DÖNEM: 23 CİLT: 93 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
67’nci
Birleşim
16 Şubat 2011 Çarşamba
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN
KÂĞITLAR
III. - YOKLAMA
IV. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Türk Medeni Kanunu’nun
kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli ilinin ekonomik ve sosyal sorunları
ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Bayburt
Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt ilinin düşman işgalinden
kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Medeni Kanun’un
kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
2.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Medeni Kanun’un
kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
3.- Gümüşhane
Milletvekili Yahya Doğan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne
ilişkin açıklaması
4.- Bayburt Milletvekili
Fetani Battal’ın, Bayburt ilinin kurtuluşunun 93’üncü
yıl dönümüne ilişkin açıklaması
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 milletvekilinin,
medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum
üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1038)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 milletvekilinin,
karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1039)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kamu araçlarının
fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1040)
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1041)
B) Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu
teşrif eden ve ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası
Dostluk Grubu Başkanı Ildar Gılmutdınov
ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine;
18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılmasına; 616 sıra
sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
B) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli
58’inci Birleşiminin Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum
tutanakları ile tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre
yayımlanmasına ilişkin Danışma Kurulu önerisi
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Bazı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair
Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535)
2.- Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat
Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili
Mustafa Elitaş, Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili Suat Kılıç ile 6
Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu
Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)
3.- Güneydoğu
Avrupa (GDA) Kültür Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/392) (S.
Sayısı: 592)
IX.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, yerel basına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/17755)
2.- Artvin
Milletvekili Metin Arifağaoğlu’nun, Karadeniz
Üniversitesini Güçlendirme Vakfıyla ilgili bazı iddialara ilişkin Başbakandan
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın
cevabı (7/17801)
3.- Çanakkale
Milletvekili Ahmet Küçük’ün, Kazdağı Millî Parkı’nda
ve Çanakkale-Biga’da verilen maden arama ve işletme ruhsatlarına ilişkin sorusu
ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17975)
4.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı
yoluyla çalıştırılan personele ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Ali Babacan’ın cevabı (7/18013)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.04’te açılarak üç oturum yaptı.
Trabzon
Milletvekili Cevdet Erdöl, kara yollarında can
güvenliğine,
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, yurt dışında çalışan işçilerimizin tasarruflarıyla
Türkiye’de kurulmuş olan şirketlerin batması sonucu mağdur olan
vatandaşlarımıza,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt, çiftçilerin sorunlarına,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Kütahya
Milletvekili İsmail Hakkı Biçer, Kütahya çevre yolunda infilak eden LPG yüklü
bir araca ve kara yolu güvenliği açısından LPG taşıyan araçların şehir
trafiğine sokulmamasına,
Kütahya
Milletvekili Alim Işık, Kütahya çevre yolunda infilak
eden LPG yüklü araca ve bu tür kazaların tekrar yaşanmaması için Hükûmetin daha ciddi tedbirler almasına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Türk Patent Enstitüsünde işine son verilen 110
taşeron işçiye,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, Adana’daki çiftçilerin
sorunlarına,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek ve 24 milletvekilinin,
akaryakıt fiyatlarındaki artışın nedenlerinin (10/1034),
Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, ceza infaz kurumları
personelinin sorunlarının (10/1036),
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Van’daki hava kirliliğinin nedenlerinin
(10/1037),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi;
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan ve 20 milletvekilinin, NATO Devlet ve Hükûmet Başkanları Zirvesinde kabul edilen Stratejik
Konsept Belgesi ve Füze Savunma Sisteminin etkilerinin araştırılması (10/1035);
Amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine
sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası
geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Spor kulüplerinin
sorunları ile sporda şiddet sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla kurulan (10/80, 91, 267, 674, 714, 737, 739, 876, 877,
878, 879, 880) esas numaralı Meclis Araştırması Komisyonu Başkanlığının,
Komisyonun görev süresinin bir ay uzatılmasına ilişkin tezkeresi okundu; bir ay
ek süre verildiği açıklandı.
TBMM ile Mozambik
Parlamentosu arasında parlamentolararası dostluk
grubu kurulmasına,
Bazı
milletvekillerine, Başkanlık tezkeresinde belirtilen sebep ve sürelerle izin
verilmesine,
Şırnak Milletvekili
Sevahir Bayındır’a ödenek ve yolluğunun verilmesine;
İlişkin Başkanlık
tezkereleri kabul edildi.
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Kredi Kartları
Faizlerinin İndirilmesi Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/174) İç Tüzük’ün 37’nci
maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin,
uyguladığı tarımsal politikalarla çiftçileri işsizliğe ve yoksulluğa ittiği,
kırmızı et fiyatlarında yükselişe neden olduğu, tarımsal üretimi ve üreticileri
desteklemek yerine ithalatı teşvik ederek görevinin gereklerine aykırı
davrandığı iddiasıyla Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesinin (11/13)
gündeme alınıp alınmamasına ilişkin ön görüşmeler tamamlandı; yapılan oylama
sonucunda, önergenin gündeme alınmasının kabul edilmediği açıklandı.
Mersin
Milletvekili Behiç Çelik,
Muğla
Milletvekili Gürol Ergin,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural,
Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan,
Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt,
Muğla
Milletvekili Mehmet Nil Hıdır,
Mersin
Milletvekili Vahap Seçer,
Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in,
hakkında gensoru açılmasına dair önerge üzerindeki konuşmasına;
Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş, gensoru görüşmelerinde
bakandan sonra İç Tüzük’ün 60’ısncı maddesine göre yerinden söz verilemeyeceğine;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568) görüşmeleri tamamlanarak
yapılan açık oylamadan sonra kabul edildi ve kanunlaştı.
2’nci sırasında
bulunan, Kamu Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve
Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/991) (S. Sayısı: 609),
3’üncü sırasında
bulunan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/877) (S. Sayısı: 535),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
16 Şubat 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.36’da son verildi.
Şükran
Güldal MUMCU |
Başkan
Vekili |
|
Yusuf
COŞKUN Bayram ÖZÇELİK Fatih METİN |
Bingöl Burdur Bolu |
Kâtip Üye Kâtip Üye Kâtip Üye |
No.: 85
II.- GELEN KÂĞITLAR
16 Şubat 2011 Çarşamba
Tasarılar
1.- 30 Eylül 1957 Tarihli Tehlikeli Malların Karayolu ile
Uluslararası Taşımacılığına İlişkin Avrupa Anlaşmasının (ADR) Madde 1 (a), Madde 14 (1) ve Madde 14 (3) (b)’sini Tadil
Eden Protokole Katılmamızın Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/998)
(Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Dışişleri
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Maldivler Cumhuriyeti
Hükümeti Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Çerçeve
Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/999)
(Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
9.2.2011)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Çin Halk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Ulaştırma
Altyapısı ve Denizcilik Alanında İşbirliği Mutabakat Zaptının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/1000) (Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)
4.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/1001) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)
5.- Yükseköğretim
Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/1002) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 9.2.2011)
6.- Türk Silahlı
Kuvvetleri Personel Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı
(1/1003) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16.2.2011)
Teklif
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ile Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 2 Milletvekilinin;
Belde Belediye Başkanlarına Hususi Damgalı Pasaport Verilmesi Hakkında Kanun
Teklifi (2/863) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.1.2011)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 21 Milletvekilinin,
medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve çocuklar olmak üzere toplum
üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1038) (Başkanlığa geliş tarihi: 30.12.2010)
2.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 21 Milletvekilinin,
karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1039) (Başkanlığa geliş tarihi: 05.01.2010)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, kamu araçlarının
fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/1040) (Başkanlığa geliş tarihi: 06.01.2010)
4.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 21 Milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1041) (Başkanlığa geliş
tarihi: 07.01.2010)
16 Şubat 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.05
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER : Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 67’nci Birleşimini açıyorum.
III. YOKLAMA
BAŞKAN –
Elektronik cihazla yoklama yapacağız.
Üç dakika süre
veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’a
aittir.
Buyurunuz Sayın Ağırbaş. (CHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü
nedeniyle gündem dışı söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce hepinizi
şahsım ve Demokratik Sol Parti adına saygıyla selamlıyorum.
Medeni Kanun’un
kabulü Türkiye için önemli bir dönüm noktasıdır. Kanun’un kabul edildiği 17
Şubat 1926’da çoğu kimse bu yasayla yeni bir dünyanın kendilerine açıldığının
farkına varmamıştı ancak getirilen yeniliklerle toplum hayatı değişti ve
yenileşti; ümmetten bir ulus, kuldan yurttaş yaratıldı, vatandaş yaratıldı,
kadın gün yüzüne çıkartılarak erkekle eşit kılındı.
Yüksek
öngörüsüyle bugünkü çağdaş, modern Türkiye Cumhuriyeti’ni meydana getiren Gazi
Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla, minnetle ve özlemle anıyorum.
Medeni Kanun’un
kabulünde zamanın Adalet Bakanı olan Mahmut Esat Bozkurt’un da oldukça önemli
bir etkisi olmuştur. Atatürk’e, kanunların Batı’nın ün kazanmış kanunlarından
iktibas edilerek alınması zaruretinden bahsederek ve yeni kanunları uygulayacak
hukukçuların olup olmadığını soran Atatürk’e “yetiştireceğim” cevabını vererek
cesur kararların alınmasında rol oynamıştır. Medeni Kanun’un kabulüyle Türkiye
yüzünü Batı’ya dönmüştür, ilerlemenin ve gelişmenin önü açılmıştır. Türkiye’nin
eski hususi hukuku ile ilişkisi kesilmiş geriye giden yolların köprüleri
atılmış, geriye dönüşü bulunmayan yeni bir yola çıkılmıştır. Bu yol yeni bir
hukukun, yeni bir medeniyet anlayışının, kısıtlayıcı bağlardan kurtulmuş bir
düşünce tarzının yolu olmuştur.
Canlı
varlıkların, organizmaların zamanla yaşlanması ve beklenen performansı
göstermekten yavaş yavaş uzaklaşması gibi sosyal
varlıklar olan kanunlar da zamanla yaşlanmakta ve günün ihtiyaçlarına gereği
gibi cevap verememektedirler. Bu sebepledir ki kanunların, özellikle “Medeni
Kanun” gibi temel kanunların belli bir süre geçtikten sonra yeniden gözden
geçirilmesi ve yaşanan çağın, gelişen teknolojinin ihtiyaçlarına cevap
verebilir hâle gelmesi gerekmektedir. Türk Medeni Kanunu’nun bu gelişmelerden
uzak kalacağı düşünülemeyeceğinden 30 Aralık 1999’da Ecevit başkanlığındaki
57’nci Hükûmet, Kanun’u baştan sona gözden geçirerek
günümüzün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir tasarıyı Türkiye Büyük Millet
Meclisine sunmuştur. Yürürlükteki kanundan farklı pek çok yeni hükümleri içeren,
özellikle kadın-erkek eşitliğine her oranda yer veren 4721 sayılı Türk Medeni
Kanunu 1/1/2002 tarihinden itibaren yürürlüğe
konmuştur.
O zaman dahi
eksikleri bulunduğu söylenen ve değişim hızı giderek artan dünyadaki
gelişmelere paralel olarak tekrar güncelleme ihtiyacı beliren Medeni Kanun’un
özellikle kadınların sorunlarına çözüm getirecek maddelerinin sekiz yıllık AKP
İktidarında güncellenmemesi manidardır. AKP bunları çözme konusunda bir
girişimde bulunmamayı tercih etmektedir. Örneğin, hâlâ kadınlar kocalarının
soyadlarını kullanmak zorunda bırakılmaktadırlar. Medeni Kanun’un 187’nci
maddesi evli kadına iki seçenek sunmaktadır: Seçeneklerden birisi kadının
evlenmekle kocasının soyadını alacağına ilişkindir, ikincisi ise evlendirme
memuruna veya nüfus idaresine yapacağı yazılı başvuruyla kocasının soyadı
önünde önceki soyadını da kullanabilmesine ilişkindir. Yasanın emredici
düzenlemesi kadının evlenmesi hâlinde tek başına kızlık soyadını
kullanabilmesini olanaksız kılmaktadır. Medeni Kanun’un 187’nci maddesinin
“Kadının soyadı” başlığı “Aile soyadı” olarak değiştirildikten sonra “Eşler,
evlilik öncesi soyadlarını kullanmak istemezse evlendirme memuruna yazılı
bildirimde bulunup ortak aile adı olarak erkeğin ya da kadının soyadını
seçebilir.” şeklinde yeniden düzenlenmelidir. Böyle bir düzenleme eşitlik
ilkesine uygundur ve çocuğun hangi soyadını kullanacağı kararını da aileye
bırakır yani kadın isterse çocuğuna kendi soyadını verme hakkına sahip olur.
Medeni Kanun’un 124’üncü maddesinde on yedi olarak belirlenen evlilik yaşı
diğer hukuki işlemler için geçerli olan asgari yaş sınırı olan on sekize
yükseltilmelidir. Evlilik içinde edinilen malların 1 Ocak 2002’den önceki
bölümünün de eşit paylaşım içerisine alınması sağlanmalıdır.
Değerli
milletvekilleri, boşanmış bir kadınsınız. Çocuğunuzla birlikte tatile
gideceksiniz, bir otelde kalacaksınız. Vize, pasaport işlemleriniz var ya da
askerdeki oğlunuzu evci çıkarmak istiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Ancak çocuğunuzun kimliğinde babasının soyadı yazılı olduğundan
anneliğinizi kanıtlamanız oldukça güçtür. Önce tanımadığınız bir insana
boşandığınızı söylemek zorundasınız, sonra cebinizdeki boşanma ilamını
göstermek zorundasınız. Bu sıkıntıyı gidermek için nüfus cüzdanında anne adı,
baba adı yerine anne adı, soyadı, baba adı, soyadı bilgilerinin bulundurulması
gerekmektedir. Aynı şekilde nüfus cüzdanında yer alan “boşanmış, bekâr” gibi
ibarelerin de kaldırılması gerekmektedir. Kimsenin kadının evli mi, bekâr mı
olduğunu bilmesine gerek yoktur. Kadınların sosyal ve ekonomik yaşamda sorunlar
yaşamasına yol açan maddeler bir an önce değiştirilmelidir. Bu konuda tüm
partileri samimi ve sorumlu davranmaya davet ediyorum. Medeni Kanun’un devrimci
ilkelerine hiçbir şekilde dokunmamak üzere, çağda meydana gelen değişmeler,
teknik ve bilim alanlarındaki gelişmeler göz önünde tutularak, aksaklıkların
giderileceği bir şekilde Kanun’un güncellenmesi toplumun yararına olacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
tamamlayınız, buyurunuz.
AYŞE JALE AĞIRBAŞ
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Türk Medeni
Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümünü kutluyor, yüce heyeti saygıyla,
sevgiyle selamlıyorum. (CHP, AK PARTİ ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Ağırbaş.
Sayın Güvel, sisteme girmişsiniz; buyurunuz.
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in,
Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, 17 Şubat 1926 tarihinde kabul edilen Medeni Kanun cumhuriyetimizin
en önemli adımlarından bir tanesidir. Özellikle kadınlara tanınan haklar
açısından, çağının ötesinde bir anlayışın ifadesidir. Miras, resmî nikâh,
mahkemelerde yapılan tanıklıklarda sağlanan eşitlik gibi konularda bugün artık
bize olağan gelen düzenlemeler, o günün toplum yapısında birer devrim niteliği
taşımaktadır.
Türk kadını
Medeni Kanun’un kabulüyle ekonomik, sosyal ve hukuksal alanlarda erkeklerle
eşit haklara sahip olmuştur ancak günümüz Türkiyesi,
kadın-erkek eşitliği sıralamasında 134 ülke arasında, ekonomik katılım ve
fırsat eşitliği açısından 131’inci, eğitim düzeyi açısından 109’uncu sırada
bulunmaktadır. Dünya Ekonomik Forumunun açıkladığı raporda yer alan bu rakamlar
cumhuriyet Türkiyesi’ne yakışmamaktadır.
Teşekkür ediyorum
Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Güvel.
Sayın Kaplan,
buyurunuz.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip
Kaplan’ın, Medeni Kanun’un kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Medeni hakların
en başında seçme-seçilme hakları gelir. Maalesef, hâlâ 21’inci yüzyılda
Meclisimizdeki kadın temsil oranına baktığımız zaman Afrika ülkelerinin de
gerisinde olduğunu görüyoruz. Sadece, Mecliste bulunan grubumuz, partimiz,
Barış ve Demokrasi Partisi en çok, kadın temsilinde, yüzde 40’ın üzerinde
milletvekiliyle temsil edilmekte, 17 belediye başkanından -Türkiye’de- 14’ü
kadın belediye başkanı partimizde bulunmaktadır.
Şimdi, bugünü
kutlarken, aradan seksen beş yıl geçmiş ama Selçuk Üniversitesi İlahiyat Bölüm
Başkanının açıklamaları da dehşet yaratıyor. Dekolte, tahrik, taciz
tartışmaları şu an televizyonlarda ama kadın haklarından sorumlu Bakanımız
susuyor, Meclisin Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu Başkanı susuyor,
televizyonlar da bunu sürekli tartışıyor. Acaba geldiğimiz nokta kabul
edilebilir bir nokta mıdır diye soruyorum?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Kaplan.
Sayın Doğan…
3.- Gümüşhane Milletvekili Yahya Doğan’ın, Medeni Kanun’un
kabulünün 85’inci yıl dönümüne ilişkin açıklaması
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Gerçekten, bu
Türk Medeni Kanunu’nun kabulünün 85’inci yıl dönümü dolayısıyla çok Değerli
Milletvekili Jale Ağırbaş Hanımefendi’nin yapmış
olduğu konuşmayı dikkatle ve istifadeyle dinledim. Gerçekten, kanun kabul
edildikten sonra, uzun bir süre geçmesine rağmen günümüz ihtiyaçlarına cevap
veremediği için Hükûmetimiz zamanında, daha önce
başlatılan çalışmalar yüce Meclisin de olgun davranışı neticesinde uzlaşmayla
süratle geçmiştir. Ben bundan dolayı yüce Parlamentoya elbette ki teşekkür
ediyorum. Ancak Sayın Ağırbaş’ın “AK PARTİ kılını
kıpırdatmadı.” demesini de biraz doğru bulmuyorum. Ben ihtiyaç duyuldukça
elbette ki kanunlarda gerekli…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Doğan.
Bir dakika süre
vermiştim ben arkadaşımıza, sağ olun.
Gündem dışı
ikinci söz Denizli ilinin sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili
Emin Haluk Ayhan’a aittir.
Buyurunuz Sayın
Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
(Devam)
2.- Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan’ın, Denizli ilinin
ekonomik ve sosyal sorunları ile alınması gereken önlemlere ilişkin gündem dışı
konuşması
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; periyodik olmasa bile zaman zaman
Denizli’nin yaşadığı ekonomik ve sosyal problemleri, sorunları bu kürsüden hem
gündem dışı hem de diğer konuşmalarım esnasında dile getiriyordum. Özellikle
yaşanılan kriz ve Hükûmetin bizzat “Teğet geçecek.”
diyerek krizi hafife alması, dış piyasada meydana gelen talep daralması sonucunda
ihracatın azalması, Hükûmetin proaktif
önlemlerde geç kalması ilimizde ekonomik problemlerin, giderek, diğer il ve
bölgelerden daha ağır yaşanması sonucunu ortaya çıkarmıştır. Hükûmet krizin yarasını Başbakan ve bakan ziyaretleri ile
sarmaya çalışmıştır. Ancak bu davranış biçimi, problemlerin çözümüne yeterli
olmamıştır. Ortaya çıkan tablo, 10 binlerce işsiz, boşalan evler, ödenemeyen
senetler, çekler, kiralar, azalan ihracat, kadın işçilerin işlerini kaybetmesi,
sıkıntıya düşen binlerce KOBİ, 2’den 9’a çıkan icra dairesi sayısı, ilin temel
sektörlerinin irtifa kaybetmesi, dört yılda 300 binden fazla icra dosyası,
vergide tahsilat/tahakkuk oranında sondan 10’uncu il,
kredilerin takibinde en yüksek 3’üncü il -hem de Ankara ve İstanbul’dan sonra-
hava kirliliği, şehirde altyapıda bizar olmuş 10 binlerce vatandaş, dikta bir
baskı rejimi, sivil toplum örgütlerinin ve benzeri kuruluşların yaşadığı
baskılar, sendika değiştirmeye zorlanan memurlar. Bunlar AKP’nin Denizli’ye
yüklediği zorluklardır.
Artık Denizli’de
problemler kriz geçmesine rağmen yine dayanılmaz hâlde devam etmektedir.
İşsizlik hâlen temel sorun olarak devam etmektedir. Türk milletinin çocuğuna
reva görülen güvenlik görevliliği ile şirket taşeron işçiliğidir.
Hâlen kredisini
ödeyememede oran olarak en kötü üç ilden birisidir. Aralık ayı vergi tahsilat/tahakkuk oranının en kötü olduğu on ilden
birisidir. Şimdi, bir milletvekilinin kendisinin temsil ettiği bir il için bu
kadar olumsuzluğu sayması gurur verici bir hadise midir? Hayır. Biz, bunları sevinerek
değil, içimiz kanayarak ifade ediyoruz.
Biz bunları
söylediğimizde AKP’ye mensup vekillerden bazıları bize “Denizli’yi niye dile
getiriyorsun? İzmir de kötü. Onlar İzmir’e ‘kötü’ diyor mu?” diye
söylüyorlardı. Maalesef, bunlar, Genel Kurul tutanaklarında tarihe şahitlik
yapacak birer delil olarak yerini aldı.
Bu beyanatlar
karşısında bankaların Denizli’ye kredi vermekte çekingen davrandıklarını ifade
edenler, bankaların müşterilerinin bilançolarına bakmadan kredi verdiklerini
düşünecek kadar aymazlık içindelerdi.
Bunlar kısaca
söyleyeceklerimiz ama diğer illerin de kriz öncesi ve sonrası hâlleriyle
Denizli’yi mukayese etmemiz de gerekir. Denizli, 2009 krizinde en ciddi
sarsılan illerin başında gelmektedir. Diğer iller kriz öncesindeki seviyeden
daha fazla istihdama ulaşmıştır. Diğer iller istihdam yaratırken Denizli eskiye
yaklaşamamıştır.
2003 yılından
2009 yılı sonuna kadar Denizli’ye verilen yatırım teşvik belgeleri, yatırım
değerleri miktarı ve istihdam taahhüdü devamlı olarak azalmıştır. 2003 yılında
yatırım teşvik belgesi 141’den, 2009’da 35’e; 2002’de 440 milyon TL olan teşvik
belgeli yatırım, 2009’da 137 milyona; 2003’te taahhüt edilen 6.130 istihdama
karşılık 2009’da 763’e düşmüştür. Diğer iller istihdam yaratıyor, Denizli
yapamıyor. Kriz öncesine göre Denizli daha yukarı çıkmalıydı. 2008-2009’da
Denizli yatırımlarında irtifa kaybetti.
Denizli’ye, AKP,
faydalı olmak istiyorsa, giderayak, bir an önce Çardak Organize Sanayi
Bölgesine, bomboş olan, altyapısı hazır sanayi bölgesine, 5084 sayılı Kanun
hükümlerine benzer bir teşvik vermelidir.
“Bir bakan
Denizli’den çıkarsa olur.” dediler, o da çare olmadı. Artık her bakanın
gelmesinin ardından kapanan fabrika ve işsiz kalanların sıkıntısı hâlâ duruyor.
“Teşvik kötü,
Denizli yanıyor.” dedik. İşini kaybedenlerin evlerinin cenaze evi olduğunu
söyledik.
Çiftçi, Salihağa köyünden dün arıyor. “Biz arlı insanız. Durumumuzu
ifade et ancak bizim ismimizi verme.” diyor. Şu anda Denizlililerin düştüğü
durum budur.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederiz Sayın Ayhan.
Gündem dışı
üçüncü söz Bayburt ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü
münasebetiyle söz isteyen Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’e aittir.
Buyurunuz Sayın
Güney. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Bayburt Milletvekili Ülkü Gökalp Güney’in, Bayburt
ilinin düşman işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin gündem dışı
konuşması
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Bayburt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güzel Bayburt’umuzun düşman
işgalinden kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümü nedeniyle gündem dışı söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sözlerime
başlarken, bir daha o acı ve karanlık günlere dönmemeyi Cenabıallah’tan
diliyor, aziz şehitlerimizi minnet ve rahmetle anıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bu vesileyle, bu kısa süre içerisinde ilimizdeki son
gelişmeleri, beklentilerimizi kısa satır başları olarak sizlerle paylaşmak
istiyorum.
İlimiz tarihî
İpek Yolu üzerinde, Karadeniz’i Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya bağlayan önemli
bir merkezdir. Cumhuriyet döneminin kazanımlarıyla birlikte, özellikle 1989
yılında il oluşuyla büyük gelişmeler göstermiştir. İl olmasıyla devlet
yatırımları ve destekleri artmış, son yıllarda Hükûmetimizin
üstün gayretleriyle olumlu gelişmeler olmuştur. Bu gelişmeleri kısaca özetlemek
istiyorum.
Üç yıl önce
kurulan üniversitemiz, üç fakülte, iki yüksekokulu ile 3.200 öğrenciyi
barındırmaktadır. Her geçen gün gelişmekte ve ilimize sosyoekonomik açıdan
büyük katkılar sağlamaktadır. Yakında açılacak olan Aydıntepe, Demirözü
yüksekokulları ile daha da gelişecektir. Amacımız, bilimsel araştırmalarıyla ve
kaliteli öğretim kadrosuyla bölgemizde tercih edilen bir üniversite hâline
gelmesidir.
Değerli milletvekilleri,
Bayburt’umuzun gelişmesi için en önemli lokomotif sektör hayvancılıktır.
Hayvancılık Bayburt’un en önemli uğraşı alanı ve geçim kaynağıdır. 12 Ocak
2010’da çıkarılan, hayvan üreticilerini teşvik eden kararın daha da
genişletilerek ilimize uygulanması Bayburtlunun olmazsa olmazıdır.
Bayburt’umuzun en
önemli yatırımı olan Demirözü Barajı, temeli 1996’da atılmasına rağmen aradan
geçen uzun yıllar sonucunda Hükûmetimizin vermiş
olduğu büyük desteklerle bu yıl bitiriliyor. 31 milyon Türk lirası ödenek
ayrıldı, son aşamasına geldi ve bu yıl bunu bitiriyoruz. Böylece 11.339 hektar
alan daha sulanacak. Bu, Bayburt’un sulanan arazisine bir kat daha ilave
anlamına gelmektedir. Böylece hayvancılık da buna bağlı olarak daha da
gelişecektir, gelişme gösterecektir.
Erzurum ve
Trabzon’la aramızdaki yollar duble yol hâline
getirilmektedir ve bunların da büyük bir kısmı bitirilmiştir.
Sadece 2010
yılında Özel İdaremizin imkânlarıyla şehrimizde, daha doğrusu köylerimizde üç
gölet -Aydıntepe, Gez, Yedigözeler göletleri-
yapılmış, bitirilmiştir. Yukarıpınarlı ve Bayraktar
göletlerinin inşaatı da hâlen devam etmektedir.
Yapımı kırk
yıldan beri devam eden Bayburt-Araklı arasındaki yolla ilgili olarak gerek
Trabzon milletvekillerinin ve gerekse Bayburt milletvekilleri olarak bizlerin
uğraşları ve büyük gayretleriyle Dağbaşı’nda 3 bin
metrelik bir tünel realize edilmiş, ihale aşamasına
gelmiştir. Çok kısa zamanda bu bağlantıyla Bayburt’un Karadeniz’e bağlanması,
Trabzon’a bağlanması 60 kilometre daha da kısalacaktır. Bu, bölgeye her yönden
olumlu katkılar sağlayacaktır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Kop Dağı Tüneli üzerindeki fizibilite çalışmaları bitme aşamasına
gelmiştir.
Ayrıca, bu yıl
Bayburt’ta ikinci devlet hastanemizin, kadın doğum ve çocuk hastalıkları
hastanemizin temelini attık. İki yıl içerisinde bölgemizde modern ve bütün
ihtiyaçlara cevap verecek bir hastaneye kavuşmuş olacağız.
Değerli
milletvekilleri, Bayburt yüz seksen yedi köye sahiptir. Bugün bu köylerimizin
yüzde 95-96’sının yolları asfaltlanmıştır. Bu, Türkiye ortalamasının çok
üstündedir. Burada, gayreti olanlara, gayreti geçenlere, başta Özel İdareye ve
bu yardımları veren Hükûmetimize teşekkürlerimi
sunuyorum.
Olumlu olarak
anlatacağım daha çok şey var, vaktim bitti ama bazı sıkıntılarımız da vardır.
Bunların en başında, ilimizdeki en büyük sıkıntı işsizlik ve göçtür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen
sözünüzü bağlayınız.
Buyurunuz.
ÜLKÜ GÖKALP GÜNEY
(Devamla) – Bunun için çare, çıkarılan hayvancılığı teşvik projesinin biraz
daha genişletilerek, daha rasyonalize edilerek
bölgemize uygulanmasıdır yani bunun daha pratik, özellikle bürokratik
engellerden arındırılarak doğrudan doğruya köylülerimize, alıcılara intikal
ettirilmesidir diye düşünmekteyim. Bu bizim için çok önemli bir projedir.
Bir de buradan
yurt dışındaki ve yurt içindeki Bayburtlu iş adamı hemşehrilerimize
sesleniyorum: Altyapısı tamamen bitmiş olan organize sanayi bölgesine yatırım
yapmalarını, kendi memleketlerine destek olmaların diliyorum. İnşallah bu da
tahakkuk edecektir.
Sayın Başkanım,
gösterdiğiniz sabra teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, hepinize şahsım ve Bayburt adına teşekkürlerimi sunuyorum. Bu
Kurtuluş Günü’müzün hayırlara vesile olmasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Teşekkürler Sayın Güney.
Buyurunuz Sayın
Battal.
V.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Bayburt Milletvekili Fetani
Battal’ın, Bayburt ilinin kurtuluşunun 93’üncü yıl dönümüne ilişkin açıklaması
FETANİ BATTAL
(Bayburt) – Sayın Başkan, ben de Bayburt’umuzun kurtuluşunun 93’üncü yılını
kutluyorum. Hatta bölgemizde kurtuluşunun 93’üncü yılını kutlayan bütün
illerimizin kurtuluşunu kutluyorum. Çünkü verilen o mücadele, bu milletin ayağa
kalkışının ilk işaret fişeğiydi. Çanakkale’den geri dönenler bu milletin
şahlanışını görmüşlerdi. Rusya o zaman doğudan girdi, işgallere başladı ve
yerel, milis kuvvetlerle Türk milletinin mücadelesine şahit oldu ve Kop
Dağı’nda sadece, Mareşal Fevzi Çakmak’ın tespitiyle 14 bin tane şehit verdi bu
insanlar ve ondan sonra kurtuluş ve ondan sonra istiklâl mücadelesinin
başlangıcının fişekleri ve bir milletin ayağa kalkması… Kutlu olsun hepimize!
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Teşekkürler Sayın Battal.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut
ve 21 milletvekilinin, medyanın ve televizyon dizilerinin başta aile ve
çocuklar olmak üzere toplum üzerindeki olumsuz etkilerinin araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/1038)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Televizyonda
yayınlanan bazı diziler zararları ve yanlış mesajları yönünden, son yılların en
çok tartışılan konusudur. Toplumun sosyal dokusunu bozan ve bireylerin kötü
alışkanlıklar edinmesine sebep olan söz konusu diziler, yaşanan tartışmalar
sonucunda azalmamakta aksine gün geçtikçe çoğalmaktadır. Faydalı olma konusunda
birey ve toplumu eğitici ve öğretici dizilerin yerini mafya olmanın, adam
öldürmenin, şiddetin, ağzı bozuk olmanın, hırsızlık yapmanın, aldatmanın,
kandırmanın, tecavüz etmenin topluma aşılandığı diziler almıştır. Türk
toplumunun yapısını tehdit eden, bu medya ve dizi gerçeğinin meydana getirdiği
sorunlara ait nedenlerinin araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
1) Yılmaz Tankut (Adana)
2) Muharrem Varlı (Adana)
3) Oktay Vural (İzmir)
4) İsmet Büyükataman (Bursa)
5) Beytullah Asil (Eskişehir)
6) Ahmet Bukan (Çankırı)
7) Akif Akkuş (Mersin)
8) Mustafa Kalaycı (Konya)
9) Erkan Akçay (Manisa)
10) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
11) Ertuğrul Kumcuoğlu (Aydın)
12) Kemalettin Nalcı (Tekirdağ)
13) Osman Durmuş (Kırıkkale)
14) Necati Özensoy (Bursa)
15) Kürşat Atılgan (Adana)
16) Ali Uzunırmak (Aydın)
17) Alim Işık (Kütahya)
18) Cemaleddin Uslu (Edirne)
19) Ahmet Duran Bulut (Balıkesir)
20) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
21) Süleyman Nevzat Korkmaz (Isparta)
22) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
Gerekçe:
Aile toplumun en
temel öğesidir. Aile toplum ağacının meyvesi olduğu gibi aynı zamanda da
çekirdeğidir. Dolayısıyla ailedeki problemler toplum kaynaklıdır ve bu
problemler toplumun bütününü ilgilendiren ve çöküşüne sebep olabilecek hayati
meselelerdir. Bu çöküşe sebep olmada toplumdaki önemli kurumlardan medyanın
payı inkâr edilemez. Kitle iletişim araçlarının insan tutum ve davranışları
üzerindeki etkilerinin çok güçlü olduğu yadsınamaz bir gerçekliktir.
Medyadaki bazı
dizilerin olumsuz etkisiyle toplum yapımızda aile kurmanın ve çocuk sahibi
olmanın kutsiyeti kaybolmakta ve evlenmemek nikâhsız aşk birlikteliği yaşamak
kabul edilebilir sıradan bir yaşam tarzı olarak gösterilmektedir. Diziler,
ölene kadar sürdürülmesi için söz verilen evliliklerin, ihanetlerle,
entrikalarla yıkıldığını gösteren örneklerle doludur.
Bireye ve topluma
sağladığı önemli yararlarla toplumun ve bireyin vazgeçilmez öğesi olan aile,
evlerimizin başköşesine oturan televizyondaki bu yayınlarla özellikle milli ve
manevi değerlerden yoksun bazı dizi filmlerle dejenere
olmaktadır.
Seyredenlerini
ekran başına bağlayan bu diziler nikah, mahremiyet,
vefa gibi değerleri gereken önemiyle konu edinmemektedir. Eğitici nitelikli
dizi filmlerin hemen hemen görülmediği ekranlarda maalesef
Türk aile yapısına ve yaşantısına uygun olmayan görüntüler hakim
olmaktadır. Nitekim okul çağındaki genç kızlar için hayatın gerçeklerinden
uzaklaşıp tozpembe bir dünyada yaşamasına imkan
sağlayan, arkadaşlık ilişkilerinin daha da cinsel boyutlara indirilmesini
meşrulaştıran ve gençleri bu yönde bir hayat tarzını benimsemeye iten diziler
bulunmaktadır.
Halkın beğenisine
sunulan bu yayınların toplumun değerleriyle beklentileriyle uyuşması ailelerin
ve toplumun geleceği açısından hayati öneme sahiptir.
Aile hayatının korunması ile ilgili medyaya da düşen görev,
dizileri ve diğer yayınları ile ahlaki değerleri yıpratan, toplumun kendine ait
özelliklerinin yok olmasına yol açan, şiddeti, cinselliği, alkol kullanımını
özendiren yayınlardan uzaklaşıp evrensel kültür değerlerini tanıtan, milli
ahlak, terbiye ve değer çizgisinde kendine düşen kılavuzluk vazifesini yerine
getirerek eğitici, aydınlatıcı yol gösterici olmasıdır.
Bugün ülkemizde
televizyon yayınlarından genel bir memnuniyetsizlik olduğu çok açıktır. Hangi
görüşten, hangi siyasal partiden olursa olsun ülkemiz insanı televizyonlardaki
sorumsuz yayınlardan rahatsızdır. Televizyon yöneticileri reyting uğruna bu
ülkenin geleneklerini, millî ve manevi değerlerinin dilini, çocuk ve
gençlerimizin ruh sağlığını âdeta hiçe sayan bir yayıncılık anlayışıyla hareket
etmektedir. Özellikle çocukların ve ev hanımlarının televizyon izlediği
saatlerde birbirlerinin benzeri niteliksiz, düzeysiz, insanların özel
yaşamlarını konu edinen ve birçok insanın ölümüne ve saldırıya uğramasına neden
olan programlara gösterilen müsamaha hâlen sürmektedir.
Toplumda meydana
gelen olayların, bu dizilerin artışına bağlı bir şekilde artması bir tesadüf
değildir. Bu diziler bireylere kötü yola sürüklenmenin yöntemini öğretmektedir.
Toplumun sosyal dokusu bozuldukça da bu tür diziler reyting rekorları kırmaya
devam etmektedir.
Herkesin
birbirini aldattığı, tecavüzden geçilmeyen diziler aile dizisi haline, mafya
dizileri ise erkekliğin temsili haline getirilmiştir. Bu tür diziler başladığı
zaman adeta hayat durmaktadır. Evlerde anne, baba ve çocuklar bu diziler
karşısında robot haline gelmektedir.
Eğer yetkililer
bu televizyon dizilerindeki içeriklere bir sınır ve ölçü getirmezlerse,
toplumun çürümesinin baş aktörü bu diziler olacaktır. Televizyon günümüzün en
etkili propaganda ve etkileme aracıdır. Oradan zehir akarsa zehir, bal damlarsa
bal toplumun ruh gıdasına etki etmektedir.
Çocukların,
gençlerin “raydan çıkmaması” için herkese düşen sorumluluklar vardır. Diziler
toplum düzenini, ahlakını ortadan kaldırıyorsa, asıl ortadan kaldırılması
gereken veya senaryosunun yeniden düzenlenmesi gereken o tür dizilerdir.
Netice olarak;
Türk toplumunun
yapısını tehdit eden, bu medya ve dizi gerçeğinin yarattığı sorunlara ait
nedenlerinin araştırılması ve çözüm yollarının bulunması amacıyla Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ederiz.
2.- Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve 21 milletvekilinin, karşılıksız çek sorununun araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1039)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Karşılıksız çek
sorununun nedenlerinin ortaya konulması, ekonomiye verdiği zararın tespiti, çek
borçlarını ödeyemeyen ve çek alacaklarını tahsil edemeyenlerin içine düştükleri
mağduriyetlerin araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) S. Nevzat Korkmaz (Isparta)
4) Oktay Vural (İzmir)
5) D. Ali Torlak (İstanbul)
6) Hüseyin Yıldız (Antalya)
7) Şenol Bal (İzmir)
8) Cemaleddin Uslu (Edirne)
9) Alim Işık (Kütahya)
10) Beytullah Asil (Eskişehir)
11) Osman Ertuğrul (Aksaray)
12) Mümin İnan (Niğde)
13) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
14) Mustafa Kalaycı (Konya)
15) Akif Akkuş (Mersin)
16) Hamza Hamit Homriş (Bursa)
17) Necati Özensoy (Bursa)
18) Mustafa Enöz (Manisa)
19) Reşat Doğru (Tokat)
20) Hasan Çalış (Karaman)
21) Behiç Çelik (Mersin)
22) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
Gerekçe:
Yaşanan ekonomik
kriz sonrasında, karşılıksız çek sorunu devasa boyutlara ulaşmıştır. 2010 sonu
itibariyle, 1 milyon 600 bin kişinin karşılıksız çıkan çeki dolayısıyla, çek
cezası olduğundan bahsedilmektedir.
Karşılıksız çek
davaları, konu ile ilgilenen mahkemelerinin iş yükünün yarısından fazlasını
oluşturmaktadır. Dosya yoğunluğu nedeniyle kilitlenme noktasına gelen
mahkemeler, 3 yıl sonrasına duruşma günü vermektedir. Birkaç celsede bitmesi
gereken karşılıksız çek davaları, yıllarca sürmekte ve en sonunda da
zamanaşımından düşmektedir.
Karşılıksız çek
sorununda, hem borcunu ödeyemediği için hapis cezasıyla karşı karşıya olanlar,
hem alacağını tahsil edemediği için batma noktasına gelen alacaklılar, hem de
bu ticari ilişkilerin içinde yer alan üçüncü şahıslar mağdur olmaktadırlar.
Sayıları
milyonlarla ifade edilen karşılıksız çek olayında, bu kadar esnafımızın
tamamının art niyetli olması mümkün değildir. Karşılıksız çek sorunu zincirleme
bir sorundur. İşi bozulan esnaf, tüccar ve sanayiciler yazdıkları çekleri
ödeyememişler, iş yaptıkları, ticari ilişki içinde oldukları alacaklılarını da
kendileriyle birlikte batağa sürüklemiş, mağdur olmalarına neden olmuşlardır.
Karşılıksız çek
davaları ile ilgili olarak tam bir hukuk karmaşası yaşanmaktadır. Bazı
mahkemeler 3167 sayılı kanunun, 5941 sayılı Çek Kanunu ile ortadan kalktığı
gerekçesi ile beraat kararları verirken, bazı mahkemelerde 01.01.2009
tarihinden önceki karşılıksız çek suçları nedeniyle verilen adli para
cezalarını ödeyemeyenlere hapis cezaları verilmektedir. Çek Kanunu’na
muhalefetten suçlu bulunup, taahhütle serbest bırakılan milyonlarca kişinin
yeniden hapisle karşı karşıya olduğu ifade edilmektedir.
İnsanların hapis
cezalarını çekerken, para kazanıp borçlarını ödemeleri mümkün olmadığına göre,
bu insanların cezaevine konulması, aslında sorunu büyüten, içinden çıkılmaz
hale getiren bir uygulama olup, alacaklıların mağduriyetini de gidermemektedir.
Karşılıksız çek
sorunu, ülke ekonomisine de zarar vermekte, ekonomik ilişkilerde güveni ortadan
kaldırmakta, çek ödeme aracı olmaktan çıkmaktadır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi’nin, çığ gibi büyüyüp, zincirleme felaketlere, intiharlara neden
olan karşılıksız çek sorununa, borçlu ve alacaklı tüm mağdurların durumunu
dikkate alarak, bir çözüm bulması gerekmektedir.
Tüm bu
nedenlerle, karşılıksız çek sorunun nedenlerinin ortaya konulması, ekonomiye
verdiği zararın tespiti, çek borçlarını ödeyemeyen ve çek alacaklarını tahsil
edemeyenlerin içine düştükleri mağduriyetlerin araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi için Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri
gereğince, bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
3.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
kamu araçlarının fazlalığının, maliyetlerinin ve amaç dışı kullanımlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1040)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Türkiye’deki kamu
araçlarının fazlalığı ve bundan kaynaklı maliyetlerin kamu ekonomisine getirmiş
olduğu yükün incelenerek gerekli önlemlerin bir an önce alınması hususunda
Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis
Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye’de kamuya
ait araç sayısının diğer ülkelere nazaran çok daha fazla olması, basında ve
kamuoyunda “kamuda araç saltanatı” olarak ifade edilmiştir.
AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılını takip eden 2003 yılı Haziran
ayı itibariyle genel bütçeli idare ve katma bütçeli idarelerden oluşan bütçe
kapsamındaki kurum ve kuruluşların mülkiyetindeki taşıt sayısı 86 bin 837 adet
iken, 2010 yılı Haziran ayı itibariyle merkezi yönetim kapsamındaki kamu
idarelerinin mülkiyetinde bulunan araç sayısında bir azalma olmamış, aksine
artarak 87 bin 171 sayısına ulaşılmıştır.
Mahalli
idarelerin mülkiyetinde bulunan taşıt sayısı ise 2009 yılı Haziran ayı
itibariyle 58 bin 454 adet iken, Kamu İktisadi Teşebbüslerinin mülkiyetinde
2010 Haziran ayı itibariyle 10 bin 763 adet taşıt bulunmaktadır.
Dünyadaki bazı
ülkelerle konu ile ilgili bir kıyaslama yaptığımızda;
127 milyon
nüfuslu Japonya’da; milli gelir 4 trilyon 464 milyar dolar, kişi başına düşen
milli gelir 35 bin 905 dolar, kamu araç sayısı 10 bin,
82 milyon nüfuslu
Almanya’da; milli gelir 2 trilyon 890 milyar dolar, kişi başına düşen milli
gelir 35 bin 22 dolar, kamu araç sayısı 15 bin,
60 milyon 533 bin
nüfuslu İngiltere’de; milli gelir 2 trilyon 358 milyar dolar, kişi başına düşen
milli gelir 34 bin 905 dolar, kamu araç sayısı 12 bindir.
Türkiye’de ise;
Türkiye İstatistik Kurumu’nun 2009 verilerine göre nüfus 72 milyon 561 bindir.
Yine Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre; Türkiye’nin gayri safi yurt içi
hasılası 2010 yılı ilk dokuz ayı itibariyle 531 milyon
929 dolar (yani 808 milyon 192 bin TL) iken 2009 yılı cari fiyatlarla kişi
başına gayri safi yurt içi hâsıla 8 bin 578 dolar (yani 13 bin 250 TL) olarak
gerçekleşmiştir.
Diğer 3 ülke ile
Türkiye kıyaslandığında; nüfusları birbirine yakın olduğu halde Türkiye’deki
kamu araç sayısı bu üç ülkeden yaklaşık olarak 8 kat daha fazladır.
Gayrı safi yurt
içi hasıla ve kişi başına gayri safi yurtiçi hasıla
miktarları kıyaslandığında ise; araç sayısındaki fazlalık, bu iki ekonomik
veriyle tamamen tersine işlemekte, diğer 3 ülkenin ulusal ve kişisel gelir
düzeyleri yaklaşık olarak Türkiye’nin dört beş kat fazlası şeklinde cereyan
etmektedir.
Yine Merkezi
Yönetim kapsamında bulunan kamu idareleri tarafından, taşıtların akaryakıt
giderlerine yönelik olarak;
2008 yılında 1
milyon 68 milyon TL,
2009 yılında 1
milyar 184 milyon TL,
2010 Ekim ayı
itibariyle de 800 milyon TL harcama yapılmıştır.
Bu harcamaların
yaklaşık yüzde 77’lik kısmı savunma ve güvenliğe yönelik idareler (Milli
Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Emniyet Genel Müdürlüğü)
tarafından gerçekleştirilmiştir.
İktidar
tarafından zaman zaman “kamuda taşıt saltanatına son
verdik (ya da) vereceğiz” denilmesine rağmen, taşıt sayısında hiçbir azalma
göze çarpmamaktadır. Hatta kiralanan araçlar da göz önüne alındığında, bu
miktar sürekli artmaktadır. Olayın, bakım-onarım ve yukarıda ifade edilen yakıt
maliyeti boyutunun yanı sıra özel işlerde kullanılma boyutu da dikkate
alındığında konunun önemi daha açık bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
4.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 21
milletvekilinin, özel güvenlik sektörünün sorunlarının araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1041)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Güvenlik
hizmetlerinin özelleştirilmesi konusu, dünyada yoğun tartışmalara konu
olmuştur. Bu tartışmaların bir kısmı günümüzde de devam etmektedir. Ülkemiz, bu
tartışmaların sıkça yaşandığı yerlerden biri olmuştur. Özel güvenlik ile ilgili
yakın zamanda açıklanan rakamlar, bu konunun tekrar tartışılmaya açılacağını
göstermektedir.
Merkezi
Brüksel’de bulunan Avrupa Özel Güvenlik Şirketleri Birliği’nin yayımladığı
rapor, ülkemizde de büyük yankı uyandırmıştır. Rapora göre Türkiye, Avrupa’nın
en büyük özel güvenlik sistemine sahip ülkesidir. Avrupa ülkelerinin çoğunda
özel güvenlik görevlisi sayısının polis sayısını aştığı belirtilen raporda,
Türkiye’deki özel güvenlik görevlisi sayısının 257 bin 192 olduğu açıklandı.
Avrupa’da özel güvenlik sisteminin giderek büyüdüğüne dikkat çekilen raporda,
halen Avrupa genelinde 1 milyon 639 bin 524 özel güvenlik elemanının görev
yaptığı belirtilmektedir. Geçen yıla nazaran özel güvenlik görevlisi sayısında
176 bin 888 artış olması raporda dikkat çekilen bir başka noktadır.
Avrupa’nın yedi
ülkesinde özel güvenlik elemanlarının polis sayısını aştığı belirtilen raporda,
bu ülkelerin çoğunun eski Doğu Bloku ülkeler olduğu,
Macaristan’ın bu ülkelerin başını çektiği kaydedilmektedir. Rapora göre en az
sayıda özel güvenlik görevlisi İtalya, İspanya, Malta, Danimarka, Belçika ve Litvanya’da bulunmaktadır. Türkiye’den sonra özel güvenlik
elemanının en yoğun olduğu ülkeler ise Almanya, Polonya, Fransa, İngiltere,
Romanya ve Macaristan olarak sıralanmıştır.
Rakamlardan
anlaşılacağı gibi, özel güvenlik sektörü büyümeye devam etmektedir. Ancak;
Avrupa Özel Güvenlik Şirketleri Birliği’nin yayımladığı raporda yer alan
ülkemiz hakkındaki rakamlar tartışılmaktadır. Son günlerde basına yansıyan
rakamlara göre, ülkemizde 168.975 kişilik özel güvenlik elemanı istihdam
edilmektedir. Rakamlarda her ne kadar muallaklık olsa
da ülkemizdeki özel güvenlik sayısı, dünyanın çok sayıda ordusundan büyük
konuma gelmiştir.
Türkiye’de 2004
yılından, bu yılın Aralık ayı sonuna kadar faaliyet izni alan 1270 özel
güvenlik şirketi ile özel güvenlik elemanı yetiştiren 712 eğitim kurumu
bulunmaktadır. Özel güvenlik elemanı çalıştırmak için şu ana kadar izin alan 46
bin 688 kurum-kuruluş mevcuttur. Türkiye’de toplam 232 bin polis görev yaptığı
düşünülürse özel güvenlik elemanı sayısının önemi anlaşılmaktadır.
İstihdama yaptığı
katkı ile ekonomik olarak ülkemizde çok önemli noktaya gelen özel güvenlik
sektörünün sorunlarına, aynı önem gösterilmemektedir. Kıdem tazminatı ve özlük
haklarının düzenlenmesi, yasadan doğan yetki karmaşaları, eğitimleri konusunda
netliğin henüz sağlanamamış olması, kıyafet ve logoların
tek tipleştirilmesinde farklı görüşlerin bulunması nedeniyle özel güvenlik sektörünün
sorunları gittikçe büyümektedir.
Özel güvenlik
sektörünün sorunlarının çözülmemesi hem ekonomik açıdan hem de güvenlik
açısından farklı sorunların doğmasına neden olmaktadır. Bundan dolayı özel
güvenlik sektörünün sorunlarını araştıran, tarafları ve uzmanları bir araya
getiren bir araştırma komisyonuna ihtiyaç bulunmaktadır.
Bu bağlamda özel
güvenlik sektöründe yaşanan sorunların tespiti ve bu sorunların çözüm
yollarının araştırılması amacıyla Anayasamın 98. ve TBMM İçtüzüğü’nün 104 ve
105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz
ederiz.
1) Şevket Köse (Adıyaman)
2) Tekin Bingöl (Ankara)
3) Gürol Ergin (Muğla)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Enis Tütüncü (Tekirdağ)
6) Atila Emek (Antalya)
7) Ali Arslan (Muğla)
8) Tayfur Süner (Antalya)
9) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
10) Hulusi Güvel (Adana)
11) Abdulaziz Yazar (Hatay)
12) Ahmet Küçük (Çanakkale)
13) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
14) Canan Arıtman (İzmir)
15) Turgut Dibek (Kırklareli)
16) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
17) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
18) Rahmi Güner (Ordu)
19) Hüsnü Çöllü (Antalya)
20) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
21) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Adalet ve
Kalkınma Partisi Grubunun, İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine; 18 Şubat 2011 Cuma gününe ilişkin çalışma
kararının kaldırılmasına; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK
PARTİ Grubu önerisi
Sayı: 933 16/2/2011
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma Kurulu
16.02.2011 Çarşamba günü (bugün) toplanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Bekir
Bozdağ
Yozgat
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
Öneri:
Bastırılarak dağıtılan ve Gelen Kağıtlar
listesinde yayımlanan 616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin 48 saat geçmeden gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmının 2 nci sırasına; 535, 592, 569, 570, 572, 573, 612, 613, 614
ve 615 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının ise bu kısmın 1, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10
ve 11 inci sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül
ettirilmesi,
Genel Kurulun;
17 Şubat 2011 Perşembe günü 616 Sıra Sayılı kanun teklifinin
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalarına devam edilmesi,
Gece 24:00’te 616 S. Sayılı kanun
teklifinin görüşmelerinin tamamlanamaması halinde 616 S. Sayılı kanun
teklifinin görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesi,
616 S. Sayılı kanun teklifinin görüşmelerinin 17 Şubat 2011
Perşembe günkü birleşiminde tamamlanması halinde Genel Kurulun 18 Şubat 2011 Cuma
gününe ilişkin çalışma kararının kaldırılması,
616 Sıra Sayılı Kanun Teklifinin İçtüzüğün 91. maddesine göre
Temel Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle
olması,
Önerilmiştir.
616 Sıra Sayılı
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun ve KHK’lerde Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/849, 2/851)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki
Madde |
Sayısı |
1
ila 11 inci maddeler ile Geçici 1 inci |
1. Bölüm madde 19 |
(11
inci maddeye bağlı 1,2,3,4,5,6,7 |
ve 8 inci fıkralar dahil) |
12
ila 21 nci maddeler |
(12 nci maddeye bağlı Ek 135,
136, |
2. Bölüm 137, 138, 139, 140, 141 ve
142 nci 18 |
maddeler
ile 13 üncü maddeye bağlı |
Geçici
40 ve 41. maddeler dahil) |
Toplam
Madde Sayısı 37 |
BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince sözlü soru
önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile
Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.
1’inci sıraya alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım
Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet burada.
Komisyon raporu 535 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Özyürek. (CHP
sıralarından alkışlar)
(x) 535 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan,
saygıdeğer milletvekilleri; Enerji KİT’lerinin Borç ve Alacaklarının Takas ve
Mahsubuyla İlgili Tasarı hakkında söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Çok önce Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülüp karara bağlanmış
olan enerji KİT’leriyle ilgili bu tasarı nihayet bugün Genel Kurula gelmiş
bulunmaktadır.
Tasarı gerekçesini incelediğimizde, enerji KİT’leri arasındaki
borç-alacak sorununun yıllardan bu yana kronikleştiği ve büyük meblağlara
ulaştığı ifade edilmektedir. Genel gerekçedeki bu ifadenin anlamı şudur değerli
arkadaşlarım: Son sekiz yıldır iktidarda bulunan AKP, enerji KİT’lerinin borç
ve alacaklarını uzaktan seyretmiştir. Sorunun kronikleşmesine seyirci
kalmıştır. Hükûmetin kamu mali dengesini olumsuz
etkilediğini ifade ettiği bu süreçte neden pasif kaldığı kamuoyuna mutlaka
açıklanmalıdır. Bu süreçte biriken borç ve alacaklardan dolayı birçok enerji
KİT’i bazen personel giderlerini ödemek için dahi bankalardan kredi kullanmış,
ortaya ciddi miktarda faiz yükü çıkmıştır. Bu yükler son tahlilde ya enerji
fiyatı ya da tasarının kanunlaşması hâlinde vergi olarak yurttaşlara
yansıyacaktır.
Hazine Müsteşarlığının kamu işletmeleri raporlarına göre Enerji
KİT’lerinin birbirlerine ve bankalara olan borçlarındaki artışa paralel olarak
faiz giderleri 2006-2009 yılları arasında yaklaşık 4,5 milyar TL olmuştur. Bu
meblağ yanlış yönetim sonucunda halkın buharlaşan parasıdır. CHP’nin
projelerine kaynak soran Hükûmete gösterilebilecek
başlıca kaynaklardan biri de budur.
Enerji KİT’leri konusundaki yönetsel beceriksizlik örneğinin yanı
sıra AKP’nin genel olarak enerji sektöründe çok sayıda beceriksizlik örneği
sergilediği de ortadadır. Bunların başında, AKP’nin nükleer enerji konusunda
Rusya’yla bir anlaşma yaptığını biliyoruz. Bu anlaşmaya göre ihaleye 21,16
sent/kilovatsaat bir fiyatla verilmiş ve bu anlaşma
Danıştay tarafından iptal edilmiştir. AKP’nin sürekli eleştirdiği Danıştayın bu kararı olmasaydı Türkiye 21 sent/kilovatsaate nükleer enerji temin etmiş olacaktı. Daha
sonra yapılan ihalede, o da yüksek olmasına rağmen, 12,35 sent/kilovatsaat bir fiyat ortaya çıkmıştır. Yani Sayın Enerji
Bakanı ve AKP yetkilileri, Danıştayı her vesileyle ne
kadar haksız bir şekilde suçladıklarını, bu vesileyle bir kez daha umarım
düşüneceklerdir.
Değerli arkadaşlarım, enerji KİT’leriyle ilgili olarak bu tasarıda
ibadethanelerin borçları da silinmektedir. İbadethane denildiği zaman, tabii,
AKP’nin gözünde cemevleri kesinlikle ibadethane
sayılmamaktadır.
Plan ve Bütçe Komisyonunda verdiğimiz önerge, AKP’li üyeler
tarafından reddedilmiştir. Biz istedik ki cemevlerinin
elektrik borçları da bu tasarının kapsamına girsin, ama AKP “Cemevleri ibadethane değildir, öyleyse bunların borçlarını,
elektrik borçlarını silemeyiz.” demiştir.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak cemevlerinin
de ibadethane sayılması konusunda verdiğimiz pek çok önerge hep reddedilmiştir.
Sürekli Alevi açılımı yaptığını söyleyen AKP, cemevlerinin
ibadethane sayılması noktasındaki bir maddelik kanun tekliflerimizi hep geri
çevirmiştir, ama onun dışında “Biz Alevilerle ilgili sorunları çözüyoruz, çalıştay üzerine çalıştay
düzenliyoruz.” diye insanları aldatmaktadır, kandırmaktadır, ama turnusol
kâğıdı gibi bir önerimiz var. Bu öneri, eğer AKP’liler ellerini kaldırırsa,
öncelikle cemevlerini ibadethane sayabiliriz ve
diyelim ki, cemevlerini ibadethane saymakta kendinize
göre bazı dinî gerekçeleriniz var ama cemevlerine
yardım yapılması konusunda, cemevlerinin bakımı,
tamiri konusunda bütçeden ödenek ayrılması için Cumhuriyet Halk Partisi olarak
her bütçe döneminde verdiğimiz önergeler de kesinlikler reddedilmiştir.
İşte burada bir konu, bir sorun gündeme gelmiştir, o da cemevlerinin elektrik borçlarının camilerinki gibi
silinmesidir. Plan ve Bütçe Komisyonunda reddedilmiş olan önerimiz, burada
Genel Kurulda kabul edilecek mi, edilmeyecek mi, bunu hep beraber göreceğiz.
Değerli arkadaşlarım, Alevi yurttaşlarımız da Sünni yurttaşlarımız
gibi vergi ödeyen insanlardır. Onların vergileriyle camilerin elektrik
borçlarını siliyorsanız, onu vatandaşın vergisiyle karşılıyorsanız niçin Alevi
yurttaşların ödediği vergileri yok sayıyorsunuz? Bunu kabul etmek mümkün
değildir. Bu, doğru bir yaklaşım değildir ama AKP, ne yazık ki, hem Diyanet
İşleri Başkanlığını sadece Sünni mezhebinin bir başkanlığı hâline getirmiştir
ve diğer noktalardan da Alevi yurttaşlarımızın hiçbir sorununa kalıcı, köklü
bir çözüm getirmemiştir. En basiti, Madımak Oteli’nin müze olarak yeniden
düzenlenmesi konusundaki Alevi yurttaşlarımızın ısrarlı takiplerini bile kabul
etmemiştir. O şeyi devletleştirmiş, kamulaştırmış olmasına rağmen “Orada sergi
salonu açacağız, anı salonu yapacağız.” gibi topu taca atan yaklaşımlar sergilemektedir.
Şimdi, bu tasarıyla enerji KİT’lerinin borçları TEDAŞ’ta toplanmaktadır. Tabii, TEDAŞ’ta
toplanması demek, bunların sonunda vergilerle karşılanması demektir.
Şimdi, özellikle bankalara ödenmiş olan 4-5 milyar liralık faizler
de berhava olmuştur, havaya uçmuştur ve vatandaşların vergisiyle
karşılanmıştır.
Tabii, bu borçlar, bu enerji KİT’lerinin borçları niçin ortaya
çıkmıştır? AKP, çeşitli politik nedenlerle gerçekçi bir fiyat politikası
izlemek yerine, bazen düşük tutarak, bazen indirimler yaparak bir popülist politika izlemiştir ve bu popülist politika sonucu
da enerji KİT’leri ciddi şekilde finansman açığı vermiştir. İşte, yıllardır
verilen bu finansman açıklarının ki, toplamı 10 katrilyonu geçen bir açıktır,
bu açıkların şimdi takas ve mahsubunu yapacağız ve sonunda TEDAŞ’ta
toplayarak, oradan hazineye yüklenmesini sağlayacağız.
