Normal 44161 2 8 2011-03-30T08:10:00Z 2011-03-30T08:10:00Z 100 63519 362063 TBMM 3017 849 424733 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 93                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

67’nci Birleşim

16 Şubat 2011 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - YOKLAMA

IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

3.- Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

4.- Bayburt Milletvekili Fetani Battal’ın, Bayburt ilinin kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

 

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1038)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1039)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kamu araçlarının fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1040)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1041)

B) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu teşrif eden ve ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Ildar Gılmutdınov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

 

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli 58’inci Birleşiminin Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre yayımlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)

3.- Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/392) (S. Sayısı: 592)

 

IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yerel basına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/17755)

2.- Artvin Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Karadeniz Üniversitesini Güçlendirme Vakfıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/17801)

3.- Çanakkale Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kazdağı Millî Parkı’nda ve Çanakkale-Biga’da verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17975)

4.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18013)

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.04’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Trabzon Milletvekili Cevdet Erdöl, kara yollarında can güvenliğine,

Giresun Milletvekili Murat Özkan, yurt dışında çalışan işçilerimizin tasarruflarıyla Türkiye’de kurulmuş olan şirketlerin batması sonucu mağdur olan vatandaşlarımıza,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, çiftçilerin sorunlarına,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Kütahya Milletvekili İsmail Hakkı Biçer, Kütahya çevre yolunda infilak eden LPG yüklü bir araca ve kara yolu güvenliği açısından LPG taşıyan araçların şehir trafiğine sokulmamasına,

Kütahya Milletvekili Alim Işık, Kütahya çevre yolunda infilak eden LPG yüklü araca ve bu tür kazaların tekrar yaşanmaması için Hükûmetin daha ciddi tedbirler almasına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Türk Patent Enstitüsünde işine son verilen 110 taşeron işçiye,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, Adana’daki çiftçilerin sorunlarına,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ve 24 milletvekilinin, akaryakıt fiyatlarındaki artışın nedenlerinin (10/1034),

Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, ceza infaz kurumları personelinin sorunlarının (10/1036),

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Van’daki hava kirliliğinin nedenlerinin (10/1037),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan ve 20 milletvekilinin, NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesinde kabul edilen Stratejik Konsept Belgesi ve Füze Savunma Sisteminin etkilerinin araştırılması (10/1035);

Amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Spor kulüplerinin sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla kurulan (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877, 878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının, Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; bir ay ek süre verildiği açıklandı.

 

TBMM ile Mozambik Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk grubu kurulmasına,

Bazı milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin verilmesine,

Şırnak Milletvekili Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine;

İlişkin Başkanlık tezkereleri kabul edildi.

 

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kredi Kartları Faizlerinin İndirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/174) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, uyguladığı tarımsal politikalarla çiftçileri işsizliğe ve yoksulluğa ittiği, kırmızı et fiyatlarında yükselişe neden olduğu, tarımsal üretimi ve üreticileri desteklemek yerine ithalatı teşvik ederek görevinin gereklerine aykırı davrandığı iddiasıyla Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/13) gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama sonucunda, önergenin gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı.

 

Mersin Milletvekili Behiç Çelik,

Muğla Milletvekili Gürol Ergin,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan,

İzmir Milletvekili Oktay Vural,

Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan,

Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt,

Muğla Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,

Mersin Milletvekili Vahap Seçer,

Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in, hakkında gensoru açılmasına dair önerge üzerindeki konuşmasına;

Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, gensoru görüşmelerinde bakandan sonra İç Tüzük’ün 60’ısncı maddesine göre yerinden söz verilemeyeceğine;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568) görüşmeleri tamamlanarak yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.

 

2’nci sırasında bulunan, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/991) (S. Sayısı: 609),

3’üncü sırasında bulunan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/877) (S. Sayısı: 535),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

16 Şubat 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.36’da son verildi.

 

                                                            Şükran Güldal MUMCU

                                                                    Başkan Vekili

 

                  Yusuf COŞKUN                    Bayram ÖZÇELİK                      Fatih METİN

                          Bingöl                                     Burdur                                       Bolu

                       Kâtip Üye                                Kâtip Üye                                Kâtip Üye

                                                                                                                                                 No.:  85

II.- GELEN KÂĞITLAR

16 Şubat 2011 Çarşamba

Tasarılar

1.- 30 Eylül 1957 Tarihli Tehlikeli Malların Karayolu ile Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasının (ADR) Madde 1 (a),  Madde 14 (1) ve Madde 14 (3) (b)’sini Tadil Eden Protokole Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/998) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)

2.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Maldivler Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/999) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulaştırma Altyapısı ve Denizcilik Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1000) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)

4.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1001) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)

5.- Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1002) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)

6.- Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/1003) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.2.2011)

Teklif

1.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ile Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 2 Milletvekilinin; Belde Belediye Başkanlarına Hususi Damgalı Pasaport Verilmesi Hakkında Kanun Teklifi (2/863) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.1.2011)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin, medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1038) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2010)

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin, karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1039) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.01.2010)

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, kamu araçlarının fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1040) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.01.2010)

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1041) (Başkanlığa geliş tarihi: 07.01.2010)

16 Şubat 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.05

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN (Bingöl), Fatih METİN (Bolu)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşimini açıyorum.

III. YOKLAMA

BAŞKAN – Elektronik cihazla yoklama yapacağız.

Üç dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ağırbaş. (CHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.

Medeni Kanun’un kabulü Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır. Kanun’un kabul edildiği 17 Şubat 1926’da çoğu kimse bu yasayla yeni bir dünyanın kendilerine açıldığının farkına varmamıştı ancak getirilen yeniliklerle toplum hayatı değişti ve yenileşti; ümmetten bir ulus, kuldan yurttaş yaratıldı, vatandaş yaratıldı, kadın gün yüzüne çıkartılarak erkekle eşit kılındı.

Yüksek öngörüsüyle bugünkü çağdaş, modern Türkiye Cumhuriyeti’ni meydana getiren Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum.

Medeni Kanun’un kabulünde zamanın Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt’un da oldukça önemli bir etkisi olmuştur. Atatürk’e, kanunların Batı’nın ün kazanmış kanunlarından iktibas edilerek alınması zaruretinden bahsederek ve yeni kanunları uygulayacak hukukçuların olup olmadığını soran Atatürk’e “yetiştireceğim” cevabını vererek cesur kararların alınmasında rol oynamıştır. Medeni Kanun’un kabulüyle Türkiye yüzünü Batı’ya dönmüştür, ilerlemenin ve gelişmenin önü açılmıştır. Türkiye’nin eski hususi hukuku ile ilişkisi kesilmiş geriye giden yolların köprüleri atılmış, geriye dönüşü bulunmayan yeni bir yola çıkılmıştır. Bu yol yeni bir hukukun, yeni bir medeniyet anlayışının, kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş bir düşünce tarzının yolu olmuştur.

Canlı varlıkların, organizmaların zamanla yaşlanması ve beklenen performansı göstermekten yavaş yavaş uzaklaşması gibi sosyal varlıklar olan kanunlar da zamanla yaşlanmakta ve günün ihtiyaçlarına gereği gibi cevap verememektedirler. Bu sebepledir ki kanunların, özellikle “Medeni Kanun” gibi temel kanunların belli bir süre geçtikten sonra yeniden gözden geçirilmesi ve yaşanan çağın, gelişen teknolojinin ihtiyaçlarına cevap verebilir hâle gelmesi gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun bu gelişmelerden uzak kalacağı düşünülemeyeceğinden 30 Aralık 1999’da Ecevit başkanlığındaki 57’nci Hükûmet, Kanun’u baştan sona gözden geçirerek günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet Meclisine sunmuştur. Yürürlükteki kanundan farklı pek çok yeni hükümleri içeren, özellikle kadın-erkek eşitliğine her oranda yer veren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu 1/1/2002 tarihinden itibaren yürürlüğe konmuştur.

O zaman dahi eksikleri bulunduğu söylenen ve değişim hızı giderek artan dünyadaki gelişmelere paralel olarak tekrar güncelleme ihtiyacı beliren Medeni Kanun’un özellikle kadınların sorunlarına çözüm getirecek maddelerinin sekiz yıllık AKP İktidarında güncellenmemesi manidardır. AKP bunları çözme konusunda bir girişimde bulunmamayı tercih etmektedir. Örneğin, hâlâ kadınlar kocalarının soyadlarını kullanmak zorunda bırakılmaktadırlar. Medeni Kanun’un 187’nci maddesi evli kadına iki seçenek sunmaktadır: Seçeneklerden birisi kadının evlenmekle kocasının soyadını alacağına ilişkindir, ikincisi ise evlendirme memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı önünde önceki soyadını da kullanabilmesine ilişkindir. Yasanın emredici düzenlemesi kadının evlenmesi hâlinde tek başına kızlık soyadını kullanabilmesini olanaksız kılmaktadır. Medeni Kanun’un 187’nci maddesinin “Kadının soyadı” başlığı “Aile soyadı” olarak değiştirildikten sonra “Eşler, evlilik öncesi soyadlarını kullanmak istemezse evlendirme memuruna yazılı bildirimde bulunup ortak aile adı olarak erkeğin ya da kadının soyadını seçebilir.” şeklinde yeniden düzenlenmelidir. Böyle bir düzenleme eşitlik ilkesine uygundur ve çocuğun hangi soyadını kullanacağı kararını da aileye bırakır yani kadın isterse çocuğuna kendi soyadını verme hakkına sahip olur. Medeni Kanun’un 124’üncü maddesinde on yedi olarak belirlenen evlilik yaşı diğer hukuki işlemler için geçerli olan asgari yaş sınırı olan on sekize yükseltilmelidir. Evlilik içinde edinilen malların 1 Ocak 2002’den önceki bölümünün de eşit paylaşım içerisine alınması sağlanmalıdır.

Değerli milletvekilleri, boşanmış bir kadınsınız. Çocuğunuzla birlikte tatile gideceksiniz, bir otelde kalacaksınız. Vize, pasaport işlemleriniz var ya da askerdeki oğlunuzu evci çıkarmak istiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Ancak çocuğunuzun kimliğinde babasının soyadı yazılı olduğundan anneliğinizi kanıtlamanız oldukça güçtür. Önce tanımadığınız bir insana boşandığınızı söylemek zorundasınız, sonra cebinizdeki boşanma ilamını göstermek zorundasınız. Bu sıkıntıyı gidermek için nüfus cüzdanında anne adı, baba adı yerine anne adı, soyadı, baba adı, soyadı bilgilerinin bulundurulması gerekmektedir. Aynı şekilde nüfus cüzdanında yer alan “boşanmış, bekâr” gibi ibarelerin de kaldırılması gerekmektedir. Kimsenin kadının evli mi, bekâr mı olduğunu bilmesine gerek yoktur. Kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda sorunlar yaşamasına yol açan maddeler bir an önce değiştirilmelidir. Bu konuda tüm partileri samimi ve sorumlu davranmaya davet ediyorum. Medeni Kanun’un devrimci ilkelerine hiçbir şekilde dokunmamak üzere, çağda meydana gelen değişmeler, teknik ve bilim alanlarındaki gelişmeler göz önünde tutularak, aksaklıkların giderileceği bir şekilde Kanun’un güncellenmesi toplumun yararına olacaktır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız, buyurunuz.

AYŞE JALE AĞIRBAŞ (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümünü kutluyor, yüce heyeti saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ağırbaş.

Sayın Güvel, sisteme girmişsiniz; buyurunuz.

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.

Değerli arkadaşlar, 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun cumhuriyetimizin en önemli adımlarından bir tanesidir. Özellikle kadınlara tanınan haklar açısından, çağının ötesinde bir anlayışın ifadesidir. Miras, resmî nikâh, mahkemelerde yapılan tanıklıklarda sağlanan eşitlik gibi konularda bugün artık bize olağan gelen düzenlemeler, o günün toplum yapısında birer devrim niteliği taşımaktadır.

Türk kadını Medeni Kanun’un kabulüyle ekonomik, sosyal ve hukuksal alanlarda erkeklerle eşit haklara sahip olmuştur ancak günümüz Türkiyesi, kadın-erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında, ekonomik katılım ve fırsat eşitliği açısından 131’inci, eğitim düzeyi açısından 109’uncu sırada bulunmaktadır. Dünya Ekonomik Forumunun açıkladığı raporda yer alan bu rakamlar cumhuriyet Türkiyesi’ne yakışmamaktadır.

Teşekkür ediyorum Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güvel.

Sayın Kaplan, buyurunuz.

2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Medeni hakların en başında seçme-seçilme hakları gelir. Maalesef, hâlâ 21’inci yüzyılda Meclisimizdeki kadın temsil oranına baktığımız zaman Afrika ülkelerinin de gerisinde olduğunu görüyoruz. Sadece, Mecliste bulunan grubumuz, partimiz, Barış ve Demokrasi Partisi en çok, kadın temsilinde, yüzde 40’ın üzerinde milletvekiliyle temsil edilmekte, 17 belediye başkanından -Türkiye’de- 14’ü kadın belediye başkanı partimizde bulunmaktadır.

Şimdi, bugünü kutlarken, aradan seksen beş yıl geçmiş ama Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm Başkanının açıklamaları da dehşet yaratıyor. Dekolte, tahrik, taciz tartışmaları şu an televizyonlarda ama kadın haklarından sorumlu Bakanımız susuyor, Meclisin Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı susuyor, televizyonlar da bunu sürekli tartışıyor. Acaba geldiğimiz nokta kabul edilebilir bir nokta mıdır diye soruyorum?

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Sayın Doğan…

3.- Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Gerçekten, bu Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü dolayısıyla çok Değerli Milletvekili Jale Ağırbaş Hanımefendi’nin yapmış olduğu konuşmayı dikkatle ve istifadeyle dinledim. Gerçekten, kanun kabul edildikten sonra, uzun bir süre geçmesine rağmen günümüz ihtiyaçlarına cevap veremediği için Hükûmetimiz zamanında, daha önce başlatılan çalışmalar yüce Meclisin de olgun davranışı neticesinde uzlaşmayla süratle geçmiştir. Ben bundan dolayı yüce Parlamentoya elbette ki teşekkür ediyorum. Ancak Sayın Ağırbaş’ın “AK PARTİ kılını kıpırdatmadı.” demesini de biraz doğru bulmuyorum. Ben ihtiyaç duyuldukça elbette ki kanunlarda gerekli…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğan.

Bir dakika süre vermiştim ben arkadaşımıza, sağ olun.

Gündem dışı ikinci söz Denizli ilinin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’a aittir.

Buyurunuz Sayın Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)

2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli ilinin ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; periyodik olmasa bile zaman zaman Denizli’nin yaşadığı ekonomik ve sosyal problemleri, sorunları bu kürsüden hem gündem dışı hem de diğer konuşmalarım esnasında dile getiriyordum. Özellikle yaşanılan kriz ve Hükûmetin bizzat “Teğet geçecek.” diyerek krizi hafife alması, dış piyasada meydana gelen talep daralması sonucunda ihracatın azalması, Hükûmetin proaktif önlemlerde geç kalması ilimizde ekonomik problemlerin, giderek, diğer il ve bölgelerden daha ağır yaşanması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Hükûmet krizin yarasını Başbakan ve bakan ziyaretleri ile sarmaya çalışmıştır. Ancak bu davranış biçimi, problemlerin çözümüne yeterli olmamıştır. Ortaya çıkan tablo, 10 binlerce işsiz, boşalan evler, ödenemeyen senetler, çekler, kiralar, azalan ihracat, kadın işçilerin işlerini kaybetmesi, sıkıntıya düşen binlerce KOBİ, 2’den 9’a çıkan icra dairesi sayısı, ilin temel sektörlerinin irtifa kaybetmesi, dört yılda 300 binden fazla icra dosyası, vergide tahsilat/tahakkuk oranında sondan 10’uncu il, kredilerin takibinde en yüksek 3’üncü il -hem de Ankara ve İstanbul’dan sonra- hava kirliliği, şehirde altyapıda bizar olmuş 10 binlerce vatandaş, dikta bir baskı rejimi, sivil toplum örgütlerinin ve benzeri kuruluşların yaşadığı baskılar, sendika değiştirmeye zorlanan memurlar. Bunlar AKP’nin Denizli’ye yüklediği zorluklardır.

Artık Denizli’de problemler kriz geçmesine rağmen yine dayanılmaz hâlde devam etmektedir. İşsizlik hâlen temel sorun olarak devam etmektedir. Türk milletinin çocuğuna reva görülen güvenlik görevliliği ile şirket taşeron işçiliğidir.

Hâlen kredisini ödeyememede oran olarak en kötü üç ilden birisidir. Aralık ayı vergi tahsilat/tahakkuk oranının en kötü olduğu on ilden birisidir. Şimdi, bir milletvekilinin kendisinin temsil ettiği bir il için bu kadar olumsuzluğu sayması gurur verici bir hadise midir? Hayır. Biz, bunları sevinerek değil, içimiz kanayarak ifade ediyoruz.

Biz bunları söylediğimizde AKP’ye mensup vekillerden bazıları bize “Denizli’yi niye dile getiriyorsun? İzmir de kötü. Onlar İzmir’e ‘kötü’ diyor mu?” diye söylüyorlardı. Maalesef, bunlar, Genel Kurul tutanaklarında tarihe şahitlik yapacak birer delil olarak yerini aldı.

Bu beyanatlar karşısında bankaların Denizli’ye kredi vermekte çekingen davrandıklarını ifade edenler, bankaların müşterilerinin bilançolarına bakmadan kredi verdiklerini düşünecek kadar aymazlık içindelerdi.

Bunlar kısaca söyleyeceklerimiz ama diğer illerin de kriz öncesi ve sonrası hâlleriyle Denizli’yi mukayese etmemiz de gerekir. Denizli, 2009 krizinde en ciddi sarsılan illerin başında gelmektedir. Diğer iller kriz öncesindeki seviyeden daha fazla istihdama ulaşmıştır. Diğer iller istihdam yaratırken Denizli eskiye yaklaşamamıştır.

2003 yılından 2009 yılı sonuna kadar Denizli’ye verilen yatırım teşvik belgeleri, yatırım değerleri miktarı ve istihdam taahhüdü devamlı olarak azalmıştır. 2003 yılında yatırım teşvik belgesi 141’den, 2009’da 35’e; 2002’de 440 milyon TL olan teşvik belgeli yatırım, 2009’da 137 milyona; 2003’te taahhüt edilen 6.130 istihdama karşılık 2009’da 763’e düşmüştür. Diğer iller istihdam yaratıyor, Denizli yapamıyor. Kriz öncesine göre Denizli daha yukarı çıkmalıydı. 2008-2009’da Denizli yatırımlarında irtifa kaybetti.

Denizli’ye, AKP, faydalı olmak istiyorsa, giderayak, bir an önce Çardak Organize Sanayi Bölgesine, bomboş olan, altyapısı hazır sanayi bölgesine, 5084 sayılı Kanun hükümlerine benzer bir teşvik vermelidir.

“Bir bakan Denizli’den çıkarsa olur.” dediler, o da çare olmadı. Artık her bakanın gelmesinin ardından kapanan fabrika ve işsiz kalanların sıkıntısı hâlâ duruyor.

“Teşvik kötü, Denizli yanıyor.” dedik. İşini kaybedenlerin evlerinin cenaze evi olduğunu söyledik.

Çiftçi, Salihağa köyünden dün arıyor. “Biz arlı insanız. Durumumuzu ifade et ancak bizim ismimizi verme.” diyor. Şu anda Denizlililerin düştüğü durum budur.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ayhan.

Gündem dışı üçüncü söz Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’e aittir.

Buyurunuz Sayın Güney. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güzel Bayburt’umuzun düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sözlerime başlarken, bir daha o acı ve karanlık günlere dönmemeyi Cenabıallah’tan diliyor, aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu vesileyle, bu kısa süre içerisinde ilimizdeki son gelişmeleri, beklentilerimizi kısa satır başları olarak sizlerle paylaşmak istiyorum.

İlimiz tarihî İpek Yolu üzerinde, Karadeniz’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya bağlayan önemli bir merkezdir. Cumhuriyet döneminin kazanımlarıyla birlikte, özellikle 1989 yılında il oluşuyla büyük gelişmeler göstermiştir. İl olmasıyla devlet yatırımları ve destekleri artmış, son yıllarda Hükûmetimizin üstün gayretleriyle olumlu gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeleri kısaca özetlemek istiyorum.

Üç yıl önce kurulan üniversitemiz, üç fakülte, iki yüksekokulu ile 3.200 öğrenciyi barındırmaktadır. Her geçen gün gelişmekte ve ilimize sosyoekonomik açıdan büyük katkılar sağlamaktadır. Yakında açılacak olan Aydıntepe, Demirözü yüksekokulları ile daha da gelişecektir. Amacımız, bilimsel araştırmalarıyla ve kaliteli öğretim kadrosuyla bölgemizde tercih edilen bir üniversite hâline gelmesidir.

Değerli milletvekilleri, Bayburt’umuzun gelişmesi için en önemli lokomotif sektör hayvancılıktır. Hayvancılık Bayburt’un en önemli uğraşı alanı ve geçim kaynağıdır. 12 Ocak 2010’da çıkarılan, hayvan üreticilerini teşvik eden kararın daha da genişletilerek ilimize uygulanması Bayburtlunun olmazsa olmazıdır.

Bayburt’umuzun en önemli yatırımı olan Demirözü Barajı, temeli 1996’da atılmasına rağmen aradan geçen uzun yıllar sonucunda Hükûmetimizin vermiş olduğu büyük desteklerle bu yıl bitiriliyor. 31 milyon Türk lirası ödenek ayrıldı, son aşamasına geldi ve bu yıl bunu bitiriyoruz. Böylece 11.339 hektar alan daha sulanacak. Bu, Bayburt’un sulanan arazisine bir kat daha ilave anlamına gelmektedir. Böylece hayvancılık da buna bağlı olarak daha da gelişecektir, gelişme gösterecektir.

Erzurum ve Trabzon’la aramızdaki yollar duble yol hâline getirilmektedir ve bunların da büyük bir kısmı bitirilmiştir.

Sadece 2010 yılında Özel İdaremizin imkânlarıyla şehrimizde, daha doğrusu köylerimizde üç gölet -Aydıntepe, Gez, Yedigözeler göletleri- yapılmış, bitirilmiştir. Yukarıpınarlı ve Bayraktar göletlerinin inşaatı da hâlen devam etmektedir.

Yapımı kırk yıldan beri devam eden Bayburt-Araklı arasındaki yolla ilgili olarak gerek Trabzon milletvekillerinin ve gerekse Bayburt milletvekilleri olarak bizlerin uğraşları ve büyük gayretleriyle Dağbaşı’nda 3 bin metrelik bir tünel realize edilmiş, ihale aşamasına gelmiştir. Çok kısa zamanda bu bağlantıyla Bayburt’un Karadeniz’e bağlanması, Trabzon’a bağlanması 60 kilometre daha da kısalacaktır. Bu, bölgeye her yönden olumlu katkılar sağlayacaktır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Kop Dağı Tüneli üzerindeki fizibilite çalışmaları bitme aşamasına gelmiştir.

Ayrıca, bu yıl Bayburt’ta ikinci devlet hastanemizin, kadın doğum ve çocuk hastalıkları hastanemizin temelini attık. İki yıl içerisinde bölgemizde modern ve bütün ihtiyaçlara cevap verecek bir hastaneye kavuşmuş olacağız.

Değerli milletvekilleri, Bayburt yüz seksen yedi köye sahiptir. Bugün bu köylerimizin yüzde 95-96’sının yolları asfaltlanmıştır. Bu, Türkiye ortalamasının çok üstündedir. Burada, gayreti olanlara, gayreti geçenlere, başta Özel İdareye ve bu yardımları veren Hükûmetimize teşekkürlerimi sunuyorum.

Olumlu olarak anlatacağım daha çok şey var, vaktim bitti ama bazı sıkıntılarımız da vardır. Bunların en başında, ilimizdeki en büyük sıkıntı işsizlik ve göçtür.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü bağlayınız.

Buyurunuz.

ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY (Devamla) – Bunun için çare, çıkarılan hayvancılığı teşvik projesinin biraz daha genişletilerek, daha rasyonalize edilerek bölgemize uygulanmasıdır yani bunun daha pratik, özellikle bürokratik engellerden arındırılarak doğrudan doğruya köylülerimize, alıcılara intikal ettirilmesidir diye düşünmekteyim. Bu bizim için çok önemli bir projedir.

Bir de buradan yurt dışındaki ve yurt içindeki Bayburtlu iş adamı hemşehrilerimize sesleniyorum: Altyapısı tamamen bitmiş olan organize sanayi bölgesine yatırım yapmalarını, kendi memleketlerine destek olmaların diliyorum. İnşallah bu da tahakkuk edecektir.

Sayın Başkanım, gösterdiğiniz sabra teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, hepinize şahsım ve Bayburt adına teşekkürlerimi sunuyorum. Bu Kurtuluş Günü’müzün hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler Sayın Güney.

Buyurunuz Sayın Battal.

V.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Bayburt Milletvekili Fetani Battal’ın, Bayburt ilinin kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması

FETANİ BATTAL (Bayburt) – Sayın Başkan, ben de Bayburt’umuzun kurtuluşunun 93’üncü yılını kutluyorum. Hatta bölgemizde kurtuluşunun 93’üncü yılını kutlayan bütün illerimizin kurtuluşunu kutluyorum. Çünkü verilen o mücadele, bu milletin ayağa kalkışının ilk işaret fişeğiydi. Çanakkale’den geri dönenler bu milletin şahlanışını görmüşlerdi. Rusya o zaman doğudan girdi, işgallere başladı ve yerel, milis kuvvetlerle Türk milletinin mücadelesine şahit oldu ve Kop Dağı’nda sadece, Mareşal Fevzi Çakmak’ın tespitiyle 14 bin tane şehit verdi bu insanlar ve ondan sonra kurtuluş ve ondan sonra istiklâl mücadelesinin başlangıcının fişekleri ve bir milletin ayağa kalkması… Kutlu olsun hepimize! (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Battal.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin, medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1038)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Televizyonda yayınlanan bazı diziler zararları ve yanlış mesajları yönünden, son yılların en çok tartışılan konusudur. Toplumun sosyal dokusunu bozan ve bireylerin kötü alışkanlıklar edinmesine sebep olan söz konusu diziler, yaşanan tartışmalar sonucunda azalmamakta aksine gün geçtikçe çoğalmaktadır. Faydalı olma konusunda birey ve toplumu eğitici ve öğretici dizilerin yerini mafya olmanın, adam öldürmenin, şiddetin, ağzı bozuk olmanın, hırsızlık yapmanın, aldatmanın, kandırmanın, tecavüz etmenin topluma aşılandığı diziler almıştır. Türk toplumunun yapısını tehdit eden, bu medya ve dizi gerçeğinin meydana getirdiği sorunlara ait nedenlerinin araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

1) Yılmaz Tankut                            (Adana)

2) Muharrem Varlı                         (Adana)

3) Oktay Vural                               (İzmir)

4) İsmet Büyükataman                    (Bursa)

5) Beytullah Asil                            (Eskişehir)

6) Ahmet Bukan                             (Çankırı)

7) Akif Akkuş                                (Mersin)

8) Mustafa Kalaycı                         (Konya)

9) Erkan Akçay                              (Manisa)

10) Emin Haluk Ayhan                  (Denizli)

11) Ertuğrul Kumcuoğlu                (Aydın)

12) Kemalettin Nalcı                       (Tekirdağ)

13) Osman Durmuş                        (Kırıkkale)

14) Necati Özensoy                        (Bursa)

15) Kürşat Atılgan                          (Adana)

16) Ali Uzunırmak                         (Aydın)

17) Alim Işık                                  (Kütahya)

18) Cemaleddin Uslu                      (Edirne)

19) Ahmet Duran Bulut                  (Balıkesir)

20) Mehmet Zekai Özcan               (Ankara)

21) Süleyman Nevzat Korkmaz      (Isparta)

22) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

Gerekçe:

Aile toplumun en temel öğesidir. Aile toplum ağacının meyvesi olduğu gibi aynı zamanda da çekirdeğidir. Dolayısıyla ailedeki problemler toplum kaynaklıdır ve bu problemler toplumun bütününü ilgilendiren ve çöküşüne sebep olabilecek hayati meselelerdir. Bu çöküşe sebep olmada toplumdaki önemli kurumlardan medyanın payı inkâr edilemez. Kitle iletişim araçlarının insan tutum ve davranışları üzerindeki etkilerinin çok güçlü olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir.

Medyadaki bazı dizilerin olumsuz etkisiyle toplum yapımızda aile kurmanın ve çocuk sahibi olmanın kutsiyeti kaybolmakta ve evlenmemek nikâhsız aşk birlikteliği yaşamak kabul edilebilir sıradan bir yaşam tarzı olarak gösterilmektedir. Diziler, ölene kadar sürdürülmesi için söz verilen evliliklerin, ihanetlerle, entrikalarla yıkıldığını gösteren örneklerle doludur.

Bireye ve topluma sağladığı önemli yararlarla toplumun ve bireyin vazgeçilmez öğesi olan aile, evlerimizin başköşesine oturan televizyondaki bu yayınlarla özellikle milli ve manevi değerlerden yoksun bazı dizi filmlerle dejenere olmaktadır.

Seyredenlerini ekran başına bağlayan bu diziler nikah, mahremiyet, vefa gibi değerleri gereken önemiyle konu edinmemektedir. Eğitici nitelikli dizi filmlerin hemen hemen görülmediği ekranlarda maalesef Türk aile yapısına ve yaşantısına uygun olmayan görüntüler hakim olmaktadır. Nitekim okul çağındaki genç kızlar için hayatın gerçeklerinden uzaklaşıp tozpembe bir dünyada yaşamasına imkan sağlayan, arkadaşlık ilişkilerinin daha da cinsel boyutlara indirilmesini meşrulaştıran ve gençleri bu yönde bir hayat tarzını benimsemeye iten diziler bulunmaktadır.

Halkın beğenisine sunulan bu yayınların toplumun değerleriyle beklentileriyle uyuşması ailelerin ve toplumun geleceği açısından hayati öneme sahiptir.

Aile hayatının korunması ile ilgili medyaya da düşen görev, dizileri ve diğer yayınları ile ahlaki değerleri yıpratan, toplumun kendine ait özelliklerinin yok olmasına yol açan, şiddeti, cinselliği, alkol kullanımını özendiren yayınlardan uzaklaşıp evrensel kültür değerlerini tanıtan, milli ahlak, terbiye ve değer çizgisinde kendine düşen kılavuzluk vazifesini yerine getirerek eğitici, aydınlatıcı yol gösterici olmasıdır.

Bugün ülkemizde televizyon yayınlarından genel bir memnuniyetsizlik olduğu çok açıktır. Hangi görüşten, hangi siyasal partiden olursa olsun ülkemiz insanı televizyonlardaki sorumsuz yayınlardan rahatsızdır. Televizyon yöneticileri reyting uğruna bu ülkenin geleneklerini, millî ve manevi değerlerinin dilini, çocuk ve gençlerimizin ruh sağlığını âdeta hiçe sayan bir yayıncılık anlayışıyla hareket etmektedir. Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon izlediği saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz, düzeysiz, insanların özel yaşamlarını konu edinen ve birçok insanın ölümüne ve saldırıya uğramasına neden olan programlara gösterilen müsamaha hâlen sürmektedir.

Toplumda meydana gelen olayların, bu dizilerin artışına bağlı bir şekilde artması bir tesadüf değildir. Bu diziler bireylere kötü yola sürüklenmenin yöntemini öğretmektedir. Toplumun sosyal dokusu bozuldukça da bu tür diziler reyting rekorları kırmaya devam etmektedir.

Herkesin birbirini aldattığı, tecavüzden geçilmeyen diziler aile dizisi haline, mafya dizileri ise erkekliğin temsili haline getirilmiştir. Bu tür diziler başladığı zaman adeta hayat durmaktadır. Evlerde anne, baba ve çocuklar bu diziler karşısında robot haline gelmektedir.

Eğer yetkililer bu televizyon dizilerindeki içeriklere bir sınır ve ölçü getirmezlerse, toplumun çürümesinin baş aktörü bu diziler olacaktır. Televizyon günümüzün en etkili propaganda ve etkileme aracıdır. Oradan zehir akarsa zehir, bal damlarsa bal toplumun ruh gıdasına etki etmektedir.

Çocukların, gençlerin “raydan çıkmaması” için herkese düşen sorumluluklar vardır. Diziler toplum düzenini, ahlakını ortadan kaldırıyorsa, asıl ortadan kaldırılması gereken veya senaryosunun yeniden düzenlenmesi gereken o tür dizilerdir.

Netice olarak;

Türk toplumunun yapısını tehdit eden, bu medya ve dizi gerçeğinin yarattığı sorunlara ait nedenlerinin araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.

2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin, karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1039)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Karşılıksız çek sorununun nedenlerinin ortaya konulması, ekonomiye verdiği zararın tespiti, çek borçlarını ödeyemeyen ve çek alacaklarını tahsil edemeyenlerin içine düştükleri mağduriyetlerin araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

1) Mehmet Serdaroğlu                    (Kastamonu)

2) Mehmet Şandır                           (Mersin)

3) S. Nevzat Korkmaz                    (Isparta)

4) Oktay Vural                               (İzmir)

5) D. Ali Torlak                              (İstanbul)

6) Hüseyin Yıldız                           (Antalya)

7) Şenol Bal                                    (İzmir)

8) Cemaleddin Uslu                        (Edirne)

9) Alim Işık                                    (Kütahya)

10) Beytullah Asil                          (Eskişehir)

11) Osman Ertuğrul                        (Aksaray)

12) Mümin İnan                             (Niğde)

13) Mehmet Akif Paksoy               (Kahramanmaraş)

14) Mustafa Kalaycı                       (Konya)

15) Akif Akkuş                              (Mersin)

16) Hamza Hamit Homriş              (Bursa)

17) Necati Özensoy                        (Bursa)

18) Mustafa Enöz                           (Manisa)

19) Reşat Doğru                             (Tokat)

20) Hasan Çalış                              (Karaman)

21) Behiç Çelik                               (Mersin)

22) Abdülkadir Akcan                    (Afyonkarahisar)

Gerekçe:

Yaşanan ekonomik kriz sonrasında, karşılıksız çek sorunu devasa boyutlara ulaşmıştır. 2010 sonu itibariyle, 1 milyon 600 bin kişinin karşılıksız çıkan çeki dolayısıyla, çek cezası olduğundan bahsedilmektedir.

Karşılıksız çek davaları, konu ile ilgilenen mahkemelerinin iş yükünün yarısından fazlasını oluşturmaktadır. Dosya yoğunluğu nedeniyle kilitlenme noktasına gelen mahkemeler, 3 yıl sonrasına duruşma günü vermektedir. Birkaç celsede bitmesi gereken karşılıksız çek davaları, yıllarca sürmekte ve en sonunda da zamanaşımından düşmektedir.

Karşılıksız çek sorununda, hem borcunu ödeyemediği için hapis cezasıyla karşı karşıya olanlar, hem alacağını tahsil edemediği için batma noktasına gelen alacaklılar, hem de bu ticari ilişkilerin içinde yer alan üçüncü şahıslar mağdur olmaktadırlar.

Sayıları milyonlarla ifade edilen karşılıksız çek olayında, bu kadar esnafımızın tamamının art niyetli olması mümkün değildir. Karşılıksız çek sorunu zincirleme bir sorundur. İşi bozulan esnaf, tüccar ve sanayiciler yazdıkları çekleri ödeyememişler, iş yaptıkları, ticari ilişki içinde oldukları alacaklılarını da kendileriyle birlikte batağa sürüklemiş, mağdur olmalarına neden olmuşlardır.

Karşılıksız çek davaları ile ilgili olarak tam bir hukuk karmaşası yaşanmaktadır. Bazı mahkemeler 3167 sayılı kanunun, 5941 sayılı Çek Kanunu ile ortadan kalktığı gerekçesi ile beraat kararları verirken, bazı mahkemelerde 01.01.2009 tarihinden önceki karşılıksız çek suçları nedeniyle verilen adli para cezalarını ödeyemeyenlere hapis cezaları verilmektedir. Çek Kanunu’na muhalefetten suçlu bulunup, taahhütle serbest bırakılan milyonlarca kişinin yeniden hapisle karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir.

İnsanların hapis cezalarını çekerken, para kazanıp borçlarını ödemeleri mümkün olmadığına göre, bu insanların cezaevine konulması, aslında sorunu büyüten, içinden çıkılmaz hale getiren bir uygulama olup, alacaklıların mağduriyetini de gidermemektedir.

Karşılıksız çek sorunu, ülke ekonomisine de zarar vermekte, ekonomik ilişkilerde güveni ortadan kaldırmakta, çek ödeme aracı olmaktan çıkmaktadır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin, çığ gibi büyüyüp, zincirleme felaketlere, intiharlara neden olan karşılıksız çek sorununa, borçlu ve alacaklı tüm mağdurların durumunu dikkate alarak, bir çözüm bulması gerekmektedir.

Tüm bu nedenlerle, karşılıksız çek sorunun nedenlerinin ortaya konulması, ekonomiye verdiği zararın tespiti, çek borçlarını ödeyemeyen ve çek alacaklarını tahsil edemeyenlerin içine düştükleri mağduriyetlerin araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.

3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kamu araçlarının fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1040)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Türkiye’deki kamu araçlarının fazlalığı ve bundan kaynaklı maliyetlerin kamu ekonomisine getirmiş olduğu yükün incelenerek gerekli önlemlerin bir an önce alınması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) M. Nuri Yaman                          (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                    (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                          (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                            (Batman)

5) Bengi Yıldız                               (Batman)

6) Akın Birdal                                (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                               (Mardin)

8)  Fatma Kurtulan                         (Van)

9) Hasip Kaplan                             (Şırnak)

10) Hamit Geylani                          (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                          (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş            (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                  (İstanbul)

14) Osman Özçelik                         (Siirt)

15) Özdal Üçer                               (Van)

16) Pervin Buldan                          (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                         (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                      (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                (Muş)

20) Şerafettin Halis                         (Tunceli)

Gerekçe:

Türkiye’de kamuya ait araç sayısının diğer ülkelere nazaran çok daha fazla olması, basında ve kamuoyunda “kamuda araç saltanatı” olarak ifade edilmiştir.

AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılını takip eden 2003 yılı Haziran ayı itibariyle genel bütçeli idare ve katma bütçeli idarelerden oluşan bütçe kapsamındaki kurum ve kuruluşların mülkiyetindeki taşıt sayısı 86 bin 837 adet iken, 2010 yılı Haziran ayı itibariyle merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin mülkiyetinde bulunan araç sayısında bir azalma olmamış, aksine artarak 87 bin 171 sayısına ulaşılmıştır.

Mahalli idarelerin mülkiyetinde bulunan taşıt sayısı ise 2009 yılı Haziran ayı itibariyle 58 bin 454 adet iken, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin mülkiyetinde 2010 Haziran ayı itibariyle 10 bin 763 adet taşıt bulunmaktadır.

Dünyadaki bazı ülkelerle konu ile ilgili bir kıyaslama yaptığımızda;

127 milyon nüfuslu Japonya’da; milli gelir 4 trilyon 464 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir 35 bin 905 dolar, kamu araç sayısı 10 bin,

82 milyon nüfuslu Almanya’da; milli gelir 2 trilyon 890 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir 35 bin 22 dolar, kamu araç sayısı 15 bin,

60 milyon 533 bin nüfuslu İngiltere’de; milli gelir 2 trilyon 358 milyar dolar, kişi başına düşen milli gelir 34 bin 905 dolar, kamu araç sayısı 12 bindir.

Türkiye’de ise; Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2009 verilerine göre nüfus 72 milyon 561 bindir. Yine Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılası 2010 yılı ilk dokuz ayı itibariyle 531 milyon 929 dolar (yani 808 milyon 192 bin TL) iken 2009 yılı cari fiyatlarla kişi başına gayri safi yurt içi hâsıla 8 bin 578 dolar (yani 13 bin 250 TL) olarak gerçekleşmiştir.

Diğer 3 ülke ile Türkiye kıyaslandığında; nüfusları birbirine yakın olduğu halde Türkiye’deki kamu araç sayısı bu üç ülkeden yaklaşık olarak 8 kat daha fazladır.

Gayrı safi yurt içi hasıla ve kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla miktarları kıyaslandığında ise; araç sayısındaki fazlalık, bu iki ekonomik veriyle tamamen tersine işlemekte, diğer 3 ülkenin ulusal ve kişisel gelir düzeyleri yaklaşık olarak Türkiye’nin dört beş kat fazlası şeklinde cereyan etmektedir.

Yine Merkezi Yönetim kapsamında bulunan kamu idareleri tarafından, taşıtların akaryakıt giderlerine yönelik olarak;

2008 yılında 1 milyon 68 milyon TL,

2009 yılında 1 milyar 184 milyon TL,

2010 Ekim ayı itibariyle de 800 milyon TL harcama yapılmıştır.

Bu harcamaların yaklaşık yüzde 77’lik kısmı savunma ve güvenliğe yönelik idareler (Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü) tarafından gerçekleştirilmiştir.

İktidar tarafından zaman zaman “kamuda taşıt saltanatına son verdik (ya da) vereceğiz” denilmesine rağmen, taşıt sayısında hiçbir azalma göze çarpmamaktadır. Hatta kiralanan araçlar da göz önüne alındığında, bu miktar sürekli artmaktadır. Olayın, bakım-onarım ve yukarıda ifade edilen yakıt maliyeti boyutunun yanı sıra özel işlerde kullanılma boyutu da dikkate alındığında konunun önemi daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1041)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Güvenlik hizmetlerinin özelleştirilmesi konusu, dünyada yoğun tartışmalara konu olmuştur. Bu tartışmaların bir kısmı günümüzde de devam etmektedir. Ülkemiz, bu tartışmaların sıkça yaşandığı yerlerden biri olmuştur. Özel güvenlik ile ilgili yakın zamanda açıklanan rakamlar, bu konunun tekrar tartışılmaya açılacağını göstermektedir.

Merkezi Brüksel’de bulunan Avrupa Özel Güvenlik Şirketleri Birliği’nin yayımladığı rapor, ülkemizde de büyük yankı uyandırmıştır. Rapora göre Türkiye, Avrupa’nın en büyük özel güvenlik sistemine sahip ülkesidir. Avrupa ülkelerinin çoğunda özel güvenlik görevlisi sayısının polis sayısını aştığı belirtilen raporda, Türkiye’deki özel güvenlik görevlisi sayısının 257 bin 192 olduğu açıklandı. Avrupa’da özel güvenlik sisteminin giderek büyüdüğüne dikkat çekilen raporda, halen Avrupa genelinde 1 milyon 639 bin 524 özel güvenlik elemanının görev yaptığı belirtilmektedir. Geçen yıla nazaran özel güvenlik görevlisi sayısında 176 bin 888 artış olması raporda dikkat çekilen bir başka noktadır.

Avrupa’nın yedi ülkesinde özel güvenlik elemanlarının polis sayısını aştığı belirtilen raporda, bu ülkelerin çoğunun eski Doğu Bloku ülkeler olduğu, Macaristan’ın bu ülkelerin başını çektiği kaydedilmektedir. Rapora göre en az sayıda özel güvenlik görevlisi İtalya, İspanya, Malta, Danimarka, Belçika ve Litvanya’da bulunmaktadır. Türkiye’den sonra özel güvenlik elemanının en yoğun olduğu ülkeler ise Almanya, Polonya, Fransa, İngiltere, Romanya ve Macaristan olarak sıralanmıştır.

Rakamlardan anlaşılacağı gibi, özel güvenlik sektörü büyümeye devam etmektedir. Ancak; Avrupa Özel Güvenlik Şirketleri Birliği’nin yayımladığı raporda yer alan ülkemiz hakkındaki rakamlar tartışılmaktadır. Son günlerde basına yansıyan rakamlara göre, ülkemizde 168.975 kişilik özel güvenlik elemanı istihdam edilmektedir. Rakamlarda her ne kadar muallaklık olsa da ülkemizdeki özel güvenlik sayısı, dünyanın çok sayıda ordusundan büyük konuma gelmiştir.

Türkiye’de 2004 yılından, bu yılın Aralık ayı sonuna kadar faaliyet izni alan 1270 özel güvenlik şirketi ile özel güvenlik elemanı yetiştiren 712 eğitim kurumu bulunmaktadır. Özel güvenlik elemanı çalıştırmak için şu ana kadar izin alan 46 bin 688 kurum-kuruluş mevcuttur. Türkiye’de toplam 232 bin polis görev yaptığı düşünülürse özel güvenlik elemanı sayısının önemi anlaşılmaktadır.

İstihdama yaptığı katkı ile ekonomik olarak ülkemizde çok önemli noktaya gelen özel güvenlik sektörünün sorunlarına, aynı önem gösterilmemektedir. Kıdem tazminatı ve özlük haklarının düzenlenmesi, yasadan doğan yetki karmaşaları, eğitimleri konusunda netliğin henüz sağlanamamış olması, kıyafet ve logoların tek tipleştirilmesinde farklı görüşlerin bulunması nedeniyle özel güvenlik sektörünün sorunları gittikçe büyümektedir.

Özel güvenlik sektörünün sorunlarının çözülmemesi hem ekonomik açıdan hem de güvenlik açısından farklı sorunların doğmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı özel güvenlik sektörünün sorunlarını araştıran, tarafları ve uzmanları bir araya getiren bir araştırma komisyonuna ihtiyaç bulunmaktadır.

Bu bağlamda özel güvenlik sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve bu sorunların çözüm yollarının araştırılması amacıyla Anayasamın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) Şevket Köse                               (Adıyaman)

2) Tekin Bingöl                              (Ankara)

3) Gürol Ergin                                (Muğla)

4) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

5) Enis Tütüncü                              (Tekirdağ)

6) Atila Emek                                 (Antalya)

7) Ali Arslan                                  (Muğla)

8) Tayfur Süner                              (Antalya)

9) Ergün Aydoğan                          (Balıkesir)

10) Hulusi Güvel                            (Adana)

11) Abdulaziz Yazar                       (Hatay)

12) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

13) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

14) Canan Arıtman                         (İzmir)

15) Turgut Dibek                            (Kırklareli)

16) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

17) Ali İhsan Köktürk                    (Zonguldak)

18) Rahmi Güner                            (Ordu)

19) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

20) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

21) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

22) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi

Sayı: 933                                                                                                 16/2/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu 16.02.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

                                                                                                             Bekir Bozdağ

                                                                                                                  Yozgat

                                                                                              AK PARTİ Grup Başkan Vekili

Öneri:

Bastırılarak dağıtılan ve Gelen Kağıtlar listesinde yayımlanan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının 2 nci sırasına; 535, 592, 569, 570, 572, 573, 612, 613, 614 ve 615 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının ise bu kısmın 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10 ve 11 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun;

17 Şubat 2011 Perşembe günü 616 Sıra Sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam edilmesi,

Gece 24:00’te 616 S. Sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde 616 S. Sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,

616 S. Sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin 17 Şubat 2011 Perşembe günkü birleşiminde tamamlanması halinde Genel Kurulun 18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılması,

616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması,

Önerilmiştir.

616 Sıra Sayılı

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve

Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik

Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/849, 2/851)

             Bölümler                               Bölüm Maddeleri                                 Bölümdeki Madde

                                                                                                                                  Sayısı

                                              1 ila 11 inci maddeler ile Geçici 1 inci

             1. Bölüm                  madde                                                                            19

                                              (11 inci maddeye bağlı 1,2,3,4,5,6,7

                                              ve 8 inci fıkralar dahil)

                                              12 ila 21 nci maddeler

                                              (12 nci maddeye bağlı Ek 135, 136,

             2. Bölüm                  137, 138, 139, 140, 141 ve 142 nci                               18

                                              maddeler ile 13 üncü maddeye bağlı

                                              Geçici 40 ve 41. maddeler dahil)

                                              Toplam Madde Sayısı                                                    37

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sıraya alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.

Komisyon raporu 535 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

                                   

(x) 535 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Enerji KİT’lerinin Borç ve Alacaklarının Takas ve Mahsubuyla İlgili Tasarı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Çok önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp karara bağlanmış olan enerji KİT’leriyle ilgili bu tasarı nihayet bugün Genel Kurula gelmiş bulunmaktadır.

Tasarı gerekçesini incelediğimizde, enerji KİT’leri arasındaki borç-alacak sorununun yıllardan bu yana kronikleştiği ve büyük meblağlara ulaştığı ifade edilmektedir. Genel gerekçedeki bu ifadenin anlamı şudur değerli arkadaşlarım: Son sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP, enerji KİT’lerinin borç ve alacaklarını uzaktan seyretmiştir. Sorunun kronikleşmesine seyirci kalmıştır. Hükûmetin kamu mali dengesini olumsuz etkilediğini ifade ettiği bu süreçte neden pasif kaldığı kamuoyuna mutlaka açıklanmalıdır. Bu süreçte biriken borç ve alacaklardan dolayı birçok enerji KİT’i bazen personel giderlerini ödemek için dahi bankalardan kredi kullanmış, ortaya ciddi miktarda faiz yükü çıkmıştır. Bu yükler son tahlilde ya enerji fiyatı ya da tasarının kanunlaşması hâlinde vergi olarak yurttaşlara yansıyacaktır.

Hazine Müsteşarlığının kamu işletmeleri raporlarına göre Enerji KİT’lerinin birbirlerine ve bankalara olan borçlarındaki artışa paralel olarak faiz giderleri 2006-2009 yılları arasında yaklaşık 4,5 milyar TL olmuştur. Bu meblağ yanlış yönetim sonucunda halkın buharlaşan parasıdır. CHP’nin projelerine kaynak soran Hükûmete gösterilebilecek başlıca kaynaklardan biri de budur.

Enerji KİT’leri konusundaki yönetsel beceriksizlik örneğinin yanı sıra AKP’nin genel olarak enerji sektöründe çok sayıda beceriksizlik örneği sergilediği de ortadadır. Bunların başında, AKP’nin nükleer enerji konusunda Rusya’yla bir anlaşma yaptığını biliyoruz. Bu anlaşmaya göre ihaleye 21,16 sent/kilovatsaat bir fiyatla verilmiş ve bu anlaşma Danıştay tarafından iptal edilmiştir. AKP’nin sürekli eleştirdiği Danıştayın bu kararı olmasaydı Türkiye 21 sent/kilovatsaate nükleer enerji temin etmiş olacaktı. Daha sonra yapılan ihalede, o da yüksek olmasına rağmen, 12,35 sent/kilovatsaat bir fiyat ortaya çıkmıştır. Yani Sayın Enerji Bakanı ve AKP yetkilileri, Danıştayı her vesileyle ne kadar haksız bir şekilde suçladıklarını, bu vesileyle bir kez daha umarım düşüneceklerdir.

Değerli arkadaşlarım, enerji KİT’leriyle ilgili olarak bu tasarıda ibadethanelerin borçları da silinmektedir. İbadethane denildiği zaman, tabii, AKP’nin gözünde cemevleri kesinlikle ibadethane sayılmamaktadır.

Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiğimiz önerge, AKP’li üyeler tarafından reddedilmiştir. Biz istedik ki cemevlerinin elektrik borçları da bu tasarının kapsamına girsin, ama AKP “Cemevleri ibadethane değildir, öyleyse bunların borçlarını, elektrik borçlarını silemeyiz.” demiştir.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak cemevlerinin de ibadethane sayılması konusunda verdiğimiz pek çok önerge hep reddedilmiştir. Sürekli Alevi açılımı yaptığını söyleyen AKP, cemevlerinin ibadethane sayılması noktasındaki bir maddelik kanun tekliflerimizi hep geri çevirmiştir, ama onun dışında “Biz Alevilerle ilgili sorunları çözüyoruz, çalıştay üzerine çalıştay düzenliyoruz.” diye insanları aldatmaktadır, kandırmaktadır, ama turnusol kâğıdı gibi bir önerimiz var. Bu öneri, eğer AKP’liler ellerini kaldırırsa, öncelikle cemevlerini ibadethane sayabiliriz ve diyelim ki, cemevlerini ibadethane saymakta kendinize göre bazı dinî gerekçeleriniz var ama cemevlerine yardım yapılması konusunda, cemevlerinin bakımı, tamiri konusunda bütçeden ödenek ayrılması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak her bütçe döneminde verdiğimiz önergeler de kesinlikler reddedilmiştir.

İşte burada bir konu, bir sorun gündeme gelmiştir, o da cemevlerinin elektrik borçlarının camilerinki gibi silinmesidir. Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedilmiş olan önerimiz, burada Genel Kurulda kabul edilecek mi, edilmeyecek mi, bunu hep beraber göreceğiz.

Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımız da Sünni yurttaşlarımız gibi vergi ödeyen insanlardır. Onların vergileriyle camilerin elektrik borçlarını siliyorsanız, onu vatandaşın vergisiyle karşılıyorsanız niçin Alevi yurttaşların ödediği vergileri yok sayıyorsunuz? Bunu kabul etmek mümkün değildir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir ama AKP, ne yazık ki, hem Diyanet İşleri Başkanlığını sadece Sünni mezhebinin bir başkanlığı hâline getirmiştir ve diğer noktalardan da Alevi yurttaşlarımızın hiçbir sorununa kalıcı, köklü bir çözüm getirmemiştir. En basiti, Madımak Oteli’nin müze olarak yeniden düzenlenmesi konusundaki Alevi yurttaşlarımızın ısrarlı takiplerini bile kabul etmemiştir. O şeyi devletleştirmiş, kamulaştırmış olmasına rağmen “Orada sergi salonu açacağız, anı salonu yapacağız.” gibi topu taca atan yaklaşımlar sergilemektedir.

Şimdi, bu tasarıyla enerji KİT’lerinin borçları TEDAŞ’ta toplanmaktadır. Tabii, TEDAŞ’ta toplanması demek, bunların sonunda vergilerle karşılanması demektir.

Şimdi, özellikle bankalara ödenmiş olan 4-5 milyar liralık faizler de berhava olmuştur, havaya uçmuştur ve vatandaşların vergisiyle karşılanmıştır.

Tabii, bu borçlar, bu enerji KİT’lerinin borçları niçin ortaya çıkmıştır? AKP, çeşitli politik nedenlerle gerçekçi bir fiyat politikası izlemek yerine, bazen düşük tutarak, bazen indirimler yaparak bir popülist politika izlemiştir ve bu popülist politika sonucu da enerji KİT’leri ciddi şekilde finansman açığı vermiştir. İşte, yıllardır verilen bu finansman açıklarının ki, toplamı 10 katrilyonu geçen bir açıktır, bu açıkların şimdi takas ve mahsubunu yapacağız ve sonunda TEDAŞ’ta toplayarak, oradan hazineye yüklenmesini sağlayacağız.

Değerli arkadaşlarım, enerji stratejisi diye AKP’nin açıkladığı bir strateji var. Bu stratejide deniliyor ki: “Biz, olabildiği kadar ucuz enerji sağlayacağız ve güvenilir şekilde bu enerjiyi temin edeceğiz.”

Şimdi, OECD ülkelerinde en yüksek elektrik fiyatı Türkiye’de uygulanmaktadır. Bunun da temel nedeni, elektrik fiyatlarına yüklenmiş olan vergilerdir. Bu elektrik fiyatları içindeki vergiler nedeniyle yüksek elektrik fiyatları hem tüketiciyi perişan etmektedir hem de sanayiyi perişan etmektedir. Onun için, mutlaka, bu enerjimizi, elektrik fiyatlarını ucuzlatacak bir yol bulmak lazımdır. Bunun yolu da özellikle yeni yeni hidrolik santraller inşa edilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının daha çok kullanılmasıdır.

Siz, elektriğinizin büyük bölümünü ithal doğal gaza bağlamışsanız ve enerji fiyatlarını da bir vergi toplama unsuru, vasıtası olarak kullanırsanız, işte, böyle, OECD ülkeleri içinde en yüksek vergiyi ödeyen, en yüksek vergiyi alan bir ülke durumuna düşersiniz. Değerli arkadaşlarım, hem petrol, akaryakıt fiyatları üzerinden -geçen gün buradaki görüşmeler sırasında da ifade ettim- astronomik vergiler alınıyor, elektrik fiyatları üzerinden de astronomik vergiler alınıyor ve bu da Türkiye’de enerji fiyatlarının son derece yüksek olması sonucunu doğuruyor.

Güvenlik açısından, güvenilir olma açısından doğal gazın yüzde 63’ünü, Türkiye, Rusya’dan ithal ediyor. Avrupa Birliği Komisyonunun Avrupa Parlamentosuna sunduğu bir rapora göre, Avrupa Birliği ülkeleri dışından ithal edilecek doğal gazın yüzde 30 sınırını geçmemesi önerilmektedir. Oysa, Türkiye bunun 2 katını, yüzde 63’ünü Rusya’dan ithal ettiği zaman, enerji güvenliği açısından çok ciddi bir sorunla karşı karşıya olduğumuz anlaşılacaktır.

