversitesi kuruluyor; 3’ü Ankara’da, 3’ü İstanbul’da, 1’i
Bursa’da, 1’i de Alanya’da. Artık ilçelerde kurmaya başladık! Böylece, toplamı
162’ye çıkarıyoruz. 9 tane ayrıca vakıf yüksekokulunu buna dâhil etmiyorum.
Yani yakın bir gelecekte ne görüyorsunuz? Yakın gelecekteki tablo
şudur: Vakıf üniversitelerinin sayısı devlet üniversitesi sayısını aşmış olacak
devri iktidarınızda. Böylece, yükseköğrenimi özelleştirmede hızlı adımlarla,
koşar adım ilerlemeye devam edeceğiz.
Şimdi, tabii, bu yükseköğretimde vakıf üniversitelerinin
hâkimiyeti sayıca olabilir ama tabii, öğrenci olarak baktığınızda, bütün yük
kamuda aslında. Yani kamu, devlet üniversitelerinde, esas itibarıyla yüzde
90’dan fazlası öğrencilerin devlet üniversitelerinde eğitim görüyorlar. Kaldı
ki bir de vakıf üniversitelerine hazine yardımları yapıyoruz. Yani yük her bakımdan kamunun sırtında. Kamunun sırtından aç
bakalım vakıf üniversitesi!
Tabii, ben hayretle okudum tutanakları, Komisyondaki görüşmeleri,
bize verilen buradaki itiraz, muhalefet şerhlerini. Millî Eğitim Komisyonunda
arkadaşlarımız bir vakıf üniversitesiyle ilgili daha fazla bilgi istiyorlar,
Bakan âdeta azarlıyor, yani “Bilgi Edinme Kanunu’na göre isteyin.” diyor.
Milletvekillerine diyor ki: “Dilekçe Komisyonuna dilekçe verin, oradan
isteyin.” Ya böyle bir şey olabilir mi? Yani, bu nasıl bir iştir? Burada vakıf
üniversiteleri kuruluyorsa her bir vakıfın ne olduğu,
neyle iştigal ettiği, hangi çapta olduğu, her şey konusunda bilgilenmek hakkına
sahiptir, milletvekillerinden ve yasama yapan bir organdan bahsediyoruz.
Değerli arkadaşlarım, bakınız, üniversiteler eğer bilim
üretmezlerse üniversite olmazlar. Üniversiteler inanç üretmezler. Zaten inanç
üretilmez. Yani, inanca biat etme kültürü üniversitenin işi değildir. Böyle bir
şey olmaz. Üniversite sorgulayıcı aklın eseridir, ürünüdür. Bilim yanlışlanabilir şeydir, yanlışlığı iddia edilebildiği için
bilimdir. İnancın yanlışlığını iddia edemezsiniz. İnançtır, ona iman edersiniz
ama siz cemaat vakıfları kurarsanız nasıl bilim üreteceksiniz? Hadi bana bir
söyleyin. Yani hem cemaat vakıfları burada oluşturacaksınız hem de buradan
üniversite, Türkiye bilim üreten bir ülke hâline gelecek. Bu ikisi yan yana
durmaz arkadaşlar. Türkiye’yi, dolayısıyla, siz, bir bilim ülkesi hâline değil,
bir cemaatler ve tarikatlar ülkesi hâline getiriyorsunuz. Üniversiteleri de
böyle yönetiyorsunuz. Yazıktır buna. Türkiye bunu hak etmiyor değerli
arkadaşlarım.
Hepinize teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Oyan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 4’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde 4 kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 5.
maddesinin 3. fıkrasında yer alan “daire başkanlıkları altında” ibaresinden
sonra gelen “daimi ve” ibaresinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep
ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Engin Altay Eşref Karaibrahim Zekeriya
Akıncı |
Sinop Giresun Ankara |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Akıncı, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ZEKERİYA AKINCI (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Görüşmekte olduğumuz yasanın bu maddesinde Hükûmetin
ve Komisyonun katılmadığı, AKP’nin oylarıyla da reddedileceğinden kuşku
duymadığım önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi tekrar selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu yasa düzenlemesinde teklifi veren
arkadaşların da gerekçelerini okudum, bir bölümü çok ilgimi çekti, Sayın Oyan’ın yaptığı değerlendirme doğrultusunda ilgimi çekti.
Diyorlar ki: “Üniversitelerin, toplumların ekonomik, sosyal, kültürel ve
yönetsel açılardan rehberi ve öncüsü olma fonksiyonları günümüzde daha önemli
bir yer tutmaktadır. Bu nedenle, bugünkü seçkin eğitime ve bilimsel
araştırmalara ağırlık verme yanında, bütün üniversitelerin uyguladıkları
öğretim programlarıyla yaptıkları araştırmaların konuları, bulundukları
çevrenin -kentin, ülkenin, her neyse- ihtiyaçlarına ve sorunlarının çözümüne de
dönük olmak durumundadır.” Bunu okuyunca ya ne güzel tanımlamışlar dedim kendi
kendime, ne güzel bir gerekçe bulunmuş dedim ama sonra bir sorguladım: Bu
mümkün olabilir mi? Bu nasıl olabilir? Bu nasıl sağlanabilir? Üniversiteler bu
yönlerini nasıl olur da harekete geçirebilirler? Hiç kuşku yok ki
üniversitelerde ancak bir özgürlük ortamı varsa ve üniversitedeki herkes
kendisini özgür hissederse o zaman üniversiteler bunu hakkıyla başarma şansını
bulabilirler. Çünkü ancak insanlar o zaman yaratıcı gücünü kullanabilir, sergileyebilirler;
bilgisini, birikimini, deneyimini ancak o zaman ortaya koyabilirler, aksi hâlde
üniversiteler bu işlevlerini hakkıyla yerine getirebilme şansına sahip
değillerdir. Kendini özgür hissetmeyen, sürekli baskı altında olduğunu düşünen
insanların gerekçede belirtilmiş, tanımlanmış üniversite ortamının
hazırlayıcısı olabilmeleri mümkün değildir. Sosyal, kültürel yapının
gelişmesinin öncüsü olamazlar, sadece yasak savarlar ya da statükocu
davranışlarıyla durumu korumaya çalışırlar, fırsat bulurlarsa da kafalarında
daha geri bir dünyanın yaratılması için çaba gösterirler.
Peki, bu gerekçede belirtilmiş olan üniversite bugünkü şartlarda
mümkün kılınabilir mi? Var mıdır bu ülkenin üniversitelerinde özgürlük? Hele
böyle bir YÖK yapısı işbaşındayken rektörler, dekanlar, öğretim üyeleri,
profesörler, hocalar, yöneticiler, öğrenciler özgür müdürler? Düşüncelerini,
anlayışlarını özgürce ortaya koyabiliyorlar mı? Koymak isterlerse başlarına
neler geliyor, bilinmiyor mu? Nelerin geldiğine hep birlikte hemen her gün
gazete sayfalarında ya da televizyon ekranlarında tanık olmuyor muyuz? O
nedenle bu insanların birçoğunun sessiz sedasız, içi kan ağlayarak, bağrına taş
basarak olup biteni seyretmek durumunda bırakıldıklarının farkında değil miyiz?
Susmazlarsa, seslerini çıkarırlarsa, tepki verirlerse, eleştirirlerse, protesto
ederlerse tekmelenirler, coplanırlar, gazlanırlar, gözaltına alınırlar,
yargılanırlar, mahkûm edilirler. Örnekler o kadar çok ki, bunları burada tek tek saymaya gerek bile duymuyorum. Hatta kimileri tedavi
gördüğü hastanelerde basılırlar, televizyonları, gazeteleri kapatılır, İnternet sayfalarına
gece yarısı baskınları düzenlenir. Kimileri burunları sürtercesine üç dört kez
serbest bırakılır, yeniden tutuklanır, serbest bırakılır, yeniden tutuklanırlar.
Onların aracılığıyla bütün topluma gözdağı verilir. Onların özgürlükleri yok
edilirken aslında toplumların, yurttaşların kafasındaki özgürlük düşüncesi yok
edilmek istenir. Hatta kimileri tam da tarif edilmek istenen üniversite
hedefleri için mücadele verirken, yoktan var ettikleri üniversitelerine “Acaba
onun başına hangi çorap örülüyor?” diye düşünmek zorunda bırakılırlar. Başkent
Üniversitesi örneğinde olduğu gibi, medyada, kamuoyunda altyapısı oluşturulup
üniversitelerine bile el koymanın yollarının arandığını acı acı
izlerler.
O nedenle değerli arkadaşlarım, bugünkü şartlarda
üniversitelerimizin işlevlerini tam anlamıyla yerine getirebilmeleri olanaklı
değildir. Hele gerekçede tanımlanmış “üniversite” tanımını yerine
getirebilmeleri hiç olanaklı değildir. Bunun AKP’nin ileri demokrasi düzeninde
olamayacağı çok daha bellidir. Yapılması gereken Türkiye’deki iklimi
değiştirebilmektir, ortamı değiştirebilmektir, “ileri demokrasi” safsatasının
yerine gerçekten özgürlükçü ve hukuka dayalı bir demokrasiyi egemen
kılabilmektir. İşte o zaman bu gerekçede tarif edilen üniversitelere
ulaşabiliriz.
Bu duygularla hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akıncı.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 5’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 6 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 6.
maddesinin 3. fıkrasının başına "Başkan ve başkan yardımcıları
dışındaki" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter Gürol Ergin Ali Koçal |
İstanbul Muğla Zonguldak |
Abdullah Özer Engin Altay Eşref Karaibrahim |
Bursa Sinop Giresun |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 6 ncı maddesinin;
ikinci fıkrasının
ikinci cümlesinde yer alan "lisansüstü tez danışmanlığı" ibaresinin
"lisansüstü eğitim faaliyetleri" şeklinde değiştirilmesini,
onüçüncü fıkrasında yer
alan "başvuru süreci de dahil olmak üzere"
ibaresinin madde metninden çıkartılmasını ve yine onüçüncü
fıkrasında yer alan "sınavlar hakkında da uygulanır." ibaresinden
sonra gelmek üzere "Başkan ve Başkan Yardımcıları, kadroları karşılık
gösterilmek suretiyle çalıştırılanlar ile sekizinci fıkraya göre
görevlendirilenlere sınav ücreti ödenmez." cümlesinin eklenmesini,
onaltıncı fıkrasının madde
metninden çıkartılmasını ve onyedinci fıkranın onaltıncı fıkra olarak teselsül ettirilmesini
arz ve teklif
ederiz.
Bekir Bozdağ Ahmet Aydın Veysi Kaynak |
Yozgat Adıyaman Kahramanmaraş |
Yılmaz Tunç A. Gökhan Sarıçam Mehmet Halit Demir |
Bartın Kırklareli Mardin |
Mehmet
Ceylan |
Karabük |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılıyoruz.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, kim konuşacak?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Önerge ile yükseklisans ve doktora
öğrencilerine ders verilmesi, bunlara yönelik tez danışmanlığı ve jüri üyeliği
görevlerinin akademik faaliyet çerçevesinde yürütülebilmesi amaçlanmıştır.
Ayrıca sınavlarda görev alanlara yapılacak ödemeler yeniden düzenlenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 6.
maddesinin 3. fıkrasının başına "Başkan ve başkan yardımcıları
dışındaki" ibaresinin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu
(Malatya) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gürol Ergin…
BAŞKAN – Sayın Ergin, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin 6’ncı
maddesi üzerinde verdiğimiz önerge nedeniyle söz almış bulunuyorum. Sözlerime
başlarken, Sayın Başkan sizi, değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasa teklifinde de gördüğümüz siyasal
iktidarın kadrolaşma eylemlerini dur durak bilmeksizin sürdürmesidir. Bugüne
dek tüm kamu kurum ve kuruluşları, özerk kuruluşlar, federasyonlar, meslek
örgütleri, sivil toplum örgütleri kadrolaşmadan nasibini aldı. Kadrolaşma,
kuşkusuz, yükseköğretime de yansıdı. Sayın Gül’ün Cumhurbaşkanı olmasından
sonra YÖK Başkanlığına, YÖK üyeliklerine ve rektörlüklere hızla siyasal iktidar
gibi düşünen akademisyenler atanmaya başlandı. Sonra, aynı anlayışı temsil eden
İstanbul Teknik Üniversitesinde görevli türbana özgürlük bildirisine imza atan
tekstil mühendisi bir profesör ÖSYM’nin başına
getirildi. Şimdi sıra Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin tüm kadrolarını
“Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı” adı verilen yeni kuruma
doldurmaya geldi.
Değerli milletvekilleri, ÖSYM 2010’a kadar sınavları titizlikle
hazırlamış ve en güvenilir kurumlar arasında olduğunu kanıtlamıştır. ÖSYM’ye
ilişkin gelişmeler KPSS’de 350 kişinin tam puan
alması üzerine kopya iddialarının gündeme gelmesiyle başlamış; kopya iddiaları
sonrasında eleştirilen, ÖSYM’de kuruluş yılı olan 1974 yılından itibaren
çeşitli görevlerde bulunan ve Ekim 2004 yılında Başkanlığa getirilen Sayın
Profesör Yarımağan’ın istifasıyla sürmüştür. Bugün
ise ÖSYM’deki gelişmelerin son aşamasını yaşamaktayız. Sayın Profesör Yarımağan olaylardan sorumlu tutulduğu için istifa etti.
Oysa en az Sayın Yarımağan kadar sorumlu olan ÖSYM
Başkanının direkt bağlı olduğu YÖK ve YÖK’ün Başkanıydı ama YÖK Başkanı istifa
etmedi.
Aslında ÖSYM’de yaşananlar, ÖSYM’deki kadroların tümünün ele
geçirilmesine duyulan gereksinimi karşılamak amaçlı yıpratma senaryosunun
uygulanmasıydı. Bu amaçla önce sorular ÖSYM’deki cemaat mensuplarınca
sızdırıldı, sonra bu durum basına yansıtılarak “ÖSYM’de sorun var.” imajı
yaratıldı. Böylece ÖSYM Başkanı ve yöneticileri hedef durumuna düşürüldü.
Sonuçta da yandaş medya kullanılarak Başkanın istifası, diğerlerinin görevden
alınması sağlandı. KPSS şüphelisi kişi, sızdırılan sorularla ilgili olarak cemaati
işaret etti. Yine, kopya nedeniyle tutuklanan “reis” lakaplı öğretim elemanı da
2009 yılında sorular çalındığı ve çalınan soruların cemaate bağlı dershanelere
dağıtıldığı ortaya çıktığı için iptal edilen polis meslek yüksekokulu sınavı
sorularını cemaate bağlı kişilerden elde ettiğini ileri sürdü.
Yaşananlardan görülüyor ki artık, yalnızca polislik ya da KPSS
sınavları değil, lisans programlarına yerleştirme sınavları, lisansüstü
sınavları, hepsi cemaatin hedefindedir. Bunun için de ÖSYM personelinin tümüyle
değiştirilmesi özel ve anlamlı bir öneme sahiptir.
Görüştüğümüz teklif YÖK ve Hükûmetin
KPSS skandalından nemalanma çabalarını ortaya koymaktadır. Bu teklifin açık
amacı ÖSYM’de çalışan personeli tasfiye etmektir. Hükûmet,
hem KPSS hırsızlığını yapanları ortaya çıkaramamış hem de tüm sorumluluğu ÖSYM
personelinin omuzlarına yüklemiştir. Bunu kabul etmek mümkün değildir.
Teklifte ÖSYM’nin 318 personelinin YÖK’e nakli ve bunların yerine
yeni personel alımı öngörülüyor. Elbette ki, bunun adı kadrolaşmadır.
Görüştüğümüz maddenin üçüncü fıkrasıyla, başkan ve başkan yardımcılarına huzur
hakkı ödenmektedir. Oysa, aynı maddenin on üçüncü
fıkrasında, ÖSYM Başkanlığı ve Millî Eğitim Bakanlığında kadrolu veya
sözleşmeli çalışan personele, sınav sorularının hazırlanmasına katkıları
nedeniyle ayrıca sınav ücreti ödenmemesi hüküm altına alınmıştır. Çalışan
kadrolu personele ücret ödenmezken, başkan ve yardımcılarına huzur hakkı
ödenmesi adil değildir. Bu adaletsiz duruma yol açmamak için, üçüncü fıkranın
başına “Başkan ve başkan yardımcısı dışındaki” ibaresi eklenerek…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
GÜROL ERGİN (Devamla) - …başkan ve yardımcılarına huzur hakkı
verilmesi maddeden çıkarılmalıdır diyor, hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilmiş diğer önerge doğrultusunda 6’ncı maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 7.
maddesinin 4. fıkrasında yer alan “on” ibaresinin “onbeş”
olarak, “iki” ibaresinin “beş” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter Tayfur Süner Ali
Koçal |
İstanbul Antalya Zonguldak |
Eşref Karaibrahim Engin Altay Abdullah Özer |
Giresun Sinop Bursa |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI SELMA ALİYE KAVAF (Denizli) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Süner, buyurunuz efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşmekte olduğumuz teklifin 7’nci maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede verdiğimiz önergede, elektronik ortamda ve basılı
ortamda yapılan sınavların asgari on yıl yerine on beş yıl saklanmasını arzu
ediyoruz ve sınavlarda kullanılan cevap kâğıtlarının iki yıl sonra yerine beş
yıl sonra imha edilmesini talep etmekteyiz. Önergemizle, veriler ile cevap kâğıtlarının
daha uzun süre muhafazasını talep ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, merkezî sınavlar sonrasında öğrencilerin
üniversiteye ya da personelin kamuya yerleştirilmesi talebinin çok daha derin
tarihsel ve toplumsal nedenleri vardır. Merkezî sınavlar sonrasında yapılan
yerleştirmede insan unsurunun etkisi en aza indirildiğinden daha nesnel, daha
adil ve daha eşitlikçi olduğu, kayırmacılığın engellendiği düşünülmektedir.
Merkezî sınavlar sonrası yapılan yerleştirmeler birçok soruna neden olmasına
rağmen dayandığı bu zemin merkezî sınavları toplumun gözünde meşru ve güvenilir
kılmaktadır. Ancak, son yıllarda sınav sorularının çalınması ve sınavlarda
kopya çekilmesi vakalarındaki artışla birlikte birçok merkezî sınavı yürüten
ÖSYM’ye duyulan güvende de bir azalma söz konusudur. Özellikle 2010 KPSS Eğitim
Bilimleri Sınavı’nda yaşananlar ve buna bağlı olarak -şimdiye kadar hiç
yaşanmayan- savcılığın ÖSYM binasında yürütmüş olduğu kapsamlı soruşturma bunun
en somut örneğidir.
Ben konuşmamda bu konuda neler yapılabilir bunlardan bahsetmek
istiyorum. Belirli bir toplumsal meşruiyet zeminine sahip olan merkezî sınavlar
sonrası yerleştirmeler bu sınavları organize edecek bir kuruma ihtiyaç
duyulduğunu göstermektedir. Ancak, ÖSYM ve bağlı bulunduğu kurum olan YÖK’ün
şeffaflık ve topluma hesap verilebilirlik kültürünün zayıf olması önemli bir
sorundur. ÖSYM’nin yeniden yapılandırılması gerektiği açıktır. Yeniden
yapılandırma sürecinde şeffaflık, açıklık ve hesap verilebilirlik ilkeleri
dikkate alınmalıdır ki bu teklifte bunlar göz ardı edilmektedir.
Sınavların insanların geleceğini tayin eden belirleyiciliğine
bağlı olarak giderek artan önemi nedeniyle sınavlara giren adayların maddi
olanaklarını da kullanarak soru çalma ve kopya çekme yönünde daha fazla risk
alması muhtemeldir. Bundan dolayı, soruların hazırlanmasından basılması ve
dağıtımına kadarki süreç daha iyi gözden geçirilmeli, güvenlik zafiyetleri
giderilmelidir.
ÖSYM daha etkin ve geniş çerçevede veri paylaşmalı, sınav
sonuçlarına ilişkin verilerin analizleri yapılmalı, yorumlanmalı, daha ciddi
çalışmalar yapılmalıdır. Bugün, ÖSYM, Türkiye birincilerini ve il başarı
sıralamalarını açıklamakta ve ortaöğrenim kurumlarına göre öğrenci seçme ve
yerleştirme sistemleri sonuç kitabını yayınlamaktadır. Elinde sınırsız veri
olmasına rağmen bu veriler üzerinde herhangi bir analiz ya da rapor ÖSYM
tarafından hazırlanmamaktadır. Geçmişte bazı çalışmalar yapılmış ancak son on
yılda sınav sonuçlarına ilişkin olarak tek bir analiz bile hazırlanmamıştır.
Dünyadaki ÖSYM muadili
kuruluşlara bakıldığında yaptıkları sınavların sonuçlarına ilişkin analizlerin
yapıldığı, raporların hazırlandığı görülebilir. Dahası, kurumlar kendilerine ve
organize ettikleri sınavlara yönelik yapılan eleştirilere sınav verilerini
kullanarak hazırladıkları raporlarla cevap vermektedirler ama bizde ÖSYM’yle
ilgili herhangi bir analiz veya sonuç incelemesi yapılmamaktadır. Maalesef
dünyanın birçok sınavlarında görülebilir ki ÖSYM gibi muadili sınav sonuçları
analizleri, İnternet’e girildiği zaman neticelerini alabilmek mümkündür ama
Türkiye’de mümkün değildir.
Önergemize destek vermenizi rica ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Süner.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 7’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde 7 kabul edilmiştir.
Madde 8 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 8.
maddesinin 2. fıkrasında yer alan “de dahil”
ibaresinin “hariç” olarak değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Nevingaye
Erbatur Nur
Serter Ali
Koçal |
Adana İstanbul Zonguldak |
Abdullah Özer Eşref Karaibrahim
Engin Altay |
Bursa Giresun Sinop |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Erbatur, buyurunuz
efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın milletvekilleri, biraz sessiz olur musunuz lütfen.
NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezinin teşkilat yapısını
düzenlemeyi amaçlayan kanun teklifinin 8’inci maddesi üzerinde bir önerge
verdik. O nedenle konuşma yapmaktayım.
Bugün 17 Şubat Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün yıl dönümü. Bu,
kadınlar için önemli bir tarih çünkü kadınların vatandaş olarak kabul edildiği
bir tarih, cumhuriyet aydınlanmasının önemli bir günü. Ancak, bu kürsüden
defalarca dile getirdiğim, Medeni Kanun’un değiştirilmesi sırasında 2001
yılında yapılan düzenleme ile 2002 yılından önce evlenmiş olan kişilerin mal
ortaklığı rejiminden faydalanamaması da bugün bu Büyük Millet Meclisinin bir
hatası olarak durmaktadır. Bu hatanın düzeltilmesi için defalarca bu kürsüden
konuştum, bugün gene konuşuyorum. 17 milyon evli çift bu yasadan
yararlanmamaktadır. Bu yasanın acilen yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Bunu
da tekrar dile getiriyorum.
Eğitimin, ekonomik büyüme, verimlilik, kazanç ve kişi başına düşen
gelir gibi ekonomik faktörlere etkisi olduğu gibi, net nüfus artışı, sağlık,
beslenme, doğurganlık, yaşam beklentisi üzerinde de olumlu etkileri vardır. İyi
eğitilmiş ve yetiştirilmiş bir nüfus hem bireylerin ve toplumların refahı hem
de insan hakları, demokrasi ve özgürlüklerin geliştirilmesi, yaşam beklentisi,
toplumsal bütünleşme ve çevrenin korunması için gereklidir.
Eğitimin bireysel gelişme ve nüfus bakımından önemi Uluslararası
Nüfus ve Kalkınma Konferansı dâhil, Birleşmiş Milletler konferanslarında da
dile getirilmiştir. Bu nedenle, nüfus bilimi, eğitimin planlanmasında
yararlanılması gereken bir bilim dalıdır ama maalesef, ülkemizde bu bilim
dalından eğitim alanında yararlanmakta zorluk çekiyoruz, neredeyse
yararlanmıyoruz.
Ülkemizde eğitim politikalarında uygulanan sık değişiklikler, kişi
başına düşen millî gelir adaletsizlikleri, toplumsal cinsiyet eşitsizlikleri politikaların
kalıcı olmasını ve dolayısıyla eğitim sisteminin etkin ve verimli işlemesini
engellemektedir.
Ülkemizde yetişkin nüfus olarak kabul edilen on beş-altmış dört
yaş için ortalama eğitim süresi 6,9 yıldır. Ülkemizdeki insanların yüzde 10’u
hâlâ okuryazar değildir. Okuryazar olmayan nüfusun yüzde 80’i kadındır. Yirmi
beş yaş üzeri nüfusun yüzde 73,5’i ilkokul mezunu ya da ilkokulu terktir, Yüzde
16,6’sı lise mezunu, yüzde 9,9’u yükseköğretim mezunudur. İlköğretime başlayan
her 100 çocuktan 30’u liseden mezun olmadan örgün eğitimden ayrılmaktadır.
Arkadaşlar, bu verileri söylüyorum çünkü ülkemizin eğitimdeki
durumu gerçekten kötüdür. Türkiye bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisidir,
Avrupa’nın en büyük 7’nci ekonomisidir. Ancak insani gelişmişlik endeksine
baktığımızda, Türkiye 169 ülke içinde 89’uncu sıradadır. Eğitimde ise 109’uncu
sıradadır. Sayın Bakanım, bu verileri nasıl düzelteceğiz?
Bu çarpık eğitim sisteminde, sınav sisteminde yaptığımız bu sık
değişiklikler eğitimde ölçme ve değerlendirmeyi ihmal etmekte, geleceğe dönük
bir sistem arayışından ziyade günübirlik politikalar üretmeye yaramaktadır.
Eğitim sisteminin amacına uygun işleyebilmesi için değerlendirme öğesinin etkin
biçimde işlemesi gerekmektedir. Değerlendirme öğesinin işlemediği sistemlerde
hatalı çıktıların düzeltilmesi mümkün olamaz, sistemin çökmesi kaçınılmazdır,
nitekim ülkemizde de bu olmuştur.
ÖSYM’nin yapmakla yükümlü olduğu sınavlar sadece üniversiteye
öğrenci yerleştirmekle kalmamakta, uzman doktor adayı, hâkim yerleştirme, savcı
yerleştirme gibi işlemleri de yapmaktadır. Dolayısıyla, bu sistemin son derece
doğru işlemesi gerekmektedir. Ancak KPSS sistemiyle yapılan sınavların
sonucunda emeğinin karşılığını almayı bekleyen kişiler maalesef emeklerinin
karşılığını alamamakta, özellikle sözlü mülakatlarda eşitliğe uygunluk
ilkesinin denetlenmesi…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Erbatur.
NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) – Peki, teşekkür ediyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 8’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler..
Kabul etmeyenler… Madde 8 kabul edilmiştir.
Madde 9 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 9.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan “Adli ve” ibaresinin madde metninden
çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Tayfun İçli Ali Koçal |
İstanbul Eskişehir Zonguldak |
Abdullah Özer Engin Altay Eşref Karaibrahim |
Bursa Sinop Giresun |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, öncelikle yine kanun yapma usul ve
tekniğiyle ilgili olarak bir itirazımı belirtmek istiyorum. Şimdi, bu kanun
teklifi 21 maddeden oluşuyor, yürürlük ve yürütme maddesini çıkardığınız zaman
19 madde yani özet olarak, madde madde
görüşmeyeceğiz, iki madde hâlinde görüşeceğiz. Böyle bir kanun yapma tekniği
olamaz arkadaşlar.
Bir de bu yasanın geneli hakkında görüşlerimi ifade edeceğim.
Şimdi, son yıllarda Türkiye’de şöyle bir olay oluyor: Skandal oluyor, skandalda
iktidar hiç sorumlu olmayıp skandalın çıktığı kurum tasfiye edilmeye
çalışılıyor. Hani halk arasında bir söz var “Hem suçlu hem güçlü.” ya da “Yavuz
hırsız ev sahibini bastırır.” diye.
Şimdi, bir bakıyorsunuz yargıyla ilgili skandallar ortaya çıkıyor,
örneğin Hizbullah’ın davul zurna ile tahliyesi; yurt dışına tüyüyor adamlar,
“Suçlu Yargıtay, haydi Yargıtayı bir değiştirelim.”,
“Haydi Yargıtayda bir kadrolaşalım…”
Bir bakıyorsunuz Danıştay idarenin eylemleriyle ilgili karar
veriyor, siyasi iktidar rahatsız oluyor, “Haydi Danıştayı
da şöyle bir düzeltelim…”
Şimdi de ÖSYM’de, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından olan
ÖSYM’de yüzyılın skandalı ortaya çıkıyor, siyasi iktidar bundan hiçbir şey
almıyor, “Haydi ÖSYM’yi dümdüz edelim…” Mevcut kadroları Yükseköğrenim Kurumuna
atıyorlar, yeni kadrolar. Kamu İhale Yasası’ndan muaf tutuyorlar, nasıl ihale
yapacaklarsa onu yapıyorlar.
Değerli arkadaşlarım, bunu kabul etmek mümkün değil yani aklımızı
başımıza toplayalım ve bunlar Türk toplumu tarafından anlaşılmasın diye de bunu
temel kanun olarak getiriyoruz. Temel kanun olarak getiriyoruz, arasına bir de
sekiz tane vakıf üniversitesi sokuyoruz. Gömlek olmadı, pantolon uyduralım!
Böyle kanun yapılır mı?
Yukarıda Adalet Komisyonunda da sporda şiddeti konuşuyoruz, yine
orada on altı, on yedi madde, temel kanun olarak gelecek, acele acele geç saatlere kadar çalışıyoruz, hâlâ Komisyon devam
ediyor. Adalet Komisyonunun alt komisyonunda, başka bir komisyonda görevliyiz,
orada yine kanunlar, “Kabul edenler…”, “Etmeyenler…” Buraya gelecek yine temel
kanun, bunun adına da “kanun yapma” diyeceğiz.
Bunları söyledikten sonra maddenin özeli: 9’uncu maddenin birinci
fıkrasının son cümlesi “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru
havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun izni gerekir.” Hoppala! Bu nasıl bir
iş? Değerli arkadaşlarım, bakın Anayasa’nın 138’inci maddesi, “Hâkimlere
tavsiyede bulunamazsınız, emir ve talimat veremezsiniz.” Soruşturma savcının
yaptığı, kovuşturma mahkeme. Genelkurmayın kozmik odasına giriyorsunuz,
donanmanın kozmik odasına giriyor yargı, girsin ama ÖSYM’nin kozmik odasına
girmek için, havuza, Bakanlar Kurulunun izni gerekir! Değerli arkadaşlarım,
bakın Anayasa’nın 6’ncı maddesi “Egemenlik, kayıtsız şartsız milletindir.
…yetkili organları eliyle kullanır.” Yargı yetkisinin kullanılması, Madde 9:
“Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Ama
yürütme yetkisi, bakın millet adına değil, “Anayasa ve kanunlara uygun olarak
kullanılır.” diyor. Şimdi, siz Anayasa’nın bu amir hükmünü alıyorsunuz, yani
adli soruşturmalarda mahkemeler Bakanlar Kurulundan izin alacak! Bunu şu kadar
hukuk bilgisi olan şu kadar, yapmaz, Anayasa’ya aykırı.
Sayın Başkanım, siz bakanlık yaptınız, yıllarca şerefli olarak
yaptınız, YÖK Başkanlığı yaptınız, siz bir adli kovuşturmanın iznini,
mahkemenin alacağı kararı Bakanlar Kurulunun iznine nasıl tabi koyarsınız?
Lütfen, bu önergemi işleme alın. Bu madde Anayasa’ya aykırı, dünya âleme rezil
olmayalım, hukuk âlemine rezil olmayalım, yani hukuk âlemine rezil olmak var
da, bir de dünya âleme rezil olmak… Soruşturma, savcının soruşturma iznini…
Hadi bir suç için izin alırsın ama bir mahkemenin Bakanlar Kurulundan “Ben
arama yapacağım, buraya gireceğim.” dediği zaman izni nasıl Bakanlar Kuruluna
verirsiniz, doğrusu pes!
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İleri demokrasi!
H. TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yani bugüne kadar bu Mecliste her şey
yapıldı ama buna cesaret edebileceğinizi doğrusu… Bir de hukukçu,
milletvekilimiz, Sayın Bakanımız da hukukçu kökenli. Lütfen Sayın Bakanım, siz
de hukukçu kökenlisiniz, nasıl adli makamların kovuşturmasını Bakanlar
Kurulunun iznine tabi tutarsınız, doğrusu anlayabilmiş değilim.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İçli.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 9’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde 9 kabul edilmiştir.
Madde 10 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 10.
maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Abdullah
Özer |
İstanbul Zonguldak Bursa |
Engin Altay Eşref Karaibrahim Tacidar Seyhan |
Sinop Giresun Adana |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Seyhan.
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
madde, kopya çekilmesi hâlinde kişilerin alacağı cezaları öngörüyor. Değerli
arkadaşlar, burada cezayla birlikte tedbir de konulmuş. Örneğin “Jammer kullanılabilir.” diyor, dışarıdan elektronik bir
araçla kopya çekilmemesi için. Değerli arkadaşlar, bu bir önlem değil. Genel
Kurulda da jammer vardı, cep telefonumun frekansı
yüksekti, bana sinyal geliyordu. İstediğiniz kadar jammer
koyun, daha güçlü bir frekansla sinyal gelirse bu bilgileri taşırsınız. Oradan
almayan, uydudan alır, uyduya jammerle engel
olamazsınız. Frekansları yeniden, yeniden düzenlemek mümkün olamayacağı için bu
geçerli bir önlem değil; birincisi bu.
İkincisi: Kopya çekilen alan kadar soruların hazırlandığı alan ve
Kurulun da tedbir almak zorunluluğu vardır. Oraya ne yapacaksınız? Dinlenemez
bir oda yapabilecek misiniz? O kurullardaki kişileri disipline edebilecek
misiniz? Onların örgütlenmesine engel olabilecek misiniz? Asıl burada da bir
ihmal vardı geçmişte yaşadığımız örneklerde. Şu anda, hazırlanan yerde, değerli
arkadaşlar, sağlıklı bir soru hazırlamanın imkânı yok. Cama yansıtacağınız bir
lazerle oradaki konuşmaların tamamını dinleyebilmeniz mümkün, vakumlama
sistemiyle dinleyebilmeniz mümkün, hem dinleme mesafeleri son derece yakın hem
de bina, teknik donanım açısından çok kötü dizayn edilmiş
ve yapılaştırılmış. Burada, hazırlanan yerin de çok ciddi olarak gözden
geçirilmesi lazım. Diğeri, cezaların adil olmayışı.