Değerli arkadaşlarım, enerji stratejisi diye AKP’nin açıkladığı
bir strateji var. Bu stratejide deniliyor ki: “Biz, olabildiği kadar ucuz
enerji sağlayacağız ve güvenilir şekilde bu enerjiyi temin edeceğiz.”
Şimdi, OECD ülkelerinde en yüksek elektrik fiyatı Türkiye’de
uygulanmaktadır. Bunun da temel nedeni, elektrik fiyatlarına yüklenmiş olan
vergilerdir. Bu elektrik fiyatları içindeki vergiler nedeniyle yüksek elektrik
fiyatları hem tüketiciyi perişan etmektedir hem de sanayiyi perişan etmektedir.
Onun için, mutlaka, bu enerjimizi, elektrik fiyatlarını ucuzlatacak bir yol
bulmak lazımdır. Bunun yolu da özellikle yeni yeni
hidrolik santraller inşa edilmesi ve yenilenebilir enerji kaynaklarının daha
çok kullanılmasıdır.
Siz, elektriğinizin büyük bölümünü ithal doğal gaza bağlamışsanız
ve enerji fiyatlarını da bir vergi toplama unsuru, vasıtası olarak
kullanırsanız, işte, böyle, OECD ülkeleri içinde en yüksek vergiyi ödeyen, en
yüksek vergiyi alan bir ülke durumuna düşersiniz. Değerli arkadaşlarım, hem
petrol, akaryakıt fiyatları üzerinden -geçen gün buradaki görüşmeler sırasında
da ifade ettim- astronomik vergiler alınıyor, elektrik fiyatları üzerinden de
astronomik vergiler alınıyor ve bu da Türkiye’de enerji fiyatlarının son derece
yüksek olması sonucunu doğuruyor.
Güvenlik açısından, güvenilir olma açısından doğal gazın yüzde
63’ünü, Türkiye, Rusya’dan ithal ediyor. Avrupa Birliği Komisyonunun Avrupa
Parlamentosuna sunduğu bir rapora göre, Avrupa Birliği ülkeleri dışından ithal
edilecek doğal gazın yüzde 30 sınırını geçmemesi önerilmektedir. Oysa, Türkiye bunun 2 katını, yüzde 63’ünü Rusya’dan ithal
ettiği zaman, enerji güvenliği açısından çok ciddi bir sorunla karşı karşıya
olduğumuz anlaşılacaktır.
Bir diğer önemli nokta, Türkiye, doğal gaz tüketimini abartılı bir
şekilde tahmin ettiği için, İran’a, 1,3 milyar dolar, kullanmadığı doğal gazın
bedelini ödemiştir. Tabii, bunların hepsi yaşanıyor, görülüyor ama bunların
sorumlusu kim? 1 ton bile doğal gaz almadan, 1,3 milyar dolar ödeme
yapılmasının sorumlusu kim? Bunların sorumluluğu yok, kimseden hesap sorulmuyor
Türkiye’de ve onun için de keyfî uygulamalar, hesap dışı uygulamalar aldı
başını gidiyor.
Değerli arkadaşlarım, 2010 yılı rakamları da ortaya çıktı. 2010
yılında 2009 yılına göre ekonomide önemli bir büyüme olmasına rağmen, özellikle
motorin tüketiminde kayda değer bir artış olmadığını görüyoruz. Bunun temel
nedeni ise motorindeki kaçakçılıktır. “10 numaralı yağ” olarak bilinen maddenin
motorine katılması sonucu, özellikle nakliyecilerimiz, nakliye işi yapan
şoförlerimiz 10 numara yağ katılmış olan kalitesiz motorin kullanmaktadırlar.
Bu motorinin kullanılmış olması hem büyük bir vergi kaçağına neden olmaktadır
hem de motorların tahribine yol açmaktadır.
ASIM AYKAN (Trabzon) – Hava kirliliği yapıyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) - Hükûmete
düşen –şimdi buradan açık bir şekilde önermek istiyorum- bu konuda Hükûmete düşen, 10 numaranın vergisini artırmaktadır. 10
numaranın vergisini artırınız, bunu tüketen sanayi kuruluşlarını kollamak,
onları desteklemek istiyorsanız ne kadar tüketmişse o kadar bir vergi iadesi
yapınız. Bunun yolu budur, bunu yapmadığınız takdirde 10 numaralı yağ motorin
olarak tüketilmeye devam eder.
Değerli arkadaşlarım, enerji KİT’leriyle ilgili düzenleme, tabii,
bir zorunluluk olarak buraya gelmiştir. Bu açıklarla bu KİT’lerin çalışması
mümkün değildir. Öyleyse bu tasarı yasalaşacaktır, kabul edilecektir. Biz
ayrışık oyumuzla da ifade ettiğimiz bazı itirazlarımızda, bunu özünde
destekliyoruz ama 2’nci maddeyle ilgili de cemevleri
noktasında bir önergemiz olacak.
Değerli arkadaşlarım, bugün bütün gazetelerde bir önemli haber
var: 8. Ordu Komutanı Korgeneral Korkut Özarslan
annesinin cenaze törenine katılmış. Kendisi Balyoz davası kapsamında
tutuklanmıştı, fakat gazetelerin yazdığına göre Başbakanın izniyle bu cenaze
törenine katıldığı söyleniyor. Yasaya baktığımız zaman, hükümlüler için
böylesine cenazelerde bir günlük izin verilebiliyor fakat tutuklular için bir
izin verilmesi söz konusu değildir. Tabii, Başbakanın tavrını kınıyor değilim;
insani bir davranışta bulunmuştur ama keyfî bir davranışta bulunmuştur, yetkisi
olmadığı hâlde bir tutuklunun annesinin cenazesine katılmasına izin vermiştir.
Daha önce Mehmet Haberal’ın annesi de öldüğünde ona
annesinin cenazesine katılma izni verilmemişti. Yani bu çifte standart niye?
Sayın Başbakan dilediğine izin verebiliyor, dilediğine izin vermiyor.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, cezaevi savcısı izin
vermiş; yanlış bilgi o.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Hayır; bütün gazeteler Sayın
Başbakanın…
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Bu gazetede de “cezaevi savcısı”
yazıyor.
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kamuoyuna öyle duyuruldu.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Sayın Millî Savunma Bakanının, Sayın
Başbakana ilettiği ve Sayın Başbakan da “Buna bir çözüm bulalım.” deyince, en
sonunda tabii ona savcı izin vermiştir.
Bunu ben ayıplıyor değilim. Bu, insani bir şeydir ama bu keyfî bir
uygulamadır, Başbakanı padişah konumuna getiren bir uygulamadır.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öyle zaten!
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Dilediğinize izin verirsiniz,
dilediğinize izin vermezsiniz. Bu olmaz, bu kabul edilemez değerli
arkadaşlarım.
Cumhuriyet döneminde, Atatürk döneminde Şevket Süreyya Aydemir,
büyük yazar, biliyorsunuz, hem Atatürk’ün hayatıyla ilgili çok önemli kitapları
var hem İsmet İnönü’yle ilgili “İkinci Adam” diye kitabı var ve “Suyu Arayan
Adam” adı altına kendi anılarını yazdığı kitabı var. O anılarında anlatır,
kendisi tutukluyken Cumhuriyet Bayramı törenlerine izinle katılırmış. Yani ne kadar önemli bir şey. Ama şimdi biz tutuklularımızı
düşman gibi görüyoruz, onları büyük bir baskı altında tutuyoruz ve şu anda,
istediğimize izin vererek istediğimize izin vermeyerek onları bir çifte
standart içinde yapıyoruz.
Bu konuda hemen bir yasal düzenleme yapılmasında yarar var. Nasıl,
hükümlüler için bir günlük izin imkânı varsa tutuklular için de bu izin imkânının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özyürek.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamamlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN - Sayın Özyürek…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tutuklular için de bu hakkın tanınması
gerektiğini düşünüyorum. Ama en önemlisi, kaçma…
BAŞKAN - Sayın Özyürek, daha önce alınmış Genel Kurul kararı var, ek
süreler verilmiyor.
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Tamam, peki Sayın Başkan.
Sayın Başkan, gündem dışı konuşmalarda bile iki dakika verdiniz
ama bana bir dakikayı çok gördünüz.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Sayın Özyürek…
MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – Burada önemli olan, kaçma ihtimali
olmayan bu insanların tutukluluk hâlinin bir an önce sona ermesini diliyor,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı.
Buyurunuz Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı’nın geneli üzerinde görüşlerimizi açıklamak üzere Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Kahramanmaraş Afşin-Elbistan (B) Termik Santrali için kömür
üretimi yapılan sahada ortaya çıkan heyelan sonucunda 2 işçimiz Hakk’ın
rahmetine kavuşmuş, 10’a yakın işçimiz yaralanmış, 9 çalışanımız maalesef
toprak altında kalmıştır. Vefat eden 2 işçimize Cenabı Allah’tan rahmet
diliyorum, ailelerine ve Afşinli vatandaşlarımıza sabır ve başsağlığı
dileklerimi iletiyorum. Cenabıallah’tan niyazımız
günlerdir göçük altında bulunan kardeşlerimizin sağ salim bir şekilde
ailelerine kavuşmaları ve hepimizi sevince boğmalarıdır. Bunun için de dua ediyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu tasarıyla yapılan düzenleme, enerji
KİT’lerinin birbirlerine olan borç ve alacaklarının sadeleştirilerek kalan
miktarın zincirin en başında bulunan TEDAŞ’a
aktarılmasını ve böylece TEDAŞ sistemin borçlusu hâline getirilirken diğer
KİT’lerin de TEDAŞ’tan alacaklı durumuna gelmesini
öngörmektedir. Bu işlemler yapılırken diğer taraftan da özelleştirme sonrası
dağıtım şirketlerini satın alan özel şirketlerde değil de TEDAŞ’ın
üzerinde bırakılan genel aydınlatma, köy içme suları ve ibadethaneler ile genel
ve özel bütçeli kamu idarelerinden olan ve sorunlu olarak adlandırabileceğimiz
alacaklar mahsuplaşma suretiyle terkin edilmektedir. Böylece TEDAŞ’ın üzerinde daha fazla borç kalmasının önüne
geçilmektedir. Dolayısıyla TEDAŞ borçlarının ferîlerinden kurtarıldığı gibi
bakiye borcuna yıllık bazda Hazine Müsteşarlığı iskontolu devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanması
öngörülerek önemli bir finansman desteği sağlanmaktadır. Rakamsal ifadeyle TEDAŞ’ın 31/12/2009 tarihli 14,9
milyar lira olan borçlarının faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri silinmek ve
mahsuplaşma sonucu kalan net 10,9 milyar lira borcuna da devlet iç borçlanma
senedi faizi uygulanmak suretiyle bu tasarı kapsamında bulunan diğer
kuruluşlardan TEDAŞ’a bir kaynak transferi
yapılmakta, böylelikle TEDAŞ önemli bir finansman yükünden kurtarılmaktadır.
Bu rakamlar Komisyonda verilen 31/12/2009
tarihli veriler olup düzenleme bu kanunun yayımından önceki ay sonu itibarıyla
borç ve alacakları kapsadığından bu rakamların daha da büyük olacağı açıktır.
Dolayısıyla da borç ve alacaklarının netleştirilmesi sonucu alacaklı konumda
olan BOTAŞ, EÜAŞ, TEİAŞ ve TETAŞ’ın alacaklarıyla
ilgili tahakkuk eden faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri terkin edilmek ve
bakiye alacaklarına devlet iç borçlanma senedi faizi uygulanmak suretiyle bu
kuruluşlar önemli bir finansman kaybına uğratılmaktadır.
Sonuç itibarıyla, siyasi bir yaklaşımla elektrik fiyatlarının
artırılmaması sonucu oluşan TEDAŞ’ın maliyeti tasarı
kapsamındaki diğer kuruluşlara, dolayısıyla da yine vatandaşlarımıza yüklenmiş
olmaktadır.
233 sayılı Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında Kanun
Hükmünde Kararname’nin 2’nci maddesinde, iktisadi devlet teşekkülleri, iktisadi
alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi
teşebbüsü olarak tanımlanmakta; 4’üncü maddesinde, KİT’lerin, bu kanun hükmünde
kararnameyle saklı tutulan hususlar dışında, özel hukuk hükümlerine tabi
oldukları belirtilmekte ve 9’uncu maddesinde de KİT’lerin çalışmalarını verimli
ve kârlı yürütmeleri öngörülmektedir. Dolayısıyla
yapılan bu düzenleme, özel hukuk hükümlerine tabi KİT’lere siyasi bir müdahale
niteliğini taşımakta, KİT’lerin özerk bir tarzda ve ekonominin kurallarına
uygun olarak yönetilmeleri, ekonomik gereklere uygun olarak verimlilik ve
kârlılık ilkeleri doğrultusunda çalışmaları amacına da aykırılık teşkil
etmektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 4’üncü maddesi Plan ve Bütçe
Komisyonunda yangından mal kaçırırcasına son anda eklenmiştir. Bu maddede
yapılan düzenleme, bir şirkete mahsus, adrese teslim özel bir düzenlemedir. Zira, maddenin kısa ve açık ifadesi, “Kayseri ve Civarı
Elektrik Türk Anonim Şirketi bu kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılır.”
şeklindedir. Tasarının kapsamına ve özüne bakıldığında aslında özel şirketleri
kapsamadığı, sadece kamu şirketleri, kamu idareleri ve bunlara bağlı döner
sermayeli kuruluşları kapsadığı anlaşılmaktadır. Ancak, Başbakan Yardımcısı Ali
Babacan tarafından Plan ve Bütçe Komisyonuna sunulan bu tasarının görüşmelerine
daha sonra Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız katılmış ve
tabiri caizse Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ bu tasarıya kaynak yapılmıştır.
Kayseri Elektriği biraz yakından tanımakta yarar var, zira, bu maddeyle yapılanı anlamak için şirketi tanımak ve bu
şirketin eski ve yeni yöneticilerini bilmek gerekmektedir. Kayseri ve Civarı
Elektrik TAŞ’nin sermayesinin yüzde 34,013’ü Kayseri
Büyükşehir Belediyesine, yüzde 8,912’si Kayseri Büyükşehir Belediyesine ait bir
şirkete, yüzde 20’si TETAŞ Genel Müdürlüğüne, yüzde 37,075’i de muhtelif gerçek
ve tüzel kişilere ait bulunmaktadır.
Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ’nin
Yönetim Kurulu Başkanı AKP’li Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı, Yönetim
Kurulu Başkan Vekili AKP’li Kocasinan Belediye Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi
AKP’li Melikgazi Belediye Başkanı, Yönetim Kurulu Üyesi Kocasinan AKP İlçe
Başkanıdır. Yine, toplam 254 maden arama ruhsatı aldığı ve kapattığı arama
alanı Yalova ilinin 11 katı büyüklüğünde olduğu basına yansıyan AKP Kayseri
eski İl Başkanı, İl Başkanı iken yedi yıl yürüttüğü şirket yönetim kurulu
üyeliğinden geçen yıl ayrılmıştır.
Maliye Bakanlığının sorumluluğunda bulunan özelleştirme
kapsamındaki TETAŞ’a ait yüzde 20 hisseyi temsilen
bile AKP İlçe Başkanı şirketin yönetim kurulu üyesi yapılmış. Pes doğrusu demek lazım.
Bu arada AKP Teşkilat İç Yönetmeliği’nin 28’inci maddesinde, kamu
kurum ve kuruluşlarına veya bunlara bağlı şirket, teşebbüs, teşekkül ve
iştiraklerde çalışanların bu görev ve hizmetlerinden ayrılmadıkça teşkilat
kademe başkanı olamayacakları ve buna aykırı olarak görev alanların partideki
görevine MKYK kararıyla son verileceği belirtilmektedir. Ancak görüldüğü üzere,
şirket sermayesinin yüzde 63’ü kamuya ait olmasına karşın sanki AKP’nin
teşkilat birimi, sanki AKP’nin bir şirketi, sanki AKP’nin arpalığı hâline gelen
şirketin yönetiminde yıllardır AKP il ve ilçe başkanları görev yapmış ve
yapmaya devam etmektedir. Bu durum, AKP zihniyetinin kamu malları ve
imkânlarıyla ilgili bakış açısını, AKP zihniyetinin söylemlerinin ve yazılı dokümanlarının
nasıl göstermelik olduğunu ortaya koymakta ve dürüstlükten hiç nasip
almadıklarına işaret etmektedir.
Değerli milletvekilleri, TETAŞ ile 1990 yılında imzaladığı
sözleşmelerin ana hatlarına göre, Kayseri Elektrik, halktan elektrik parasını
toplayacak, ulusal sistemden aldığı elektrik bedelini devlete ödeyecek ve her
yılın sonunda mahsuplaşma yapılacak, mahsuplaşma sonucunda şirketin sermayesine
göre makul bir temettü alacak, yapmış olduğu yatırımların bedelini topladığı
elektrik parasından karşılayacak, kayıp-kaçak miktarını taahhüt ettiği orana
düşürecektir. Ancak mahsuplaşmalar yıllarca
yapılmamış, daha sonra ortaya konulan mahsuplaşma ve denetim raporlarında
şirketin çok yüksek borçları çıkmış, sözleşmeye uygun çalışmadığı belirtilmiş
ve konu şu anda yargıya intikal etmiş olup davalar henüz kesinleşmemiştir.
Yine, benzer durumda olan Aktaş Elektrik
ile ilgili açılan dava sonucunda Danıştay tarafından sözleşmesi iptal
edilmesine karşılık Kayseri Elektrik ile ilgili bir işlem, bir başvuru yapılmamış
ve sözleşmesi uygulamaya devam edilmiştir. TETAŞ’ın
mahsuplaşmalardan doğan Kayseri Elektrikten alacak toplamının 150 milyon liraya ulaştığı
resmî raporlarla belirlenmiş durumdadır. Bu alacak toplamına belgelerine
ulaşılamayan değişik yıllara ait alacak miktarları ile hesaplanacak faizler de
eklendiğinde devletin adı geçen şirketten alacağının çok büyük değerlere
ulaşacağı açıktır.
Şirketin hesapları incelendiğinde şirketin faaliyetleriyle
ilgisi olmayan pek çok özel harcamanın gider olarak gösterildiği, yurt içi ve
yurt dışı seyahatlerde büyük paraların alındığı, şirket zarar etmesine rağmen
şirket yöneticilerine büyük tutarlarda prim ödendiği, devlete zarar verildiği,
mahsuplaşma denetimi yapan denetim ekiplerinin raporlarında, Bakanlık,
Başbakanlık Teftiş Kurulu ve Başbakanlık Yüksek Denetleme Kurulu raporlarında
yer almıştır.
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından 16 Şubat 2010
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına verilen araştırma
önergesiyle Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi uygulamalarında
kamunun zarara uğratıldığı iddialarının araştırılarak, alınacak önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa’mızın 98’inci ve Türkiye Büyük Millet Meclisi İç
Tüzüğü’nün 104’üncü ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis araştırması açılması
talep edilmiştir. Şirketin resmî
denetim raporlarına geçmiş birçok hediyelerin dağıtıldığına dair… Ki, ben
ayrıntılarını açıklamayacağım, konu yargıda devam ediyor. Bunlar raporlara
yansımıştır. Bazı partililerin elektrik faturalarının
ödendiği, bazı şirket yöneticilerinin kişisel harcamalarının, misafir
ağırlamalarının gider olarak kaydedildiği, Kayseri Belediyesince yapılması
gereken bazı harcamaların şirket bütçesinden karşılandığı, hizmet alımı yapılan
bir şirkete sözleşmeye aykırı keyfî ödemelerde bulunulduğu, şirket aracı ve
personelinin siyasi amaçlarla görevlendirildiği, bazı AKP’li politikacıların
uçak biletlerinin şirket bütçesinden karşılandığı gibi bazı usulsüzlüklere
karşın AKP İktidarı tarafından âdeta korunduğu ve kollandığı iddiaları araştırılmaya
değer çok önemli iddialardır. Ayrıca, ilgili müfettişlerce adı geçen
şirkete ait harcamalarda çeşitli yolsuzlukların yapıldığı belirtilmesine rağmen
görevliler hakkında bir işlemin yapılmaması da düşündürücüdür.
Değerli milletvekilleri, mutlaka araştırılması gereken böylesi
dikkat çekici ilişkilerin ve kamu zararı olduğu iddialarının bulunduğu Kayseri
Elektriğin bu tasarı hükümlerinden yararlandırılması hususu da Plan ve Bütçe
Komisyonunda son anda eklenmiştir.
Kayseri Elektriğin bu tasarı kapsamında bulunan alacakları ve
borçlarının ne tutarda olduğu, bu kanundan nasıl yararlandırılacağı, şirkete
sağlanan kolaylığın ne boyutta olduğu açıklanmamıştır ancak bu düzenlemeyle,
Kayseri Elektriğe bir çıkar sağlanacağı açıktır. Zira,
Kayseri Elektriğin de yararlandırılması öngörülen bu tasarıyla enerji alanında
faaliyet gösteren kamu iktisadi teşebbüsleri olan BOTAŞ, EÜAŞ ve bağlı
ortaklıkları, TEİAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ’ın birbirlerine
olan borç ve alacakları ferîleri terkin edilerek TEDAŞ’a
devrolunmaktadır. Dolayısıyla, Kayseri Elektriğin bu kuruluşlarla olan borç ve
alacaklarının ferîleri terkin edilerek mahsuplaşılması
söz konusu olacaktır. Hâlbuki Kayseri Elektriğin bu kuruluşlara dava konusu
olmuş borç ve alacakları bulunmaktadır. Biraz önce bahsettiğim üzere, Kayseri
Elektriğin TETAŞ’a, aralarındaki sözleşmeye göre
yapılan mahsuplaşmadan dolayı ihtilafa düşülen, hâlen davası kesinleşmemiş olan
150 milyon TL düzeyinde borcu bulunmaktadır. Bu borcun kesinleşmesi hâlinde
ferîlerinden kurtarılmak suretiyle Kayseri Elektriğe önemli boyutta bir çıkar
sağlanması söz konusu olacaktır.
Yine, tasarının 3’üncü maddesine göre bu tasarı kapsamında
yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esaslar Hazine Müsteşarlığı tarafından
belirlenecek iken, 4’üncü maddesine göre Kayseri Elektrik için uygulama
esaslarının Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı tarafından hazırlanacak
olmasının sebebini anlamak mümkün değildir.
Sayın Bakan milletvekili seçilmeden önce uzun yıllar bu şirketin
genel müdürlüğünü yapmıştır. Şimdi de bu şirketle ilgili uygulama esaslarını
Sayın Bakan belirleyecektir. Neden Hazine değil de Enerji Bakanlığı,
takdirlerine sunuyorum.
Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin İnternet
sitesindeki bilgilere göre, 1926 yılında kurulmuş bu şirket 15 Temmuz 2009
tarihine kadar 3096 sayılı Kanun kapsamında görevli bir şirket olarak faaliyet
göstermekteyken enerji temin ettiği TETAŞ ile sorunları birdenbire çözülmüş ve
şirketin eski genel müdürünün Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı olmasından
sadece iki ay sonra EPDK nezdinde sorunları çözülmüş ve perakende satış ve
dağıtım lisansları alarak faaliyetlerini 4628 sayılı Elektrik Piyasası
Kanunu’na göre sürdürmeye başlamıştır.
Şimdi Sayın Bakana soruyorum: Dağıtım şirketleri için milyar
dolarlık özelleştirme bedelleri ödenirken Kayseri Elektriğin otuz yıl için
sadece 93 milyon dolar tutarında işletme hakkı devir bedeli ödediği doğru
mudur? Ayrıca, toplam dört yılda ödenecek bu bedel şirketin tarifeleri
vasıtasıyla vatandaşın cebinden alınıp şirketin kasasına geri dönecek midir?
Değerli milletvekilleri, Komisyonda samimi olarak yaptığımız
itirazlara, tasarıya bu şekilde eklenen bir düzenlemenin ahlaki değerlerle ve
siyasi ahlakla bağdaşmayacağı uyarılarımıza rağmen, Sayın Bakan, son anda
getirdiği düzenlemeyi hararetle savunmuştur. Kayseri ve Civarı Elektrik Türk
Anonim Şirketi özel hukuk hükümlerine tabi bir şirkettir. Dolayısıyla,
tasarının 4’üncü maddesi bir şirkete menfaat sağlamaya hem de Sayın Bakanın
yıllarca genel müdürlüğünü yaptığı bir şirkete imkân sağlamaya dönük bir
düzenlemedir. Bu düzenleme hukuka da, ahlaka da, Anayasa’ya da aykırıdır. Bu
düzenlemeyle kamu zararına sebebiyet verilmesi öngörülmekte, suç işlenmektedir.
Sayın Bakana bizim bir çağırımız olacaktır: Ya kamu menfaatini,
saçı bitmemiş yetimin hakkı olan milletin kaynaklarını koruyacak şekilde
Bakanlık görevini yapsın ya da Bakanlıktan istifa etsin, gitsin bu şirketin
genel müdürlüğünü yapsın. Bu nedenle, Sayın Bakanın bir şaibe altında kalmaması
için 4’üncü maddenin tasarıdan çıkarılmasına destek verilmesi gerekmektedir.
Değerli AKP grup başkan vekilleri ve değerli AKP milletvekillerine
sesleniyorum: Böylesi şaibeli bir düzenlemeyi içeren 4’üncü maddenin lütfen bu
tasarıdan çıkarılmasını sağlayalım.
Değerli milletvekilleri, tasarı 5018 sayılı Kanun’a ekli 1 ve 2
sayılı cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli
kuruluşlar adına tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının
tamamını kapsamasına ve bu borçları, ferîlerini terkin etmesine karşın belediye
ve il özel idarelerinin elektrik kullanım bedelleri borçlarını kapsamamaktadır.
Bu, açık bir şekilde eşitsizliktir. Birçok belediyemizin bırakın diğer
borçlarını, personel maaşlarını bile ödeyemez hâle gelmiştir. Diğer kamu
kurumlarına yapıldığı gibi belediye ve il özel idarelerinin de elektrik
kullanım bedeli borçlarının kapsama alınması yönünde Plan ve Bütçe Komisyonunda
vermiş olduğumuz önerge maalesef reddedilmiştir.
Yine, elektrik dağıtımının özelleştirilmesi sonucu şirketler
tarafından vatandaşlara sunulan hizmetlerde ortaya çıkan sorunların
giderilmesini teminen ihale şartnamelerinin daha
detaylı bir şekilde düzenlenmesi gerekmektedir. Özelleştirilerek devredilen
dağıtım şirketlerinin kamuya ait önceki döneme ilişkin alacaklarının
hassasiyetle takip edilmesi ve bu alacakların kime ait olduğunun
belirlenmesinde, elektrik kullanımının yazılarak tahakkuk ettirildiği tarih
yerine elektrik kullandığı dönemin esas alınması, kamu alacaklarının takibi
açısından büyük önem arz etmektedir.
Yine, Hükûmet üyelerinin söz verdiği,
çiftçinin dönemsel gelir elde etmediği dikkate alınarak tarımsal sulama amaçlı
elektrik kullanımına ilişkin faturaların hasat dönemlerine endeksli olarak
yılda iki defa düzenlenmesine dair önergemiz de maalesef reddedilmiştir, bu
konuda Hükûmetin sözü olmasına rağmen.
Ben teşekkür ediyorum, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kalaycı.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına
söz aldım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, 535 sıra sayılı yasa “Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir
Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine İlişkin” başlığını taşıyor. Oysa, biraz önce hatipler burada açıkladılar, bunun içinde
özel sektöre ait, Kayseri’deki bir şirkete ait de düzenlemeler var. O zaman
bunun başlığı yanlış, bunun ismi bile yanlış, başından bir yanlış durumu
başlıyor.
Tabii, enerji politikaları Türkiye’nin en hassas konusu. Enerji politikalarını Türkiye’nin güvenlik politikasıyla birlikte
görmediğiniz zaman ve Türkiye’de, Türkiye’nin temel gündem maddeleri olan ve bu
temel gündem maddeleri içinde işsizlik, yoksulluk, yolsuzlukla bağını
görmediğiniz zaman, bu tür düzenlemeleri tek başına alıp değerlendirmek de
doğru değildir.
Türkiye’de, dışa bağlı, ithal enerjiye bağlı, 50 milyar dolarlar
civarında bütçe açığının nedenlerinden birinin enerji olduğu ülkemizde sadece
bununla da sınırlı kalınmıyor. Nükleer santrallerin
kurulacağı Sinop ve Mersin ilimizde öncelikle yabancı şirketlere bu güzel iki
sahil ilimizin -biri Karadeniz’de, biri Akdeniz’de- üstelik devlet garantisiyle
uzun süreli verilmesi ve böylesine önemli konuların hem Mersin’de hem Sinop’ta
halkın, çevre örgütlerinin, orada yaşayan insanların, oradaki insanları son
derece etkileyecek bu yatırımlar konusunda görüşünün alınmaması ve bunun tek
taraflı hükûmet tasarrufu olarak hayata geçirilmesi
çok ciddi kaygılar uyandırıyor. Bunun, sadece bu boyutu değil, HES’lerdeki denetimsiz çıkar hesaplarının zaman zaman vatandaşla bu şirketleri ne çok karşı karşıya
getirdiğini, ne çok mahkemelik olduğunu, Karadeniz dereleriyle ilgili
platformların açtıkları davalarda idare mahkemesinin, Danıştayın
verdiği kararların ne çok olduğunu da biliyoruz.
Salt bu değil, kömüre dayalı termik santraller konusunda da benzer
bir başıboşluk, bir denetimsizlik almış gidiyor. Nedir bunlar? İşte görüyoruz,
Silopi’de kömüre dayalı termik santral kuruluyor, altı tane daha termik santral
başvurusu yapılıyor. Afşin-Elbistan’dan göçük haberleri geliyor. Yüreğimizi
dağlıyor. Hâlâ göçük altında insanlarımız var. Zonguldak’tan, Taşkömürleri
İşletmelerinden acı haberlerin arkası kesilmiyor. Balıkesir’den, Bursa’dan,
diğer illerimizden de haberler alıyoruz. Bu konuda çok ciddi tartışmalar,
araştırmalar da yaptık, maden araştırma komisyonları kurduk, çok önemli
incelemeler de yaptık. O, maden araştırma komisyonunun kapsamlı raporu -ki
Meclis tarihinde sanıyorum bir ilk ama- maalesef gereği yapılmayan, kitaplık
raflarına konulan bir rapordan öteye gitmiyor. Bütün bunlar dikkate alındığı
zaman Türkiye’nin bir enerji politikasının olmadığı ortaya çıkıyor.
Salt bu değil tabii, Türkiye’nin Orta Doğu ilişkileri,
Türkiye’nin bir kaynak enerjisi ülkesi mi olacağı, yoksa enerji geçiş ülkesi mi
olacağı tartışmaları içinde maalesef kaynak enerjiden çok bir geçiş enerjisi, Nabucco’dan tutun da birçok boru hattının geçtiği,
geçeceği, Katar’dan tutun da İran’dan, Azerbaycan’dan, birçok ülkeden boru
hatlarının geçeceği bir ülke konumunda olduğumuz gerçeği var. Bunu şu açıdan ifade ediyorum, çünkü “BOTAŞ” denilince BOTAŞ biraz
enerji alanında faaliyet gösteren Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi
olarak da değerlendiriliyor. Bu olayın içinde ve bu borçların
yapılandırılmasında BOTAŞ önemli bir aktör olarak gözüküyor.
Peki, bu Mavi Akım’dan dolayı, diğer enerji alanlarından dolayı
açılan davalar, yolsuzluklar -birçok ülkeye, örneğin İran’a harcanmadığı hâlde
ödenen doğal gaz paraları ki bu 2 milyar dolara yakın bir para olduğu
söyleniyor- bütün bunlar, bir bütün olarak ele aldığımız zaman Hükûmetin bu konuda net bir politikası olmadığını
görüyoruz. Sadece bununla kalsak iyi ancak bu tür kanun teklifleri Türkiye’nin
gündemiyle AK PARTİ’nin de gündeminin farklı olduğunu
ortaya koyuyor. Çünkü Türkiye’nin gündeminde, baktığımız zaman, işsizlik,
yoksulluk, yolsuzluk, Kürt sorunundan kaynaklı gerilim, darbeyle hesaplaşamama
durumu, bağımsız yargı
sorunu, sürekli tartışma, demokratikleşme, düşünce özgürlüğü konuları; seçime
gidiyoruz, seçim barajı konusu, hâlâ yüzde 10 seçim barajları uygulanan
ülkemizde, yüzde 7 hazine yardımının uygulandığı ülkemizde, hâlâ darbecilerin
yaptığı siyasi partilerle, seçim yasalarıyla seçime giden ülkemizde, yanı
başımızda yaşananları yok saymak ve görmezlikten gelen bir anlayış hâkim.
Tunus’ta olanlardan sonra, Mısır’da yaşananları görmezden geliyoruz; Yemen’de,
Bahreyn’de yaşananları görmezden geliyoruz ve daha dün, bugün, İran, yakın
komşumuz, yine büyük bir ülke, İran’da yaşananları, çatışmaları, protestoları
-ki Cumhurbaşkanımızın orada olduğu bir dönemde- görmezden geliyoruz ve bütün
bunların içinde, gerçekten, Hükûmet kendi ekonomi
yasalarını durmadan Meclise getiriyor. Bunları Meclise getirirken demokrasi
adına muhalefet partilerinin -ki üç grup var burada- düşüncelerini,
açıklamalarını, önerilerini dikkate almayı da düşünmüyor. Enteresan
olan bir durum bu. Niye bunu düşünmüyor? Mesela çok
basit bir konu. Şimdi, TEDAŞ’ın borç
yüklenicisi olarak görüldüğü bu proje içinde, baktığımız zaman 15 milyar
civarında bir parayı konuşuyoruz. Bu, TEDAŞ’ın
borçları olarak gözüküyor. 15 milyar, 2011 bütçesinde öngörülende 39,6 cari
açık söz konusu olduğunda üçte 1 cari açık demek arkadaşlar. Yani, Türkiye’nin
2011 bütçesinin üçte 1’inin rakamı kadar bir enerji alanındaki borçtan
bahsediyoruz. Öyle basit bir şey değil.
Tabii, TEDAŞ’ın hazineden alacakları
var, 4 milyar civarında bir hazine alacakları var. Bu, yol, aydınlatma
giderleri vesaire gibi gözüküyor. Ancak bu tasarı görüşülürken Komisyonda, Plan
Bütçe Komisyonunda şunları ifade ettik, dedik ki: “Adil olun, ayrımcılık
yapmayın, eşit davranın.” Örneğin ibadethaneler konusunda, aydınlanma ücretleri
konusunda ayrımcılık yapıyorsunuz. Ülkemizde farklı dinler, farklı mezhepler,
farklı kültürlerin olduğu zengin bir ülkeyiz. Siz bırakın camiler, ibadethane
olarak aydınlanmalarının karşılanmasının dışında cemevlerinin
aydınlanmalarını bile kapsama almıyorsunuz. Bunu almazken, sizin Deyrül Zaferân gibi tarihî bir
manastırın, ibadethanenin veya Deyrül Umur gibi
tarihî bir manastırın, ibadethanenin aydınlanma borçlarını ödemeyeceğinizi
herkes bilir tabii. Ama bu konudaki önergeleri reddederken -yani gerçekten
samimiyetinizin ötesinde- o zaman niye bu Alevi açılımlarını yapmakla
meşgulsünüz? Yani nerede bir açılım yapsanız, orada bataklığa saplanıyorsunuz.
Hiçbir şey duymamış, dinlememiş, görmemiş gibi ayrımcılığa devam ediyorsunuz.
Bu dinî ibadet yerleriyle ilgili ayrımcılığınız bu tasarının
içinde var arkadaşlar. Bu tasarı bir ayıbınız. 74 milyon vatandaşımızın hepsine
eşit ve adil davranma sorumluluğunuz var. “Sorumluluğunuz” diyorum, bu
sorumsuzluğu burada görüyoruz. Bunu yapmayacaktınız.
Diğer bir konu… Şimdi, yakın zamanda elektrik şirketlerinin
hepsini özelleştirdiniz, 5 milyar lira para… Nerede bu 5 milyar lira para?
Hani, bütçede gözükmüyor, 2011 bütçesi kalemleri içinde gözükmüyor. Şimdi, bu
yetmiyormuş gibi, arkadaşlar, bunları borçtan kurtarmak, bunların borçlarını da
TEDAŞ’a yüklemek, KİT’lere yüklemek ve Kayseri’deki
bir şirketin… Ki arkadaşlar burada açıkladılar, AK PARTİ’yle,
Sayın Bakanla ve seçilmiş temsilcileriyle haşır neşir
olan bir şirketi, özellikle… Şöyle baktığımız zaman, daha enteresan bir şey,
Kayseri ve Civarı Elektrik TAŞ (KCETAŞ), evet bu böyle… Şimdi bakıyoruz,
buradaki ÇEAŞ da, KEPEZ Elektrik AŞ de, Aktaş
Elektrik Ticaret AŞ de kapsama dâhil oldu ve tümünü de KCETAŞ… Bu, kamu şirketi
mi arkadaşlar? Kamu şirketi mi bu? Soruyorum. Çıkıp burada Sayın Bakanın “Bu,
kamu şirketi mi, değil mi?” buna cevap vermesi lazım.
Eğer biz, özel sektöre, özel şirketlere, devletin hazine
bonolarıyla borçlandırma yaparak, takastı, devirdi, oradan oraya kaydırarak
birilerinin borçlarını da üstlendireceksek, şunu söyleyeyim, fakir fukaranın,
açlık sınırı altında yaşayan 2 milyon vatandaşın, yoksulluk sınırı altında
yaşayan 15 milyon vatandaşın vebali ve günahından kurtulamazsınız.
Bakın, sadece burada 15 milyar lira ile oynuyorsunuz. Bu 15 milyar
lirayı, kayırdığınız bu şirketlere verdiğiniz paraları sosyal devletin gereği
olarak Türkiye’deki açlık sınırı altında olan 2 milyon vatandaşa verirseniz
yoksulluk sınırı altında tek bir insanımız kalmaz. Şimdi, adalet budur, adalet
şirketlere devletin hazinesini, parasını aktarmak değil ki. Zaten, 2001 yılında
devletin hazinesinden 100 milyar lirayı, batık bankaların parasını vatandaşın
vergisinden ödediniz. Kim ödedi? Sizlerin zamanında ödeme yapıldı. Evet, önceki
koalisyonlar döneminde bu banka krizleri yaşandı ama ondan sonra, onların
çıkardığı yasalarla finans piyasası bu noktaya getirilirken bugün bankalar
Türkiye’de en çok kâr elde eden on yedi kuruluşun başında geliyor.
Şimdi, burada “adil olmak”, “eşit olmak” ve “adaletli olmak”
kavramları gündeme geldiği zaman soruyoruz, yani, şimdi, Allah aşkına,
Türkiye’de bir küçük köyün içme suyunu, sulama birliklerinin elektriğini bile
affetmiyorken borcunu üstlenmiyorken koskoca şirketlerin, özel şirketlerin
milyarlarını üstlenmeniz acımasızca bir adaletsizlik değil midir? Yani -bu çok
acımasız yaklaşımı, bu kıyaslamayı yaptığımız zaman- bir köyün içme suyunun
elektriğini, sulama birliklerinin parasını bile takas etmezken özel şirketleri
buna nasıl katarsınız? Lütfen, bu başlığı değiştirin. Bu başlığın içine bir de
“AKP’ye ait şirketlerin borçlarının takası” diye, KCETAŞ mı nedir, işte onu
yazın, bu kanun teklifi doğru olsun. Zaten, Melih Gökçek Ankara’nın doğal
gazından dünyanın borcunu takmış, elektrik borcunu takmıştı. İşte, sayenizde
iki yasa arka arkaya çıktı; bir, Türk Ceza Kanunu’ndan görevi kötüye
kullananları akladınız, bir de ekonomi yönünden bu çıktı.
Şimdi, burada şunu soracağım, vicdanlı olarak: Aydınlanmaların bir
kısmını BOTAŞ, TEDAŞ üzerinden yapılandırıyorsunuz. Ne yapıyorsunuz? Hemen
adını da koymuşsunuz: “Takas, mahsup, terkin.” Şimdi, belediyelerle özel
idarelerin elektrik borçlarına gelelim. Yol aydınlatma… Peki, belediyelerin,
özel idarelerin yol aydınlatma dışında hiç mi hizmeti yok? Elinizi vicdanınıza
koyun. Yani mezarlıkları aydınlatmasınlar mı Allah aşkına? Bunun cevabını
verin. Yani mezarlık aydınlatmasını bile bu borcun içine koymuyorsunuz. Bir
tarihî kalesi varsa, o kalesine iki tane aydınlatma koymuşsa o belediye, onun
parasını karşılamıyorsunuz. Şehirlerin ana caddeleri dışında kalan varoşlarını
aydınlatan belediyelere bir kuruş yardım etmiyorsunuz. İl özel idareleri,
civar, sınır olayından tutarak ne kömürden yararlandırıyorsunuz ne elektrik
üretiminden pay alıyorlar ne koyduğunuz barajlardan, HES’lerden
oradaki şehirlerimize bir kuruş para ayrılıyor. Bana şunu söyleyebilir misiniz,
çıkıp vicdanınıza elinizi basıp diyebilir misiniz? “Ben Karadeniz’in derelerini
kurutuyorum. Hem de Başbakanın çocukluğunun geçtiği dereleri, Kâzım Koyuncu’nun, Şevval Sam’ın türkülerindeki dereleri kurutup
barajlar yapıyorum, orayı özel şirketlere veriyorum. O özel şirketler buradan
elektrik üretecek ama buranın doğasını, tarihini, kültürünü tahrip ederken
buradaki vatandaşa ben şu kadar para veriyorum, yüzde 15’ini veriyorum.” Bana
diyebilir misiniz bunu? Hasankeyf’i sular altında bırakırken bunu diyebiliyor
musunuz? Cizre Barajı’nı yapacaksınız… Yani buralardan alıyorsunuz kaynakları,
getirip özel sektöre veriyorsunuz. Hiç mi orantılı adalet, orantılı hak, hukuk,
hakkaniyet diye bir kavram yok? Oradaki insanlar niye öfkeli? Maden sektörü İda Dağı’nı, Kaz Dağı’nı çukurlara çevirirken, şirketler
yarışırken orada ve vatandaşın doğal zenginliklerini tahrip ederken bir de yer
altı zenginliklerini alıp götürürken, oradaki vatandaşın şuna hakkı yok mu:
“Sen burayı tahrip ederken buraya ne veriyorsun? Ne koyuyorsun yerine?” demeye hakkı
yok mu? “Biri yer, biri bakar, kıyamet bundan kopar.” diyorlar ya, bunun gerçek
anlamı bu değil mi?
Şimdi, bu enerji sektörünü bu kadar acımasızca kullanma hak ve
hukukunu hangi vicdan sahibi hükûmet bu kadar
hoyratça kullanabilir? Nasıl kullanabilirsiniz? İnsanları nükleer enerjinin
radyasyonuna maruz bırakarak mı? Kendi sularını, doğal kaynaklarını yabancı
şirketlere peşkeş çekerek mi? Kömür ocaklarını, kömürleri özelleştirip, ihaleye
verip 1-2 kişinin eline vererek sadece onların yararlanması için mi? Yani
şimdi, Şırnak’ın her tarafı kömür arkadaşlar ama Ciner
geliyor, Şırnak’ta termik santral kuruyor. Allah aşkına, bunu kurarken ne
veriyor bölge halkına? O kadar kömürü alıyor, Cudi
Dağı’nda 800 metre tünel açmış, orada ne para bırakıyor, ne yatırım yapıyor,
bana söyler misiniz? Altı tane daha firma başvurmuş, hepsinde AK PARTİ’liler var, teker teker
bunları açıklayacağız. Ondan sonra da oranın havasını bozuyorsunuz, çevresini
kirletiyorsunuz, oradaki vatandaş da, çevreciler de güçlü bir hareket olarak
çıkınca toplumsal çatışmaya neden oluyorsunuz.
Bakın, arkadaşlar, dünyanın her yerinde, nerede enerji ve kaynak
varsa, o kaynak ve enerji nerede çıkmışsa yüzde 15’i çıkan yere verilir,
yatırıma dönüşür. Bu yok. Niye yok? Yok işte. Biz muhalefetiz, doğru olana
“doğru” deriz oy veririz ama buna oy vermeyiz arkadaşlar, bu vahşi kapitalizmin
tasarılarına oy vermeyiz. Ret oyu kullanacağız.
Teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kaplan.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Rize Milletvekili Bayram
Ali Bayramoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Bayramoğlu.
AK PARTİ GRUBU ADINA BAYRAM ALİ BAYRAMOĞLU (Rize) – Teşekkür
ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı kanun çerçevesinde
AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygı ve muhabbetle
selamlıyorum.
Benden önce diğer üç grubumuzun, partimizin temsilcilerini
dinledim. Söylediklerinin içerisinde doğruluk payı olan
konuların, eksikliğini hissettikleri konuların var olduğu muhakkak ancak bu
kanunun algılanması noktasında, gündeme getirmiş olduğumuz mahsuplaşma
meselesinin gerçek anlamda anlaşılmadığını müşahede etmiş bulunuyorum, çünkü
sürekli şekilde bir para, bir ödeme, karşılıklı bir transfer yapılıyormuşçasına
bir algılamayla konu gündeme geldiği için ilk önce bu bilgi kirliliğini bir
temizlememiz gerektiğiyle sözlerime başlayacağım.
Şimdi, arkadaşlar, 1992 senesinde hazine, bir program
çerçevesinde bir tahkim kararı alıyor ve bu aldığı tahkim kararı çerçevesinde
yine enerji içerikli olan bütün kurumları bir araya getiriyor ve diyor ki:
“Kendi aranızdaki bu borç-alacak ilişkilerini eninde sonunda bir tasfiye
etmemiz ve borçları sıfırlamamız gerekiyor.” diye bir karar alıyor ve 1992
senesinde borçlar tasfiye edilerek sıfırlanıyor. Hiçbir kurumun bir başka kuruma, devlet kurumlarının da birbiriyle
herhangi bir borç ilişkisi kalmıyor ama aradan geçen, 1992’den bu zamana geçen
süre zarfında, yaklaşık yirmi yıllık süre içerisinde yine kurumlar çeşitli
alışverişlerde bulunuyorlar. “Çeşitli alışveriş” demek, şu demek: Bir perakende
dağıtım firması var. Bu perakende dağıtım firması üretici bir firmadan elektrik
enerjisi alıyor. Üretici firma bunu dağıtıcı firmaya belirli bir bedel
üzerinden satıyor. Bu belirli bedel üzerinden satın alan
dağıtım firması da çeşitli perakende tüketicilere bu ürünleri dağıtmış oluyor
ama bu dağıtımları yaparken, bunun içerisinde belediyeler, ibadethaneler,
çeşitli kurum ve kuruluşların bedelleri de onların üzerine yıkılmak suretiyle
hesaplama tekniğine gidiliyor ama bu sistemde, eninde sonunda gözüküyor ki
kurumlar aslında birbirlerinin ürünlerini kullanmış olmalarına rağmen bunların
bedellerini birbirlerine ödemiyorlar. Nasıl olsa kamu kamudur diyor, TETAŞ’ın EÜAŞ’tan alacağı varmış,
EÜAŞ’ın TEDAŞ’a borcu
varmış gibi, kurumlar bu bedelleri nazarı itibara almıyor. Bunu tabii sadece
bir elektrik dağıtımı olarak değerlendirmememiz gerekiyor çünkü bunun
içerisinde aynı zamanda, en önemli alacak-verecek ilişkisi içerisinde bulunan
kurumlardan bir tanesi de BOTAŞ, çünkü BOTAŞ’ın enerjiyle doğal gaz açısından
ilişkisi var. Dolayısıyla BOTAŞ da ithal ettiği doğal gazlardan dolayı gümrüğe
ödemesi gereken bedelleri zamanında zemininde ödeyemediği, yatırımlara daha çok
pay ayırdığı için BOTAŞ da bu bedellerini ödeyemiyor. Rakamlar her geçen gün
düzenli olarak, sistematik olarak büyüyor.
İşte, arkadaşların bahsetmiş olduğu rakamlar hakkında size biraz
bilgi vermekte fayda görüyorum:
Bakın, bugün itibarıyla, TEDAŞ’ın TETAŞ’a toplam borç miktarı 10 milyar 898 milyon lira.
TETAŞ kim? Elektrik satışı yapan bir kamu KİT’i. Peki, aynı şekilde TEDAŞ’ın EÜAŞ’a toplam borcu ne
kadar? Yani, direkt üretici olan, direkt üreticiden satın alma sıfatıyla da 5
milyar 177 milyon lira. Bir de iletim bedellerini ödemesi gereken bir kurum
var, o da TEİAŞ. TEİAŞ’a ne kadar borcu var? O da 164
milyon lira. Yani, 31/12/2010 itibarıyla, TEDAŞ’ın toplam 16 milyar 239 milyon, kamu kurumlarına
borcu var. Bunun karşısında da üç dört tane kurumdan direkt alacağı var.
Başında ne geliyor? Genel aydınlatma. Genel aydınlatmadan alacağı ne kadar? 2
milyar 670 milyon lira, ibadethanelerden 164 milyon lira, resmî dairelerden de
731 milyon lira olmak üzere toplam 3 milyar 565 milyon lira alacağı var. Yani,
ikisini mahsuplaştırdığınız zaman, TEDAŞ’ın toplam
borç miktarı 12,5 milyar TL’ye ulaşmış. Ne kadar zamanda? 1992’den
bu zamana kadar. Fakat sadece bu kurumlar mı var? Hayır. Mesela size
birkaç tane örnek vereceğim, BOTAŞ’tan örnek vereceğim. BOTAŞ’ın toplam borç
rakamı açısından baktığımızda, EÜAŞ’tan toplam
alacağı 7 milyar 368 milyon lira. Peki, bu 7 milyar 368 milyon liraya şu andaki
kaydi değer olarak bakarsanız, toplam 12 milyar 815
bin lira faiz tahakkuk etmiş. Kim kimden ne faizi alacak? Aynı şekilde,
BOTAŞ’ın Ankara tır gümrüklerine 4 milyar 240 milyon lira gümrük vergisi ve
buna yaklaşık 3 milyar 235 milyon lira faiz; Başkent Vergi Dairesine de 2
milyar 376 milyon lira vergi, buna da 551 milyar lira faiz tahakkuk etmiş
durumda. Şimdi, bu sistemleri bu hâliyle, mevcut hâliyle bırakırsak önümüzdeki
senenin sonunda bu rakam 16 milyar 239’dan 18’e çıkacak, beş sene sonra 25’e
çıkacak ve gereksiz yere bir bilanço kaybına sebebiyet vermiş olacağız. Bununla
bitiyor mu? Hayır.
Bakın, bunun içerisindeki en önemli işlerden bir tanesi, bu mahsuplaşmayı
yapmak istememizdeki en önemli işlerden bir tanesi şudur: Bu kurumlar
birbirlerinden alacaklarını alamadıkları için birbirlerine faiz tahakkuku
yapmak zorundadır. Faiz tahakkuku ne demek? O tahakkukun içerisinde alacağınızı
alamadığınız zaman borç miktarını artırmak demektir. Ama kurum alacağını
alamadığı zaman çeşitli borçlanma mekanizmalarına gideceği için bu borçlanma
mekanizmalarını hangi kaynaklarla oluşturacak? Mevcut piyasadaki uygulanan
kredilendirme mekanizmalarıyla veya uluslararası alandaki kredilendirme
mekanizmalarıyla. Peki, buna faiz tahakkuk ettiği zaman bu nereye yansıyacak? Elektrik Üretim AŞ’ninki üretim maliyetlerine, Elektrik Dağıtımınki
dağıtım maliyetlerine ve eninde sonunda, dolaylı olarak perakende olarak
enerjiyi kullanan sanayiciye veya tüketiciye. İşte bu sistemin
içerisinde kargaşayı ortadan kaldırmak ve sistem açısından sistemi birbirine entegre edip bundan sonra çok daha verimli, prodüktif bir çalışmayı yapmak üzere, hiçbir parasal
hareket olmaksızın kurumlar arası mahsuplaşma kanununu getirdik.
Bakın, bunun sisteminin sonunda 16 milyar 239 milyon lira borcu
olan TEDAŞ nihai olarak toplam 9 milyar 2 milyon lira borçlu hâle geliyor, yani
alacakları borçları mahsup ediliyor, vergi hariç toplam 9 milyar 2 milyon lira
borçlu konuma geliyor. Peki, bu borcunun mekanizması hangi planlamayla
yürütülecek? TEDAŞ şu anda dağıtım ihalelerini, özelleştirmeden edinmiş olduğu
bedelleri, sistematik olarak bu kaynakları önümüzdeki süreç içerisinde
kullanmak kaydü şartıyla bu kurumlara yönlendirmek
şeklinde devam ettirecek ve en azından, o kurum, bilançosunda sürekli zarar
gözüken veya faiz gözüken sistemden bir anlamda kurtulmuş olacak.
Aynı mahiyette Türkiye’de en çok yatırım yapan kurumlarımızdan bir
tanesi BOTAŞ’tır. BOTAŞ’ın toplam borç miktarı rakamsal olarak yaklaşık 10
milyar lirayı, 11 milyar lirayı geçtiğinde, BOTAŞ’ın bu sistemin sonucunda olan
TETAŞ’a borçları toplam 1,596; BOTAŞ’ın da toplam 752
milyon lira olmak suretiyle minimize edilmiş olacak ve bundan sonra daha rahat,
daha “…”(x) hareket etme imkânına sahip olacak. Yani Ahmet’in Ali’ye, Ali’nin
Mehmet’e olan borçları, Mehmet’in de Ali’ye olan borcuyla bir anlamda kendi
içerisinde absorbe edilmiş olacak. Şimdi,
bu noktadan sonra özellikle arkadaşlarımızın dile getirdiği bir konuyu
nazarıitibara almakta fayda görüyorum çünkü burada Kayseri Elektrik Dağıtım işi
meselesiyle ilgili son derece bilgi dışı, gündem dışı, sanki Kayseri Elektrik
AŞ’ye bir para aktarılıyormuş, bu parasal harekette bunlara bir imkân
tanınıyormuş gibi bir değerlendirme gündeme geldi ki bu çok yanlış. Şöyle
yanlış: Bakın, 2008 senesinde sizlerle beraber burada geçirmiş olduğumuz
bütçenin sonucunda bir karar aldık, dedi ki: “Genel aydınlatma giderleri bundan
böyle kamu tarafından karşılanacaktır.” Genel aydınlatma nedir? Şehir
içerisindeki ulaşım imkânlarının ulaşabileceği her noktaya kadar aydınlatmanın
yapılabileceği çalışmalardır.
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.
Az evvel, Sayın Kaplan, “Özellikle mezarlıkların aydınlatmasını
niye belediyelere bırakıyorsunuz?” derseniz, normal planlamada genel aydınlatma
içerisinde mezarlıklar yok ama ben özellikle o konuşmadan sonra arkadaşlara
sordum, fiilî olarak her ne kadar yok ise de dekoratif amaçlı aydınlatmaların
dışındaki mezarlık ve benzeri aydınlatmalar da şu anda genel aydınlatmanın
içerisinde zaten değerlendiriliyor yani dolayısıyla “genel aydınlatma”
dediğiniz, şehrin içerisindeki bütün aydınlatmaları bu anlamda
içeriyor.
Peki, belediyelerin kaynakları şu anda bu bedelleri ödeme imkânına
sahip değil. İşte 2008’den önceki dönemde özelleştirilmiş üç tane bölgeden bir
tanesi Kayseri bölgesidir. Kayseri bölgesinin elektrik dağıtım şirketi, bu
kanundan önceki süre çerçevesinde bu bedelleri ilgili belediyelerden tahsil
edemediği için aslında belediyelerin borçları bu kanunda mahsuplaşma içerisine
dâhil edildiği için belediye adına bir mahsuplaşma sistemi yapılmaktadır.
Dolayısıyla bir para transferi, özellikle o tarafa bir kaynak aktarımı diye bir
şey söz konusu değildir, olamaz da. Çünkü bu kanun, hiçbir şekil ve surette
özel kuruluşların mahsuplaşmasını, dağıtım şirketlerinin, üretim şirketlerinin
veya genel anlamlı aydınlatmayla ilgili özel şirketlerin dağıtımı ifadesini
veya ödemesini hiçbir şekilde kabullenmiyor ve zaten kanuna da özel hüküm
olarak bunlar konulmuş durumda. Bu konuyu çok iyi bilmemiz gerektiğini
özellikle söylüyorum.
Bu mahsuplaşmanın sonucunda da -şunun altını kalın kalemle
çiziyorum- hiçbir dağıtım şirketi özellikle bu mahsuplaşmadan yararlanma
şansına sahip olamaz. Neden olamaz? Çünkü mahsuplaşma sadece kamu kurumları
arasında yapılan bir para transferiyle bilançoları temizleme işlemidir.
Dolayısıyla hadisenin parasal boyuta indirgenmiş olmasını çok doğru bulmadığımı
özellikle belirtiyorum.
Bunun yanında temel felsefe olarak az evvelki sözlerimin
içerisinde gündeme getirmiş olduğum konunun altını biraz daha kalın kalemlerle
çizmem gerektiğini düşünüyorum. Bu mahsuplaşma sistemi yapıldı ve önünde
sonunda toplam TEDAŞ -şuradaki rakamlar çerçevesinde söylüyorum size-
TEİAŞ’a 67 milyon, TETAŞ’a
1 milyar 596 milyon, EÜAŞ’a 6 milyar 587 milyon ve
BOTAŞ’a da 752 milyon lira borçlu kalacak. Bunun haricinde bir de hazineye
yaklaşık 3,5 milyar lira vergi borcu kalmış olacak. Mevcut Kanun’umuzun 4’üncü
maddesinin ek bendine göre, bundan sonraki süre içerisinde hazinenin reeskont faizleri sistemiyle bundan sonraki dönem içerisinde
TEDAŞ bu bedelleri sadece kime karşı ödemekle mükellef olacak? Bu kurumlara
aktarmakla mükellef olacak. Peki, TEDAŞ bu kaynağı nereden temin edecek? İşte, önemli nokta bu. TEDAŞ, şu anda, biliyorsunuz, çeşitli
dağıtım şirketlerini, özelleştirme yapmak suretiyle, Özelleştirme İdaresinden
bizim bile beklentilerimizin çok daha üstündeki rakamlarla dağıtım şirketlerine
satış yapmış durumda. İstanbul’un Anadolu yakası, Trakya yakası, Konya bölgesi,
Kütahya bölgesi, Antalya bölgesi gibi kurumları ve hakikaten rakamsal olarak
çok ciddi rakamlara bu bölge dağıtım ihaleleri gerçekleşmiş durumda. Peki, bu
gerçekleşmeler onaylanıp bedellerin ödemesi olmadan, az evvel burada
konuşulduğu gibi, “Biz, şu anda 2011 bütçesinin içerisinde bu -özelleştirmeden-
kaynakları göremiyoruz.” demek konuyu takip etmemek anlamına gelir.
Dolayısıyla, 2011 senesi içerisinde bu özelleştirme gelirleri hesaplara
geçtikten sonra, Maliye yani Hazineyle birlikte Özelleştirme İdaresi bir araya
oturacaktır. Bu miktarların ne kadarı hazineye aktarılacak, ne kadarı TEDAŞ’ın özelleştirme gelirlerinden dolayı bu diğer
kurumlara aktarma olarak geçirilecektir, onun kararını o kurumlar zaten
vereceklerdir. Ama bu, şu anlamda çok önemli bir ifadeyi de beraberinde
getirmiş oluyor. O da nedir? Eğer bu özelleştirme
gelirlerinden TEDAŞ bünyesine para transfer edilip TEDAŞ’la
EÜAŞ’a, TETAŞ’a, BOTAŞ’a bu
kaynakları kademeli olarak aktarmaya başlarsa hem borç limitini indirecek hem
de finansal olarak BOTAŞ gibi, TETAŞ gibi, EÜAŞ gibi sürekli yatırım içerisinde
olan kurumların çok daha iyi nefes almasına ve çok daha yeni yatırımlara
gitmesine de vesile olacaktır.
Bakın, geçtiğimiz cumartesi günü, ben, EÜAŞ bünyesinde
İstanbul’da, Ambarlı’da yapılan bir doğal gaz çevrim
santralinin ziyaretine gittim. Özellikle bu yatırımı bana çok övmüşlerdi
arkadaşlar, hatta bu konuda yerli bir firmamızın -hem proje hem imalat, çeşitli
makineler haricinde- bu noktaya gelmiş olmasını görmekten de son derece memnun
oldum.
İki tane önemli santralle yaklaşık 1.200 megavatlık büyük bir
çevrim santrali planlanıyor, yapılıyor ve inşallah bu sene içerisinde bitirerek
devreye alacaklar. Şimdi, bunu, bu yatırımı kim yapıyor? EÜAŞ yapıyor. Peki, EÜAŞ’ın şu andaki TEDAŞ’tan
toplam alacağı ne kadar? 6 milyar 587 milyon lira. Eğer bu kaynağı planlı
olarak bu kurumlara verebilirsek ve kademeli olarak bu kaynağın geleceğine
inanırlarsa, sadece rakamsal olarak ortada kalmadığını görüp inanırlarsa,
önümüzdeki dönemlerde ihtiyacımız olan enerji yatırımları konusunda planlama
yapma, rekabet sistemini oluşturma ve Türkiye’nin enerji arz güvenliğini
sağlama noktasında çok önemli bir işlevi yerine getirmiş olacaklardır.