Bir diğer önemli nokta, Türkiye, doğal gaz tüketimini abartılı bir şekilde tahmin ettiği için, İran’a, 1,3 milyar dolar, kullanmadığı doğal gazın bedelini ödemiştir. Tabii, bunların hepsi yaşanıyor, görülüyor ama bunların sorumlusu kim? 1 ton bile doğal gaz almadan, 1,3 milyar dolar ödeme yapılmasının sorumlusu kim? Bunların sorumluluğu yok, kimseden hesap sorulmuyor Türkiye’de ve onun için de keyfî uygulamalar, hesap dışı uygulamalar aldı başını gidiyor.

Değerli arkadaşlarım, 2010 yılı rakamları da ortaya çıktı. 2010 yılında 2009 yılına göre ekonomide önemli bir büyüme olmasına rağmen, özellikle motorin tüketiminde kayda değer bir artış olmadığını görüyoruz. Bunun temel nedeni ise motorindeki kaçakçılıktır. “10 numaralı yağ” olarak bilinen maddenin motorine katılması sonucu, özellikle nakliyecilerimiz, nakliye işi yapan şoförlerimiz 10 numara yağ katılmış olan kalitesiz motorin kullanmaktadırlar. Bu motorinin kullanılmış olması hem büyük bir vergi kaçağına neden olmaktadır hem de motorların tahribine yol açmaktadır.

ASIM AYKAN (Trabzon) – Hava kirliliği yapıyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hükûmete düşen –şimdi buradan açık bir şekilde önermek istiyorum- bu konuda Hükûmete düşen, 10 numaranın vergisini artırmaktadır. 10 numaranın vergisini artırınız, bunu tüketen sanayi kuruluşlarını kollamak, onları desteklemek istiyorsanız ne kadar tüketmişse o kadar bir vergi iadesi yapınız. Bunun yolu budur, bunu yapmadığınız takdirde 10 numaralı yağ motorin olarak tüketilmeye devam eder.

Değerli arkadaşlarım, enerji KİT’leriyle ilgili düzenleme, tabii, bir zorunluluk olarak buraya gelmiştir. Bu açıklarla bu KİT’lerin çalışması mümkün değildir. Öyleyse bu tasarı yasalaşacaktır, kabul edilecektir. Biz ayrışık oyumuzla da ifade ettiğimiz bazı itirazlarımızda, bunu özünde destekliyoruz ama 2’nci maddeyle ilgili de cemevleri noktasında bir önergemiz olacak.

Değerli arkadaşlarım, bugün bütün gazetelerde bir önemli haber var: 8. Ordu Komutanı Korgeneral Korkut Özarslan annesinin cenaze törenine katılmış. Kendisi Balyoz davası kapsamında tutuklanmıştı, fakat gazetelerin yazdığına göre Başbakanın izniyle bu cenaze törenine katıldığı söyleniyor. Yasaya baktığımız zaman, hükümlüler için böylesine cenazelerde bir günlük izin verilebiliyor fakat tutuklular için bir izin verilmesi söz konusu değildir. Tabii, Başbakanın tavrını kınıyor değilim; insani bir davranışta bulunmuştur ama keyfî bir davranışta bulunmuştur, yetkisi olmadığı hâlde bir tutuklunun annesinin cenazesine katılmasına izin vermiştir. Daha önce Mehmet Haberal’ın annesi de öldüğünde ona annesinin cenazesine katılma izni verilmemişti. Yani bu çifte standart niye? Sayın Başbakan dilediğine izin verebiliyor, dilediğine izin vermiyor.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, cezaevi savcısı izin vermiş; yanlış bilgi o.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hayır; bütün gazeteler Sayın Başbakanın…

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bu gazetede de “cezaevi savcısı” yazıyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kamuoyuna öyle duyuruldu.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Sayın Millî Savunma Bakanının, Sayın Başbakana ilettiği ve Sayın Başbakan da “Buna bir çözüm bulalım.” deyince, en sonunda tabii ona savcı izin vermiştir.

Bunu ben ayıplıyor değilim. Bu, insani bir şeydir ama bu keyfî bir uygulamadır, Başbakanı padişah konumuna getiren bir uygulamadır.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öyle zaten!

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Dilediğinize izin verirsiniz, dilediğinize izin vermezsiniz. Bu olmaz, bu kabul edilemez değerli arkadaşlarım.

Cumhuriyet döneminde, Atatürk döneminde Şevket Süreyya Aydemir, büyük yazar, biliyorsunuz, hem Atatürk’ün hayatıyla ilgili çok önemli kitapları var hem İsmet İnönü’yle ilgili “İkinci Adam” diye kitabı var ve “Suyu Arayan Adam” adı altına kendi anılarını yazdığı kitabı var. O anılarında anlatır, kendisi tutukluyken Cumhuriyet Bayramı törenlerine izinle katılırmış. Yani ne kadar önemli bir şey. Ama şimdi biz tutuklularımızı düşman gibi görüyoruz, onları büyük bir baskı altında tutuyoruz ve şu anda, istediğimize izin vererek istediğimize izin vermeyerek onları bir çifte standart içinde yapıyoruz.

Bu konuda hemen bir yasal düzenleme yapılmasında yarar var. Nasıl, hükümlüler için bir günlük izin imkânı varsa tutuklular için de  bu izin imkânının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Sayın Özyürek

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tutuklular için de bu hakkın tanınması gerektiğini düşünüyorum. Ama en önemlisi, kaçma…

BAŞKAN -  Sayın Özyürek, daha önce alınmış Genel Kurul kararı var, ek süreler verilmiyor.

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamam, peki Sayın Başkan.

Sayın Başkan, gündem dışı konuşmalarda bile iki dakika verdiniz ama bana bir dakikayı çok gördünüz.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN -  Sayın Özyürek

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Burada önemli olan, kaçma ihtimali olmayan bu insanların tutukluluk hâlinin bir an önce sona ermesini diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı.

Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kahramanmaraş Afşin-Elbistan (B) Termik Santrali için kömür üretimi yapılan sahada ortaya çıkan heyelan sonucunda 2 işçimiz Hakk’ın rahmetine kavuşmuş, 10’a yakın işçimiz yaralanmış, 9 çalışanımız maalesef toprak altında kalmıştır. Vefat eden 2 işçimize Cenabı Allah’tan rahmet diliyorum, ailelerine ve Afşinli vatandaşlarımıza sabır ve başsağlığı dileklerimi iletiyorum. Cenabıallah’tan niyazımız günlerdir göçük altında bulunan kardeşlerimizin sağ salim bir şekilde ailelerine kavuşmaları ve hepimizi sevince boğmalarıdır. Bunun için de dua ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenleme, enerji KİT’lerinin birbirlerine olan borç ve alacaklarının sadeleştirilerek kalan miktarın zincirin en başında bulunan TEDAŞ’a aktarılmasını ve böylece TEDAŞ sistemin borçlusu hâline getirilirken diğer KİT’lerin de TEDAŞ’tan alacaklı durumuna gelmesini öngörmektedir. Bu işlemler yapılırken diğer taraftan da özelleştirme sonrası dağıtım şirketlerini satın alan özel şirketlerde değil de TEDAŞ’ın üzerinde bırakılan genel aydınlatma, köy içme suları ve ibadethaneler ile genel ve özel bütçeli kamu idarelerinden olan ve sorunlu olarak adlandırabileceğimiz alacaklar mahsuplaşma suretiyle terkin edilmektedir. Böylece TEDAŞ’ın üzerinde daha fazla borç kalmasının önüne geçilmektedir. Dolayısıyla TEDAŞ borçlarının ferîlerinden kurtarıldığı gibi bakiye borcuna yıllık bazda Hazine Müsteşarlığı iskontolu devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanması öngörülerek önemli bir finansman desteği sağlanmaktadır. Rakamsal ifadeyle TEDAŞ’ın 31/12/2009 tarihli 14,9 milyar lira olan borçlarının faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri silinmek ve mahsuplaşma sonucu kalan net 10,9 milyar lira borcuna da devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanmak suretiyle bu tasarı kapsamında bulunan diğer kuruluşlardan TEDAŞ’a bir kaynak transferi yapılmakta, böylelikle TEDAŞ önemli bir finansman yükünden kurtarılmaktadır.

Bu rakamlar Komisyonda verilen 31/12/2009 tarihli veriler olup düzenleme bu kanunun yayımından önceki ay sonu itibarıyla borç ve alacakları kapsadığından bu rakamların daha da büyük olacağı açıktır. Dolayısıyla da borç ve alacaklarının netleştirilmesi sonucu alacaklı konumda olan BOTAŞ, EÜAŞ, TEİAŞ ve TETAŞ’ın alacaklarıyla ilgili tahakkuk eden faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri terkin edilmek ve bakiye alacaklarına devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanmak suretiyle bu kuruluşlar önemli bir finansman kaybına uğratılmaktadır.

Sonuç itibarıyla, siyasi bir yaklaşımla elektrik fiyatlarının artırılmaması sonucu oluşan TEDAŞ’ın maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara, dolayısıyla da yine vatandaşlarımıza yüklenmiş olmaktadır.

233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinde, iktisadi devlet teşekkülleri, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsü olarak tanımlanmakta; 4’üncü maddesinde, KİT’lerin, bu kanun hükmünde kararnameyle saklı tutulan hususlar dışında, özel hukuk hükümlerine tabi oldukları belirtilmekte ve 9’uncu maddesinde de KİT’lerin çalışmalarını verimli ve kârlı yürütmeleri öngörülmektedir. Dolayısıyla yapılan bu düzenleme, özel hukuk hükümlerine tabi KİT’lere siyasi bir müdahale niteliğini taşımakta, KİT’lerin özerk bir tarzda ve ekonominin kurallarına uygun olarak yönetilmeleri, ekonomik gereklere uygun olarak verimlilik ve kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışmaları amacına da aykırılık teşkil etmektedir.

Değerli milletvekilleri, tasarının 4’üncü maddesi Plan ve Bütçe Komisyonunda yangından mal kaçırırcasına son anda eklenmiştir. Bu maddede yapılan düzenleme, bir şirkete mahsus, adrese teslim özel bir düzenlemedir. Zira, maddenin kısa ve açık ifadesi, “Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi bu kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılır.” şeklindedir. Tasarının kapsamına ve özüne bakıldığında aslında özel şirketleri kapsamadığı, sadece kamu şirketleri, kamu idareleri ve bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşları kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Başbakan Yardımcısı Ali Babacan tarafından Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan bu tasarının görüşmelerine daha sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız katılmış ve tabiri caizse Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ bu tasarıya kaynak yapılmıştır.

Kayseri Elektriği biraz yakından tanımakta yarar var, zira, bu maddeyle yapılanı anlamak için şirketi tanımak ve bu şirketin eski ve yeni yöneticilerini bilmek gerekmektedir. Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ’nin sermayesinin yüzde 34,013’ü Kayseri Büyükşehir Belediyesine, yüzde 8,912’si Kayseri Büyükşehir Belediyesine ait bir şirkete, yüzde 20’si TETAŞ Genel Müdürlüğüne, yüzde 37,075’i de muhtelif gerçek ve tüzel kişilere ait bulunmaktadır.

Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı AKP’li Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Yönetim Kurulu Başkan Vekili AKP’li Kocasinan Belediye Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi AKP’li Melikgazi Belediye Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi Kocasinan AKP İlçe Başkanıdır. Yine, toplam 254 maden arama ruhsatı aldığı ve kapattığı arama alanı Yalova ilinin 11 katı büyüklüğünde olduğu basına yansıyan AKP Kayseri eski İl Başkanı, İl Başkanı iken yedi yıl yürüttüğü şirket yönetim kurulu üyeliğinden geçen yıl ayrılmıştır.

Maliye Bakanlığının sorumluluğunda bulunan özelleştirme kapsamındaki TETAŞ’a ait yüzde 20 hisseyi temsilen bile AKP İlçe Başkanı şirketin yönetim kurulu üyesi yapılmış. Pes doğrusu demek lazım.

Bu arada AKP Teşkilat İç Yönetmeliği’nin 28’inci maddesinde, kamu kurum ve kuruluşlarına veya bunlara bağlı şirket, teşebbüs, teşekkül ve iştiraklerde çalışanların bu görev ve hizmetlerinden ayrılmadıkça teşkilat kademe başkanı olamayacakları ve buna aykırı olarak görev alanların partideki görevine MKYK kararıyla son verileceği belirtilmektedir. Ancak görüldüğü üzere, şirket sermayesinin yüzde 63’ü kamuya ait olmasına karşın sanki AKP’nin teşkilat birimi, sanki AKP’nin bir şirketi, sanki AKP’nin arpalığı hâline gelen şirketin yönetiminde yıllardır AKP il ve ilçe başkanları görev yapmış ve yapmaya devam etmektedir. Bu durum, AKP zihniyetinin kamu malları ve imkânlarıyla ilgili bakış açısını, AKP zihniyetinin söylemlerinin ve yazılı dokümanlarının nasıl göstermelik olduğunu ortaya koymakta ve dürüstlükten hiç nasip almadıklarına işaret etmektedir.

Değerli milletvekilleri, TETAŞ ile 1990 yılında imzaladığı sözleşmelerin ana hatlarına göre, Kayseri Elektrik, halktan elektrik parasını toplayacak, ulusal sistemden aldığı elektrik bedelini devlete ödeyecek ve her yılın sonunda mahsuplaşma yapılacak, mahsuplaşma sonucunda şirketin sermayesine göre makul bir temettü alacak, yapmış olduğu yatırımların bedelini topladığı elektrik parasından karşılayacak, kayıp-kaçak miktarını taahhüt ettiği orana düşürecektir. Ancak mahsuplaşmalar yıllarca yapılmamış, daha sonra ortaya konulan mahsuplaşma ve denetim raporlarında şirketin çok yüksek borçları çıkmış, sözleşmeye uygun çalışmadığı belirtilmiş ve konu şu anda yargıya intikal etmiş olup davalar henüz kesinleşmemiştir.

Yine, benzer durumda olan Aktaş Elektrik ile ilgili açılan dava sonucunda Danıştay tarafından sözleşmesi iptal edilmesine karşılık Kayseri Elektrik ile ilgili bir işlem, bir başvuru yapılmamış ve sözleşmesi uygulamaya devam edilmiştir. TETAŞ’ın mahsuplaşmalardan doğan Kayseri Elektrikten alacak  toplamının 150 milyon liraya ulaştığı resmî raporlarla belirlenmiş durumdadır. Bu alacak toplamına belgelerine ulaşılamayan değişik yıllara ait alacak miktarları ile hesaplanacak faizler de eklendiğinde devletin adı geçen şirketten alacağının çok büyük değerlere ulaşacağı açıktır.

Şirketin hesapları incelendiğinde şirketin faaliyetleriyle ilgisi olmayan pek çok özel harcamanın gider olarak gösterildiği, yurt içi ve yurt dışı seyahatlerde büyük paraların alındığı, şirket zarar etmesine rağmen şirket yöneticilerine büyük tutarlarda prim ödendiği, devlete zarar verildiği, mahsuplaşma denetimi yapan denetim ekiplerinin raporlarında, Bakanlık, Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında yer almıştır.

Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 16 Şubat 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen araştırma önergesiyle Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi uygulamalarında kamunun zarara uğratıldığı iddialarının araştırılarak, alınacak önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması talep edilmiştir. Şirketin resmî denetim raporlarına geçmiş birçok hediyelerin dağıtıldığına dair… Ki, ben ayrıntılarını açıklamayacağım, konu yargıda devam ediyor. Bunlar raporlara yansımıştır. Bazı partililerin elektrik faturalarının ödendiği, bazı şirket yöneticilerinin kişisel harcamalarının, misafir ağırlamalarının gider olarak kaydedildiği, Kayseri Belediyesince yapılması gereken bazı harcamaların şirket bütçesinden karşılandığı, hizmet alımı yapılan bir şirkete sözleşmeye aykırı keyfî ödemelerde bulunulduğu, şirket aracı ve personelinin siyasi amaçlarla görevlendirildiği, bazı AKP’li politikacıların uçak biletlerinin şirket bütçesinden karşılandığı gibi bazı usulsüzlüklere karşın AKP İktidarı tarafından âdeta korunduğu ve kollandığı iddiaları araştırılmaya değer çok önemli iddialardır. Ayrıca, ilgili müfettişlerce adı geçen şirkete ait harcamalarda çeşitli yolsuzlukların yapıldığı belirtilmesine rağmen görevliler hakkında bir işlemin yapılmaması da düşündürücüdür.

Değerli milletvekilleri, mutlaka araştırılması gereken böylesi dikkat çekici ilişkilerin ve kamu zararı olduğu iddialarının bulunduğu Kayseri Elektriğin bu tasarı hükümlerinden yararlandırılması hususu da Plan ve Bütçe Komisyonunda son anda eklenmiştir.

Kayseri Elektriğin bu tasarı kapsamında bulunan alacakları ve borçlarının ne tutarda olduğu, bu kanundan nasıl yararlandırılacağı, şirkete sağlanan kolaylığın ne boyutta olduğu açıklanmamıştır ancak bu düzenlemeyle, Kayseri Elektriğe bir çıkar sağlanacağı açıktır. Zira, Kayseri Elektriğin de yararlandırılması öngörülen bu tasarıyla enerji alanında faaliyet gösteren kamu iktisadi teşebbüsleri olan BOTAŞ, EÜAŞ ve bağlı ortaklıkları, TEİAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ’ın birbirlerine olan borç ve alacakları ferîleri terkin edilerek TEDAŞ’a devrolunmaktadır. Dolayısıyla, Kayseri Elektriğin bu kuruluşlarla olan borç ve alacaklarının ferîleri terkin edilerek mahsuplaşılması söz konusu olacaktır. Hâlbuki Kayseri Elektriğin bu kuruluşlara dava konusu olmuş borç ve alacakları bulunmaktadır. Biraz önce bahsettiğim üzere, Kayseri Elektriğin TETAŞ’a, aralarındaki sözleşmeye göre yapılan mahsuplaşmadan dolayı ihtilafa düşülen, hâlen davası kesinleşmemiş olan 150 milyon TL düzeyinde borcu bulunmaktadır. Bu borcun kesinleşmesi hâlinde ferîlerinden kurtarılmak suretiyle Kayseri Elektriğe önemli boyutta bir çıkar sağlanması söz konusu olacaktır.

Yine, tasarının 3’üncü maddesine göre bu tasarı kapsamında yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığı tarafından belirlenecek iken, 4’üncü maddesine göre Kayseri Elektrik için uygulama esaslarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanacak olmasının sebebini anlamak mümkün değildir.

Sayın Bakan milletvekili seçilmeden önce uzun yıllar bu şirketin genel müdürlüğünü yapmıştır. Şimdi de bu şirketle ilgili uygulama esaslarını Sayın Bakan belirleyecektir. Neden Hazine değil de Enerji Bakanlığı, takdirlerine sunuyorum.

Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin İnternet sitesindeki bilgilere göre, 1926 yılında kurulmuş bu şirket 15 Temmuz 2009 tarihine kadar 3096 sayılı Kanun kapsamında görevli bir şirket olarak faaliyet göstermekteyken enerji temin ettiği TETAŞ ile sorunları birdenbire çözülmüş ve şirketin eski genel müdürünün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmasından sadece iki ay sonra EPDK nezdinde sorunları çözülmüş ve perakende satış ve dağıtım lisansları alarak faaliyetlerini 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na göre sürdürmeye başlamıştır.

Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Dağıtım şirketleri için milyar dolarlık özelleştirme bedelleri ödenirken Kayseri Elektriğin otuz yıl için sadece 93 milyon dolar tutarında işletme hakkı devir bedeli ödediği doğru mudur? Ayrıca, toplam dört yılda ödenecek bu bedel şirketin tarifeleri vasıtasıyla vatandaşın cebinden alınıp şirketin kasasına geri dönecek midir?

Değerli milletvekilleri, Komisyonda samimi olarak yaptığımız itirazlara, tasarıya bu şekilde eklenen bir düzenlemenin ahlaki değerlerle ve siyasi ahlakla bağdaşmayacağı uyarılarımıza rağmen, Sayın Bakan, son anda getirdiği düzenlemeyi hararetle savunmuştur. Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi özel hukuk hükümlerine tabi bir şirkettir. Dolayısıyla, tasarının 4’üncü maddesi bir şirkete menfaat sağlamaya hem de Sayın Bakanın yıllarca genel müdürlüğünü yaptığı bir şirkete imkân sağlamaya dönük bir düzenlemedir. Bu düzenleme hukuka da, ahlaka da, Anayasa’ya da aykırıdır. Bu düzenlemeyle kamu zararına sebebiyet verilmesi öngörülmekte, suç işlenmektedir.

Sayın Bakana bizim bir çağırımız olacaktır: Ya kamu menfaatini, saçı bitmemiş yetimin hakkı olan milletin kaynaklarını koruyacak şekilde Bakanlık görevini yapsın ya da Bakanlıktan istifa etsin, gitsin bu şirketin genel müdürlüğünü yapsın. Bu nedenle, Sayın Bakanın bir şaibe altında kalmaması için 4’üncü maddenin tasarıdan çıkarılmasına destek verilmesi gerekmektedir. Değerli AKP grup başkan vekilleri ve değerli AKP milletvekillerine sesleniyorum: Böylesi şaibeli bir düzenlemeyi içeren 4’üncü maddenin lütfen bu tasarıdan çıkarılmasını sağlayalım.

Değerli milletvekilleri, tasarı 5018 sayılı Kanun’a ekli 1 ve 2 sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamını kapsamasına ve bu borçları, ferîlerini terkin etmesine karşın belediye ve il özel idarelerinin elektrik kullanım bedelleri borçlarını kapsamamaktadır. Bu, açık bir şekilde eşitsizliktir. Birçok belediyemizin bırakın diğer borçlarını, personel maaşlarını bile ödeyemez hâle gelmiştir. Diğer kamu kurumlarına yapıldığı gibi belediye ve il özel idarelerinin de elektrik kullanım bedeli borçlarının kapsama alınması yönünde Plan ve Bütçe Komisyonunda vermiş olduğumuz önerge maalesef reddedilmiştir.

Yine, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sonucu şirketler tarafından vatandaşlara sunulan hizmetlerde ortaya çıkan sorunların giderilmesini teminen ihale şartnamelerinin daha detaylı bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Özelleştirilerek devredilen dağıtım şirketlerinin kamuya ait önceki döneme ilişkin alacaklarının hassasiyetle takip edilmesi ve bu alacakların kime ait olduğunun belirlenmesinde, elektrik kullanımının yazılarak tahakkuk ettirildiği tarih yerine elektrik kullandığı dönemin esas alınması, kamu alacaklarının takibi açısından büyük önem arz etmektedir.

Yine, Hükûmet üyelerinin söz verdiği, çiftçinin dönemsel gelir elde etmediği dikkate alınarak tarımsal sulama amaçlı elektrik kullanımına ilişkin faturaların hasat dönemlerine endeksli olarak yılda iki defa düzenlenmesine dair önergemiz de maalesef reddedilmiştir, bu konuda Hükûmetin sözü olmasına rağmen.

Ben teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, 535 sıra sayılı yasa “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine İlişkin” başlığını taşıyor. Oysa, biraz önce hatipler burada açıkladılar, bunun içinde özel sektöre ait, Kayseri’deki bir şirkete ait de düzenlemeler var. O zaman bunun başlığı yanlış, bunun ismi bile yanlış, başından bir yanlış durumu başlıyor.

Tabii, enerji politikaları Türkiye’nin en hassas konusu. Enerji politikalarını Türkiye’nin güvenlik politikasıyla birlikte görmediğiniz zaman ve Türkiye’de, Türkiye’nin temel gündem maddeleri olan ve bu temel gündem maddeleri içinde işsizlik, yoksulluk, yolsuzlukla bağını görmediğiniz zaman, bu tür düzenlemeleri tek başına alıp değerlendirmek de doğru değildir.

Türkiye’de, dışa bağlı, ithal enerjiye bağlı, 50 milyar dolarlar civarında bütçe açığının nedenlerinden birinin enerji olduğu ülkemizde sadece bununla da sınırlı kalınmıyor. Nükleer santrallerin kurulacağı Sinop ve Mersin ilimizde öncelikle yabancı şirketlere bu güzel iki sahil ilimizin -biri Karadeniz’de, biri Akdeniz’de- üstelik devlet garantisiyle uzun süreli verilmesi ve böylesine önemli konuların hem Mersin’de hem Sinop’ta halkın, çevre örgütlerinin, orada yaşayan insanların, oradaki insanları son derece etkileyecek bu yatırımlar konusunda görüşünün alınmaması ve bunun tek taraflı hükûmet tasarrufu olarak hayata geçirilmesi çok ciddi kaygılar uyandırıyor. Bunun, sadece bu boyutu değil, HES’lerdeki denetimsiz çıkar hesaplarının zaman zaman vatandaşla bu şirketleri ne çok karşı karşıya getirdiğini, ne çok mahkemelik olduğunu, Karadeniz dereleriyle ilgili platformların açtıkları davalarda idare mahkemesinin, Danıştayın verdiği kararların ne çok olduğunu da biliyoruz.

Salt bu değil, kömüre dayalı termik santraller konusunda da benzer bir başıboşluk, bir denetimsizlik almış gidiyor. Nedir bunlar? İşte görüyoruz, Silopi’de kömüre dayalı termik santral kuruluyor, altı tane daha termik santral başvurusu yapılıyor. Afşin-Elbistan’dan göçük haberleri geliyor. Yüreğimizi dağlıyor. Hâlâ göçük altında insanlarımız var. Zonguldak’tan, Taşkömürleri İşletmelerinden acı haberlerin arkası kesilmiyor. Balıkesir’den, Bursa’dan, diğer illerimizden de haberler alıyoruz. Bu konuda çok ciddi tartışmalar, araştırmalar da yaptık, maden araştırma komisyonları kurduk, çok önemli incelemeler de yaptık. O, maden araştırma komisyonunun kapsamlı raporu -ki Meclis tarihinde sanıyorum bir ilk ama- maalesef gereği yapılmayan, kitaplık raflarına konulan bir rapordan öteye gitmiyor. Bütün bunlar dikkate alındığı zaman Türkiye’nin bir enerji politikasının olmadığı ortaya çıkıyor.

Salt bu değil tabii, Türkiye’nin Orta Doğu ilişkileri, Türkiye’nin bir kaynak enerjisi ülkesi mi olacağı, yoksa enerji geçiş ülkesi mi olacağı tartışmaları içinde maalesef kaynak enerjiden çok bir geçiş enerjisi, Nabucco’dan tutun da birçok boru hattının geçtiği, geçeceği, Katar’dan tutun da İran’dan, Azerbaycan’dan, birçok ülkeden boru hatlarının geçeceği bir ülke konumunda olduğumuz gerçeği var. Bunu şu açıdan ifade ediyorum, çünkü “BOTAŞ” denilince BOTAŞ biraz enerji alanında faaliyet gösteren Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi olarak da değerlendiriliyor. Bu olayın içinde ve bu borçların yapılandırılmasında BOTAŞ önemli bir aktör olarak gözüküyor.

Peki, bu Mavi Akım’dan dolayı, diğer enerji alanlarından dolayı açılan davalar, yolsuzluklar -birçok ülkeye, örneğin İran’a harcanmadığı hâlde ödenen doğal gaz paraları ki bu 2 milyar dolara yakın bir para olduğu söyleniyor- bütün bunlar, bir bütün olarak ele aldığımız zaman Hükûmetin bu konuda net bir politikası olmadığını görüyoruz. Sadece bununla kalsak iyi ancak bu tür kanun teklifleri Türkiye’nin gündemiyle AK PARTİ’nin de gündeminin farklı olduğunu ortaya koyuyor. Çünkü Türkiye’nin gündeminde, baktığımız zaman, işsizlik, yoksulluk, yolsuzluk, Kürt sorunundan kaynaklı gerilim, darbeyle hesaplaşamama durumu, bağımsız  yargı sorunu, sürekli tartışma, demokratikleşme, düşünce özgürlüğü konuları; seçime gidiyoruz, seçim barajı konusu, hâlâ yüzde 10 seçim barajları uygulanan ülkemizde, yüzde 7 hazine yardımının uygulandığı ülkemizde, hâlâ darbecilerin yaptığı siyasi partilerle, seçim yasalarıyla seçime giden ülkemizde, yanı başımızda yaşananları yok saymak ve görmezlikten gelen bir anlayış hâkim. Tunus’ta olanlardan sonra, Mısır’da yaşananları görmezden geliyoruz; Yemen’de, Bahreyn’de yaşananları görmezden geliyoruz ve daha dün, bugün, İran, yakın komşumuz, yine büyük bir ülke, İran’da yaşananları, çatışmaları, protestoları -ki Cumhurbaşkanımızın orada olduğu bir dönemde- görmezden geliyoruz ve bütün bunların içinde, gerçekten, Hükûmet kendi ekonomi yasalarını durmadan Meclise getiriyor. Bunları Meclise getirirken demokrasi adına muhalefet partilerinin -ki üç grup var burada- düşüncelerini, açıklamalarını, önerilerini dikkate almayı da düşünmüyor. Enteresan olan bir durum bu. Niye bunu düşünmüyor? Mesela çok basit bir konu. Şimdi, TEDAŞ’ın borç yüklenicisi olarak görüldüğü bu proje içinde, baktığımız zaman 15 milyar civarında bir parayı konuşuyoruz. Bu, TEDAŞ’ın borçları olarak gözüküyor. 15 milyar, 2011 bütçesinde öngörülende 39,6 cari açık söz konusu olduğunda üçte 1 cari açık demek arkadaşlar. Yani, Türkiye’nin 2011 bütçesinin üçte 1’inin rakamı kadar bir enerji alanındaki borçtan bahsediyoruz. Öyle basit bir şey değil.

Tabii, TEDAŞ’ın hazineden alacakları var, 4 milyar civarında bir hazine alacakları var. Bu, yol, aydınlatma giderleri vesaire gibi gözüküyor. Ancak bu tasarı görüşülürken Komisyonda, Plan Bütçe Komisyonunda şunları ifade ettik, dedik ki: “Adil olun, ayrımcılık yapmayın, eşit davranın.” Örneğin ibadethaneler konusunda, aydınlanma ücretleri konusunda ayrımcılık yapıyorsunuz. Ülkemizde farklı dinler, farklı mezhepler, farklı kültürlerin olduğu zengin bir ülkeyiz. Siz bırakın camiler, ibadethane olarak aydınlanmalarının karşılanmasının dışında cemevlerinin aydınlanmalarını bile kapsama almıyorsunuz. Bunu almazken, sizin Deyrül Zaferân gibi tarihî bir manastırın, ibadethanenin veya Deyrül Umur gibi tarihî bir manastırın, ibadethanenin aydınlanma borçlarını ödemeyeceğinizi herkes bilir tabii. Ama bu konudaki önergeleri reddederken -yani gerçekten samimiyetinizin ötesinde- o zaman niye bu Alevi açılımlarını yapmakla meşgulsünüz? Yani nerede bir açılım yapsanız, orada bataklığa saplanıyorsunuz. Hiçbir şey duymamış, dinlememiş, görmemiş gibi ayrımcılığa devam ediyorsunuz.

Bu dinî ibadet yerleriyle ilgili ayrımcılığınız bu tasarının içinde var arkadaşlar. Bu tasarı bir ayıbınız. 74 milyon vatandaşımızın hepsine eşit ve adil davranma sorumluluğunuz var. “Sorumluluğunuz” diyorum, bu sorumsuzluğu burada görüyoruz. Bunu yapmayacaktınız.

Diğer bir konu… Şimdi, yakın zamanda elektrik şirketlerinin hepsini özelleştirdiniz, 5 milyar lira para… Nerede bu 5 milyar lira para? Hani, bütçede gözükmüyor, 2011 bütçesi kalemleri içinde gözükmüyor. Şimdi, bu yetmiyormuş gibi, arkadaşlar, bunları borçtan kurtarmak, bunların borçlarını da TEDAŞ’a yüklemek, KİT’lere yüklemek ve Kayseri’deki bir şirketin… Ki arkadaşlar burada açıkladılar, AK PARTİ’yle, Sayın Bakanla ve seçilmiş temsilcileriyle haşır neşir olan bir şirketi, özellikle… Şöyle baktığımız zaman, daha enteresan bir şey, Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ (KCETAŞ), evet bu böyle… Şimdi bakıyoruz, buradaki ÇEAŞ da, KEPEZ Elektrik AŞ de, Aktaş Elektrik Ticaret AŞ de kapsama dâhil oldu ve tümünü de KCETAŞ… Bu, kamu şirketi mi arkadaşlar? Kamu şirketi mi bu? Soruyorum. Çıkıp burada Sayın Bakanın “Bu, kamu şirketi mi, değil mi?” buna cevap vermesi lazım.

Eğer biz, özel sektöre, özel şirketlere, devletin hazine bonolarıyla borçlandırma yaparak, takastı, devirdi, oradan oraya kaydırarak birilerinin borçlarını da üstlendireceksek, şunu söyleyeyim, fakir fukaranın, açlık sınırı altında yaşayan 2 milyon vatandaşın, yoksulluk sınırı altında yaşayan 15 milyon vatandaşın vebali ve günahından kurtulamazsınız.

Bakın, sadece burada 15 milyar lira ile oynuyorsunuz. Bu 15 milyar lirayı, kayırdığınız bu şirketlere verdiğiniz paraları sosyal devletin gereği olarak Türkiye’deki açlık sınırı altında olan 2 milyon vatandaşa verirseniz yoksulluk sınırı altında tek bir insanımız kalmaz. Şimdi, adalet budur, adalet şirketlere devletin hazinesini, parasını aktarmak değil ki. Zaten, 2001 yılında devletin hazinesinden 100 milyar lirayı, batık bankaların parasını vatandaşın vergisinden ödediniz. Kim ödedi? Sizlerin zamanında ödeme yapıldı. Evet, önceki koalisyonlar döneminde bu banka krizleri yaşandı ama ondan sonra, onların çıkardığı yasalarla finans piyasası bu noktaya getirilirken bugün bankalar Türkiye’de en çok kâr elde eden on yedi kuruluşun başında geliyor.

Şimdi, burada “adil olmak”, “eşit olmak” ve “adaletli olmak” kavramları gündeme geldiği zaman soruyoruz, yani, şimdi, Allah aşkına, Türkiye’de bir küçük köyün içme suyunu, sulama birliklerinin elektriğini bile affetmiyorken borcunu üstlenmiyorken koskoca şirketlerin, özel şirketlerin milyarlarını üstlenmeniz acımasızca bir adaletsizlik değil midir? Yani -bu çok acımasız yaklaşımı, bu kıyaslamayı yaptığımız zaman- bir köyün içme suyunun elektriğini, sulama birliklerinin parasını bile takas etmezken özel şirketleri buna nasıl katarsınız? Lütfen, bu başlığı değiştirin. Bu başlığın içine bir de “AKP’ye ait şirketlerin borçlarının takası” diye, KCETAŞ mı nedir, işte onu yazın, bu kanun teklifi doğru olsun. Zaten, Melih Gökçek Ankara’nın doğal gazından dünyanın borcunu takmış, elektrik borcunu takmıştı. İşte, sayenizde iki yasa arka arkaya çıktı; bir, Türk Ceza Kanunu’ndan görevi kötüye kullananları akladınız, bir de ekonomi yönünden bu çıktı.

Şimdi, burada şunu soracağım, vicdanlı olarak: Aydınlanmaların bir kısmını BOTAŞ, TEDAŞ üzerinden yapılandırıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Hemen adını da koymuşsunuz: “Takas, mahsup, terkin.” Şimdi, belediyelerle özel idarelerin elektrik borçlarına gelelim. Yol aydınlatma… Peki, belediyelerin, özel idarelerin yol aydınlatma dışında hiç mi hizmeti yok? Elinizi vicdanınıza koyun. Yani mezarlıkları aydınlatmasınlar mı Allah aşkına? Bunun cevabını verin. Yani mezarlık aydınlatmasını bile bu borcun içine koymuyorsunuz. Bir tarihî kalesi varsa, o kalesine iki tane aydınlatma koymuşsa o belediye, onun parasını karşılamıyorsunuz. Şehirlerin ana caddeleri dışında kalan varoşlarını aydınlatan belediyelere bir kuruş yardım etmiyorsunuz. İl özel idareleri, civar, sınır olayından tutarak ne kömürden yararlandırıyorsunuz ne elektrik üretiminden pay alıyorlar ne koyduğunuz barajlardan, HES’lerden oradaki şehirlerimize bir kuruş para ayrılıyor. Bana şunu söyleyebilir misiniz, çıkıp vicdanınıza elinizi basıp diyebilir misiniz? “Ben Karadeniz’in derelerini kurutuyorum. Hem de Başbakanın çocukluğunun geçtiği dereleri, Kâzım Koyuncu’nun, Şevval Sam’ın türkülerindeki dereleri kurutup barajlar yapıyorum, orayı özel şirketlere veriyorum. O özel şirketler buradan elektrik üretecek ama buranın doğasını, tarihini, kültürünü tahrip ederken buradaki vatandaşa ben şu kadar para veriyorum, yüzde 15’ini veriyorum.” Bana diyebilir misiniz bunu? Hasankeyf’i sular altında bırakırken bunu diyebiliyor musunuz? Cizre Barajı’nı yapacaksınız… Yani buralardan alıyorsunuz kaynakları, getirip özel sektöre veriyorsunuz. Hiç mi orantılı adalet, orantılı hak, hukuk, hakkaniyet diye bir kavram yok? Oradaki insanlar niye öfkeli? Maden sektörü İda Dağı’nı, Kaz Dağı’nı çukurlara çevirirken, şirketler yarışırken orada ve vatandaşın doğal zenginliklerini tahrip ederken bir de yer altı zenginliklerini alıp götürürken, oradaki vatandaşın şuna hakkı yok mu: “Sen burayı tahrip ederken buraya ne veriyorsun? Ne koyuyorsun yerine?” demeye hakkı yok mu? “Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar.” diyorlar ya, bunun gerçek anlamı bu değil mi?

Şimdi, bu enerji sektörünü bu kadar acımasızca kullanma hak ve hukukunu hangi vicdan sahibi hükûmet bu kadar hoyratça kullanabilir? Nasıl kullanabilirsiniz? İnsanları nükleer enerjinin radyasyonuna maruz bırakarak mı? Kendi sularını, doğal kaynaklarını yabancı şirketlere peşkeş çekerek mi? Kömür ocaklarını, kömürleri özelleştirip, ihaleye verip 1-2 kişinin eline vererek sadece onların yararlanması için mi? Yani şimdi, Şırnak’ın her tarafı kömür arkadaşlar ama Ciner geliyor, Şırnak’ta termik santral kuruyor. Allah aşkına, bunu kurarken ne veriyor bölge halkına? O kadar kömürü alıyor, Cudi Dağı’nda 800 metre tünel açmış, orada ne para bırakıyor, ne yatırım yapıyor, bana söyler misiniz? Altı tane daha firma başvurmuş, hepsinde AK PARTİ’liler var, teker teker bunları açıklayacağız. Ondan sonra da oranın havasını bozuyorsunuz, çevresini kirletiyorsunuz, oradaki vatandaş da, çevreciler de güçlü bir hareket olarak çıkınca toplumsal çatışmaya neden oluyorsunuz.

Bakın, arkadaşlar, dünyanın her yerinde, nerede enerji ve kaynak varsa, o kaynak ve enerji nerede çıkmışsa yüzde 15’i çıkan yere verilir, yatırıma dönüşür. Bu yok. Niye yok? Yok işte. Biz muhalefetiz, doğru olana “doğru” deriz oy veririz ama buna oy vermeyiz arkadaşlar, bu vahşi kapitalizmin tasarılarına oy vermeyiz. Ret oyu kullanacağız.

Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Bayram Ali Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Bayramoğlu.

AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı kanun çerçevesinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle selamlıyorum.

Benden önce diğer üç grubumuzun, partimizin temsilcilerini dinledim. Söylediklerinin içerisinde doğruluk payı olan konuların, eksikliğini hissettikleri konuların var olduğu muhakkak ancak bu kanunun algılanması noktasında, gündeme getirmiş olduğumuz mahsuplaşma meselesinin gerçek anlamda anlaşılmadığını müşahede etmiş bulunuyorum, çünkü sürekli şekilde bir para, bir ödeme, karşılıklı bir transfer yapılıyormuşçasına bir algılamayla konu gündeme geldiği için ilk önce bu bilgi kirliliğini bir temizlememiz gerektiğiyle sözlerime başlayacağım.

Şimdi, arkadaşlar, 1992 senesinde hazine, bir program çerçevesinde bir tahkim kararı alıyor ve bu aldığı tahkim kararı çerçevesinde yine enerji içerikli olan bütün kurumları bir araya getiriyor ve diyor ki: “Kendi aranızdaki bu borç-alacak ilişkilerini eninde sonunda bir tasfiye etmemiz ve borçları sıfırlamamız gerekiyor.” diye bir karar alıyor ve 1992 senesinde borçlar tasfiye edilerek sıfırlanıyor. Hiçbir kurumun bir başka kuruma, devlet kurumlarının da birbiriyle herhangi bir borç ilişkisi kalmıyor ama aradan geçen, 1992’den bu zamana geçen süre zarfında, yaklaşık yirmi yıllık süre içerisinde yine kurumlar çeşitli alışverişlerde bulunuyorlar. “Çeşitli alışveriş” demek, şu demek: Bir perakende dağıtım firması var. Bu perakende dağıtım firması üretici bir firmadan elektrik enerjisi alıyor. Üretici firma bunu dağıtıcı firmaya belirli bir bedel üzerinden satıyor. Bu belirli bedel üzerinden satın alan dağıtım firması da çeşitli perakende tüketicilere bu ürünleri dağıtmış oluyor ama bu dağıtımları yaparken, bunun içerisinde belediyeler, ibadethaneler, çeşitli kurum ve kuruluşların bedelleri de onların üzerine yıkılmak suretiyle hesaplama tekniğine gidiliyor ama bu sistemde, eninde sonunda gözüküyor ki kurumlar aslında birbirlerinin ürünlerini kullanmış olmalarına rağmen bunların bedellerini birbirlerine ödemiyorlar. Nasıl olsa kamu kamudur diyor, TETAŞ’ın EÜAŞ’tan alacağı varmış, EÜAŞ’ın TEDAŞ’a borcu varmış gibi, kurumlar bu bedelleri nazarı itibara almıyor. Bunu tabii sadece bir elektrik dağıtımı olarak değerlendirmememiz gerekiyor çünkü bunun içerisinde aynı zamanda, en önemli alacak-verecek ilişkisi içerisinde bulunan kurumlardan bir tanesi de BOTAŞ, çünkü BOTAŞ’ın enerjiyle doğal gaz açısından ilişkisi var. Dolayısıyla BOTAŞ da ithal ettiği doğal gazlardan dolayı gümrüğe ödemesi gereken bedelleri zamanında zemininde ödeyemediği, yatırımlara daha çok pay ayırdığı için BOTAŞ da bu bedellerini ödeyemiyor. Rakamlar her geçen gün düzenli olarak, sistematik olarak büyüyor.

İşte, arkadaşların bahsetmiş olduğu rakamlar hakkında size biraz bilgi vermekte fayda görüyorum:

Bakın, bugün itibarıyla, TEDAŞ’ın TETAŞ’a toplam borç miktarı 10 milyar 898 milyon lira. TETAŞ kim? Elektrik satışı yapan bir kamu KİT’i. Peki, aynı şekilde TEDAŞ’ın EÜAŞ’a toplam borcu ne kadar? Yani, direkt üretici olan, direkt üreticiden satın alma sıfatıyla da 5 milyar 177 milyon lira. Bir de iletim bedellerini ödemesi gereken bir kurum var, o da TEİAŞ. TEİAŞ’a ne kadar borcu var? O da 164 milyon lira. Yani, 31/12/2010 itibarıyla, TEDAŞ’ın toplam 16 milyar 239 milyon, kamu kurumlarına borcu var. Bunun karşısında da üç dört tane kurumdan direkt alacağı var. Başında ne geliyor? Genel aydınlatma. Genel aydınlatmadan alacağı ne kadar? 2 milyar 670 milyon lira, ibadethanelerden 164 milyon lira, resmî dairelerden de 731 milyon lira olmak üzere toplam 3 milyar 565 milyon lira alacağı var. Yani, ikisini mahsuplaştırdığınız zaman, TEDAŞ’ın toplam borç miktarı 12,5 milyar TL’ye ulaşmış. Ne kadar zamanda? 1992’den bu zamana kadar. Fakat sadece bu kurumlar mı var? Hayır. Mesela size birkaç tane örnek vereceğim, BOTAŞ’tan örnek vereceğim. BOTAŞ’ın toplam borç rakamı açısından baktığımızda, EÜAŞ’tan toplam alacağı 7 milyar 368 milyon lira. Peki, bu 7 milyar 368 milyon liraya şu andaki kaydi değer olarak bakarsanız, toplam 12 milyar 815 bin lira faiz tahakkuk etmiş. Kim kimden ne faizi alacak? Aynı şekilde, BOTAŞ’ın Ankara tır gümrüklerine 4 milyar 240 milyon lira gümrük vergisi ve buna yaklaşık 3 milyar 235 milyon lira faiz; Başkent Vergi Dairesine de 2 milyar 376 milyon lira vergi, buna da 551 milyar lira faiz tahakkuk etmiş durumda. Şimdi, bu sistemleri bu hâliyle, mevcut hâliyle bırakırsak önümüzdeki senenin sonunda bu rakam 16 milyar 239’dan 18’e çıkacak, beş sene sonra 25’e çıkacak ve gereksiz yere bir bilanço kaybına sebebiyet vermiş olacağız. Bununla bitiyor mu? Hayır.

Bakın, bunun içerisindeki en önemli işlerden bir tanesi, bu mahsuplaşmayı yapmak istememizdeki en önemli işlerden bir tanesi şudur: Bu kurumlar birbirlerinden alacaklarını alamadıkları için birbirlerine faiz tahakkuku yapmak zorundadır. Faiz tahakkuku ne demek? O tahakkukun içerisinde alacağınızı alamadığınız zaman borç miktarını artırmak demektir. Ama kurum alacağını alamadığı zaman çeşitli borçlanma mekanizmalarına gideceği için bu borçlanma mekanizmalarını hangi kaynaklarla oluşturacak? Mevcut piyasadaki uygulanan kredilendirme mekanizmalarıyla veya uluslararası alandaki kredilendirme mekanizmalarıyla. Peki, buna faiz tahakkuk ettiği zaman bu nereye yansıyacak? Elektrik Üretim AŞ’ninki üretim maliyetlerine, Elektrik Dağıtımınki dağıtım maliyetlerine ve eninde sonunda, dolaylı olarak perakende olarak enerjiyi kullanan sanayiciye veya tüketiciye. İşte bu sistemin içerisinde kargaşayı ortadan kaldırmak ve sistem açısından sistemi birbirine entegre edip bundan sonra çok daha verimli, prodüktif bir çalışmayı yapmak üzere, hiçbir parasal hareket olmaksızın kurumlar arası mahsuplaşma kanununu getirdik.

Bakın, bunun sisteminin sonunda 16 milyar 239 milyon lira borcu olan TEDAŞ nihai olarak toplam 9 milyar 2 milyon lira borçlu hâle geliyor, yani alacakları borçları mahsup ediliyor, vergi hariç toplam 9 milyar 2 milyon lira borçlu konuma geliyor. Peki, bu borcunun mekanizması hangi planlamayla yürütülecek? TEDAŞ şu anda dağıtım ihalelerini, özelleştirmeden edinmiş olduğu bedelleri, sistematik olarak bu kaynakları önümüzdeki süreç içerisinde kullanmak kaydü şartıyla bu kurumlara yönlendirmek şeklinde devam ettirecek ve en azından, o kurum, bilançosunda sürekli zarar gözüken veya faiz gözüken sistemden bir anlamda kurtulmuş olacak.

Aynı mahiyette Türkiye’de en çok yatırım yapan kurumlarımızdan bir tanesi BOTAŞ’tır. BOTAŞ’ın toplam borç miktarı rakamsal olarak yaklaşık 10 milyar lirayı, 11 milyar lirayı geçtiğinde, BOTAŞ’ın bu sistemin sonucunda olan TETAŞ’a borçları toplam 1,596; BOTAŞ’ın da toplam 752 milyon lira olmak suretiyle minimize edilmiş olacak ve bundan sonra daha rahat, daha “…”(x) hareket etme imkânına sahip olacak. Yani Ahmet’in Ali’ye, Ali’nin Mehmet’e olan borçları, Mehmet’in de Ali’ye olan borcuyla bir anlamda kendi içerisinde absorbe edilmiş olacak. Şimdi, bu noktadan sonra özellikle arkadaşlarımızın dile getirdiği bir konuyu nazarıitibara almakta fayda görüyorum çünkü burada Kayseri Elektrik Dağıtım işi meselesiyle ilgili son derece bilgi dışı, gündem dışı, sanki Kayseri Elektrik AŞ’ye bir para aktarılıyormuş, bu parasal harekette bunlara bir imkân tanınıyormuş gibi bir değerlendirme gündeme geldi ki bu çok yanlış. Şöyle yanlış: Bakın, 2008 senesinde sizlerle beraber burada geçirmiş olduğumuz bütçenin sonucunda bir karar aldık, dedi ki: “Genel aydınlatma giderleri bundan böyle kamu tarafından karşılanacaktır.” Genel aydınlatma nedir? Şehir içerisindeki ulaşım imkânlarının ulaşabileceği her noktaya kadar aydınlatmanın yapılabileceği çalışmalardır.

                               

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.

Az evvel, Sayın Kaplan, “Özellikle mezarlıkların aydınlatmasını niye belediyelere bırakıyorsunuz?” derseniz, normal planlamada genel aydınlatma içerisinde mezarlıklar yok ama ben özellikle o konuşmadan sonra arkadaşlara sordum, fiilî olarak her ne kadar yok ise de dekoratif amaçlı aydınlatmaların dışındaki mezarlık ve benzeri aydınlatmalar da şu anda genel aydınlatmanın içerisinde zaten değerlendiriliyor yani dolayısıyla “genel aydınlatma” dediğiniz, şehrin içerisindeki  bütün aydınlatmaları bu anlamda içeriyor.

Peki, belediyelerin kaynakları şu anda bu bedelleri ödeme imkânına sahip değil. İşte 2008’den önceki dönemde özelleştirilmiş üç tane bölgeden bir tanesi Kayseri bölgesidir. Kayseri bölgesinin elektrik dağıtım şirketi, bu kanundan önceki süre çerçevesinde bu bedelleri ilgili belediyelerden tahsil edemediği için aslında belediyelerin borçları bu kanunda mahsuplaşma içerisine dâhil edildiği için belediye adına bir mahsuplaşma sistemi yapılmaktadır. Dolayısıyla bir para transferi, özellikle o tarafa bir kaynak aktarımı diye bir şey söz konusu değildir, olamaz da. Çünkü bu kanun, hiçbir şekil ve surette özel kuruluşların mahsuplaşmasını, dağıtım şirketlerinin, üretim şirketlerinin veya genel anlamlı aydınlatmayla ilgili özel şirketlerin dağıtımı ifadesini veya ödemesini hiçbir şekilde kabullenmiyor ve zaten kanuna da özel hüküm olarak bunlar konulmuş durumda. Bu konuyu çok iyi bilmemiz gerektiğini özellikle söylüyorum.

Bu mahsuplaşmanın sonucunda da -şunun altını kalın kalemle çiziyorum- hiçbir dağıtım şirketi özellikle bu mahsuplaşmadan yararlanma şansına sahip olamaz. Neden olamaz? Çünkü mahsuplaşma sadece kamu kurumları arasında yapılan bir para transferiyle bilançoları temizleme işlemidir. Dolayısıyla hadisenin parasal boyuta indirgenmiş olmasını çok doğru bulmadığımı özellikle belirtiyorum.

Bunun yanında temel felsefe olarak az evvelki sözlerimin içerisinde gündeme getirmiş olduğum konunun altını biraz daha kalın kalemlerle çizmem gerektiğini düşünüyorum. Bu mahsuplaşma sistemi yapıldı ve önünde sonunda toplam TEDAŞ -şuradaki  rakamlar çerçevesinde söylüyorum size- TEİAŞ’a 67 milyon, TETAŞ’a 1 milyar 596 milyon, EÜAŞ’a 6 milyar 587 milyon ve BOTAŞ’a da 752 milyon lira borçlu kalacak. Bunun haricinde bir de hazineye yaklaşık 3,5 milyar lira vergi borcu kalmış olacak. Mevcut Kanun’umuzun 4’üncü maddesinin ek bendine göre, bundan sonraki süre içerisinde hazinenin reeskont faizleri sistemiyle bundan sonraki dönem içerisinde TEDAŞ bu bedelleri sadece kime karşı ödemekle mükellef olacak? Bu kurumlara aktarmakla mükellef olacak. Peki, TEDAŞ bu kaynağı nereden temin edecek? İşte, önemli nokta bu. TEDAŞ, şu anda, biliyorsunuz, çeşitli dağıtım şirketlerini, özelleştirme yapmak suretiyle, Özelleştirme İdaresinden bizim bile beklentilerimizin çok daha üstündeki rakamlarla dağıtım şirketlerine satış yapmış durumda. İstanbul’un Anadolu yakası, Trakya yakası, Konya bölgesi, Kütahya bölgesi, Antalya bölgesi gibi kurumları ve hakikaten rakamsal olarak çok ciddi rakamlara bu bölge dağıtım ihaleleri gerçekleşmiş durumda. Peki, bu gerçekleşmeler onaylanıp bedellerin ödemesi olmadan, az evvel burada konuşulduğu gibi, “Biz, şu anda 2011 bütçesinin içerisinde bu -özelleştirmeden- kaynakları göremiyoruz.” demek konuyu takip etmemek anlamına gelir. Dolayısıyla, 2011 senesi içerisinde bu özelleştirme gelirleri hesaplara geçtikten sonra, Maliye yani Hazineyle birlikte Özelleştirme İdaresi bir araya oturacaktır. Bu miktarların ne kadarı hazineye aktarılacak, ne kadarı TEDAŞ’ın özelleştirme gelirlerinden dolayı bu diğer kurumlara aktarma olarak geçirilecektir, onun kararını o kurumlar zaten vereceklerdir. Ama bu, şu anlamda çok önemli bir ifadeyi de beraberinde getirmiş oluyor. O da nedir? Eğer bu özelleştirme gelirlerinden TEDAŞ bünyesine para transfer edilip TEDAŞ’la EÜAŞ’a, TETAŞ’a, BOTAŞ’a bu kaynakları kademeli olarak aktarmaya başlarsa hem borç limitini indirecek hem de finansal olarak BOTAŞ gibi, TETAŞ gibi, EÜAŞ gibi sürekli yatırım içerisinde olan kurumların çok daha iyi nefes almasına ve çok daha yeni yatırımlara gitmesine de vesile olacaktır.

Bakın, geçtiğimiz cumartesi günü, ben, EÜAŞ bünyesinde İstanbul’da, Ambarlı’da yapılan bir doğal gaz çevrim santralinin ziyaretine gittim. Özellikle bu yatırımı bana çok övmüşlerdi arkadaşlar, hatta bu konuda yerli bir firmamızın -hem proje hem imalat, çeşitli makineler haricinde- bu noktaya gelmiş olmasını görmekten de son derece memnun oldum.

İki tane önemli santralle yaklaşık 1.200 megavatlık büyük bir çevrim santrali planlanıyor, yapılıyor ve inşallah bu sene içerisinde bitirerek devreye alacaklar. Şimdi, bunu, bu yatırımı kim yapıyor? EÜAŞ yapıyor. Peki, EÜAŞ’ın şu andaki TEDAŞ’tan toplam alacağı ne kadar? 6 milyar 587 milyon lira. Eğer bu kaynağı planlı olarak bu kurumlara verebilirsek ve kademeli olarak bu kaynağın geleceğine inanırlarsa, sadece rakamsal olarak ortada kalmadığını görüp inanırlarsa, önümüzdeki dönemlerde ihtiyacımız olan enerji yatırımları konusunda planlama yapma, rekabet sistemini oluşturma ve Türkiye’nin enerji arz güvenliğini sağlama noktasında çok önemli bir işlevi yerine getirmiş olacaklardır.