Değerli arkadaşlar, burada, herhangi bir elektronik araç ve
cihazla kopya çekene bir yıldan dört yıla kadar ceza veriyorsunuz. Peki, araç
kullanmamışsa… O, adi kopya sayılıyor, cezası yok.
Değerli arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Şu yapılıyor: Eğer
elektronik ortamda kopya çekmişse kararı hâkim veriyor, çekip çekmediğine,
cezayı alıp almadığına, adil bir yargılama sistemi var ama diğer kopyalarda
kurul, sınavını iptal ediyor, kalıyor. Kim ediyor? Kurul. Neye göre ediyor?
Burada belli değil. Neyin kopya sayılacağı konusunda yönetmeliğe atıfta bulunup
şeklen bunu sınırlamadığınız sürece buradaki kopya, öğrencinin aleyhine dahi
kullanılabilir. Sayın ki oradaki ortamdan 3-4 kişilik bir grupta kopya meselesi
yaşandı, birini haksız olarak aldınız. Ne çıkıyor öğrenciye fatura? İki yıl
süreyle sınava girememek.
Arkadaşlar, KPSS iki yılda bir yapılıyor. İki yıl sonra sınava
girememesi demek, dört yılının kaybolması demektir bu kişinin. Haksız alınmış
bir kopya kararı bir kişinin geleceğinin elinden alınmasına maalesef neden
olur. Bunun için, bu maddeyi çok tehlikeli buluyorum. Mutlaka yönetmeliklere
atıf yapılmalı, yönetmeliklerle sınırları çizilmeli, neyin kopya sayılacağı
konusunda genel bir kanı oluşmalıdır arkadaşlar. Tek tek
kopyanın şeklini veremeyiz ama elektronik kopyayla adi kopya arasındaki farkı
ayıracak bir tasarımı, bir yapılanmayı mutlaka kurmak zorundayız.
Bir önemli şey de şu arkadaşlar:
“Elektronik kopyayı neden böyle yapıyorsunuz?” dediğimde, değerli
yetkili arkadaşım “Bunun birkaç kişi tarafından örgütlü bir şekilde yapılmasını
kastediyoruz, ondan cezaya bağladık:” diyor. Eğer siz, cep telefonunuzla veya
başka bir cihazla İnternet üzerinden bir kopya çekecekseniz, bazen ikinci
kişinin size yardım etmesine gerek yok. Bir program yükleyerek cep
telefonunuzdan zamanı ayarladığınız anda o mesaj size o zamanda düşer, kimsenin
size yardım etmesine gerek yok. Zaman ayarı yaptığınızda size bir İnternet
mesajının ulaşması sadece o saat ve saniyeyi bekler. Bu nedenle, her elektronik
aygıtla çekilmiş kopya, profesyonel, örgütlü bir kopya değildir, kişiler tek
başına da çekebilir. O zaman, bu kopyayı siz sivil kopya sayıp
cezalandırmayacak mısınız? Diğerine dört yıla kadar hapis vereceksiniz, bunu ne
yapacaksınız? Eğer bunu da adi kopya sayacaksanız, bu maddenin hiçbir hükmü
yok.
Yeniden gözden geçirilmesini arz ediyorum, bu maddeyi oldukça
sakıncalı görüyorum.
Saygılarımla. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 10’uncu madde kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı 1’inci fıkra üzerinde iki önerge vardır,
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun teklifinin 11. maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki (c) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz. 17/2/2011
c) 2547 sayılı kanunun 23 üncü maddesinin (a) bendinin ikinci
paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.
M. Nezir Karabaş Sırrı Sakık Ufuk
Uras |
Bitlis Muş İstanbul |
Fatma Kurtulan Akın
Birdal |
Van Diyarbakır |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 1. fıkrasının c ve d bentlerinin madde metninden çıkarılması,
bentlerin yeniden numaralandırılarak aşağıdaki bendin fıkraya eklenmesini arz
ve talep ederiz.
Mustafa Özyürek Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Nur Serter Metin Arifağaoğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Artvin Malatya |
ç) 2547 sayılı Kanunda yer alan “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezi” ibareleri “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı” olarak,
“Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince” ibareleri “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığınca” olarak değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Özyürek, buyurunuz
efendim.
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer
milletvekilleri; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının kurulmasıyla
ilgili yasa teklifi hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, daha önce ÖSYM olarak faaliyet gösteren bu
merkez, bizim hem üniversitelere girecek öğrencilerin seçilmesinde hem
bürokrasiye girecek, memur olacak insanların seçilmesinde önemli görevi olan,
fonksiyonu olan bir kurumumuzdu ve geçmiş dönemde de saygın bir kuruluştu.
“ÖSYM’nin sonucu böyle.” dediğiniz zaman herkes ona razı olurdu, ona güven
duyardı ama ne olduysa, daha sonra, birtakım kopya iddiaları, birtakım
usulsüzlük, yolsuzluk iddialarıyla bu saygın kurum bütün itibarını kaybetti.
Tabii, burada sorumlularla ilgili, suçlularla ilgili dava hangi aşamadadır, ne
gibi sonuçlar alınmıştır, onlar ayrı bir konu ama gerçekten, izlenmesi gereken
bir konu.
Değerli arkadaşlarım, bu, ÖSYM kaldırıldıktan sonra yerine Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak kurmakta olduğumuz kuruluş, bizim devlet
sistemimiz açısından bakarsanız, ayrıcalıklı bir kuruluş olarak ortaya
çıkmaktadır, özerk bir kuruluş olarak ortaya çıkmaktadır. Burada çalışan, görev
yapan personel diğer devlet dairelerine göre daha avantajlı bir şekilde burada
görev yapacaktır ve yine, teklifte yer alan bir maddeye göre de Kamu İhale
Kanunu’nun kapsamı dışında olacaktır.
Şimdi, bu Kamu İhale Kanunu kapsamı dışında olmasını belki
yöneticiler büyük bir avantaj olarak görebilirler ama unutmasınlar ki
kullandıkları para kamu parasıdır, kamu parasını objektif koşullarda
harcamazsanız her zaman başınız belaya girer. Onun için, Kamu İhale Kanunu
kapsamında olursanız kuralları belli bir sistemin içinde olursunuz ve daha
rahat bir şekilde satın almaları yaparsınız. Oysa şimdi sizi serbest bırakan
bir sistemi burada öngörüyorsunuz. Kendi kendinize kurallar koyacaksınız ama o
kuralları da durmadan değiştireceksiniz ve sürekli başınız ağrıyacak. Bürokraside
çok yılını geçirmiş, hem Kamu İhale Kanunu kapsamında hem de bu kapsam dışında
kurumlarda görev yapmış bir arkadaşınız olarak size ifade etmek isterim ki Kamu
İhale Kanunu’na tabi olmak çok daha güvenceli bir sistemdir, serbest sistem baş
ağrısı yaratan bir sistemdir.
Değerli arkadaşlarım, burada ÖSYM’nin bazı personeli, ÖSYM’nin mal
varlığı olduğu gibi bu kurula aktarılıyor. Şimdi, tabii bu yolsuzluğa,
usulsüzlüğe karışan insanları bütün ÖSYM çalışanları gibi değerlendirmek
doğrusu büyük haksızlık olur. Herhâlde orada belli sayıda insan bu işe
karışmıştır. Bu işe karışmayan, bu konuda uzmanlaşmış kimselerin yeni kuruma,
ölçme kurumuna aktarılması çok daha iyi olurdu ama bu noktada da bu vesileyle
bir kadrolaşma yolunu tercih eden Hükûmet, buraya
yeni personel alacaktır ve ÖSYM’de yetişmiş olan personeli de uzmanlık alanları
dışında değerlendirecektir. Onları bir anlamda hem mağdur edecek hem devlet
açısından büyük bir zarara yol açacaktır.
Burada iyi yetişmiş insanların değerlendirilmesinin mutlaka bir çaresi
bulunmalıydı diyorum, bu yasanın yükseköğretim camiasına ve bürokrasimize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özyürek.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı kanun teklifinin 11. maddesinin
birinci fıkrasına aşağıdaki (c) bendinin eklenmesini ve diğer bentlerin
teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz. 17/2/2011
c) 2547 sayılı kanunun 23 üncü maddesinin (a) bendinin ikinci
paragrafı yürürlükten kaldırılmıştır.
Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Uras, buyurunuz.
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller;
Komisyon ve Hükûmeti bu konuda ikna edemedik ama bu
bir dizi madde görünen konu yaklaşık 17-18 bin yardımcı doçent kadrosundaki
öğretim üyesi arkadaşlarımızın mesleki güvencesini ele alan bir konu. Tabii
önemli bir adım atılıyor bu maddeyle beraber. 3’ün 8’inde sabit kalan kadroları
1’in 4’ü, 5’ine kadar gidiyor. Bu, son derece olumlu ama 2000’li yılların
başında yapılan yasa değişikliği net olmadığı için bu arkadaşlarımız yargı
kararıyla üniversitelere geri dönmek durumunda kaldılar ve çok büyük bedeller,
mağduriyetler ödediler. Ben de konuyla ilgili aslında bir yasa teklifi
vermiştim, yasayı daha sarih hâle getiriyorduk ve 1’in 4’üne kadar, yardımcı
doçent kadrosundaki görevlilerimiz ilerleyebiliyorlardı, özlük haklarını
savunuyorduk. O kadar fazla öğretim üyesi açığı var ki üniversitelerimizde,
yeni açılan üniversitelerle birlikte, doktorasını yapmış öğretim görevlisi
arkadaşlarımızın iş güvencesini sağlamak aslında son derece önemli. Tabii ki
kendi alanında daha fazla kariyer yapan insanların da imkânları nispi olarak
daha farklı oluyor. Bu, öğretim elemanlarında çok büyük bir yabancılaşma, çok
büyük bir meslek şevkini ortadan kaldıran bir husus olduğu için 1’in 4’ü ve
5’ine kadar ilerletilmesi olumlu olmuştur.
Fakat benim yaptığım bu kanun teklifiyle buradaki örtüşen maddeyle
ilgili bu aralar adı çok geçen Oda TV’de çok yaygın bir kampanya maalesef
yapıldı. Biz tabii herkesin fikir özgürlüğünden, basın özgürlüğünden yanayız
ama oradaki dezenformasyon ve bizim hukukumuza yönelik
ihlaller kabul edilebilir değildi yani yardımcı doçentlerin böyle bir
probleminin olmadığı, zaten bu hakların kazanılmış olduğu şeklindeki iddialara
verdiğimiz yanıtları bile maalesef yayınlatma imkânımız olmamıştı. Herkesin hukukunu, herkesin söz ve ifade özgürlüğünü savunmak bu
yüzden son derece önemli. Doktorası yapılan bütün öğretim
elemanlarımızın böyle bir güvenceyi kazanmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
Bu kurumların varlığıyla kurumsallaşma aynı değil ama bu kurumsal aidiyetin
benimsenmesi açısından bu gelişme son derece önemli. Bu, 2547 sayılı
Yükseköğretim Kanunu’nun 23’üncü maddesinin (a) bendinin ikinci fıkrasının 12/8/1986 tarihli Kanun Hükmündeki Kararname’yle değişen
261/1 maddesindeki “Yardımcı doçentler bir üniversitede her seferinde ikişer
veya üçer yıllık süreler için en çok 12 yıla kadar atanabilirler. Her atama
süresi sonunda görev kendiliğinden sona erer.” hükmüne ilişkin bir değişiklik
önergesiydi.
Biliyorsunuz, bu hüküm uyarınca, ihtiyaç sonucu olarak Amerika
Birleşik Devletleri’ndeki yardımcı profesörlük karşılığı ihdas edilen yardımcı
doçentlerin, ağır dil sınavları ve bilim sınavlarındaki tartışmalar yüzünden
hak ettikleri noktalara ulaşmaları mümkün olamıyordu. Oysa bu unvanı taşıyan
öğretim üyelerinin, üniversitelerin çeşitli idari kademelerinde çalışmanın
yanında tez ve projeler ürettiklerini biliyoruz. Türkiye yeni üniversitelere
ihtiyaç duyarken ve öğretim üyesi açığı her gün çoğalırken, Yükseköğrenim
Kurulu yetişmiş insan gücünü, şartları her geçen gün daha zorlaşan yabancı dil
sınavlarıyla saf dışı bırakarak öğretim üyeleri arasında gittikçe yılgınlığa ve
kötümserliğe yol açmış bulunuyor.
Profesör, doçent ve yardımcı doçentler 2547 sayılı Yasa’nın 3’üncü
maddesinin (b) bendine göre zaten öğretim üyesidir. Üniversitelerin
çeşitli birimlerine atanan profesör ve doçentlerde süre sınırlaması yok iken,
yukarıda belirtilen hükümle, yardımcı doçentlerin atamalarının ikişer ya da
üçer yıllık süreler için en fazla on iki yıllık sınırlandırma bir mağduriyet
yaratıyordu ve Anayasa’nın, kamu görevlilerini düzenleyen 128’inci maddesine
göre de “Devletin, kamu iktisadî teşebbüsleri ve diğer kamu tüzelkişilerinin
genel idare esaslarına göre yürütmekle yükümlü oldukları kamu hizmetlerinin
gerektirdiği aslî ve sürekli görevler, memurlar ve diğer kamu görevlileri
eliyle görülür.” ifadesi vardı. Üniversiteler de kamu tüzel kişiliği olduğuna
göre, yardımcı doçentler de ders vermek, tez danışmanlığı yürütmek, bölüm
başkanlığı, dekan yardımcılığı yapmak, disiplin soruşturması yapmak, jürilere
girmek gibi üniversitenin asli ve sürekli görevlerini yerine getirdiklerine
göre, Anayasa’nın bu hükmü ve yerine getirdikleri görev gereği yardımcı
doçentlerin hukuki statülerinin de görevin niteliğine uygun bir sürekliliğe
kavuşması gerekmekte.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET UFUK URAS (Devamla) - Yardımcı doçentlerin atamalarının
süreli olması ve bunun da üst sınıra tabi olması Anayasa’ya aykırıdır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Uras.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı 1’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Madde 11’e bağlı 1’inci fıkra kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı 2’nci fıkra üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 2. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Mustafa Özyürek Nur Serter Ali Koçal |
İstanbul İstanbul Zonguldak |
Sacid
Yıldız Harun Öztürk Metin
Arifağaoğlu |
İstanbul İzmir Artvin |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
(2) 7/10/1983 tarihli 124 sayılı
Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 5. bölümü yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Harun Öztürk
konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 2’nci
fıkrasıyla ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, kanunun adı içeriğiyle uyuşmamaktadır, bu
nedenle adı “Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi” şeklinde değiştirilmelidir.
4’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında Başkanın görev süresince
kadrosunun bulunduğu üniversitesinde ücretsiz izinli sayılacağı belirtildikten
sonra kadrosuyla ilgili özlük haklarının devam edeceğini söylemek bir çelişkidir.
2’nci fıkrada Başkan ve Başkan Yardımcısının özlük haklarının ne olacağı tarif
edilmiştir. 3’üncü fıkrada Başkanlıkta geçen sürelerinin üniversitedeki kadro
ve derecesinin kazanılmış hak aylığında ve emekli keseneğine esas aylığın
ilerlemesinde değerlendirileceği söylenmek isteniyor ise bunun başka şekilde
ifade edilmesi gerekir. Aynı yanlış tanımlama devlet memurları arasından atanan
Başkan Yardımcısı için 6’ncı fıkrada da yapılmıştır.
6’ncı maddede uzman yardımcılığına hangi fakülte mezunlarının
atanabileceği yazılmalıdır. Atama yapılacak fakültelerin yönetmelikle
belirlenmesi bu konudaki genel düzenlemelere aykırıdır.
Yine, 6’ncı maddede olumlu sicil almak ve olumsuz sicil alanlardan
söz edilmektedir. Oysa son torba tasarıda 657 sayılı Kanun’da yer alan bu
kavramlar madde metinlerinden çıkarılmıştır.
6’ncı maddenin başlığı “Personel rejimi ve malî hükümler”
şeklindedir. Buradaki mali hükümlerden kasıt, personele yapılacak ödemelerdir.
Bu nedenle ÖSYM’nin gelirlerini gösteren 17’nci fıkranın başka bir çerçeve
maddede düzenlenmesi gerekirdi. Düzenlenecek bu maddede ayrıca, Başkanlığın
giderlerinin nelerden ibaret olacağına da yer verilmeliydi.
9’uncu maddedeki “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru
havuzuna erişim için Bakanlar Kurulunun izni gereklidir.” ibaresinin “Adli
soruşturma ve kovuşturmalar dışında soru havuzuna erişime izin verilmez.”
şeklinde değiştirilmesi uygun olurdu çünkü Bakanlar Kurulunun böylesi bir
olayda devreye sokulması doğru değildir.
11’inci maddenin 1’inci fıkrasının (b) bendiyle 2547 sayılı
Kanun’un 10’uncu maddesinin ÖSYM teşkilatına ilişkin fıkralarının kaldırılması
ve ÖSYM gelir fazlasının yüzde 25’inin YÖK’e aktarılmasını düzenleyen
fıkraların muhafaza edilmesi yerindedir ancak madde başlığının sadece “kaynak
aktarımı” değil, “kaynak aktarımı ve kullanımı” şeklinde değiştirilmesi
içeriğine uygun olacaktır.
Öte yandan, aktarılan bu kaynağı aktaracak olan ÖSYM kuruluşunun
Teşkilat Kanunu’nda da bu husus yer almalıdır.
Değerli milletvekilleri, 2547 sayılı Kanun’un “Atamalar”
başlıklı 52’nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan ÖSYM
Başkanı, Genel Sekreter ile daire başkanları, müdürler, hukuk müşavirleri ve
uzmanlar, yükseköğretim üst kuruluşlarında ilgili kuruluşların görüşü alınarak
Yükseköğretim Üst Kuruluşunun Başkanı tarafından atanacaklarına ilişkin
maddenin metinden çıkarılması gerekir çünkü bu kanun teklifinde, bu kişilerin
nasıl atanacakları ayrıca belirlenmiştir.
Değerli milletvekilleri,
2547 sayılı Kanun’da yer alan “Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi”
ibareleri değiştirilirken geçici madde 27, geçici madde 49, geçici madde 55 ve
numarasız geçici maddenin üçüncü fıkrasındaki ibareler değiştirilmemiştir. Her
ne kadar 11’inci maddenin 8’inci fıkrasında yer alan hüküm, diğer mevzuatta ÖSYM’ye
yapılan atıfların ÖSYM merkezine yapılmış sayılacağına ilişkin hüküm yer
almasına rağmen, bu hükmün 2547 sayılı Kanun’u içermediğini düşünüyoruz çünkü
yarısı değiştirilmiş, yarısı değiştirilmemiş durumdadır.
Değerli milletvekilleri, 11’inci maddenin 2’nci fıkrasında 124
sayılı Kanun Hükmünde Kararname’nin 15 ila 24’üncü maddeleri yürürlükten
kaldırılmaktadır ancak bölüm başlığı yürürlükten kaldırılmamaktadır. Bölümdeki
maddeler yürürlükten kaldırıldığından bölüm ve başlığının da yürürlükten
kaldırılması için işbu değişiklik önergesi verilmiştir diyor, desteğinizi
beklediğimizi ifade ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı 2’nci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı 3’üncü fıkra üzerinde aynı mahiyette iki önerge
vardır. Aynı nitelikli olduğundan birlikte işleme alacağım ama istemleri
hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 3. fıkrasının ç bendinin madde metninden çıkarılmasını arz ve talep
ederiz.
Mustafa Özyürek
Nur Serter Ali
Koçal |
İstanbul İstanbul Zonguldak |
Bülent Baratalı Metin Arifağaoğlu
Sacid Yıldız |
İzmir Artvin İstanbul |
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
Malatya |
İkinci önergenin imza sahipleri:
Bekir Bozdağ
Emin Önen Ali Öztürk |
Yozgat Şanlıurfa Konya |
Ahmet Yeni Suat
Kınıklıoğlu |
Samsun Çankırı |
BAŞKAN – Komisyon okuttuğum bu iki önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR VE GENÇLİK KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM
(Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
K.KEMAL ANADOL (İzmir) – Bülent Baratalı…
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)
BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 3 no.lu fıkrası üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun, grubumuzun vermiş olduğu önergeyle ilgili söz almış
bulunuyorum. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, söz konusu fıkrayla 657 sayılı Kanun’a
yeni uzmanlıklar eklenmekte, geniş yetkilerin yanı sıra oluşturulan kadro
cetvelleriyle ÖSYM’nin de AKP’lileşme operasyonu tamamlanmaktadır. Yasama,
yürütme, yargı, HSYK, medya, YÖK, üniversiteler, şimdi de ÖSYM…
Değerli milletvekilleri, üzülerek söylüyorum ki Türkiye’de artık
hiçbir kurum Türkiye Cumhuriyeti devletini temsil etmiyor. Kanunlar önündeki
“Türkiye Cumhuriyeti” yazısı sadece sembolik bir anlam taşımakta. Bütün
kurumlar ne yazık ki AKP’nin birer şubesi hâline dönüştü. Bunun son halkası da
ÖSYM’dir. ÖSYM üzerindeki operasyonda daha önceki senaryolara benzer bir
senaryo izlenmiştir. Önce kurum zayıflatılmış, çeşitli iddialarla kamuoyunda
tartışılır hâle getirilmiş, saygınlığı ve güvenilirliği kaybedilmiş, başkanı ve
yönetimi istifaya zorlanmış ve AKP’lileştirilmiştir. Bunda YÖK Başkanının da
rolü olduğunu unutmamak gerekmektedir.
Milyonlarca öğrencinin, memur adayının bel bağladığı, devletin en
güvenilir kurumu olan ÖSYM kopya skandalıyla AKP döneminde tanışmıştır. Ünal Yarımağan istifa etti.
Peki, sorumlular ne oldu? Deniz Fenerinde olduğu gibi hâlâ ellerini,
kollarını sallaya sallaya içimizde dolaşıyorlar ama
“Zir Vadisi’yle ilgili ABD-Türk polisi komplosunu içeren videoları yayınladı”
diye Soner Yalçın ve arkadaşları apar topar içeride. Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan gibi, Yalçın ve arkadaşları da AKP
için tehlike olmaya başlamıştı, tıpkı laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti için
canı ve kanı pahasına mücadele etmekten başka bir suçu olmayan askerler gibi.
Değerli arkadaşlar, emekli Tuğamiral Türker Ertürk’ün
dün İnternet sitelerine yansıyan sözlerine dikkat çekmek istiyorum.
Bakınız ne diyor Ertürk görülmekte olan
bir dava nedeniyle: “’Dreyfus’ ve ’Rosenberg’ davaları gibi siyasi motifli davalarla birlikte
dünya hukuk tarihindeki yerini almıştır. 163 Atatürkçü, yurtsever, amiral,
general ve subayın tutuklanmasına ne demeli? Ne farkları var İngiliz işgali
altındaki İstanbul’da tutuklanan vatansever subaylardan? Başbakanımız ve
hükümetimiz ne yapıyor? Parmağını kıpırdatmıyor. Ne farkınız var sizin Damat
Ferit ve Fransız Vichy Hükümeti’nden? Onlar hiç olmaz
ise işgal altındaydılar, ya siz?.. Eğer emperyalizm
tarafından gizli işgal altındaysanız, bilin ki biz de sizin yanınızda oluruz.
Yeter ki açıkça söyleyin." diyor Sayın Tuğamiral ilgili adrese.
Değerli milletvekilleri, nedir insanlara bunu söyleten? Nedir
memurları, öğrencileri, işçileri, askerleri, kısaca AKP zulmüne uğrayan bütün
kesimleri sokağa dökme pahasına isyan ettiren nedir? Tecavüze uğrayan kadını
bile suçlu gören zihniyete bu cüreti veren… Yazılanların, çizilenlerin,
söylenenlerin hiç mi doğruluk payı yok? Nedir Atatürk’e, laik ve demokratik
cumhuriyete duyulan bu kin, bu öfke ve bu nefret?
Değerli milletvekilleri, bütün bunlar göstermektedir ki, AKP,
sekiz buçuk yıldır çatışma, kaos, din ve inanç
sömürüsüyle beslenmektedir. Bu temel strateji gereği bütün kesimler birbirine
düşmüş, kutuplaşma ve ayrımcılık tehlikeli boyutlara ulaşmıştır.
KONDA’nın üç ay süren ve
bugün yayınlanan araştırmasına göre Türkiye’nin en önemli problemi siyasi
kutuplaşma olarak görülmektedir. Bu kutuplaşmayı tehlikeli kılan ise siyasi
kutuplaşmanın giderek hayat tarzı kutuplaşmasına dönüşmesidir. Türkiye uçuruma
gitmektedir, bunun da tek sorumlusu AKP’dir.
Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü takdirlerinize sunar, yüce
Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Baratalı.
Sayın Bozdağ konuşacaklar mı, gerekçe
mi?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı için ihdas edilen Başkanlık
Müşaviri kadro ünvanının teklif metninden çıkarılması
amaçlanmıştır.
BAŞKAN - İki önergeyi birlikte işleme alıyorum: Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önerge doğrultusunda madde 11’e bağlı (3)’üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 11’e bağlı (4)’üncü fıkra üzerinde iki önerge vardır. Bu iki
önerge de aynı mahiyettedir, aynı nitelikte olduğundan birlikte işleme alacağım
ve istemleri hâlinde ayrı ayrı söz vereceğim.
Şimdi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 4. fıkrası ile ihdas edilerek 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye
eklenen (2) Sayılı listede yer alan Başkanlık müşaviri unvanlı kadroların
(2) sayılı listeden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Mustafa
Özyürek |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Sacid
Yıldız Atila Emek Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Antalya Malatya |
Diğer önergenin
imza sahipleri: |
Bekir Bozdağ
Emin Önen Ali Öztürk |
Yozgat Şanlıurfa Konya |
Suat Kınıklıoğlu Ahmet
Yeni |
Çankırı Samsun |
BAŞKAN – Komisyon katılıyor mu bu önergelere?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Olumlu görüşle takdire bırakıyorum.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak?
Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616
sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin 11’inci maddesinin 4’üncü fıkrası üzerine
verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken yüce
Meclisi saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi 1981
yılından bu yana 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesinde
düzenlenen kurallar ile idare edilegelmiştir.
Başlangıçta ortaöğretimden yükseköğretime geçişte öğrenci seçmek üzere
tasarlanan Merkez, sonraki yıllarda, kamu kurumları başta olmak üzere, birçok
kurumun yönetmelikleri gereği personel ve öğrenci ihtiyacını karşılamak için
seçme ve yerleştirme sorumluluğunu üstlenmiştir. Her yıl kırk civarında sınavı
gerçekleştiren ve en az 5 milyon insanın sınava alındığı ÖSYM, ülkemiz dışında
sınavlar gerçekleştirmeye başlamıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; uzun bir dönemde ÖSYM,
sınavları başarıyla yapmış olmasına karşın, özellikle son dönemde sınavlarda
ciddi yolsuzluklar ve haksızlıklar ortaya çıkmıştır. Bu uygulamanın toplumda
yarattığı güvensizlik ve özellikle adaylar üzerinde yaptığı olumsuz etki, çok
yıpratıcı olmuştur. KPSS; ALES ve TUS sınavlarında yaşananlar çok acı ve üzüntü
verici olaylardır.
Değerli arkadaşlarım, AKP İktidarının ilk dört yıllık döneminde
akademik personel ihtiyacına ilgisiz ve duyarsız kalınmış, öğretim elemanı
yetişmesi için kadro verilmemiş; AKP, devletin kurumlarıyla sürdürdüğü kavgayı
YÖK’le de devam ettirmiştir. YÖK Başkanının değişmesi ve kendi anlayışına uygun
atamanın gerçekleşmesinden sonra YÖK’ün ele geçirilmesiyle birlikte AKP’nin
kavgası bitmiş ancak yükseköğretimde ve kurumlarında sorunlar artarak devam
etmiştir.
Sayın milletvekilleri, AKP İktidarının YÖK’ü teslim almasından
sonra OECD değerlendirmesine göre üniversite özerkliği açısından Türk
üniversiteleri 8 tam puan üzerinden 1,5 puan alabilmektedir. Tablo budur,
AKP’nin başarısı budur.
Değerli arkadaşlarım, üniversite sayımızın artmasına kimsenin
itirazı yoktur ancak bu artışın gelişigüzel, keyfî kararlarla olmaması gerekir.
Nicel başarıya niteliği katmadığınız zaman varacağınız nokta hayal kırıklığı
olacaktır. Gelinen bu noktada Türkiye bir bilgi toplumu, bir bilim toplumu oldu
mu; bunu söyleyebiliyor muyuz?
Sayın milletvekilleri, hiçbir altyapı hazırlanmadan, öğretim üyesi
yetiştirilmeden, gerçekten bilimsel ölçütlerle bir planlamaya bağlanmadan
sadece talep odaklı üniversite kurmak, Türkiye'ye, Türk yükseköğretimine ve
Türk gençliğine yapılacak en büyük haksızlık olacaktır. Ne acıdır ki, AKP
İktidarında maalesef bu yapılmıştır. Şimdi 200 bini aşkın öğretmen adayı,
çeşitli branşlardan binlerce mühendis, binlerce
üniversite mezunu işsiz, mutsuz ve gelecekten umutsuz yaşıyor. İşte AKP
İktidarının Türkiye tablosu bu, topluma yansıyan manzarası budur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; teklifte, ÖSYM’nin üç yüz
on sekiz kadrosunun çok sınırlı miktar dışında kalanlarının tümü YÖK’e
devredilmektedir. Yetişmiş bu kadroların elden çıkarılarak ÖSYM’nin
boşaltılması AKP’nin kadrolaşma anlayışının doğal bir sonucudur.
Teklifin 11’inci maddesinin (4)’üncü fıkrasında yapılan düzenleme
ile kadrolar açısından benzeri düzenleme yapılmaktadır. Bu sakıncaları gidermek
için (2) sayılı listede yer alan Başkanlık Müşaviri unvanlı kadroların bu
listeden çıkarılması önergemizde takdirlerinize sunulmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle
önergemizin kabul edilmesini diler, yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Emek.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yükseköğretim Kurulu Başkanlığı için ihdas edilen Başkanlık
Müşaviri kadro unvanının teklif metninden çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN - Aynı mahiyetteki
bu iki önergeyi birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilmiş bu önergeler doğrultusunda madde 11’e bağlı (4)’üncü
fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkra üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 5. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Mustafa
Özyürek |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Sacid
Yıldız Ferit Mevlüt Aslanoğlu Metin Arifağaoğlu |
İstanbul Malatya Artvin |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Boş ve dolu kadroların yeniden düzenlenmesi amacıyla söz konusu
fıkranın madde metninden çıkarılması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Madde 11’e bağlı (5)’inci fıkra kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkrada bir
önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 6. fıkrasında yer alan "yerine" "ibaresinin
"çıkarılarak" ibaresiyle değiştirilmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Mustafa
Özyürek |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Sacid
Yıldız Ferit Mevlüt Aslanoğlu Metin Arifağaoğlu |
İstanbul Malatya Artvin |
Şevket
Köse |
Adıyaman |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Köse, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından
alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüştüğümüz yasa tasarısının 11’inci maddesinin (6)’ncı
fıkrası üzerine vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Sözlerime başlamadan
önce yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, bugünün Türkiye’sine bakıldığında, YÖK
gibi anayasal kurumların bakanlıkların işgali altında olduğu görülmektedir.
Devlet kurumları âdeta AKP’nin arka bahçesi hâline getirilmiştir. “Bizden olsun
da kim olursa olsun.” mantığı egemen kılınmıştır. Şimdi de ÖSYM bu kurumlardan
biri hâline getirilmek istenmektedir. Partizanlık artık yüksek yargıya kadar
tüm devlet kurumlarının içindedir.
Değerli milletvekilleri, bir başbakan kendi gibi düşünmeyenleri
darbecilikle suçluyorsa, bertaraf etmekle tehdit ediyorsa o ülkede
demokrasiden, çoğulculuktan, siyasi erdemden bahsetmek mümkün değildir. Bir
ülkede özgürlükler ancak bir zihniyetin işine geldiğinde söz konusu ediliyorsa,
bir taraftan hukukun üstünlüğünden dem vurup, öte yandan hukuk devleti yok
sayılıyorsa, göz göre göre hukuk katlediliyorsa o
ülkede çağdaş bir demokrasiden bahsetmek mümkün değildir.
Eleştirdi diye bir gazeteci işinden oluyorsa, fikrini söyledi diye
aydınlar hapisteyse, hakkını aradı diye işçiler ve öğrenciler coplanıyorsa o
ülkede insan haklarından söz etmek mümkün değildir.
Değerli arkadaşlar, basın, her türlü araç kullanılarak
susturulmaktadır. Üniversiteler, sendikalar, sivil toplum örgütleri gördükleri
baskıdan dolayı derin bir sessizlik içindedir. Mahkemeler baskı altındadır.
Hukukun üstünlüğü yok sayılmaktadır. Unutulmamalıdır ki hukukun olmadığı yerde
ancak zorbalık egemen olur. Zorbalığın egemen olduğu yerde ise siyasi erdemden,
siyasi ilkelilikten söz edilemez. Halkımız bu durumu asla hak etmemektedir.
Değerli arkadaşlar, her yıl milyonlarca öğrenci üniversiteye
girebilmek için büyük çaba harcamaktadır. Bilimsel kaliteden tutun da barınma
sorununa kadar pek çok alanda sorun bulunmaktadır ancak üniversitelerimizin
hepsinin birer sorun yumağı hâlinde olduğu görülmektedir.
Yurt sayısının ve kapasitesinin yetersizliği hepimizin malumudur.
Büyük üniversiteler dışındaki tüm yükseköğretim kurumlarında öğretim elemanı
açığı oldukça aşikârdır.
Üniversitelerimiz özerk bir yapıya kavuşturulmadan bu sorunları
ortadan kaldırmak mümkün olmayacaktır ancak Hükûmet,
üniversitelerin sorununu da görmezden gelmekte ve her alanda olduğu gibi
üniversitelerde de kadrolaşmaktan başka bir şey düşünmemektedir.
