DÖNEM: 23 CİLT:
92 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE
BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK
DERGİSİ
61’inci Birleşim
8 Şubat
2011 Salı
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve
kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar
tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına
uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ
L E R
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II.- GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM
DIŞI KONUŞMALARI
1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, Ardahan iline yapılan
yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Gaziantep ve Kilis
illerinde bugüne kadar gerçekleştirilemeyen GAP yatırımlarına ilişkin gündem
dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
3.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, Mardin Tarihî Dönüşüm
Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN
KONUŞMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’nın, CHP Genel Başkanına sataşması nedeniyle konuşması
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın, Yalova Milletvekili
Muharrem İnce’nin, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da yeni yapıldığı söylenen bazı kamu
binalarının tadilatlı olduğuna; bu konuda Başbakana yalan söyletenleri
kınadığına ilişkin açıklaması
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın, Mezopotamya’nın en gözde,
en tarihî, en kültürel şehri Mardin’in, dinlerin, dillerin, mezheplerin,
inançların kenti olduğuna ilişkin açıklaması
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, valinin, bürokratların
ve hiç kimsenin Başbakana yalan söylettiremeyeceğine ilişkin açıklaması
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’e gazilik
unvanının verilmesinin yıl dönümüne ilişkin açıklaması
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, torba yasadan vazgeçip
başka kanun görüşmeye başlamanın nezaketsiz ve millet iradesini yok sayan bir
anlayış olduğuna ve kınadığına ilişkin açıklaması
6.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı
Sakık’ın, CHP’yi yanlış değerlendirdiğine ilişkin açıklaması
7.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in, Konya Milletvekili Atilla
Kart’ın, komisyon görüşmeleri sırasında sorduğu soruları çarpıtarak tekrar
sorduğuna, gerek hâkim ve savcı mülakatında gerekse unvanlı personel alım
mülakatında sorulan sorulara ilişkin açıklaması
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL
KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI
ÖNERGELERİ
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, kanser
tedavisi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji ilaçlarının tedarikinin
kolaylaştırılması için alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1026)
2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, DİSK
eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti davası ile ilgili iddiaların
araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1025)
B) GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Sayıştayın “Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele” adlı performans denetim raporu
hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/20)
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
Sayıştayın “Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu”
adlı performans denetim raporu hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/21)
C) ÖNERGELER
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın; Türk Silahlı Kuvvetleri
İç Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/253)
doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/256)
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU
ÖNERİLERİ
1.- (10/597) esas numaralı, GAP bölgesindeki sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin ön görüşmelerinin Genel Kurulun
08/02/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
2.- (10/601) esas numaralı, akaryakıt kaçakçılığındaki artış ve
Hükûmet tarafından alınan önlemlerin değerlendirilmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına dair önergenin ön görüşmesinin Genel Kurulun 08/02/2011
Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek ve arkadaşları
tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan “Dünyada Petrol
Fiyatları” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin 08/02/2011
Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı birleşimde
yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
4.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin
yeniden düzenlenmesine; Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkındaki
(11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp alınmayacağı
hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 15/2/2011 Salı günkü birleşiminde
yapılması ile 610 ve 609 sıra sayılı kanun tasarılarının temel kanun olarak ve
bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ Grubu önerisinin işleme alınıp alınmayacağı hususunda
Oturum Başkanının tutumu hakkında
X.- KANUN TASARI VE
TEKLİFLERİ İLE KOMİSYON-LARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum
ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)
2.- Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal
Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk ve 17 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın; Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 29
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin
İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan’ın; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın;
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay
Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili Gürcan
Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Kocaeli Milletvekili
Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın;
Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın; Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un;
Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M.
Akif Hamzaçebi’nin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2 Milletvekilinin
Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii
Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/971,
2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236, 2/237, 2/258, 2/259,
2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377, 2/400, 2/425, 2/444,
2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587, 2/591, 2/677, 2/681,
2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714, 2/740, 2/753, 2/760,
2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805, 2/806, 2/808, 2/809,
2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı: 610)
XI.- YAZILI SORULAR VE
CEVAPLARI
1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, basın özgürlüğüne ve
ısmarlama soru sordurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17536)
2.- Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, basın özgürlüğüne
ve ısmarlama soru sordurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17537)
3.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, ısmarlama soru
sordurulduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17538)
4.- Gaziantep Milletvekili Akif Ekici’nin, Cumhurbaşkanlığının ve
Başbakanlığın harcamalarındaki artışa ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17596)
5.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Güney Kıbrıs Rum
Kesimindeki bir basketbol maçında yaşanan olaylara ilişkin sorusu ve Devlet
Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/17650)
6.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, Taşınır Mal Yönetmeliği
Genel Tebliğine ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/17712)
7.- Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in, stadyumların bakımına
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Faruk Nafız Özak’ın cevabı (7/17730)
8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Katar’da yapılması
planlanan büyükelçilik binası ihalesine ilişkin sorusu ve Dışişleri Bakanı
Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/17879)
9.- Adana Milletvekili Nevingaye Erbatur’un, mobbingle mücadeleye
ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Mehmet Zafer Çağlayan’ın cevabı (7/17928)
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 14.00’te açılarak sekiz oturum yaptı.
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız ve 27 milletvekilinin,
üniversite öğrencilerine yönelik orantısız güç kullanımının nedenlerinin
(10/1021),
Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin,
Hakkâri’deki hava kirliliği sorununun (10/1023),
Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin,
öğrencilere karşı orantısız güç kullanılmasının nedenlerinin (10/1024),
Araştırılarak alınması gereken önlemlerin,
Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal ve 19 milletvekilinin, 27
Mayıs 1960 darbesinden bugüne kadar Türk Silahlı Kuvvetleri personelinin
uğradığı hak kayıplarının araştırılarak yapılması gereken düzenlemelerin
(10/1022),
Belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini
alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
İzmir Milletvekili K. Kemal Anadol, OSTİM ve İvedik’te meydana
gelen müessif kazayla ilgili Hükûmet yetkililerinin beyanlarına,
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, OSTİM ve İvedik’te meydana
gelen kazaların herkese ders olmasına,
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, iş kazalarına karşı iş
yerlerinde alınacak tedbirlere,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Cumhuriyet Halk Partisi adına Grup Başkanvekilleri İzmir
Milletvekili K. Kemal Anadol, Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi, Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, uyguladığı tarımsal politikalarla çiftçileri
işsizliğe ve yoksulluğa ittiği, kırmızı et fiyatlarında yükselişe neden olduğu,
tarımsal üretimi ve üreticileri desteklemek yerine ithalatı teşvik ederek
görevinin gereklerine aykırı davrandığı iddiasıyla Tarım ve Köyişleri Bakanı
Mehmet Mehdi Eker hakkında gensoru açılmasına ilişkin önergesi (11/13) Genel
Kurulun bilgisine sunuldu; önergenin gündeme alınıp alınmayacağı konusundaki
görüşme gününün Danışma Kurulu tarafından tespit edilip Genel Kurulun onayına
sunulacağı açıklandı.
Türk Silahlı Kuvvetleri Deniz Unsurlarının; Korsanlık/Deniz
Haydutluğu ve Silahlı Soygun Eylemleriyle Mücadele Amacıyla Yürütülen
Uluslararası Çabalara Destek Vermek Üzere, Gereği, Kapsamı, Zamanı ve Süresi
Hükûmetçe Belirlenecek Şekilde Aden Körfezi, Somali Karasuları ve Açıkları,
Arap Denizi ve Mücavir Bölgelerde Görevlendirilmesi ve Bununla İlgili Gerekli
Düzenlemelerin Hükûmet Tarafından Belirlenecek Esaslara Göre Yapılması İçin
Türkiye Büyük Millet Meclisinin 10/2/2009 Tarihli ve 934 Sayılı Kararıyla
Hükûmete Verilen ve 2/2/2010 Tarihli ve 956 Sayılı Kararıyla, Bir Yıl Uzatılan
İzin Süresinin Anayasanın 92’nci Maddesi Uyarınca 10/2/2011 Tarihinden İtibaren
Bir Yıl Daha Uzatılmasına Dair Başbakanlık Tezkeresi (3/1407) görüşmelerini
müteakip yapılan oylamadan sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı
ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları Raporlarının (1/883) (S. Sayısı: 568) görüşmeleri komisyon
yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan
Köktürk ve 17 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın; Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 29
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin
İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili
Selçuk Ayhan’ın; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Adana Milletvekili
Yılmaz Tankut ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın;
Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Tokat Milletvekili Reşat
Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Giresun
Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili
Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın; Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in; Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş’ın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın;
Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ile 1 Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2
Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin; Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134,
2/175, 2/235, 2/236, 2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344,
2/356, 2/363, 2/377, 2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507,
2/540, 2/553, 2/587, 2/591, 2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690,
2/691, 2/698, 2/714, 2/740, 2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800,
2/801, 2/802, 2/805, 2/806, 2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S.
Sayısı: 606) yedinci bölümüne kadar kabul edildi.
Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş, Manisa Milletvekili Şahin
Mengü’nün, 133 ve 134’üncü maddelerin gerekçelerinin yazılmamasında bir
şeylerin saklandığı şeklindeki ifadesine,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık, İstanbul Milletvekili Mustafa
Özyürek’in konuşmasında geçen “Faili meçhul olaylara iktidar da muhalefet de
seyirci kalıyor” ifadeleriyle faili meçhul olayların araştırılması için iktidar
ve muhalefeti göreve davet ettiğine,
İlişkin birer açıklamada bulundular.
Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın
şahsına sataşması nedeniyle bir konuşma yaptı.
Alınan karar gereğince, 8 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşime 01.11’de son verildi.
Nevzat
PAKDİL
Başkan
Vekili
Bayram ÖZÇELİK Murat
ÖZKAN
Burdur Giresun
Kâtip Üye Kâtip
Üye
No.: 78
II.
- GELEN KÂĞITLAR
8
Şubat 2011 Salı
Meclis Araştırması ve Genel Görüşme Önergeleri
1.-
Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 Milletvekilinin, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler
cinayeti davası ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1025) (Başkanlığa geliş tarihi:
08/12/2010)
2.-
Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, kanser tedavisi olanaklarının geliştirilmesi
ve onkoloji ilaçlarının tedarikinin kolaylaştırılması için alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1026) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
3.-
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştay’ın “Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele” adlı performans denetim raporu hakkında bir genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/20) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2010)
4.-
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştay’ın “Büyükşehir
Belediyelerinde Altyapı Faaliyetlerinin Koordinasyonu” adlı performans denetim
raporu hakkında bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
8 Şubat 2011 Salı
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 15.00
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Harun TÜFEKCİ (Konya),
Fatih METİN (Bolu)
BAŞKAN
– Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı
yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme
geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem
dışı ilk söz Ardahan iline yapılan yatırımlar hakkında söz isteyen Ardahan
Milletvekili Saffet Kaya’ya aittir.
Buyurun
Sayın Kaya. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİ GÜNDEM DIŞI KONUŞMARI
1.- Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın,
Ardahan iline yapılan yatırımlara ilişkin gündem dışı konuşması
SAFFET
KAYA (Ardahan) – Değerli Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım;
hepinizi en derin sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Bugün,
özellikle Ardahan iliyle ilgili, serhat ilimizle ilgili söz almamın maksadı şu
idi: 21 Ocak 2011’de Başbakanımız, özellikle dünya liderimiz Ardahan ilimizi
ziyarette bulundular.
Ardahan
ilimizin nüfusu 17 bin olmasına rağmen gönlü güzel, yüreği güzel o şerefli
halkımız, o serhat ilimizin insanları çok Değerli Başbakanımızı mahşerî bir kalabalıkla
karşılamış oldu. Ben buradan özellikle Ardahan halkına şükranlarımı,
saygılarımı arz ediyorum. Evet, bir Başbakanı Ardahan halkının eksi 12 derecede
mahşerî bir kalabalıkta karşılaması gerçekten gurur verdi bize. Çünkü
Başbakanımızı Türkiye'nin her ili sevdiği gibi, Türkiye sevdiği gibi Ardahan
halkı da gönlüne ve bağrına basmıştır.
Özellikle
gelme sebebi her ilde olduğu gibi hizmetlerin ifa edilmesi ve hizmetlerin
açılışı noktasında Ardahan’ımızı şereflendirdiğinde Ardahan’ın cumhuriyet
tarihinin en büyük hizmetlerine damgasının vurulduğu bir gündü. Bunu, birileri,
maalesef, kesinlikle Ardahan’a hiç hizmet gelmemiş gibi kamuoyuyla paylaşmış
olabilir ama yüce heyetinize ve yüce Parlamentoya özellikle seslenerek şunu
söylemek istiyorum: Bir üniversitenin Ardahan’a gelmesi, Ardahan için çok ciddi
bir anlam taşımaz mı? Ardahan’da yapılan barajlar Ardahan’ın geleceğine,
iklimine, tarımına ve hayvancılığına katkı sağlamaz mı? Okulların yapılması
katkı sağlamaz mı? Fen liselerinin yapılması katkı sağlamamız mı? Duble
yolların yapılması katkı sağlamaz mı? Anadolu liselerinin yapılması katkı
sağlamaz mı? Elbette ki bunlar cumhuriyet tarihinden bugüne ilk defa AK PARTİ
hükûmetleri döneminde, Ardahan iline ve Türkiye'nin inşaat şantiyesine döndüğü
gibi, yapılan en büyük hizmetlerdir.
Ben,
buradan, özellikle Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanından huzurunuzda özür
dilemek istiyorum. Özrümün sebebi şu: Yapılan hizmetlerden rahatsız olduğu için
özür diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Çünkü, maalesef, yapılan
hizmetleri Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanının takdir etmesi gerekirken ve
geçmişte o bölgeye çakılan bir çivi yokken kendi dönemlerinde, bölgede göç
durmuş, bölgede yatırımlar artmış ama maaleseftir ki hizmetlerden korkan,
hizmetleri reddeden bir Ana Muhalefet Partisi Genel Başkanı düşünemiyorum ben
kesinlikle ve ben kendisinden bu yapılan hizmetlerden dolayı özür diliyorum.
Hizmetlerden korktuğunuz için sizden gerçekten özür diliyorum. Ben üzülerek
söylüyorum ki, geçmişte benim bölgeme çaktığınız bir çivi yoktur -tabiriyle-
bir eseriniz yoktur. Ancak ve ancak AK PARTİ hükûmetleri döneminde ve onun
gerçekten gerçek, ciddi devlet adamı, siyaset adamı Başbakanımız döneminde
hizmetler bu memleketimize yansımıştır. (AK PARTİ sıralarından “Bravo!” sesleri,
alkışlar) Ve bölgemiz bu anlamda gerçekten kalkınıyor. Evet, Başbakanımızla da
gurur duyuyoruz, dünya lideri olduğu için gurur duyuyoruz, onur duyuyoruz
kesinlikle.
Maalesef
birileri çıkıyor, hâlen daha kendi partisinin içindeki sözcüleri askerden medet
umuyor. Hâlen daha vesayet rejimini özendirenler var, maalesef. Türk Silahlı
Kuvvetlerini hiç kimsenin yıpratmaya hakkı olmadığı gibi, Türk Silahlı
Kuvvetlerini siyasete çekmeye de hiç kimsenin hakkı yoktur. (CHP sıralarından
gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın Kaya…
K.
KEMAL ANADOL (İzmir) – Ne diyor bu yahu!
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Ne konuşuyorsun sen?
BAŞKAN
– Sayın Kaya, gündem dışı konuşmayı Ardahan iliyle ilgili istemiştiniz. Lütfen…
SAFFET
KAYA (Devamla) – Efendim Başkanım?
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Kimle konuşuyorsun?
BAŞKAN
– Gündem dışı konuşmayı Ardahan iline yapılan yatırımlarla ilgili istemiştiniz.
GÜROL
ERGİN (Muğla) – Silahlı kuvvetlere yapmadık bir şey mi bıraktınız?
SAFFET
KAYA (Devamla) – Dolayısıyla, bölgemiz kalkınan, büyüyen, gelişen bir Ardahan
olmuştur. Türkiye’de yapılan hizmetler gibi bu gerçekleri inkâr edebilirsiniz,
bakıp kör olabilirsiniz ama gerçek odur. İşte orada Sayın Başbakanımız
geldiğinde 20 bin insan sevgi seliyle karşıladı.
M.
NURİ YAMAN (Muş) – Mahşerî bir kalabalık, mahşerî!
SAFFET
KAYA (Devamla) – Bu, hizmetin gereğidir; bu, Başbakanımıza, AK PARTİ’ye
gösterilen önemin gereğidir. Bu gerçekleri görmemiş olabilirsiniz, inkâr etmiş
olabilirsiniz ama bunlar gerçek. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Onun
için, biz başkaları gibi halkı araç kabul etmiyoruz, halkı amaç kabul ediyoruz,
halkı ortak payda kabul ediyoruz, halkın sorunlarıyla dertleniyoruz. İşte, onun
içindir ki serhat ilimiz Ardahan kalkınıyor, kalkınacak ve daha da büyüyecek.
Allah’ın izniyle böyle olacak. Buna hiç kimse engel olamaz. Bu selin önünden
hiç kimse tomruk kaçıramaz, açık söylüyorum. Çünkü vatandaş hizmeti de takdir
ediyor, yapılanı da takdir ediyor. Ne kadar bunu inkâr ederseniz edin, Türkiye
şaha kalkmıştır, Türkiye inşaat şantiyesine dönmüştür. Serhat ilimiz de
cumhuriyet tarihinin en büyük hizmetlerini almıştır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SAFFET
KAYA (Devamla) - Teşekkür edebilmek için Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Kaya, ek süre vermiyoruz, biliyorsunuz uygulamayı.
Teşekkür
ediyorum.
SAFFET
KAYA (Devamla) – Peki efendim, teşekkür ediyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Hamzaçebi.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı konuşmasında, Doğu
Anadolu Bölgesi’ne yapılan hizmetlerden Cumhuriyet Halk Partisi Genel
Başkanının rahatsız olduğu yönünde bir değerlendirme yapmak suretiyle
Cumhuriyet Halk Partisi Grubuna sataşmada bulunmuştur. Bu nedenle, izninizle,
İç Tüzüğün 69’uncu maddesine göre kürsüden söz istiyorum efendim.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Hamzaçebi, sataşma nedeniyle üç dakika söz veriyorum.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif
Hamzaçebi’nin, Ardahan Milletvekili Saffet Kaya’nın, CHP Genel Başkanına
sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; biraz önce
burada konuşan Adalet ve Kalkınma Partisinin Sayın Milletvekili, Doğu Anadolu
Bölgesi’ne Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin yapmış olduğu birtakım
icraatlar, yatırımlar nedeniyle Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanının
rahatsız olduğu, mutlu olmadığı yönünde bir değerlendirme yaptı.
SAFFET
KAYA (Ardahan) – Doğru.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Sayın Milletvekilinin kendi bölgesine yönelik olarak
kendi partisini, hükûmetini koruyucu, kollayıcı değerlendirme yapmasını hoş
görmek isterim ama bu hoşgörüyü, aslı astarı olmayan bir iddiaya dayandırmak
suretiyle ifade etmesini yadırgadığımı ve bu ifadenin gerçeklere aykırı
olduğunu ifade etmek istiyorum.
Sayın
Başbakan, gittiği birçok yerde sayısız tesisi hizmete açtığını ifade ediyor,
altmış dokuz tesis, otuz tesis, kırk tesis, elli tesis gibi. Nitekim, Doğu
Anadolu Bölgesinde Ardahan’da Sayın Başbakanın açılışını yaptığını ifade ettiği
tesislerden bir tanesinin, yerinde inceleme yapan milletvekilimiz tarafından
bir istinat duvarı olduğu anlaşılmıştır. Konu bu şimdi.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Evet, doğru.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz, gelip, bu iddiaya, bu tespite yönelik bir
açıklama yapabiliyor musunuz? Sayın Başbakanın Ardahan’da açtığı tesisler
arasında, açtığını iddia ettiği tesisler arasında istinat duvarı var mıdır, yok
mudur?
ÖZKAN
ÖKSÜZ (Konya) – Tesisin ismini söyle.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Üç tane menfez yapılmış, üç tane menfezin söz konusu
tesisler arasında yeri var mıdır, yok mudur? Telekom binalarının yapılması,
Telekom binalarının onarılması, Sayın Başbakanın hizmete açtığı tesisler
arasında var mıdır, yok mudur? Şimdi bunlar tesis midir değerli
milletvekilleri? İstinat duvarı, bina onarımı, menfez.
Biz,
Sayın Başbakanın açtığını iddia ettiği bütün tesisleri inceliyoruz. Biz, tesis
açılmasından mutlu oluruz, yeter ki yatırım yapılsın, yeter ki istihdam
alanları açılsın, yeter ki işsizler iş bulsun. Gerçek budur.
Sayın
Başbakan, yatırım yapmayan bir ekonomide, büyümeyen bir ekonomide bir işsizlik
rekorunun sahibidir. Türkiye’de işsiz sayısı 2002 yılında 2 milyon 464 binden
şimdi 3 milyona çıkmıştır. İş aradığı hâlde iş bulma umudunu kaybettiği için
İŞKUR’a kayıt yaptıramayan insanların sayısı 1 milyon artmıştır. Resmî işsiz
sayısı, düzeltilmiş rakamlarla birlikte 2,5 milyondan 5 milyona çıkmıştır. Siz
gelin bunun açıklamasını yapın. Bunun açıklamasını yapabiliyorsanız ben sizi
tebrik edeceğim.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
Gündem
dışı ikinci söz, Gaziantep ve Kilis illerinde bugüne kadar gerçekleştirilemeyen
GAP yatırımları hakkında söz isteyen Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’e
aittir.
Buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALARI (Devam)
2.- Gaziantep Milletvekili Yaşar
Ağyüz’ün, Gaziantep ve Kilis illerinde bugüne kadar gerçek-leştirilemeyen GAP
yatırımlarına ilişkin gündem dışı konuşması ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel
Eroğlu’nun cevabı
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün
Gaziantep’imizin gazilik unvanı alışının 90’ıncı yıl dönümü. Böyle bir günde
hem Gaziantepli hemşehrilerimi hem de ulusumuzu bu gazilik unvanının verilişi
nedeniyle içtenlikle kutluyorum. Gaziantep, özellikle Kurtuluş Savaşı destanı
içerisinde çok önemli yer tutan bir savunmanın sonucunda cumhuriyetimizi bize
kuran ve emanet eden Ulu Önder Atatürk’ün Türkiye Büyük Millet Meclisinden
aldığı kararla gazilik unvanını almıştır. Bugün de o kararın 90’ıncı yıl
dönümünü kutluyoruz.
Tabii,
bu gazilik, kahramanlık unvanına her şehrimiz layıktır. Önemli olan bu
şehirlerin bu unvanı aldıktan sonra gerekli kalkınmayı sağlayıp sağlamamasıdır.
Gaziantep çok büyük göç alan bir kent. Nüfus artış oranı yüzde 28’lere varmış.
GAP illeri arasında da yer alan Kilis ve Gaziantep illerimiz maalesef GAP’tan
gerekli payı alamamaktadır. Ne belediyelerimiz yardım alabilmektedir ne de
yarım kalan projeler devam etmektedir. Mesela Kayacık sulaması hâlen bitirilememiştir.
Belkıs-Nizip pompaj sulaması hâlen tamamlanamamıştır. 2009 yılından beri
programda olan ve proje aşamasında bulunan Doğanpınar Barajı ne hikmetse proje
aşamasından bir adım ilerleyememiştir. Her sorumuza cevap veren Sayın Çevre
Bakanı Doğanpınar’ı söylemiş ama hiçbir adım atılmamıştır. Ayrıca Ardıl Barajı
iki yıldır tartışılıyor ve Gaziantep’te de sansasyon yaratılıyor ama maalesef
onda da bir adım atılamamıştır. Ayrıca, Kilis’te Elbeyli civarındaki
köylerimizden yedi köye sulama kanalları, ana kanalları yapılmamıştır ve
yapılmayacağı söylenmektedir. Bu karar siyasi midir, bunu bilmek istiyoruz.
Ayrıca ana kanallardan sonra bu köylere su taşıyacak olan kılcal kanalların
yapılmaması da büyük eksikliktir.
Biz,
tarıma önem vermezsek, hayvancılığa önem vermezsek o bölgeyi kalkındırma
şansımız yok. Musabeyli, Polateli, Elbeyli’de bu tarıma dayalı destekleri
muhakkak sağlamak zorundayız.
Kilis’te
Suma Fabrikasının özelleştirilmesinden sonra zeytincilik can çekişmektedir.
Öncüpınar
Sınır Kapımız diye önemli bir sınır kapımız var. Bunun modernize edilip sınır
ticaretine açılması lazım ama maalesef bu da bugüne kadar bakanlıkların
programında bulunmamaktadır.
Mayınlı
araziler sorunu, o bölge için büyük sorundur. Mayınlı arazilerin acilen
temizlenip bölge halkına dağıtılması lazım ama maalesef bu konularda hiçbir
olumlu adım atılamamış ve GAP Eylem Planı’nda da maalesef Gaziantep ve Kilis’e
gerekli önem verilmemiştir.
Dileğim
ve umudum, açılışlara gelerek büyük ölçüde insanları toplayan ve Gaziantep’e
-dokuzuncu mudur- onuncu kez gelip de hiçbir üretim tesisini açmayan Sayın
Başbakanın ve bakanların bu konuda duyarlı olmasını diliyoruz.
Ayrıca,
kalkınma yatırımla olur, istihdam yatırımla olur. Bu kadar borçlanmanın, bu
kadar özelleştirmenin sonucunda, GAP’a bu kadar İşsizlik Fonu’ndan fon
ayrılmasına rağmen, hâlen Gaziantep, Kilis gibi kentler işsizlik sorunuyla
karşı karşıyaysa bunu iyi düşünmek lazım. Gaziantep, Kilis bu durumda ise
doğuya Allah yardım etsin demek lazım.
Ayrıca
da demokrasi hiçbir kimsenin tekelinde değildir. “Demokrasi benim için
araçtır.” diyenler, “Bu orduyla mı savaş yapacağız?” diyenler bugün Silahlı
Kuvvetleri savunuyorlarsa bunda bir çelişki vardır. Elbette ki Silahlı
Kuvvetlere hepimiz sahip çıkmalıyız. Ulu Önder Atatürk’ün mirası olan Türkiye
Büyük Millet Meclisinde herkes orduya saygılı olmak zorunda. “Az saygılı, çok
saygılı” tartışmaları bu Meclise yakışan tartışmalar değildir.
Ayrıca,
ekonomimizi en büyük şekilde bitiren olay büyük alışveriş merkezleridir.
Gaziantep’te yanlış imar tadilatları nedeniyle gerçekleştirilen alışveriş
merkezleri küçük esnafı bitirmiştir ve küçük esnafı yoksulluğa mahkûm etmiştir.
Ulaşım
sorunu kangrendir Gaziantep’te. Ulaşım sorununun biz burada ilgili bakanlığa
devri kararını çıkarmamıza rağmen, ilgili Büyükşehir Belediye Başkanı bir adım
atmamıştır ve iki senedir ulaşım kangrendir Gaziantep’te.
Bu
tür ana sorunları, imar plan tadilatlarıyla yeşil alanların gasp edildiğini
Bakanlıklarımız maalesef görmezlikten gelmektedir. Yeşil alanlara, çevreye
sahip çıkmak için çevre koruma planı Gaziantep’te çıkmak zorundadır.
Hepinize
teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Gündem
dışı konuşmaya Hükûmet adına Çevre ve Orman Bakanı Sayın Veysel Eroğlu cevap
vereceklerdir.
Buyurun
Sayın Bakan.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Afyonkarahisar) – Sayın Başkanım, değerli
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Özellikle
gündem dışı konuşmalara cevap vermek üzere huzurunuzdayım.
Efendim
evvela şunu ifade edeyim: Az önce özellikle Ardahan’la ilgili menfez ve istinat
duvarından bahsedildi. Bakın, Sayın Ardahan Milletvekilimiz de biliyor, Ardahan
yatırımları bizim dönemimizde görmüştür. Orada “Basit istinat duvarı” dediği,
koskoca bir taşkın koruma tesisidir. Eskiden Ardahan şehri sular altında
kalıyordu. Biz sular altından kurtardık. Oranın kent ormanından,
ağaçlandırmasına, yoluna kadar, her şeyine kadar ilgilendik. Ben defalarca
gittim Ardahan’a. Dolayısıyla, bunu bu şekilde, koca bir taşkın koruma tesisini
“Basit bir istinat duvarı” diye nitelendirmek son derece yanlıştır. Oradaki
yatırım, sadece o “İstinat duvarı” dediği taşkın koruma tesisinin maliyeti 1,5
trilyondan daha fazladır. Dolayısıyla, Başbakanımız da oraya bir tesis diye
gitmiyor. Başbakanımız gittiği zaman elli elli, yüz yüz şeklinde tesis açıyor.
Geçmişte böyle bir şey var mıydı? Biz geçmişte bakanların basit bir barakayı
açmak için gittiğini hatta Bakanlar Kurulunun bütün hepsinin çok basit bir
göleti açmak için gittiklerini biliyoruz ama şu anda Başbakanımız… Misal
olarak, geçen sene elli beş tane tesisi ve Türkiye'nin bunun içinde en büyük,
Ermenek Barajı gibi en yüksek, 218 metre yüksekliğindeki dev barajını dahi,
elli beş barajı Haliç Kongre Merkezinden bir düğmeye basarak açmıştır. İşte
farkımız bu, fazla bir şey söylemeyeceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Siyaset yapma, siyaset!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Gelelim Gaziantep’le, Kilis’le
alakalı…
Bakın,
değerli dostlar, ben, Kilis’e Devlet Su İşleri Genel Müdürü olduğum zaman
gittim, orada su yoktu, bizden önceki iktidarlar Kilis’i susuz bırakmıştı. Biz,
orada Seve Barajı’nı yıldırım hızıyla, Başbakanımızın talimatıyla bitirdik;
ayrıca, bitirmekle kalmadık, orada Kilis’e bir isale hattı ve Kilis’e İstanbul’daki
gibi çok modern bir içme suyu arıtma tesisini kurduk ve açılışını
gerçekleştirdik. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Ayamama ne oldu, Ayamama?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) - Kaldı ki bakın, şunu ifade edeyim:
Kilis’te Kayacık…
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Geçmişi bırak, sorularıma cevap ver.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Sayın Vekilim, bakın, lütfen beni
dinleyin. Ben, bu tesislerin cemaziyelevvelini biliyorum, o bakımdan lütfen şey
yapın.
Şimdi,
Kayacık Barajı’na gelince, Kayacık Barajı, bizden önce temeli atılmış fakat
tamamen durmuş bir inşaattı. Ben, Başbakanımızın talimatıyla bizzat barajın
bulunduğu yere gittim ve bu barajla ilgili bütün problemleri çözdük ve hatta
oradaki muhtarla böyle âdeta bir bahse tutuştuk, neticede muhtar dedi ki: “Bu
barajı beş yılda bitirirseniz bir deve keseceğiz.” Hatta muhtarın adı da
“Deveci Muhtar” olarak kaldı. Fakat biz iki yılda Kayacık Barajı’nı bitirdik,
sulamayı açmaya başladık ancak şu anda sulama devam ediyor. Sizin söylediğiniz
yerleri de biliyorum, Eğlence köyü… Bakın, köyü belki bilmezsiniz, orayı tarif
edeyim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Senden daha iyi bilirim ben.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Kayacık-Halep arkına kadar olan
kısım, Elbeyli Ovası’nı… Şu anda zaten projeler şey yapıyor, bu su arkının, dev
kanalın devam etme talimatını verdim. Bu bir.
İkincisi:
Bakın, Afrin Barajı yapılacak. Şu anda biliyorsunuz Musabeyli projesi
kapsamında Sabunsuyu ve Sapkanlı göletlerinin de çalışmaları başladı, proje
biter bitmez, parası hazır; bittiği anda bunun inşaatına başlanacak.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Üç yıldır projede, üç yıldır.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Sayın Vekilim, bakın,
Kilis’le ilgili onu söylemeye gerek yok. Kilis, önce, etrafı dağlarla çevrili
olduğu için sürekli taşkına maruz kalıyordu. Biz etrafını tamamen bir kuşaklama
kanalıyla çevirdik, Kilis’imizi taşkınlardan da koruduk. Yani bunları söylemeye
gerek yok.
Efendim,
Elbeyli köyünü söyledim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Benim sorularıma cevap ver, benim sorularıma.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca şunu ifade edeyim: Siz de
biliyorsunuz Sayın Vekilim, sınırdaki bu mayınların temizlenmesiyle ilgili
burada kanun çıktı. NATO’ya bağlı NAMSA’yla görüşmeler devam ediyor. İnşallah
kısa zamanda bu mayınlar da zaten temizlenecek. Bunun da müjdesini vereyim.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – “Cek cak”la olmuyor!
MEHMET
GÜNAL (Antalya) – Ne zaman temizlenecek?
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ben bir iki husus da Gaziantep’le
ilgili söylemek istiyorum. Gaziantep geçmişte köy gibiydi. Gaziantep kabuk değiştirdi.
Artık, Gaziantep o bölgede gerçekten muhteşem bir şehir hâline geldi. Bunu siz
de görüyorsunuz. Şu anda Gaziantep gerçekten o bölgenin yıldızı bir şehir oldu.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Onda bizim imzamız var, senin yok.
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Bakın daha önce şunu söyleyeyim: Eğer
sizin iktidar kalsaydı belediyede, Gaziantep susuz kalacaktı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin yok, senin yok!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Biz orada Mızmırlı kaynaklarından
isale hattını biz yaptık, Alleben Göleti’ni biz tamamladık, Kayacık Barajı’nı
biz tamamladık. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Senin zamanında başlamadı. Doğruları söyle, doğruları!
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Ayrıca, Ardıl Barajı’nın da şu anda
projeleri bitiyor. Projesi biter bitmez onun da temeli atılacak. Takibini
bizzat ben yapıyorum. Dolayısıyla, bunları özellikle ifade ediyorum. (CHP
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
ÇEVRE
VE ORMAN BAKANI VEYSEL EROĞLU (Devamla) – Yani şunu söyleyeyim: Bizim
yaptıklarımıza sizlerin hayalleri bile ulaşamaz.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Siyaset yapma, doğruları söyle; Antep’e ve Kilis’e
çaktığınız bir çivi yok.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Gündem
dışı üçüncü söz, Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi hakkında söz isteyen Mardin
Milletvekili Cüneyt Yüksel’e aittir.
Buyurun
Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
3.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in,
Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi’ne ilişkin gündem dışı konuşması
CÜNEYT
YÜKSEL (Mardin) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada Türkiye'nin prestij projesi olan
Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi bu vesileyle en kalbî duygularımla, saygılarımla selamlarım.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; Mardin binlerce yıllık bir medeniyete, dünyaya
parmak ısırtacak bir mimariye ve estetiğe ev sahipliği yapıyor. Bizler, “Tarih
Mardin’e yeniden gülecek.” diye yola çıktık ve Mardin’i marka kent hâline
getirmek için 2007 senesinde Başbakanımızın öncülüğünde Tarihî Dönüşüm
Projesi’ni başlattık. Bu yeni bir konsept, yeni bir vizyondur; bu, AK
PARTİ’nin, Hükûmetimizin, Sayın Başbakanımızın vizyonudur; aynı zamanda Tarihî
Dönüşüm Projesi, Mardin halkının projesidir. Şu ana kadar 10 milyon TL’nin
üzerinde yatırım yapılmış olan Mardin Tarihî Dönüşüm Projesi toplamda 100
milyon TL’lik bir projedir. Bu projeyle kentin tarihî ve kültürel kimliği
muhafaza edilecek, şehir ülkemiz ve dünya turizmine kazandırılacak. Böylelikle
ilin sosyoekonomik kalkınmasına katkı sağlamayı da hedeflemekteyiz.
Bu
proje kapsamında, tabii ki tarihî Mardin Kalesi’nin de onarılması var.
Başbakanımızın da bu kürsüde ifade ettiği gibi, Mardin’de tam iki yüz on sekiz
yıldır onarılmayan, tamir edilmeyen tarihî Kale’yi biz şu anda tamir etmeye
başladık. İnşallah, Mardin’in sembolü olan Mardin Kalesi’ni de Mardin ruhuna
yakışır bir şekilde onarıp memleketimize kazandırmak da bize nasip olacak. Bu
proje tamamlandığında Mardin, Kudüs ve Venedik’ten sonra dünyanın üçüncü sit
alanı olacaktır.
Evet,
Mardin gerçekten âdeta bir biblo kent. Evet, biz Mardin’imizi bu hâlden, hedef
olarak şu hâle sokmak istiyoruz. Gördüğünüz gibi, gerçekten de biblo bir kent.
Mardin’de yaşanan değişimi, herkesin görmesi gerek ve giden herkes Mardin’in
nasıl özüne döndüğünü de görüyor.
Mardin’imizin
gelişimi, Cami-i Kebir’den, Deyrulzafaran’dan, Mor Gabriel’den dünyaya nasıl
bakacağımıza ve onların geleneğini ne kadar yaşatacağımıza bağlı ve bu projeyle
biz bunu gerçekleştiriyoruz.
Karadeniz’de
evlerin niye kestane ağacından yapıldığını soranlara “Kestane şehittir,
çürümez.” derler. Nasıl ki şehide bir ölü olarak bakılmıyorsa bir ağaca da ot
olarak, odun olarak bakılmıyor. İşte, Mardin’deki Zinciriye’nin, Hatuniye’nin,
Latifiye’nin, Kasımiye’nin taşları da şehittir. O taşlar âdeta bir çocuk
yetiştirir gibi özenle, hassasiyetle yerine konulmuştur. Taşa âdeta canlılık
veren, insan ile tabiatı bu kadar güzel harmanlayan, idrak ile inşayı, madde
ile manayı bu kadar güzel buluşturan, kaynaştıran bir başka şehir daha
bulamazsınız. Tabii bu doğallığı, bu güzelliği ortaya çıkarmak için bir vizyon
gerekliydi. Biz de Mardin 2023 vizyonunu ortaya koyduk. Buna göre Mardin’i
2023’e kadar Avrupa Kültür Başkenti yapmak, UNESCO Dünya Kültür Mirası
Listesi’ne sokmak; yılda 5 milyon turist ağırlayan 50 butik otel, 20 bin yatak
kapasitesine sahip bir kültür, sanat ve turizm şehri hâline getirmek; 3 milyar
dolar turizm gelirine ve 5 milyar dolar ihracat gelirine ulaşmasını sağlamak
için çalıştık, çalışıyoruz ve çalışmaya da devam edeceğiz. Mardin’de
başlattığımız bu projenin her köşesi tarih kokan ülkemizde diğer tarihî
şehirlerimize de örnek olacağına ben tüm kalbimle inanıyorum.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; geçtiğimiz hafta CHP grup toplantısında Sayın
Kılıçdaroğlu çok talihsiz bir açıklama yaparak 11 Aralıkta Sayın Başbakanın
açılışını gerçekleştirdiği 78 eseri merak ettiğini ifade etti. Ben kendisinin
merakını gidereyim. Mardin Merkez’de, Dargeçit’te, Derik’te, Kızıltepe’de,
Mazıdağı’nda, Midyat’ta, Nusaybin’de, Ömerli’de, Savur’da ve Yeşilli’de işte,
eğitimden sağlığa, emniyetten ulaştırmaya, belediye hizmetlerinden KÖYDES
projesine kadar tam 78 farklı hizmeti bu listede görebilirsiniz. Buyurun, liste
elimde, isteyenler bakabilir bu listeye. Bu 78 eser ve hizmetten tabii hangi
birini sayacaksınız.
İşte,
ben buradan diyorum ki Sivas’ın ötesine gidemeyenler, şimdi, gelin, Mardin’de
tarihî dönüşümü görün, halkla kaynaşın; üniversitelerin, okulların, yolların
Mardin’in atmosferini nasıl değiştirdiğini görün. Gelin, değişime de, dönüşüme
de, güzelliklere de oradaki halkla, Mardinli vatandaşımla beraber sahip olalım.
Saygılarımı
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Yüksel.
Sayın
Öğüt ve Sayın Kaplan, kısa söz talepleriniz var, birer dakika süre veriyorum.
Sayın
Öğüt, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR
1.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Ardahan’da yeni yapıldığı
söylenen bazı kamu binalarının tadilatlı olduğuna; bu konuda Başbakana yalan
söyletenleri kınadığına ilişkin açıklaması
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkanım, öncelikle şunu söyleyeyim: Ben, Türkiye Cumhuriyeti Devleti
Başbakanının gidip orada… Başbakana yalan söyletenleri kınıyorum çünkü bizim
Başbakanımıza orada yalan söyletilmiştir.
“Türk
Telekom binası sekiz yıl önce yapıldı.” demiştir, sekiz yıl önce yapılan binaya
açılış yapmış, sonradan da Vali yalanlamıştır. “Hayır, ben onu demedim.” diyor,
Valiliğin sitesinde var. Pardon, bu TEDAŞ binasıydı o deminki.
Türk
Telekom binasının kolon ve kirişleri kalmış, duvarları kırarak tadilat
yapmışlar ve Başbakana yeni bina olarak yutturmuşlar. Bir Başbakana yalan
söyletilir mi?
BAŞKAN
– Sayın Öğüt…
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Özür diliyorum.
AHMET
YENİ (Samsun) – Çuvalladın!
BAŞKAN
– Sayın Öğüt, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunda seçtiğiniz
sözcükleri dikkatli seçerseniz…
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) – Peki. Özür diliyorum, geri alıyorum lafımı.
Üç
tane menfez, beş tane köprü… Sayın Başbakana orada yalan söylettiler.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, hâlâ aynı şekilde devam ediyor.
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Benim üzüldüğüm nokta, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin
Başbakanına niye bunu söylettiler? Ona üzülüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ENSAR
ÖĞÜT (Ardahan) - Bunu ispatlayacağım. Hâlen daha 27 eserin listesini Sayın Vali
vermedi, soru önergesi vermeme rağmen.
BAŞKAN
– Sayın Öğüt, teşekkür ediyorum.
Sayın
Kaplan, buyurun.
2.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın,
Mezopotamya’nın en gözde, en tarihî, en kültürel şehri Mardin’in, dinlerin,
dillerin, mezheplerin, inançların kenti olduğuna ilişkin açıklaması
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Başkan, Mezopotamya’nın en gözde, en güzel, en tarihî, en kültürel şehri Mardin
-benim de ilim ve liseyi orada okudum- dinlerin, dillerin, mezheplerin,
inançların kenti durumundadır.
Mardin’in
öyle bir güzelliği var ki, ruhu var ki, Arapçası, Kürtçesi, Süryanicesi ve
Türkçesiyle beraber bütün diller; orada Süryani, Ezidi, Müslüman
kardeşlerimizin hepsi birlikte bu çok renkliliği yaşatarak yaşamaktadır.
Mardin’in marka kent olabilmesi bütün sesi, rengiyle, türküleriyle, tarihiyle,
kültürüyle eşit olarak tanıtıldığı zaman dünyada gerçek yerini alacaktır.
Bu
duygularla, biz Mardin’in tarihte eşsiz yerini almasından büyük mutluluk duyar…
Bu çalışmalarda zaten destek olduk, destek olmaya da devam edeceğiz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Sayın
Elitaş.