Yine, kanunun içerisinde bulunan belediyeler ve il özel idarelerinin genel aydınlatma giderlerinin bu mahsup içerisine katılmış olması son derece önemli bir konudur. Bakın, belediye ve il özel idarelerinin sadece genel aydınlatmayla ilgili toplam borç miktarı 2 milyar 670 milyon liradır. Bu borç miktarını bu belediyelerin mevcut kaynaklarla ödemesi mümkün olmadığına göre ve 2008 senesinde almış olduğumuz bütçe kararı çerçevesinde genel aydınlatma giderlerinin hazine bünyesinde karşılanması konusunda da çok doğru bir karar vererek bunu uygulamaya koymuş olmamız demek bu eski hesapların kitapların bir güzel düzenlenmesi, temizlenmesi ve 2011’den sonraya beyaz sayfayla bu konulara bakmak anlamına gelir ki, o zaman Türkiye bundan son derece daha iyi istifade etmiş olur, mevcut kurumlarımız, özellikle KİT statüsündeki mevcut kurumlarımız da daha randımanlı, daha verimli çalışma imkânına sahip olmuş olurlar diyorum.

Bu kanunun Türkiye açısından, özellikle enerji sektörü açısından son derece önemli ve geleceğe yönelik çok özel bir anlam taşıdığını ve bunun faydasını, önümüzde enerji sektörüne yönelik yapılacak diğer desteklere faydasını da hep birlikte çok kısa süre içerisinde göreceğimizi söylüyor ve hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilli arkadaşlarım; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, 2001 yılı öncesinde, 2001 yılının başından önce elektrik dağıtım işi ya da elektrik piyasası, tek alıcı, tek satıcı üzerinden, TEDAŞ üzerinden yürütülüyordu. Tabii o zaman tek bir şirket vardı ve elektrik işlemleri bu şekilde yürütülüyor, herhangi bir karışıklık meydana gelmiyordu fakat 2001’den itibaren rekabeti esas alan ve üretimde nihai tüketiciye kadar kamu ve özel birçok piyasa oyuncusunun rol aldığı bir yapı kuruldu. Bu yapının içinde EÜAŞ, TEİAŞ, TETAŞ gibi kurumlar ve sonradan piyasaya giren yine BOTAŞ gibi, TEDAŞ gibi elektrik tedarik zincirinde rol oynayan diğer piyasa aktörleri de devreye girdi.

Yine, 2000’li yıllardan sonra elektrik işleri de özelleştirme kapsamına alındı, özelleştirilmesi düşünüldü ve özelleştirme odasına konuldu. Bildiğiniz gibi “Nasıl olsa özelleştirilecek.” düşüncesiyle herhangi bir personel alımı, herhangi bir yatırım yapılmadı ve bu anlamda da hizmetlerde büyük sıkıntılar yaşandı. Gerçekten, özellikle az insanların yaşadığı yerlere kaliteli hizmet götürülemedi, kaçakla etkili mücadele yapılamadı, enerji nakil hatları, üretim hatları değiştirilemedi, personel yokluğu ve denetim yetersizliği gibi sıkıntılarla birlikte elektrik piyasasında bu anlamda, hizmet anlamında özellikle çok büyük sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Tabii, bu arada…

BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı, bir dakikanızı rica edebilir miyim.

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)

B) Çeşitli İşler

1.- Genel Kurulu teşrif eden ve ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Ildar Gılmutdınov ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte olan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ildar Gılmutdınov ve beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.

Kendilerine yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum efendim. (Alkışlar)

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (Devam)

BAŞKAN – Buyurunuz efendim.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Ben de misafirlerimize “Hoş geldiniz.” diyorum.

Tabii, bu özelleştirme kapsamına girdikten sonra bu yatırım yetersizliği ve sıkıntılar ortaya çıktı. Daha sonra bu firmaların içerisinde yeni şirketler oluşturulmasıyla birlikte enerji KİT’leri arasında baktığımız zaman gerçekten borç ve alacak ilişkilerinde büyük sıkıntılar ortaya çıktı ve her sene bunlarla ilgili düzenlemeler yapılmaya başlandı. Bu, sürekli bir yapıya kavuşturulsun, daha sağlam bir yapıya kavuşturulsun ve faiz gibi gerçekten sıkıntıları geçen ve ödeme yükümlülüğünü artıran problemlerden artık düzgün bir sisteme geçilmesi noktasında bu kanun tasarısı hazırlandı ve bu kanun tasarısı kısaca enerji KİT’leri arasında elektriğin sunumu, girdi sağlayan kuruluşlardan perakende satışı yapan kuruluşa doğru olurken nakit akışı bunun tam tersi yönde gerçekleşmekte, bildiğiniz gibi. Aşağıdan yukarı doğru bir hizmet sunumu var ama nakdin de yukarıdan aşağı doğru gelmesi gerekiyor. Diğer bir ifadeyle nihai tüketicilere sağlanan elektriği fatura eden dağıtım şirketleri elde ettikleri gelirleri kendilerine enerji tedarik eden üretim şirketine aktarmakta, elektrik üreten şirketler ise gelirlerini elektrik üretiminde girdi sağlayan kuruluşlara aktarmakta.

Yukarıda bahsi geçen mekanizma TEDAŞ’ın tahsilatında yaşanan sorunlar nedeniyle enerji alanında faaliyet gösteren enerji KİT’leri arasında borç, alacak birikimine neden olmakta. Gelinen nokta itibarıyla tahsil edilme imkânı kalmamış borç ve alacakların sadeleştirilmesi, mali tabloların izlenebilir bir yapıya kavuşturulması bu yasa tasarısıyla sağlanmış olacaktır.

Bu kanun tasarısı herhangi bir nakit ödemesi yapılmaksızın enerji KİT’leri arasında 31 Ocak 2011 tarihi itibarıyla oluşmuş bulunan borç ve alacakların takas ve mahsup suretiyle tasfiye edilerek sadeleştirilmesi esasına dayanmaktadır. Buna göre, TETAŞ, TEİAŞ, EÜAŞ ve BOTAŞ’ın her birinin mali tablolarında, 31/1/2011 tarihi itibarıyla diğer enerji KİT’lerinden olan alacak tutarı diğer enerji KİT’lerine olan borç tutarından çıkarılacak, her bir KİT için net alacak bakiyesi hesaplanacaktır. Hesaplanan bakiyeler TEDAŞ’ın bilançosunda borçlar bölümüne aktarılarak muhasebeleştirilecektir, böylece diğer KİT’ler net alacaklı konuma gelirken, TEDAŞ sistemin net borçlusu hâline gelecektir. Aralık 2010 itibarıyla TEDAŞ’ın diğer KİT’lere olan 16,2 milyar lira borcu değişmeyecek, ancak kendi aralarında borçlu-alacaklı durumda olan diğer şirketler sadece TEDAŞ’tan alacaklı olacaklardır.

Şirketlerin TEDAŞ’tan alacakları geçici rakamlara göre, TEİAŞ 67 milyon, TETAŞ 2.217 milyon, EÜAŞ 6.587 milyon, BOTAŞ 7.368 milyon lira olacaktır.

Söz konusu işleme ilave olarak, başta BOTAŞ’ın Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan ithalde ödenen KDV borçları ile Maliye Bakanlığına olan tüm asli ve fer’i KDV ve ÖTV borçları olmak üzere, TEDAŞ’ın mülga Kamu Ortaklığı Fonu’na olan borçları terkin edilerek TEDAŞ tarafından devralınacaktır.

Ayrıca 31 Ocak 2011 tarihi itibarıyla tahakkuk eden ve vadesi geldiği hâlde TEDAŞ’a ödenmemiş olan belediyeler ve il özel idarelerinin genel aydınlatma bedeli, ibadethanelerin aydınlatma bedeli, bu borçların tamamı herhangi bir faiz tahakkuk ettirilmemek kaydıyla, öncelikle TEDAŞ’ın Özelleştirme İdaresi Başkanlığına olan borçlarından, daha sonra bilançosunda öz kaynaklar altında yer alan hesaplardan mahsup edilecektir.

Değerli arkadaşlarım, bu kanun herhangi bir şekilde borçların kamu tarafından üstlenilmesini öngörmemektedir. Ayrıca, kamunun özel sektörden olan alacakları ile özel sektöre olan borçları için herhangi bir düzenleme içermemektedir. Tasarının yasalaşmasıyla birlikte enerji KİT’lerinin alacak bakiyeleri TEDAŞ bilançosuna aktarılacaktır. Bununla birlikte, söz konusu bakiyeler karşılığında kuruluşlara herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.

Mesela, TETAŞ’a baktığımız zaman 3.595 lira abone grubundan alacağı, şirketlere ise 16.198 lira borcu olduğu görülmektedir. Diğer taraftan, TEİAŞ’a baktığımız zaman, 262 bin lira alacağına karşılık 195 lira borcu olduğu görülmektedir. TEDAŞ’ın 10.995 lira alacağına karşılık 8.778 lira borcu olduğu görülmektedir. EÜAŞ’ın 13.999 liralık alacağına karşılık 7.412 lira borcu olduğu görülmektedir ve bunlara baktığımız zaman, TEİAŞ’ın 67 lira tam olarak alacağı, TETAŞ’ın 2.217 lira ve EAÜŞ’ın da 6.587 lira alacağı olduğu da gözükmektedir. Dolayısıyla, KİT’ler arasındaki net borç-alacak durumuna da baktığımız zaman toplam 16.239 lira alacak miktarına karşılık 16.198 liralık da bir borcun olduğu açık bir şekilde görülmektedir.

İşte bu mahsup gerçekleştirildiğinde, TEDAŞ’ın diğer KİT’lere toplam 9 milyar liralık borcu olacak ve borcun da şirketlere dağılımı şöyle olacak: TEİAŞ 67 milyon, TETAŞ 1 milyar 596 milyon, EÜAŞ 6 milyar 587 milyon, BOTAŞ 752 milyon olarak gerçekleşmiş olacak ve bu mahsuplaşma gerçekleştirildiğinde hem sadeleşmiş hem de sağlam bir yapı kurulmuş olacaktır diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.23

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.39

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi tasarının tümü üzerinde söz sırası Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’a ait. (AKP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yıldız.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; bazı kamu kurum ve kuruluşlarının borç ve alacaklarının düzenlenmesiyle alakalı kanun tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, öncelikle, Afşin Elbistan (B) Santrali’ne kömür tedariki yapan özel sektörün sahasında olan kazadan dolayı ölen kardeşlerimize Allah’tan rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.

Değerli arkadaşlar, bir kısım konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalardan bazı bilgi eksiklerinin olduğu kanaatine vardım. Tekrar, bu bilgileri bir gözden geçirme ihtiyacı hissediyorum.

Biz burada ne yapıyoruz; enerji KİT’leriyle alakalı nasıl bir düzenleme yapıyoruz, nasıl bir düzenleme yapacağız? Hâlen enerji KİT’lerinin genel bütçeli kuruluşlardan toplam 3 milyar 565 milyon TL bir alacağı vardır, merkezî bütçeli hem vergiden hem de Kamu Ortaklığı Fonu da dâhil olmak üzere toplam 7 milyar 237 milyon TL de borcu bulunmaktadır. Enerji KİT’lerine bir enerji ailesi olarak bakarsak genelde bu tarz bir rakam ortaya çıkıyor. Özetle, enerji KİT’lerinin konsolide olarak toplam 3 milyar 672 milyon TL kamuya yani devlete borcu vardır. Hâlen, TEDAŞ, enerji KİT’lerine 16 milyar 239 milyon borçlu, devletten ise 3 milyar 565 milyon TL alacaklıdır yani net borcu 12 milyar 674 milyon TL’dir. Mahsup işleminden sonra TEDAŞ’ın toplam net borç miktarı değişmeyecek ancak borçluların kimliği değişecektir. Burada herhangi bir aslından tenzil etmek, herhangi bir aslıyla alakalı terkin etmek söz konusu değildir; yalnızca ferîlerinden, faizlerinden terkin etme söz konusu olabilecektir. Çünkü kamu kurum ve kuruluşların kendi aralarında faizlerinin de tek kalem ve üniform bir yapı olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, daha önce TETAŞ, EÜAŞ ve TEİAŞ’a borçlu iken mahsup sonrası, eğer bu kanun tasarısı kanunlaşırsa, TETAŞ, EÜAŞ, BOTAŞ hazineye borçlu hâle gelecektir, tek fark bu olacaktır; TEDAŞ’ın borcu ne bir kuruş eksilecektir ne de bir lira artacaktır. Bir kere bunun altını kalın çizgilerle çizmemiz lazım.

Burada herhangi bir nakdî ödeme de söz konusu değildir. Nakit akışlarıyla alakalı enerji KİT’lerinin, bu söylediğimiz TEDAŞ, TEİAŞ, TETAŞ, BOTAŞ ve EÜAŞ’ın bulunduğu ailenin birbirleriyle olan nakit akışlarında da bir değişme söz konusu değildir. Yalnızca, burada, en kısa tabiriyle, bir sadeleştirme söz konusudur.

Yine bir yanlış anlamaya meydan vermemek açısından şunu belirteyim: Burada, bu düzenlemenin vatandaşa bir vergi olarak yansıyıp yansımayacağıyla alakalı konudan bahsedildi. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey söz konusu değildir. Bu düzenlemeyle burada vatandaşımıza yeni bir vergi gelmemektedir, yeni bir vergi aktarılmamaktadır. Çünkü bu kanun kapsamında kuruluşlar arasında veya Hazine tarafından herhangi bir nakit ödeme öngörülmediği için, nakit açığıyla alakalı da bir şey söz konusu olmayacaktır. Mahsuplaşmaya konu olan vergi borçları ise cari döneme ilişkin olmayıp, uzun bir süre içerisinde birikmiş olan bir tortudan ibarettir. Mahsuplaşma sonucunda vergi borcunun anaparası silinmeden, yani terkin edilmeden TEDAŞ’ın bilançosuna devredilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, burada yeni bir vergi tahakkuku oluşmayacaktır ve vatandaşa da yeni bir vergi gelmeyecektir.

Değerli arkadaşlar, belki maddelerinde konuşacağız ama Kayseri Elektrik ve Denizli’yle alakalı bir konu var, onu burada birazcık açmam gerekiyor.

Bildiğiniz gibi, ben Kayseri ve Civarı Elektrikte yaklaşık dört buçuk-beş yıl genel müdürlük yaptım. Bu genel müdürlük süresi içerisinde herhangi bir ortaklığım veya herhangi bir hissem söz konusu olmamıştır, ondan sonra da olmamıştır. Yani bu süre içerisinde ben orada maaşlı çalışan birisi idim, Kayseri Büyükşehir Belediyesi adına, orada yine Genel Kurul tarafından seçilmiş bir genel müdür.

Kayseri Büyükşehir Belediyesi, zamanında CHP tarafından yönetilmiştir, zaman zaman -ANAP herhangi bir şekilde belediyeyi almamış olmasına rağmen, daha önceden ANAP belediyesiydi- değişik partiler Kayseri Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanmışlardır, şu anda da AK PARTİ’dir. Dolayısıyla, en büyük hissedarı olan, hem bağlı kuruluşları vasıtasıyla hem de ana hissedarı Kayseri Büyükşehir Belediyesine aittir.

Şimdi değerli arkadaşlar, buradaki yapacağımız düzenlemeyle çok fahiş bir hata yapılmaktadır anlayış olarak. Bu düzenleme ile biz Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’ye herhangi bir para aktarmayacağız. Tam tersi, Türkiye’de seksen bir ilin içerisinde bu belediye sokak aydınlatmaları ve il özel idareleriyle alakalı tek almamış olan Kayseri belediyelerine ve il özel idaresine para aktarmış olacağız. Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ bir bağlı kuruluştur, 3096 sayılı Kanun çerçevesinde görev yapmış, yetmiş yıllık imtiyazı olan ve sonra tekrar elli yıllık imtiyazını kullanıp yeni imtiyaz almış olan bir şirketti. Şimdi tekrar, yeni düzenlemeyle, 4628 sayılı Kanun çerçevesinde lisans almış olan bir şirkettir. Önceki hesaplarının her birisini kamu adına alacak ve borçlarını düzenlemiş, bir nevi kiracı konumunda bulunmuştur.

Şimdi, biz, buradaki yapacağımız düzenlemeyle Türkiye’nin seksen ilindeki belediyelerin 31/12/2008 tarihi itibarıyla 2015’in sonuna kadar bütün sokak aydınlatmaları Hazine tarafından karşılanacaktır ama Kayseri bunun istisnası olarak kalmıştır. Bu düzenlemeyi yapmamış olmamız hâlinde seksen ilin belediyeleri sokak aydınlatmalarını Hazine tarafından ödeyeceklerdir ama bir tane il, Kayseri ilinde sokak aydınlatmaları Hazine tarafından ödenmeyecektir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. O yüzden, yanlış anlamalara meydan vermemek açısından, ben bunu Plan ve Bütçe Komisyonunda da anlattım ama herhâlde orada bulunamayan arkadaşlarımız vardı, biz bu vereceğimiz parayı, buradaki yapacağımız düzenlemeyi Kayseri Elektriğe vermiyoruz arkadaşlar. Belediyelerindeki sokak aydınlatmaları… Bu nasıl çıktı?

2002 yılında çıplak maliyetlere geçme kararı alındıktan sonra piyasanın liberalleşmesi, serbestleşmesiyle alakalı karar alındıktan sonra sokak aydınlatmalarını ilgili belediyeler ödeyecek dedik sınırları dâhilinde. Bakın ne oldu? Belediyeler paralarını ödemediler. Şirketler dedi ki TEDAŞ’ta: Eğer siz bu sokak aydınlatma paralarını ödemezseniz, aydınlatmaları keserim dedi. Belediyeler dedi ki: “Buyurun kesin.” dediler. Türkiye’nin genelinde yapılan uygulama bu. Kesildi sokak aydınlatmaları. Bu sefer güvenlik güçleri dedi ki, şehir içlerinde emniyet, şehir dışında jandarma: “Arkadaşlar elektriği kesiyorsunuz ama güvenlik sağlanamıyor, lütfen elektrikleri açın.” Parasını ödeyecek belediye, güvenliği sağlayacak emniyet ve jandarma güçleri, alacaklı olan da o zaman TEDAŞ ve görevli şirketler. Şimdi, bu mekanizma ancak 2008’in sonuna kadar birikmiş alacaklar şeklinde yürüdü. Ne tahsil edilebildi ne de sokak aydınlatmaları kesilebildi. Bir yandan borçluların borcu arttı, bir yandan alacaklıların alacağı arttı ama sokak aydınlatmaları kesilemedi.

Son yapılan düzenlemelerle sokak aydınlatmalarının da 2015’in sonuna kadar hazine tarafından karşılanacağı kanunlaştırıldı ve bununla alakalı geriye dönük paralar hazine tarafından karşılandı. Kimlerinki karşılanamadı? O anda görevli bulunan şirketlerinki karşılanamadı. Hâlbuki orada da belediyeler var. İl özel idarelerine aktarılan paralar, hepinizin malumu, belediye sınırları dışında kalan alanların, köy aydınlatmalarını düzenleyen kısımdı. Kayseri’nin de köyü var. Biz şimdi 34 bin tane köye veriyoruz, 365 tane köye vermiyoruz. Adil olmayan bu yaklaşım düzeltiliyor burada değerli arkadaşlar. Şirkete herhangi bir para aktarma söz konusu değildir çünkü bu kanunun temelinde, kamunun kamuya olan borçları ancak birbirinden mahsup edilecektir, kamunun özel sektörle alakalı borçları mahsup edilmeyecektir.

Denizli bölgesindeki AYDEM’in de benzer bir problemi vardır. Orada, Denizli, Muğla, Aydın illerine bakan işletmecinin altı yedi aylık, yani 31/12/2008’den daha önce lisans almış olmasına rağmen, bu kanun yürürlüğe girdiğinden daha önceki borçlarına dönük… Yaklaşık o da ne kadardır, ne kadarlık bir rakamdır: 10,5 milyon civarında -7 milyonu aslı, yaklaşık 3,5 milyonu da gecikme zammı olmak kaydıyla- bir paradır. Yani o anda lisans almış olmasına rağmen, daha önce, bu kanun kapsamından daha önce bu çalışmayı yapan firmalardır. O yüzden, ben bu yanlış anlamanın da bu manada giderileceğine inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, tekraren söylüyorum, bu kanun tasarısının kanunlaşmasıyla beraber, bu zikrettiğimiz bütün kuruluşların net olarak borçlu ve alacaklı konumları değişmeyecektir ancak merkezî bütçeli idarelere borçlu kuruluşlar -BOTAŞ gibi- ile merkezî idareden alacaklı TEDAŞ’ın ana borçlu ve ana alacaklı olarak düzenlenmesi söz konusudur. Bir nevi, borcun ve alacaklının olabildiğince kümeleştirilmesi söz konusu olmuştur çünkü TEDAŞ… Niçin TEDAŞ’ta bunları biriktiriyoruz, bir başka kuruluşta biriktirmiyoruz? Bunun temelinde, TEDAŞ, nihai abonelerden, nihai müşterilerden yaklaşık 32 milyon abonesi olan, nihai müşterilerden alacağının tamamını alamayıp, bütün kendisine tedarikçi kuruluşlara parasını ödeyemediği için TEDAŞ’ta biriktiriyoruz.

TEDAŞ’ın alacaklarının bir bölümü aslında merkezî bütçeli kuruluşlardan ve belediyelerin genel aydınlatma giderlerinden, bir bölümü ise tarımsal sulama aboneleri ve sanayi ve mesken kullanıcılarından idi bildiğiniz gibi. Merkezî bütçeli kuruluşlardan olan alacağın ve genel aydınlatma alacaklarının tahsili çok mümkün görülmedi, biraz önceki anlattığım sebeplerden dolayı.

Tasarı ile karşılıklı mahsuplaşmayı sağlamayı ve bakiye borçların devlet iç borçlanma tahvili faiziyle uzun vadeli olarak yeniden yapılandırılmasını amaçlıyoruz. Ödeme planı ve diğer usul ve esaslar Maliye Bakanlığı ile Bakanlığımızın görüşü alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığı tarafından da belirlenecektir.

Ben burada çok fazla rakama girmek istemiyorum, çok detaylara girmek istemiyorum, arkadaşlarımız rakamları da verdiler ama şundan bahsetmek isterim ki: Özellikle faizler konusunda, genel ve karma bütçeli idarelerden -özel veya kamu değişmiyor- bunlar alınamıyor idi; kendi gelirini oluşturan şirketlerden ise bunlar alınabiliyor yani Maliye Bakanlığına bağlı kuruluşlardan da aynı şekilde, 1 ve 2 sayılı cetvel kapsamında bulunanlardan da normalde alıyor idi. Şimdi, bu zaman ne oluyor? Sizin Devlet Su İşlerinden alacağınız var 100 lira ve zamanında ödenmediği için TEDAŞ faiz tahakkuk ettiriyor ama gel gelelim DSİ’nin borçlarında faiz ödeme kalemi yok. O yüzden, asıllarından değil, faizlerinin terkiniyle alakalı, bir denkleştirmeyle alakalı düzenleme yapıldı. Burada herhangi bir asıl paranın -bu bahsettiğim bütün rakamlar çerçevesinde- herhangi bir terkini söz konusu değildir, herhangi bir affı söz konusu değildir, ancak, tekrar ediyorum, faizleriyle alakalı terkinler olacaktır.

Ben, tekrar maddeler üzerinde konuşmak üzere heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Şahsı adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Demirkıran.

AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, bu kanun, bildiğiniz gibi, kısaca enerji KİT’lerinin mahsuplaşması şeklinde halkımız arasında, vatandaşlar arasında ifade edilmektedir. Ben, kanunla neler yapılacak, detaylar nedir; bütün bunlara girmeyeceğim çünkü gerek Sayın Bayramoğlu gerek Sayın Bakanımız, kim kime ne kadar borçludur, kim kimden ne kadar alacaklıdır, bunun sonucunda neler oluyor, mahsuplaşmada neler elde ediliyor, neler siliniyor, neler silinmiyor, herhangi bir silinme var mı, yok mu, kamuya herhangi bir etkisi var mı, herhangi bir yük var mı, vatandaşlarımıza herhangi bir vergi yükü getirecek mi, kamuya herhangi bir yük getirecek mi, getirmeyecek mi, bununla ilgili çok detaylı bir şekilde ifade ettiler, anlattılar yüce heyete.

Ben şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, BOTAŞ’tan başlayalım, doğal gaz verecek elektrik üretim şirketine; elektrik üretim şirketi elektrik üretecek, iletim şirketi üzerinden ticaret, taahhüt şirketine elektrik verecek; TETAŞ yani Elektrik Ticaret ve Taahhüt Şirketi de TEDAŞ’a elektrik verecek; TEDAŞ da vatandaşa elektrik veriyor, kuruluşlara, kamu kuruluşlarına elektrik veriyor, sokak aydınlatmaları yapıyor, ibadethaneler vesaire… Şimdi, TEDAŞ alacağını tahsil edemezse zamanlı olarak, işte o zaman bu yukarıdan aşağıya gelen ham madde ve elektrik akışı aşağıdan yukarıya doğru bir sıkıntı oluşturuyor. TEDAŞ TETAŞ’a para ödeyemeyecek, TETAŞ elektrik üretim şirketine para ödeyemeyecek, elektrik iletim şirketi arada kendi iletim hizmetleriyle ilgili parayı alamayacak ve BOTAŞ’a para gitmeyecek. Dolayısıyla, bütün bu şirketlerin mali bilançoları allak bullak olacak. Mamafih o şekilde. İşte biraz önce Sayın Bayramoğlu söyledi, 1992’de bir mahsuplaşma yaptık, o günden bugüne çok ciddi şekilde birikti. Nihayetinde artı-eksi, hepsini üst üste koyduğunuz zaman 16 milyar liradan bahsediyoruz.

Peki, sonuçta, bu böyle kaldığı zaman daha da artacaktı bu rakamlar. Bir faydası var mı, bir getirisi var mı? Hayır. Çünkü kimse kimseye para verebilecek durumda da değil. O zaman bunun bir mahsuplaşmasının yapılması şarttır, gerekir. Başka türlü de zaten bu işin altından kalkabilmeleri mümkün değil. Ama en azından bu mahsuplaşma olduğu zaman enerji şirketlerinin kendi yapıları, kendi mali yapılarında bir düzelme oluyor, biraz daha ciddi, sağlıklı bir çalışma yapabiliyorlar. Peki, bu çalışma olduğu zaman, bu mali yapıda sağlıklı bir yapılanmaya gittiği zamanki getirisi ne olacak? İşte, esas sorun burada, esas mesele burada daha doğrusu.

Değerli arkadaşlar, elektrik üretimi -özellikle enerjide elektrik üretiminden bahsediyor burada- olmazsa olmaz bir şarttır Türkiye’nin kalkınması için, Türkiye’nin gelişmesi için, sanayimizin gelişmesi için ve gelişmiş ülkeler seviyesinde bir Türkiye, sevdamız olan bir Türkiye’ye kavuşabilmemiz için.

Değerli arkadaşlar, bugün itibarıyla, bakın bizim fert başına elektrik tüketimimiz OECD ülkelerinin tükettiği elektrik ortalamasının yüzde 70 kadar altındadır, dünya ortalamasıyla neredeyse başa baştır. Bakın, Enerji Bakanlığının yapmış olduğu çalışmaya göre ta 2023 yılında, cumhuriyetimizin 100’üncü kuruluş yıldönümüne geldiğimizde hâlen bizim ulaşacağımız seviye, fert başına tüketim yılda 5.000-5.500 kilovatsaat olacak ki, bu bugünkü OECD ülkelerinin, gelişmiş ülkelerin -ki 7.500-8.000 kilovatsaattir ortalaması- çok altında olacaktır. Onun için, biz, şirketlerimizin rahat çalışabilmesini sağlayabilmeliyiz.

BOTAŞ -detayına girmemize gerek yok- Türkiye’yi, gerçekten, uluslararası platformda saygın bir noktaya getirmek üzere ciddi bir şekilde boru hatları döşemektedir, ortak olmaktadır. Türkiye’nin her tarafını boru hatlarıyla döşedi, 4 bin küsur kilometreydi, biz iktidara geldiğimizde 11 bin kilometreye çıktı. Sadece beş altı ile doğal gaz verebiliyorduk, bugün her tarafta, altmış yedi ile doğal gaz veriyoruz. Artık, aileler evlerinde çok rahatlıkla çevreyi kirletmeden, rahat bir şekilde doğal gaz tüketiyorlar, ısınıyorlar, yemeklerini pişiriyorlar bacılarımız, tabii birçok yerde beyler de hanımlarına yardımcı oluyorlar, onu da söyleyeyim.

Elektrik üretim şirketi kapasitesini artırmak mecburiyetinde. Bakın, her sene 2-3 bin hatta 4 bin megavat kadar ilave kapasiteye ihtiyaç vardır Türkiye’de. Kriz dönemlerini hariç  tutarsak yüzde 6 ile 8 arasında elektrik artışında bir talep artışı söz konusudur. Bunu karşılayabilmek mecburiyetindeyiz. 48 bin megavat olan bugünkü elektrik üretim kapasitesi 2020’ye geldiğimiz zaman 80-100 bin megavatlara çıkmak durumunda.

Bekir Başkan oradan işaret ediyor, evet, ben burada keseceğim.

Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, yalnız TEDAŞ da buna bağlı olarak görevini yapıyor. Yüzde 25’lerden yüzde 15’lere düşürdü kayıp kaçağı. Bunun için çok ciddi yatırımlar yapıldı. Köy hatlarında ciddi iyileşmeler oldu, yeni yeni trafo merkezleri kuruldu birçok yerleşim yerinde. Elektrik iletim şirketi çok ciddi yatırımlar yaptı. 60 küsur bin kilometreden 90 küsur bin -98 bin- kilometreye çıktı trafonun kapasitesi MWA olarak. İletim hatlarında da çok ciddi şekilde artış söz konusu oldu.

Dolayısıyla, bu şirketleri bizim rahatlatmamız gerekiyor. Bu şirketleri rahatlatabilmek için bu kanunu bugün burada sonuçlandırmamız, bu mahsuplaşmayı yapmamız gerekiyor. Şimdiden ben hayırlı olsun diyorum ve Elbistan’da göçük altında kalan vatandaşlarımız için yine ben de başsağlığı diliyorum. İnşallah ülkemizde bir daha böyle bir kazayla karşı karşıya gelmeyiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirkıran.

Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Yirmi dakika süremiz var, on dakika sorulara ayıracağım. Sayın Bal, Sayın Akçay ve Sayın Özdemir sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Bal.

ŞENOL BAL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum: Enerji alanında faaliyet gösteren söz konusu kurum ve kuruluşlar arasındaki borç ve alacak sorunu özellikle devri iktidarınızda kronikleşmiş ve borç-alacak tutarları neticede devlet müdahalesini gerektirecek hâle gelmiştir. Bugün de bu tasarıyı konuşuyoruz. AKP İktidarı süresince KİT’lerin borç-alacak durumlarının büyük bir problem hâline gelmesi yönetim politikalarınızın ve yönetim hatalarınızın bir sonucu değil midir?

İkincisi: Ankara Büyükşehir Belediyesi özellikle EGO ve Başkent Doğalgazın BOTAŞ’a borcu ne kadardır, nasıl bir ödeme planı uygulanmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bal.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, doğal gaz anlaşmalarındaki al ya da öde sistemine göre doğal gazın yüzde 75 ve yüzde 80’i peşin, yüzde 20-25’i ise gaz alındığında ödenmektedir. Buna göre, BOTAŞ, 2010 yılında Rusya ve İran’dan almadığı ne kadar gazın parasını ödemiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: AKP sözcüleri konuşmalarında bu tasarı kanunlaşırsa Türkiye’nin enerji meselelerinin hemen hemen tamamının çözüleceği imajını verdiler. Gerçekten, bu tasarı yasalaşırsa enerji meselesinin yüzde kaçı çözülecektir?

İkinci sorum: Türkiye dünyada en hızlı gelişen enerji pazarlarından biri hâline gelmiştir. Mevcut yatırım hızıyla bu yakın gelecekte enerji problemleriyle karşılaşmayacağımızı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Sayın Özdemir, buyurunuz.

MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler.

Sayın Bakanım, Sivas’ın Divriği ilçesinin yüzün üzerinde köyü var. Bu, TEDAŞ özelleştirildikten sonra, 100 köyümüzün yaklaşık 50’sinden fazlasında on beş-yirmi günden uzun süreyle elektrikler kesilmekte. Yeni gelen, özelleştirilen şirketin elemanlarının işi bilmediğinden kaynaklandığı söyleniyor. On beş günlük süreden sonra ya düşük fazda ya yüksek fazda elektrik geldiği için buradaki insanlarımızın büyük çoğunluğu belki 2 defa, 3 defa televizyon ve buzdolabı almak durumunda kalıyorlar. Bu konuda bir çözüm, çare düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle sorular için teşekkür ediyorum. Bir kısmı aydınlatıcı mahiyette olacak bunlar.

Elektrik şirketleri, dağıtım şirketleri özelleştikten sonra, en son tarife düzenlemeleriyle beraber yaptığımız işlemlerde hem bu geçiş dönemini iyi düzenleyebilmek hem de varsa sıkıntıları giderebilmek açısından yatırımlar üzerinde bir çalışma yaptık. Yaklaşık 81 il, 850’ye yakın ilçe, 34 bin civarında köy, 46 bin civarında köy bağıtlısı ve mezra olmak üzere ciddi bir işletmecilik söz konusu. Tabii ki bunun her bir tarafında vatandaşımızın hakkıdır ki kesintisiz bir elektrik alması. Çünkü toplumun ulaştığı refah seviyesi herhangi bir enerji kesintisine tahammül göstermemektedir ve bu son derece haklıdır, son derece de doğrudur.

Bu açıdan, Sivas bölgesine yapacağımız 2011 yılındaki yatırım yaklaşık 2,5 katı civarında olacaktır. Takdir edersiniz ki 950 bin kilometrelik dağıtım hattının ve yaklaşık 50 bin kilometrelik iletim hattını düşünecek olursak 1 milyon kilometrelik iletim hatlarında herhangi bir kesintinin olmaması lazım. Köy şebekelerinin bir kısmında, yirmi yıllık, yirmi beş yıllık, hatta otuz yıllık dağıtım hatlarının olduğunu görüyoruz. Bunların yenilenmeye ihtiyacı var. Bir kısım yeni trafolar da koyacağız. O açıdan, ben, şimdi, hangi köylerse onların tek tek isimlerini aldırıyorum ve Sivas’taki köylerimizin de zaman zaman olağanüstü kış şartlarından kaynaklanan ulaşımın kapandığı yerler olabiliyor. Eğer ulaşımda herhangi bir kapalılık tabii ki yoksa arkadaşlarımız onu gidermek zorundadırlar ve zamanında hizmeti götürmek zorundadırlar, ister kamu olsun isterse özel sektör olsun. Bununla alakalı, aslında, Sivas’ın şahsında diğer bütün iller için de benzer şeyleri söyleyebilirim. Elektrik dağıtım hizmetlerine minimum 2 katı civarında yatırım yapılacak ve bunlarla alakalı projelendirmeler de ocak ayı içinde başlamış bulunmaktadır.

Türkiye büyüyor, değişiyor, gelişiyor. Sayın Özdemir dediler ki: “Bu enerji pazarları ileride bunlar rahat karşılanabilecek mi, herhangi bir sıkıntı olabilecek mi? Bunlarla alakalı nasıl bir görüşümüz var? Problemler çıkabilecek mi?”

Değerli arkadaşlar,  şu anda, elimizde yaklaşık 50 bin megavatlık bir kurulu güç var ve şu anki üretimimiz tüketimimizden daha fazla. Bunda 2008 yılındaki oluşan global krizin tesirlerini de açıkça söyleyebiliriz. Yani Türkiye büyüme hızı itibarıyla nasıl 2009 yılında yüzde 3’lük bir küçülme yaşadı. Normalde bizim öngörülerimizde enerji sektöründe orada yüzde 6’lık büyüme vardı. Bu makastan dolayı ve üretim şirketlerinin özelleşmesiyle beraber, yani özel sektör tarafından yapılan üretim santrallerini de hesaba katarsak şu anda üretimimiz tüketimimizden daha fazla. Bu makasın, ben, üretim lehine açılacağını ve serbest piyasada, rekabetçi ortamda daha çok özel şirketin daha çok enerji üretim şirketi yatırımı yapacağına inanıyorum. Dolayısıyla, bizim hedeflediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü yıl dönümünde Türkiye’nin üretiminin tüketiminden fazla olacağına ve rekabetçi ortamda tamamen özel sektör tarafından bunların değerlendirileceğine inanıyorum.

2002 yılında özel şirketlerin toplam üretim içerisindeki payı yüzde 34’ler civarındaydı, şu anki geldiğimiz noktada yüzde 52’ler civarında. Bu rakam daha da artarak gidiyor ama bu rakamın aynı zamanda fiyatta rekabeti arttırıcı, kaliteyi arttırıcı bir yapıda da gelişmesi lazım.

Enerji meselesinin tamamı çözülür mü Türkiye’de? Şunu hep beraber biliyoruz ki, ana primer enerji kaynakları dediğimiz petrol ve doğal gazda şu anda yurt dışına bağımlıyız. Avrupa Birliği üyesi ülkelerdeki bu bağımlılık oranı hemen hemen bizimki kadar, toplam yirmi yedi ülke açısından baktığımızda da. Biz, bu ithal ettiğimiz enerji kaynaklarını olabildiğince yerli hâle getirmezsek istediğimiz hedefe tamamen ulaşmış olmayız. Bir kere bunları yerli hâle getirmemiz lazım. Bu yüzden de arama faaliyetlerini arttıran ve ülkenin şartları içerisinde bunları değerlendiren bir yapı içerisinde bulunmamız gerekiyor, ki içinde bulunduğumuz yapı da zaten budur. Ama takdir edersiniz ki dünyadaki ülkelerin bir kısım dağılımında tamamen enerji kaynaklarının yüzde 100’ünü kendinden karşılayan olduğu gibi, yüzde 100’ünü tamamen yurt dışından ithal edenler var. O yüzden, bunun doğasındaki, ülkemizin coğrafyasından kaynaklanan bu doğayı biz değiştiremeyiz. Petrol ne kadar varsa biz o kadarını bulmak zorundayız ama yine takdir edersiniz ki bizden daha fazla petrolü olan, bizden daha fazla doğal gazı olan ülkeler vardır, onların işi bizimkine göre daha kolaydır. Biz bulunduğumuz şartlarda olabildiğince yerli kaynaklar hâline getirerek bunları inşallah aşacağız.

Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğal gaz borçlarıyla alakalı “BOTAŞ’a ne kadar borcu vardır?” dediniz. Biz köklü bir çözüm bulduk biliyorsunuz geçtiğimiz yıl içerisinde. BOTAŞ’ın EGO’dan alacağı 676 milyon TL idi. Tabii ki EGO’nun bu borcu tasfiye etmesiyle alakalı -hem işletme yaparken hem de bunları geri ödemekle alakalı- kabiliyetlerinin azaldığını gördük. Biz daha kestirmeden bir çözüm… Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Gökçek’le beraber oturduk, dedik ki: “Eğer bu EGO bu borçlarını ödeyemezse biz daha farklı bir yola gitmek zorunda kalacağız. Gelin, bu şirketi kanun kapsamında da Özelleştirme İdaresine devredelim ve yine kanun çerçevesinde burası özelleştikten sonra burada oluşacak nakitle öncelikle BOTAŞ alacaklarını mahsup etsin, sonra cari alacaklarını alsın, eğer para kalıyorsa Ankara Büyükşehir Belediyesinin olsun.” Bu, kalıcı ve köklü bir çözüm.

Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesinin bu hisseleri Özelleştirme İdaresine devredildi, yönetimi komple değişti, yönetimde hem Enerji Bakanlığından hem BOTAŞ’tan değişik arkadaşlar bulundular ve sonuçta 1,2 milyar dolar civarındaki özelleştirme gelirlerinden ilk alacağı olan BOTAŞ olacaktır, cari borçlarını da alacaktır ve BOTAŞ’ın alacağı kalmayacaktır. Onun da zannediyorum ÖYK kararı çıktı, devir bekleniyor. Demek ki bir iki ay içerisinde de onu sağlarsak BOTAŞ’ın alacağı kalmayacaktır. Çünkü bu özelleştirme tamamen nakit üzerinedir, herhangi bir vade, taksit yapılmayacaktır. Bunu da kökten çözmüş olacağız.

“Enerji alanında devlet müdahale etmiştir bu kanun tasarısıyla.” diye bahsettiniz. Bu cümle biraz yanlış bir cümle değerli arkadaşlar. Burada devletin herhangi bir müdahalesi falan söz konusu değildir, herhangi bir alacağın affı da söz konusu değildir, borcun affı da söz konusu değildir.

Bunu belki birkaç kez daha tekrar etmem gerekebilir, buradaki alacak ve borç miktarı toplamında değişmemektedir ancak sadeleştirilmektedir, bir sadeleşme söz konusudur. Bununla alakalı da, biraz önce anlattığım gibi, kamu kurum ve kuruluşların isimleri değişse bile borç miktarı değişmemektedir.

Yozyatağı köyü ile alakalı, Sivas ile alakalı şu anda bir bilgi notu geldi, “Bu köy yolu kar sebebiyle kapalı olmasından dolayı…” demişler. Ama bu bizim genel bakışımızı değiştirmez, köy yolu kapalıysa açılacaktır ve onun da enerjisi yine temin edilecektir. Aynen söylüyorum: İster köy ister mezra ister ilçe ister şehir neresi olursa olsun, ister kamu aracılığıyla isterse özel sektör aracılığıyla mutlaka bu hizmeti temin etmek durumundadırlar, hangisi almışsa. Özel şirket almışsa bunu temin etmek zorundadır. Abonelerin lisanslarında mutlaka bu hizmeti almasıyla alakalı işlem ön plandadır. O yüzden hizmetler devam edecektir.

Ben heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ BİR KISIM BORÇ VE ALACAKLARININ

DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

Amaç ve kapsam

MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; enerji alanında faaliyet gösteren bazı kamu kurum ve kuruluşlarının mali yapılarını güçlendirmek üzere bir kısım borç ve alacaklarının düzenlenmesi ve yeniden yapılandırılmasına ilişkin esasları düzenlemektir.

(2) Bu Kanun; enerji alanında faaliyet gösteren kamu kurum ve kuruluşlarından Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi, Elektrik Üretim Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları, Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi ile Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine ait dağıtım şirketlerini kapsar.

BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii burada zarar gören kurumlardan, daha doğrusu alacaklı olan kurumlardan birisi BOTAŞ. Ben de bu süreç içerisinde BOTAŞ’ın durumuna şöyle bir göz attım, siz değerli milletvekilleriyle birlikte, Sayın Bakan buradayken, BOTAŞ’ın son dört yıllık çalışmasını sizlerle ortaya koyacağım.

Değerli arkadaşlarım, bakın, daha önce kamuoyuna yansıdı, bu “al ya da öde” sözleşmeleri. Daha önce, 2008 ve 2009’da İran’a, 2008’de 705, 2009’da 650 milyon dolar para ödüyoruz. Neden? Taahhüt ettiğimiz gazı almadığımız için. Bu parayı ödedik. Sayın Bakan inkâr etmiyor, belgeler burada, önümüzde. Ancak normal boru hatları taşımacılığı dışında, Türkiye bir de LNG’yi deniz yoluyla taşıyor, sıvılaştırılmış gazı. Bakın, BOTAŞ’ın 2009 yılı raporu elimde, oradan söylüyorum. 2009 yılı raporunda BOTAŞ 167 milyon metreküp LNG ithal etmiş. Hem de o zaman spot alım konusunda yasada bir açıklık yokmuş, 2008’de koymuşuz yani yetkisi olmadan ithal etmiş gözüküyor. Anlatmak istediğim o değil, o ayrı bir sorun. 167’yi 2007’de ithal etmiş. 333 milyon metreküpü 2008 yılında ithal etmiş ve 259 milyon metreküpü de sadece BOTAŞ 2009 yılında ithal etmiş, özel sektörün ithal miktarıyla birlikte 2009 yılında 781 milyon metreküp gaz ithal etmiş.

Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: İran’dan aldığımız gazın fiyatı belli. Peki, bunun en az 4 katı fiyatına siz neden LNG ithal ettiniz? Ben bunu çok merak ediyorum. Sayın Bakan Genel Kurula bunu bir izah etsin de bunu görelim. Bir yandan almadığınız gazın parasını ödüyorsunuz, bir yandan LNG ithal ediyorsunuz; hem siz ediyorsunuz hem spot piyasadan bir firmadan alıyorsunuz. Yazık değil mi bu ülkenin parasına?

Değerli arkadaşlarım, bunun izah edilmesi lazım. Durum bununla da kalmıyor. Bakın, Azerbaycan’la bir anlaşma yapmışız, milletlerarası anlaşma, milletlerarası anlaşma burada. Maksimum “…”(x) yani minimum “…” en az fiyat belirlenmiş, Azerbaycan’la alacağımız gazın fiyatı. Burada 70 dolar, maksimum “…” 120 dolar. Yukarıda bir formül var. Sözleşme diyor ki: “Bu formülün dışında, bu formül 70-120 doların dışına tekabül ederse minimumda 70, maksimumda 120 uygulanacak. Aradaysa sorun yok.” Yani 120 dolardan doğal gaz alıyoruz. Bu hangi yıllarda alınıyor? Yine LNG ithal ettiğimiz yıllarda alınıyor. Peki, 120 dolardan alıyorsunuz ve yine sözleşme diyor ki “Siz, bu doğal gazın yüzde 80’ini ‘al ya da öde’ kapsamında almak zorundasınız.” Miktar ne kadar? 6,6 milyar metreküp? Ne kadarını alacaksınız? “5,2 milyar metreküpünü almak zorundasın yoksa o parayı bana ödemek zorundasın.” diyor. Gerçi, bu, yıllar itibarıyla 2’den başlıyor, sonra 3’e çıkıyor, sonra 5’e, sonra bu rakama çıkıyor. Bunu almış mıyız, birazdan söyleyeceğim. Peki, bu yüzde 80’in üstünde, yani 5,2’nin üzerindeki 1,4 milyar metreküpü de elimdeki sözleşmenin 9.5’inci maddesine göre “‘…’(x) yani ‘…’(x) üstündeki, ‘al ya da öde’nin üstündeki miktarı da 45 dolardan alabilirsin benden.” diyor; 45 dolardan, değerli arkadaşlarım.

Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum: 2007 yılında 167 milyon metreküp, spot piyasadan LNG aldınız; peki, aynı yılda 45 dolardan alabileceğiniz gaz hakkını kullandınız mı; kullandınız mı arkadaşlar? Bir yandan 45 dolarlık gazı kullanmayacaksınız, diğer yandan, en az 10-15 kat fiyatına spot piyasadan LNG alacaksınız, böyle bir şey olabilir mi? Rusya’yı bırakın, Rusya’dan alacağınız gazın fiyatını bırakın sadece spot piyasa dahi ne kötü durumda olduğumuzu, ne kötü durumda bir yönetim anlayışı içerisinde olduğumuzu gösterir.

Ben bu bilgiler ışığında Sayın Bakana yine soruyorum: 2010 yılında durum nedir? 2010 yılında siz 45 dolardan alabileceğiniz “…”(x) dışındaki 1,4 milyar metreküplük gazı aldınız mı? Aldınız mı değerli arkadaşlar, bunu sormak istiyorum.

                              

(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

İkincisi: Azerbaycan’la “al ya da öde” konumunda 2010 yılında yine ödemek durumuna düştük mü düşmedik mi? 2010 yılı için Rusya’yı da sormak istiyorum. 2010 yılında “al ya da öde” kapsamına düşen miktarı alabildik mi? 2010 yılında da bizi Rusya’ya ve Azerbaycan’a üste para vermek zorunda bıraktı mı bu yönetim bırakmadı mı; onu öğrenmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu yaparken aldığımız en ucuz gaz bizim Azeri gazıdır, 70 ila 120 periyodunda. Tabii, formülde petrol fiyatları yüksek olduğu için hep 120’nin üstüne çıkmış, biz 120 ödemişiz. Onun için, 70’le kafa bulandırmayalım, araya hiç inememişiz. Durum böyle iken Enerji Bakanlığımız, en ucuz gazı, Turcas Gaza, yerli tüketicilere satılmak üzere, 1,2 milyar metreküpünü devretmiş. Ekim ayında, Cumhurbaşkanlığı, bu Bakanlar Kurulu kararını onaylamış. Yine, aynı kararda, 2 milyar metreküplük doğal gazın da BOTAŞ tarafından SOCAR’a devrini öngörüyor yani Suriye veya Bulgaristan veya Yunanistan’a ihraç edilmek üzere. Yani biz, Rusya’dan alacağımız gazı alıyoruz, bu yönde bir şey yapamıyoruz. Bizim devrettiğimiz gaz hangisi? Türkiye’nin en ucuz aldığı gaz. 1,2 milyar metreküpünü yurt içine piyasaya verilmek üzere, 2 milyar metreküpünü yabancı ülkelere.

Değerli arkadaşlar, sizce bu tablo, iyi bir yönetim tablosu mu? Yazık değil mi? Bir yandan ülkemiz İran’a “al ya da öde” kapsamında bir para ödeyecek, diğer yandan spot piyasadan 10 kat yüksek fiyata LNG alacak. Bir yandan 45 dolara alması gereken doğal gazı, 1,4 milyar metreküpü -ya da daha az konumda, 2007’de 2 milyar metreküpmüş bu, orada da 45 dolara düşen miktar 400 milyon metreküptür- alamayacaksınız, almayacaksınız, almayı tercih etmeyeceksiniz, diğer yandan spot piyasadan gaz alacaksınız. Bu, hoş görülebilir bir şey midir? Bunu ben, bir iddia olarak söylemiyorum değerli arkadaşlar, sözleşmelerin hepsi benim elimde. Bu bir tercihtir ama bu tercih niçin kullanılmıştır? Sizin amacınız eğer bu firmalara… Bunun adı bir siyasi rüşvettir arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Bunun adı kötü yönetimdir, benim cebimdeki paranın birilerinin cebine aktarılmasıdır. Türkiye bunu izleyemez, buna seyirci kalamaz.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ayhan.

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada bir şeyi ifade etmeden başlamak istemiyorum. Sayın Bakanın ifadelerinden, bizim, kriz olmasa şu anda enerji problemiyle karşı karşıya kalabileceğimizi anlamış bulunuyorum.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Hayır, yanlış.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yanlışsa düzeltin Sayın Bakanım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Düzeltelim, onu nereden çıkardınız?

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, maddede bu kanunun amacı enerji alanında faaliyet gösteren bazı kurum ve kuruluşların mali yapılarının güçlendirilmesi için bir kısım borç ve alacakların düzenlenmesine ve yeniden yapılandırılmasına ilişkin esasların düzenlenmesi olarak ifade ediliyor. Buna ilave olarak hangi şirketler olduğu da tek tek sayılıyor. Madde gerekçesinde ise maddenin amacına ilişkin hususlar tekrar edilerek kuruluşların bir kısım borç ve alacaklarının takas, mahsup ve terkin suretiyle tasfiye edilmesine ilişkin esasların düzenlenmesi olduğu ifade ediliyor.

Esasen, hadise genel gerekçede olmakla birlikte kamufle edilmeye çalışılmaktadır. AKP geldiğinden beri bu soruna bir çözüm bulamamış ve gerekçedeki ifadeyle, hadise kronikleşmiştir. Peki, bu olay ne yapıyormuş? Kamu mali dengesini olumsuz etkiliyormuş. Bu kanun ne yapacakmış? Mali açıdan daha sağlıklı bir enerji sektörü yaratacakmış, borç ve alacak tutarlarına ilişkin yaşanan sorunlar ortadan kaldırılacakmış. Kaldırılmaz ise ne olacakmış? Bu kurumların içinde yer aldığı tedarik zinciri borç ve alacak üretmeye devam edecekmiş?

Şimdi ne yapıyorsunuz? Borçları kuruluşun birinin üzerine kâğıt üzerinde yükleyip faiz oluşmasını önleyeceksiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nde ilk, AKP Hükûmetinin yaptığı bir iş değil. Bulduğunuz metodu da uzaydan falan bulup gelmiş değilsiniz, bunu böyle takdim etmenin de bir anlamı yok. Buradaki temel amacınız… Ki daha önce bu konuşuldu Komisyonda da, tutanaklara bakılırsa orada görülür. Sayın Başbakan Yardımcısı da bunu ne yaptı? Mali kural çıkmadan önce bunun çıkması gerektiği ifade edildi. Ben şu anda arkadan mali kurala doğru hadise gelecek mi, bir tasarı gelecek mi diye düşünüyorum ama Hükûmet ondan da korktu. Kendi bakanları arasında, Mali Kural Tasarısı’na imza koymalarına rağmen, korkanlar oldu, çektiler.

Şimdi devam edelim. Bu ne demek? Biz, problem üreten bir yapıyı mali kural öncesinde kamufle edelim, önümüzdeki bir yıl problem çıkacak bir yapıyı gizleyelim demek. Ama mali kural olmayınca, bu da gündemde oldu, mecburen çıkarmak zorunda kalıyorsunuz, yoksa Komisyon gündeminin -torba tasarının dışında- yoğun olduğundan falan değil. Kaç maddelik tasarı? Bir şekilde çıkardı.

Nedir söylediğiniz? “Mali kural öncesi kurumların kâğıt üzerinde ortaya çıkaracağı olumsuz yapıyı düzgün göstermek amacıyla da bu tasarı hazırlanmıştır.” diyelim. Dediğimize “hayır” diyeceksiniz. Şimdi “Bu yaptığınız siyasi anlamda doğru mu?” demeyeceğim ama etik mi, onu söylemenizi rica edeceğim Sayın Bakan, lütfen kamuoyunu aydınlatın.

Bu kanunla yapılan bir diğer işlem ise: Siyasi bir yaklaşımla elektrik fiyatlarının artırılmaması sonucu TEDAŞ’ın maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara yüklenmektedir.

Biliyorsunuz, iktisadi devlet teşekkülleri, iktisadi anlamda, ticari esaslara göre faaliyet gösteren kuruluşlardır. Siz ne yapıyorsunuz? Bu kuruluşların işlemlerini ticari esaslara uygun olmayan yöntemlerle çözmeye çalışıyorsunuz.

Tasarıyla başka ne yapıyorsunuz? 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerdeki kamu kurumlarını ve  bağlı döner sermayelerine tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamını kapsaması ve fer’îlerinin terkinini öngörmesine karşın  belediyelerin ve il özel idarelerinin borçlarını kapsamıyor.

Başka ne oluyor? Şimdi siz en az kayıp kaçak olan illeri ve bölgeleri cezalandırıyorsunuz. Denizlili sanayiciye başka bölgelerden almadığınız elektrik fiyatına sübvansiyon sağlattırıyorsunuz ve bu onların rekabet şansını azaltıyor. Burada gerçeği millete anlatmanız lazım.

Şimdi, daha önce defalarca ifade ettik burada da çünkü bunu yapmadığınız zaman o ilde de bahsettiğiniz krizin etkisi icra dairelerinin sayısını 2’den 9’a fırlatıveriyor. Bunu her sefer söylüyoruz.

Şimdi, Türkiye, aynı zamanda petrol tüketimiyle doğal gaz tüketiminin tamamına yakınını ithal eden önemli bir enerji pazarı ve ithalatçısı konumuna gelmiş. Türkiye, dünyada en süratli büyüyen enerji pazarlarından biri hâline gelmiş. Türkiye, enerji sektörünün her alanında hızla artan bir taleple karşı karşıya. Türkiye’nin artan enerji talebi karşısında kendi enerji kaynaklarının sınırlı olması, petrol ve doğal gaz olmak üzere enerji kaynaklarının ithal bağımlılığını da beraberinde getiriyor.

Şimdi -ben bu konuşmamda o zaman için not almıştım, bu gecikti-  Enerji Piyasası Kurul Başkanı Türkiye’nin gelecek yirmi yılda 360 milyar TL enerji sektörüne yatırım yapması gerektiğini söyledi. Bu yaklaşık yılda 20 milyar dolara tekabül eder. 2010 yılında Türkiye’nin enerji sektörü yatırımı 8,8 milyar TL, yaklaşık 5,5 milyar dolar bazında, gerek özel gerek kamu sektöründe, enerji sektöründe sabit sermaye yatırımları da azalıyordu hem de cari fiyatlarla. Durumun vahametini görün diye değil, vatandaş bilsin, bunlar kayıtlara geçsin diye söylüyorum çünkü vatandaş sizlerden ümidini kesti. Geçen yıl birileri enerji tüketicisi olmadı -biraz önce ifade ettim- kriz yardımcı oldu diye neredeyse Hükûmet dua edecek hâldeydi. Sizden önceki Sayın Bakan da bu kürsülerde konuştu, o zaman da bu meseleleri tartıştık.