Değerli milletvekilleri, yalnızca üniversiteler değil, eğitim
sisteminin tamamında da sorun vardır. Sınava sistemi iki yılda bir
değiştirilmektedir. İlköğretim okullarında derslik açığı ve öğretmen açığı
vardır. Güneydoğuda hâlâ okulu olmayan yüzlerce yerleşim birimi vardır.
İlköğretime devam edemeyen on binlerce kız öğrenci bulunmaktadır ancak Hükûmet bunları da görmezden gelmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; seçim bölgem olan Adıyaman
ilinin bir öğretmenevi vardır ki ancak görmeye değer! Bugün 700 bin nüfusun
yaşadığı Adıyaman ilinde 7 bin öğretmen görev yapmaktadır ve 250 bin nüfuslu
merkez ilçemizde sadece ve sadece 28 yataklı bir öğretmenevi bulunmaktadır ve
bu 28 kapasiteli öğretmenevinin de sadece 4 odasının tuvaleti ve banyosu
bulunmaktadır. 80 kişilik bir yemekhanesi bulunmaktadır. Bugün Adıyaman
Üniversitesi 14 bin civarında öğrenci okutmaktadır. Oraya gelen velilerimiz,
yani Millî Eğitime tabi velilerimiz ne yazık ki bu öğretmenevinden yeterince
yararlanamamaktadırlar. Dolayısıyla, bu öğretmenevimiz, Adıyaman Öğretmenevimiz
çok ilçenin öğretmenevinden çok küçüktür, çok yetersizdir. Sayın Bakanım
buradayken, bu konuya el atmasını önemle rica ediyorum.
Yine, çevresiyle birlikte 30 bin nüfusa hitap eden Kömür
beldemizin ne yazık ki bugün bir lisesi bulunmamaktadır. Ben, bu
sıkıntılarımızı Bakanımıza sizin aracılığınızla iletmek istiyorum. Tüm bu
sıkıntıların, biraz önce bahsettiğim, birçok sıraladığım sıkıntıların ancak 13
Haziranda Cumhuriyet Halk Partisinin iktidarında yani halkın iktidarında son
bulacağına inanıyor, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi tekrar en derin
saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde 11’e bağlı (6)’ncı fıkra kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı (7)’nci fıkra üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11.
maddesinin 7. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve talep
ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Hulusi
Güvel |
İstanbul Zonguldak Adana |
Mustafa Özyürek Sacid
Yıldız Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul İstanbul Malatya |
(7) 27/6/1989 tarihli ve 375 sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamenin ek 3 üncü maddesinin birinci fıkrasına “Yurtdışı Türkler
ve Akraba Toplulukları Başkanlığı” ibaresinden sonra gelmek üzere “Ölçme, Seçme
ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığı,” ibaresi eklenmiştir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Geçici nitelikteki maddenin kaldırılmasına gerek duyulmamıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı (7)’nci fıkrayı
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 11’e bağlı (8)’inci fıkrada bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleşme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 11. maddesinin
8. fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nur Serter Mustafa Özyürek Ali
Koçal |
İstanbul İstanbul Zonguldak |
Enis Tütüncü Sacid
Yıldız Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Tekirdağ İstanbul Malatya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Söz konusu düzenlemeye gerek duyulmamıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 11’e bağlı (8)’inci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Şimdi de çerçeve madde 11’i bağlı fıkralarla beraber oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesinin
1. fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini; 3.,
4. ve 5. fıkralarının madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki
fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Oktay Vural Mehmet Günal Ahmet
Bukan |
İzmir Antalya Çankırı |
Kürşat Atılgan D.
Ali Torlak |
Adana İstanbul |
(l) "Bu kanun
yürürlüğe girdiği tarihte Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme
Merkezine tahsis edilmiş veya kullanımında bulunan mevcut taşınır mal ve
taşınmazların hak ve yükümlülükleri ve kurumda çalışan
personel ile bu personelin tüm özlük hak ve alacakları başkaca bir işleme gerek
kalmaksızın Başkanlığa devredilir. Tapuda hazine veya Yükseköğretim Kurulu
adına kayıtlı olup Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezince
fiilen kullanılan taşınmazlar ise tapuda Başkanlık tüzel kişiliği adına başka
bir işleme gerek kalmaksızın tescil edilir. Bu kanunla öngörülen geçiş, devir,
temlik ve intikal işlemleriyle ilgili düzenlenecek protokoller her türlü vergi,
resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır"
"ÖSYM bünyesinde on yıl ve üzeri çalışan en az lisans mezunu
düzeyindeki personel, diğer şartlar aranmaksızın bir defaya mahsus ÖSYM
Uzmanlığına ve uzman yardımcılıklarına atanır. Bu atamalar ilan edilen kadronun
% 60’ı ÖSYM çalışanları arasından yapılacak şekilde gerçekleştirilir."
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin Geçici 1.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Mustafa
Özyürek |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Sacid
Yıldız Metin Arifağaoğlu Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Artvin Malatya |
BAŞKAN – Komisyon
bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
GENÇLİK, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş)
– Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılmıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Kim
konuşacak?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ferit Mevlüt Aslanoğlu…
BAŞKAN - Sayın Aslanoğlu, buyurunuz efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; size bir
mektup okuyacağım şimdi. İhbar ediyorum, ihbar ediyorum.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – Önce selam verin!
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Hepinize saygılar sunarım.
İhbar ediyorum.
“Ben Malatya’dan filanca efendim. Özel sektörde beş altı yıl çalıştıktan sonra
bir KPS kursuna yazılıp sınavdan 81,5 aldım. Ön lisans mezunuyum. Tercihlerimi
yaptım fakat daha sonra bugün açıklanan sonuçlara göre atanamadım. Hayırlısı
dedik. Fakat kurumların en yüksek/en düşük kaç puanla kapadıklarına bakayım
dedim, bir de ne göreyim? Bizim tercih yaparken görmediğimiz bir ton kadro var.
Çok düşük puanla kapanmış. Sayın Vekilim, ben emekli bir memur çocuğuyum. Bizim
siyasi olaylarla hiçbir bağlantımız yok. Sizin Meclise taşıdığınız konuları
düşününce bu konuda sizin, bizim bu mağdurlara yardım edeceğinizi düşündüm. Bu
adresleri gönderiyorum. Rica etsem bakar mısınız?”
Burada bir sürü
kurumun ÖSYM sitesinde açtığı kurumların kadroları var. “Ama biz göremedik.”
diyor. Ve bir liste göndermiş. Bu listede de 81,5 puan alan insan var ama
yerine 77 puan, 79 puan, 77 puan… Veriyorum, ihbar ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Rezalet zaten o! Torpil var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – “Sitede yok. Tercih sitesi açmadı.” diyor. Memurlar…
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Herkese açık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Ya, lütfen… Bilmediğin konuda ahkâm kesmeyeceksin Murat
Bey. Bilmediğin konuda… Lütfen, rica ediyorum.
MURAT YILDIRIM (Çorum)
– Ben çok iyi biliyorum. Yalan yanlış beyan ediyorsunuz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bilmiyorsun, bilmiyorsun! İnsanlar diyor ki: “Bu siteyi
bize açmadılar.” Bu sitede… Veri hazırlama sitesini… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Ne diyorsun ya?
Ne diyorsun Ali Bey?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ya, devam et sen.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Zaten sen olmazsan Türkiye'nin her şeyini…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Biliyorum; sen de biliyorsan gel burada konuş.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU
(Devamla) – Ben bir mağdurum, mağdurların şeyini dile getiriyorum.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, Genel Kurula hitap ediniz, karşılıklı
konuşmayınız.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sağ ol. Devam et.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Olabilir, olabilir kardeşim. Gelip burada konuşacaksın.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Devam et, devam et…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) - Allah Allah…
Ben ihbar
ediyorum, inceleyin.
MUZAFFER BAŞTOPÇU
(Kocaeli) – İhbar, suç duyurusu; doğru.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Bakın, eğer bu site… O gün ilan ettiğiniz sitenizde Tapu
Kadastro Genel Müdürlüğüyle ilgili ilan ettiniz mi? Bu insanların gözleri kör
müydü acaba göremedi bunları tercih yapmadı? Acaba bu insanların ve… Sadece bu
değil, memurlar.com.net’e bakın, herkes bundan şikâyetçi. İhbar ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, insanların emeğine saygı gösterin. Eğer bir şey yapılacaksa herkese
objektif yapın ama bu insanların yıllarca hazırlanıp bir emeği varsa bu emeğini
de böyle, devletine güvenmeden… Devletinin yaptığı sınavda birilerine eğer
ayrıcalık yapılıyorsa ben insan adına buna çok üzülürüm.
Değerli
milletvekilleri, bu ülkenin gençlerinin umudu, ekmek bulmak, aş bulmak ama gençleri
ülke yönetimine isyan ettirmeyin kim yönetirse yönetsin. Gençler ülkesine
güvenmeli, gençler bu ülkenin geleceğine güvenmeli ama böyle bir gencin
yüreğinde “Ben böyle yapıyorum, böyle yaptığım hâlde bu sonradan ilan edildi.”
demesinden dolayı ben kahroluyorum. Takdir sizin.
Ben, olduğu gibi,
bunu da veriyorum, ilan edilen diğer kadroları da veriyorum ve sonradan en
düşük puana göre alınan diğer kadroları da veriyorum.
Hepinize saygılar
sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Aslanoğlu.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu konuda Meclis araştırması gerekiyor, gerçekten büyük adaletsizlik
var.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Evet.
Bende var, bunu
kime vereyim arkadaşlar… Buyurun.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 sıra sayılı Kanun Tasarısının Geçici 1. maddesinin 1. fıkrasının aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini; 3., 4. ve 5. fıkralarının
madde metninden çıkarılmasını ve maddeye aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve
teklif ederiz.
Oktay Vural (İzmir) ve arkadaşları
(1) "Bu kanun yürürlüğe girdiği tarihte
Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezine tahsis edilmiş veya
kullanımında bulunan mevcut taşınır mal ve taşınmazların hak ve yükümlülükleri
ve kurumda çalışan personel ile bu personelin tüm özlük hak ve alacakları
başkaca bir işleme gerek kalmaksızın Başkanlığa devredilir. Tapuda hazine veya
Yükseköğretim Kurulu adına kayıtlı olup Yükseköğretim Kurulu Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezince fiilen kullanılan taşınmazlar ise tapuda Başkanlık tüzel
kişiliği adına başka bir işleme gerek kalmaksızın tescil edilir. Bu kanunla
öngörülen geçiş, devir, temlik ve intikal işlemleriyle ilgili düzenlenecek
protokoller her türlü vergi, resim, harç, ücret ve fondan müstesnadır"
"ÖSYM
bünyesinde on yıl ve üzeri çalışan en az lisans mezunu düzeyindeki personel,
diğer şartlar aranmaksızın bir defaya mahsus ÖSYM Uzmanlığına ve uzman
yardımcılıklarına atanır. Bu atamalar ilan edilen kadronun % 60’ı ÖSYM
çalışanları arasından yapılacak şekilde gerçekleştirilir."
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya)
– Teşekkürler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanunda yine bir AKP klasiğiyle karşı karşıyayız. Yani şimdiye
kadar kamu personel rejiminde yapılmayan değişiklik nedeniyle her kanunun ekine
geçici hükümlerle, şunlar, şunlar, şunların görevi sona ermiştir, araştırmacı
kadrosuna atanmışlardır, ondan sonrası, gerisi Allah kerim… Şimdi böyle bir
şeyi ben gerçekten anlamlandıramıyorum. Çıkardığımız bütün kanunların ekinde bu
var. Sizin bir, kamu yönetimine ilişkin kanununuz vardı, Acil Eylem Planı’nda
yer alan kamu personel rejimine ilişkin tasarılar vardı, bunların hiçbirisi
-maşallah ikinci döneminiz de bitti- gündeme gelmedi. Burada bunların bu
şekliyle olmaması gerekiyor. Bir kurum yapıyorsunuz, burada yaşanan bir
skandalı zemin olarak kullanıyorsunuz ama bu arada yeniden bir tasfiye sürecine
giriyoruz. Burada çalışan arkadaşlarımızın hepsi nitelikli insanlar. Daha önce
bu kurumda çalışmışlar ve bunların o nitelikleri değerlendirilmiyor. Şimdi
hepsini araştırmacı yapıyoruz. Yeni kurumda size idareci lazım değil mi?
Bunları ilgili sendikalarla görüştünüz mü? Türk Eğitim-Sen tarafından bize
gönderilen notlar var, önerge kısıtı nedeniyle
birleştirerek hepsini bir önergeye koydum.
Şimdi siz
“Anayasa değişikliğine ekonomik ve sosyal konseyi koyuyoruz.” dediniz, güzel.
Peki, burada bir çalışma yaparken bari en azından Memur-Sen’in içerisindeki
sendikanın eğitimle ilgili kolunu çağırıp görüştünüz mü ne olacak bu personelin
hâli diye? Hani siz grev hakkı vermiştiniz, hani toplu sözleşme hakkı verdiniz,
grev de verecektiniz! Bir defa olsun oturup, bunlarla bir görüşüp acaba bu
personelin durumu ne olacak diye sordunuz mu? Hayır. Bu verdiğimiz önergeler
ÖSYM bünyesinde yıllardır çalışan tecrübeli personelin, hangi aşamada olursa
olsun, değerlendirilmesiyle ilgili. Değerli arkadaşlar, bu müdürlerin hepsi
gidiyor, (b) bendine bakın, ne varsa hepsi. Yeni kurulacak yere ben istediğimi
atarım! Peki, bu skandalın sorumluları nerede? Yok. Dilek ve temennide
bulunuyor: Vallahi ben de çok istiyorum! Kim yaptı bu kadar şeyi? Bu kadar
haksızlık nasıl oluştu? Bunların soruşturulması, sadece polisin ve mahkemenin
soruşturulmasına bırakılamaz. ÖSYM kendi içerisinde bunu
yapması lazım. Nasıl oluyor? Lazım olduğu zaman polis sehven deliller
koyuyor. Lazım olmayınca da o deliller belki ortadan kalkıyor. Bu, gerçekten herkesin geleceğiyle ilgili bir konu. ÖSYM
şimdiye kadar tarafsızlığıyla… Bir sınav yaparken kimsenin aklına böyle bir şey
gelmezdi. Sınav hataları olurdu, sorular yanlış çıkardı, iptal edilirdi, bazı
küçük adaletsizlikler olurdu ama hiçbir şekilde böyle skandallarla gündeme
gelmemişti.
Biz burada
diyoruz ki bu mevcut personel ÖSYM bünyesinde değerlendirilsin. Bu sendikaları
mademki hazırlarken çağırıp konuşmadınız. Şimdi en azından onların personelle
ilgili önergelerini dikkate alın. Bu mevcut personel yapısından faydalanalım ve
şu anda nitelikli olan kişileri doğrudan kadroya aktaralım. Bunların
kadrolarını da “Efendim, şahsa bağlı hâle getirdik, araştırmacı yaptık.” değil,
onların yöneticiliklerinden faydalanalım. Biz bunu her söylediğimizde ilgili
Bakan diyor ki: “Kardeşim, biz zaten onları atayacağız.” Peki, niye böyle
yazıyorsunuz? Şu andakilerden uygun olanlar, mevcut kadrosu olanlar… Orada da
yine müdür de lazım, hepsi lazım. “Bunlara aktarılır.” deyin. Şimdi ne olacak?
Bunların hepsi araştırmacı olacak. Oturunca oraya yeni gelecek yönetim tek tek yeni müdürler atayacak, dolayısıyla bu adaletsizliktir.
Bu şartlarda en azından kurumdaki personelin değerlendirilmesi, uzmanların da
ona göre, öncelikle en azından, hiçbir şey yapamıyorsak, belli bir kısmının,
ÖSYM’ye öncelik verilerek mevcut personel arasından değerlendirilmesi
gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu şekliyle, gerçekten yetişmiş insanlar kıyıda köşede
bırakılıyor. Gerçi, daha geçen hafta kabul ettiğimiz torba tasarının içerisine
koyduğunuz şeyde siz bu zihniyeti ortaya koydunuz. Neden? “Efendim, zaten o
çalışanlara gerek yok; biz özel sektörden müsteşar da buluruz, genel müdür de
buluruz, müsteşar yardımcısı da buluruz.” dediniz. Onun için,
bizim bu söylediklerimizi çok da dikkate almayacağınızı biliyoruz ama bu
vesileyle, en azından bir daha vicdanlarınıza, sizlere hitap etmiş olalım çünkü
hakikaten, dışarıdan, özel sektörden müsteşar, genel müdür getirmeyi düşünen
kişi zaten o müdürü de oradan değiştiriverir, birilerini başka kurumdan
getirir; üniversitelerde bekleyenler vardır, dışarıda bekleyenler vardır,
bunlardan da yeni müdürler atarız diye düşünür.
Ben -Anayasa’da
değişiklik yaparken, ekonomik sosyal konseyi getiriyoruz dediniz ama işlemedi-
en azından şimdi, bu sendikacılarımızın görüşlerini dikkate alıp, çalışanların
özlük haklarını koruyup adaletli davranalım diyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Günal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Geçici madde 1’i
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Geçici madde 1 kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.59
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 17.19
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, ikinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm,
12’nci maddeye bağlı ek 135, 136, 137, 138, 139, 140, 141 ve 142’nci maddeler
ile 13’üncü maddeye bağlı geçici 40 ve 41’inci maddeler dâhil 12 ila 21’inci
maddeleri kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerinde,
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sacid
Yıldız konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın
Yıldız. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 616 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Görüşmekte
olduğumuz yasa tasarısı ile -ikinci bölümde- 8 tane yeni vakıf üniversitesi
kurulmaktadır. Bunlarla birlikte ülkemizde toplam üniversite sayısı 164’e
yükselmiştir ve bunların 102’si devlet, 62’si vakıf üniversitesidir. Bu yeni 8
vakıf üniversitesi içinde 1 tane de tıp fakültesi vardır. Yüksek
İhtisas ve Sağlık Bakanlığı vakıfları tıp fakültesi kurmakta Ankara’da Bilge
Üniversitesi bünyesi içinde. Şimdi, ülkemizde bu sayıyla -dün Sayın
Bakan söyledi, 77 tıp fakültesi olduğunu söyledi; 60 tane devlet, 17 tane
vakıf- birlikte 78 tane tıp fakültesi oluyor. Belki 1 tane daha fazla olabilir,
emin değilim, benim hesaplarımda 79’uncu olabilir Sayın Bakanım.
Avrupa’da 1,5-2
milyon kişiye bir tıp fakültesi düşmekte. Oysa, bizde,
bakın, şimdiden 1 milyonun altına inmiş. 72,5 milyon nüfus, 78 veya 79 tane tıp
fakültesi. Bunu da takdirlerinize sunuyorum: Bu kadar ihtiyaç var mı?
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Doktor sayısını da hesap etmek lazım. Avrupa’yla
kıyaslıyorsanız, onu da hesap etmeniz lazım.
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Şimdi geleceğim... Şimdi geleceğim...
Sayın Bakan “Tıp
fakültesi açıyoruz.” diyor. O tıp fakülteleri kendi öğrencilerini eğitemiyor
yani 8 tanesi başka yerde eğitiyor öğrencisini. Biz niye tıp fakültesi
açıyoruz? Dün Sayın Bakan dedi. “Sakarya’da, Erzincan’da, Hitit’te, daha başka
yerlerde açıyoruz...” Muğla Tıp Fakültesi iki yıl evvel açıldı, öğrenci almadı.
Tıp fakültesi var, öğrenci yok. Niye? Rektör yandaş değil, kadrolaşmamak için
yeni, bu sene öğrenci alacak. Yani bunları da değerlendirmenize sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu kürsüden defalarca, altyapısı hazırlanmadan kurulan
üniversitelerin doğuracağı sorunları anlattık. Fakat her defasında olduğu gibi
bu tasarının içerisine de yeni üniversitelerin kurulması için -ÖSYM diye geldi
ama sekiz tane yeni üniversite- ek maddeler yerleştirildi. Bundan evvel de iki
tane vakıf üniversitesi 2010 Kasımında geçmişti. Böylelikle sayıları giderek
artmakta olan üniversitelere yenileri eklenecektir. Geçmişte de birçok vakıf
üniversitesi kurulmuştu. Bu üniversitelerin çoğu taban üniversiteleri olmakta
ve kendi öğrencilerini eğitememekte, temel tıp bilimlerinde öğretim üyesi
bulamamaktadır.
Yeni kurulan
üniversitelerin çoğunun mütevelli heyetlerinde Hükûmete
yakın isimlerin bulunduğunu herkes bilmektedir. Peki, bu üniversiteler
kurulurken kaç tanesinin altyapı, araç gereç, yeterli sayı ve düzeyde öğretim
elemanı gibi gerçek gereksinmeleri göz önünde bulundurulmuştur? Hiçbir şey
hesaplanmadan, diğer öğretmen okulları gibi -dün Sayın Bakan da itiraf etti
burada- tıp fakültelerinde de üniversitelerde de böyle bir açılma var. Hükûmetin öncelikli hedefi üniversitelerin sayısını
artırmak değil de yeni açılan üniversitelerde öğretim görecek gençlerimize iyi
bir altyapı hazırlamak olsaydı, hâlâ öğrencilerimizin barınma, sosyal alan gibi
sorunları devam etmezdi. Bu Genel Kuruldan, defalarca ben ve arkadaşlarım ifade
ettiler; vakıf üniversiteleri kurulurken fakülteler yazılıyor, falanca falanca fakülteler diye. Bunların altına bir de, değerli
arkadaşlar, yurt söylensin, şu kadar kız öğrenci yurdu, şu kadar yataklı erkek
öğrenci yurdu. Bunlar söylensin dedik. Niye defalarca bunlar yerine
getirilmiyor? TOKİ, bunları rahatlıkla yapar ama geçen de TOKİ Yasası’nda TOKİ,
ülkemizde yurt yapma yerine yurt dışında yurt yapmayı üstlendi. Sanki bizim
ülkemizde ihtiyaç yok da yurt dışında yurt yapacak TOKİ. Bunları defalarca
söyledik. Bunların da değerlendirilmesi lazım.
Gelecek
nesillerin daha nitelikli, daha başarılı yurttaşlar olarak yetişebilmeleri için
daha iyi planlanmış, programlanmış, aceleye getirilmemiş devlet eğitim
politikalarına ihtiyaç vardır. Gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde
öğretim elemanı açığı çığ gibi büyümektedir. Bu sorunun büyümesinde ücretlerin
düşük olması önemli bir rol oynamaktadır. Profesör maaşları yoksulluk
sınırındadır değerli arkadaşlar. Üniversitelerde öğretim üyesi sayısı azalırken
öğrencilerin sayısı her geçen gün artmaktadır. Bu da öğretim üyelerinin ders
yükünü artırmakta, akademik yükselişi zorlaştırmaktadır. Ayrıca Hükûmet bir taraftan yeni üniversiteler açarken, diğer
taraftan üniversite kurucularını tutuklatıp cezaevine göndermektedir, onları
cezalandırmaktadır.
Bakınız, basına
yansıyan ve YÖK’ün İnternet sayfasında yer alan bilgilere göre, Başkent
Üniversitesi, devlet ve vakıf üniversiteleri arasında toplam yayın sayısı
sıralamasında 17’nci sırada yer almaktadır. Başkent Üniversitesi 2009 yılında
472 yayına sahipken, aynı dönemde altmış bir üniversitenin toplam yayın sayısı
415’tir. YÖK’ün sitesinde bunlar arkadaşlar. Bu başarılı Üniversitede öğretim
üyesi başına düşen yayın sayısı 0,95’tir. Bu ölçüte göre Başkent Üniversitesi
ilk beş üniversite arasında yer almaktadır. Peki, biz ne yapıyoruz? Bu önemli
konuda, hâlâ, kurucu Rektörü, Sayın Mehmet Haberal’ı
tutukluyoruz, peşin peşin ceza veriyoruz. Biz
yargılanmasın demiyoruz, yargılansın ama niçin tutuklu yargılanıyor?
Ayrıca, devlet bu
Başkent Üniversitesini ele geçirmek için planlar yapıyor, ele geçirme hamlesi
yapıyor. Bu da yanlıştır değerli arkadaşlar. Ayrıca üniversite hastanelerinde
de bir ele geçirme planı var. Şu anda yirmi iki tane üniversite hastanesi önce
zor duruma düşürüldü mali destek… Arkasından idari özerklik bozulacak, sonra
bilimsel özerklik de gidecek. Durum bu.
Üniversiteler, en
yüksek eğitim düzeyini temsil eden, bilgi üreten, akademik çalışmaların özgürce
yapıldığı kurumlardır. Fakat bu prestijli kurumlar, Hükûmetin yanlış politikaları nedeniyle demokratik idare
anlayışının hâkim olduğu yerler olmaktan çıkarılmış, baskı altına alınmış,
sindirilmiş kurumlar hâline getirilmiştir.
Bir birkaç sefer
söyledim, biz 68 kuşağındanız. Bizim o dönemde üniversitelerden ses çıkardı,
üniversite senatoları, yönetim kurulları belli konularda -işte şimdi “açılım”
diyoruz, “falanca açılım” diyoruz- ülkenin önemli sorunlarında görüş
bildirirlerdi. Şu anda hiçbir görüş yok değerli arkadaşlar. Bütün üniversiteler
ülkemizde, Sayın Başbakana, Cumhurbaşkanına onursal doktora payesi vermekte ve
cüppe giydirmekle meşgul, başka bir şey yapmıyor, bir görüş yok.
FATİH ARIKAN
(Kahramanmaraş) – Cumhurbaşkanı zaten doçent!
SACİD YILDIZ
(Devamla) – Baskılar üniversite hastanelerinde kendini göstermektedir. Hükûmet bir plan çerçevesinde hareket ederek üniversite
hastanelerini ele geçirme planı yapmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bakınız, bu konuda tıp fakültelerindeki yetersizlik hakkında
İstanbul Tabip Odası ne diyor: “Yeterli altyapısı olmadan, hatta bazen devlet
hastanelerine iliştirilmiş olarak açılan tıp fakülteleriyle tıp eğitiminin
niteliği düşürülüyor, tıp fakülteleri tıp yüksekokullarına dönüştürülüyor.
Ortalık yandaş mütevelli heyetlerinin özel vakıf tıp fakülteleri hastanelerine
bırakılıyor.” Görüş bu, değerli arkadaşlar.
Performans
uygulamasıyla verimlilik artışı amaçlanmış olmasına rağmen SGK tarafından
üniversite hastanelerine 2011 yılı için ayrılan toplam pay, önceki yıllara
göre, global bütçeye geçildiği için düşürülmüştür
değerli milletvekilleri.
Üniversiteler
kamusal hizmet yerine piyasa yönelimli hizmet anlayışına yöneltilmeye
çalışılmış, merkezî destek kesilerek ciddi gelir kaybına uğratılmış ve düşük
maliyetli hizmet anlayışına zorlanmışlardır.
Sağlıkta tasarruf
hedeflenmiştir, onun için komplikasyonlar sık görülmektedir.
İşte katarakt ameliyatlarında görülen -İzmir’de, Konya’da, Afyon’da- komplikasyonlar bunlardır. Stent
konulmasında işte “İlaçlı mı ilaçsız mı?” deniyor. Sağlıkta tasarruf olmaz
değerli milletvekilleri.
Tıp
fakültelerinde eğitim, araştırma ve nitelikli hizmet işlevleri her geçen gün
daha da geriye gitmektedir. Personel nöbet ücretleri, genel giderler, makine
teçhizat ve tıbbi malzemeler gibi tüm giderleri döner sermaye gelirlerinden
karşılayan üniversite hastaneleri borçlarıyla baş etmeye çalışırken, Hükûmet bu üniversite hastanelerini bu borçları nedeniyle
ele geçirmeye çalışmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, üçüncü basamak sağlık hizmeti sunan, komplike
hastaların bakımını yapan, araştırma yapan ve bunların yanı sıra hekim ve uzman
yetiştiren kurumlara hizmet bedeli olarak SGK tarafından ödenen miktarlar
maliyetlerin çok altında kalmıştır, üstelik bu ücretler gecikmeli olarak
ödenmektedir. Bu da üniversite hastanelerini zor duruma sokmaktadır.
Öğretim üyeleri
doğru bildikleri işlemi mi yapsalar, yoksa ucuza gelecek işlemi mi yapsalar,
tercihte zorlanmaktadırlar. Doğru bildikleri işlemi yaptıkları için ödeme
güçlüğüne girmekte üniversite hastaneleri. Daha aylarca önce üniversite
hastanelerinin birikmiş borçlarının 1,2 milyar lira olduğu yetkili kişiler
tarafından, Üniversite Hastaneleri Birliği Derneği Başkanı Yunus Söylet
tarafından açıklanmıştır değerli arkadaşlar. Bu borçları göz ardı edilmemelidir
bu üniversite hastanelerinin.
Nitelikli
insanların yetişebilmesi için önce nitelikli üniversitelerin kurulması
gerekmektedir. Peki, biz ne yapıyoruz? Burada sürekli vakıf üniversitesi
kurulması için yasalar çıkarıyoruz. Sonra bu üniversitelerde akademik niteliği
olmayan kişilere ders verdirilmekte, bu da üniversite öğretiminin kalite ve
seviyesinin düşmesine neden olmaktadır.
Peki, neden
ısrarla ellerimizle eğitim sistemimizi içinden çıkılmaz bir hâle sokuyoruz?
Onlarca vakıf üniversitesi açtık, peki bunların kaç tanesinde eğitime devam
edilmektedir? Çoğunun kendi akademik kadrosu bile yoktur değerli milletvekilleri.
Baskılar bunlarla
da sınırlı değildir değerli milletvekilleri, toplumun her kesimi üzerinde ciddi
baskılar vardır. Ne yazık ki ülkemizde de insanlar demokratik haklarını bile
kullanamaz hâle gelmişlerdir. Bakınız, en demokratik hak olan yürüyüş ve
protesto hakkını bile kimse kullanamamaktadır çünkü anında şiddete maruz
kalmaktadırlar. Son zamanlarda bunun en sıcak örneği polis tarafından
öğrencilere uygulanan şiddet olmuştur. Bu duruma YÖK Başkanı bile karşı çıkmış,
“üniversitede polisin olmasını istemediğini ve bazen kontrolden çıkan
polislerin aşırı güç kullanımının uygun olmadığını” belirtmiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SACİD YILDIZ
(Devamla) – İnşallah -daha bitmedi- bir önerge üzerinde söz alırsam devam
ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ederiz Sayın Yıldız.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut.
Buyurunuz Sayın
Bulut. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin ikinci
bölümü üzerinde Grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bir müessese, bir kurum tasfiye ediliyor. Ölçme, Seçme ve
Yerleştirme Merkezi bugüne kadar Türkiye’deki kurumlar içerisinde en saygın
kurumlardan biriydi, düne kadar. Saygınlığını dikkatle, titizlikle koruyan bu
kurum, her nedense sizin AKP Hükûmeti döneminde
çeşitli şaibelere karıştı, hem üniversite seçmelerinde hem yerleştirmelerinde
skandallarla, yolsuzluklarla karşılaştı. Ne oldu? Bunlardan ÖSYM’nin yaptığı
altı sınavda örgütlü kopya çekildiği ortaya çıkarıldı, soruşturma açıldı ve
bunlar sonuçlandırıldı. Ancak her nedense, KPSS eğitim bilimleri sınavı temmuz
ayında gerçekleşti, kopya çekildiği ortaya çıkınca ağustosta soruşturma
başlatıldı ancak hâlâ hiçbir bilgi yok. 835 bin üniversite mezununun
umutlarıyla oynanıyor, hakkını, emeğini çalanlar ortada dolaşıyor. Kopya
olayına karışan binlerce kişinin arasında hâlâ bir tek failin bile bulunmaması
bu ülke vatandaşları tarafından iyi değerlendirilmelidir. Hedefe varmak için
her yolu mübah sayan, haram-helal anlayışından
vazgeçen -biz Türk milleti olarak düşmanlarımıza bile adaletli davranırız-
bizden olmayanlara bu adaleti esirgeyen bir anlayışla hakkı olmayanların
kazanmasına ve bir kadrolaşma adına bu kurumun böyle bir şaibe ve suç altında
bulunmasına göz yumuldu, meydan verildi. “Telefon dinlemelerinden dahi olsa
bunu yapanlar bulunamaz mıydı acaba?” diye düşünüyorum. “Bulunamadığına göre
acaba bu telefonları dinleme emrini verenler, telefonları dinleyenler mi bu işi
yaptı, onların mı bu işte eli var?” diye de düşünmeden edemiyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu müessesede çalışan birçok yetişmiş personel olduğu hâlde
bunlar tasfiye edilirken, bu kurumun başı, devlet üniversitelerinde görev yapan
profesörler içerisinden YÖK tarafından önerilecek 3 aday arasından ortak
kararname ile atanacak. Ortak kararname: Bakan, Başbakan ve Sayın
Cumhurbaşkanı. Bu ne demektir? Bir siyasi atama demektir, Hükûmet
bu başkanlığı dolduracak demektir.
Şimdi, AKP Hükûmetinin iktidara geldiğinden bu yana çeşitli kurumlarda
önce kriz yaratıp, ondan sonra o kurumu ele geçirmek, siyasallaştırmak,
kadrolaşmak adına attığı adımlardan birisi bu Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının tasarısı. Tabii, bunun içerisine bir de yeni kurulan
sekiz üniversite kanununu torba gibi eklemişler. Bu üniversitelerin kurulmasını
memnuniyetle karşılıyoruz, ülkemize, eğitim dünyamıza hayırlı olmasını
diliyoruz. Bu kurumlar kör topal kuruluyor, eksiklikleriyle kuruluyor. Evet,
“kervan yolda düzülür” anlayışı güzel bir anlayış, “Zaman içerisinde telafi
edilir.” deniliyor ama oradaki malzememiz insan, gençlerimizi doğuştan mezara
kadar ilgilendiren en önemli konu eğitim. Bu eğitim olayıyla ilgili olan
Bakanlığımız okul öncesi, ilköğretim, ortaöğretim, üniversite ve üniversite
sonrası bunların hayata atılmaları, başlamaları, daha sonra halk eğitimi
noktasında acaba görevlerini yapıyor mu? ÖSYM de bu Bakanlığın içerisinde bir
birim, YÖK bu Bakanlığın içerisinde bir birim, hep skandallarla karşılaşırken,
eğitimde başarı düşerken, Bakanlık bu konuyu hiç üzerine alınmıyor, tasfiye ederek,
yeni kadrolar getirerek güya, sözüm ona devrim yapıyor, sözüm ona bu işleri
çözmüş oluyorlar!