3.- Kayseri Milletvekili Mustafa
Elitaş’ın, valinin, bürokratların ve hiç kimsenin Başbakana yalan
söylettiremeyeceğine ilişkin açıklaması
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Siz
de konuşmacı milletvekilini uyardınız ama konuşmacı milletvekilimiz Ardahan’da
yapılan yatırımlarla ilgili hem basında daha önce Sayın Başbakana farklı
bilgiler verildiğini, yanıltıldığını ifade etti ama burada Ardahan Milletvekili
Arkadaşımız Ardahan’a yapılan hizmetleri ifade ettiği zaman Sayın Milletvekili
bir rahatsızlık duydu. Bugün ülkemizin neresine olursa olsun, hangi iktidar
tarafından yapılırsa yapılsın, kim tarafından yapılırsa yapılsın yapılan hizmeti
alkışlamak hepimizin görevi olması gerekir. Muhalefetin de esas görevi yapılan
hizmeti eleştirerek veya yapılmayan şeyleri gündeme getirerek iktidara yön
tayin etmek olmalıdır ama Sayın Milletvekili, başkalarını vali veya diğer
personeli, kamu personelini Başbakana yalan söylettikleri şekildeki ifadesinin
bir milletvekiline yakışmadığını ifade etmek istiyorum. Başbakana kimse bir
şeyi yutturmaz ve yutturmaya da çalışmaz, hiç kimse Başbakana da yalan söylemez
ve yalan söylettiremez.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.
Sayın
Ağyüz, söz talebiniz var ama beş dakika zaten gündem dışı konuştunuz.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Efendim, benim sorularıma cevap vermedi Sayın Bakan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Ağyüz.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın
Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin iki önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGELERİ
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19
milletvekilinin, kanser tedavisi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji
ilaçlarının tedarikinin kolaylaştırılması için alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1026)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Türkiye'de
kanser tedavi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji ilaçlarına erişimin
güçlendirilmesi amacıyla gerekli incelemeler yapılarak çözüm yollarının
bulunması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1)
M. Nuri Yaman (Muş)
2)
Fatma Kurtulan (Van)
3)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
4)
Gültan Kışanak (Diyarbakır)
5)
Ayla Akat Ata (Batman)
6)
Bengi Yıldız (Batman)
7)
Sırrı Sakık (Muş)
8)
Emine Ayna (Mardin)
9)
Akın Birdal (Diyarbakır)
10)
Hasip Kaplan (Şırnak)
11)
Hamit Geylani (Hakkâri)
12)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
13)
Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14)
Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15)
Osman Özçelik (Siirt)
16)
Özdal Üçer (Van)
17)
Pervin Buldan (Iğdır)
18)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
19)
Sevahir Bayındır (Şırnak)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de
kanser bilinci eskiye göre artmış olmakla birlikte istenilen noktada değildir.
Kırsal yörede birçok kanser hastası tedavi edilmeden kendi kaderine
bırakılmakta, hastanelere ulaşanlar ise maliyet problemleriyle
karşılaşmaktadır. Çünkü kanser tedavisi giderek pahalanmaktadır. Yeni
geliştirilen birçok ilaç yurtdışından gelmektedir ve fiyatları da çok
yüksektir.
Fiyatların
yüksek olması, kurumların tedavi masraflarının hepsini ödememesine neden
olmakta, dolayısıyla hasta katkı payları giderek artmakta ve düşük ve orta
gelir düzeyindeki hastaların büyük bir kısmı her ilacı kullanamamaktadır. Bu
durum ise kanserde tedavi başarısını olumsuz etkilemektedir.
İlaç
sektörüyle ilgili araştırmalarda dünyanın önde gelen kuruluşları arasında yer
alan İ3 Innovus ile Araştırmacı İlaç Firmaları Derneği'nin (AİFD) desteğiyle
"Türkiye'de Hastaların Kanser İlaçlarına Erişimi" başlıklı bir rapor
hazırlanmış ve 25 Kasım 2010 tarihinde kamuoyuna sunulmuştur.
Rapora
göre, Avrupa ülkelerinde; sağlık harcamalarında kanser harcamalarının payı,
ortalama yüzde 6,3, kanser tedavisi için kişi başına ortalama harcama ise 148
Euro olarak tahmin edilmektedir. Kanser tedavisi sonuçlarının en yüksek olduğu
Fransa'da ise bu rakam 205 Euro'dur. Polonya, Macaristan, Çek Cumhuriyeti gibi
daha düşük gelirli Avrupa ülkelerinde dahi sağlık harcamaları içinde kanser
harcamalarının payı yüzde 3-5 düzeyinde bulunurken; Polonya'da kişi başına
kanser harcaması 41 Euro, Macaristan'da 61 Euro, Çek Cumhuriyeti'nde ise 72
Euro'dur.
Türkiye'de
ise sağlık harcamalarının yüzde 3'ü kanser tedavilerine ayrılmaktadır.
Türkiye'de kişi başına düşen kanser tedavisi harcamasının ise sadece 25 Euro
düzeyinde kaldığı öngörülmektedir.
Yine
Sağlık Bakanlığı da Türkiye'de sağlık harcamalarından 2,3 milyar Euro'nun
kanser tedavisine gittiğini, nüfusun yoğun olmasına bağlı olarak kişi başına
kansere harcanan paranın az ve kanser tedavisi sonrasında sağ kalım oranlarının
geç tanı konulmasından dolayı Avrupa ülkelerine kıyasla düşük olduğunu
bildirmiştir.
Türkiye'de
her yıl yaklaşık 160 bin kişiye kanser teşhisi konulduğu ve yaklaşık 100 bin
kişinin de bu hastalıktan dolayı yaşamını yitirdiği belirtilen raporda; kanser
vakalarının sayısı, bu vakalardaki ortalama yaşam süresi ve yeni kanser
vakaları arasındaki ilişki incelendiğinde, Türkiye'de kanser tedavisinin Avrupa
ülkelerindekine göre zorlukları bulunduğu, hastaların kanser tanısı konduktan
sonraki yaşam sürelerinin Avrupa'daki hastalara kıyasla daha "kısa"
olduğu belirtilmektedir.
Raporda
ayrıca kanserle savaşta hazırlayıcı faktörlerin ortadan kaldırılması (önleme),
tarama ve erken tanı ile tedavinin birbirini tamamlayıcı olduğu vurgulanırken;
sağ kalımı olumsuz etkileyen faktörler: Geç tanı, tedaviye geç ulaşım, var olan
tüm tedavi seçeneklerine Türkiye'deki erişim olanakları, ülkeye özgü kanser
nedenleri (sigara tüketim oranı) ve genetik özellikler gösterilmektedir.
Raporda,
2002 yılı verilerine göre 5 yıllık kanser vakası sayısının en düşük olduğu
ülkenin Türkiye olduğu, bunun nedeninin ise Türkiye'nin genç bir nüfusa sahip
olduğu ancak giderek yaşlanan nüfusla birlikte Türkiye'de de kanser vakalarının
sayısının artacağı uyarısında bulunulmaktadır.
Bu
bakımdan Türkiye'de kanser tedavi olanaklarının geliştirilmesi ve onkoloji
ilaçlarına erişimin güçlendirilmesi gereği önem arz etmektedir.
2.- Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19
milletvekilinin, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti davası ile
ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1025)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Zamanaşımı
gerekçesiyle, failleri ve gerçek sorumluları bulunmadan yargı süreci
sonlandırılan Kemal Türkler davasında, faillerin devlet tarafından korunduğu ve
yargı süreci hakkında ortaya atılan başkaca iddiaların araştırılması, elde
edilen bulguların kamuoyu ile paylaşılması ve sorumluların bulunarak yargı
önüne çıkarılması için Anayasa'nın 98'inci, TBMM İçtüzüğü'nün 104. ve 105.
maddeleri uyarınca Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
1)
Fatma Kurtulan (Van)
2)
Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3)
Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4)
Ayla Akat Ata (Batman)
5)
Bengi Yıldız (Batman)
6)
Sırrı Sakık (Muş)
7)
Emine Ayna (Mardin)
8)
Akın Birdal (Diyarbakır)
9)
Hasip Kaplan (Şırnak)
10)
Hamit Geylani (Hakkâri)
11)
İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12)
M. Nuri Yaman (Muş)
13)
Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14)
Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15)
Osman Özçelik (Siirt)
16)
Özdal Üçer (Van)
17)
Pervin Buldan (Iğdır)
18)
Sebahat Tuncel (İstanbul)
19)
Sevahir Bayındır (Şırnak)
20)
Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe:
1980
yılında silahlı bir saldırı sonucunda hayatını kaybeden DİSK kurucusu ve aynı
zamanda dönemin DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in 26 yıldır görülmekte olan
davası, failleri bulunmadan zamanaşımı gerekçesi ile sonlandırıldı. Böylelikle
Türkiye tarihinde kara bir leke olan ve devletin açıkça sorumlu tutulduğu bir
cinayet davası daha aydınlatılmadan üzeri örtülmüş oldu.
Dava
devam ettiği sürece çeşitli iddialar ortaya atan ve katili gördüğünü öne süren
Kemal Türkler'in kızı Nilgün Soydan Türkler, zamanaşımı kararından sonra,
"Ben bunu gözlerimle gördüm. Devlet önce babamı öldürttü, ondan sonra
öldürttüğü katili senelerce korudu, daha sonra gözümüzün içine baka baka
davaları görmedi, normal seyrinde görülmesine izin vermedi." ifadesini
kullanmıştır. Davanın görülmeye devam ettiği 26 yıl süresince, faillerin kim
olduğu hakkında ailesi tarafından ifade verilmiş olunsa da iddialar dikkate
alınmayarak, dava 26 yıl sürüncemede bırakıldı ve faillerin adı açıkça zikir
edilmesine rağmen dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kaldırıldı.
İddialara
göre dava, faillerin korunması için zamanaşımı süresi boyunca bilinçli olarak
karara bağlanmamıştır. Ailesi, katillerin devlet tarafından kesin bir şekilde
bilindiğini hatta cinayetten devletin sorumlu olduğunu öne sürmektedir. Kızının
katillerden birinin adını açıkça kamuoyu önünde de ifade etmesine rağmen bunun
yargı tarafından dikkate alınmaması, söz konusu iddiaları güçlendirmektedir.
Hükümet
özellikle son dönemlerde faili meçhul cinayetlerin aydınlatılması ve faillerin
ortaya çıkarılması için çalışma yürüteceğini öne sürse de bu yönlü
açıklamaların kamuoyunu oyalamaktan öteye gitmediği ortadadır. Çünkü iktidar
olduğu 8 yıllık dönem içinde, devletin sorumluluğunun bulunduğu iddia edilen
ancak faili meçhul cinayetler olarak kalan hiçbir olay aydınlatılmamıştır. AKP
hükümeti zamanında ve öncesinde meydana gelen cinayetlerin çoğunun faili hala
ortaya çıkarılmamış, sonlandırılan davalar ise ya beraatla sonuçlanmış ya da
zamanaşımı nedeniyle aydınlatılmadan ortadan kaldırılmıştır.
Türkiye'de
faili meçhul cinayetler karşısında bir yargı geleneği haline gelen bu tutum,
binlerce davanın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne taşınmasına sebep olmuş ve
Türkiye çoğu dava karşısında haksız bulunarak, adil yargılanma hakkının ihlal
edildiği gerekçesi ile tazminat ödemeye mahkûm edilmiştir. Kemal Türkler davası
da ailesinin ifade ettiğine göre AİHM'e taşınacaktır.
Adalet
Bakanlığı'nın resmi açıklamasına göre, 01/01/09 tarihi itibarı ile AİHM'de
Türkiye aleyhine yapılan başvuru sayısı 11.100 civarında olup, 2004 yılı Mayıs
ayı ile 2009 Nisan ayına kadar ihlal kararları çerçevesinde AİHM'de sonuçlanan
davalar neticesinde ödenen tazminat miktarı 85.738.816,00 TL olmuştur.
Bilindiği
gibi Avrupa Birliği üyelik müzakerelerinin 23. Faslını "Yargı ve Temel Haklar"
konusu oluşturmaktadır. Ancak Kemal Türkler davası gibi, Türkiye'nin geçmişi
ile yüzleşmesi ve yargının demokratikleşmesi açısından hayati bir öneme sahip
olan bu derece belirleyici bir davanın AİHM'e taşınması Türkiye'nin
demokratikleşme alanında yargı başta olmak üzere ciddi sıkıntılarının olduğunu
ve bu sıkıntıların bir türlü aşılamadığını bir kez daha göstermiştir. Kemal
Türkler davasının AİHM'e taşınması, Türkiye'nin Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesinin 6. maddesi temelinde adli yargılanma hakkının ihlali nedeniyle
cezalandırılması ve gerek yargı gerekse temel haklar konusunda üyelik
müzakerelerinin tamamlanması açısından sıkıntılarından biri olacaktır. Bütün bu
gelişmeler çerçevesinde, Kemal Türkler davasının yargı aşaması hakkında iddia
edilenlerin açıklığa kavuşturulması ve gerçek sorumluların ortaya çıkarılması
için bir Meclis araştırması açılmasını gerekli görmekteyiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
İki
genel görüşme önergesi vardır, ayrı ayrı okutuyorum:
B) GENEL GÖRÜŞME ÖNERGELERİ
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın “Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele”
adlı performans denetim raporu hakkında genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/20)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de hastane enfeksiyonları önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sağlıklı verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar
bulunmakla birlikte, Türkiye'de günümüzde hastane enfeksiyonu oranının % 5-15
arasında değiştiği kabul edilmektedir. Öte yandan, ortaya çıkan hastane
enfeksiyonları nedeniyle özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek ölümleri
yazılı ve görsel basında geniş şekilde yer almıştır.
Bu
durum Sayıştay Başkanlığının "Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele"
adlı Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur.
Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun 30.11.2007 tarihli ve
5205/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine
istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir
türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü
maddeleri uyarınca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına “Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele” konusunun ve söz konusu Sayıştay Raporunun tüm
yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması hususunda
gereğini arz ederiz.
Mehmet
Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
Genel
Gerekçe:
Tüm
dünyada olduğu gibi ülkemizde de hastane enfeksiyonları önemli bir sorun olarak
karşımıza çıkmaktadır. Sağlıklı verilere ulaşılmasında birtakım sıkıntılar
bulunmakla birlikte, Türkiye'de günümüzde hastane enfeksiyonu oranının % 5-15
arasında değiştiği kabul edilmektedir. Öte yandan, ortaya çıkan hastane
enfeksiyonları nedeniyle özellikle son yıllarda peş peşe yaşanan bebek ölümleri
yazılı ve görsel basında geniş şekilde yer almıştır.
Az
sayıdaki bazı hastanelerde düzenlenen enfeksiyon kontrol programlarında belirli
bir sistematiğin bulunmadığı ya da içeriklerinin çok yetersiz olduğu tespit
edilmiştir. Bunun en önemli nedeni olarak ise, enfeksiyon kontrol programının
nasıl hazırlanacağı konusunda hastanelerin yeterli bilgi ve tecrübelerinin
bulunmaması gösterilmektedir.
Hastane
enfeksiyonları ile ilgili faaliyetlerde, ilgili Bakanlık birimleri arasında
koordinasyon bulunmamaktadır. Bakanlık merkezinde hastane enfeksiyonları
konusunda görevlendirilen birimler dışında, Bakanlığa bağlı diğer bazı merkezi
birimlerin de hastane enfeksiyonları konusunda birtakım faaliyetlerde bulunduğu
görülmektedir. Ancak bu faaliyetler; Danışma Kurulu tavsiyelerinde yer almayan,
Kurul ve Kontrol Birimi ile koordineli yürütülmeyen, söz konusu birimlerin
kontrol süzgecinden geçmeyen, belli bir plan-programdan uzak, hastanelerin
bilgisi dâhilinde olmayan münferit çalışmalar olmaktan öteye gidememektedir.
Hastaneler,
hastane enfeksiyonları ile mücadele anlamında gerektiği ölçüde kontrole tabi
tutulmamış, yegâne kontrol mekanizması olarak bizatihi hastane yönetimlerinin
kendisi öngörülmüş, merkezî bir kontrol mekanizması oluşturulmamıştır.
Bu
durum Sayıştay Başkanlığının “Hastane Enfeksiyonlarıyla Mücadele” adlı
Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın
söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun 30.11.2007 tarihli ve 5205/1 sayılı
kararıyla 832 sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye
Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük
Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Hastane
Enfeksiyonlarıyla Mücadele" konusunun görüşülmesini talep etmekteyiz.
2.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına Grup Başkan Vekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın “Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı
Faaliyetlerinin Koordinasyonu” adlı performans denetim raporu hakkında genel
görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/21)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İstanbul
ve Ankara başta olmak üzere, büyükşehirlerdeki hızlı nüfus artışı, yoğun ve
düzensiz yapılaşma, altyapı hizmetlerine talebi artırmış; dolayısıyla, altyapı
sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımı için kullanılan kaynaklarda artışa
yol açmıştır. Bunun yanı sıra, nüfus yoğunluğu fazla olan bu kentlerde, altyapı
sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımları sırasında yol ve kaldırımlarda
oluşan tahribat; günlük yaşamda sorunlar yaratmakta, mali yük oluşturmakta ve
etkin çözümler üretilmesini gerektirmektedir.
Dünyada
ve buna paralel olarak ülkemizde, yerel yönetimlerin yetkilerinin
genişletilmesine yönelik politikaların bir yansıması olarak; altyapı
faaliyetlerini koordine etme görevi, ilk kez 3030 sayılı Kanunla BŞB'lere
verilmiş ve Altyapı Koordinasyon Merkezleri (AYKOME) kurulması öngörülmüştür.
Daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle görev kapsamı genişletilmesine rağmen,
BŞB'lerde altyapı faaliyetlerinin koordinasyonunda yeterli gelişme
sağlanamamıştır.
Bu
durum Sayıştay Başkanlığının "Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı
Faaliyetlerinin Koordinasyonu" adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel
Kurulunun 12.5.2008 tarihli ve 5217/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay
Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü
maddeleri uyarınca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına "Büyükşehir
Belediyelerinde Altyapı" konusunun ve söz konusu Sayıştay Raporunun tüm
yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması hususunda
gereğini arz ederiz.
Mehmet
Şandır Oktay
Vural
Mersin İzmir
Genel
Gerekçe:
İstanbul
ve Ankara başta olmak üzere, büyükşehirlerdeki hızlı nüfus artışı, yoğun ve
düzensiz yapılaşma, altyapı hizmetlerine talebi artırmış; dolayısıyla, altyapı
sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımı için kullanılan kaynaklarda artışa
yol açmıştır. Bunun yanı sıra, nüfus yoğunluğu fazla olan bu kentlerde, altyapı
sistemlerinin kurulması, bakım ve onarımları sırasında yol ve kaldırımlarda
oluşan tahribat; günlük yaşamda sorunlar yaratmakta, mali yük oluşturmakta ve
etkin çözümler üretilmesini gerektirmektedir.
Dünyada
ve buna paralel olarak ülkemizde, yerel yönetimlerin yetkilerinin
genişletilmesine yönelik politikaların bir yansıması olarak; altyapı
faaliyetlerini koordine etme görevi, ilk kez 3030 sayılı Kanunla BŞB'lere
verilmiş ve Altyapı Koordinasyon Merkezleri (AYKOME) kurulması öngörülmüştür.
Daha sonra yapılan yasal düzenlemelerle görev kapsamı genişletilmesine rağmen,
BŞB'lerde altyapı faaliyetlerinin koordinasyonunda yeterli gelişme
sağlanamamıştır.
Bu
düzenlemelere göre, genel bütçe, belediyeler ve diğer kamu kuruluşlarının
bütçelerine bu amaçla konulan ödeneklerin aktarılmasından oluşan fon gelirleri,
ortak programa alınan altyapı hizmetlerinin finansmanında kullanılacaktır. Bu
Yönetmeliğe göre, AYKOME bünyesinde oluşturulması gereken fonların varlıklarını
5216 sayılı Büyükşehir Belediyesi Kanununun yürürlüğe girdiği tarih olan Temmuz
2004'e kadar sürdürmüş olmaları gerekmektedir. Ancak, denetim çalışmalarında
altyapı yatırım fonunun, birçok BŞB'de kurulmadığı görülmüştür.
Yine
5216 sayılı Kanun ile 2006 yılında uygulamaya giren yeni AYKOME Yönetmeliğinde,
fon uygulamasına son verilmiş, merkezin gelir ve giderlerinin BŞB bütçesi
içinde "altyapı yatırım hesabı" adı altında, ayrı bir hesapta takibi
öngörülmüş ancak, söz konusu Altyapı yatırım hesabının Antalya, Diyarbakır,
İstanbul, Kocaeli, Mersin ve Sakarya haricindeki BŞB'lerde oluşturulmadığı
görülmüştür.
Bu
durum Sayıştay Başkanlığının "Büyükşehir Belediyelerinde Altyapı
Faaliyetlerinin Koordinasyonu" adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel
Kurulunun 12.5.2008 tarihli ve 5217/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay
Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde "Büyükşehir
Belediyelerinde Altyapı" konusunun görüşülmesini talep etmekteyiz.
BAŞKAN
– Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve genel görüşme açılıp açılmaması konusundaki ön
görüşme, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır. Okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VIII.- ÖNERİLER
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ
1.- (10/597) esas numaralı, GAP
bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair önergenin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 08.02.2011 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisini,
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul'un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Bengi
Yıldız
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 480 inci sırasında yer alan 10/597 GAP
bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergelerin görüşülmesini,
Genel Kurulun 08.02.2011 Salı günlü birleşiminde birlikte yapılması
önerilmiştir.