Şimdi, hiç kimse, enerji KİT’lerinin satışı öncesi bilanço makyajlaması olduğunu, bu hadisenin, söylemiyor. Bunun bir an önce yapılması gerekiyor idiyse şimdiye kadar yapılması gerekirdi. Siz, bütçe görüşmeleri esnasında yaptığımız konuşmalara, Plan ve Bütçedeki konuşmalara gönderdiğiniz cevapta diyorsunuz ki: Bu tasarının Genel Kurul gündeminin yoğun olmasından geç kaldığını söylüyorsunuz. Hâlbuki diğer tarafta mali kural ile ne yapıyordu? İlgilendiriliyordu. Emin olun Sayın Bakan, gerek bu tasarı gerekse daha önceki görüşülen yenilebilir enerji tasarısı da -bilin- Komisyonda görüşülmekte olan torba tasarının hatırına gündeme geldi.

Şimdi, burada ifade etmek istediğim bir husus var: Daha önce torba tasarı görüşülürken yap-işlet-devret meseleleriyle ilgili ifade ettim. Bu “yap-işlet-devret”le ilgili Yüksek Planlama Kurulu kararını ortadan kaldırıyorsunuz, oradaki ifade zaten onu anlatıyor. Burada neyi yapmak istiyorsunuz? Emin olun Sayın Bakan, orada bürokratlar veya kurumlar -Hazinenin, Maliyenin vesaire diğer kurumların- sizin projelerinize ret yazısı yazacak veya olumsuz görüş beyan edecek diye bunu ortadan kaldırıyorsunuz, bu bir. İkincisi, ne yapıyorsunuz? Bir bakanın kendi projesini diğer bakana göstermekten imtina eder hâle geliyorsunuz. Peki, bu neyi gösterir Sayın Bakan? Bu neyi gösterir? Sizin, AKP’nin artık gitmekte olduğunun çok açık ve seçik bir delilidir.

Bunu şunun için ifade ediyorum: Sizler bunları söylüyorsunuz ama bakın, program kararnamesi bir Bakanlar Kurulu kararnamesi. Ben burada ifade ettim, o “Bakanlar Kurulu kararı” ifadesini yap-işlet-devretten çıkarıyorsunuz, ne yapıyorsunuz orada? Bakanlar Kurulu kararı hâline getiriyorsunuz. Orada da Bakanlar Kurulu, burada Bakanlar Kurulu… Hah, oradaki Bakanlar Kurulu kararını değiştirdiğiniz zaman belki birileri görmeyebilir ama “Bakanlar Kurulu kararı” dediğiniz zaman yüzlerce karardan bir tanesi diye ne yaparsınız? İmzalar, geçer gidersiniz ve seçimden önce, ben eminim -zaten ifadelerimizi Sayın Ulaştırma Bakanı da doğruladı- birçok yap-işlet-devret projesini kimseye göstermeden ihale etme niyetindesiniz.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.

Şahıslar adına söz talebi yok.

Soru-cevap bölümüne geçiyorum.

On dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Aslanoğlu ve Sayın Akçay sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim. Sormayacağım.

BAŞKAN – Peki.

Sayın Akçay…

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce sormuş olduğum soruya bir cevap alamadım, kısaca tekrarlıyorum: Doğal gaz anlaşmalarındaki “al ya da öde” sistemine göre 2010 yılında alınmadığı hâlde ödenen doğal gaz alım tutarı kaç milyon dolardır? 2008 yılında 700 milyon dolar, 2009 yılında 600 milyon doların doğal gaz alınmadığı hâlde anlaşmalar nedeniyle ödendiğini biliyoruz. Bunun 12 bin… 2010 yılı itibarıyla soruyorum.

Türkiye’de doğal gazdan bir yılda ne kadar elektrik üretilmiştir? Üretilen bu elektriğin toplam elektrik üretimine oranı ne kadardır? Doğal gazdan üretilen 1 kilovatsaat elektriğin maliyeti nedir? Hidroelektrik üretim maliyetine oranı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Sayın Başbakanın bir genelgesi vardı, “Kamu kurum ve kuruluşları, belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları bir ay içerisinde, mevcut akkor flamanlı, tasarruflu ampullerle değiştireceklerdir.” diye. Bu çerçevede ne kadarlık ampul değiştirilmiştir, değiştirilmeyen var mıdır, sonucu ne olmuştur? Bir ay içerisinde bu gerçekleşmiş midir?

Bir de biraz önce “Borçlar mahsuplaşıyor, yani netice itibarıyla giden borç yok, kaybolan alacak yok.” dediniz ama eğer bir kurum bu alacağını elde edemediyse, bunu doğal gaz fiyatına borçlanma maliyeti yoluyla koyduysa bunun bedelini vatandaş ödemedi mi? Dolayısıyla bu politikanın bedelini vatandaşımız zaten ödedi. Alacağını alamadı, borçlandı, borcun maliyetini de vatandaş doğal gazda, elektrikte ödedi. Dolayısıyla bunun bedelinin maalesef vatandaşa tarife yoluyla ödettirilmiş olduğunu da hatırlatmak isterim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özellikle, enerji KİT’lerinin kendi arasındaki mahsuplaşmasıyla alakalı konunun asıllar üzerinde odaklandığını görüyoruz. Bunun, asılların herhangi bir affının söz konusu olmadığını tekraren söylüyorum.

Doğal gazla alakalı konuda, değerli arkadaşlar, yanlış anlaşılmaması açısından temel bir prensibi ortaya koymalıyız. Dünyadaki ve bölgemizdeki bütün uzun dönemli kontratlar, üretici açısından ve tüketici açısından mutlaka “al ya da öde”li bir prensiple beraber yapılabiliyor çünkü üretici diyor ki: “Ben buraya çok ciddi bir yatırım yapacağım, bana, almadığınızda dahi parasını ödeyeceğiniz bir anlaşma yapalım ki ben bu yatırımları sağlıklı yapabileyim, yoksa bu yatırımları yapamam.” Avrupa’da şu anda, Almanya, Avusturya ve belli başlı tüketici ülkeler, İtalya da dâhil olmak üzere “al ya da öde”yle alakalı anlaşmalarında madde bulunmaktadır. Bunun, yalnızca üretici açısından düşündüğümüzde çok makul olmadığını söyleyemeyiz. Tüketiciler de alım miktarlarını buna göre çok titiz düzenlemek durumundadırlar. LNG’yle alakalı konuyu da birleştirerek söylüyorum. Bizim batı hattımız var yani Trakya tarafından giren, Ukrayna üzerinden Rusya hattı geliyordu biliyorsunuz. Yıllık kontrat miktarlarına baktığınızda o anki kontrat miktarları yetişiyor. Azerbaycan ve İran üzerinden giren gaz miktarımız var. Mesela 2009’un başında, 2008’in sonlarında Ukrayna’daki kriz söz konusu olduğunda o batı hattından yirmi gün içerisinde gaz gelmemişti. Marmara Ereğlisi bildiğiniz gibi BOTAŞ’ın LNG tesislerinin bulunduğu yer. İsterse o anda doğuda 2 katı kadar gaz olsun mutlaka o batı hattını takviye edecek veya onu güçlendirecek bir yapıyı kurmak zorundasınız.

Sayın Seyhan’ın bahsettiği 2007 yılındaki 167 milyon metreküp LNG’nin, 2008’deki 333 milyon metreküp LNG’nin gerekçeleri bunlardır ama temelinde tabii ki “al ya da öde”yle alakalı Türkiye şu ana kadar gerek İran’a karşı ödediği “al ya da öde”lerde gerekse bu yıl içerisinde -Sayın Akçay’ın sorularına cevaben de söylüyorum- 1,1 milyar dolar civarında Rusya’ya ödeyeceği al ya da öde miktarlarında herhangi bir, Türkiye’nin doğal gazı hibe etme durumu yoktur. İran’a 2007’de ve 2008’de ödediği al ya da öde miktarlarıyla alakalı rakamlar şu anda düşmüştür çünkü Türkiye -”al ya da öde”den kasıt bir yanlış anlamayı gidermek açısından bir açıklama yapmaya atıftır, o da şudur- bu ödediği paraları bir nevi nakit akışı açısından değerlendirmektedir, bir nevi avans olarak ödemektedir bu anlaşmaların gereği, bizden önce yapılmış uzun dönemli kontratlardan dolayı ama bu gaz beş yıl içerisinde tüketilmesi hâlinde o zaman da şu anki ödediğimiz rakam ödenmeyecektir ve avans niteliğindeki ödenmiş rakam yalnızca nakit akışları açısından farklıdır ve o zaman da, diyelim ki biz bunu 2014 yılında kullandık, 2014 yılında da 2009 yılı, yani içinde bulunduğunuz cari fiyatlarla ancak değerlendirerek yapabilirsiniz, buna herhangi bir zam konamıyor. 2009 yılındaki fiyatlarla 2014 yılında kullandığınız gaz kullanılmış olacak, ona da o zaman para ödemeyeceğiz. Yani Türkiye’nin parasını ödeyip de kullanmadığı bir gaz miktarı şu ana kadar söz konusu değildir, ama iki yıl sonra kullanmıştır, ama o yıl içerisinde kullanmıştır. O açıdan bunları da açıklama ihtiyacı hissettim.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Sayın Seyhan’ın bir kısa açıklaması vardır.

60’a göre yerinizden söz vereceğim efendim.

Buyurunuz.

TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; Sayın Bakanın doğru söylediği bir şey var. Gazımız yeterince gelmediği zamanlarda spot piyasaya başvuruluyor ancak aylara göre alım anlaşması ve yükümlülüğü yerine getirme görevi vatandaşın değil, bu görev Sayın Bakanındır. Siz sağlayamadığınız, yapamadığınız sözleşmedeki hakları, burada gerekçe olarak, ne Genel Kurula ne vatandaşlara söyleyemezsiniz, bu sorumluluk sizin.

İkincisi, 2008’de İran’dan alamadığımız gazı 2012’de, 2013’de, 2009’da alamadığımızı da 2014’te yani beş yıl sonra alabiliyoruz ama bu yılın, 2008’in ortalama fiyatlarından değil, 2013’ün, 2014’ün ortalama fiyatlarından alıyoruz, burada bir zarar ediyoruz ancak yüzde 25 kadar bir meblağı da, çarpı yüzde 25, ödemekle yükümlüyüz. Bu durumda Genel Kurulu ve vatandaşlarımızı yanlış bilgilendirmiş oluyor Sayın Bakan. Şimdiden 2013’ün, 2014’ün fiyatları belli değil ki. “Zarar ettirmeyeceğiz.” demenin hiçbir anlamı yoktur.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.

Sayın Vural, siz de sisteme tekrar girmişsiniz. Süremiz daha var.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, soru sormuştum, herhâlde telefonla görüşüyordunuz o sırada.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, cevap verebilirim isterseniz.

BAŞKAN – Süremiz var zaten.

Buyurunuz efendim.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kamuda özellikle o, Başbakanlık genelgesiyle beraber bu lamba değiştirme işleminden ne elde ettik ne elde etmediği…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar lamba değişti?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ne kadar lamba değiştiğini sordular.

Kamuda verimli aydınlatmaya geçiş kapsamında 11 milyon TL’lik harcamayla 2 milyon adet lamba değiştirildi, 2 milyon adet ve 2008’in sonuna kadar yapılan bu değişiklikle beraber genel bütçeden her yıl 50 milyon TL civarında daha az aydınlatma parası ödenmektedir. Bu doğru bir iştir ancak sokak aydınlatmalarıyla alakalı dünyada şu anki oluşan rakam henüz bu ledlerin -biz bu araştırmaları da yaptık üniversiteyle beraber- daha istenilen noktaya gelmediğiyle alakalıdır. Şu anda 7 milyon adet sokak aydınlatma armatürünün değiştirilmesi söz konusuydu ama istenen verimlilik henüz dünyada oluşmadığı için araştırmacılar bizden altı ay kadar daha beklenmesini istediler ve bunun rutin imalatlarının ledli olarak yüzde 30 daha az elektrik ödeyerek aynı aydınlık düzeyini sağlamasıyla alakalıydı.

OKTAY VURAL (İzmir) – Toplam kaç ampulde 2 milyon? Tamamı mı değişti yoksa…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bu 2 milyon lambanın tamamı değişti, onun hepsi dağıtıldı ve 11 milyon lira harcama yapıldı.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

1’inci madde üzerinde önerge yoktur.

1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Uygulama

MADDE 2- (1) Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine olanlar hariç olmak üzere, bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile birbirlerine olan ödenmemiş borç ve alacakları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun 12 nci maddesinin (g) fıkrası kapsamında hesaplanan fer’iler terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine devrolunur ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve alacaklar netleştirilerek muhasebeleştirilir.

(2) Bu Kanun kapsamında, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi, sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketlerine; Elektrik Üretim Anonim Şirketi ise bağlı ortaklıklarına ilişkin muhasebeleştirme işlemlerini kendi içinde yönetmeye yetkilidir.

(3) Bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile doğmuş ve bu Kanunun yayımı tarihi itibarı ile vadesi geçmiş ve ödenmemiş;

a) Yeniden yapılandırılanlar dahil olmak üzere, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketinin Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan asli ve fer’i tüm borçları,

b) Yeniden yapılandırılanlar dahil olmak üzere, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketinin Maliye Bakanlığına olan asli ve fer’i tüm borçları,

c) Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketinin mülga Kamu Ortaklığı Fonuna olan asli ve fer’i tüm borçları, fer’ileri terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi tarafından devralınır.

(4) Bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile tahakkuk eden ve bu Kanunun yayımı tarihi itibari ile Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketlerine ödenmemiş olan;

a) İl özel idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma bedeli,

b) İbadethanelerin aydınlatma bedeli,

c) Köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli,

ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketleri tarafından tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamı, fer’ileri terkin edilmek kaydıyla öncelikle Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan borçlardan, bakiye tutar ise Maliye Bakanlığına olan borçlardan mahsup edilir.

(5) Bu Kanun kapsamında takas ve mahsup işlemleri uygulanmış olan borç bakiyelerine, takas ve mahsup işlemlerinin tamamlandığı ayı takip eden ay başından itibaren yıllık bazda Hazine Müsteşarlığı iskontolu Devlet İç Borçlanma Senedi faizi uygulanır.

 (6) Bu Kanun kapsamında yapılacak borç ve alacak netleştirmeleri, takas ve mahsup işlemleri ile terkin işlemleri sonucunda oluşacak gelir ve giderler, dağıtılabilir ticari kârın ve kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaz.               

(7) Bu madde kapsamındaki işlemleri bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Baratalı.

CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu düşüncelerle sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, “Uygulama” başlığı altındaki 2’nci maddeye baktığımızda, enerji alanında faaliyet gösteren BOTAŞ, EÜAŞ ve bağlı ortaklıkları ile TEİAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ ve sermayesinin tamamı TEDAŞ’a ait dağıtım şirketleri, mali yapılarını güçlendirmek üzere, 31/12/2009 tarihi itibarıyla birbirlerine olan borç ve alacaklarının herhangi bir faiz ve gecikme zammına tabi tutulmaksızın takas ve mahsup suretiyle tasfiye edilmesini ve tasfiye sonucunda oluşacak bakiyenin TEDAŞ bilançosunda muhasebeleştirilmesini öngörmekteydi. Komisyonun kabul ettiği metne göre, TEDAŞ hariç, tasarı kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarının birbirlerine olan borçlarına ait gecikme zamları ferîleriyle terkin edilecek, maliye dâhil, bu kurumların alacak bakiyeleri TEDAŞ’ın borcu olarak muhasebeleştirilecek, Gümrük Müsteşarlığının alacakları ile Hazinenin TEDAŞ’a olan borçları arasındaki fark da yine TEDAŞ’a, Gümrük Müsteşarlığına ödenmek üzere borç kaydedilecektir. Bu mahsuplaşma sonucunda maliyenin BOTAŞ ve TETAŞ’tan olan alacağı TEDAŞ’a devredildiği ve TEDAŞ’ın mali bünyesi de BOTAŞ ve TETAŞ’a göre daha zayıf olduğu için, maliyenin alacaklarının tahsili daha da güçleşmiş olmaktadır. Tasarı kapsamına giren hususlar arasında yapılacak borç ve alacak mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan nihai alacak tutarlarının hangi vadede ödeneceği ise belirsizdir, bu konuda tasarıda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, tasarı iddia edildiği gibi bir yeniden yapılandırma tasarısı olarak kabul edilemez. Düzenleme ancak bir ara düzenlemedir. İkinci aşamada biriken borçların görev zararına dönüştürülerek Hazineye mal edileceği öngörülmektedir.

Değerli milletvekilleri, ayrıca, tasarının 2’nci maddesine 7’nci fıkra olarak eklenen, yasa kapsamında yapılan işlemlerin bütçenin gelir ve gider hesaplarıyla ilişkilendirilemeyeceğini öngören hüküm, mali kural düzenlemesine de ve böylelikle de samimiyetten uzak görülmektedir.

Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilirken 31/12/2009 olarak belirlenen mahsuplaşma tarihinin, Komisyonda “bu kanunun yayımından önceki ay sonu” olarak değiştirilmesi, ileriye doğru sıkıntıların giderek birikeceğini göstermektedir ve ileriye taşınan bu sıkıntıları da giderecek bir tedbir öngörülmemektedir.

Tasarı, merkezî yönetimin borç ve alacaklarını mahsuplaştırırken aynı olanağın mahallî idarelerden yani belediyelerden ve özel idarelerden sakınılması -bu konuda- uygun değildir ve Anayasa’nın eşitlik prensibine de aykırıdır.

Değerli milletvekilleri, CHP’li üyeler olarak cemevlerinin kullandıkları elektrik bedellerinin de ibadethanelerde kullanılan elektrik bedellerinde olduğu gibi kapsama dâhil edilmesini içeren önergemiz Komisyonda AKP’li üyelerin ret oylarıyla kabul edilmemiştir. Bu da -Sayın Bakan da burada- AKP’nin bu konudaki, açılımındaki samimiyetsizliğini göstermektir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öbür bakan da arkada, açılım bakanı.

BÜLENT BARATALI (Devamla) – Gördüm, Sayın Bakan Faruk Bey arkada.

Keza, köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedellerinin yanına, köy tüzel kişiliklerinin sulama suyu için kullandıkları elektrik bedelleri de dâhil edilmeliydi. Bu da -önerge- Komisyonda reddedilmiştir, ancak yeni bir önergeyi verdik, bakalım tekrar bir samimiyet testinden nasıl geçecek değerli arkadaşlarımız?

Değerli milletvekilleri, CHP’nin, köy tüzel kişilikleriyle tarım kesimi, küçük sanayi, küçük esnaf ve KOBİ’lerin 31/05/2010 tarihi itibarıyla elektrik kullanım bedellerine ait borçlarının faiz ve cezalarının silinerek anaparalarının beş yılda ikişer eşit taksitte ödenmesini öngören değişiklik önergesi de yine Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı hukukun üstünlüğünü ve eşitliğini bozan, çelişen, mali disiplini de tekrar bozan vergi affı niteliğinde bir düzenlemedir. O nedenle, bunun nasıl bütçeleştirileceği, neler olacağı şimdiden belli değildir, boşluklar vardır. Bu boşluklar ve düzenlemedeki aykırılıklar, hukukçular ve maliyeciler tarafından dile getirilmektedir.

Bu tasarı, ayrıca edimini zamanında ödeyenler arasında yine edimini sürekli ödeyenler aleyhine bir düzenlemedir, edimlerini zamanında yerine getirenlere de verilmiş olan bir cezadır; tıpkı İzmir’in ve İzmir Büyükşehir Belediyesinin her konuda cezalandırıldığı gibi. İzmir Büyükşehir Belediyesi devlete olan bütün borcunu ödemiştir, şu anda vadesi geçmiş borcu bulunmamaktadır ama Ankara’nın, bütün belediyelerin borçlarının yüzde 70’ini kapsayan borcu hâlâ daha durmaktadır. Ankara ve İstanbul gibi ya da Sayın Hüseyin Çelik’in kıyaslamak istediği Konya ve Kayseri gibi, devlete katrilyonluk bir borç takmamıştır İzmir Büyükşehir Belediyesi, borçlarını ödediği gibi kendi olanaklarıyla devlete yük olmadan yatırımlarını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ancak yıllardır bir karış metro yapamayan Ankara ile İstanbul için çıkartılan yasadan İzmir de faydalanmak istemektedir. Bu konuda Bakanlar Kuruluna İzmir’in müracaatı vardır. Hâlen İzmir Büyükşehir Belediyesinin metronun ikinci aşamasına ilişkin bu kanundan yararlanma talebi henüz Bakanlar Kurulu tarafından tamamlanmamıştır veya yerine getirilmemiştir. Tabii, bu AKP Hükûmeti bunu kabul etmese bile, biz İzmirliler olarak kendi kaynaklarımızla bu metronun ikinci aşamasını da tamamlamayı biliriz. Bu vesileyle İzmir metrosu üzerinde şov yapmaya meraklı olanlar, önce Ankara’da on dört yıldır bir çivi bile çakmayan zihniyete baksın.

Bu arada, İzmir’i sürekli bir şeylere benzetenlere küçük bir önerim var sayın milletvekilleri. Kimi zaman “gâvur” dediniz, kimi zaman sümüklü çocuğa benzettiniz ama her seçimde İzmirlinin onurlu duruşu karşısında eğildiniz çünkü İzmirlinin zihin yapısına erişemediniz. Evet, İzmir pırıl pırıl parlayan, nur topu gibi güzel bir çocuktur çünkü İzmir araştıran, düşünen, sorgulayan, biat kültüründen uzak insanların yaşadığı, çocukların özgürce şarkılar söylediği, martıları, denizi ve havasının yanında laik, demokrat kimliği ve yurtseverliğiyle Türkiye’de modernizmin ve çağdaşlığın simgesi olmuştur ve simgesi olmaya da devam edecektir. Bu nedenle, ne kadar kıskanılsa o kadar azdır. Fazlasında gözü yoktur. Ankara’ya, İstanbul’a ne yapılıyorsa onu talep etmektedir. Yok yapılmayacaksa da metrosu olmazsa olmaz, kendisine dert edinmez. “Yeter ki sayın Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekilleri, AKP gölge etmesin başka ihsan istemez.” der.

Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN -  Teşekkür ederiz Sayın Baratalı.

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, madde 60’a göre söz istiyorum, kamuoyunu bilgilendirmek için.

BAŞKAN -  Yerinizden, buyurun.

TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

İzmir Büyükşehir Belediyesinin metroyla ilgili  talebini ben de İzmir Milletvekili olarak duydum, çok sevindim. Tabii ki, bu yeni yapılacak projelerle ilgili aynen katılıyorum ancak İzmir Büyükşehirin on yıldır devam eden mevcut metrosunda 10 metrelik daha açılmış bir metro teşkilatı, metro sistemi yoktur. Bu tabii tamamen bir yanıltmaca oluyor, Sayın Milletvekilimizin söylediği. Şu şekilde: Devam edenlerle ilgili bir talepleri değil, İzmir için bundan sonra, devamında, yeni yapılacak olanla ilgili Hükûmetten talebi var. Biz de İzmir Milletvekili olarak Hükûmetimize bu konuda olumlu görüş vermesi için tabii ki talepte bulunacağız ama konu o değil, devam edenden İzmir’deki esnaf büyük sıkıntı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yemişci.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu kanun tasarısıyla, enerji alanında faaliyet gösteren bazı kurum ve kuruluşların bir kısım borç ve alacaklarının düzenlenmesi ve yeniden yapılandırılmasına ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Bu tasarıya göre bu kanunun yayımından önceki ay sonu itibarıyla BOTAŞ, EÜAŞ, yani Elektrik Üretim Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları, TEİAŞ, Türkiye Elektrik İletim AŞ ve TETAŞ, Türkiye Elektrik Ticaret, Taahhüt Anonim Şirketinin birbirlerine olan ödenmemiş borç ve alacakları ferîler terkin edilerek TEDAŞ’a devrolunmakta ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve alacaklar netleştirilmektedir. BOTAŞ’ın Gümrük Müsteşarlığına ve Maliye Bakanlığına olan asli ve ferî tüm borçları, TETAŞ’ın mülga Kamu Ortaklığı Fonu’na olan asli ve ferî tüm borçları, fer’îleri terkin edilerek TEDAŞ tarafından devralınmaktadır.

TEDAŞ ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketlerine ödenmemiş olan il özel idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma bedeli, ibadethanelerin aydınlatma bedeli, köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli, 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına tahakkuk ettirilen kullanım bedelleri borçlarının tamamı ferîleri terkin edilmek kaydıyla öncelikle Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan borçlardan, geri kalan tutar ise Maliye Bakanlığına olan borçlardan mahsup edilmektedir.

Tasarının 2’nci maddesinin 5’inci fıkrasına göre, TEDAŞ’ın bakiye borçlarına 6183 sayılı Kanun’un öngördüğü gecikme cezası yerine daha düşük olan yıllık bazda Hazine Müsteşarlığı iskontolu devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanması kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla TEDAŞ borçlarının ferîlerinden kurtarıldığı gibi, böylece Maliyenin TEDAŞ’tan olan kamu alacağına da, diğer kamu alacaklarından farklı olarak, 6183 sayılı Kanun hükümleri yerine, bu tasarının öngördüğü daha düşük olan faiz oranı uygulanacaktır.

Yapılan bu düzenleme kapsamında bulunan kuruluşların birbirlerine olan borç ve alacaklarının netleştirilmesi sonucu tek borçlu durumda TEDAŞ kalacaktır ancak bu tasarı kapsamına giren kuruluşlar arasında yapılacak borç ve alacak mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan nihai tutarların hangi vadede ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bir başka ifadeyle, TEDAŞ’ın 14 milyar 904 milyon Türk lira olan borçlarının faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri silinmek ve mahsuplaşma sonucu kalan net 10 milyar 934 milyon Türk lira borcuna devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanmak suretiyle bu tasarı kapsamında bulunan diğer kuruluşlardan TEDAŞ’a bir kaynak transferi yapılmakta, böylece TEDAŞ önemli bir finansman yükünden kurtarılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyon üyelerine dağıtılan ve biraz önce bahsettiğim borç ve alacaklara ilişkin rakamlar 31/12/2009 tarihli olup, tasarı, bu kanunun yayımından önceki ay sonu itibarıyla borç ve alacakları kapsadığından bu rakamların daha da büyüdüğü, büyüyeceği açıktır.

Sonuç itibarıyla, siyasi ve popülist bir yaklaşım sonucu oluşan TEDAŞ’ın maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara yüklenmiş olmaktadır.

Mecliste kabul edilen torba tasarıyla gerçek veya tüzel kişiler tarafından tesis edilecek su yapılarının proje onayıyla, yapım aşamasındaki denetim iş ve işlemleri Devlet Su İşleri tarafından yetkilendirilecek özel denetim firmaları tarafından yapılacaktır. Bu hizmetlerin özel denetim firmaları tarafından verilmesine yönelik çıkartılan yönetmeliğin daha önce Danıştay tarafından yürütmesi durdurulmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Enerji Komisyonunda çok sert tartışmalara neden olan ve bu Komisyondan geçmeyen bu düzenleme torba yasa kapsamında ele alınarak kabul edilmiştir. Bu düzenleme su yapılarında denetimsizliğe yol açacaktır.

Enerji, ekonomik ve sosyal gelişim ile kaliteli bir yaşam sürdürebilmenin temel unsurlarından birisidir. Evlerimizde, iş yerlerinde, ulaşım araçlarında, sağlık ve eğitim sektöründe, aklımıza gelebilecek tüm ürünlerin üretiminde enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Kısaca, günümüz insanı için olmazsa olmaz diyebileceğimiz, hava, su ve gıda gibi somut ihtiyacın enerji olduğunu söyleyebiliriz.

1970 yılında enerji kaynakları tüketimimizin yüzde 77’si yerli kaynaklardan karşılanırken bu oran yıllar geçtikçe düşmüştür. Enerji politikaları ve enerji yatırımları konusunda yeni projeler üretemediğimiz sürece bu oran giderek artacaktır. 1990 yılında Türkiye’deki toplam elektrik üretiminin yüzde 17,7’lik bölümü doğal gaz ile gerçekleştirilirken, 2010 yılında elektrik üretiminde doğal gazın payı yüzde 46’lara ulaşmıştır.

Enerjide dışarıya ve doğal gaza bağımlılık arttıkça enerji fiyatları da sürekli yükselmektedir. Yine, aynı şekilde Avrupa ülkelerinde konut elektriği ortalama 9 sent, sanayi elektriği ortalama 12 senttir. 1 kilovat konut elektriği sınır komşumuz Bulgaristan’da 10,3 sent, Yunanistan’da 13,7 sent iken ülkemizde 21,5 senttir. 1 kilovat sanayi elektriği Bulgaristan’da 8 sent, Yunanistan’da 11 sent iken Türkiye’de 18 senttir. Avrupa Birliği ülkelerinde tarımsal sulama enerji masrafı 1 kilovat için 8 sent iken Türkiye’de maalesef 19,5 senttir.

Türkiye’de 2,2 milyon dekarlık arazide basınçlı sulama yapılmaktadır. 2009 yılında çıkarılan 5917 sayılı Kanun ile tarımsal sulamada kullanılan elektrik borçları yeniden yapılandırılmıştır. Ancak borç batağı içinde bulunan çiftçilerimiz bu düzenlemeden yeterince yararlanamamıştır. Ayrıca, özelleştirilmiş bölgelerde özel sektör başvuruları almadığı için tarımsal elektrik borçları yapılandırılamamıştır.

5917 sayılı Kanun’un uygulama sonuçlarına baktığımız zaman borçlu tarımsal sulama abone sayısı 122.380 kişidir. 122.380 borçlu kişi tarımsal sulama abonesinden 9.780 kişi yeniden yapılandırmadan yararlanmak için başvurmuştur. Ancak bu abonelerden büyük bir çoğunluğu taksitlerini ödeyemedikleri için yeniden yapılandırmadan yararlanamamıştır. 5917 sayılı Kanun yürürlüğe girdiğinde toplam tarımsal sulama borç tutarı 1 milyar 900 milyon Türk lirasıydı. Bu Kanun’dan yararlanarak yapılandırılan borç tutarı 213 milyon Türk lirasıdır ancak bu miktar yapılandırılmak için başvurulan tutardır. Çiftçilerimizin büyük çoğunluğu yapılandırdıkları bu borçlarının taksitlerini dahi ödeyememişlerdir.

Tarımsal sulama hizmetlerinde en önemli girdilerden biri olan elektrik fiyatlarının yüksek olması sulama maliyetini artırmakta, tarımda rekabet gücünü azaltmaktadır. İrlanda’da 1 kilovatsaat elektrik için yüzde 13,5 katma değer vergisi alınırken, ülkemizde elektrik tüketiminden yüzde 18 katma değer vergisi alınmaktadır. Bu nedenle, tarımsal üretimde kullanılan elektrikte alınan katma değer vergisi oranının yüzde 1’e kadar düşürülmesi gerekmektedir.

Tarımsal üretimde kullanılan elektrikteki katma değer vergisi oranının yüzde 18’den yüzde 1’e düşürülmesinin düşünülüp düşünülmediği konusunda Maliye Bakanına verdiğimiz soru önergesine Sayın Maliye Bakanı verdiği cevapta katma değer vergisi oranında düzenleme yapma yetkisinin Bakanlar Kurulunda olduğunu belirterek Maliye Bakanlığında bu yönde bir çalışma olmadığını ifade etmiştir.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV kaldırılacağı gibi, sulamada ve tarım işletmelerinde kullanılan elektrik tarifesi farklılaştırılarak çiftçilerimize daha ucuz elektrik temin edilecektir.

Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri selamlıyorum.

Gerçekten, tümü üzerinde yaptığımız konuşmaları dikkate aldığımız zaman sonuçta AK PARTİ Grubunun 2’nci madde üzerinde bir önergesinin verildiğini görüyoruz, bir de 4’üncü madde üzerinde. Bu, köy içme sularıyla ilgili kısmi bir düzenleme. Yine 4’üncü maddede de belediye ve il özel idarelerinin yükümlülüğünde olan sokak aydınlanmasıyla ilgili daha önce çıkarılan bir yasa vardı, 1/1/2009-31/12/2015 tarihleri arasında bunun hazine tarafından karşılanması… Bu yasalaşmıştı zaten. Böyle bir teknik düzenleme.

Tabii, olay bununla kurtuluyor mu? Bu uygulamayla, TEDAŞ’ta borçların biriktirilmesiyle sorun çözülüyor mu? Değil. Enerji politikalarında doğru yapıp yapmadığınızın ölçüsü, verdiğiniz, yaptığınız zamlardır. Yani elektriğe vatandaş ne para ödüyor, doğal gaza ne ödüyor, siz ne kadar zam yaptınız, o yaptığınız zamlardan vatandaş ne kadar etkileniyor, ne kadar vergi ödüyor? Eğer bunun doğru politikalarını koyarsanız, bu borçlanmanın, tamamen enerji politikalarının bir çöküşünün olduğu da ortaya çıkar.

Şimdi bakın, şimdi enerji politikasında “Dünyanın enerji koridoru” olarak Türkiye’nin gözükmesine bakalım, BOTAŞ üzerinden bir bakalım: Türkiye’nin bulunduğu stratejik konumu gereği, dünyadaki petrolün yüzde 10’unun ve doğal gazın yüzde 15’inin Türkiye’den geçeceğini varsayalım. BOTAŞ böylesine bir işlem yapıyor ve Avrupa pazarıyla bu doğal gazın üretildiği ülkeler arasında bir köprü ama bütün bunlara rağmen Avrupa Birliği politikalarında bu enerji geçiş koridoru olmanın etkili olamadığını görüyoruz. Yani Türkiye siyaseten dış politikasında dahi, bu enerji politikalarındaki yanlışlarından dolayı bu kadar önemli bir konumunda sıkıntı yaşıyor.

Salt bu değil, şimdi bakıyorsunuz, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili borçlar var BOTAŞ’ın. Burada şunu görebiliyor muyuz: Bu Nabucco Anlaşması’ndan sonra İran’la, Azerbaycan’la, diğer ülkelerin, BOTAŞ’ın yaptığı anlaşmalar var. Ne kadar doğal gaz akışı Türkiye üzerinden yapılacak? Türkiye gümrükte ne kadar borçlanacak? Türkiye bu borçlarından başka BOTAŞ ne kadar kâr sağlayacak? BOTAŞ Türkiye’ye ne getirecek? Niye TEDAŞ’ın üzerinde bunların hepsi temerküz ediliyor?

Demin bir şey sorduk, ancak Sayın Bakan da Sayın Hatip, AK PARTİ Grubundan, dedi ki: “Biz mezarlıklardan vergi almıyoruz.” Borçlarıyla ilgili düzenleme konuşulurken “uygulamada almıyoruz…” Ama mühendis odalarının verilerine baktığımız zaman, doğal gazda ve elektrikte sekiz yıllık iktidar sürecinize baktığımız zaman, yapılan zamların yüzde 250’nin üzerinde bir zam oranıyla, dehşet boyutlarda olduğunu görürüz. Değil mezarlıkların aydınlatılması, artık mezarda yatan vatandaşımızdan vergi alınır bir konuma gelmiştir elektrik ve doğal gazda, yani bu gerçekle yüzleşmek gerekiyor.

Bakın, 2008’de, kriz başlangıcı döneminde birdenbire yüzde 86 bir doğal gaz zammı yaşandı, o günlere sizi bir getirmek istiyorum ve o günler tarih itibarıyla çok önemlidir borçlar açısından, hem elektrik üretim şirketleri hem dağıtım şirketleri hem de BOTAŞ açısından. Şimdi, 1 Ocak 2008’de 1 kilovatsaat elektrik başına iletim bedeli 0,374 kuruştan 0,425 kuruşa, dağıtım bedeli -o tarihte- 1,636 kuruştan 2,145 kuruşa -yeni kuruşa o zaman YTL var- perakende hizmet bedeli 0,152 yeni kuruştan 0,59 yeni kuruşa çıkarılmış, çıplak elektrik fiyatı ise 10,244 yeni kuruştan 12,105 yeni kuruşa yükseltilmiştir.

Şimdi bu rakamları bu gerçeklerle yüzleşmeden bu borçların kaynağını da bulamayız.

Böylece fon ve vergiler hariç, arkadaşlar, 1 kilovatsaat elektriğin fiyatı 12,406 yeni kuruştan 14,831 yeni kuruşa ulaşırken Enerji Fonu, TRT payı, belediye tüketim vergisi ve KDV dâhil fiyat ne oluyor? 15,81 yeni kuruştan 18,90 yeni kuruşa varıyor. Şimdi, bu, görüldüğü gibi, her şey dâhil 1 kilovatsaat elektriğin fiyatı yüzde 19,55 oranında bir zamlanma yani durmadan üstüne vatandaştan alınan dolaylı vergilerin katlamalı olarak eklendiği bir fiyatlama ve zamdan bahsediyoruz. Şimdi bu fiyatlama ve zam oranında doğal gazın özellikle TETAŞ’ın 2008 tarihinde yaptığı ve yüzde 4,9 ve Kasım 2008 tarihinde yaptığı yüzde 23’lük zamları da eklediğiniz zaman arkasından birdenbire yüzde 86’lara fırlayan bir zam oranı ve onun arkasından otomatiğe bağlanan bir zam. Şimdi bu zamları, gerçekten bu dolaylı vergileri, bu korkunç vergileri doğal gazda, petrolde, elektrikte… Bunları anlamak için mühendis olmaya gerek yok; hele hele hiç profesör olmaya da gerek yok arkadaşlar. Evdeki Fatma Teyze’ye sorun. Evdeki Fatma Teyze, mutfakta o çalıştırıyor, ocağı yakıyor, lambayı yakıyor ve doğal gaza parayı ne aldığını, ne verdiğini o biliyor ve bu rakamları görüyor, karşılaştırıyor. Yani hiç mühendis olmanıza gerek yok, dört aritmetik işlemini bilmeniz yetiyor yani iki artı iki dört eder. Bunu bilmeniz bu enerji politikalarında ne kadar hoyratça, ne kadar başıboş… Fransızların meşhur “...”(x) “Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler.” modeliyle enerjideki bütün borçların, ithalatın, bütçenin yükünün yine sonuçta getirilip vatandaşın sırtına yüklendiğinin bir gerçeğiyle karşı karşıyayız. Bunu çok uzatmaya gerek yok. Bakın, 2007’den sadece 2008’e reel düzeyde rakamlar 82,15 üzerinden bir rakamı ortaya koyuyor.

Şimdi, bu doğal gaz politikaları enerji politikalarının çöküşü değil mi? Elbette çöküşü. Ekonomi ve enerji yönetiminin de başarısızlığı. Plansızlık, öngörüsüzlük, bir stratejinin olmayışı demek. Şimdi, bu borçları bu şekilde yapılandırıp arada da kıyaklar koymak gerçekten vatandaşımıza yapılacak en büyük kötülüktür. Vatandaşımız bu soğuk kış gününde doğal gazın ibresine ve kilovatsaatlerine, elektriğin ibresine ve kilovatsaatlerine bakıyor. Şimdi, bu zamları otomatiğe bağlanmış vatandaş bu enerji politikaları sonucu bir de Ankara’nın belediyesinin, Büyükşehir Belediyesinin borçlarıyla, İstanbul Büyükşehir Belediyesinin borçlarını getiriyorsunuz takas sistemine, bilmem ne sistemine getirip TEDAŞ’ta temerküz ettirip onun üzerinde sıfırlamaya çalışıyorsunuz. Bunların halkın çıkarına olmadığını ifade etmek istiyoruz.

Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Şahıslar adına söz? Yok.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Akçay, Sayın Çalış, Sayın Doğru, Sayın Günal sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Akçay.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’de konutlarda kullanılan 1 kilovatsaat elektriğin toplam maliyeti kaç liradır? Türkiye’den yurtdışına hangi ülkelere elektrik ihraç edilmektedir? İhraç edilen 1 kilovatsaat elektriğin satış fiyatı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.

Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, Karaman’da köylümüzün MEDAŞ’la ilgili sıkıntıları özelleştirmeden sonra da artarak devam etmektedir. Ürünü para etmeyen köylümüz ise borcunu ödeyemiyor; MEDAŞ, avukat ve cezaevi tehdidiyle âdeta bunaltılmış durumdadır. Örnek olarak, Karaman Ayrancı Karaağaç köyünden yeni arayan hemşehrimiz diyor ki: “29 milyon elektrik borcumuzun faiz ve enerji hat kaybı -eylül ayının borcu bu- 60 milyona ulaşmış durumda. Ödeme imkânımız yok. Avukat ‘Borcu ödemezseniz yeşil hattınızı ve kuyunuzu sökeceğiz.’ diyor. Biz ne yapacağız? Sayın Bakanım bize nasıl yol gösterir?” diyor. Ben de sizlere iletiyorum Sayın Bakanım. İlginizi, yardımınızı bekliyorlar.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.

Sayın Doğru...

                              

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakana sormak istiyorum: Amasya,  Tokat, Sivas ve Erzincan hattı üzerindeki Kelkit Vadisi’nde Yeşilırmak üzerinde çeşitli HES projeleri vardır. HES projelerine, başta belediye başkanları olmak üzere o bölgenin halkı karşıdır. HES projeleri yapılırken orada binlerce ağaç kesilmekte ve ağaç katliamı olmakta ve beraberinde heyelanlar da olmaya başlamaktadır. Dolayısıyla da HES’le ilgili de bitkisel örtünün de bozulduğu göz önüne alınırsa bunları durdurmayı düşünüyor musunuz?

İkinci soru olarak da: Şu anda TEDAŞ’ta çok büyük oranda özelleştirmeler sonucunda işçiler 4/C kapsamına girmektedir. Tekel işçileri gibi bunlar da mağduriyet durumuyla karşı karşıya bulunmaktadırlar. Bu TEDAŞ’ın işçilerinin 4/C kapsamının daha farklı bir sistemle getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü o insanların da psikolojileri bozulmaktadır.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Günal...

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bir önerge geldi AKP’li milletvekili arkadaşlarımızdan. Burada (c) bendinin kalkması 2’nci maddede 5’inci fıkra olarak eklenmesi öngörülüyor ama burada garip bir şey var: “Bu alacaklara ilişkin gecikme cezaları alacakları bedeli ödenmek suretiyle...” Bunları niye ödüyoruz? Daha önce bunların özelleştirilmesi yapılırken özelleştirme sözleşmesinde hüküm yok muydu? Daha önce yapılan özelleştirmelerle ilgili böyle bir düzenlemeyi neden yapma ihtiyacı hissediyoruz, açıkçası anlayabilmiş değiliz. Diğerlerinde çünkü fer’îlerini düşerek terkin yapıyorsunuz. Buradaysa daha önce bunları özelleştiren şirketlere doğrudan TEDAŞ ödeme yapıyormuş gibi görünüyor. Bu konuda bir açıklama yapabilirseniz sevinirim.

Teşekkürler.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın Kaplan...

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye bir geçiş enerji koridoru ve boru hatları çalışmaları var biliyoruz. En son Katar’la da görüşmeler var, Yumurtalık-Kerkük Petrol Boru Hattı düzeyinde. Rusya’yla, Azerbaycan’la, İran’la, Irak’la, Katar’la, Mısır’la ve Yemen’le -Kuveyt’i bilmiyorum ben, o konuda bilgim yok- en son nedir bizim fotoğrafımız? Bir açıklayabilir misiniz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Sayın Torlak...

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’de ekonomik anlamda sıkıntıların devam ettiği bir gerçek ve bu manada üretim maalesef bitme noktasına gelmiştir. Bu sebeple dünyadaki benzerleri gibi üretene, KOBİ’lere ve sanayiciye enerji fiyatlarında fiyat indirimi veya enerji fiyatlarını artıran unsurlarda, yani vergilerde indirim yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.

Sayın Bulut, en son.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım; Türkiye’de elektrik ücretlerinin tahsili konusunda yedi coğrafi bölge içerisine giren illerde tahsilat konusunda en zorluk çektiğimiz bölge hangisidir?

Özelleştirme kapsamında Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki yönetimlerin, idarelerin özelleşmesine öncelik verecek misiniz? Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; isterseniz sondan başlayayım. Şu anda tahsilatında tahsilat oranı en düşük olan bölge Dicle bölgesidir. Yani bunun içerisinde Urfa, Diyarbakır, Mardin, özellikle Urfa ve Mardin’deki tarımsal sulama alacaklarının bunların içerisindeki en yüksek paya sahip olduğunu söyleyebilirim.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bir kısım şehirlerdeki kaçak kullanımla alakalı hususlarda çok ciddi bir hassasiyet gösteriliyor. Tabii ki zamanında parasını ödeyen ve kullandığı elektriğin her türlü kayıt içerisinde kalmasıyla alakalı hassasiyet gösteren önemli bir miktar var vatandaşlarımızdan. Özellikle, özelleştirmenin sondan ikinci firması diye hatırlıyorum, son özelleştirme paketinde Dicle Elektriği de bir ihalede bir firma aldı ve taahhütleri itibarıyla -tabii ki o da o taahhütlerine uymak durumunda- biz oradaki kayıp kaçağın da bu manada azalacağına inanıyoruz. Çünkü ulusal tarifeyle sattığımız, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar bütün elektrik sisteminin aslında artıları ve eksileri bir havuza atılıyor. Yani oradaki ödemeyen vatandaşın tabii ki o havuz içerisinde eksi payı var, zamanında ödeyenlerin de… O yüzden hem hukuken hem de hakkaniyet itibarıyla birbirine hakkı geçiyor. Biz vatandaşlarımıza bir hukuk çerçevesinde bunları zamanında ödemelerini söylüyoruz ve bunlarla alakalı yaptırımları da uyguluyoruz.

“Ekonomik veriler bundan sonraki enerji fiyatlarında bir indirimi gerekli kılıyor mu?” diye soruldu. “Elektrik enerji fiyatlarında ne tür bir şey bizi bekliyor?” diye soruldu.

Değerli arkadaşlar, 2050 yılına kadar -gerek Uluslararası Enerji Ajansının gerekse Dünya Enerji Konseyinin verilerine göre- doğal gaz ve petrolün hâlâ dünyadaki tüketilen enerjinin yarısını karşılayacağı görülüyor yani bu iki kaynağın en yüksek tedarik unsuru olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla ham petrol fiyatlarının bizi yakinen ilgilendirdiğini söyleyebilirim, doğal gaz fiyatlarının bizi tabii ki yakından ilgilendirdiğini söyleyebilirim. Bir önceki konuşmamda belirttiğim gibi, bunların yerli kaynak hâline getirilmesiyle alakalı çalışmalarımızın da bu açıdan çok fazla önemi var.

Doğal gaz ve petrol boru hatlarıyla alakalı soru sorulmuştu. Bizim şu anda doğu-batı ve kuzey-güney aksında geliştirdiğimiz bir kısım projeler var, şu anda uygulamada olan bir kısım projeler var. Bunlardan Bakû-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı toplam kapasitesi itibarıyla 50 milyon ton ve oradan şu ana kadar 1 milyar 65 milyon varil petrol geçmiş durumda.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Avrupa’ya…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O tamamen Akdeniz havzasından dünyaya açılan… Hem Avrupa da var içerisinde hem de dünya pazarları da var çünkü buradaki konsorsiyum sahipleri -BP gibi, Total gibi, Statoil gibi firmalar- ve onlar da sattıkları pazarlarda bunların dağıtımına devam ediyorlar.

Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı’nı söylediniz. Bu aslında Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan daha yüksek kapasiteli yani 70 milyon tonluk bir kapasiteye sahip. Irak’ın normalleşmesine çok fazla katkı koyacak bir proje. Bildiğiniz gibi on beş yıllık yeni bir anlaşma daha imzaladık ve on beş yıl boyunca bu boru hattı çalışacak. Bu boru hattının anlaşmamızdaki temel prensibini çok kısaca şöyle söyleyebilirim: Üç yıl içerisinde bu boru hattının yarı kapasitesinin kullanılması garantisi veriliyor yani 35 milyon tonun buradan geçeceği garantisi veriliyor. Geçmediği takdirde dahi, biz geçmişçesine buradan bir taşıma tarifesi alacağız. Bütün depolamalarla beraber yaklaşık 1 milyar TL’lik bir yıllık gelir hedefliyoruz burada o kapasiteyi geçmiş olmamız hâlinde.

Kuveyt’ten herhangi bir boru hattı projemiz şu anda yok ama Katar’dan, Suudi Arabistan üzerinden… Bildiğiniz gibi Katar dünyanın en büyük LNG tesislerine sahip, 122 milyar dolarlık yatırımı olan bir ülke ve dünyanın dört bir tarafına, dört büyük havzada LNG satıyor yani sıkıştırılmış doğal gaz satıyor. Boru hattı projesinin kendi enerji güvenlikleri açısından uygun bir proje olabileceğini ve bunu geliştirebileceklerini bize söylediler ve bakanlarını da ülkemize davet ettik.

Bildiğiniz gibi doğal gaz boru hatları var Azerbaycan’dan, İran’dan, Mavi Akım’dan ve batı hattından gelen boru hatları var, aynı zamanda Nijerya ve Cezayir gibi ülkelerden de LNG tesisleri girişleri var.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız, süremiz doldu, herhâlde yazılı olarak verirsiniz geri kalanını da.

2’nci madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.

İlk önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (4) üncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Özyürek                       Harun Öztürk                           Kamer Genç

                         İstanbul                                      İzmir                                      Tunceli

                       Ahmet Tan                             Şevket Köse                            Rasim Çakır

                         İstanbul                                  Adıyaman                                   Edirne

“b) İbadethanelerin (Cem Evleri dahil) aydınlatma bedeli,”

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 2. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendindeki “köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli” ifadesinin “köylerin içme ve sulama sularına ilişkin elektrik kullanım bedeli” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

             Ferit Mevlüt Aslanoğlu                 Tacidar Seyhan                        Bülent Baratalı

                         Malatya                                     Adana                                       İzmir

                                          Hulusi Güvel                              Şevket Köse

                                                Adana                                     Adıyaman

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Tasarının 2 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (b) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Kalaycı                        D. Ali Torlak                           Erkan Akçay

                          Konya                                    İstanbul                                    Manisa

                      Oktay Vural                          Mehmet Günal                       Muharrem Varlı

                           İzmir                                      Antalya                                     Adana

                                                                      Mümin İnan

                                                                           Niğde

“b) İbadethanelerin elektrik kullanım bedelleri,”

“ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve mahalli idareler adına, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketleri tarafından tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamı,”

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/877 Sıra Sayılı “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 2. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini, dördüncü fıkrasının (c) bendinin çıkarılmasını, aşağıdaki fıkranın 5. Fıkra olarak eklenmesini ve izleyen fıkraların buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                         Mehmet Daniş                          Ali Koyuncu

                          Yozgat                                  Çanakkale                                   Bursa

                    Müjdat Kuşku                    Mahmut Esat Güven                 Muharrem Candan

                       Çanakkale                                    Kars                                       Konya

                      Ayşe Akbaş                         A. Erdal Feralan                       Rıtvan Köybaşı

                        Balıkesir                                  Nevşehir                                  Nevşehir

                                                              Abdulmuttalip Özbek

                                                                         Hakkâri

(1) Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine olanlar ile Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından yürütülmekte olan Dengeleme ve Uzlaştırma Faaliyetleri kapsamında olanlar hariç olmak üzere, bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile birbirlerine olan ödenmemiş borç ve alacakları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun 12 nci maddesinin (g) fıkrası kapsamında hesaplanan fer’iler, TEİAŞ Dengeleme ve Uzlaştırma faaliyetleri ile ilgili gecikme cezaları hariç olmak üzere terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine devrolunur ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve alacaklar netleştirilerek muhasebeleştirilir.

(5) Elektrik Dağıtım Şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için kullanılan elektrik bedelleri ve bu alacaklara ilişkin gecikme cezaları alacakları bedeli ödenmek suretiyle Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi tarafından üstlenilir. Bu şekilde üstlenilen tutarlar bu Kanun kapsamında mahsup edilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin görüşü alınarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenir. Özel sektöre devredilmiş elektrik dağıtım şirketleri için devir tarihi öncesindeki tutarlar dikkate alınır.

BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir açıklama yapabilir misiniz Sayın Bakan. Cevap veremediniz, bari hiç olmazsa o maddeyi açıklayın. Cevaplarda yetişmedi, bunu yazılı alırsak bir anlamı olmaz, bir açıklama yapın.

BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.

Gerekçe:

Söz konusu 2. maddenin birinci fıkrasına “Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine olanlar” ibaresinden sonra “ile Türkiye Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından yürütülmekte olan Dengeleme ve Uzlaştırma Faaliyetleri kapsamında olanlar” ifadesi ile bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve “hesaplanan fer’iler” ibaresinden sonra “TEİAŞ Dengeleme ve Uzlaştırma faaliyetleri ile ilgili gecikme cezaları hariç olmak üzere” ifadeleri eklenerek, TEİAŞ tarafından yürütülen Dengeleme ve Uzlaştırma faaliyetleri kapsamında oluşan borçlara ilişkin anapara ve gecikme cezaları kapsam dışında bırakılmaktadır.

TEİAŞ’ın piyasa işleticisi olarak yürütmekte olduğu Elektrik Piyasasında Dengeleme ve Uzlaştırma Faaliyetlerine hem kamu piyasa katılımcıları hem de özel sektör piyasa katılımcıları birlikte yer almakta olup, piyasa ‘0’ bakiye sistemi içerisinde çalışmaktadır. Bir başka ifadeyle TEİAŞ’ın yürütmekte olduğu DUY faaliyetleri kapsamında herhangi bir borç ve alacak nedeniyle kar veya zarar etmemesi ilgili mevzuat gereğidir. Bu çerçevede DUY kapsamındaki anapara ve gecikme cezaları tasarı kapsamı dışında tutulmaktadır.

Kanun Tasarısı ile kamuya ait dağıtım şirketlerinin faaliyet gösterdiği bölgelerdeki köy içme suları elektrik kullanım bedelleri mahsuba konu olmakta, ancak, özel sektöre ait dağıtım şirketlerinin faaliyet gösterdiği bölgelerdeki köy içme suları bedelleri mahsuba konu edilmemektedir. Eşitlik ilkesi gereği, bütün köy içme suları bedellerinin bu Kanun Tasarısı kapsamına girebilmesi için bu yönde bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika…

BAŞKAN – Efendim?

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani böyle bir önerge oylaması… Kimin parası kime gidiyor? Ne yapılıyor?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Açıklama gelmedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklama olmadan olur mu bu gerekçeyle ilgili?

Efendim, bakın, “Bu kanunun amacı, enerji alanında faaliyet gösteren bazı kamu kuruluşlarının mali yapılarını güçlendirmek üzere bir kısım borç ve alacaklarının takas, terkin…” düzenlemesidir. Şimdi, bu çerçevede bunun kamu kurumuyla ne alakası var?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Özel sektör…

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel sektör sokuluyor. Yani kamu kurumlarının birbiri arasındaki husus… Şimdi, özelleştirilmiş KİT’lerin alacakları ya da borçları sokuluyor. Bu, kanunun amacına aykırıdır, böyle bir şey olamaz yani kanunun amacına aykırı bir düzenleme yapılamaz, amacı ihlal eden bir husustur. Lütfen…

BAŞKAN – Sayın Vural, Bakan açıklama yapacak.

Buyurunuz.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sorduk, yapmadı ama.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; cevabı hazır olan bir konuyla alakalı konuşuyoruz, biraz önce vakit bittiği için…

Konu şudur: Buradaki mesele, köy içme sularıyla alakalı konudur. Eğer vatandaşlarımızdan, köydeki vatandaşlarımızdan böyle bir talep size ulaşmamışsa ben onu bilmiyorum ama bu talebi…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Lütfen Sayın Bakanım, demagoji yapmayın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – …bakın, hep beraber…

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel şirketlerden size ne talepte bulunuldu, ona cevap ver sen.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Anlatayım arkadaşlar, sabırlı olun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – O zaman niye tahsilat yapıyorsunuz? Sayın Bakan, olmadı, bu olmadı. Bu demagoji olmadı yani.

BAŞKAN – Bir dakika… Sayın Vural, Sayın Günal, Bakanı dinleyiniz lütfen.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar, sabırlı olun, anlatayım. Lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Öde o zaman, öde cebinden.

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biraz saygılı olun.

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bakan açıklama yapıyor arkadaşlar. Lütfen…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Anlamak istiyorsak anlatıyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Anlatmıyorsunuz ki siz…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Köyden talep gelmedi mi?” Köyün talebiyle bunun ne alakası var?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar, bakın…

OKTAY VURAL (İzmir) – Ben de size soruyorum: Hangi özel şirketin talebiydi size getirilen?