Peki, durum
gerçekten böyle midir? Çocuğa oyun oynatmayan, arkadaşlık yaptırtmayan,
mahallede yalnızlaştıran, yani çocukluğunu yaşatmayan bir sistem olur mu? Gence
gençliğini yaşatmayan, sorumluluk duydurtmayan, yarış atı gibi koşturan bir
sistem eğitimde nasıl başarılı olabilir? Gençler, kadınlar, gayesiz, amaçsız
toplumda hiç kimse yarınından, geleceğinden emin bulunmamakta. Hedefsiz,
amaçsız, günü kurtaran, otomatiğe bağlanmış, sorunları halının altına saklayan
bir koca fil. Sayın Bakanın bu file yön verme, çekip çevirme gücü, imkânı yok;
o üstünde, o fil onu nereye götürürse oraya gitmek zorunda. Müfredatı
karışık ve yetersiz. Ölçmenin değerlendirilmediği, yeteneklerin
belirlenip geliştirilmediği, gençlerin yeteneklerine göre ve ülkenin
ihtiyaçlarına göre yönlendirilip eğitilmediği, kaynakların israf edildiği,
fiziki şartların sağlanıp hâlâ ikili öğretimden tekli öğretime geçilemediği kof
bir yapı bu Bakanlık. Neresinden tutarsanız, emin olun, elinizde kalır.
Eğitim-öğretim dershanelere terk edilmiş. Bugün, lise dördüncü sınıftaki
öğrenciler okula gitmiyorlar, oysa gitmek zorundalar; gitseler, üniversiteye
hazırlanamayacaklar. Müfredat yetersiz. Öğretmenler şaşkın. Veliler,
öğrencilere rapor alıp dershanelerde çocuğunu yetiştirmeye çalışıyorlar. Okulun
amacı nedir? Okul neden bunları eğitmez? Neden eğitemez?
Okulda temel,
öğretmendir, öğrenci temeldir ama öğrenciyi eğiten öğretmendir. Bizim
Bakanlığımızın, öğretmen alınırken bir ölçüsü, değerlendirmesi KPSS’nin dışında yoktur. Bir fabrikaya işçi alınırken,
insan kaynakları karşısına alır, bakar ona, yaptıracağı işe uygun mu değil mi
diye, bizim Bakanlığımızda bu yoktur. İlköğretimi, ortaöğretimi, üniversiteyi
okur öğrenci, sonra KPSS denilen sınava girer. En iyi beden eğitimi öğretmeni
özelliğine sahip kişi kazanamaz bunu.
MİLLÎ EĞİTİM
BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Öneriniz?
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Beden eğitimi öğretmenleri içerisinde matematiği iyi olacak, fiziği
iyi olacak, tarihi iyi olacak, sosyal bilgileri iyi olacak ki bu sınavı
kazansın. O zaman, neden üniversitelerde “beden eğitimi bölümü” diye,
“matematik bölümü” diye, “fen bölümü” diye bölümler yapıyoruz? Komple bir
eğitim yapalım, her şeyi görsün çocuklar, ondan sonra hepsinden bir sınav
yapalım. Matematik öğretmeninin veyahut da herhangi bir kuruma alınacak ilgili
personelin kendisinden istenen KPSS puanına baktığınız zaman, o puanı
yükseltebilmesi için… Çocuk liseyi bitirdiğinde üniversite sınavlarına
hazırlanıyor. Üniversiteyi bitiriyor, bir de KPSS’ye
hazırlanıyor. Bunun için dershanelere yeni bölümler açıldı “KPSS kursları”
diye.
Değerli
milletvekilleri, eğitimin kaynaklarının, insanın bu kadar israf edildiği
dünyada ikinci bir ülke yok. Üniversite sınavları çocuklarda büyük bir travma yaratıyor. İnşallah… Tarihi de belli değil ya, ne
zaman seçim yapacağız? Belli mi değerli milletvekilleri? Kim karar alacak buna?
Türkiye seçime gidecek ama hâlâ kararını almamış bu Meclis. Meclis bekliyor, Hükûmet harekete geçemiyor, ha bire kamuoyu araştırması
yapıyor AKP’nin oyları ne oldu, muhalefetin ne oldu? Korkunun ecele faydası
yok.
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Doğru.
AHMET DURAN BULUT
(Devamla) – Bir dahaki dönem AKP Hükûmeti de yok
değerli milletvekilleri, bunu bilin.
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Görüşürüz.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Anketler bunu gösteriyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Bulut.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Yüksel Özden. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın
Özden.
AK PARTİ GRUBU
ADINA YÜKSEL ÖZDEN (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi saygıyla, hürmetle selamlıyorum.
616 sıra sayılı
Kanun Teklifi üzerine AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Dünden bu yana,
ölçme, seçme ve yerleştirme merkezinin yeniden yapılandırılması ve üniversite
kuruluşu ile ilgili konuşuyoruz. Büyük oranda tamamladığımız ölçme, yerleştirme
ve seçme merkezinin, ben, bu kanunla birlikte daha önce hep birlikte
yaşadığımız, şahit olduğumuz, gurur duyduğumuz eski yapısına hızla kavuşmasını
ümit ve temenni ediyorum; yaptığı işleri çağın gereklerine uygun şekilde tekrar
düzenleyerek bu ülkenin gurur duyduğumuz bir kurumu hâline geleceğine inancım
da tamdır.
Dünkü görüşmeler
içerisinde ifade edilen bir konuyu sadece dile getireceğim. Bu kurumun yaptığı
sınavların Kamu İhale Kanunu dışarısında kalması bu teklifle gündeme getirilen,
ilk defa yapılan bir şey değildir. ÖSYM’nin yürüttüğü sınavlar şimdiye kadar,
bugün dâhil, Kamu İhale Kanunu -özelliği gereği- dışındadır ve bundan sonra da
dışında olmaya devam edecektir.
İkinci bölümde
ağırlıklı olarak üniversiteler ve üniversitelere ihdas edeceğimiz kadrolar var.
Üniversitelerin kuruluşuyla ilgili hızlı davrandığımız, acele ettiğimiz
söyleniyor. Bir kez daha söylüyorum. Evet, acelemiz var çünkü ülkenin
yetiştireceğimiz genç nüfusunun sayısı bugün itibarıyla bile sekiz sene
öncesine, on sene öncesine baktığımızda azalmıştır. On sene öncesinde, bu
ülkede üniversite çağındaki gençlerin toplam sayısı 6 milyon 700 bin iken,
bugün 6 milyon 200 bine düşmüştür ve 2020-2025’ten sonra da iyice düşecektir.
Bizim hızla, daha fazla üniversite açıp bu gençlerimize demokrasinin ve
kalkınmanın teminatı olan eğitimi bir an önce vermemiz gerekiyor.
Açılan üniversite
sayılarından sıklıkla bahsedildi ama bunun içinde neler yapıldığı üzerinde
durulmadı. Kısaca, sanki sadece üniversite açıyoruz, oraya bir tabela
yapıştırıyoruz ve sonrası boş bırakılıyormuş gibi geliyor. Rakamları kısaca bir
daha hatırlatmak istiyorum: 76 olan üniversite sayısı 156, fakülte sayısı
500’den bine çıkmış durumda, enstitü sayısı aynı şekilde 2’ye katlanmış
durumda, meslek yüksekokulu ve yüksekokul sayısı da aynı şekilde ama her zaman
gündeme getirilen, dile getirilen diğer mevzuya,
öğretim üyesine baktığımızda o rakamları da verelim: 2002’de 63 bin olan öğretim elemanı kadrosu
bugün 91.500, sadece öğretim üyesi olarak baktığımızda 24 binden 41.500’e
çıkmış durumda. Bununla da yetinmiyorsak, öğretim üyesi olacak olan, doktora
almakta olan öğrencilerin sayısına bakalım: 2002’deki sayı 21.739, bugün
44.407. Yıllık verdiği mezunlar da 2 binden 4.500’e yaklaşmış durumda. Yani
sadece tabela asmıyoruz, bir şehre üniversite açtığımızda oraya sadece bir
rektör göndermiyoruz, onun için gerekli olan öğretim üyesi yetiştirilmesini de
hızla sürdürmekteyiz. Gurur duyduğumuz tablo, bugün İstanbul’da 39, Ankara’da
13, İzmir’de 9 tane üniversitemiz var, bugünkü açılacak olan 8 üniversite
hariç.
Öğrenci sayıları
üzerine de bakmak istiyorum: 2002’de AK PARTİ iktidara geldiğinde bu ülkenin
üniversitedeki öğrenci sayısı toplam 1,5 milyondu, açık öğretim, iki yıllık,
dört yıllık toplamı, hepsi dâhil 1,5 milyondu. Bugün, bu sayı 3 milyon 300 bini
aşmış durumdadır. Hangi açıdan baraksak bakalım o günden bugüne baktığımızda
tablo, ülkemiz adına gurur duyduğumuz, onur duyduğumuz bir tablodur. 2002’de
yüzde 23 olan üniversitedeki okullaşma oranı bugün yüzde 53’tür. Bu tablo,
bizim, hepimizin gurur duymamız gereken bir tablodur.
Vakıf
üniversitelerine gelince: Sanki istekte bulunan herkes geliyor ve üniversite
açıyormuş gibi… Dün burada esefle karşıladım, üzüldüm. Ülkemiz
için gurur kaynağı olan bir şirket, bir holding grubu, üstelik de yıllardır
eğitime yatırım yapmakta olan, İstanbul’da, Uşak’ta ilköğretim binaları yapmış,
ortaöğretime kız, erkek yurtları yapmış, Uşak Eğitim Fakültesine ek bina
yapmış, Anadolu meslek lisesi açmış, Anadolu endüstri meslek lisesi açmış olan
bir holding bu sefer de kalkıyor, diyor ki: “Bu iş benim için gönül işi, bundan
sonrasında bir tane de üniversiteye sahip olmak istiyorum.” 75 ülkeye
ihracat yapmakta olan bir kuruluş. Bünyesinde 1.500 kişi çalışıyor ve ilave
olarak şu an 300 bin metrekarelik bir alan inşa etmekte ama burada dinlerseniz
sanki organize sanayideki bir kaynakçının aklına esmiş “Hadi ben de bir üniversite kurayım.” demiş.
Tablo bu değil. Biz, bu üniversitelerin… Hepimiz, Eğitim Komisyonunda olan
arkadaşlarımız titizlikle biliyor ve tüm Türkiye'nin bilmesini isteriz,
üniversite açmak için mali yükümlülükleri var, o mali yükümlülüklerini yerine
getirmeyen birisinin üniversite açmayı teklif bile etmesi mümkün değil. Ayrıca,
öğretim üyesi yetiştirme ve tedarik planını da sunmak durumunda. Hadi kurduk,
burada üniversite kuruldu ama gerekli koşulları yerine getirmediğinde, hiçbir
vakfın, -devlette de aynı durumda- o fakülteyi, o bölümü açmasının bir imkânı,
bir yolu yoktur.
Çok değerli
milletvekilleri, ikinci bölümde, üniversiteler dışında düzenlediğimiz bir başka
husus daha var. Bugüne kadar, tam tarihi hatırlamıyorum, 2000’li yılların
başında, polis akademilerine ve polis meslek yüksekokullarına girişte bir
haksızlık, yanlışlık ve ayrımcılık uygulanmaktaydı. Meslek lisesi mezunlarından
bazılarına “Siz polis olabilirsiniz.” derken bazılarına, imam-hatip lisesi ve
yanında yirmi kadar farklı meslek lisesi gruplarına “Sizler -üniversiteye de
gidemiyorlardı- üniversitelere gidemeyeceğiniz gibi, dört yıllık adam gibi bir
örgün eğitim kurumuna yerleşemeyeceğiniz gibi, polis de olamazsınız.” deniyordu.
İkinci bölümde yaptığımız bir düzenlemeyle, bu ayrımcılık ortadan kalkmıştır,
bu haksızlık giderilmiştir. Bundan sonra, meslek liselerini hangi kademede
kimler bitirirse polis meslek yüksekokullarına ve akademilere girebilmektedir.
Bunun bazen şu şekilde eleştirildiği oluyor: “İşte, böylesine masraflı bir
şekilde yetişen gençleri polis yaparak genel lise mezunları aleyhine bir
olumsuzluk yaratıyorsunuz, oradaki rekabeti artırıyorsunuz.” Oysa,
bunu söyleyenler dâhil bu ülkede herkes biliyor ki önü kapalı olan bir kuruma
kimse gitmez. Eğer bir çocuğa siz “Bu okulu bitirdiğinde sen, sayılı birkaç
tane, hangi bölümü bitiriyorsan, o alanın dışında hiçbir yerde çalışmazsın,
hiçbir yere gidemezsin.” derseniz bu çocuk ileride üniversiteyi okuyamayacak
bile olsa, okuma durumu olmayacak bile olsa gitmiyor. Nitekim,
2000’li yıllardan bu yana, üniversiteye girişin kapatılmasından, polis meslek
yüksekokullarına girişteki gibi haksız, yanlış, ayrımcı tavırlardan dolayı bu
okullardaki sınıflar boşalmış, atölyeler çalışmaz hâle gelmiştir. İşte, bugünkü
bir düzenlemeyle buradaki eşitsizliği, ayrımcılığı da ortadan kaldırıyoruz.
Son bir husus:
Öğretim üyeleri arasında yardımcı doçentlerimiz birinci dereceye
yükselememekteydi. Kamuda çalışan üniversite mezunu herkes birinci dereye kadar
yükselebilirken yardımcı doçentlerden bu hak alınmıştı, bunlara verilmiyordu.
Bugün yapacağımız düzenlemeyle yardımcı doçentlerimiz de birinci dereceye kadar
yükselebilecektir.
Ben hem ÖSYM’nin
hem de kurduğumuz sekiz tane vakıf üniversitesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Özden.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sırrı Sakık.
Buyurunuz Sayın Sakık.
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; ben de Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Millî Eğitim
Bakanlığı sadece ülkemizde… Yani bu Orta Doğu’da belki millî devletler, millî
politikalar olabilir ama evrensel ülkelerde “millî eğitim” yok, bizim ülkemize
ait olan bir terim. İlk önce bunun baştan değişmesi lazım. Yani neyin millîsi?
Evrensel bir eğitim varsa başta bunun hemen değişmesi gerekir.
Biz burada zaman zaman haksızlıklara vurgu yaptığımızda, başkan vekilinden
birçok arkadaşımıza kadar, “siz ayrımcı politikalar yapıyorsunuz…” Ama eğer
hayatın her alanında ayrımcı politikalar uygulanıyorsa, Şırnak’ta okuyan bir
öğrenciyle Kabataş Lisesinden mezun olan bir öğrenci aynı sınava tabi
tutuluyorsa ortada ciddi bir haksızlık vardır. Yani, hepinizin çocukları var,
iyi eğitimle bu çocukları eğitirsiniz ve olanakları olmayan yoksul Anadolu
çocukları da eğitimden pay almazsa, burada ciddi bir sorun vardır. Bu sorunu oturup
tartışabilmeliyiz, konuşabilmeliyiz.
Biz bu torba yasa
buradan geçerken de buna vurgu yaptık. “Bakın, siz adil davranmıyorsunuz.”
dediğimizde zaman zaman gerginlikler oldu. Eğer siz
adaleti uygulamazsanız tabii ki gerginlikler olacaktır. Biz bu adaletin ve bu
hakkın, hukukun yerli yerine oturması için halktan oy talep ettik, halk bizi
destekledi ve onun için buradayız.
Torba yasada
öğrencilerle ilgili af yasası vardı. Getirdiniz, bu af yasasında Sayın
Başbakanı protesto eden öğrencileri terörist listesine aldınız, bunları bu
sürece dâhil etmediniz. Sadece parasız eğitim talep eden öğrencileri “terörist”
olarak damgaladınız. Oysaki annesini, babasını acımasız bir
şekilde öldüren öğrenciler elini kolunu sallayarak gidip eğitimini
tamamlayabiliyor, hatta genç bir kızı testereyle paramparça edenler gidip bu
haktan faydalanabiliyor ama eğer siz “Bu ülkede birilerinin diline, kimliğine
gem vuruluyor, herkes ana dilinde eğitim görsün.” dediğiniz an Terörle Mücadele
Yasası’ndan mahkûm oluyorsunuz ve terörist ilan ediliyorsunuz.
İşte, bütün
isyanımız da bu. Siz bir halka haksızlık ediyorsunuz. Sadece Kürtlere değil,
Türkiye demokrasi güçlerine, özgürlükten, adaletten yana olan herkese haksızlık
ediyorsunuz. Yani, gelip burada pankart açıp parasız eğitim talep edenlere ne
ağır cezalar verildiğini siz biliyorsunuz ve onlar da terörist ilan edildi,
ellerinde hiçbir silah da yoktu.
Şimdi, bu
haksızlığı ortadan kaldırmadan, sadece millî duygularla siz adaleti
sağlayamazsınız. Eğer adaleti sağlamak istiyorsanız, hayatın her alanında eşit
eğitimi, parasız eğitimi hayata geçireceksiniz. Siz üniversite sınavlarında,
başta da dediğim gibi, Muş’tan, Hakkâri’den yoksul Anadolu çocuklarını getirip
burada İstanbul’un Galatasaray Lisesinden mezun olanlarla eş değerde tutarsanız
adaleti sağlayamazsınız. Bir tarafı kollayıp korumuş olacaksınız, bir taraf da
eğitimden pay almamış olacak. Bu, hayatın her alanında karşımıza çıkıyor.
Bakın, burada bir
sorun olduğunda birlik oluşuyor bizlere karşı. Size yargıdan küçük bir örnek
vereceğim. Bakın, bizimle ilgili Bolu’da, Bolu Express gazetesi bir haber
yaptı. Demokratik Toplum Partisi milletvekillerinin, DTP yöneticilerinin ve DTP’li belediye başkanlarının isimlerini, resimlerini tek tek gazeteye, ön sayfaya koyarak aynen şöyle diyor: “Yüce
Türk Ulusu, işte karşında düşman. Kahpece pusu kuran dağdaki teröristin peşinde
koşmaktansa…” Üç beş kişinin peşinden değil. “…üç beş mikrobu ve DTP’lileri öldürürseniz hiçbir sorun yok. Bir bizden beş sizden,
tamam.” Yani bizden beş kişinin öldürülmesi için manşetler atıyor. Biz
yargıya başvuruyoruz. Burada hedef gösteriliyoruz. Yerel mahkeme hemen devreye
giriyor “Burada bir düşünce beyanı var.” diyor. Bir üst mahkemeye başvuruyoruz
aynı şey oluyor. Yargıtaya gidiyoruz aynı “Düşünce
özgürlüğü var.”
İkincisi, iktidar
milletvekilinden bir zat çıkıp bize “Bu şerefsizler” diyor, BDP’liler
için. Biz de yargıya başvuruyoruz. Yani dönüp buradan binle çarpıp geri
göndermiyoruz, yargıya başvuruyoruz. Yargı diyor ki: “Burada düşünce beyanı
vardır, burada suç yoktur.”
Yine dönüyoruz,
bir başka milletvekili, Milliyetçi Hareket Partisinden, bizim için bir kongrede
“DTP’nin köpekleri” diyor ve başvuruyoruz. “Öcalan’ın
köpekleri” diyor, yargıya başvuruyoruz. Yani sığınabileceğimiz, hepimizin son
liman orası. İki gün önce mahkeme “Düşünce beyanıdır.” diyor. Bakın, Kürtlere
karşı yargınızdan tutun Parlamentosundan, eğitiminden tutun hayatın her
alanında ayrımcı politikalarınız var.
Şimdi ben bu
mahkeme kararını veren yargıçlara buradan saygıyla hepsini alıp gönderiyorum.
Düşünce suçu ölçüsü içerisinde diliyorum değerlendirirler. Şimdi, bizim eğer
sığınabileceğimiz bir liman ve saçak yoksa, bizim bir
arada yaşama şansımız da yoktur. Onun içindir ki kavga ediyoruz, onun içindir
ki bizi linç etmeye kalkışıyorsunuz. Bir miktar empati
yapacaksınız.
Peki, buralarda
suç yoksa nerede suç var? Şimdi ne yapmamız lazım? Biz, kısasa kısas politikası
mı uygulayalım? Bunu da yapabiliriz. Söyleyen arkadaşlara eğer yargı bu konuda
böyle davranıyorsa, biz bunu binle çarpıp hepsine iade ederiz ama ne yapalım?
Yani, bunu bize bırakmanın dışında bir şans kalmadı. Bize yargı böyle
davranıyor ve ne oluyor? Bakın, iki gün önce ben burada çıkıp şunu söylemiştim…
O dönemde Hâkimler ve Savcılar Üst Kurul üyesiydi, hâlen de görevi devam ediyor.
Bir eleştiri getirmiştim buradan. Onun döneminde 30 tane insan yaşamını
yitirmişti cezaevlerinde, sözüm ona “hayata dönüş operasyonu” adı altında 30
insan yaşamını yitirmişti. Dava açıp beş gün içerisinde 15 milyara yakın mahkûm
oldum, bakın ve dün de bizim Diyarbakır Belediye Başkanımız, o da bir şey
söylediği için alelacele o da 30 milyar mahkûm oldu.
Peki, siz ne
yapıyorsunuz? Avukatlarınız gidiyor, nöbetçi mahkemeleri buluyor, sizin
lehinizde karar verecek mahkemeleri buluyor, davayı götürüyor oraya, oradan
mahkûmiyet çıkıyor. Sözüm ona ulusalcı ve Ergenekoncular da çıkıyor,
kendilerine uygun bir mahkeme buluyor, nöbetçi mahkemeye gidiyor, dilekçeyi
veriyor, bizimle ilgili mahkûmiyet kararları çıkıyor. Şimdi, bir taraftan
“Onlara eleştiriniz vardı.” diyordunuz. Doğrudur, yargının bu konuda taraf
olduğunu biliyoruz. Ama onların nemalandığı alandan şimdi siz nemalanıyorsunuz,
siz kendinize göre yargı yaratmaya çalışıyorsunuz. Biz, ilk günden söyledik.
Amerikalıların o meşhur sözü: “Eğer ortada arıza yoksa tamirata gerek yok,
tamir etmeye gerek yok.” Ama bu yargıda arıza var. Arızayı yaparken kendinize
göre bir tamir uygularsanız, bir rölantiye alırsanız,
bunun adı da “yargı” olmaz. İşte, yargının Kürtlere karşı uygulaması bu,
yargının Kürtlerle ilgili kararları bu, Parlamentoda 500 milletvekilinin bize
karşı kararı bu. Biz burada konuşurken beş dakikalık konuşma içerisinde 33 kez
-altını çizerek- eğer bir taraftan laf atılıyorsa burada vekilin düşüncesini
özgürce ifade etme şansı da yok. Ondan sonra dönüp efendim iyi polis-kötü
polisi oynamaya gerek yok, bizi linç etmeye kalkıştınız buralarda.
Biliyorsunuz, gelirken de dostane ilişkiler içerisinde ne yapıldığını da
biliyoruz.
Biz 3-5 kişi de
olabiliriz ama bu hukuk ve bu ülkede hukukun ve huzurun ülkesini istiyoruz, hiç
kimseden de bir merhamet değil. Hayatın her alanında öğrencisinden yaşlı Kürt
kadınına kadar ve parlamenterine kadar hepimiz hukuk ve huzur istiyoruz. Onun
için adil ve adaletli yasalar çıkarırsanız hep size dua ederiz ama
çıkarmazsanız da sizinle cebelleşmek bizim boynumuzun borcudur.
Hepinize iyi
akşamlar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Sakık.
Şahsı adına
İstanbul Milletvekili Necat Birinci.
Buyurunuz Sayın
Birinci. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECAT BİRİNCİ
(İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu yasa taslağı Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonuna geldiğinde son derece sevindirici, mutluluk verici bir uzlaşma
görüldü. Yani, böyle bir yasayla 2010 yılı içinde meydana
gelen trajik ve skandal boyutundaki kopya hadisesinden sonra bir uzlaşmayla bu
yapının değiştirilmesi söz konusu oldu ve Komisyonda uzlaşmayla alt komisyona
sevk edildi, alt komisyon beş gün ve her toplantısı beşer saat olmak üzere
çalıştı, konuyu olgunlaştırdı ancak 2 madde üzerinde anlaşılamadı, 3’üncü
maddenin 4’üncü bendinde Kamu İhale Kanunu’nun konusu ve bir de geçici 1’inci
maddenin 2’ci ve 3’üncü bentlerinde şekillenen ve mevcut personelin durumu. Bir
de küçük bir anekdot olarak da yönetim kuruluna Üniversitelerarası
Kuruldan 2 üyenin verilmesi...
Şimdi, burada söz
alışımın temel sebebi, 318 ÖSYM personelinin ne olacağı ve bu personelin
kabiliyetleri konusundadır.
Değerli dostlar,
sayın muhalefet sözcüleri ve özellikle CHP, sayıları 318 olan ÖSYM
çalışanlarının büyük bölümünün YÖK’e devredileceğini, bunun büyük bir haksızlık
olduğunu dile getirdiler ve şerh düşüldü. İlk bakışta doğru. Ne
olacak 318 kişi ama müsaadenizle bu 318 kişiye bakalım.
Yeni bir kurum,
yeni bir yapı, yeni bir teknoloji, bu teknolojiyi kullanacak insanlar. Mevcut
elemanların durumu nedir? Bu kıstaslara göre değerlendirdiğimizde hiç kimsenin
özlük hakları elinden alınmadan, hiçbir kayıpları olmadan YÖK’e
devrediliyorlar. Şaibe altında da değiller ama özellikleri nedir?
Şimdi, gelin, bu
318 kişinin yeni yapılanmakta alacakları duruma bakalım. Yeni yapılanmada
kariyer esastır. 318 kişinin içinde sadece 3 doktoralı eleman vardır. 318
kişiden sadece 124’ü lisans mezunudur, bunlardan 34’ü de açıköğretim
lisans tamamlama, eğitim tamamlamayla gelmiştir. 318 kişiden sadece 18 kişi (C)
ve üzeri yabancı dil bilmektedir. Bunların hepsi de sözleşmelidir, yani kadrolu
elemanları değildir. 318 personel içinde uzman kadrosunda olanlar vardır ama
bunlar memuriyetten uzmanlığa geçilen kadrolardır ve uzman değillerdir.
Değerli muhalefet
sözcüleri, bu yasa ile büyük bir kadrolaşmaya gidildiğinin üzerinde durdular,
180 yeni kadronun bunu sağlayacağını söylediler.
Şimdi, ÖSYM’nin
nasıl bir kadrolaşma içinde olduğunu birlikte görelim. ÖSYM’nin 318
personelinin 58’i -lütfen dikkat ediniz- arasında ya eş ya kardeş ilişkisi
vardır. Bu biraz garip değil mi? Bir nevi aile şirketi hâline gelmedi mi? Ama o
kadar da kalsa yine iyi. 100 kişisi de 2’nci veya 3’üncü derecede akrabadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; siz, gelin yabancı dil bilmeyen, ancak yirmi sene öncesinin
teknolojisini kullanabilen, yeni teknolojilerinden hiç haberdar olmayan,
kendilerini yetiştirme ve geliştirme imkânlarını da yaşları gereği kaybetmiş
bir kadroyla yeni bir kurum kurun, onunla yeni ihtiyacı karşılamaya çalışın,
yeni teknolojileri kullanın, ileriye yönelik kapsamlı projeler hazırlayın ve
başarılı olun. Bu mümkün değildir. Kadrolaşmanın nasıl olduğunu size verdiğim
bu rakamlar herhâlde çok açık şekilde gösteriyor. Kadrolaşma soyut ifadelerle değil
somut delillerle sıralanması gereken bir özelliktir. Yeni alınacak 180 eleman
ise KPSS’den gelecektir ve KPSS’den
sonra özel sınavlarla uzman yardımcılığına ve uzmanlığa atanacaktır. Yani bir
kadrolaşma söz konusu değildir. Sizin huzurunuza sadece bu kadrolaşma isnadının
yanlış olduğunu, gerçeğin söylediğimiz gibi olduğunu belirtmek için…
Hepinize saygılar
sunarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Birinci.
Şahsı adına Van
Milletvekili Gülşen Orhan.
Buyurunuz Sayın
Orhan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
GÜLŞEN ORHAN
(Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Kanun’un ikinci
bölümü üzerine şahsım adına söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Uzun zamandır
eksikliğini hissettiğimiz ve gençliğimiz açısından önemli olan bir kanunu
görüşüyor olmamızdan son derece memnunum. Emeği geçen tüm yetkilileri
kutluyorum.
Bunun yanında
geçen hafta içinde BDP’li bir milletvekilinin bu
kürsüde şahsımla ilgili açık suçlamalarda bulunması konusuna açıklık getirmeyi
bir zaruret sayıyorum.
Sayın
milletvekilleri, sınır ihlalleri gerekçesiyle Van-İran sınırında son dört yılda
38 vatandaşımız öldürüldü. Daha birkaç gün önce kaçak yollardan 3-5 litre
benzin getirmek isteyen 3 gençten 2’si İran askerlerinin kurşunlarına hedef olarak
yaşamını yitirdi. On beş, on altı yaşlarındaki bu çocuklar için üzüntümüz
sonsuzdur. Taziye ziyaretlerinde tanık olduğumuz acılar tarif edilemez.
Sayın
milletvekilleri, ülkeler için sınır güvenliği kuşkusuz vazgeçilmezdir ancak
sınır güvenliği kolluk güçlerinin bu iddiayla çocukları kurşunlamalarına
haklılık kazandırmaz. Öldürerek sınır ihlallerini engelleme yerine başka
önlemler alınabilir ve alınmalıdır da.
Başından beri,
arkadaşlarımızla konunun takipçisi olduk, olayları kınadık, İran Büyükelçiliğine,
İran milletvekillerine, yetkili birimlerimize, Meclis İnsan Hakları Komisyonuna
konuyu ilettik. Yetkili kurumlar konuyla ilgili defalarca görüşmelerde
bulundular. Buna karşın, İran tarafının tutumlarında değişiklik olmadı. Son
olaylardan sonra konuyu Sayın Başbakanımıza, Sayın Cumhurbaşkanımıza ilettik. Nitekim, Sayın Cumhurbaşkanımız İran ziyareti sırasında
konuyu en üst düzeyde dile getirdiler. Aldığımız yanıttan da son derece
umutluyuz.
Sayın
milletvekilleri, biz konuya bu denli hassasiyetle eğilirken muhalefetin, medya
organlarının ve bir milletvekilinin sanki o bölge onlardan sorulurmuş havasında
gerçek dışı, düzeysiz karalamalarda bulunduklarını görmekteyiz. Anlaşılıyor ki,
mağdur olan insanlarımızın sorunlarıyla ilgilenmek, bunu en üst organlara
taşımak, yurttaşlarımızın haklarını korumak bazı kimseleri rahatsız ediyor.
Biz, Kürt
kültürünün, dilinin, müziğinin yasaklardan kurtulması için gerekli yasal
değişiklikleri gerçekleştirdik, yasakları kaldırdık, televizyonlarda Kürtçe
yayınlar, üniversitelerde Kürtçe eğitim bölümleri, kurslar, etkinlikler yaşama
geçti. Yeri geldiğinde, ben kendim de bunu icra ettim. Bir parlamenterin ana
dilinde şarkı söylemesi, şiir okuması, bir diğerinin resim yapması ve sanatla
uğraşmasının ne gibi bir mahzuru olabilir? Bölgenin esas temsilcisi olduklarını
iddia edenler bundan neden rahatsız oluyorlar anlamak mümkün değil.
Sayın
milletvekilleri, dört yüzyıl önce yaşamış Fakih Teyran
adına geçtiğimiz yaz bir festival düzenledik. Valilik himaye etti, sempozyumlar, konserler, şiir dinletileri düzenlendi.
Dünyanın her tarafından Kürtçe ve Türkçe yazan ozanlar, yazarlar, 23 ülkenin
büyükelçileri, Devlet Bakanımız ve geniş bir katılımla festivali
gerçekleştirdik. Aynı çevreler buna karşı karalamalarda ve gerçek dışı iddialarda
bulunarak, üstü örtülü tehditlerde bulundular. Böylece, ne kadar rahatsız
olduklarını göstermiş oldular. Önemsemeyip, kulak asmadığımızda ise bir olayı
bize mal edip Meclise taşıdılar. Bu konuda bu muhalif milletvekili yine rolünü
oynuyordu. Tepkimizi dile getirdiğimizde ise gerekçeleri “Alanımıza girmeyin.”
şeklindeydi.
Sayın
milletvekilleri, demokrasi ve özgürlükler alanında ileri adımlar mı atılıyor,
müreffeh ve barışık bir toplumun oluşturulup kalıcılaştırılması için gereken
önlemler mi alınıyor bu çevre yine harekete geçiyor, karalamalar, çamur
atmalar, hain ilan ederek itibarsızlaştırıp, yok etme girişimleri başlıyor; tek
bildikleri ve yaptıkları bu.
Bakın sayın
milletvekilleri, bunlar kırk yıldan beridir Kürt kültürüne büyük katkılarda
bulunan Şivan Perver’e de
bunu reva görüyorlar.
Sayın
milletvekilleri, bugün Türkiye’nin daha özgür, daha müreffeh ve daha demokratik
olması yolunda ciddi adımlar atılıyor. Yıllarca öldürülüp, gizlenen faili
meçhuller aydınlanıyor, insanlar haklarını arama olanağına kavuşuyor, asit
kuyularından, derelerden insan kemikleri çıkarılıyor, failler aranıp, bulunmaya
devam ediyor; öldürülenlerin anneleri karşılarında seslerini duyuracakları
yetkililer buluyor. Bunlardan niçin rahatsız olunuyor?
Sayın
milletvekilleri, milletvekili bulunduğumuz ilimizle ilgilenmediğimiz konusunda
yanıt teşkil edecek birkaç şey söylemek istiyorum: Benim şahsen takip ettiğim
Abalı Kayak Tesisi’ne, Van Gölü kıyısındaki su sporları merkezine, Bahçesaray
yoluna, Van Kalesi restorasyonuna, yeni yapılan kadın
sığınma evine, toplum merkezine, huzur evine, Adalet Sarayı’na DPT’nin ve İller
Bankasının Van Gölü ile ilgili yaptığı çalışmaya bu arkadaşımızın Meclise soru
önergesi vermekten biraz fırsat bulup göz atmasını diliyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Adını söyle ya!