BAŞKAN
– Grup önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tarım sektörünün
çöktüğü, küresel ekonomik krizin sonuçlarının ağır yaşandığı GAP bölgesinde
artan işsizlik ve yoksulluğun bütün boyutlarıyla araştırılması konusunda
verdiğimiz araştırma önergesi üzerinde söz aldım. Barış ve Demokrasi Partisi
Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Temel
hedefi Güneydoğu Anadolu Bölgesi halkının gelir düzeyi ve hayat standardını
yükselterek bu bölge ile diğer bölgeler arasındaki gelişmişlik farkını ortadan
kaldırmak, kırsal alandaki verimliliği ve istihdam imkânlarını artırarak sosyal
istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma hedeflerine katkıda bulunmak olan
GAP çok sektörlü, entegre ve sürdürülebilir bir kalkınma anlayışıyla ele alınan
bir bölgesel kalkınma projesidir. Dokuz ili kapsamaktadır Fırat ve Dicle
havzasında ki 1970’lerde başladı ve 1980’lerde GAP, çok sektörlü, sosyoekonomik
bir bölgesel kalkınma programına dönüştürüldü. Kalkınma programı, sulama,
hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel altyapı, ormancılık, eğitim ve
sağlık gibi sektörleri kapsamaktadır. Su kaynakları programı, 22 baraj, 19
hidroelektrik santrali, 1,82 milyon hektar alanın sulanması ve maliyet olarak
da 32 milyar öngörüldü.
Tabii
aradan tam kırk yıl geçti. Bu kırk yıl boyunca, baktığımız zaman, projenin
büyük bölümünün hâlâ gerçekleşmediğini, sulama amaçlı olarak yapılan GAP
projesiyle, kırk yıl sonra, 1,82 milyon hektar alandan sadece ve sadece yüzde
14’ünün, 280 bin hektarının sulandığını üzülerek görüyoruz. AK PARTİ
hükûmetleri dokuzuncu yılına girerken, burada Hükûmet Programı okunduğu zaman,
o Hükûmet Programını burada sallayıp “Bunun içinde GAP niye yok?” diye
sormuştuk. Ancak GAP’ın olmadığını, sulama projesinin kırk yılda hayata
geçirilmediğini, yap-işlet-modeliyle, İşsizlik Fonu’ndan ayrılan paralarla
Viranşehir’e kadar getirilen kanal çalışmalarının hiçbirinin hayata
geçmediğini, Mardin ovasının… Ki güzelim, dünya kenti olacak, marka olacak,
dinlerin, dillerin, kültürlerin başkenti olacak Mardin’den ovaya baktığınız
zaman, suların şırıl şırıl akacağı, uçsuz bucaksız ovalara bereket getirecek
kanallar yerine, sadece ve sadece elektrik enerjisine odaklanmış bir vahşi
kapitalizmin kâr hırsının çarkları dönerek, sadece ve sadece enerji ağırlıklı
olarak Türkiye enerjisinin yüzde 48’inin karşılandığı bir kaynak olarak
görülmüş. Orada satılan arazilerin kime satıldığı belirsiz, orada altyapı yok,
tarım endüstrisinin, sanayinin altyapısı yok. Orada tam tamına -bütçe
görüşmelerinde Bakanın verdiği resmî rakam- 4 milyon işsize iş bulacak bu
projede atılmış tek bir adım yok. 4 milyon, artı istihdamıyla 5 milyon insanın
istihdam alanı yaratacağı tarım endüstrisi sektörünün, küresel krizde bütün
dünyayı, Hindistan’ı, Çin’i, Kore’yi, Uzak Doğu’yu besleyecek bir depo, bir
kaynak, bir ova olan GAP projesinde sulamanın Habur Kapısı’na kadar yürümesi
maalesef engellenmiştir.
Evet,
bu yetmiyormuş gibi, Hükûmetin, yap-işlet-devret modeliyle, şeffaf olmayan
modellerle kime verdiği, kaç metre, kaç kilometre verdiği belli olmayan kanal
ihaleleriyle -ki tek taraflı veriliyor- ne yapıldığı belli değil, kimse
bilmiyor ama işsizlik bir utanç abidesi ve fotoğrafı olarak yansıyor.
Şanlıurfa’nın
bir tek milletvekili, burada Barış ve Demokrasi Partisinden Sayın İbrahim
Binici var, diğerlerinin hepsi iktidar partisinden. Bu bereketli topraklarda,
bu GAP projesinin olduğu yerde, Atatürk Barajı’nın olduğu yerde, peygamberler
şehrinde, hâlâ yeşil kartlıların sayısı nüfusun yüzde 50’sinin üzerinde
arkadaşlar, yüzde 50’sinin üzerinde nüfusun. Bu ayıp, bu utanç bu projeyi
bitirmeyenlere aittir.
Bakın,
Sayın Bakan çok net bir rakam söylüyor. Takdir ediyorum, Sayın Cevdet Yılmaz’ın
dürüstlüğünü her yerde, her zaman söylüyorum. “2008’de 2 milyar, 2009’da 3
milyar, 2010’da 4 milyar İşsizlik Fonu’ndan ayırdık, GAP projesinde çalışmalar
yapıyoruz.” diyor. Doğru, ediyor 9 milyar ama Sayın Başbakan “Biz 16 milyar
lira GAP’a ayırdık.” diyor. Nerede 7 milyar lira peki? Sayın Başbakan her
gittiğinde, Mardin’de veya Batman’da konuşuyor “Bölgeye 32 katrilyon ayırdık.”
diyor. Nerede 32 katrilyon? Yok.
Arkadaşlar,
siz eğer tarımı, eğer sulamayı, eğer 1 milyon 600 bin hektarı sulamazsanız o
ovalarını Mardin’in, Urfa’nın, Şırnak’ın, Habur’a kadar yemyeşil bahçeleriyle o
ovalara bereketi katmazsanız, mayınlı arazileri temizlemezseniz oralara bereket
gitmez, iş gitmez, üretim olmaz, istihdam olmaz. Bu bir gaflettir ve
arkadaşlar, yalnız bu olsa “yeter” diyeceğiz ama değil. Bakın, Hasankeyf’i
sular altında bırakıyorsunuz elektrik enerjisi uğruna. Cizre Barajı’yla tarihî
yerleri sular altında bırakacaksınız. Kim, ne diyor bu konuda, bakın.
Hasankeyf’le ilgili, demin burada bir arkadaşımız gerçekten Mardin’le ilgili
güzel duygularını ifade ederken -marka kent- biz de destekledik, destekliyoruz
da. Şimdi, Dicle Vadisi’nin UNESCO Dünya Mirası Alanı ilan edilmesini talep
eden bir kampanyada bakın kimler var? “Hasankeyf yok olmasın.” diyen
sanatçılardan Tarkan “Müzikle doğdum, Hasankeyf’te uyandım.” diyor. Bir başka
sanatçı ne diyor: “İzmirliyim. Hasankeyf’te doğdum.” diyor Sezen Aksu. Peki,
bir başka sanatçı ne diyor: “Tüm dünyada özgürlüğü aradım. Hasankeyf’te
özgürleşeceğim.” Sayın Arınç’la daha iki gün önce Köln’de görüşen Şivan Perver.
Yine, Dicle Vadisi’nin değerlerinin yok edilmek istendiği bu ülkede özgürlüğün
de asla olamayacağı mesajını veriyorlar. Şimdi “Ben Anadolu” oyunuyla tüm
Anadolu’yu fetheden Yıldız Kenter’den 15 bin yıllık Hasankeyf’e sahip çıkan
mücadelesi, Kibariye’den aydınlara, akademisyenlere, sanatçılara ve bölgedeki
bütün yerel yönetimlere kadar bir kampanya içinde “Bari bizim tarihimize,
doğamıza, kültürümüze saygılı olun.” haykırışları içinde şunu ifade etmek
istiyorum arkadaşlar, biz vahşi kapitalizmin fren tanımaz açgözlülüğü
karşısında şunu söylüyoruz, diyoruz ki: Sizin iştahınızı kabartan tahribat,
talan bizim halkımızın öfkesini artırıyor. Kızılderili reis Seattle’ın
sözleriyle seslenmek istiyorum: “Yüzyıllardır halkımın üzerine merhamet
gözyaşları döken şu sonsuz gökyüzü yarın bulutlarla kapanabilir. Bu toprakların
her parçası halkım için kutsaldır. Çam ağaçlarının parıldayan iğneleri,
vızıldayan böcekler, beyaz kumsallar, sahiller, karanlık ormanlar ve sabahları
çayırları örten buğu, halkımın anılarının ve geçirdiği yüzlerce yıllık
deneylerin bir parçasıdır.” Sulamıyorsunuz, su getirmiyorsunuz, GAP projesini
yenilemiyorsunuz, bitirmiyorsunuz ama tarihi, kültürü sular altına gömmekte de
ısrar ediyorsunuz.
Arkadaşlar,
gelin, bu yanlıştan dönün. Gelin, bunları birlikte araştıralım, kırk yıllık GAP
projesini yeniden birlikte oluşturalım, birlikte yorumlayalım.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Hakan Coşkun, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
Buyurun
Sayın Coşkun.
HAKAN
COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin GAP projesinin gündeme alınmasıyla ilgili grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 1986 Ankara Ziraat Fakültesine geldiğimde GAP projesinin
temelleri atılıyordu. Geçen yirmi beş yıllık süreç içerisinde daha henüz
bitirilmemiş bir projeyi konuşuyoruz.
Değerli
milletvekilleri, GAP projesinin temel hedefi bölge halkının gelir düzeyini ve
hayat standardını yükseltmek, bölgeler arası gelişmişlik farkını ortadan
kaldırmak, bu sayede sosyal istikrar, ekonomik büyüme gibi millî kalkınma
hedeflerine katkıda bulunmaktır. GAP projesiyle toplam 1,82 milyon hektar
tarımsal alanın sulanması hedeflenmiş, yine GAP kapsamında 22 baraj ve 12
hidroelektrik santralin yapımı ve bundan yılda 27 milyar kilovatsaat
hidroelektrik üretilmesi planlanmıştır ancak projenin başlangıcından bugüne
yaklaşık 30 bin hektar alan sulamaya açılmış ve enerjinin yaklaşık 18-19 milyar
kilovatsaatlik kısmı gerçekleştirilmiştir. Bu gerçekleşmenin, sulamaya açılan
alanların gerçekleşmesinin -1989 yılında başlanmış- 2002 yılına kadar yüzde
75-76’lık kısmını, ama çok övündüğünüz iktidarınız döneminde, sekiz yıllık iktidarınız
döneminde ancak yüzde 24- yüzde 25’lik kısmını gerçekleştirebilmişsiniz.
Değerli
milletvekilleri, ayrıca 2008 yılında yaptığınız GAP Eylem Planı’nda 2012 yılına
kadar sulanan alanı 1,06 milyon hektar yapacağınızı söylemişsiniz. Peki, nasıl
yaptınız? İki yılda yaptığınız: 27 bin hektar alan sulamaya açabildiniz. Kalan
iki yılda 760 bin hektarlık alan nasıl bitirilecek? Üstelik şurada seçimlere
altı ayınız kaldı. Yani yüzde 5’ini bile iki yıl içerisinde bitirememişsiniz.
Nerede 2008 yılında Güneydoğu Anadolulu hemşehrilerimize verdiğiniz GAP için 10
milyar dolar sözü? Yoksa daha kârlı alanlara mı aktardınız?
MUHARREM
VARLI (Adana) – 16 milyar, 16…
HAKAN
COŞKUN (Devamla) – 16 mıydı Sayın Varlı?
Mesela,
“Basın yayın, kuyumculuk, market, inşaat, emlak gibi daha kârlı işler varken
GAP da ne oluyormuş.” deyip bu alanlarda yandaşlarınıza mı kullandınız?
Yine,
GAP’ın enerji yatırım hedeflerinin büyük bir kısmı gerçekleşmişken sulama,
tarım, sanayi, eğitim, ekonomik kalkınma, kültür alanlarındaki programlar önemli
olmasına rağmen gerçekleşememiştir.
Başaramadınız
fakat başardığınız bir şey var: Sekiz yılda bölgedeki hemşehrilerimizi daha da
yoksullaştırıp, doğduğu topraklardan koparıp büyük şehirlerin işsizlik ordusuna
katarak açlığa mahkûm ettiniz.
MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Onun için bölge nüfusu…
HAKAN
COŞKUN (Devamla) – Göç yok mu Sayın Vekilim?
MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Şimdi yok.
HAKAN
COŞKUN (Devamla) – Yani tarımsal alanların azaldığı ve 2,5-3 milyon insanın
tarımla iştigali bırakıp büyük şehirlere göçtüğü TÜİK raporlarında da mevcut.
Kalan
altı ayınızda GAP’a yeterli önemi vererek ve yeterli kaynağı aktararak
bölgedeki hemşehrilerimizin sorunlarını bir an önce çözebilmeniz Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak temennimiz olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, genel sekiz yıllık
icraatınızda ise Güneydoğu Anadolu ve diğer bölgelerimizdeki çiftçilerimizin,
esnafımızın, memurumuzun, işçimizin, emeklinin durumları ve hatta perişanlığı
düşünülürse AKP İktidarı döneminde, 220 milyar dolar olan iç ve dış borç
toplamı 600 milyar doların üzerine çıkarılmış, bunun haricinde, kâr edilen
KİT’lerimiz, yok pahasına, babalar gibi yabancıya, eşe dosta, yandaşa
satılmıştır. Ayrıca yandaşlar ile yabancılara satılan yerler ve Ofer kazançları
gibi, devletimiz, milletimiz bu kadar borç yükünün içerisine girdirilmiştir.
Bu
alınan borçların halkımıza düşen payı: 2002 yılında çiftçimizin borcu 330
milyon TL iken şu an çiftçimizin borcu 12 milyar TL’ye çıkmış, yani yaklaşık 36
kat artmış. Ayrıca, çiftçi sayımız da bu dönem içerisinde azalmış. Bunların
hepsi borç. Tarımsal üretimle uğraşan insanların tarımsal kredi olarak
aldıkları borçların toplamı verdiğimiz
rakamlar.
İBRAHİM
HASGÜR (İzmir) – Borç değil…
HAKAN
COŞKUN (Devamla) – Çiftçilerimiz bunu
biliyor sayın vekillerim, sizler anımsamasanız bile.
Yani,
çiftçilerimize düşen yükün haricinde işçinin, memurun, esnafın, emeklinin
durumu da, çıkarılan, çıkarılması düşünülen kredi kartı, faiz ve diğer aflara
muhtaç bırakılmış. Torba yasada ısrarlarımıza rağmen, muhalefet partilerinin
ısrarlarına rağmen çiftçilerimizin bu 12 milyar TL üzeri olan borcunda yapılandırmaya
gidilmesini kabul ettiremedik. Yani, Türkiye Cumhuriyeti Ziraat Bankası ve
tarım kredi kooperatiflerine olan borçların yapılanmaya girmesini torba yasanın
içerisine girdiremedik. Bu da Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki sıkıntılı olan
çiftçilerimizi ve diğer bölgelerimizdeki sıkıntıda olan çiftçilerimizi daha da
sıkıntılı bir duruma düşürüp, hatta tarlalarını, hayvanlarını, evlerini, alet
edevatlarını satmak zorunda bırakacaklardır.
Değerli
milletvekilleri, tarım, günümüz dünyasında gelişmişlik düzeyinden bağımsız
olarak giderek artan hassas bir sektör özelliğini koruyor. Öncelikle son
yıllarda küresel ısınma ve artan gıda talebi karşısında dünyanın önemli sermaye
grupları tarım sektörüne önemli yatırımlar yapmaktadır. İleriki dönemlerde
tarımsal üretimin giderek stratejik bir konu olacağı gözükmektedir. Dünyada tüm
bunlar yaşanırken biz ne yazık ki et ithal ediyoruz, yağlı tohumlu bitkiler
ithal ediyoruz, pamuk ithal ediyoruz. Bu gidişle yiyecek ekmeği de ithal
edeceğiz. Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde -bitiremediğiniz- 760 bin hektarlık
alanda Türkiye'nin ithal yoluyla karşıladığı ürünlerin hepsi yetişme özelliğine
sahip. Dünyadaki önemli bir girdi olan pamuğun da, soyanın da, aklımıza gelen
endüstri ve sanayi ürünlerinin tümünü Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde halkımız
ekerek ithalat yoluyla dışarıdan karşıladığımız ürünlerin tümünü ihtiyacımıza
yetecek kadar, hatta ihraç edecek kadar fazlalaştırma özelliğine de sahip bir
bölge. Ancak, demin de bahse konu enerji yatırımı, yandaşlara hazırlanan…
Enerji de önemli bir şeydir. Enerji yatırımına yeterli önem verilirken oradaki
gariban çiftçilerimizin düzgün bir tarım yapabilmek için, tarımdan kâr
edebilmesi için gereken sulama yatırımı ve diğer yatırımlar göz ardı edilmiş.
Bu
sekiz yıllık iktidarınız döneminde, ayrıca, bölgemizin tüm çiftçileri, bitkisel
üretimle uğraşan, hayvansal üretimle uğraşan tüm çiftçilerimiz, hatta ürün
bazında tahıllar başta olmak üzere sanayi ürünleri, bahçe ürünleri, sebze
ürünleriyle uğraşan çiftçilerimiz zarar edecek şekilde sekiz yıldan beri
perişan durumdadır. Deminden beri söylediğimiz 12 milyar TL’lik borçlanmasının
sebebi de çiftçinin borcunu, sıkıntısını, diğer yıllara ötelemek zorunda kaldığından
dolayıdır.
Çiftçinin
feryadını duymazsanız, şu an 2-2,5 milyon civarındaki çiftçi tarlasını bırakıp
işsizlik ordusuna katılmış, yarın bir gün bu 5 milyona çıkacaktır. Ama
projelerinize baktığım zaman -sekiz yıllık iktidarınız döneminde- yabancı sermayenin
toprak alımı veya icar yoluyla çiftçiliği de onlara yaptıracağınız aklımıza
geliyor. Son zamanlarda çiftçilerimizin ürettiği ürünlerin tümünü alışveriş
merkezlerinde yabancı sermayeye çiftçinin sırtından yıllarca kazandırıyorsunuz.
Bu gidişle çiftçiliği de onlara yaptıracaksınız anlayışı hâkim olmaya başlıyor.
Bu
süreçte et fiyatlarında yaşanan sıkıntılarımız da… Güneydoğu Anadolu
Bölgesi’ndeki, Doğu Anadolu Bölgemizdeki et üreticilerimiz başta olmak üzere
büyük sıkıntılar yaşamış, ayrıca bu başarısız politika…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Coşkun.
HAKAN
COŞKUN (Devamla) – Güneydoğu Anadolu -GAP- Projesi’ne önem vereceğiniz
temennisiyle hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisi lehinde söz isteyen Bengi Yıldız
Batman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yıldız.
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle,
saygıyla selamlıyorum. Barış ve Demokrasi Partisi Grup önerisi lehine söz
aldım.
Sayın
Başkan, birazdan AKP’nin de grup önerisini konuşacağız, tartışacağız. Mecliste
torba yasayı konuşuyoruz, tartışıyoruz. İçinde kamuoyunun epey karşı olduğu
maddeler, yasalar olmasına rağmen belirli oranda Parlamentonun işleyişi
içerisinde bu yasalar çıkarılıyor. Daha önce de muhalefet partilerinin üzerinde
uzlaştığı Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi temel yasaları çok hızlı bir
şekilde Parlamentodan geçirdik. Ne yazık ki bugün Danışma Kuruluna katıldığımızda
bu torba yasa içerisindeki tartışmalar, sıkıntılar yeterince kamuoyunda
tartışılmasındaki eksiklikleri yokmuş gibi yeni AKP’nin gündemleştirmek
istediği hâkimler ve savcılara ilişkin yasa, Danıştaya ilişkin yasa, daha sonra
ombudsmanlığa ilişkin yasayı bu arada Parlamentonun gündemine getirmek
istediğini görüyoruz.
Şimdi,
bu sıkıntılı bir süreç. Sayın Başbakan, başkanlık sistemi, iki partili bir
parlamentodan bahsediyor. Zaten şu anki sistem içerisinde Meclisin, ülkemizin
parlamenter sistemle yönetildiği iddiası varsa da pratikte yasamanın
çalışmadığı, yasamanın yürütmenin emrinde olduğu ve Sayın Başbakanın her
dediğinin Parlamentoda jet hızıyla denetimsiz bir şekilde kamuoyuyla yeterince
tartışılmadan geçtiğini görüyoruz. Şimdi de hem usul açısından hem içerik
açısından kamuoyunda tartışılmayan ve özellikle de Parlamentoda angaryaya
dönüşen bir çalışma sistemiyle bu yasalar Parlamentodan geçirilmek isteniyor.
Sayın grup başkan vekilleri -cumartesi, pazar da çalışılmak suretiyle- hafta
içi, hafta sonu ve zaman sınırlaması da olmadan bir sistemi yüce Parlamentoya
dayatmak suretiyle, aslında Parlamentoda nasıl bir sistemi düşündüklerini,
muhalefete, sivil topluma nasıl kulaklarını kapadıklarını görüyoruz.
Dolayısıyla çok sıkıntılı bir dayatma süreciyle karşı karşıyayız.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; GAP’a ilişkin önergemize gelince: Sayın
Başbakan, AKP bakanları ve yetkilileri ve ondan önceki hükûmetler, GAP
projesini, büyük bir refah, işsizliği önleyen, bölgeyi kalkındıran, Kürt
sorununu da bu şekilde çözeceklerini iddia ettikleri bir proje olarak sundular.
Bizim Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak çeşitli araştırma önergeleri ve
soru önergeleriyle “Bugüne kadar GAP’ta hangi ilerlemeler sağlandı? Enerji,
sulama ve işsizlik konusunda hangi ilerlemeler sağlandı?” şeklinde sorularımız
oldu. Sayın AKP Hükûmetinin bakanları ve yetkililerin verdikleri cevaplardan da
anlaşılıyor ki esasında bu alanda söylediklerinin -hayalî vaatler- toplumu otuz
yıldır, özellikle de bölge insanını otuz yıldır oyalayan bir sisteme
dönüştüğünü görüyoruz artık.
Şimdi,
verdiğimiz soru önergesine göre, otuz beş yıl önce başlayan GAP kapsamında
sadece son yirmi yılda 16 milyar dolarlık bir yatırım yapılmış, 2010 yılı
fiyatlarına göre ise -bunu vurduğunda- 31 milyarlık bir yatırıma tekabül
ediyor.