BAŞKAN – Sayın Vural…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – …Türkiye’de bu düzenlemeyi yapmazsak ne olur, yaparsak ne olur, onu açık açık anlatayım.

Özelleştirme İdaresiyle…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kimin için yapıyorsunuz, onu söyleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Soruyu sordunuz, cevabını bekleyin lütfen. Soruyu ben gayet iyi anladım.

BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız, devam edin.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – İtham ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Günal

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, köy içme sularıyla alakalı konuda, özelleştirildiğinde TEDAŞ, bu alacak, yaklaşık 142 milyon TL’lik rakam, özel şirketlerin alacağı hanesine yazılmıştır. Bir kısım alacaklar, belediye alacakları gibi, kamu adına tahsil edilip kamuya teslim edilenlerdir; bir kısmı ise sanayi aboneleri, mesken aboneleri, ticaret aboneleri gibi aboneler de şirket tarafından tahsil edilip şirket yedinde kalanlardır.

Şimdi, tarımsal sulamalarla alakalı düzenlemeler torba yasada en son düzenlendi, duymayanlar için onu söyleyeceğim, ondan sonra da içme suyuyla alakalı konuları söyleyeceğim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz onu sormuyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tarımsal sulamalarla alakalı konular tamamen faizleri bırakılarak tarımsal sulamada artık geriye dönük bembeyaz bir çizgi oluşturmak açısından, bembeyaz bir sayfa oluşturabilmek açısından beş yıl taksitlendirilerek asıl paraları üzerinden alacak hanesine yazılacaktır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Güzel!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – İçme sularıyla alakalı konunun toplamı 142 milyon TL’dir ve özel şirketler, eğer biz bunu düzenlemediğimiz takdirde, geriye dönük, Özelleştirme İdaresinin özelleştirdiği tarihten önce de sonra da bu paraları tahsil ederler.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Öncesini nasıl edecek? Özelleştirilirken yok muydu bu hüküm?

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu doğrudan doğruya özelleştirme şeyine de aykırı.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Özelleştirme İdaresinin özelleştirme tarihinden önce -bu önerge bunu söylüyor- özel şirketlerin yedine geçmiş olanlar ve alacak hanesinde olanlar şu anda özel şirketin alacaklarıdır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bize ne, alsın! Bize ne! Yani, niye TEDAŞ ödüyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şöyle bir şey: Bunu biz düzenlemediğimiz takdirde -ben, Genel Kurulun takdirine bırakırım, tabii ki Genel Kurulun iradesi ne ise o olacak- hükmi şahsiyet kazanmış köy içme suları geriye dönük borçlarını öderler. Kime? Özel şirkete. Bu düzenlemeyi yapmış olmamız hâlinde ise yine özelleştirme tarihinden sonrakiler, cari borçlar ayrı tutulmak kaydıyla -önergeye bakarsanız tarih onu söylüyor- şu anki cari borçlar, içme sularını, köy içme sularını ödeyecekler ama özelleştirme tarihinden önce olanlar TEDAŞ tarafından kendi hesaplarına alınır. Yani özel şirketin alacağındaki kalem, köy içme suyu lehine TEDAŞ’ın hesaplarına aktarılır. Bu, bunu söylüyor.  Eğer Genel Kurul…

OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet ödemeyecek mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – TEDAŞ’ın hesaplarında ödeyecek, evet.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devlet ödeyecek mi ödemeyecek mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – TEDAŞ’ın hesapları diyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Özel sektöre kaynak aktarıyor musun aktarmıyor musun?

MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, karşılıklı konuşuyorlar. Böyle bir usul var mı?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kaynak aktarma diye bir şey söz konusu değil arkadaşlar. Yapacağımız tercih şudur, Genel Kurulun iradesini kullanacağı konu şudur: Biz, köy içme sularından borcu olanlar, kamuya veya özel sektöre borcu olanlar… Oradaki faiz, sizin sorduğunuz faiz de şudur: Kamudan kamuya olan faizler tamamen terkin edilmiştir bu kanun tasarısıyla…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sulamada siliyorsunuz, bunda silmiyorsunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – …ama, özel sektörle kamu arasındaki alacaklar gecikme faizine esastır.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sulamada faizi siliyorsun, bunda niye silmiyorsun? “Sulamada sildim.” dedin biraz önce.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli arkadaşlar, ben açıklamamı yapayım, siz tercihinizi kullanacaksınız tabii ki.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, soruyorum ben de.

BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen açıklamayı dinleyin.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şu anda anlaşılmayan bir husus varsa orayı tekrar edeyim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gecikme cezalarının hepsini fiktif olarak, temerrüt faizi dâhil hepsini ödettiriyorsunuz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Buradaki affolunacak rakam, özel şirketin alacağındaki rakam değildir. Özel şirket onu bir şekliyle almak durumundadır. Buradaki affolunan kısım, köy içme sularının hükmi şahsiyet kazanmış kişilikleridir, bunların ödeyeceği rakamlardır. Genel Kurulun iradesi nasıl tecelli edecekse biz ona saygılıyız.

Arz ederim.

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, gecikme cezaları dâhil niye yapıyorsunuz?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Özel şirket düzenlemesi olduğu için.

BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural… Böyle bir usul yok, Sayın Bakan açıklamayı yaptı, oylamaya geçeceğim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, açıklamayı yaptı da burası parmak demokrasisi değil, milletvekilleri de merak ediyorlar neden itiraz ettiğimizi.

BAŞKAN – Siz de sözünüzü söylediniz Sayın Vural, itirazınızı yaptınız.

Sayın Günal, sizin sözünüz nedir?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 60’a göre söz istiyorum çok kısa.

BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, buyurun.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kendiniz söylediniz “Sulama sularında ceza faizlerini indirdik.” dediniz. Bunda niye indirmiyorsunuz da faizleri, özel sektörün şirketine biz niye ödüyoruz?

OKTAY VURAL (İzmir) – Kaynak aktarıyorlar ya!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz, bir özel sektör şirketine devrettik mi? Ettik. Özelleştirme tarihi itibarıyla elimizde bir sözleşme yok mu? Var. Bize ne, niye kanuna yazıyoruz da bunların tahsilatını sağlıyoruz? Siz, TEDAŞ’a onu verdiğiniz zaman TEDAŞ, özelleştirmeyi yaptığınız şirkete bunu ödemek zorunda. Doğrudan o şirketlerin alamadığı borçlarını, tahsil edemediği borçlarını siz TEDAŞ aracılığıyla ödemiş oluyorsunuz. Madem bunu yapıyorsunuz, en azından, sulamayı örnek verdiniz, orada faizi silerken neden burada özel şirkete ödenecek faizleri de ödüyorsunuz? Merak ediyorum, ne kadarı faiz? 142 milyonun bir de ne kadarı faizdir? Bunu da merak ediyorum. Lütfen…

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Tasarının 2 inci maddesinin (4) numaralı fıkrasının (b) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          D. Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları

“b) İbadethanelerin elektrik kullanım bedelleri,”

“ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve mahalli idareler adına, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve…”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, bir taraftan önergeleri okuttunuz, oyladınız. Bizim orada önergemiz var, arkadaşlar okumaya devam ediyor, bu nasıl bir oylamadır?

BAŞKAN – Önergeniz okunuyor efendim burada.

“…sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketleri tarafından tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamı,”

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 2’nci maddeyi oylatıyorsunuz, MHP Grubunun önergesi var orada.

BAŞKAN – Şimdi önergeniz okundu. Oylamadık daha, önergeyi okuttum.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Açıklama alalım da ondan sonra…” dedik, yine, açıklama da verdirmediniz, Sayın Bakan hâlâ açıklama yapacak. Önerge oylanıyor…

BAŞKAN - Sayın Günal, sistemin nasıl işlediğini gayet iyi biliyorsunuz, lütfen… Önerge okundu.

Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın İnan, buyurunuz.

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 535 sıra sayılı Tasarı’nın 2’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış bulunuyorum.

Tasarı 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvelde sayılan kamu idareleriyle bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamını kapsamasına ve bu borçların ferîlerini terkin etmesine karşın, belediye ve il özel idarelerinin elektrik kullanım bedelleri borçlarını kapsamamaktadır. Milliyetçi Hareket Partili Komisyon üyelerimiz, diğer kamu kurumlarına yapıldığı gibi, belediye ve il özel idarelerinin de elektrik kullanım bedeli borçlarının tamamının bu kanun kapsamına alınması yönünde önergeler vermiş ancak, maalesef, önergeler AKP’li üyelerin oylarıyla Komisyonda reddedilmiştir.

Ülkemizdeki birçok belediye büyük borçlarla vatandaşlara hizmet etme gayreti içerisinde olmasına rağmen yöresel bazı dezavantajları yüzünden içme suyu temininde kullanılan elektrik mahallî idarelere önemli borçlar yüklemektedir, bu da vatandaşa hizmetin kaliteli ve kesintisiz olarak sunulmasında önemli sorun teşkil etmektedir. Elektrik fiyatlarının ülkemizde aşırı yüksek olması ve sık sık zam görmesi maliyeti yükseltmekte, buna karşın belediyelerin topladığı su paraları maliyeti dahi karşılamamaktadır. Bu da geçmişten beri diğer hizmetleri aksatmamak için devlete ait elektrik şirketine olan borçların daha geri plana itilmesini ortaya çıkarmış, üst üste biriken borçlar ve faizleri bu borçları ödenemez hâle getirmiştir.

Diğer kamu kuruluşlarının borçları silinirken belediyelerin, il özel idarelerinin ve ibadethanelerin aydınlatma dışındaki diğer borçlarının kapsama alınmaması eşitsizlik ve adaletsizliktir. Belediyelerin vatandaşa daha iyi hizmet götürebilmeleri için borç tasasından kurtarılmaları gerekir. Sonuç itibarıyla baktığımızda, devletin bütün kurumlarının temel amacı, vatandaşlarımızın günlük hayatını kolaylaştırmak ve onların hayat standartlarını kaliteli bir hâle getirmektir.

Aslında, kamu kurumlarının birbirine olan borç-alacak ilişkilerinin şimdiye kadar çoktan düzenlenmesi gerekirdi. Milliyetçi Hareket Partisi olarak Mecliste yapmış olduğumuz çalışmalarda bunlarla ilgili tekliflerimiz olmasına rağmen, maalesef, hiçbir zaman dikkate alınmamıştır. İbadethanelerin ısıtma ve soğutma, elektrik giderlerinin neden kanun kapsamına alınmadığını vatandaşlarımız ve ilgililer merak etmektedir. Verdiğimiz bu önergenin kabulüyle vatandaşlarımızın isteklerine hep beraber cevap vermiş olacağız.

Ayrıca, elektrik dağıtım şirketlerinin, kurum olarak ibadethaneleri değil de ibadethane görevlilerini -şahısları- abone yapmaya zorladıkları yönünde de şikâyetler almaktayız. Uygulamada bu konulara dikkat edilmesini de buradan ifade etmek istiyorum.

Belediyeler, yörenin, kamu hizmetleri bakımından itici gücüdür. Diğer kamu kurumlarının ihtiyaçları hâlinde, hizmetin gördürülmesi noktasında ilk akla gelen yer belediyelerdir. Belediyelerin özellikle Millî Eğitime bağlı okullardan ve diğer kamu kurumlarından önemli oranda su alacakları vardır ve bunların tahsilinde zorlanılmaktadır. Bu alacaklar ilgili bakanlıklardan talep edildiğinde verilen cevap: “Mahallinden temin edilmesi.” şeklindedir. Mahallindeki kurumlara gönderilen ödeneklerle bu alacakların karşılanması mümkün görünmemektedir. Gönderilen ödenekler ihtiyacın ancak yüzde 10’unu karşılamaktadır.

Basit bir örnek vermek gerekirse: Belediye başkanlığı yaptığım dönemde Niğde Belediyesinin, TEDAŞ’a olan içme suyu, elektrik borçlarından dolayı olan borcu ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı okullardan alacağımız olan su bedellerinin mahsuplaşmasını yaptık. Niğde Valiliği ve  Niğde Belediyesi arasında bu protokol yapıldı ancak bunu Hazine kabul etmedi. Bu belgede, Niğde Belediyesinin alacağı, borcundan daha fazla görünmekteydi. Şu anda TEDAŞ’ın işletmiş olduğu faiz, belediye faiz işletmediği için daha fazla görünmektedir. Fakat Millî Eğitim Bakanlığı belediyeye -anlaşmak suretiyle- 2006’daki su borçlarını aynı fiyattan ödemeyi teklif etmektedir, bu da Niğde halkı için son derece haksız bir durumdur. Dolayısıyla aynı faiz oranlarının belediyenin içme sularında da işletilmesi gerekmektedir.

Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; son günlerde torba yasa ve bu görüştüğümüz yasa ve diğerleri, iyi incelendiğinde, son sekiz yıldır AKP hükûmetlerinin yanlış ekonomik yönetimleri neticesinde milletin ve devletin geldiği borç noktasının önemli bir göstergesidir. Bu borç yapılandırma uğraşları da bunun en  büyük ispatıdır.

Önergemizin kabulü için desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan yasa tasarısının 2. maddesinin 4. fıkrasının (c) bendindeki “köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli” ifadesinin “köylerin içme ve sulama sularına ilişkin elektrik kullanım bedeli” olarak değiştirilmesini arz ederiz.

Saygılarımızla.

                                                                           Ferit Mevlüt Aslanoğlu (Malatya) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

Genelde 1 sayaca bağlı olması nedeniyle.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.

On dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.56

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.12

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.

Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.

535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

2’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (4) üncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                    Mustafa Özyürek (İstanbul) ve arkadaşları

“b) İbadethanelerin (Cem Evleri dahil) aydınlatma bedeli,”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacak.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz efendim.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bu önerge -2’nci maddede- ibadethanelerin elektrik bedellerinin ödenmesi… Yani, kilisenin, havranın, camimizin, sinagogun, hepsinin elektrik bedellerini ödüyor, Türkiye’deki tüm inanç gruplarının. Hani ya, diyoruz ya ileri demokrasi, daha ileri demokrasi, daha ileri demokrasi…

Önergemiz şuydu… Komisyon ve Hükûmet, bilemiyorum yani neden katılmıyorsunuz? Katılmama nedeninizi bir bilsem ben de gam yemeyeceğim. Diyoruz ki orada -bir parantez içinde- “cemevleri dâhil” diyoruz. Sadece istediğimiz bu. “İbadethanelerin” diyor, yani sinagog, havra, kilise, aklınıza ne gelirse… Oraya sadece parantez içinde “cemevleri dâhil” diyoruz.

Değerli milletvekilleri, bir Türkiye gerçeği var, Türkiye gerçeğini kimse inkâr etmesin. Türkiye’de Alevi, Bektaşi kardeşlerimizin gerçeğini lütfen kabullenin.

“Açılım” dediniz, bilmem ne dediniz ama dokuz yıldır gerek Plan ve Bütçe Komisyonunda gerekse burada hep bu önergeyi verdik, bir elektrik, cemevlerinin... Türkiye’de vatandaşlarımızın çok önemli bir kısmının, önemli bir inanç grubunun gittiği bir yer olan cemevinin elektrik bedelini ödemekten niye imtina ediyorsunuz? Çok mu görüyorsunuz?

Ben fazla konuşmayacağım. Vallahi takdir sizin ama Komisyonun da Hükûmetin de niye “hayır” dediğini bilmek istiyorum. Neden hayır diyorsunuz? Takdir sizin.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Usul ve esaslar

MADDE 3- (1) Bu Kanun kapsamında yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esasları belirlemeye, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının görüşlerini almak suretiyle Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanı yetkilidir.

(2) Bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları arasında, bu Kanun uyarınca yapılan işlemlere ilişkin olarak ortaya çıkabilecek ihtilafların çözümünde Hazine Müsteşarlığının görüşü esas alınır.

(3) Bu Kanun kapsamındaki uygulamalara konu alacak ve borçlara ilişkin olarak yargı mercilerinde bulunan davalardan vazgeçilir ve verilmiş olan kararlar üzerine ayrıca bir işlem yapılmaz.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce iktidar partisinin bir önergesi geçti. Çok tehlikeli bir önerge. Sayın Başkan, lütfen bu önergenizi geri çekin. Bu önergede, yıllardır faiz borcu yüklenen, özelikle köylerin içme sularıyla ilgili yüklenen faiz borçları aynen kalacak. Lütfen bu önergeyi geri çekin. O faizleri -köylerin içme suyuyla ilgili- lütfen terkin ettirin. Buradan terkin edilmiş bir şekilde bu maddeyi önergeyle geçirmezsek yarın köylerimizin çok büyük sorunla karşı karşıya geleceğini söylemek istiyorum.

Değerli milletvekilleri, birazcık, TEDAŞ’ın ortak olduğu devredilen dağıtım şirketleriyle, şu anda görev yapan dağıtım şirketleri ile vatandaş arasındaki diyalogdan bahsetmek istiyorum. Artık dağıtım şirketleri -yaşamın gerçeği bunlar arkadaşlar- bir kamu görevi yapmak yerine tamamen kâr amacını güden kurumlar oldu. Hâlbuki bu iş bir yerde de bir sosyal devletin göreviydi, köylünün elektriği veya bir ildeki, bir şehirdeki elektrik hizmetleri. Parayla satıyorsun ama anında, dakikasında soruna çözüm bulmakta bir kamu görevlisi sorumluluğu vardı TEDAŞ yetkililerinde veya TEDAŞ’ın dağıtım şirketlerinde. Arkadaşlar, bu tavır kayboldu. Artık saatlerce arasan, işine gelirse geliyor, işine gelmezse gelmiyor.

Bu bir yaradır Sayın Bakan. Artık dağıtım şirketleri kendilerini tamamen kâra odaklamış. Nasıl işine geliyorsa, gerekirse hiç çözüm bulmamak adına köylümüze ve vatandaşımıza cevap vermiyor. Bunun altını çiziyorum. Yani vatandaş ve dağıtım şirketleri arasında önemli sorunlar oluşmaya başladı. Günlerce telefon edilmesine rağmen, köyde elektrik olmadığını söylemesine rağmen, günlerce arıza olduğunu söylemesine rağmen, eskiden olduğu gibi kamu duyarlılığı kayboldu. Hâlbuki bu bir kamu görevidir. Kamu, vatandaşın anında her türlü sorununa cevap vermek zorundadır, ama dağıtım şirketlerine devredilen illere bakın, vatandaş ile dağıtım şirketleri arasında büyük sorunlar olmaya başladı arkadaşlar.

Ben bir kez daha uyarıyorum, burada, dağıtım şirketleri devredilirken özellikle vatandaşa hizmet yönüyle herhangi bir madde konulmadığı için burada önemli sorunlar var, vatandaşa anında hizmet götürülmüyor, vatandaş güç durumda kalıyor.

İkincisi: Bazı köylerde, örneğin trafo küçükse büyütülmesi gerekirken, eskiden TEDAŞ kanalıyla bu sorunlar çözülürken şu anda bu sorunlar çözülmüyor, trafolar yetersiz kalıyor ve o köyde sorunlar oluyor arkadaşlar.

Bunu bir kere daha söylüyorum, kamu adına hareket etme kabiliyeti kaybolmuştur, dağıtım şirketleri tamamen kendi kârını düşünmektedir, bir şekilde vatandaşa hizmet verilmiyor, bunun altını bir kez daha çiziyorum.

Bir başka konu, değerli arkadaşlarım, sulama birlikleri Türk tarımının önemli bir dayanağıdır her yerde. Yani sulama birlikleri Türk tarımına önemli bir işlev görmektedir; su. Sulama birliklerinin elektrik borçlarını, özelikle bu genelde toplumun bütününü, o bölgedeki herkesi ilgilendiren konu olmasına rağmen, maalesef enerji KİT’lerinin borç yapılandırmasında kabul etmediler ve koyduramadık, bir şekilde bunu torba yasaya koydunuz. Ama onlar, yine, devredilen dağıtım şirketlerine o önemli olan faizlerinden bir şekilde torba yasada kurtuldular gibi görünüyor. Bir kez daha dikkatlerinizi çekiyorum.

Ayrıca, hâlâ söylüyorum -İçişleri Bakanı buradaydı, gitmiş galiba- sulama birliklerinin hâlâ İçişleri Bakanlığına bağlı olmasını kabullenemiyorum. Tarım Komisyonundan sulama birlikleriyle ilgili yasa bir madde hariç ortak bir konsensüsle geçti. Önce alt komisyondaydı, daha sonra Komisyondan geçti. Komisyon Başkanını biraz önce burada gördüm.

Değerli arkadaşlarım, artık sulama birliklerinin DSİ’ye devredilmesi acil, elzem, en büyük ihtiyaç. Lütfen, bu Meclis kapanmadan, bu Meclis bitmeden, rica ediyorum hepinizden, sulama birliklerini bir an önce DSİ’ye geçirelim. Çok kısa bir yasa. Ben tüm gruplardan bir ortak konsensüs sağlayarak sulama birliklerinin Meclis kapanmadan… Tarım Komisyonundan geçmiştir, sıra sayısı almıştır, artık bu yasayı mutlaka görüşüp sulama birliklerini DSİ’ye devretmek zorundayız. Bu, çok geç kalmıştır. Ben, tüm grup başkanlarından istirham ediyorum, sulama birlikleri konusunda ortak bir konsensüs oluşmuş, mutlaka bu Meclis kapanmadan bunu geçirmek zorundayız.

Değerli arkadaşlar, bir de burada demin bir önerge verdim, Sayın Bakan ve Sayın Komisyon reddetti. Bir köyde köy tüzel kişiliğine ait tek bir saat varsa, bunun bir kısmı içme suyuna, bir kısmı sulama suyuna, köyün ortak mallarına… Zaten sulama suyunda herkesin saati kendi adına ama köy tüzel kişiliğine ait bir saat varsa, bunun ne kadarı içme suyuna ne kadarı sulama suyuna kullanacağı belli değil arkadaşlar. Orada önergem şuydu: “Köy tüzel kişiliğine ait içme ve sulama suları.” şeklinde vermiştik ama her ne hikmetse reddettiler.

Bazı köylerimizde cazibeli su var arkadaşlar, çok büyük bir elektrik gideri yok. Hiçbir köyümüzde içme suyunda para tahsil edilmiyor yani içme suyundan bedel olarak halktan bir para tahsil edilmiyor ama bazı köylerimiz var ki cazibeli suyu yok. Belki birkaç adımda köye çıkarıyor. Çok uzak yerlerden getiriyor. Belki iki üç depo kullanmak zorunda kalıyor. Önemli bir elektrik gideri var. Bunların bir kısmı içme suyunda, bir kısmı sulama suyunda kullanılmasına rağmen, her ne hikmetse önergeyi reddettiniz.

Ben size bir kez daha söylüyorum: O önergeyi bir şekilde tekriri müzakereyle… Köy tüzel kişiliğine ait tek saat varsa bunu içme ve sulama suyu diye ayıramayız Sayın Bakan. O saatte ne varsa o bedeli karşılamak zorundayız. Ben bir kez daha sizden istirham ediyorum.

Arkadaşlar, bir de bir EPDK var biliyorsunuz. Astığı astık, kestiği kestik; aynen söylüyorum. Şimdi, özellikle tarımsal alanlarda olan benzin istasyonları var. Mutlaka benzin istasyonları, petrol bayileri ilgili yasa hükümlerine uymak zorundadır. Herhangi bir petrol istasyonunun yasa dışı bir işlem yapmasına hiçbirimizin yüreği elvermez. Ama basit, küçük, ikaz edilmeyen, alışılagelinen birtakım hatalar yaptıysa o istasyona öyle bir ceza veriyorlar ki, o istasyonun günlük cirosunun belki 20 katı. Arkadaşlar, bir objektif kriter olmalı. Yani İstanbul’un göbeğindeki bir petrol istasyonunun yaptığı bir hatayla, bir köye yakın, köydeki petrol istasyonunun yaptığı hataya aynı cezanın uygulanması adil değildir. Onun yaptığı hatanın hepsi hata olsa ne olur? Ne yapar? Kaç paralık benzin satıyor, mazot satıyor? Ama siz İstanbul’un göbeğinde, Ankara’nın göbeğinde günde 10 varil veya 10 tanker mazot, benzin satan bir petrol istasyonuyla günde 300 kilo mazot ve benzin satmayan bir istasyona aynı cezayı uygularsanız, bunun adı nedir arkadaşlar? Ben bir kez daha rica ediyorum: Burada, istasyonlara ceza verirken istasyonun konumu, yaptığı hata, yani…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Paksoy.

MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce, seçim bölgem Kahramanmaraş ili Afşin-Elbistan kömür havzasında meydana gelen göçük sonucu hayatını kaybeden vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, başta aileleri olmak üzere milletimize sabır diliyor, göçük altındaki kardeşlerimizin bir an önce çıkarılabilmesi için, Hükûmetten, gerekli çalışmaları ivedilikle yerine getirmesini, bölge insanı ve milletimiz adına talep ediyoruz.

Bu tasarıyla enerji alanında faaliyet gösteren KİT’lerin borç ve alacaklarının mahsuplaşması düzenleniyor. Bizce buna ihtiyaç duyulmasının en önemli sebebi, tamamen popülist ve siyasi sömürü amacıyla elektrik fiyatlarına gerekli zammın yapılmamasıdır. Bundan dolayı kapsamdaki kuruluşlar zincirleme olarak birbirlerine olan borçlarını ödeyememiştir. Aslında bu bedeli neticede yine millet ödeyecektir. Bu mahsuplaşma aslında dolaylı bir zamdır. Nihayetinde, mahsuplaşma yoluyla TEDAŞ’ın maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara yüklenmiş olmaktadır. Tasarı kapsamındaki uygulamalara konu, alacak borçlar için yargı mercilerince verilen kararlar üzerine ayrıca işlem yapılamayacağının öngörülmesi, yasamayı kullanarak, yürütmenin, yargı kararlarını etkisiz kılmaya yönelik bir girişimidir. Bu tutumu, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyen, bundan sonrası için de benzer uygulamaların genelleşmesine vesile olabilecek tehlikeli bir yaklaşım olarak görüyoruz.

Kıymetli arkadaşlar, ısrarla dile getirmemize rağmen Hükûmeti ülkenin ve vatandaşın gerçek sorunlarına eğilme noktasında başarılı olamadık. Biz “Balık bilmezse Halik bilir.” anlayışıyla bu sorunları dile getirmeye devam edeceğiz, takdir aziz milletimizindir.

Bu meyanda, seçim bölgem Kahramanmaraş ili Afşin-Elbistan kömür havzasında meydana gelen göçükle ilgili yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkemizin toplam linyit rezervinin 10 milyar ton olduğu tahmin edilmektedir. Bu rezervin yaklaşık yarısı Afşin Elbistan havzasında yer almaktadır. Bu miktar toplam 9.450 megavat gücünde termik santrallere karşılık gelmektedir. Afşin-Elbistan Termik Santrali’nin hâlen 1.355 megavat ve (A) ünitesiyle 1.440 megavat gücündeki (B) ünitesi faal hâlde bulunmaktadır, C, D, E, F ünitelerinin ise ilerleyen dönemlerde işletmeye açılması planlanmaktadır. Elbistan linyit rezervleri kalori olarak 486 milyar metreküp doğal gaza karşılık gelmektedir. Yine doğal gaz ile mukayese edildiğinde, elektrik enerjisi, linyitin yakıt olarak maliyeti doğal gazın dörtte 1’i oranındadır. Elbistan havzasının doğru bir planlama yapılarak değerlendirilmesiyle ülkemiz toplam 60 milyar dolar tasarruf sağlayacaktır. Linyitle çalışan santrallerde çalışan sayısı, doğal gaz santrallerinde çalışanların 10 katıdır. Hâlen (A) ve (B) santrallerinde 1.400 civarında personel çalışmakta olup madencilik sektörünün çarpan etkisi de eklenirse toplam istihdam açısından konunun önemi daha açık olarak anlaşılacaktır. Madencilik sektörü doğası gereği özellik arz eden, bilgi, deneyim, uzmanlık ve sürekli denetimi gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Madencilik faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında pek çok çalışan yaşamını kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde son yıllardaki kaza istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe iş kazalarının belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir. Bu kazalar incelendiğinde teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim sorunları ve benzeri pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Özellikle 80’li yılların başından itibaren yapılan özelleştirme, taşeronlaştırma, redevans gibi yanlış uygulamalar kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimi yok edilmiştir. Yoğun birikim ve tecrübeye sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, üretimin teknik ve altyapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak denetimin de yeterli ve etkin bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maden sahaları işletmeye açılmadan önce kömür ocaklarını ve santralin çalışmalarını koordine edecek idari ve teknik yapı havzanın büyüklüğüne uygun olmalı, deneyimli mühendis ve teknik eleman ihtiyacı kesinlikle karşılanmalıdır. Hazırlanan projeye göre çalışmalara başlanmalıdır. Afşin-Elbistan özelinde ise yukarıda zikredilen hususlara tam olarak riayet edilmediğini görmekteyiz. Söz konusu santral kömür rezervinin üzerine kurulmuş, önemli miktarda kömür rezervinin üretilebilme imkânı engellenmiştir. Özel şirket, zaman ve para gerekçesiyle projeye uymadan yanlış yerden üretime başlamıştır. Sahayı işletmekte olan şirkete belirli bir süre yapılan kömür teslimatları karşılığının yüzde 50 oranında zamlı verilmesinin, yani bonus uygulamasının şartnamede yer alması, söz konusu şirketi bilinçsizce ve teknolojiden uzak maden işletmeciliği yapmaya teşvik etmiş ve bu sebeple, anılan şirket, gerekli yatırımların yapılmasından imtina etmiştir. Hızlı ve yüksek kazanç sağlanabilmesi için üretim zorlamaları, kazalara davetiye çıkarmıştır. Şev stabilitesi hesaplarında gereken hassasiyetin gösterilmediği, işletmeye girmeden önce bölgede mevcut olan yer altı suyu drenajının yeterli yapılmadığı, drenajın önlenmesi babında Hurman Nehri projede olduğu hâlde  su sızmasını engellemek için yapılması gereken beton kanala alınmadığı, buradaki maksadın maliyetten kaçmak olduğu değerlendirilmektedir. Ayrıca, kuşatma kanalı ve kolektörler yapılmamıştır. Böyle büyük bir göçüğün günler öncesinden belirtilerinin olduğu ve gerekli önlemlerin de bu aşamadan itibaren alınması gerektiği hâlde alınmadığı düşünülmektedir. Bir kısım uzmanlarca, yüzeyde oluşan çatlakların hafriyatla doldurularak kapatılmış olabileceği iddia edilmektedir. Bu iddia doğruysa faciaya davetiye çıkarılmıştır. Kazanın yaşandığı Çöllolar sahasında kuyuların derinliğinin yeterli ve standartlara uygun olmadığı da başka bir iddiadır. Bu iddia doğruysa yer altındaki suyun bitirilemediği, kalan suyun göçüğe zemin hazırladığı iddialar arasındadır.

Neticede, buradaki toprak kaymasının iki sebepten kaynaklandığı uzmanlarca değerlendirilmektedir. Bunlardan birinci sebep suyun gerektiği ölçekte deşarj edilememesi, ikincisinin de şev hesaplarının doğru yapılmadığıdır. Bir ilave durum da  bonuslu ihale olarak” tabir edilen “İşi ne kadar erken bitirirsen o kadar para alırsın.” mantığıyla düzenlenen sözleşmedir. Bu sözleşme de firmayı karpuzun göbeğini çekmeye itmiştir.

Bu şekilde özensizlik sonucu yaşanan bu elim kazayla ilgili olarak Devlet Denetleme Kurulunun harekete geçmesi gerekmektedir. Kurtarma çalışmalarının çok uzun süreceği, hatta bir yılı aşabileceği iddia edilmektedir. Dünyada tek maden işleten ülke biz olmadığımıza göre, bunu hesabına kitabına uygun bir şekilde adam gibi yapan ülkeleri örnek almamız gerekmektedir. Göçükten dolayı santralde üretimin tekrar ne zaman başlayacağı da bilinmemektedir. Bu konuda Hükûmetin şu ana kadar bir öngörüsü kamuoyuna ulaşmış değildir. Hükûmet, bir iki ziyaret ile bundan öncekilerde olduğu gibi asıl sorunu geçiştirecek, insanlarımız ve bölge kaderiyle baş başa kalacaktır. Bu elim ve vahim bir durumdur.

Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin yarısına yakın linyit rezervi olan bölgeyi iki işletme müdürlüğüyle idare etmeye çalışıyoruz. Biz buraya bir genel müdürlük kurulmasını talep ettik. Yine, bölge için acilen master planın yapılmasını, çalışanların açısından bölge insanına pozitif ayrımcılık tanınmasını, istimlaklerin parça parça değil de bir bütün olarak yapılmasını, kömür sahasında olan Sinekli, Karagöz ve Kuşkayası köylerinin acilen başka yerlere nakledilmesini talep ettik, maalesef Hükûmetçe göz ardı edildi.

Yine (A) ünitesinin ERG firmasına olan devri konusu bir türlü sonuca ulaştırılamadı. (A) ünitesine baca gazı arıtma cihazı takılmaması sebebiyle çevre kirliliği devam etmekte ve insan sağlığını büyük ölçüde tehdit etmektedir. Yarın (A) ünitesi de bu şekilde yönetimle üretim yapamaz hâle gelecektir.

Sayın Bakan, bölge halkı mutsuzdur. Kendilerini sahipsiz hissetmektedir. Seçim meydanlarında çocuk parası, kömür yardımı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.

BAŞKAN – Karar böyle efendim. Teşekkür ederiz.

Şahıslar adına söz talebi yok.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Çalış ve Sayın Doğru sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Çalış.

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakanım, bir önceki maddedeki soruma cevap alamadığım için sorumu kısaca tekrarlıyorum.

Sorum, köylünün, sulama, elektrik borçlarıyla ilgili, MEDAŞ-avukat-cezaevi kıskacında gerçekten bunalmasıyla ilgiliydi ve bir tane köyümüzü de örnek vermiştim. Karaman Ayrancı Karaağaç köyünün eylül ayı sulama borcunun, 29 bin lirayken, faiz ve hat kaybı eklenerek 60 bin liraya kadar ulaştığını söylüyor köylülerimiz. Avukat ise “Bu borcu ödemezseniz yeşil hattınızı ve kuyunuzu kapatacağız.” diyor, sökeceğiz diyor. Bu köylülerimize nasıl yardımcı olabiliriz Sayın Bakanım?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinde TEDAŞ’ın özelleşmesiyle beraber, bilhassa köylerde, arıza ekiplerinin eksik olmasından dolayı, kış şartları da olmasından dolayı yoğun bir şekilde olan arızalara ekipler gidemiyor, dolayısıyla elektrikler kesiliyor.

Bu arıza ekiplerinin artırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma yaptırmayı düşünüyor musunuz?

İkincisi: Köylülerin içme suyu borçlarından dolayı bazı köylerde neredeyse sular tamamen kesilmiş durumda. Bununla ilgili, köylülerin içme sularıyla ilgili herhangi bir iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?

Diğer sorum olarak da: Okulların, camilerin, cemevlerinin, ayrıca belediyelerin aydınlatmalarından dolayı elektrik borçları durmaktadır. Bunlarla ilgili de herhangi bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; özellikle Karaman ve Konya’da, Nevşehir’de, Niğde’de, Aksaray’da tarımsal sulama abonelerimizin çok olduğunu biliyoruz ve en son torba yasada da çok özellikli bir düzenleme yapıldı ve bu düzenlemeyi isterseniz kısaca okumak isterim: Tarımsal sulamada kullanılan elektrik tüketiminden kaynaklanan alacakların vadesi 31/12/2010 tarihi itibarıyla geldiği hâlde, torba yasanın çıktığı ve yayımlandığı tarihi itibarıyla ödenmemiş olanların asılların tamamını o tarihi izleyen dört ay içerisinde taksitlendirme imkânı olacak ve hemen hemen yetmiş iki aylık bir taksitlendirme imkânı olacak. Biz, geriye dönük bütün tarımsal sulamaların artık bundan başka bir şans tanımaksızın tamamlanacağı kanaatindeyiz. Bu, o dediğiniz tarımsal sulamaları da kapsayan bir alacak-borç ilişkisi. O açıdan, bunlar düzenlenecek ve kendilerine, özellikle ferîlerinden tamamen terkin edilmiş, gecikme faizleri kaldırılmış bir borç hâline gelmiş oluyor. Bu, önemli bir avantaj. Bunun çözüldüğü kanaatindeyiz. Bu vesileyle, aslında, Genel Kurulda da, tarımsal sulama abonelerinin bu fırsatı çok iyi değerlendirmeleri gerektiğinin bir kez daha altını çizmek isterim. Bundan daha başka ve daha fazla bir taksitlendirme ve bu kadar rahat bir imkân artık sağlanamaz diye düşünüyoruz. O açıdan, böyle bir…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, şirketleri de uyarmak gerekiyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Şirketler de buna uymak zorundalar, normal şirketler de buna uymak zorundalar.

Tokat’taki konudan, önceki HES’lerle beraber birleştirerek Sayın Bakanım, isterseniz onu aktarayım. Bildiğiniz gibi gerek havza düzenlemeleriyle alakalı Devlet Su İşlerinin yaptığı gerekse komple HES’lerle alakalı tekrar bir gözden geçirme projeleri var Çevre Bakanlığımızın. Bu konuda Çevre Bakanımızın hassasiyetini hep beraber biliyoruz. O yüzden, böyle bir sıkıntının yaşanmayacağı kanaatindeyim ama değerli arkadaşlar, bir başka soruyla da birleştiriyorum, doğal gazın üretimdeki payı zaman zaman yüzde 52’lere zaman zaman yüzde 43’lere kadar düştü ama şu anda yüzde 48’ler civarında olan doğal gazın payını çok fazla buluyoruz. Bunların yüzde 30’lar civarına indirilmesi lazım. O yüzden de, “hidroelektrik santraller” dediğimiz yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana alınması lazım. Bu konuda, hepimiz ülkemizi seviyoruz ve bununla alakalı hassasiyetimizi göstermemiz lazım. Gerek çevreyle alakalı duyarlılıkların gerekse yerli kaynakların artırılmasına dönük hep beraber el ele verip bunu aşmak zorundayız. Yani HES’lerle alakalı böyle bir hassasiyeti hep beraber taşıyalım istiyorum.

Teşekkür ederim Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.

3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan 535 sayılı kanun tasarısının 3. maddesinin (2). fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                    Mehmet Günal                          Oktay Vural                         Mustafa Kalaycı

                         Antalya                                      İzmir                                      Konya

                                            Hasan Çalış                               Reşat Doğru

                                              Karaman                                       Tokat

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bu maddenin birinci fıkrasında zaten Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığına yetki veren bir hüküm var. Bence, yeniden, ikinci fıkrada da “Hazinenin görüşü dikkate alınır.” demek biraz fazlalık gibi geldi, onun için önergemizi verdik. O vesileyle bunun çıkması gerektiğini düşünüyorum.

Bu önerge vesilesiyle az önceki konuda da bir açıklık getirmek istiyorum çünkü Sayın Bakana tepkimiz biraz sert oldu çünkü ben soru sordum. Bu önerge böyle biraz aceleyle hazırlanmış gibi geldi, bilgi istedik, doğal olarak Komisyona geldiği zaman da aynısını yapıyoruz, “Arkadaşlar bilgi versin.” diyoruz. Bilgi gelirse, aydınlanırsak katılıyoruz, katılmıyoruz ama bir şekilde oylanıyor. Bizim tepkimiz o anda bir cevap gelmemesineydi, sonrasında da oylanınca farklı bir ortam oluştu. Çünkü biz şöyle düşünüyoruz: Bu şirketler, zaten özelleştirme yapılırken bunu tahsil edip edemeyeceğini, ne kadar bir zarara katlanacağını hesaplamışlardır diye düşünüyoruz. Dolayısıyla ne kadarının faiz olduğu, ne kadarının anapara olduğu da belli olmayınca bu konuda bir belirsizlik oluştu. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tamamıyla hatta bundan sonrasında da içme sularından köylerden para alınmamasından yanayız. Metinden de öyle bir şey çıkabilir diye söyledik arkadaşlarımıza. Ama bir düzenleme yapılıyorsa da hakkaniyetli olması lazım. En azından diğer uzlaşmalarda yaptığımız gibi… Torba kanunda karşı olduğumuz hususlar varsa da desteklediğimiz maddeler vardı biliyorsunuz, oradaki hakkaniyete uygun bir şekilde ve diğer hükümlerde olduğu gibi en azından gecikme faizleri ve cezalarından vazgeçerek bir uzlaşma gibi gösteriliyor bu şekliyle. O zaman o şirketler bundan vazgeçerse ödenmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Ben, bu tekliflerin dikkate alınacağını umuyor -görüşümüzü bu arada tekrarlamış oldum, haddini aşan bir şey varsa özür diliyorum ama haklı olarak o soruyu sormak durumundaydık- teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, bir saat yemek arası veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.47

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.54

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

4’üncü maddede kalmıştık.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

3096 sayılı Kanun kapsamındaki işlemler

MADDE 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında faaliyet gösteren elektrik dağıtım şirketleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans alarak yeni piyasa kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden önceki işletme faaliyetleri için bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar. Bununla ilgili uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla Milletvekili Gürol Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi ve değerli milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, eskiden yalnızca Türkiye Elektrik Kurumu bünyesinde yürütülen elektrik üretim, iletim ve dağıtım faaliyetleri daha etkin ve verimli çalışma adına önce TEAŞ ve TEDAŞ olarak ikiye ayrılmış, daha sonra TEAŞ kendi içinde TETAŞ, TEİAŞ ve EÜAŞ biçiminde üçe bölünmüştür.

Görüştüğümüz tasarı, ayrı birer tüzel kişilik hâline gelen söz konusu şirketlerin birbirleriyle olan alacak ve borç ilişkisini gerçek bir borç ve alacak ilişkisi biçiminde görmediklerini, nasıl olsa bir gün karşılıklı mahsuplaşma olur düşüncesiyle de ödeme çabası içine girmediklerini göstermektedir.

Tasarıyla, TEDAŞ hariç tasarı kapsamına giren kamu kurum ve kuruluşlarının birbirlerine olan borçlarına ait gecikme zamları ve 4646 sayılı Kanun’un 12/g maddesi kapsamında hesaplanan fer’îleri terkin edilecek, Maliye dâhil bu kurumların alacak bakiyeleri TEDAŞ’ın borcu olarak muhasebeleştirilecek, Gümrük Müsteşarlığının alacakları ile Hazinenin TEDAŞ’a olan borçları arasındaki fark da yine TEDAŞ’a, Gümrük Müsteşarlığına ödenmek üzere borç kaydedilecektir.

Tasarı, kapsama giren kuruluşlar arasında yapılacak borç ve alacak mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan nihai alacak tutarlarının hangi vadede ödeneceğini hükme bağlamamaktadır. Bu nedenle tasarı bir yeniden yapılandırma tasarısı olarak kabul edilemez. TEDAŞ’ın mahsuplaşmadan sonra ortaya çıkacak borçlarını ne zamana kadar ödeyeceği belirlenmediğinden düzenleme bir ara düzenlemedir ve ikinci aşamada biriken borçlar görev zararına dönüştürülerek Hazineye mal edilecektir.

Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında Cumhuriyet Halk Partisinin cemevlerinin kullandıkları elektrik bedellerinin de ibadethanelerde kullanılan elektrik bedellerinde olduğu gibi kapsama dâhil edilmesini öngören önerisi Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir. Bu durum,  sözde Alevi açılımından söz eden AKP İktidarının samimiyetsizliğini açıkça ortaya koyması açısından önemlidir. Çünkü “Alevi açılımı yapıyoruz.” diye ortaya çıkan AKP cemevlerini ibadethane saymamakta inat ve ısrarla direnmektedir.

Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi milletvekillerinin köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedellerinin yanına köy tüzel kişiliklerinin sulama suyu için kullandıkları elektrik bedellerinin de dâhil edilmesine yönelik değişiklik önergesi de yine Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisinin, sulama birlikleri ile sulama kooperatiflerinin elektrik kullanım bedellerine ait borçlarından yalnızca anaparalarının beş yılda ödenmesini öngören yeniden yapılandırma önerisi de Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partisinin, köy tüzel kişilikleri ile tarım kesimi, küçük sanayi, küçük esnaf ve KOBİ’lerin 31 Mayıs 2010 tarihi itibarıyla elektrik kullanım bedellerine ait borçlarının faiz ve cezalarının silinerek anaparalarının beş yılda ikişer eşit taksitte ödenmesini öngören değişiklik önergesi Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.

Cumhuriyet Halk Partili üyelerin toplum yararına verdikleri ve yukarıda saydığım tüm önergeler Hükûmet ve İktidar milletvekilleri tarafından reddedilirken tasarıya Komisyonda AKP milletvekilleri tarafından verilen ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının da katıldığı bir önergeyle yeni bir madde eklenmiştir. AKP’li milletvekillerinin verdikleri önergeyle tasarıya eklenen ve tasarının geneli üzerindeki görüşmelerin ana konusu hâline gelen madde şu anda görüştüğümüz 4’üncü maddedir. Bu maddeyle 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticaretiyle Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında faaliyet gösteren elektrik dağıtım şirketleri Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans alarak yeni piyasa kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden önceki işletme faaliyetleri için bu kanuna getirilen hükümlerden yararlandırılmakta ve bu maddenin uygulamasına ilişkin esas ve usulleri belirleme yetkisi, anılan Bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğe bırakılmaktadır.

Bu madde, kapsama birden fazla şirketin girebileceği biçiminde bir izlenim verilerek getirilmiştir ama gerçeğin öyle olmadığı Komisyon görüşmelerinde ve bugün burada tasarının geneli görüşülürken ortaya çıkmıştır. Komisyonda kapsama girecek şirketlerin hangileri olduğu sorulduğunda, Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi ile Çukurova Elektrik Anonim Şirketi, Kepez Elektrik Anonim Şirketi ve Aktaş Elektrik Ticaret Anonim Şirketinin kapsama dâhil olduğu ancak Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi dışındakilerin imtiyaz sözleşmeleri daha önce feshedildiğinden kabul edilen madde hükmünden yalnızca Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin yararlanabileceği yanıtı alınmıştır. Hiçbir kuşkuya yer vermeyecek kadar anlaşılmıştır ki bu düzenleme yalnızca Kayseri ve civarında faaliyet gösteren bir şirket için yapılmaktadır. Yasama organının bu tür özel durumlara sözde çözüm getirmek adına alet edilmesini kesinlikle kabul etmiyoruz. Bu Meclis özel çıkarlara alet edilecek bir Meclis değildir ve olmamalıdır ama yapılmak istenilen de budur. Elbette her düzenleme için bir gerekçe ortaya koyabilirsiniz. Bu düzenleme için de bir gerekçe ortaya konulmaktadır. Bu gerekçede, bahse konu alacakların tahakkuk esasına göre dağıtım şirketlerinin gelir hesaplarına yansıdığı, 3096 sayılı Kanun kapsamında mahsuplaşma esasına göre çalışan şirketlerde, mahsuplaşma sisteminin niteliği gereği bu alacakların gelir olarak görülerek mahsuplaşmaya taraf kamu kuruluşuna ödenmesinin öngörüldüğü, hakkaniyetin bu tutarların ilgili dağıtım şirketlerine mahsuplaşma suretiyle ödenmesini gerektirdiği ifade edilmiştir.

O zaman şu soruyu soruyoruz: Niçin, TEDAŞ’a bağlı ve sermayesinin tamamı bu şirkete ait dağıtım şirketlerinden özelleştirme işlemleri tamamlananlar için benzer düzenlemeler getirmiyorsunuz da, yalnızca bir tek şirket için düzenleme yapıyorsunuz?

Değerli milletvekilleri, yapılan doğru bir iş değildir. İşin doğrusu, Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin geçmişe ilişkin resmî dairelerden olan alacağını özel hukuk hükümleri çerçevesinde takip ederek tahsil etmesidir. Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin bu kanun kapsamında bulunan alacakları ve borçlarının ne olduğu, bu kanundan nasıl yararlandırılacağı, şirkete sağlanan kolaylığın ne boyutta olduğu açık değildir.

Özel hukuk hükümlerine tabi olan şirketin yüzde 37’nin üzerinde payı özel sektöre ait olup, yüzde 5’e yakın kısmı gerçek kişilere aittir. Bu nedenle, yapılan bu düzenleme bir şirkete özel bir muameledir. Bu düzenlemenin hukuki yönü yoktur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’ın Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin beş yıl Genel Müdürlüğünü yapmış olması ve tasarıya eklenen, bu şirkete haklar tanıyan önergeyi savunarak Hükûmet adına uygun görmesi çok dikkat çekicidir. Bizzat Sayın Bakanın ifadesinden, şirketin en büyük hissedarının Kayseri Büyükşehir Belediyesi olduğu ve şirketin yönetiminde bu hisseleri temsilen AKP’li belediye başkanlarının ve ayrıca Kayseri İl Başkanının görev aldığı anlaşıldığına göre, bu madde tam bir kayırmacılık ve keyfîlik örneğidir, hukuka olduğu kadar siyasi ahlaka da aykırıdır ve derhâl kanundan çıkarılmalıdır.

Sayın Bakanın geçmişte aralarında Cumhuriyet Halk Partisi de olan değişik partilerin Kayseri Büyükşehir Belediyesini yönetmiş olduğunu söylemesi yapılmak isteneni mazur ve makbul kılamaz. Ve yine Sayın Bakanın, adil olmayan yasanın düzeltildiği biçimindeki söylemi yalnızca yapılmak istenen haksız, hukuksuz uygulamayı karartma amaçlıdır. Tekrar söylüyorum: Kamu vicdanını sızlatacak bu madde tasarı metninden çıkarılmalı, bu Meclisin vicdan sahibi üyeleri haksız çıkar sağlama amacına yönelik bu işe alet olmamalıdır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken Sayın Başkanı, siz değerli üyeleri ve büyük Türk ulusunu tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet Günal.

Buyurunuz Sayın Günal.(MHP sıralarından alkışlar)

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kitap getirmemişsin!

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kitaba gerek yok.

Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu maddede arkadaşlarımız bir de önerge getirmişler. Önce içeriğiyle ilgili hızlı bir şey söylemek istiyorum. Sayın Bakanım, burada bütün hükümlerden yararlandırılacağı yazıyor yani “Bu kanunun getirdiği hükümlerden yararlanır.” diyor. Doğrusu bunun, 2’nci maddenin 4’üncü fıkrası hükümleri olması gerekir. Bu durumda, diğer bütün hükümlerden Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ yararlanma imkânı geliyor. Gelen önergede de bu giderilmiyor çünkü “Diğer hükümler” dediğiniz zaman bir sürü borç-alacak var bunun içinde. Normalde orada belediyelerle ilgili kısmı (b) maddesinde idi. Diğer köy sularıyla ilgili onlar da (c) maddesindeydi, değiştirdik. Eğer, bu 5’inci fıkra yeniden böyle olursa, içinde kalmazsa o zaman o iki fıkradan yani 2’nci madde hükümlerinden, hepsinden faydalanmaması gerekiyor, diğer maddelerindekinden. Dolayısıyla, önergenin de bu şekilde düzenlenmesinde yarar var diye düşünüyorum çünkü TEDAŞ’a mahsuplaşmadan olan borçlar var. Biz, şimdi tam bilemiyoruz net bilgi gelmediği için. Bir 73, bir 74 milyonluk daha önce kalan miktar, yaklaşık 147 milyarlık bir faiz kısmı belli olmayan bir anaparadan bahsediyoruz. Bunlarla ilgili de bir mahsuplaşma olacak mı, olmayacak mı, baştan bunları bir söylemiş olayım.

Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla enerji politikasının iflas ettiğini aslında kabul etmiş oluyoruz. Bu biriken borçlar yeni değil, Adalet ve Kalkınma Partisi de dün iktidar olmadı. Bakıyorsunuz, sekiz yıldır sürekli olarak enerjide bir sorun var, üzerine gidilmiyor. Dört yıldır Plan ve Bütçe Komisyonunda -sonrasında Sayın Bakanımız değişti, bakan değişikliği de oldu ama her bakanımıza geldiği zaman sorduğumuz sorulardan kendisine de sorduk- hâlen daha bir kafa karışıklığı, bir strateji eksikliği devam ediyor. Biz söyleye söyleye bir strateji belgesi  çıktı, o da on sayfalık bir temenni ve dileklerden ibaret bir şey oldu; önce çıkan da özelleştirme yol haritası mahiyetindeydi. Yavaş yavaş bir şeyler oluyor ama böyle azar azar, henüz daha iktidara yeni başlamış bir şey gibi devam ediyoruz.

Şimdi, burada sekiz buçuk yılı bulmuş bir iktidar var. Peki, ben size soruyorum: Bu tasarı TEDAŞ’ın sorununu çözecek mi Sayın Bakan? Bunları aldık, borçları üstlendik; elektrik piyasasındaki, enerji piyasasındaki bu sorunu çözmüş olacak mıyız? Bu borçlar sonra ne olacak? Yani bunların çözümüyle ilgili bir şeyler yapılıyor mu? TEDAŞ neye ne yapacak? Yeniden bir daha mı kanun çıkaracağız? Bu mahsupları aldı, üzerine aldı; alacakları, borçları düştük. Netinde kalan miktar arkadaşlarımızda var. Burada  Halil Bey “Kitapla gelmemişsin.” dedi ama çok fazla liste olduğu için onlara gerek kalmadı, biraz doldu şeyler.

Şimdi, bakıyorsunuz, sonucunda yine kalan bakiye var. Bu, TEDAŞ’ın üstünde kalacak. Peki, TEDAŞ bunu nasıl ödeyecek? Nereden para bulacaksınız? Bir para mı aktaracaksınız, yoksa, yarın, yine “İşsizlik Sigortası Fonu’ndan burada biraz para var, hadi buraya da aktaralım.”   diyeceksiniz? Açıkçası, bu bir çözüm değil. Hakikaten, ortada bir yaklaşım yok. Sekiz buçuk yıl sonunda sadece mahsuplaşma işlemi yapıp bazı borçları, alacakları silelim.

Değerli arkadaşlarım, 4’üncü madde kanun yapma tekniğine de aykırı, Anayasa’ya da aykırı. Yukarıda sorduk, bu maddenin içine kimler giriyor diye. Diğer söylenen şirketlerin zaten iptal edilmiş lisansı, yok. Çukurova vardı galiba daha önce olan. Şu anda sadece Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret Anonim Şirketine ait. Yani bu madde bir tek şirketi ilgilendiriyor. Hukukta bir genellik ilkesi var, Anayasa’ya aykırı bir durum söz konusu. Bir tek şirket için bir hukuki düzenleme çıkarılır mı? Şahsa teslim, adrese teslim düzenlemeler gibi bu da bir tek şirketi ilgilendiriyor. Nedir? Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret Anonim Şirketi.

Şimdi, bu şirket ne, kamu kurumu mu? Belediyenin iştiraki pozisyonunda. Kamunun payı ne kadar? TEDAŞ yüzde 20 galiba, yanlış hatırlamıyorsam. Yani belediye bir tarafta borçlu... Değerli arkadaşlarım, Belediye Başkanı bir tarafta borçlu, öbür tarafta belediye başkanları “yönetim kurulu üyesi” sıfatıyla alacaklı. Böyle bir garabet var. Şimdi, burada Sayın Müsteşarımız eski Özelleştirme İdaresi Başkanı, sizler de burada her şeyi özeleştirelim diye bize söylüyorsunuz. Nasıl oluyor da şimdi böyle bir şirket -hem de yeni haber okudum, daha Sayın Bakanımız da kutlamalarına katılmış- oralardaki dört beş tane daha 8 megavata yakın -yanlış hatırlamıyorsam- küçük HES’leri yine Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret Anonim Şirketi yeni daha devralmış? Burada onun...

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – İhaleden aldı.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, hayır, şunu söylüyorum: Ben burada bir mantık soruyorum değerli arkadaşlar. KİT’ler çalışmıyor, güzel. BİT’leri de özelleştirelim derken şimdi bu belediyenin şirketine -topu topu yüzde 20’si kamuda kalan bir şirket- değerli arkadaşlarımız yeni şirketler almışlar. Nasıl bir şeydir? Ondan sonra da buna gelip burada yeni avantajlar sağlıyoruz.

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Bir avantaj sağlamıyoruz.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, bir sorumuz daha, burada, değerli arkadaşlar...

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Özelleştirmeye karşı mısınız?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ha işte, özelleştirelim derken bir taraftan devlet kurumunu...

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Karşı mısınız özelleştirmeye?

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bunun karşılıkla alakası yok. Şunu soruyorum: Siz her şeyi özelleştiriyor musunuz? Evet. Gerekli şirketleri de, stratejik olanları da özelleştiriyorsunuz. “Peki, bu belediye şirketini bir taraftan böyle güçlendirirken ihalelere girip farklı şekilde almasını çelişkili bulmuyor musunuz?” diyorum. Bir tarafta hem borçlu hem alacaklı, sonrasında böyle bir garabet var.