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kim, Hüseyin Çelik mi; onu mu diyorsun?
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kim o? Hüseyin Çelik mi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Van Milletvekili Hüseyin Çelik…
GÜLŞEN ORHAN
(Devamla) – Bizim, ülkemizin kalkınması için, halkımızın refahı ve barışı için
elimizden geleni yapmaktan çekinmeyeceğimizi söylüyor, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Orhan.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Hangi milletvekili? Hüseyin Çelik’i mi kastediyor arkadaş?
SIRRI SAKIK (Muş)
– Sayın Başkan, sataşma var; elimizi kaldırdık ama görmediniz.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru-cevap yok.
İkinci bölüm
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra, ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Şimdi, ikinci
bölümde yer alan madde 12’ye bağlı ek madde 135’te iki önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 135’in ikinci
fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna
göre teselsül ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter
Ali Koçal Mustafa
Özyürek |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Sacid
Yıldız Oğuz
Oyan Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul İzmir Malatya
|
c) İletişim Fakültesinden,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12’nci
maddesine bağlı Ek-135’in teklif metninden çıkartılmasını arz ve teklif ederiz.
M. Nezir Karabaş Şerafettin Halis Hasip
Kaplan |
Bitlis Tunceli Şırnak |
Ufuk Uras Akın Birdal Bengi
Yıldız |
İstanbul Diyarbakır Batman |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Kim konuşacak acaba?
Sayın Karabaş, buyurunuz.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; verdiğimiz önergeyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bugün ÖSYM ve eğitimle ilgili
konuşuyoruz. Tabii, bu yasa tasarıyla ilgili denileceklerden daha çok, biraz,
genel olarak eğitimden bahsetmemiz gerekiyor. Değerli milletvekilleri,
Türkiye’de çok sayıda üniversite açıldı, doğru, çok sayıda da vakıf üniversitesi
açılıyor ama biraz, üniversitelere bakmamız gerekiyor. Üniversitelerimiz, başta
taşradakiler dâhil, en eski, uluslararası alanda en ünlü üniversitelerimizin
önü kışlaları andırıyor. Hele özellikle bölgede, Kürt
coğrafyasında telle çevrilmiş, önünde jandarmanın –birçok zaman polis de değil-
olduğu üniversitelerimiz var ve polis, hiçbir şekilde güvenlik, bilmem izin
öyle değil; elini kolunu salladığı zaman, resmî veya sivil bir şekilde istediği
zaman üniversitelerde geziniyor ve üniversiteler hakkında istediği zaman
üniversite öğrencileriyle ilgili işlem yapıyor, istediği zaman baskı yapıyor,
istediği zaman tehdit ediyor ve yine birçok üniversitede, özellikle bölgede,
diğer Türkiye'nin küçük kentlerinde açılan üniversitelerin birçoğunda eğitim
gerçekten çok kötü durumda. Öğretim üyesi genelde yok denecek düzeyde.
Lise düzeyinde eğitim yapan, lisede eğitim vermesi gereken insanlar belli
geçici veya ek dersle orada eğitim veriyor. Bunu bizler de biliyoruz, bunu
iktidar partisi de biliyor, bunu Sayın Bakanımız da Millî Eğitim Bakanımız da
biliyor.
Değerli milletvekilleri, “eğitim” denildiği zaman açılan
üniversitelerin, hele özellikle vakıf üniversitelerinin, hem açan vakfın mevcut
yapısı, dünyaya bakışı hem o vakfın, açılan üniversitenin donanımı, teknik donanımı
yanında eğitim kadrosu, öğretim üyesi kadrosu hem de o vakfın mantığı, dünyaya
bakışı, o vakıf, o vakfı kuranlar, o vakfın sahipleri ve üniversite kuran
kişilerin dünyaya bakışı, yaşama bakışı, demokratik bakışı, üniversiteden ne
anladığı, üniversitelere nasıl baktığı, üniversite eğitimine nasıl baktığı
önemlidir. Birçok zaman yaşamında,
ilişkilerinde ve vakıf olarak çalışmalarında demokratik olmayan yapılar
üniversite kuruyor, bu üniversitelerin mantığı da bu üniversitelerin eğitim
biçimi de bundan farklı olmuyor.
Değerli milletvekilleri, bizler bugün eğitimden bahsederken -biraz
önce Sayın Sırrı Bey de dedi- torba yasada bir madde geçirdik. Burada Sayın
Gülşen Orhan Van Milletvekilimiz, belli konularda bölgeyi temsil ettiklerini,
bölgedeki sorunlarla ilgilendiklerini, ölümleri kendilerinin de önemsediğini
söyledi. Elbette katılıyorum. Ben, Sayın Gülşen Orhan’ın tüm ölümler, hele
özellikle Van sınırındaki ölümler karşısında acı duyduğunu biliyorum. Ama
burada “75 tane Kürt milletvekili” diyor sürekli Sayın Başbakan ve o Kürt
milletvekilleri burada oturmuşken, “Herkes yararlanır, Terörle Mücadele
Yasası’ndan ilişiği kesilen öğrenciler aftan yararlanamaz.” diyorken ondan
sonra gelip “Biz de Kürtlerin sorunlarından, onların yaşadıklarından üzüntü
duyuyoruz ve onunla ilgili çalışmalarımız var, çabalarımız var.” demek çok
mantıklı gelmiyor.
İkincisi: Elbette ki son dönemde sayın
Van milletvekillerinin, AKP milletvekillerinin de çabaları oldu; ama bunun dün,
öbür gün, beş yıl önce olması gerekirdi, çünkü her gün insan ölüyor. Her gün o
sınırda insanlar ölüyorken bu konuda ciddi bir tepkiyi, başta Van
milletvekilleri olmak üzere, bölge milletvekilleri olmak üzere de bu
Parlamentonun göstermesi gerekiyor. Bugüne kadar bu yapılmadı.
Ve yine Kürt sanatçılarıyla ilgili, Şivan
Perver’le ilgili… Hâlâ Şivan
Perver’in söylediği birçok parça, Kürtçe parça
yasakken onu söylediler diye, o söyledi veya dinlediler diye insanlar ceza
almışken, birçoğu TRT Şeş’te bile yasaklıyken gelip burada Şivan’a,
Kürt sanatçısına sahip çıkmak çok mantıklı değil. Gelin, biz, Kürt
coğrafyasında Kürt’e yönelik, diline yönelik baskıları ortadan kaldıralım,
herkes bundan yararlansın.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Elbette ki, Şivan
Perver de özgür bir şekilde hem bu ülkeye gelsin hem
de istediği şekilde düşüncesini açıklasın diyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Karabaş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 135’in ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c
bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep
ederiz.
Oğuz Oyan (İzmir) ve arkadaşları
c) İletişim Fakültesinden,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Aslanoğlu,
konuşacaklar.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya)
- Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, elimdeki liste 11 Şubat tarihli, ÖSYM
tarafından yayınlanan KPSS sınavında boş olan ve ilan edilen kontenjanların en
yüksek ve en düşük puanları, bu liste. Kaç kontenjan var, kaç puanla girmiş
insanlar?
Değerli milletvekilleri, bir kere, yanlış şurada: Tercih
sisteminizde büyük yanlış var. Eğer ben 85 puan almışsam, 85 puanlı bir yere
birisi girecekse ben girmeliyim. Siz bana, diyelim ki (x) yerde tercih
yaptırıyorsunuz, (y) yere yaptırmıyorsunuz, yapamıyorum. Ama (x) yere yaptığım
tercihten dolayı ben 85 puanla giremiyorum, ama -burada size okuyorum- 73
puanla Elektrik Üretim AŞ’ye bir başkası girebiliyor.
Değerli milletvekilleri…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Tercih yapmamışsa
biz ne yapabiliriz?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Hanımefendi, Sayın Bakan, bu
sistemin yanlış olduğunu söylüyorum. Eğer sınava alıyorsanız, sınava aldıktan
sonra en yükseğin puanından başlayarak… Önce bana sormanız lazım…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Öneriniz ne?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) - Sistemi değiştirin, sistemi
değiştirin Hanımefendi, sistemi değiştirin.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl ya?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Ben 85 puan almışsam,
giremiyorsam, devlet memuru olarak elektrik idaresinin bilmem neresine 73
puanla adam alıyorsanız, bana haksızlık yapıyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Tercih etmediği bir
yere mi yerleştirelim?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Efendim, tercih… Önce bana
sorun “Buraya gider
misin, gitmez misin?” deyin. Ben şurada şu puan…
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Nasıl soracağız?
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Evet, tercih sistemini
değiştirin arkadaşlar. Bu sistemle siz, yüksek puan alan insanları saf dışı
bırakıyorsunuz. Tercih sisteminizi değiştirmek zorundasınız, en yüksekten
başlayarak yerleştirmek zorundasınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Vay vay vay!
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Eğer ben, sizin önerdiğiniz
yere gitmiyorsam o hakkımı kaybedeyim. Yani tercih sistemi… Tercih, tercih
diyorsunuz ama eğer bir şekilde, hasbelkader, Ankara’nın göbeğinde 73 puanla
giriyorsa bir başka yere aynı memur 90 puanla giriyor.
Değerli arkadaşlarım, burada haksızlık yapıyorsunuz. Yıllarca emek
veren, yıllarca bir ekmek sahibi olmak isteyen insanlara haksızlık yapmayın.
Gelin, bu sistemde tercih sisteminizi değil, tercihi siz kullanacaksınız; en
yüksek puandan başlayarak, burada 100 puan alan insan da var, 100 puan alan
insana en önce teklif etmek kaydıyla. Ben eğer gitmezsem oraya, ben hakkımı
kaybedeyim ama ben 90 puan almışım, ben giremiyorum ama 73 puan alan giriyor.
Ben onu tercih etmem. Burada benim hakkımı elimden almayın. Burada 56 puanla
giren de var. 56 puan da var arkadaşlar. Yani kendi sınıfında, belki sağlık
grubunda, 56 puanla giren var. Belki hemşire, ebe, sağlık memuru… O grupta çok
kişi girmemiş mi, yüksek puan alan yok mu veya bilemiyorum, 56 puanla adli tıp
kurumuna giren insan var burada.
Değerli arkadaşlar, insanlara haksızlık yapmayın, “tercih sistemi”
deyip buna sığınmayalım, gelin, gerekirse haksızlık etmemek adına sistemi
değiştirmek zorundayız. Burada, ÖSYM, en yüksek puan alandan başlayıp insanlara
teklif etme sistemini getirmek zorundayız. Yoksa insanların tercih ettikleri
yere şansa, kadere bırakarak oraya daha çok tercih diyelim yapılıyorsa, bir
başka yere nasıl olsa bura Ankara’dır, Ankara’ya çok tercih yapılıyor diyerek
kimse müracaat etmiyorsa 73 puanla Elektrik Etüt İdaresine adam alırsınız.
Durum bu. Sistemin değişmesi lazım. Benim hakkımı
acaba buraya 100 kişi, bin kişi müracaat edecek diye… Ben bilemem. Benim önüme
getiriyorsunuz, bir tercih sistemini koyuyorsunuz, “En fazla bu kadar tercih
yapabiliyorsunuz.” diyorsunuz. Bu hakkımı elimden almayın. Lütfen sistem
değiştirin. En yüksek puan alan insanların hakkını yemeyin. Önce bunları
yerleştirin ve o zaman kimse de bu ülkenin devlet memurluğuna gireceğim diye
hakkının yendiğini iddia etmesin. Herkes diyor, anneler, babalar, benim kızım
90 puan aldı giremedi ama 77 puanlı insanlar girdi diyorlar. Sistem buna
elveriyor. Değerli arkadaşlarım, bu sistemi değiştirin.
Sayın İçişleri Bakanım, şu büyükşehirleri de artık getirin de bir
an önce konuşalım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkan, bu
konuda bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN - Sayın Bakan bir açıklama yapacaklar.
Buyurunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
değerli milletvekilleri; öncelikle bir konuda hem Parlamentomuzu hem de
kamuoyunu bilgilendirmek zarureti doğdu, söz verdiğiniz için teşekkür ediyorum.
Sayın Aslanoğlu, bir önceki bölümde,
kendisine gelen bir vatandaş e-mail’inden hareketle bazı hususların vuzuha
kavuşturulmasını istemiş ve “Buradan ihbarda bulunuyorum.” şeklinde bir konuşma
yapmıştır. Bu konuşmasında, ÖSYM tarafından yayınlanan kılavuzlarda bu 12 adet
iddia edilen kadro unvanı alanının yer almadığı ihbarında bulunmuştur. Bu süreç
içerisinde, aradaki dönem içerisinde Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinden
bu ilan edilmediği iddia edilen kadroların, KPSS 2010/2 merkezî yerleştirmede
en küçük ve en büyük puanlar ön lisans yerleştirme 11 Şubat 2011 tarihli
kılavuzun yirmi ve yirmi birinci sayfalarında yer aldığı kendisine
bildirilmiştir. Kendisine bildirildikten sonra bir açıklama yapma gereği
duymadım çünkü ben Sayın Milletvekilimizin aday tarafından yanlış
bilgilendirildiğini veya yanıltıldığını düşünüyordum. Doğrusu, bu açıklama
kendisine yapıldıktan sonra yeniden söz alıp bu konu üzerinde yapılan konuşmayı
dinleyince bunun tamamen bir ajitasyon meselesi hâline
getirildiğini üzülerek görmüş bulunuyorum.
Bizden istediği “Bu sistemi değiştirin. Tercih sistemi hatalı, 90
puan alan yerleşemiyor, 75 puan alan yerleşiyor.” diyor. Takdir edersiniz ki
Kamu Personeli Seçme Sınavı’na giren ve şu anda konumuza mevzu ön lisansta
yerleştirme yapılan adayların sayısı 2,5 milyondur. Dolayısıyla tercih yapmayan
birinin herhangi bir göreve atanması mümkün olmadığı gibi bu atanacak alanların
hepsi de, Tapu Kadastro Genel Müdürlüğünden Tarım İşletmelerine ve Elektrik
İdaresine kadar hepsi ayrı ayrı uzmanlık isteyen
alanlar. Dolayısıyla, 85 puan almış dahi olsa birisi, bir memuriyet alanını
tercih etmediyse, onun oraya atanması imkânı yoktur. Kaldı ki
“Siz daha yüksek puan almışsınız, size bir kez daha soralım, burayı siz ister
misiniz?” şeklinde bir sistemin, 2,5 milyon insanın memuriyete yerleştirileceği
bir sınavda mümkün olmadığı gibi, bu tercih sistemi adı altında size bir kez
daha dönüp sorulup, ona göre yerleştirmenin de doğurabileceği sayısız sıkıntı
ve bugün burada dile getirilen başka hususlarla birlikte ele alındığında
imkânsız görülmektedir. Dolayısıyla, ben, burada, gerçekten, bir
vatandaşımızın, memuriyete girmiş bir vatandaşımızın kılavuzun ilgili
sayfalarında görmediği bir durumdan kaynaklanan yanıltıcı bir bilgi verdiğini
düşünüyordum ama “Evet bu konuda yeteri kadar ve tatmin edici bilgi aldım.”
demek yerine Sayın Aslanoğlu bu meseleyi ziyadesiyle
istismara yönelmiştir. Kamuoyunu bu açıdan bilgilendirme ihtiyacı hissettim.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, Sayın Bakan
ismimi vererek “ajitasyon ve istismar” ettiğim yönünde
bir şey söyledi. Söz istiyorum.
BAŞKAN – Vereyim söz efendim; buyurun. Sisteme girmişsiniz zaten,
yerinizden vereyim sözünüzü.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Müsaade ederseniz kürsüden
efendim.
BAŞKAN – Yerinizden vereyim Sayın Aslanoğlu,
sisteme girmişsiniz; buyurun.
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, biraz önce bize oradan
sataşıldı, buradan söz istiyoruz, bizi görmezlikten geliyorsunuz.
BAŞKAN – Ne zaman?
SIRRI SAKIK (Muş) – Gülşen Hanım konuşurken söz istedik, bizi
görmediniz.
BAŞKAN – Fark etmemişim kusura bakmayın Sayın Sakık.
Arkadaşlar da uyarmadılar.
Buyurun Sayın Aslanoğlu.
VIII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR (Devam)
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, Millî
Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun, şahsına sataşması
nedeniyle konuşması
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, ne ajite ederim,
ne istismar ederim. Ben, ilk konuşmamda, bana gelen bir bilgiyi sizinle
paylaştım. Bunu eğer “Bir milletvekili ajite ediyor.” diyorsanız sizi
kınıyorum, bir.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ben de sizi
kınıyorum.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sizi kınıyorum.
İkincisi, ikinci konuşmamda ise bu sistemin bana göre -bu benim
görüşümdür, bunu ajite edemem ben, bu benim şahsi görüşümdür- yanlış olduğunu,
sistemin daha çok yüksek puan alanlar yerine daha düşük puan alanları
yerleştirdiğini, tercih sistemin yanlış olduğunu… Bunu söylemek benim görevim.
Ha siz paylaşırsınız, paylaşmazsınız. Birinci konuşmamla ilgisi yoktur, sistem
yanlıştır diyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Verdiğimiz
bilgileri açıklamadınız, size bilgi verdim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Buna siz yanlış değildir
diyebilirsiniz ama Türkiye’de sınava giren herkes, en yüksek puandan
başlayarak, hakkının yenmemesini istiyorsa bunun ajite edilmesini lütfen, bir
Bakan olarak, kabullenemiyorum, sizi kınıyorum.
Teşekkür ediyorum.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Ben sizi kınıyorum.
Birinci konuşmanızla ikinci konuşmanıza bakın nasıl farklı.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat
Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 135’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 136 üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleşme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 136’nın ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki
c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Zonguldak Malatya |
Ali Rıza Öztürk Sacid Yıldız Oğuz
Oyan |
Mersin İstanbul İzmir |
c) Denizcilik Yüksekokulundan,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Alanya Hamdullah Emin Paşa Üniversitesinin
kuruluşuna ilişkin bir madde bu. Tabii, güzel Antalya’nın güzel ilçesi
Alanya’da bir vakıf üniversitesinin kurulmuş olması aslında güzel bir şeydir
ancak bu üniversitelerin kurulması yetmez, üniversite kurulmuş olmak için
üniversite kurulması yetmez, aynı zamanda üniversitelerin hem personel
bakımından hem akademik kadrolar bakımından hem de mali denetim bakımından
üniversiteler gibi olması lazım. Aslında 12 Eylül 1980 darbesinden sonra YÖK
diye bir kurum getirilmiş üniversitelerin başına bela olarak, bu YÖK siyasi
iktidarların üniversite üzerindeki hem kalemi hem de kılıcı olma işlevini hâlen
sürdürmektedir. Dün bunu başka siyasi iktidarlar kullanmış ama Adalet
ve Kalkınma Partisi iktidarı YÖK kendi elinde değilken, yönetimi yönetemez iken
buna karşı olduğunu söylemiş ama şimdi bunun nimetlerinden kendisi faydalanıyor.
Artık, YÖK’ün antidemokratik olup olmaması AKP’yi fazla da ilgilendirmiyor;
önemli olan, antidemokratik YÖK’ün sağladığı nimetlerden AKP faydalanıyor mu
faydalanmıyor mu, bu önemli AKP için.
Değerli arkadaşlarım, üniversitelerin özerkliği ve özgürlüğü
sadece kampüs içerisindeki binalara tanınmış bir
özerklik ve özgürlük değildir; orada mali, idari ve akademik özerkliklerin
sağlanılması gerekmektedir. Üniversite içinde üretilen hizmetlerin pek çoğu
bugün özelleştirilmektedir. Yine, üniversitede yemek, ulaşım, barınma,
temizlik, spor gibi pek çok kolektif hizmet belli anlaşmalarla taşeronlara
devredilmektedir.
Üniversitelerde akademik kadroların dağıtımında keyfî ve
ayrımcılık içeren uygulamalar giderek yaygınlaşmaktadır. Araştırma
görevlilerinin istihdam edilme biçimleri çeşitlenmiş ve esnekleştirilmiştir.
Farklı adlar altında aynı işi yapan kamuda ve vakıf üniversitelerinde çalışan
araştırma görevlileri iş güvencesinden yoksun durumdadır. Dahası, vakıf
üniversitelerinde görev yapan araştırma görevlilerinin çoğu sosyal güvenceden
yoksundur. Son dönemlerde bunlara ilaveten üniversitelerde proje asistanlığı,
öğrenci asistanlık gibi uygulamalar devreye sokulmuş ve giderek artan biçimde
bu örnekler kadrolu asistanlığın yerini almıştır.
Türkiye üniversiteleri insanın özgürleşmesi amacından ayrılıp
akademik kapitalizme geçişin öyküsünü trajik bir şekilde yaşamaya başlamıştır.
Üniversite özerkliği ve akademik özgürlükler kavramlarının içi boşaltılmış,
üniversite özerkliğinin içeriği yönetim anlayışıyla doldurulmuştur.
Üniversite kampüslerine polis elini
kolunu sallayarak girmiştir. Üniversiteler artık, polis karakolları hâline
getirilmiştir. Hak arayan üniversite öğrencilerinin siyasi iktidarı protesto
etme gibi demokratik hakkı polis copuyla, polis panzeri ve biber gazıyla âdeta
ezilmiştir.
Düşüncelerini özgürce ifade etmek, diğerlerine kendilerini
anlatmak isteyen tüm üniversite bileşenleri üzerinde baskılar sürmektedir.
Üniversitelerde gerçeği arama ve ifade etme özgürlüğü yok edilmiştir.
Sivil polis, özel güvenlik birimleri ve diğer tedbirler, güvenli
ve özgür düşüncenin mekânları olması gereken üniversiteleri güvenlik
gerekçesiyle baskı kuşatması altına almıştır. Üniversitelerde öğrenme ve
öğretme özgürlüklerini güvenlik gerekçesiyle açık veya örtük biçimde baskılayan
bu tür uygulamalara siyasi iktidar daha da destek vermektedir. Silahların
gölgesinde bilim yapılamayacağının herkes tarafından bilinmesine rağmen siyasi
iktidar bunun hâlâ daha farkına varmamıştır.
Siyasi iktidarın, hak arayan insanların üzerine uyguladığı bu
baskı ve zulüm, ileri demokrasinin, 12 Eylül 2010 Anayasa değişikliklerine
ilişkin referandum yapıldıktan sonra Türkiye’ye gelen, AKP’nin getirdiği ileri
demokrasinin uygulamaları olsa gerek.
Biz, böylesine bir ileri demokrasi istemiyoruz. Üniversite
gençliği, üniversite bilim adamları normal demokrasiye razı. Bu ileri
demokrasi AKP’nin olsun.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Sayın Vural, sisteme girmişsiniz, niçin acaba?
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, 60’a göre bir şeyle ilgili, Sayın
Bakana bir…
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, daha önce bazı milletvekillerimiz
ilçelerde üniversite kurulmasına ilişkin önerilerde bulunuyorlardı. “İlçelerde
üniversite kurulması gibi bir politikamız yok.” deniyordu yanlış
hatırlamıyorsam. Şimdi, mesela Alanya’da üniversite kuruluyor, mesela Tarsus’ta
üniversite kurulmasına ilişkin girişimler vardı. Acaba, yani bundan sonra
ilçelerde de üniversite kurulması gibi bir prensip geçerli olacak mı, genel bir
prensibin bir parçası olarak mı değerlendirebileceğiz?
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Vural.
Sayın Emek, siz?
ATİLA EMEK (Antalya) – Ben de kısa bir açıklama yapacağım Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Buyurunuz.
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkanım, teşekkür ederim.
Antalya Milletvekili olarak Alanya ilçemizde bir vakıf
üniversitesinin, Hamdullah Emin Paşa Vakfı Üniversitesinin kuruluşunu görüşüyoruz.
Alanya’mıza, Antalya’mıza bütün ülkemize hayırlı olmasını diliyorum.
Bu bir başlangıçtır, diğer ilçelerimizde de aynı şekilde ileride
üniversite kurulması
temennisiyle hayırlı olmasını diliyorum, teşekkür ediyorum,
saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Emek.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Bu konuyla ilgili
kısa bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Tabii, buyurun.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Sayın Başkanım,
vakıf üniversiteleri olarak ilçelerde üniversite kurulmasına herhangi bir
itirazımız yok. Fakat, “İlçelerde üniversite kurulması
için, devlet üniversitesi kurulması için henüz bir alınmış kararımız yok, bu
yönde de bir adım atmıyoruz.” diye söylemiştim ve yedi devlet üniversitesinin
Parlamentoda görüşüldüğünde sorulara karşı bu cevabı verdim. Bundan önce
Tarsus’ta da vakıf üniversitesi kuruldu, var yani devlet üniversitelerini biz
tercih etmiyoruz devlet olarak ama vakıf üniversitelerinin kuruluşu konusunda
ilçenin şartları, üniversite talebi, bunun uygunluğu konusunda YÖK’ün
değerlendirmeleri doğrultusunda Genel Kurula sunuyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Madde 12’ye bağlı ek madde 136’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 137’de bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 137'nin ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki
c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Tayfun İçli Oğuz Oyan Ferit Mevlüt Aslanoğlu |
Eskişehir İzmir Malatya |
c) İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesinden,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Sayın İçli, buyurunuz.
H. TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, çok değerli
milletvekili arkadaşlarım; sizleri saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, bu önergemizde iktisadi ve idari bilimler fakültesinin
kurulmasını öneriyoruz. Bu konuda konuşacak çok fazla bir şey yok ama bir
önceki, 9’uncu madde konusunda beş dakikada görüşlerimi ifade etmem o kadar
mümkün olamadı. Buradan bir kez daha kamuoyunun bilgisine sunmak istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu 9’uncu maddede bir kısıtlama getiriliyor
ve deniliyor ki: “Adli ve idari soruşturma ve kovuşturmalarda soru havuzuna
erişim için Bakanlar Kurulunun izni gereklidir.” şeklinde bir hüküm var. Bu,
Anayasa’ya açıkça aykırı, onu söylemiştim, Anayasa’nın 138’inci maddesine
aykırıdır. Hâkimler üzerinde, mahkemeler üzerinde yürütme organının böyle bir
yasaklayıcı hüküm koyması mümkün değil ama farklı bir madde de var, Anayasa’nın
125’inci maddesi: “İdarenin her tür eylem ve işlemleri yargı denetimine
açıktır.” ve çok önemli çünkü 12 Eylülde yapılan Anayasa değişikliğinde
Anayasa’nın 125’inci maddesine eklemeler de yapıldı. Şimdi, siz, burada, idare,
bu soru havuzunda birtakım olaylar olacak, bunun soruşturulmasıyla görevli
cumhuriyet savcısı ya da kovuşturulmasıyla görevli bir mahkeme davada Bakanlar
Kurulunun iznini almadan kovuşturma yapamayacak. Anayasa’nın 125’inci
maddesinde çok açık bir hükümdür, bunu özellikle belirtmek istiyorum.
Yine kısa zamanda bu geçici 1’inci maddesinde 318 kadronun kısıtlı
istisnalar dışında kalan kısmının YÖK’e devrini ama buna karşılık da yeni 180
kadro verilmesine ilişkin bir hüküm buradan geçti. Değerli milletvekilleri, bu
da Anayasa’nın 125’inci maddesine açıkça aykırıdır. Yargı yolunu kapama amacına
yönelik, kulağı arkadan göstermeye yönelik bir düzenlemedir. Siz, kanunla,
orada çalışan memurların müktesep haklarını alıp, keyfî olarak başka bir yere
lağvedip kadrosunu YÖK’e devredemezsiniz. Bu idari bir işlem olsa Anayasa’nın
125’inci maddesi gereğince idare mahkemeleri bunu iptal eder ama siz bu
vatandaşlarımızın, bu kişilerin yargı yolunu kapatmak için kanuna ve Anayasa’ya
karşı hile kullanmak suretiyle bunu geçici 1’inci madde olarak buraya
getiriyorsunuz. Bu ne yaman bir çelişkidir ki buradaki 318 kadroyu, skandalı
bunun üzerine yıkıyorsunuz ama bu 318 kişiye sonradan yapılacak sınavların
sorularını hazırlattırıyorsunuz; yine ne yaman çelişkidir ki yeni alacağınız
180 kişinin eğitilmesi görevini bu kadrolara veriyorsunuz. Burada açık bir
çelişki vardır. Siz, bu vatandaşların, yıllarını emek vermiş, bu meslekte
geçirmiş, ÖSYM’de geçirmiş bunca insanı, suçu bunların üzerine atmak suretiyle
bu işten sıyıramazsınız. Bu kanun, bu işten sıyırma kanunudur. Hem suçlusunuz,
suçlu olmakla, suçluları bulmamakla da 2’nci kez suçlusunuz hem de suçu
buradaki 318 kişilik kadroya yüklemek istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlarım, gerçekten, bu çok vahim bir olay. Burada kul
hakkı yiyorsunuz. Soruşturma yapmadan, belirli kadroları “Siz kötüsünüz, siz
şaibe altındasınız.” deyip, onları buradan, ÖSYM’den uzaklaştırmak istiyorsunuz
ve çok ilginçtir, daha önce de söyledim, ÖSYM Türkiye’nin en güvenilir
kurumlarından birisidir. Siz burada bir rotasyon yapmak, kadro değişikliği
yapmakla, sadece 318 kadroya haksızlık etmiyorsunuz. Bu kuruma güvenen
milyonlarca gencimizin, ister üniversite sınavı olsun ister Anadolu liseleri
sınavı olsun ister KPSS sınavı olsun ister ALES sınavı olsun, onların hepsinin
hakkını gasp edecek, ben F tipi demeyeyim, haksızlık etmeyeyim ama AKP tipi
kadrolaşmayla, milyonlarca gencimizin, onların annesinin babasının haklarını gasbediyorsunuz. Bu kul hakkı yemektir. Dinimize göre kul
hakkını yemenin affedilecek yanı yoktur. Siyaseten yaptığınız hatalar
affedilebilir. Seçimle partiler değişir, iktidar değişir ama kul hakkının
hesabını veremezsiniz. Onun için, bu konularda çok dikkatli olmak lazım.
Bir de çok kısa bir şey söyleyeyim: Artık, torba kanun
getirmiyorsunuz, kese kanun getiriyorsunuz. Bir tek uluslararası sözleşmeleri
burada kanun olarak görüşüyoruz. Onun dışında, beş maddelik, on maddelik
kanunları torba kanun, kese kanun, cep kesesi kanunu gibi getirmek kanun yapma
tekniğine ayıp olduğu gibi, bu işlemler halkın bilgilenme hakkını da
engellemektedir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın İçli.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 137’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 138 üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 138’in ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c
bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep
ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Zonguldak Malatya |
Sacid
Yıldız Abdullah
Özer Oğuz
Oyan |
İstanbul Bursa İzmir
|
c) Yabancı Diller Yüksekokulundan,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Abdullah Özer…
BAŞKAN – Sayın Özer, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
ABDULLAH ÖZER (Bursa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri;
Bursa’da kurulmakta olan Bursa Orhangazi Üniversitesiyle ilgili önerge hakkında
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Uludağ Kültür, Sağlık ve Eğitim Vakfı
tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun vakıf yükseköğretim kurumlarına
ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere, kamu tüzel kişiliğine sahip “Bursa
Orhangazi Üniversitesi” adıyla bir üniversite kurulmaktadır.
Üniversiteler, en geniş anlamıyla üniversal yani evrensel
düşüncenin doğduğu, geliştiği, bilim yuvası olan eğitim kurumlarıdır.
Üniversiteler, sağlam temellerle kurulup araştırmanın ve bilimsel çalışmaların
yoğun olduğu, içinde bulunduğu toplumu çağın ilerisine taşıyan ve bu hedeflere
ulaşmasını sağlayan kurumlardır. Kurulacak her yeni üniversitenin en azından
bir hazırlık süreci içinden geçmesi gerekmektedir. Başlangıçta başka bir
üniversiteye bağlı fakülteleri ve ardından planlanan yerleşkesiyle tam
donanımlı olarak hazır hâle getirilmesi, mühendislik, fen bilimleri, sosyal
bilimler ve eğitim fakülteleri gibi üniversitelerin olmazsa olmazı olan
alanlarda açılacak fakültelerin varlığı ile daha iyi konuma geleceği açıktır.
Son zamanlarda, özellikle vakıf üniversitelerinin girişimleriyle
açılan eğitim kurumlarının özelliklerine genel anlamda bakıldığında cemaatlerin
desteğiyle kuruldukları görülecektir. Bu tür yapılanmaların eğitim kurumlarının
her kademelerine olan ilgileri öteden beri bilinen bir gerçektir. Önce
dershanelerle başlayan, daha sonra ise ilk ve ortaöğretim kurumlarıyla devam
eden eğitimde el değiştirme sürecinin yeni boyutunu da son zamanlarda
üniversitelerde görmekteyiz. Çağdaş, bilimsel, laik ve evrensel dünya görüşüne
sahip bireyler yetiştirmeyi kendisine ilke edinmesi gereken üniversiteler
toplumu değiştiren özellikleriyle eğitimde en önemli güç merkezidir. Bu
hâliyle, tek taraflı düşüncenin odağında kalmış, otoriter ve özgürlükçü
olmayan, gerici akımların etkisinde kalmış bir üniversite de aynı şekilde
toplumu parçalayabilecek en tehlikeli silahtır.
Bütün devlet üniversitelerinde olduğu gibi Uludağ Üniversitesi de
önemli ölçüde akademik kadro sorunu yaşayan üniversitelerin başında
gelmektedir. Birçok değerli bilim adamını özel üniversite ve hastanelere vermek
zorunda kalarak yetişmiş akademik kadrosunda önemli eksiklikler yaşamaya devam
etmektedir. Bütün devlet üniversitelerinde yaşanan bu sorun vakıf
üniversitelerine sağlanan ayrıcalıklı desteklere âdeta devlet üniversiteleri
adına haksız rekabet ortamı yaratılmaktadır.