Yine, kanunun içerisinde bulunan belediyeler ve il özel
idarelerinin genel aydınlatma giderlerinin bu mahsup içerisine katılmış olması
son derece önemli bir konudur. Bakın, belediye ve il özel idarelerinin sadece
genel aydınlatmayla ilgili toplam borç miktarı 2 milyar 670 milyon liradır. Bu borç miktarını bu belediyelerin mevcut kaynaklarla ödemesi
mümkün olmadığına göre ve 2008 senesinde almış olduğumuz bütçe kararı
çerçevesinde genel aydınlatma giderlerinin hazine bünyesinde karşılanması
konusunda da çok doğru bir karar vererek bunu uygulamaya koymuş olmamız demek
bu eski hesapların kitapların bir güzel düzenlenmesi, temizlenmesi ve 2011’den
sonraya beyaz sayfayla bu konulara bakmak anlamına gelir ki, o zaman Türkiye
bundan son derece daha iyi istifade etmiş olur, mevcut kurumlarımız, özellikle
KİT statüsündeki mevcut kurumlarımız da daha randımanlı, daha verimli çalışma
imkânına sahip olmuş olurlar diyorum.
Bu kanunun Türkiye açısından, özellikle enerji sektörü açısından
son derece önemli ve geleceğe yönelik çok özel bir anlam taşıdığını ve bunun
faydasını, önümüzde enerji sektörüne yönelik yapılacak diğer desteklere
faydasını da hep birlikte çok kısa süre içerisinde göreceğimizi söylüyor ve
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bayramoğlu.
Şahsı adına Bursa Milletvekili Sedat Kızılcıklı.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilli
arkadaşlarım; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç
ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, hepinizin bildiği gibi, 2001 yılı öncesinde,
2001 yılının başından önce elektrik dağıtım işi ya da elektrik piyasası, tek
alıcı, tek satıcı üzerinden, TEDAŞ üzerinden yürütülüyordu. Tabii o zaman tek
bir şirket vardı ve elektrik işlemleri bu şekilde yürütülüyor, herhangi bir
karışıklık meydana gelmiyordu fakat 2001’den itibaren rekabeti esas alan ve
üretimde nihai tüketiciye kadar kamu ve özel birçok piyasa oyuncusunun rol
aldığı bir yapı kuruldu. Bu yapının içinde EÜAŞ, TEİAŞ, TETAŞ gibi kurumlar ve
sonradan piyasaya giren yine BOTAŞ gibi, TEDAŞ gibi elektrik tedarik zincirinde
rol oynayan diğer piyasa aktörleri de devreye girdi.
Yine, 2000’li yıllardan sonra elektrik işleri de özelleştirme
kapsamına alındı, özelleştirilmesi düşünüldü ve özelleştirme odasına konuldu.
Bildiğiniz gibi “Nasıl olsa özelleştirilecek.” düşüncesiyle herhangi bir
personel alımı, herhangi bir yatırım yapılmadı ve bu anlamda da hizmetlerde
büyük sıkıntılar yaşandı. Gerçekten, özellikle az insanların yaşadığı yerlere
kaliteli hizmet götürülemedi, kaçakla etkili mücadele yapılamadı, enerji nakil
hatları, üretim hatları değiştirilemedi, personel yokluğu ve denetim
yetersizliği gibi sıkıntılarla birlikte elektrik piyasasında bu anlamda, hizmet
anlamında özellikle çok büyük sıkıntılar ortaya çıkmaya başladı. Tabii, bu
arada…
BAŞKAN – Sayın Kızılcıklı, bir
dakikanızı rica edebilir miyim.
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI (Devam)
B)
Çeşitli İşler
1.- Genel Kurulu teşrif eden ve
ülkemizde konuk olarak bulunan Rusya Federasyonu Devlet Duması
Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu
Başkanı Ildar Gılmutdınov
ve beraberindeki heyete Başkanlıkça “Hoş geldiniz” denilmesi
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanı Sayın Mehmet Ali Şahin’in resmî konuğu olarak ülkemizi ziyaret etmekte
olan Rusya Federasyonu Devlet Duması Rusya-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Sayın Ildar Gılmutdınov ve
beraberindeki heyet şu anda Meclisimizi teşrif etmiş bulunuyorlar.
Kendilerine yüce Meclisimiz adına “Hoş geldiniz.” diyorum efendim.
(Alkışlar)
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/877) (S. Sayısı: 535) (Devam)
BAŞKAN – Buyurunuz efendim.
SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Ben de misafirlerimize “Hoş geldiniz.” diyorum.
Tabii, bu özelleştirme kapsamına girdikten sonra bu yatırım
yetersizliği ve sıkıntılar ortaya çıktı. Daha sonra bu firmaların içerisinde
yeni şirketler oluşturulmasıyla birlikte enerji KİT’leri arasında baktığımız
zaman gerçekten borç ve alacak ilişkilerinde büyük sıkıntılar ortaya çıktı ve
her sene bunlarla ilgili düzenlemeler yapılmaya başlandı. Bu,
sürekli bir yapıya kavuşturulsun, daha sağlam bir yapıya kavuşturulsun ve faiz
gibi gerçekten sıkıntıları geçen ve ödeme yükümlülüğünü artıran problemlerden
artık düzgün bir sisteme geçilmesi noktasında bu kanun tasarısı hazırlandı ve
bu kanun tasarısı kısaca enerji KİT’leri arasında elektriğin sunumu, girdi
sağlayan kuruluşlardan perakende satışı yapan kuruluşa doğru olurken nakit
akışı bunun tam tersi yönde gerçekleşmekte, bildiğiniz gibi. Aşağıdan yukarı
doğru bir hizmet sunumu var ama nakdin de yukarıdan aşağı doğru gelmesi
gerekiyor. Diğer bir ifadeyle nihai tüketicilere sağlanan elektriği fatura eden
dağıtım şirketleri elde ettikleri gelirleri kendilerine enerji tedarik eden
üretim şirketine aktarmakta, elektrik üreten şirketler ise gelirlerini elektrik
üretiminde girdi sağlayan kuruluşlara aktarmakta.
Yukarıda bahsi geçen mekanizma TEDAŞ’ın tahsilatında yaşanan sorunlar nedeniyle enerji alanında
faaliyet gösteren enerji KİT’leri arasında borç, alacak birikimine neden
olmakta. Gelinen nokta itibarıyla tahsil edilme imkânı kalmamış borç ve
alacakların sadeleştirilmesi, mali tabloların izlenebilir bir yapıya
kavuşturulması bu yasa tasarısıyla sağlanmış olacaktır.
Bu kanun tasarısı herhangi bir nakit ödemesi yapılmaksızın enerji
KİT’leri arasında 31 Ocak 2011 tarihi itibarıyla oluşmuş bulunan borç ve
alacakların takas ve mahsup suretiyle tasfiye edilerek sadeleştirilmesi esasına
dayanmaktadır. Buna göre, TETAŞ, TEİAŞ, EÜAŞ ve BOTAŞ’ın her birinin mali
tablolarında, 31/1/2011 tarihi itibarıyla diğer enerji
KİT’lerinden olan alacak tutarı diğer enerji KİT’lerine olan borç tutarından
çıkarılacak, her bir KİT için net alacak bakiyesi hesaplanacaktır. Hesaplanan
bakiyeler TEDAŞ’ın bilançosunda borçlar bölümüne
aktarılarak muhasebeleştirilecektir, böylece diğer KİT’ler net alacaklı konuma
gelirken, TEDAŞ sistemin net borçlusu hâline gelecektir. Aralık 2010 itibarıyla
TEDAŞ’ın diğer KİT’lere olan 16,2 milyar lira borcu
değişmeyecek, ancak kendi aralarında borçlu-alacaklı durumda olan diğer
şirketler sadece TEDAŞ’tan alacaklı olacaklardır.
Şirketlerin TEDAŞ’tan alacakları geçici
rakamlara göre, TEİAŞ 67 milyon, TETAŞ 2.217 milyon, EÜAŞ 6.587 milyon, BOTAŞ
7.368 milyon lira olacaktır.
Söz konusu işleme ilave olarak, başta BOTAŞ’ın Gümrük
Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan ithalde ödenen KDV borçları ile
Maliye Bakanlığına olan tüm asli ve fer’i KDV ve ÖTV borçları olmak üzere, TEDAŞ’ın mülga Kamu Ortaklığı Fonu’na olan borçları terkin
edilerek TEDAŞ tarafından devralınacaktır.
Ayrıca 31 Ocak 2011 tarihi itibarıyla tahakkuk eden ve
vadesi geldiği hâlde TEDAŞ’a ödenmemiş olan
belediyeler ve il özel idarelerinin genel aydınlatma bedeli, ibadethanelerin
aydınlatma bedeli, bu borçların tamamı herhangi bir faiz tahakkuk ettirilmemek
kaydıyla, öncelikle TEDAŞ’ın Özelleştirme İdaresi
Başkanlığına olan borçlarından, daha sonra bilançosunda öz kaynaklar altında
yer alan hesaplardan mahsup edilecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu kanun herhangi bir şekilde borçların kamu
tarafından üstlenilmesini öngörmemektedir. Ayrıca, kamunun özel sektörden olan
alacakları ile özel sektöre olan borçları için herhangi bir düzenleme
içermemektedir. Tasarının yasalaşmasıyla birlikte enerji KİT’lerinin alacak
bakiyeleri TEDAŞ bilançosuna aktarılacaktır. Bununla birlikte, söz konusu
bakiyeler karşılığında kuruluşlara herhangi bir ödeme yapılmayacaktır.
Mesela, TETAŞ’a baktığımız zaman 3.595
lira abone grubundan alacağı, şirketlere ise 16.198 lira borcu olduğu
görülmektedir. Diğer taraftan, TEİAŞ’a baktığımız
zaman, 262 bin lira alacağına karşılık 195 lira borcu olduğu görülmektedir. TEDAŞ’ın 10.995 lira alacağına karşılık 8.778 lira borcu
olduğu görülmektedir. EÜAŞ’ın 13.999 liralık
alacağına karşılık 7.412 lira borcu olduğu görülmektedir ve bunlara baktığımız
zaman, TEİAŞ’ın 67 lira tam olarak alacağı, TETAŞ’ın 2.217 lira ve EAÜŞ’ın da
6.587 lira alacağı olduğu da gözükmektedir. Dolayısıyla, KİT’ler arasındaki net
borç-alacak durumuna da baktığımız zaman toplam 16.239 lira alacak miktarına
karşılık 16.198 liralık da bir borcun olduğu açık bir şekilde görülmektedir.
İşte bu mahsup gerçekleştirildiğinde, TEDAŞ’ın
diğer KİT’lere toplam 9 milyar liralık borcu olacak ve borcun da şirketlere
dağılımı şöyle olacak: TEİAŞ 67 milyon, TETAŞ 1 milyar 596 milyon, EÜAŞ 6
milyar 587 milyon, BOTAŞ 752 milyon olarak gerçekleşmiş olacak ve bu
mahsuplaşma gerçekleştirildiğinde hem sadeleşmiş hem de sağlam bir yapı
kurulmuş olacaktır diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Kızılcıklı.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.23
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.39
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER :
Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi tasarının tümü üzerinde söz sırası Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanı Taner Yıldız’a ait. (AKP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yıldız.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; bazı kamu kurum ve kuruluşlarının borç ve
alacaklarının düzenlenmesiyle alakalı kanun tasarısı üzerinde Hükûmetimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, öncelikle, Afşin Elbistan (B) Santrali’ne kömür tedariki
yapan özel sektörün sahasında olan kazadan dolayı ölen kardeşlerimize Allah’tan
rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyorum.
Değerli arkadaşlar, bir kısım konuşmalar yapıldı. Bu konuşmalardan
bazı bilgi eksiklerinin olduğu kanaatine vardım. Tekrar, bu bilgileri bir
gözden geçirme ihtiyacı hissediyorum.
Biz burada ne yapıyoruz; enerji KİT’leriyle alakalı nasıl bir
düzenleme yapıyoruz, nasıl bir düzenleme yapacağız? Hâlen enerji KİT’lerinin
genel bütçeli kuruluşlardan toplam 3 milyar 565 milyon TL bir alacağı vardır,
merkezî bütçeli hem vergiden hem de Kamu Ortaklığı Fonu da dâhil olmak üzere toplam
7 milyar 237 milyon TL de borcu bulunmaktadır. Enerji KİT’lerine bir enerji
ailesi olarak bakarsak genelde bu tarz bir rakam ortaya çıkıyor. Özetle, enerji
KİT’lerinin konsolide olarak toplam 3 milyar 672
milyon TL kamuya yani devlete borcu vardır. Hâlen, TEDAŞ, enerji KİT’lerine 16
milyar 239 milyon borçlu, devletten ise 3 milyar 565 milyon TL alacaklıdır yani
net borcu 12 milyar 674 milyon TL’dir. Mahsup işleminden sonra TEDAŞ’ın toplam net borç miktarı değişmeyecek ancak
borçluların kimliği değişecektir. Burada herhangi bir aslından tenzil etmek,
herhangi bir aslıyla alakalı terkin etmek söz konusu değildir; yalnızca
ferîlerinden, faizlerinden terkin etme söz konusu olabilecektir. Çünkü kamu
kurum ve kuruluşların kendi aralarında faizlerinin de tek kalem ve üniform bir yapı olmadığını görüyoruz. Dolayısıyla, daha
önce TETAŞ, EÜAŞ ve TEİAŞ’a borçlu iken mahsup
sonrası, eğer bu kanun tasarısı kanunlaşırsa, TETAŞ, EÜAŞ, BOTAŞ hazineye
borçlu hâle gelecektir, tek fark bu olacaktır; TEDAŞ’ın
borcu ne bir kuruş eksilecektir ne de bir lira artacaktır. Bir kere bunun
altını kalın çizgilerle çizmemiz lazım.
Burada herhangi bir nakdî ödeme de söz konusu değildir. Nakit
akışlarıyla alakalı enerji KİT’lerinin, bu söylediğimiz TEDAŞ, TEİAŞ, TETAŞ,
BOTAŞ ve EÜAŞ’ın bulunduğu ailenin birbirleriyle olan
nakit akışlarında da bir değişme söz konusu değildir. Yalnızca, burada, en kısa
tabiriyle, bir sadeleştirme söz konusudur.
Yine bir yanlış anlamaya meydan vermemek açısından şunu
belirteyim: Burada, bu düzenlemenin vatandaşa bir vergi olarak yansıyıp
yansımayacağıyla alakalı konudan bahsedildi. Değerli arkadaşlar, böyle bir şey
söz konusu değildir. Bu düzenlemeyle burada vatandaşımıza yeni bir vergi
gelmemektedir, yeni bir vergi aktarılmamaktadır. Çünkü bu kanun kapsamında
kuruluşlar arasında veya Hazine tarafından herhangi bir nakit ödeme
öngörülmediği için, nakit açığıyla alakalı da bir şey söz konusu olmayacaktır.
Mahsuplaşmaya konu olan vergi borçları ise cari döneme ilişkin olmayıp, uzun
bir süre içerisinde birikmiş olan bir tortudan ibarettir. Mahsuplaşma sonucunda
vergi borcunun anaparası silinmeden, yani terkin edilmeden TEDAŞ’ın
bilançosuna devredilmesi söz konusudur. Dolayısıyla, burada yeni bir vergi
tahakkuku oluşmayacaktır ve vatandaşa da yeni bir vergi gelmeyecektir.
Değerli arkadaşlar, belki maddelerinde konuşacağız ama Kayseri
Elektrik ve Denizli’yle alakalı bir konu var, onu burada birazcık açmam
gerekiyor.
Bildiğiniz gibi, ben Kayseri ve Civarı Elektrikte yaklaşık dört
buçuk-beş yıl genel müdürlük yaptım. Bu genel müdürlük süresi içerisinde
herhangi bir ortaklığım veya herhangi bir hissem söz konusu olmamıştır, ondan
sonra da olmamıştır. Yani bu süre içerisinde ben orada maaşlı çalışan birisi
idim, Kayseri Büyükşehir Belediyesi adına, orada yine Genel Kurul tarafından
seçilmiş bir genel müdür.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi, zamanında CHP tarafından
yönetilmiştir, zaman zaman -ANAP herhangi bir şekilde
belediyeyi almamış olmasına rağmen, daha önceden ANAP belediyesiydi- değişik
partiler Kayseri Büyükşehir Belediye seçimlerini kazanmışlardır, şu anda da AK PARTİ’dir. Dolayısıyla, en büyük hissedarı olan, hem bağlı
kuruluşları vasıtasıyla hem de ana hissedarı Kayseri Büyükşehir Belediyesine
aittir.
Şimdi değerli arkadaşlar, buradaki yapacağımız düzenlemeyle çok
fahiş bir hata yapılmaktadır anlayış olarak. Bu düzenleme ile biz Kayseri ve
Civarı Elektrik AŞ’ye herhangi bir para aktarmayacağız. Tam tersi, Türkiye’de
seksen bir ilin içerisinde bu belediye sokak aydınlatmaları ve il özel
idareleriyle alakalı tek almamış olan Kayseri belediyelerine ve il özel
idaresine para aktarmış olacağız. Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ bir bağlı
kuruluştur, 3096 sayılı Kanun çerçevesinde görev yapmış, yetmiş yıllık imtiyazı
olan ve sonra tekrar elli yıllık imtiyazını kullanıp yeni imtiyaz almış olan
bir şirketti. Şimdi tekrar, yeni düzenlemeyle, 4628 sayılı Kanun çerçevesinde
lisans almış olan bir şirkettir. Önceki hesaplarının her birisini kamu adına
alacak ve borçlarını düzenlemiş, bir nevi kiracı konumunda bulunmuştur.
Şimdi, biz, buradaki yapacağımız düzenlemeyle Türkiye’nin seksen
ilindeki belediyelerin 31/12/2008 tarihi itibarıyla
2015’in sonuna kadar bütün sokak aydınlatmaları Hazine tarafından
karşılanacaktır ama Kayseri bunun istisnası olarak kalmıştır. Bu düzenlemeyi
yapmamış olmamız hâlinde seksen ilin belediyeleri sokak aydınlatmalarını Hazine
tarafından ödeyeceklerdir ama bir tane il, Kayseri ilinde sokak aydınlatmaları
Hazine tarafından ödenmeyecektir. Bu doğru bir yaklaşım değildir. O yüzden,
yanlış anlamalara meydan vermemek açısından, ben bunu Plan ve Bütçe
Komisyonunda da anlattım ama herhâlde orada bulunamayan arkadaşlarımız vardı,
biz bu vereceğimiz parayı, buradaki yapacağımız düzenlemeyi Kayseri Elektriğe
vermiyoruz arkadaşlar. Belediyelerindeki sokak aydınlatmaları… Bu nasıl çıktı?
2002 yılında çıplak maliyetlere geçme kararı alındıktan sonra
piyasanın liberalleşmesi, serbestleşmesiyle alakalı karar alındıktan sonra
sokak aydınlatmalarını ilgili belediyeler ödeyecek dedik sınırları dâhilinde.
Bakın ne oldu? Belediyeler paralarını ödemediler. Şirketler dedi ki TEDAŞ’ta: Eğer siz bu sokak aydınlatma paralarını
ödemezseniz, aydınlatmaları keserim dedi. Belediyeler dedi ki: “Buyurun kesin.”
dediler. Türkiye’nin genelinde yapılan uygulama bu. Kesildi sokak aydınlatmaları.
Bu sefer güvenlik güçleri dedi ki, şehir içlerinde emniyet, şehir dışında
jandarma: “Arkadaşlar elektriği kesiyorsunuz ama güvenlik sağlanamıyor, lütfen
elektrikleri açın.” Parasını ödeyecek belediye, güvenliği sağlayacak emniyet ve
jandarma güçleri, alacaklı olan da o zaman TEDAŞ ve görevli şirketler. Şimdi,
bu mekanizma ancak 2008’in sonuna kadar birikmiş alacaklar şeklinde yürüdü. Ne
tahsil edilebildi ne de sokak aydınlatmaları kesilebildi. Bir yandan
borçluların borcu arttı, bir yandan alacaklıların alacağı arttı ama sokak
aydınlatmaları kesilemedi.
Son yapılan düzenlemelerle sokak aydınlatmalarının da 2015’in
sonuna kadar hazine tarafından karşılanacağı kanunlaştırıldı ve bununla alakalı
geriye dönük paralar hazine tarafından karşılandı. Kimlerinki karşılanamadı? O
anda görevli bulunan şirketlerinki karşılanamadı. Hâlbuki orada da belediyeler
var. İl özel idarelerine aktarılan paralar, hepinizin malumu, belediye
sınırları dışında kalan alanların, köy aydınlatmalarını düzenleyen kısımdı. Kayseri’nin
de köyü var. Biz şimdi 34 bin tane köye veriyoruz, 365 tane köye vermiyoruz.
Adil olmayan bu yaklaşım düzeltiliyor burada değerli arkadaşlar. Şirkete
herhangi bir para aktarma söz konusu değildir çünkü bu kanunun temelinde,
kamunun kamuya olan borçları ancak birbirinden mahsup edilecektir, kamunun özel
sektörle alakalı borçları mahsup edilmeyecektir.
Denizli bölgesindeki AYDEM’in de benzer
bir problemi vardır. Orada, Denizli, Muğla, Aydın illerine bakan işletmecinin
altı yedi aylık, yani 31/12/2008’den daha önce lisans
almış olmasına rağmen, bu kanun yürürlüğe girdiğinden daha önceki borçlarına
dönük… Yaklaşık o da ne kadardır, ne kadarlık bir
rakamdır: 10,5 milyon civarında -7 milyonu aslı, yaklaşık 3,5 milyonu da
gecikme zammı olmak kaydıyla- bir paradır. Yani o anda lisans almış olmasına
rağmen, daha önce, bu kanun kapsamından daha önce bu çalışmayı yapan
firmalardır. O yüzden, ben bu yanlış anlamanın da bu manada giderileceğine
inanıyorum.
Değerli arkadaşlar, tekraren söylüyorum, bu kanun tasarısının
kanunlaşmasıyla beraber, bu zikrettiğimiz bütün kuruluşların net olarak borçlu
ve alacaklı konumları değişmeyecektir ancak merkezî bütçeli idarelere borçlu
kuruluşlar -BOTAŞ gibi- ile merkezî idareden alacaklı TEDAŞ’ın
ana borçlu ve ana alacaklı olarak düzenlenmesi söz konusudur. Bir nevi, borcun
ve alacaklının olabildiğince kümeleştirilmesi söz konusu olmuştur çünkü TEDAŞ…
Niçin TEDAŞ’ta bunları biriktiriyoruz, bir başka
kuruluşta biriktirmiyoruz? Bunun temelinde, TEDAŞ, nihai abonelerden, nihai
müşterilerden yaklaşık 32 milyon abonesi olan, nihai müşterilerden alacağının
tamamını alamayıp, bütün kendisine tedarikçi kuruluşlara parasını ödeyemediği
için TEDAŞ’ta biriktiriyoruz.
TEDAŞ’ın alacaklarının
bir bölümü aslında merkezî bütçeli kuruluşlardan ve belediyelerin genel
aydınlatma giderlerinden, bir bölümü ise tarımsal sulama aboneleri ve sanayi ve
mesken kullanıcılarından idi bildiğiniz gibi. Merkezî bütçeli kuruluşlardan
olan alacağın ve genel aydınlatma alacaklarının tahsili çok mümkün görülmedi, biraz
önceki anlattığım sebeplerden dolayı.
Tasarı ile karşılıklı mahsuplaşmayı sağlamayı ve bakiye borçların
devlet iç borçlanma tahvili faiziyle uzun vadeli olarak yeniden
yapılandırılmasını amaçlıyoruz. Ödeme planı ve diğer usul ve esaslar Maliye
Bakanlığı ile Bakanlığımızın görüşü alınmak suretiyle Hazine Müsteşarlığı
tarafından da belirlenecektir.
Ben burada çok fazla rakama girmek istemiyorum, çok
detaylara girmek istemiyorum, arkadaşlarımız rakamları da verdiler ama şundan
bahsetmek isterim ki: Özellikle faizler konusunda, genel ve karma bütçeli
idarelerden -özel veya kamu değişmiyor- bunlar alınamıyor idi; kendi gelirini
oluşturan şirketlerden ise bunlar alınabiliyor yani Maliye Bakanlığına bağlı
kuruluşlardan da aynı şekilde, 1 ve 2 sayılı cetvel kapsamında bulunanlardan da
normalde alıyor idi. Şimdi, bu zaman ne oluyor? Sizin Devlet Su İşlerinden alacağınız var 100 lira ve zamanında
ödenmediği için TEDAŞ faiz tahakkuk ettiriyor ama gel gelelim DSİ’nin borçlarında faiz ödeme kalemi yok. O yüzden, asıllarından
değil, faizlerinin terkiniyle alakalı, bir denkleştirmeyle alakalı düzenleme
yapıldı. Burada herhangi bir asıl paranın -bu bahsettiğim bütün rakamlar
çerçevesinde- herhangi bir terkini söz konusu değildir, herhangi bir affı söz
konusu değildir, ancak, tekrar ediyorum, faizleriyle alakalı terkinler
olacaktır.
Ben, tekrar maddeler üzerinde konuşmak üzere heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Şahsı adına Siirt Milletvekili Afif Demirkıran.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Demirkıran.
AFİF DEMİRKIRAN (Siirt) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 535 sıra sayılı
Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu kanun, bildiğiniz gibi, kısaca enerji
KİT’lerinin mahsuplaşması şeklinde halkımız arasında, vatandaşlar arasında
ifade edilmektedir. Ben, kanunla neler yapılacak, detaylar
nedir; bütün bunlara girmeyeceğim çünkü gerek Sayın Bayramoğlu
gerek Sayın Bakanımız, kim kime ne kadar borçludur, kim kimden ne kadar
alacaklıdır, bunun sonucunda neler oluyor, mahsuplaşmada neler elde ediliyor,
neler siliniyor, neler silinmiyor, herhangi bir silinme var mı, yok mu, kamuya
herhangi bir etkisi var mı, herhangi bir yük var mı, vatandaşlarımıza herhangi
bir vergi yükü getirecek mi, kamuya herhangi bir yük getirecek mi, getirmeyecek
mi, bununla ilgili çok detaylı bir şekilde ifade ettiler, anlattılar yüce
heyete.
Ben şunu ifade etmek istiyorum: Şimdi, BOTAŞ’tan
başlayalım, doğal gaz verecek elektrik üretim şirketine; elektrik üretim
şirketi elektrik üretecek, iletim şirketi üzerinden ticaret, taahhüt şirketine
elektrik verecek; TETAŞ yani Elektrik Ticaret ve Taahhüt Şirketi de TEDAŞ’a elektrik verecek; TEDAŞ da vatandaşa elektrik
veriyor, kuruluşlara, kamu kuruluşlarına elektrik veriyor, sokak aydınlatmaları
yapıyor, ibadethaneler vesaire… Şimdi, TEDAŞ
alacağını tahsil edemezse zamanlı olarak, işte o zaman bu yukarıdan aşağıya
gelen ham madde ve elektrik akışı aşağıdan yukarıya doğru bir sıkıntı
oluşturuyor. TEDAŞ TETAŞ’a para ödeyemeyecek, TETAŞ
elektrik üretim şirketine para ödeyemeyecek, elektrik iletim şirketi arada
kendi iletim hizmetleriyle ilgili parayı alamayacak ve BOTAŞ’a para gitmeyecek.
Dolayısıyla, bütün bu şirketlerin mali bilançoları allak bullak olacak. Mamafih
o şekilde. İşte biraz önce Sayın Bayramoğlu söyledi,
1992’de bir mahsuplaşma yaptık, o günden bugüne çok ciddi şekilde birikti.
Nihayetinde artı-eksi, hepsini üst üste koyduğunuz zaman 16 milyar liradan
bahsediyoruz.
Peki, sonuçta, bu böyle kaldığı zaman daha da artacaktı bu
rakamlar. Bir faydası var mı, bir getirisi var mı? Hayır. Çünkü kimse kimseye
para verebilecek durumda da değil. O zaman bunun bir mahsuplaşmasının yapılması
şarttır, gerekir. Başka türlü de zaten bu işin altından kalkabilmeleri mümkün
değil. Ama en azından bu mahsuplaşma olduğu zaman enerji şirketlerinin kendi
yapıları, kendi mali yapılarında bir düzelme oluyor, biraz daha ciddi, sağlıklı
bir çalışma yapabiliyorlar. Peki, bu çalışma olduğu zaman, bu mali yapıda
sağlıklı bir yapılanmaya gittiği zamanki getirisi ne olacak? İşte, esas sorun
burada, esas mesele burada daha doğrusu.
Değerli arkadaşlar, elektrik üretimi -özellikle enerjide elektrik
üretiminden bahsediyor burada- olmazsa olmaz bir şarttır Türkiye’nin kalkınması
için, Türkiye’nin gelişmesi için, sanayimizin gelişmesi için ve gelişmiş
ülkeler seviyesinde bir Türkiye, sevdamız olan bir Türkiye’ye kavuşabilmemiz
için.
Değerli arkadaşlar, bugün itibarıyla, bakın bizim fert başına
elektrik tüketimimiz OECD ülkelerinin tükettiği elektrik ortalamasının yüzde 70
kadar altındadır, dünya ortalamasıyla neredeyse başa baştır. Bakın, Enerji
Bakanlığının yapmış olduğu çalışmaya göre ta 2023 yılında, cumhuriyetimizin
100’üncü kuruluş yıldönümüne geldiğimizde hâlen bizim ulaşacağımız seviye, fert
başına tüketim yılda 5.000-5.500 kilovatsaat olacak
ki, bu bugünkü OECD ülkelerinin, gelişmiş ülkelerin -ki 7.500-8.000 kilovatsaattir ortalaması- çok altında olacaktır. Onun
için, biz, şirketlerimizin rahat çalışabilmesini sağlayabilmeliyiz.
BOTAŞ -detayına girmemize gerek yok- Türkiye’yi, gerçekten,
uluslararası platformda saygın bir noktaya getirmek üzere ciddi bir şekilde
boru hatları döşemektedir, ortak olmaktadır. Türkiye’nin her tarafını boru
hatlarıyla döşedi, 4 bin küsur kilometreydi, biz iktidara geldiğimizde 11 bin
kilometreye çıktı. Sadece beş altı ile doğal gaz verebiliyorduk, bugün her
tarafta, altmış yedi ile doğal gaz veriyoruz. Artık, aileler evlerinde çok
rahatlıkla çevreyi kirletmeden, rahat bir şekilde doğal gaz tüketiyorlar,
ısınıyorlar, yemeklerini pişiriyorlar bacılarımız, tabii birçok yerde beyler de
hanımlarına yardımcı oluyorlar, onu da söyleyeyim.
Elektrik üretim şirketi kapasitesini artırmak
mecburiyetinde. Bakın, her sene
2-3 bin hatta 4 bin megavat kadar ilave kapasiteye ihtiyaç vardır Türkiye’de.
Kriz dönemlerini hariç
tutarsak yüzde 6 ile 8 arasında elektrik artışında bir talep
artışı söz konusudur. Bunu karşılayabilmek mecburiyetindeyiz. 48 bin megavat
olan bugünkü elektrik üretim kapasitesi 2020’ye geldiğimiz zaman 80-100 bin
megavatlara çıkmak durumunda.
Bekir Başkan oradan işaret ediyor, evet, ben burada keseceğim.
Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, yalnız TEDAŞ da buna bağlı olarak
görevini yapıyor. Yüzde 25’lerden yüzde 15’lere düşürdü kayıp kaçağı. Bunun
için çok ciddi yatırımlar yapıldı. Köy hatlarında ciddi iyileşmeler oldu, yeni yeni trafo merkezleri kuruldu birçok yerleşim yerinde.
Elektrik iletim şirketi çok ciddi yatırımlar yaptı. 60 küsur bin kilometreden
90 küsur bin -98 bin- kilometreye çıktı trafonun kapasitesi MWA olarak. İletim
hatlarında da çok ciddi şekilde artış söz konusu oldu.
Dolayısıyla, bu şirketleri bizim rahatlatmamız gerekiyor. Bu
şirketleri rahatlatabilmek için bu kanunu bugün burada sonuçlandırmamız, bu
mahsuplaşmayı yapmamız gerekiyor. Şimdiden ben hayırlı olsun diyorum ve
Elbistan’da göçük altında kalan vatandaşlarımız için yine ben de başsağlığı
diliyorum. İnşallah ülkemizde bir daha böyle bir kazayla karşı karşıya
gelmeyiz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Demirkıran.
Sayın milletvekilleri, şimdi soru-cevap bölümüne geçiyoruz. Yirmi
dakika süremiz var, on dakika sorulara ayıracağım. Sayın Bal, Sayın Akçay ve
Sayın Özdemir sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Bal.
ŞENOL BAL (İzmir) - Sayın Başkan, Sayın Bakana sormak istiyorum:
Enerji alanında faaliyet gösteren söz konusu kurum ve kuruluşlar arasındaki
borç ve alacak sorunu özellikle devri iktidarınızda kronikleşmiş ve borç-alacak
tutarları neticede devlet müdahalesini gerektirecek hâle gelmiştir. Bugün de bu
tasarıyı konuşuyoruz. AKP İktidarı süresince KİT’lerin borç-alacak durumlarının
büyük bir problem hâline gelmesi yönetim politikalarınızın ve yönetim
hatalarınızın bir sonucu değil midir?
İkincisi: Ankara Büyükşehir Belediyesi özellikle EGO ve Başkent
Doğalgazın BOTAŞ’a borcu ne kadardır, nasıl bir ödeme planı uygulanmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Bal.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, doğal gaz anlaşmalarındaki al ya da öde sistemine
göre doğal gazın yüzde 75 ve yüzde 80’i peşin, yüzde 20-25’i ise gaz
alındığında ödenmektedir. Buna göre, BOTAŞ, 2010 yılında Rusya ve İran’dan
almadığı ne kadar gazın parasını ödemiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana soruyorum: AKP sözcüleri konuşmalarında bu tasarı
kanunlaşırsa Türkiye’nin enerji meselelerinin hemen hemen
tamamının çözüleceği imajını verdiler. Gerçekten, bu tasarı yasalaşırsa enerji
meselesinin yüzde kaçı çözülecektir?
İkinci sorum: Türkiye dünyada en hızlı gelişen enerji
pazarlarından biri hâline gelmiştir. Mevcut yatırım hızıyla bu yakın gelecekte
enerji problemleriyle karşılaşmayacağımızı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Sayın Özdemir, buyurunuz.
MALİK ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler.
Sayın Bakanım, Sivas’ın Divriği ilçesinin yüzün üzerinde köyü var.
Bu, TEDAŞ özelleştirildikten sonra, 100 köyümüzün yaklaşık 50’sinden fazlasında
on beş-yirmi günden uzun süreyle elektrikler kesilmekte. Yeni gelen,
özelleştirilen şirketin elemanlarının işi bilmediğinden kaynaklandığı
söyleniyor. On beş günlük süreden sonra ya düşük fazda ya yüksek fazda elektrik
geldiği için buradaki insanlarımızın büyük çoğunluğu belki 2 defa, 3 defa
televizyon ve buzdolabı almak durumunda kalıyorlar. Bu konuda bir çözüm, çare
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Özdemir.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle sorular için teşekkür ediyorum. Bir kısmı
aydınlatıcı mahiyette olacak bunlar.
Elektrik şirketleri, dağıtım şirketleri özelleştikten sonra, en
son tarife düzenlemeleriyle beraber yaptığımız işlemlerde hem bu geçiş dönemini
iyi düzenleyebilmek hem de varsa sıkıntıları giderebilmek açısından yatırımlar
üzerinde bir çalışma yaptık. Yaklaşık 81 il, 850’ye yakın ilçe, 34 bin
civarında köy, 46 bin civarında köy bağıtlısı ve mezra olmak üzere ciddi bir
işletmecilik söz konusu. Tabii ki bunun her bir tarafında vatandaşımızın
hakkıdır ki kesintisiz bir elektrik alması. Çünkü toplumun ulaştığı refah
seviyesi herhangi bir enerji kesintisine tahammül göstermemektedir ve bu son
derece haklıdır, son derece de doğrudur.
Bu açıdan, Sivas bölgesine yapacağımız 2011 yılındaki yatırım
yaklaşık 2,5 katı civarında olacaktır. Takdir edersiniz ki 950 bin kilometrelik
dağıtım hattının ve yaklaşık 50 bin kilometrelik iletim hattını düşünecek
olursak 1 milyon kilometrelik iletim hatlarında herhangi bir kesintinin
olmaması lazım. Köy şebekelerinin bir kısmında, yirmi yıllık, yirmi beş yıllık,
hatta otuz yıllık dağıtım hatlarının olduğunu görüyoruz. Bunların yenilenmeye
ihtiyacı var. Bir kısım yeni trafolar da koyacağız. O açıdan, ben, şimdi, hangi
köylerse onların tek tek isimlerini aldırıyorum ve
Sivas’taki köylerimizin de zaman zaman olağanüstü kış
şartlarından kaynaklanan ulaşımın kapandığı yerler olabiliyor. Eğer ulaşımda
herhangi bir kapalılık tabii ki yoksa arkadaşlarımız onu gidermek zorundadırlar
ve zamanında hizmeti götürmek zorundadırlar, ister kamu olsun isterse özel
sektör olsun. Bununla alakalı, aslında, Sivas’ın şahsında diğer bütün iller
için de benzer şeyleri söyleyebilirim. Elektrik dağıtım hizmetlerine minimum 2
katı civarında yatırım yapılacak ve bunlarla alakalı projelendirmeler de ocak
ayı içinde başlamış bulunmaktadır.
Türkiye büyüyor, değişiyor, gelişiyor. Sayın Özdemir dediler ki:
“Bu enerji pazarları ileride bunlar rahat karşılanabilecek mi, herhangi bir
sıkıntı olabilecek mi? Bunlarla alakalı nasıl bir görüşümüz var? Problemler
çıkabilecek mi?”
Değerli arkadaşlar, şu
anda, elimizde yaklaşık 50 bin megavatlık bir kurulu güç var ve şu anki
üretimimiz tüketimimizden daha fazla. Bunda 2008 yılındaki oluşan global krizin tesirlerini de açıkça söyleyebiliriz. Yani
Türkiye büyüme hızı itibarıyla nasıl 2009 yılında yüzde 3’lük bir küçülme
yaşadı. Normalde bizim öngörülerimizde enerji sektöründe orada yüzde 6’lık
büyüme vardı. Bu makastan dolayı ve üretim şirketlerinin özelleşmesiyle
beraber, yani özel sektör tarafından yapılan üretim santrallerini de hesaba
katarsak şu anda üretimimiz tüketimimizden daha fazla. Bu makasın, ben, üretim
lehine açılacağını ve serbest piyasada, rekabetçi ortamda daha çok özel
şirketin daha çok enerji üretim şirketi yatırımı yapacağına inanıyorum.
Dolayısıyla, bizim hedeflediğimiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 100’üncü
yıl dönümünde Türkiye’nin üretiminin tüketiminden fazla olacağına ve rekabetçi
ortamda tamamen özel sektör tarafından bunların değerlendirileceğine
inanıyorum.
2002 yılında özel şirketlerin toplam üretim içerisindeki payı
yüzde 34’ler civarındaydı, şu anki geldiğimiz noktada yüzde 52’ler civarında.
Bu rakam daha da artarak gidiyor ama bu rakamın aynı zamanda fiyatta rekabeti
arttırıcı, kaliteyi arttırıcı bir yapıda da gelişmesi lazım.
Enerji meselesinin tamamı çözülür mü Türkiye’de? Şunu hep beraber
biliyoruz ki, ana primer enerji kaynakları dediğimiz
petrol ve doğal gazda şu anda yurt dışına bağımlıyız. Avrupa Birliği üyesi
ülkelerdeki bu bağımlılık oranı hemen hemen bizimki
kadar, toplam yirmi yedi ülke açısından baktığımızda da. Biz, bu ithal
ettiğimiz enerji kaynaklarını olabildiğince yerli hâle getirmezsek istediğimiz
hedefe tamamen ulaşmış olmayız. Bir kere bunları yerli hâle getirmemiz lazım.
Bu yüzden de arama faaliyetlerini arttıran ve ülkenin şartları içerisinde
bunları değerlendiren bir yapı içerisinde bulunmamız gerekiyor,
ki içinde bulunduğumuz yapı da zaten budur. Ama takdir edersiniz ki dünyadaki
ülkelerin bir kısım dağılımında tamamen enerji kaynaklarının yüzde 100’ünü
kendinden karşılayan olduğu gibi, yüzde 100’ünü tamamen yurt dışından ithal
edenler var. O yüzden, bunun doğasındaki, ülkemizin coğrafyasından kaynaklanan
bu doğayı biz değiştiremeyiz. Petrol ne kadar varsa biz o kadarını bulmak
zorundayız ama yine takdir edersiniz ki bizden daha fazla petrolü olan, bizden
daha fazla doğal gazı olan ülkeler vardır, onların işi bizimkine göre daha
kolaydır. Biz bulunduğumuz şartlarda olabildiğince yerli kaynaklar hâline
getirerek bunları inşallah aşacağız.
Ankara Büyükşehir Belediyesinin doğal gaz borçlarıyla alakalı
“BOTAŞ’a ne kadar borcu vardır?” dediniz. Biz köklü bir çözüm bulduk
biliyorsunuz geçtiğimiz yıl içerisinde. BOTAŞ’ın EGO’dan alacağı 676 milyon TL idi.
Tabii ki EGO’nun bu borcu tasfiye etmesiyle alakalı -hem işletme yaparken hem
de bunları geri ödemekle alakalı- kabiliyetlerinin azaldığını gördük. Biz daha
kestirmeden bir çözüm… Ankara Büyükşehir Belediye Başkanımız Sayın Gökçek’le
beraber oturduk, dedik ki: “Eğer bu EGO bu borçlarını ödeyemezse biz daha
farklı bir yola gitmek zorunda kalacağız. Gelin, bu şirketi kanun kapsamında da
Özelleştirme İdaresine devredelim ve yine kanun çerçevesinde burası
özelleştikten sonra burada oluşacak nakitle öncelikle BOTAŞ alacaklarını mahsup
etsin, sonra cari alacaklarını alsın, eğer para kalıyorsa Ankara Büyükşehir
Belediyesinin olsun.” Bu, kalıcı ve köklü bir çözüm.
Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesinin bu hisseleri Özelleştirme
İdaresine devredildi, yönetimi komple değişti, yönetimde hem Enerji
Bakanlığından hem BOTAŞ’tan değişik arkadaşlar bulundular ve sonuçta 1,2 milyar
dolar civarındaki özelleştirme gelirlerinden ilk alacağı olan BOTAŞ olacaktır,
cari borçlarını da alacaktır ve BOTAŞ’ın alacağı kalmayacaktır. Onun da
zannediyorum ÖYK kararı çıktı, devir bekleniyor. Demek ki bir iki ay içerisinde
de onu sağlarsak BOTAŞ’ın alacağı kalmayacaktır. Çünkü bu özelleştirme tamamen
nakit üzerinedir, herhangi bir vade, taksit yapılmayacaktır. Bunu da kökten
çözmüş olacağız.
“Enerji alanında devlet müdahale etmiştir bu kanun tasarısıyla.”
diye bahsettiniz. Bu cümle biraz yanlış bir cümle değerli arkadaşlar. Burada
devletin herhangi bir müdahalesi falan söz konusu değildir, herhangi bir
alacağın affı da söz konusu değildir, borcun affı da söz konusu değildir.
Bunu belki birkaç kez daha tekrar etmem gerekebilir, buradaki
alacak ve borç miktarı toplamında değişmemektedir ancak sadeleştirilmektedir,
bir sadeleşme söz konusudur. Bununla alakalı da, biraz önce anlattığım gibi,
kamu kurum ve kuruluşların isimleri değişse bile borç miktarı değişmemektedir.
Yozyatağı köyü ile
alakalı, Sivas ile alakalı şu anda bir bilgi notu geldi, “Bu köy yolu kar
sebebiyle kapalı olmasından dolayı…” demişler. Ama bu bizim genel bakışımızı
değiştirmez, köy yolu kapalıysa açılacaktır ve onun da enerjisi yine temin
edilecektir. Aynen söylüyorum: İster köy ister mezra ister ilçe ister şehir
neresi olursa olsun, ister kamu aracılığıyla isterse özel sektör aracılığıyla
mutlaka bu hizmeti temin etmek durumundadırlar, hangisi almışsa. Özel şirket
almışsa bunu temin etmek zorundadır. Abonelerin lisanslarında mutlaka bu
hizmeti almasıyla alakalı işlem ön plandadır. O yüzden hizmetler devam
edecektir.
Ben heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bakan.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
1’inci maddeyi okutuyorum:
BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ
BİR KISIM BORÇ VE ALACAKLARININ
DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
Amaç ve kapsam
MADDE 1- (1) Bu Kanunun amacı; enerji alanında faaliyet gösteren
bazı kamu kurum ve kuruluşlarının mali yapılarını güçlendirmek üzere bir kısım
borç ve alacaklarının düzenlenmesi ve yeniden yapılandırılmasına ilişkin
esasları düzenlemektir.
(2) Bu Kanun; enerji alanında faaliyet gösteren kamu kurum
ve kuruluşlarından Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketi, Elektrik
Üretim Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları, Türkiye Elektrik İletim Anonim
Şirketi, Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketi ile Türkiye
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı Türkiye Elektrik Dağıtım
Anonim Şirketine ait dağıtım şirketlerini kapsar.
BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Seyhan. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii burada zarar gören kurumlardan, daha doğrusu alacaklı
olan kurumlardan birisi BOTAŞ. Ben de bu süreç
içerisinde BOTAŞ’ın durumuna şöyle bir göz attım, siz değerli
milletvekilleriyle birlikte, Sayın Bakan buradayken, BOTAŞ’ın son dört yıllık
çalışmasını sizlerle ortaya koyacağım.
Değerli arkadaşlarım, bakın, daha önce kamuoyuna yansıdı, bu “al
ya da öde” sözleşmeleri. Daha önce, 2008 ve 2009’da İran’a, 2008’de 705,
2009’da 650 milyon dolar para ödüyoruz. Neden? Taahhüt ettiğimiz gazı
almadığımız için. Bu parayı ödedik. Sayın Bakan inkâr etmiyor, belgeler burada,
önümüzde. Ancak normal boru hatları taşımacılığı dışında, Türkiye bir de LNG’yi deniz yoluyla taşıyor, sıvılaştırılmış gazı. Bakın,
BOTAŞ’ın 2009 yılı raporu elimde, oradan söylüyorum. 2009 yılı raporunda BOTAŞ
167 milyon metreküp LNG ithal etmiş. Hem de o zaman spot alım konusunda yasada
bir açıklık yokmuş, 2008’de koymuşuz yani yetkisi olmadan ithal etmiş
gözüküyor. Anlatmak istediğim o değil, o ayrı bir sorun. 167’yi 2007’de ithal
etmiş. 333 milyon metreküpü 2008 yılında ithal etmiş ve 259 milyon metreküpü de
sadece BOTAŞ 2009 yılında ithal etmiş, özel sektörün ithal miktarıyla birlikte
2009 yılında 781 milyon metreküp gaz ithal etmiş.
Değerli arkadaşlar, şimdi size soruyorum: İran’dan aldığımız gazın
fiyatı belli. Peki, bunun en az 4 katı fiyatına siz neden LNG ithal ettiniz?
Ben bunu çok merak ediyorum. Sayın Bakan Genel Kurula bunu bir izah etsin de
bunu görelim. Bir yandan almadığınız gazın parasını ödüyorsunuz, bir yandan LNG
ithal ediyorsunuz; hem siz ediyorsunuz hem spot piyasadan bir firmadan
alıyorsunuz. Yazık değil mi bu ülkenin parasına?
Değerli arkadaşlarım, bunun izah edilmesi lazım. Durum bununla da
kalmıyor. Bakın, Azerbaycan’la bir anlaşma yapmışız, milletlerarası anlaşma,
milletlerarası anlaşma burada. Maksimum “…”(x) yani minimum “…” en az fiyat
belirlenmiş, Azerbaycan’la alacağımız gazın fiyatı. Burada 70 dolar, maksimum
“…” 120 dolar. Yukarıda bir formül var. Sözleşme diyor ki: “Bu formülün
dışında, bu formül 70-120 doların dışına tekabül ederse minimumda 70, maksimumda
120 uygulanacak. Aradaysa sorun yok.” Yani 120 dolardan doğal gaz alıyoruz. Bu
hangi yıllarda alınıyor? Yine LNG ithal ettiğimiz yıllarda alınıyor. Peki, 120
dolardan alıyorsunuz ve yine sözleşme diyor ki “Siz, bu doğal gazın yüzde
80’ini ‘al ya da öde’ kapsamında almak zorundasınız.” Miktar ne kadar? 6,6
milyar metreküp? Ne kadarını alacaksınız? “5,2 milyar metreküpünü almak
zorundasın yoksa o parayı bana ödemek zorundasın.” diyor. Gerçi, bu, yıllar
itibarıyla 2’den başlıyor, sonra 3’e çıkıyor, sonra 5’e, sonra bu rakama
çıkıyor. Bunu almış mıyız, birazdan söyleyeceğim. Peki, bu yüzde 80’in üstünde,
yani 5,2’nin üzerindeki 1,4 milyar metreküpü de elimdeki sözleşmenin 9.5’inci maddesine göre “‘…’(x) yani ‘…’(x) üstündeki, ‘al
ya da öde’nin üstündeki miktarı da 45 dolardan
alabilirsin benden.” diyor; 45 dolardan, değerli arkadaşlarım.
Ben şimdi Sayın Bakana soruyorum: 2007 yılında 167 milyon
metreküp, spot piyasadan LNG aldınız; peki, aynı yılda 45 dolardan
alabileceğiniz gaz hakkını kullandınız mı; kullandınız mı arkadaşlar? Bir
yandan 45 dolarlık gazı kullanmayacaksınız, diğer yandan, en az 10-15 kat
fiyatına spot piyasadan LNG alacaksınız, böyle bir şey olabilir mi? Rusya’yı
bırakın, Rusya’dan alacağınız gazın fiyatını bırakın sadece spot piyasa dahi ne
kötü durumda olduğumuzu, ne kötü durumda bir yönetim anlayışı içerisinde
olduğumuzu gösterir.
Ben bu bilgiler ışığında Sayın Bakana yine soruyorum: 2010 yılında
durum nedir? 2010 yılında siz 45 dolardan alabileceğiniz “…”(x) dışındaki 1,4
milyar metreküplük gazı aldınız mı? Aldınız mı değerli arkadaşlar, bunu sormak
istiyorum.
(x) Bu bölümlerde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
İkincisi: Azerbaycan’la “al ya da öde” konumunda 2010 yılında yine
ödemek durumuna düştük mü düşmedik mi? 2010 yılı için Rusya’yı da sormak
istiyorum. 2010 yılında “al ya da öde” kapsamına düşen miktarı alabildik mi?
2010 yılında da bizi Rusya’ya ve Azerbaycan’a üste para vermek zorunda bıraktı
mı bu yönetim bırakmadı mı; onu öğrenmek istiyorum.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bunu yaparken aldığımız en ucuz gaz
bizim Azeri gazıdır, 70 ila 120 periyodunda. Tabii, formülde petrol fiyatları
yüksek olduğu için hep 120’nin üstüne çıkmış, biz 120 ödemişiz. Onun için,
70’le kafa bulandırmayalım, araya hiç inememişiz. Durum böyle iken Enerji
Bakanlığımız, en ucuz gazı, Turcas Gaza, yerli
tüketicilere satılmak üzere, 1,2 milyar metreküpünü devretmiş. Ekim ayında,
Cumhurbaşkanlığı, bu Bakanlar Kurulu kararını onaylamış. Yine, aynı kararda, 2
milyar metreküplük doğal gazın da BOTAŞ tarafından SOCAR’a
devrini öngörüyor yani Suriye veya Bulgaristan veya Yunanistan’a ihraç edilmek
üzere. Yani biz, Rusya’dan alacağımız gazı alıyoruz, bu yönde bir şey
yapamıyoruz. Bizim devrettiğimiz gaz hangisi? Türkiye’nin en ucuz aldığı gaz.
1,2 milyar metreküpünü yurt içine piyasaya verilmek üzere, 2 milyar metreküpünü
yabancı ülkelere.
Değerli arkadaşlar, sizce bu tablo, iyi bir yönetim tablosu mu?
Yazık değil mi? Bir yandan ülkemiz İran’a “al ya da öde” kapsamında bir para
ödeyecek, diğer yandan spot piyasadan 10 kat yüksek fiyata LNG alacak. Bir
yandan 45 dolara alması gereken doğal gazı, 1,4 milyar metreküpü -ya da daha az
konumda, 2007’de 2 milyar metreküpmüş bu, orada da 45 dolara düşen miktar 400
milyon metreküptür- alamayacaksınız, almayacaksınız, almayı tercih
etmeyeceksiniz, diğer yandan spot piyasadan gaz alacaksınız. Bu, hoş
görülebilir bir şey midir? Bunu ben, bir iddia olarak söylemiyorum değerli
arkadaşlar, sözleşmelerin hepsi benim elimde. Bu bir tercihtir ama bu tercih
niçin kullanılmıştır? Sizin amacınız eğer bu firmalara… Bunun adı bir siyasi
rüşvettir arkadaşlar, böyle bir şey olabilir mi? Bunun adı kötü yönetimdir,
benim cebimdeki paranın birilerinin cebine aktarılmasıdır. Türkiye bunu
izleyemez, buna seyirci kalamaz.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin
Haluk Ayhan. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ayhan.
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 535 sıra
sayılı Tasarı’nın 1’inci maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada bir şeyi ifade etmeden başlamak istemiyorum. Sayın Bakanın
ifadelerinden, bizim, kriz olmasa şu anda enerji problemiyle karşı karşıya
kalabileceğimizi anlamış bulunuyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Hayır,
yanlış.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Yanlışsa düzeltin Sayın Bakanım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Düzeltelim, onu nereden çıkardınız?
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Şimdi, maddede bu kanunun amacı
enerji alanında faaliyet gösteren bazı kurum ve kuruluşların mali yapılarının
güçlendirilmesi için bir kısım borç ve alacakların düzenlenmesine ve yeniden
yapılandırılmasına ilişkin esasların düzenlenmesi olarak ifade ediliyor. Buna
ilave olarak hangi şirketler olduğu da tek tek
sayılıyor. Madde gerekçesinde ise maddenin amacına ilişkin hususlar tekrar
edilerek kuruluşların bir kısım borç ve alacaklarının takas, mahsup ve terkin
suretiyle tasfiye edilmesine ilişkin esasların düzenlenmesi olduğu ifade
ediliyor.
Esasen, hadise genel gerekçede olmakla birlikte kamufle
edilmeye çalışılmaktadır. AKP geldiğinden beri bu soruna bir çözüm
bulamamış ve gerekçedeki ifadeyle, hadise kronikleşmiştir. Peki, bu olay ne
yapıyormuş? Kamu mali dengesini olumsuz etkiliyormuş. Bu kanun ne yapacakmış?
Mali açıdan daha sağlıklı bir enerji sektörü yaratacakmış, borç ve alacak
tutarlarına ilişkin yaşanan sorunlar ortadan kaldırılacakmış. Kaldırılmaz ise
ne olacakmış? Bu kurumların içinde yer aldığı tedarik zinciri borç ve alacak
üretmeye devam edecekmiş?
Şimdi ne yapıyorsunuz? Borçları kuruluşun birinin üzerine kâğıt
üzerinde yükleyip faiz oluşmasını önleyeceksiniz. Bu, Türkiye Cumhuriyeti’nde
ilk, AKP Hükûmetinin yaptığı bir iş değil. Bulduğunuz
metodu da uzaydan falan bulup gelmiş değilsiniz, bunu böyle takdim etmenin de
bir anlamı yok. Buradaki temel amacınız… Ki daha önce bu konuşuldu Komisyonda
da, tutanaklara bakılırsa orada görülür. Sayın Başbakan Yardımcısı da bunu ne
yaptı? Mali kural çıkmadan önce bunun çıkması gerektiği ifade edildi. Ben şu
anda arkadan mali kurala doğru hadise gelecek mi, bir tasarı gelecek mi diye
düşünüyorum ama Hükûmet ondan da korktu. Kendi
bakanları arasında, Mali Kural Tasarısı’na imza koymalarına rağmen, korkanlar
oldu, çektiler.
Şimdi devam edelim. Bu ne demek? Biz, problem üreten bir yapıyı
mali kural öncesinde kamufle edelim, önümüzdeki bir
yıl problem çıkacak bir yapıyı gizleyelim demek. Ama mali kural olmayınca, bu
da gündemde oldu, mecburen çıkarmak zorunda kalıyorsunuz, yoksa Komisyon
gündeminin -torba tasarının dışında- yoğun olduğundan falan değil. Kaç maddelik
tasarı? Bir şekilde çıkardı.
Nedir söylediğiniz? “Mali kural öncesi kurumların kâğıt üzerinde
ortaya çıkaracağı olumsuz yapıyı düzgün göstermek amacıyla da bu tasarı
hazırlanmıştır.” diyelim. Dediğimize “hayır” diyeceksiniz. Şimdi “Bu yaptığınız
siyasi anlamda doğru mu?” demeyeceğim ama etik mi, onu söylemenizi rica
edeceğim Sayın Bakan, lütfen kamuoyunu aydınlatın.
Bu kanunla yapılan bir diğer işlem ise: Siyasi bir yaklaşımla
elektrik fiyatlarının artırılmaması sonucu TEDAŞ’ın
maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara yüklenmektedir.
Biliyorsunuz, iktisadi devlet teşekkülleri, iktisadi anlamda,
ticari esaslara göre faaliyet gösteren kuruluşlardır. Siz ne yapıyorsunuz? Bu
kuruluşların işlemlerini ticari esaslara uygun olmayan yöntemlerle çözmeye
çalışıyorsunuz.
Tasarıyla başka ne yapıyorsunuz? 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve
(II) sayılı cetvellerdeki kamu kurumlarını ve bağlı döner sermayelerine tahakkuk
ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamını kapsaması ve fer’îlerinin terkinini öngörmesine karşın belediyelerin ve il özel idarelerinin
borçlarını kapsamıyor.
Başka ne oluyor? Şimdi siz en az kayıp kaçak olan illeri ve
bölgeleri cezalandırıyorsunuz. Denizlili sanayiciye başka bölgelerden
almadığınız elektrik fiyatına sübvansiyon sağlattırıyorsunuz ve bu onların
rekabet şansını azaltıyor. Burada gerçeği millete anlatmanız lazım.
Şimdi, daha önce defalarca ifade ettik burada da çünkü bunu
yapmadığınız zaman o ilde de bahsettiğiniz krizin etkisi icra dairelerinin
sayısını 2’den 9’a fırlatıveriyor. Bunu her sefer söylüyoruz.
Şimdi, Türkiye, aynı zamanda petrol tüketimiyle doğal gaz
tüketiminin tamamına yakınını ithal eden önemli bir enerji pazarı ve
ithalatçısı konumuna gelmiş. Türkiye, dünyada en süratli büyüyen enerji
pazarlarından biri hâline gelmiş. Türkiye, enerji sektörünün
her alanında hızla artan bir taleple karşı karşıya. Türkiye’nin artan
enerji talebi karşısında kendi enerji kaynaklarının sınırlı olması, petrol ve
doğal gaz olmak üzere enerji kaynaklarının ithal bağımlılığını da beraberinde
getiriyor.
Şimdi -ben bu konuşmamda o zaman için not almıştım, bu
gecikti- Enerji Piyasası Kurul Başkanı
Türkiye’nin gelecek yirmi yılda 360 milyar TL enerji sektörüne yatırım yapması
gerektiğini söyledi. Bu yaklaşık yılda 20 milyar dolara tekabül eder. 2010
yılında Türkiye’nin enerji sektörü yatırımı 8,8 milyar TL, yaklaşık 5,5 milyar
dolar bazında, gerek özel gerek kamu sektöründe, enerji sektöründe sabit
sermaye yatırımları da azalıyordu hem de cari fiyatlarla. Durumun vahametini
görün diye değil, vatandaş bilsin, bunlar kayıtlara geçsin diye söylüyorum
çünkü vatandaş sizlerden ümidini kesti. Geçen yıl birileri enerji tüketicisi
olmadı -biraz önce ifade ettim- kriz yardımcı oldu diye neredeyse Hükûmet dua edecek hâldeydi. Sizden önceki Sayın Bakan da
bu kürsülerde konuştu, o zaman da bu meseleleri tartıştık.