Şimdi değerli arkadaşlar, buradaki garabet sadece bununla bitmiyor. Bu şirket kuş mu, deve mi, ne idiği belli değil, senelerce beklemiş. Özel bir imtiyaz almış. Diğer şirketlerin, bununla eşdeğerde olan şirketlerin imtiyaz haklarında, örneğin Çukurova Elektrikte “Hem üretim hem iletim hem de dağıtım yapamazsın.” denmiş ve olanı biliyorsunuz ÇEAŞ’ta. Sonrası devam etti. Neden? “Yapamazsın, hepsi beraber olmaz, rekabete aykırı.” Peki, sizce Kayseri ne yapıyor?

YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – 1934’ten beri var o.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – O da vardı, o da eskiydi de, şu anda Kayseri, hem üretim hem iletim hem de dağıtımını yapmaya devam ediyor. Bu nasıl rekabet anlayışı? Yani “Başkasında olduğu zaman bunu kapatalım, bizde olduğu zaman bunları hemen destekleyelim.” zihniyeti geliyor.

Şimdi, eğer burada bir Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu varsa ve rekabeti düzenliyorsa, bunun hangi kurum olduğuna bakmadan, BOTAŞ’ta yaptığınız gibi burada da yapmak gerekir. “Onun haklarını, bazı şeylerini elinden alıp bunu çıkarın, sözleşmeye uyun.” diyor mu? Diyor. Dolayısıyla burada da bunların olması gerekiyor.

Peki, burada, değerli arkadaşlarım, bu şirketler gerçekten ne yapıyor? Yani şu andaki sıkıntımız bizim… Verdiğimiz şey gerçekten nedir tam olarak? Demin de tartışma çıktığında onu konuşmuştuk. Toplam olarak şirketin borç ve alacağı nedir? Davalara intikal etmiş konular var. Daha önce Bakanlık kaç defa “Soruşturma açılsın.” demiş, onun üzerine davalar açılmış. Şimdi bunların da bu düzenleme kapsamına girdiğini görüyoruz. Ne kadarlık bir borcu var? Bunlardan ne kadarı cezası, ne kadarı faizi, ne kadarı anaparasıdır? Bu kapsama giren miktar gerçekten nedir? Birikmiş davalardan bu Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’nin borç ve alacak tutarını tam olarak görmemiz gerekir. Bize burada TEDAŞ’ın alacakları, diğer kurumların dokümanları verildi ama acaba devam eden ne kadar dava var, bu konuda hakkında soruşturma olan personel var mı? Biliyorsunuz, daha önceki Beyaz Enerjiyle ilgili soruşturma kapsamında yine Kayseri ve Civarına ait olan bir HES santraliyle ilgili konu da gündemin içine girmişti ve o konuda bazı insanlar cezalar aldılar, bazılarınınki sonradan Yargıtaydan bozuldu ama bu konuda soruşturmalar vardı. 40’tan fazla insanın bu çerçevede soruşturulduğunu biliyoruz. Bu konularda sonuçlanan bir şey var mıdır?

Burada gerçekten başka bir adaletsizlik daha var, az önce söyledik ama… Şimdi, biz torbada ne yaptık? TEFE ve ÜFE’ye göre yeniden yapılandırdık. Burada yaparken, onun da en azından -eğer cezaları silinirse- üzerine gelip değerlendirilmesi gerekiyor.

Bu şirketin son birkaç yıllık bilançosunda ne var Sayın Bakanım? Yani ne kadar zarar etmiş, zarar ederken temettü dağıtmış mı dağıtmamış mı ben merak ediyorum. Çünkü mahsuplaştırmalar yapılmadan önce bu soruların cevaplanması gerekli. Mahsuplaştırmalarda çünkü temettülere göre belirleme yapılıyor, fiyat belirlenirken bu hususlar önemli.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Hükûmet adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.

Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi tekrar selamlıyorum, iyi akşamlar diliyorum.

Birçok kere anlatmış olmama rağmen bir kez daha anlatmam gerektiğine inandığım için söz aldım.

Şimdi, bizim burada yaptığımız düzenleme bizim 31/12/2008 tarihinde aldığımız bir kararla alakalıdır. O karar şudur: 2002 yılında enerjide çıplak maliyetlere geçileceği kararı alındıktan sonra sokak aydınlatmalarını ilgili belediyelerin sınırları içerisindeki belediyelerin ödemesi kararı alınmıştı. Herkes -belediyeler- kendi sınırı içerisindeki sokak aydınlatmalarını ödeyecekti. Bu yürümedi, belediyeler bunu ödeyemediler, ödemediler. Elektriklerin kesilmesi gerekiyordu, kesildi. Kim zarar gördü? Sokak aydınlatmaları kesildiğinde güvenlik problemi çıktı.

2008’in sonunda, hazine, 2015’in sonuna kadar bunları ödeme kararı aldı. Bütün sokak aydınlatmalarının ödenme kararı alındı, geriye dönük ve 2015’e kadar. Bunun seksen bir ilde uygulanması lazım, değil mi? Bunda herhangi bir sıkıntı var mı? Bütün belediyelerin bundan istisna olmaması lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2009-2015 arası.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bundan sonraki oluşacak sokak aydınlatmalarını hazine ödeneğine koyuyor, bundan sonrakilerle alakalı ve bundan öncekilerle alakalı ise ödüyor.

Şimdi, bunun bir tane istisnası var, o da Kayseri ili. Kayseri ilindeki belediyeleri sayıyorum, miktarlarını da söyleyeceğim…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, Kayseri niye istisna?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Siz burada herhangi bir şirkete falan para vermiyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bunun altını üç defadır, beş defadır, on beş defadır çiziyorum, bu verilen para şirkete verilen para değil, oradaki görevli şirkete verilen para değil. Şu anda bunun tek istisnası olan Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Kocasinan Belediyesi, Melikgazi Belediyesi… Tam yetmiş tane belediye. Bunların miktarı 41 milyon küsur bin lira, gecikme cezaları bilmem ne kadar bin lira. Bu konuştuğumuz konuların bu belediyelerle alakası var. Eğer biz bunu böyle yapmazsak ne yapar görevli şirket? “Herhangi bir istisnası olmadı.” diye kalkar, onlardan almaya çalışır.

Hani şirketi cezalandırmak istiyoruz ya, cezalandırdığımız şirket mi yoksa belediyeler mi?

Arkadaşlar, ben bunun fotokopisini isteyen arkadaşlara dağıtacağım konuşmamdan sonra, hangi belediyenin ne kadar alacağı varla alakalı.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Borcu var…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, ben bunu ısrarla söylüyorum, aynı şeyi söylüyorum ve tekrar ediyorum: Buradaki konu Kayseri’deki belediyelerle alakalı konudur. Başka nerelerle alakalı konu? Belediye sınırları dışarısında kalan bölümler için il özel idaresinin ilgili köylere koyduğu aydınlatma bedelleriyle alakalı. Onların da listesi burada ikinci sayfada, onu da göndereceğim ve toplam…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ama önerge 2009 öncesine gidiyor Sayın Bakanım, kanun 2009 Ocaktan itibaren. Bu gelen önerge önceye ait.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Arkadaşlar, bütün belediyelerde öncesiyle alakalı da yaptık, onu söylüyorum ben işte, asıl onu söylüyorum, öncesiyle alakalı yaptık.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok, burada öncekinde yoktu öyle bir şey.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Öncesiyle alakalı yaptık değerli arkadaşlar, siz 2002 yılından bu tarafa aydınlatma parası ödeyen belediye gördünüz mü hiç? Ama bunun ısrarla ben altını çiziyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunda “2009-2015 arası” yazıyor.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bundan sonraki ödeneceklerle alakalı. O kanun da 31/12/2008’den itibaren... Ondan öncekilerle alakalı, belediyelerin borçları, ne oldu ondan önce belediyelerin borçları? Hiçbir belediye ödedi mi? Ödemedi.

OKTAY VURAL (İzmir) – Neye göre ödemedi efendim?

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Niye ödemiyor?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Arkadaşlar, bakın, ben şimdi size söylüyorum -listeyi zaten göndereceğim- ama ben bunu söyledikçe siz ısrarla diyorsunuz ki: “Bunun Kayseri Elektrikle alakası var.”

GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet!

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Israrla söylüyorum, alakası yok diye söylüyorum işte.

OKTAY VURAL (İzmir) – Başka kim var?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Niye alakası yok? Çünkü seksen ilde bütün belediyelerin parası ödendi, bir tane Kayseri’de ödenmedi. “Kayseri niçin istisnası oluyor?” diyorum ben. E, bu kadar açık bir konu, net bir konu. “Türkiye’de seksen bir ilin bütün belediyelerinin sokak aydınlatma parası hazine tarafından ödenecektir.” diye karar alındı, “Niçin Kayseri bunun istisnası kaldı?” diye çıkarılıyor bu.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neden kalmış Sayın Bakanım?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, diyorsunuz ki: “Benim görev yaptığım şirketle mi alakalı?” Arkadaşlar, ben o şirkette görev yapsam da yapmasam da… Denizli’deki konuyu ben Denizli’de görev yaptım diye mi çıkarıyoruz? Aynen Denizli’de de öyle.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, neden ödenmemiş? Seksen bir belediye varsa ödemesi lazım.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, Kayseri niye dışında kalmış o kararın?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Niçin? O çıkarılan kanunda “bütün ilgili kurum ve kuruluşlar” diyor, “bağlı şirketler” demediği için. Bakın, buradaki konu Kayseri belediyeleriyle alakalı, şirketle alakalı değil. Görevli şirketin nasıl çalıştığını iyi bilmek lazım. Görevli şirket yine kamu adına tahsilatlarını yapan ve sonunda onları mahsuplaştıran bir sisteme dayalıdır. Yani evin kiracısıdır. Boyasına, badanasına bakmış mıdır; bu kontrol edilir. Kabul edilmeyen giderler ondan düşülür. Şimdi, biz Denizli’de bir düzenleme yapıyoruz bununla alakalı. Önergeyle bir düzenleme yapıyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, o şirketin yönetiminde muhalefet milletvekili olsaydı gelecek miydi buraya?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Kesinlikle gelecekti; niçin? Objektif bir şey…

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hadi canım sen de!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz burada bir haktan bahsediyoruz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Hatta bakan siz olmasaydınız, gene gelmezdi, onu da söyleyeyim!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bunun CHP’si, AK PARTİ’si olamaz bu düzenlemenin. Böyle bir düzenlemenin AK PARTİ’si, CHP’si yok. Bu belediyelerin içerisinde CHP’li belediyeler var, isimlerini size tek tek göndereceğim, CHP’li belediyeler var. Bu, siyasetten arındırılmış, siyasetten öte bir konudur, bir hakkın teslimi konusudur. Ben, şimdi bunları açıkladıkça ve bunların fotokopilerini size gönderdiğim hâlde, göndereceğim hâlde, siz diyorsunuz ki, “Hayır bu, Kayseri Elektrikle alakalı konu.”

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Tamam yollayın, gönderin bakalım.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Kayseri Elektrikle alakalı bir konu değil değerli arkadaşlar. Şimdi, bunun bu kanun maddesine göre, bu kanunun zaten 2’nci maddesi var, diğer maddeleri kanunun esasıyla alakalı maddeler değil ki.

MUSTAFA KALAYCI (Konya) – 2’ye 4…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – O yüzden burada herhangi bir artı hak tanınmış değildir. Zaten böyle bir hak da, kusura bakmayın, hiç kimsenin hatırı için bu Genel Kuruldan böyle bir kanun geçmez, buna hiçbirimiz müsaade etmeyiz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Yapma Sayın Bakan, hadi canım ya!

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi, gelelim davalarla alakalı konulara: Hukuka intikal etmiş bir konu. 2002 yılına kadar 74 milyon TL’lik, 2007 yılına kadar da 73 milyon TL’lik, toplam 147 milyon TL’lik dava var. Bu davaların bu kanunla alakası nedir? Hiçbir alakası yok. Kanun, sonuçta hukuk neye karar verecekse o olacak, haklı veya haksız, nasıl çıkarsa biz hepsine saygılıyız. O yüzden değerli arkadaşlar, konuları karıştırmayalım. Ben Kayseri ve Civarı Elektriğin, ibadethanelerle alakalı, özel idare, köy içme suları, genel aydınlatma toplamlarıyla alakalı fotokopileri tarafınıza arz edeceğim.

Bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Doğru, Sayın Vural ve Sayın Günal sisteme girmişler.

Buyurunuz Sayın Doğru.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ili Gümenek Sulama Birlik Başkanı ve Omala köyü Muhtarı Ekrem Şimşek, birçok muhtar, çiftçi ve köylünün, ülkemizin her tarafındaki bir sorununu soru olarak siz Sayın Bakana sormamızı istediler. Soru şudur; Muhtar diyor ki: “Bizim sulama birliğinde bizler sulama suyu parasını zamanında kuruşu kuruşuna ödedik ancak çeşitli sebeplerle bazı yerlerdeki insanlar borçlarını ödeyemediler ve bununla ilgili olarak da çiftçilere, torba kanunda, borçları yeniden yapılandırmayla ilgili bir çalışma ortaya kondu ve kanunlaştı. Biz diyoruz ki: Biz bu durumda mağdur oluyoruz. Bizler de gelecekteki borçlarımıza yönelik hak ettiğimiz iyileştirmeyi istiyoruz. Bize de iyileştirme yapılması noktasında Hükûmet olarak herhangi bir şey düşünüyor musunuz? Borçlarımızdan bunları düşer misiniz?” Bunu sormak istiyor.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu 4’üncü maddeye ilişkin verilen önergede, 3096 sayılı TEK Dışındaki Kuruluşların Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında görevlendirilip 4628’e göre sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketi veya şirketleri kimlerdir, nelerdir? Bununla kimler kapsanmaktadır?

İkincisi: “2009’dan önce belediyeler ödemedi.” “Niye ödemedi?” diye sorduk. Bu konuda, 2009’la 2015 arasındakileri hazine karşılıyor. Ondan öncekilerin ödenmemesinin hukuki mesnedi, terkin eden hukuki madde nedir? Lütfen, onu…

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tekrar eder misiniz.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim “2009’dan önceki borçlar ödenmedi.” dediniz biraz önce. 4628, 2009’la 2015’in hazineden karşılanmasını amir. 2009’dan önce borcu olup da ödemeyen belediyelerin ödememesinin dayanağı hangi kanundur? Hukuki mevzuatı nedir?

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.

Sayın Günal

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, otuz yıl için 93 milyon dolar toplam dört yılda ödenecek. Otuz yıl için -tekrar ediyorum- toplam 93 milyon dolar bir değer biçilmiş, toplam dört yılda ödenecek. Az önce baktım, sadece 8 megavatı bulan bir şeyde 70 milyon dolarlık bir -HES’ler için bile- fiyat ortaya çıkmış, dolayısıyla, bu, zaten dört yılda yüksek tarifeden vatandaştan alınıp şirkete ödenecek bir şey. Bunu hakkaniyetli buluyor musunuz?

Demin “Zarar etmesine rağmen temettü dağıtılmış mıdır?” demiştim, devam ediyorum o soruya: Mahsuplaşma yapılmadan nasıl temettü dağıttınız? Yani önce bunun yapılması gerekiyor. Temettü hesaplamasında hangi yılın enflasyonu dikkate alındı? Enflasyon düşmüş olmasına rağmen, ta baştan, eski yılların enflasyonu alınarak temettü dağıtıldığı doğru mudur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Sayın Ünsal…

HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanımıza Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’yle ilgili bir soru sormak istiyorum. TEDAŞ yaptığı yatırımlarla, yeni yatırımlarla son yıllarda bir atak yaptı ancak bu yatırımların, belli bir vadede TEDAŞ Genel Müdürlüğüne geri dönüşünü özelleştirmeler bir süreç olarak kesti. Şimdi, YDK raporunda şöyle bir şey söyleniyor -bir bölümünde- 48’inci sayfada: “Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığının da müdahil olduğu, Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ ile TEDAŞ arasında mevcut anlaşmalar ile Bakanlığın görev verme sözleşmelerinin tadili sırasında, TEDAŞ’ın, sözü geçen şirketten kendisine ait olup da şirket kullanımında bulunan dağıtım, tesis ve hatlarıyla ilgili amortisman gelirlerinden vazgeçmiş olması bir alacak doğurmuştur. Bu konuyla ilgili olarak, sözleşme stratejisiyle bağdaşmayan yanıyla, TEDAŞ Genel Müdürlüğü için iktisadi dezavantaj olarak tahakkuk eden yanı nedeniyle bu fonksiyonların TEDAŞ lehine çevrilmesi önemle arz olunur.” denilmektedir. Dolayısıyla, TEDAŞ bu alacağından niye vazgeçmiştir? Bakanlık bu konuya Kayseri ve Civarında neden müdahil olmuştur? Bu soruyu soruyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.

Buyurunuz Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bu sokak aydınlatmalarıyla alakalı konuyu net olarak ortaya koymamız lazım. Bütün bu şirketler, yirmi bir tane dağıtım şirketi özelleştirilirken 2 milyar 670 milyon TL’lik bir rakam TEDAŞ’ın bütçesine bırakıldı, hiçbir şirkete sokak aydınlatması kalemi konmadı, 2008’in sonu yani 31/12/2008’den öncesiyle alakalı; sonrasıyla alakalı malum her yıl ödeneğine konuluyor, toplam 650 milyon TL civarında. Ondan öncesiyle alakalı 2 milyar 670 milyonluk rakam komple, bütün yirmi tane şirketi içine alan rakamdır. Bugün düzenlediğimizin arasında, mahsuplaşmaya esas olacak rakam arasında bu sokak aydınlatmalarının TEDAŞ içerisindeki kalemi vardır yani mahsuplaşmaya esas olacak rakam arasında var. Bunların arasında…

OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’de bu kanun geçti. Maddeyi 2008’de sizin Hükûmet değiştirdi. O zaman yok muydu bu? Niye 2009’dan önce… Siz gelince mi oldu bu?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O zaman tamamen şirketlerin borçlarında duruyor idi. Bakın, çok net bir ifade. Güzel bir soru sordunuz. 31/12/2008 tarihinden sonra, bütün sokak aydınlatmaları ilgili bütçeye konuluyor, yaklaşık 640-650 milyon civarında.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2015 yılına kadar.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ondan öncesiyle alakalı rakamlar şirketlerin alacakları kısmında, belediyelerin borçlarında duruyordu. Bunun toplam tutarı 2 milyar 670 milyon TL’dir ve seksen tane ili kapsamaktadır. Şimdi bunlar nerede duruyor, şu anda hangi hesapta duruyor? TEDAŞ’ın alacaklarında duruyor çünkü belediyelerin bu borçları ödeyemeyeceği anlaşılınca ve bu sistem işlemeyince TEDAŞ’ın alacaklarında kaldı. Yani toplam 16 milyar küsurluk toplam rakamın içerisindeki paylardan bir tanesi 2 milyar 670 milyonla sokak aydınlatması.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2 katrilyon, eski hesapla.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet, aynen, 2 katrilyon 670 milyar, eski parayla, yeni parayla da 2 milyar 670 milyon TL sokak aydınlatmalarından dolayı birikmiş alacaklardı. Bunların tahsili mümkün olmadığı için ve bunu hep beraber istediğimiz için, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar bütün milletvekili arkadaşlarımız dedi ki: “(A) belediyesi, (C) belediyesi, (Z) belediyesi bunu ödeyemiyor, yani pratiği yok bunun.” O yüzden, şu anda TEDAŞ’ın alacaklı olduğu kalemlerden bir tanesi budur, 16 küsur milyarın 2 milyar 670 milyonu budur. Bundan sonrakilerle alakalı, 2015 yılına kadar… “2015 yılından sonra ne yapacağız?” derseniz, tekrar Meclisimiz oturur, karar verir, bununla alakalı tamamen çıplak maliyetlere, tamamen serbest piyasaya, liberal piyasa tam oluşmuşsa ona göre bir karar alır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu. Yok, olmazsa o süre uzatılır.

Değerli arkadaşlar, sonuçta, bu ülkenin ilindeki, kasabasındaki, beldesindeki bütün sokak aydınlatmaları yaklaşık 17 milyon adet direkte -şu anda biz onu konuşuyoruz burada- ve diyorum ki: Niçin seksen ilde var da sırf Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ görevli şirket olduğu için Kayseri belediyelerinde olmaz? Bu haksızlık değil mi? Türkiye’nin her bir tarafına uyguluyoruz da niçin Kayseri’ye uygulamış olmuyoruz, konu buradan çıkmaktadır. İster Kayseri ve Civarı Elektrikte ben görev yapayım ister yapmayayım…

Denizli meselesini söyleyeyim. Denizli’deki konu şudur: Diğer sorunuzla birleştirerek söylüyorum, eskiden görevli şirketler ve ilgili kanun, 3096 sayılı Kanun’la beraber yürüyor idi. Bunun içerisinde yap-işlet, yap-işlet-devret ve diğer modellerlerle beraber. Şu anki piyasa, 4628 sayılı Kanun serbest piyasayı, liberal piyasayı oluşturmaktadır ve bunun aktörleri, argümanları ya üretici vardır, ya dağıtıcı vardır, ya perakendeci vardır, ya tüketici vardır. Bunlar bir lisansa tabidir ve bu şirketler, 3096 sayılı şirketler, niçin bunların arasında Aktaş yoktu, ÇEAŞ yoktu, Kepez yoktu? E, bunların imtiyaz hakları iptal oldu da o yüzden. Bakın, dikkatinizi çekiyorum, Adana’da ÇEAŞ şirketi hâlâ vardır, şirketin kendisi kaldırılmamıştır ancak imtiyaz hakkı elinden alınmıştır edinimlerini yerine getirmediği için. Kayseri Elektrik, edinimlerini yerine getirmiş, ondan dolayı da görevine devam etmektedir.

Şimdi, şunu söylüyorum: Kayseri’de bulunan -ve şu anda listelerini isteyene dağıttığım, yaklaşık otuz fotokopi çektirdiğim- o yetmiş tane belediyenin haklarıyla alakalı husustur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, önergede sadece Kayseri’yle ilgili tanım mı var, önerge sadece onu mu kapsıyor; onu soruyorum.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet, aynen…

OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam.

BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…

OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, niye kanun hükümlerinden faydalandırıyorsunuz? Sadece aydınlatma ve diğerleriyle ilgili faydalandırın.

BAŞKAN – Konu netleşti diye düşünüyorum.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yani, bir laf söyledi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bütün kanun hükümlerinden… Sayın Bakanın ifade ettiği konu, belediye ve il özel idarelerinin borcu. Oysa getirilen önerge bütün kanundan faydalandırıyor. Sayın Bakanın verdiği izahat sadece bununla ilgili ama önerge tüm kanun hükümlerinden faydalandırıyor. Dolayısıyla, önergenin sadece o ilgili kısımla ilgili olması gerekir.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar…

BAŞKAN – Evet, bir dakika cevap verin lütfen, netleşsin konu.

Buyurun.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; şimdi, Denizli’deki husus, 31/12/2008 tarihi itibarıyla, bu Kanun, ilgili çıkarttığımız Kanun devreye girdi ya, ondan daha önce, aynı şekilde, belediyelerin diyelim ki yanılmıyorsam 25 Haziran 2008 veya 25 Temmuz 2008 tarihinden itibaren orada…

MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – 15/7/2008 Sayın Bakan.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – 15 Temmuz 2008 tarihinden 31/12/2008 tarihine kadar olan kısımda bir boşluk var o şirketin lisans aldığı ki bu Kanun’da, AKEDAŞ Adıyaman, Maraş, AYDEM Aydın, Denizli, Muğla da aynı statüde, bunlar da lisanlarını daha sonra aldılar ama imtiyaz hakkıyla başladılar yani bu Kanun’un geçişiyle beraber başladılar. O yüzden, biz bu verilen önergeyle beraber, o aradaki diyelim ki 7 milyon TL’lik Denizli’nin tahsilatını da buraya koyuyoruz çünkü o da belediyenin borcu olarak görünüyor. Denizli Belediyesinin borcu var ve o şirket bunu almak zorunda bunu koymadığımızda. Hâlbuki bütün aydınlatmalar bunun istisnası.

OKTAY VURAL (İzmir) – Niye bütün kanundan faydalandırıyorsunuz? Sadece onunla ilgili hükümden faydalandırın.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bütün kanun dediğiniz nokta nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – “…bu kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar.”

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Nedir? O bütün kanunun maddeleri nedir?

OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyoruz ki!

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Mesela TEDAŞ’a olan, mahkemelik olan borçlarında da bu mahsuplaşmadan faydalanacak mı? Onu söylüyoruz.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Mahkemelik olan borçların bununla alakası yoktur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Olur mu ama ya! “Faydalanıyor.” dediğiniz zaman, mahkemede olan şeyleri de Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ TEDAŞ’la mahsuplaşabilir oluyor.

BAŞKAN – Tamam, Sayın Günal, Sayın Vural; olay netleşti.

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yok, yok, onunla alakalı düzenleme yok.

BAŞKAN – İki önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/877 sıra sayılı “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                     Bekir Bozdağ                          Veysi Kaynak                   Mehmet Salih Erdoğan

                          Yozgat                              Kahramanmaraş                             Denizli

                    Mehmet Daniş                        Rıtvan Köybaşı                          Fatih Arıkan

                       Çanakkale                                 Nevşehir                            Kahramanmaraş

Madde 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında görevlendirilen 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında mevcut sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketlerine mezkûr Kanun kapsamında borcu olan Kamu Kurum ve Kuruluşları, 01.01.2009 tarihine kadar olan borçları için bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar. Bununla ilgili uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü maddesinin Tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.

                  Mustafa Kalaycı                        D. Ali Torlak                           Erkan Akçay

                          Konya                                    İstanbul                                    Manisa

                    Mehmet Günal                          Oktay Vural                         Muharrem Varlı

                         Antalya                                      İzmir                                       Adana

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Katılmıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, az önce konuşmamı yaparken Sayın Bakana söylemiştim ama 2’nci maddenin 4’üncü fıkrası hükümlerinden yararlandırılırsa sorun yok. Burada aynen diyor ki: “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans alarak yeni piyasa kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden önceki işletme faaliyetleri için -önceki işletme faaliyetleri için- bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar.”

Siz Kayseri ve Civarına yedi yıl uğraştıktan sonra -siz geldikten sonra- almadınız mı lisansı? Ne zaman aldınız? 2009 yılında galiba, değil mi?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, 2009’dan önceki… Lisansı aldınız 2007’de, 2008’de, 2006’da, 2005’te, her neyse, 2000’den itibaren… 90’dan aldınız, sonra üretime başladınız imtiyaz hakkıyla. Şu anda da TEDAŞ’la, TETAŞ’la davalarınız var. Demin sordum size “Kaç davanız var? Kaç milyonluk bir meblağa tekabül ediyor?” diye. Bu kanunun içerisinde enerji KİT’lerinin birbiriyle takası var. Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ bir KİT mi? Değil, sadece yüzde 20 bağlı ortaklık. Nasıl oluyor da şimdi bir bağlı ortaklığı KİT statüsüne sokuyorsunuz o zaman?

Bu şartlarda, bu çıkan kanuna göre, Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret Anonim Şirketi Yönetim Kurulu gelse, “Bu kanun çıktı, benim borcumu da TEDAŞ’a yükleyin. Mahkemelerden de artık feragat edin, kanun çıkmış.” dese ne olacak? Bunu anlatmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlar. Söylediğimiz şey kuru bir muhalefet değil, burada bir şeyler ifade ediliyor.

Yani farklı konuşmak istemiyorum, akşamdan beri yapıcı konuşmaya çalışıyorum ama böyle bir önerge getirilip araya bir şey sokuluyor alelacele, arkadaşlarımız arkada bir şeyler konuşuyorlar, bu sefer yanlış oluyor. Bunların eğer varsa bir şeyi… Plan ve Bütçe Komisyonu göstermelik değil ki canım! Dört maddelik bir kanun tasarısı geliyor, iki maddesi üzerinde yeniden önerge veriyorsunuz. Bu nasıl bir iş! Yani böyle bir şey olabilir mi? Onun için tartışıyoruz. Yani baştan gelmiş olsa, arkadaşlarımıza orada sorsak, tartışsak, yazılması gereken neyse bunların üzerinde tartışsak da çıkarsak olmaz mı? Yani sıkıntımız bu.

Bu kanuna göre, ben eğer Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ’nin Yönetim Kurulu Başkanı olsam, benim bütün borçlarımı bir kuruş bundan sonra… Zaten ödemiyor da, sürekli olarak mahkemeye gitmişler şimdiye kadar. Nasıl olsa başka yerlerde kesiliyor. Bizim belediyelerde daha önceki dönemden kalmış ödemeler var, tak, MHP’li belediyeye haciz geliyor, bilmem, gelip elektriğini kesiyor. Kalmış, önceki belediye AKP’li, beş yıl ödememiş, tık yok ama bizimki gelir gelmez adam bütün borcunu ödüyor -örnek, ilçesini söyleyebilirim Sayın Bakana- diyor ki: “Eskisini de taksitlendirin, ödeyeyim.” “Hayır, hepsini birden faiziyle ödeyeceksin.” diyorlar. Ee, şimdi öyle olunca tabii bu düzenlemeler maalesef eksik kalıyor.

Burada -Sayın Bakanım söyledi ama- 1/1/2003’ten 31/12/2008’e kadar olanların listesi var. Acaba -bundan sonra olanlar da kapsama giriyor- o belediyelerin bundan sonra ne kadar var? Ee, listeye bakıyoruz, zaten 41 milyon anaparanın 21 milyonu sadece Kayseri, Kocasinan ve Melikgazi; yani kim? Yani öbür taraf yani Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ’nin ortakları. Şimdi, öyle olunca hepsi birbirine karışıyor, sadece belediyenin borcunu ödemiyoruz, belediyenin bir taraftan da alacağını ödüyoruz. Kendisi niye mahsuplaşmıyor da bize geliyor? Belediye gitsin, kendi şirketinde nasıl mahsuplaşıyorsa mahsuplaşsın o zaman. Borç, belediyenin borcu. Şirket de belediyenin şirketi. İşte böyle yaptığımız zaman….

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Cıngıllıoğlu’nun ortaklığı var.

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onların da yüzde 5 civarında gerçek kişiler var, yüzde 20…

AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Yüzde 5 değil, yüzde 25…

MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onu söylüyorum, kimlerin olduğu ayrı bir konu, onu anlatmaya çalışıyorum. Bunun yönetim kurulu başkanı da, yönetim kurulu üyeleri de, hepsi, belediyenin genel sekreteri, genel sekreter yardımcısı, hatta Özelleştirme İdaresinden görevlendirilen birisi var, partinizin mensubu; oralara girmiyoruz çünkü amacımız, polemik yapmak değil. Amacımız, kanunun düzgün çıkmasını, adaletli çıkmasını sağlamak. Yoksa onunla ilgili o kadar çok bilgi var ki… Ben, Sayın Bakanın yumuşak tavrından dolayı o konuları polemik konusu yapmak istemedim. Bizim derdimiz, bu, düzgün çıksın, adaletli çıksın. Bir şey yapıyorsanız da kanun yapma  tekniğine uygun olsun, bir tek şirkete özel bir şey çıkmasın diyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 1/877 sıra sayılı “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın 4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                          Bekir Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları

Madde 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında görevlendirilen 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu kapsamında mevcut sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketlerine mezkûr Kanun kapsamında borcu olan Kamu Kurum ve Kuruluşları, 01.01.2009 tarihine kadar olan borçları için bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar. Bununla ilgili uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -  Katılıyoruz Sayın Başkan.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi açısından söylüyorum.

Biraz önce Sayın Bakan bu düzenlemenin sadece ve sadece il özel idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma bedeli, ibadethanelerin aydınlatma bedeli ve köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedelini kapsayan 2’nci maddenin 4’üncü fıkrasını kapsamak üzere yapıldığını ifade etmiştir. Dolayısıyla burada oluşacak iradenin, Sayın Bakanın, bu önerge onu ifade etmemekle birlikte, tutanaklara geçmesi bakımından, sadece ve sadece o kapsamda olduğunu tutanaklara girmesi bakımından arz ediyorum.

Teşekkür ederim.

Keşke düzeltme yapsaydınız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.

Gerekçeyi mi okutuyorum efendim?

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet efendim.

BAŞKAN – Gerekçe…

Gerekçe:

4628 Sayılı Kanun’un geçici 17 inci maddesine göre, 01.01.2009 ila 31.12.2015 tarihleri arasındaki dönem için sokak aydınlatmalarına ait tüketim bedelleri Hazine Müsteşarlığı bütçesine konacak ödenekten karşılanmaktadır.

4628 sayılı Kanun ile çözüme kavuşturulan dönemden önce doğup (01.01.2009 tarihinden önce) 2002/4100 sayılı kararname hükümleri gereğince belediye ve il özel idarelerinin yükümlülüğünde olan sokak aydınlatma bedellerinden kaynaklanan borçların, belediye ve il özel idarelerine yüklediği yükümlülüklerin bu idarelerce yerine getirilememesi, belediye ve diğer idarelerin borç yükü altında kalmalarına neden olduğu gibi enerji bedelini peşin ödeyerek alan elektrik dağıtım şirketlerinin sürdürülebilirliklerine engel olacak boyutlarda ilave yük oluşturmaktadır.

Diğer taraftan; 01.01.2009 tarihinden önceki dönemde doğan borçlara ilişkin olarak, TEDAŞ’ın görev yaptığı bölgelerde ilgili borçların hazineye devri, o bölgede bulunan elektrik dağıtım şirketlerini alacaklarından, o bölgedeki belediyeleri ise borç yükünden kurtarırken, 3096 sayılı kanuna göre görev yapan elektrik dağıtım şirketlerinin bulunduğu bölgelerde ilgili borçlar için aynı uygulamanın yapılmaması, bu bölgelerdeki belediye ve diğer kamu idareleri açısından eşitsizliğe neden olacaktır.

Yapılması önerilen düzenleme ile farklı yörelerdeki belediye ve idareler açısından eşitlik ilkesi ile uyumlu, adil ve hukuka uygun bir yaklaşım hedeflenmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 5- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Seyhan.

CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Eski ve yeni Çalışma Bakanı burada, Enerji Bakanımız burada. Ben bu göçüğe, maden kazasına değinmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, hayatını kaybeden yurttaşlarımızın ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da geçmiş olsun dileklerimi iletiyorum.

Elbette bu kazayı çok yönlü araştırıyorlar değerli arkadaşlar ama burada beni düşündüren ve ilginç olan şudur: Ortada bir kaza yok, ortada iki kaza var; biri 6’sında, biri 10’unda. 6’sında meydana gelen kaza, kayıplı kaza. Kayıplı kazalarda mutlaka keşif yapılıyor ve bu keşif sonrasında, dört gün sonra biz ikinci büyük kazayı yaşıyoruz ve göçük o kadar büyük ki… 30-40 metre derinliğinde, 1,5 kilometreye yakın uzunluğunda bir göçükten bahsediyoruz. Mutlak böyle bir göçüğün yaşanabilmesi için birinci kazanın yarattığı sarsıntının etkileri vardır, orada çatlaklar vardır. İkinci kazanın nedeni araştırılırken birinci kazayı araştırmada bir ihmal var mı, o da araştırılmalıdır değerli arkadaşlar, mutlaka araştırılmalıdır ve böyle durumlarda çalışma izni verilmeden resmî makamlarca, yeniden çalışmaya geçilmemelidir.

Şimdi, oradaki yurttaşlarımıza ulaşabilmenin güçlüğü ortada. Yani ne termal sensörler, ne jeofizik aramalar, çok fazla, kazı dışında cevap vermeyebilir. Her şey yapılıyordur ama orada kazanın oluş biçimi çok düşündürücüdür, ihmal varsa mutlaka bunun ortaya çıkarılması lazım.

Ben, Sayın Bakanlar buradayken, bunların bir daha yaşanmaması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerilerimizi burada sıralamak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, özelleştirme, taşeronlaşma, redevans çok hızlı yapıldı ve biz TKİ’nin birikimlerini, kamu kurumlarının, TTK’nın birikimlerini özel sektöre aktaramadık, aktarma fırsatı bulamadık, birinci eksiğimiz bu.

İkinci eksiğimiz: Hızlı ve yüksek üretim yapmaya çalıştı özelleştirmeden sonra şirketler ve alınması gereken önlemler konusunda ciddi çalışmalar yapılmadı. Bunu da çok ciddiye almak lazım.

Değerli arkadaşlar, tabii, galeri, tünel ve açık alan çalışması yapıyoruz biz. Buralarda eskiden mostra madenciliği yapıyorduk yüzeyde ama şimdi açık alanda dahi madencilik derin yapılıyor. Yönetmeliklerimiz, iş güvenliği tedbirleri, çalışacak kişiler, alınması gereken önlemler her zaman yüzeye göreydi, deneyimimiz buna göreydi. Artık, biz, tünellerde yeraltı madenciliğine göre alışmalıyız, 500, 600 metrelere indik. 50 metrelerdeki riskten 2 kat, 3 kat, 5 kat arttı riskimiz. Açık alanda da bu arttı. Yapılan teraslamanın doğru yapılıp yapılmadığı, oradaki yükün taşınıp taşınmadığı, oradaki toprağın zemin etüdünün doğru yapılıp yapılmadığı çok önemli. Yani, taşıyıcı faktörlerin neye göre hesaplandığı konusu dahi çok ciddi profesyonellik ister. Artık bunları aşabilmeliyiz. Bu iş güvenliği ve sağlığı konusundaki yönetmelikler mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir değerli arkadaşlar.

Ayrıca, bunun dışında, denetimi kim yapıyor? Denetimi maden mühendisleri yapıyor. Ne olarak yapıyor? Teknik nezaretçi olarak. Teknik nezaretçinin maaşını işveren veriyor. Siz bana söyler misiniz, o teknik nezaretçi o iş yerini kapatabilir mi? Orada çalışan personel kapatabilir mi değerli arkadaşlar? Daha önce Maden Mühendisleri Odası bu konuda kanun çıkarken çok istedi ve önerge verdik onlar adına, kabul edilmedi. Orada ruhsat harcı alınırken bir pay alırsınız, orada biriken fondan teknik nezaretçinin maaşını karşılarsınız, bunu böylece çözersiniz. Siz işverenin etkisinden kurtarmadıktan sonra sağlıklı bir denetimden söz edemezsiniz.

Bunun dışında, değerli arkadaşlar, madencilik sektörü, yatırımı fazla, risk sermayesi büyük sektördür. Bu nedenle yatırdığınız paranın geri dönüşü uzun yıllar almaktadır. Bu şuna neden oluyor: Özellikle iş güvenliği yatırımları da çok pahalı. Eğer siz madencilik yapanlara, oraya yüksek yatırım yapanlara iş güvenliği tedbirleri konusunda bir teşvik uygulaması getirmezseniz, biz, bu kazaların önüne geçemeyiz. Mutlaka, kamu da yapıyorsa, özel sektör de yapıyorsa iş güvenliği tedbirleri konusunda bir teşvik uygulamasını getirmek zorundasınız. Biz, madenden sonra jeofizik mühendislerini de eklemiştik ama belli derinlikten sonra inşaat mühendislerinin  ve onların  statülerinin de  değerlendirmeye  alınması lazım -bu da zarurettir- o kriterlerin yeniden gözden geçirilmesi lazım.

İş güvenliği konusunda orada çalışan insanların mutlaka ciddi bir biçimde bilgilendirilmesi lazım ve sık eğitimden geçirilmeleri lazım. Değerli arkadaşlar, bizim bir dönemdir iş hayatı içerisinde mesleki eğitimimiz aksamaya başladı. Denetimcilerimizi mutlaka teknolojik gelişmelere uygun olarak eğitmemiz şarttır, yeni teknolojik gelişmelerden denetçileri yararlandırmak şarttır ve hatta maden üretimi yapan kurumlarımızı da teknolojik gelişmelerden faydalanmaya, yüksek teknoloji kullanmaya zorlamak zorundayız. Teşvikse teşvik, tedbirse tedbir, bunu birlikte almak zorundayız. Yoksa bu kazaları gittikçe daha şiddetli bir biçimde yaşayacağız.

Değerli arkadaşlar, üçüncü bir konu iş güvenliği mühendisliği. Riskli sektörlerde bu iş güvenliği mühendislerinin mutlaka oralarda görevlendirilmesinin önünü açmak zorundayız. Tabii bu çalışan işçi sayısıyla da alakalı. Madencilik sektörü riskli bir sektördür arkadaşlar. 50’den az işçi çalışsa bile orada iş güvenliği kurullarının kurulması zorunlu tutulmalıdır. Bu da eksikliklerimizden biri. Neden yapmıyoruz yıllardır? Kaza üstüne kaza yaşıyoruz. 2 işçimizin cenazesine biz daha yeni ulaştık, yedi ay sonra ulaştık. Bunların hepsi ciddi örneklemeler. Oluyor ve olmaya devam ediyor.

Değerli arkadaşlarım, üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar çok önemli. Bu ekipmanlar konusunda doğru bilgilendirmeli ve biz kamu olarak ciddi standartlar getirtmeliyiz. Bunun üretiminde standardın yükselmesi için devlet olarak üzerimize ne düşüyorsa yapmalıyız. Ve bilinçlendirmeden sonra iş güvenliği konusunda orada çalışan personelin talepleri neyse bu talepleri yerine getirme yükümlülüğünü de gündeme getirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Ve bu riskler için bilgilendirme çok önemlidir. Çoğu işçimiz çalıştığı yerin riskleri konusunda bilgi sahibi değil. Bilgilendirildiğinde talepte bulunacaklardır ama bu bilgilendirmede de çok ciddi eksikliklerimiz var.

Bu bazı madenlerimizin denetiminin özel idare tarafından yapılması söz konusu. Değerli arkadaşlar, buralarda da maden mühendisi birikimi olmadığı için bunu da çok verimli bulmuyorum. Buna çok dikkat etmeliyiz. Ya burada, özel idarede maden mühendisi görevlendirilmeli, ondan sonra böyle bir çalışmanın içerisine girilmeli ya da Maden İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte bir denetim yapılmalıdır.

Bu eksikliklerimizi şunun için anlatıyorum biraz da: Bu eksiklikleri birlikte konuşabilmemiz için, lütfen, milletvekili olur, üniversiteler olur, maden mühendisleri olabilir, hepsinin birlikte konuşacağı, bunları tartışacağı bir madencilik şûrasını toplayın, bu madencilik şûrasında hepimiz görüşlerimizi açıklayalım, bu görüşler çerçevesinde yeni bir yapılanmanın önünü açalım.

Bakın, denetimin etkisiz yapılmasının faturasını ödüyoruz. Aynı şeyi enerji denetiminde de yaşıyoruz, denetimsiz enerji yapılanmaları var ve orada düşündüğümüz, enerjiyi denetlemek için özel sektörün önünü açmak. Eğer biz barajlarımızda bunun önünü açarsak, özel denetim firmalarına bu işi yıkarsak, şimdi belki eksik yapıyoruz ama o zaman daha büyük eksikliğin önünü açmış olacağız.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.

Soru-cevap yok.

Önerge yok.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yürütme

Madde 6.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya Milletvekili Hüseyin Ünsal.

Buyurunuz Sayın Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 535 sıra sayılı kanun üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu açıklamalar yapılırken Sayın Bakanla bir ortak yönümüz nihayet ortaya çıktı; Sayın Bakan, hidroelektrik santrallerle ilgili ve Türkiye’deki enerji sektörüyle ilgili düşüncelerini açıklarken ortak yanımız şu: Gerçekten Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı gerçeği vardır, bu konuda ortak düşüncemiz var. Enerjinin yenilenebilir bir enerjiyle karşılanması Türkiye’de doğrudur. Evet, buna da yanayız ama tabii ki doğayı mahvetmeden, çevreyi dağıtmadan bu işleri yapmalıyız.

Sayın Bakanla bu ortak düşünceye vardık ama bugüne kadar uygulamalar maalesef böyle gitmedi, bugün de hâlâ devam etmekte. Özellikle seçim bölgem olan Amasya’da hidroelektrik santrallerle ilgili düşüncelerimi de kendisine söylemek istiyorum.

Şimdi yirmi iki tane hidroelektrik santral projesi var, on dört tanesinde “su kullanım hakkı anlaşması” yapılmış. Şimdi, bu anlaşma sayesinde, HES kurma lisansları Türkiye’de bütün akarsuların özelleştirilmelerine de neden olmuştur. Akarsular bizim doğal kaynaklarımızdır ve kamu kaynaklarıdır. Bugün, ülkemizde ve Amasya’nın da Yeşilırmak’ı üzerinde, maalesef, bu kamu kaynakları hunharca “hidroelektrik santral yapılıyor” diye de katledilmektedir. Bu durum Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesidir, bu sorunlarla ilgili de Karadeniz’den İç Anadolu’ya kadar sivil toplum örgütleri olsun ve bu akarsular üzerinde yapılan hidroelektrik santrallerle ilgili olsun, insanlarımız, köylülerimiz çok ciddi bir şekilde mücadele ediyorlar ve mücadelelerine devam ediyorlar, kimisi başarılı oldu kimisi de başarısız oldu. Ama Amasya’daki hidroelektrik santraller hızla devam ediyor ve yenilenebilir enerji olarak elde edilecek enerji de, maalesef, Türkiye’nin enerji açığına değecek bir noktada değil. Dolayısıyla, bu yapıdan bir an evvel vazgeçilmesini istiyoruz çünkü artık kamu kaynaklarımız bir ticari meta hâline gelmiştir. Ticari meta hâline gelerek özelleşen bu kuruluşlar -işin daha da tehlikeli yanı, o daha da vahim yanıdır- uluslararası para kuruluşlarından, sermaye kuruluşlarından ve uluslararası şirketlerden yararlanmakta, Türkiye’nin enerji sektörü ve akarsuları ve akarsuların yatakları da yavaş yavaş uluslararası şirketlerin eline geçme noktasındadır.

Amasya’da, artık, sebze ve meyve konusunda üreticilerimiz iddiasız duruma gelmektedir. Amasya’nın Taşova ilçesi bugün bazı konularda ve bazı sebze üretimlerinde neredeyse birinci, meyve ve sebze üretiminde de Türkiye beşincisi olmasına rağmen, yavaş yavaş sebze ve meyve alanları talan edilmektedir. Dolayısıyla, burada, çiftçilerimizin, ziraat odalarımızın, sivil toplum örgütlerimizin iddialarına lütfen kulak verin. Danıştaydan geri dönen mahkeme kararlarında da lütfen biraz dikkatli olun ve bu Danıştay kararlarını da uygulamaya çalışın.

Şimdi, tabii, esas önemli olan konumuz -bu kanunun geliş nedeni- Türkiye’de bu kanunu getirirken özellikle BOTAŞ, EÜAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ’ın borçlarının mahsubuyla ilgili bir yasa gelmiştir. Türkiye maalesef bu konuda çok yaralıdır. Özelleştirmeler nedeniyle bu hesaplar altüst olmuştur ve bu altüst olunan hesaplar içerisinde de bir yandan bu kuruluşlarda da KİT Komisyonu üyesi olarak birtakım usulsüzlüklerle, yolsuzluklarla, ihaleye fesat karıştırmalarla da karşı karşıya kalmaktayız.

Ben birkaç konuya sizlerin ve Sayın Bakanın da dikkatini çekmek istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bakın, TEDAŞ’la ilgili. TEDAŞ niye zarar ediyor, niye bu kadar borç-alacak sıkıntısı içerisine girmiş? İyi yönetilmediği için. TEDAŞ’la ilgili Yüksek Denetleme Kurulunun bir iddiası, bu konuda en büyük iddialardan bir tanesi, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün bu galvanizli direklerle ilgili yapmış olduğu alımlarla ilgili. Bu konuyla ilgili Yüksek Denetleme Kurulu rapor yazıyor ve bu raporlarının bir tanesinde şunu diyor: “Yapılan incelemelerde firmaların şartnameye uygun direk boyunu belirtilen ölçülerde tip projelerine uygun ağırlık ve ebatlarda üretim yapmadığı, şartnamede tarif edilmeyen konularda ise her firmanın farklı üretim yaptığı tespit edilmiş ve bu tespitten sonra da üretici firmalar arasında imzalanan galvanizli çelik poligon aydınlatma direkleri direk tipi esas alınmış, teknik birim keşif fiyat listesindeki direk tipi ağırlıkları esas alınmıştır ama buna rağmen şirket aleyhine, yüklenici firmaların lehine doğan bir sonuç ortaya çıkmıştır.” TEDAŞ’la ilgili ve bununla ilgili işte 635 kilo bir tane direkte vermesi gerekirken 535 kilo vermiş ve Türkiye’de TEDAŞ zarara uğramıştır.

Şimdi bizim Sayın Bakan bu firmalara borçlarımız mı var, bu galvanizli direk veren firmalara? Zaten bu dedikodular epeyce arşıâlâya çıktı. Sadece bu firmalarla ilgili değil, ülkemizin önemli noktalarında bulunan insanların yakınlarıyla ilgili de bu direk imalatları her yerde söyleniyor ama bu firma Ankara’da bir firma. Şeyde söylemiş, firmanın adı Şara, Şara Enerji Ticaret Şirketi. YDK raporunda yazdığı için artık firmanın adından söz ediyorum. Bu firmanın sahibi de Ankara’da önemli bir noktada bulunan bir kimse, maalesef de partinize de çok yakın duran bir kimse. Bu konuyla ilgili bir çalışma yaptınız mı? Herhangi bir araştırmanız oldu mu?

Gelelim bir konuya daha. Ben bu Kayseri’yle ilgili sorumun cevabını bekliyorum, bu şeyle ilgili; yoksa tekrar girip, bu konuda bir sorumu soracağım.

TEİAŞ’la ilgili soruma geliyorum. Bu TEİAŞ’la ilgili bir sonuç bölümü var ve bu TEİAŞ’la ilgili, Yüksek Denetleme Kurulu bir ivedi durum raporu çıkartmış. Bu ivedi durum raporunda da TEİAŞ’ın bağlantılarıyla ilgili bir konuyu mutlaka dile getirilmesi istenmiş.

Üretim tesisleri ve serbest tüketiciler arasında imzalanan bağlantı sistem kullanım anlaşmaları… Bu konu çok manidardır, yani bu konunun araştırılması gerekiyor. Trafolar şahıslara yaptırılıyor, devlet de daha sonra TEDAŞ da onlara parasını ödüyor ama bu trafolar yapılırken ne kadar yapıldı, kaç liraya yapıldı, kimler tarafından yapıldı, şartnameye uygun yapıldı mı, yapılmadı mı, bu konuyla ilgili ciddi bir denetim olmadığı için, Yüksek Denetleme Kurulu bir ivedi durum raporu çıkarmış. Sizin önünüze getirdiler mi bu raporu, bilmiyorum ama bu uygulamadan derhâl, Enerji Bakanlığının ve TEDAŞ’ın, Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ’nin mutlaka bu uygulamadan vazgeçmesi gerekiyor.

Sayın Bakan, bir konuyla ilgili de tabii… Bu kadar, enerjiyle ilgili sıkıntılar ortaya konunca da Türkiye’de enerji sektörüyle ilgili hiçbir yatırımın yapılmadığı, bu konuyla ilgili de hiçbir gelişme olmadığı da ortada.

Bakın, bir konu var. OECD üyesi otuz ülke arasında iletişim kaybı yüzde 14,6 Türkiye’de. Otuz ülke arasında iletişim kaybı en çok üye ülkelere baktığımızda birinci Meksika 17,1; 14,6’yla da  Türkiye geliyor. OECD’nin ortalaması 6,7; dünyanın ortalaması 8,9. Bu konuyla ilgili nasıl tedbir alacaksınız? Yani enerji sektörünün incelemesi yapılırken bunların çok önemli bir şekilde, dikkatle izlenmesi gerekiyor.

Elektrik tüketiminde kişi başına şeylere bakalım bir de. Bu da önemli bir veridir bizim için. Yine Meksika 1.919 kilovat/kişi, Türkiye ondan sonra geliyor 2.198, Yunanistan bizden çok fazla kullanıyor 5.142, Almanya’da 6.604, ABD’de 12.972, Fransa 7.052, bizden biraz fazla Polonya var. Enerji sektörüyle ilgili ve elektrik enerjisi tüketimiyle ilgili yapılan düzenlemeler, bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında maalesef ciddi tedbirler alınmamış ve bugüne kadar gelinmiştir. Mahsuplaşmanın altında TEDAŞ’ın zarar etmesi, TEİAŞ’taki usulsüzlüklerin, TEDAŞ’taki usulsüzlüklerin… BOTAŞ konusuna giremiyoruz çünkü bu başlı başına roman olacak bir konuya gelmiş. Elmadağ’da bir hapishane boşaltılarak, bir ara BOTAŞ’tan giden personeller, memurlar, Elmadağ’daki hapishaneye yerleştirilmiştir. Dolayısıyla bu usulsüzlükler, bu yolsuzluklar varken bu mahsuplaşmaların da bir şey ifade etmeyeceğini, Türkiye’deki elektrik piyasasıyla ilgili ve elektrik enerjisi üretimiyle ilgili ciddi tedbirler alınmadığı sürece Türkiye’nin HES’lerle, yapılacak olan akarsu üzerindeki HES’lerle hiçbir şekilde çözüm bulmayacağı gerçeği ortadadır.

Sözlerime burada son veriyorum. Hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir dakika.

Sayın milletvekilleri, kabul edilen 2’nci maddeyle ilgili, Sayın Bekir Bozdağ’ın İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre bir talebi vardır.

Buyurunuz Sayın Bozdağ.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, kabul edilen 2’nci maddeyi değiştiren önergeyle eklenen 5’inci fıkrada yer alan “Elektrik dağıtım şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için kullanılan elektrik bedelleri ve bu alacaklara ilişkin gecikme cezaları alacakları bedeli ödenmek suretiyle” ibaresinin “Elektrik dağıtım şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için kullanılan elektrik bedellerinin asılları, tüm fer’îleri, gecikme cezaları ve/veya gecikme faizleri dâhil terkin edilmek kaydıyla” şeklinde düzeltilmesini arz ve talep ediyorum çünkü bir maddi hata söz konusudur. Bunun düzeltilmesini Divana arz ediyorum.

BAŞKAN – Komisyon bu talebi kabul ediyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.10

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 21.23

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre belirtmiş olduğu, tasarının 2’nci maddesindeki fıkrayla ilgili düzeltmeye ilişkin Komisyon tarafından hazırlanan metni okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Esas Komisyon olarak Komisyonumuz tarafından görüşülüp Genel Kurulun onayına sunulmuş olan 535 Sıra Sayılı “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı”nın Genel Kurulda değiştirilerek kabul edilen 2 nci maddesi İçtüzüğün 85 inci maddesi uyarınca Komisyonumuza geri verilmiştir. Komisyonumuzca söz konusu maddenin (5) numaralı fıkrasında gerekli düzeltme yapılmıştır.

Raporumuz Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa saygı ile arz olunur.

                          Başkan                               Başkan Vekili                                Sözcü

               M. Mustafa Açıkalın                     Recai Berber                      Hasan Fehmi Kinay

                           Sivas                                      Manisa                                   Kütahya

                                                                           Kâtip

                                                                Süreyya Sadi Bilgiç

                                                                          Isparta                                          

                    Halil Aydoğan                         Mehmet Günal                         İsmail Özgün

                   Afyonkarahisar                              Antalya                                   Balıkesir

                   Ali Osman Sali                         Zeki Ergezen                         Mehmet Yüksel

                        Balıkesir                                     Bitlis                                      Denizli

                  Mustafa Özyürek                      Tuğrul Yemişci                     Muzaffer Baştopçu

                         İstanbul                                      İzmir                                      Kocaeli

                      Hasan Angı                         Mustafa Kalaycı                      Kadir Tıngıroğlu

                          Konya                                     Konya                                      Sinop

                                                                     Kerem Altun

                                                                            Van                                            

Türkiye Büyük Millet Meclisi

Plan ve Bütçe Komisyonu Metni

BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ BİR KISIM BORÇ VE

ALACAKLARININ DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI

Uygulama      

MADDE 2-

(5) Elektrik dağıtım şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için kullanılan elektrik bedellerinin aslı, bu alacaklara ilişkin tüm fer’iler gecikme faizleri ve/veya gecikme cezaları da dahil olmak üzere terkin edilmek kaydıyla Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi tarafından üstlenilir. Bu şekilde üstlenilen tutarlar bu Kanun kapsamında mahsup edilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketinin görüşü alınarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından belirlenir. Özel sektöre devredilmiş elektrik dağıtım şirketleri için devir tarihi öncesindeki tutarlar dikkate alınır.