Uludağ Üniversitesinin akademik kadrosunun güçlendirilmesi ve
bütçe olanaklarının daha iyi bir konuma getirilmesi beklenirken vakıf
üniversitelerine sağlanan ayrıcalıklı destekler akla şu soruları getirmektedir:
Devlet üniversiteleri bir süre sonra sadece fakir aile çocuklarının gelebildiği
üniversiteler mi olacaktır? Âdeta siyasi rant amacıyla
her yerde açılan üniversiteler sözde bilim yuvaları hâline getirilmek mi
istenmektedir? Aslında, niyet başka da, yeni kadrolaşmalara zemin açabilecek
yeni başka istihdamlar sağlayan kurumlar mı açılmak istenmektedir?
Üniversitelerin özgür düşünceye açık, çağdaş, evrensel dünya
görüşleriyle, laik yapısıyla, Atatürkçü çizgide, ülkesini daha ileriye taşıyan
yapıda olmasını tüm arzularımızla istiyoruz, bu konuda her türlü girişimi
içtenlikle karşılıyor ve destekliyoruz çünkü cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa
Kemal Atatürk’ün önemli sözlerinden birinde olduğu gibi, aklı hür, vicdanı hür
nesillere ihtiyacımız vardır. Devlet kaynaklarıyla değil, kendi olanaklarıyla,
kazanç amacı gütmeden vakıflar tarafından kanunla kurulan kamu tüzel kişiliğine
sahip üniversiteler, ülkemizdeki yükseköğretimin önemli bir unsurunu
oluşturmaktadır. Bu vakıf üniversitelerinin, özgür düşünceye açık, çağdaş,
evrensel dünya görüşleriyle, laik yapısıyla, Atatürkçü çizgide ülkemizi daha
ileriye taşıyan, dogmatik değil analitik düşünceyi ön plana çıkaran bir eğitim
vermesini sağlamak ülkeyi yönetenlerin anayasal görevi olmalıdır diyor...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ABDULLAH ÖZER (Devamla) – …bu ilkeler doğrultusunda eğitim
yapacağına inanmak istiyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özer.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 138’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 139’da iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sayılı yasa teklifinin 12’nci maddesine
bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin “Adana Hava Ulaştırma Fakültesinden”
şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Kürşat Atılgan Ahmet Duran Bulut Mustafa Enöz |
Adana Balıkesir Aydın |
Akif Akkuş Osman Durmuş Ertuğrul Kumcuoğlu |
Mersin Kırıkkale Aydın |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 139’un ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki c
bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Rasim
Çakır Oğuz
Oyan |
Malatya Edirne İzmir |
c) Mimarlık
Tasarım Fakültesinden,
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Önerge üzerinde Rasim Çakır konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Çakır,
buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilli arkadaşlarım; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu önerisi
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım,
artık, seçim zamanı yaklaştı. Seçim zamanı yaklaşınca Parlamentoda görüşülen
kanun tekliflerinin görüşülme biçimi, içeriği, muhteviyatı ve yönteminde de
farklılıklar oluşmaya başladı. Bir bakıyorsunuz, Trakyabirlikle
ilgili Meclisin kabul etmiş olduğu bir Meclis araştırması üç buçuk aydır AKP
Grubunun isim bildirmemesi üzerine toplanamıyor. Diğer taraftan, Bakanlar
Kurulu bir gece yarısı bir kanun tasarısı hazırlıyor, Millî Savunma Komisyonuna
gönderiyor, oy birliğiyle, kırk sekiz saat de beklenmeden “Bunun hemen geçmesi
lazım, bu çok acil, memleket meselesi bu.” falan diyerek, maddeler okunmadan,
kanunun metni bile okunmadan, numaralar okunarak komisyonlardan geçiriliyor.
Yani, öyle bir duruma gelindi ki sanki, Türkiye’de, züccaciye dükkânına bir fil girmiş gibi, iktidar partisi
giderayak “Neyi koparabilirim, neyi kotarabilirim, neyi kaçırabilirim veya neyi
gitmeden önce halledebilirim.” anlayışıyla bir düzen tutturmaya gayret etti.
Tabii, bunlar
yapılırken, bu arada millî eğitimle ilgili de maalesef dokuz yıldır götürmüş
olduğunuz politikalarda eğitimin millî olma niteliği hızla kayboldu, eğitimin
millî tarafı bir tarafa kaldı, eğitim süratle özerkleştirildi, özelleştirildi.
Dolayısıyla, eğitimin millî niteliği ortadan kalkınca da ne oldu? Eğitimde fırsat
eşitliği ortadan kalkmaya başladı. Yani parası olan ailelerin çocukları daha
iyi eğitim alır, daha iyi okullara gidebilir hâle geldiler, parası olmayan
ailelerin çocukları da ancak ilköğretim düzeyinde bir eğitim alma fırsatı
bulabildiler.
Değerli arkadaşlarım,
tabii, bunları niçin anlatıyorum? Bu, toplumda nasıl bir sonuç yaratıyor
sonuçta? Bugün Millî Savunma Komisyonuna gelen bir kanun teklifi şöyle: 50 bin
tane uzman asker alınacak vatan savunması için. 50 bin tane uzman asker…
İlkokul mezunları alınıyor yani ilkokul mezunu bir gencimiz…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – “En az” diyoruz.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – …savaşmak için, vatanı kurtarmak için, sınır boylarında cenk etmek
için askere alınıyor. Yani o yoksul aile çocukları, ancak
ilkokulu bitirebilme olanağı bulabilen aile çocukları bu ülkede vatan
savunmasında cenk etme görevini alıyorlar, savaşma görevini alıyorlar ama sizin
yaratmış olduğunuz eğitim sisteminden dolayı, varsıl olduğu için, parası olduğu
için, daha iyi eğitim alabilme olanakları olduğu için o gençlerimiz de çok daha
farklı noktalarda bu ülkeye hizmet etmeye gayret ediyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, gün gelir bu öyle bir sonuca gider ki -yani üç sene sonra, beş
sene sonra, on sene sonra- hani bir hikâye vardır ya, asteğmenin kura çektiği
gibi “Ha, bu bayrağı buraya dikenin…” diye, bu iş o noktaya gider. Yani
toplumda millî eğitimde fırsat eşitliğini bozan, eğitimin millî olma niteliğini
ortadan kaldırmaya yönelik ciddi bir projeyle çalışma gayreti içerisindesiniz.
Biz Cumhuriyet
Halk Partisi olarak bunu doğru bulmuyoruz. Halkın iktidarında halkın bütün
çocuklarının eşit düzeyde eğitim alma hakkının var olduğunu bilerek ve onlara
her platformda, her kulvarda yarışabilme fırsatı
tanıyarak bir millî eğitim politikası oluşturacağımızı ifade ederek yüce
heyetiniz saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Çakır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 sayılı yasa teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç) bendinin
“Adana Hava Ulaştırma Fakültesinden” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Kürşat Atılgan (Adana) ve
arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılamıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın
Atılgan, buyurunuz. (MHP sıralarından alkışlar)
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Hava Kurumunun kurmuş
olduğu Türk Hava Kurumu Üniversitesi hakkında söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, havacılık üniversitesi gerçekten ülkemizdeki önemli bir boşluğu
dolduracak bir üniversite olacaktır. Çağımızın en önemli mesleklerinden biri
olan havacılık mesleği bugüne kadar Eskişehir Anadolu Üniversitesine bağlı olan
Havacılık Fakültesi şeklinde bir kurumsal yapıyla devam ediyordu. Türk Hava
Kurumunun, Yüce Atatürk’ün kurduğu, Türk gençlerinin havacılık faaliyetleriyle
ilgili özendirilmesi amacıyla kurulan Türk Hava Kurumunun,
ki “İstikbal göklerdedir” diyerek geleceği işaret eden Yüce Atatürk’ün kurmuş
olduğu bu kurumun bugün bu mesleği kurumsal hâle dönüştürmeye dönük havacılık
üniversitesi kurmasını gerçekten Türkiye açısından çok önemli bir gelişme
olarak önemsiyorum ve Türk Hava Kurumunu bu girişiminden dolayı kutluyorum.
İnşallah, bu üniversitenin fakülteleri gereği gibi organize edilir, gereği gibi
altyapısı oluşturulur ve Türkiye’de ve dünyada her yerde çalışma imkânı olan,
hem de yüksek ücretlerle çalışma imkânı olan havacılığın her dalındaki birtakım
meslekleriyle ilgili Türk gençleri de bu alanda yerini alırlar.
Değerli
milletvekilleri, aslında benim burada vermiş olduğum önerge çok teknik bir
konuyla ilgili, çok önemli bir önergeydi. Havacılık için en önemli olan
şeylerin başında meteoroloji gelir yani yaptığınız havacılık aktivitesinde
senenin büyük oranda havacılık aktivitesine müsaade edebilecek şekilde
meteorolojik imkânların müsaade etmesi gerekir. Yani siz bir uçuş okulunu
Erzurum’da, Erzincan’da, Ankara’da kurabilirsiniz ama bu okul senenin ancak yüz
yetmiş gününden faydalanarak uçuş faaliyetlerini yürütebilir ama bunu
Antalya’da, Adana’da, İzmir’de, kıyı şeridinde veyahut da havanın daha iyi
olduğu yerlerde kurarsanız senenin üç yüz elli gününden faydalanarak havacılık
aktivitelerini götürebilirsiniz. Dolayısıyla, altyapısı olan, meydanı olan,
meteorolojik şartları Türkiye'nin en iyi havacılık faaliyetlerine müsaade eden
Adana’da bir hava ulaştırma fakültesinin kurulması, bana göre kurumun da yani
bu üniversiteyi kurmaya dönük olan kurumun da çok rahat bir şekilde kabul
edeceği, hatta bunun orada kurulabileceği… Çünkü nerede kurulacağı doğrultusunda
bir ifade yok kanunda.
Dolayısıyla bunu
biraz da o tarafa yönlendirmek için, Hükûmet
tarafından ihmal edilen Adana’ya bir nebze olsun bir soluk aldıracak bir
uygulamanın önünü açmak için teklifte bulundum.
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – İhmale
uğramıyor.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Her ne kadar Sayın Veysel Eroğlu oradan
bana laf atıyorsa da…
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Yok, laf
atmıyorum.
KÜRŞAT ATILGAN
(Devamla) – Yani şu anda havacılıkla Çevre ve Orman Bakanlığının ilişkisini
belki biraz orman yangınlarına dönüştürerek kendi alanıyla ilgili daha güzel
açıklamalar yapabilirim ama isterdim ki orada Millî Eğitim Bakanı olsun, çok
mantıki yapmış olduğum bu öneriyi de siz değerli milletvekilleri vasıtasıyla bu
Meclisten geçirelim.
Dolayısıyla,
değerli milletvekilleri, havacılık çok önemli bir aktivitedir. En önemli yapılacağı
yerlerden biri Adana’dır, coğrafya uygundur, meteoroloji uygundur. Bir de
Türkiye için çok önemli bir yerdir. Yani Hükûmetle
ilgili bir şey der demez Sayın Çevre Bakanımız oradan laf attı ama ben size “Hükûmet Adana’yı unuttu.” diye… Ayrıca, Devlet Planlama
Teşkilatının verilerinden, illerin kamu yatırımlarından aldığı payları
okuyorum: Adana 2000 yılında, bizim iktidarda olduğumuz dönemde kamu
yatırımlarından aldığı pay açısından 5’inci sırada, 2001’de 4’üncü sırada,
2002’de 3’üncü sırada. Bakınız, devri iktidar olan AKP döneminde yani sizin
devrinizde, Sayın Bakanım, Adana nerelere gidiyor? 2003’te 27’nci sırada, 2004
ve 2005’te 13’üncü sırada, 2006’da 15, 2007’de 21, 2008’de 23, 2009’da 32
-değerli Adana milletvekillerinin de dikkatine sunuyorum- 2010’da 36’ncı
sırada.
Değerli
milletvekilleri, Adana, katma bütçeye sağladığı imkânlar açısından Türkiye'de
7’nci sırada, illerin büyüklüğü açısından 6’ncı sırada. Dolayısıyla, ayrıca bu
ilin çok özel bir konumu var, Türkiye’nin laboratuvarı
gibidir; Türkiye’nin her kesiminden, dinimizin her türlü sect’lerinden
yani mezheplerinden insanların olduğu, âdeta -bir laboratuvar
gibi- Türk milletinin kaynaşmasının bir laboratuvarıdır,
oraya özel önem göstermek gerekir.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Atılgan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır, hayır…
BAŞKAN –
Edilmiştir çünkü ellerinizi kaldırmadınız sayın vekiller, tamamdır. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır efendim… Hayır Sayın Başkan…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ya, geçti, geçti…
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Geçti…
BAŞKAN – Yani iki
defa oylayamam Sayın Bozdağ, lütfen…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Hayır Sayın Başkan… Sayın Başkan, ellerimizi kaldırdık, ben de
dâhil.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Kaldırmadınız ya.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkanım, kaldırmışlardır.
BAŞKAN –
Kaldırmadılar ellerini, sayın kâtip üyeler. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Kaldırdılar ellerini.
BAŞKAN –
Kaldırmadılar.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Biz gördük Başkanım.
BAŞKAN –
Kaldırmamış elini, ne yapalım.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Başkanım, kaldırdılar ellerini, çoğunluk burada zaten.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, eller kaldırıldı, ben de takip ettim.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sayın milletvekillerine lütfen söyleyin…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Tamam efendim…
BAŞKAN – …kabul
etmiyorlarsa ellerini kaldırsınlar. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Tamam ama eller kaldırıldı Sayın Başkan.
BAŞKAN – Olay
bitmiştir, oylama bitti efendim.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Efendim “olay bitti” olur mu? Bu vakıf üniversitesi Sayın Başkanım,
burada büyük bir yanlışlık yapıyoruz, devlet üniversitesi kurmuyoruz burada.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Vakıf üniversitesi bu Sayın Başkanım, ısrar etmenize gerek yok.
BAŞKAN – Tamam…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Tereddüt varsa…
KÂTİP ÜYE FATİH METİN
(Bolu) – Oylamayı biz sayıyoruz.
BAŞKAN – Ama
kaldırmamışsa bunun şeyi olmaz ki…
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Burada sayı da belli Sayın Başkanım.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Oylamayı biz sayıyoruz Başkanım, biz de sayıyoruz.
BAŞKAN – Evet, kaldırmadılar…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Bizimle sizin aranızda tereddüt hasıl
oldu, yeniden oylayabilirsiniz.
BAŞKAN –
Oylayamayız efendim.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – 5 kişiye karşı 15 kişi olur mu Sayın Başkanım?
BAŞKAN – Nerede 5
kişi var?
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Lütfen, Allah aşkına, kaldıran 5 kişi, oradaki 20 kişiyle bir
olur mu ya Sayın Başkanım? Allah aşkına…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, oylamada bir yanlışlık olduğu zaman düzeltme imkânı
var. İç tüzük’ün…
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, müsaade buyurursanız bir itirazım var.
BAŞKAN – Sayın Bozdağ…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – İç Tüzük’ün…
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, söyledim ve konu bitmiştir. (MHP ve CHP
sıralarından alkışlar)
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Ya, bitecek bir durum yok Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım… Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Madde
12’ye bağlı…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, 12’ye geçmeden…
BAŞKAN - …ek
madde 139’u… (AK PARTİ sıralarından sıra kapaklarına vurmalar)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, benim itirazım var, beni bir dinlemenizi istirham
ediyorum. (AK PARTİ sıralarından gürültüler, sıra kapaklarına vurmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri… Sayın milletvekilleri…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Böyle mi sonuç alacaksınız?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, benim itirazımı dinlerseniz memnun olurum.
BAŞKAN –
Dinliyorum.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün… (Gürültüler)
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Kaç kişi kaldırdı ellerini?
BAŞKAN –
Kaldırmadılar ellerini.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Hiçbiri mi kaldırmadı ya?
BAŞKAN – Çok az…
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Allah Allah, “çok az”ı var mı? Burada
kaldıran sayısı 5 kişi, orada 20 kişi Başkanım, en azından.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım…
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Milletin iradesini yok sayamazsınız Sayın
Başkan.
ALİ KOÇAL
(Zonguldak) – Dışarıda oturuyorsunuz, buraya gelip ahkâm kesiyorsunuz.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Milletvekilliğini öğreneceksin!
BAŞKAN – Bir
dakika…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN – Sayın Bozdağ, sizi dinliyorum.
Buyurunuz Sayın Bozdağ.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Biz muhalefet de değiliz ama…
BAŞKAN – Ama
kesin söyledim.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Hayır, hayır, biz muhalefete diyoruz ama netice itibarıyla…
BAŞKAN –
Olabilir.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Ama yani böyle bir karar verme yetkiniz yok ki Başkanım.
BAŞKAN – Var.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, oylama yapılırken “Kabul edenler…” diye
sordunuz, el kaldıranlar oldu, “Kabul etmeyenler…” diye sordunuz, el
kaldıranlar oldu. Kabul etmeyenlerin sayısı, kabul edenlerin sayısından daha
fazla; bu bir, Sayın Başkanım. (Gürültüler)
BAŞKAN – Fazla
değildi efendim.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Biz de “fazla” diyoruz.
BAŞKAN – O zaman
olacaktı, söyledim.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Usul tartışması yapılsın.
BAŞKAN – Yapın.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) - İkincisi: Siz dediniz ki arkasından “Bunlar kabul edildi.” Divanda
da itiraz var. Şimdi, bu durumda, Sayın Başkan, İç Tüzük’ün 85’inci maddesi
açık: Kanun tasarı veya teklifinin Türkiye Büyük Millet Meclisince kabulünü
gerektirecek oylamanın yapılmasından önce, buralarda hata olduğu zaman bir
düzeltme yapılması lazım, bir. İkincisi de bu oylama usule uygun yapılmamıştır,
bunun yenilenmesi lazım, burada bir yanlışlık var. Karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Karar
yeter sayısı istenmedi efendim.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Hayır canım, “Hayır” diyenler fazla. İkimiz burada “fazla”
diyoruz Başkanım. Ne alakası var canım?
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Onu biz sayıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – O zaman
itiraz etmediniz.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Sizin tek başınıza bunu deme yetkiniz yok, onu demeye
çalışıyoruz Sevgili Başkanım.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Yeniden oylayalım Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, “Hayır.” diyenler fazla olduğu hâlde siz “Kabul
edilmiştir.” dediniz. Yani burada sayım yapılmadı, bu oylamanın yenilenmesi
lazım. Sayın Başkanım, burada bir hata yapılıyor. “Hayır” diyenler fazla olduğu
hâlde “kabul” dendi.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Tarafsız Başkan olmanız lazım, yanlış yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Ben
tarafsız yönetiyorum. Buraya gelince sayın milletvekilleri oylamalarda ellerini
kaldırsınlar “Evet.” ya da “Hayır.” demek için. Çok rica ediyorum.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Bizim muhalefetimizi esas alarak yeniden oylayın Sayın
Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, bakın, kâtip üyeler arasında da…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, zorlamayla bir şey olmaz. Burada oy sonucunu Sayın
Bekir Bozdağ değil, Meclisi yöneten Başkan ilan eder.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Kâtip üyelerin muhalefeti nedeniyle yeniden oylayın Sayın
Başkanım.
BAŞKAN –
Oylamayacağım. Bitti, bu kadar bu iş. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkanım…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, oy sonucunu ben ilan etmiyorum. Divanda üyeler
arasında oy konusunda sizin görüşünüz paylaşılıyor mu? Burada “Hayır.”
diyenler, “Ret.” diyenler fazla olduğu hâlde “Kabul.” dediniz Sayın Başkanım.
Burada bir hata var, onun düzeltilmesi lazım.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Başkanım, usul tartışması açar mısınız?
BAŞKAN – Yani
bunu siz telkin edemezsiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Biz neciyiz burada? Öyle şey olur mu canım!
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, milletvekilliği yan gelip yatma mesleği değildir. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Başkanlık Divanı tarafsız değil. Başkanlık Divanı tarafsızlığını
kaybediyor.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Başkanlık Divanının böyle bir şeye yetkisi var mı? Kâtip üyeler
kâtip olduğunu unuttu.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, efendim oylama…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkan, o bize bağlı. Kâtip Üye olarak belirlemek bize
ait, siz onu belirleyin, bizimle sizin aranızda…
BAŞKAN – Ben
gördüğüm andakini söylerim. Görmediniz o sırada. (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Hayır… O zaman bana görevimi tarif eder misiniz?
BAŞKAN – Ne
yapmayı istiyorsunuz? Olmaz… Lütfen…(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Yeniden oylayın Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Oylamaya
sunamam. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
Sayın Başkanım,
bakın, Divan üyelerinin 2’si de itiraz ediyor efendim, bunu Divan görmezden
gelemez.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkan, bundan sonraki maddeye geçmeniz lazım.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Bana görevimi tarif eder misiniz Başkanım? Ben neciyim burada?
BAŞKAN – Bir kere
söyledim Sayın Kâtip Üye... (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Geçemez efendim.
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Dönüş olmaz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Bu iş olmaz! Ne biçim işlem bu ya! (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AHMET BUKAN
(Çankırı) - Sayın kâtip üyeler otursun yerine… Başkanı tahakküm altına
alıyorlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kâtip üyeler, oturarak lütfen…
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Biz neciyiz burada? İzah edin o zaman. Benim görevim ne o zaman?
BAŞKAN – Ne
yapıyorsunuz arkadaşlar ya! Aa, lütfen… Çok rica
ederim sayın milletvekilleri… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kâtip üyeler oturarak…
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat)
– Sayın Başkanım, usul tartışması açmanızı istiyorum.
BAŞKAN – Niçin
ara vereceğim Sayın Bozdağ? O zaman kapatırım.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Boşaltalım…
BAŞKAN – Çıkın, o
zaman “Çalışma koşulu kalmadı.” diye Genel Kurulu kapatırım arkadaşlar. Ne
yapıyorsunuz siz Allah aşkınıza! Ben gördüğümü görüyorum.
KÂTİP ÜYE FATİH
METİN (Bolu) – Ee, biz… Biz neciyiz burada o zaman?
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN - Bu
tartışma beş dakika önceydi sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, ben, o zaman usul tartışması açmak istiyorum İç
Tüzük’ün 63’üncü maddesine göre.
BAŞKAN – Tamam,
buyurun.
Beş dakika…
Buyurunuz, Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Ben de lehte istiyorum, lehte.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Lehte efendim.
X.-
USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.-
616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un (ç)
bendinin değiştirilmesine yönelik verilen önergenin oylamasından sonra Başkanlıkça
kabul edildiğinin açıklanması üzerine, ret oyları daha fazla olduğu hâlde kabul
edildiğinin açıklanması ve oylamanın tekrar edilmesi gerektiği taleplerini
dikkate almaması nedeniyle Oturum Başkanının tutumu hakkında
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türkiye Büyük Millet Meclisi
görüşmelerini bizim, Anayasa ve İç Tüzük’e uygun yapmamız lazım. Meclis
Başkanlık Divanının görevi de bu İç Tüzük uygulamasını doğru yapmaktır. Eğer,
milletvekilleri veya grup başkan vekilleri veya herhangi birimiz bir yanlışlık
yaparsa Meclis Başkanlık Divanı bu yanlışlığa izin vermemeli ve orada doğrusunu
yapmalı, doğru uygulamayı ortaya koymalı ama ortada bir yanlışlık varsa o zaman
ona göre de hareket etmesi, tavrını belirlemesi lazım. Ben şimdi bakıyorum, İç
Tüzük’ümüzün 146’ncı maddesini okuyorum huzurlarınızda, diyor ki: “Oya konulan
bütün hususlar, Anayasada, kanunlarda veya İçtüzükte ayrıca hüküm yoksa, toplantıya katılan milletvekillerinin salt
çoğunluğuyla kararlaştırılır. Salt çoğunluk belli bir sayının yarısından az
olmayan çoğunluktur.
İşaretle oylamada
olumlu oylar, olumsuz oylardan fazlaysa, oya konan husus kabul edilmiş; aksi
halde, reddedilmiş olur. Genel Kurulda bulunup da oya katılmayanlar yeter
sayıya dahil edilirler.” Şimdi, burada
çok açık. Şimdi, siz oylamayı yaptınız “Kabul edenler…” diye sordunuz,
elini kaldıranlar oldu, kaldırmayanlar oldu, “Kabul etmeyenler…” diye sordunuz,
burada da elini kaldıran, elini kaldırmayan kişiler oldu, milletvekilleri oldu.
Karar yeter sayısı da talep edilmediğine göre böyle bir ortamda “kabul”
diyenlerin sayısı mı daha çok yoksa “Hayır.” diyenlerin sayısı mı daha çok ona
göre işlem yapılması lazım. Siz burada sayıyı tam saymadınız. Böylesi bir
durumda kâtip üyeler eğer sizinle aynı görüşü paylaşırsa tamam, “Hayır.”
diyenlerin sayısı az, “Kabul.” diyenlerinki fazlaysa o zaman kabul olması lazım
ama biz deminden beri seyrediyoruz, Sayın Kâtip Üyelerin ikisi de “Hayır.”
diyor, itiraz ediyor Sayın Başkana, Sayın Başkan diyor ki “Ben karar verdim, olmaz.”
Burada bir tereddüt var. Öyleyse bu durumda bu oylamanın
yenilenmesi lazım. Yenilenmediği takdirde, Başkanlık İç Tüzük’ü yanlış
uygulamış olur. Ben, oylamanın yenilenmesini, Başkanın tutumunu değiştirip İç
Tüzük’e uygun davranmasını talep ediyorum ve bu nedenle, İç Tüzük’e aykırı
davrandığı için Sayın Başkanın tutumunun aleyhinde söz aldım. Umarım, Sayın
Başkanım tutumunu değiştirir ve bu oylama yenilenerek tekrarlanır.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ.
Lehte, İzmir
Milletvekili Sayın Anadol.
Buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biz, iktidar ve muhalefet
partileri olarak herhangi bir engelleme yapmıyoruz, dakika başında yoklama
istemiyoruz, karar yeter sayısı istemiyoruz, bir anlayış gösteriyoruz ve…
MUSTAFA CUMUR
(Trabzon) – Kemal Bey, sen bile el kaldırmadın, yapma ya!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bağırmayın.
Milletvekilliği,
yan gelip yatma mesleği değildir. Kuliste oturacağınıza buraya geleceksiniz.
(AK PARTİ sıralarından “Ne alakası var!” sesleri, gürültüler)
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Biz buraya kanun çıkarmaya geldik, kanun!
Boş işlerle uğraşmıyoruz.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Buraya geleceksiniz, elinizi kaldıracaksınız.
İktidar partisi,
bu yasaları geçirmekten sorumlu olan partidir. İktidar partisi milletvekili,
sorumlu davranmak durumundadır. Güzel güzel
konuşurken laf atıyorsunuz. Biz, bu oturumun bir an evvel bitmesi, yasanın
istemediğimiz maddelerine rağmen geçmesi için bütün iyi niyetimizi sabahtan
beri gösteriyoruz.
Arkadaşlar, siz
iktidar partisisiniz, geleceksiniz, elinizi kaldıracaksınız. Sayınız belli…
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Buradaydık, kaldırdık.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Bir dakika…
Tereddüde mahal
bırakmayacak biçimde burada oturacaksınız.
Şimdi, bunu
yapmıyorsunuz, demokrasiye ve Meclisin saygınlığına gölge düşürüyorsunuz. Her
oylamada, elleri havada milletvekilleri, neyin oylandığını bilmeden içeri
giriyor. Yazıktır, günahtır.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru söylemiyorsun! Doğru söylemiyorsun!
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şu televizyondan millet bizi seyrediyor.
Nedir bu önerge? Adana’ya bir fakülte açılması. Fena mı olacak arkadaşlar?
Havacılık fakültesi, çok önemli bir boşluğu dolduracak. Adana’ya kastınız mı
var? Ne olur “Evet.” deseniz? Ne olur “Evet.” deseniz? (CHP ve MHP sıralarından
alkışlar)
Ha, şimdi, Meclis
Başkanının tutumunun lehinde söz aldım, neden? Sabahtan beri oturumu yönetiyor,
hiç böyle bir olay olmadı, bu oturumda mı taraflı davranıyor? Bu oturumda mı
yanlış saydı? (AK PARTİ sıralarından “Evet” sesleri) Hangi oylamada itiraz
ettiniz? Karar yeter sayısı istemedik.
MUHARREM VARLI
(Adana) – Bunlar Adana’ya bir şey yapmak istemiyorlar.
ÖMER FARUK ÖZ
(Malatya) – Kemal Ağabey, yorma kendini.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi… “Yorma kendini.” değil…
MUHARREM VARLI
(Adana) – Adana’yı unutmuş bunlar.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – “Sayı bizdedir, biz
çoğunluktayız, istediğimizi yaparız.” Sizin ileri demokrasi anlayışınız bu.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Tek başına bir kişi karar veriyor.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Demokrasi, çoğunluğun istediğini yapması rejimi değildir. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Başkanın tutumunu tartışıyoruz, Başkanın!
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Tek kişinin söylediğiyle mi olacak?
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Şimdi, bu Meclisin çalışma usulleri var, buna uyacaksınız. Oradan
da, uyarıyorum kâtip üyeleri, ayağa kalkarak, Meclisi yöneten Başkan Vekiline
baskı yapamazlar.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru değil, yanlış söylüyorsun.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Böyle bir şey olmaz, buna izin vermeyiz.
ABDÜLHADİ KAHYA (Hatay) – Doğru söylemiyorsun.
K. KEMAL ANADOL
(Devamla) – Başkanın tutumu doğrudur, lehinde söz aldım. Yüce Meclise saygılar
sunuyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Anadol.
Lehte, Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün.
Buyurunuz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, aleyhte, Suat Kılıç.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
Buyurunuz...
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Ben ondan sonra konuşayım.
BAŞKAN – Sonra,
peki.
Buyurunuz Sayın Kılıç, aleyhte. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Esasında, hafta başından
bu yana devam eden ve son derece düzgün giden müzakereler içerisindeyiz. (CHP
sıralarından “Gene düzgün.” sesleri)
MUHARREM VARLI
(Adana) – Kötü olan ne?
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Önümüzdeki kanun tasarısı muhalefetin de itiraz edemeyeceği
hükümler içeriyor. Yapılan düzenleme Türkiye'nin ihtiyaç duyduğu,
üniversitelerimizin ihtiyaç duyduğu maddeleri bünyesinde barındırıyor.
Doğrusu,
görüşmeler sırasında işin buraya gelmesi hiçbirimizin arzu etmediği bir
durumdu. Ben muhalefetin de böyle bir arzu içerisinde olduğu kanısında
kesinlikle değilim. Sayın Anadol’u dikkatle dinledim,
Sayın Anadol’un da esasında çok, İç Tüzük odaklı,
temel bir itirazı söz konusu değil.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Neden?
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Daha ziyade Sayın Başkanı müdafaa etmeye yönelik bir konuşma yaptı
ki onu da anlayışla karşılıyorum, o da kendine göre bu noktada haklı olabilir.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Burada yoktun sen.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Ama netice itibarıyla, ortadaki yanlıştan her şekilde geriye
dönülebilmesi mümkün…
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen burada yoktun ki.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - …gerek olduğunda tekriri müzakere yoluyla da geriye dönülebilmesi
mümkün.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sen burada yoktun ya. Gördün mü? Sen burada yoktun.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Yani burada ne yangından mal kaçırma düşüncesi söz konusu olabilir
ne bir kayıp ne bir kazanç söz konusu değil ama uygulama sırasında ortaya
çıkan, İç Tüzük’e bir aykırılık var, bu aykırılığın düzeltilmesi hususunda
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekiline hepimizin yardımcı olabilme imkânı
var. Bu yardımı kendisinden esirgememek gerektiği kanaatindeyim.
Başkanlık
Divanının her zaman, her kararı, her uygulaması, her inisiyatifi,
anı anına geliştiği için, İç Tüzük’e uygun olamayabilir. Nihayetinde, elbette
ki usul tartışması yoluyla, bir İç Tüzük uygulaması hatası yapıldığı noktasında
bir hatırlatmada bulunuyoruz ve Sayın Başkanlık Divanının, Başkan Vekilimizin
şahsında, bu hata uyarısı noktasında İç Tüzük’e dönüş ihtiyacına vurgu
yapıyoruz.
“Başkanlık Divanının
görevleri
MADDE 13–
Başkanlık Divanı, kanunlar ve İçtüzük gereğince verilen görevleri yerine
getirir.
Genel Kuruldaki
oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan
usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar. Yanlışlık
birleşimden sonra anlaşılırsa Meclis Başkanı, Divanı toplayarak takip edilecek
yolu kararlaştırır.”
Değerli
arkadaşlar, Başkanlığın, işlem bittikten sonra bile, oturum kapandıktan sonra
bile, birleşim kapandıktan sonra bile, yanlışlığın farkına varılması hâlinde,
Başkanın başkanlığında Divanı toplamak suretiyle hatayı düzeltebilme imkânı
var.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hata yok ki.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - İç Tüzük bu imkânı Sayın
Başkan Vekiline veriyor ki buna bile gerek olmaksızın, bir önceki cümle
üzerinden gitme ihtiyacı var.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Hata yok ki kardeşim. Oylama var, hata yok.
SUAT KILIÇ
(Devamla) - Tekrar okuyorum: “Genel Kuruldaki oylamalarda ve seçimlerde önemli
bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…” Ki
bu iddia edilmiştir, AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ,
yapılan oylamada önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse…” Ki, bu iddia
edilmiştir. AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Bozdağ
yapılan oylamada önemli bir yanlışlık olduğunu hem yerinden hem Sayın Başkanın
müsaadesi üzerine, açılan usul tartışması üzerine kürsüden ifade etmiştir.
“…Başkan usul görüşmesi açabilir...” Sayın Başkan da bu inisiyatifi
kullandı ve usul görüşmesini açtı. Devam ediyor cümle “…ve gerekirse yeniden
oya başvurarak düzeltme yapar.”
Sayın Mumcu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili olarak oturumu siz yönetiyorsunuz.
Burada yapılan oylamaların selametinden, sıhhatinden elbette ki Türkiye Büyük
Millet Meclisi tüzel kişiliği adına siz sorumlusunuz dolayısıyla İç Tüzük’ün size
verdiği bir imkân var. Genel Kurulda bir yanlışlık yapılmış olabilir. Divan bu
yanlışlığı fark edememiş olabilir ama İç Tüzük elimizde, amir hüküm açık. Bu İç
Tüzük’e aykırılığı ya da oylamada yapılan önemli hatayı düzeltebilme imkânına
sahipsiniz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Anaya Mahkemesine götürürsünüz Suat Bey.