Yapılan
yatırımın yıllara göre dağılımı dikkat çekici. Çatışmaların yoğunlaştığı ve
ekonomik yatırımların bir çözüm olarak sunulduğu 1990 yılında GAP’a yapılan
yatırım oranı Türkiye genelindeki yatırımlara göre yüzde 8,1 iken, bu pay çatışmaların
durduğu 1999 yılına kadar yüzde 8’e, daha sonra yüzde 7 oranına gerilemiştir.
Ancak, PKK’nın güçlerini sınır dışına çektiği 1999 yılından sonra GAP’a yapılan
yatırımların oranında düşüş gözlenmiş, Bakanlığın verilerine göre 1997 yılında
GAP’a yapılan yatırım yüzde 7,7; 1998’de 6,7 iken bu oran çatışmaların durduğu
1999’da birden 5,9’a geriliyor. Çatışmaların durduğu 1999 yılından yeniden
başladığı 2004 yılına kadar GAP’ta yapılan yatırım oranları 4,9; daha sonra da
6,8 arasında bir değişkenlik gösteriyor. Kürt sorununda çatışmalar yeniden
başlarken GAP’a yapılan yatırım oranında kademeli ve istikrarlı bir durum
göstermiyor.
Şimdi,
projenin, GAP projesinin yüzde 28’i ancak hayat bulmuş, otuz beş yıllık bu
projenin şimdiye kadarki pratiğe, uygulamaya geçen kısmı. Bakanlığın verdiği
verilere göre otuz beş yıl önce büyük bir propagandayla başlatıldığında GAP’ın
bölgeye refah ve bolluk getireceği, ekonomik sorunları çözeceği, böylece
insanların kimlik talebinin de kalmayacağı yönünde propagandalar yapıldı. Buna
göre GAP kapsamında 1,6 milyon hektarlık alanın sulamaya hazır hâle getirilmesi
amaçlanırken Bakanlığın cevabına göre, otuz beş yılda bu hedefin sadece yüzde
28’i gerçekleştirildi. Cevapta, GAP kapsamında hedeflenen enerji projelerinin
yüzde 75’inin gerçekleştirildiği, geriye kalan bölümlerinin de Hasankeyf’i
sular altında bırakacağı için yapımı tartışmalı olan Ilısu Barajı ile 2015
yılında tamamlanacağı vurgulanmış. Bakanlık, GAP kapsamında hedeflenen
projelerin tamamlanması için önümüzdeki iki yılda 7,7 milyarlık bir kaynak
aktarılacağını söylüyor. Beş yılda GAP kapsamındaki yatırımlar, yine Bakanlığın
verdiği verilere göre, sadece 30 bin kişinin iş bulmasına neden olmuş. Yani,
GAP projesi bittiğinde 3,5 milyon insanı istihdam edeceği söyleniyor ama beş
yılda, yine Hükûmet verilerine göre, ancak 30 bin insan istihdam edilmiş. Bu
arada, bu süre içerisinde ne kadar insanın işsiz kaldığı noktasında, tabii, bir
veri de elimizde yok.
Değerli
arkadaşlar, GAP illerindeki işsizlik oranlarını yüzdeye vurduğumuzda en fazla
işsizliğin yüzde 78 ile Şırnak’ta yaşandığı, bunun yanı sıra yüzde 73 ile
Siirt, yüzde 72 Mardin, yüzde 70 ile Batman, yüzde 68 ile GAP’ın merkezi olan
Şanlıurfa’nın bu illeri izlediğini görüyoruz.
Yine
Sayın Bakanlığa sorduğumuz soru önergesinde “GAP illerinin Türkiye ortalamasına
göre gelişmişlik endeksi nedir?” diye soruyoruz, Türkiye sıralamasında Adıyaman
65, Batman 70’inci sırada, Diyarbakır 63’üncü sırada, Gaziantep 20, Kilis 54,
Mardin 72’nci sırada, Siirt 73’üncü sırada, Şanlıurfa 68, Şırnak 78’inci sırada
yer alıyor ve GAP projesi çerçevesinde özellikle tarihin ve ekolojik çevrenin
tahrip edildiği, Hasankeyf gibi uygarlığın merkezlerinden olan bir yerin enerji
politikalarına feda edildiğini görüyoruz. Dolayısıyla GAP’ın aslında bölge
insanına anlatılan bir hikâyenin ötesine geçmediğini belirtebiliyoruz.
Yüce
Parlamentoyu sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Barış
ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Müfit Yetkin,
Şanlıurfa Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yetkin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Şanlıurfa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisinin GAP projesiyle ilgili verdiği önergenin aleyhine AK PARTİ
Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Önergenin
başında tarımın çöktüğü ve ekonomik krizin ağırlaştığı GAP bölgesinden bahsediliyor. Ben de dikkatle arkadaşlarımı
dinledim, BDP’li arkadaşlarımı fakat arkadaşlarımız tarımla hiç ilgilenmediler
ve Hasankeyf’teki barajın su altında kalması ve bu manada konuşmalar yaptılar.
Tarımla ilgili herhangi bir ifadede bulunmadılar ve Urfa’da da yalnız 1
milletvekili olduğunu ifade etti konuşmacı arkadaşımız. Bizim 9 tane milletvekilimiz
AK PARTİ’den. Bizim AK PARTİ’li milletvekilleri olarak tarımla ne kadar ilgili
olduğumuzu biraz sonra ben size ifade edeceğim.
Şimdi,
tarım dediğimiz zaman iki üretim şekli var: Bir bitkisel üretim, bir hayvansal
üretim. Bizim bölgemizde de bitkisel üretimin olabilmesi için su, güneş ve
toprağın olması lazım. Bu şartlar yerine getirildiği takdirde bizim çalışkan
insanlarımız, vefakâr insanlarımız da tarımı çok güzel yapmaktalar. Bunun bir
örneğini de ben size vermek istiyorum Harran Ovası’yla ilgili. Harran Ovası’nda
şu anda pamuk üretiliyor, buğday üretiliyor ve çeşitli ürünler var ama ana ürün
olarak pamuk üretiliyor. Bu üretim, şu anda dönüm başına 500-600 kiloya kadar
çıkmakta ve burada da büyük bir gelir elde edilmekte. Bugün piyasadaki pamuk fiyatları
2.500 lira civarında. Yani çiftçimiz gayet memnun bir şekilde çiftçilik
yapmakta ve buradan büyük bir gelir elde etmekte. Harran Ovası’nda sulama
olmadan önce kişi başına millî gelir 596 dolar sayın vekilim. Bugün, 2008 yılı
itibarıyla 1.250 dolar, 2010 yılına geldiğimiz zaman bu rakam daha da
yükselecektir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Ama sondajla su çekiyor, 2 milyar elektrik borcu var, bunu
koyun buraya. Elektrik borcu var, pompayla suyu çekiyor.
BAŞKAN
– Sayın Kaplan, lütfen…
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Burada benim bahsetmek istediğim, yani bizim buradaki
GAP’ın tamamen sulanmasıyla birlikte, yani bölgemizdeki suyun artmasıyla
birlikte tarım çok iyi bir vaziyete gelmekte. Çiftçilerimiz bugün buğdayı 800
bin liraya satmakta, mısırı 550 bin liraya satmakta. Bizim ayrıca
desteklemelerimiz var, bunları da aldığı takdirde çiftçilerimizin durumu gayet
iyi.
Bunun
yanında, hayvansal üretimde -biraz evvel bahsettim- hayvansal üretim olarak da
gayet iyi bir şekilde bu artmakta, çünkü Ziraat Bankası geçen gün bizim
Komisyonda da bir toplantı yaptı ve burada da verdikleri bilgilerde, Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nin yalnız Şanlıurfa ve Antep bölgesindeki krediler 150 milyon
TL’yi bulmakta ve bunların yalnız yüzde 1,5’unda problem yaşanmakta.
Çiftçi
ve kim olursa olsun hayvancılık yapan insanlar hepimizin, bizim kendi
vatandaşımız. Hayvancılık ayrı bir, yani çiftçilikle ilgili… Tabii ki
çiftçilikle ilgili, çiftçi adam bunun ürünlerini ekecek, bu yem bitkilerini
ekecek, diğerlerini ekecek ki bu şekilde bir faydası olsun. Yani çiftçinin
dışında kimse hayvancılık yapmaz, onu da ben kabul etmiyorum sizin dediğiniz
şekilde. Ve burada da Ziraat Bankasının vermiş olduğu kredilerde geriye dönüş
yalnız yüzde 1,5. O bakımdan çok faydalı bir şekilde devam etmekte.
Biraz
da GAP’la ilgili bilgi vermek istiyorum.
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Sayın Vekil, Şanlıurfa’da toprak çiftçinin mi yoksa birkaç
kişinin ve devletin mi? Onu da söyleseniz iyi olur.
BAŞKAN
– Sayın Yetkin, lütfen karşılıklı konuşmayalım.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – GAP bölgesi alan ve nüfus açısından ülkemizin yaklaşık
yüzde 10’luk bölümüne tekabül etmektedir. Bununla birlikte, ülke genelinde
ekonomik olarak sulanabilir alan, toplamının yüzde 20’sine sahiptir. Dicle ve
Fırat nehirleriyle birlikte Türkiye'nin su potansiyelinin de yüzde 28’ini
oluşturmaktadır.
Fırat
Havzası ve Dicle Havzası iki gruptan oluşur ve GAP Su Kaynaklarını Geliştirme
Programı kapsamında 22 baraj, 19 hidroelektrik santral ve bunun akabinde 1
milyon 822 bin hektar da sulamaya açılacaktır. Bununla birlikte, 27 milyon
kilovatsaat de elektrik enerjisi elde edilecektir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Dokuz yılda kaç hektar sulama yapıldı? Bunu açık söyleyin.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) - Yani GAP
projesi entegre, sosyoekonomik, sürdürülebilir bir bölgesel kalkınma
projesidir.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sulama miktarı ne kadar?
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – AKP dokuz yılda kaç hektar sulama yaptı? Bunu açıkça
söyleyin.
BAŞKAN
– Sayın Milletvekilleri, lütfen… Önerge verdiniz, konuşuyor.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sulama miktarını açıklasın.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Şimdi, burada…
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Yüzde 26 sulandı, yüzde 30 toprak çoraklaştı.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Master plan öngörüleri doğrultusunda GAP kamu
yatırımları finansmanı içinde 2010 yılı fiyatlarıyla toplam 42,1 milyon düzeyindedir.
2009 yılı sonu kümülatif harcama 30,6 milyar TL ve nakdî gerçekleşme de yüzde
72’dir.
Güneydoğu
Anadolu Projesi kapsamında bir şey daha ifade etmek istiyorum: 2004’ten yani
bizim 2003’te gelmemizden önce kamu yatırımlarındaki payı yüzde 4’ün altındaydı.
2008 yılına kadar yüzde 7,1 oranında yatırımlar yapıldı ve bugün GAP Eylem
Planı’nın icra edilmesinden sonra da 2010 yılında yaklaşık 4 milyarlık bir
kaynak aktarılarak bu pay yüzde 14,2’ye çıkarıldı. Böylece, GAP projesinin
tamamlanmasıyla birlikte bir de enerji projelerinin tamamlanması gündeme
geliyor. Bunlardan da 9 tane hidroelektrik santrali tamamlanmış olup, bunun
kurulu güçleri itibarıyla hidroelektrik enerji projelerinin yüzde 74’ü de
gerçekleşmiştir. Karakaya, Atatürk, Batman, Kralkızı, Dicle, Birecik ve
Karkamış hidroelektrik santralleri işletmeye alınışından bugüne kadar Türkiye
ekonomisine ve bölge halkının refahına doğrudan katkı sağlayan duruma da
gelmiştir.
GAP
sulama projelerinin gerçekleşmesi de tamamlanmıştır; yüzde 16,5’u şu anda
işletmededir ve şu ana kadar da 300 bin hektar alan sulamaya açılmıştır.
Güneydoğu
Anadolu Projesi kapsamında sulama projelerinin yüzde 28’i tamamlanmıştır. Vahşi
sulama ve toprak erozyonunu önlemek amacıyla, kırsal kalkınma destekleri
kapsamında basınçlı sulama yatırımlarına yüzde 50, toplu basınçlı sulama
yatırımlarına ise yüzde 75 hibe desteği verilmiş ve verilmeye de devam
etmektedir. Bugüne kadar 53 bin üreticimize 121 milyon TL hibe desteği
verilmiştir. 52 bin hektar alanın da basınçlı sulama sistemleriyle sulamaya
açılması sağlanmıştır. Bu destekler sayesinde 299 bin hektar alan damla sulama,
yağmurlama sulama sistemleriyle sulanmıştır.
Yine
bölgemizi yakından ilgilendiren, üretimde verim artışı sağlayan sertifikalı
tohum kullanan ve üreten desteklemesi devam etmektedir. GAP projesine yapılan
yatırımlarla temel altyapı ihtiyaçlarının karşılanması ve bölgedeki kalkınmanın
ve sosyal gelişmenin hızlandırılması büyük bir hızla devam etmektedir.
GAP,
artık sadece enerji ve sulama yatırımlarından oluşan bir altyapı projesi değil,
kalkınma ajanslarının ortak iş birliği platformundan da yararlanılarak yerel
girişimleri harekete geçiren entegre bir bölgesel gelişme programı olarak ele
alınmaktadır.
Bunun
yanında, bu projelerin bitmesiyle birlikte bölgede 3 milyon 800 bin insana da
iş imkânı doğacaktır.
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Hayalî ama…
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Hayır, bunlar hayalî değil. Bunlar…
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Beş yılda 30 bin kişiye iş buluyorsan… Sizin verileriniz.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Bakın, sizler halkla iç içe değilsiniz.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Sayın Vekilim, bugüne kadar ne kadar istihdam yapıldı?
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Bir dakika ben size anlatıyorum. Bir dakika, müsaade
edin! Ben size biraz evvel örnek verdim. Burada, şu anda Harran Ovası’nda,
biraz evvel de bahsettiğim gibi, 1995 yılında millî gelir 596 dolar iken bugün
1.250 dolara çıkmıştır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – 2 milyar elektrik borcu verdiniz Urfa’ya hediye, yüzde 1,5 da
sulama yaptınız dokuz senede.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Hatta, bu rakam, 2008 yılına kadar yüzde 100
artmış demektir.
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Bölge nüfusu 3,5 milyon zaten.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) – Yani buradaki sulamanın getirmiş olduğu faydaları
görüyorsunuz. Yarın bu proje bittiği zaman, tabii ki bu 3 milyon 800 bin insana
da iş imkânı doğmuş olacaktır.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Bizim bildiğimiz, yüzde 60 yeşil kartlı artmış Urfa’da, başka
da bir şey yok.
ABDURRAHMAN
MÜFİT YETKİN (Devamla) - Şimdi, diğer, bununla ilgili olarak yine tabii ki
bizim bölgemize iş adamlarının yoğunlukla gelmesini, burada yatırım yapmasını
zaten biz her zaman teşvik ediyoruz, Hükûmetimiz olarak da bu çalışmalar devam
etmektedir.
Ben,
bu önerinin aleyhinde olduğumu bildirir, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
III.- Y O K L A M A
(MHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yoklama talebimiz var efendim.
BAŞKAN
– Ancak, bir yoklama talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın
Şandır, Sayın Vural, Sayın Tankut, Sayın Torlak, Sayın Coşkun, Sayın Çalış,
Sayın Korkmaz, Sayın Latifoğlu, Sayın Asil, Sayın İnan, Sayın Sipahi, Sayın
Homriş, Sayın Özdemir, Sayın Akcan, Sayın Özensoy, Sayın Günal, Sayın
Kumcuoğlu, Sayın Ergun, Sayın Türkeş, Sayın Cengiz, Sayın Aksoy.
Üç
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
1.- (10/597) esas numaralı, GAP
bölgesindeki sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair önergenin ön görüşmelerinin Genel
Kurulun 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu
önerisi (Devam)
BAŞKAN
- Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.- (10/601) esas numaralı, akaryakıt
kaçakçılığındaki artış ve Hükûmet tarafından alınan önlemlerin
değerlendirilmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına dair önergenin ön
görüşmesinin Genel Kurulun 08/02/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin
MHP Grubu önerisi
Tarih: 08.02.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 08.02.2011 Salı günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye
Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması
Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/601 esas numaralı,
"Akaryakıt Kaçakçılığındaki Artış ve Hükümet Tarafından Alınan Önlemlerin
Değerlendirilmesi Amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105.
Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun
08.02.2011 Salı tarihli bugünkü 61. Birleşimde yapılmasını Danışma Kurulunun
görüşlerine arz ederim.
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Yılmaz Tankut,
Adana Milletvekili.
Buyurun
Sayın Tankut.
YILMAZ
TANKUT (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi olarak akaryakıt kaçakçılığı hakkında vermiş olduğumuz grup önerisi
üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye gündemi sürekli olarak sanal gündemlerle meşgul edilirken
aslında daha önemli hadiseler, daha önemli ayrıntılar maalesef gözden
kaçırılmaktadır. Bugün gündeme alınmasını istediğimiz akaryakıt
kaçakçılığındaki vahim gelişmeler de bunlardan birisidir. Hemen birçok alanda
yapılan kaçakçılık gibi ülkemizin ekonomisine ciddi darbe vuran, toplum
yapımızı olumsuz etkileyen, elde edilen kirli servetlerin devletimizin ve insanımızın
aleyhine olan alanlarda kullanılması sebebiyle akaryakıt kaçakçılığı
hadiselerinin üzerinde ciddiyetle durulması icap etmektedir. Ve elbette hızla
fazlalaşan ve ekonomik manada büyük boyutlara ulaşan bu akaryakıt
kaçakçılığından birinci derecede sorumlu olan, hiç şüphesiz mevcut siyasi
iktidardır. Şimdi buradan AKP İktidarına “Bunun sebebi nedir?” diye sorsanız
her zaman olduğu gibi yine konuyu saptıracak ve yine sanki muhalefetteymiş
gibi, âdeta zeytinyağı gibi üste çıkacaklardır.
Bakınız,
2002 yılında işbaşına gelen AKP’nin en önemli söylemlerinden birisi
yolsuzluklara damardan girmek şeklindeydi. Güya damardan girip yolsuzluklar
bitirilecek ve halkın parası baronlara değil, halkın kendisine dağıtılacaktı.
Ama dokuz yıl sonra bakıyorsunuz ki işsizlik, açlık, yokluk, yoksulluk
fazlalaşmış, paket kuyruğu artmış ve harçlık kuyruğu yükselmiştir. Peki, bütün
bunlara paralel olarak baron sayısının da fazlalaşmış olması acaba ne anlama
gelmektedir? AKP Türkiye'sinde sadece geçen yıl fazlalaşan milyonerlerin sayısı
6 bin civarındadır. Yine geçen yılın resmî rakamlarına göre bankalarda 1 milyon
liranın üzerinde parası olan kişi sayısı 29 bine, yurt dışındaki milyoner
sayısı ise bin kişiye çıkmıştır. Yani aynı yıl toplam mevduat 503 milyar lira
civarında olup söz konusu olan bu 30 bin kişinin bankalardaki payı yüzde
44’tür. Yani bankalarda tutulan paranın miktarının yarısı bu 30 bin kişiye
aittir. Bu ise sadece bir yılda meydana gelen bir değişikliktir. Sıkışıldığı
zaman “Hepimizin gideceği yer 2 metre toprak değil mi?” diyenler ise bu durumu
“Mal, canın yongasıdır. Zenginlikten kime ne ziyan gelmiş?” şeklinde mi
savunacaklardır?
Evet,
zenginin malında mülkünde hiçbirimizin şüphesiz gözü yok ve keşke daha çok
zenginimiz olsa ama bu yeni türemiş olan zenginler yatırım yapsa, fabrika
kursa, milyonlarca işsiz vatandaşımıza iş kapıları açsa elbette ki daha iyi
olacak. Fakat satmaktan açmaya fırsat bulamayan zihniyetle akraba olan bu
anlayışta da görülüyor ki rantın sesi kulağa çok hoş geliyor. Yoksa yandaşa peşkeş
çekilen Tekelin tesisini 294 milyon dolara alıp 900 milyon dolara satarak
kolayca milyonlarca liraya konmayı nasıl izah edebiliriz? Belki şunu da iddia
edebilirler: Zengin de fazlalaştı, kişi başı millî gelir de. Bakın, kişi başı
millî gelir 15 bin dolar civarlarına yaklaştı. Ama siz bu gerçek dışı sözlerle
ancak ve ancak kendinizi kandırabilirsiniz diyorum ve vatandaşımız yüzlerce,
radyonuzdan, televizyonlarınızdan, gazetelerinizden ve TÜİK’in marifetiyle
sözde resmiyet kazandırdığınız bu göz boyama rakamlarına artık aldanmıyor
diyorum.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Ankara Ticaret Odası Başkanı Sayın Sinan Aygün, henüz
sesinin kısalmadığı ve kendisine operasyon yapılmadığı günlerde, 2005 yılında
şu açıklamayı yapmıştı: “Mali değeri 8 milyar doları, yıllık vergi kaybı 2,5
milyar doları bulan akaryakıt kaçakçılığı sorununun üzerine gidilmemesi
nedeniyle Türkiye'nin her gün 7 milyon
dolar kaybı olmaktadır.” demiş ve “Türkiye Cumhuriyeti hazinesi benzin
hortumuyla bir banka gibi hortumlanıyor.” ifadesini kullanmıştı. “Bunu herkes
biliyor, biliyor da kaçakçılar hakkında ne yapılıyor? Halk bunu soruyor.“ demiş
ve şöyle devam etmişti: “TÜPRAŞ’ı özelleştirerek 1,5 milyar dolar gelir elde
etme peşinde olan Hükûmet, akaryakıt kaçakçılığı nedeniyle ortaya çıkan yıllık
2,5 milyar dolarlık kayba ilişkin somut
adımlar atmamaktadır. Peki, gerçekten hiçbir şey yapılmadı mı?” Yapılmamış
olacak ki iki yıl sonra Sayın Başbakan ağlama duvarında şunları ifade etmişti:
“Dışişleri Bakanlığımız, petrol ithal ettiğimiz 48 ülkeden kayıtları istedi, 31
ülkeden cevap geldi. Bu kayıtları ülkemiz kayıtlarıyla karşılaştırdık ve
çarpıcı sonuçlara ulaştık. 31 ülke diyor ki; Türkiye bizden son iki buçuk yıl
içinde 28 milyar dolarlık petrol ithal etti. Buradaki kayıtlara göre ise bu 31 ülkeden
aynı dönemde ithal edilen akaryakıt miktarı –lütfen dikkat- sadece 9,3 milyar
dolar. Arada tam 18,7 milyar dolarlık bir fark var.” Bu sözler, Sayın
Başbakanın o dönemde âdeta feryat edercesine söylemiş olduğu sözlerdir.