Şimdi, hiç kimse, enerji KİT’lerinin satışı öncesi bilanço
makyajlaması olduğunu, bu hadisenin, söylemiyor. Bunun bir an önce yapılması
gerekiyor idiyse şimdiye kadar yapılması gerekirdi. Siz, bütçe görüşmeleri
esnasında yaptığımız konuşmalara, Plan ve Bütçedeki konuşmalara gönderdiğiniz
cevapta diyorsunuz ki: Bu tasarının Genel Kurul gündeminin yoğun olmasından geç
kaldığını söylüyorsunuz. Hâlbuki diğer tarafta mali kural ile ne yapıyordu?
İlgilendiriliyordu. Emin olun Sayın Bakan, gerek bu tasarı gerekse daha önceki
görüşülen yenilebilir enerji tasarısı da -bilin- Komisyonda görüşülmekte olan
torba tasarının hatırına gündeme geldi.
Şimdi, burada ifade etmek istediğim bir husus var: Daha önce torba
tasarı görüşülürken yap-işlet-devret meseleleriyle ilgili ifade ettim. Bu
“yap-işlet-devret”le ilgili Yüksek Planlama Kurulu
kararını ortadan kaldırıyorsunuz, oradaki ifade zaten onu anlatıyor. Burada
neyi yapmak istiyorsunuz? Emin olun Sayın Bakan, orada bürokratlar veya
kurumlar -Hazinenin, Maliyenin vesaire diğer kurumların- sizin projelerinize
ret yazısı yazacak veya olumsuz görüş beyan edecek diye bunu ortadan
kaldırıyorsunuz, bu bir. İkincisi, ne yapıyorsunuz? Bir bakanın kendi projesini
diğer bakana göstermekten imtina eder hâle geliyorsunuz. Peki, bu neyi gösterir
Sayın Bakan? Bu neyi gösterir? Sizin, AKP’nin artık gitmekte olduğunun çok açık
ve seçik bir delilidir.
Bunu şunun için ifade ediyorum: Sizler bunları söylüyorsunuz ama
bakın, program kararnamesi bir Bakanlar Kurulu kararnamesi. Ben burada ifade
ettim, o “Bakanlar Kurulu kararı” ifadesini yap-işlet-devretten
çıkarıyorsunuz, ne yapıyorsunuz orada? Bakanlar Kurulu kararı hâline
getiriyorsunuz. Orada da Bakanlar Kurulu, burada Bakanlar Kurulu… Hah, oradaki
Bakanlar Kurulu kararını değiştirdiğiniz zaman belki birileri görmeyebilir ama
“Bakanlar Kurulu kararı” dediğiniz zaman yüzlerce karardan bir tanesi diye ne
yaparsınız? İmzalar, geçer gidersiniz ve seçimden önce, ben eminim -zaten
ifadelerimizi Sayın Ulaştırma Bakanı da doğruladı- birçok yap-işlet-devret
projesini kimseye göstermeden ihale etme niyetindesiniz.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum Sayın Başkanım. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ayhan.
Şahıslar adına söz talebi yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyorum.
On dakika süreyle soru-cevap işlemi yapacağız.
Sayın Aslanoğlu ve Sayın Akçay sisteme
girmişler.
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Teşekkür ederim. Sormayacağım.
BAŞKAN – Peki.
Sayın Akçay…
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce sormuş olduğum soruya bir cevap alamadım, kısaca
tekrarlıyorum: Doğal gaz anlaşmalarındaki “al ya da öde” sistemine göre 2010
yılında alınmadığı hâlde ödenen doğal gaz alım tutarı kaç milyon dolardır? 2008
yılında 700 milyon dolar, 2009 yılında 600 milyon doların doğal gaz alınmadığı
hâlde anlaşmalar nedeniyle ödendiğini biliyoruz. Bunun 12 bin… 2010 yılı
itibarıyla soruyorum.
Türkiye’de doğal gazdan bir yılda ne kadar elektrik üretilmiştir?
Üretilen bu elektriğin toplam elektrik üretimine oranı ne kadardır? Doğal
gazdan üretilen 1 kilovatsaat elektriğin maliyeti
nedir? Hidroelektrik üretim maliyetine oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Sayın Başbakanın bir genelgesi vardı, “Kamu kurum ve
kuruluşları, belediyeler, kamu kurumu niteliğindeki meslek odaları bir ay
içerisinde, mevcut akkor flamanlı, tasarruflu
ampullerle değiştireceklerdir.” diye. Bu çerçevede ne kadarlık
ampul değiştirilmiştir, değiştirilmeyen var mıdır, sonucu ne olmuştur? Bir ay
içerisinde bu gerçekleşmiş midir?
Bir de biraz önce “Borçlar mahsuplaşıyor, yani netice itibarıyla
giden borç yok, kaybolan alacak yok.” dediniz ama eğer bir kurum bu alacağını
elde edemediyse, bunu doğal gaz fiyatına borçlanma maliyeti yoluyla koyduysa
bunun bedelini vatandaş ödemedi mi? Dolayısıyla bu politikanın bedelini
vatandaşımız zaten ödedi. Alacağını alamadı, borçlandı, borcun maliyetini de
vatandaş doğal gazda, elektrikte ödedi. Dolayısıyla bunun bedelinin maalesef
vatandaşa tarife yoluyla ödettirilmiş olduğunu da hatırlatmak isterim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; özellikle, enerji KİT’lerinin kendi arasındaki
mahsuplaşmasıyla alakalı konunun asıllar üzerinde odaklandığını görüyoruz.
Bunun, asılların herhangi bir affının söz konusu olmadığını tekraren
söylüyorum.
Doğal gazla alakalı konuda, değerli arkadaşlar, yanlış
anlaşılmaması açısından temel bir prensibi ortaya koymalıyız. Dünyadaki ve bölgemizdeki bütün uzun dönemli kontratlar, üretici
açısından ve tüketici açısından mutlaka “al ya da öde”li
bir prensiple beraber yapılabiliyor çünkü üretici diyor ki: “Ben buraya çok
ciddi bir yatırım yapacağım, bana, almadığınızda dahi parasını ödeyeceğiniz bir
anlaşma yapalım ki ben bu yatırımları sağlıklı yapabileyim, yoksa bu
yatırımları yapamam.” Avrupa’da şu anda, Almanya, Avusturya ve belli
başlı tüketici ülkeler, İtalya da dâhil olmak üzere “al ya da öde”yle alakalı anlaşmalarında madde bulunmaktadır. Bunun,
yalnızca üretici açısından düşündüğümüzde çok makul olmadığını söyleyemeyiz.
Tüketiciler de alım miktarlarını buna göre çok titiz düzenlemek
durumundadırlar. LNG’yle alakalı konuyu da
birleştirerek söylüyorum. Bizim batı hattımız var yani Trakya tarafından giren,
Ukrayna üzerinden Rusya hattı geliyordu biliyorsunuz. Yıllık kontrat
miktarlarına baktığınızda o anki kontrat miktarları yetişiyor. Azerbaycan ve
İran üzerinden giren gaz miktarımız var. Mesela 2009’un başında, 2008’in
sonlarında Ukrayna’daki kriz söz konusu olduğunda o batı hattından yirmi gün
içerisinde gaz gelmemişti. Marmara Ereğlisi bildiğiniz gibi BOTAŞ’ın LNG
tesislerinin bulunduğu yer. İsterse o anda doğuda 2 katı kadar gaz olsun
mutlaka o batı hattını takviye edecek veya onu güçlendirecek bir yapıyı kurmak
zorundasınız.
Sayın Seyhan’ın bahsettiği 2007 yılındaki 167 milyon
metreküp LNG’nin, 2008’deki 333 milyon metreküp LNG’nin gerekçeleri bunlardır ama temelinde tabii ki “al ya
da öde”yle alakalı Türkiye şu ana kadar gerek İran’a
karşı ödediği “al ya da öde”lerde gerekse bu yıl
içerisinde -Sayın Akçay’ın sorularına cevaben de söylüyorum- 1,1 milyar dolar
civarında Rusya’ya ödeyeceği al ya da öde miktarlarında herhangi bir,
Türkiye’nin doğal gazı hibe etme durumu yoktur. İran’a 2007’de ve 2008’de
ödediği al ya da öde miktarlarıyla alakalı rakamlar şu anda düşmüştür çünkü
Türkiye -”al ya da öde”den kasıt bir yanlış anlamayı
gidermek açısından bir açıklama yapmaya atıftır, o da şudur- bu ödediği
paraları bir nevi nakit akışı açısından değerlendirmektedir, bir nevi avans
olarak ödemektedir bu anlaşmaların gereği, bizden önce yapılmış uzun dönemli
kontratlardan dolayı ama bu gaz beş yıl içerisinde tüketilmesi hâlinde o zaman
da şu anki ödediğimiz rakam ödenmeyecektir ve avans niteliğindeki ödenmiş rakam
yalnızca nakit akışları açısından farklıdır ve o zaman da, diyelim ki biz bunu
2014 yılında kullandık, 2014 yılında da 2009 yılı, yani içinde bulunduğunuz
cari fiyatlarla ancak değerlendirerek yapabilirsiniz, buna herhangi bir zam
konamıyor. 2009 yılındaki fiyatlarla 2014
yılında kullandığınız gaz kullanılmış olacak, ona da o zaman para ödemeyeceğiz.
Yani Türkiye’nin parasını ödeyip de kullanmadığı bir gaz miktarı şu ana kadar
söz konusu değildir, ama iki yıl sonra kullanmıştır, ama o yıl içerisinde
kullanmıştır. O açıdan bunları da açıklama ihtiyacı hissettim.
Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Sayın Seyhan’ın bir kısa açıklaması vardır.
60’a göre yerinizden söz vereceğim efendim.
Buyurunuz.
TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; Sayın Bakanın doğru söylediği bir şey var. Gazımız yeterince
gelmediği zamanlarda spot piyasaya başvuruluyor ancak aylara göre alım
anlaşması ve yükümlülüğü yerine getirme görevi vatandaşın değil, bu görev Sayın
Bakanındır. Siz sağlayamadığınız, yapamadığınız sözleşmedeki hakları, burada
gerekçe olarak, ne Genel Kurula ne vatandaşlara söyleyemezsiniz, bu sorumluluk
sizin.
İkincisi, 2008’de İran’dan alamadığımız gazı 2012’de, 2013’de,
2009’da alamadığımızı da 2014’te yani beş yıl sonra alabiliyoruz ama bu yılın,
2008’in ortalama fiyatlarından değil, 2013’ün, 2014’ün ortalama fiyatlarından
alıyoruz, burada bir zarar ediyoruz ancak yüzde 25 kadar bir meblağı da, çarpı
yüzde 25, ödemekle yükümlüyüz. Bu durumda Genel Kurulu ve vatandaşlarımızı
yanlış bilgilendirmiş oluyor Sayın Bakan. Şimdiden 2013’ün, 2014’ün fiyatları
belli değil ki. “Zarar ettirmeyeceğiz.” demenin hiçbir anlamı yoktur.
Saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Seyhan.
Sayın Vural, siz de sisteme tekrar girmişsiniz. Süremiz daha var.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, soru sormuştum, herhâlde
telefonla görüşüyordunuz o sırada.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, cevap verebilirim isterseniz.
BAŞKAN – Süremiz var zaten.
Buyurunuz efendim.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kamuda
özellikle o, Başbakanlık genelgesiyle beraber bu lamba değiştirme işleminden ne
elde ettik ne elde etmediği…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ne kadar lamba değişti?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ne kadar
lamba değiştiğini sordular.
Kamuda verimli aydınlatmaya geçiş kapsamında 11 milyon TL’lik
harcamayla 2 milyon adet lamba değiştirildi, 2 milyon adet ve 2008’in sonuna
kadar yapılan bu değişiklikle beraber genel bütçeden her yıl 50 milyon TL
civarında daha az aydınlatma parası ödenmektedir. Bu doğru bir iştir ancak
sokak aydınlatmalarıyla alakalı dünyada şu anki oluşan rakam henüz bu ledlerin -biz bu araştırmaları da yaptık üniversiteyle
beraber- daha istenilen noktaya gelmediğiyle alakalıdır. Şu anda 7 milyon adet
sokak aydınlatma armatürünün değiştirilmesi söz konusuydu ama istenen
verimlilik henüz dünyada oluşmadığı için araştırmacılar bizden altı ay kadar
daha beklenmesini istediler ve bunun rutin imalatlarının ledli
olarak yüzde 30 daha az elektrik ödeyerek aynı aydınlık düzeyini sağlamasıyla
alakalıydı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Toplam kaç ampulde 2 milyon? Tamamı mı
değişti yoksa…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bu 2
milyon lambanın tamamı değişti, onun hepsi dağıtıldı ve 11 milyon lira harcama
yapıldı.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
1’inci madde üzerinde önerge yoktur.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi okutuyorum:
Uygulama
MADDE 2- (1) Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine olanlar
hariç olmak üzere, bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının bu
Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile birbirlerine olan ödenmemiş borç
ve alacakları, 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme
Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve 18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı
Doğal Gaz Piyasası Kanununun 12 nci maddesinin (g)
fıkrası kapsamında hesaplanan fer’iler terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım
Anonim Şirketine devrolunur ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve alacaklar
netleştirilerek muhasebeleştirilir.
(2) Bu Kanun kapsamında, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi,
sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketlerine; Elektrik Üretim Anonim
Şirketi ise bağlı ortaklıklarına ilişkin muhasebeleştirme işlemlerini kendi
içinde yönetmeye yetkilidir.
(3) Bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile doğmuş ve bu
Kanunun yayımı tarihi itibarı ile vadesi geçmiş ve ödenmemiş;
a) Yeniden yapılandırılanlar dahil olmak
üzere, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketinin Gümrük Müsteşarlığına
bağlı tahsil dairelerine olan asli ve fer’i tüm borçları,
b) Yeniden yapılandırılanlar dahil olmak
üzere, Boru Hatları ile Petrol Taşıma Anonim Şirketinin Maliye Bakanlığına olan
asli ve fer’i tüm borçları,
c) Türkiye Elektrik Ticaret ve Taahhüt Anonim Şirketinin mülga
Kamu Ortaklığı Fonuna olan asli ve fer’i tüm borçları, fer’ileri
terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi tarafından devralınır.
(4) Bu Kanunun yayımından önceki ay sonu itibarı ile tahakkuk eden
ve bu Kanunun yayımı tarihi itibari ile Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi
ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketlerine ödenmemiş olan;
a) İl özel idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma bedeli,
b) İbadethanelerin aydınlatma bedeli,
c) Köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli,
ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu
Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde sayılan
kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına, Türkiye
Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım
şirketleri tarafından tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının
tamamı, fer’ileri terkin edilmek kaydıyla öncelikle
Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan borçlardan, bakiye tutar
ise Maliye Bakanlığına olan borçlardan mahsup edilir.
(5) Bu Kanun kapsamında takas ve mahsup işlemleri uygulanmış olan
borç bakiyelerine, takas ve mahsup işlemlerinin tamamlandığı ayı takip eden ay başından itibaren yıllık bazda Hazine Müsteşarlığı iskontolu Devlet İç Borçlanma Senedi faizi uygulanır.
(6) Bu Kanun kapsamında
yapılacak borç ve alacak netleştirmeleri, takas ve mahsup işlemleri ile terkin
işlemleri sonucunda oluşacak gelir ve giderler, dağıtılabilir ticari kârın ve
kurum kazancının tespitinde dikkate alınmaz.
(7) Bu madde kapsamındaki işlemleri bütçenin gelir ve gider
hesaplarıyla ilişkilendirmeksizin mahiyetlerine göre ilgili Devlet hesaplarına
kaydettirmeye Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – 2’nci madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına İzmir Milletvekili Bülent Baratalı. (CHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Baratalı.
CHP GRUBU ADINA BÜLENT BARATALI (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Bazı Kamu
Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair
Kanun Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
görüşlerimi dile getirmek üzere söz almış bulunuyorum. Bu düşüncelerle
sözlerime başlarken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, “Uygulama” başlığı altındaki 2’nci
maddeye baktığımızda, enerji alanında faaliyet gösteren BOTAŞ, EÜAŞ ve bağlı
ortaklıkları ile TEİAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ ve sermayesinin tamamı TEDAŞ’a ait dağıtım şirketleri, mali yapılarını
güçlendirmek üzere, 31/12/2009 tarihi itibarıyla
birbirlerine olan borç ve alacaklarının herhangi bir faiz ve gecikme zammına tabi
tutulmaksızın takas ve mahsup suretiyle tasfiye edilmesini ve tasfiye sonucunda
oluşacak bakiyenin TEDAŞ bilançosunda muhasebeleştirilmesini öngörmekteydi. Komisyonun kabul ettiği metne göre, TEDAŞ hariç, tasarı kapsamına
giren kamu kurum ve kuruluşlarının birbirlerine olan borçlarına ait gecikme
zamları ferîleriyle terkin edilecek, maliye dâhil, bu kurumların alacak
bakiyeleri TEDAŞ’ın borcu olarak
muhasebeleştirilecek, Gümrük Müsteşarlığının alacakları ile Hazinenin TEDAŞ’a olan borçları arasındaki fark da yine TEDAŞ’a, Gümrük Müsteşarlığına ödenmek üzere borç
kaydedilecektir. Bu mahsuplaşma sonucunda maliyenin BOTAŞ ve TETAŞ’tan olan alacağı TEDAŞ’a
devredildiği ve TEDAŞ’ın mali bünyesi de BOTAŞ ve TETAŞ’a göre daha zayıf olduğu için, maliyenin alacaklarının
tahsili daha da güçleşmiş olmaktadır. Tasarı kapsamına giren hususlar arasında
yapılacak borç ve alacak mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan
nihai alacak tutarlarının hangi vadede ödeneceği ise belirsizdir, bu konuda
tasarıda bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle, tasarı iddia edildiği gibi bir
yeniden yapılandırma tasarısı olarak kabul edilemez. Düzenleme ancak bir ara
düzenlemedir. İkinci aşamada biriken borçların görev zararına dönüştürülerek
Hazineye mal edileceği öngörülmektedir.
Değerli milletvekilleri, ayrıca, tasarının 2’nci maddesine 7’nci
fıkra olarak eklenen, yasa kapsamında yapılan işlemlerin bütçenin gelir ve
gider hesaplarıyla ilişkilendirilemeyeceğini öngören hüküm, mali kural
düzenlemesine de ve böylelikle de samimiyetten uzak görülmektedir.
Öte yandan, Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilirken 31/12/2009 olarak belirlenen mahsuplaşma tarihinin,
Komisyonda “bu kanunun yayımından önceki ay sonu” olarak değiştirilmesi,
ileriye doğru sıkıntıların giderek birikeceğini göstermektedir ve ileriye
taşınan bu sıkıntıları da giderecek bir tedbir öngörülmemektedir.
Tasarı, merkezî yönetimin borç ve alacaklarını mahsuplaştırırken
aynı olanağın mahallî idarelerden yani belediyelerden ve özel idarelerden
sakınılması -bu konuda- uygun değildir ve Anayasa’nın eşitlik prensibine de
aykırıdır.
Değerli milletvekilleri, CHP’li üyeler olarak cemevlerinin
kullandıkları elektrik bedellerinin de ibadethanelerde kullanılan elektrik
bedellerinde olduğu gibi kapsama dâhil edilmesini içeren önergemiz Komisyonda
AKP’li üyelerin ret oylarıyla kabul edilmemiştir. Bu da -Sayın Bakan da burada-
AKP’nin bu konudaki, açılımındaki samimiyetsizliğini göstermektir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Öbür bakan da arkada, açılım bakanı.
BÜLENT BARATALI (Devamla) – Gördüm, Sayın Bakan Faruk Bey arkada.
Keza, köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedellerinin
yanına, köy tüzel kişiliklerinin sulama suyu için kullandıkları elektrik
bedelleri de dâhil edilmeliydi. Bu da -önerge- Komisyonda reddedilmiştir, ancak
yeni bir önergeyi verdik, bakalım tekrar bir samimiyet testinden nasıl geçecek
değerli arkadaşlarımız?
Değerli milletvekilleri, CHP’nin, köy tüzel kişilikleriyle tarım
kesimi, küçük sanayi, küçük esnaf ve KOBİ’lerin 31/05/2010
tarihi itibarıyla elektrik kullanım bedellerine ait borçlarının faiz ve
cezalarının silinerek anaparalarının beş yılda ikişer eşit taksitte ödenmesini
öngören değişiklik önergesi de yine Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından
reddedilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bu tasarı hukukun üstünlüğünü ve
eşitliğini bozan, çelişen, mali disiplini de tekrar bozan vergi affı
niteliğinde bir düzenlemedir. O nedenle, bunun nasıl bütçeleştirileceği, neler
olacağı şimdiden belli değildir, boşluklar vardır. Bu boşluklar ve
düzenlemedeki aykırılıklar, hukukçular ve maliyeciler tarafından dile
getirilmektedir.
Bu tasarı, ayrıca edimini zamanında ödeyenler arasında yine
edimini sürekli ödeyenler aleyhine bir düzenlemedir, edimlerini zamanında
yerine getirenlere de verilmiş olan bir cezadır; tıpkı İzmir’in ve İzmir
Büyükşehir Belediyesinin her konuda cezalandırıldığı gibi. İzmir Büyükşehir
Belediyesi devlete olan bütün borcunu ödemiştir, şu anda vadesi geçmiş borcu
bulunmamaktadır ama Ankara’nın, bütün belediyelerin borçlarının yüzde 70’ini
kapsayan borcu hâlâ daha durmaktadır. Ankara ve İstanbul gibi ya da Sayın
Hüseyin Çelik’in kıyaslamak istediği Konya ve Kayseri gibi, devlete
katrilyonluk bir borç takmamıştır İzmir Büyükşehir Belediyesi, borçlarını
ödediği gibi kendi olanaklarıyla devlete yük olmadan yatırımlarını
gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Ancak yıllardır bir karış metro
yapamayan Ankara ile İstanbul için çıkartılan yasadan İzmir de faydalanmak
istemektedir. Bu konuda Bakanlar Kuruluna İzmir’in müracaatı vardır. Hâlen
İzmir Büyükşehir Belediyesinin metronun ikinci
aşamasına ilişkin bu kanundan yararlanma talebi henüz Bakanlar Kurulu
tarafından tamamlanmamıştır veya yerine getirilmemiştir. Tabii, bu AKP Hükûmeti bunu kabul etmese bile, biz İzmirliler olarak
kendi kaynaklarımızla bu metronun ikinci aşamasını da
tamamlamayı biliriz. Bu vesileyle İzmir metrosu
üzerinde şov yapmaya meraklı olanlar, önce Ankara’da on dört yıldır bir çivi
bile çakmayan zihniyete baksın.
Bu arada, İzmir’i sürekli bir şeylere benzetenlere küçük bir
önerim var sayın milletvekilleri. Kimi zaman “gâvur”
dediniz, kimi zaman sümüklü çocuğa benzettiniz ama her seçimde İzmirlinin
onurlu duruşu karşısında eğildiniz çünkü İzmirlinin zihin yapısına
erişemediniz. Evet, İzmir pırıl pırıl parlayan, nur
topu gibi güzel bir çocuktur çünkü İzmir araştıran, düşünen, sorgulayan, biat
kültüründen uzak insanların yaşadığı, çocukların özgürce şarkılar söylediği,
martıları, denizi ve havasının yanında laik, demokrat kimliği ve
yurtseverliğiyle Türkiye’de modernizmin ve
çağdaşlığın simgesi olmuştur ve simgesi olmaya da devam edecektir. Bu nedenle,
ne kadar kıskanılsa o kadar azdır. Fazlasında gözü yoktur. Ankara’ya,
İstanbul’a ne yapılıyorsa onu talep etmektedir. Yok
yapılmayacaksa da metrosu olmazsa olmaz, kendisine dert edinmez. “Yeter ki sayın Adalet ve Kalkınma Partisine mensup milletvekilleri,
AKP gölge etmesin başka ihsan istemez.” der.
Sayın Başkan ve değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz
Sayın Baratalı.
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Sayın Başkan, madde 60’a göre söz
istiyorum, kamuoyunu bilgilendirmek için.
BAŞKAN - Yerinizden,
buyurun.
TUĞRUL YEMİŞCİ (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
İzmir Büyükşehir Belediyesinin metroyla ilgili talebini ben de İzmir Milletvekili
olarak duydum, çok sevindim. Tabii ki, bu yeni yapılacak projelerle ilgili
aynen katılıyorum ancak İzmir Büyükşehirin on yıldır
devam eden mevcut metrosunda 10 metrelik daha açılmış bir metro
teşkilatı, metro sistemi yoktur. Bu tabii tamamen bir yanıltmaca oluyor, Sayın
Milletvekilimizin söylediği. Şu şekilde: Devam edenlerle ilgili bir talepleri
değil, İzmir için bundan sonra, devamında, yeni yapılacak olanla ilgili Hükûmetten talebi var. Biz de İzmir Milletvekili olarak Hükûmetimize bu konuda olumlu görüş vermesi için tabii ki
talepte bulunacağız ama konu o değil, devam edenden İzmir’deki esnaf büyük
sıkıntı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yemişci.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan
Akçay.
Buyurunuz Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 2’nci maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu kanun tasarısıyla, enerji alanında faaliyet gösteren bazı kurum
ve kuruluşların bir kısım borç ve alacaklarının düzenlenmesi ve yeniden
yapılandırılmasına ilişkin hususlar düzenlenmektedir. Bu
tasarıya göre bu kanunun yayımından önceki ay sonu itibarıyla BOTAŞ, EÜAŞ, yani
Elektrik Üretim Anonim Şirketi ve bağlı ortaklıkları, TEİAŞ, Türkiye Elektrik
İletim AŞ ve TETAŞ, Türkiye Elektrik Ticaret, Taahhüt Anonim Şirketinin
birbirlerine olan ödenmemiş borç ve alacakları ferîler terkin edilerek TEDAŞ’a devrolunmakta ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve
alacaklar netleştirilmektedir. BOTAŞ’ın Gümrük Müsteşarlığına ve Maliye
Bakanlığına olan asli ve ferî tüm borçları, TETAŞ’ın
mülga Kamu Ortaklığı Fonu’na olan asli ve ferî tüm borçları, fer’îleri terkin edilerek TEDAŞ tarafından
devralınmaktadır.
TEDAŞ ve sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım
şirketlerine ödenmemiş olan il özel idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma
bedeli, ibadethanelerin aydınlatma bedeli, köylerin içme suyuna ilişkin
elektrik kullanım bedeli, 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı
cetvellerde sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar
adına tahakkuk ettirilen kullanım bedelleri borçlarının tamamı ferîleri terkin
edilmek kaydıyla öncelikle Gümrük Müsteşarlığına bağlı tahsil dairelerine olan
borçlardan, geri kalan tutar ise Maliye Bakanlığına olan borçlardan mahsup
edilmektedir.
Tasarının 2’nci maddesinin 5’inci fıkrasına göre, TEDAŞ’ın bakiye borçlarına 6183 sayılı Kanun’un öngördüğü
gecikme cezası yerine daha düşük olan yıllık bazda
Hazine Müsteşarlığı iskontolu devlet iç borçlanma
senedi faizi uygulanması kararlaştırılmıştır. Dolayısıyla TEDAŞ borçlarının
ferîlerinden kurtarıldığı gibi, böylece Maliyenin TEDAŞ’tan
olan kamu alacağına da, diğer kamu alacaklarından farklı olarak, 6183 sayılı
Kanun hükümleri yerine, bu tasarının öngördüğü daha düşük olan faiz oranı
uygulanacaktır.
Yapılan bu düzenleme kapsamında bulunan kuruluşların birbirlerine
olan borç ve alacaklarının netleştirilmesi sonucu tek borçlu durumda TEDAŞ
kalacaktır ancak bu tasarı kapsamına giren kuruluşlar arasında yapılacak borç
ve alacak mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan nihai tutarların
hangi vadede ödeneceğine ilişkin bir hüküm bulunmamaktadır. Bir
başka ifadeyle, TEDAŞ’ın 14 milyar 904 milyon Türk
lira olan borçlarının faiz ve gecikme zammı gibi ferîleri silinmek ve
mahsuplaşma sonucu kalan net 10 milyar 934 milyon Türk lira borcuna devlet iç
borçlanma senedi faizi uygulanmak suretiyle bu tasarı kapsamında bulunan diğer
kuruluşlardan TEDAŞ’a bir kaynak transferi
yapılmakta, böylece TEDAŞ önemli bir finansman yükünden kurtarılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Plan ve Bütçe Komisyon üyelerine
dağıtılan ve biraz önce bahsettiğim borç ve alacaklara ilişkin rakamlar 31/12/2009 tarihli olup, tasarı, bu kanunun yayımından
önceki ay sonu itibarıyla borç ve alacakları kapsadığından bu rakamların daha
da büyüdüğü, büyüyeceği açıktır.
Sonuç itibarıyla, siyasi ve popülist bir
yaklaşım sonucu oluşan TEDAŞ’ın maliyeti tasarı
kapsamındaki diğer kuruluşlara yüklenmiş olmaktadır.
Mecliste kabul edilen torba tasarıyla gerçek veya tüzel kişiler
tarafından tesis edilecek su yapılarının proje onayıyla, yapım aşamasındaki
denetim iş ve işlemleri Devlet Su İşleri tarafından yetkilendirilecek özel
denetim firmaları tarafından yapılacaktır. Bu hizmetlerin özel denetim
firmaları tarafından verilmesine yönelik çıkartılan yönetmeliğin daha önce
Danıştay tarafından yürütmesi durdurulmuştu. Türkiye Büyük Millet Meclisi Enerji
Komisyonunda çok sert tartışmalara neden olan ve bu Komisyondan geçmeyen bu
düzenleme torba yasa kapsamında ele alınarak kabul edilmiştir. Bu düzenleme su
yapılarında denetimsizliğe yol açacaktır.
Enerji, ekonomik ve sosyal gelişim ile kaliteli bir yaşam
sürdürebilmenin temel unsurlarından birisidir. Evlerimizde, iş yerlerinde,
ulaşım araçlarında, sağlık ve eğitim sektöründe, aklımıza gelebilecek tüm
ürünlerin üretiminde enerjiye ihtiyaç duyulmaktadır. Kısaca, günümüz insanı
için olmazsa olmaz diyebileceğimiz, hava, su ve gıda gibi somut ihtiyacın
enerji olduğunu söyleyebiliriz.
1970 yılında enerji kaynakları tüketimimizin yüzde 77’si yerli
kaynaklardan karşılanırken bu oran yıllar geçtikçe düşmüştür. Enerji
politikaları ve enerji yatırımları konusunda yeni projeler üretemediğimiz
sürece bu oran giderek artacaktır. 1990 yılında Türkiye’deki toplam elektrik
üretiminin yüzde 17,7’lik bölümü doğal gaz ile gerçekleştirilirken, 2010
yılında elektrik üretiminde doğal gazın payı yüzde 46’lara ulaşmıştır.
Enerjide dışarıya ve doğal gaza bağımlılık arttıkça enerji
fiyatları da sürekli yükselmektedir. Yine, aynı şekilde Avrupa ülkelerinde
konut elektriği ortalama 9 sent, sanayi elektriği ortalama 12 senttir. 1
kilovat konut elektriği sınır komşumuz Bulgaristan’da 10,3 sent, Yunanistan’da
13,7 sent iken ülkemizde 21,5 senttir. 1 kilovat sanayi elektriği
Bulgaristan’da 8 sent, Yunanistan’da 11 sent iken Türkiye’de 18 senttir. Avrupa
Birliği ülkelerinde tarımsal sulama enerji masrafı 1 kilovat için 8 sent iken
Türkiye’de maalesef 19,5 senttir.
Türkiye’de 2,2 milyon dekarlık arazide basınçlı sulama
yapılmaktadır. 2009 yılında çıkarılan 5917 sayılı Kanun ile tarımsal sulamada
kullanılan elektrik borçları yeniden yapılandırılmıştır. Ancak borç batağı
içinde bulunan çiftçilerimiz bu düzenlemeden yeterince yararlanamamıştır.
Ayrıca, özelleştirilmiş bölgelerde özel sektör başvuruları almadığı için
tarımsal elektrik borçları yapılandırılamamıştır.
5917 sayılı Kanun’un uygulama sonuçlarına baktığımız zaman borçlu
tarımsal sulama abone sayısı 122.380 kişidir. 122.380 borçlu kişi tarımsal
sulama abonesinden 9.780 kişi yeniden yapılandırmadan yararlanmak için
başvurmuştur. Ancak bu abonelerden büyük bir çoğunluğu taksitlerini
ödeyemedikleri için yeniden yapılandırmadan yararlanamamıştır. 5917 sayılı
Kanun yürürlüğe girdiğinde toplam tarımsal sulama borç tutarı 1 milyar 900
milyon Türk lirasıydı. Bu Kanun’dan yararlanarak yapılandırılan borç tutarı 213
milyon Türk lirasıdır ancak bu miktar yapılandırılmak için başvurulan tutardır.
Çiftçilerimizin büyük çoğunluğu yapılandırdıkları bu borçlarının taksitlerini
dahi ödeyememişlerdir.
Tarımsal sulama hizmetlerinde en önemli girdilerden biri olan
elektrik fiyatlarının yüksek olması sulama maliyetini artırmakta, tarımda
rekabet gücünü azaltmaktadır. İrlanda’da 1 kilovatsaat
elektrik için yüzde 13,5 katma değer vergisi alınırken, ülkemizde elektrik
tüketiminden yüzde 18 katma değer vergisi alınmaktadır. Bu nedenle, tarımsal
üretimde kullanılan elektrikte alınan katma değer vergisi oranının yüzde 1’e
kadar düşürülmesi gerekmektedir.
Tarımsal üretimde kullanılan elektrikteki katma değer vergisi
oranının yüzde 18’den yüzde 1’e düşürülmesinin düşünülüp düşünülmediği
konusunda Maliye Bakanına verdiğimiz soru önergesine Sayın Maliye Bakanı verdiği
cevapta katma değer vergisi oranında düzenleme yapma yetkisinin Bakanlar
Kurulunda olduğunu belirterek Maliye Bakanlığında bu yönde bir çalışma
olmadığını ifade etmiştir.
Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
küçük çiftçilerin desteklenmesi amacıyla mazot, gübre, ilaç, tohum ve fide gibi
tarımsal girdiler üzerindeki ÖTV ve KDV kaldırılacağı gibi, sulamada ve tarım
işletmelerinde kullanılan elektrik tarifesi farklılaştırılarak çiftçilerimize
daha ucuz elektrik temin edilecektir.
Bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Akçay.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri selamlıyorum.
Gerçekten, tümü üzerinde yaptığımız konuşmaları dikkate aldığımız
zaman sonuçta AK PARTİ Grubunun 2’nci madde üzerinde bir önergesinin verildiğini
görüyoruz, bir de 4’üncü madde üzerinde. Bu, köy içme sularıyla ilgili kısmi
bir düzenleme. Yine 4’üncü maddede de belediye ve il özel idarelerinin
yükümlülüğünde olan sokak aydınlanmasıyla ilgili daha önce çıkarılan bir yasa
vardı, 1/1/2009-31/12/2015 tarihleri arasında bunun
hazine tarafından karşılanması… Bu yasalaşmıştı zaten. Böyle bir teknik
düzenleme.
Tabii, olay bununla kurtuluyor mu? Bu uygulamayla, TEDAŞ’ta borçların biriktirilmesiyle sorun çözülüyor mu?
Değil. Enerji politikalarında doğru yapıp yapmadığınızın ölçüsü, verdiğiniz,
yaptığınız zamlardır. Yani elektriğe vatandaş ne para ödüyor, doğal gaza ne
ödüyor, siz ne kadar zam yaptınız, o yaptığınız zamlardan vatandaş ne kadar
etkileniyor, ne kadar vergi ödüyor? Eğer bunun doğru politikalarını koyarsanız,
bu borçlanmanın, tamamen enerji politikalarının bir çöküşünün olduğu da ortaya
çıkar.
Şimdi bakın, şimdi enerji politikasında “Dünyanın enerji koridoru”
olarak Türkiye’nin gözükmesine bakalım, BOTAŞ üzerinden bir bakalım:
Türkiye’nin bulunduğu stratejik konumu gereği, dünyadaki petrolün yüzde 10’unun
ve doğal gazın yüzde 15’inin Türkiye’den geçeceğini varsayalım. BOTAŞ böylesine
bir işlem yapıyor ve Avrupa pazarıyla bu doğal gazın üretildiği ülkeler
arasında bir köprü ama bütün bunlara rağmen Avrupa Birliği politikalarında bu
enerji geçiş koridoru olmanın etkili olamadığını görüyoruz. Yani Türkiye
siyaseten dış politikasında dahi, bu enerji politikalarındaki yanlışlarından
dolayı bu kadar önemli bir konumunda sıkıntı yaşıyor.
Salt bu değil, şimdi bakıyorsunuz, Gümrük Müsteşarlığıyla ilgili
borçlar var BOTAŞ’ın. Burada şunu görebiliyor muyuz: Bu Nabucco
Anlaşması’ndan sonra İran’la, Azerbaycan’la, diğer ülkelerin, BOTAŞ’ın yaptığı
anlaşmalar var. Ne kadar doğal gaz akışı Türkiye üzerinden yapılacak? Türkiye
gümrükte ne kadar borçlanacak? Türkiye bu borçlarından başka BOTAŞ ne kadar kâr
sağlayacak? BOTAŞ Türkiye’ye ne getirecek? Niye TEDAŞ’ın
üzerinde bunların hepsi temerküz ediliyor?
Demin bir şey sorduk, ancak Sayın Bakan da Sayın Hatip, AK PARTİ
Grubundan, dedi ki: “Biz mezarlıklardan vergi almıyoruz.” Borçlarıyla ilgili
düzenleme konuşulurken “uygulamada almıyoruz…” Ama mühendis odalarının
verilerine baktığımız zaman, doğal gazda ve elektrikte sekiz yıllık iktidar
sürecinize baktığımız zaman, yapılan zamların yüzde 250’nin üzerinde bir zam
oranıyla, dehşet boyutlarda olduğunu görürüz. Değil mezarlıkların
aydınlatılması, artık mezarda yatan vatandaşımızdan vergi alınır bir konuma
gelmiştir elektrik ve doğal gazda, yani bu gerçekle yüzleşmek gerekiyor.
Bakın, 2008’de, kriz başlangıcı döneminde birdenbire yüzde 86 bir
doğal gaz zammı yaşandı, o günlere sizi bir getirmek istiyorum ve o günler
tarih itibarıyla çok önemlidir borçlar açısından, hem elektrik üretim
şirketleri hem dağıtım şirketleri hem de BOTAŞ açısından. Şimdi,
1 Ocak 2008’de 1 kilovatsaat elektrik başına iletim
bedeli 0,374 kuruştan 0,425 kuruşa, dağıtım bedeli -o tarihte- 1,636 kuruştan
2,145 kuruşa -yeni kuruşa o zaman YTL var- perakende hizmet bedeli 0,152 yeni
kuruştan 0,59 yeni kuruşa çıkarılmış, çıplak elektrik fiyatı ise 10,244 yeni
kuruştan 12,105 yeni kuruşa yükseltilmiştir.
Şimdi bu rakamları bu gerçeklerle yüzleşmeden bu borçların
kaynağını da bulamayız.
Böylece fon ve vergiler hariç, arkadaşlar, 1 kilovatsaat
elektriğin fiyatı 12,406 yeni kuruştan 14,831 yeni kuruşa ulaşırken Enerji
Fonu, TRT payı, belediye tüketim vergisi ve KDV dâhil fiyat ne oluyor? 15,81
yeni kuruştan 18,90 yeni kuruşa varıyor. Şimdi, bu, görüldüğü gibi, her şey
dâhil 1 kilovatsaat elektriğin fiyatı yüzde 19,55
oranında bir zamlanma yani durmadan üstüne vatandaştan alınan dolaylı
vergilerin katlamalı olarak eklendiği bir fiyatlama ve zamdan bahsediyoruz.
Şimdi bu fiyatlama ve zam oranında doğal gazın özellikle TETAŞ’ın
2008 tarihinde yaptığı ve yüzde 4,9 ve Kasım 2008 tarihinde yaptığı yüzde
23’lük zamları da eklediğiniz zaman arkasından birdenbire yüzde 86’lara
fırlayan bir zam oranı ve onun arkasından otomatiğe bağlanan bir zam. Şimdi bu
zamları, gerçekten bu dolaylı vergileri, bu korkunç vergileri doğal gazda,
petrolde, elektrikte… Bunları anlamak için mühendis olmaya gerek yok; hele hele hiç profesör olmaya da gerek yok arkadaşlar. Evdeki
Fatma Teyze’ye sorun. Evdeki Fatma Teyze, mutfakta o çalıştırıyor, ocağı
yakıyor, lambayı yakıyor ve doğal gaza parayı ne aldığını, ne verdiğini o
biliyor ve bu rakamları görüyor, karşılaştırıyor. Yani hiç mühendis olmanıza
gerek yok, dört aritmetik işlemini bilmeniz yetiyor yani iki artı iki dört
eder. Bunu bilmeniz bu enerji politikalarında ne kadar hoyratça, ne kadar
başıboş… Fransızların meşhur “...”(x) “Bırakın yapsınlar, bırakın geçsinler.”
modeliyle enerjideki bütün borçların, ithalatın, bütçenin yükünün yine sonuçta
getirilip vatandaşın sırtına yüklendiğinin bir gerçeğiyle karşı karşıyayız.
Bunu çok uzatmaya gerek yok. Bakın, 2007’den sadece 2008’e reel düzeyde
rakamlar 82,15 üzerinden bir rakamı ortaya koyuyor.
Şimdi, bu doğal gaz politikaları enerji politikalarının çöküşü
değil mi? Elbette çöküşü. Ekonomi ve enerji yönetiminin de başarısızlığı. Plansızlık, öngörüsüzlük, bir stratejinin olmayışı demek. Şimdi,
bu borçları bu şekilde yapılandırıp arada da kıyaklar
koymak gerçekten vatandaşımıza yapılacak en büyük kötülüktür. Vatandaşımız bu
soğuk kış gününde doğal gazın ibresine ve kilovatsaatlerine,
elektriğin ibresine ve kilovatsaatlerine bakıyor.
Şimdi, bu zamları otomatiğe bağlanmış vatandaş bu enerji politikaları sonucu
bir de Ankara’nın belediyesinin, Büyükşehir Belediyesinin borçlarıyla, İstanbul
Büyükşehir Belediyesinin borçlarını getiriyorsunuz takas sistemine, bilmem ne
sistemine getirip TEDAŞ’ta temerküz ettirip onun
üzerinde sıfırlamaya çalışıyorsunuz. Bunların halkın çıkarına olmadığını ifade
etmek istiyoruz.
Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Şahıslar adına söz? Yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Akçay, Sayın Çalış, Sayın Doğru, Sayın Günal
sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Akçay.
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye’de konutlarda kullanılan 1 kilovatsaat elektriğin toplam maliyeti kaç liradır?
Türkiye’den yurtdışına hangi ülkelere elektrik ihraç edilmektedir? İhraç edilen
1 kilovatsaat elektriğin satış fiyatı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akçay.
Sayın Çalış...
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, Karaman’da köylümüzün MEDAŞ’la
ilgili sıkıntıları özelleştirmeden sonra da artarak devam etmektedir. Ürünü
para etmeyen köylümüz ise borcunu ödeyemiyor; MEDAŞ, avukat ve cezaevi
tehdidiyle âdeta bunaltılmış durumdadır. Örnek olarak, Karaman Ayrancı Karaağaç
köyünden yeni arayan hemşehrimiz diyor ki: “29 milyon
elektrik borcumuzun faiz ve enerji hat kaybı -eylül ayının borcu bu- 60 milyona
ulaşmış durumda. Ödeme imkânımız yok. Avukat ‘Borcu ödemezseniz yeşil hattınızı
ve kuyunuzu sökeceğiz.’ diyor. Biz ne yapacağız? Sayın Bakanım bize nasıl yol
gösterir?” diyor. Ben de sizlere iletiyorum Sayın Bakanım. İlginizi,
yardımınızı bekliyorlar.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Çalış.
Sayın Doğru...
(x) Bu bölümde Hatip tarafından
Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana sormak istiyorum: Amasya, Tokat, Sivas ve Erzincan hattı üzerindeki
Kelkit Vadisi’nde Yeşilırmak üzerinde çeşitli HES projeleri vardır. HES
projelerine, başta belediye başkanları olmak üzere o bölgenin halkı karşıdır.
HES projeleri yapılırken orada binlerce ağaç kesilmekte ve ağaç katliamı
olmakta ve beraberinde heyelanlar da olmaya başlamaktadır. Dolayısıyla da HES’le ilgili de bitkisel örtünün de bozulduğu göz önüne
alınırsa bunları durdurmayı düşünüyor musunuz?
İkinci soru olarak da: Şu anda TEDAŞ’ta
çok büyük oranda özelleştirmeler sonucunda işçiler 4/C kapsamına girmektedir.
Tekel işçileri gibi bunlar da mağduriyet durumuyla karşı karşıya
bulunmaktadırlar. Bu TEDAŞ’ın işçilerinin 4/C
kapsamının daha farklı bir sistemle getirmeyi düşünüyor musunuz? Çünkü o
insanların da psikolojileri bozulmaktadır.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Günal...
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, bir önerge geldi AKP’li milletvekili
arkadaşlarımızdan. Burada (c) bendinin kalkması 2’nci maddede 5’inci fıkra
olarak eklenmesi öngörülüyor ama burada garip bir şey var: “Bu alacaklara
ilişkin gecikme cezaları alacakları bedeli ödenmek suretiyle...” Bunları niye
ödüyoruz? Daha önce bunların özelleştirilmesi yapılırken özelleştirme
sözleşmesinde hüküm yok muydu? Daha önce yapılan özelleştirmelerle ilgili böyle
bir düzenlemeyi neden yapma ihtiyacı hissediyoruz, açıkçası anlayabilmiş
değiliz. Diğerlerinde çünkü fer’îlerini düşerek
terkin yapıyorsunuz. Buradaysa daha önce bunları özelleştiren şirketlere
doğrudan TEDAŞ ödeme yapıyormuş gibi görünüyor. Bu konuda bir açıklama
yapabilirseniz sevinirim.
Teşekkürler.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Sayın Kaplan...
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye bir geçiş enerji koridoru ve boru hatları çalışmaları
var biliyoruz. En son Katar’la da görüşmeler var, Yumurtalık-Kerkük Petrol Boru
Hattı düzeyinde. Rusya’yla, Azerbaycan’la, İran’la, Irak’la, Katar’la, Mısır’la
ve Yemen’le -Kuveyt’i bilmiyorum ben, o konuda bilgim yok- en son nedir bizim
fotoğrafımız? Bir açıklayabilir misiniz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Sayın Torlak...
D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Türkiye’de ekonomik anlamda sıkıntıların devam ettiği
bir gerçek ve bu manada üretim maalesef bitme noktasına gelmiştir. Bu sebeple
dünyadaki benzerleri gibi üretene, KOBİ’lere ve sanayiciye enerji fiyatlarında
fiyat indirimi veya enerji fiyatlarını artıran unsurlarda, yani vergilerde
indirim yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Torlak.
Sayın Bulut, en son.
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkanım, Sayın Bakanım;
Türkiye’de elektrik ücretlerinin tahsili konusunda yedi coğrafi bölge içerisine
giren illerde tahsilat konusunda en zorluk çektiğimiz
bölge hangisidir?
Özelleştirme kapsamında Doğu ve Güneydoğu Bölgesi’ndeki
yönetimlerin, idarelerin özelleşmesine öncelik verecek misiniz? Teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bulut.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; isterseniz sondan başlayayım. Şu anda tahsilatında tahsilat oranı en düşük olan bölge Dicle
bölgesidir. Yani bunun içerisinde Urfa, Diyarbakır, Mardin, özellikle Urfa ve
Mardin’deki tarımsal sulama alacaklarının bunların içerisindeki en yüksek paya
sahip olduğunu söyleyebilirim.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu’daki bir kısım şehirlerdeki kaçak
kullanımla alakalı hususlarda çok ciddi bir hassasiyet gösteriliyor. Tabii ki
zamanında parasını ödeyen ve kullandığı elektriğin her türlü kayıt içerisinde
kalmasıyla alakalı hassasiyet gösteren önemli bir miktar var
vatandaşlarımızdan. Özellikle, özelleştirmenin sondan ikinci firması diye
hatırlıyorum, son özelleştirme paketinde Dicle Elektriği de bir ihalede bir firma
aldı ve taahhütleri itibarıyla -tabii ki o da o taahhütlerine uymak durumunda-
biz oradaki kayıp kaçağın da bu manada azalacağına inanıyoruz. Çünkü ulusal
tarifeyle sattığımız, Edirne’den Kars’a, Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar
bütün elektrik sisteminin aslında artıları ve eksileri bir havuza atılıyor.
Yani oradaki ödemeyen vatandaşın tabii ki o havuz içerisinde eksi payı var,
zamanında ödeyenlerin de… O yüzden hem hukuken hem de hakkaniyet itibarıyla
birbirine hakkı geçiyor. Biz vatandaşlarımıza bir hukuk çerçevesinde bunları
zamanında ödemelerini söylüyoruz ve bunlarla alakalı yaptırımları da
uyguluyoruz.
“Ekonomik veriler bundan sonraki enerji fiyatlarında bir indirimi
gerekli kılıyor mu?” diye soruldu. “Elektrik enerji fiyatlarında ne tür bir şey
bizi bekliyor?” diye soruldu.
Değerli arkadaşlar, 2050 yılına kadar -gerek Uluslararası Enerji
Ajansının gerekse Dünya Enerji Konseyinin verilerine göre- doğal gaz ve
petrolün hâlâ dünyadaki tüketilen enerjinin yarısını karşılayacağı görülüyor
yani bu iki kaynağın en yüksek tedarik unsuru olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla
ham petrol fiyatlarının bizi yakinen ilgilendirdiğini söyleyebilirim, doğal gaz
fiyatlarının bizi tabii ki yakından ilgilendirdiğini söyleyebilirim. Bir önceki
konuşmamda belirttiğim gibi, bunların yerli kaynak hâline getirilmesiyle
alakalı çalışmalarımızın da bu açıdan çok fazla önemi var.
Doğal gaz ve petrol boru hatlarıyla alakalı soru sorulmuştu. Bizim
şu anda doğu-batı ve kuzey-güney aksında geliştirdiğimiz bir kısım projeler
var, şu anda uygulamada olan bir kısım projeler var. Bunlardan Bakû-Tiflis-Ceyhan Ham Petrol Boru Hattı toplam kapasitesi
itibarıyla 50 milyon ton ve oradan şu ana kadar 1 milyar 65 milyon varil petrol
geçmiş durumda.
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Avrupa’ya…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O
tamamen Akdeniz havzasından dünyaya açılan… Hem Avrupa da var içerisinde hem de
dünya pazarları da var çünkü buradaki konsorsiyum
sahipleri -BP gibi, Total gibi, Statoil gibi
firmalar- ve onlar da sattıkları pazarlarda bunların dağıtımına devam
ediyorlar.
Kerkük-Yumurtalık Ham Petrol Boru Hattı’nı söylediniz. Bu aslında Bakû-Tiflis-Ceyhan Boru Hattı’ndan daha yüksek kapasiteli
yani 70 milyon tonluk bir kapasiteye sahip. Irak’ın normalleşmesine çok fazla
katkı koyacak bir proje. Bildiğiniz gibi on beş yıllık yeni bir anlaşma daha
imzaladık ve on beş yıl boyunca bu boru hattı çalışacak. Bu boru hattının
anlaşmamızdaki temel prensibini çok kısaca şöyle söyleyebilirim: Üç yıl
içerisinde bu boru hattının yarı kapasitesinin kullanılması garantisi veriliyor
yani 35 milyon tonun buradan geçeceği garantisi veriliyor. Geçmediği takdirde
dahi, biz geçmişçesine buradan bir taşıma tarifesi alacağız. Bütün
depolamalarla beraber yaklaşık 1 milyar TL’lik bir yıllık gelir hedefliyoruz
burada o kapasiteyi geçmiş olmamız hâlinde.
Kuveyt’ten herhangi bir boru hattı projemiz şu anda yok ama
Katar’dan, Suudi Arabistan üzerinden… Bildiğiniz gibi Katar dünyanın en büyük
LNG tesislerine sahip, 122 milyar dolarlık yatırımı olan bir ülke ve dünyanın
dört bir tarafına, dört büyük havzada LNG satıyor yani sıkıştırılmış doğal gaz
satıyor. Boru hattı projesinin kendi enerji güvenlikleri açısından uygun bir
proje olabileceğini ve bunu geliştirebileceklerini bize söylediler ve
bakanlarını da ülkemize davet ettik.
Bildiğiniz gibi doğal gaz boru hatları var Azerbaycan’dan,
İran’dan, Mavi Akım’dan ve batı hattından gelen boru hatları var, aynı zamanda
Nijerya ve Cezayir gibi ülkelerden de LNG tesisleri girişleri var.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız, süremiz doldu, herhâlde
yazılı olarak verirsiniz geri kalanını da.
2’nci madde üzerinde dört önerge vardır. Önergeleri önce geliş
sırasına göre okutacağım, sonra aykırılık sırasına göre de işleme alacağım.
İlk önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (4) üncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa Özyürek Harun
Öztürk Kamer
Genç |
İstanbul
İzmir
Tunceli |
Ahmet
Tan Şevket
Köse Rasim
Çakır |
İstanbul
Adıyaman
Edirne |
“b) İbadethanelerin (Cem Evleri dahil)
aydınlatma bedeli,”
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 2. maddesinin 4. fıkrasının (c)
bendindeki “köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli” ifadesinin
“köylerin içme ve sulama sularına ilişkin elektrik kullanım bedeli” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit Mevlüt Aslanoğlu Tacidar
Seyhan Bülent
Baratalı |
Malatya
Adana
İzmir |
Hulusi
Güvel Şevket
Köse |
Adana
Adıyaman |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Tasarının 2 inci maddesinin (4)
numaralı fıkrasının (b) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı D. Ali
Torlak Erkan Akçay |
Konya
İstanbul
Manisa |
Oktay
Vural Mehmet Günal Muharrem
Varlı |
İzmir
Antalya
Adana |
Mümin
İnan |
Niğde |
“b) İbadethanelerin elektrik kullanım bedelleri,”
“ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde
sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve mahalli
idareler adına, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve sermayesinin tamamı
kendisine ait dağıtım şirketleri tarafından tahakkuk ettirilen elektrik kullanım
bedelleri borçlarının tamamı,”
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/877 Sıra Sayılı “Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı”nın 2. Maddesinin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini, dördüncü fıkrasının (c) bendinin çıkarılmasını, aşağıdaki
fıkranın 5. Fıkra olarak eklenmesini ve izleyen fıkraların buna göre teselsül
ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir Bozdağ Mehmet
Daniş Ali
Koyuncu |
Yozgat
Çanakkale
Bursa |
Müjdat
Kuşku Mahmut Esat
Güven Muharrem
Candan |
Çanakkale
Kars Konya |
Ayşe
Akbaş A. Erdal Feralan Rıtvan Köybaşı |
Balıkesir
Nevşehir
Nevşehir
|
Abdulmuttalip Özbek |
Hakkâri
|
(1) Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine olanlar ile Türkiye
Elektrik İletim Anonim Şirketi tarafından yürütülmekte olan Dengeleme ve
Uzlaştırma Faaliyetleri kapsamında olanlar hariç olmak üzere, bu Kanun
kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşlarının bu Kanunun yayımından önceki ay sonu
itibarı ile birbirlerine olan ödenmemiş borç ve alacakları, 21/7/1953
tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ve
18/4/2001 tarihli ve 4646 sayılı Doğal Gaz Piyasası Kanununun 12 nci maddesinin (g) fıkrası kapsamında hesaplanan fer’iler,
TEİAŞ Dengeleme ve Uzlaştırma faaliyetleri ile ilgili gecikme cezaları hariç
olmak üzere terkin edilerek Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketine
devrolunur ve aynı kuruluşa ilişkin borç ve alacaklar netleştirilerek
muhasebeleştirilir.
(5) Elektrik Dağıtım Şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri
için kullanılan elektrik bedelleri ve bu alacaklara ilişkin gecikme cezaları
alacakları bedeli ödenmek suretiyle Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi
tarafından üstlenilir. Bu şekilde üstlenilen tutarlar bu Kanun kapsamında
mahsup edilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketinin görüşü alınarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
belirlenir. Özel sektöre devredilmiş elektrik dağıtım şirketleri için devir
tarihi öncesindeki tutarlar dikkate alınır.
BAŞKAN – Komisyon bu son okuttuğum önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir açıklama yapabilir misiniz Sayın
Bakan. Cevap veremediniz, bari hiç olmazsa o maddeyi açıklayın. Cevaplarda
yetişmedi, bunu yazılı alırsak bir anlamı olmaz, bir açıklama yapın.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutuyorum?
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum.
Gerekçe:
Söz konusu 2. maddenin birinci fıkrasına “Türkiye Elektrik
Dağıtım Anonim Şirketine olanlar” ibaresinden sonra “ile Türkiye Elektrik
İletim Anonim Şirketi tarafından yürütülmekte olan Dengeleme ve Uzlaştırma
Faaliyetleri kapsamında olanlar” ifadesi ile bu Kanun kapsamındaki kamu kurum
ve “hesaplanan fer’iler” ibaresinden sonra “TEİAŞ Dengeleme ve Uzlaştırma
faaliyetleri ile ilgili gecikme cezaları hariç olmak üzere” ifadeleri eklenerek,
TEİAŞ tarafından yürütülen Dengeleme ve Uzlaştırma faaliyetleri kapsamında
oluşan borçlara ilişkin anapara ve gecikme cezaları kapsam dışında
bırakılmaktadır.
TEİAŞ’ın piyasa
işleticisi olarak yürütmekte olduğu Elektrik Piyasasında Dengeleme ve Uzlaştırma
Faaliyetlerine hem kamu piyasa katılımcıları hem de özel sektör piyasa
katılımcıları birlikte yer almakta olup, piyasa ‘0’ bakiye sistemi içerisinde
çalışmaktadır. Bir başka ifadeyle TEİAŞ’ın yürütmekte
olduğu DUY faaliyetleri kapsamında herhangi bir borç ve alacak nedeniyle kar
veya zarar etmemesi ilgili mevzuat gereğidir. Bu çerçevede DUY kapsamındaki
anapara ve gecikme cezaları tasarı kapsamı dışında tutulmaktadır.
Kanun Tasarısı ile kamuya ait dağıtım şirketlerinin faaliyet
gösterdiği bölgelerdeki köy içme suları elektrik kullanım bedelleri mahsuba
konu olmakta, ancak, özel sektöre ait dağıtım şirketlerinin faaliyet gösterdiği
bölgelerdeki köy içme suları bedelleri mahsuba konu edilmemektedir. Eşitlik
ilkesi gereği, bütün köy içme suları bedellerinin bu Kanun Tasarısı kapsamına
girebilmesi için bu yönde bir düzenlemenin yapılması gerekmektedir.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, bir dakika…
BAŞKAN – Efendim?
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani böyle bir önerge oylaması… Kimin parası
kime gidiyor? Ne yapılıyor?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Açıklama gelmedi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Açıklama olmadan olur mu bu gerekçeyle
ilgili?
Efendim, bakın, “Bu kanunun amacı, enerji alanında faaliyet
gösteren bazı kamu kuruluşlarının mali yapılarını güçlendirmek üzere bir kısım
borç ve alacaklarının takas, terkin…” düzenlemesidir. Şimdi, bu çerçevede bunun
kamu kurumuyla ne alakası var?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Özel sektör…
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel sektör sokuluyor. Yani kamu
kurumlarının birbiri arasındaki husus… Şimdi, özelleştirilmiş KİT’lerin
alacakları ya da borçları sokuluyor. Bu, kanunun amacına aykırıdır, böyle bir
şey olamaz yani kanunun amacına aykırı bir düzenleme yapılamaz, amacı ihlal
eden bir husustur. Lütfen…
BAŞKAN – Sayın Vural, Bakan açıklama yapacak.
Buyurunuz.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sorduk, yapmadı ama.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; cevabı hazır olan bir konuyla alakalı
konuşuyoruz, biraz önce vakit bittiği için…
Konu şudur: Buradaki mesele, köy içme sularıyla alakalı konudur.
Eğer vatandaşlarımızdan, köydeki vatandaşlarımızdan böyle bir talep size
ulaşmamışsa ben onu bilmiyorum ama bu talebi…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Lütfen Sayın Bakanım, demagoji
yapmayın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – …bakın,
hep beraber…
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel şirketlerden size ne talepte bulunuldu,
ona cevap ver sen.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Anlatayım arkadaşlar, sabırlı olun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – O zaman niye tahsilat
yapıyorsunuz? Sayın Bakan, olmadı, bu olmadı. Bu demagoji
olmadı yani.
BAŞKAN – Bir dakika… Sayın Vural, Sayın Günal,
Bakanı dinleyiniz lütfen.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Arkadaşlar,
sabırlı olun, anlatayım. Lütfen…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Öde o zaman, öde cebinden.
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Biraz saygılı olun.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Bakan açıklama yapıyor
arkadaşlar. Lütfen…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Anlamak
istiyorsak anlatıyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Anlatmıyorsunuz ki siz…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Köyden talep gelmedi mi?” Köyün
talebiyle bunun ne alakası var?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Arkadaşlar, bakın…
OKTAY VURAL (İzmir) – Ben de size soruyorum: Hangi özel şirketin
talebiydi size getirilen?