SUAT KILIÇ
(Devamla) – Ben AK PARTİ Grubu adına, Başkanlık makamından İç Tüzük’ün 13’üncü
maddesi gereğince bu yetkinizi kullanmanızı ve oylamada yapılan hatayı düzeltme
noktasında yeniden oya müracaat etmek suretiyle bu imkânı Genel Kurula
sağlamanızı sizden istirham ediyorum.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Kendi milletvekillerinize baskı yapıyorsunuz.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Kılıç.
Lehte, Bilecik
Milletvekili Yaşar Tüzün, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
YAŞAR TÜZÜN
(Bilecik) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; İç Tüzük 63’e göre
Meclis Başkan Vekilimizin tutumunun lehinde söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, kuşkusuz AKP İktidarı, tüm Türkiye’de olduğu gibi bu baskıcı ve
dayatmacı anlayışını Genel Kurulda da sunmaya çalışıyor. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Tabii bu rahatsızlığın nedeni -zannediyorum- geçtiğimiz hafta
içerisinde Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun
Adana’da yapmış olduğu, özellikle 100 binlerce insanın katıldığı Adana
mitinginden AKP’nin bu korkusunun ve tereddüdünün sebebi olduğunu düşünüyorum.
(AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, kabul etmediğiniz veya kabul etmek istemediğiniz önergenin
içeriğini bilen burada kaç arkadaşım var? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Bir dakika… Yani bu önergenin içeriği ne idi, neyi kabul ettiniz veya
etmediniz? Türkiye Büyük Millet Meclisi yasama üyeleri olarak kulislerde, çay
ocaklarında oturacağınıza Genel Kurul salonunda otursaydınız da bu oylamayı
takip etseydiniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) - Çamur siyaset…
YAŞAR TÜZÜN
(Devamla) – Bırak çamuru filan.
Şimdi, tabii ki
bu önergeyle ilgili konuşmasında Milliyetçi Hareket Partisinden bir milletvekili
arkadaşımız gerekçesini anlattı ve oylamaya sundu. Ben inanıyorum ki burada, bu
grupta oturan arkadaşlarımızın birçoğu önergeye “ret” oyu vermedi, kuşkusuz
“kabul edenler” daha fazlaydı, Meclis Başkan Vekilimiz de “Önerge kabul
edilmiştir.” dedi.
Yani verilen
önerge, sadece ve sadece sivil havacılığın önüne “Adana” ismini getiriyor. Yani
bu kanunun yapısını, konumunu bozan, değişikliğe uğratan bir önerge de değil
arkadaşlar. Hâl böyle olunca da Sayın Başkanımız İç Tüzük’ün kendisine vermiş
olduğu yetkiyi kullandı, “Kabul edenler…”i çoğunlukta gördü ve “Önerge kabul
edilmiştir.” diye ilan etti. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Böylece, Sayın
Başkanımızın yapmış olduğu uygulama doğrudur.
Ben, Genel Kurulu
tekrar saygıyla selamlıyorum ve maddelerin devamına geçilmesini talep ediyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Tüzün.
Tutumumda bir
değişiklik olmamıştır.
Madde 12’ye
bağlı…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkan, benim İç Tüzük 60’a göre kısa bir açıklama talebim var,
sisteme girdim.
BAŞKAN – Tabii,
buyurunuz.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Başkanım, yapılan oylamayla ilgili -bütün Genel Kurulun önünde
cereyan etti- İç Tüzük’ün 16’ncı maddesine baktığımızda kâtip üyelerin
görevleri sayılıyor. Kâtip üyelerin görevleri arasında “Oyları saymak.” var.
Şimdi, burada, kâtip üyelerin itirazlarını herkes gördü ve burada bir sıkıntı
var.
İkincisi: İç
Tüzük’ün 13’üncü maddesi de çok açık. İkinci fıkrası “Genel Kuruldaki
oylamalarda ve seçimlerde önemli bir yanlışlık olduğu iddia edilirse, Başkan
usul görüşmesi açabilir ve gerekirse oya başvurarak düzeltme yapar.” diyor.
Şimdi, burada
önemli bir yanlışlık olduğu iddiası tarafımdan dile getirildi ve bu yanlışlığı
biz burada tartışıyoruz. Eğer, burada zatıaliniz
-Başkanlık Divanı usul tartışması da açtı- gerekli görürse bunu düzeltebilir.
Burada bir yanlışlık yapıldı, bizden kaynaklandı, şuradan kaynaklandı… Ciddi
bir hata var, istirham ediyorum Değerli Başkan.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bozdağ.
Gerekli
görmediğim, tutumumun doğru olduğu konusunda ısrarcıyım ve tekrar öbür maddeyi
oylamaya geçiyorum. Konu kapanmıştır. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Ama yanlışlık var.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6
Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)
BAŞKAN – Madde
12’ye bağlı ek madde 139’u kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Maddeyi düşürdünüz sayın
milletvekilleri, tebrik ederim! [CHP ve MHP sıralarından “Bravo!” sesleri ve
alkışlar (!)]
Madde 12’ye bağlı
ek madde 140 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Sayın Başkan, ben de, önergeyi okumadan önce Sayın Genel
Kurulun bilgisine bir şeyi arz etmek istiyorum.
BAŞKAN – Sizin
öyle bir konuşma şeyiniz yok efendim.
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Efendim vardır.
141’inci maddenin
dördüncü fıkrasında…
BAŞKAN – Sayın
Coşkun, lütfen…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – Bizim, kâtip üyelerle ilgili, 141’in dördüncü fıkrasını okumak
istiyorum.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın
Coşkun, böyle bir usul yok. Lütfen…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – “İşaretle oylama sırasında…”
BAŞKAN – Sayın
Coşkun…
KÂTİP ÜYE YUSUF
COŞKUN (Bingöl) – “…oya sunulan hususun lehinde ve aleyhinde el kaldıranları…”
BAŞKAN – Ara
veriyorum.
Kapanma
Saati: 19.27
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma
Saati: 19.44
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP
ÜYELER : Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ
(Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, madde
12’ye bağlı ek madde 140’ın üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12. maddesine bağlı Ek Madde 140’ın ikinci
fıkrasına aşağıdaki bendin eklenmesini arz ve talep ederiz.
Nur Serter
Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Tekin Bingöl Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Oğuz
Oyan |
Ankara Malatya İzmir |
g) Fen Bilimleri Enstitüsünden,
BAŞKAN – Komisyon okuttuğum önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Bu önergeye katılmamız mümkün değil çünkü fenle ilgili
bir fakülte yok, fen bilimleri enstitüsü kuruluyor. Fevkalade usulsüz bir
teklif diye düşünüyorum.
TAYFUR SÜNER (Antalya) - Yorum yapma, yoruma gerek yok.
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyorum.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
- Katılamıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Tekin Bingöl efendim…
BAŞKAN – Sayın Bingöl, buyurunuz. (CHP sıralarından alkışlar)
TEKİN BİNGÖL (Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
kanun teklifinin 12’nci maddesinin ek 140’ıncı maddesi üzerine verilen önerge
hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sakin ve çok olgun bir ortamda bir çalışma gününün sonuna doğru
kısa bir gerginlik yaşadık. Umut ediyorum ki bundan sonraki süreci aynı
sakinlik ve olgunluk içerisinde tamamlarız.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz kanun teklifi
kapsamında yeni kurulacak olan vakıf üniversiteleriyle birlikte vakıf
üniversitelerimizin sayısı 65’e ve resmî üniversitelerimizin var olan 105
üniversite sayısıyla birlikte toplam 170 üniversite sayısına ulaşmış olacağız. Bu son derece önemsenmesi gereken bir olay. Zira, ülkemizde
ilköğretimden üniversiteye varıncaya kadar kurulacak her eğitim ve öğretim
kurumu ülkemiz için bir kazançtır, ülkemiz gençliğinin geleceği, ülkemizin
geleceği için son derece önemsenmesi gereken bir husustur.
Ancak değerli milletvekilleri, üniversitelerin ana karakteri bilim
yuvaları olmalarıdır. Dolayısıyla bilimsellik ön plandadır ve o kurumların
bilimselliği ancak özgür ve demokratik kimlikleriyle ortaya konabilir.
Türkiye’de maalesef üniversiteler bir baskıcı anlayışla yönetilmektedir. Bunun
da en temel nedeni YÖK’tür ve YÖK, Demokles’in kılıcı
gibi üniversitelerin üzerinde estiği sürece maalesef üniversitelerimiz
özgürleşemeyecek ve olması gereken özgür ve demokratik üniversite kavramı
Türkiye’de maalesef yerleştirilemeyecektir. 12 Eylül anlayışıyla hâlâ hüküm
süren üniversitelerdeki anlayış ve yönetim, bu YÖK sultası devam ettiği sürece
maalesef üniversiteler bilim yuvası olmaktan uzaklaştırılacaktır.
Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin kronik sorunlarından bir
tanesi, en önemlisi, bildiğiniz gibi, işsizliktir ve her yıl yaklaşık 600 bin
civarında gencimiz -bunların çok önemli bir kısmı üniversite ve meslek
yüksekokulu mezunu olan gençlerimizdir- bu işsizler ordusuna katılmaktadır. Az
önce bahsettiğim 170’e varan üniversitelerimizin sayısı elbette çok önemlidir
ama bununla birlikte aynı paralellikte üniversitelerden mezun olan gençlerimize
istihdam olanakları sağlayacak, iş olanakları sağlayacak gelişmeler ortaya
konmadığı sürece üniversite mezunları çok ciddi yeni sorunlarla karşı karşıya
kalacaklardır.
Bugün, üniversitedeki öğrenci gençlik, hiçbir hakka sahip
değildir, üniversitelerin yönetiminde söz hakları yoktur ve oy hakları yoktur.
Bırakın bunları bir tarafa, en mütevazı haklarını, sorunlarını dile getirme
gayreti içerisinde göstermiş oldukları bir eylem, son derece yanlış, son derece
polisiye tedbirlerle durdurulmak istenmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu Bilge Üniversitesi Ankara için bir
kazançtır. Bunu son derece olumlu buluyoruz ve özellikle Bilge Üniversitesi
kapsamında sağlığa yönelik bölümlerin olması da Türkiye’de başta hekim ve
yardımcı sağlık personeli açığının giderilmesi için önemli bir adım olsa gerek
ama değerli milletvekilleri, bugün var olan 65 tıp fakültesinin içinde
bulunduğu açmazların içerisinde Bilge Üniversitesindeki sağlık kuruluşları da
boğulacaktır.
Bugün, üniversitedeki öğretim üyelerinin sorunları, onları,
cumhuriyet tarihinde ilk defa, hangi siyasi düşünceye sahip olurlarsa olsunlar
sokağa dökmüştür. Bugün, en köklü üniversitelerde dahi temel tıp biliminin ana
karakterini oluşturan, kilidini oluşturan anatomi derslerinde kadavradan
yoksun, öğrencilerin eğitim almasına olanak sunulmuştur.
Bakın değerli milletvekilleri “Sağlıkta Dönüşüm” adı altında
sağlık ocakları sonlandırılmış, aile hekimliğine geçilmiştir ama beraberinde
birtakım sorunlar da yaşanmıştır. Bugün, öğrencilerimiz, tıp öğrencileri,
birinci basamak sağlık hizmetlerini özümsediği, toplum sağlığıyla ilgili
gerçeklerle yüzleştiği sağlık ocaklarındaki stajlarını artık yapamayacaklardır.
Tez elden buna bir çare bulunma zorunluluğu vardır.
Değerli milletvekilleri, yine üniversitelerin bütçe sorunları
Türkiye tarihinde ilk kez geçtiğimiz dönemlerde, üniversite tıp fakültelerinin,
üniversite hastanelerinin iflasını beraberinde getirmiştir ve maalesef o süreç
bazı üniversitelere…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bingöl.
TEKİN BİNGÖL (Devamla) – Peki, teşekkür ediyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 140’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 141 üzerinde bir önerge vardır,
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 141’in ikinci fıkrasının ç bendinin madde metninden
çıkarılmasını ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve talep
ederiz.
Nur Serter Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Ali
Koçal |
İstanbul Malatya Zonguldak |
Sacid
Yıldız Ali Rıza Öztürk Osman
Kaptan |
İstanbul Mersin Antalya |
Oğuz
Oyan |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılamıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Osman Kaptan…
BAŞKAN – Sayın Kaptan, buyurunuz.
OSMAN KAPTAN (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Verdiğimiz önerge üzerine bir konuşma yapmak istemiyorum çünkü
yüce Meclisin takdirine bırakıyorum onu. Ancak, 12 Eylül’ün yaptığı
uygulamalardan bir otuz yıllık mağduriyet konusunda, TÖB-DER’li
öğretmenlerin mağduriyetinin giderilmesi konusundaki görüşlerimi sizlerle
paylaşmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, bu, otuz yıllık mağduriyet dedim,
hakikaten dünyada ve Türkiye’de hukukçulara parmak ısırtacak, dudak uçuklatacak
önemli bir skandal. Askerî mahkeme ayrı bir karar veriyor, sivil mahkeme ayrı
bir karar veriyor. Aynı dava, aynı kişiler ve 12 Eylül askerî mahkemesinden
önce, TÖB-DER, 1971’de, TÖS’ten sonra kurulan
öğretmen örgütü. Tüm adı da TÖB-DER, Tüm Öğretmenler Birleşme ve Dayanışma
Derneği.
1980 askerî darbesinde, Türkiye’de yaklaşık 300 bin öğretmen var
ve bu öğretmenlerin 210 bini TÖB-DER üyesi. TÖB-DER’in,
il ve ilçelerde, altı yüz yetmiş tane şubesi var. TÖB-DER yöneticileri ve
üyelerinin bir kısmına, 12 Eylül’den sonra, 141 ve 142’den dava açıldı. Yasal
olarak kurulan TÖB-DER, “Gizli örgüttür.” muamelesi gördü. Hâlbuki yasal bir
kuruluş ve bu yasal kuruluş, tabii ki öğretmenlerin mesleki özlük hakları
sorunlarını savunan bir kuruluş olmasına rağmen, sanki yasal olmayan bir örgüt
gibi muamele yapıldı. TÖB-DER kapatıldı. 1402 sayılı Yasa’yla 5 bin civarında
öğretmen meslekten atıldı. Birtakım öğretmenler de Türkiye'nin değişik
yerlerine sürüldü. Yöneticiler ve bazı üyeler hapse atıldı, bir kısmı tutuklandı,
bir kısmı yurt dışına, mecburi, kaçma durumunda kaldı. Bu mağdur olan
öğretmenler pazarlarda limon sattı, maydanoz sattı, karpuz sattı, bir kısmı
kahvelerde eşlerinin yaptığı köfte ekmekleri sattı ve geçimlerini sürdürmek
için, çok zor şartlar içinde, perişan bir vaziyette o dönemi geçirdiler.
TÖB-DER yöneticileri askerî mahkemede dört yılla dokuz yıl
arasında ceza aldı ama sivil mahkemede ise beraat ettiler. Burada önemli bir
olay var, o da şu: Sivil mahkemede, aynı suçtan, aynı yöneticiler, 141 ve
142’den açılan davada beraat ediyorlar. Şimdi, değerli arkadaşlarım, bu,
sonradan, 141 ve 142 1991 yılında kaldırıldı, malum; sonra yurt dışında olanlar
Türkiye’ye geldi, vatandaşlıktan atılanlar tekrar vatandaşlığa alındı,
yöneticilerin bir kısmı göreve döndü. O zaman yasaklı olan birtakım siyasi partilerin
liderlerinin veyahut üyelerinin kimisi başbakan oldu, kimisi cumhurbaşkanı oldu
ama TÖB-DER’den göreve dönen öğretmenlerden bir
tanesi ne müdür oldu ne müdür muavini oldu.
Sayın arkadaşlarım, 12 Eylül Anayasası’nın geçici 15’inci maddesi
de kalktığına göre, 141, 142 de kalktığına göre bu konudaki birtakım
sendikaların, derneklerin hakları yeniden açıldı, hakları verildi. Bu durumda,
TÖB-DER’in de yeniden açılması, mallarının iade
edilmesi ve TÖB-DER’lilerin iadeiitibarlarının
verilmesi gerekir. Sayın Bozdağ da bu konuya sıcak
bakıyorlardı. Seçim olmadan bu kanunun çıkarılması gerekiyor. TÖB-DER’in hep antiemperyalist ve çağdaş bir eğitim derneği
olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu konuda, TÖB-DER’in hak
mücadelesini destekliyoruz, “12 Eylülün hukuksuzluğunu ortadan kaldıralım.”
diyoruz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaptan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 141’i oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 142’de bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 12.
maddesine bağlı Ek Madde 142’nin ikinci fıkrasının b bendinden sonra aşağıdaki
c bendinin eklenmesini ve bentlerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Ferit
Mevlüt Aslanoğlu |
İstanbul Zonguldak Malatya |
Sacid
Yıldız Oğuz
Oyan |
İstanbul İzmir |
c) İletişim Fakültesinden,
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Yıldız, buyurunuz.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, ek madde 142 üzerine verdiğimiz önerge
üzerinde söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, daha evvelki bölüm üzerine konuşmada yarım kaldı, devam
etmek istiyorum. Nasıl olsa bu önerge reddolacak. Onun için önerge üzerinde
fazla bir şey söylemek istemiyorum.
Bakınız, öğrenciler üzerine uygulanan şiddetten bahsediyordum.
Buna YÖK Başkanı bile karşı çıktı. Kosova’da üniversite rektörü kürsüde
konuştuğu sırada üzerine üç şişe boya döküldüğü hâlde, rektör hiçbir şey
olmamış gibi konuşmasına devam etmiştir. Bizim ülkemizde ise yumurta atan
öğrencilere cezalar verilmek istenmektedir. Yumurta attılar diye Sayın Bakan
hemen mahkemeye koşmuştu. Neyse ki hâlâ dürüst yargıçlarımız var da öğrenciler
ceza almadan beraat ettiler, yumurta da aklanmış oldu bu şekilde.
Dolmabahçe’deki protesto eylemini gerçekleştiren 29 öğrenci hakkında altı aydan
üçer yıla kadar hapis istemiyle dava açıldı ve bu çocuklarımızın durumunun ne
olacağı hâlâ belli değil. Eğer bunlar terör suçlusu kabul edilirlerse geçen
hafta geçen torba yasadaki aftan da yararlanamayacaklar. Bunları
da düşünmek lazım. Bir terör suçunda sınırlar nereye kadar varacak belli
değil değerli arkadaşlar.
Hükûmet, yeni
üniversiteler açarak yükseköğrenimle ilgili problemleri çözdüğünü sanmaktadır.
Fakat aksine üniversite ve buna bağlı olarak öğrenci sayısı arttıkça sorunlar
da gittikçe büyümektedir. Ülkemizde görmezden gelinen asıl önemli sorun
istihdamdır. Altyapısı hazırlanmadan açılan her üniversite ile diplomalı
işsizler ordusuna yenileri eklenmektedir. Bu, üzerinde durulması gereken önemli
bir sorundur ve Hükûmet bu sorunu görmezden geldiğini
yeni vakıf üniversiteleri kurarak göstermektedir. Sayın Millî Eğitim Bakanımız
-burada değil, dün söylemişti- geçen yıl vakıf üniversitelerin kontenjan
açığının ön lisansta yüzde 58 olduğunu söyledi, lisansta yüzde 20 kontenjan
açığı olduğunu söyledi. Vakıf üniversitelerindeki bu yüzde 20 kontenjan açığı
muazzam bir rakam. Eğer 500 binse vakıf üniversitelerin kontenjanı, 100 bin
demektir. Sanıyorum 110-120 bin civarında kontenjan açığı var. Yani mevcut
kontenjan var, biz orayı dolduramıyoruz, bir taraftan da vakıf üniversitesi
açıyoruz. Ön lisansta yüzde 58; muazzam bir oran. “Devlet üniversitelerinde ön
lisansta yüzde 20, lisansta yüzde 4.” dedi Sayın Bakan. Yani ortada un var,
şeker var, yağ var ama biz helva yapamıyoruz. Okumak isteyen öğrenciler var,
vakıf üniversitelerinin kontenjanları var, onlara yerleştiremiyoruz, yeni vakıf
üniversiteleri açıyoruz; aynen öğretmenlerde olduğu gibi. Öğretmenler
öğretmenlik yapmak istiyorlar, öğretmen okulunu bitirenler, okullar öğretmensiz
ve onları orada değerlendiremiyoruz değerli arkadaşlar. O zaman, yeni
üniversiteler kurarken amacınız nedir? Yeni bilim yuvaları kurarak gelecek
güzel nesiller yetiştirmek midir, yoksa bilimsel özerkliği ortadan kaldırılmış
üniversiteler kurarak bir zamanlar partinizde vekillik yapmış insanlara,
yakınlarınıza, dostlarınıza buralarda görevler vermek midir, yoksa onları
oralarda rektör yapmak mıdır? Mesela -açılmamış, Sayın Bakan dün dedi- Sakarya
Üniversitesinin Tıp Fakültesi öğrencileri başka bir yerde, Kocaeli'nde eğitim
görüyorlar ama Sakarya Üniversitesine gidiyor bir başhekim -Sağlık Bakanlığına
bağlı- profesör oluyor, ondan sonra Ankara’da Yıldırım Beyazıt Üniversitesine
rektör oluyor. Yani iş görmeyen, çalışmayan bir fakültede profesörlük unvanı
veriliyor. Bu nasıl iştir? Sayın Komisyon Başkanımızla biz çalıştık, bilir
-bunlar nasıl olur bilmiyorum- rektörlüğü döneminde. Ben anlamış değilim bunu.
Yani hastanesi olmayan, çalışmayan bir yerde profesörlük unvanı alınıyor, iki
ay oluyor olmuyor, Ankara’daki bir üniversiteye rektör olunuyor. Yani çok yanlış bir şey.
Sözlerimi bitirirken bir iki şey daha söylemek istiyorum. Bazı yandaş
üniversitelere kadro ve para veriliyor değerli arkadaşlarım. Mesela bunlardan
biri -ben kurucu olarak görev yaptığım için- Samsun Ondokuz
Mayıs Üniversitesinde geçtiğimiz yönetim epey kadro istedi, para istedi, onlar
verilmedi ama bu yasada -gene ikinci bölümde- konuştuğumuz yasada 95 tane
akademik kadro, 295 de idari kadro veriliyor. Bunların 200 tanesi, 295’in 200
tanesi hemşire. Geçen dönemde -arkadaşlar söylediler, bilgi aldım- hemşire
olmaması nedeniyle Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi,
yoğun bakımı çalıştıramadı değerli arkadaşlar. Ama şimdi bol keseden hepsi
veriliyor. Verilsin, buna karşı değiliz ama geçen sefer rektör ve yönetim
cezalandırılmak istenirken, gerçekte, oradaki vatandaşlar, üniversite
cezalandırılmış oluyor değerli arkadaşlar.
2547 sayılı Yasa’nın 58’inci maddesindeki değişiklikler gayet
olumlu. Bu zaten oy birliğiyle geçmiş. Orada mesela “Araştırmaya ayrılan pay
yüzde 5” deniyordu, biz geçen sefer Tam Gün Yasası’nda bu “En az yüzde 5 olsun”
demiştik, o zaman kabul edilmemişti ama bu sefer en az yüzde 5 kabul edildi.
Bunlar da olumlu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 12’ye bağlı ek madde 142’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve madde 12’yi bağlı ek maddeler ile birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Buyurunuz Sayın Atılgan.
V.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Adana Milletvekili Kürşat
Atılgan’ın, önergelerinin kabulü sonucunda, Çerçeve 12’nci maddeye bağlı Ek
Madde 139’un kanun metninden çıkarılması nedeniyle yaşadıkları üzüntüye ilişkin
açıklaması
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Sayın Başkan, 12’nci maddenin ek madde
130’daki (ç) maddesiyle ilgili hava ulaştırma fakültesinin başına “Adana”
eklenmesiyle ilgili Genel Kurulun önce kabul ettiği, daha sonra ek maddenin
bütününün oylanmasında reddettiği ve böylece bir üniversitenin kurulmasını
oylarımızla düşürmüş olmanın üzüntüsünü yaşıyorum gerçekte. Dolayısıyla “Adana”
lafından bu kadar alerji duyulmasını da çok manidar buluyorum. Dolayısıyla
benim buradan, Genel Kuruldan istirhamım bu konuyla ilgili, bir üniversitenin
kurulmasına dönük bu oylamanın bir çaresinin bulunması ve Türk Hava Kurumunun,
Türkiye’deki çok önemli bir boşluğu dolduracak havacılık üniversitesinin
kurulması için Genel Kurulun İç Tüzük’e göre bir çare bulmasını talep ediyorum.
Ben, gerekirse önergemi de geri çekebilirim.
Bunu arz etmek için söz almıştım.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Atılgan.
Sayın Bozdağ, buyurun.
7.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Ek Madde 139 ile bir vakfın talebi doğrultusunda
üniversite kurulacağını, vakfa rağmen, önerge ile üniversite yapısında yeni bir
düzenleme yapılmasının doğru olmayacağına ilişkin açıklaması
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, tabii, Adana’mız bizim
ülkemizin güzel illerinden bir tanesi. Bizim Adana’ya bir karşıtlığımız asla söz
konusu olamaz, olsa olsa minnet borcumuz vardır, onu
ödemek de vazifemizdir. Burada bir vakıf üniversitesi kuruluyor. Vakıf
üniversitesi olduğu için bu vakfın kendi talebi doğrultusunda ona rağmen bir
düzenleme yapılmasının doğru olmadığı kanaatiyle biz bunu yaptık. Yoksa
Adana’mıza üniversite kurulmasıyla alakalı kesinlikle bizim bir tavrımız
olamaz. Bu konunun bilinmesini istiyorum.
KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Fakülte dedim, fakülte.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Kaldı ki bu konunun düzeltilmesiyle
ilgili, buradan bir kez daha söylüyorum, İç Tüzük’ün 13’üncü, 16’ncı, 141’inci
maddesinin ikinci fıkrası ve 146’ncı maddesi çok açıkken Divan maalesef bunu
uygulamamıştır, bundan kaynaklanmıştır.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bozdağ.
Genel Kurulun takdiri olmuştur.
IX.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat
Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve
Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)
BAŞKAN – Madde 13’e bağlı geçici madde 40 üzerinde iki önerge
vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13.
maddesine bağlı Geçici Madde 40’ın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Harun Öztürk Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Oğuz
Oyan |
İzmir Malatya İzmir |
“Geçici Madde 40- Bu Kanun ile tüzel kişiliği sona erdirilerek
İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörlüğüne bağlanan İstanbul Gelişim Meslek
Yüksekokulunun öğrenimlerini sürdüren öğrencileri ile öğretim elemanları ve mal
varlığı, Gelişim Eğitim Kültür Sağlık ve Sosyal Hizmet Vakfı tarafından bu
Kanunla İstanbul’da kurulan İstanbul Gelişim Üniversitesine devredilir.”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13’üncü
maddesine bağlı Geçici 40’ın teklif metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
M. Nezir Karabaş Şerafettin Halis Akın Birdal |
Bitlis Tunceli Diyarbakır |
Ufuk Uras Hasip
Kaplan Bengi
Yıldız |
İstanbul Şırnak Batman |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurunuz. (BDP
sıralarından alkışlar)
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 616 sıra
sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesine bağlı geçici 40’ncı maddesinin
çıkarılmasına dair önerimiz için söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlarım.
Gerekçemizde, Komisyon görüşmeleri sırasında Komisyon üyelerine bu
konuya ilişkin yeterli bilgi verilmediği için bunun değiştirilmesini
istediğimizi belirttik. Yani şimdi bu tür bilim kurumları oluşturulacak ama ön
bir bilimsel çalışma yapmadan Komisyona getiriliyor ve hemen sonra da Genel
Kurula taşınıyor ve oluşturulmasına çalışılıyor ve nitekim az önce de gördük,
gerçekten gerekli mi değil mi konusunda bir anlaşmazlık oldu. Oysa bu,
Komisyonda kararlaştırılıp, bunu gerekli kılan nedenler bilimsel olarak
anlatılmış olsaydı herhâlde mutabakat sağlanırdı ve böyle çoğunluğun azınlığa
bazen de hükmü söz konusu olmazdı.
Şimdi, tabii, burada ortak bir kültür oluşturamadık biz yaklaşık
dört yıldır. Örneğin, şu anda bölgemizde, Orta Doğu’da bir şeyler oluyor.
Tunus, Mısır, ardından Yemen ve Cezayir, bugün Libya, İran’da bir şeyler
oluyor. Şimdi, geçtiğimiz hafta tam bunlar olurken, Sayın
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Letonya Meclis Başkanıyla bu konuyu
görüşüyor, Sayın Başbakan Suriye Cumhurbaşkanıyla bu konuyu görüşüyor, Sayın
Cumhurbaşkanı İran’da bu konuyu konuşuyor ve Sayın Başbakan Obama’yla
üç telefon görüşmesi yapıyor ve doğrudan tarihsel, kültürel, ticari, ekonomik
ilişkisi olan ve bölgede de kendisine bu ülkelerin bir hamilik rolü biçen
Türkiye Cumhuriyeti’nin Parlamentosunda Sayın Meclis Başkanı “Buraya getirip
bunu tartışalım.” demiyor. Her yerde konuşuldu ve konuşulacak hâlâ ama
ne yazık ki… Örneğin, Sayın Meclis Başkanı grup başkan vekillerini davet edip,
bir gündem maddesiyle bu konuyu Türkiye Büyük Millet Meclisinin Genel Kuruluna
getirmedi. Gerçekten, bu, bir şeylerin habercisi yani küreselleşen dünyada, biraz
da, örneğin özellikle Avrupa Birliği ekseninden başka eksenlerde yer almak
isteyen Türkiye Cumhuriyeti’nin önemli bir sorunu ama ne yazık ki, bu konu
Türkiye Büyük Millet Meclisinin gündemine getirilip tartışılmadı.
Arkadaşlar, bir de işin hukuki yanı tartışılıyor. Gerçekten
“Türkiye hukuk devleti mi ya da değil mi?” tartışmalarının karşılığı
uluslararası platformlarda veriliyor, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin,
geçtiğimiz yıl, Mahkeme Başkanı, 2010 yılı yıllık raporunu açıkladı ve 228
davayla birinci sırada yer aldı mahkûm edilen ülkeler arasında Türkiye. Peki,
örneğin biz bunu tartışmadık, “Gerçekten nerede yanlış yapıyoruz, Türkiye Büyük
Millet Meclisi hangi yasal düzenlemeleri yapması gerekiyor, ne tür reformlar
yapılması gerekiyor ki Türkiye’nin uluslararası platformlarda yargılanmasına ve
mahkûm olmasına neden olan bu düzenlemeleri değiştirelim.” denmiyor. Ama nasıl
olsa buna birileri karar veriyor ve birileri de gereksizlik yapıyor.
Örneğin, şu anda Türkiye’de yine hepimizi ilgilendiren bir konu var,
her yerde konuşuluyor ama Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında
konuşulmuyor, yaklaşık beş aydır Kürt sorunu Türkiye demokrasinin olmazsa olmaz
konusu, bunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, partimiz, Demokratik Toplum Kongresi,
aydınlar, sanatçılar, vicdan sahibi insanlar bir eylemsizlik çağrısında
bulunmuşlar, PKK buna karşılık vermiş ve seçimlerin sonuna kadar da bu
eylemsizlik kararını almış. Peki, şimdi üç ay sonra bitiyor, örneğin “Bu
eylemsizlik ne olacak? Haziran ayı itibarıyla yeniden silahlar konuşacak mı?
Cenazeler gelecek mi?” diye her yerde konuşulurken, Türkiye Büyük Millet
Meclisinde, bu çatı altında konuşulmuyor.
Şimdi, örneğin “Mısır’da bir an önce seçimlere gidilmelidir ve
seçimlere şaibe düşürülmemelidir.” diyor Sayın Başbakan. Peki, üç ay sonra
yapılacak seçimlerin ne kadar demokratik, ne kadar eşitlikçi, ne kadar özgür
olacağı konusu her yerde konuşuluyor, Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı
altında konuşulmuyor.
Teşekkürler Sayın Başkan. Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Birdal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 13.
maddesine bağlı Geçici Madde 40’ın aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
talep ederiz.
Ali Koçal
(Zonguldak) ve arkadaşları
“Geçici Madde 40- Bu Kanun
ile tüzel kişiliği sona erdirilerek İstanbul Gelişim Üniversitesi Rektörlüğüne
bağlanan İstanbul Gelişim Meslek Yüksekokulunun öğrenimlerini sürdüren
öğrencileri ile öğretim elemanları ve mal varlığı, Gelişim Eğitim Kültür Sağlık
ve Sosyal Hizmet Vakfı tarafından bu Kanunla İstanbul’da kurulan İstanbul
Gelişim Üniversitesine devredilir.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Öztürk, buyurunuz.
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin 13’üncü maddesine bağlı
geçici 40’ıncı maddeyle ilgili vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz aldım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu madde anlaşılır bir biçimde kaleme
alınmamış ve ifade bozuklukları taşımaktadır. Önergemiz maddeyi anlaşılır kılmayı
amaçlamıştır.
Bu kanunun geçici 1’inci maddenin ikinci fıkrasında
yürürlük tarihinde Genel Sekreter, 1. Hukuk Müşaviri, Hukuk Müşaviri, Araştırma
Geliştirme Değerlendirme Müdürü, Bilgi İşlem Müdürü, Kütüphane ve Dokümantasyon
Müdürü, Planlama ve Mali İşler Müdürü, Sınav Hizmetleri Müdürü, İdari İşler
Müdürü, müdür ve müdür yardımcısı görevinde bulunanların görevlerine son
verilerek tamamı araştırmacı kadrolarına atanmış sayılmaktadır. Bu düzenlemenin, kurumda topyekûn bir kadrolaşma amacı taşımadığı
iddia ediliyor ise kadrosu değiştirilen söz konusu personelin öncelikle, yeni
ihdas edilen, durumlarına uygun kadrolara atanmaları, uygun kadro
bulunmayanların ise araştırma kadrolarına atanmaları gerekirdi. Oysa kadrosu kaldırılanlardan Sınav Hizmetleri Müdürünün, yeni
ihdas edilen Sınav Hizmetleri Daire Başkanlığına; 1. Hukuk Müşaviri ve hukuk
müşavirlerinin, aynı unvanlı, yeni ihdas edilen kadrolara; Araştırma Geliştirme
Değerlendirme Müdürü veya Planlama ve Mali İşler Müdürünün, Strateji Geliştirme
Daire Başkanlığına; Bilgi İşlem Müdürünün, Bilgi Güvenliği ve Yönetimi Daire
Başkanlığına atanmaları pekâlâ mümkün olabilirdi. Hükûmetin
bu atamaların hiçbirini yapmayarak, toptancı bir anlayışla, söz konusu
personelin tamamını araştırma kadroların ataması siyasi kadrolaşmanın açık
kanıtıdır.