Sayın
milletvekilleri, yıl 2002, AKP tek başına iktidardadır. Yani yolsuzluklara
damardan girilmeye başlandığı aylar. Ayların üzerinden yıllar geçmiş, 2004,
2005, 2006 ve derken 2007 yılına gelindiğinde Sayın Başbakan şikâyet ediyor;
kimi ve kimleri şikâyet ediyor? Tabii ki kaçakçıları. Peki şimdi buradan
soruyorum: Siz hükûmetsiniz, gümrükler size bağlı, maliye size bağlı, emniyet,
jandarma hepsi size bağlı, elinizde devletin bütün imkânları mevcut, yani
bizatihi devletin ta kendisi konumundasınız ama tıpkı İmralı canisiyle pazarlıkları
inkâr edip sonra kabul ederek “Hükûmet değil devlet görüşür” mantığını burada
da mı kullanmak istiyorsunuz? Yani hükûmet başka devlet başka mı diyeceksiniz?
Yine
Sayın Başbakan, aynı tarihte kaçakçılığın büyük babalarından söz ederken de
şunları ilave etmişti: Çıkardıkları yasayla Türkiye’nin önemli kazanımlar elde
edeceğini ve petroldeki dev yolsuzluğun belinin büküleceğini söylemişti. Ne
zaman söylüyor bu sözleri? 2007 yılında.
Değerli
arkadaşlar, şimdi 2011 yılındayız ve aradan koskoca dört yıl geçmiştir. Bu
babalar, bu baronlar nerededir? Devletin polisi, gümrükçüsü, maliyesi uyudu mu
yoksa uyutuldu mu? Teftiş kurulları ne yapmaktadır? Sayın Başbakanın o
ifşaatını, aslında, akaryakıtta kaçakçılık boyutunun millî güvenliği tehdit
eder hâle geldiği, elde edilen kirli paranın terör örgütlerine gittiği yönünde
ortaya çıkan ve kamuoyunda seslendirilen haberlerden sonra yapmış olması da çok
manidardır. Konunun Millî Güvenlik Kurulunda masaya konduktan sonra konuşulmuş
olmasıysa başka ilginç olan bir ayrıntıdır. Devletin hemen bütün kurumlarının
bağlı olduğu Hükûmetin, akaryakıt kaçakçılığından bu manada haberinin olmaması
ise bize göre mümkün değildir. Bir gecede generalleri bile içeri alan,
tutuklayan, yargılayan Türk Silahlı Kuvvetlerinin en mahrem odasına uyduruk bir
ihbarı bahane ederek dalabilen bir irade, söz konusu, kaçakçılık olunca acaba
tatile mi çıkmıştır? Terörle mücadeleyi müzakereye çeviren aynı irade, acaba
baronlarla, babalarla da kaçakçılığı bitirmek için müzakere masasına mı
oturmuştur?
Değerli
arkadaşlar, Sayın Başbakanın o tarihli açıklamasıyla devam edecek olursak
şunları da ifade etmişti: “ÖTV, KDV ve EPDK’nın payını da eklediğiniz zaman
fark 38 milyar dolar seviyesine çıkıyor ve henüz on yedi ülkenin kayıtlarını
almış değiliz. Bunlar da geldiği zaman aradaki fark daha da büyüyecek. Peki, bu
fark nerede? Bu fark -ülkem adına söylüyorum- kaçakçıların cebine haksız kazanç
olarak girmekte; milletimizden çalınıyor, ülkemizden çalınıyor, Maliyemizden,
hazinemizden çalınıyor.” Bunları kim söylüyor? Bunları Sayın Başbakan söylüyor.
Şimdi
biz de buradan soruyoruz: Bu on yedi ülkenin raporlarının dört yılda gelmemesi
mümkün olmayacağına göre 2007’deki büyüklüğü 38 milyar dolar olan bu
kaçakçılığın boyutu şu an nedir? Bu para kimlerin cebine girmektedir? Bu kirli
para nerelerde kullanılmakta, kaç Mehmetçik’e kurşun olarak dönmekte, kaç
kişiyi yetim, öksüz bırakmakta, kaç vatandaşımız aç ve sefil olmaktadır? Bu
kadar büyük boyutlu bir kaçakçılık, Adana’daki Ahmet’in, Van’daki Mehmet’in
veya Edirne’deki Ayşe teyzenin yapabileceği bir iş değildir. Dolayısıyla
arkasında devlet irtibatlı büyük güç merkezlerinin olduğu iddiaları
araştırılmalıdır. Hiç kimse artık “Hükûmet farklı, devlet farklı” masalına
yatmasın. Hükûmet de sizsiniz, devleti yöneten de sizlersiniz. Polis de
gümrükler de henüz satılmayan limanlar da size bağlı, özelleştirmediğiniz sınır
güvenliği de size bağlıdır. Artık ağlama duvarının dibinden ayrılmanın vakti
gelmiştir. Tüyü bitmemiş garip, yetim, öksüz artık bu damara girmenizi bekliyor
ve damardan yolsuzluk yapılmasını istemiyor; bağırsakların temizlenmesini
istiyor; her gün ortaya çıkan pisliklerin halının altına süpürülmemesini
istiyor; tabii, şayet tuz kokmadıysa, akaryakıt kaçakçılığındaki bütün kırmızı
noktaları ortaya çıkarıp açıklamanızı bekliyor.
Değerli
arkadaşlar, akaryakıtla ilgili yolsuzluk ve kaçakçılık iddiaları bu denli
ayyuka çıkmışken; diğer taraftan, maalesef, Türkiye ve Türk halkı bugün
dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu kullanıyor ve dolaylı olarak en fakir
vatandaşlarımız en zengin baronlarla aynı vergiyi ödüyor.
Ancak,
bütün bunların elbette ki sonunun geleceği günler yakındır ve inşallah, haziran
ayında Milliyetçi Hareket Partisinin tek başına iktidara gelmesiyle akaryakıt
kaçakçılığına asla müsaade edilmeyecek ve başta mazot olmak üzere, haksız ÖTV
ve KDV vergileri kaldırılacak, üreticimiz ve çiftçimizin nefes alması
sağlanacak diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Tankut.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN
ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu tarafından verilen grup önerisi aleyhine söz almış bulunuyorum.
Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Akaryakıt
kaçakçılığını önlemek için Hükûmetimiz tarafından bir dizi tedbirler getirilmiş
ve bunlar uygulanmıştır. Bu bağlamda, 2007 yılında marker uygulaması
getirilmiş, 2010 yılında da DNA’lı marker uygulamasına geçilmiştir. Bu
uygulamayla, piyasada faaliyet gösteren lisanslı şirketlerin rafineri, dağıtım
şirketleri ve istasyonlarında akaryakıtın kendi malı olup olmadığının tespit
imkânı olmakta ve sık sık da bu denetimler yapılmaktadır.
Yine,
bununla beraber, Maliye Bakanlığımızın maliye denetimi, yazar kasa uygulaması,
kolluk kuvvetlerimizin yaptığı denetimler ve bunların sonucunda da ağır para
cezası uygulamalarıyla yoğun bir mücadele yapılmaktadır. Bunların neticesinde
akaryakıt kaçakçılığı önemli derecede de önlenmiştir.
Genel
Kurul gündemimizin yoğun olması, komisyon çalışmalarımızın da yetişmeyeceği ve
verimli olmayacağı endişesiyle Milliyetçi Hareket Partisi tarafından verilen
önergenin aleyhine oy vereceğimizi belirtir, Genel Kurulu saygıyla selamlarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Arıcı.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Mustafa Özyürek, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi
saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de akaryakıt kaçakçılığının boyutları çok yüksek;
geçmişte de yüksekti, ne yazık ki AKP döneminde de değişen hiçbir şey olmadı.
Gene pek çok firma akaryakıt kaçakçılığından astronomik paralar kazanmaktadır
ve Türkiye'nin, ekonomimizin tahsil etmesi gereken vergiler belli kişilerin
cebinde kalmaktadır.
Sayın
Başbakan, biraz önce değerli konuşmacının da ifade ettiği gibi, 13 Şubat
2007’de 38 milyar dolar seviyesinde bir kaçakçılıktan bahsediyor. 2007’den
bugüne kadar, acaba, Sayın Başbakan, akaryakıt kaçakçılığıyla mücadele için
hangi önlemleri almıştır, geçmiş dönemdeki bu kaçakçılarla ilgili olarak neler
yapmıştır? Şu ana kadar bize ulaşan, kamuoyuna yansıyan bu kadar büyük bir
kaçakçılıkla ilgili sorumlu tutulmuş olan, yargılanmış olan, hapse atılmış olan
insanlar hemen hemen yok gibidir. İşte, söylenen “Ulusal marker getirdik,
kaçakçılıkları önledik.”
Şimdi,
değerli arkadaşlarım, Türkiye’deki kaçakçılığın kaynakları belli. Öncelikle,
Türkiye, akaryakıt üzerinden astronomik vergi alan bir ülke. Avrupa Birliği
ülkelerinin ortalamasının çok üzerinde vergi alıyoruz. En yüksek özel tüketim
vergisi Avrupa Birliği ülkelerinde Hollanda’dadır. Türkiye’de tahsil edilen
özel tüketim vergisi Hollanda’dakinin de yüzde 30 üzerindedir. Şimdi, böylesine
çok yüksek, astronomik bir vergi aldığınız zaman vergisiz satılan akaryakıtta
büyük bir kâr marjı ortaya çıkıyor. O nedenle de akaryakıt kaçakçılığı son
derece cazip, önüne geçilemez bir konu hâline geliyor.
Şimdi,
en çok bilinen akaryakıt kaçakçılığı 10 numaralı yağın motorine
karıştırılmasıdır. Çünkü 10 numaralı yağda alınan KDV ve ÖTV son derece
düşüktür, buna karşılık motorinde alınan ÖTV çok yüksektir. 10 numaralı yağı
motorine karıştırdığınız zaman büyük bir avantaj sağlamış oluyorsunuz. Peki, bu
biliniyor. Bu, hem büyük bir vergi kaçağına neden oluyor hem de millî servet
olan motorların tahribine neden oluyor. Peki, bile bile, şoförler, nakliyeciler
motorlarını tahrip edecek bu karışımı niçin kullanıyorlar? Çünkü o karışımı
belli kimseler kullandığı zaman onunla rekabet şansı kalmıyor. Öyleyse, diyelim
Konya’ya biri 50 kuruşa götürüyorsa bir malı, 10 numaralı yağ kullanan bir
başkası 25 kuruşa taşıyor. O zaman da rekabet edebilmek için yaygın bir şekilde
10 numaralı yağın motorine karıştırıldığına tanık oluyoruz.
Bunu
önlemenin yolu nedir? Bunu önlemenin yolu çok basittir. Yeter ki akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele edecek bir millî iradeyi ortaya koyalım. 10 numaralı
yağ ithalatındaki vergiyi yükseltirsiniz. Ama diyebilirsiniz ki: “10 numaralı
yağ kullanan belli sanayi kuruluşları var. Onların maliyeti yükseliyor.” Onlar
kullandıktan sonra oraya indirim sağlarsınız. Oysa bütün rakamlar ortada.
Türkiye'nin 10 numaralı yağ ihtiyacı belli ama fiilen onun kat kat üzerinde 10
numaralı yağ kullanıyorsunuz. Bunu önlemedikten sonra “Akaryakıt kaçakçılığıyla
mücadele ediyorum.” demek bir aldatmacadır, bir kandırmacadır.
Bir
diğer önemli akaryakıt kaçakçılık noktası solvent. Solventlerde bir ölçüde
vergiler yükseltildiği için kaçak azalmıştır ama gene de önemli ölçüde benzine
solvent karıştırmak suretiyle kaçakçılık yapılmaktadır.
Değerli
arkadaşlarım, sınır ticareti yoluyla çeşitli doğu ve güneydoğudaki ülkelerden;
Irak’tan, Suriye’den, İran’dan, Nahcivan’dan gelen akaryakıt da tabii, oralarda
çok düşük olduğu için akaryakıt fiyatları, Türkiye’deki gibi astronomik bir
vergi alınmadığı için son derece ucuza geliyor ve bu yolla da önemli bir vergi
kaçağı ortaya çıkıyor. Böylesine büyük vergi kaçağına yol açan akaryakıt
kaçakçılığıyla mücadele etmek önce Enerji Piyasası Kurulunun, sonra Maliye
Bakanlığının, Gümrüğün ve İçişleri Bakanlığının bir temel görevidir.
Şimdi,
öylesine ihalelere rastlıyoruz ki akaryakıtın toptan satış fiyatının çok
altında, çeşitli kuruluşlara, belediyelere motorin satıldığını görüyoruz. Yani
burada incelemek lazım, zararına hiç kimse mal satmayacağına göre acaba
buradaki ucuzluk nereden kaynaklanıyor? Buradaki ucuzluk, biraz önce söylediğim
gibi, 10 numaralı yağın katılmasından kaynaklanıyor ve sınır ticareti yoluyla
komşularımızdan getirilen ucuz mazotta yatıyor.
Şimdi,
özellikle son zamanlarda Türkiye’deki motorin kalitesi de yükseltildiği için
komşularımızdan sınır ticareti yoluyla gelen motorinin de kalitesi son derece
düşüktür ve motorları tahrip etmektedir.
Değerli
arkadaşlarım, benim petrol sektöründe görev yaptığım dönemde bir tek kaçak
noktası vardı petrolün, o da Karabük’te kok üretilirken çıkan benzolün benzine
katılması idi. Miktarı çok düşüktü ve motorda önemli bir tahribata yol açmazdı,
sadece çekiş gücünü azaltırdı ama buna rağmen o dönemin hükûmetleri, o dönemin
yetkilileri bu kaçakçılıkla da mücadele ederlerdi.
Şimdi,
kaçakçılık yoluyla ekonomimiz, maliyemiz, hazinemiz için müthiş bir vergi
kaybına yol açılıyor, millî servet olan motorlar tahrip oluyor ve pek çok kimse
haksız kazanç sağlıyor fakat biz bu konuda kapsamlı, tutarlı bir mücadele
yapmıyoruz. Eğer bu mücadeleyi yapmazsanız, Türkiye’de ortaya çıkan bu
kaçakçılığın yol açtığı haksızlıkları millete kabul ettiremezsiniz, gerçekten
büyük bir kaçakçılık var, büyük bir haksız ve haram kazanç var, bunlarla
mücadele etmek herkesin görevidir, öncelikle AKP hükûmetlerinin ve ilgili
bakanlıkların görevidir diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Azize Sibel Gönül, Kocaeli
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Gönül. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AZİZE
SİBEL GÖNÜL (Kocaeli) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisinin akaryakıt kaçakçılığıyla ilgili vermiş olduğu grup
önerisinin aleyhinde söz almış bulunmaktayım. Sözlerimin başında yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hatırlanacağı üzere Meclis araştırması önergesiyle Türkiye
Büyük Millet Meclisi Akaryakıt Kaçakçılığı Araştırma Komisyonu kurulmuş,
çalışmalarının sonucunu 2005’in Kasım ayında Genel Kurula bir rapor hâlinde
sunmuştur. Yaklaşık 60 bin sayfalı bu raporda akaryakıt kaçakçılığının
boyutları, akaryakıt kaçakçılığının yöntemleri ve bu konuda alınacak önlemler
detaylarıyla ortaya konulmuştu. Bu rapordan Hükûmet yararlanmış, alınan önlemler
çerçevesinde kaçakçılığın önlenmesi yönünde çalışmalar yapılmış ve
yapılmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, demek istediğim şudur: Verilen bu öneri mutlaka önemli ve
milletimizin yararınadır ancak takdir edersiniz ki bir zaman darlığımız söz
konusu olup elimizde yarım kalan ve devam eden tasarıları bitirmek zorunda
olduğumuzu pekâlâ sizler de kabul etmektesiniz. Zaman ve öncelik bakımından
tartışılmaz olan bu kanunların devam etmesi yönündeki kararımızın değişmediğini
bildirir, önerinize katılmayacağımızı beyan eder, yüce Meclisi saygıyla
selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Gönül.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN
– Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Karar yeter sayısı arayacağım. Kabul etmeyenler… Kâtip Üyeler arasında
anlaşmazlık olduğu için elektronik cihazla oylama yapacağım.
İki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla oylamaya başlandı)
OKTAY
VURAL (İzmir) – Zaten eğer olsaydı, elektronik oylamada şimdiye kadar “Vardır.”
diye söylerdi. Ya, gördünüz mü? Sayı sayma konusunda bile yanlış yaptığınızın
ispatı değil mi bu? Siz “Var” dediniz. O anda olsaydı, zaten olacaktı.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Süre verilmiş, sonunu beklemek lazım.
BAŞKAN
– Sayın Vural, yoklamada bekleme zorunluluğumuz yok ama bunda beklemek
zorundayız çünkü sonuç burada belli değil.
(Elektronik
cihazla oylamaya devam edildi)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır, öneri reddedilmiştir.
Şimdi,
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş
bir önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek
ve arkadaşları tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan “Dünyada
Petrol Fiyatları” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin
08/02/2011 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
08.02.2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun, 08.02.2011 Salı günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
M.
Akif Hamzaçebi
Trabzon
Grup
Başkan Vekili
Öneri:
İstanbul
Milletvekili Mustafa Özyürek ve arkadaşları tarafından, 16.12.2010 tarihinde
Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne “Dünyada Petrol Fiyatları” hakkında verilmiş
olan Meclis Araştırma Önergesinin (439 sıra nolu) Genel Kurulun bilgisine
sunulmak üzere bekleyen diğer önergelerin önüne alınarak, 08.02.2011 Salı günlü
birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerin aynı birleşimde yapılması
önerilmiştir.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Buyurun.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, bizim grup başkanlığımıza intikal eden istem yazıları…
Milliyetçi Hareket Partisi ve Barış ve Demokrasi Partisi Grubu başkanlıklarının
istemleriyle ilgili bir toplantıya çağrıldı. Dolayısıyla, Cumhuriyet Halk
Partisinin bu konuda Danışma Kurulunu toplantıya çağırdığına ilişkin bir duyuru
bize yapılmış değil.
BAŞKAN
– Toplantıya çok yakın saatte geldiği için fotokopi göndermişler ve Danışma
Kurulunda da zaten taleplerini dile getirmişler.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, talepler dile getirilir de Danışma Kurulu istem
yazıları iletilir. İstem konusunda mutabakat olmazsa istemlerini gruba getirmek
durumundalar. Dolayısıyla, bundan sonraki iki grup önerisiyle ilgili bize
intikal etmiş bir istem talebi olmadı Danışma kuruluyla ilgili. Aksi takdirde,
her bir toplantıya her bir grubun dilediği gibi öneri getirme durumu olabilir.
Bu bakımdan, usulüne uygun bir çağrı olmadığına göre iki grup önerisinin de
görüşülmesi mümkün değil.
Arz
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Vural, zaten Danışma Kurulunda anlaşma sağlanmamış. Anlaşma sağlanamadığı için
buraya grup önerileri geliyor ama...
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, Danışma Kurulu -İç Tüzük açık- siyasi parti
gruplarının istemi üzerine toplanıyor, istem kabul edilmezse grup önerisi
getirilebiliyor. Dolayısıyla bu konuda iki partinin de istemi olmadığına göre
istemlerini grup önerisi hâline getirmeleri söz konusu olamaz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – İstem var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Yani nasıl olacak? Aksi takdirde, İç Tüzük’ün açık ihlali olur.
BAŞKAN
– Sayın Vural, bu konuyla ilgili İç Tüzük’ün 19, 49, 54 ve 63’üncü maddeleri
açık.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, benim söylediklerimde de İç Tüzük açık, aynen
okuyorum: Danışma Kurulu, Başkanın gerekli görmesi ya da siyasi parti
gruplarının istemi üzerine en geç yirmi dört saat içinde toplantıya çağrılır.
İstem üzerinde eğer oy birliği yapılmazsa ayrı ayrı istemlerini doğrudan Genel
Kurula getirebilirler. Dolayısıyla istem sahibi olmayanın istem getirmesi,
Danışma Kurulunun toplantıya çağrılması gündemine aykırı olur.
BAŞKAN
– Tamam Sayın Vural, niye başlangıçta gündeme getirilmedi?
OKTAY
VURAL (İzmir) – Çünkü iki grubun var, iki grup görüşüldü.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – İki grup değil Sayın Başkan. Bizim istemimiz...
OKTAY
VURAL (İzmir) – İki grup görüşüldü. CHP ve AKP’nin grubu...
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, AK PARTİ Grubunun Danışma Kurulu istemine
ilişkin yazısı Başkanlığa arz edildi ve bunun üzerine de çağrı yapıldı. Bizim
grup önerimizle ilgili bir problem söz konusu değil.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, bizde çağrı yok.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sizde olmayabilir. Biz Başkanlığa verdik. Başkanlığın işlemini
bilemem.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Usulüne uygun çağrı yapılmadığı için Danışma Kurulu bu
istemleri görüşemez. Efendim, işleme konulması mümkün değil. İç Tüzük’e aykırı.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkan Vekilinin görüşlerini soralım.