BAŞKAN – Sayın Vural…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
…Türkiye’de bu düzenlemeyi yapmazsak ne olur, yaparsak ne olur, onu açık açık anlatayım.
Özelleştirme İdaresiyle…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kimin için yapıyorsunuz, onu söyleyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Soruyu
sordunuz, cevabını bekleyin lütfen. Soruyu ben gayet iyi anladım.
BAŞKAN – Buyurunuz Sayın Yıldız, devam edin.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – İtham ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Günal…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli
arkadaşlar, köy içme sularıyla alakalı konuda, özelleştirildiğinde TEDAŞ, bu
alacak, yaklaşık 142 milyon TL’lik rakam, özel şirketlerin alacağı hanesine
yazılmıştır. Bir kısım alacaklar, belediye alacakları gibi, kamu adına tahsil
edilip kamuya teslim edilenlerdir; bir kısmı ise sanayi aboneleri, mesken
aboneleri, ticaret aboneleri gibi aboneler de şirket tarafından tahsil edilip
şirket yedinde kalanlardır.
Şimdi, tarımsal sulamalarla alakalı düzenlemeler torba yasada en
son düzenlendi, duymayanlar için onu söyleyeceğim, ondan sonra da içme suyuyla
alakalı konuları söyleyeceğim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz onu sormuyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Tarımsal
sulamalarla alakalı konular tamamen faizleri bırakılarak tarımsal sulamada
artık geriye dönük bembeyaz bir çizgi oluşturmak açısından, bembeyaz bir sayfa
oluşturabilmek açısından beş yıl taksitlendirilerek asıl paraları üzerinden
alacak hanesine yazılacaktır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Güzel!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – İçme
sularıyla alakalı konunun toplamı 142 milyon TL’dir ve özel şirketler, eğer biz
bunu düzenlemediğimiz takdirde, geriye dönük, Özelleştirme İdaresinin
özelleştirdiği tarihten önce de sonra da bu paraları tahsil ederler.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Öncesini nasıl edecek? Özelleştirilirken
yok muydu bu hüküm?
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bu doğrudan doğruya özelleştirme
şeyine de aykırı.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Özelleştirme İdaresinin özelleştirme tarihinden önce -bu önerge bunu söylüyor-
özel şirketlerin yedine geçmiş olanlar ve alacak hanesinde olanlar şu anda özel
şirketin alacaklarıdır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bize ne, alsın! Bize ne! Yani, niye TEDAŞ
ödüyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şöyle
bir şey: Bunu biz düzenlemediğimiz takdirde -ben, Genel Kurulun takdirine
bırakırım, tabii ki Genel Kurulun iradesi ne ise o olacak- hükmi şahsiyet
kazanmış köy içme suları geriye dönük borçlarını öderler. Kime? Özel şirkete.
Bu düzenlemeyi yapmış olmamız hâlinde ise yine özelleştirme tarihinden
sonrakiler, cari borçlar ayrı tutulmak kaydıyla -önergeye bakarsanız tarih onu
söylüyor- şu anki cari borçlar, içme sularını, köy içme sularını ödeyecekler
ama özelleştirme tarihinden önce olanlar TEDAŞ tarafından kendi hesaplarına
alınır. Yani özel şirketin alacağındaki kalem, köy içme suyu lehine TEDAŞ’ın hesaplarına aktarılır. Bu, bunu söylüyor. Eğer Genel Kurul…
OKTAY VURAL (İzmir) – Devlet ödemeyecek mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – TEDAŞ’ın hesaplarında ödeyecek, evet.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, devlet ödeyecek mi ödemeyecek mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – TEDAŞ’ın hesapları diyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Özel sektöre kaynak aktarıyor musun
aktarmıyor musun?
MEHMET NİL HIDIR (Muğla) – Sayın Başkan, karşılıklı konuşuyorlar.
Böyle bir usul var mı?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Kaynak
aktarma diye bir şey söz konusu değil arkadaşlar. Yapacağımız tercih şudur,
Genel Kurulun iradesini kullanacağı konu şudur: Biz, köy içme sularından borcu
olanlar, kamuya veya özel sektöre borcu olanlar… Oradaki faiz, sizin sorduğunuz
faiz de şudur: Kamudan kamuya olan faizler tamamen terkin edilmiştir bu kanun
tasarısıyla…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sulamada siliyorsunuz, bunda
silmiyorsunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – …ama, özel sektörle kamu arasındaki alacaklar gecikme faizine
esastır.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sulamada faizi siliyorsun, bunda niye
silmiyorsun? “Sulamada sildim.” dedin biraz önce.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Değerli
arkadaşlar, ben açıklamamı yapayım, siz tercihinizi kullanacaksınız tabii ki.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, soruyorum ben de.
BAŞKAN – Sayın Günal, lütfen açıklamayı
dinleyin.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Şu anda
anlaşılmayan bir husus varsa orayı tekrar edeyim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Gecikme cezalarının hepsini fiktif olarak, temerrüt faizi dâhil hepsini
ödettiriyorsunuz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Buradaki
affolunacak rakam, özel şirketin alacağındaki rakam değildir. Özel şirket onu
bir şekliyle almak durumundadır. Buradaki affolunan kısım, köy içme sularının
hükmi şahsiyet kazanmış kişilikleridir, bunların ödeyeceği rakamlardır. Genel
Kurulun iradesi nasıl tecelli edecekse biz ona saygılıyız.
Arz ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, gecikme cezaları dâhil niye
yapıyorsunuz?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Özel
şirket düzenlemesi olduğu için.
BAŞKAN – Sayın Vural… Sayın Vural… Böyle bir usul yok, Sayın Bakan
açıklamayı yaptı, oylamaya geçeceğim.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, açıklamayı yaptı da burası parmak
demokrasisi değil, milletvekilleri de merak ediyorlar neden itiraz ettiğimizi.
BAŞKAN – Siz de sözünüzü söylediniz Sayın Vural, itirazınızı
yaptınız.
Sayın Günal, sizin sözünüz nedir?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – 60’a göre söz istiyorum çok kısa.
BAŞKAN – Bir dakika süre veriyorum, buyurun.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, kendiniz söylediniz “Sulama sularında ceza faizlerini
indirdik.” dediniz. Bunda niye indirmiyorsunuz da faizleri, özel sektörün
şirketine biz niye ödüyoruz?
OKTAY VURAL (İzmir) – Kaynak aktarıyorlar ya!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz, bir özel sektör şirketine devrettik
mi? Ettik. Özelleştirme tarihi itibarıyla elimizde bir sözleşme yok mu? Var.
Bize ne, niye kanuna yazıyoruz da bunların tahsilatını
sağlıyoruz? Siz, TEDAŞ’a onu verdiğiniz zaman TEDAŞ,
özelleştirmeyi yaptığınız şirkete bunu ödemek zorunda. Doğrudan o şirketlerin
alamadığı borçlarını, tahsil edemediği borçlarını siz TEDAŞ aracılığıyla ödemiş
oluyorsunuz. Madem bunu yapıyorsunuz, en azından, sulamayı örnek verdiniz,
orada faizi silerken neden burada özel şirkete ödenecek faizleri de
ödüyorsunuz? Merak ediyorum, ne kadarı faiz? 142 milyonun bir de ne kadarı
faizdir? Bunu da merak ediyorum. Lütfen…
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Tasarının 2 inci maddesinin (4)
numaralı fıkrasının (b) ve (ç) bentlerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
D.
Ali Torlak (İstanbul) ve arkadaşları
“b) İbadethanelerin elektrik kullanım bedelleri,”
“ç) 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde
sayılan kamu idareleri ile bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar ve mahalli
idareler adına, Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi ve…”
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkanım, bir taraftan önergeleri
okuttunuz, oyladınız. Bizim orada önergemiz var, arkadaşlar okumaya devam
ediyor, bu nasıl bir oylamadır?
BAŞKAN – Önergeniz okunuyor efendim burada.
“…sermayesinin tamamı kendisine ait dağıtım şirketleri tarafından
tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamı,”
MEHMET GÜNAL (Antalya) – 2’nci maddeyi oylatıyorsunuz, MHP
Grubunun önergesi var orada.
BAŞKAN – Şimdi önergeniz okundu. Oylamadık daha, önergeyi okuttum.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – “Açıklama alalım da ondan sonra…” dedik,
yine, açıklama da verdirmediniz, Sayın Bakan hâlâ açıklama yapacak. Önerge
oylanıyor…
BAŞKAN - Sayın Günal, sistemin nasıl
işlediğini gayet iyi biliyorsunuz, lütfen… Önerge okundu.
Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) –
Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın İnan, buyurunuz.
MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili
arkadaşlarım; hepinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum. 535 sıra sayılı
Tasarı’nın 2’nci maddesiyle ilgili verdiğimiz önerge hakkında söz almış
bulunuyorum.
Tasarı 5018 sayılı Kanun’a ekli (I) ve (II) sayılı cetvelde
sayılan kamu idareleriyle bunlara bağlı döner sermayeli kuruluşlar adına
tahakkuk ettirilen elektrik kullanım bedelleri borçlarının tamamını kapsamasına
ve bu borçların ferîlerini terkin etmesine karşın, belediye ve il özel
idarelerinin elektrik kullanım bedelleri borçlarını kapsamamaktadır. Milliyetçi
Hareket Partili Komisyon üyelerimiz, diğer kamu kurumlarına yapıldığı gibi,
belediye ve il özel idarelerinin de elektrik kullanım bedeli borçlarının tamamının
bu kanun kapsamına alınması yönünde önergeler vermiş ancak, maalesef, önergeler
AKP’li üyelerin oylarıyla Komisyonda reddedilmiştir.
Ülkemizdeki birçok belediye büyük borçlarla vatandaşlara hizmet
etme gayreti içerisinde olmasına rağmen yöresel bazı dezavantajları yüzünden
içme suyu temininde kullanılan elektrik mahallî idarelere önemli borçlar
yüklemektedir, bu da vatandaşa hizmetin kaliteli ve kesintisiz olarak
sunulmasında önemli sorun teşkil etmektedir. Elektrik fiyatlarının ülkemizde
aşırı yüksek olması ve sık sık zam görmesi maliyeti
yükseltmekte, buna karşın belediyelerin topladığı su paraları maliyeti dahi
karşılamamaktadır. Bu da geçmişten beri diğer hizmetleri aksatmamak için
devlete ait elektrik şirketine olan borçların daha geri plana itilmesini ortaya
çıkarmış, üst üste biriken borçlar ve faizleri bu borçları ödenemez hâle
getirmiştir.
Diğer kamu kuruluşlarının borçları silinirken belediyelerin, il
özel idarelerinin ve ibadethanelerin aydınlatma dışındaki diğer borçlarının
kapsama alınmaması eşitsizlik ve adaletsizliktir. Belediyelerin vatandaşa daha
iyi hizmet götürebilmeleri için borç tasasından kurtarılmaları gerekir. Sonuç
itibarıyla baktığımızda, devletin bütün kurumlarının temel amacı,
vatandaşlarımızın günlük hayatını kolaylaştırmak ve onların hayat
standartlarını kaliteli bir hâle getirmektir.
Aslında, kamu kurumlarının birbirine olan borç-alacak
ilişkilerinin şimdiye kadar çoktan düzenlenmesi gerekirdi. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak Mecliste yapmış olduğumuz çalışmalarda bunlarla ilgili
tekliflerimiz olmasına rağmen, maalesef, hiçbir zaman dikkate alınmamıştır.
İbadethanelerin ısıtma ve soğutma, elektrik giderlerinin neden kanun kapsamına
alınmadığını vatandaşlarımız ve ilgililer merak etmektedir. Verdiğimiz bu
önergenin kabulüyle vatandaşlarımızın isteklerine hep beraber cevap vermiş
olacağız.
Ayrıca, elektrik dağıtım şirketlerinin, kurum olarak
ibadethaneleri değil de ibadethane görevlilerini -şahısları- abone yapmaya
zorladıkları yönünde de şikâyetler almaktayız. Uygulamada bu konulara dikkat
edilmesini de buradan ifade etmek istiyorum.
Belediyeler, yörenin, kamu hizmetleri bakımından itici gücüdür.
Diğer kamu kurumlarının ihtiyaçları hâlinde, hizmetin gördürülmesi noktasında
ilk akla gelen yer belediyelerdir. Belediyelerin özellikle Millî Eğitime bağlı
okullardan ve diğer kamu kurumlarından önemli oranda su alacakları vardır ve
bunların tahsilinde zorlanılmaktadır. Bu alacaklar ilgili bakanlıklardan talep
edildiğinde verilen cevap: “Mahallinden temin edilmesi.” şeklindedir.
Mahallindeki kurumlara gönderilen ödeneklerle bu alacakların karşılanması
mümkün görünmemektedir. Gönderilen ödenekler ihtiyacın ancak yüzde 10’unu
karşılamaktadır.
Basit bir örnek vermek gerekirse: Belediye başkanlığı yaptığım
dönemde Niğde Belediyesinin, TEDAŞ’a olan içme suyu,
elektrik borçlarından dolayı olan borcu ile Millî Eğitim Bakanlığına bağlı
okullardan alacağımız olan su bedellerinin mahsuplaşmasını yaptık. Niğde
Valiliği ve Niğde
Belediyesi arasında bu protokol yapıldı ancak bunu Hazine kabul etmedi. Bu
belgede, Niğde Belediyesinin alacağı, borcundan daha fazla görünmekteydi. Şu
anda TEDAŞ’ın işletmiş olduğu faiz, belediye faiz
işletmediği için daha fazla görünmektedir. Fakat Millî Eğitim Bakanlığı
belediyeye -anlaşmak suretiyle- 2006’daki su borçlarını aynı fiyattan ödemeyi
teklif etmektedir, bu da Niğde halkı için son derece haksız bir durumdur.
Dolayısıyla aynı faiz oranlarının belediyenin içme sularında da işletilmesi
gerekmektedir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım; son günlerde
torba yasa ve bu görüştüğümüz yasa ve diğerleri, iyi incelendiğinde, son sekiz
yıldır AKP hükûmetlerinin yanlış ekonomik yönetimleri
neticesinde milletin ve devletin geldiği borç noktasının önemli bir
göstergesidir. Bu borç yapılandırma uğraşları da bunun en büyük ispatıdır.
Önergemizin kabulü için desteklerinizi bekler, yüce heyetinizi
saygı ve sevgiyle selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan yasa tasarısının 2. maddesinin 4. fıkrasının (c)
bendindeki “köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedeli” ifadesinin
“köylerin içme ve sulama sularına ilişkin elektrik kullanım bedeli” olarak
değiştirilmesini arz ederiz.
Saygılarımızla.
Ferit
Mevlüt Aslanoğlu (Malatya)
ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
Genelde 1 sayaca bağlı olması nedeniyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı…
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısı
arayacağım: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.56
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.12
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi önergeyi oylarınıza sunacağım ve karar yeter
sayısı arayacağım.
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
2’nci madde üzerindeki diğer önergeyi okutuyorum:
TBMM Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 2 nci maddesinin (4) üncü fıkrasının (b) bendinin aşağıdaki
şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Özyürek (İstanbul) ve arkadaşları
“b) İbadethanelerin (Cem Evleri dahil)
aydınlatma bedeli,”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Ferit Mevlüt Aslanoğlu konuşacak.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, buyurunuz
efendim.
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli
milletvekilleri; bu önerge -2’nci maddede- ibadethanelerin elektrik
bedellerinin ödenmesi… Yani, kilisenin, havranın, camimizin, sinagogun,
hepsinin elektrik bedellerini ödüyor, Türkiye’deki tüm inanç gruplarının. Hani
ya, diyoruz ya ileri demokrasi, daha ileri demokrasi, daha ileri demokrasi…
Önergemiz şuydu… Komisyon ve Hükûmet,
bilemiyorum yani neden katılmıyorsunuz? Katılmama nedeninizi bir bilsem ben de
gam yemeyeceğim. Diyoruz ki orada -bir parantez içinde- “cemevleri
dâhil” diyoruz. Sadece istediğimiz bu. “İbadethanelerin” diyor, yani sinagog,
havra, kilise, aklınıza ne gelirse… Oraya sadece parantez içinde “cemevleri dâhil” diyoruz.
Değerli milletvekilleri, bir Türkiye gerçeği var, Türkiye
gerçeğini kimse inkâr etmesin. Türkiye’de Alevi, Bektaşi kardeşlerimizin gerçeğini
lütfen kabullenin.
“Açılım” dediniz, bilmem ne dediniz ama dokuz yıldır gerek Plan ve
Bütçe Komisyonunda gerekse burada hep bu önergeyi verdik, bir elektrik, cemevlerinin... Türkiye’de vatandaşlarımızın çok önemli bir
kısmının, önemli bir inanç grubunun gittiği bir yer olan cemevinin
elektrik bedelini ödemekten niye imtina ediyorsunuz? Çok mu görüyorsunuz?
Ben fazla konuşmayacağım. Vallahi takdir sizin ama Komisyonun da Hükûmetin de niye “hayır” dediğini bilmek istiyorum. Neden
hayır diyorsunuz? Takdir sizin.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.
Kabul edilmiş önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
Usul ve esaslar
MADDE 3- (1) Bu Kanun kapsamında yapılacak işlemlere ilişkin usul
ve esasları belirlemeye, Maliye Bakanlığı ile Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığının görüşlerini almak suretiyle Hazine Müsteşarlığının bağlı olduğu
Devlet Bakanı yetkilidir.
(2) Bu Kanun kapsamındaki kamu kurum ve kuruluşları arasında, bu
Kanun uyarınca yapılan işlemlere ilişkin olarak ortaya çıkabilecek ihtilafların
çözümünde Hazine Müsteşarlığının görüşü esas alınır.
(3) Bu Kanun kapsamındaki uygulamalara konu alacak ve borçlara
ilişkin olarak yargı mercilerinde bulunan davalardan vazgeçilir ve verilmiş
olan kararlar üzerine ayrıca bir işlem yapılmaz.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu.
Buyurunuz Sayın Aslanoğlu. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan,
çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce iktidar partisinin bir
önergesi geçti. Çok tehlikeli bir önerge. Sayın
Başkan, lütfen bu önergenizi geri çekin. Bu önergede, yıllardır faiz borcu
yüklenen, özelikle köylerin içme sularıyla ilgili yüklenen faiz borçları aynen
kalacak. Lütfen bu önergeyi geri çekin. O faizleri -köylerin içme suyuyla
ilgili- lütfen terkin ettirin. Buradan terkin edilmiş bir şekilde bu maddeyi
önergeyle geçirmezsek yarın köylerimizin çok büyük sorunla karşı karşıya
geleceğini söylemek istiyorum.
Değerli milletvekilleri, birazcık, TEDAŞ’ın
ortak olduğu devredilen dağıtım şirketleriyle, şu anda görev yapan dağıtım
şirketleri ile vatandaş arasındaki diyalogdan bahsetmek istiyorum. Artık
dağıtım şirketleri -yaşamın gerçeği bunlar arkadaşlar- bir kamu görevi yapmak
yerine tamamen kâr amacını güden kurumlar oldu. Hâlbuki bu iş bir yerde de bir
sosyal devletin göreviydi, köylünün elektriği veya bir ildeki, bir şehirdeki
elektrik hizmetleri. Parayla satıyorsun ama anında, dakikasında soruna çözüm bulmakta
bir kamu görevlisi sorumluluğu vardı TEDAŞ yetkililerinde veya TEDAŞ’ın dağıtım şirketlerinde. Arkadaşlar, bu tavır
kayboldu. Artık saatlerce arasan, işine gelirse geliyor, işine gelmezse
gelmiyor.
Bu bir yaradır Sayın Bakan. Artık dağıtım şirketleri kendilerini
tamamen kâra odaklamış. Nasıl işine geliyorsa, gerekirse hiç çözüm bulmamak
adına köylümüze ve vatandaşımıza cevap vermiyor. Bunun altını çiziyorum. Yani
vatandaş ve dağıtım şirketleri arasında önemli sorunlar oluşmaya başladı.
Günlerce telefon edilmesine rağmen, köyde elektrik olmadığını söylemesine
rağmen, günlerce arıza olduğunu söylemesine rağmen, eskiden olduğu gibi kamu
duyarlılığı kayboldu. Hâlbuki bu bir kamu görevidir. Kamu, vatandaşın anında
her türlü sorununa cevap vermek zorundadır, ama dağıtım şirketlerine devredilen
illere bakın, vatandaş ile dağıtım şirketleri arasında büyük sorunlar olmaya
başladı arkadaşlar.
Ben bir kez daha uyarıyorum, burada, dağıtım şirketleri
devredilirken özellikle vatandaşa hizmet yönüyle herhangi bir madde konulmadığı
için burada önemli sorunlar var, vatandaşa anında hizmet götürülmüyor, vatandaş
güç durumda kalıyor.
İkincisi: Bazı köylerde, örneğin trafo küçükse büyütülmesi
gerekirken, eskiden TEDAŞ kanalıyla bu sorunlar çözülürken şu anda bu sorunlar çözülmüyor,
trafolar yetersiz kalıyor ve o köyde sorunlar oluyor arkadaşlar.
Bunu bir kere daha söylüyorum, kamu adına hareket etme kabiliyeti
kaybolmuştur, dağıtım şirketleri tamamen kendi kârını düşünmektedir, bir
şekilde vatandaşa hizmet verilmiyor, bunun altını bir kez daha çiziyorum.
Bir başka konu, değerli arkadaşlarım, sulama birlikleri Türk
tarımının önemli bir dayanağıdır her yerde. Yani sulama birlikleri Türk
tarımına önemli bir işlev görmektedir; su. Sulama birliklerinin elektrik
borçlarını, özelikle bu genelde toplumun bütününü, o bölgedeki herkesi
ilgilendiren konu olmasına rağmen, maalesef enerji KİT’lerinin borç
yapılandırmasında kabul etmediler ve koyduramadık, bir şekilde bunu torba
yasaya koydunuz. Ama onlar, yine, devredilen dağıtım şirketlerine o önemli olan
faizlerinden bir şekilde torba yasada kurtuldular gibi görünüyor. Bir kez daha
dikkatlerinizi çekiyorum.
Ayrıca, hâlâ söylüyorum -İçişleri Bakanı buradaydı, gitmiş galiba-
sulama birliklerinin hâlâ İçişleri Bakanlığına bağlı olmasını kabullenemiyorum.
Tarım Komisyonundan sulama birlikleriyle ilgili yasa bir madde hariç ortak bir konsensüsle geçti. Önce alt komisyondaydı, daha sonra
Komisyondan geçti. Komisyon Başkanını biraz önce burada gördüm.
Değerli arkadaşlarım, artık sulama birliklerinin DSİ’ye devredilmesi acil, elzem, en büyük ihtiyaç. Lütfen,
bu Meclis kapanmadan, bu Meclis bitmeden, rica ediyorum hepinizden, sulama
birliklerini bir an önce DSİ’ye geçirelim. Çok kısa
bir yasa. Ben tüm gruplardan bir ortak konsensüs
sağlayarak sulama birliklerinin Meclis kapanmadan… Tarım Komisyonundan
geçmiştir, sıra sayısı almıştır, artık bu yasayı mutlaka görüşüp sulama
birliklerini DSİ’ye devretmek zorundayız. Bu, çok geç
kalmıştır. Ben, tüm grup başkanlarından istirham ediyorum, sulama birlikleri
konusunda ortak bir konsensüs oluşmuş, mutlaka bu
Meclis kapanmadan bunu geçirmek zorundayız.
Değerli arkadaşlar, bir de burada demin bir önerge verdim, Sayın
Bakan ve Sayın Komisyon reddetti. Bir köyde köy tüzel kişiliğine ait tek bir
saat varsa, bunun bir kısmı içme suyuna, bir kısmı sulama suyuna, köyün ortak
mallarına… Zaten sulama suyunda herkesin saati kendi adına ama köy tüzel
kişiliğine ait bir saat varsa, bunun ne kadarı içme suyuna ne kadarı sulama
suyuna kullanacağı belli değil arkadaşlar. Orada önergem şuydu: “Köy tüzel
kişiliğine ait içme ve sulama suları.” şeklinde vermiştik ama her ne hikmetse
reddettiler.
Bazı köylerimizde cazibeli su var arkadaşlar, çok büyük bir
elektrik gideri yok. Hiçbir köyümüzde içme suyunda para tahsil edilmiyor yani
içme suyundan bedel olarak halktan bir para tahsil edilmiyor ama bazı
köylerimiz var ki cazibeli suyu yok. Belki birkaç adımda köye çıkarıyor. Çok
uzak yerlerden getiriyor. Belki iki üç depo kullanmak zorunda kalıyor. Önemli
bir elektrik gideri var. Bunların bir kısmı içme suyunda, bir kısmı sulama
suyunda kullanılmasına rağmen, her ne hikmetse önergeyi reddettiniz.
Ben size bir kez daha söylüyorum: O önergeyi bir şekilde tekriri
müzakereyle… Köy tüzel kişiliğine ait tek saat varsa bunu içme ve sulama suyu
diye ayıramayız Sayın Bakan. O saatte ne varsa o bedeli karşılamak zorundayız.
Ben bir kez daha sizden istirham ediyorum.
Arkadaşlar, bir de bir EPDK var biliyorsunuz. Astığı astık,
kestiği kestik; aynen söylüyorum. Şimdi, özellikle tarımsal alanlarda olan
benzin istasyonları var. Mutlaka benzin istasyonları, petrol bayileri ilgili
yasa hükümlerine uymak zorundadır. Herhangi bir petrol istasyonunun yasa dışı
bir işlem yapmasına hiçbirimizin yüreği elvermez. Ama basit, küçük, ikaz
edilmeyen, alışılagelinen birtakım hatalar yaptıysa o
istasyona öyle bir ceza veriyorlar ki, o istasyonun günlük cirosunun belki 20
katı. Arkadaşlar, bir objektif kriter olmalı. Yani
İstanbul’un göbeğindeki bir petrol istasyonunun yaptığı bir hatayla, bir köye
yakın, köydeki petrol istasyonunun yaptığı hataya aynı cezanın uygulanması adil
değildir. Onun yaptığı hatanın hepsi hata olsa ne olur? Ne yapar? Kaç paralık
benzin satıyor, mazot satıyor? Ama siz İstanbul’un göbeğinde, Ankara’nın
göbeğinde günde 10 varil veya 10 tanker mazot, benzin satan bir petrol
istasyonuyla günde 300 kilo mazot ve benzin satmayan bir istasyona aynı cezayı
uygularsanız, bunun adı nedir arkadaşlar? Ben bir kez daha rica ediyorum:
Burada, istasyonlara ceza verirken istasyonun konumu, yaptığı hata, yani…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Aslanoğlu.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili
Mehmet Akif Paksoy. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Paksoy.
MHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 535 sıra sayılı Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir
Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı’nın 3’üncü
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak
üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Konuşmama başlamadan önce, seçim bölgem Kahramanmaraş ili
Afşin-Elbistan kömür havzasında meydana gelen göçük sonucu hayatını kaybeden
vatandaşlarımızın yakınlarına başsağlığı, başta aileleri olmak üzere
milletimize sabır diliyor, göçük altındaki kardeşlerimizin bir an önce
çıkarılabilmesi için, Hükûmetten, gerekli çalışmaları
ivedilikle yerine getirmesini, bölge insanı ve milletimiz adına talep ediyoruz.
Bu tasarıyla enerji alanında faaliyet gösteren KİT’lerin borç ve
alacaklarının mahsuplaşması düzenleniyor. Bizce buna ihtiyaç duyulmasının en
önemli sebebi, tamamen popülist ve siyasi sömürü
amacıyla elektrik fiyatlarına gerekli zammın yapılmamasıdır. Bundan dolayı
kapsamdaki kuruluşlar zincirleme olarak birbirlerine olan borçlarını
ödeyememiştir. Aslında bu bedeli neticede yine millet ödeyecektir. Bu
mahsuplaşma aslında dolaylı bir zamdır. Nihayetinde, mahsuplaşma yoluyla TEDAŞ’ın maliyeti tasarı kapsamındaki diğer kuruluşlara
yüklenmiş olmaktadır. Tasarı kapsamındaki uygulamalara konu, alacak borçlar
için yargı mercilerince verilen kararlar üzerine ayrıca işlem yapılamayacağının
öngörülmesi, yasamayı kullanarak, yürütmenin, yargı kararlarını etkisiz kılmaya
yönelik bir girişimidir. Bu tutumu, kuvvetler ayrılığı ilkesini zedeleyen,
bundan sonrası için de benzer uygulamaların genelleşmesine vesile olabilecek
tehlikeli bir yaklaşım olarak görüyoruz.
Kıymetli arkadaşlar, ısrarla dile getirmemize rağmen Hükûmeti ülkenin ve vatandaşın gerçek sorunlarına eğilme
noktasında başarılı olamadık. Biz “Balık bilmezse Halik bilir.” anlayışıyla bu
sorunları dile getirmeye devam edeceğiz, takdir aziz milletimizindir.
Bu meyanda, seçim bölgem Kahramanmaraş ili Afşin-Elbistan kömür havzasında
meydana gelen göçükle ilgili yüce Meclisi bilgilendirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, ülkemizin toplam linyit rezervinin 10 milyar
ton olduğu tahmin edilmektedir. Bu rezervin yaklaşık yarısı Afşin Elbistan
havzasında yer almaktadır. Bu miktar toplam 9.450 megavat gücünde termik
santrallere karşılık gelmektedir. Afşin-Elbistan Termik Santrali’nin hâlen
1.355 megavat ve (A) ünitesiyle 1.440 megavat gücündeki (B) ünitesi faal hâlde
bulunmaktadır, C, D, E, F ünitelerinin ise ilerleyen dönemlerde işletmeye
açılması planlanmaktadır. Elbistan linyit rezervleri kalori olarak 486 milyar
metreküp doğal gaza karşılık gelmektedir. Yine doğal gaz ile mukayese
edildiğinde, elektrik enerjisi, linyitin yakıt olarak maliyeti doğal gazın
dörtte 1’i oranındadır. Elbistan havzasının doğru bir planlama yapılarak
değerlendirilmesiyle ülkemiz toplam 60 milyar dolar tasarruf sağlayacaktır.
Linyitle çalışan santrallerde çalışan sayısı, doğal gaz santrallerinde
çalışanların 10 katıdır. Hâlen (A) ve (B) santrallerinde 1.400 civarında
personel çalışmakta olup madencilik sektörünün çarpan etkisi de eklenirse
toplam istihdam açısından konunun önemi daha açık olarak anlaşılacaktır.
Madencilik sektörü doğası gereği özellik arz eden, bilgi, deneyim, uzmanlık ve
sürekli denetimi gerektiren dünyanın en zor ve riskli iş koludur. Madencilik
faaliyetleri sırasında yaşanan iş kazalarında pek çok çalışan yaşamını
kaybetmekte ya da sakat kalmaktadır. Bu bağlamda, ülkemizde son yıllardaki kaza
istatistikleri incelendiğinde, özellikle madencilik sektöründe iş kazalarının
belirgin bir şekilde artarak devam ettiği görülmektedir. Bu kazalar
incelendiğinde teknik, sosyal, ekonomik, eğitim, planlama, denetim sorunları ve
benzeri pek çok nedeni olduğu görülmektedir. Özellikle 80’li yılların başından
itibaren yapılan özelleştirme, taşeronlaştırma, redevans gibi yanlış
uygulamalar kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun
yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimi yok
edilmiştir. Yoğun birikim ve tecrübeye sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine,
üretimin teknik ve altyapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı
kişi ve şirketlere bırakılması, buna ek olarak denetimin de yeterli ve etkin
bir biçimde yapılamaması iş kazalarının artmasına neden olmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maden sahaları işletmeye
açılmadan önce kömür ocaklarını ve santralin çalışmalarını koordine edecek
idari ve teknik yapı havzanın büyüklüğüne uygun olmalı, deneyimli mühendis ve
teknik eleman ihtiyacı kesinlikle karşılanmalıdır. Hazırlanan projeye göre
çalışmalara başlanmalıdır. Afşin-Elbistan özelinde ise yukarıda zikredilen
hususlara tam olarak riayet edilmediğini görmekteyiz. Söz konusu santral kömür
rezervinin üzerine kurulmuş, önemli miktarda kömür rezervinin üretilebilme
imkânı engellenmiştir. Özel şirket, zaman ve para gerekçesiyle projeye uymadan
yanlış yerden üretime başlamıştır. Sahayı işletmekte olan şirkete belirli bir
süre yapılan kömür teslimatları karşılığının yüzde 50 oranında zamlı verilmesinin,
yani bonus uygulamasının şartnamede yer alması, söz
konusu şirketi bilinçsizce ve teknolojiden uzak maden işletmeciliği yapmaya
teşvik etmiş ve bu sebeple, anılan şirket, gerekli yatırımların yapılmasından
imtina etmiştir. Hızlı ve yüksek kazanç sağlanabilmesi için üretim zorlamaları,
kazalara davetiye çıkarmıştır. Şev stabilitesi
hesaplarında gereken hassasiyetin gösterilmediği, işletmeye girmeden önce
bölgede mevcut olan yer altı suyu drenajının yeterli yapılmadığı, drenajın
önlenmesi babında Hurman Nehri projede olduğu hâlde su sızmasını engellemek için yapılması
gereken beton kanala alınmadığı, buradaki maksadın maliyetten kaçmak olduğu
değerlendirilmektedir. Ayrıca, kuşatma kanalı ve kolektörler yapılmamıştır.
Böyle büyük bir göçüğün günler öncesinden belirtilerinin olduğu ve gerekli
önlemlerin de bu aşamadan itibaren alınması gerektiği hâlde alınmadığı
düşünülmektedir. Bir kısım uzmanlarca, yüzeyde oluşan çatlakların hafriyatla
doldurularak kapatılmış olabileceği iddia edilmektedir. Bu iddia doğruysa
faciaya davetiye çıkarılmıştır. Kazanın yaşandığı Çöllolar
sahasında kuyuların derinliğinin yeterli ve standartlara uygun olmadığı da
başka bir iddiadır. Bu iddia doğruysa yer altındaki suyun bitirilemediği, kalan
suyun göçüğe zemin hazırladığı iddialar arasındadır.
Neticede, buradaki toprak kaymasının iki sebepten kaynaklandığı
uzmanlarca değerlendirilmektedir. Bunlardan birinci sebep suyun gerektiği
ölçekte deşarj edilememesi, ikincisinin de şev hesaplarının doğru
yapılmadığıdır. Bir ilave durum da “bonuslu ihale olarak” tabir edilen “İşi ne kadar erken
bitirirsen o kadar para alırsın.” mantığıyla düzenlenen sözleşmedir. Bu
sözleşme de firmayı karpuzun göbeğini çekmeye itmiştir.
Bu şekilde özensizlik sonucu yaşanan bu elim kazayla ilgili olarak
Devlet Denetleme Kurulunun harekete geçmesi gerekmektedir. Kurtarma
çalışmalarının çok uzun süreceği, hatta bir yılı aşabileceği iddia
edilmektedir. Dünyada tek maden işleten ülke biz olmadığımıza göre, bunu
hesabına kitabına uygun bir şekilde adam gibi yapan ülkeleri örnek almamız
gerekmektedir. Göçükten dolayı santralde üretimin tekrar ne zaman başlayacağı
da bilinmemektedir. Bu konuda Hükûmetin şu ana kadar
bir öngörüsü kamuoyuna ulaşmış değildir. Hükûmet, bir
iki ziyaret ile bundan öncekilerde olduğu gibi asıl sorunu geçiştirecek,
insanlarımız ve bölge kaderiyle baş başa kalacaktır. Bu elim ve vahim bir
durumdur.
Sayın milletvekilleri, Türkiye’nin yarısına yakın linyit rezervi
olan bölgeyi iki işletme müdürlüğüyle idare etmeye çalışıyoruz. Biz buraya bir
genel müdürlük kurulmasını talep ettik. Yine, bölge için acilen master planın yapılmasını, çalışanların açısından bölge
insanına pozitif ayrımcılık tanınmasını, istimlaklerin
parça parça değil de bir bütün olarak yapılmasını,
kömür sahasında olan Sinekli, Karagöz ve Kuşkayası
köylerinin acilen başka yerlere nakledilmesini talep ettik, maalesef Hükûmetçe göz ardı edildi.
Yine (A) ünitesinin ERG firmasına olan devri konusu bir türlü
sonuca ulaştırılamadı. (A) ünitesine baca gazı arıtma cihazı takılmaması
sebebiyle çevre kirliliği devam etmekte ve insan sağlığını büyük ölçüde tehdit
etmektedir. Yarın (A) ünitesi de bu şekilde yönetimle üretim yapamaz hâle
gelecektir.
Sayın Bakan, bölge halkı mutsuzdur. Kendilerini sahipsiz
hissetmektedir. Seçim meydanlarında çocuk parası, kömür yardımı…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF PAKSOY (Devamla) – Tamamlıyorum efendim.
BAŞKAN – Karar böyle efendim. Teşekkür ederiz.
Şahıslar adına söz talebi yok.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Çalış ve Sayın Doğru sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Çalış.
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakanım, bir önceki maddedeki soruma cevap alamadığım için
sorumu kısaca tekrarlıyorum.
Sorum, köylünün, sulama, elektrik borçlarıyla ilgili,
MEDAŞ-avukat-cezaevi kıskacında gerçekten bunalmasıyla ilgiliydi ve bir tane
köyümüzü de örnek vermiştim. Karaman Ayrancı Karaağaç köyünün eylül ayı sulama
borcunun, 29 bin lirayken, faiz ve hat kaybı eklenerek 60 bin liraya kadar
ulaştığını söylüyor köylülerimiz. Avukat ise “Bu borcu ödemezseniz yeşil
hattınızı ve kuyunuzu kapatacağız.” diyor, sökeceğiz diyor. Bu köylülerimize
nasıl yardımcı olabiliriz Sayın Bakanım?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Çalış.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ilinde TEDAŞ’ın özelleşmesiyle
beraber, bilhassa köylerde, arıza ekiplerinin eksik olmasından dolayı, kış
şartları da olmasından dolayı yoğun bir şekilde olan arızalara ekipler gidemiyor,
dolayısıyla elektrikler kesiliyor.
Bu arıza ekiplerinin artırılmasıyla ilgili herhangi bir çalışma
yaptırmayı düşünüyor musunuz?
İkincisi: Köylülerin içme suyu borçlarından dolayı bazı köylerde
neredeyse sular tamamen kesilmiş durumda. Bununla ilgili, köylülerin içme
sularıyla ilgili herhangi bir iyileştirmeyi düşünüyor musunuz?
Diğer sorum olarak da: Okulların, camilerin, cemevlerinin,
ayrıca belediyelerin aydınlatmalarından dolayı elektrik borçları durmaktadır.
Bunlarla ilgili de herhangi bir şey yapmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; özellikle Karaman ve Konya’da, Nevşehir’de,
Niğde’de, Aksaray’da tarımsal sulama abonelerimizin çok olduğunu biliyoruz ve
en son torba yasada da çok özellikli bir düzenleme yapıldı ve bu düzenlemeyi
isterseniz kısaca okumak isterim: Tarımsal sulamada kullanılan elektrik
tüketiminden kaynaklanan alacakların vadesi 31/12/2010
tarihi itibarıyla geldiği hâlde, torba yasanın çıktığı ve yayımlandığı tarihi
itibarıyla ödenmemiş olanların asılların tamamını o tarihi izleyen dört ay
içerisinde taksitlendirme imkânı olacak ve hemen hemen
yetmiş iki aylık bir taksitlendirme imkânı olacak. Biz, geriye dönük bütün
tarımsal sulamaların artık bundan başka bir şans tanımaksızın tamamlanacağı
kanaatindeyiz. Bu, o dediğiniz tarımsal sulamaları da kapsayan bir alacak-borç
ilişkisi. O açıdan, bunlar düzenlenecek ve kendilerine, özellikle ferîlerinden
tamamen terkin edilmiş, gecikme faizleri kaldırılmış bir borç hâline gelmiş
oluyor. Bu, önemli bir avantaj. Bunun çözüldüğü
kanaatindeyiz. Bu vesileyle, aslında, Genel Kurulda da, tarımsal sulama
abonelerinin bu fırsatı çok iyi değerlendirmeleri gerektiğinin bir kez daha
altını çizmek isterim. Bundan daha başka ve daha fazla bir taksitlendirme ve bu
kadar rahat bir imkân artık sağlanamaz diye düşünüyoruz. O açıdan, böyle bir…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, şirketleri de uyarmak gerekiyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) -
Şirketler de buna uymak zorundalar, normal şirketler de buna uymak zorundalar.
Tokat’taki konudan, önceki HES’lerle
beraber birleştirerek Sayın Bakanım, isterseniz onu aktarayım. Bildiğiniz gibi
gerek havza düzenlemeleriyle alakalı Devlet Su İşlerinin yaptığı gerekse komple
HES’lerle alakalı tekrar bir gözden geçirme projeleri
var Çevre Bakanlığımızın. Bu konuda Çevre Bakanımızın hassasiyetini hep beraber
biliyoruz. O yüzden, böyle bir sıkıntının yaşanmayacağı kanaatindeyim ama
değerli arkadaşlar, bir başka soruyla da birleştiriyorum, doğal gazın
üretimdeki payı zaman zaman yüzde 52’lere zaman zaman yüzde 43’lere kadar düştü ama şu anda yüzde 48’ler
civarında olan doğal gazın payını çok fazla buluyoruz. Bunların yüzde 30’lar
civarına indirilmesi lazım. O yüzden de, “hidroelektrik santraller” dediğimiz
yerli ve yenilenebilir enerji kaynaklarının ön plana alınması lazım. Bu konuda,
hepimiz ülkemizi seviyoruz ve bununla alakalı hassasiyetimizi göstermemiz
lazım. Gerek çevreyle alakalı duyarlılıkların gerekse yerli kaynakların
artırılmasına dönük hep beraber el ele verip bunu aşmak zorundayız. Yani HES’lerle alakalı böyle bir hassasiyeti hep beraber
taşıyalım istiyorum.
Teşekkür ederim Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yıldız.
3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan 535 sayılı kanun tasarısının 3. maddesinin (2). fıkrasının madde metninden çıkarılmasını arz ve teklif
ederiz.
Mehmet Günal Oktay
Vural Mustafa
Kalaycı |
Antalya İzmir Konya |
Hasan
Çalış Reşat
Doğru |
Karaman Tokat |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, bu maddenin birinci fıkrasında zaten Hazine
Müsteşarlığının bağlı olduğu Devlet Bakanlığına yetki veren bir hüküm var.
Bence, yeniden, ikinci fıkrada da “Hazinenin görüşü dikkate alınır.” demek
biraz fazlalık gibi geldi, onun için önergemizi verdik. O vesileyle bunun
çıkması gerektiğini düşünüyorum.
Bu önerge vesilesiyle az önceki konuda da bir açıklık getirmek
istiyorum çünkü Sayın Bakana tepkimiz biraz sert oldu çünkü ben soru sordum. Bu
önerge böyle biraz aceleyle hazırlanmış gibi geldi, bilgi istedik, doğal olarak
Komisyona geldiği zaman da aynısını yapıyoruz, “Arkadaşlar bilgi versin.”
diyoruz. Bilgi gelirse, aydınlanırsak katılıyoruz, katılmıyoruz ama bir şekilde
oylanıyor. Bizim tepkimiz o anda bir cevap gelmemesineydi, sonrasında da
oylanınca farklı bir ortam oluştu. Çünkü biz şöyle düşünüyoruz: Bu şirketler,
zaten özelleştirme yapılırken bunu tahsil edip edemeyeceğini, ne kadar bir
zarara katlanacağını hesaplamışlardır diye düşünüyoruz. Dolayısıyla ne
kadarının faiz olduğu, ne kadarının anapara olduğu da belli olmayınca bu konuda
bir belirsizlik oluştu. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak tamamıyla hatta
bundan sonrasında da içme sularından köylerden para alınmamasından yanayız.
Metinden de öyle bir şey çıkabilir diye söyledik arkadaşlarımıza. Ama bir
düzenleme yapılıyorsa da hakkaniyetli olması lazım. En azından diğer uzlaşmalarda
yaptığımız gibi… Torba kanunda karşı olduğumuz hususlar varsa da
desteklediğimiz maddeler vardı biliyorsunuz, oradaki hakkaniyete uygun bir
şekilde ve diğer hükümlerde olduğu gibi en azından gecikme faizleri ve
cezalarından vazgeçerek bir uzlaşma gibi gösteriliyor bu şekliyle. O zaman o
şirketler bundan vazgeçerse ödenmesi gerekir diye düşünüyoruz.
Ben, bu tekliflerin dikkate alınacağını umuyor -görüşümüzü bu
arada tekrarlamış oldum, haddini aşan bir şey varsa özür diliyorum ama haklı
olarak o soruyu sormak durumundaydık- teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 3’üncü madde kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, bir saat yemek arası veriyorum.
Kapanma Saati: 18.47
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.54
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER :
Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4’üncü maddede kalmıştık.
4’üncü maddeyi okutuyorum:
3096 sayılı Kanun kapsamındaki işlemler
MADDE 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında faaliyet
gösteren elektrik dağıtım şirketleri, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan
lisans alarak yeni piyasa kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden
önceki işletme faaliyetleri için bu Kanunla getirilen hükümlerden
yararlandırılırlar. Bununla ilgili uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar
Bakanlığınca çıkarılacak yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Muğla
Milletvekili Gürol Ergin.
Buyurunuz Sayın Ergin. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA GÜROL ERGİN (Muğla) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Sözlerime başlarken, Sayın Başkan sizi ve değerli
milletvekillerini ve yüce Türk ulusunu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere, eskiden yalnızca Türkiye
Elektrik Kurumu bünyesinde yürütülen elektrik üretim, iletim ve dağıtım
faaliyetleri daha etkin ve verimli çalışma adına önce TEAŞ ve TEDAŞ olarak
ikiye ayrılmış, daha sonra TEAŞ kendi içinde TETAŞ, TEİAŞ ve EÜAŞ biçiminde üçe
bölünmüştür.
Görüştüğümüz tasarı, ayrı birer tüzel kişilik hâline gelen söz
konusu şirketlerin birbirleriyle olan alacak ve borç ilişkisini gerçek bir borç
ve alacak ilişkisi biçiminde görmediklerini, nasıl olsa bir gün karşılıklı
mahsuplaşma olur düşüncesiyle de ödeme çabası içine girmediklerini
göstermektedir.
Tasarıyla, TEDAŞ hariç tasarı kapsamına giren kamu kurum ve
kuruluşlarının birbirlerine olan borçlarına ait gecikme zamları ve 4646 sayılı
Kanun’un 12/g maddesi kapsamında hesaplanan fer’îleri
terkin edilecek, Maliye dâhil bu kurumların alacak bakiyeleri TEDAŞ’ın borcu olarak muhasebeleştirilecek, Gümrük
Müsteşarlığının alacakları ile Hazinenin TEDAŞ’a olan
borçları arasındaki fark da yine TEDAŞ’a, Gümrük
Müsteşarlığına ödenmek üzere borç kaydedilecektir.
Tasarı, kapsama giren kuruluşlar arasında yapılacak borç ve alacak
mahsuplaşmasından sonra TEDAŞ bünyesinde toplanan nihai alacak tutarlarının
hangi vadede ödeneceğini hükme bağlamamaktadır. Bu nedenle tasarı bir yeniden
yapılandırma tasarısı olarak kabul edilemez. TEDAŞ’ın
mahsuplaşmadan sonra ortaya çıkacak borçlarını ne zamana kadar ödeyeceği
belirlenmediğinden düzenleme bir ara düzenlemedir ve ikinci aşamada biriken
borçlar görev zararına dönüştürülerek Hazineye mal edilecektir.
Tasarının Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmeleri sırasında
Cumhuriyet Halk Partisinin cemevlerinin kullandıkları
elektrik bedellerinin de ibadethanelerde kullanılan elektrik bedellerinde
olduğu gibi kapsama dâhil edilmesini öngören önerisi Komisyonun AKP’li üyeleri
tarafından reddedilmiştir. Bu durum,
sözde Alevi açılımından söz eden AKP İktidarının samimiyetsizliğini
açıkça ortaya koyması açısından önemlidir. Çünkü “Alevi açılımı yapıyoruz.”
diye ortaya çıkan AKP cemevlerini ibadethane
saymamakta inat ve ısrarla direnmektedir.
Cumhuriyet Halk Partili komisyon üyesi milletvekillerinin köylerin
içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedellerinin yanına köy tüzel
kişiliklerinin sulama suyu için kullandıkları elektrik bedellerinin de dâhil
edilmesine yönelik değişiklik önergesi de yine Komisyonun AKP’li üyeleri
tarafından reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisinin, sulama birlikleri ile sulama
kooperatiflerinin elektrik kullanım bedellerine ait borçlarından yalnızca
anaparalarının beş yılda ödenmesini öngören yeniden yapılandırma önerisi de
Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partisinin, köy tüzel kişilikleri ile tarım
kesimi, küçük sanayi, küçük esnaf ve KOBİ’lerin 31 Mayıs 2010 tarihi itibarıyla
elektrik kullanım bedellerine ait borçlarının faiz ve cezalarının silinerek
anaparalarının beş yılda ikişer eşit taksitte ödenmesini öngören değişiklik
önergesi Komisyonun AKP’li üyeleri tarafından reddedilmiştir.
Cumhuriyet Halk Partili üyelerin toplum yararına verdikleri ve
yukarıda saydığım tüm önergeler Hükûmet ve İktidar
milletvekilleri tarafından reddedilirken tasarıya Komisyonda AKP milletvekilleri
tarafından verilen ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanının da katıldığı bir
önergeyle yeni bir madde eklenmiştir. AKP’li milletvekillerinin verdikleri
önergeyle tasarıya eklenen ve tasarının geneli üzerindeki görüşmelerin ana
konusu hâline gelen madde şu anda görüştüğümüz 4’üncü maddedir. Bu maddeyle 3096 sayılı Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki
Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi, Dağıtımı ve Ticaretiyle
Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında faaliyet gösteren elektrik dağıtım
şirketleri Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans alarak yeni piyasa
kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden önceki işletme
faaliyetleri için bu kanuna getirilen hükümlerden yararlandırılmakta ve bu
maddenin uygulamasına ilişkin esas ve usulleri belirleme yetkisi, anılan
Bakanlığın çıkaracağı yönetmeliğe bırakılmaktadır.
Bu madde, kapsama birden fazla şirketin girebileceği biçiminde bir
izlenim verilerek getirilmiştir ama gerçeğin öyle olmadığı Komisyon
görüşmelerinde ve bugün burada tasarının geneli görüşülürken ortaya çıkmıştır. Komisyonda kapsama girecek şirketlerin hangileri olduğu
sorulduğunda, Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketi ile Çukurova
Elektrik Anonim Şirketi, Kepez Elektrik Anonim Şirketi ve Aktaş
Elektrik Ticaret Anonim Şirketinin kapsama dâhil olduğu ancak Kayseri ve Civarı
Elektrik Türk Anonim Şirketi dışındakilerin imtiyaz sözleşmeleri daha önce
feshedildiğinden kabul edilen madde hükmünden yalnızca Kayseri ve Civarı
Elektrik Türk Anonim Şirketinin yararlanabileceği yanıtı alınmıştır. Hiçbir
kuşkuya yer vermeyecek kadar anlaşılmıştır ki bu düzenleme yalnızca Kayseri ve
civarında faaliyet gösteren bir şirket için yapılmaktadır. Yasama organının bu
tür özel durumlara sözde çözüm getirmek adına alet edilmesini kesinlikle kabul
etmiyoruz. Bu Meclis özel çıkarlara alet edilecek bir Meclis değildir ve
olmamalıdır ama yapılmak istenilen de budur. Elbette her düzenleme için bir
gerekçe ortaya koyabilirsiniz. Bu düzenleme için de bir gerekçe ortaya
konulmaktadır. Bu gerekçede, bahse konu alacakların tahakkuk esasına göre
dağıtım şirketlerinin gelir hesaplarına yansıdığı, 3096 sayılı Kanun kapsamında
mahsuplaşma esasına göre çalışan şirketlerde, mahsuplaşma sisteminin niteliği
gereği bu alacakların gelir olarak görülerek mahsuplaşmaya taraf kamu
kuruluşuna ödenmesinin öngörüldüğü, hakkaniyetin bu tutarların ilgili dağıtım
şirketlerine mahsuplaşma suretiyle ödenmesini gerektirdiği ifade edilmiştir.
O zaman şu soruyu soruyoruz: Niçin, TEDAŞ’a
bağlı ve sermayesinin tamamı bu şirkete ait dağıtım şirketlerinden özelleştirme
işlemleri tamamlananlar için benzer düzenlemeler getirmiyorsunuz da, yalnızca
bir tek şirket için düzenleme yapıyorsunuz?
Değerli milletvekilleri, yapılan doğru bir iş değildir. İşin
doğrusu, Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin geçmişe ilişkin
resmî dairelerden olan alacağını özel hukuk hükümleri çerçevesinde takip ederek
tahsil etmesidir. Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin bu kanun
kapsamında bulunan alacakları ve borçlarının ne olduğu, bu kanundan nasıl
yararlandırılacağı, şirkete sağlanan kolaylığın ne boyutta olduğu açık
değildir.
Özel hukuk hükümlerine tabi olan şirketin yüzde 37’nin üzerinde
payı özel sektöre ait olup, yüzde 5’e yakın kısmı gerçek kişilere aittir. Bu
nedenle, yapılan bu düzenleme bir şirkete özel bir muameledir. Bu düzenlemenin
hukuki yönü yoktur. Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Sayın Taner Yıldız’ın
Kayseri ve Civarı Elektrik Türk Anonim Şirketinin beş yıl Genel Müdürlüğünü
yapmış olması ve tasarıya eklenen, bu şirkete haklar tanıyan önergeyi savunarak
Hükûmet adına uygun görmesi çok dikkat çekicidir.
Bizzat Sayın Bakanın ifadesinden, şirketin en büyük hissedarının Kayseri
Büyükşehir Belediyesi olduğu ve şirketin yönetiminde bu hisseleri temsilen
AKP’li belediye başkanlarının ve ayrıca Kayseri İl Başkanının görev aldığı
anlaşıldığına göre, bu madde tam bir kayırmacılık ve keyfîlik örneğidir, hukuka
olduğu kadar siyasi ahlaka da aykırıdır ve derhâl kanundan çıkarılmalıdır.
Sayın Bakanın geçmişte aralarında Cumhuriyet Halk Partisi de olan
değişik partilerin Kayseri Büyükşehir Belediyesini yönetmiş olduğunu söylemesi
yapılmak isteneni mazur ve makbul kılamaz. Ve yine Sayın Bakanın, adil olmayan
yasanın düzeltildiği biçimindeki söylemi yalnızca yapılmak istenen haksız,
hukuksuz uygulamayı karartma amaçlıdır. Tekrar söylüyorum: Kamu vicdanını
sızlatacak bu madde tasarı metninden çıkarılmalı, bu Meclisin vicdan sahibi
üyeleri haksız çıkar sağlama amacına yönelik bu işe alet olmamalıdır.
Değerli milletvekilleri, sözlerime son verirken Sayın Başkanı, siz
değerli üyeleri ve büyük Türk ulusunu tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Antalya Milletvekili Mehmet
Günal.
Buyurunuz Sayın Günal.(MHP sıralarından
alkışlar)
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Kitap
getirmemişsin!
MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) – Kitaba gerek yok.
Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, bu maddede arkadaşlarımız bir de önerge
getirmişler. Önce içeriğiyle ilgili hızlı bir şey söylemek istiyorum. Sayın
Bakanım, burada bütün hükümlerden yararlandırılacağı yazıyor yani “Bu kanunun
getirdiği hükümlerden yararlanır.” diyor. Doğrusu bunun, 2’nci maddenin 4’üncü
fıkrası hükümleri olması gerekir. Bu durumda, diğer bütün hükümlerden Kayseri
ve Civarı Elektrik TAŞ yararlanma imkânı geliyor. Gelen önergede de bu
giderilmiyor çünkü “Diğer hükümler” dediğiniz zaman bir sürü borç-alacak var
bunun içinde. Normalde orada belediyelerle ilgili kısmı (b) maddesinde idi.
Diğer köy sularıyla ilgili onlar da (c) maddesindeydi, değiştirdik. Eğer, bu
5’inci fıkra yeniden böyle olursa, içinde kalmazsa o zaman o iki fıkradan yani
2’nci madde hükümlerinden, hepsinden faydalanmaması gerekiyor, diğer
maddelerindekinden. Dolayısıyla, önergenin de bu şekilde düzenlenmesinde yarar
var diye düşünüyorum çünkü TEDAŞ’a mahsuplaşmadan
olan borçlar var. Biz, şimdi tam bilemiyoruz net bilgi gelmediği için. Bir 73,
bir 74 milyonluk daha önce kalan miktar, yaklaşık 147 milyarlık bir faiz kısmı
belli olmayan bir anaparadan bahsediyoruz. Bunlarla ilgili de bir mahsuplaşma
olacak mı, olmayacak mı, baştan bunları bir söylemiş olayım.
Değerli arkadaşlarım, bu tasarıyla enerji politikasının iflas
ettiğini aslında kabul etmiş oluyoruz. Bu biriken borçlar yeni değil, Adalet ve
Kalkınma Partisi de dün iktidar olmadı. Bakıyorsunuz, sekiz yıldır sürekli
olarak enerjide bir sorun var, üzerine gidilmiyor. Dört yıldır Plan ve Bütçe
Komisyonunda -sonrasında Sayın Bakanımız değişti, bakan değişikliği de oldu ama
her bakanımıza geldiği zaman sorduğumuz sorulardan kendisine de sorduk- hâlen
daha bir kafa karışıklığı, bir strateji eksikliği devam ediyor. Biz söyleye söyleye bir strateji belgesi çıktı, o da on sayfalık bir temenni ve
dileklerden ibaret bir şey oldu; önce çıkan da özelleştirme yol haritası
mahiyetindeydi. Yavaş yavaş bir şeyler oluyor ama
böyle azar azar, henüz daha iktidara yeni başlamış
bir şey gibi devam ediyoruz.
Şimdi, burada sekiz buçuk yılı bulmuş bir iktidar var. Peki, ben
size soruyorum: Bu tasarı TEDAŞ’ın sorununu çözecek
mi Sayın Bakan? Bunları aldık, borçları üstlendik; elektrik piyasasındaki,
enerji piyasasındaki bu sorunu çözmüş olacak mıyız? Bu borçlar sonra ne olacak?
Yani bunların çözümüyle ilgili bir şeyler yapılıyor mu? TEDAŞ neye ne yapacak?
Yeniden bir daha mı kanun çıkaracağız? Bu mahsupları aldı, üzerine aldı;
alacakları, borçları düştük. Netinde kalan miktar arkadaşlarımızda var. Burada Halil Bey
“Kitapla gelmemişsin.” dedi ama çok fazla liste olduğu için onlara gerek
kalmadı, biraz doldu şeyler.
Şimdi, bakıyorsunuz, sonucunda yine kalan bakiye var. Bu, TEDAŞ’ın üstünde kalacak. Peki, TEDAŞ bunu nasıl ödeyecek?
Nereden para bulacaksınız? Bir para mı aktaracaksınız, yoksa, yarın, yine
“İşsizlik Sigortası Fonu’ndan burada biraz para var, hadi buraya da aktaralım.”
mı diyeceksiniz?
Açıkçası, bu bir çözüm değil. Hakikaten, ortada bir yaklaşım yok. Sekiz buçuk yıl sonunda sadece mahsuplaşma işlemi yapıp bazı borçları,
alacakları silelim.
Değerli arkadaşlarım, 4’üncü madde kanun yapma tekniğine de
aykırı, Anayasa’ya da aykırı. Yukarıda sorduk, bu maddenin içine kimler giriyor
diye. Diğer söylenen şirketlerin zaten iptal edilmiş lisansı, yok. Çukurova
vardı galiba daha önce olan. Şu anda sadece Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret
Anonim Şirketine ait. Yani bu madde bir tek şirketi ilgilendiriyor. Hukukta bir
genellik ilkesi var, Anayasa’ya aykırı bir durum söz konusu. Bir tek şirket
için bir hukuki düzenleme çıkarılır mı? Şahsa teslim, adrese teslim
düzenlemeler gibi bu da bir tek şirketi ilgilendiriyor. Nedir? Kayseri ve
Civarı Elektrik Ticaret Anonim Şirketi.
Şimdi, bu şirket ne, kamu kurumu mu? Belediyenin
iştiraki pozisyonunda. Kamunun payı ne kadar? TEDAŞ yüzde 20 galiba, yanlış
hatırlamıyorsam. Yani belediye bir tarafta borçlu... Değerli arkadaşlarım,
Belediye Başkanı bir tarafta borçlu, öbür tarafta belediye başkanları “yönetim
kurulu üyesi” sıfatıyla alacaklı. Böyle bir garabet var. Şimdi, burada Sayın
Müsteşarımız eski Özelleştirme İdaresi Başkanı, sizler de burada her şeyi
özeleştirelim diye bize söylüyorsunuz. Nasıl oluyor da şimdi böyle bir şirket
-hem de yeni haber okudum, daha Sayın Bakanımız da kutlamalarına katılmış-
oralardaki dört beş tane daha 8 megavata yakın -yanlış hatırlamıyorsam- küçük HES’leri yine Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret Anonim
Şirketi yeni daha devralmış? Burada onun...