BAŞKAN – Düzeltmeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın Yıldız teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben iktidarıyla, muhalefetiyle bu kanun tasarısının kanunlaşmasında katkı koyan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.

Bununla beraber, tekraren, bu bir sadeleştirmedir, asıl borç ve alacakların terkini söz konusu değildir, ancak gecikme cezalarının bir terkini söz konusudur.

Şu anda tarımsal sulama ve köy içme sularıyla alakalı yapılan düzenlemelerde, yine hep beraber koyduğumuz katkıyla yapılan düzenlemelerde, tüzel kişiliği bulunan köylerdeki içme suyu tüzel kişiliklerinin eski borçları terkin edilmiştir. Bir nevi aboneliği üzerinden kalkmıştır, TEDAŞ’ın üzerinde bulunmaktadır. Hazineye şu anda herhangi bir yük gelmemektedir ama tarımsal sulamalarla alakalı, yıllara sâri birikmiş ve bir nevi artık ödeme kabiliyetleri kaybolan tarımsal sulama abonelerinin de, yine hep beraber koyduğumuz katkıyla beraber, gecikme cezaları terk edilmiştir. Dolayısıyla, kendilerine sağlanacak olan süre içerisinde bu borçlarını ödemeleri tarımsal sulama aboneleri açısından da faydalı olacaktır.

Ben tekraren, bu kanun tasarısının kanunlaşmasında katkı koyan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 21.28

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 21.37

BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER : Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2’nci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 616 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Teklifin tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Serter. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 616 sıra sayılı yasayla ilgili… Öncelikle bu yasa Komisyonumuza “ÖSYM teşkilat yasası” olarak geldi. Daha sonra yapılan çeşitli eklemelerle, 2547 sayılı Yasa’nın bazı maddelerinin değiştirilmesi, polis meslek yüksekokulu kanununda yapılan değişiklik, üniversite döner sermayeleriyle ilgili düzenlemeler, sekiz yeni üniversitenin açılmasına ilişkin eklemeler ve kadro kanunlarıyla yeniden ortaya bir paket çıktı ve bugün yine bir temel yasa olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda görüşmelere açılıyor.

                            

(x) 616 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Değerli milletvekilleri, tabii, bu son derece önemli bir yasa. ÖSYM ile ilgili teşkilat kanunu Türkiye’de sadece yükseköğretimi değil, toplumun pek çok kesimini ilgilendiren son derece önemli bir düzenleme. Öncelikle, bu önemli yasanın ve pakete eklenen diğer yasal düzenlemelerin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, yine bir paket içine konularak muhalefetin söz hakkını kısıtlayıcı bir biçimde görüşülmekte olduğunun altını çiziyorum. Artık bu, AKP’nin sürekli, art arda tekrar edegeldiği bir genel teamül hâline gelmiştir. Nerede elinden geliyorsa orada muhalefetin sesinin daha az duyulmasını sağlayacak düzenlemelere sıklıkla başvurmaktadır. Ancak bu kez muhalefetin sesinin kısılması, daha az konuşma hakkının muhalefete tanınması sadece Genel Kurulla sınırlı olmadı. Aynı uygulama ne yazık ki, Millî Eğitim Komisyonunda da kendisini gösterdi. Belki komisyonlarda ilk defa olarak, sorulan soruların bile suç sayılabileceği bir anlayışla muhalefet, Sayın Bakan tarafından ağır eleştirilere hedef oldu.

Bu yasa paketi içerisinde yer alan bir üniversitenin kurucu vakfı konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığımız için Sayın Bakandan bilgi talep etmiştik. Gerçekten de eğer bir vakıf üniversitesi açılıyorsa, bu vakıf üniversitesinin kurucu vakfı, bu üniversitenin açılmasına karar verilmesinde en önemli etken, en önemli amildir. O vakıf kimdir, nedir, kimler kurmuştur, ne gibi faaliyetlerde bulunmuştur, bir üniversiteyi üstlenecek güçte midir, bir eğitim altyapısı, bir eğitim geleneğinden gelen bir vakıf mıdır; bunları öğrenmek, elbette Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin en doğal hakkıdır. Eğer Millî Eğitim Komisyonu üyeleri, bu soruları sormazlarsa o üyelerin o Komisyonda yerinin olmaması gerekir çünkü onlar görevlerini yapmıyorlar anlamına gelir. Biz de İnternet’e girmemize rağmen, bilgi elde edemediğimiz bir üniversite vakfı hakkında bilgi sormak gafletinde bulunduk. Aman efendim, biz Komisyonun gündemini nasıl işgal edermişiz! Bu kadar geniş bilgiler bu Komisyonda tartışılır mıymış! Bu vakıflarla ilgili dosyaların oraya taşınması nasıl mümkün olabilirmiş! YÖK zaten bu vakıfları inceliyormuş, ona göre karar veriyormuş! E, YÖK böyle dediyse, bizim ne haddimize o vakıflarla ilgili bir soru sormak! O zaman ne gerek var Komisyona! Sayın Bakan bunlarla da yetinmedi, dedi ki: “Eğer bilgi edinmek istiyorsanız Bilgi Edinme Yasası var, Bilgi Edinme Yasası’na başvurun.” Yani Komisyonda bir üniversiteyle ilgili oy kullanacağız, Sayın Bakan bize Bilgi Edinme Yasası’nı öneriyor ya da “Soru önergesi verin.” diyor. İşte bu, çok açık ve net bir biçimde, muhalefetin Komisyon çalışmalarının engellenmesidir.

Değerli milletvekilleri, bakınız, her zaman çoğunluğa sahip olmak, o çoğunlukla ülkeyi yönetmek demokrasinin var olduğu anlamına gelmez. Parlamenter çoğunluğa dayalı bu otoriter anlayış, aslında, AKP’nin giderek sıklıkla uyguladığı bir parlamenter totalitarizmdir ve AKP bu parlamenter totalitarizm anlayışını ne yazık ki giderek daha sıklıkla sergiler hâle gelmiştir. Bu davranışları esefle kınıyoruz ve bundan sonra, AKP’nin gerek komisyonlarda gerek Genel Kurulda yapacağı çalışmalarda dikkatli olmalarını öneriyoruz. Demokrasiden söz etmek yetmez. Demokrasiyi sindirmek ve yaşamanın göstergesi, muhalefetin söz hakkını kısmamak, soru sorma özgürlüğünü engellememektir.

Şu anda, ÖSYM Kanunu gibi son derece önemli bir kanun geliyor gündemimize. Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii ki ÖSYM zaman içinde değişime muhtaç bir kurumdur ama bir hatırlayalım isterseniz: ÖSYM ilk defa 1974’te “ÜSYM” adı altında kuruldu. Çok sınırlı sayıda üniversiteler arası giriş sınavlarını yapıyordu. Merkezi İstanbul’daydı. Daha sonra, 1981 yılında “ÖSYM” adı altında YÖK’e bağlı bir kurum olarak faaliyet göstermeye başladı.

ÖSYM hakkında çok yakın zamana kadar bütün kamuoyunun görüşü, son derece ciddi çalışan, son derece güvenilir bir kurum olmasıydı. Kurum henüz güvenilirliğini korurken, yavaş yavaş, medyada, kamuoyunda ÖSYM’yle ilgili bazı değişiklikler yapılacağına ilişkin haberler duyulmaya başladı. “Olabilir, elbette ÖSYM de bir değişime muhtaçtır.” dedik ama birdenbire, sonra bir soru skandalı patlak verdi. Elbette bunun üzerine ciddiyetle gidilmeliydi ve bir sonuç alınmalıydı. Aradan aylar geçti, hiçbir sonuç alınamadı ve bütün kurum şaibe altında bırakıldı. Şaibe altında bırakılan bu kurumun da bugün yasası çıkıyor ve o kurumda, şaibe altında bulunduğu iddia edilen, aklanamadıkları için, gerçek failler bulunamadığı için şaibe altında oldukları iddia edilen bütün personelin de değişimini amaçlayan bir yasayı, bugün, burada görüşüyoruz.

ÖSYM yasasının iki tane çok temel unsuru var. Bunlardan bizim şiddetle karşı çıktığımız ve muhalefet ettiğimiz iki unsurdan bir tanesi, ÖSYM’nin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılmasıdır.

Değerli milletvekilleri, ÖSYM ne yapar? ÖSYM sınav yapar. Yasada, sınavlarla ilgili her türlü mal ve hizmet alımının Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılacağı ifade edilmiştir. Biz buna itiraz ediyoruz. Niye itiraz ediyoruz?

1) Bu sınavlar sürpriz olarak mı yapılıyor? Yani bugün yatıyorsun, üç gün sonra sınav olacağını mı öğreniyorsun? Hayır. Bu sınavların takvimi bir yıl önceden belli. O hâlde, bu sınavların ihtiyacı olan her türlü mal ve hizmetin hangi mal ve hizmetler olacağı da önceden belli. Dolayısıyla bunun Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkarılmasının hiçbir mantıki gerekçesi bulunmamaktadır.

2) Deniliyor ki: “Efendim, bu kurum o kadar ciddi, o kadar gizli ihaleler yapacak ki o nedenle Kamu İhale Kanunu bunun için uygun değil.” Hayır, böyle bir şey yok. Bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihalelerini de aynı Kanun doğrultusunda yapıyoruz, gerektiğinde Millî İstihbarat Teşkilatının her türlü hizmet alımını, mal alımını da bunun içerisinde yapıyoruz, “Son derece gizli.” diye adlandırılan teknolojiler de bunlar doğrultusunda yapılıyor. Kaldı ki bu teknolojiyi herhâlde bu kurum uzaydan bir uzay aracıyla falan getirmeyecek, neticede Türkiye’de bir firmadan satın alacak, alacağına göre de onun gizliliği o firmanın kimliğiyle sınırlı bir şey. Dolayısıyla bütün bunların hiçbirisi gerekçe değil.

Bakınız bir şey daha söyleniyor, deniliyor ki: “Efendim, çok ani talepler olabilir.” Bir tek örnek veriliyor, yirmi dokuz yılda bir tek örnek. Sınav evrakı Karadeniz’de, sınavın yapılacağı merkeze gönderilirken bir toprak kayması olmuş. Ne olmuş? Olmuş ve sorun çözülmüş. Nasıl çözülmüş? Çünkü anlaşılan şirketle anlaşma yaparken bu gibi olağanüstü hâller karşısında hangi yöntemlerin uygulanacağına dair bir anlaşma yapılmış, o anlaşma doğrultusunda çözülmüş. Yirmi yılda bir olmuş olan, yirmi dokuz yılda bir olmuş olan bir olay emsal olarak gösterilip “Ya aniden helikoptere ihtiyacımız olursa.” gibi fantezi senaryolar üreterek bu kurumun Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması ilk başta, ne yazık ki üzülerek söylüyorum, bu kurumu ve bu kurumun yöneticilerini kamuoyunun gözünde şaibeli kılacaktır. Hiçbir şey olmasa bile sürekli soru işaretleriyle bakılan “Acaba bu ihalede hangi usulsüzlük yapıldı? Bu iş hangi yandaşa verildi?” sözlerinin sıkça duyulacağı bir süreç başlatılacaktır. İkincisi, ÖSYM’nin personel alımıyla ilgilidir.

Değerli milletvekilleri, ÖSYM’nin 318 personeli var. Bu personelin çok büyük bir kısmı yıllardır bu kurumda hizmet yapıyor. Bunların kimisinin uzmanlık alanları yeterli olur, kimisinin olmayabilir ama sonuçta ÖSYM’de her alanda, en tepe noktada özel donanımlı personele ihtiyaç olmayacağı da açıktır. Şimdi ne yapılıyor? Ben, şu söylense son derece anlayışla karşılarım, partim de öyle karşılar: “Evet, kurum yeniden yapılanıyor. Üst düzeyde görev yapacak, kritik noktalarda görev yapacak üst nitelikli elemanlara ihtiyacımız var.” denilir, belli bir miktar kadro verilir, işte 20 kişidir, 10 kişidir, 30 kişidir ama onun dışında, 318 kişinin birden ÖSYM’den YÖK’e nakli yapılmaz. Şimdi, ne yapılıyor? 318 kişi, sadece yeni başkan döneminde alınanlar dışında neredeyse YÖK’e devrediliyor. Peki, bu devir işlemiyle ilgili sorduğumuzda ne cevap veriliyor? İki şey söyleniyor: Bir, “Bunların yetenekleri, bunların yeterlilikleri bizim ihtiyacımızı karşılamıyor.” deniliyor. İki, “Bunlar şaibe altında.” deniliyor, “Bunlar şaibe altında.” Yani siz, şaibeli kadroları YÖK’e aktarıyorsunuz öyle mi? Peki, YÖK’e soruyoruz: Ne yapacaksınız bu 318 kişiyi? Sizin 318 kişiye ihtiyacınız mı var? Hayır, yok. Kaç kişilik bir kurumdur YÖK, kaç kişi çalışıyor YÖK’te? YÖK’te, YÖK Genel Kurulu üyelerinin her birine birer sekreter, ikişer sekreter, ikişer danışman verin, hizmetlileri koyun, 318 kişiyi hiçbir yerde barındıramazsınız. Kaldı ki bu 318 kişi, ihtisası belli olan 318 kişidir.

Değerli milletvekilleri, bakın, tablo son derece açıktır, bunun bir tek yanıtı vardır: Bu, açık ve seçik bir biçimde kadrolaşmadır, bu kadrolaşmadır. Bunu başka bir şekilde izah etmeniz, bunu başka bir şekilde kabul ettirmeniz mümkün olmayacaktır. Orada çalışmış insanların emeklerine saygı duymadığınız gibi, oradaki insanların tümünü bu soru skandalından dolayı şaibeli konuma getirmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur. Ben inanıyorum ki bundan sonraki süreç, art arda açılan davalarla sürüp gidecektir.

Tabii, ÖSYM yasasında, bunların dışında daha tartışılacak pek çok şey var. Bu tartışılacak pek çok şeyden bir tanesinin burada altını çizmek istiyorum: Bakınız, bu yasada, adli ve idari kovuşturmalarda soru havuzuna erişim Bakanlar Kurulu iznine bağlanıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlar, sanki soru bankası kozmik oda yani kozmik odaya bile girmek daha kolay oldu soru bankasına girmekten, görülüyor, Bakanlar Kurulu izni… Peki, şunu soruyoruz: Diyelim ki bir kovuşturma var ve bu kovuşturmada bir mahkeme kararı var. Mahkeme kararına rağmen, bu maddeye göre, Bakanlar Kurulunun izni gerekmektedir yani yürütme, bu maddeye göre, yargının üstünde ve yargıyı kontrol eder konuma getirilmektedir.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İleri demokrasi!

FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bunun adı nedir, bunu takdirlerinize bırakıyorum. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, hepsini tek güç olarak, tek yumruk olarak avucunda toplamak, acaba AKP’yi hangi demokrasi anlayışına götürecektir, acaba Avrupa Birliğine girişte kendisini hangi demokratik kriterler doğrultusunda ifade edecektir?

Bu yasada çok özel düzenlemeler getirilmiştir. Bu özel düzenlemelere diğer Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız verdikleri önergelerde değineceklerdir.

ÖSYM Türkiye’de hiçbir kurumun sahip olmadığı ayrıcalıklara sahip olan, bütün kurumların üstünde, Türkiye’nin -gerek maaş sistemi, ödeme sistemi itibarıyla gerek talep ettiği insan gücü yapısı itibarıyla- her türlü kurumunun üstünde bir yapıya kavuşmaktadır ve bu yapıyla birlikte ÖSYM’nin getireceği sistemin de gelecekte Türkiye’ye nelere mal olacağını, sadece göz boyamak için bu yasanın içine konulmuş olan bazı sınav türleriyle Türkiye’nin hangi sorunları yaşayacağını çok yakın bir gelecekte göreceğiz. Umarım görmeyiz, umarım bu kurum başarılı olur.

Değerli arkadaşlar, bu yasayla birlikte sekiz vakıf üniversitesi daha kuruluyor. Gerçekten, bu vakıf üniversiteleriyle ilgili konuşmaktan, zannederim, biz Cumhuriyet Halk Partililer artık yorulduk. Biz “Vakıf üniversitesi açılmasın.” demedik, hiçbir zaman da demiyoruz ancak biz gerçekten eğitim altyapısı olan ve gerçekten kendi öğretim kadrolarını oluşturabilecek ciddi vakıflar tarafından üniversitelerin açılmasını istiyoruz. Şimdi, bakıyoruz, bir şirket… Şirketin iştigal alanı nedir? Efendim, kaynakçılık, kaynak, kaynakçılıkla ilgili üretim. Yani kaynak yaratmak anlamında değil, kaynak yapma, metali kaynaklama anlamında faaliyet gösteren bir şirket, bir bakıyorsunuz bir vakıf kuruyor, bu vakıf aracılığıyla önce bir meslek yüksekokulu açıyor, ondan sonra onu üniversiteye dönüştürüyor.

Şimdi, üniversitelerin bize yolladıkları sözde broşürlere bakıyoruz. Mesela, bir ilçenin belediyesi tarafından yapılmış ve çalıştırılan bütün spor tesislerinin bir üniversitenin tanıtım broşüründe yer aldığını görüyoruz. Belediyenin spor tesisleri üniversitenin âdeta envanterine kaydedilmiş, al gülüm, ver gülüm! Bilgi talep edip cevap alamadığımız üniversitelere bakıyoruz, bir bakıyoruz, Allah Allah, bu üniversitelerin paraları çok ciddi referansları olan bazı bankalarda tutuluyor; bir bakıyoruz, bu üniversitelerin kurucusu olduğu vakıflar “bazı cemaatlerin vakıfları” olarak tanımlanabilir vakıflar.

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – F tipi, F…

FATMA NUR SERTER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, biz susuyoruz diye bizi aptal sanmayın, biz ne olup ne bittiğinin farkındayız. Biz sizin bu ülkenin eğitimini nereye götürdüğünüzün gayet iyi farkındayız, sizin eğitimi nasıl amacından saptırdığınızın ve ne yazık ki çok yakın bir zamanda onarılamayacak hâle koyduğunuzun, sizin eğitimde yarattığınız tahribatı düzeltmek için bir değil belki iki dönem iktidar olmak zorunda olduğumuzun da farkındayız. O nedenle, sizin Türk millî eğitim sisteminde yarattığınız tahribat, Türk yükseköğretiminde yarattığınız tahribat tarihe geçmiştir. Tarih bunun sizden hesabını soracaktır, inanınız soracaktır ve bir taraftan şirket binalarını üniversite mülkü olarak tayin edip, üniversite kampüsü diye gösterip üniversite açarken kendi ideolojinize yakın olmayan üniversitelerin nasıl kısıtlandığının ve kapatılmak için girişim başlatıldığının da farkındayız. Onun için, tarih sizi affetsin! (CHP sıralarından alkışlar)

İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Seni de affetsin!

ALİ KOYUNCU (Bursa) – İkna odalarını unutuyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serter.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif Akkuş.

Buyurunuz Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, malumunuz, geçtiğimiz haziranda KPSS imtihanlarıyla ilgili birtakım skandallar yaşadık. Bu skandalların bu konuyla alakası, ilgisi ne?” derseniz, ÖSYM’nin yaptığı imtihanlarda yaşandı bu skandal, bu yüzden ilgili diye düşünüyoruz ve bu skandallarda yüzlerce aday, öğretmen adayı soruların hepsine tam olarak cevap vermiş. Gerçekten, bu bir skandal çünkü biz üniversite hocaları öğrencilerimizin bütün konularda her şeyi yapamayacağını biliyoruz. Bazı konularda kendilerini iyi yetiştirirler ama bazı konularda lakayıt kalırlar. Bu yüzden, bunların buna bağlı olarak da bir iki soruyu atlaması yahut yapamaması gerekirdi ama maalesef, bu, bu şekilde gerçekleşti ve bir skandal olarak karşımıza çıktı.

Elbette, daha önceki dönemlerde de, yani geçtiğimiz seneler içerisinde de yapılan birtakım imtihanlarda, gerek KPSS imtihanları olsun gerek doçentlik dil imtihanları olsun, bunlarda da birtakım suistimallerin yapıldığı, kopyacılık hadiselerinin olduğu bilinmekte idi ama bunlar çok büyük boyutlu değildi. Bunlar daha ziyade birkaç kişiyi ilgilendiren yahut, işte, kimlerin kopya çektiği bile tam olarak anlaşılmayan bir kopya çekme olayı idi ama bu 2010 Haziranında yapılan imtihanlarda maalesef büyük boyutlarda bir kopya olayının yaşandığını gördük.

Değerli milletvekilleri, ÖSYM başlangıçta ortaöğretimden yükseköğretime geçiş için öğrenciyi seçmek üzere tasarlanmıştı ve uzun yıllar boyunca da bu şekilde devam etmişti ancak sonraki yıllarda Açık Öğretim Fakültesinin imtihanlarını yapmaya başlamış, derken askerî okullara girenlerin imtihanlarını yapmaya başlamış ve bugün, belirtildiğine göre her yıl kırk çeşit imtihan yapmakta ve bu kırk çeşit imtihana da 5 milyon civarında aday girmektedir. Tabii, böyle olunca fevkalade önemli bir kurum hâline gelmiş, yaptığı işler de fevkalade önemli hâle gelmiştir. Bu yüzden gerçekten ince eleyip sık dokunarak yasanın dikkatle ortaya konması ve yasalaştırılması gerektiği kanaatindeyim.

Bugüne kadar önemli görevleri yerine getiren ÖSYM’nin teşkilat ve sorumluluklarını düzenleyen ayrı bir kanunu maalesef bulunmuyordu. Bu da tabii ki bu tür bir kanunun çıkartılması için önemli bir etken olarak karşımıza çıkıyor.

ÖSYM, teşkilatı ve çalışmaları Yükseköğretim Kurulu bünyesinde oluşturulmuş olan ve yürütme kurulu vasıtasıyla faaliyetlerini sürdüren bir kuruluş.

Değerli milletvekilleri, günümüz, bilgi ve iletişim teknolojilerinin geliştiği, bilgi ve ona bağlı iletişim hayatımızın her aşamasında kullandığımız bir durum arz etmektedir. Böyle bir durumda, bilginin, teknolojinin geliştiği bir durumda, elbette ki bilgiyi ölçen ve bunun sonuçlarına göre değerlendirme yapan bir kurumun, bilgi teknolojilerinden yoğun bir şekilde istifade etmesi en doğru tespitlerden birisidir.

Bugüne kadar yapılmakta olan imtihanlar emin olun her türlü titizlikle yapılmıştı. Gerçekten de yakın bir zamana kadar, özellikle 2010 KPSS imtihanları yapılıncaya kadar ÖSYM, Türkiye’nin en güvenilir kurumlarından, kuruluşlarından birisi idi ama 2010 Haziran KPSS imtihanlarında, boyutları ve etkileri itibarıyla fevkalade büyük bir skandalın ortaya çıkmasına sebep olmuş ve o skandalı takip eden günler içinde birtakım gelişmeler sonucu ÖSYM Başkanının istifa etmesi söz konusu olmuştur. Böylece, ÖSYM’nin teşkilat ve kadrosunun yenilenmesi için düğmeye basılmış ve bu yasa teklifi hazırlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, haziran ayında yapılan ve bir skandala dönüşen imtihanlarla ilgili olarak bugüne kadar net sonuçlar ortaya çıkmamış ve konu hâlâ muallel vaziyetini muhafaza etmektedir. Bu imtihanlarda 320 civarında kişinin bütün soruları yapmalarına bağlı olarak kopya çektikleri kanaatine varılmış ve imtihanlar iptal edilerek yenilenmiştir.

O günkü basın-yayında, olay, basit bir kopyacılık olmaktan uzak, teşkilatlı, organize bir olay olarak yansıtılmıştır. Hâl böyle olmasına ve kamuoyunun da bunu böyle değerlendirmesine rağmen, konu, 320 civarında kişinin üstüne âdeta yıkılmıştır. Hâlbuki bu olayda ideolojik, aynı zamanda cemaat ilişkilerinin bulunduğu iddiaları yaygındı. Bu yüzden konunun derinlemesine incelenerek sorumluların ve özellikle ideolojik ve cemaat yönünden ortaya çıkartılması kamuoyu tarafından hâlâ beklenmektedir. Aksi takdirde, sadece orada görev yapanlar değil, YÖK Başkanından Bakana kadar herkes millî vicdanda görevini kötüye kullanan, en azından görevinde gereken samimiyeti göstermeyen kişi olarak yerini alacaktır.

Öte yandan, 2010 kopya skandalından dolayı pek çok öğretmen adayı mağdur olmuştur, bunun da dikkate alınması gerekiyor. Her gün bu konuda bize öğretmen adaylarından fakslar geliyor, telgraflar geliyor, mektuplar geliyor, mesajlar geliyor. Çünkü pek çok öğretmen adayı diyor ki: “Ben birinci imtihanda şu kadar not almıştım, bu not geçerli bir nottu yahut da tayin edilmem için yeterli bir nottu ama ikinci imtihanda bu başarıyı gösteremedim ve dolayısıyla büyük bir mağduriyet içerisinde kaldım.”

Geçtiğimiz günlerde birtakım intihar olaylarından bahsedildi ki bunların içerisinde, sayıları 20’nin üzerinde olan bu intiharların bu imtihanlarda ataması yapılamayan öğretmenler olduğu gündeme getirildi.

2010 imtihanlarının ardından İnternet yoluyla bir araya gelen on binlerce aday çeşitli platformlar oluşturmuşlar ve seslerini duyurmaya çalışmışlardır. Bugün bana son olarak gelen bir faksta diyor ki: “Millî Eğitim Bakanlığı 30 bin kadro verirse, ilaveten, bugüne kadar atadığı kadrolara; bu tür mağduriyete uğramış olanların hepsi bu mağduriyetlerinden kurtulacaktır.” Sayın Bakana duyuruyorum.

Değerli milletvekilleri, merkezi Ankara’da bulunan, kamu tüzel kişiliği olan, idari ve mali özerkliğe sahip Yükseköğretim Kurulunun bir alt kurulu olan ÖSYM Merkezi Başkanlığının, ilgili mevzuatlara bağlı olarak, yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans veya lisansüstü öğrenim görecek adayların puan sıralamasına göre tespiti veya yerleştirilmesiyle, yükseköğretim kurumlarında atama ve yükselme imtihanları, ulusal ve uluslararası her türlü bilim, yetenek veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme işlemlerini yapmak, sınav merkezleri oluşturmak, ölçme, seçme, değerlendirme ve yerleştirme usul ve esaslarını belirlemek, sınav sonuçlarını analiz etmek, sınavlarla ilgili kılavuzlar hazırlamak, araştırmalar yapmak, uluslararası kurumlarla sınavlar konusunda iş birliği yapmak gibi birçok görevi bulunmaktadır.

Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi bu görevleri yerine getirirken 1 başkan, 2 başkan yardımcısı ve 4 de yönetim kurulu üyesi ile çalışmaktadır.

Başkan, devlet üniversitelerinde görev yapan, profesör unvanına sahip, Yükseköğretim Kurulunun önereceği 3 aday arasından müşterek kararnameyle 4 yıllığına atanabilmektedir.

“Başkan, en az 1’i devlet üniversitelerinden olmak üzere, 2 başkan yardımcısı atar.” diyor. Yani birisi dışarıdan bir kişi olabilir. Elbette ki bunu anlamak da pek kolay değil. Niçin dışarıdan atanıyor? Yani üniversitelerimiz bazı konularda yetersiz mi görülüyor yahut üniversiteli yetersiz mi görülüyor? Bu bakımdan bu ikinci kişinin, başkan yardımcısının da üniversitelerden olması gerektiği kanaatindeyim.

ÖSYM Yönetim Kurulunun diğer üyeleri, Millî Eğitim Bakanlığı, Yükseköğretim Kurulundan, Yürütme Kurulu üyelerinden, Devlet Personel Başkanlığından, devlet üniversitelerinden Yükseköğretim Kurulunca seçilen 1’er üyeden oluşmaktadır. Yani, Yönetim Kurulu 7 üyeden meydana geliyor. Ancak bazı oylamalarda bu 7 üyenin kâfi gelmeyeceği ve çalışmalara engel olabileceği kanaati var bende. Bu yüzden üniversiteden gelenlerin 1 yerine 3 kişi olması gerektiği ve böylece 9 kişilik bir Yönetim Kurulunun oluşması daha uygun olacaktır diye düşünüyorum.

Başkanlık teşkilatında hizmet birimleri, insan kaynakları, daire başkanlıkları, daimî ve geçici çalışma grupları bulunmaktadır ve bu birimler kendi çalışma konu ve sahalarında gerekli çalışmaları yapacaklardır.

Değerli milletvekilleri, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezinde görev alacak personelin, başkan ve üniversiteden gelen başkan yardımcıları hariç, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi oldukları görülüyor. Dolayısıyla Merkezde daire başkanları ve müşavirler yanında bir de Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi uzmanı ve uzman yardımcıları, şube müdürü kadrolarında görevlendirmeler yapılmakta ve bunlar sözleşmeli olarak çalıştırılabilmektedirler. Bu şekilde geniş bir yetişmiş uzman kadronun görev alacağı ÖSYM’nin çalışmalarının başında imtihanların yapılması geliyor demiştik. Bu imtihanlarda da bugüne kadar karşılaşılan ve olumsuzluklara konu olan imtihanların güvenliğidir. Bu yasa tasarısına göre “Sınav soruları ile bunları hazırlamakla görevli olanların kimlikleri gizli tutulacaktır.” deniyor. Ancak daha önceki yönetimlerde de bunların kimliklerinin gizli olduğu, gizli tutulduğuna dair bilgiler vardı. Hatta bu soruların hazırlanıp basılması aşamasında, matbaada çalışanlar, soruları düzenleyenler, tanzim edenler dört beş gün âdeta hapis hayatı yaşarlardı; evlerinden ayrılırlar ve bu imtihanların sonuna kadar yahut soru kitapçıklarının dağıtılmasına kadar evlerine gitmezlerdi. Yani bu bakımdan fazla bir değişiklik bulunmamaktadır.

Bundan böyle yapılacak imtihanlarda, imtihanların yapıldığı binalarda sinyal kırıcı ve benzeri cihazların kullanılacak olması sahteciliği önleme çalışmalarından biri olarak dikkat çekmektedir. Ancak, nasıl bir sonuç alınacağı ileride görülecektir. Çünkü bugün sahteciler her şeyi kırabilmekte. Belki bu şekilde sinyal kırıcıyı da kıracak ve gene yapacağını yapacaktır. Ama bunları, belirttiğim gibi, ileride göreceğiz.

Bu yasa tasarısının en ilgi çeken bölümü, ÖSYM’de çalışmakta olanların büyük bir kısmının Yükseköğretim Kuruluna devredilmesi ve bunların yerine yeni elemanların alınmasıdır. Bu şekilde eski çalışanların gönderilip yerine yenilerinin alınması “Bir kadrolaşma mı yapılıyor?” şüphesinin doğmasına sebep olmaktadır. Mevcut çalışanların YÖK’e devrinin bir soruşturma veya suçlama ile olmaması bir keyfîlik çağrışımı yapmaktadır. Yani “Sizi aldım, buraya gönderdim.” diye belirtiyoruz. Elbette ÖSYM’de çalışmakta olanların çoğunun memuriyetten gelmiş olması ve ÖSYM’de bugün gerekli olan eğitimden yahut da ÖSYM’nin istediği eğitimden geçmemiş olmaları bir eksikliktir. Ancak, bundan böyle de ÖSYM’de çalışacak olanların hepsi teknolojik bilgilerle donanmış kişiler olmayacaktır. Yani burada hizmetlisi olacak, şoförü olacak, bilmem matbaacısı olacak. Dolayısıyla bunlar olacaktır. Bu yüzden, çalışmakta olanlardan istifade edilebileceklerin ÖSYM’de çalışmaya devam etmesi uygun olur kanaatindeyim. Çalışmakta olan yaklaşık 320 civarındaki görevlinin hiç olmazsa üçte 1’inin görevinde kalması, yukarıda belirttiğim keyfîlik ve kadrolaşma şüphesini önemli oranda ortadan kaldırabilirdi.

Değerli milletvekilleri, bu yasa ile 28/3/1983 tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na göre, İstanbul Gelişim Üniversitesi, Alanya Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi, Üsküdar Üniversitesi, Bursa Orhangazi Üniversitesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi, Ankara Bilge Üniversitesi, Altın Koza Üniversitesi ve Gedik Üniversitesi olmak üzere sekiz yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Böylece, üniversite sayımız yüz altmış dörde ulaşacaktır.

Kurulmakta olan vakıf üniversitelerinin bir kısmı öğretim üyesi, fiziki imkânlar bakımından oldukça zayıf görünmektedir ancak bu üniversitelere bu vakıflar külliyetli miktarda yatırımlar yapmaktadır. Üniversiteler çoğaldıkça öğrenci kapma yarışına girecekler ve iyi üniversite olmaya çalışacaklardır diye umut ediyorum.

Bunun yanında, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, bu üniversitelerden bir kısmı belirlenen süreler içerisinde istenen şartları yerine getiremeyecek ve ilgili üniversitelere devredilecektir kanaatindeyim. Bu yüzden vaatlerini yerine getirmek durumundadırlar ve bu konuda büyük bir gayret göstereceklerini yine ümitle bekliyorum.

Değerli milletvekilleri, elbette ülkemizde üniversite eğitimi almak isteyen gençlerimizin artması da üniversitelere ihtiyacı gittikçe artırmaktadır. Zaten bütün bu eksikliklerine rağmen bu üniversitelerin kurulmasına karşı çıkmamamızın sebebi, gençlerimizin üniversite eğitimi almak istemelerinin giderek büyüyen bir arzu hâline gelmesinden kaynaklanmaktadır fakat kurulan vakıf üniversitelerinin gelişme ve ARGE çalışmaları konusunda titiz denetimlere tabi tutulmaları gerekmektedir.

Öte yandan, ülkemizden hemen her yıl 25 bin kadar öğrenci lisans eğitimi almak üzere yurt dışına gitmektedir. Bir öğrenci için 20-25 bin euro yıllık masraf yapıldığı düşünülürse yurt dışına giden döviz yılda yaklaşık 50 milyon euro kadardır. Dolayısıyla, bu üniversitelerin gelişmesi ve kalitesini yükseltmesiyle bu giderin büyük bir kısmı da ülke içerisinde kalacaktır diye düşünüyorum.

Tabii, burada belirtmem gereken bir başka şey daha var değerli milletvekilleri: Vakıf üniversite fakültelerinin klasik fakülte isimlerinin yerine fantastik isimler kullanmaları dikkati çekiyor. Mesela, “sanat ve tasarım fakültesi” diyoruz, tasarımla sanat aşağı yukarı aynı anlama gelmekte. “Havacılık ve uzay bilimleri fakültesi”, “hava ulaştırma fakültesi” diyor. Yani, bunlar, sanki birbirinden çok ayrı özellikleri olan fakültelermiş gibi gösterilmeye çalışılıyor. “Spor bilimleri fakültesi” diyor, hâlbuki, bugün, ülke genelinde belki yüzün üzerinde beden eğitimi ve spor yüksek okulları var ki, bu, bugün spor bilimleri fakültesinde verilecek hem dersleri vermektedir hem de yetişecek elemanları yetiştirmektedirler.

Değerli milletvekilleri, burada bir başka maddede, yasanın 14’üncü maddesinde görüyoruz; buna göre “genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik öğretim, ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları” ibaresi “lise ve dengi okulları bitirenler” şeklinde değiştirilmiştir. Yani bundan böyle imam-hatibi bitiren de, meslek lisesini bitiren de gidecek polis okullarına girebilecek ve polis olabileceklerdir.

Değerli milletvekilleri, burada yeni bir 15’inci madde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkuş.

AKİF AKKUŞ (Devamla) – Biz teşekkür ederiz.

Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Ömer İnan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın İnan.

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER İNAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Komisyonuna ÖSYM ile ilgili olarak iki teklif, bir de ÖSYM’nin kendi hazırladığı metin olmak üzere üç metin gelmişti. Bir alt komisyonda bu konunun görüşülmesinde fayda mülahaza edildi ve bir alt komisyon oluşturuldu ve bu alt komisyon beş gün boyunca ciddi bir şekilde çalıştı ve önünüze gelen teklif beş günlük çalışmanın ürünü.

Bu teklif kanunlaştığı takdirde ne getiriyor, onlara şöyle kısaca bir göz atalım:

Bir defa, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi isim değiştiriyor, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak bir teşkilat kanununa kavuşmuş oluyor.

İkinci olarak sekiz tane vakıf üniversitesi kuruluyor.

2547 sayılı Kanun’un bazı maddeleri değişiyor. Bütün genel ve meslek lise mezunu öğrencilerimize polis olma hakkı tanınıyor.

Bazı üniversitelere de kadro tahsis ediliyor.

Değerli arkadaşlar, ÖSYM’nin tarihçesine, daha doğrusu üniversiteye girişe şöyle kısaca bir baktığımızda şunu görüyoruz: Evvela her üniversite kendi imtihanını yapardı, bizim gençliğimizde öyleydi. Bir öğrenci üniversiteye gitmek istiyorsa İstanbul, İzmir, Ankara dolaşır dururdu. Daha sonra on sekiz üniversitenin imtihanı tek yapılmaya başlandı. Orta Doğunun imtihanı Orta Doğu tarafından yapılıyordu ve bunlar seçme sınavı yapıyorlardı, yani öğrenciler bir puan alıyorlar, puanlarına göre yine fakülte fakülte dolaşıp kayıt yaptırıyorlardı. Daha sonra yerleştirme oldu, yani ÖSYM öğrencilerin imtihanını yaparak üniversitelere yerleştirir hâle geldi. ÖSYM sadece üniversite öğrencilerini üniversitelere yerleştirmekle kalmıyor. Son yıllarda ÖSYM’ye yeni bir görev yüklendi. Bazı kamu kurum ve kuruluşları alacakları memurları, meslek mensuplarını ÖSYM kanalıyla, ÖSYM’nin yapacağı imtihanla almaya başladılar. Tabii, kamu kuruluşu dışında özel sektör de isterse yaptırabilir. Yalnız, ÖSYM’nin görevi artmasına rağmen, altyapısında bir değişiklik olmadı, ne yasal altyapısı değişti ne fiziki ne personel açısından; altyapı ilk kurulduğu günkü gibi kaldı, bir gelişme olmadı. Şimdi bu teşkilat kanunuyla hem kendi kanunlarına kavuşmuş olacak ÖSYM hem de bu eksiklik büyük ölçüde giderilmiş olacak.

Demin arkadaşımız da ifade etti; yılda yaklaşık kırk imtihan yapıyor ÖSYM, 9 milyon kişi de bu imtihanlara giriyor. Üniversite yanında, kamu kurum/kuruluşları da imtihanlar yapıyorlar; meslek mensupları, memurlar imtihanları hep buralarda yapılıyor. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişileri de her türlü ölçme ve değerlendirmeyi burada yaptırabiliyorlar.

Bu kanunla gelen bir şey şu: Yurt dışına da açılıyor artık ÖSYM, yurt dışına da açılıyor. Yani yurt dışından herhangi bir kamu kurumu veya özel sektörden bir kuruluş ÖSYM’ye müracaat ederek imtihanlarını yaptırabiliyorlar.

Bu teklifin kabul edilmesiyle, ÖSYM kamu tüzel kişiliğine kavuşmuş oluyor, idari ve malî özerklik geliyor, özel bütçeli bir kurum oluyor ve Sayıştay denetimine tabi bir kurum hâline geliyor.

ÖSYM 7 üyeli Yönetim Kuruluyla idare ediliyor, 1 başkan, 6 tane üye. 6 daire başkanlığı kuruluyor ve uzman bir kuruluş hâline geleceği için de ÖSYM uzman yardımcıları ve uzmanları istihdam edilmeye başlanacak.

Şu anda ÖSYM, üniversiteler için iki imtihan yapıyor, biri martta diğeri de haziranda. Marttaki imtihan Yükseköğretime Geçiş Sınavı “YGS” diye tabir ediliyor. Bu imtihanda 140 ve üzeri puan alanlar meslek yüksekokullarına girebiliyorlar ve açık öğretime kayıtlarını yaptırabiliyorlar. 180 ve üstü puan alanlar da haziranda yapılacak imtihana giriyorlar. Haziranda da beş imtihan yapılıyor. Bunun adı da LYS, yani lisans yerleştirme sınavı. LYS-1, LYS-2, 3, 4, 5 diye gidiyor. 1, matematik; 2, fen-edebiyat, sosyal bilimler, yabancı dil gibi imtihanlar açılıyor haziranda. Marttaki imtihanda 180 ve üzeri puan alan öğrenciler isterlerse bu imtihanların hepsine birden girebiliyorlar, beş imtihana da girebilirler. İsterlerse, sadece, hangisinde uzmanlaşmak istiyorsa ona girebilirler ve ondan sonra da yerleşiyorlar.

ÖSYM yöneticilerinin ifadesi: “Bu kanun teklifi gerçekleştikten sonra YGS yılda 3 defa yapılabilecek.” Yani martta yapılan imtihan sadece mart ayında değil bir yıl içerisinde 3 defa yapılabilecek. Yani düşünün, sadece martta üç beş saatlik bir imtihan için hazırlanıyor çocuk. Eğer hastalanırsa, herhangi bir şey gelirse başına o sene gidiyor, o senesi yanıyor. Bunun üstesinden gelebilmek için, bu talihsizliği giderebilmek için bir yılda 3 defa imtihan yapacak ÖSYM. Hangisinde müsait olursa öğrenci orada imtihana girecek. “Eş değer sınav” dedikleri bir sistem geliyor, yani farklı zamanlarda, farklı yerlerde benzer sorularla öğrenciler imtihan edilebilecekler.

Bir başka yenilik ÖSYM’yle ilgili olarak şu: On-line imtihana da imkân verilecek yani İnternet üzerinden imtihana da imkân verilebilecek. Herhangi bir kamu kuruluşu, 300 kişi, 500 kişi, bin kişi, on-line olarak imtihanı ÖSYM’ye yaptırabilecek. Bunun için İstanbul’daki kapasite şu an için 600, Ankara’daki 200, İzmir’deki de 300. Bu kapasite ilerideki tarihlerde artacak. Yani yine ÖSYM’nin denetiminde, gözetiminde bir odada bilgisayarların başına geçecek öğrenciler, imtihanlarını orada olacaklar.

Bu önümüzdeki imtihanlar için bir değişiklik de şu: Soru kitapçıkları artık bireysel. Yani eskiden, geçen sene, evvelki senelerde dört soru kitapçığı hazırlanırdı birbirinden farklı, “A”, “B”, “C”, “D” diye isimlendirilirdi. Bu imtihanla beraber, önümüzdeki imtihanla beraber 1,5 milyon soru kitapçığı hazırlanıyor, hepsi birbirinden farklı. Yani her öğrencinin sorusu, soru kitapçığı ayrı olacak ve soru kitapçıkları cevap kâğıtlarıyla beraber poşetlere yerleştirilecek. Bu poşetleri öğrenciler kendileri açacaklar. Şu andaki sistemde salon başkanları açar soru kitapçıklarını. Bu yeni gelecek sistemde ise öğrenciler bizzat soru kitapçığını kendisi açacak, cevap anahtarıyla beraber onu kendisi açmış olacak ve soru kitapçıkları ile cevap kâğıtlarının üzerinde de adayların resimleri olacak. Bütün bunlar güvenlik açısından ileri bir aşamayı ifade ediyor.

Ayrıca, imtihanın güvenliği için cep telefonları, saatlerin imtihana sokulmasına izin verilmeyecek. Hatta, öğrencilerin kurşun kalem, silgi gibi ihtiyaçları ÖSYM tarafından karşılanacak. Yani 2 tane kurşun kalem, 1 tane silgi, kalemtıraş, peçete, hatta şeker dahi ÖSYM tarafından öğrencilere verilecek.

Eskiden her binada yedek soru kitapçıkları ve cevap anahtarları olurdu. Şimdi o da kalkıyor güvenlik açısından. Yedek soru kitapçıkları sadece il sınav yöneticiliklerine gelecek. Burada, bayağı, güvenlik açısından iyi bir nokta diyebiliriz buna da. Tabii, bu çabalar, ÖSYM’nin büyük gayret göstermesi, orada çalışanların büyük gayreti, özverisi, fedakârca çalışmaları sonunda… Tabii bunlara bir sınav ücreti de veriliyor. Ben o konuya daha sonra geleyim.

Bu kanunla uygulamadaki bazı boşluklar gideriliyor. Onlara da kısaca değineyim. Biliyorsunuz, kopyanın mevcut durumda cezası yok. Kopya sadece kabahat kabul ediliyor. Yani toplu bir kopyaya teşebbüs edilse veya ferdî bir kopyaya, kabahattir bu, bir cezası yok. Geçenlerde yaşadığımız o KPSS olayında toplu bir kopya girişiminde hiçbir şekilde cezalandırılamadı bu işe tevessül edenler ve bunun ceremesini ÖSYM çekti. 8 milyon Türk liralık bir zarara uğradı ÖSYM. Bu yeni gelen sistemle, eş değer imtihan yoluyla bu büyük meblağdaki masraf yapılmayacak, yani 8 milyon kadar bir para, eğer eş değer imtihan sistemi geçerli olsaydı yapılmamış olacaktı. Ne demektir o? Benzer sorular sorularak o kopya çeken, mesela girmiş imtihana 40 almış, 50 almış, 30 almış, 40 almış, birden 100 almış; bu gibi öğrenciler, adaylar seçilerek, “Buyurun sizi tekrar imtihana alacağız.” denilebilirdi ve onlar imtihan edildikten sonra da hak ettikleri puanı verirlerdi eğer eş değer sistemi olsaydı. Olmadığı için 8 milyon liralık bir kayba uğradı ÖSYM. Bu değişiklikle, eş değer imtihanın getirilmesiyle hem kopya olayındaki imtihanın topyekûn iptal edilmesi olayı yaşanmayacak hem de başka sahalarda da bu şey kullanılabilecek.

Bir başka değişiklik de şudur arkadaşlar, getirilen ilavelerden biri de şudur: Biliyorsunuz, üniversite imtihanları okullarda yapılır, ya üniversitenin binalarında veyahut da liselerde, ilkokullarda yapılır. Burada da görevlendirilir kişiler. Kimler görevlendirilir? Üniversitede profesör, doçent, yardımcı doçent, araştırma görevlisi, okutman, öğretim görevlisi, uzman; liselerde, ortaokullarda, ilkokullarda müdür, öğretmenler görevlendirilir, hatta müstahdem görevlendirilir ve hepsine de “sınav ücreti” adı altında bir ücret ödenir. Burada, bu imtihanlarda görev alamayan bir kesim vardır, onlar da polislerdir. Seneler önce bir polis müdürü arkadaşa sorduğumda, “Size ne ücret veriyorlar? Biz şu kadar alıyoruz, siz ne alıyorsunuz?” dediğimde cevabı şu oldu arkadaşın: “Efendim, biz görevimizi yapıyoruz.”  Hâlbuki o görev esas itibarıyla hoca olarak bizlerindi, çünkü üniversiteye öğrenci alıyorduk biz. Para almaması gereken bir kesim varsa o da bizdik. Polisleri çok yakından ilgilendirmiyordu doğrusu. O görev hepimizin göreviydi. “Bu bizim görevimiz.” deyince ben utandım doğrusu. Şimdi bu utancı sileceğiz nasip olursa değişiklikle. Yani polis arkadaşlara da bir sınav ücreti ödenecek.

Düşünün, bir okulda 70 kişiye ücret ödeniyor müstahdem dâhil, oradaki 2 tane polise ödenmiyor; 72 olsun. Aldıkları ücret de fazla bir şey değil. Hak ediyorlar. Niye? Binaya en önce gelen onlardır, en son giden de onlardır. Şehir dışına kadar aracı takip ederler, ÖSYM’nin aracı şehir dışına gidinceye kadar da takip ederler. Dolayısıyla “Analarının ak sütü gibi helaldir, bunu onlara vermek durumundayız.” dedik. Bütün partilerin anlaştığı üç tane konu vardı, biri buydu. CHP’nin de, MHP’nin de desteğiyle bunu geçirdik, bunun için de sevinçliyiz. Tabii keşke Yönetim Kurulu üyelerine de bir 3 bin gösterge yerine 8 bin gösterge verseydik daha iyi olurdu. Yani ÖSYM -Ölçme, Seçme Yerleştirme Merkezi- Yönetim Kurulu üyelerinin aldıkları ücretin biraz daha artmasında fayda mülahaza ediyorum; bu, benim şahsi görüşüm.

Efendim, bu kanun teklifiyle getirilen bir başka değişiklik, ikinci mutabakatımız muhalefetle, yardımcı doçentlerin 1’inci dereceye kadar gelmelerine imkân sağlıyoruz bu maddeyle. Yani şu andaki mevcut düzenleme nedir? Yardımcı doçentler ancak 3’üncü dereceye kadar çıkabiliyorlar yani lise mezunlarının çıktıkları derece, 3’üncü derece. Bu değişiklikle artık yardımcı doçentler de 1’inci dereceden emekli olabilecekler. Bu da çok öteden beri hemen herkesin istediği ama bir türlü muvaffak olamadığı bir şeydi. Bunu da birlikte gerçekleştirdiğimiz için memnunum.

Bir başka değişiklik bu kanunla gelen, 2547 sayılı Kanun’un 58’inci maddesinin değişikliğinin yapılıyor olması; yani, döner sermaye ile ilgili bir değişiklik.

Bir başka konu da bazı üniversitelerin kadro ihdas talebinin yerine getirilmesi. Tabii çok sayıda üniversite kadro ihdas talebinde bulunmuş, bunların bazıları uygun görülmüş, bazıları da uygun görülmemiş. Uygun görülmeyenlerin uygun görülmeme sebebi de onların hâlen ellerinde saklı kadrolarının olmasıdır. Bu vesileyle o üniversitelere de duyurmuş olalım, saklı kadroları olduğu için onlara tahsis yapılmamıştır.

Bir başka değişiklik, Polis Yükseköğretim Kanunu’nun 10 ve 15’inci maddeleri değiştirilerek bu mesleğe girmek isteyen öğrencilerin mezun olduğu liseler ile ilgili kısıtlama kaldırılmaktadır. Daha eşitlikçi oluyor. Eskiden genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik öğretim, ticaret ve turizm öğretimine bağlı okullar polis kolejine girebiliyorlardı, polis olabiliyorlardı, şimdi lise ve dengi okulların tamamı polis olma hakkına kavuşmuş oluyorlar. Bunun da daha eşitlikçi bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, bazı tabuların da yıkılması lazım gelir diye düşünüyoruz.

Son olarak, bu kanun teklifiyle gelen bir şey, 8 tane vakıf üniversitesinin kurulması. Demin arkadaşımız isimlerini saydı, ben tekrar saymayacağım. Bu 8 vakıf üniversitesi tabela üniversitesi değil bir defa, onu bilelim. Bu 8 üniversitenin kurulmasıyla üniversite sayısı 164’e çıkıyor. 2002 yılına kadar 76 tane üniversite kurulmuş, 1923-2002 arası 76 üniversite kurulmuş, senede 1 üniversite kurmuş Türkiye devleti; 2002’den bu tarafa 88 tane üniversite kurulmuş yani seksen senede 76 üniversite, sekiz, dokuz senede, on senede 88 üniversite. Yani seneye 10 üniversite düşmüş aşağı yukarı. Bu, üniversiteye ne kadar önem verdiğimizin bir ifadesi.

Tabela üniversitesi değil bunlar çünkü bunlar kurulurken yani vakıf üniversiteleri kurulurken -Özellikle onun üzerinde duruyor arkadaşlar.- vakıf üniversiteleri layüsel kurulmuyor, sorumsuzca değil, YÖK çok iyi inceliyor, ciddi bir şekilde inceliyor; kaynağına bakıyor, burslu öğrenci okutup okutmayacağına bakıyor. Öyle üniversiteler var ki orta vadeli bir perspektifte nereye gideceğini de yazıyor oraya, “Şu kadar fakültem olacak, şu kadar öğrencim olacak, şu kadar yayınım olacak.” diyor. Bunların mal varlıkları, taahhütleri yerine geldiği zaman bu üniversiteler… Bu üniversiteleri kuranlara ben ancak teşekkür ederim, Türkiye’nin eğitimine katkıda bulunuyorlar. “Kaynakçı” filan deyip de basite indirgemeyelim, üniversitenin gelişmesi açısından bu üniversitelerimiz çok önemlidir. Mütevelli heyetine baktığınız zaman da ciddi iş adamlarını, bürokratları, öğretim üyelerini görüyorsunuz.

Ben bu kanun teklifiyle ilgili görüşlerimizi aktardım. Hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan.

Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.

Sayın Ünsal, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Aydoğan, Sayın Koçal sisteme girmişler.

Sayın Ünsal… Yok.

Sayın Yıldız, buyurunuz.

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bilindiği gibi tam gün yasası üniversitelerin sadece tıp fakültelerini değil, hukuk, ekonomi, maliye gibi diğer fakültelerini de kapsamaktadır. Tam gün yasası çıktıktan sonra tıp fakülteleri dışındaki öğretim üyelerinin ne kadarı kısmi statüden tam güne geçmiştir? Hâlen kısmi statüde çalışan, tıp fakülteleri dışındaki öğretim üyelerinin fakültelere göre dağılımı nasıldır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, soru skandalının ardından aylar geçti. Tüm çalışanlar suçlu ilan edildi. Bu olayın suçluları neden bulunamıyor? Ne zaman bulunacak? Bunun için ne yapıyorsunuz?

İkinci sorum: ÖSYM son yaptığı sınavla hep yanlış sorularla gündeme geldi. Mesela TUS sınavında dört soru iptal edildi. Bu yanlış soruların çok sık tekrarlanmaması yani sorulmasının sık sık tekrarlanmaması için özel bir önlem almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, atanamayan öğretmenler atanma talebiyle demokratik hakkını kullandığı için üç yılla yargılanıp kamu görevinden men edilirken, son zamanlarda artan -soru hırsızlıkları çoğaldı- KPSS sınavında kopya, hırsızlık yapanlar bir şekilde affedildi, kamu görevine atandı. Yani demokratik hak talebinde bulunmak kopya hırsızlığı yapmaktan daha ağır bir suç mudur ki demokratik hakkını kullananlar kamu görevinden men edilirken hırsızlık yapanlar kamu görevine atanmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.

Sayın Koçal

ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, özel vakıf ve devlet üniversitelerinin toplam öğrenci kontenjanı ne kadardır? 2010-2011 öğretim yılında özel vakıf üniversitelerinde kaç kontenjan boş kalmıştır? Ve yine 2010-2011 öğretim yılında devlet üniversitelerinde ne kadar boş kontenjan kalmıştır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçal.

Sayın Cengiz…

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Bakanlığınızın uhdesinde okul müdürlükleri veya millî eğitimde beş yıllık çalışma sürelerine göre rotasyon yapıldı ve birçok arkadaşımız isteği dışında birçok ile atandı ve bunlara, belki bazılarına cevap hakkı da tanınmadı. Daha sonraki süreçte mahkemeye gidildi, mahkeme kararlarıyla birçok arkadaş geriye döndü. Geri dönmeye çalışan arkadaşlarla birlikte onların yerine atanan arkadaşlarımız millî eğitimde hem eğitim ve öğretimi aksattı, hem de büyük bir kaosa sebebiyet verdi. Şimdi, hem onların yerine atanan arkadaşlarla onların yerine dönen arkadaşların çilesini, ıstırabını görüyoruz. Bir ile atanmış bir arkadaşımız daha sonra daha uzak bir noktaya çoluğu çocuğu eğitim-öğretim yaparken atanma süreci yaşanmakta ve birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalmaktayız. Bununla ilgili düşünceleriniz nedir? Ne gibi çözüm üreteceksiniz ve arkadaşlarımızın bu konudaki beklentilerine cevap verebilecek miyiz?