Buyurun
Sayın Başkan.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Efendim, yarın görüşülür ancak bu öneri.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet
Halk Partisi Grubunun Danışma Kurulu önerisi İç Tüzük’e uygun bir şekilde
zamanında yapılmıştır. Saat 13.30 itibarıyla toplantı talep edilmiştir ve
önerimiz, Danışma Kuruluna götürülmüştür. Danışma Kurulunda bütün siyasi
partilerin grup başkan vekilleri hazır bulunmuştur. Hazır bulunulan toplantıda
Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun önerisinden bütün siyasi parti grupları
haberdar olmuştur. Dolayısıyla siyasi parti gruplarının haberdar olmaması diye
bir durum söz konusu değildir. Danışma Kurulunda anlaşma sağlanamaması üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önerimizi Türkiye Büyük Millet Meclisi
Genel Kuruluna getirmiş bulunuyoruz.
Bizim
önerimizi yapmamızda ve Genel Kurula getirmemizde usul açısından İç Tüzük’e
herhangi bir aykırılık kesinlikle söz konusu değildir.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkanım, Danışma Kurulunda bir şeyin görüşülüp
görüşülmemesi aslında bir usulü sağlamaz. Dolayısıyla talep yazısı olmadığına
göre görüşülemez. Yani burada belirtilmiyor ama Başkanlığa gelmişse bize
bildirilmemişse, ona bir diyeceğim olmaz elbette.
BAŞKAN
– Fotokopinin gönderildiği söylendi Sayın Vural. Biraz önce belirttim ben
“Fotokopi gönderilmiştir” diye.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Hayır biz de yok. Başkanlığa yönelik böyle bir toplantıya çağrı
yazıları varsa…
BAŞKAN
– Kanunlar Dairesinden aldığım bilgi, fotokopinin geldiğini söylüyor.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Başkanlıkta var.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Varsa, onu rica edeyim efendim.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Beş dakika ara verelim.
BAŞKAN
– Birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.14
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 17.31
BAŞKAN : Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER : Bayram Özçelik (Burdur),
Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
İkinci Oturumunu açıyorum.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa
Özyürek.
Buyurun
Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA
ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye’de akaryakıt fiyatlarının çiftçiyi, esnafı, arabası olan
sade vatandaşı, dolmuşa, otobüse binmek isteyen herkesi çok yakından
ilgilendirdiğini hepimiz biliyoruz. Türkiye’de akaryakıt fiyatları astronomik
şekilde yüksektir. Avrupa Birliği ülkeleri içinde en yüksek benzin, en yüksek
motorin Türkiye’de satılmaktadır ve dünyada da en yüksek benzin ve motorin
Türkiye’de satılıyor. Bunun temel nedeni, Sayın Babacan’ın bir konuşmasında
açık yüreklilikle itiraf ettiği gibi “Biz doğrudan vergileri, yani gelir
vergisini, kurumlar vergisini yeteri kadar tahsil edemediğimiz için dolaylı
vergilere yüklenmek zorundayız.” demecinde yatmaktadır. Yani bu Hükûmetin
yaklaşımı, mantığı şudur: “Hazinenin ihtiyacı olan vergiyi ben, kayıp ve
kaçağın çok yüksek olduğu, kayıt dışılığın çok yüksek olduğu gelir ve kurumlar
vergisinden alamıyorum, oralarda mücadele edemiyorum, öyleyse akaryakıt
üzerinden astronomik vergi almak zorundayım.” anlayışı bu Hükûmetin temel
politikasıdır. Artık Türkiye’de vergi dairelerini rahatlıkla kapatabilirsiniz,
çünkü bütün akaryakıt istasyonları vergi dairesi hâline gelmiştir. Türkiye’de
öylesine yüksek bir özel tüketim vergisi vardır ki bu vergi ve bunun üzerinden
de yüzde 18 katma değer vergisini aldığınızı, yani vergi üzerinden de vergi
hesapladığınızı düşünürseniz, bu astronomik vergilerin ekonomiyi nasıl perişan
ettiğini kolaylıkla tahmin edebilirsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, kısa bir karşılaştırma yapmak istiyorum: Hollanda’da 1 litre
benzin 1,58 eurodur, Yunanistan’da 1,58 eurodur, Danimarka’da 1,50’dir,
Belçika’da 1,50’dir, Finlandiya’da 1,48’dir, Türkiye’de 1,95’tir. Bu fiyatlar
üzerinden alınan özel tüketim vergisinin oranlarına baktığımızda, Hollanda’da
yüzde 45, Yunanistan’da yüzde 42, Danimarka’da yüzde 37, Belçika’da yüzde 40,
Finlandiya’da yüzde 42 ve Türkiye’de 47,7 özel tüketim vergisi alınmaktadır.
Buna, bu vergiler üzerinden hesaplanan ve mal bedelinden hesaplanan katma değer
vergisi dâhil değildir. Bu rakamlar da gösteriyor ki Türkiye’de akaryakıtın
pahalı olmasının temel nedeni vergilerin yüksekliğidir ama bu vergilerin
yüksekliğini gizlemek için, vergilerde herhangi bir indirimi de kabul etmediği
için Hükûmet, akaryakıt dağıtıcılarını, bayileri, binlerce akaryakıt bayisini
bir hasım gibi karşısına almakta ve âdeta onların akaryakıt fiyatlarını
yükselttiğini ifade etmektedir, yani akaryakıt bayileri hedef hâline
getirilmiştir. Oysa akaryakıt bayilerinin her türlü nakliye, dağıtım kârı,
diğer ne varsa toplayınız, yüzde 7-8’dir akaryakıt fiyatı içindeki payları.
Buradan ne kadar indirim yapabilirler, ne yapabilirler? Bunu hepinizin takdirine
sunuyorum.
Biliyorsunuz,
akaryakıt satışını teşvik etmek isteyen, müşteri çekmek isteyen akaryakıt
bayileri, işte, promosyon yapıyorlardı, tabak çanak veriyorlardı, çeşitli
hediyeler veriyorlardı. Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu bunlara yasak koydu.
Hani Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi vardı, hani Türkiye’de herkes istediği
gibi satardı ve akaryakıt piyasasında da serbest rekabet dönemi başlamıştı?
Şimdi promosyonları kesiyorsunuz, kârlarından indirim yapmalarını istiyorsunuz.
Nitekim bundan önceki tartışmalar sırasında TÜPRAŞ rafineri kârından yüzde 2
indirim yapmıştı. Şimdi, Hükûmet çeşitli demeçleriyle, açıklamalarıyla dağıtım
şirketlerinden ve akaryakıt bayilerinden de indirim yapılmasını istemektedir
ama bunlar çare değildir, çare, akaryakıt fiyatlarının içindeki astronomik
vergilerden indirim yapılmasıdır. Gene Sayın Babacan çeşitli açıklamalarında
akaryakıt üzerinden alınmakta olan vergilerde herhangi bir indirim
düşünmediklerini söylemektedir.
Değerli
arkadaşlarım, bu Hükûmet 2009 yılı Aralığında çıkardığı bir kararnameyle
akaryakıt üzerinden alınmakta olan vergilerde önemli bir artış yapmıştır.
Şimdi, dışarıda çeşitli nedenlerle petrol fiyatları artıyor, içeride dolar kuru
artıyor. Öyle olunca, içerideki akaryakıt fiyatlarına da zam yapmak zorunluluğu
doğuyor. Bu zamları tüketiciye aynen yansıtıyorsunuz. Bunu önlemenin yolu, yani
çiftçiye, yani esnafa, nakliyeciye nefes aldırmanın yolu, bayilerin 2 kuruşluk,
3 kuruşluk kârıyla uğraşmak değil, akaryakıt vergilerinde kayda değer bir
indirim yapmaktır.
Değerli
arkadaşlarım, 2010 yılında toplam vergi gelirlerinin yüzde 15’i akaryakıt
üzerinden alınan özel tüketim vergisinden meydana gelmektedir ve 2009 yılına
göre 2010 yılında özel tüketim vergilerinde yani akaryakıt üzerinden aldığımız
özel tüketim vergilerinde yüzde 24 artış olmuştur. Bu nereden kaynaklanıyor?
Biraz önce belirttim, 2009 sonunda yapılmış olan, akaryakıt vergilerine yapılan
zamdan kaynaklanıyor. Bunu aşağı çekmenin, bu fiyatları makul düzeye getirmenin
yolu vergilerde bir indirim yapmaktır. Şimdi, biraz önce Milliyetçi Hareket
Partisinin önerisiyle ilgili olarak yaptığım konuşmada da ifade ettiğim gibi,
akaryakıttaki bu astronomik vergiler vergi kaçakçılığına ve akaryakıt
kaçakçılığına yol açıyor. Hükûmet, litre başına fazla vergi alayım derken
toplam vergi hasılatında vergi kaybıyla karşı karşıya geliyor. Çünkü burada
müthiş bir kaçak var. Biraz önce belirttim, vergisi çok düşük olan (10)
numaralı yağın motorine karıştırılması sonucunda büyük bir vergi kaçakçılığı
oluyor. 2010 yılında eski parayla 1 katrilyona yakın bu yolla vergi kaçağı
olmuştur değerli arkadaşlarım. Şimdi, Hükûmetin bu konuyu dikkate alması ve
vergi oranlarını makul, katlanılabilir bir düzeye çekmesi gerekir.
Biz,
Cumhuriyet Halk Partisi olarak, çiftçilerimizden, kullandıkları moto-rinden
özel tüketim vergisi almayacağımızı seçim bildirgemizde vadetmiş bir partiyiz.
Hiç yoksa çiftçilerimize bu noktada bir nefes aldıracağız ama Cumhu-riyet Halk
Partisi iktidarında bu akaryakıt vergileri mutlaka makul bir düzeye düşürülecektir
ve halkımız akaryakıt vergileri altında ezilmekten kurtarılacaktır diyorum,
hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu önerisi aleyhinde söz isteyen Afif Demirkıran, Siirt
milletvekili.
Buyurun
Sayın Demirkıran. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AFİF
DEMİRKIRAN (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi
saygıyla selamlıyorum. Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisinin aleyhinde söz
almış bulunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, önce, bir defa, resmi doğru oturtmamız gerekiyor. Petrol
fiyatlarındaki artışın gerçek sebebi nedir? Hükûmetlerimiz döneminde petrol
fiyatlarındaki artışta verginin payı nedir? Gerçekten, ÖTV ve KDV midir
Türkiye’deki petrol ürünlerindeki fiyatların artışına sebebiyet veren veya
uluslararası konjonktür müdür? Baktığımız zaman, 2002 yılında yani bizden
önceki hükûmetler döneminde, DSP, MHP, Anavatan Partisi döneminde, ÖTV Kanunu
ile akaryakıt fiyatları üzerine belli bir yük bindirilmiştir ve otomatik bir
fiyat artışına tabi tutulmuştur bu petrol ürünleri. Ne zamana kadar? 2005
yılına kadar. 2003 yılında çıkarmış olduğumuz Petrol Piyasası Kanunu ile 2005
yılından itibaren bu otomatik fiyatlandırma kaldırılmış ve serbest piyasa koşullarına
göre fiyatlar kendisini oluşturmaya başlamıştır. Tabii, ÖTV bir maktu vergidir,
fiyat artışına bağlı olarak artan bir vergi değildir ve yüzdesine baktığımız
zaman, işin başında yüzde 70’ler civarında olan bu vergi yükü bugün için yüzde
66’lar seviyesine düşmüştür. Demek ki hükûmetlerimiz döneminde, esasen, biz,
petrol ürünlerindeki vergi yükünü düşürmüş bulunuyoruz. Biraz önce, Cumhuriyet
Halk Partisinin değerli sözcüsü Avrupa’dan misaller verdi. Hollanda’daki vergi
yükü Türkiye’den fazladır, Avrupa ortalamasının vergi yükü Türkiye’ye yakın bir
seviyededir. En son 2009’da artış olmuştur ÖTV’de, 2010 yılında hiçbir şekilde
artış olmamış, 2011 yılında da, Hükûmetimizin yapmış olduğu açıklama, Sayın
Başbakanımızın, Maliye Bakanımızın yapmış olduğu açıklama doğrultusunda
kesinlikle herhangi bir artış söz konusu olmayacaktır, ancak, buna rağmen,
bakıyoruz ki piyasada fiyatlar artmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, 2000 yılından itibaren düzenli bir artış gösteren petrol
fiyatlarının ta 150 dolar gibi bir seviyeyi bulduğu malumunuzdur 2008’lere
geldiğimizde. 2008 yılındaki kriz sonrası azalan talep nedeniyle 40 dolarlara
kadar düştü. Daha sonra, biliyorsunuz, OPEC’in müdahalesiyle üretimde kısıtlama
meydana getirildi ve 70 dolarlara kadar çıktı ama bugün 100 doları bulmuş
bulunuyor 2011 başı itibarıyla.
Şimdi,
2011 başı itibarıyla bu ham petroldeki artış -ki uluslararası piyasalardan
oluşuyor ve bir miktar da daha sonra Mısır olaylarının etkisiyle ve Mısır
olaylarındaki belirsizlik artı eksi yukarı doğru götürüp getiriyor- 100 doları
geçti, daha sonra 100 dolarların altına, 93 dolarlara kadar düştü, dolayısıyla
bu uluslararası konjonktürün düzgün bir hâle gelmesi hâlinde 2011 yılı içinde
çok büyük bir artış beklenmemektedir. Zaten OPEC de bir üretim artışı yapacağını
ifade etmiş bulunuyor.
Değerli
arkadaşlar, spekülatörler de petrol fiyatlarının artışında çok önemli rol
oynamaktadır, bunun da tabii dikkate alınması lazım. O zaman, şu şekilde olayı
bağlamamız gerekiyor: Evet, uluslararası konjonktür, dünya piyasalarındaki
fiyat artışı, dövizdeki artış nedeniyle Türkiye’de petrol ürünleri fiyatlarında
belli bir artış söz konusudur ama bu, hiçbir şekilde ve kesinlikle vergi
yükündeki artışla ilgili değildir. Gerek eğitimde gerek öğrenci burslarında
gerek sosyal devlet olmanın gereği olarak halka yönelik değişik birçok,
vereceğimiz, yapacağımız yardımlardaki kaynakları bu petrol ürünleri üzerindeki
vergi yüküyle karşılamak gibi bir husus söz konusu değildir. 2011 bütçesinde de
kesinlikle petrol fiyatlarındaki vergi yükünde herhangi bir artış söz konusu
değildir. Onun için, bunu ben özellikle, öncelikle dikkatlerinize getirmek
istedim.
Değerli
arkadaşlar, petrol tabii ki olmazsa olmaz bir enerji yakıtı ve Türkiye,
maalesef petrol zengini bir ülke değil. Tükettiğimiz petrolün sadece yüzde
90’ını yerli kaynaklardan üretiyoruz, doğal gazın da yüzde birkaçını ancak
yerli kaynaklardan üretebiliyoruz. Yerli rezervimiz de tüketimimizin ancak bir
buçuk yıllık bir kısmını karşılayabiliyor, senede 25-30 milyon tonluk bir tüketim
dikkate alındığında. Dolayısıyla, biz, petrol ithal etmek durumundayız. Petrol
ithal ettiğimiz müddetçe de, uluslararası konjonktürde fiyatların artış
göstermesi hâlinde dövizdeki dalgalanmalara paralel olarak hâliyle petrol
ürünlerinde de artışlar olacaktır, bu kaçınılmaz ama bu hiçbir şekilde
Cumhuriyet Halk Partisinin önerisinde ifade edildiği gibi bir Hükûmet
politikası değildir, Hükûmetin özellikle vergi yükünü artırmasıyla ilgili bir
husus değildir, bilakis, biraz önce de ifade ettiğim gibi, bu vergi yükü
2000’lerin başında yüzde 70’ler civarındayken bugün yüzde 66’ya, 65’e kadar
düşmüştür. Zaman içinde, ümit ediyoruz ki bu düşüşler serbest piyasa koşulları
içinde daha da fazlalaşacaktır. Halkımızın emrinde olan, halkımızın hizmetinde
olan ve bütün gelirleri -nereden gelirse gelsin, petroldeki vergilerden olsun
başka türlü kaynaklardan, hangi kaynaktan gelirse gelsin- halkımızın hizmetine
yol, su, elektrik, baraj, liman olarak veren, halkımızın acil ihtiyacını, fakir
fukaranın ihtiyacını karşılayan Hükûmetimizin bundan sonra da bu
politikalarını, bu hizmetlerini halkın yararına devam ettireceğini ifade ediyor
ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Demirkıran.
Cumhuriyet
Halk Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.
(MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Akçay.
ERKAN
AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Cumhuriyet Halk
Partisinin vermiş olduğu önerge lehine söz almış bulunuyorum. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin içinde bulunduğu temel ekonomik sorunları başlıkları
itibarıyla sayacak olursak: Üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir
dağılımındaki adaletsizlik, vergi adaletsizliği, kayıt dışı ekonomi, kamunun ve
vatandaşın içinde bulunduğu borçluluk, tasarruf açığı, cari işlemler açığı, dış
ticaret açığı, sosyal güvenlik sistemi açığı, bütçe açığı ve bununla da yine
ilgili olarak dolaylı vergilerin yüksekliği üzerinde durmak mümkündür.
Adalet
ve Kalkınma Partisinin sekiz yıllık iktidarı dönemi göstermiştir ki AKP
hükûmetleri bu sorunların altından kalkamamış ve çözüm üretememiştir, birçok
sorunun daha da büyümesine yol açmıştır. Başta elektrik dağıtım şirketleri
olmak üzere kamu varlıkları satılmış, vatandaşlarımız dünyanın en pahalı
akaryakıtını almak zorunda bırakılmıştır. Hükûmet ise yükselen enerji ve
akaryakıt fiyatlarında 2 kuruşluk indirim için özel sektöre âdeta yalvar yakar
olmuştur. AKP hükûmetlerinin sekiz yıldır uyguladığı ekonomi politikaları
Türkiye’yi üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ortama sürüklemiştir.
Bunun üstüne, adaletsiz ve eşitsiz, yerel ve küresel ekonomik ilişkiler ağı,
kaynakları ve sermayeyi kendine çekmiş, milletimizin payına ise işsizlik ve
yoksulluk düşmüştür. Kayıt dışılığın önüne geçemeyen Hükûmet, kayıtlı
mükellefin üzerindeki vergi yükünü artırmaya devam etmektedir. Nitekim, bu
uygulamanın sonucunda, 2008 yılında dolaysız vergilerin vergi gelirleri
içindeki oranı yüzde 35 iken bu oran, 2010 yılında yüzde 31’e düşmüştür. Buna
paralel olarak dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde
64,8’den yüzde 69’a yükselmiştir. Bu da aslında ülkemizde verginin tabana
yayılmadığının, adaletli toplanmadığının en büyük kanıtıdır.
AKP
Hükûmetinin, dolaylı-dolaysız vergilerin dağılımı, vergi kayıp-kaçakla
mücadele, verginin tabana yayılması veya vergi adaleti gibi bir kaygısı
bulunmamaktadır. Hükûmetin tek derdi, her ne suretle olursa olsun, vergi
tahsilatını artırmaktır. Bunun için de sürekli, dolaylı vergilere
yüklenmektedir. Dolaylı vergiler içinde de petrolden alınan özel tüketim
vergisi ve katma değer vergisi ile petrole dayalı motorlu taşıtlardan alınan
vergiler, taşınması zor miktar ve oranlara yükselmiştir.
2010
yılı vergi gelirlerine baktığımızda, toplam vergi geliri 210 milyar liradır.
Gelir vergisi, stopaj, beyana dayalı ve geçici vergi dâhil olmak üzere tüm
gelir vergisi toplamı 40 milyar liradır. Kurumlar vergisi 21 milyar lirayı
bulmakta, özel tüketim vergisi 57 milyar Türk lirası ve katma değer vergisi de
26 milyar Türk lirasıdır.
Oysa,
değerli milletvekilleri, sadece petrolden alınan özel tüketim vergisi 31 milyar
Türk lirasını bulmaktadır ve yine, petrolden alınan katma değer vergisi de
yaklaşık 8-9 milyar Türk lirası civarındadır. Rahatlıkla söyleyebiliriz ki
toplam 40 milyar Türk lirası ÖTV ve KDV, sadece petrolden alınmaktadır. Bu da
gelir vergisi toplamına eşittir, kurumlar vergisinin tümünün 2 katına tekabül
etmektedir ve tüm vergiler içerisinde de yaklaşık yüzde 20’lik bir orana
yayılmaktadır. Bu da bütçenin içinde bulunduğu durumu, akaryakıt fiyatlarını ve
içindeki vergi durumunu açıklıkla ortaya koymaktadır.
Bugün
itibarıyla 1 litre benzin 3 lira 96 kuruş, 1 litre motorin 3 lira 42 kuruş, 1
litre kırsal motorin 3 lira 28 kuruştur. Hükûmet tarafından, akaryakıt fiyat
artışının sebebini dünya petrol fiyatlarındaki değişime bağlama gayreti vardır.
2008 yılı Haziran ayında ham petrolün varili 140 dolara satılırken, benzinin 1
litre fiyatı 3 lira 52 kuruştu. Bugün ham petrolün varil fiyatı yaklaşık 100
dolar civarında olmasına rağmen, benzinin 1 litre fiyatı 3 lira 96 kuruşu
neredeyse geçmektedir. Bu fiyat farkı, benzinden alınan yüksek vergi ve yüksek
kâr marjı ile açıklanabilir. Bu gidişle akaryakıt fiyatlarının nerede duracağı
da belirsizdir.