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – İhaleden aldı.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Hayır, hayır, şunu söylüyorum: Ben burada
bir mantık soruyorum değerli arkadaşlar. KİT’ler çalışmıyor, güzel. BİT’leri de özelleştirelim derken şimdi bu belediyenin
şirketine -topu topu yüzde 20’si kamuda kalan bir şirket- değerli
arkadaşlarımız yeni şirketler almışlar. Nasıl bir şeydir? Ondan sonra da buna
gelip burada yeni avantajlar sağlıyoruz.
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – Bir avantaj sağlamıyoruz.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, bir sorumuz daha, burada, değerli
arkadaşlar...
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) –
Özelleştirmeye karşı mısınız?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Ha işte, özelleştirelim derken bir
taraftan devlet kurumunu...
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Karşı
mısınız özelleştirmeye?
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Bunun karşılıkla alakası yok. Şunu
soruyorum: Siz her şeyi özelleştiriyor musunuz? Evet. Gerekli şirketleri de,
stratejik olanları da özelleştiriyorsunuz. “Peki, bu belediye şirketini bir
taraftan böyle güçlendirirken ihalelere girip farklı şekilde almasını çelişkili
bulmuyor musunuz?” diyorum. Bir tarafta hem borçlu hem alacaklı, sonrasında
böyle bir garabet var.
Şimdi değerli arkadaşlar, buradaki garabet sadece bununla
bitmiyor. Bu şirket kuş mu, deve mi, ne idiği belli
değil, senelerce beklemiş. Özel bir imtiyaz almış. Diğer şirketlerin, bununla
eşdeğerde olan şirketlerin imtiyaz haklarında, örneğin Çukurova Elektrikte “Hem
üretim hem iletim hem de dağıtım yapamazsın.” denmiş ve olanı biliyorsunuz ÇEAŞ’ta. Sonrası devam etti. Neden? “Yapamazsın, hepsi
beraber olmaz, rekabete aykırı.” Peki, sizce Kayseri ne yapıyor?
YAŞAR KARAYEL (Kayseri) – 1934’ten beri var o.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – O da vardı, o da eskiydi de, şu anda
Kayseri, hem üretim hem iletim hem de dağıtımını yapmaya devam ediyor. Bu nasıl
rekabet anlayışı? Yani “Başkasında olduğu zaman bunu kapatalım, bizde olduğu
zaman bunları hemen destekleyelim.” zihniyeti geliyor.
Şimdi, eğer burada bir Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu varsa ve
rekabeti düzenliyorsa, bunun hangi kurum olduğuna bakmadan, BOTAŞ’ta yaptığınız
gibi burada da yapmak gerekir. “Onun haklarını, bazı şeylerini elinden alıp
bunu çıkarın, sözleşmeye uyun.” diyor mu? Diyor. Dolayısıyla burada da bunların
olması gerekiyor.
Peki, burada, değerli arkadaşlarım, bu şirketler gerçekten ne
yapıyor? Yani şu andaki sıkıntımız bizim… Verdiğimiz şey gerçekten nedir tam
olarak? Demin de tartışma çıktığında onu konuşmuştuk. Toplam olarak şirketin
borç ve alacağı nedir? Davalara intikal etmiş konular var. Daha önce Bakanlık
kaç defa “Soruşturma açılsın.” demiş, onun üzerine davalar açılmış. Şimdi
bunların da bu düzenleme kapsamına girdiğini görüyoruz. Ne kadarlık
bir borcu var? Bunlardan ne kadarı cezası, ne kadarı faizi, ne kadarı
anaparasıdır? Bu kapsama giren miktar gerçekten nedir? Birikmiş davalardan bu
Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’nin borç ve alacak tutarını tam olarak görmemiz
gerekir. Bize burada TEDAŞ’ın alacakları, diğer
kurumların dokümanları verildi ama acaba devam eden ne kadar dava var, bu
konuda hakkında soruşturma olan personel var mı? Biliyorsunuz, daha önceki
Beyaz Enerjiyle ilgili soruşturma kapsamında yine Kayseri ve Civarına ait olan
bir HES santraliyle ilgili konu da gündemin içine girmişti ve o konuda bazı
insanlar cezalar aldılar, bazılarınınki sonradan Yargıtaydan
bozuldu ama bu konuda soruşturmalar vardı. 40’tan fazla insanın bu çerçevede
soruşturulduğunu biliyoruz. Bu konularda sonuçlanan bir şey var mıdır?
Burada gerçekten başka bir adaletsizlik daha var, az önce söyledik
ama… Şimdi, biz torbada ne yaptık? TEFE ve ÜFE’ye
göre yeniden yapılandırdık. Burada yaparken, onun da en azından -eğer cezaları
silinirse- üzerine gelip değerlendirilmesi gerekiyor.
Bu şirketin son birkaç yıllık bilançosunda ne var Sayın Bakanım?
Yani ne kadar zarar etmiş, zarar ederken temettü dağıtmış mı dağıtmamış mı ben
merak ediyorum. Çünkü mahsuplaştırmalar yapılmadan önce bu soruların
cevaplanması gerekli. Mahsuplaştırmalarda çünkü temettülere göre belirleme
yapılıyor, fiyat belirlenirken bu hususlar önemli.
Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Hükûmet adına Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız.
Buyurunuz Sayın Yıldız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle hepinizi tekrar selamlıyorum, iyi
akşamlar diliyorum.
Birçok kere anlatmış olmama rağmen bir kez daha anlatmam
gerektiğine inandığım için söz aldım.
Şimdi, bizim burada yaptığımız düzenleme bizim 31/12/2008
tarihinde aldığımız bir kararla alakalıdır. O karar şudur: 2002 yılında
enerjide çıplak maliyetlere geçileceği kararı alındıktan sonra sokak
aydınlatmalarını ilgili belediyelerin sınırları içerisindeki belediyelerin
ödemesi kararı alınmıştı. Herkes -belediyeler- kendi sınırı içerisindeki sokak
aydınlatmalarını ödeyecekti. Bu yürümedi, belediyeler bunu ödeyemediler,
ödemediler. Elektriklerin kesilmesi gerekiyordu, kesildi. Kim zarar gördü?
Sokak aydınlatmaları kesildiğinde güvenlik problemi çıktı.
2008’in sonunda, hazine, 2015’in sonuna kadar bunları ödeme kararı
aldı. Bütün sokak aydınlatmalarının ödenme kararı alındı, geriye dönük ve
2015’e kadar. Bunun seksen bir ilde uygulanması lazım, değil mi? Bunda herhangi
bir sıkıntı var mı? Bütün belediyelerin bundan istisna
olmaması lazım.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2009-2015 arası.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) - Bundan
sonraki oluşacak sokak aydınlatmalarını hazine ödeneğine koyuyor, bundan
sonrakilerle alakalı ve bundan öncekilerle alakalı ise ödüyor.
Şimdi, bunun bir tane istisnası var, o da Kayseri ili. Kayseri
ilindeki belediyeleri sayıyorum, miktarlarını da söyleyeceğim…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, Kayseri niye istisna?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Siz
burada herhangi bir şirkete falan para vermiyorsunuz. Değerli arkadaşlar, bunun
altını üç defadır, beş defadır, on beş defadır çiziyorum, bu verilen para
şirkete verilen para değil, oradaki görevli şirkete verilen para değil. Şu anda
bunun tek istisnası olan Kayseri Büyükşehir Belediyesi, Kocasinan Belediyesi,
Melikgazi Belediyesi… Tam yetmiş tane belediye. Bunların miktarı 41 milyon
küsur bin lira, gecikme cezaları bilmem ne kadar bin lira. Bu konuştuğumuz
konuların bu belediyelerle alakası var. Eğer biz bunu böyle yapmazsak ne yapar
görevli şirket? “Herhangi bir istisnası olmadı.” diye kalkar, onlardan almaya
çalışır.
Hani şirketi cezalandırmak istiyoruz ya, cezalandırdığımız şirket
mi yoksa belediyeler mi?
Arkadaşlar, ben bunun fotokopisini isteyen arkadaşlara dağıtacağım
konuşmamdan sonra, hangi belediyenin ne kadar alacağı varla alakalı.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Borcu var…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi,
ben bunu ısrarla söylüyorum, aynı şeyi söylüyorum ve tekrar ediyorum: Buradaki
konu Kayseri’deki belediyelerle alakalı konudur. Başka nerelerle alakalı konu?
Belediye sınırları dışarısında kalan bölümler için il özel idaresinin ilgili
köylere koyduğu aydınlatma bedelleriyle alakalı. Onların da listesi burada
ikinci sayfada, onu da göndereceğim ve toplam…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ama önerge 2009 öncesine gidiyor Sayın
Bakanım, kanun 2009 Ocaktan itibaren. Bu gelen önerge önceye
ait.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –
Arkadaşlar, bütün belediyelerde öncesiyle alakalı da yaptık, onu söylüyorum ben
işte, asıl onu söylüyorum, öncesiyle alakalı yaptık.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Yok, burada öncekinde yoktu öyle bir şey.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –
Öncesiyle alakalı yaptık değerli arkadaşlar, siz 2002 yılından bu tarafa
aydınlatma parası ödeyen belediye gördünüz mü hiç? Ama bunun ısrarla ben altını
çiziyorum.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kanunda “2009-2015 arası” yazıyor.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Bundan
sonraki ödeneceklerle alakalı. O kanun da 31/12/2008’den
itibaren... Ondan öncekilerle alakalı, belediyelerin borçları, ne oldu ondan
önce belediyelerin borçları? Hiçbir belediye ödedi mi? Ödemedi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Neye göre ödemedi efendim?
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Niye ödemiyor?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –
Arkadaşlar, bakın, ben şimdi size söylüyorum -listeyi zaten göndereceğim- ama
ben bunu söyledikçe siz ısrarla diyorsunuz ki: “Bunun Kayseri Elektrikle
alakası var.”
GÜROL ERGİN (Muğla) – Evet!
OKTAY VURAL (İzmir) – Evet!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Israrla
söylüyorum, alakası yok diye söylüyorum işte.
OKTAY VURAL (İzmir) – Başka kim var?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Niye
alakası yok? Çünkü seksen ilde bütün belediyelerin parası ödendi, bir tane
Kayseri’de ödenmedi. “Kayseri niçin istisnası oluyor?” diyorum ben. E, bu kadar
açık bir konu, net bir konu. “Türkiye’de seksen bir ilin bütün belediyelerinin
sokak aydınlatma parası hazine tarafından ödenecektir.” diye karar alındı,
“Niçin Kayseri bunun istisnası kaldı?” diye çıkarılıyor bu.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Neden kalmış Sayın Bakanım?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi,
diyorsunuz ki: “Benim görev yaptığım şirketle mi alakalı?” Arkadaşlar, ben o
şirkette görev yapsam da yapmasam da… Denizli’deki konuyu ben Denizli’de görev
yaptım diye mi çıkarıyoruz? Aynen Denizli’de de öyle.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, neden ödenmemiş? Seksen bir
belediye varsa ödemesi lazım.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, Kayseri niye dışında kalmış o
kararın?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) –Niçin? O
çıkarılan kanunda “bütün ilgili kurum ve kuruluşlar” diyor, “bağlı şirketler”
demediği için. Bakın, buradaki konu Kayseri belediyeleriyle alakalı, şirketle
alakalı değil. Görevli şirketin nasıl çalıştığını iyi bilmek
lazım. Görevli şirket yine kamu adına tahsilatlarını
yapan ve sonunda onları mahsuplaştıran bir sisteme dayalıdır. Yani evin
kiracısıdır. Boyasına, badanasına bakmış mıdır; bu kontrol edilir. Kabul
edilmeyen giderler ondan düşülür. Şimdi, biz Denizli’de bir düzenleme yapıyoruz
bununla alakalı. Önergeyle bir düzenleme yapıyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Sayın Bakan, o şirketin yönetiminde
muhalefet milletvekili olsaydı gelecek miydi buraya?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Kesinlikle
gelecekti; niçin? Objektif bir şey…
GÜROL ERGİN (Muğla) – Hadi canım sen de!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Biz
burada bir haktan bahsediyoruz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Hatta bakan siz olmasaydınız, gene gelmezdi,
onu da söyleyeyim!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Değerli
arkadaşlar, bunun CHP’si, AK PARTİ’si olamaz bu
düzenlemenin. Böyle bir düzenlemenin AK PARTİ’si,
CHP’si yok. Bu belediyelerin içerisinde CHP’li belediyeler var, isimlerini size
tek tek göndereceğim, CHP’li belediyeler var. Bu,
siyasetten arındırılmış, siyasetten öte bir konudur, bir hakkın teslimi
konusudur. Ben, şimdi bunları açıkladıkça ve bunların fotokopilerini size
gönderdiğim hâlde, göndereceğim hâlde, siz diyorsunuz ki, “Hayır bu, Kayseri
Elektrikle alakalı konu.”
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Tamam yollayın, gönderin bakalım.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Kayseri
Elektrikle alakalı bir konu değil değerli arkadaşlar. Şimdi, bunun bu kanun
maddesine göre, bu kanunun zaten 2’nci maddesi var, diğer maddeleri kanunun
esasıyla alakalı maddeler değil ki.
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – 2’ye 4…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – O yüzden
burada herhangi bir artı hak tanınmış değildir. Zaten böyle bir hak da, kusura
bakmayın, hiç kimsenin hatırı için bu Genel Kuruldan böyle bir kanun geçmez,
buna hiçbirimiz müsaade etmeyiz.
GÜROL ERGİN (Muğla) – Yapma Sayın Bakan, hadi canım ya!
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Devamla) – Şimdi,
gelelim davalarla alakalı konulara: Hukuka intikal etmiş bir konu. 2002 yılına
kadar 74 milyon TL’lik, 2007 yılına kadar da 73 milyon TL’lik, toplam 147
milyon TL’lik dava var. Bu davaların bu kanunla alakası nedir? Hiçbir alakası
yok. Kanun, sonuçta hukuk neye karar verecekse o olacak, haklı veya haksız,
nasıl çıkarsa biz hepsine saygılıyız. O yüzden değerli arkadaşlar, konuları
karıştırmayalım. Ben Kayseri ve Civarı Elektriğin, ibadethanelerle alakalı,
özel idare, köy içme suları, genel aydınlatma toplamlarıyla alakalı
fotokopileri tarafınıza arz edeceğim.
Bu duygu ve düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Doğru, Sayın Vural ve Sayın Günal
sisteme girmişler.
Buyurunuz Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ili Gümenek Sulama Birlik Başkanı
ve Omala köyü Muhtarı Ekrem Şimşek, birçok muhtar,
çiftçi ve köylünün, ülkemizin her tarafındaki bir sorununu soru olarak siz
Sayın Bakana sormamızı istediler. Soru şudur; Muhtar diyor ki: “Bizim sulama
birliğinde bizler sulama suyu parasını zamanında kuruşu kuruşuna ödedik ancak
çeşitli sebeplerle bazı yerlerdeki insanlar borçlarını ödeyemediler ve bununla
ilgili olarak da çiftçilere, torba kanunda, borçları yeniden yapılandırmayla
ilgili bir çalışma ortaya kondu ve kanunlaştı. Biz diyoruz ki: Biz bu durumda
mağdur oluyoruz. Bizler de gelecekteki borçlarımıza yönelik hak ettiğimiz
iyileştirmeyi istiyoruz. Bize de iyileştirme yapılması noktasında Hükûmet olarak herhangi bir şey düşünüyor musunuz?
Borçlarımızdan bunları düşer misiniz?” Bunu sormak istiyor.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Doğru.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu 4’üncü maddeye ilişkin verilen önergede, 3096
sayılı TEK Dışındaki Kuruluşların Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında
görevlendirilip 4628’e göre sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketi veya
şirketleri kimlerdir, nelerdir? Bununla kimler kapsanmaktadır?
İkincisi: “2009’dan önce belediyeler ödemedi.” “Niye ödemedi?”
diye sorduk. Bu konuda, 2009’la 2015 arasındakileri hazine karşılıyor. Ondan
öncekilerin ödenmemesinin hukuki mesnedi, terkin eden hukuki madde nedir?
Lütfen, onu…
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Tekrar eder misiniz.
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim “2009’dan önceki borçlar ödenmedi.”
dediniz biraz önce. 4628, 2009’la 2015’in hazineden karşılanmasını amir.
2009’dan önce borcu olup da ödemeyen belediyelerin ödememesinin dayanağı hangi
kanundur? Hukuki mevzuatı nedir?
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Vural.
Sayın Günal…
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın Bakanım, otuz yıl için 93 milyon dolar toplam dört yılda
ödenecek. Otuz yıl için -tekrar ediyorum- toplam 93 milyon dolar bir değer
biçilmiş, toplam dört yılda ödenecek. Az önce baktım, sadece 8 megavatı bulan
bir şeyde 70 milyon dolarlık bir -HES’ler için bile-
fiyat ortaya çıkmış, dolayısıyla, bu, zaten dört yılda yüksek tarifeden vatandaştan
alınıp şirkete ödenecek bir şey. Bunu hakkaniyetli buluyor musunuz?
Demin “Zarar etmesine rağmen temettü dağıtılmış mıdır?” demiştim,
devam ediyorum o soruya: Mahsuplaşma yapılmadan nasıl temettü dağıttınız? Yani
önce bunun yapılması gerekiyor. Temettü hesaplamasında hangi yılın enflasyonu
dikkate alındı? Enflasyon düşmüş olmasına rağmen, ta baştan, eski yılların
enflasyonu alınarak temettü dağıtıldığı doğru mudur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Sayın Ünsal…
HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanımıza Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ’yle ilgili bir soru
sormak istiyorum. TEDAŞ yaptığı yatırımlarla, yeni yatırımlarla son yıllarda
bir atak yaptı ancak bu yatırımların, belli bir vadede TEDAŞ Genel Müdürlüğüne
geri dönüşünü özelleştirmeler bir süreç olarak kesti. Şimdi, YDK raporunda
şöyle bir şey söyleniyor -bir bölümünde- 48’inci sayfada: “Enerji ve Tabii
Kaynaklar Bakanlığının da müdahil olduğu, Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ ile
TEDAŞ arasında mevcut anlaşmalar ile Bakanlığın görev verme sözleşmelerinin
tadili sırasında, TEDAŞ’ın, sözü geçen şirketten
kendisine ait olup da şirket kullanımında bulunan dağıtım, tesis ve hatlarıyla
ilgili amortisman gelirlerinden vazgeçmiş olması bir
alacak doğurmuştur. Bu konuyla ilgili olarak, sözleşme stratejisiyle
bağdaşmayan yanıyla, TEDAŞ Genel Müdürlüğü için iktisadi dezavantaj olarak
tahakkuk eden yanı nedeniyle bu fonksiyonların TEDAŞ lehine çevrilmesi önemle
arz olunur.” denilmektedir. Dolayısıyla, TEDAŞ bu alacağından niye
vazgeçmiştir? Bakanlık bu konuya Kayseri ve Civarında neden müdahil olmuştur?
Bu soruyu soruyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.
Buyurunuz Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; öncelikle bu sokak aydınlatmalarıyla alakalı konuyu
net olarak ortaya koymamız lazım. Bütün bu şirketler, yirmi bir tane dağıtım
şirketi özelleştirilirken 2 milyar 670 milyon TL’lik bir rakam TEDAŞ’ın bütçesine bırakıldı, hiçbir şirkete sokak
aydınlatması kalemi konmadı, 2008’in sonu yani 31/12/2008’den
öncesiyle alakalı; sonrasıyla alakalı malum her yıl ödeneğine konuluyor, toplam
650 milyon TL civarında. Ondan öncesiyle alakalı 2 milyar 670 milyonluk rakam
komple, bütün yirmi tane şirketi içine alan rakamdır. Bugün düzenlediğimizin
arasında, mahsuplaşmaya esas olacak rakam arasında bu sokak aydınlatmalarının
TEDAŞ içerisindeki kalemi vardır yani mahsuplaşmaya esas olacak rakam arasında
var. Bunların arasında…
OKTAY VURAL (İzmir) – 2008’de bu kanun geçti. Maddeyi 2008’de
sizin Hükûmet değiştirdi. O zaman yok muydu bu? Niye
2009’dan önce… Siz gelince mi oldu bu?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – O zaman
tamamen şirketlerin borçlarında duruyor idi. Bakın, çok net bir ifade. Güzel
bir soru sordunuz. 31/12/2008 tarihinden sonra, bütün
sokak aydınlatmaları ilgili bütçeye konuluyor, yaklaşık 640-650 milyon
civarında.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2015 yılına kadar.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Ondan
öncesiyle alakalı rakamlar şirketlerin alacakları kısmında, belediyelerin
borçlarında duruyordu. Bunun toplam tutarı 2 milyar 670 milyon TL’dir ve seksen
tane ili kapsamaktadır. Şimdi bunlar nerede duruyor, şu anda hangi hesapta
duruyor? TEDAŞ’ın alacaklarında duruyor çünkü
belediyelerin bu borçları ödeyemeyeceği anlaşılınca ve bu sistem işlemeyince TEDAŞ’ın alacaklarında kaldı. Yani toplam 16 milyar
küsurluk toplam rakamın içerisindeki paylardan bir tanesi 2 milyar 670 milyonla
sokak aydınlatması.
OKTAY VURAL (İzmir) – 2 katrilyon, eski hesapla.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet,
aynen, 2 katrilyon 670 milyar, eski parayla, yeni parayla da 2 milyar 670
milyon TL sokak aydınlatmalarından dolayı birikmiş alacaklardı. Bunların tahsili
mümkün olmadığı için ve bunu hep beraber istediğimiz için, Edirne’den Kars’a,
Sinop’tan Hatay’a varıncaya kadar bütün milletvekili arkadaşlarımız dedi ki:
“(A) belediyesi, (C) belediyesi, (Z) belediyesi bunu ödeyemiyor, yani pratiği
yok bunun.” O yüzden, şu anda TEDAŞ’ın alacaklı
olduğu kalemlerden bir tanesi budur, 16 küsur milyarın 2 milyar 670 milyonu
budur. Bundan sonrakilerle alakalı, 2015 yılına kadar… “2015 yılından sonra ne
yapacağız?” derseniz, tekrar Meclisimiz oturur, karar verir, bununla alakalı
tamamen çıplak maliyetlere, tamamen serbest piyasaya, liberal piyasa tam
oluşmuşsa ona göre bir karar alır Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu.
Yok, olmazsa o süre uzatılır.
Değerli arkadaşlar, sonuçta, bu ülkenin ilindeki, kasabasındaki,
beldesindeki bütün sokak aydınlatmaları yaklaşık 17 milyon adet direkte -şu
anda biz onu konuşuyoruz burada- ve diyorum ki: Niçin seksen ilde var da sırf
Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ görevli şirket olduğu için Kayseri
belediyelerinde olmaz? Bu haksızlık değil mi? Türkiye’nin her bir tarafına
uyguluyoruz da niçin Kayseri’ye uygulamış olmuyoruz, konu buradan çıkmaktadır.
İster Kayseri ve Civarı Elektrikte ben görev yapayım ister yapmayayım…
Denizli meselesini söyleyeyim. Denizli’deki konu şudur: Diğer
sorunuzla birleştirerek söylüyorum, eskiden görevli şirketler ve ilgili kanun,
3096 sayılı Kanun’la beraber yürüyor idi. Bunun içerisinde yap-işlet,
yap-işlet-devret ve diğer modellerlerle beraber. Şu anki piyasa, 4628 sayılı
Kanun serbest piyasayı, liberal piyasayı oluşturmaktadır ve bunun aktörleri, argümanları ya üretici vardır, ya dağıtıcı vardır, ya
perakendeci vardır, ya tüketici vardır. Bunlar bir lisansa tabidir ve bu
şirketler, 3096 sayılı şirketler, niçin bunların arasında Aktaş
yoktu, ÇEAŞ yoktu, Kepez yoktu? E, bunların imtiyaz hakları iptal oldu da o
yüzden. Bakın, dikkatinizi çekiyorum, Adana’da ÇEAŞ şirketi hâlâ vardır,
şirketin kendisi kaldırılmamıştır ancak imtiyaz hakkı elinden alınmıştır
edinimlerini yerine getirmediği için. Kayseri Elektrik, edinimlerini yerine
getirmiş, ondan dolayı da görevine devam etmektedir.
Şimdi, şunu söylüyorum: Kayseri’de bulunan -ve şu anda listelerini
isteyene dağıttığım, yaklaşık otuz fotokopi çektirdiğim- o yetmiş tane
belediyenin haklarıyla alakalı husustur.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
OKTAY VURAL (İzmir) – Yani, önergede sadece Kayseri’yle ilgili
tanım mı var, önerge sadece onu mu kapsıyor; onu soruyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet,
aynen…
OKTAY VURAL (İzmir) – Tamam.
BAŞKAN – 4’üncü madde üzerinde iki önerge vardır, okutuyorum…
OKTAY VURAL (İzmir) – Peki, niye kanun hükümlerinden
faydalandırıyorsunuz? Sadece aydınlatma ve diğerleriyle ilgili faydalandırın.
BAŞKAN – Konu netleşti diye düşünüyorum.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yani,
bir laf söyledi…
OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, bütün kanun hükümlerinden… Sayın
Bakanın ifade ettiği konu, belediye ve il özel idarelerinin borcu. Oysa
getirilen önerge bütün kanundan faydalandırıyor. Sayın Bakanın verdiği izahat
sadece bununla ilgili ama önerge tüm kanun hükümlerinden faydalandırıyor.
Dolayısıyla, önergenin sadece o ilgili kısımla ilgili olması gerekir.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Arkadaşlar…
BAŞKAN – Evet, bir dakika cevap verin lütfen, netleşsin konu.
Buyurun.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkanım, değerli arkadaşlar; şimdi, Denizli’deki husus, 31/12/2008
tarihi itibarıyla, bu Kanun, ilgili çıkarttığımız Kanun devreye girdi ya, ondan
daha önce, aynı şekilde, belediyelerin diyelim ki yanılmıyorsam 25 Haziran 2008
veya 25 Temmuz 2008 tarihinden itibaren orada…
MEHMET SALİH ERDOĞAN (Denizli) – 15/7/2008
Sayın Bakan.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – 15
Temmuz 2008 tarihinden 31/12/2008 tarihine kadar olan
kısımda bir boşluk var o şirketin lisans aldığı ki bu Kanun’da, AKEDAŞ
Adıyaman, Maraş, AYDEM Aydın, Denizli, Muğla da aynı statüde, bunlar da
lisanlarını daha sonra aldılar ama imtiyaz hakkıyla başladılar yani bu Kanun’un
geçişiyle beraber başladılar. O yüzden, biz bu verilen önergeyle beraber, o
aradaki diyelim ki 7 milyon TL’lik Denizli’nin tahsilatını
da buraya koyuyoruz çünkü o da belediyenin borcu olarak görünüyor. Denizli
Belediyesinin borcu var ve o şirket bunu almak zorunda bunu koymadığımızda.
Hâlbuki bütün aydınlatmalar bunun istisnası.
OKTAY VURAL (İzmir) – Niye bütün kanundan faydalandırıyorsunuz?
Sadece onunla ilgili hükümden faydalandırın.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Bütün
kanun dediğiniz nokta nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – “…bu kanunla getirilen hükümlerden
yararlandırılırlar.”
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Nedir? O
bütün kanunun maddeleri nedir?
OKTAY VURAL (İzmir) – Bilmiyoruz ki!
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Mesela TEDAŞ’a
olan, mahkemelik olan borçlarında da bu mahsuplaşmadan faydalanacak mı? Onu
söylüyoruz.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Mahkemelik olan borçların bununla alakası yoktur.
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Olur mu ama ya! “Faydalanıyor.” dediğiniz
zaman, mahkemede olan şeyleri de Kayseri ve Civarı Elektrik AŞ TEDAŞ’la mahsuplaşabilir oluyor.
BAŞKAN – Tamam, Sayın Günal, Sayın
Vural; olay netleşti.
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Yok,
yok, onunla alakalı düzenleme yok.
BAŞKAN – İki önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/877 sıra sayılı “Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı”nın 4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir Bozdağ Veysi Kaynak Mehmet
Salih Erdoğan |
Yozgat Kahramanmaraş Denizli |
Mehmet Daniş Rıtvan Köybaşı Fatih Arıkan |
Çanakkale Nevşehir Kahramanmaraş |
Madde 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında
görevlendirilen 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
kapsamında mevcut sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketlerine mezkûr Kanun
kapsamında borcu olan Kamu Kurum ve Kuruluşları, 01.01.2009 tarihine kadar olan
borçları için bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar. Bununla ilgili
uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 535 sıra sayılı Kanun Tasarısının 4 üncü
maddesinin Tasarıdan çıkarılmasını arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Kalaycı D. Ali
Torlak Erkan
Akçay |
Konya İstanbul Manisa |
Mehmet Günal Oktay
Vural Muharrem
Varlı |
Antalya İzmir Adana |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) –
Katılmıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Günal, buyurunuz efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET GÜNAL (Antalya) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, az önce konuşmamı yaparken Sayın Bakana
söylemiştim ama 2’nci maddenin 4’üncü fıkrası hükümlerinden yararlandırılırsa
sorun yok. Burada aynen diyor ki: “Enerji Piyasası Düzenleme Kurumundan lisans
alarak yeni piyasa kapsamında faaliyet göstermeye başladıkları dönemden önceki
işletme faaliyetleri için -önceki işletme faaliyetleri için- bu Kanunla
getirilen hükümlerden yararlandırılırlar.”
Siz Kayseri ve Civarına yedi yıl uğraştıktan sonra -siz geldikten
sonra- almadınız mı lisansı? Ne zaman aldınız? 2009 yılında galiba, değil mi?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Evet.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Peki, 2009’dan önceki… Lisansı aldınız
2007’de, 2008’de, 2006’da, 2005’te, her neyse, 2000’den itibaren… 90’dan
aldınız, sonra üretime başladınız imtiyaz hakkıyla. Şu anda da TEDAŞ’la, TETAŞ’la davalarınız
var. Demin sordum size “Kaç davanız var? Kaç milyonluk bir meblağa tekabül
ediyor?” diye. Bu kanunun içerisinde enerji KİT’lerinin birbiriyle takası var.
Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ bir KİT mi? Değil, sadece yüzde 20 bağlı
ortaklık. Nasıl oluyor da şimdi bir bağlı ortaklığı KİT statüsüne sokuyorsunuz
o zaman?
Bu şartlarda, bu çıkan kanuna göre, Kayseri ve Civarı Elektrik
Ticaret Anonim Şirketi Yönetim Kurulu gelse, “Bu kanun çıktı, benim borcumu da TEDAŞ’a yükleyin. Mahkemelerden de artık feragat edin,
kanun çıkmış.” dese ne olacak? Bunu anlatmaya çalışıyoruz değerli arkadaşlar.
Söylediğimiz şey kuru bir muhalefet değil, burada bir şeyler ifade ediliyor.
Yani farklı konuşmak istemiyorum, akşamdan beri yapıcı konuşmaya
çalışıyorum ama böyle bir önerge getirilip araya bir şey sokuluyor alelacele,
arkadaşlarımız arkada bir şeyler konuşuyorlar, bu sefer yanlış oluyor. Bunların
eğer varsa bir şeyi… Plan ve Bütçe Komisyonu göstermelik değil ki canım! Dört
maddelik bir kanun tasarısı geliyor, iki maddesi üzerinde yeniden önerge
veriyorsunuz. Bu nasıl bir iş! Yani böyle bir şey olabilir mi? Onun için
tartışıyoruz. Yani baştan gelmiş olsa, arkadaşlarımıza orada sorsak, tartışsak,
yazılması gereken neyse bunların üzerinde tartışsak da çıkarsak olmaz mı? Yani
sıkıntımız bu.
Bu kanuna göre, ben eğer Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret AŞ’nin
Yönetim Kurulu Başkanı olsam, benim bütün borçlarımı bir kuruş bundan sonra…
Zaten ödemiyor da, sürekli olarak mahkemeye gitmişler şimdiye kadar. Nasıl olsa
başka yerlerde kesiliyor. Bizim belediyelerde daha önceki dönemden kalmış
ödemeler var, tak, MHP’li belediyeye haciz geliyor, bilmem, gelip elektriğini
kesiyor. Kalmış, önceki belediye AKP’li, beş yıl ödememiş, tık yok ama bizimki
gelir gelmez adam bütün borcunu ödüyor -örnek, ilçesini söyleyebilirim Sayın
Bakana- diyor ki: “Eskisini de taksitlendirin, ödeyeyim.” “Hayır, hepsini
birden faiziyle ödeyeceksin.” diyorlar. Ee, şimdi
öyle olunca tabii bu düzenlemeler maalesef eksik kalıyor.
Burada -Sayın Bakanım söyledi ama- 1/1/2003’ten
31/12/2008’e kadar olanların listesi var. Acaba -bundan sonra olanlar da
kapsama giriyor- o belediyelerin bundan sonra ne kadar var? Ee,
listeye bakıyoruz, zaten 41 milyon anaparanın 21 milyonu sadece Kayseri, Kocasinan
ve Melikgazi; yani kim? Yani öbür taraf yani Kayseri ve Civarı Elektrik Ticaret
AŞ’nin ortakları. Şimdi, öyle olunca hepsi birbirine karışıyor, sadece
belediyenin borcunu ödemiyoruz, belediyenin bir taraftan da alacağını ödüyoruz.
Kendisi niye mahsuplaşmıyor da bize geliyor? Belediye gitsin, kendi şirketinde
nasıl mahsuplaşıyorsa mahsuplaşsın o zaman. Borç, belediyenin
borcu. Şirket de belediyenin şirketi. İşte böyle yaptığımız zaman….
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Cıngıllıoğlu’nun
ortaklığı var.
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onların da yüzde 5 civarında gerçek
kişiler var, yüzde 20…
AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Yüzde 5 değil, yüzde 25…
MEHMET GÜNAL (Devamla) – Onu söylüyorum, kimlerin olduğu ayrı bir
konu, onu anlatmaya çalışıyorum. Bunun yönetim kurulu başkanı da, yönetim
kurulu üyeleri de, hepsi, belediyenin genel sekreteri, genel sekreter
yardımcısı, hatta Özelleştirme İdaresinden görevlendirilen birisi var,
partinizin mensubu; oralara girmiyoruz çünkü amacımız, polemik
yapmak değil. Amacımız, kanunun düzgün çıkmasını, adaletli çıkmasını sağlamak.
Yoksa onunla ilgili o kadar çok bilgi var ki… Ben, Sayın Bakanın yumuşak
tavrından dolayı o konuları polemik konusu yapmak
istemedim. Bizim derdimiz, bu, düzgün çıksın, adaletli çıksın. Bir şey
yapıyorsanız da kanun yapma
tekniğine uygun olsun, bir tek şirkete özel bir şey çıkmasın
diyorum.
Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Günal.
Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Önerge kabul edilmemiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 1/877 sıra sayılı “Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı”nın 4. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
Madde 4- 4/12/1984 tarihli ve 3096 sayılı
Türkiye Elektrik Kurumu Dışındaki Kuruluşların Elektrik Üretimi, İletimi,
Dağıtımı ve Ticareti ile Görevlendirilmesi Hakkında Kanun kapsamında
görevlendirilen 20.02.2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu
kapsamında mevcut sözleşmelerini tadil eden dağıtım şirketlerine mezkûr Kanun
kapsamında borcu olan Kamu Kurum ve Kuruluşları, 01.01.2009 tarihine kadar olan
borçları için bu Kanunla getirilen hükümlerden yararlandırılırlar. Bununla
ilgili uygulama esasları Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığınca çıkarılacak
yönetmelikle belirlenir.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Takdire
bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) - Katılıyoruz Sayın Başkan.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, tutanaklara geçmesi
açısından söylüyorum.
Biraz önce Sayın Bakan bu düzenlemenin sadece ve sadece il özel
idareleri ve belediyelerin genel aydınlatma bedeli, ibadethanelerin aydınlatma
bedeli ve köylerin içme suyuna ilişkin elektrik kullanım bedelini kapsayan
2’nci maddenin 4’üncü fıkrasını kapsamak üzere yapıldığını ifade etmiştir.
Dolayısıyla burada oluşacak iradenin, Sayın Bakanın, bu önerge onu ifade
etmemekle birlikte, tutanaklara geçmesi bakımından, sadece ve sadece o kapsamda
olduğunu tutanaklara girmesi bakımından arz ediyorum.
Teşekkür ederim.
Keşke düzeltme yapsaydınız.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz.
Gerekçeyi mi okutuyorum efendim?
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Evet efendim.
BAŞKAN – Gerekçe…
Gerekçe:
4628 Sayılı Kanun’un geçici 17 inci maddesine göre, 01.01.2009 ila
31.12.2015 tarihleri arasındaki dönem için sokak aydınlatmalarına ait tüketim
bedelleri Hazine Müsteşarlığı bütçesine konacak ödenekten karşılanmaktadır.
4628 sayılı Kanun ile çözüme kavuşturulan dönemden önce
doğup (01.01.2009 tarihinden önce) 2002/4100 sayılı kararname hükümleri
gereğince belediye ve il özel idarelerinin yükümlülüğünde olan sokak aydınlatma
bedellerinden kaynaklanan borçların, belediye ve il özel idarelerine yüklediği
yükümlülüklerin bu idarelerce yerine getirilememesi, belediye ve diğer
idarelerin borç yükü altında kalmalarına neden olduğu gibi enerji bedelini
peşin ödeyerek alan elektrik dağıtım şirketlerinin sürdürülebilirliklerine
engel olacak boyutlarda ilave yük oluşturmaktadır.
Diğer taraftan; 01.01.2009 tarihinden önceki dönemde doğan
borçlara ilişkin olarak, TEDAŞ’ın görev yaptığı
bölgelerde ilgili borçların hazineye devri, o bölgede bulunan elektrik dağıtım
şirketlerini alacaklarından, o bölgedeki belediyeleri ise borç yükünden
kurtarırken, 3096 sayılı kanuna göre görev yapan elektrik dağıtım şirketlerinin
bulunduğu bölgelerde ilgili borçlar için aynı uygulamanın yapılmaması, bu
bölgelerdeki belediye ve diğer kamu idareleri açısından eşitsizliğe neden
olacaktır.
Yapılması önerilen düzenleme ile farklı yörelerdeki belediye ve
idareler açısından eşitlik ilkesi ile uyumlu, adil ve hukuka uygun bir yaklaşım
hedeflenmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 4’üncü madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 5- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Seyhan.
CHP GRUBU ADINA TACİDAR SEYHAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Eski ve yeni Çalışma Bakanı burada, Enerji Bakanımız burada. Ben
bu göçüğe, maden kazasına değinmek istiyorum değerli arkadaşlarım.
Değerli arkadaşlar, öncelikle, hayatını kaybeden yurttaşlarımızın
ailelerine başsağlığı diliyorum, yaralılara da geçmiş olsun dileklerimi
iletiyorum.
Elbette bu kazayı çok yönlü araştırıyorlar değerli arkadaşlar ama
burada beni düşündüren ve ilginç olan şudur: Ortada bir kaza yok, ortada iki
kaza var; biri 6’sında, biri 10’unda. 6’sında meydana gelen kaza, kayıplı kaza.
Kayıplı kazalarda mutlaka keşif yapılıyor ve bu keşif sonrasında, dört gün
sonra biz ikinci büyük kazayı yaşıyoruz ve göçük o kadar büyük ki… 30-40 metre
derinliğinde, 1,5 kilometreye yakın uzunluğunda bir göçükten bahsediyoruz.
Mutlak böyle bir göçüğün yaşanabilmesi için birinci kazanın yarattığı
sarsıntının etkileri vardır, orada çatlaklar vardır. İkinci kazanın nedeni
araştırılırken birinci kazayı araştırmada bir ihmal var mı, o da araştırılmalıdır
değerli arkadaşlar, mutlaka araştırılmalıdır ve böyle durumlarda çalışma izni
verilmeden resmî makamlarca, yeniden çalışmaya geçilmemelidir.
Şimdi, oradaki yurttaşlarımıza ulaşabilmenin güçlüğü
ortada. Yani ne termal sensörler,
ne jeofizik aramalar, çok fazla, kazı dışında cevap vermeyebilir. Her şey
yapılıyordur ama orada kazanın oluş biçimi çok düşündürücüdür, ihmal varsa
mutlaka bunun ortaya çıkarılması lazım.
Ben, Sayın Bakanlar buradayken, bunların bir daha yaşanmaması için
Cumhuriyet Halk Partisi olarak önerilerimizi burada sıralamak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bildiğiniz gibi, özelleştirme, taşeronlaşma,
redevans çok hızlı yapıldı ve biz TKİ’nin birikimlerini, kamu kurumlarının, TTK’nın birikimlerini özel sektöre aktaramadık, aktarma
fırsatı bulamadık, birinci eksiğimiz bu.
İkinci eksiğimiz: Hızlı ve yüksek üretim yapmaya çalıştı
özelleştirmeden sonra şirketler ve alınması gereken önlemler konusunda ciddi
çalışmalar yapılmadı. Bunu da çok ciddiye almak lazım.
Değerli arkadaşlar, tabii, galeri, tünel ve açık alan çalışması
yapıyoruz biz. Buralarda eskiden mostra madenciliği yapıyorduk yüzeyde ama
şimdi açık alanda dahi madencilik derin yapılıyor. Yönetmeliklerimiz, iş
güvenliği tedbirleri, çalışacak kişiler, alınması gereken önlemler her zaman
yüzeye göreydi, deneyimimiz buna göreydi. Artık, biz, tünellerde yeraltı
madenciliğine göre alışmalıyız, 500, 600 metrelere indik. 50 metrelerdeki
riskten 2 kat, 3 kat, 5 kat arttı riskimiz. Açık alanda da bu arttı. Yapılan
teraslamanın doğru yapılıp yapılmadığı, oradaki yükün taşınıp taşınmadığı,
oradaki toprağın zemin etüdünün doğru yapılıp yapılmadığı çok önemli. Yani,
taşıyıcı faktörlerin neye göre hesaplandığı konusu dahi çok ciddi
profesyonellik ister. Artık bunları aşabilmeliyiz. Bu iş güvenliği ve sağlığı
konusundaki yönetmelikler mutlaka yeniden gözden geçirilmelidir değerli
arkadaşlar.
Ayrıca, bunun dışında, denetimi kim yapıyor? Denetimi maden
mühendisleri yapıyor. Ne olarak yapıyor? Teknik nezaretçi
olarak. Teknik nezaretçinin maaşını işveren veriyor. Siz bana söyler
misiniz, o teknik nezaretçi o iş yerini kapatabilir mi? Orada çalışan personel
kapatabilir mi değerli arkadaşlar? Daha önce Maden Mühendisleri Odası bu konuda
kanun çıkarken çok istedi ve önerge verdik onlar adına, kabul edilmedi. Orada
ruhsat harcı alınırken bir pay alırsınız, orada biriken fondan teknik
nezaretçinin maaşını karşılarsınız, bunu böylece çözersiniz. Siz işverenin
etkisinden kurtarmadıktan sonra sağlıklı bir denetimden söz edemezsiniz.
Bunun dışında, değerli arkadaşlar, madencilik sektörü, yatırımı
fazla, risk sermayesi büyük sektördür. Bu nedenle yatırdığınız paranın geri
dönüşü uzun yıllar almaktadır. Bu şuna neden oluyor: Özellikle iş güvenliği
yatırımları da çok pahalı. Eğer siz madencilik yapanlara, oraya yüksek yatırım
yapanlara iş güvenliği tedbirleri konusunda bir teşvik uygulaması
getirmezseniz, biz, bu kazaların önüne geçemeyiz. Mutlaka, kamu da yapıyorsa,
özel sektör de yapıyorsa iş güvenliği tedbirleri konusunda bir teşvik
uygulamasını getirmek zorundasınız. Biz, madenden sonra jeofizik mühendislerini
de eklemiştik ama belli derinlikten sonra inşaat mühendislerinin ve onların statülerinin de değerlendirmeye alınması lazım -bu da zarurettir- o
kriterlerin yeniden gözden geçirilmesi lazım.
İş güvenliği konusunda orada çalışan insanların mutlaka ciddi bir
biçimde bilgilendirilmesi lazım ve sık eğitimden geçirilmeleri lazım. Değerli
arkadaşlar, bizim bir dönemdir iş hayatı içerisinde mesleki eğitimimiz aksamaya
başladı. Denetimcilerimizi mutlaka teknolojik gelişmelere uygun olarak
eğitmemiz şarttır, yeni teknolojik gelişmelerden denetçileri yararlandırmak
şarttır ve hatta maden üretimi yapan kurumlarımızı da teknolojik gelişmelerden
faydalanmaya, yüksek teknoloji kullanmaya zorlamak zorundayız. Teşvikse teşvik,
tedbirse tedbir, bunu birlikte almak zorundayız. Yoksa bu kazaları gittikçe
daha şiddetli bir biçimde yaşayacağız.
Değerli arkadaşlar, üçüncü bir konu iş güvenliği mühendisliği.
Riskli sektörlerde bu iş güvenliği mühendislerinin mutlaka oralarda
görevlendirilmesinin önünü açmak zorundayız. Tabii bu çalışan
işçi sayısıyla da alakalı. Madencilik sektörü riskli bir sektördür
arkadaşlar. 50’den az işçi çalışsa bile orada iş güvenliği kurullarının
kurulması zorunlu tutulmalıdır. Bu da eksikliklerimizden
biri. Neden yapmıyoruz yıllardır? Kaza üstüne kaza yaşıyoruz. 2
işçimizin cenazesine biz daha yeni ulaştık, yedi ay sonra ulaştık. Bunların
hepsi ciddi örneklemeler. Oluyor ve olmaya devam ediyor.
Değerli arkadaşlarım, üretim sürecinde kullanılan ekipmanlar çok önemli. Bu ekipmanlar
konusunda doğru bilgilendirmeli ve biz kamu olarak ciddi standartlar
getirtmeliyiz. Bunun üretiminde standardın yükselmesi için devlet olarak
üzerimize ne düşüyorsa yapmalıyız. Ve bilinçlendirmeden sonra iş güvenliği
konusunda orada çalışan personelin talepleri neyse bu talepleri yerine getirme
yükümlülüğünü de gündeme getirmeliyiz değerli arkadaşlarım. Ve bu riskler için
bilgilendirme çok önemlidir. Çoğu işçimiz çalıştığı yerin riskleri konusunda
bilgi sahibi değil. Bilgilendirildiğinde talepte bulunacaklardır ama bu
bilgilendirmede de çok ciddi eksikliklerimiz var.
Bu bazı madenlerimizin denetiminin özel idare tarafından
yapılması söz konusu. Değerli
arkadaşlar, buralarda da maden mühendisi birikimi olmadığı için bunu da çok
verimli bulmuyorum. Buna çok dikkat etmeliyiz. Ya burada, özel idarede maden
mühendisi görevlendirilmeli, ondan sonra böyle bir çalışmanın içerisine
girilmeli ya da Maden İşleri Genel Müdürlüğüyle birlikte bir denetim
yapılmalıdır.
Bu eksikliklerimizi şunun için anlatıyorum biraz da: Bu
eksiklikleri birlikte konuşabilmemiz için, lütfen, milletvekili olur,
üniversiteler olur, maden mühendisleri olabilir, hepsinin birlikte konuşacağı,
bunları tartışacağı bir madencilik şûrasını toplayın, bu madencilik şûrasında
hepimiz görüşlerimizi açıklayalım, bu görüşler çerçevesinde yeni bir
yapılanmanın önünü açalım.
Bakın, denetimin etkisiz yapılmasının faturasını ödüyoruz. Aynı
şeyi enerji denetiminde de yaşıyoruz, denetimsiz enerji yapılanmaları var ve
orada düşündüğümüz, enerjiyi denetlemek için özel sektörün önünü açmak. Eğer
biz barajlarımızda bunun önünü açarsak, özel denetim firmalarına bu işi
yıkarsak, şimdi belki eksik yapıyoruz ama o zaman daha büyük eksikliğin önünü
açmış olacağız.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum değerli arkadaşlar. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Seyhan.
Soru-cevap yok.
Önerge yok.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi okutuyorum:
Yürütme
Madde 6.- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Amasya
Milletvekili Hüseyin Ünsal.
Buyurunuz Sayın Ünsal. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HÜSEYİN ÜNSAL (Amasya) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Saygıdeğer milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz 535 sıra sayılı
kanun üzerinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bu açıklamalar yapılırken Sayın Bakanla bir ortak yönümüz
nihayet ortaya çıktı; Sayın Bakan, hidroelektrik santrallerle ilgili ve
Türkiye’deki enerji sektörüyle ilgili düşüncelerini açıklarken ortak yanımız
şu: Gerçekten Türkiye’nin enerjide dışa bağımlılığı gerçeği vardır, bu konuda
ortak düşüncemiz var. Enerjinin yenilenebilir bir enerjiyle karşılanması
Türkiye’de doğrudur. Evet, buna da yanayız ama tabii ki doğayı mahvetmeden,
çevreyi dağıtmadan bu işleri yapmalıyız.
Sayın Bakanla bu ortak düşünceye vardık ama bugüne kadar
uygulamalar maalesef böyle gitmedi, bugün de hâlâ devam etmekte. Özellikle
seçim bölgem olan Amasya’da hidroelektrik santrallerle ilgili düşüncelerimi de
kendisine söylemek istiyorum.
Şimdi yirmi iki tane hidroelektrik santral projesi var, on dört
tanesinde “su kullanım hakkı anlaşması” yapılmış. Şimdi, bu anlaşma sayesinde,
HES kurma lisansları Türkiye’de bütün akarsuların özelleştirilmelerine de neden
olmuştur. Akarsular bizim doğal kaynaklarımızdır ve kamu kaynaklarıdır. Bugün,
ülkemizde ve Amasya’nın da Yeşilırmak’ı üzerinde, maalesef, bu kamu kaynakları
hunharca “hidroelektrik santral yapılıyor” diye de katledilmektedir. Bu durum
Türkiye’nin en önemli sorunlarından bir tanesidir, bu sorunlarla ilgili de
Karadeniz’den İç Anadolu’ya kadar sivil toplum örgütleri olsun ve bu akarsular
üzerinde yapılan hidroelektrik santrallerle ilgili olsun, insanlarımız,
köylülerimiz çok ciddi bir şekilde mücadele ediyorlar ve mücadelelerine devam
ediyorlar, kimisi başarılı oldu kimisi de başarısız oldu. Ama Amasya’daki
hidroelektrik santraller hızla devam ediyor ve yenilenebilir enerji olarak elde
edilecek enerji de, maalesef, Türkiye’nin enerji açığına değecek bir noktada
değil. Dolayısıyla, bu yapıdan bir an evvel vazgeçilmesini istiyoruz çünkü
artık kamu kaynaklarımız bir ticari meta hâline gelmiştir. Ticari meta hâline
gelerek özelleşen bu kuruluşlar -işin daha da tehlikeli yanı, o daha da vahim
yanıdır- uluslararası para kuruluşlarından, sermaye kuruluşlarından ve
uluslararası şirketlerden yararlanmakta, Türkiye’nin enerji sektörü ve
akarsuları ve akarsuların yatakları da yavaş yavaş
uluslararası şirketlerin eline geçme noktasındadır.
Amasya’da, artık, sebze ve meyve konusunda üreticilerimiz iddiasız
duruma gelmektedir. Amasya’nın Taşova ilçesi bugün bazı konularda ve bazı sebze
üretimlerinde neredeyse birinci, meyve ve sebze üretiminde de Türkiye beşincisi
olmasına rağmen, yavaş yavaş sebze ve meyve alanları
talan edilmektedir. Dolayısıyla, burada, çiftçilerimizin, ziraat odalarımızın,
sivil toplum örgütlerimizin iddialarına lütfen kulak verin. Danıştaydan
geri dönen mahkeme kararlarında da lütfen biraz dikkatli olun ve bu Danıştay
kararlarını da uygulamaya çalışın.
Şimdi, tabii, esas önemli olan konumuz -bu kanunun geliş nedeni-
Türkiye’de bu kanunu getirirken özellikle BOTAŞ, EÜAŞ, TETAŞ ve TEDAŞ’ın borçlarının mahsubuyla ilgili bir yasa gelmiştir.
Türkiye maalesef bu konuda çok yaralıdır. Özelleştirmeler nedeniyle bu hesaplar
altüst olmuştur ve bu altüst olunan hesaplar içerisinde de bir yandan bu
kuruluşlarda da KİT Komisyonu üyesi olarak birtakım usulsüzlüklerle,
yolsuzluklarla, ihaleye fesat karıştırmalarla da karşı karşıya kalmaktayız.
Ben birkaç konuya sizlerin ve Sayın Bakanın da dikkatini çekmek
istiyorum. Bunlardan bir tanesi, bakın, TEDAŞ’la
ilgili. TEDAŞ niye zarar ediyor, niye bu kadar borç-alacak sıkıntısı içerisine
girmiş? İyi yönetilmediği için. TEDAŞ’la ilgili
Yüksek Denetleme Kurulunun bir iddiası, bu konuda en büyük iddialardan bir
tanesi, TEDAŞ Genel Müdürlüğünün bu galvanizli direklerle ilgili yapmış olduğu
alımlarla ilgili. Bu konuyla ilgili Yüksek Denetleme Kurulu
rapor yazıyor ve bu raporlarının bir tanesinde şunu diyor: “Yapılan
incelemelerde firmaların şartnameye uygun direk boyunu belirtilen ölçülerde tip
projelerine uygun ağırlık ve ebatlarda üretim yapmadığı, şartnamede tarif
edilmeyen konularda ise her firmanın farklı üretim yaptığı tespit edilmiş ve bu
tespitten sonra da üretici firmalar arasında imzalanan galvanizli çelik poligon
aydınlatma direkleri direk tipi esas alınmış, teknik birim keşif fiyat
listesindeki direk tipi ağırlıkları esas alınmıştır ama buna rağmen şirket
aleyhine, yüklenici firmaların lehine doğan bir sonuç ortaya çıkmıştır.” TEDAŞ’la ilgili ve bununla ilgili işte 635 kilo bir tane
direkte vermesi gerekirken 535 kilo vermiş ve Türkiye’de TEDAŞ zarara
uğramıştır.
Şimdi bizim Sayın Bakan bu firmalara borçlarımız mı var, bu
galvanizli direk veren firmalara? Zaten bu dedikodular epeyce arşıâlâya çıktı.
Sadece bu firmalarla ilgili değil, ülkemizin önemli noktalarında bulunan
insanların yakınlarıyla ilgili de bu direk imalatları her yerde söyleniyor ama
bu firma Ankara’da bir firma. Şeyde söylemiş, firmanın adı Şara,
Şara Enerji Ticaret Şirketi. YDK raporunda yazdığı
için artık firmanın adından söz ediyorum. Bu firmanın sahibi de Ankara’da
önemli bir noktada bulunan bir kimse, maalesef de partinize de çok yakın duran
bir kimse. Bu konuyla ilgili bir çalışma yaptınız mı? Herhangi bir araştırmanız
oldu mu?
Gelelim bir konuya daha. Ben bu Kayseri’yle ilgili sorumun
cevabını bekliyorum, bu şeyle ilgili; yoksa tekrar girip, bu konuda bir sorumu
soracağım.
TEİAŞ’la ilgili soruma
geliyorum. Bu TEİAŞ’la ilgili bir sonuç bölümü var ve
bu TEİAŞ’la ilgili, Yüksek Denetleme Kurulu bir ivedi
durum raporu çıkartmış. Bu ivedi durum raporunda da TEİAŞ’ın
bağlantılarıyla ilgili bir konuyu mutlaka dile getirilmesi istenmiş.
Üretim tesisleri ve serbest tüketiciler arasında imzalanan
bağlantı sistem kullanım anlaşmaları… Bu konu çok manidardır, yani bu konunun
araştırılması gerekiyor. Trafolar şahıslara yaptırılıyor, devlet de daha sonra
TEDAŞ da onlara parasını ödüyor ama bu trafolar yapılırken ne kadar yapıldı,
kaç liraya yapıldı, kimler tarafından yapıldı, şartnameye uygun yapıldı mı,
yapılmadı mı, bu konuyla ilgili ciddi bir denetim olmadığı için, Yüksek
Denetleme Kurulu bir ivedi durum raporu çıkarmış. Sizin önünüze getirdiler mi
bu raporu, bilmiyorum ama bu uygulamadan derhâl, Enerji Bakanlığının ve TEDAŞ’ın, Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ’nin mutlaka bu
uygulamadan vazgeçmesi gerekiyor.
Sayın Bakan, bir konuyla ilgili de tabii… Bu kadar, enerjiyle
ilgili sıkıntılar ortaya konunca da Türkiye’de enerji sektörüyle ilgili hiçbir
yatırımın yapılmadığı, bu konuyla ilgili de hiçbir gelişme olmadığı da ortada.
Bakın, bir konu var. OECD üyesi otuz ülke arasında iletişim kaybı
yüzde 14,6 Türkiye’de. Otuz ülke arasında iletişim kaybı en çok üye ülkelere
baktığımızda birinci Meksika 17,1; 14,6’yla da Türkiye geliyor. OECD’nin ortalaması
6,7; dünyanın ortalaması 8,9. Bu konuyla ilgili nasıl tedbir alacaksınız? Yani
enerji sektörünün incelemesi yapılırken bunların çok önemli bir şekilde,
dikkatle izlenmesi gerekiyor.
Elektrik tüketiminde kişi başına şeylere bakalım bir de. Bu da
önemli bir veridir bizim için. Yine Meksika 1.919 kilovat/kişi, Türkiye ondan
sonra geliyor 2.198, Yunanistan bizden çok fazla kullanıyor 5.142, Almanya’da
6.604, ABD’de 12.972, Fransa 7.052, bizden biraz fazla Polonya var. Enerji
sektörüyle ilgili ve elektrik enerjisi tüketimiyle ilgili yapılan düzenlemeler,
bugüne kadar Adalet ve Kalkınma Partisi İktidarında maalesef ciddi tedbirler
alınmamış ve bugüne kadar gelinmiştir. Mahsuplaşmanın altında TEDAŞ’ın zarar etmesi, TEİAŞ’taki
usulsüzlüklerin, TEDAŞ’taki usulsüzlüklerin… BOTAŞ
konusuna giremiyoruz çünkü bu başlı başına roman olacak bir konuya gelmiş.
Elmadağ’da bir hapishane boşaltılarak, bir ara BOTAŞ’tan giden personeller,
memurlar, Elmadağ’daki hapishaneye yerleştirilmiştir. Dolayısıyla bu
usulsüzlükler, bu yolsuzluklar varken bu mahsuplaşmaların da bir şey ifade
etmeyeceğini, Türkiye’deki elektrik piyasasıyla ilgili ve elektrik enerjisi
üretimiyle ilgili ciddi tedbirler alınmadığı sürece Türkiye’nin HES’lerle, yapılacak olan akarsu üzerindeki HES’lerle hiçbir şekilde çözüm bulmayacağı gerçeği
ortadadır.
Sözlerime burada son veriyorum. Hepinizi saygılarımla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünsal.
6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 6’ncı madde kabul edilmiştir.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) - Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir dakika.
Sayın milletvekilleri, kabul edilen 2’nci maddeyle ilgili, Sayın
Bekir Bozdağ’ın İç Tüzük’ün 85’inci maddesine göre
bir talebi vardır.
Buyurunuz Sayın Bozdağ.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, kabul edilen 2’nci
maddeyi değiştiren önergeyle eklenen 5’inci fıkrada yer alan “Elektrik dağıtım
şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için kullanılan elektrik bedelleri
ve bu alacaklara ilişkin gecikme cezaları alacakları bedeli ödenmek suretiyle”
ibaresinin “Elektrik dağıtım şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri için
kullanılan elektrik bedellerinin asılları, tüm fer’îleri,
gecikme cezaları ve/veya gecikme faizleri dâhil terkin edilmek kaydıyla”
şeklinde düzeltilmesini arz ve talep ediyorum çünkü bir maddi hata söz
konusudur. Bunun düzeltilmesini Divana arz
ediyorum.
BAŞKAN – Komisyon bu talebi kabul ediyor mu?
PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) –
Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) –
Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.10
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 21.23
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER :
Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
535 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine devam ediyoruz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, İç
Tüzük’ün 85’inci maddesine göre belirtmiş olduğu, tasarının 2’nci maddesindeki
fıkrayla ilgili düzeltmeye ilişkin Komisyon tarafından hazırlanan metni okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Esas Komisyon olarak Komisyonumuz tarafından görüşülüp Genel
Kurulun onayına sunulmuş olan 535 Sıra Sayılı “Bazı Kamu Kurum ve
Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun
Tasarısı”nın Genel Kurulda değiştirilerek kabul edilen 2 nci
maddesi İçtüzüğün 85 inci maddesi uyarınca Komisyonumuza geri verilmiştir.
Komisyonumuzca söz konusu maddenin (5) numaralı fıkrasında gerekli düzeltme
yapılmıştır.
Raporumuz Genel Kurulun onayına sunulmak üzere Yüksek Başkanlığa
saygı ile arz olunur.