Diğer bir sorum da, bugün eğitim-öğretim sezonu başında öğretmenlerimize eğitime hazırlık ödeneği verilmektedir. Şimdi, bana gelen telefonlarda özellikle memur ve hizmetli arkadaşlar diyor ki, hatta Çanakkale’nin Çan ilçesinden İsmail Azman diye bir hizmetli arkadaşım aradı, diyor ki: “Sayın Bakanım, bu okulu eğitim-öğretime ben hazırlıyorum. Efendim, boyasını badanasını ben yapıyorum. Efendim, her türlü temizliğini ben yapıyorum, gelene geçene okulu ben gezdiriyorum, tarif ediyorum ve çayları da getiren götüren benim ama bu hazırlığı yapan biri olarak ben bundan yararlanamıyorum.” diyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bunu birçok memur ve hizmetli arkadaşlar dile getiriyor. Bu konuda Bakanlık olarak bu arkadaşlara cevabınız olacak mıdır? Merakla bekliyoruz.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Çukurova Üniversitesi büyük bir üniversite ama Adana’nın nüfusuna bakıldığı zaman şu anda yeterli gelmiyor. Adana’ya ikinci bir devlet üniversitesi kurmayı düşünüyor musunuz? Veya Ceyhan’ın, enerji yatırımlarını alırsa Türkiye’nin Rotterdam’ı olacağı söyleniyor. Adana düşünülerek, Ceyhan ilçesinde ikinci bir üniversiteyi kurmayı düşünür müsünüz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, bütün gruplara, Millî Eğitim Komisyonunun değerli üyelerine, ÖSYM Yasa Tasarısı’nın ve üniversitelerin kuruluşu esnasında, alt komisyonda ve üst komisyonda göstermiş oldukları çalışmalardan dolayı teşekkür ediyorum.

Hepinizin de bildiği gibi, bugün Parlamentoda görüşülen yasamız, 1974 yılında merkezî bir sistemle kurulan, ÜSYM adıyla kurulan Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi, 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yasa’yla YÖK yani Yükseköğretim Kuruluna bağlanarak bugünkü ismini aldı. Kurulduğu 1981 yılından itibaren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle idare edilen ÖSYM, başlangıçta, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte öğrenci seçmek üzere tasarlanmış ve sonraki yıllarda, kamu kurumları başta olmak üzere birçok kurumunun personel ve öğrenci ihtiyacını ve yerleştirme sorumluluğunu yerine getirmeyi üstlenmiştir. Bu kadar yoğun bir çalışma potansiyeli olan ÖSYM’nin teşkilatını ve sorumluluklarını düzenleyen bağımsız bir teşkilat yasasının olmaması ve ÖSYM’nin Yükseköğretim Kurulu bünyesinde çalışmalarını sürdürmesi ve kendine özgü, tanımlı bir bütçesinin olmaması bazı sorunları ortaya koyuyordu. Gerçekten, kuruluş döneminden bu zamana geçen otuz yıl içerisinde, değişen koşullara uygun bir yapılanmanın gereği de ortadaydı.

Günümüzde ortaya çıkan bilgi, iletişim ve diğer teknolojik gelişmelerdeki kolaylıklara rağmen, ÖSYM’nin tüm sınav organizasyonu söz konusu teknolojik imkânlar kullanılmaksızın merkezî olarak yapılmakta ve bu durum da özellikle sınavların güvenliğini tehlikeye sokmaktaydı. Ayrıca, sınavların ve yerleştirmelerin adil bir biçimde gerçekleştirilebilmesi, sınav ve yerleştirmede kullanılan sorular ve verilere hukuka aykırı bir şekilde erişimin önlenmesi ve veri güvenliğinin sağlanabilmesi için cezai ve caydırıcı yaptırımların düzenlenmesi gerekli bulunmaktadır.

Bugün, burada, hem gruplar adına geneli üzerinde yapılan görüşmelerde hem soru-cevapta -burada bir parantez açarak bu soruya da cevap vermek istiyorum- kamu personeli seçme sınavında, bu yıl ÖSYM’nin yaptığı sınavda yaşanan hukuk dışılıklar hepimizin gözleri önünde cereyan etti. Dolayısıyla başından itibaren de kurumun bağımsız bir kurum olması göz önünde bulundurularak, Yükseköğretim Kurulunun bünyesinde denetlenen bir kurum olarak, hemen, hızla denetim mekanizmalarını harekete geçirdiğimiz gibi, diğer yandan yargı da olaya el koydu. Takdir edersiniz ki bu kurumun kendi iç denetim mekanizmaları olmadığı için, yani daha doğrusu kurumun kendi teşkilat yasası olmadığı için yargıya intikal etmiş bir konuda yönlendirme ve yönetmemiz mümkün olmadığı gibi, ÖSYM çalışanlarının şaibe altında bırakıldığı gibi veya suçlandığı gibi -sorularda kullanıldı- bir kelime herhangi bir şekilde ne benim tarafımdan ne AK PARTİ mensupları tarafından ne de Hükûmetin herhangi bir üyesi tarafından kullanılmadı. Bu konuyu gerçekten büyük bir titizlikle ve dikkatle takip ettiğimizi düşünüyorum ve hangi nedenle olursa olsun, herhangi biri eşit, objektif, adil olarak gerçekleştirilmesi gereken sınavların güvenliğini tehlikeye sokar ise, her kim bu sınavların güvenilirliği konusunda kurumlara olan güveni zedeleyecek bir tutum içinde olur ise bunu hiçbir şekilde hoş görmeyeceğimizi ve bu tutumun karşısında en sert şekilde tutum alacağımızı söyledik. Takdir edersiniz ki mevcut düzenlemede, yani yeni getirdiğimiz düzenlemede hem caydırıcı cezalar hem suç tanımları hem de yeni gelişen teknolojik gelişimlere uygun bir yapılanmayla güvenilirliği sağlayacağız. Bugün ÖSYM’nin elindeki imkânlar, sınav yapma imkânları… Bugün gelişen dijital teknolojide, çok küçük çipli telefonlar, bluetooth sistemiyle soruların dışarıya verilmesi, alınması gibi, her ne kadar ÖSYM merkezinin güvenliğini sağlamış olsanız bile sınav salonlarının güvenliğini sağlayamayacağımız da ortada. Dolayısıyla bu yasayı hem acil hem ivedi hem de Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin üstlenmiş olduğu ve bu toplumda hemen her gencin güven duyduğu bu kurumun güvenilirliğini daha da korumak ve ileriye götürmek gayesiyle yaptık. Dolayısıyla bu soruşturma, hepinizin bildiği gibi, bağımsız yargı tarafından ve ilgili savcı tarafından yürütülüyor. Biz de sizler kadar meseleyi ilgiyle ve yakından takip ediyoruz. Hiç kimseyi, bu anlamda, kurum çatısı altındaki hiçbir kişiyi -herhangi bir kelimem kamuoyunda duyulmamıştır- ben suçlamadım, suçlayan herhangi birini de duymadım ama yaşanan bir mesele vardı ve bu sınavın güvenliğini riske etmişti, sınavın eşit olarak uygulandığına dair güvenilirliği zedelemişti, sınavın iptal edilip yenilenmesi de bir zaruret gereğiydi. Elbette sınavı hakkıyla, hukukuyla kazanan adayların da bu konuda ciddi bir zarara uğradıkları muhakkak. Nitekim, ağustos ayında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz öğretmen atamalarının, 31 Ağustosta yapmamız gereken öğretmen atamalarının kasım ayına ertelenmiş olmasıyla, Millî Eğitim Bakanlığının bu konuda belki de bu sınav nedeniyle fazla mağdur olan kurum olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum çünkü eğitim-öğretim yılı başlamadan atamayı düşündüğümüz öğretmenlerin görev yerlerine ulaşmaları, eğitim-öğretim yılı başladıktan sonra atamalarının gerçekleştirilmiş olmasından ciddi zarar gördük. Dolayısıyla bu konu hepimizin konusu ve hepimizin meselesi. Biz istiyoruz ki bu ülkede sınava giren herhangi bir gencimiz, kamu personeli olmak için veya üniversiteye yerleşmek için, hangi nedenle olursa olsun bu kuruma sonsuz güven duysun ve bu kurum güvenilirliğini, teknolojik güvenliğini, önlemlerini alabilecek mekanizmalara sahip olsun. Bugün huzurunuza getirilen yasa da bu minvalde bir yasa. Dolayısıyla, yeni teknolojik gelişmelere uygun, bu anlamda sınavların güvenlik içerisinde yapılabilmesini, esneklik içerisinde yapılabilmesini de sağlayacak. Sınav merkezlerinde alınan güvenliğin de rahatlıkla uygulanabileceği bir sistem kurulacak. Burada, yani “Soru skandalının ardından ÖSYM şaibe altında kaldı.” vesaire bu sözler bu manada, dediğim gibi, herhangi bir şekilde şaibe altında bırakmadık, buna da özen gösterdik diyebilirim.

Bir yandan da atanamayan öğretmenlerin yaptıkları eylemden dolayı yargı kararıyla kamu görevinden men edildiklerine ilişkin bir konu. Doğrusu, ben bu meselenin ayrıntısını anlamak isterim. Atanamayan bir öğretmen zaten memur değildir, nasıl kamu görevinden men edilecektir, nasıl böyle bir cezai yaptırım verilecektir bunu bilmiyorum. Ama çeşitli zamanlarda ve çeşitli platformlarda özellikle eğitim fakültesi mezunu öğretmen adaylarımızın zamanında yanlış politikalarla –bunu burada açıkça ifade etmek mecburiyetindeyim- fazlasıyla kurulan eğitim fakülteleri, fazlasıyla verilen kontenjanlar…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 400 bin öğretmen açığı var.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – …bugün Türk eğitim sisteminin ihtiyacı olmayacak kadar fazla sayıda öğretmen adayının eğitim fakültelerinden mezun olmasına sebebiyet vermiştir. Bugün biz de en fazla itirazı eğitim fakültelerinin kuruluşuna ilişkin zannediyorum…

K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, siz hiç eğitim fakültesi kurdunuz mu?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Onu ifade edeceğim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Öğretmen açığı yok mu Sayın Bakan?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Yerinizden yapılan bu konuşmaları duyuyorum yani her ne kadar izleyenler duyma şansına sahip değillerse de.

Bu itirazlar bize her Millî Eğitim Komisyonunda kurulmasını istediğimiz fakülte geldiğinde de geliyor. Bunu bir kez daha açıklıkla ifade etmek isterim ki dönemimizde kurulan eğitim fakülteleri tamamen doğru bir planlamayla Türkiye’nin eğitim ve öğretim…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nasıl oluyor efendim, yanlış bilgi veriyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Lütfen dinleyelim, yani ben sizin sorunuzu dikkat…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Dinliyoruz ama yanlış bilgi veriyorsunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Ben hiçbir konuda yanlış bilgi vermiyorum. Bu yüce Meclis…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Efendim, yanlış bilgiler veriyorsunuz.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Vermiyorum efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Türkiye’de öğretmen açığı var mı? Türkiye’de öğretmen açığı yok mu şu anda?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Şimdi, öğretmen yetiştiren kurumlarımızda, eğitim fakültelerimizde, kuruluşuna izin verdiğimiz eğitim fakültelerinin bölümleri şu anda Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan okul öncesi eğitim bölümü öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, İngilizce öğretmenliği, özel eğitim, yani engelli çocuklarımızın eğitimi gibi beş altı alanla sınırlandırılmış durumda. Dolayısıyla biz, bugün… Yarın, Yükseköğrenim Genel Kurulunda Başkanlık edeceğim, başlığımız da “Eğitim Fakülteleri ve Öğretmen Yetiştirme.” Millî Eğitim Bakanlığı, bir yıllık çalışmayla, Türkiye’nin ihtiyacının ve önümüzdeki yirmi yıl içerisinde hangi alanda ve hangi branşta, ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğunun analizini yapmış ve bundan sonraki planlamalarını yükseköğrenimde buna uygun şekilde planlamıştır. Dolayısıyla bugün, geçmişten günümüze gelen ve hakikaten gençlerimizin bu anlamda bir umut kapısı olarak gördükleri ve kamuda öğretmen olarak atanmayı bekleyen ve bu konudaki umutların bir şekilde fazlasıyla istismar edildiğini görüyorum. Seçim atmosferindeyiz, gerçekten bu istismarın daha fazlalaşacağını da tahmin ediyorum ama öğretmen adaylarımız şunu bilsinler ki en yüksek öğretmen atamaları AK PARTİ döneminde olmuştur, en yüksek atama da geçen yıl gerçekleşmiştir.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – En çok öğretmen açığı da sizin döneminizde!

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz, Millî Eğitim Bakanlığının norm kadro açığı İLSİS modülü çerçevesi içerisinde ve ülkenin mali olanakları çerçevesinde öğretmenlerimizi atamaya çalışıyoruz. Dolayısıyla, bu konuda…

Bir diğer soru, vakıf ve devlet üniversitelerinin kontenjanları şeklindeydi, Sayın Koçal sordu. “2010 yılı kontenjanlarının, devlet üniversitelerinde, ön lisansta ne kadarı boş kaldı?” şeklinde sorulmuştu. Yüzde 20’si, lisansta sadece yüzde 4’ü. Vakıf üniversitelerinde, ön lisansta yüzde 58 boş, lisansta yüzde 20 civarında boş kalmıştı. 2010 yılı için söylüyorum bunu.

Bir diğer soru, Sayın Yıldız’ın, okul müdürlüklerinin rotasyonu konusunda. Her şeyden önce, okul müdürlerimizin, beş yılı aşkın süredir aynı görev yerinde bulunanların görev yeri değişikliğine ilişkin karar, siyasi bir karar değildir. Millî Eğitim Bakanlığı, çok uzun yıllar aynı kurumda yönetici olmanın getirdiği bazı sıkıntıları göz önünde bulundurarak bu değişikliği uygulamaya koymuştur. Türkiye genelinde başlangıçta itiraz eden bazı okul müdürlerimiz dahi “İyi ki bu değişiklik yapıldı.” diye bu değişiklikten duydukları memnuniyeti çeşitli defalar bizlere iletmişlerdir. Şimdi, söylendiği gibi, uzak bir yere atandığı gibi… Okul müdürlerimizin sadece beş yılı dolduranlarını biz kendi istediğimiz yerlere atamadık Sayın Milletvekili, kendi tercihleri doğrultusunda atama yaptık.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Zorladınız.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz onlara bir öneride bulunduk ve teklif yaptık. Bu sıralama çerçevesinde kendi tercih ettikleri okullara ve kendi rızalarıyla oldu. Ayrıca, bu yönde herhangi bir şikâyeti veya yargısal başvurusu olan ve yargısal anlamda karar alınanların bu kararlarını da uygulamaya gayret ettik.

Eğitim ve öğretim ödeneği hakkında bir soru sordular “Memur ve hizmetliler bu ödenekten yararlanabilecekler mi?” diye. Bu konuda şimdilik bir çalışmamız olmadığını ifade etmek isterim.

Bugün Mecliste görüşülmeye başlanan yasa tasarısının önemli bir bölümünü de yeni kurulacak olan vakıf üniversiteleri oluşturuyor. Vakıf üniversitelerine ilişkin en önemli itirazlardan bir tanesi de gerçekten, Türkiye’nin özellikle eğitim-öğretim ihtiyacı… Yükseköğrenim talebi bulunan ülkemizde, bu denli genç nüfusa sahip ülkemizde, aynı zamanda, yükseköğrenim görmüş kişilerin nüfusa oranının gerçekleştirilmesi açısından bugün hâlâ daha yükseköğrenim sistemimizin desteklenmesi ve daha fazla üniversitenin kuruluşu konusunda adımlar atılıyor.

Bugün kurulacak olan 8 üniversiteyle birlikte Türkiye’de üniversite sayımız 164’e çıkacak. Gerçekten, genç bir nüfusa sahibiz ve yükseköğrenim görmüş kişilerin oranının artırılması hedefinden hareketle, bugün kurulacak olan, yani bugün ve yarın görüşüldükten sonra kurulacak olan üniversitelerimizle birlikte yükseköğrenim sistemimizin daha da güçleneceğini düşünüyoruz. Bu üniversitelerin kuruluşunda asla kaliteyi ve sistemi göz ardı etmiyoruz. Yükseköğretim Kurulu, kurulacak olan üniversitelerin uygulanması gereken kriterlerini -mal varlığı, üyeleri, mütevellisi- eskisinden çok daha büyük bir titizlikle incelemektedir. Dolayısıyla, aynı zamanda Yükseköğretim Kurulu bu belirlediği kriterler doğrultusunda üniversitelerin kuruluşuna izin verirken kendilerine ulaşan ve edinilmesi gereken tüm bilgileri hem milletvekilleriyle hem kamuoyuyla da son derece açık, şeffaf bir şekilde paylaşmaktadır. Dolayısıyla bu konuda ileri sürülen itirazlar herhangi bir şekilde geçerli değildir.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Arz ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Tutanakları göndereyim size Sayın Bakan. Tutanakları alın, okuyun; Komisyon tutanaklarını alın, okuyun. Ayıp yani, ayıp!

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Bakan, benim sorularıma yazılı mı cevap vereceksiniz?

BAŞKAN – Herhâlde yazılı cevap verecektir sorularınıza.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Cevaplarını yetiştiremediklerime yazılı olarak cevap vereceğim.

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Herkes alsın, okusun Komisyon tutanaklarını, kimin doğru söylediği çıkar. Ayıptır! Bir bakan yalan söylemez, ayıptır!

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama Bakana “Yalan söylüyorsun.” demek de ayıptır!

FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Söylemesin, ben de söylemeyeyim. Alın tutanakları, okuyun. Böyle şey olur mu?

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Ben sorularıma cevap alamadım.

BAŞKAN – Yazılı olarak cevap vereceğini söyledi Sayın Bakan, kendisi öyle beyan etti.

Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER (Devam)

B) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli 58’inci Birleşiminin Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre yayımlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

                                                                                                          Tarihi: 16/2/2011

Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                                 Mehmet Ali Şahin

                                                                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                         Başkanı

                     Bekir Bozdağ                                                                          Kemal Anadol

          Adalet ve Kalkınma Partisi                                                        Cumhuriyet Halk Partisi

                Grubu Başkanvekili                                                                Grubu Başkanvekili

                      Oktay Vural                                                                            Bengi Yıldız

            Milliyetçi Hareket Partisi                                                       Barış ve Demokrasi Partisi

                Grubu Başkanvekili                                                                Grubu Başkanvekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli 58 inci Birleşiminin 8 inci ve 9 uncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin İçtüzüğün 71 inci maddesine göre yayımlanması,

önerilmiştir.

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm geçici 1’inci madde ile 11’inci maddeye bağlı (1), (2), (3), (4), (5), (6), (7) ve (8)’inci fıkralar dâhil olmak üzere 1 ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Zonguldak Milletvekili Ali Koçal konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Koçal.

CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’nin birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, biraz önce soru-cevap işlemini hep birlikte gerçekleştirdik. Soru-cevap işleminde Sayın Bakan sorduğumuz sorulara yanıt vermeye gayret etti ama bizim sorduğumuz sorulardan daha çok yasa teklifiyle ilgili kendi düşüncelerini anlatmaya gayret etti. Bir de Sayın Bakanın, gecenin bu saatinde bir Millî Eğitim Bakanı olarak biraz daha sakin olmasını, bu kadar haşin olmamasını, buradaki milletvekillerini azarlayacak şekilde konuşmamasını ve Millî Eğitim Bakanlığına, millî eğitim teşkilatına yakışır biçimde sorulara yanıt vermesini arzu ediyorum.

Değerli arkadaşlar, tabii “millî eğitim” dediğimiz zaman -millî eğitim, adı üzerinde- millî eğitim hepimizi çok yakından ilgilendiren bir bakanlıktır. Dolayısıyla millî eğitimdeki iş ve işlemlerin çok düzgün, düzenli gitmesi gerekiyor. Hepimizin geleceği, ülkemizin geleceği, yurdumuzun geleceğini ilgilendiriyor. Bir ülkenin kalkınması ve aynı zamanda bir ülkenin bağımsızlığı eğitimiyle ilgilidir. Eğer kaliteli bir eğitim, çağdaş bir eğitim yapıyorsanız, eğer donanımlı birikimli insan yetiştiriyorsanız, eğer başkalarıyla, rakipleriyle rekabet edebilecek niteliklerde insan yetiştirebiliyorsanız görevinizi yapıyorsunuz demektir ama çağdaş eğitimi rafa kaldırıp, millî eğitimi kadrolaştırıyorsanız, kendi siyasi düşünceniz doğrultusunda hareket ediyorsanız o zaman bu millî eğitim olmaktan çıkıyor, birilerinin eğitimi oluyor. Dolayısıyla AKP döneminde ne yazık ki millî eğitim amacından çok fazla uzaklaşmıştır. Bu millî eğitim bakanları, gerçekten cumhuriyet tarihinde Türk millî eğitimine en büyük kötülüğü yapan insanlardır. Bunu, altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum. Zaten bu İktidarın -öteden beri söylüyoruz- cumhuriyet kurumlarıyla ilgili bir sıkıntısı var, bir alerjisi var. Yani cumhuriyet ilkeleri ve kurumlarıyla bir sorunları var bu İktidarın. O nedenle ne kadar söylesek de gene bu yasa teklifinde olduğu gibi çok somut olarak niyetlerini ortaya koymuşlardır. Uygulamaları, bu söylediklerimin kanıtıdır.

Değerli arkadaşlar, tabii, ÖSYM’yi konuşuyoruz. ÖSYM, millî eğitimde olduğu gibi yine yakından hepimizi, her birimizi, tüm bireyleri, 74 milyonu ilgilendiren bir kurumdur. ÖSYM ile ilgili 74’ten bu yana, bu yıla gelinceye kadar burayı değiştirmek, işte, yeni bir yapılandırma ve farklı bir yönetim oluşturmak kimsenin aklına gelmedi. Hatta bu arkadaşlarımızın da aklına gelmedi, iktidarın da sekiz buçuk yıldır aklına gelmedi. Niye gelmedi acaba? Ne oldu? Sekiz buçuk yıldır çok iyiydi, beğeniyordunuz, siz de takdir ediyordunuz, siz de özenle oranın korunmasını istiyordunuz ve de çok güzel şeyler söylüyordunuz ama en sonunda yine öyle anlaşılıyor ki sizin projeniz, planınız, programınız çerçevesinde ÖSYM’yi tarumar ettiniz, dağıttınız. İşte, orada bir şaibeli durum ortaya çıktı, ondan sonra da bir kamuoyu oluşturarak buranın değiştirilmesi yoluna gidildi. Sekiz buçuk yıl sonra aklınız başınıza geldi.

Tabii, buraya daha önceki ilgili arkadaşımızın, Başkanın istifası, diğer birkaç görevlinin istifasından sonra yeni bir arkadaş atamış oldunuz vekâleten. Hayırlı, uğurlu olsun. Yeni atanan ÖSYM Başkanı arkadaşımız da AKP’nin işte grup toplantılarında falan… Çok iyi, çok güzel, ne kadar iyi! Bunu da herkesin bilmesi gerekiyor. Yani, demek ki bir bürokrat değil. Türkiye Cumhuriyeti kurumlarının, herhangi birinin, işte ÖSYM’nin Başkanı değil, AKP’nin artık, bir “militanı” dersem çok belki uçuk söylemiş olurum ama herhâlde, AKP’nin üyesi mi acaba, onu merak ediyorum.

Evet, durum bu arkadaşlar. Tabii, ÖSYM kamuoyu gözünde, nezdinde irtifa kaybettiği için, ne yaptı, yeniden değiştirildi ve böylece, AKP’nin amacı hasıl olmuş oldu; hayırlı uğurlu olsun. Yeni bir yasa teklifiyle beraber şimdi bu yasa teklifi de çıkmış olacak.

Bu yasa teklifiyle ilgili komisyonlarda yeterince çalışma yapılmamıştır değerli arkadaşlar, yeterince bu yasa teklifi tartışılmamıştır. Yine muhalefetin sesini kesme adına birtakım eylemler ve söylemler olmuştur. Bu doğru değildir. Böylesine ciddi bir yasa, Türkiye’nin tamamını, toplumun tamamını ilgilendiren bir yasa teklifinin biraz daha tartışılıyor olması gerekirdi. Bunu tartışma fırsatını bulamadık, bir de kamuoyuna açık tartışamadık. Yani tartışmanın hemen ilk başlangıcında, Komisyon daha konuşmaya başlamadan basın dışarı çıkartıldı. Ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Yani basından niye korktuk? Basın niye dışarıya çıkartıldı? Orada söylenenleri kamuoyuna niye yansıtamadık? Ben onu da anlamakta güçlük çekiyorum.

Dolayısıyla, burada yapılan işler, daha sonra gördük ki bir temel yasa hâline dönüştürüldü. Temel yasadan torba yasa hâline dönüştürüldü. Çuval olmadan herhâlde yarın bu işi bitireceğiz Sayın Bakan, yani çuvala dönüştürmeden galiba yarın bu işi bitiririz umuyorum ki.

Burada, Komisyonda çeşitli tartışmalar yapıldı basına kapalı olarak, biz bize tartıştık, kimsenin haberi yok; Komisyon üyeleri, bürokratlar beraber tartıştık. Oradaki tartışmada AKP üyesi arkadaşlarımız da bizim birtakım önerilerimizi, tekliflerimizi ve eleştirilerimizi kabul ettiler ama ne yazık ki Komisyondan geçiremedik. Demek ki aklın yolu bir. Hâlâ Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde çok değerli, saygın, ülkesini, yurdunu, milletini düşünen arkadaşlarımızın var olmuş olmasından da gerçekten mutluluk duyuyorum.

Şimdi, yasaya geldiğimiz zaman, bu yasanın 3’üncü maddesinin 1’inci fıkrasında diyor ki: “İdari ve mali özerkliğe sahiptir.” İleriye doğru baktığınız zaman, bu kurumun idari ve mali özerkliğe sahip olduğunu söylemek asla mümkün değildir.

Yine, 3’üncü maddenin (4)’üncü fıkrasında, arkadaşlarımız söylediler, Kamu İhale Kanunu hükümlerinin dışında bırakılıyor ÖSYM.

Ya arkadaşlar, sayın milletvekilleri, AKP’nin çok değerli milletvekilleri, 18 defa bu İhale Yasası’nı değiştirdiniz, 18 kere. Ondan sonra da birtakım kurum ve kuruluşları İhale Yasası’nın dışında tuttunuz. Şimdi de ÖSYM’yi İhale Kanunu’nun dışında tutuyorsunuz. O zaman bu yasa niye var ya? Niye 18 defa bu yasayı değiştirdiniz? Bunu bir oturun düşünün Allah aşkına ya! Bu ne? Böyle bir şey olur mu?

Yine, 4’üncü maddenin (8)’inci fıkrasında oluşturulan Yönetim Kurulu gerçekten kadrolaşmanın çok tipik bir örneğidir değerli arkadaşlar. Orada başkan var, 2 tane başkan yardımcısı var, Millî Eğitimden 1 temsilci var ama biz bu maddenin değiştirilmesini istiyoruz. Bu maddede üye sayısının 9’a çıkartılmasını istiyoruz. İleride önerge vereceğiz. Sayın Bakanın ve Komisyonun bilgisine şimdiden sunuyorum. Lütfen bunu bir değerlendirin ve Üniversitelerarası Kuruldan da 2 kişinin bu komisyona girmesini arzu ediyoruz. Hani “şaibe, şaibe” falan diyoruz ya, siz de birtakım söylentilerden ve size yönelik eleştirilerden kurtulmak istiyorsanız 2 tane de Üniversitelerarası Kuruldan getirin, bunu böylece çıkartmış olalım.

Değerli arkadaşlar, yine 6’ncı maddenin (3)’üncü fıkrası var. Bu (3)’üncü fıkrada yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı veriliyor. İyi, verilsin, hayırlı olsun. İyi ama adamın gerçek görevi bu canım, yani başkanın, başkan yardımcılarının esas görevi bu. Esas görevi olan adama huzur hakkı verilir mi ya? Dışarıdan gelene ver. Esas görevi olana huzur hakkı veriyorsunuz, diğerlerine tamam, kabul ama… Bir diğer yerde de, 6’ncı maddenin (13)’üncü fıkrasına dikkat edin, orada sınav sorusu hazırlayan personele sınav ücreti ödemiyorsunuz, Allah’tan korkun ya! Böyle bir şey olur mu? Biraz önce AKP’li konuşmacı arkadaş söyledi, dedi ki: “İşte, polislere de artık biz para vereceğiz.” Çok güzel, iyi, biz de destekledik zaten. İyi de, sınav sorusu hazırlayan Millî Eğitim Bakanlığının personeline niye ödenek vermiyorsunuz? Onu da bir düşünün lütfen, onu değiştirin.

Yine, 8’inci maddenin (2)’nci fıkrasında bir değişiklik yapılması gerekiyor. Orada devlet üniversiteleri, vakıf üniversiteleri, devlet kurumlarında yaptığınız sınavlar, yapacağınız sınavlara karşılık olarak o kurumlara ne temizlik parası ne aydınlatma parası ne bilmem işte diğer giderlere yönelik herhangi bir para ödemiyorsunuz. Bu yanlıştır, bu doğru değildir. Zaten okullarınız perişan hâlde Sayın Millî Eğitim Bakanı. Bu okullarda sınav yapacaksınız ama okulun elektrik giderini, temizlik giderini karşılamayacaksınız! Bu doğru bir yaklaşım değildir, lütfen bunu değiştirin.

Düşüncelerimizi daha sonra önergelerde ifade edeceğiz.

Çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçal.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sami Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Güçlü.

AK PARTİ GRUBU ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, ÖSYM Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Teklifi’ni ve bu kapsam içerisinde yeni vakıf üniversitelerinin kurulmasını, ilave birkaç hususu daha kapsayan tasarıyı görüşeceğiz. Dolayısıyla, evvela hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin Türkiye için ifade ettiği önemi arkadaşlarım da söylediler, benden önce konuşanlar, ben de bu konuda eğitimin, yükseköğretimin, üniversitelerin ve üniversitelere öğrenci seçmenin artan taleple birlikte önemli olduğunu, bu önemin Türkiye’nin şartları içerisinde giderek daha da ileri bir kıymet kazandığını ve bu dönemde yükseköğretim alanında yapmış olduğumuz çalışmaların içinde, -muhalefete mensup arkadaşlarımızın eleştirmesine ve bazı hususlarda düşünceleri bize göre farklı olmasına rağmen- ben çok önemli hamleler olduğunu düşünüyorum. Evvela oluşturduğumuz kurumlar üniversitelerdir ve Türkiye, yükseköğretimde belli bir standardı yakalamış ülkeler arasındadır ve yeni kurulan üniversitelerimiz de bu zemin üzerinde, bu çıta seviyesinde bir eğitimi hedeflemektedir, aksi hâlde bir gerilemenin işaretidir. Bununla ilgili olarak elde de bu eleştiriyi yapan arkadaşlarımız bir tahminde bulunmaktadırlar. Aslında son yıllarda kurulan vakıf üniversiteleriyle ilgili kaygılarını dile getirirken yükseköğrenimde fiilen ortaya çıkmış bir gerilemeden değil, muhtemel olabilecek bir gelişmeden bahsetmektedirler ki çok erkendir. Yani bu bir temenni olmamalıdır. Tam aksine, kim, hangi iktidar döneminde olursa olsun, yükseköğrenim alanındaki gelişmelerin sevinçle, ümitle ve önemle gelişmesini takip etmek lazım ve bu konuda biraz daha, hep beraber iyi niyetli olmamız lazım. Çünkü kurduğumuz, oluşturduğumuz kurumlar bu kavram içerisinde ve Türkiye’nin bir geleneği var, bu geleneğin içerisinde. Başlangıçta düşüncelerimiz doğrultusunda yanlış bir şey yapıyor olsak bile kendini düzeltebilecek tek kurum üniversitelerdir. Dolayısıyla, bu ümidi muhafaza etmemiz gerekir.

Ben yükseköğretimle ilgili bu girişten sonra Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkeziyle ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum. Biraz önce konuşan arkadaşımız “Yükseköğretim Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde bir değişiklik ihtiyacı nereden doğdu?” diye, ona da bir cevap teşkil edecek şekilde… Türkiye’de evvela Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin kurulmaya başlamasının tarihi 1961’dir. O zamana kadar bir seçme merkezine ihtiyaç olmamıştır. Türkiye’nin kapasitesi ve öğrenci sayısı itibarıyla kurumlar bunu kendi içinde halletmişlerdir. Ama Ankara Üniversitesi Senatosu 1961’de bu konuda bir başlangıç yapmış, 63 yılında Üniversitelerarası Kurul bir karar almış ve 1964’te Ankara Üniversitesini bağlayacak şekilde ama diğer kurumların da arzu ederlerse gönüllü olarak katılabilecekleri bir merkezî sınav sistemini yürürlüğe koymuştur. İki yıl sonra bu görev İstanbul Üniversitesine verilmiştir ve İstanbul Üniversitesi uzun süre bunu gerçekleştirmiştir ama 1973’te sınav sorularının çalınması üzerine 74’te bu görevi tekrar Ankara’ya devretmiş, Hacettepe Üniversitesi görevi devralmış ve 1974’te üniversiteye giriş sınavlarının tek merkezden yapılması konusu Üniversitelerarası Kurul tarafından kararlaştırılmış ve ÜSYM faaliyete geçmiştir. 1980’de değişikliğe uğramış ama bu değişikliğe uğrarken, değerli arkadaşlarım, 1974’te özerk bir kurum olan ÜSYM yani karar alma ve resen hareket etme kabiliyetine sahip bir kurum, 1980 darbesinden sonra “ÖSYM” adını alırken ve YÖK’e bağlı bir kurum hâline gelirken bu tüzel kişilik, kamu tüzel kişiliği özelliğini de kaybetmiştir.

Burada değerlendirilmesi gereken bir husus vardır: Bu gelişmenin bütün safhalarında Sayın İhsan Doğramacı vardır. Yani 1961’de Üniversitelerarası Kurulun Başkanıdır, Ankara Üniversitesinin Rektörüdür, 1974’te Hacettepenin Rektörüdür, Üniversitelerarası Kurul Başkanıdır, 1980 sonrasında YÖK Başkanıdır ve dolayısıyla, Üniversitelerarası Kurul- Hacettepe Üniversitesi-YÖK-Bilkent çizgisi içerisinde ÖSYM bir önemli halkadır.

Fakat bu yapı içerisinde kurumsal özelliği çok zayıf kalmıştır. Mesela, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezinin temel mevzuatı 2547 sayılı Kanun’da bir maddedir, YÖK’e bağlı bir kurumdur. İkincisi: 124 sayılı Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’de bununla ilgili çok fazla bir düzenleme söz konusu değildir, bir görev yönetmeliği söz konusudur. En önemli, ÖSYM’nin Kuruluş, İşleyiş ve Görev Yönetmeliği 1982’de çıkmıştır. Onun dışında yükseköğretim kurumlarıyla ilgili Disiplin Yönetmeliği, Sicil Yönetmeliği ve görevde yükselme yönetmelikleri vardır, başka bir mevzuat söz konusu değildir.

Şimdi, bu yapı içerisinde çok önemli bir görev üstleniyor Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezi ama başkanının atanması doğrudan YÖK Başkanına bağlı, geçici görevle; 2547’nin 38’inci maddesine göre yapılıyor ve geçici yapılıyor. Bu konuda kadrosu da zaten söz konusu değil.

İki: Bu kadar önemli görevi yapan şahsın kendi üniversitesinin dışındaki özlük haklarının dışında ek bir ödeme alması da genellikle söz konusu değil, sadece 400 lira civarında ikinci görev aylığı ve yine benzer rakam büyüklüğünde bir fazla mesai ücreti. Ayrıca, atama yetkisi yok çünkü bu yetki YÖK Başkanının.

İkincisi: Disiplin konusunda yetkisi yok, yetki YÖK Başkanının. Döner sermayeyle ilgili, geçici bir dönem kurulmuş olan döner sermayeden yine YÖK Başkanı sorumlu ve yaptığı iş, merkezî birimler ve her düzeydeki personel üzerinde genel gözetim ve denetim görevini yapmak ve sicil vermektir.

Dolayısıyla, bu yapı içerisinde çok etkili, önemli, toplumun güvenini kazanan ve bunu mahfaza edecek bir büyük hizmeti vermektir. Geriye dönüp baktığımızda yükseköğretimle ilgili bu alan içerisindeki öğrenci seçme yerleştirme merkezine Türkiye’de yaklaşık kırk yıldır faaliyet gösteriyor değerli arkadaşlarım, kamuoyunda çok olumlu bir izlenimi var, örnek oluyor, âdeta, Türkiye’deki insanlara, Türkiye’de yaşayan insanlara, Türklere gelecekle ilgili iyi işleyen kurumların varlığına ait bir örnek teşkil ediyor. Yaptığı iş, öğrencilerimiz için, aileleri için, toplumumuz için büyük önem arz ediyor, milletin geleceği âdeta, çünkü bunların bilgilerini ölçecek, sıralayacak ve üniversitelere de yerleştirecek. Bunu zamanında yapacak, etkili yapacak, adil yapacak ve kayırmacılık olmadan yapacak. Dolayısıyla, öyle bir duygu ortaya çıkıyor ki, hepimiz çocuklarımızı okuttuk üniversitelerde, içimizde yükseköğretimde görev yapan insanlar var, öğrencilerle karşı karşıyaydık ve biz, gerek kendi çocuklarımız gerekse öğrencilerimizin aldığı puanlarla girdiği bölümler arasında mukayese ettiğimizde vicdanen şu kanaate varıyoruz: Bu kurum bu görevi yapıyor.  Kendi çocuklarımız ve okuttuğumuz öğrencilerle ilgili bu duyguya kapılmak bir kurum açısından çok önemli, bunu yerine getirebiliyor. Ama biraz önce verdiğim misalde mevzuatı yok, özerk değil, yetkileri sınırlı, bir personel rejimi yok. Bu kurum bu görevi nasıl yapıyor? Bu kurum bu görevi gerçekten de başkanlarından tutarak orada çalışan insanların özverili çalışmasıyla yapıyor ve bir başka husus: Toplumun güven duygusu o kadar önemli ki bunu kimse sarsmak istemiyor -hiçbir kurum sarsmaz- dıştan bir müdahale yapmak ihtiyacı da olmuyor.

Bize düşen görev, yeni yapılaşması içerisinde bu kurumu tekrar çok daha güvenilir bir hâle getirmek ve bunu korumak zorundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) – Kadrolaşmayla ilgili kaygılar için şunu söylemek istiyorum: AK PARTİ’nin Hükûmetine ve Türkiye Cumhuriyetine eğer zarar vermek istiyorsa Yükseköğretim Kurulu bu konuda bir kadrolaşmaya gidebilir ama bu doğru değildir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güçlü.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Cengiz.

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sayın milletvekili arkadaşlarım, gerçekten bu akşam görüşmekte olduğumuz bu yasa tasarısı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile bazı kanun hükmündeki kararnamelerde değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı ve bizim de Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak genelde desteklediğimiz, katıldığımız bir kanun. Fakat bu kanunda tespit ettiğimiz bazı noktalar var, onları da sizlerle paylaşmak istiyorum.

Tabii ki, görüştüğümüz bu kanun gerçekten önemli bir merkezin, önemli bir kurumun teşkilat yapısını oluşturmakta, bazı yeniliklerle birlikte düzenlemeler getirmekte ve özellikle bu kurumun çalışmaları ve bu kurumun ortaya koyacağı çalışma performansı da gelecek nesilleri etkileme, gelecek nesillerin hayatını etkileme, kaderini belirleme açısından da çok önemli bir kurum olarak görmekteyiz. Özellikle teşkilat yapısını incelediğimizde, baktığımızda, güçlü bir teşkilat yapısını ortaya koyan bir düzenleme ve güçlü yetkilerle ve ayrıcalıkları da ve özgün koşullarını da beraberinde getiren maddeleri de ihtiva eden bir düzenleme olarak görmekteyiz.

Bu tasarının 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’nun özellikle dördüncü fıkrasında muaf tutulmasıyla ilgili, özellikle sınav hizmetlerinin ve sınavdaki iş ve işlemlerin hızlı bir süreçte yapılması için bu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmış ve yine bu Kamu İhale Kurumundan alınacak görüş doğrultusunda, bir yönetmelikle bunlar düzenlenmesi hedeflenmiştir. Ancak KPS sınavındaki skandala baktığımızda, üniversitelerimizde son zamanlarda tespit ettiğimiz olaylara baktığımızda, maalesef, bilim yuvalarında da istemediğimiz olayların cereyan ettiğini görüyoruz. Özellikle bu konunun, bu maddenin, bu (4)’üncü fıkranın, Kamu İhale Kurumunun denetimi dışında bırakması da soru işaretlerini ve çekincelerimizi ortaya koymakta, bu konunun hassasiyetle uygulanabilirliğini de tartışmaya açmaktadır.

Özellikle bu kurumun çok hassas bir görev ifa etmesiyle birlikte, bu 3’üncü maddenin (4)’üncü fıkrası, özellikle dikkat edilmesi ve dikkate alınması ve bu, Başkanlık tarafından da, ÖSYM Başkanı tarafından da bu konunun titizlikle takip edilmesi gerektiğine inandığımız bir madde. Bunda hassasiyetimiz var. Bunun mutlaka yeniden değerlendirilmesi… Diğer kurumların da özgün haklar elde etmesine vesile olabilecek bir düzenleme olarak görmekteyiz.

Yine, 4’üncü maddenin (8)’inci fıkrasının (b) bendinde ÖSYM Yönetim Kurulunun yönetimine YÖK’ten bir üye seçilmesiyle ilgili bir konu vardır. Yine bu konuya da baktığımızda, özellikle bu üyenin, 1 veya 2 üyenin artırılabileceği gibi bunun Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilmesi ve Üniversitelerarası Kurul tarafından bu üyenin verilmesinin ÖSYM’nin özellikle özgür ve özgün yapısı için daha doğru ve daha demokratik bir yaklaşım olacağını ifade etmek istiyoruz.

Yine, değerli milletvekili arkadaşlar, 6’ncı maddenin (3)’üncü fıkrasında bu madde yer almış ve özellikle bizim yeni bir üniversite yapımızın, bundan sonraki süreçte YÖK Kanunu’nun da yeniden gündemimize geleceğini düşünerek YÖK’te ve ÖSYM’de özellikle bilim dünyasını yöneten kuruluşların o özgür ve özgün yapılarının korunması için bu maddenin bir daha gözden geçirilmesinin şık olacağını düşünüyoruz.

Özelikle madde 14’te 4652 sayılı Kanun’la, Polis Yüksek Öğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesini ihtiva ederek düzenlenen bu uygulamanın, Milliyetçi Hareket Partisi tarafından da bir haksızlığın önünün açıldığını düşünüyoruz. Özellikle, lise ve dengi okulu öğrencilerimizin haklı, birlikte ve eşit bir mücadele içinde böyle branşlarda, meslek kuruluşlarında görev almasının önünün açılmasını da doğru bir yaklaşım olarak görmekteyiz. Bunu da özgürlükler açısından önemli görüyoruz.

Yine, değerli milletvekilleri, 6’ncı maddenin (13)’üncü fıkrasında özellikle kolluk kuvvetlerinin bu sınav sürecinde verilen görev doğrultusunda görev yapması ve sabahtan akşama kadar, hatta günlerce görev yapması noktasında bir ödenek tahsisi yoktu, alamıyorlardı. Bu konunun da gündeme gelmesini bizler için olumlu bir yaklaşım olarak görmekteyiz.

Çerçeve 12’nci maddede 5 adet vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Bu 5 adet vakıf üniversitesi, özellikle Bursa Orhangazi, Türk Hava Kurumu, Ankara Bilge Üniversitesi, Altın Koza Üniversitesi, Gedik Üniversitesi olmak üzere ve üniversite hayatımıza vakıf üniversiteleri ve özel üniversiteleri bir kez daha katmaktadır. Özellikle bu özel ve vakıf üniversitelerinin öz kaynaklarının yeterli olmamasından kaynaklanan ve öz kaynaklarının güçlü olmamasından kaynaklanan bu özel ve vakıf üniversitelerinde eğitim ve öğretimin daha çok öğrenci üzerinden gelecek gelirlere dayandırılan bir bütçe yapılması ve öğrenci gelirleri üzerinden hesabın yapılması ve böylelikle de özellikle özel ve vakıf üniversitelerindeki öğrencilerin bir meta olarak görülmesi de bizim dikkatimizden kaçmamakta. Bu konuda da, özellikle hem YÖK’ün hem de yetkililerin bu konuyu dikkatle takip etmesi, özellikle Kıbrıs’taki ve Kafkas üniversitelerinde görülen paralı eğitimde de birçok fiyaskoyu da hep birlikte yaşamakta ve şahit olmaktayız. Onun için, özellikle bu gibi konulara dikkat edilmesi, hem YÖK tarafından hem de ÖSYM’de bundan sonra bunların titizlikle izlenilmesi gerekmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanunun 19’uncu maddesinin ek 2 listesinde de kütüphanecilerle ilgili bir konu tespit edilmiş. Bunu da uygun görüyoruz. Özellikle kütüphaneciler teklifte genel idare hizmetleri sınıfındayken daha sonra komisyonda teknik hizmetler sınıfına alınmış ve bu doğru bir yaklaşım olmuştur. Ancak buradan da şuraya gelmek istiyorum.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada grup başkan vekillerimiz de var. Canikli de olsaydı, o konuyu da konuşmuştuk kendisiyle ve bakanlarımız da var. Özellikle geçen günlerde bir haber izledik. Mardin Müzesi soyuldu. Mardin Müzesi’nin çok değerli eserleri çalındı ve burada da bir zaafı ortaya çıktı. Özellikle Uşak Müzesi’nde çalınan Kanatlı Broş’un ve diğer eserlerin ve Türkiye’de çalınan birçok Avrupa ülkesine giden ve Avrupa’daki birçok müzeyi süsleyen Türk eserlerine baktığımızda, Türk kültürünün ne kadar zenginliğini ve Türk arkeolojisinin ne kadar verimli bir noktada olduğunu, Anadolu’nun ne kadar verimli bir toprak olduğuna baktığımızda, milyonlar ve milyarlar değerinde, paha biçilmez eserleri teslim ettiğimiz ve zimmet ettiğimiz müzelerdeki müze uzmanlarına ve müze araştırma uzmanlarına geldiğimizde bunlarla ilgili bir yasa tasarımız da beklemektedir. Özellikle 550 sıra sayılı bu yasa tasarımızın, grup başkanlarımız arasında da mütalaa edilmesine rağmen şu ana kadar gündeme getirilmemesini de en büyük zayıflık ve eksiklik olarak görüyorum. Özellikle burada, kütüphanecilerin teknik hizmetler sınıfına alınmasından sonra, arkeologların, sanat tarihçilerin, özellikle müze araştırmacısı kapsamında görev alan sanat tarihi, arkeoloji, Hititoloji, antropoloji, Sümeroloji gibi birçok teknik branşların hâlâ genel idare hizmetler sınıfında ve yeterli düzeyde haklarını alamaması çok acı bir durumdur. Özellikle dünya medeniyetlerinin inkişaf ettiği ve örnek olduğu Anadolu medeniyetinin dünyaya örnek gösterilen bu zenginliği sunan ve çok önemli, paha biçilmez, işte Kaşıkçı Elması’nı zimmet ettiğimiz insanlara üç kuruş para verilmesi, arkeolog ve sanat tarihçilerin, özellikle Kültür Bakanlığı kapsamında beklenen yasada 514 kişinin mağdur edilmesi, bu Meclise ve Kültür Bakanlığına da yakışmamaktadır. Özellikle bu meslektaşlarımızın ve...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - ...bu konuda çalışan müzedeki arkadaşlarımızın seslerinin de duyulmasını diliyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.

Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz, on beş dakika süreyle.

Sayın Cengiz, Sayın Yıldız ve Sayın Varlı sisteme girmişler.

Sayın Cengiz, buyurunuz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, biraz önce sormuş olduğumuz sorulardan anladığımız kadarıyla memur ve hizmetli arkadaşlarımızın eğitim-öğretime hazırlık ödenekleriyle ilgili bir hazırlığınız olmadığını, bu konuda da bir düşünceniz olmadığını herhâlde arkadaşlarımız duymuştur. Özellikle biraz önce bahsettiğiniz o okul müdürlerimizin özellikle beş yıllık rotasyondan sonra… Bu beş yıllık rotasyon niye çıkmıştır, niye çıkarmışızdır? Tam verimli bir çağda, verimli olan bu okul müdürlerimizin kendi yöresindeki çalışmalarını da düşünerek, bu rotasyonun amacı, sebebi siyasi midir, yoksa teknik veya eğitimsel bir yönü mü vardır? Bu da yine kafalarımızı kurcalamaktadır. Özellikle bundan dolayı yeterli düzenleme yapılmadığından ve burada çıkarmış olduğumuz kanun ve düzenlemeleri ve Bakanlık uygulamalarını incelediğimizde, önce bir uygulama yapılmakta, sonra bu uygulamalar bozulmakta veya yine kendimiz bozmaktayız veya mahkeme tarafından bozulmakta ve bu bozulmalardan mütevellit de hem eğitim-öğretim hem eğitim-öğretimi ayakta tutan öğretmen arkadaşlar hem idareci arkadaşlar hem de oradaki personel maalesef bundan zarar görmektedir. Biz özellikle bu konuda net olarak, çıkışınızı anlayamadık. Diğer arkadaşlarımız da bunu anlayamamışlar.

Biz özellikle millî eğitim camiasında, okullarımızda yakacak, temizlik, güvenlik olaylarında da çok büyük sıkıntı olduğunu söylüyoruz. Özellikle tuvaletlerde olan kazalar gündemimize gelmişti, kapılardaki öğrenci sıkışmaları gündemimize gelmişti. Özellikle…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.

Sayın Yıldız…

SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bir önceki sorularıma herhâlde Sayın Bakan yazılı cevap verecektir    -alamamıştım cevabı- öyle umuyorum.

Şimdi, hekimlik çok önemli, kutsal bir meslek olarak bilinir. Her ne kadar Sayın Sağlık Bakanı nicelik üzerinde durmaktaysa da hekimlikte nitelik çok önemlidir. Bu bağlamda şunları sormak istiyorum:

Ülkemizde hâlen kaç tane tıp fakültesi vardır? Toplam kontenjanları ne kadardır? Bunların hangilerinde, temel tıp bilimleri dâhil olmak üzere eğitim-öğretim sürdürülmektedir? Başka üniversitelerin fakültelerinde öğrencileri eğitilen tıp fakülteleri hangileridir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep’in en büyük sorunu eğitim yetersizliğidir. Zatıaliniz de konuyu bilmektesiniz. Ancak üzülerek şunu söylemekte yarar görüyorum: Gaziantep’te eğitimle ilgili gerçek tedbirler alınamamaktadır. Bir hafta-on gün önce Gaziantep’e gittiğimde Kent Konseyinin bir toplantısı vardı, konu eğitimdi. Üst düzeyde hiç kimsenin olmadığını gördüm.

Sayın Bakanım, eğitim yetersizliğini gidermek için Gaziantep’te gerçekten kalıcı önlemleriniz nelerdir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.

Buyurunuz Sayın Bakan.

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Daha önceki soru-cevap bölümünde geneli üzerinde yapılan görüşmeler esnasında sorulan soruların tekrarı söz konusu oldu.

Memur ve hizmetli kadrosunun eğitim-öğretim ödeneğine ilişkin bir çalışmamız olup olmadığı… Bu yönde bir hazırlığımızın olmadığını ifade etmiştim.

Yine okul müdürleri için belirlenen rotasyon uygulaması konusundaki sorulara da cevap vermiştim. Bir tek burada belki ilaveten “Kararlar siyasi miydi?” derseniz… Bu okul müdürlerinin beş yılı doldurmuş olmalarından yola çıkarsak eğer, yaklaşık sekiz yıldır iktidarda olduğumuz düşünülürse, atanmış öğretmenlerin bir çoğunun da belki beş yılın üzerinde görev yapmaları değil, tam tersine, iktidarımız dönemini de kapsayacak bir şekilde alındığı düşünülürse burada siyasi bir kararın olması söz konusu değil. Hizmetin bu anlamda yürütülmesi açısından, tekraren söylüyorum, işletme anlamında okullarda idarecilerimizin daha yeni heyecanlarla… Başarılı ise, zaten başarılı bir okul idarecisinin bir başka okulda da başarılı olmasının mümkün olduğunu, dolayısıyla, bunda herhangi bir siyasi karar olmadığı gibi, eğitim-öğretimin hareketli bir sistem olduğu düşünülürse yeni değişiklikler konusunda -ki çok uzun bir zaman oldu, yaklaşık bir yıla yakın oldu bu değişiklik yapılalı- şu ana kadar da bize iletilen bir şikâyet -minimum düzeyde olmakla- bir sıkıntımız yok.

Diğer husus da okulların temizlik, güvenlik ve yakacak konusunda sıkıntıları olduğu konusundaydı. Bugün artık, okullarımızın temizliğine ilişkin genel bütçeden bir ödenek koyduk ve temizlik konusunda koymuş olduğumuz ihalelerle artık, okullarımızın temizliğini karşılayacak ve hizmet alımı suretiyle ihaleler yapılacak. Bu yıl ilk kez bütçede bunun bir karşılığı var.

Bunun dışında güvenlik konusuna da değindiniz yine okullarımızla ilgili.

Bundan beş altı yıl önce, ben çok iyi hatırlıyorum, okullarda sürekli “Okulda şiddet, okulun güvenliği, okulda şu oldu, okulun önünde bu yakalandı.” diye… Ondan sonra, “Güvenli Okullar Projesi” çerçevesi içerisinde İçişleri Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında iş birliği protokolünün imzalanmasından sonra okullarımızın özellikle dışarıdan gelecek risklere karşı güvenliğinin sağlanması konusunda alınan tedbirler neticesinde, 16 milyon öğrencisi olan, âdeta bir ülke büyüklüğünde öğrenci nüfusuna sahip Millî Eğitim Bakanlığında özellikle şiddet ve güvenlik sorunlarının diğer birçok ülkeyle kıyaslanmayacak düzeyde ve minimum olduğunu ifade etmek isterim.

Elbette, gençlerimiz ve gençliğimiz her zaman risk altındadır. Bu risklerin öngörülerek, ebeveynlerin eğitimi de dâhil olmak üzere Millî Eğitim Bakanlığı bu anlamda en yüksek düzeyde, meseleyi hassasiyetle ele almakta ve gerekenleri yerine getirmektedir.

Sayın Özdemir, Gaziantep’in en önemli probleminin eğitim olduğunu ve Kent Konseyi toplantısı gibi önemli bir konuda üst düzeyde bir katılım olmadığını söyledi.

Doğrusunu isterseniz buna Gaziantep de dâhil olmak üzere İstanbul, Şanlıurfa, Maraş, Adana, Mersin, Bursa gibi büyük kentlerimizde, göç alan kentlerimizde, ki bu göç alma ve büyüme konusunda en hızlı ikinci şehir olduğu için Antep’te, eğitim sorunlarının planlanması konusunda tabii ki daha özel ve daha farklı, ayrıcalıklı bir muamele yapmak gerekiyordu. Bizim bu yıl… Yani “Üst düzey katılım.” diyorsunuz, ben 2 kez Gaziantep’te eğitim sorunlarını ele alan başka toplantılar yaptım. Müsteşarımız da bütün bürokratlarımızla birlikte, ilgili tüm genel müdürlerimizle birlikte Antep’te sorunları yerinde görmek, sorunların tam anlamıyla ortaya konulması için bütün okulları da gezmek suretiyle sorunun ne olduğunu ortaya koymak ve bunun çözümü konusunda bir çalışma yürüttüler ve bu çalışmaların neticesinde alınması gereken tedbirler önümüzde. Elbette ki en problemli gördüğümüz, en yüksek göç alan, derslik sayısı olarak en yüksek ihtiyaç duyduğumuz ilk on ile yatırımlarda çok ciddi bir ağırlık verdik. Bu yıl -Gaziantep’in 2011 yılı yatırımları da- ilköğretim için İl Özel İdaresine gönderdiğimiz miktar 14 milyon TL. Yine, 2011 yılına alınacak olan yatırımlarımızda, Gaziantep İslahiye’ye, yine Gaziantep Şahinbey’e, Gaziantep Nizip’e, Şahinbey’e, Şehitkamil’e, Oğuzeli’ne yine Şahinbey, Nizip ve Şahinbey olmak üzere merkezdeki yoğun bölgelere ortaöğretim kurumlarının yapılmasını yatırım programına aldık. Dolayısıyla, bu konuda gösterdiğimiz bir özen söz konusu.

Sayın Yıldız’ın bir sorusu vardı. 60’ı devlet üniversitelerinde, 17’si vakıf üniversitelerinde olmak üzere 77 tıp fakültesi var ve bu fakültelere tahsis edilmiş olan 7.549 kontenjan var. “Adıyaman, Yozgat Bozok, Dumlupınar Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Hitit Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi, Sakarya Tıp Fakültesi ve başka üniversitelerde eğitim görüyorlar.” şeklinde bilgilendiriyor YÖK.

Soruların eksik kalan kısımları varsa Sayın Başkan, yazılı olarak cevaplandıracağım.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 23.44

YEDİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 23.48

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.

616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sıraya alınan, Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.

3.- Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/392) (S. Sayısı: 592)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17 Şubat 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 23.49