Değerli milletvekilleri, geçici 1’inci maddenin üçüncü fıkrası ile
unvanlı kadrolar dışındaki personelin tamamı, sözleşmeli olarak istihdam
edilmek üzere YÖK’e devredilmektedir. Bu işleme, son sınav skandalının
faillerinin bulunamamış olması nedeniyle başvuruluyor ise bu durum, kurunun
yanında yaşın da yanması anlamına gelir. Ayrıca, ihtiyaç duyulması hâlinde bu
personelin yeniden ÖSYM’de görevlendirileceğinin ifade edilmesi, yapılan bu
düzenlemenin yerindeliğini tartışmalı hâle getirmektedir.
Geçici 1’inci maddenin beşinci fıkrasında, diğer kurumlardan ÖSYM
uzman kadrolarına 20 kişinin geçirilmesi öngörülmektedir. Bunun toplam uzman
kadrosuna oranı yüzde 25’tir, bu oran kabul edilebilir bir oran değildir. Üstelik, yedinci fıkraya, ÖSYM üst yönetiminden ve diğer
personelden atanacak 10 kişi de dâhil edildiğinde bu oran yüzde 37,5’e
çıkmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla sekiz yeni vakıf üniversitesi
kurulması öngörülmektedir. Üniversite çağındaki gençlerimize yükseköğrenim
görme imkânının artırılması açısından vakıf üniversitelerinin katkısı her geçen
yıl artmaktadır. Hayırseverlerimizin bu girişimlerini takdirle karşılıyoruz,
ancak, YÖK’ün, yükseköğrenim gören öğrenci sayısını artırmaya çalışırken
yükseköğrenimle istihdam arasında hiçbir ilişki kurmaması önemli bir görev
ihmalidir.
Politik kararlar günübirlik olarak alınmakta, günü kurtarmaya ve
sorunları ertelemeye yönelik olmaktadır. Yükseköğrenim çağına gelen
gençlerimizi, dört, beş ve altı yıl süreyle hayatı sorgulamaktan uzaklaştırmayı
amaçlamaktadır.
Vakıf üniversiteleriyle ilgili olarak hep şunu söyledik:
Anayasa’mız vakıf üniversitelerinin kâr amacıyla kurulmasını yasaklamasına
rağmen, hayırseverler niçin şartlı nakit bağışı yapmak yerine üniversite
kurmayı tercih etmektedirler? Bu konuyla ilgili denetim sonuçlarının Genel
Kurula açıklanmasını talep ediyor, yüce heyetinizi tekrar saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 13’e bağlı geçici madde 40’ı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 13’e bağlı geçici madde 41 üzerinde önerge yoktur.
Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Çerçeve madde 13’ü bağlı geçici maddelerle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 14.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Şahin
Mengü Oğuz
Oyan |
Malatya Manisa İzmir |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Şahin Mengü
konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Mengü, buyurunuz. (CHP
sıralarından alkışlar)
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Çerçeve 14’üncü maddeyle Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nun 10’uncu
maddesinde değişiklik yaparak meslek lisesi mensuplarının tamamının hiçbir
ayrım yapmadan polis yüksekokullarına kaydolmalarının, girmelerinin önünü açıyoruz.
Değerli arkadaşlar, meslek liseleri, özelliği olan, ticaret
hayatına, sanayi hayatına ara insan yetiştiren eğitim kurumlarıdır. Şimdi, bu kurumlarda bu yasa değişikliğiyle bir şey ortaya çıkıyor:
Ya bizim eğitim planlamamızda bir yanlışlık var, yani biz bu meslek lisesi
mezunu çocuklarımızı ihtiyaçtan fazla alıyoruz meslek liselerine veya
ekonomide, sanayide bir büyüme yok çünkü eğer, istihdamda bir artma olsa bu
insanlar için yeni iş sahaları açmak gibi bir çabanın içine girmezdik ama
burada bakıyorum ki meslek lisesi mezunlarına yeni bir alan açmaya, yeni bir
kanal açmaya çalışıyoruz. O zaman ikisinden biri doğru: Ya planlamayı
yanlış yapıyorsunuz, buraya gereğinden fazla öğrenci alıyorsunuz veya “Ekonomi
büyüdü, sanayi patladı.” laflarının ayakları yere basmıyor çünkü böyle bir ara
sınıf ihtiyacı söz konusu değil. Şimdi, bütün bunlara baktığınız zaman,
evvelemirde bu eğitim planlamasının düzenlenmesi gerekiyor. Yani bu insanlara
yasalarında değişiklik yaparak yeni iş alanları açmak yerine, bu insanların
mesleğini icra edebileceği alanlarda istihdam yaratmak lazım. Artı, polis
yüksekokullarına bütün meslek lisesi mezunlarının önünü açtığınız zaman gene
şöyle bir dengesiz durum ortaya çıkıyor: Polis mesleğinde elbette, kullanılacak
olan teknik adam ihtiyacı olabilir. Nedir? Elektrikçi, elektronikçi, makineci,
bir şeyler olabilir. Bunlara bunun önünü açarsanız gene bir anlamı olabilir ama
hiçbir ayrım yapmadan tümüne açarsanız işte orada o zaman insanların aklına şu
geliyor: Belli bir meslek lisesi mezunu mensuplarının önünü açmak “Çünkü biz bu
meslek liselerini çok fazla açtık, bunlara o kadar iş bulamıyoruz, buralara
taşıyalım.” demek. Bu çok ciddi bir yanlış. Bu bizim
eğitimimizin aslında baştan itibaren bir yanlışı. Bizim eğitimimizde hiçbir
şeyin dengesi yoktur. İşte şimdi açılan vakıf üniversiteleri gibi yüzlerce
vakıf üniversitesi açarsanız, Türkiye’deki öğretim üyesi sayısı bellidir. Bu
öğretim üyeleri olmadan herhangi bir yerden, şehirden bir tane profesör
getirirsiniz “dekan” diye, arkasından o şehrin ileri gelenleri, biraz
üniversite okumuşlar oralarda ders verir, bunun adı da “yüksekokul” olur. Bütün bu planlamaları çok ciddi yapmak lazım.
Bir konu tasarı görüşülürken dikkatimi çekti: İkinci bölümün tümü
üstünde söz alan Sayın Necat Birinci, bu 384 tane ÖSYM personelinin…
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – 318.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – 318 mi, olabilir, rakam o kadar önemli
değil.
Yani sizin söylediğiniz bir şey bana çok ters, enteresan geldi
Sayın Birinci, dediniz ki: “Bu insanlar teknolojik bilgi sahibi değildi
-şöyleydi, böyleydi- bunları bıraktık, bunların yerine teknolojik birikimleri
olan kişileri aldık.” Şimdi benim aklıma şöyle bir şey geldi: Bugün için
aldınız bu teknoloji birikimi olan insanları, teknoloji o kadar süratli
gelişiyor ki yirmi sene sonra, bugün aldığınız arkadaşlar o günkü teknolojiden
geride kalırsa ne yapacağız?
NECAT BİRİNCİ (İstanbul) – Almayacağız.
ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Bir dakika, bir dakika… Öyle “almayacağız”
değil.
Şimdi aldınız, bugünkü teknolojiye bunlar yatkın ama teknoloji çok
hızlı ilerleyen bir şey. Yirmi sene sonra geldiniz, bu arkadaşlar bu
teknolojiyi yakalayamadı, şunu mu yapacağız: “Bunları atalım, yeni bir kurum
kuralım, yeni teknolojiye hâkim olan insanları alalım.” mı diyeceğiz? Bu pek
hukuk mantığıyla bağdaşmıyor. Yani insanları mağdur etmeyebilirsiniz, başka
kurumlara nakledebilirsiniz ama temel mantık “Teknoloji bilmiyorlardı, bunları
atalım, yenisini alalım.” mantığı… Teknolojinin ileride geleceği noktalarda bir
başka insanları da mağdur edersiniz. Bu tip bir mağduriyet bence çok mantıki
değil.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Mengü.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 14’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Madde 14 kabul edilmiştir.
Madde 15 üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 15’inci
maddesinde yer alan “1-5” ibaresinin “1-6” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
M. Nezir Karabaş Akın Birdal Hasip Kaplan |
Bitlis Diyarbakır Şırnak |
Bengi Yıldız Şerafettin Halis Ufuk Uras |
Batman Tunceli İstanbul |
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının 15.
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“11.10.1983 tarihli ve 2914 sayılı kanunun 5. maddesine aşağıdaki
fıkra eklenmiş ve mezkûr kanuna ekli ek gösterge cetvelinin “d) Yardımcı Doçentler” sırasında yer alan “3-5” ibaresi “1-5”
olarak değiştirilmiştir.”
“11.10.1983 tarih ve 2914 sayılı Yükseköğretim Kurulu Personel
Kanununun ekli ek gösterge cetvelinden, 12 yıl Yardımcı Doçentlik kadrosunda
kaldıkları hâlde, Doçent olamayarak öğretim görevliliğine tenzil edilenler,
istemleri hâlinde tekrar Yardımcı Doçentlik kadrosuna iade edilebilir.”
Oktay Vural Akif Akkuş Osman Durmuş |
İzmir Mersin Kırıkkale |
M. Akif Paksoy Mehmet Günal Kürşat
Atılgan |
Kahramanmaraş Antalya Adana |
Ahmet
Bukan |
Çankırı |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Durmuş, buyurunuz.
OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Önergemizi, yardımcı doçentlerin birinci dereceye kadar
çıkarılması işlevi tamamlandıktan sonra… Yardımcı doçentler on iki yılı
tamamladıktan sonra öğretim görevliliğine indirgeniyor değerli milletvekilleri.
Bugün yüz altmış dört üniversite kuruyoruz. Üniversitede on iki
yıl araştırma yapmış, tez yönetmiş, belki ameliyat öğretmiş, belli teknikleri
öğretmiş insanlar; yabancı dil sınavını geçemedikleri için, belki de
hocalarının derslerine girdikleri için yabancı dilde başarısız oldukları için
bir alt rütbeye tenzil ediliyorlar. Biz, önergemizde, bunların, tekrar müracaat
ettiklerinde, belki yeni kurulan üniversitelere müracaat ettiklerinde yardımcı
doçent olmalarını istiyoruz.
Değerli milletvekilleri, üniversiteye hazırlanan ortaöğretimdeki
gençlerimiz, sınavda, üniversite müfredatına benzer, farklı bir müfredattan
sorulara muhatap oluyorlar. Ortaöğretimde ders kitaplarında öğretilen
bilgilerden değil, özel dershanelerde verilen bilgilerden sınav oluyorlar. Bu
bir itiraftır, Millî Eğitim Bakanının bir itirafıdır, “Biz okulda üniversiteye
girecek gerekli bilgiyi vermiyoruz.” demektir. Hâlbuki esas olan şey, “Türkiye
temel eğitimde üniversiteye girecek gençlerden neyi istiyor?”u ortaya
koymaktır. Biz eğer bilgiyi Talim Terbiye Kurulunun kabul ettiği ders
kitaplarında veremiyor isek o zaman üniversite sınavlarının sorularını
hazırlayan öğretim üyeleri bize ders kitabı hazırlamalı. Eğer geçerli bilgi o
ise bize ders kitabını, ÖSYM, kendisine sınav hazırlayan hocalara hazırlatmalı,
demeli ki: “Bu bilgi yeni bilgi mi
diyorsunuz, geçerli bilgi bu mu diyorsunuz, bugünün modern dünyasında
üniversiteye hazırlanmak için bu bilgiler lazım mı diyorsunuz, o zaman
müfredatı ona göre belirlememiz lazım.”
Millî Eğitim Bakanlığı ortaöğretimi dershanelere bırakmış ve
dershanelere gidenler üni versiteye girebiliyor. Ülkede zenginler
daha eşit, yoksullar çeşit çeşit. Dershaneye verecek
parası yoksa üniversiteye de giremeyecek. Bu kabul edilemez, böyle bir fırsat
eşitliği kabul edilemez. O bakımdan, üniversite giriş sınavlarını, belki, günü
geldiğinde, MHP iktidar olduğunda kaldırmayı planlıyoruz ama bugün için geçerli
olan şey reel bilgiyse, bu bilgiyi öğrencilerimize vermemiz lazım.
ÖSYM bir görev daha yapıyor Değerli Başkanım, uzmanlık sınavları
yapıyor, TUS sınavı yapıyor. TUS sınavlarında soruları hazırlayan öğretim
üyeleri, öğrencisine ders verirken, “Bu sorular çıkabilir.” gibi yönlendirmeler
yapıyor. Bazı üniversitelerin hocaları gidiyor, bu soruları hazırlıyor ama
bazılarınınki gitmiyor, bu tartışmalar devam ediyor. Bu bakımdan, o yıl
hazırlanan sorulardan değil, bilgi bankasında birikmiş sorulardan -aynı Millî
Piyangoda olduğu gibi- kura çekilerek sorular, listeler hazırlanırsa, o yıl
dersini veren öğretim üyesi kendi öğrencisine avantaj sağlamamış olur, fırsat
eşitliği devam ettirilmiş olur. Bunun hazırlığının da yapılması gerektiğine
inanıyorum.
Gerçekten, Türkiye’de, son bilgileri, yeni bilgileri öğrenecek
üniversite öğrencisine ihtiyaç var. O hâlde, liselerimizi tekrar eski
fonksiyonlarına kavuşturmalıyız. Öğretmen derste öğretebilmeli, dershane eğer
daha iyi öğretiyorsa özel okul olmalı ve o da rekabet edebilmeli, dershane
ödeme gücü olmayan yoksul insanların bütçesine 1 katrilyonluk ek yük
yüklememelidir diyorum.
Bu vesileyle önergemize destek vermenizi bekliyorum. Bu kadar -on
iki yıllık- bilgi birikimi olan yardımcı doçentlerin bir defa daha bu göreve
atanmasının sizlerin desteğiyle olacağını düşünüyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Durmuş.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 15’inci
maddesinde yer alan “1-5” ibaresinin “1-6” olarak değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Ufuk Uras (İstanbul) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Kaplan, buyurunuz.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu
önergemiz, yardımcı doçentlerin birinci dereceye yükseltilmesi ve altıncı
derecede olanların da ek göstergeden yararlanmasını temin için verilmiştir.
Üniversitelerde bu yönde bir sıkıntı bize iletilmişti, arkadaşlarımız böyle bir
çalışma yapmışlar. Meclisin takdirine sunuyoruz.
Ancak burada demin bir arkadaşımız konuştu, Gülşen kardeşimizi
severiz, kendisinin burada dile getirdiği bazı konular enteresan tabii. Biz, St. Petersburg Sarayı’nda kendisi Aram’ın
“Ay Dilbere” veya Şivan’ın “Le
Dotmam” parçalarının düetini çok güzel icra eden bir
arkadaşımız olarak, şunu söyleriz ki, sanatçılarımız hangi düşünce, hangi
durumda olursa olsun, bedel ödemiş, 12 Eylül’ün hışmına uğramış, yurt dışına
gitmiş, sürgünde kalmış, yaşamış sanatçılarımızın gönlümüzde yeri var, taht
kurmuştur. Bunu eş başkanlarımız da söylediler. Bu bütün ezilen halkların,
hepsinin tarih sayfalarına baktığınız zaman Şili’de Pablo Neruda’yı
görürsünüz; İspanya’ya bakın, Lorca’yı görürsünüz;
Türkiye’de -çok uzağa gitmeye gerek yok- Ahmet Kaya’yı görürsünüz ve tabii ki
sanatı siyaset için kullanma anlayışı seçim yaklaştığı zaman biraz artıyor. Bu
da AK PARTİ’de bir alışkanlık hâline geldi, seçim
yaklaşınca atraksiyonları var.
Şimdi, biz de isteriz ki uluslararası bir senfoni eşliğinde güzel
bir konser düzenlensin ama zamanlamasına baktığınız zaman şaşırtıyor. İsimlere
baktığınız zaman Tarkan, Sertap Erener, Sezen Aksu. Şimdi burada enteresan olan
bir şey var, bunu ifade etmek istiyorum. Örneğin, 15 Şubatta TRT Şeş’te Şivan’ın bir söyleşisi çıktı ama arkasında bir buzlanma,
bir bayrak vardı Şivan’ın ve her zaman yanında,
önünde durduğu buzlanmıştı, sansürlenmişti. Orada şunu ifade etmek istiyorum:
Niye 15 Şubat seçildi? Şeyh Sait’in idam edildiği, komplonun yıl dönümü olan
bir güne niye özel sığdırıldı? Bu, tabii hoş bir durum yaratmıyor. Önümüzdeki
dönemde de seçim öncesi böylesi yaklaşımların bu şekilde AK PARTİ tarafından
hazırlanması şunu sorguluyor: Yani sanatçılarımızın bazen siyaseten
söyledikleri farklı algılanabiliniyor. Bizim eş başkanlarımız bu konuda, sanat
olarak gönlümüzde yer edinenlerin siyaseten sorgulanabileceğini söyledi.
Örneğin, Hasankeyf’in sular altında kalması konusunda bir imza kampanyası var
ve Sayın Başbakan Ilısu’ya, Batman’a geldi. Batman’da
şöyle haykırıyordu Başbakan: “Ilısu’ya karşı
çıkanlar, ‘Hasankeyf sular altında kalmasın.’ diyenler teröristtir, bölücüdür.”
diyordu.
Şimdi Sayın Başbakanın “teröristtir, bölücüdür” dediği isimleri
sayayım size: Bu imza kampanyasının başına çekenlerden birisi Şivan. Yani Sayın Başbakana göre “Hasankeyf sular altında
kalmasın” dediği için Şivan hem terörist hem
bölücüdür. Yine, referandum da “Yetmez ama evet.” diyen Sezen Aksu Hasankeyf’e
sahip çıktığı için hem terörist hem bölücü, Tarkan Hasankeyf’e sahip çıktığı
için hem terörist hem bölücü.
Bu çifte standartların hiçbir partiye, hiçbir memlekete bir
faydası yoktur. Bunun üzerinden de kimse rant hesabı
yapmasın, seçimler yaklaşınca da bu ucuz politikaları herkes bıraksın. Şivan vatandaşlıktan atılmış, Şivan’ın
bir ton dosyası var, TRT Şeş’te 30 CD’sinin 20’si sansürlü ve yasaklı
arkadaşlar. Bunu bir daha malzeme yapmamanızı tavsiye ederim.
Biz bu şekilde bir değerlendirme yaptık, hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde 15 kabul edilmiştir.
16’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 16’ncı
maddesi ile 78 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen 14’üncü Ek Maddede yer
alan “% 2” ibaresinin “% 4” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bengi Yıldız M. Nezir Karabaş Şerafettin Halis |
Batman Bitlis Tunceli |
Ufuk Uras Akın Birdal Hasip Kaplan |
İstanbul Diyarbakır Şırnak |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Başkan.
SIRRI SAKIK (Muş) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Değişiklik önerisi ile yabancı uyruklu öğretim elemanı için
getirilen oran arttırılarak, üniversitelerimizde yaşanan öğretim elemanı
sıkıntısının çözümü amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Madde 16 kabul edilmiştir.
17’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 17 nci maddesi ile 2547 sayılı Yükseköğretim Kanununun
değiştirilen 58 inci maddesinin, (e) fıkrasının ikinci paragrafının sonuna
eklenen cümledeki “Bu kapsamda bulunan hizmetler" ibaresinden sonra gelmek
üzere "ile öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarının imkanlarını kullanmaksızın verdikleri hizmetler"
ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ
Emin Önen Ali Öztürk |
Yozgat Şanlıurfa Konya |
Suat Kınıklıoğlu Ahmet
Yeni |
Çankırı Samsun |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
- Katılıyoruz Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Öğretim elemanlarının yükseköğretim kurumlarının imkanlarını kullanmaksızın verdikleri hizmetler karşılığında
döner sermaye gelirlerinden yapılacak ek ödemelere ilişkin düzenleme
yapılmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 17’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 17’nci madde kabul edilmiştir.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 20.42
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 21.10
BAŞKAN:
Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 68’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı
Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
18’inci madde
üzerinde önerge yok ama Komisyon Başkanının bir düzeltme talebi var.
Buyurunuz
efendim.
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Teşekkürler Sayın Başkan.
Bu 18’inci
maddenin ek 14’üncü maddesi 15 olacak.
Yine, ekli (1) sayılı liste yerine ekli (3) sayılı liste olacak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – 18’inci
maddede Komisyonun düzeltme talebiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu madde
üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Görüşülmekte olan
616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19 uncu maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve
Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye eklenen Ek 13 üncü maddede yer alan
"Akdeniz Üniversitesi," ibaresinden sonra gelmek üzere "Bozok Üniversitesi," ibaresinin eklenmesini, aynı
maddede yer alan "ekli (2) " ibaresinin "ekli (4) "
şeklinde değiştirilmesini ve ek 4 sayılı listeye önergemiz eki cetvelin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Emin Önen Ali Öztürk |
Yozgat Şanlıurfa Konya |
Ahmet Yeni Suat
Kınıklıoğlu |
Samsun Çankırı |
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLAR
KURUMU : BOZOK ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI :
MERKEZ
SERBEST TUTULU
KADRO KADRO
SINIFI UNVANI DERECESİ ADEDİ ADEDİ TOPLAM
GİH Fakülte
Sekreteri 2 1 1
GİH Yüksekokul
Sekreteri 3 3 3
GİH Bilgisayar
İşletmeni 6 10 35 45
GİH Bilgisayar
İşletmeni 9 20 30 50
GİH Sekreter 10 2 8 10
GİH Şoför 10 5 20 25
SHS Biyolog 5 2 1 3
SHS Psikolog 6 2 2 4
SHS Sosyal
Çalışmacı 6 1 2 3
SHS Ebe 5 2 3 5
SHS Fizyoterapist 5 2. 1 3
SHS Eczacı 5 1 1 2
SHS Diyetisyen 5 1 1 2
SHS Hemşire 7 12 13 25
SHS Sağlık
Teknikeri 7 10 10 20
SHS Sağlık
Teknisyeni 10 5 5 10
THS Mühendis 5 1 2 3
THS Tekniker 9 5 5 10
THS Teknisyen 12 5 5 10
YHS Hizmetli 12 23 22 45
YHS Hasta Bakıcı 12 15 15 30
TOPLAM 128 181 309
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 616 Sıra Sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme
Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifinin 19.
maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını arz ve talep ederiz.
Nur Serter Ali Koçal Sacid Yıldız |
İstanbul Zonguldak İstanbul |
Ferit Mevlüt
Aslanoğlu Abdullah
Özer Ahmet
Tan |
Malatya Bursa İstanbul |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar)
– Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ahmet Tan efendim.
BAŞKAN – Sayın Tan, buyurunuz.
AHMET TAN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisinin verdiği önerge üzerinde huzurunuzdayım. Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
İlgili madde yeni üniversiteler kurulmasını öngörüyor.
Üniversiteler, malum, çıkaracağımız kanunlarla kurulabiliyor ancak bundan önce
de yapılması gereken hesap, kitap, plan, program… Öyle anlaşılıyor ki, plansız,
programsız çok üniversite kuruldu. Bunun itirafını da bizzat bu kürsüden dün
Sayın Bakan ortaya koydu. Eğitim fakültelerinin hesapsız açılması dolayısıyla
çok sayıda işsiz öğretmenimizden bahsetti. Ama asıl bahsedilmesi gereken bir
başka feci olay. O olay biliyorsunuz, Türkiye, bir tarım ülkesi. Zamanında çok
tarım, ziraat fakültesi kurduk ama dünyada tek ve yegâne ziraat mühendisi
derneği olan, İşsiz Ziraat Mühendisleri Derneği olan bir ülkeyiz. Sayılarının
30 binin üzerinde olduğu daha önce söyleniyordu, şu anda son rakam nedir
bilemiyoruz. Daha önce anneler babalar kızlarını överken “Kaç mühendis istedi.”
diye överdi. Artık, şimdi, o tür övme söz konusu olmayacak. Çünkü mühendislerin
isteyeceği herhangi bir kıza damat verme imkânı yok.
Efendim “plan”, “program” demiştik. Bir başka rakam daha vermekte
yarar var. Dünyada en zengin bin işadamı arasına iktidarınız döneminde çok
sayıda dolar milyarderi eklenmiş oldu ama ne yazık ki, dünyanın en iyi 500
üniversitesi arasına bir Türk üniversitesi giremedi. Çok şükür ki, Orta Doğu
Teknik Üniversitesi geçen yıl üniversitelerimizin itibarını bir ölçüde korumuş
oldu.
Tabii ki, bu kanunun da birazdan sonuna geliyoruz. Hepimiz çok
yorgun düştük. Bu yorgunluğun kurbanı oldu daha önceki bir maddede Genel
Kuruldaki arkadaşlarımızın iktidar bölümünün teşkil eden kahir ekseriyeti.
Ancak üzülmemek gerekir, daha önce de bir sayın bakan komisyon sıralarında
uyumuştu ve yanındaki komisyon başkanı dürterek kendisini uyandırıp,
katılmadığını önergeye söylemişti. Bu önergeler biliyorsunuz burada konuşma
imkânı kazanmak için ama bu, bugün Allah’ın yardımıyla ve uyuklamanızdan da
bilistifade bir kanun konusunda, bir önerge konusunda iktidar gol yemiş oldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) – İç Tüzük rafa kaldırıldığından öyle oldu.
İç Tüzük açık. Gol mol yok.
AHMET TAN (Devamla) - Bu konuda belki Sayın Tayyip Bey belki
kızacaktır ama kendisine eski bir gazeteci olarak, ortak arkadaşlarımızın
varlığı sayesinde sizin mazur olduğunuzu ifade edeceğim çünkü torba yorgunuyuz
hepimiz.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başkan; bu üniversiteye girişi
hazırlayan ÖSYM’yi değiştirmemizin arkasında yatan temel neden, KPSS’de yapılan, ortak, organize bir kopya hadisesiydi. Bu
kopya hadisesi, tabii, çok rastlantısal değil çünkü kopya -bildiğimiz gibi- bir
anlamda, evrakta sahteciliğe giriyor. Evrakta sahteciliğe girmesinin bir üzücü
tarafı da, bu Mecliste ne yazık ki “evrakta sahtecilik” iddiasıyla dosyaları
bulunan değerli milletvekilleri var. Belki de tarihinde ilk defa, ÖSYM’nin
böyle bir sahtekârlığa maruz kalması, böyle bir Meclisle de bağlantısı olduğu
düşüncesini akla getiriyor. Bunu da ifade edeyim.
Değerli arkadaşlar, ÖSYM Başkanına bu kanunla haddinden fazla
yetki verilmesi ve bu arada yönetim kurulunun yok sayılması gerçeğiyle karşı
karşıyayız. Yönetim kurulunda, herhâlde, bir tek, sendikadan yahut da sivil
toplum kuruluşlarından bir temsilci olsaydı bu kurulun güvenilirliğini daha
sağlam kılardı çünkü gençlerin geleceğe hazırlanması bakımından, üniversiteyi
kazanmaları bakımından önemli bir kuruluş. Ancak, üniversiteyi kazanma konusu
da ne yazık ki hedef olmaktan çıktı. Sayın Başbakan, geçen yılın 3 Mayısında,
üçüncü ayın 3’ünde Tuzla’da açıkladı ki “Üniversite bitirmek herhangi bir iş garantisi
vermez.” O zaman, gençlerimiz üniversitede niye okuyor? Üniversiteli olma” gibi
bir doyum, entelektüel doyum için okumadıkları ortada ama Sayın Başbakan da iş
garantisi veremediğine göre, niçin bu ÖSYM’yi yeniden yapılandırıyoruz? Onu da
dikkate sunuyorum, hepinize saygılar sunarak.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Tan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 19 uncu
maddesi ile 190 sayılı Genel Kadro ve Usulü Hakkında Kanun Hükmünde Kararnameye
eklenen Ek 13 üncü maddede yer alan "Akdeniz Üniversitesi,"
ibaresinden sonra gelmek üzere "Bozok
Üniversitesi," ibaresinin eklenmesini, aynı maddede yer alan "ekli
(2) " ibaresinin "ekli (4) " şeklinde değiştirilmesini ve ek 4
sayılı listeye önergemiz eki cetvelin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ
(Yozgat) ve arkadaşları
İHDASI UYGUN GÖRÜLEN KADROLAR
KURUMU : BOZOK ÜNİVERSİTESİ
TEŞKİLATI : MERKEZ
SERBEST TUTULU
KADRO KADRO
SINIFI UNVANI DERECESİ ADEDİ ADEDİ TOPLAM
GİH Fakülte
Sekreteri 2 1 1
GİH Yüksekokul
Sekreteri 3 3 3
GİH Bilgisayar
İşletmeni 6 10 35 45
GİH Bilgisayar
İşletmeni 9 20 30 50
GİH Sekreter 10 2 8 10
GİH Şoför 10 5 20 25
SHS Biyolog 5 2 1 3
SHS Psikolog 6 2 2 4
SHS Sosyal
Çalışmacı 6 1 2 3
SHS Ebe 5 2 3 5
SHS Fizyoterapist 5 2. 1 3
SHS Eczacı 5 1 1 2
SHS Diyetisyen 5 1 1 2
SHS Hemşire 7 12 13 25
SHS Sağlık
Teknikeri 7 10 10 20
SHS Sağlık
Teknisyeni 10 5 5 10
THS Mühendis 5 1 2 3
THS Tekniker 9 5 5 10
THS Teknisyen 12 5 5 10
YHS Hizmetli 12 23 22 45
YHS Hasta Bakıcı 12 15 15 30
TOPLAM 128 181 309
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) - Katılıyoruz
Başkan.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Bozok Üniversitesinin yeni kurulan birimlerinin hizmet ihtiyacının
karşılanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul edilen bu
önerge doğrultusunda madde 19’u oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 20 üzerinde
önerge yoktur.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 21 üzerinde
önerge yoktur.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Hükûmetin, görüşülmekte olan kanun
teklifinin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine ilişkin
İç Tüzük’ün 89’uncu maddesine göre bir talebi vardır. Başkanlık bu talebi
yerine getirecektir.
Danışma Kurulunun
Hükûmetin görüşülmekte olan kanun teklifinin 12’nci
maddesine bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine ilişkin talebi hakkındaki
görüşünü okutuyorum:
VII.-
ÖNERİLER (Devam)
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin, Çerçeve 12’nci maddesine
bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman Bakanının
talebinin uygun görüldüğüne ilişkin Danışma Kurulu önerisi
No: 6 17.02.2011
Danışma Kurulu Görüşü
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin, Genel Kurulun 17.02.2011 tarihli 68 inci
Birleşiminde Teklif metninden çıkarılan 12 nci
maddeye bağlı ek madde 139’un yeniden görüşülmesine dair Çevre ve Orman
Bakanının talebi; İçtüzüğün 89 uncu maddesi uyarınca Danışma Kurulunca uygun
görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Bekir Bozdağ Kemal
Anadol |
AK PARTİ Grubu Başkanvekili CHP
Grubu Başkan vekili |
Oktay Vural Bengi
Yıldız |
MHP Grubu Başkan vekili BDP
Grubu Başkanvekili |
BAŞKAN – Danışma
Kurulunun görüşünü bilgilerinize sunulur.
Şimdi, Hükûmetin talebini okutup, oylarınıza sunacağım:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 sıra sayılı Kanun Teklifinin 12 nci maddesine
bağlı ek madde 139 un, yeniden düzenlenmesi amacıyla, Türkiye Büyük Millet
Meclisi İçtüzüğünün 89 uncu maddesi gereğince yeniden görüşülmesini arz ve
teklif ederim.
Saygılarımla.
Veysel Eroğlu
Çevre ve Orman
Bakanı
BAŞKAN – Kabul edenler…Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bu durumda,
teklifin 12’nci maddesine bağlı ek madde 139’u yeniden müzakereye açıyorum.
IX.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN
DİĞER İŞLER (Devam)
B) Yeniden Görüşmeleri Yapılan Tasarılar/Teklifler (Tekriri Müzakere)
1.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6
Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (12’nci maddeye bağlı Ek Madde
139)
BAŞKAN – Söz
talebi yoktur.
Madde üzerinde
bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 12 inci maddesine bağlı ek madde 139’un
aşağıdaki şekilde düzenlenmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Kemal Anadol Hayrettin
Çakmak |
Yozgat İzmir Bursa |
D. Mehmet Kastal Oktay
Vural |
Osmaniye İzmir |
Türk Hava Kurumu
Üniversitesi
Ek Madde 139-
Ankara’da Türk Hava Kurumu Havacılık Vakfı tarafından 2547 sayılı Yükseköğretim
Kanununun vakıf yükseköğretim kurumlarına ilişkin hükümlerine tabi olmak üzere,
kamu tüzel kişiliğine sahip “Türk Hava Kurumu Üniversitesi” adıyla bir vakıf
üniversitesi kurulmuştur.
Bu Üniversite,
Rektörlüğe bağlı olarak;
a) Havacılık ve
Uzay Bilimleri Fakültesinden,
b) Mühendislik
Fakültesinden,
c) İşletme
Fakültesinden,
ç) Hava Ulaştırma
Fakültesinden,
d) İzmir Hava
Ulaştırma Fakültesinden,
e) Havacılık
Meslek Yüksekokulundan,
f) İzmir
Havacılık Meslek Yüksekokulundan,
g) Havacılık ve
Uzay Bilimleri Enstitüsünden,
ğ) Fen Bilimleri
Enstitüsünden,
h) Sosyal
Bilimler Enstitüsünden,
oluşur.”
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM,
KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET SAĞLAM (Kahramanmaraş) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet?
ÇEVRE VE ORMAN
BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Katılıyoruz
Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Hava
Kurumunca bir vakıf üniversitesi kurulması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Şimdi, maddeyi
kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Çerçeve madde
12’yi yapılan değişiklik doğrultusunda yeniden oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin
görüşmeleri tamamlanmıştır.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır, hayırlı olsun.
Alınan karar
gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için, 22 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 21.26