Başkan Başkan Vekili Sözcü |
M. Mustafa Açıkalın Recai
Berber Hasan Fehmi Kinay |
Sivas Manisa Kütahya |
Kâtip
|
Süreyya
Sadi Bilgiç |
Isparta |
Halil Aydoğan Mehmet
Günal İsmail
Özgün |
Afyonkarahisar Antalya Balıkesir |
Ali
Osman Sali Zeki
Ergezen Mehmet
Yüksel |
Balıkesir Bitlis Denizli |
Mustafa Özyürek Tuğrul
Yemişci Muzaffer
Baştopçu |
İstanbul İzmir Kocaeli |
Hasan
Angı Mustafa
Kalaycı Kadir Tıngıroğlu |
Konya Konya Sinop |
Kerem
Altun |
Van |
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Plan ve Bütçe Komisyonu Metni
BAZI KAMU KURUM VE KURULUŞLARININ BİR KISIM BORÇ VE
ALACAKLARININ DÜZENLENMESİNE DAİR KANUN TASARISI
Uygulama
MADDE 2-
(5) Elektrik dağıtım şirketlerine ait köy içme suları hizmetleri
için kullanılan elektrik bedellerinin aslı, bu alacaklara ilişkin tüm fer’iler
gecikme faizleri ve/veya gecikme cezaları da dahil
olmak üzere terkin edilmek kaydıyla Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim Şirketi
tarafından üstlenilir. Bu şekilde üstlenilen tutarlar bu Kanun kapsamında
mahsup edilir. Buna ilişkin usul ve esaslar Türkiye Elektrik Dağıtım Anonim
Şirketinin görüşü alınarak Özelleştirme İdaresi Başkanlığı tarafından
belirlenir. Özel sektöre devredilmiş elektrik dağıtım şirketleri için devir
tarihi öncesindeki tutarlar dikkate alınır.
BAŞKAN – Düzeltmeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın Yıldız teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurunuz efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ENERJİ VE TABİİ KAYNAKLAR BAKANI TANER YILDIZ (Kayseri) – Sayın
Başkan, değerli arkadaşlar; ben iktidarıyla, muhalefetiyle bu kanun tasarısının
kanunlaşmasında katkı koyan bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum.
Bununla beraber, tekraren, bu bir sadeleştirmedir, asıl borç ve
alacakların terkini söz konusu değildir, ancak gecikme cezalarının bir terkini
söz konusudur.
Şu anda tarımsal sulama ve köy içme sularıyla alakalı yapılan
düzenlemelerde, yine hep beraber koyduğumuz katkıyla yapılan düzenlemelerde,
tüzel kişiliği bulunan köylerdeki içme suyu tüzel kişiliklerinin eski borçları
terkin edilmiştir. Bir nevi aboneliği üzerinden kalkmıştır, TEDAŞ’ın
üzerinde bulunmaktadır. Hazineye şu anda herhangi bir yük gelmemektedir ama
tarımsal sulamalarla alakalı, yıllara sâri birikmiş ve bir nevi artık ödeme
kabiliyetleri kaybolan tarımsal sulama abonelerinin de, yine hep beraber
koyduğumuz katkıyla beraber, gecikme cezaları terk edilmiştir. Dolayısıyla,
kendilerine sağlanacak olan süre içerisinde bu borçlarını ödemeleri tarımsal
sulama aboneleri açısından da faydalı olacaktır.
Ben tekraren, bu kanun tasarısının kanunlaşmasında katkı koyan
bütün arkadaşlara teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 21.28
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 21.37
BAŞKAN : Başkan Vekili Şükran Güldal
MUMCU
KÂTİP ÜYELER :
Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.
2’nci sıraya alınan, Adalet ve Kalkınma Partisi Grup
Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Samsun
Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli
ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın;
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu 616 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu teklif İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Teklifin tümü üzerinde gruplar adına, Cumhuriyet Halk Partisi
Grubu adına İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter
konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Serter. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, 616 sıra sayılı yasayla ilgili… Öncelikle
bu yasa Komisyonumuza “ÖSYM teşkilat yasası” olarak geldi. Daha
sonra yapılan çeşitli eklemelerle, 2547 sayılı Yasa’nın bazı maddelerinin
değiştirilmesi, polis meslek yüksekokulu kanununda yapılan değişiklik,
üniversite döner sermayeleriyle ilgili düzenlemeler, sekiz yeni üniversitenin
açılmasına ilişkin eklemeler ve kadro kanunlarıyla yeniden ortaya bir paket
çıktı ve bugün yine bir temel yasa olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel
Kurulunda görüşmelere açılıyor.
(x) 616 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Değerli milletvekilleri, tabii, bu son derece önemli bir yasa.
ÖSYM ile ilgili teşkilat kanunu Türkiye’de sadece yükseköğretimi değil,
toplumun pek çok kesimini ilgilendiren son derece önemli bir düzenleme.
Öncelikle, bu önemli yasanın ve pakete eklenen diğer yasal düzenlemelerin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda, yine bir paket içine konularak
muhalefetin söz hakkını kısıtlayıcı bir biçimde görüşülmekte olduğunun altını
çiziyorum. Artık bu, AKP’nin sürekli, art arda tekrar edegeldiği
bir genel teamül hâline gelmiştir. Nerede elinden geliyorsa orada muhalefetin
sesinin daha az duyulmasını sağlayacak düzenlemelere sıklıkla başvurmaktadır.
Ancak bu kez muhalefetin sesinin kısılması, daha az konuşma hakkının muhalefete
tanınması sadece Genel Kurulla sınırlı olmadı. Aynı uygulama ne yazık ki, Millî
Eğitim Komisyonunda da kendisini gösterdi. Belki komisyonlarda ilk defa olarak,
sorulan soruların bile suç sayılabileceği bir anlayışla muhalefet, Sayın Bakan
tarafından ağır eleştirilere hedef oldu.
Bu yasa paketi içerisinde yer alan bir üniversitenin kurucu vakfı
konusunda yeteri kadar bilgi sahibi olmadığımız için Sayın Bakandan bilgi talep
etmiştik. Gerçekten de eğer bir vakıf üniversitesi açılıyorsa, bu vakıf
üniversitesinin kurucu vakfı, bu üniversitenin açılmasına karar verilmesinde en
önemli etken, en önemli amildir. O vakıf kimdir, nedir, kimler kurmuştur, ne
gibi faaliyetlerde bulunmuştur, bir üniversiteyi üstlenecek güçte midir, bir
eğitim altyapısı, bir eğitim geleneğinden gelen bir vakıf mıdır; bunları
öğrenmek, elbette Millî Eğitim Komisyonu üyelerinin en doğal hakkıdır. Eğer
Millî Eğitim Komisyonu üyeleri, bu soruları sormazlarsa o üyelerin o Komisyonda
yerinin olmaması gerekir çünkü onlar görevlerini yapmıyorlar anlamına gelir.
Biz de İnternet’e girmemize rağmen, bilgi elde edemediğimiz bir üniversite
vakfı hakkında bilgi sormak gafletinde bulunduk. Aman efendim, biz Komisyonun
gündemini nasıl işgal edermişiz! Bu kadar geniş bilgiler bu
Komisyonda tartışılır mıymış! Bu vakıflarla ilgili dosyaların oraya
taşınması nasıl mümkün olabilirmiş! YÖK zaten bu vakıfları inceliyormuş, ona
göre karar veriyormuş! E, YÖK böyle dediyse, bizim ne haddimize o vakıflarla
ilgili bir soru sormak! O zaman ne gerek var Komisyona! Sayın Bakan bunlarla da
yetinmedi, dedi ki: “Eğer bilgi edinmek istiyorsanız Bilgi Edinme Yasası var,
Bilgi Edinme Yasası’na başvurun.” Yani Komisyonda bir üniversiteyle ilgili oy
kullanacağız, Sayın Bakan bize Bilgi Edinme Yasası’nı öneriyor ya da “Soru
önergesi verin.” diyor. İşte bu, çok açık ve net bir biçimde, muhalefetin
Komisyon çalışmalarının engellenmesidir.
Değerli milletvekilleri, bakınız, her zaman çoğunluğa sahip olmak,
o çoğunlukla ülkeyi yönetmek demokrasinin var olduğu anlamına gelmez.
Parlamenter çoğunluğa dayalı bu otoriter anlayış, aslında, AKP’nin giderek
sıklıkla uyguladığı bir parlamenter totalitarizmdir ve AKP bu parlamenter
totalitarizm anlayışını ne yazık ki giderek daha sıklıkla sergiler hâle
gelmiştir. Bu davranışları esefle kınıyoruz ve bundan sonra, AKP’nin gerek
komisyonlarda gerek Genel Kurulda yapacağı çalışmalarda dikkatli olmalarını öneriyoruz.
Demokrasiden söz etmek yetmez. Demokrasiyi sindirmek ve yaşamanın göstergesi,
muhalefetin söz hakkını kısmamak, soru sorma özgürlüğünü engellememektir.
Şu anda, ÖSYM Kanunu gibi son derece önemli bir kanun geliyor
gündemimize. Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; tabii ki ÖSYM zaman
içinde değişime muhtaç bir kurumdur ama bir hatırlayalım isterseniz: ÖSYM ilk
defa 1974’te “ÜSYM” adı altında kuruldu. Çok sınırlı sayıda üniversiteler arası
giriş sınavlarını yapıyordu. Merkezi İstanbul’daydı. Daha sonra, 1981 yılında
“ÖSYM” adı altında YÖK’e bağlı bir kurum olarak faaliyet göstermeye başladı.
ÖSYM hakkında çok yakın zamana kadar bütün kamuoyunun görüşü, son
derece ciddi çalışan, son derece güvenilir bir kurum olmasıydı. Kurum henüz
güvenilirliğini korurken, yavaş yavaş, medyada,
kamuoyunda ÖSYM’yle ilgili bazı değişiklikler yapılacağına ilişkin haberler
duyulmaya başladı. “Olabilir, elbette ÖSYM de bir değişime muhtaçtır.” dedik
ama birdenbire, sonra bir soru skandalı patlak verdi. Elbette bunun üzerine
ciddiyetle gidilmeliydi ve bir sonuç alınmalıydı. Aradan aylar geçti, hiçbir
sonuç alınamadı ve bütün kurum şaibe altında bırakıldı. Şaibe altında bırakılan
bu kurumun da bugün yasası çıkıyor ve o kurumda, şaibe altında bulunduğu iddia
edilen, aklanamadıkları için, gerçek failler bulunamadığı için şaibe altında
oldukları iddia edilen bütün personelin de değişimini amaçlayan bir yasayı,
bugün, burada görüşüyoruz.
ÖSYM yasasının iki tane çok temel unsuru var. Bunlardan bizim
şiddetle karşı çıktığımız ve muhalefet ettiğimiz iki unsurdan bir tanesi,
ÖSYM’nin Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılmasıdır.
Değerli milletvekilleri, ÖSYM ne yapar? ÖSYM sınav yapar. Yasada,
sınavlarla ilgili her türlü mal ve hizmet alımının Kamu İhale Kanunu dışına
çıkarılacağı ifade edilmiştir. Biz buna itiraz ediyoruz. Niye itiraz ediyoruz?
1) Bu sınavlar sürpriz olarak mı yapılıyor? Yani bugün yatıyorsun,
üç gün sonra sınav olacağını mı öğreniyorsun? Hayır. Bu sınavların takvimi bir
yıl önceden belli. O hâlde, bu sınavların ihtiyacı olan her türlü mal ve
hizmetin hangi mal ve hizmetler olacağı da önceden belli. Dolayısıyla bunun
Kamu İhale Kanunu’nun dışına çıkarılmasının hiçbir mantıki gerekçesi
bulunmamaktadır.
2) Deniliyor ki: “Efendim, bu kurum o kadar ciddi, o kadar gizli
ihaleler yapacak ki o nedenle Kamu İhale Kanunu bunun için uygun değil.” Hayır,
böyle bir şey yok. Bugün, Türk Silahlı Kuvvetlerinin ihalelerini de aynı Kanun
doğrultusunda yapıyoruz, gerektiğinde Millî İstihbarat Teşkilatının her türlü
hizmet alımını, mal alımını da bunun içerisinde yapıyoruz, “Son derece gizli.”
diye adlandırılan teknolojiler de bunlar doğrultusunda yapılıyor. Kaldı ki bu
teknolojiyi herhâlde bu kurum uzaydan bir uzay aracıyla falan getirmeyecek,
neticede Türkiye’de bir firmadan satın alacak, alacağına göre de onun gizliliği
o firmanın kimliğiyle sınırlı bir şey. Dolayısıyla bütün bunların hiçbirisi
gerekçe değil.
Bakınız bir şey daha söyleniyor, deniliyor ki: “Efendim, çok ani
talepler olabilir.” Bir tek örnek veriliyor, yirmi dokuz yılda bir tek örnek.
Sınav evrakı Karadeniz’de, sınavın yapılacağı merkeze gönderilirken bir toprak
kayması olmuş. Ne olmuş? Olmuş ve sorun çözülmüş. Nasıl çözülmüş? Çünkü
anlaşılan şirketle anlaşma yaparken bu gibi olağanüstü hâller karşısında hangi
yöntemlerin uygulanacağına dair bir anlaşma yapılmış, o anlaşma doğrultusunda
çözülmüş. Yirmi yılda bir olmuş olan, yirmi dokuz yılda bir olmuş olan bir olay
emsal olarak gösterilip “Ya aniden helikoptere ihtiyacımız olursa.” gibi
fantezi senaryolar üreterek bu kurumun Kamu İhale Kanunu dışına çıkarılması ilk
başta, ne yazık ki üzülerek söylüyorum, bu kurumu ve bu kurumun yöneticilerini
kamuoyunun gözünde şaibeli kılacaktır. Hiçbir şey olmasa bile sürekli soru
işaretleriyle bakılan “Acaba bu ihalede hangi usulsüzlük yapıldı? Bu iş hangi
yandaşa verildi?” sözlerinin sıkça duyulacağı bir süreç başlatılacaktır.
İkincisi, ÖSYM’nin personel alımıyla ilgilidir.
Değerli milletvekilleri, ÖSYM’nin 318 personeli var. Bu personelin
çok büyük bir kısmı yıllardır bu kurumda hizmet yapıyor. Bunların kimisinin
uzmanlık alanları yeterli olur, kimisinin olmayabilir ama sonuçta ÖSYM’de her
alanda, en tepe noktada özel donanımlı personele ihtiyaç olmayacağı da açıktır.
Şimdi ne yapılıyor? Ben, şu söylense son derece anlayışla karşılarım, partim de
öyle karşılar: “Evet, kurum yeniden yapılanıyor. Üst düzeyde görev yapacak,
kritik noktalarda görev yapacak üst nitelikli elemanlara ihtiyacımız var.”
denilir, belli bir miktar kadro verilir, işte 20 kişidir, 10 kişidir, 30
kişidir ama onun dışında, 318 kişinin birden ÖSYM’den YÖK’e nakli yapılmaz.
Şimdi, ne yapılıyor? 318 kişi, sadece yeni başkan döneminde alınanlar dışında
neredeyse YÖK’e devrediliyor. Peki, bu devir işlemiyle ilgili sorduğumuzda ne
cevap veriliyor? İki şey söyleniyor: Bir, “Bunların yetenekleri, bunların
yeterlilikleri bizim ihtiyacımızı karşılamıyor.” deniliyor. İki, “Bunlar şaibe
altında.” deniliyor, “Bunlar şaibe altında.” Yani siz, şaibeli kadroları YÖK’e
aktarıyorsunuz öyle mi? Peki, YÖK’e soruyoruz: Ne yapacaksınız bu 318 kişiyi?
Sizin 318 kişiye ihtiyacınız mı var? Hayır, yok. Kaç kişilik bir kurumdur YÖK,
kaç kişi çalışıyor YÖK’te? YÖK’te, YÖK Genel Kurulu üyelerinin her birine birer
sekreter, ikişer sekreter, ikişer danışman verin, hizmetlileri koyun, 318
kişiyi hiçbir yerde barındıramazsınız. Kaldı ki bu 318 kişi, ihtisası belli
olan 318 kişidir.
Değerli milletvekilleri, bakın, tablo son derece açıktır, bunun
bir tek yanıtı vardır: Bu, açık ve seçik bir biçimde kadrolaşmadır, bu
kadrolaşmadır. Bunu başka bir şekilde izah etmeniz, bunu başka bir şekilde
kabul ettirmeniz mümkün olmayacaktır. Orada çalışmış insanların emeklerine
saygı duymadığınız gibi, oradaki insanların tümünü bu soru skandalından dolayı
şaibeli konuma getirmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur. Ben inanıyorum ki bundan
sonraki süreç, art arda açılan davalarla sürüp gidecektir.
Tabii, ÖSYM yasasında, bunların dışında daha tartışılacak pek çok
şey var. Bu tartışılacak pek çok şeyden bir tanesinin burada altını çizmek
istiyorum: Bakınız, bu yasada, adli ve idari kovuşturmalarda soru havuzuna
erişim Bakanlar Kurulu iznine bağlanıyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, sanki soru bankası kozmik oda yani
kozmik odaya bile girmek daha kolay oldu soru bankasına girmekten, görülüyor,
Bakanlar Kurulu izni… Peki, şunu soruyoruz: Diyelim ki bir kovuşturma var ve bu
kovuşturmada bir mahkeme kararı var. Mahkeme kararına rağmen, bu maddeye göre,
Bakanlar Kurulunun izni gerekmektedir yani yürütme, bu maddeye göre, yargının
üstünde ve yargıyı kontrol eder konuma getirilmektedir.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – İleri demokrasi!
FATMA NUR SERTER (Devamla) - Bunun adı nedir, bunu takdirlerinize
bırakıyorum. Yasamayı, yürütmeyi, yargıyı, hepsini tek güç olarak, tek yumruk
olarak avucunda toplamak, acaba AKP’yi hangi demokrasi anlayışına götürecektir,
acaba Avrupa Birliğine girişte kendisini hangi demokratik kriterler
doğrultusunda ifade edecektir?
Bu yasada çok özel düzenlemeler getirilmiştir. Bu özel
düzenlemelere diğer Cumhuriyet Halk Partili milletvekili arkadaşlarımız
verdikleri önergelerde değineceklerdir.
ÖSYM Türkiye’de hiçbir kurumun sahip olmadığı ayrıcalıklara
sahip olan, bütün kurumların üstünde, Türkiye’nin -gerek maaş sistemi, ödeme
sistemi itibarıyla gerek talep ettiği insan gücü yapısı itibarıyla- her türlü
kurumunun üstünde bir yapıya kavuşmaktadır ve bu yapıyla birlikte ÖSYM’nin
getireceği sistemin de gelecekte Türkiye’ye nelere mal olacağını, sadece göz
boyamak için bu yasanın içine konulmuş olan bazı sınav türleriyle Türkiye’nin
hangi sorunları yaşayacağını çok yakın bir gelecekte göreceğiz. Umarım görmeyiz, umarım bu kurum başarılı olur.
Değerli arkadaşlar, bu yasayla birlikte sekiz vakıf üniversitesi
daha kuruluyor. Gerçekten, bu vakıf üniversiteleriyle ilgili konuşmaktan,
zannederim, biz Cumhuriyet Halk Partililer artık yorulduk. Biz “Vakıf
üniversitesi açılmasın.” demedik, hiçbir zaman da demiyoruz ancak biz gerçekten
eğitim altyapısı olan ve gerçekten kendi öğretim kadrolarını oluşturabilecek
ciddi vakıflar tarafından üniversitelerin açılmasını istiyoruz. Şimdi, bakıyoruz,
bir şirket… Şirketin iştigal alanı nedir? Efendim, kaynakçılık, kaynak,
kaynakçılıkla ilgili üretim. Yani kaynak yaratmak anlamında değil, kaynak
yapma, metali kaynaklama anlamında faaliyet gösteren bir şirket, bir
bakıyorsunuz bir vakıf kuruyor, bu vakıf aracılığıyla önce bir meslek
yüksekokulu açıyor, ondan sonra onu üniversiteye dönüştürüyor.
Şimdi, üniversitelerin bize yolladıkları sözde broşürlere
bakıyoruz. Mesela, bir ilçenin belediyesi tarafından yapılmış ve çalıştırılan
bütün spor tesislerinin bir üniversitenin tanıtım broşüründe yer aldığını
görüyoruz. Belediyenin spor tesisleri üniversitenin âdeta envanterine
kaydedilmiş, al gülüm, ver gülüm! Bilgi talep edip cevap alamadığımız
üniversitelere bakıyoruz, bir bakıyoruz, Allah Allah,
bu üniversitelerin paraları çok ciddi referansları olan bazı bankalarda
tutuluyor; bir bakıyoruz, bu üniversitelerin kurucusu olduğu vakıflar “bazı
cemaatlerin vakıfları” olarak tanımlanabilir vakıflar.
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – F tipi, F…
FATMA NUR SERTER (Devamla) – Şimdi, değerli milletvekilleri, biz
susuyoruz diye bizi aptal sanmayın, biz ne olup ne bittiğinin farkındayız. Biz
sizin bu ülkenin eğitimini nereye götürdüğünüzün gayet iyi farkındayız, sizin
eğitimi nasıl amacından saptırdığınızın ve ne yazık ki çok yakın bir zamanda
onarılamayacak hâle koyduğunuzun, sizin eğitimde yarattığınız tahribatı
düzeltmek için bir değil belki iki dönem iktidar olmak zorunda olduğumuzun da
farkındayız. O nedenle, sizin Türk millî eğitim sisteminde yarattığınız
tahribat, Türk yükseköğretiminde yarattığınız tahribat tarihe geçmiştir. Tarih
bunun sizden hesabını soracaktır, inanınız soracaktır ve bir taraftan şirket
binalarını üniversite mülkü olarak tayin edip, üniversite kampüsü
diye gösterip üniversite açarken kendi ideolojinize yakın olmayan
üniversitelerin nasıl kısıtlandığının ve kapatılmak için girişim
başlatıldığının da farkındayız. Onun için, tarih sizi affetsin! (CHP
sıralarından alkışlar)
İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Seni de affetsin!
ALİ KOYUNCU (Bursa) – İkna odalarını unutuyor.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Serter.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili
Akif Akkuş.
Buyurunuz Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 616 sıra sayılı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin tümü üzerinde söz
almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli milletvekilleri, malumunuz, geçtiğimiz haziranda KPSS
imtihanlarıyla ilgili birtakım skandallar yaşadık. Bu skandalların bu konuyla
alakası, ilgisi ne?” derseniz, ÖSYM’nin yaptığı imtihanlarda yaşandı bu
skandal, bu yüzden ilgili diye düşünüyoruz ve bu skandallarda yüzlerce aday,
öğretmen adayı soruların hepsine tam olarak cevap vermiş. Gerçekten, bu bir
skandal çünkü biz üniversite hocaları öğrencilerimizin bütün konularda her şeyi
yapamayacağını biliyoruz. Bazı konularda kendilerini iyi yetiştirirler ama bazı
konularda lakayıt kalırlar. Bu yüzden, bunların buna
bağlı olarak da bir iki soruyu atlaması yahut yapamaması gerekirdi ama
maalesef, bu, bu şekilde gerçekleşti ve bir skandal olarak karşımıza çıktı.
Elbette, daha önceki dönemlerde de, yani geçtiğimiz seneler
içerisinde de yapılan birtakım imtihanlarda, gerek KPSS imtihanları olsun gerek
doçentlik dil imtihanları olsun, bunlarda da birtakım suistimallerin
yapıldığı, kopyacılık hadiselerinin olduğu bilinmekte idi ama bunlar çok büyük
boyutlu değildi. Bunlar daha ziyade birkaç kişiyi ilgilendiren yahut, işte, kimlerin kopya çektiği bile tam olarak
anlaşılmayan bir kopya çekme olayı idi ama bu 2010 Haziranında yapılan
imtihanlarda maalesef büyük boyutlarda bir kopya olayının yaşandığını gördük.
Değerli milletvekilleri, ÖSYM başlangıçta ortaöğretimden
yükseköğretime geçiş için öğrenciyi seçmek üzere tasarlanmıştı ve uzun yıllar
boyunca da bu şekilde devam etmişti ancak sonraki yıllarda Açık Öğretim
Fakültesinin imtihanlarını yapmaya başlamış, derken askerî okullara girenlerin
imtihanlarını yapmaya başlamış ve bugün, belirtildiğine göre her yıl kırk çeşit
imtihan yapmakta ve bu kırk çeşit imtihana da 5 milyon civarında aday
girmektedir. Tabii, böyle olunca fevkalade
önemli bir kurum hâline gelmiş, yaptığı işler de fevkalade önemli hâle
gelmiştir. Bu yüzden gerçekten ince eleyip sık dokunarak yasanın dikkatle
ortaya konması ve yasalaştırılması gerektiği kanaatindeyim.
Bugüne kadar önemli görevleri yerine getiren ÖSYM’nin teşkilat ve
sorumluluklarını düzenleyen ayrı bir kanunu maalesef bulunmuyordu. Bu da tabii
ki bu tür bir kanunun çıkartılması için önemli bir etken olarak karşımıza
çıkıyor.
ÖSYM, teşkilatı ve çalışmaları Yükseköğretim Kurulu bünyesinde
oluşturulmuş olan ve yürütme kurulu vasıtasıyla faaliyetlerini sürdüren bir
kuruluş.
Değerli milletvekilleri, günümüz, bilgi ve iletişim
teknolojilerinin geliştiği, bilgi ve ona bağlı iletişim hayatımızın her
aşamasında kullandığımız bir durum arz etmektedir. Böyle bir durumda, bilginin,
teknolojinin geliştiği bir durumda, elbette ki bilgiyi ölçen ve bunun
sonuçlarına göre değerlendirme yapan bir kurumun, bilgi teknolojilerinden yoğun
bir şekilde istifade etmesi en doğru tespitlerden birisidir.
Bugüne kadar yapılmakta olan imtihanlar emin olun her türlü titizlikle
yapılmıştı. Gerçekten de yakın bir zamana kadar, özellikle
2010 KPSS imtihanları yapılıncaya kadar ÖSYM, Türkiye’nin en güvenilir
kurumlarından, kuruluşlarından birisi idi ama 2010 Haziran KPSS imtihanlarında,
boyutları ve etkileri itibarıyla fevkalade büyük bir skandalın ortaya çıkmasına
sebep olmuş ve o skandalı takip eden günler içinde birtakım gelişmeler sonucu
ÖSYM Başkanının istifa etmesi söz konusu olmuştur. Böylece, ÖSYM’nin
teşkilat ve kadrosunun yenilenmesi için düğmeye basılmış ve bu yasa teklifi
hazırlanmıştır.
Değerli milletvekilleri, haziran ayında yapılan ve bir skandala
dönüşen imtihanlarla ilgili olarak bugüne kadar net sonuçlar ortaya çıkmamış ve
konu hâlâ muallel vaziyetini muhafaza etmektedir. Bu imtihanlarda 320 civarında
kişinin bütün soruları yapmalarına bağlı olarak kopya çektikleri kanaatine
varılmış ve imtihanlar iptal edilerek yenilenmiştir.
O günkü basın-yayında, olay, basit bir kopyacılık olmaktan uzak,
teşkilatlı, organize bir olay olarak yansıtılmıştır. Hâl böyle olmasına ve
kamuoyunun da bunu böyle değerlendirmesine rağmen, konu, 320 civarında kişinin
üstüne âdeta yıkılmıştır. Hâlbuki bu olayda ideolojik, aynı zamanda cemaat
ilişkilerinin bulunduğu iddiaları yaygındı. Bu yüzden konunun derinlemesine
incelenerek sorumluların ve özellikle ideolojik ve cemaat yönünden ortaya
çıkartılması kamuoyu tarafından hâlâ beklenmektedir. Aksi takdirde, sadece
orada görev yapanlar değil, YÖK Başkanından Bakana kadar herkes millî vicdanda
görevini kötüye kullanan, en azından görevinde gereken samimiyeti göstermeyen
kişi olarak yerini alacaktır.
Öte yandan, 2010 kopya skandalından dolayı pek çok öğretmen adayı
mağdur olmuştur, bunun da dikkate alınması gerekiyor. Her gün bu konuda bize
öğretmen adaylarından fakslar geliyor, telgraflar geliyor, mektuplar geliyor,
mesajlar geliyor. Çünkü pek çok öğretmen adayı diyor ki: “Ben birinci imtihanda
şu kadar not almıştım, bu not geçerli bir nottu yahut da tayin edilmem için
yeterli bir nottu ama ikinci imtihanda bu başarıyı gösteremedim ve dolayısıyla
büyük bir mağduriyet içerisinde kaldım.”
Geçtiğimiz günlerde birtakım intihar olaylarından bahsedildi ki
bunların içerisinde, sayıları 20’nin üzerinde olan bu intiharların bu
imtihanlarda ataması yapılamayan öğretmenler olduğu gündeme getirildi.
2010 imtihanlarının ardından İnternet yoluyla bir araya gelen on
binlerce aday çeşitli platformlar oluşturmuşlar ve seslerini duyurmaya
çalışmışlardır. Bugün bana son olarak gelen bir faksta diyor ki: “Millî Eğitim
Bakanlığı 30 bin kadro verirse, ilaveten, bugüne kadar atadığı kadrolara; bu
tür mağduriyete uğramış olanların hepsi bu mağduriyetlerinden kurtulacaktır.”
Sayın Bakana duyuruyorum.
Değerli milletvekilleri, merkezi Ankara’da bulunan, kamu
tüzel kişiliği olan, idari ve mali özerkliğe sahip Yükseköğretim Kurulunun bir
alt kurulu olan ÖSYM Merkezi Başkanlığının, ilgili mevzuatlara bağlı olarak,
yükseköğretim kurumlarında ön lisans, lisans veya lisansüstü öğrenim görecek
adayların puan sıralamasına göre tespiti veya yerleştirilmesiyle, yükseköğretim
kurumlarında atama ve yükselme imtihanları, ulusal ve uluslararası her türlü
bilim, yetenek veya yabancı dil sınavları ile gerektiğinde yerleştirme
işlemlerini yapmak, sınav merkezleri oluşturmak, ölçme, seçme, değerlendirme ve
yerleştirme usul ve esaslarını belirlemek, sınav sonuçlarını analiz etmek,
sınavlarla ilgili kılavuzlar hazırlamak, araştırmalar yapmak, uluslararası
kurumlarla sınavlar konusunda iş birliği yapmak gibi birçok görevi
bulunmaktadır.
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi bu görevleri yerine getirirken
1 başkan, 2 başkan yardımcısı ve 4 de yönetim kurulu üyesi ile çalışmaktadır.
Başkan, devlet üniversitelerinde görev yapan, profesör unvanına
sahip, Yükseköğretim Kurulunun önereceği 3 aday arasından müşterek kararnameyle
4 yıllığına atanabilmektedir.
“Başkan, en az 1’i devlet üniversitelerinden olmak üzere, 2 başkan
yardımcısı atar.” diyor. Yani birisi dışarıdan bir kişi olabilir. Elbette ki
bunu anlamak da pek kolay değil. Niçin dışarıdan atanıyor? Yani
üniversitelerimiz bazı konularda yetersiz mi görülüyor yahut üniversiteli
yetersiz mi görülüyor? Bu bakımdan bu ikinci kişinin, başkan yardımcısının da
üniversitelerden olması gerektiği kanaatindeyim.
ÖSYM Yönetim Kurulunun diğer üyeleri, Millî Eğitim Bakanlığı,
Yükseköğretim Kurulundan, Yürütme Kurulu üyelerinden, Devlet Personel
Başkanlığından, devlet üniversitelerinden Yükseköğretim Kurulunca seçilen 1’er
üyeden oluşmaktadır. Yani, Yönetim Kurulu 7 üyeden meydana geliyor. Ancak bazı
oylamalarda bu 7 üyenin kâfi gelmeyeceği ve çalışmalara engel olabileceği
kanaati var bende. Bu yüzden üniversiteden gelenlerin 1 yerine 3 kişi olması
gerektiği ve böylece 9 kişilik bir Yönetim Kurulunun oluşması daha uygun
olacaktır diye düşünüyorum.
Başkanlık teşkilatında hizmet birimleri, insan kaynakları, daire başkanlıkları,
daimî ve geçici çalışma grupları bulunmaktadır ve bu birimler kendi çalışma
konu ve sahalarında gerekli çalışmaları yapacaklardır.
Değerli milletvekilleri, Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezinde
görev alacak personelin, başkan ve üniversiteden gelen başkan yardımcıları
hariç, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na tabi oldukları görülüyor.
Dolayısıyla Merkezde daire başkanları ve müşavirler yanında bir de Ölçme, Seçme
ve Yerleştirme Merkezi uzmanı ve uzman yardımcıları, şube müdürü kadrolarında
görevlendirmeler yapılmakta ve bunlar sözleşmeli olarak
çalıştırılabilmektedirler. Bu şekilde geniş bir yetişmiş uzman kadronun görev
alacağı ÖSYM’nin çalışmalarının başında imtihanların yapılması geliyor
demiştik. Bu imtihanlarda da bugüne kadar karşılaşılan ve olumsuzluklara konu
olan imtihanların güvenliğidir. Bu yasa tasarısına göre “Sınav soruları ile
bunları hazırlamakla görevli olanların kimlikleri gizli tutulacaktır.” deniyor.
Ancak daha önceki yönetimlerde de bunların kimliklerinin gizli olduğu, gizli
tutulduğuna dair bilgiler vardı. Hatta bu soruların hazırlanıp basılması
aşamasında, matbaada çalışanlar, soruları düzenleyenler, tanzim edenler dört
beş gün âdeta hapis hayatı yaşarlardı; evlerinden ayrılırlar ve bu imtihanların
sonuna kadar yahut soru kitapçıklarının dağıtılmasına kadar evlerine
gitmezlerdi. Yani bu bakımdan fazla bir değişiklik bulunmamaktadır.
Bundan böyle yapılacak imtihanlarda, imtihanların yapıldığı
binalarda sinyal kırıcı ve benzeri cihazların kullanılacak olması sahteciliği önleme
çalışmalarından biri olarak dikkat çekmektedir. Ancak, nasıl bir sonuç
alınacağı ileride görülecektir. Çünkü bugün sahteciler her şeyi kırabilmekte.
Belki bu şekilde sinyal kırıcıyı da kıracak ve gene yapacağını yapacaktır. Ama
bunları, belirttiğim gibi, ileride göreceğiz.
Bu yasa tasarısının en ilgi çeken bölümü, ÖSYM’de çalışmakta
olanların büyük bir kısmının Yükseköğretim Kuruluna devredilmesi ve bunların
yerine yeni elemanların alınmasıdır. Bu şekilde eski çalışanların gönderilip
yerine yenilerinin alınması “Bir kadrolaşma mı yapılıyor?” şüphesinin doğmasına
sebep olmaktadır. Mevcut çalışanların YÖK’e devrinin bir soruşturma veya
suçlama ile olmaması bir keyfîlik çağrışımı yapmaktadır. Yani “Sizi aldım,
buraya gönderdim.” diye belirtiyoruz. Elbette ÖSYM’de çalışmakta olanların
çoğunun memuriyetten gelmiş olması ve ÖSYM’de bugün gerekli olan eğitimden
yahut da ÖSYM’nin istediği eğitimden geçmemiş olmaları bir eksikliktir. Ancak,
bundan böyle de ÖSYM’de çalışacak olanların hepsi teknolojik bilgilerle
donanmış kişiler olmayacaktır. Yani burada hizmetlisi olacak, şoförü olacak,
bilmem matbaacısı olacak. Dolayısıyla bunlar olacaktır. Bu yüzden, çalışmakta
olanlardan istifade edilebileceklerin ÖSYM’de çalışmaya devam etmesi uygun olur
kanaatindeyim. Çalışmakta olan yaklaşık 320 civarındaki görevlinin hiç olmazsa
üçte 1’inin görevinde kalması, yukarıda belirttiğim keyfîlik ve kadrolaşma
şüphesini önemli oranda ortadan kaldırabilirdi.
Değerli milletvekilleri, bu yasa ile 28/3/1983
tarihli ve 2809 sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanunu’na göre,
İstanbul Gelişim Üniversitesi, Alanya Hamdullah Emin Paşa Üniversitesi, Üsküdar
Üniversitesi, Bursa Orhangazi Üniversitesi, Türk Hava Kurumu Üniversitesi,
Ankara Bilge Üniversitesi, Altın Koza Üniversitesi ve Gedik Üniversitesi olmak
üzere sekiz yeni vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Böylece, üniversite sayımız
yüz altmış dörde ulaşacaktır.
Kurulmakta olan vakıf üniversitelerinin bir kısmı öğretim üyesi,
fiziki imkânlar bakımından oldukça zayıf görünmektedir ancak bu üniversitelere
bu vakıflar külliyetli miktarda yatırımlar yapmaktadır. Üniversiteler
çoğaldıkça öğrenci kapma yarışına girecekler ve iyi üniversite olmaya
çalışacaklardır diye umut ediyorum.
Bunun yanında, daha önceki konuşmalarımda da belirttiğim gibi, bu
üniversitelerden bir kısmı belirlenen süreler içerisinde istenen şartları
yerine getiremeyecek ve ilgili üniversitelere devredilecektir kanaatindeyim. Bu
yüzden vaatlerini yerine getirmek durumundadırlar ve bu konuda büyük bir gayret
göstereceklerini yine ümitle bekliyorum.
Değerli milletvekilleri, elbette ülkemizde üniversite eğitimi
almak isteyen gençlerimizin artması da üniversitelere ihtiyacı gittikçe
artırmaktadır. Zaten bütün bu eksikliklerine rağmen bu üniversitelerin
kurulmasına karşı çıkmamamızın sebebi, gençlerimizin üniversite eğitimi almak
istemelerinin giderek büyüyen bir arzu hâline gelmesinden kaynaklanmaktadır
fakat kurulan vakıf üniversitelerinin gelişme ve ARGE çalışmaları konusunda
titiz denetimlere tabi tutulmaları gerekmektedir.
Öte yandan, ülkemizden hemen her yıl 25 bin kadar öğrenci lisans
eğitimi almak üzere yurt dışına gitmektedir. Bir öğrenci için 20-25 bin euro yıllık masraf yapıldığı düşünülürse yurt dışına giden
döviz yılda yaklaşık 50 milyon euro kadardır.
Dolayısıyla, bu üniversitelerin gelişmesi ve kalitesini yükseltmesiyle bu
giderin büyük bir kısmı da ülke içerisinde kalacaktır diye düşünüyorum.
Tabii, burada belirtmem gereken bir başka şey daha var değerli
milletvekilleri: Vakıf üniversite fakültelerinin klasik fakülte isimlerinin
yerine fantastik isimler kullanmaları dikkati çekiyor. Mesela, “sanat ve
tasarım fakültesi” diyoruz, tasarımla sanat aşağı yukarı aynı anlama gelmekte.
“Havacılık ve uzay bilimleri fakültesi”, “hava ulaştırma fakültesi” diyor.
Yani, bunlar, sanki birbirinden çok ayrı özellikleri olan fakültelermiş gibi
gösterilmeye çalışılıyor. “Spor bilimleri fakültesi” diyor, hâlbuki,
bugün, ülke genelinde belki yüzün üzerinde beden eğitimi ve spor yüksek
okulları var ki, bu, bugün spor bilimleri fakültesinde verilecek hem dersleri
vermektedir hem de yetişecek elemanları yetiştirmektedirler.
Değerli milletvekilleri, burada bir başka maddede, yasanın 14’üncü
maddesinde görüyoruz; buna göre “genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik
öğretim, ticaret ve turizm öğretimine bağlı okul mezunları” ibaresi “lise ve
dengi okulları bitirenler” şeklinde değiştirilmiştir. Yani bundan böyle
imam-hatibi bitiren de, meslek lisesini bitiren de gidecek polis okullarına
girebilecek ve polis olabileceklerdir.
Değerli milletvekilleri, burada yeni bir 15’inci madde…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Akkuş.
AKİF AKKUŞ (Devamla) – Biz teşekkür ederiz.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına, Mersin Milletvekili Ömer
İnan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın İnan.
AK PARTİ GRUBU ADINA ÖMER İNAN (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; 616 sıra sayılı Kanun Teklifi’yle ilgili olarak Adalet ve Kalkınma
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, Millî Eğitim Komisyonuna ÖSYM ile ilgili
olarak iki teklif, bir de ÖSYM’nin kendi hazırladığı metin olmak üzere üç metin
gelmişti. Bir alt komisyonda bu konunun görüşülmesinde fayda mülahaza edildi ve
bir alt komisyon oluşturuldu ve bu alt komisyon beş gün boyunca ciddi bir
şekilde çalıştı ve önünüze gelen teklif beş günlük çalışmanın ürünü.
Bu teklif kanunlaştığı takdirde ne getiriyor, onlara şöyle kısaca
bir göz atalım:
Bir defa, Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi isim değiştiriyor,
Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi olarak bir teşkilat kanununa kavuşmuş
oluyor.
İkinci olarak sekiz tane vakıf üniversitesi kuruluyor.
2547 sayılı Kanun’un bazı maddeleri değişiyor. Bütün genel ve
meslek lise mezunu öğrencilerimize polis olma hakkı tanınıyor.
Bazı üniversitelere de kadro tahsis ediliyor.
Değerli arkadaşlar, ÖSYM’nin tarihçesine, daha doğrusu
üniversiteye girişe şöyle kısaca bir baktığımızda şunu görüyoruz: Evvela her
üniversite kendi imtihanını yapardı, bizim gençliğimizde öyleydi. Bir öğrenci
üniversiteye gitmek istiyorsa İstanbul, İzmir, Ankara dolaşır dururdu. Daha
sonra on sekiz üniversitenin imtihanı tek yapılmaya başlandı. Orta Doğunun
imtihanı Orta Doğu tarafından yapılıyordu ve bunlar seçme sınavı yapıyorlardı,
yani öğrenciler bir puan alıyorlar, puanlarına göre yine fakülte fakülte dolaşıp kayıt yaptırıyorlardı. Daha sonra
yerleştirme oldu, yani ÖSYM öğrencilerin imtihanını yaparak üniversitelere
yerleştirir hâle geldi. ÖSYM sadece üniversite öğrencilerini üniversitelere
yerleştirmekle kalmıyor. Son yıllarda ÖSYM’ye yeni bir görev yüklendi. Bazı
kamu kurum ve kuruluşları alacakları memurları, meslek mensuplarını ÖSYM
kanalıyla, ÖSYM’nin yapacağı imtihanla almaya başladılar. Tabii, kamu kuruluşu
dışında özel sektör de isterse yaptırabilir. Yalnız, ÖSYM’nin görevi artmasına
rağmen, altyapısında bir değişiklik olmadı, ne yasal altyapısı değişti ne
fiziki ne personel açısından; altyapı ilk kurulduğu günkü gibi kaldı, bir
gelişme olmadı. Şimdi bu teşkilat kanunuyla hem kendi kanunlarına kavuşmuş
olacak ÖSYM hem de bu eksiklik büyük ölçüde giderilmiş olacak.
Demin arkadaşımız da ifade etti; yılda yaklaşık kırk imtihan
yapıyor ÖSYM, 9 milyon kişi de bu imtihanlara giriyor. Üniversite yanında, kamu
kurum/kuruluşları da imtihanlar yapıyorlar; meslek mensupları, memurlar
imtihanları hep buralarda yapılıyor. Ayrıca, özel hukuk tüzel kişileri de her
türlü ölçme ve değerlendirmeyi burada yaptırabiliyorlar.
Bu kanunla gelen bir şey şu: Yurt dışına da açılıyor artık ÖSYM,
yurt dışına da açılıyor. Yani yurt dışından herhangi bir kamu kurumu veya özel
sektörden bir kuruluş ÖSYM’ye müracaat ederek imtihanlarını yaptırabiliyorlar.
Bu teklifin kabul edilmesiyle, ÖSYM kamu tüzel kişiliğine kavuşmuş
oluyor, idari ve malî özerklik geliyor, özel bütçeli bir kurum oluyor ve
Sayıştay denetimine tabi bir kurum hâline geliyor.
ÖSYM 7 üyeli Yönetim Kuruluyla idare ediliyor, 1 başkan, 6 tane
üye. 6 daire başkanlığı kuruluyor ve uzman bir kuruluş hâline geleceği için de
ÖSYM uzman yardımcıları ve uzmanları istihdam edilmeye başlanacak.
Şu anda ÖSYM, üniversiteler için iki imtihan yapıyor, biri martta
diğeri de haziranda. Marttaki imtihan Yükseköğretime Geçiş Sınavı “YGS” diye
tabir ediliyor. Bu imtihanda 140 ve üzeri puan alanlar meslek yüksekokullarına
girebiliyorlar ve açık öğretime kayıtlarını yaptırabiliyorlar. 180 ve üstü puan
alanlar da haziranda yapılacak imtihana giriyorlar. Haziranda da beş imtihan
yapılıyor. Bunun adı da LYS, yani lisans yerleştirme sınavı. LYS-1, LYS-2, 3,
4, 5 diye gidiyor. 1, matematik; 2, fen-edebiyat, sosyal bilimler, yabancı dil
gibi imtihanlar açılıyor haziranda. Marttaki imtihanda 180 ve üzeri puan alan
öğrenciler isterlerse bu imtihanların hepsine birden girebiliyorlar, beş
imtihana da girebilirler. İsterlerse, sadece, hangisinde uzmanlaşmak istiyorsa
ona girebilirler ve ondan sonra da yerleşiyorlar.
ÖSYM yöneticilerinin ifadesi: “Bu kanun teklifi gerçekleştikten
sonra YGS yılda 3 defa yapılabilecek.” Yani martta yapılan imtihan sadece mart
ayında değil bir yıl içerisinde 3 defa yapılabilecek. Yani düşünün, sadece
martta üç beş saatlik bir imtihan için hazırlanıyor çocuk. Eğer hastalanırsa,
herhangi bir şey gelirse başına o sene gidiyor, o senesi yanıyor. Bunun
üstesinden gelebilmek için, bu talihsizliği giderebilmek için bir yılda 3 defa
imtihan yapacak ÖSYM. Hangisinde müsait olursa öğrenci orada imtihana girecek.
“Eş değer sınav” dedikleri bir sistem geliyor, yani farklı zamanlarda, farklı
yerlerde benzer sorularla öğrenciler imtihan edilebilecekler.
Bir başka yenilik ÖSYM’yle ilgili olarak şu: On-line imtihana da imkân verilecek yani İnternet üzerinden
imtihana da imkân verilebilecek. Herhangi bir kamu kuruluşu, 300 kişi, 500
kişi, bin kişi, on-line olarak imtihanı ÖSYM’ye
yaptırabilecek. Bunun için İstanbul’daki kapasite şu an için 600, Ankara’daki
200, İzmir’deki de 300. Bu kapasite ilerideki tarihlerde artacak. Yani yine
ÖSYM’nin denetiminde, gözetiminde bir odada bilgisayarların başına geçecek
öğrenciler, imtihanlarını orada olacaklar.
Bu önümüzdeki imtihanlar için bir değişiklik de şu: Soru
kitapçıkları artık bireysel. Yani eskiden, geçen sene, evvelki senelerde dört
soru kitapçığı hazırlanırdı birbirinden farklı, “A”, “B”, “C”, “D” diye
isimlendirilirdi. Bu imtihanla beraber, önümüzdeki imtihanla beraber 1,5 milyon
soru kitapçığı hazırlanıyor, hepsi birbirinden farklı. Yani her öğrencinin
sorusu, soru kitapçığı ayrı olacak ve soru kitapçıkları cevap kâğıtlarıyla
beraber poşetlere yerleştirilecek. Bu poşetleri öğrenciler kendileri açacaklar.
Şu andaki sistemde salon başkanları açar soru kitapçıklarını. Bu yeni gelecek
sistemde ise öğrenciler bizzat soru kitapçığını kendisi açacak, cevap
anahtarıyla beraber onu kendisi açmış olacak ve soru kitapçıkları ile cevap
kâğıtlarının üzerinde de adayların resimleri olacak. Bütün bunlar güvenlik
açısından ileri bir aşamayı ifade ediyor.
Ayrıca, imtihanın güvenliği için cep telefonları, saatlerin
imtihana sokulmasına izin verilmeyecek. Hatta, öğrencilerin
kurşun kalem, silgi gibi ihtiyaçları ÖSYM tarafından karşılanacak. Yani 2 tane
kurşun kalem, 1 tane silgi, kalemtıraş, peçete, hatta şeker dahi ÖSYM
tarafından öğrencilere verilecek.
Eskiden her binada yedek soru kitapçıkları ve cevap anahtarları
olurdu. Şimdi o da kalkıyor güvenlik açısından. Yedek soru kitapçıkları sadece
il sınav yöneticiliklerine gelecek. Burada, bayağı, güvenlik açısından iyi bir
nokta diyebiliriz buna da. Tabii, bu çabalar, ÖSYM’nin büyük gayret göstermesi,
orada çalışanların büyük gayreti, özverisi, fedakârca çalışmaları sonunda…
Tabii bunlara bir sınav ücreti de veriliyor. Ben o konuya daha sonra geleyim.
Bu kanunla uygulamadaki bazı boşluklar gideriliyor. Onlara da
kısaca değineyim. Biliyorsunuz, kopyanın mevcut durumda cezası yok. Kopya
sadece kabahat kabul ediliyor. Yani toplu bir kopyaya teşebbüs edilse veya
ferdî bir kopyaya, kabahattir bu, bir cezası yok. Geçenlerde yaşadığımız o KPSS
olayında toplu bir kopya girişiminde hiçbir şekilde cezalandırılamadı bu işe
tevessül edenler ve bunun ceremesini ÖSYM çekti. 8 milyon Türk liralık bir
zarara uğradı ÖSYM. Bu yeni gelen sistemle, eş değer imtihan yoluyla bu büyük
meblağdaki masraf yapılmayacak, yani 8 milyon kadar bir para, eğer eş değer
imtihan sistemi geçerli olsaydı yapılmamış olacaktı. Ne demektir o? Benzer
sorular sorularak o kopya çeken, mesela girmiş imtihana 40 almış, 50 almış, 30
almış, 40 almış, birden 100 almış; bu gibi öğrenciler, adaylar seçilerek,
“Buyurun sizi tekrar imtihana alacağız.” denilebilirdi ve onlar imtihan
edildikten sonra da hak ettikleri puanı verirlerdi eğer eş değer sistemi
olsaydı. Olmadığı için 8 milyon liralık bir kayba uğradı ÖSYM. Bu değişiklikle,
eş değer imtihanın getirilmesiyle hem kopya olayındaki imtihanın topyekûn iptal
edilmesi olayı yaşanmayacak hem de başka sahalarda da bu şey kullanılabilecek.
Bir başka değişiklik de şudur arkadaşlar, getirilen ilavelerden
biri de şudur: Biliyorsunuz, üniversite imtihanları okullarda yapılır, ya
üniversitenin binalarında veyahut da liselerde, ilkokullarda yapılır. Burada da
görevlendirilir kişiler. Kimler görevlendirilir? Üniversitede profesör, doçent,
yardımcı doçent, araştırma görevlisi, okutman, öğretim görevlisi, uzman;
liselerde, ortaokullarda, ilkokullarda müdür, öğretmenler görevlendirilir,
hatta müstahdem görevlendirilir ve hepsine de “sınav ücreti” adı altında bir
ücret ödenir. Burada, bu imtihanlarda görev alamayan bir kesim vardır, onlar da
polislerdir. Seneler önce bir polis müdürü arkadaşa sorduğumda, “Size ne ücret
veriyorlar? Biz şu kadar alıyoruz, siz ne alıyorsunuz?” dediğimde cevabı şu
oldu arkadaşın: “Efendim, biz görevimizi yapıyoruz.” Hâlbuki o görev esas itibarıyla hoca olarak
bizlerindi, çünkü üniversiteye öğrenci alıyorduk biz. Para almaması gereken bir
kesim varsa o da bizdik. Polisleri çok yakından ilgilendirmiyordu doğrusu. O
görev hepimizin göreviydi. “Bu bizim görevimiz.” deyince ben utandım doğrusu.
Şimdi bu utancı sileceğiz nasip olursa değişiklikle. Yani polis arkadaşlara da
bir sınav ücreti ödenecek.
Düşünün, bir okulda 70 kişiye ücret ödeniyor müstahdem dâhil,
oradaki 2 tane polise ödenmiyor; 72 olsun. Aldıkları ücret de fazla bir şey
değil. Hak ediyorlar. Niye? Binaya en önce gelen onlardır, en son giden de
onlardır. Şehir dışına kadar aracı takip ederler, ÖSYM’nin aracı şehir dışına
gidinceye kadar da takip ederler. Dolayısıyla “Analarının ak sütü gibi
helaldir, bunu onlara vermek durumundayız.” dedik. Bütün partilerin anlaştığı
üç tane konu vardı, biri buydu. CHP’nin de, MHP’nin de desteğiyle bunu
geçirdik, bunun için de sevinçliyiz. Tabii keşke Yönetim Kurulu üyelerine de
bir 3 bin gösterge yerine 8 bin gösterge verseydik daha iyi olurdu. Yani ÖSYM
-Ölçme, Seçme Yerleştirme Merkezi- Yönetim Kurulu üyelerinin aldıkları ücretin
biraz daha artmasında fayda mülahaza ediyorum; bu, benim şahsi görüşüm.
Efendim, bu kanun teklifiyle getirilen bir başka değişiklik,
ikinci mutabakatımız muhalefetle, yardımcı doçentlerin 1’inci dereceye kadar
gelmelerine imkân sağlıyoruz bu maddeyle. Yani şu andaki mevcut düzenleme
nedir? Yardımcı doçentler ancak 3’üncü dereceye kadar çıkabiliyorlar yani lise
mezunlarının çıktıkları derece, 3’üncü derece. Bu değişiklikle artık yardımcı
doçentler de 1’inci dereceden emekli olabilecekler. Bu da çok öteden beri hemen
herkesin istediği ama bir türlü muvaffak olamadığı bir şeydi. Bunu da birlikte
gerçekleştirdiğimiz için memnunum.
Bir başka değişiklik bu kanunla gelen, 2547 sayılı Kanun’un
58’inci maddesinin değişikliğinin yapılıyor olması; yani, döner sermaye ile
ilgili bir değişiklik.
Bir başka konu da bazı üniversitelerin kadro ihdas talebinin
yerine getirilmesi. Tabii çok sayıda üniversite kadro ihdas talebinde bulunmuş,
bunların bazıları uygun görülmüş, bazıları da uygun görülmemiş. Uygun
görülmeyenlerin uygun görülmeme sebebi de onların hâlen ellerinde saklı
kadrolarının olmasıdır. Bu vesileyle o üniversitelere de duyurmuş olalım, saklı
kadroları olduğu için onlara tahsis yapılmamıştır.
Bir başka değişiklik, Polis Yükseköğretim Kanunu’nun 10 ve 15’inci
maddeleri değiştirilerek bu mesleğe girmek isteyen öğrencilerin mezun olduğu
liseler ile ilgili kısıtlama kaldırılmaktadır. Daha eşitlikçi oluyor. Eskiden
genel lise, erkek teknik öğretim, kız teknik öğretim, ticaret ve turizm
öğretimine bağlı okullar polis kolejine girebiliyorlardı, polis olabiliyorlardı,
şimdi lise ve dengi okulların tamamı polis olma hakkına kavuşmuş oluyorlar.
Bunun da daha eşitlikçi bir yaklaşım olduğunu düşünüyoruz. Ayrıca, bazı
tabuların da yıkılması lazım gelir diye düşünüyoruz.
Son olarak, bu kanun teklifiyle gelen bir şey, 8 tane vakıf
üniversitesinin kurulması. Demin arkadaşımız isimlerini saydı, ben tekrar
saymayacağım. Bu 8 vakıf üniversitesi tabela üniversitesi değil bir defa, onu
bilelim. Bu 8 üniversitenin kurulmasıyla üniversite sayısı 164’e çıkıyor. 2002
yılına kadar 76 tane üniversite kurulmuş, 1923-2002 arası 76 üniversite
kurulmuş, senede 1 üniversite kurmuş Türkiye devleti; 2002’den bu tarafa 88
tane üniversite kurulmuş yani seksen senede 76 üniversite, sekiz, dokuz senede,
on senede 88 üniversite. Yani seneye 10 üniversite düşmüş aşağı yukarı. Bu, üniversiteye ne kadar önem verdiğimizin bir ifadesi.
Tabela üniversitesi değil bunlar çünkü bunlar kurulurken yani
vakıf üniversiteleri kurulurken -Özellikle onun üzerinde duruyor arkadaşlar.-
vakıf üniversiteleri layüsel kurulmuyor, sorumsuzca
değil, YÖK çok iyi inceliyor, ciddi bir şekilde inceliyor; kaynağına bakıyor,
burslu öğrenci okutup okutmayacağına bakıyor. Öyle üniversiteler var ki orta
vadeli bir perspektifte nereye gideceğini de yazıyor oraya, “Şu kadar fakültem
olacak, şu kadar öğrencim olacak, şu kadar yayınım olacak.” diyor. Bunların mal
varlıkları, taahhütleri yerine geldiği zaman bu üniversiteler… Bu
üniversiteleri kuranlara ben ancak teşekkür ederim, Türkiye’nin eğitimine
katkıda bulunuyorlar. “Kaynakçı” filan deyip de basite indirgemeyelim,
üniversitenin gelişmesi açısından bu üniversitelerimiz çok önemlidir. Mütevelli
heyetine baktığınız zaman da ciddi iş adamlarını, bürokratları, öğretim
üyelerini görüyorsunuz.
Ben bu kanun teklifiyle ilgili görüşlerimizi aktardım. Hepinize
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnan.
Soru-cevap bölümüne geçiyoruz.
Sayın Ünsal, Sayın Yıldız, Sayın Köse, Sayın Aydoğan,
Sayın Koçal sisteme girmişler.
Sayın Ünsal… Yok.
Sayın Yıldız, buyurunuz.
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bilindiği gibi tam gün yasası üniversitelerin sadece tıp
fakültelerini değil, hukuk, ekonomi, maliye gibi diğer fakültelerini de
kapsamaktadır. Tam gün yasası çıktıktan sonra tıp fakülteleri dışındaki öğretim
üyelerinin ne kadarı kısmi statüden tam güne geçmiştir? Hâlen kısmi statüde
çalışan, tıp fakülteleri dışındaki öğretim üyelerinin fakültelere göre dağılımı
nasıldır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, soru skandalının ardından aylar geçti. Tüm çalışanlar
suçlu ilan edildi. Bu olayın suçluları neden bulunamıyor? Ne zaman bulunacak?
Bunun için ne yapıyorsunuz?
İkinci sorum: ÖSYM son yaptığı sınavla hep yanlış sorularla
gündeme geldi. Mesela TUS sınavında dört soru iptal edildi. Bu yanlış soruların
çok sık tekrarlanmaması yani sorulmasının sık sık
tekrarlanmaması için özel bir önlem almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, atanamayan öğretmenler atanma talebiyle demokratik
hakkını kullandığı için üç yılla yargılanıp kamu görevinden men edilirken, son
zamanlarda artan -soru hırsızlıkları çoğaldı- KPSS sınavında kopya, hırsızlık
yapanlar bir şekilde affedildi, kamu görevine atandı. Yani demokratik hak
talebinde bulunmak kopya hırsızlığı yapmaktan daha ağır bir suç mudur ki
demokratik hakkını kullananlar kamu görevinden men edilirken hırsızlık yapanlar
kamu görevine atanmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Aydoğan.
Sayın Koçal…
ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, özel vakıf ve devlet üniversitelerinin toplam öğrenci
kontenjanı ne kadardır? 2010-2011 öğretim yılında özel vakıf üniversitelerinde
kaç kontenjan boş kalmıştır? Ve yine 2010-2011 öğretim yılında devlet
üniversitelerinde ne kadar boş kontenjan kalmıştır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçal.
Sayın Cengiz…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, Bakanlığınızın
uhdesinde okul müdürlükleri veya millî eğitimde beş yıllık çalışma sürelerine
göre rotasyon yapıldı ve birçok arkadaşımız isteği dışında birçok ile atandı ve
bunlara, belki bazılarına cevap hakkı da tanınmadı. Daha sonraki süreçte
mahkemeye gidildi, mahkeme kararlarıyla birçok arkadaş geriye döndü. Geri
dönmeye çalışan arkadaşlarla birlikte onların yerine atanan arkadaşlarımız
millî eğitimde hem eğitim ve öğretimi aksattı, hem de büyük bir kaosa sebebiyet verdi. Şimdi, hem onların yerine atanan
arkadaşlarla onların yerine dönen arkadaşların çilesini, ıstırabını görüyoruz.
Bir ile atanmış bir arkadaşımız daha sonra daha uzak bir noktaya çoluğu çocuğu eğitim-öğretim yaparken atanma süreci
yaşanmakta ve birçok sıkıntıyla karşı karşıya kalmaktayız. Bununla ilgili
düşünceleriniz nedir? Ne gibi çözüm üreteceksiniz ve arkadaşlarımızın bu
konudaki beklentilerine cevap verebilecek miyiz?
Diğer bir sorum da, bugün eğitim-öğretim sezonu başında
öğretmenlerimize eğitime hazırlık ödeneği verilmektedir. Şimdi, bana gelen
telefonlarda özellikle memur ve hizmetli arkadaşlar diyor ki, hatta
Çanakkale’nin Çan ilçesinden İsmail Azman diye bir hizmetli arkadaşım aradı,
diyor ki: “Sayın Bakanım, bu okulu eğitim-öğretime ben hazırlıyorum. Efendim,
boyasını badanasını ben yapıyorum. Efendim, her türlü temizliğini ben
yapıyorum, gelene geçene okulu ben gezdiriyorum, tarif ediyorum ve çayları da
getiren götüren benim ama bu hazırlığı yapan biri olarak ben bundan
yararlanamıyorum.” diyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bunu birçok memur ve hizmetli
arkadaşlar dile getiriyor. Bu konuda Bakanlık olarak bu arkadaşlara cevabınız
olacak mıdır? Merakla bekliyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.
Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Çukurova Üniversitesi büyük bir üniversite
ama Adana’nın nüfusuna bakıldığı zaman şu anda yeterli gelmiyor. Adana’ya
ikinci bir devlet üniversitesi kurmayı düşünüyor musunuz? Veya Ceyhan’ın,
enerji yatırımlarını alırsa Türkiye’nin Rotterdam’ı olacağı söyleniyor. Adana
düşünülerek, Ceyhan ilçesinde ikinci bir üniversiteyi kurmayı düşünür müsünüz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Varlı.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Öncelikle, bütün gruplara, Millî Eğitim Komisyonunun değerli
üyelerine, ÖSYM Yasa Tasarısı’nın ve üniversitelerin kuruluşu esnasında, alt
komisyonda ve üst komisyonda göstermiş oldukları çalışmalardan dolayı teşekkür
ediyorum.
Hepinizin de bildiği gibi, bugün Parlamentoda görüşülen yasamız,
1974 yılında merkezî bir sistemle kurulan, ÜSYM adıyla kurulan Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkezi, 1981 yılında yürürlüğe giren 2547 sayılı Yasa’yla YÖK yani
Yükseköğretim Kuruluna bağlanarak bugünkü ismini aldı. Kurulduğu 1981 yılından
itibaren 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu’nun 10’uncu maddesiyle idare edilen
ÖSYM, başlangıçta, ortaöğretimden yükseköğretime geçişte öğrenci seçmek üzere
tasarlanmış ve sonraki yıllarda, kamu kurumları başta olmak üzere birçok
kurumunun personel ve öğrenci ihtiyacını ve yerleştirme sorumluluğunu yerine
getirmeyi üstlenmiştir. Bu kadar yoğun bir çalışma potansiyeli olan ÖSYM’nin
teşkilatını ve sorumluluklarını düzenleyen bağımsız bir teşkilat yasasının
olmaması ve ÖSYM’nin Yükseköğretim Kurulu bünyesinde çalışmalarını sürdürmesi
ve kendine özgü, tanımlı bir bütçesinin olmaması bazı sorunları ortaya koyuyordu.
Gerçekten, kuruluş döneminden bu zamana geçen otuz yıl içerisinde, değişen
koşullara uygun bir yapılanmanın gereği de ortadaydı.
Günümüzde ortaya çıkan bilgi, iletişim ve diğer teknolojik
gelişmelerdeki kolaylıklara rağmen, ÖSYM’nin tüm sınav organizasyonu söz konusu
teknolojik imkânlar kullanılmaksızın merkezî olarak yapılmakta ve bu durum da
özellikle sınavların güvenliğini tehlikeye sokmaktaydı. Ayrıca, sınavların ve
yerleştirmelerin adil bir biçimde gerçekleştirilebilmesi, sınav ve
yerleştirmede kullanılan sorular ve verilere hukuka aykırı bir şekilde erişimin
önlenmesi ve veri güvenliğinin sağlanabilmesi için cezai ve caydırıcı
yaptırımların düzenlenmesi gerekli bulunmaktadır.
Bugün, burada, hem gruplar adına geneli üzerinde yapılan
görüşmelerde hem soru-cevapta -burada bir parantez açarak bu soruya da cevap
vermek istiyorum- kamu personeli seçme sınavında, bu yıl ÖSYM’nin yaptığı
sınavda yaşanan hukuk dışılıklar hepimizin gözleri önünde cereyan etti.
Dolayısıyla başından itibaren de kurumun bağımsız bir kurum olması göz önünde
bulundurularak, Yükseköğretim Kurulunun bünyesinde denetlenen bir kurum olarak,
hemen, hızla denetim mekanizmalarını harekete geçirdiğimiz gibi, diğer yandan
yargı da olaya el koydu. Takdir edersiniz ki bu kurumun kendi
iç denetim mekanizmaları olmadığı için, yani daha doğrusu kurumun kendi
teşkilat yasası olmadığı için yargıya intikal etmiş bir konuda yönlendirme ve
yönetmemiz mümkün olmadığı gibi, ÖSYM çalışanlarının şaibe altında bırakıldığı
gibi veya suçlandığı gibi -sorularda kullanıldı- bir kelime herhangi bir
şekilde ne benim tarafımdan ne AK PARTİ mensupları tarafından ne de Hükûmetin herhangi bir üyesi tarafından kullanılmadı. Bu
konuyu gerçekten büyük bir titizlikle ve dikkatle takip ettiğimizi düşünüyorum
ve hangi nedenle olursa olsun, herhangi biri eşit, objektif, adil olarak
gerçekleştirilmesi gereken sınavların güvenliğini tehlikeye sokar ise, her kim
bu sınavların güvenilirliği konusunda kurumlara olan güveni zedeleyecek bir
tutum içinde olur ise bunu hiçbir şekilde hoş görmeyeceğimizi ve bu tutumun
karşısında en sert şekilde tutum alacağımızı söyledik. Takdir edersiniz
ki mevcut düzenlemede, yani yeni getirdiğimiz düzenlemede hem caydırıcı cezalar
hem suç tanımları hem de yeni gelişen teknolojik gelişimlere uygun bir
yapılanmayla güvenilirliği sağlayacağız. Bugün ÖSYM’nin elindeki imkânlar,
sınav yapma imkânları… Bugün gelişen dijital teknolojide, çok küçük çipli telefonlar, bluetooth
sistemiyle soruların dışarıya verilmesi, alınması gibi, her ne kadar ÖSYM
merkezinin güvenliğini sağlamış olsanız bile sınav salonlarının güvenliğini
sağlayamayacağımız da ortada. Dolayısıyla bu yasayı hem acil hem ivedi hem de
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin üstlenmiş olduğu ve bu toplumda hemen
her gencin güven duyduğu bu kurumun güvenilirliğini daha da korumak ve ileriye
götürmek gayesiyle yaptık. Dolayısıyla bu soruşturma, hepinizin bildiği gibi,
bağımsız yargı tarafından ve ilgili savcı tarafından yürütülüyor. Biz de sizler
kadar meseleyi ilgiyle ve yakından takip ediyoruz. Hiç kimseyi, bu anlamda,
kurum çatısı altındaki hiçbir kişiyi -herhangi bir kelimem kamuoyunda
duyulmamıştır- ben suçlamadım, suçlayan herhangi birini de duymadım ama yaşanan
bir mesele vardı ve bu sınavın güvenliğini riske etmişti, sınavın eşit olarak uygulandığına
dair güvenilirliği zedelemişti, sınavın iptal edilip yenilenmesi de bir zaruret
gereğiydi. Elbette sınavı hakkıyla, hukukuyla kazanan
adayların da bu konuda ciddi bir zarara uğradıkları muhakkak. Nitekim,
ağustos ayında gerçekleştirmeyi düşündüğümüz öğretmen atamalarının, 31
Ağustosta yapmamız gereken öğretmen atamalarının kasım ayına ertelenmiş
olmasıyla, Millî Eğitim Bakanlığının bu konuda belki de bu sınav nedeniyle
fazla mağdur olan kurum olduğunu bir kez daha ifade etmek istiyorum çünkü eğitim-öğretim
yılı başlamadan atamayı düşündüğümüz öğretmenlerin görev yerlerine ulaşmaları,
eğitim-öğretim yılı başladıktan sonra atamalarının gerçekleştirilmiş olmasından
ciddi zarar gördük. Dolayısıyla bu konu hepimizin konusu ve
hepimizin meselesi. Biz istiyoruz ki bu ülkede sınava giren herhangi bir
gencimiz, kamu personeli olmak için veya üniversiteye yerleşmek için, hangi
nedenle olursa olsun bu kuruma sonsuz güven duysun ve bu kurum güvenilirliğini,
teknolojik güvenliğini, önlemlerini alabilecek mekanizmalara sahip olsun. Bugün
huzurunuza getirilen yasa da bu minvalde bir yasa. Dolayısıyla, yeni teknolojik
gelişmelere uygun, bu anlamda sınavların güvenlik içerisinde yapılabilmesini,
esneklik içerisinde yapılabilmesini de sağlayacak. Sınav merkezlerinde alınan
güvenliğin de rahatlıkla uygulanabileceği bir sistem kurulacak. Burada, yani
“Soru skandalının ardından ÖSYM şaibe altında kaldı.” vesaire bu sözler bu
manada, dediğim gibi, herhangi bir şekilde şaibe altında bırakmadık, buna da
özen gösterdik diyebilirim.
Bir yandan da atanamayan öğretmenlerin yaptıkları eylemden
dolayı yargı kararıyla kamu görevinden men edildiklerine ilişkin bir konu. Doğrusu, ben bu meselenin ayrıntısını anlamak isterim. Atanamayan
bir öğretmen zaten memur değildir, nasıl kamu görevinden men edilecektir, nasıl
böyle bir cezai yaptırım verilecektir bunu bilmiyorum. Ama çeşitli zamanlarda
ve çeşitli platformlarda özellikle eğitim fakültesi mezunu öğretmen
adaylarımızın zamanında yanlış politikalarla –bunu burada açıkça ifade etmek
mecburiyetindeyim- fazlasıyla kurulan eğitim fakülteleri, fazlasıyla verilen
kontenjanlar…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 400 bin öğretmen açığı var.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – …bugün Türk eğitim sisteminin ihtiyacı olmayacak kadar
fazla sayıda öğretmen adayının eğitim fakültelerinden mezun olmasına sebebiyet
vermiştir. Bugün biz de en fazla itirazı eğitim fakültelerinin kuruluşuna
ilişkin zannediyorum…
K. KEMAL ANADOL (İzmir) – Sayın Bakan, siz hiç eğitim fakültesi
kurdunuz mu?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Onu ifade edeceğim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Öğretmen açığı yok mu Sayın Bakan?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Yerinizden yapılan bu konuşmaları duyuyorum yani her ne
kadar izleyenler duyma şansına sahip değillerse de.
Bu itirazlar bize her Millî Eğitim Komisyonunda kurulmasını
istediğimiz fakülte geldiğinde de geliyor. Bunu bir kez daha açıklıkla ifade
etmek isterim ki dönemimizde kurulan eğitim fakülteleri tamamen doğru bir
planlamayla Türkiye’nin eğitim ve öğretim…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Nasıl oluyor efendim, yanlış bilgi
veriyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Lütfen dinleyelim, yani ben sizin sorunuzu dikkat…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Dinliyoruz ama yanlış bilgi veriyorsunuz
Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Ben hiçbir konuda yanlış bilgi vermiyorum. Bu yüce Meclis…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Efendim, yanlış bilgiler veriyorsunuz.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Vermiyorum efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Türkiye’de öğretmen açığı var mı?
Türkiye’de öğretmen açığı yok mu şu anda?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Şimdi, öğretmen
yetiştiren kurumlarımızda, eğitim fakültelerimizde, kuruluşuna izin verdiğimiz eğitim
fakültelerinin bölümleri şu anda Türkiye’nin en çok ihtiyacı olan okul öncesi
eğitim bölümü öğretmenliği, sınıf öğretmenliği, İngilizce öğretmenliği, özel
eğitim, yani engelli çocuklarımızın eğitimi gibi beş altı alanla
sınırlandırılmış durumda. Dolayısıyla biz, bugün… Yarın, Yükseköğrenim Genel
Kurulunda Başkanlık edeceğim, başlığımız da “Eğitim Fakülteleri ve Öğretmen
Yetiştirme.” Millî Eğitim Bakanlığı, bir yıllık çalışmayla, Türkiye’nin
ihtiyacının ve önümüzdeki yirmi yıl içerisinde hangi alanda ve hangi branşta, ne kadar öğretmen ihtiyacı olduğunun analizini
yapmış ve bundan sonraki planlamalarını yükseköğrenimde buna uygun şekilde
planlamıştır. Dolayısıyla bugün, geçmişten günümüze gelen ve hakikaten
gençlerimizin bu anlamda bir umut kapısı olarak gördükleri ve kamuda öğretmen
olarak atanmayı bekleyen ve bu konudaki umutların bir şekilde fazlasıyla
istismar edildiğini görüyorum. Seçim atmosferindeyiz, gerçekten bu istismarın
daha fazlalaşacağını da tahmin ediyorum ama öğretmen adaylarımız şunu bilsinler
ki en yüksek öğretmen atamaları AK PARTİ döneminde olmuştur, en yüksek atama da
geçen yıl gerçekleşmiştir.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – En çok öğretmen açığı da sizin
döneminizde!
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz, Millî Eğitim
Bakanlığının norm kadro açığı İLSİS modülü çerçevesi
içerisinde ve ülkenin mali olanakları çerçevesinde öğretmenlerimizi atamaya
çalışıyoruz. Dolayısıyla, bu konuda…
Bir diğer soru, vakıf ve devlet üniversitelerinin kontenjanları
şeklindeydi, Sayın Koçal sordu. “2010 yılı
kontenjanlarının, devlet üniversitelerinde, ön lisansta ne kadarı boş kaldı?”
şeklinde sorulmuştu. Yüzde 20’si, lisansta sadece yüzde 4’ü. Vakıf
üniversitelerinde, ön lisansta yüzde 58 boş, lisansta yüzde 20 civarında boş
kalmıştı. 2010 yılı için söylüyorum bunu.
Bir diğer soru, Sayın Yıldız’ın, okul müdürlüklerinin rotasyonu
konusunda. Her şeyden önce, okul müdürlerimizin, beş yılı aşkın süredir aynı
görev yerinde bulunanların görev yeri değişikliğine ilişkin karar, siyasi bir
karar değildir. Millî Eğitim Bakanlığı, çok uzun yıllar aynı kurumda yönetici
olmanın getirdiği bazı sıkıntıları göz önünde bulundurarak bu değişikliği
uygulamaya koymuştur. Türkiye genelinde başlangıçta itiraz eden bazı okul
müdürlerimiz dahi “İyi ki bu değişiklik yapıldı.” diye bu değişiklikten
duydukları memnuniyeti çeşitli defalar bizlere iletmişlerdir. Şimdi, söylendiği
gibi, uzak bir yere atandığı gibi… Okul müdürlerimizin sadece beş yılı
dolduranlarını biz kendi istediğimiz yerlere atamadık Sayın Milletvekili, kendi
tercihleri doğrultusunda atama yaptık.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Zorladınız.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Biz onlara bir
öneride bulunduk ve teklif yaptık. Bu sıralama çerçevesinde kendi tercih
ettikleri okullara ve kendi rızalarıyla oldu. Ayrıca, bu yönde herhangi bir
şikâyeti veya yargısal başvurusu olan ve yargısal anlamda karar alınanların bu
kararlarını da uygulamaya gayret ettik.
Eğitim ve öğretim ödeneği hakkında bir soru sordular “Memur ve
hizmetliler bu ödenekten yararlanabilecekler mi?” diye. Bu konuda şimdilik bir
çalışmamız olmadığını ifade etmek isterim.
Bugün Mecliste görüşülmeye başlanan yasa tasarısının önemli bir
bölümünü de yeni kurulacak olan vakıf üniversiteleri oluşturuyor. Vakıf
üniversitelerine ilişkin en önemli itirazlardan bir tanesi de gerçekten,
Türkiye’nin özellikle eğitim-öğretim ihtiyacı… Yükseköğrenim talebi bulunan
ülkemizde, bu denli genç nüfusa sahip ülkemizde, aynı zamanda, yükseköğrenim
görmüş kişilerin nüfusa oranının gerçekleştirilmesi açısından bugün hâlâ daha
yükseköğrenim sistemimizin desteklenmesi ve daha fazla üniversitenin kuruluşu
konusunda adımlar atılıyor.
Bugün kurulacak olan 8 üniversiteyle birlikte Türkiye’de
üniversite sayımız 164’e çıkacak. Gerçekten, genç bir nüfusa sahibiz ve yükseköğrenim
görmüş kişilerin oranının artırılması hedefinden hareketle, bugün kurulacak
olan, yani bugün ve yarın görüşüldükten sonra kurulacak olan
üniversitelerimizle birlikte yükseköğrenim sistemimizin daha da güçleneceğini
düşünüyoruz. Bu üniversitelerin kuruluşunda asla kaliteyi ve sistemi göz ardı
etmiyoruz. Yükseköğretim Kurulu, kurulacak olan üniversitelerin uygulanması
gereken kriterlerini -mal varlığı, üyeleri,
mütevellisi- eskisinden çok daha büyük bir titizlikle incelemektedir.
Dolayısıyla, aynı zamanda Yükseköğretim Kurulu bu belirlediği kriterler doğrultusunda üniversitelerin kuruluşuna izin
verirken kendilerine ulaşan ve edinilmesi gereken tüm bilgileri hem
milletvekilleriyle hem kamuoyuyla da son derece açık, şeffaf bir şekilde
paylaşmaktadır. Dolayısıyla bu konuda ileri sürülen itirazlar herhangi bir
şekilde geçerli değildir.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Arz ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Tutanakları göndereyim size Sayın
Bakan. Tutanakları alın, okuyun; Komisyon tutanaklarını alın, okuyun. Ayıp
yani, ayıp!
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Sayın Bakan, benim sorularıma yazılı mı
cevap vereceksiniz?
BAŞKAN – Herhâlde yazılı cevap verecektir sorularınıza.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Cevaplarını
yetiştiremediklerime yazılı olarak cevap vereceğim.
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Herkes alsın, okusun Komisyon
tutanaklarını, kimin doğru söylediği çıkar. Ayıptır! Bir bakan yalan söylemez,
ayıptır!
ÜNAL KACIR (İstanbul) – Ama Bakana “Yalan söylüyorsun.” demek de
ayıptır!
FATMA NUR SERTER (İstanbul) – Söylemesin, ben de söylemeyeyim.
Alın tutanakları, okuyun. Böyle şey olur mu?
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Ben sorularıma cevap alamadım.
BAŞKAN – Yazılı olarak cevap vereceğini söyledi Sayın Bakan,
kendisi öyle beyan etti.
Sayın milletvekilleri, teklifin tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER (Devam)
B)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kurulunun 3/2/2011 tarihli 58’inci Birleşiminin
Sekizinci ve Dokuzuncu Oturumlarına ilişkin kapalı oturum tutanakları ile
tutanak özetlerinin İç Tüzük’ün 71’inci maddesine göre yayımlanmasına ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:
16/2/2011
Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Bekir Bozdağ Kemal
Anadol |
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
Oktay
Vural Bengi
Yıldız |
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi |
Grubu
Başkanvekili Grubu
Başkanvekili |
Öneri:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun 3/2/2011
tarihli 58 inci Birleşiminin 8 inci ve 9 uncu Oturumlarına ilişkin kapalı
oturum tutanakları ile tutanak özetlerinin İçtüzüğün 71 inci maddesine göre
yayımlanması,
önerilmiştir.
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri (Devam)
2.- Adalet ve
Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş,
Samsun Milletvekili Suat Kılıç ve Giresun Milletvekili Nurettin Canikli ile Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve
Görevleri Hakkında Kanun Teklifi ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Teklifi ile Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkanvekilleri Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş ve Samsun Milletvekili
Suat Kılıç ile 6 Milletvekilinin; Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi
Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun ile Bazı Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Millî Eğitim,
Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonu Raporu (2/849, 2/851) (S. Sayısı: 616)
(Devam)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şimdi birinci bölümün
görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm geçici 1’inci madde ile 11’inci maddeye bağlı (1),
(2), (3), (4), (5), (6), (7) ve (8)’inci fıkralar dâhil olmak üzere 1 ila
11’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal konuşacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Koçal.
CHP GRUBU ADINA ALİ KOÇAL (Zonguldak) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Değerli milletvekilleri, görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Ölçme,
Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi’nin birinci bölümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, biraz önce soru-cevap işlemini hep
birlikte gerçekleştirdik. Soru-cevap işleminde Sayın Bakan sorduğumuz sorulara
yanıt vermeye gayret etti ama bizim sorduğumuz sorulardan daha çok yasa
teklifiyle ilgili kendi düşüncelerini anlatmaya gayret etti. Bir de Sayın
Bakanın, gecenin bu saatinde bir Millî Eğitim Bakanı olarak biraz daha sakin
olmasını, bu kadar haşin olmamasını, buradaki milletvekillerini azarlayacak
şekilde konuşmamasını ve Millî Eğitim Bakanlığına, millî eğitim teşkilatına
yakışır biçimde sorulara yanıt vermesini arzu ediyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii “millî eğitim” dediğimiz zaman -millî
eğitim, adı üzerinde- millî eğitim hepimizi çok yakından ilgilendiren bir
bakanlıktır. Dolayısıyla millî eğitimdeki iş ve işlemlerin çok düzgün, düzenli
gitmesi gerekiyor. Hepimizin geleceği, ülkemizin geleceği, yurdumuzun
geleceğini ilgilendiriyor. Bir ülkenin kalkınması ve aynı zamanda bir ülkenin
bağımsızlığı eğitimiyle ilgilidir. Eğer kaliteli bir eğitim, çağdaş bir eğitim
yapıyorsanız, eğer donanımlı birikimli insan yetiştiriyorsanız, eğer
başkalarıyla, rakipleriyle rekabet edebilecek niteliklerde insan
yetiştirebiliyorsanız görevinizi yapıyorsunuz demektir ama çağdaş eğitimi rafa
kaldırıp, millî eğitimi kadrolaştırıyorsanız, kendi siyasi düşünceniz
doğrultusunda hareket ediyorsanız o zaman bu millî eğitim olmaktan çıkıyor,
birilerinin eğitimi oluyor. Dolayısıyla AKP döneminde ne yazık ki millî eğitim
amacından çok fazla uzaklaşmıştır. Bu millî eğitim bakanları, gerçekten
cumhuriyet tarihinde Türk millî eğitimine en büyük kötülüğü yapan insanlardır.
Bunu, altını çizerek tekrar ifade etmek istiyorum. Zaten bu İktidarın -öteden
beri söylüyoruz- cumhuriyet kurumlarıyla ilgili bir sıkıntısı var, bir alerjisi
var. Yani cumhuriyet ilkeleri ve kurumlarıyla bir sorunları var bu İktidarın. O
nedenle ne kadar söylesek de gene bu yasa teklifinde olduğu gibi çok somut
olarak niyetlerini ortaya koymuşlardır. Uygulamaları, bu söylediklerimin
kanıtıdır.
Değerli arkadaşlar, tabii, ÖSYM’yi konuşuyoruz. ÖSYM, millî
eğitimde olduğu gibi yine yakından hepimizi, her birimizi, tüm bireyleri, 74
milyonu ilgilendiren bir kurumdur. ÖSYM ile ilgili 74’ten bu yana, bu yıla
gelinceye kadar burayı değiştirmek, işte, yeni bir yapılandırma ve farklı bir
yönetim oluşturmak kimsenin aklına gelmedi. Hatta bu arkadaşlarımızın da aklına
gelmedi, iktidarın da sekiz buçuk yıldır aklına gelmedi. Niye gelmedi acaba? Ne
oldu? Sekiz buçuk yıldır çok iyiydi, beğeniyordunuz, siz de takdir ediyordunuz,
siz de özenle oranın korunmasını istiyordunuz ve de çok güzel şeyler söylüyordunuz
ama en sonunda yine öyle anlaşılıyor ki sizin projeniz, planınız, programınız
çerçevesinde ÖSYM’yi tarumar ettiniz, dağıttınız. İşte, orada bir şaibeli durum
ortaya çıktı, ondan sonra da bir kamuoyu oluşturarak buranın değiştirilmesi
yoluna gidildi. Sekiz buçuk yıl sonra aklınız başınıza geldi.
Tabii, buraya daha önceki ilgili arkadaşımızın, Başkanın istifası,
diğer birkaç görevlinin istifasından sonra yeni bir arkadaş atamış oldunuz
vekâleten. Hayırlı, uğurlu olsun. Yeni atanan ÖSYM Başkanı arkadaşımız da
AKP’nin işte grup toplantılarında falan… Çok iyi, çok güzel, ne kadar iyi! Bunu
da herkesin bilmesi gerekiyor. Yani, demek ki bir bürokrat değil. Türkiye
Cumhuriyeti kurumlarının, herhangi birinin, işte ÖSYM’nin Başkanı değil,
AKP’nin artık, bir “militanı” dersem çok belki uçuk söylemiş olurum ama
herhâlde, AKP’nin üyesi mi acaba, onu merak ediyorum.
Evet, durum bu arkadaşlar. Tabii, ÖSYM kamuoyu gözünde, nezdinde
irtifa kaybettiği için, ne yaptı, yeniden değiştirildi ve böylece, AKP’nin
amacı hasıl olmuş oldu; hayırlı uğurlu olsun. Yeni bir
yasa teklifiyle beraber şimdi bu yasa teklifi de çıkmış olacak.
Bu yasa teklifiyle ilgili komisyonlarda yeterince çalışma
yapılmamıştır değerli arkadaşlar, yeterince bu yasa teklifi tartışılmamıştır.
Yine muhalefetin sesini kesme adına birtakım eylemler ve söylemler olmuştur. Bu
doğru değildir. Böylesine ciddi bir yasa, Türkiye’nin tamamını, toplumun
tamamını ilgilendiren bir yasa teklifinin biraz daha tartışılıyor olması
gerekirdi. Bunu tartışma fırsatını bulamadık, bir de kamuoyuna açık
tartışamadık. Yani tartışmanın hemen ilk başlangıcında, Komisyon daha konuşmaya
başlamadan basın dışarı çıkartıldı. Ben bunu anlamakta güçlük çekiyorum. Yani
basından niye korktuk? Basın niye dışarıya çıkartıldı? Orada söylenenleri kamuoyuna
niye yansıtamadık? Ben onu da anlamakta güçlük çekiyorum.
Dolayısıyla, burada yapılan işler, daha sonra gördük ki bir temel
yasa hâline dönüştürüldü. Temel yasadan torba yasa hâline dönüştürüldü. Çuval
olmadan herhâlde yarın bu işi bitireceğiz Sayın Bakan, yani çuvala
dönüştürmeden galiba yarın bu işi bitiririz umuyorum ki.
Burada, Komisyonda çeşitli tartışmalar yapıldı basına kapalı
olarak, biz bize tartıştık, kimsenin haberi yok; Komisyon üyeleri, bürokratlar
beraber tartıştık. Oradaki tartışmada AKP üyesi arkadaşlarımız da bizim
birtakım önerilerimizi, tekliflerimizi ve eleştirilerimizi kabul ettiler ama ne
yazık ki Komisyondan geçiremedik. Demek ki aklın yolu bir. Hâlâ
Adalet ve Kalkınma Partisi içerisinde çok değerli, saygın, ülkesini, yurdunu,
milletini düşünen arkadaşlarımızın var olmuş olmasından da gerçekten mutluluk
duyuyorum.
Şimdi, yasaya geldiğimiz zaman, bu yasanın 3’üncü maddesinin
1’inci fıkrasında diyor ki: “İdari ve mali özerkliğe sahiptir.” İleriye doğru
baktığınız zaman, bu kurumun idari ve mali özerkliğe sahip olduğunu söylemek
asla mümkün değildir.
Yine, 3’üncü maddenin (4)’üncü fıkrasında, arkadaşlarımız
söylediler, Kamu İhale Kanunu hükümlerinin dışında bırakılıyor ÖSYM.
Ya arkadaşlar, sayın milletvekilleri, AKP’nin çok değerli
milletvekilleri, 18 defa bu İhale Yasası’nı değiştirdiniz, 18 kere. Ondan sonra
da birtakım kurum ve kuruluşları İhale Yasası’nın dışında tuttunuz. Şimdi de
ÖSYM’yi İhale Kanunu’nun dışında tutuyorsunuz. O zaman bu yasa niye var ya?
Niye 18 defa bu yasayı değiştirdiniz? Bunu bir oturun düşünün Allah aşkına ya!
Bu ne? Böyle bir şey olur mu?
Yine, 4’üncü maddenin (8)’inci fıkrasında oluşturulan Yönetim
Kurulu gerçekten kadrolaşmanın çok tipik bir örneğidir değerli arkadaşlar.
Orada başkan var, 2 tane başkan yardımcısı var, Millî Eğitimden 1 temsilci var
ama biz bu maddenin değiştirilmesini istiyoruz. Bu maddede üye sayısının 9’a
çıkartılmasını istiyoruz. İleride önerge vereceğiz. Sayın Bakanın ve Komisyonun
bilgisine şimdiden sunuyorum. Lütfen bunu bir değerlendirin ve
Üniversitelerarası Kuruldan da 2 kişinin bu komisyona girmesini arzu ediyoruz.
Hani “şaibe, şaibe” falan diyoruz ya, siz de birtakım söylentilerden ve size
yönelik eleştirilerden kurtulmak istiyorsanız 2 tane de Üniversitelerarası
Kuruldan getirin, bunu böylece çıkartmış olalım.
Değerli arkadaşlar, yine 6’ncı maddenin (3)’üncü fıkrası var. Bu
(3)’üncü fıkrada yönetim kurulu üyelerine huzur hakkı veriliyor. İyi, verilsin,
hayırlı olsun. İyi ama adamın gerçek görevi bu canım, yani başkanın, başkan
yardımcılarının esas görevi bu. Esas görevi olan adama huzur hakkı verilir mi
ya? Dışarıdan gelene ver. Esas görevi olana huzur hakkı veriyorsunuz,
diğerlerine tamam, kabul ama… Bir diğer yerde de, 6’ncı maddenin (13)’üncü
fıkrasına dikkat edin, orada sınav sorusu hazırlayan personele sınav ücreti
ödemiyorsunuz, Allah’tan korkun ya! Böyle bir şey olur mu? Biraz önce AKP’li
konuşmacı arkadaş söyledi, dedi ki: “İşte, polislere de artık biz para
vereceğiz.” Çok güzel, iyi, biz de destekledik zaten. İyi de, sınav sorusu
hazırlayan Millî Eğitim Bakanlığının personeline niye ödenek vermiyorsunuz? Onu
da bir düşünün lütfen, onu değiştirin.
Yine, 8’inci maddenin (2)’nci fıkrasında
bir değişiklik yapılması gerekiyor. Orada devlet üniversiteleri, vakıf
üniversiteleri, devlet kurumlarında yaptığınız sınavlar, yapacağınız sınavlara
karşılık olarak o kurumlara ne temizlik parası ne aydınlatma parası ne bilmem
işte diğer giderlere yönelik herhangi bir para ödemiyorsunuz. Bu yanlıştır, bu
doğru değildir. Zaten okullarınız perişan hâlde Sayın Millî Eğitim Bakanı. Bu
okullarda sınav yapacaksınız ama okulun elektrik giderini, temizlik giderini
karşılamayacaksınız! Bu doğru bir yaklaşım değildir, lütfen bunu değiştirin.
Düşüncelerimizi daha sonra önergelerde ifade edeceğiz.
Çok teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Koçal.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Konya Milletvekili Sami
Güçlü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Güçlü.
AK PARTİ GRUBU ADINA SAMİ GÜÇLÜ (Konya) – Sayın Başkan, değerli
milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, ÖSYM Başkanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun
Teklifi’ni ve bu kapsam içerisinde yeni vakıf üniversitelerinin kurulmasını, ilave
birkaç hususu daha kapsayan tasarıyı görüşeceğiz. Dolayısıyla, evvela hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin Türkiye için ifade
ettiği önemi arkadaşlarım da söylediler, benden önce konuşanlar, ben de bu
konuda eğitimin, yükseköğretimin, üniversitelerin ve üniversitelere öğrenci
seçmenin artan taleple birlikte önemli olduğunu, bu önemin Türkiye’nin şartları
içerisinde giderek daha da ileri bir kıymet kazandığını ve bu dönemde
yükseköğretim alanında yapmış olduğumuz çalışmaların içinde, -muhalefete mensup
arkadaşlarımızın eleştirmesine ve bazı hususlarda düşünceleri bize göre farklı
olmasına rağmen- ben çok önemli hamleler olduğunu düşünüyorum. Evvela oluşturduğumuz kurumlar üniversitelerdir ve Türkiye,
yükseköğretimde belli bir standardı yakalamış ülkeler arasındadır ve yeni
kurulan üniversitelerimiz de bu zemin üzerinde, bu çıta seviyesinde bir eğitimi
hedeflemektedir, aksi hâlde bir gerilemenin işaretidir. Bununla ilgili olarak
elde de bu eleştiriyi yapan arkadaşlarımız bir tahminde bulunmaktadırlar.
Aslında son yıllarda kurulan vakıf üniversiteleriyle ilgili kaygılarını dile
getirirken yükseköğrenimde fiilen ortaya çıkmış bir gerilemeden değil, muhtemel
olabilecek bir gelişmeden bahsetmektedirler ki çok erkendir. Yani bu bir
temenni olmamalıdır. Tam aksine, kim, hangi iktidar döneminde olursa olsun,
yükseköğrenim alanındaki gelişmelerin sevinçle, ümitle ve önemle gelişmesini
takip etmek lazım ve bu konuda biraz daha, hep beraber iyi niyetli olmamız
lazım. Çünkü kurduğumuz, oluşturduğumuz kurumlar bu kavram içerisinde ve
Türkiye’nin bir geleneği var, bu geleneğin içerisinde. Başlangıçta
düşüncelerimiz doğrultusunda yanlış bir şey yapıyor olsak bile kendini
düzeltebilecek tek kurum üniversitelerdir. Dolayısıyla, bu ümidi muhafaza
etmemiz gerekir.
Ben yükseköğretimle ilgili bu girişten sonra Öğrenci Seçme ve
Yerleştirme Merkeziyle ilgili birkaç hususa değinmek istiyorum. Biraz önce
konuşan arkadaşımız “Yükseköğretim Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinde bir
değişiklik ihtiyacı nereden doğdu?” diye, ona da bir cevap teşkil edecek
şekilde… Türkiye’de evvela Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezinin kurulmaya
başlamasının tarihi 1961’dir. O zamana kadar bir seçme merkezine ihtiyaç
olmamıştır. Türkiye’nin kapasitesi ve öğrenci sayısı itibarıyla kurumlar bunu
kendi içinde halletmişlerdir. Ama Ankara Üniversitesi Senatosu 1961’de bu
konuda bir başlangıç yapmış, 63 yılında Üniversitelerarası Kurul bir karar
almış ve 1964’te Ankara Üniversitesini bağlayacak şekilde ama diğer kurumların
da arzu ederlerse gönüllü olarak katılabilecekleri bir merkezî sınav sistemini
yürürlüğe koymuştur. İki yıl sonra bu görev İstanbul Üniversitesine verilmiştir
ve İstanbul Üniversitesi uzun süre bunu gerçekleştirmiştir ama 1973’te sınav
sorularının çalınması üzerine 74’te bu görevi tekrar Ankara’ya devretmiş,
Hacettepe Üniversitesi görevi devralmış ve 1974’te üniversiteye giriş
sınavlarının tek merkezden yapılması konusu Üniversitelerarası Kurul tarafından
kararlaştırılmış ve ÜSYM faaliyete geçmiştir. 1980’de değişikliğe uğramış ama
bu değişikliğe uğrarken, değerli arkadaşlarım, 1974’te özerk bir kurum olan
ÜSYM yani karar alma ve resen hareket etme kabiliyetine sahip bir kurum, 1980
darbesinden sonra “ÖSYM” adını alırken ve YÖK’e bağlı bir kurum hâline gelirken
bu tüzel kişilik, kamu tüzel kişiliği özelliğini de kaybetmiştir.
Burada değerlendirilmesi gereken bir husus vardır: Bu gelişmenin
bütün safhalarında Sayın İhsan Doğramacı vardır. Yani 1961’de
Üniversitelerarası Kurulun Başkanıdır, Ankara Üniversitesinin Rektörüdür,
1974’te Hacettepenin Rektörüdür, Üniversitelerarası
Kurul Başkanıdır, 1980 sonrasında YÖK Başkanıdır ve dolayısıyla,
Üniversitelerarası Kurul- Hacettepe Üniversitesi-YÖK-Bilkent çizgisi içerisinde
ÖSYM bir önemli halkadır.
Fakat bu yapı içerisinde kurumsal özelliği çok zayıf kalmıştır.
Mesela, Öğrenci Seçme Yerleştirme Merkezinin temel mevzuatı 2547 sayılı
Kanun’da bir maddedir, YÖK’e bağlı bir kurumdur. İkincisi: 124 sayılı
Yükseköğretim Üst Kuruluşları ile Yükseköğretim Kurumlarının İdari Teşkilatı
Hakkında Kanun Hükmündeki Kararname’de bununla ilgili çok fazla bir düzenleme
söz konusu değildir, bir görev yönetmeliği söz konusudur. En önemli, ÖSYM’nin
Kuruluş, İşleyiş ve Görev Yönetmeliği 1982’de çıkmıştır. Onun dışında
yükseköğretim kurumlarıyla ilgili Disiplin Yönetmeliği, Sicil Yönetmeliği ve
görevde yükselme yönetmelikleri vardır, başka bir mevzuat söz konusu değildir.
Şimdi, bu yapı içerisinde çok önemli bir görev üstleniyor Öğrenci
Seçme Yerleştirme Merkezi ama başkanının atanması doğrudan YÖK Başkanına bağlı,
geçici görevle; 2547’nin 38’inci maddesine göre yapılıyor ve geçici yapılıyor.
Bu konuda kadrosu da zaten söz konusu değil.
İki: Bu kadar önemli görevi yapan şahsın kendi üniversitesinin
dışındaki özlük haklarının dışında ek bir ödeme alması da genellikle söz konusu
değil, sadece 400 lira civarında ikinci görev aylığı ve yine benzer rakam
büyüklüğünde bir fazla mesai ücreti. Ayrıca, atama yetkisi yok çünkü bu yetki
YÖK Başkanının.
İkincisi: Disiplin konusunda yetkisi yok, yetki YÖK Başkanının.
Döner sermayeyle ilgili, geçici bir dönem kurulmuş olan döner sermayeden yine
YÖK Başkanı sorumlu ve yaptığı iş, merkezî birimler ve her düzeydeki personel
üzerinde genel gözetim ve denetim görevini yapmak ve sicil vermektir.
Dolayısıyla, bu yapı içerisinde çok etkili, önemli, toplumun
güvenini kazanan ve bunu mahfaza edecek bir büyük hizmeti vermektir. Geriye
dönüp baktığımızda yükseköğretimle ilgili bu alan içerisindeki öğrenci seçme
yerleştirme merkezine Türkiye’de yaklaşık kırk yıldır faaliyet gösteriyor
değerli arkadaşlarım, kamuoyunda çok olumlu bir izlenimi var, örnek oluyor,
âdeta, Türkiye’deki insanlara, Türkiye’de yaşayan insanlara, Türklere gelecekle
ilgili iyi işleyen kurumların varlığına ait bir örnek teşkil ediyor. Yaptığı iş,
öğrencilerimiz için, aileleri için, toplumumuz için büyük önem arz ediyor,
milletin geleceği âdeta, çünkü bunların bilgilerini ölçecek, sıralayacak ve
üniversitelere de yerleştirecek. Bunu zamanında yapacak, etkili yapacak, adil
yapacak ve kayırmacılık olmadan yapacak. Dolayısıyla, öyle bir duygu ortaya
çıkıyor ki, hepimiz çocuklarımızı okuttuk üniversitelerde, içimizde
yükseköğretimde görev yapan insanlar var, öğrencilerle karşı karşıyaydık ve
biz, gerek kendi çocuklarımız gerekse öğrencilerimizin aldığı puanlarla girdiği
bölümler arasında mukayese ettiğimizde vicdanen şu kanaate varıyoruz: Bu kurum
bu görevi yapıyor. Kendi çocuklarımız ve
okuttuğumuz öğrencilerle ilgili bu duyguya kapılmak bir kurum açısından çok önemli,
bunu yerine getirebiliyor. Ama biraz önce verdiğim misalde mevzuatı yok, özerk
değil, yetkileri sınırlı, bir personel rejimi yok. Bu kurum bu görevi nasıl
yapıyor? Bu kurum bu görevi gerçekten de başkanlarından tutarak orada çalışan
insanların özverili çalışmasıyla yapıyor ve bir başka husus: Toplumun güven
duygusu o kadar önemli ki bunu kimse sarsmak istemiyor -hiçbir kurum sarsmaz-
dıştan bir müdahale yapmak ihtiyacı da olmuyor.
Bize düşen görev, yeni yapılaşması içerisinde bu kurumu tekrar çok
daha güvenilir bir hâle getirmek ve bunu korumak zorundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAMİ GÜÇLÜ (Devamla) – Kadrolaşmayla ilgili kaygılar için şunu
söylemek istiyorum: AK PARTİ’nin Hükûmetine
ve Türkiye Cumhuriyetine eğer zarar vermek istiyorsa Yükseköğretim Kurulu bu
konuda bir kadrolaşmaya gidebilir ama bu doğru değildir.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Güçlü.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Çanakkale
Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Cengiz.
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 616 sıra sayılı Kanun
Teklifi’nin birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın milletvekili arkadaşlarım, gerçekten bu akşam görüşmekte
olduğumuz bu yasa tasarısı Ölçme, Seçme ve Yerleştirme Merkezi Başkanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkındaki Kanun ile bazı kanun hükmündeki kararnamelerde
değişiklik yapılmasına dair bir kanun tasarısı ve bizim de Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu olarak genelde desteklediğimiz, katıldığımız bir kanun. Fakat bu
kanunda tespit ettiğimiz bazı noktalar var, onları da sizlerle paylaşmak
istiyorum.
Tabii ki, görüştüğümüz bu kanun gerçekten önemli bir
merkezin, önemli bir kurumun teşkilat yapısını oluşturmakta, bazı yeniliklerle
birlikte düzenlemeler getirmekte ve özellikle bu kurumun çalışmaları ve bu
kurumun ortaya koyacağı çalışma performansı da gelecek nesilleri etkileme,
gelecek nesillerin hayatını etkileme, kaderini belirleme açısından da çok
önemli bir kurum olarak görmekteyiz. Özellikle
teşkilat yapısını incelediğimizde, baktığımızda, güçlü bir teşkilat yapısını
ortaya koyan bir düzenleme ve güçlü yetkilerle ve ayrıcalıkları da ve özgün
koşullarını da beraberinde getiren maddeleri de ihtiva eden bir düzenleme
olarak görmekteyiz.
Bu tasarının 3’üncü maddesinin dördüncü fıkrasında, 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu’nun özellikle dördüncü fıkrasında muaf tutulmasıyla
ilgili, özellikle sınav hizmetlerinin ve sınavdaki iş ve işlemlerin hızlı bir
süreçte yapılması için bu İhale Kanunu’nun kapsamı dışında bırakılmış ve yine
bu Kamu İhale Kurumundan alınacak görüş doğrultusunda, bir yönetmelikle bunlar
düzenlenmesi hedeflenmiştir. Ancak KPS
sınavındaki skandala baktığımızda, üniversitelerimizde son zamanlarda tespit
ettiğimiz olaylara baktığımızda, maalesef, bilim yuvalarında da istemediğimiz
olayların cereyan ettiğini görüyoruz. Özellikle bu konunun, bu maddenin, bu
(4)’üncü fıkranın, Kamu İhale Kurumunun denetimi dışında bırakması da soru
işaretlerini ve çekincelerimizi ortaya koymakta, bu konunun hassasiyetle
uygulanabilirliğini de tartışmaya açmaktadır.
Özellikle bu kurumun çok hassas bir görev ifa etmesiyle birlikte,
bu 3’üncü maddenin (4)’üncü fıkrası, özellikle dikkat edilmesi ve dikkate
alınması ve bu, Başkanlık tarafından da, ÖSYM Başkanı tarafından da bu konunun
titizlikle takip edilmesi gerektiğine inandığımız bir madde. Bunda
hassasiyetimiz var. Bunun mutlaka yeniden değerlendirilmesi… Diğer kurumların
da özgün haklar elde etmesine vesile olabilecek bir düzenleme olarak
görmekteyiz.
Yine, 4’üncü maddenin (8)’inci fıkrasının (b) bendinde ÖSYM
Yönetim Kurulunun yönetimine YÖK’ten bir üye seçilmesiyle ilgili bir konu
vardır. Yine bu konuya da baktığımızda, özellikle bu üyenin, 1 veya 2 üyenin
artırılabileceği gibi bunun Üniversitelerarası Kurul tarafından seçilmesi ve
Üniversitelerarası Kurul tarafından bu üyenin verilmesinin ÖSYM’nin özellikle
özgür ve özgün yapısı için daha doğru ve daha demokratik bir yaklaşım olacağını
ifade etmek istiyoruz.
Yine, değerli milletvekili arkadaşlar, 6’ncı maddenin
(3)’üncü fıkrasında bu madde yer almış ve özellikle bizim yeni bir üniversite
yapımızın, bundan sonraki süreçte YÖK Kanunu’nun da yeniden gündemimize
geleceğini düşünerek YÖK’te ve ÖSYM’de özellikle bilim dünyasını yöneten
kuruluşların o özgür ve özgün yapılarının korunması için bu maddenin bir daha
gözden geçirilmesinin şık olacağını düşünüyoruz.
Özelikle madde 14’te 4652 sayılı Kanun’la, Polis Yüksek Öğretim
Kanunu’nun 10’uncu maddesini ihtiva ederek düzenlenen bu uygulamanın,
Milliyetçi Hareket Partisi tarafından da bir haksızlığın önünün açıldığını
düşünüyoruz. Özellikle, lise ve dengi okulu öğrencilerimizin haklı, birlikte ve
eşit bir mücadele içinde böyle branşlarda, meslek
kuruluşlarında görev almasının önünün açılmasını da doğru bir yaklaşım olarak
görmekteyiz. Bunu da özgürlükler açısından önemli görüyoruz.
Yine, değerli milletvekilleri, 6’ncı maddenin (13)’üncü fıkrasında
özellikle kolluk kuvvetlerinin bu sınav sürecinde verilen görev doğrultusunda
görev yapması ve sabahtan akşama kadar, hatta günlerce görev yapması noktasında
bir ödenek tahsisi yoktu, alamıyorlardı. Bu konunun da gündeme gelmesini bizler
için olumlu bir yaklaşım olarak görmekteyiz.
Çerçeve 12’nci maddede 5 adet vakıf üniversitesi kurulmaktadır. Bu
5 adet vakıf üniversitesi, özellikle Bursa Orhangazi, Türk Hava Kurumu, Ankara
Bilge Üniversitesi, Altın Koza Üniversitesi, Gedik Üniversitesi olmak üzere ve
üniversite hayatımıza vakıf üniversiteleri ve özel üniversiteleri bir kez daha
katmaktadır. Özellikle bu özel ve vakıf üniversitelerinin öz
kaynaklarının yeterli olmamasından kaynaklanan ve öz kaynaklarının güçlü
olmamasından kaynaklanan bu özel ve vakıf üniversitelerinde eğitim ve öğretimin
daha çok öğrenci üzerinden gelecek gelirlere dayandırılan bir bütçe yapılması
ve öğrenci gelirleri üzerinden hesabın yapılması ve böylelikle de özellikle
özel ve vakıf üniversitelerindeki öğrencilerin bir meta olarak görülmesi de
bizim dikkatimizden kaçmamakta. Bu konuda da, özellikle hem YÖK’ün hem
de yetkililerin bu konuyu dikkatle takip etmesi, özellikle Kıbrıs’taki ve
Kafkas üniversitelerinde görülen paralı eğitimde de birçok fiyaskoyu da hep
birlikte yaşamakta ve şahit olmaktayız. Onun için, özellikle bu gibi konulara
dikkat edilmesi, hem YÖK tarafından hem de ÖSYM’de bundan sonra bunların
titizlikle izlenilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, bu kanunun 19’uncu maddesinin
ek 2 listesinde de kütüphanecilerle ilgili bir konu tespit edilmiş. Bunu da
uygun görüyoruz. Özellikle kütüphaneciler teklifte genel idare hizmetleri
sınıfındayken daha sonra komisyonda teknik hizmetler sınıfına alınmış ve bu
doğru bir yaklaşım olmuştur. Ancak buradan da şuraya gelmek istiyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, burada grup başkan vekillerimiz
de var. Canikli de olsaydı, o konuyu da konuşmuştuk
kendisiyle ve bakanlarımız da var. Özellikle geçen günlerde bir haber izledik.
Mardin Müzesi soyuldu. Mardin Müzesi’nin çok değerli eserleri çalındı ve burada
da bir zaafı ortaya çıktı. Özellikle Uşak Müzesi’nde çalınan
Kanatlı Broş’un ve diğer eserlerin ve Türkiye’de çalınan birçok Avrupa ülkesine
giden ve Avrupa’daki birçok müzeyi süsleyen Türk eserlerine baktığımızda, Türk
kültürünün ne kadar zenginliğini ve Türk arkeolojisinin ne kadar verimli bir
noktada olduğunu, Anadolu’nun ne kadar verimli bir toprak olduğuna
baktığımızda, milyonlar ve milyarlar değerinde, paha biçilmez eserleri teslim
ettiğimiz ve zimmet ettiğimiz müzelerdeki müze uzmanlarına ve müze araştırma
uzmanlarına geldiğimizde bunlarla ilgili bir yasa tasarımız da beklemektedir. Özellikle
550 sıra sayılı bu yasa tasarımızın, grup başkanlarımız arasında da mütalaa
edilmesine rağmen şu ana kadar gündeme getirilmemesini de en büyük zayıflık ve
eksiklik olarak görüyorum. Özellikle burada, kütüphanecilerin teknik hizmetler
sınıfına alınmasından sonra, arkeologların, sanat tarihçilerin, özellikle müze
araştırmacısı kapsamında görev alan sanat tarihi, arkeoloji, Hititoloji,
antropoloji, Sümeroloji gibi birçok teknik branşların
hâlâ genel idare hizmetler sınıfında ve yeterli düzeyde haklarını alamaması çok
acı bir durumdur. Özellikle dünya medeniyetlerinin inkişaf
ettiği ve örnek olduğu Anadolu medeniyetinin dünyaya örnek gösterilen bu
zenginliği sunan ve çok önemli, paha biçilmez, işte Kaşıkçı Elması’nı zimmet
ettiğimiz insanlara üç kuruş para verilmesi, arkeolog ve sanat tarihçilerin,
özellikle Kültür Bakanlığı kapsamında beklenen yasada 514 kişinin mağdur edilmesi,
bu Meclise ve Kültür Bakanlığına da yakışmamaktadır. Özellikle bu
meslektaşlarımızın ve...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - ...bu konuda çalışan müzedeki
arkadaşlarımızın seslerinin de duyulmasını diliyorum.
Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Cengiz.
Sayın milletvekilleri, şimdi, soru-cevap bölümüne geçiyoruz, on
beş dakika süreyle.
Sayın Cengiz, Sayın Yıldız ve Sayın Varlı sisteme girmişler.
Sayın Cengiz, buyurunuz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakanım, biraz önce
sormuş olduğumuz sorulardan anladığımız kadarıyla memur ve hizmetli
arkadaşlarımızın eğitim-öğretime hazırlık ödenekleriyle ilgili bir hazırlığınız
olmadığını, bu konuda da bir düşünceniz olmadığını herhâlde arkadaşlarımız
duymuştur. Özellikle biraz önce bahsettiğiniz o okul müdürlerimizin özellikle
beş yıllık rotasyondan sonra… Bu beş yıllık rotasyon niye çıkmıştır, niye
çıkarmışızdır? Tam verimli bir çağda, verimli olan bu okul müdürlerimizin kendi
yöresindeki çalışmalarını da düşünerek, bu rotasyonun amacı, sebebi siyasi
midir, yoksa teknik veya eğitimsel bir yönü mü vardır? Bu da yine kafalarımızı
kurcalamaktadır. Özellikle bundan dolayı yeterli düzenleme
yapılmadığından ve burada çıkarmış olduğumuz kanun ve düzenlemeleri ve Bakanlık
uygulamalarını incelediğimizde, önce bir uygulama yapılmakta, sonra bu
uygulamalar bozulmakta veya yine kendimiz bozmaktayız veya mahkeme tarafından
bozulmakta ve bu bozulmalardan mütevellit de hem eğitim-öğretim hem
eğitim-öğretimi ayakta tutan öğretmen arkadaşlar hem idareci arkadaşlar hem de
oradaki personel maalesef bundan zarar görmektedir. Biz özellikle bu
konuda net olarak, çıkışınızı anlayamadık. Diğer arkadaşlarımız da bunu
anlayamamışlar.
Biz özellikle millî eğitim camiasında, okullarımızda yakacak,
temizlik, güvenlik olaylarında da çok büyük sıkıntı olduğunu söylüyoruz.
Özellikle tuvaletlerde olan kazalar gündemimize gelmişti, kapılardaki öğrenci
sıkışmaları gündemimize gelmişti. Özellikle…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Cengiz.
Sayın Yıldız…
SACİD YILDIZ (İstanbul) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bir önceki sorularıma herhâlde Sayın Bakan yazılı cevap
verecektir -alamamıştım cevabı- öyle
umuyorum.
Şimdi, hekimlik çok önemli, kutsal bir meslek olarak bilinir. Her
ne kadar Sayın Sağlık Bakanı nicelik üzerinde durmaktaysa da hekimlikte nitelik
çok önemlidir. Bu bağlamda şunları sormak istiyorum:
Ülkemizde hâlen kaç tane tıp fakültesi vardır? Toplam
kontenjanları ne kadardır? Bunların hangilerinde, temel tıp bilimleri dâhil
olmak üzere eğitim-öğretim sürdürülmektedir? Başka üniversitelerin
fakültelerinde öğrencileri eğitilen tıp fakülteleri hangileridir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yıldız.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Seçim bölgem Gaziantep’in en büyük sorunu
eğitim yetersizliğidir. Zatıaliniz de konuyu
bilmektesiniz. Ancak üzülerek şunu söylemekte yarar görüyorum: Gaziantep’te
eğitimle ilgili gerçek tedbirler alınamamaktadır. Bir hafta-on gün önce
Gaziantep’e gittiğimde Kent Konseyinin bir toplantısı vardı, konu eğitimdi. Üst
düzeyde hiç kimsenin olmadığını gördüm.
Sayın Bakanım, eğitim yetersizliğini gidermek için Gaziantep’te
gerçekten kalıcı önlemleriniz nelerdir?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Özdemir.
Buyurunuz Sayın Bakan.
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Teşekkür ederim
Sayın Başkan.
Daha önceki soru-cevap bölümünde geneli üzerinde yapılan
görüşmeler esnasında sorulan soruların tekrarı söz konusu oldu.
Memur ve hizmetli kadrosunun eğitim-öğretim ödeneğine ilişkin bir
çalışmamız olup olmadığı… Bu yönde bir hazırlığımızın olmadığını ifade
etmiştim.
Yine okul müdürleri için belirlenen rotasyon uygulaması
konusundaki sorulara da cevap vermiştim. Bir tek burada belki ilaveten
“Kararlar siyasi miydi?” derseniz… Bu okul müdürlerinin beş yılı doldurmuş
olmalarından yola çıkarsak eğer, yaklaşık sekiz yıldır iktidarda olduğumuz
düşünülürse, atanmış öğretmenlerin bir çoğunun da
belki beş yılın üzerinde görev yapmaları değil, tam tersine, iktidarımız
dönemini de kapsayacak bir şekilde alındığı düşünülürse burada siyasi bir
kararın olması söz konusu değil. Hizmetin bu anlamda yürütülmesi açısından,
tekraren söylüyorum, işletme anlamında okullarda idarecilerimizin daha yeni
heyecanlarla… Başarılı ise, zaten başarılı bir okul
idarecisinin bir başka okulda da başarılı olmasının mümkün olduğunu,
dolayısıyla, bunda herhangi bir siyasi karar olmadığı gibi, eğitim-öğretimin
hareketli bir sistem olduğu düşünülürse yeni değişiklikler konusunda -ki çok
uzun bir zaman oldu, yaklaşık bir yıla yakın oldu bu değişiklik yapılalı- şu
ana kadar da bize iletilen bir şikâyet -minimum düzeyde olmakla- bir sıkıntımız
yok.
Diğer husus da okulların temizlik, güvenlik ve yakacak konusunda
sıkıntıları olduğu konusundaydı. Bugün artık, okullarımızın temizliğine ilişkin
genel bütçeden bir ödenek koyduk ve temizlik konusunda koymuş olduğumuz
ihalelerle artık, okullarımızın temizliğini karşılayacak ve hizmet alımı
suretiyle ihaleler yapılacak. Bu yıl ilk kez bütçede bunun bir karşılığı var.
Bunun dışında güvenlik konusuna da değindiniz yine okullarımızla
ilgili.
Bundan beş altı yıl önce, ben çok iyi hatırlıyorum, okullarda
sürekli “Okulda şiddet, okulun güvenliği, okulda şu oldu, okulun önünde bu
yakalandı.” diye… Ondan sonra, “Güvenli Okullar Projesi”
çerçevesi içerisinde İçişleri Bakanlığı ile Millî Eğitim Bakanlığı arasında iş
birliği protokolünün imzalanmasından sonra okullarımızın özellikle dışarıdan
gelecek risklere karşı güvenliğinin sağlanması konusunda alınan tedbirler
neticesinde, 16 milyon öğrencisi olan, âdeta bir ülke büyüklüğünde öğrenci
nüfusuna sahip Millî Eğitim Bakanlığında özellikle şiddet ve güvenlik
sorunlarının diğer birçok ülkeyle kıyaslanmayacak düzeyde ve minimum olduğunu
ifade etmek isterim.
Elbette, gençlerimiz ve gençliğimiz her zaman risk altındadır. Bu
risklerin öngörülerek, ebeveynlerin eğitimi de dâhil olmak üzere Millî Eğitim
Bakanlığı bu anlamda en yüksek düzeyde, meseleyi hassasiyetle ele almakta ve
gerekenleri yerine getirmektedir.
Sayın Özdemir, Gaziantep’in en önemli probleminin eğitim olduğunu
ve Kent Konseyi toplantısı gibi önemli bir konuda üst düzeyde bir katılım
olmadığını söyledi.
Doğrusunu isterseniz buna Gaziantep de dâhil olmak üzere İstanbul,
Şanlıurfa, Maraş, Adana, Mersin, Bursa gibi büyük kentlerimizde, göç alan kentlerimizde, ki bu göç alma ve büyüme konusunda en hızlı
ikinci şehir olduğu için Antep’te, eğitim sorunlarının planlanması konusunda
tabii ki daha özel ve daha farklı, ayrıcalıklı bir muamele yapmak gerekiyordu.
Bizim bu yıl… Yani “Üst düzey katılım.” diyorsunuz, ben 2 kez Gaziantep’te
eğitim sorunlarını ele alan başka toplantılar yaptım. Müsteşarımız da bütün
bürokratlarımızla birlikte, ilgili tüm genel müdürlerimizle birlikte Antep’te
sorunları yerinde görmek, sorunların tam anlamıyla ortaya konulması için bütün
okulları da gezmek suretiyle sorunun ne olduğunu ortaya koymak ve bunun çözümü
konusunda bir çalışma yürüttüler ve bu çalışmaların neticesinde alınması
gereken tedbirler önümüzde. Elbette ki en problemli gördüğümüz, en yüksek göç
alan, derslik sayısı olarak en yüksek ihtiyaç duyduğumuz ilk on ile
yatırımlarda çok ciddi bir ağırlık verdik. Bu yıl -Gaziantep’in 2011 yılı
yatırımları da- ilköğretim için İl Özel İdaresine gönderdiğimiz miktar 14
milyon TL. Yine, 2011 yılına alınacak olan yatırımlarımızda, Gaziantep İslahiye’ye, yine Gaziantep Şahinbey’e, Gaziantep Nizip’e,
Şahinbey’e, Şehitkamil’e, Oğuzeli’ne yine Şahinbey, Nizip ve Şahinbey olmak
üzere merkezdeki yoğun bölgelere ortaöğretim kurumlarının yapılmasını yatırım
programına aldık. Dolayısıyla, bu konuda gösterdiğimiz bir özen söz konusu.
Sayın Yıldız’ın bir sorusu vardı. 60’ı devlet üniversitelerinde,
17’si vakıf üniversitelerinde olmak üzere 77 tıp fakültesi var ve bu
fakültelere tahsis edilmiş olan 7.549 kontenjan var. “Adıyaman, Yozgat Bozok, Dumlupınar Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi,
Giresun Üniversitesi, Hitit Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi, Sakarya Tıp
Fakültesi ve başka üniversitelerde eğitim görüyorlar.” şeklinde bilgilendiriyor
YÖK.
Soruların eksik kalan kısımları varsa Sayın Başkan, yazılı olarak
cevaplandıracağım.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 23.44
YEDİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 23.48
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu),
Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
67’nci Birleşiminin Yedinci Oturumunu açıyorum.
616 sıra sayılı Kanun Teklifi’nin görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sıraya alınan, Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür Bakanları
Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
3.- Güneydoğu Avrupa (GDA) Kültür
Bakanları Konseyi Şartnamesinin Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/392) (S. Sayısı: 592)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından, kanun tasarı ve
teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 17
Şubat 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 23.49