Maliyeti
bugün 1 lira 5 kuruş olan 1 litre benzinden alınan vergi 2,5 liradır, 40 kuruş
ise dağıtıcı ve bayi kârıdır. Ülkemizde 15 milyon motorlu araç bulunduğunu
düşündüğümüzde, 15 milyon araç sahibinin aldığı 1 litre benzine karşı toplam
37,5 milyon Türk lirası vergi ödenmektedir. 40 litre benzin alınması durumunda
ise rakamları çarparak devam edebiliriz.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Akaryakıt Kaçakçılığı Araştırma Komisyonu çalışmasına
göre, son iki yılda yurda kaçak giren akaryakıt miktarının 7,8 milyon ton,
kaçak akaryakıttaki kaçak ÖTV tutarının ise yıllık 7 milyar 300 milyon Türk
lirası olduğu tespit edilmiştir ve kaçak akaryakıt imalatı da alabildiğine
artmaktadır. Özellikle, geçtiğimiz hafta perşembe günü Ankara’da OSTİM ve
İvedik’te meydana gelen patlamalar da bu kaçak akaryakıt imalatına Türkiye'nin
dikkatini çekmiştir ve bu konuda mutlaka Hükûmetin araştırıp ortaya çıkarması
gereken gerçekler vardır.
Türkiye’de
kurşunsuz benzin, motorin ve LPG’den Avrupa ülkelerinden çok daha fazla ÖTV
alınmaktadır. Türkiye kurşunsuz benzinde litre başına Avrupa Birliği
ortalamasının yüzde 84 fazlası özel tüketim vergisi almaktadır, motorinde
Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 68’i oranında fazla ÖTV alınmaktadır, yine
LPG’de ise Avrupa Birliği ortalamasının yüzde 353’ü daha fazla ÖTV
alınmaktadır.
1
litre kırsal motorine çiftçimizin ödediği özel tüketim vergisi 1 lira 24 kuruş,
katma değer vergisi ise 50 kuruştur, yani çiftçimiz 1 litre kırsal motorine 1
lira 74 kuruş vergi ödemektedir. Bir yıl içinde tarımda kullanılan mazot
miktarı ise yaklaşık 3,3 milyar litredir. Bugünkü fiyatlarla çiftçinin bir
yılda mazota ödediği vergi 5 milyar 800 milyon Türk lirasını bulmaktadır.
Çiftçimize verilen mazot desteği, tarımda kullanılan mazota ödenen mazot
desteğinin yüzde 5’ini ancak karşılamaktadır. Bu da mazot için, çiftçi
tarafından mazota ödenen katma değer vergisinden çok daha azdır.
Enerji
Piyasası Düzenleme Kurulu tarafından 2011 yılı Ocak ayından itibaren kırsal
motorinin kaldırılacağı açıklanmıştı ancak yaklaşan seçim öncesi bu uygulamaya
geçilememiştir. Eğer seçimlerden sonra -Allah korusun- tekrar AKP İktidarının
devamı hâlinde Türk köylüsünü çok kötü bir sürpriz beklemektedir çünkü bugün
itibarıyla 1 litre kırsal motorinin pompa çıkış fiyatı 3 lira 28 kuruş iken,
euro dizel motorinin pompa çıkış fiyatı 3 lira 42 kuruştur.
Bilindiği
üzere, çiftçilerin kullandığı kırsal motorinin ÖTV’si euro dizele göre daha
düşüktür. Bu uygulamanın sadece ÖTV farkı çiftçiye yaklaşık toplamda 250 milyon
Türk lirası ilave yük getirecektir. Bu rakam, çiftçiye ödenen mazot desteğinin
neredeyse yarısı kadardır.
Hükûmet,
gelen tepkiler üzerine akaryakıt fiyatlarını indirmek için harekete geçtiğini
açıklamıştı geçtiğimiz ay. Ancak bu, boş, hem de nasıl içi boş bir gaye hâline
dönüştü. Hükûmet, benzin fiyatlarını indirmek için TÜPRAŞ’ın litresini 98
kuruşa sattığı benzinin vergilerle birlikte satış fiyatının neredeyse 4 liraya
çıktığını görmezden gelerek 2 kuruşluk indirim için TÜPRAŞ’a baskı yaptı. Fiyat
indirimi için özel sektöre âdeta yalvardı. Oysa Hükûmet, önce kendi üzerine
düşeni yapsa sadece yasaları uygulasa benzinin litre fiyatı hemen 25-30 kuruş arasında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN
AKÇAY (Devamla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.
Cumhuriyet
Halk Partisi Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Safiye Seymenoğlu, Trabzon
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAFİYE
SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; CHP Grubunun
akaryakıt fiyatlarındaki artışla ilgili Meclis araştırması açılması için vermiş
olduğu öneri hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Saygıyla yüce
Meclisi selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda gelişmiş ve gelişmekte olan ekonomilerin en önemi
sorunu uluslararası piyasalarda petrol fiyatlarında yaşanan artışlardır.
Ülkelerin petrol rezervleri, üretici ülkelerin ellerindeki stok miktarı, üretim
ve taşıma maliyetleri, mevsim koşulları, büyük petrol şirketlerinin strateji ve
yatırım politikaları da fiyatların artmasında ya da azalmasında etkin
olmaktadır.
Ülkemizin
petrol kaynakları bakımından zengin bir ülke olmaması, yeterli düzeyde rezerve
sahip olmamamız bizi bu konuda ister istemez dışarıya bağımlı kılmıştır.
Bununla
birlikte, ülkemizin son yıllarda sanayide, sanayi ürünlerinin üretimindeki
gelişmesi, araç sayısının gelişmişlikle orantılı olarak hızlı bir şekilde
artması, dolayısıyla petrol ürünlerine ihtiyacı artırmıştır. Petrol kaynakları
bakımından zengin bir ülke olmamamıza rağmen, ülkemiz, gerek Orta Doğu gerekse
Orta Asya petrollerinin dünya piyasalarına ulaşması noktasında kritik ve önemli
bir konuma sahiptir. Dolayısıyla, Enerji Bakanlığımızın yaptığı zamanında ve
yerinde büyük projelerle problemin çözümüne yaklaşılmıştır.
CHP
Grubunun Meclis araştırması açılması şeklindeki talebi, araştırma komisyonunun
kurulması, partilerin üye vermesi, çalışmalara başlaması en az bir buçuk iki ay
gibi bir süre almakta... Bildiğiniz gibi, seçim sürecine girdiğimiz bugünlerde
zaman problemi yaşamaktayız. Gündemimizde olan, kamuoyunun beklentisi olan,
acil görüşülmesi gereken yasa tasarıları var.
Dolayısıyla,
CHP Grubunun önergesi aleyhinde olduğumu ifade ederek saygılarımı sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Seymenoğlu.
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) - Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım ancak bir yoklama
talebi vardır, yerine getireceğim.
Sayın
Hamzaçebi, Sayın İçli, Sayın Özyürek, Sayın Arslan, Sayın Koçal, Sayın Diren,
Sayın Sönmez, Sayın Güner, Sayın Coşkuner, Sayın Çöllü, Sayın Arat, Sayın
Mengü, Sayın Okay, Sayın Emek, Sayın Yalçınkaya, Sayın Tütüncü, Sayın Barış,
Sayın Arifağaoğlu, Sayın Kulkuloğlu, Sayın Ersin.
Üç
dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
3.- İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek
ve arkadaşları tarafından Türkiye Büyük Millet Meclisine verilmiş olan “Dünyada
Petrol Fiyatları” hakkındaki Meclis araştırması açılmasına dair önergenin
08/02/2011 Salı günkü birleşiminde sunuşlarda okunması ve görüşmelerinin aynı
birleşimde yapılmasına ilişkin CHP Grubu önerisi
BAŞKAN
– Cumhuriyet Halk Partisi grup önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul
edilmemiştir.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Bir saniye Sayın İçli, sizden önce de bir söz talebi var, vereceğim. Gördüm,
sisteme girdiniz yani.
Sayın
Özdemir, sisteme girer misiniz, söz talebiniz vardı.
Sayın
Özdemir, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, Gaziantep’e gazilik unvanının verilmesinin yıl dönümüne ilişkin
açıklaması
HASAN
ÖZDEMİR (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ederim. 8 Şubat Gaziantep’e
gazilik unvanı verilmesinin yıldönümü dolayısıyla bir dakikalık bir konuşma
yapacağım.
8
Şubat, Gaziantep’te, dediğim gibi… Gaziantep savunmasını, on bir ay süreyle
verilen çetin bir kurtuluş mücadelesiyle dünyada eşi benzeri olmayan, tarihe
mal olmuş örnek bir savunma olarak görüyoruz. Gaziantepliler Fransızlara karşı
direnişte 6.317 evladını şehit verdiler ve bu sebeple Gazianteplilere verilen
değerin göstergesi olarak 1921 yılında Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
gazilik unvanı verildi. Bununla ne kadar övünsek azdır. Tüm yurtta kahramanlık
örneği gösteren şehrimizin onurlu mücadelesini taçlandıran bu anlamlı gün
vesilesiyle bir kez daha gazilik unvanı kazanmanın haklı gururunu yaşıyoruz.
Kurtuluş mücadelesinde canını seve seve veren tüm şehitlerimizi rahmetle,
şükranla ve saygıyla anıyorum. Ruhları şad olsun.
Teşekkür
ederim efendim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
İçli, buyurun, talebiniz nedir önce onu bir öğreneyim.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, İç Tüzük’ün 63’üncü maddesi gereğince
söz talep ediyorum. AKP Grup önerisi işleme alınamaz ve Başkanlığı -eğer izin
verirseniz gerekçesini açıklayacağım- gündeme ve İç Tüzük’e uymaya davet
ediyorum.
BAŞKAN
– Buyurun.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Yerimden mi?
BAŞKAN
– Yerinizden.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, elimdeki AKP Grup önerisinde hangi
günler hangi kanunların görüşüleceği Genel Kurulun oyuna sunuluyor. Şimdi 610
ve 609 sıra sayılı kanun tasarılarının da gündemin 3 ve 4’üncü sıralarında yer
almaları isteniyor. Bakın elimizde sizin dağıttığınız gündemde şimdi mevcut
3’te bazı kamu kurum ve kuruluşlarının bir kısım borçlarıyla ilgili bir kanun
var. Şimdi eğer böyle bir grup önerisi Genel Kurulun onayına sunulursa bu
eylemli olarak bir İç Tüzük ihlalidir, Anayasa’ya aykırıdır çünkü 606 sayılı
biliyorsunuz temel kanun görüşülüyor bölümler hâlinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Bir saniye açılıyor.
Buyurun.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – …görüşülen 606 sıra sayılı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, 63’e göre usul tartışması açılmasını
istiyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sisteme girer misiniz Sayın İçli.
Sayın
İçli, buyurun.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, 606 sayılı temel kanun dokuz bölümden
oluşuyor ve 247 maddeden ibaret. Şimdi, AKP grup önerisine göre sanki yani
“sandviç” sistemi. Bir bölüm görüşülüyor, içine bir başka kanun konuluyor,
sonra başka bir bölüm görüşülüyor. Böyle bir grup önerisi eğer Genel Kurul
tarafından onaylandığı takdirde, Hükûmete ve kimi komisyonlara “Kardeşim, sen
buraya oturamazsın çünkü ben gün gün bütün kanunları belirledim.” şeklinde
emrivakiyle, bir dayatmayla karşı karşıya kalır. Böyle bir olay İç Tüzük’ümüzde
yoktur. İç Tüzük 49’a ve 81’e göre kanunların nasıl görüşüleceği çok açık
biçimde belirtilmiştir.
BAŞKAN
– Sayın İçli, teşekkür ediyorum.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) - Usul tartışması açmak istiyorum Sayın Başkanım, 63’e
göre.
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İçli.
Üç
dakika süre veriyorum.
MEHMET
AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, üç dakika az…
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Üç dakika yeter mi böyle bir usul tartışması için?
BAŞKAN
– Onu ben belirleyeceğim Sayın Mengü, kusura kalmayın.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, ben de söz talep ediyorum.
BAŞKAN
– Sayın İçli, lehte mi aleyhte mi? Öncelikle onu belirtelim.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Aleyhine…
BAŞKAN
– Aleyhine…
Buyurun.
IX.- USUL HAKKINDA GÖRÜŞMELER
1.- AK PARTİ Grubu önerisinin işleme
alınıp alınmayacağı hususunda Oturum Başkanının tutumu hakkında
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Sayın Başkanım, kısaca Genel Kurulun bilgisine
sundum.
Bakın,
böyle bir grup önerisi kesinlikle işleme alınamaz. Anayasa 95’e göre, Türkiye
Büyük Millet Meclisi, çalışmalarını
kendi yaptığı İç Tüzük’e göre yapar. Şimdi, İç Tüzük’te olmayan bir hükmü,
sayısal çoğunluk, parmak çoğunluğuna dayanarak eğer bir dayatma şeklinde Genel
Kurulun önüne getirirseniz, bu kesinlikle kabul edilemez.
Bakın,
ne yapıyor burada şimdi? Aslında Türkçesi de bozuk. Şimdi demiş ki örneğin,
bunu kısaca belirteyim: 8 Şubatta 610 sayılı Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
görüşülecek ama 9 Şubatta, bir gün sonra tümünün görüşülmesi. Kanunların
tümünün görüşülmesinden sonra bölümlerine geçilir, tümü görüşülmeden bölümlere
geçilmez. Bir kere burada bir hata var. Yani ilk önce, biz, birinci bölüm
bitinceye kadar görüşeceğiz, sonra tümünü görüşeceğiz, tepetaklak! Kaldı ki bu
kanun, önümüze temel kanun olarak getiriliyor. 12 maddeden ibaret olan,
Cumhuriyet Halk Partisi üyelerinin Adalet Komisyonunu terk etmesine neden olan
bir kanun tasarısının -12 maddelik- temel kanun olarak getirilmesi ve dokuz
bölüm iki yüz kırk yedi maddeden ibaret bir kanun arasına ekmek arası köfte
gibi veya ara sıcağı gibi bu tür kanunların getirilmesi Anayasa aykırı, Türkiye
Büyük Millet Meclisinin geleneklerine aykırı. Diyebilirsiniz ki: Uygulamada
komisyon oturmaz, öbür kanun görüşülür. Doğrudur, ama böyle tadat edilmeseydi
olurdu. Ne yapardı? Hükûmet de oturmazdı, komisyon da oturmazdı, bir sonraki
kanunu alırdınız ama şimdiden peşin peşin hangi komisyonunun oturmamasını ve
Hükûmetin hangi kanunda oturmamasını Genel Kurulun oyuna bir emrivaki olarak
AKP Grubu dayatıyor. Böyle bir dayatma nasıl kabul edilebilir? Yani, burası
orman kanunlarının işlediği değil Anayasa’nın ve kendi yaptığımız İç Tüzük’ün
işlemesi gereken bir yüce Meclis ama şimdi gelecek, AKP’li arkadaşlarımızın
sayısal çoğunluğuyla “Kabul edilmiştir” diyeceğiz ve buna apar topar geçeceğiz.
Bir
başka sakıncalı olay: Şimdi, kamuoyu bu çorba, kimine göre “çuval yasa” denilen
606 sıra sayılı kanunu görüştüğümüzü biliyor, izliyor. Biz bile -ben Adalet Komisyonu üyesi olarak yeni
seçildim- bugün bu kanunun buraya geleceğini bilmiyoruz. Alt komisyon
çalışıyor, şimdi bir de cumartesi, pazar, pazartesi, bütün günlere çalışma
konmuş. İç Tüzük’ün 54’üncü maddesine göre asıl olan Meclisin salı, çarşamba,
perşembe günleri çalışmasıdır. İstisnai kural Genel Kurul getirebilir ama şimdi
Genel Kurul istisnayı asıl, aslı istisna hâline getirmiş durumda. Ben saat üçe,
dörde kadar burada çalışacağım, sabah dokuzda alt komisyona gideceğim, saat on
ikide Genel Kurula geleceğim, bu kanunları ben nasıl inceleyeceğim, okuyacağım?
Bu kanunların milletin yararına olup olmadığını nasıl algılayacağım Cumhuriyet
Halk Partili arkadaşlarımla birlikte? Böyle bir çalışma esası yoktu. Böyle bir
işkence, dayatma… “Bizim sayısal çoğunluğumuz var, her şeye muktediriz, her
şeyi yaparız.” Yok öyle yağma.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Yani, bunu gündeme alamazsınız Sayın Başkanım. Bunu
alırsanız Anayasa’ya ve İç Tüzük’e açıkça aykırılık teşkil eder diyor, saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Tutumum
lehinde söz isteyen Suat Kılıç, Samsun Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kılıç.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum.
Sayın
İçli’nin itirazını dikkatle dinledim ancak yapılan uygulamada bir eylemli İç
Tüzük ihlali kesinlikle söz konusu değil. Bırakın eylemli İç Tüzük ihlalini bir
İç Tüzük ihlali de hiçbir şekilde söz konusu değil. Anayasa’ya aykırılıktan
Sayın İçli burada söz etti. Bir Anayasa’ya aykırılık iddiasını da hukuken
Anayasa metnine ya da İç Tüzük metnine bakarak temellendirebilmek, dayanaklı
hâle getirebilmek hiçbir şekilde mümkün değil.
Burada,
“Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulu gündemine hâkimdir” yaklaşımı
çerçevesinde çalışma gün ve saatleri ve hangi kanun tasarı ve tekliflerinin
görüşüleceği Genel Kurulun rızasıyla, oyuyla, onayıyla dizayn ediliyor. Eğer
yapılan işlemde bir hukuka aykırılık varsa… Türk Ticaret Kanunu iki buçuk sene
burada bekledi, Türk Borçlar Kanunu iki buçuk sene bekledi, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu yaklaşık aynı sürelerle bekledi. Borçlar Kanunu Uygulama
Kanunu, Hukuk Usulünün Uygulama Kanunu aynı şekilde senelerce burada
görüşmelerine başlananlarıyla beraber bekledi. Ne zaman ki Cumhuriyet Halk Partisi
ne zamanki Milliyetçi Hareket Partisi, BDP, diğer muhalefet grupları iktidar
partisiyle birlikte bu üç kanunu çıkarma noktasında fikir ve irade birliği
ortaya koydu, o zaman tekrar Hükûmet ve komisyon buraya oturdu. O kanunları
yeniden aldık, görüştük, birlikte düzgün bir iş ortaya çıkardık. Genel Kurul
gündemine hâkimdir.
Torba
kanun, evet, arada bizim grup önerimiz doğrultusunda, Genel Kurulun kabul
etmesi hâlinde Danıştay ve Yargıtayda düzenlemeler öngören kanun tasarısı
burada görüşülecek. 609 sıra sayılı Kanun Tasarısı öne çekilmiş olacak.
Buradaki görüşmelere devam usulü belli Sayın İçli. İç Tüzük’e göre Başkanlık,
Hükûmetin yerinde olması hâlinde, komisyonun yerinde olması hâlinde kanun
tasarı ve tekliflerine geliş sıralarına göre, gündeme alınış, gündemdeki
yerlerine göre kanun tasarı ve tekliflerinin görüşmelerine devam edecek.
Dolayısıyla
Meclisin gündemine hâkim olduğu bir ahval içerisinde bir İç Tüzük’e aykırılık
iddiası, bir Anayasa’ya aykırılık iddiası, bir eylemli İç Tüzük iddiası tamamen
temelden, dayanaktan kesin bir surette yoksundur. Yapılan işlem İç Tüzük’e de
uygundur, Anayasa’ya da uygundur, Türkiye Büyük Millet Meclisindeki yasalaşma
süreçlerinin gereklerine ve geleneklerine de sonuna kadar uygundur. Aksini
düşünmeniz hâlinde, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu orada beklerken yapılan
bütün yasama çalışmalarının butlanla ortada olmaması lazım. Öyle bir şeyin
kabul edilebilmesi mümkün olmadığına göre, “Genel Kurul gündemine hâkimdir.”
tümcesi çerçevesinde hareket etmek mecburiyetindeyiz.
Saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Aleyhte
söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun
Sayın Kaplan.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; her hafta iktidar
partisi çoğunluğuna güvenerek bir öneri getiriyor ve kendi tespit ettiği, kendi
koyduğu, kendi kararlaştırdığı, kendi oyladığı önerilerini, bir gün sonra
bakıyorsunuz yeni bir öneri getirmiş ve onu değiştirmeye kalkıyor. Böyle bir
yöntem var mı arkadaşlar? Dünyanın hangi demokratik parlamentosunda böyle yöntem
vardır, böyle istediğiniz zaman getireceksiniz istediğiniz yasayı istediğiniz
yasanın arasına koyacaksınız ve görüşeceksiniz?
Şimdi,
Danışma Kurulu niye o zaman İç Tüzük 49’a göre toplanıyor, 50’nci maddeye göre
toplanıyor?
Şimdi,
buraya, bakın arkadaşlar, Cumartesi Pazar dâhil bitimine kadar, sabaha kadar
durmadan on gün üst üste kanun teklifi görüşülecek. Buraya torba kanunun arasına
ara sıcak, sucuk yasalar da koymuşsunuz, pastırma, sucuk da var arada. Yani
torba kanunun görüşmesini keseceksiniz, o anda aklınıza gelen, işinize gelen
yeni bir yasa varsa onu da getirip araya koyacaksınız.
Peki,
bu İç Tüzük’e uygun mu? İç Tüzük 49’uncu madde çok açık söylüyor. Başkanlık
Divanı burada kapattığı zaman, yarına hangi gündemle, hangi maddeyle
toplanacağını söyler arkadaşlar. Burada demokrasinin gereği bütün partiler,
yarın, bir sonraki toplantıda ne görüşüleceğini bilir, konuşmaları ona göre
hazırlar, konuşmacılarını, görevlendirmelerini ona göre yapar, önergelerini ona
göre hazırlar.
Şimdi,
getirmişsiniz burada bir öneri. Bu öneriye göre bu yasaları görüşeceksiniz.
Arkadaşlar,
sizin sağlığınızı düşünüyorum. Bakın, Anayasa 90 uluslararası sözleşmelerin
kanun hükmünde, iç hukukun üstünde olduğunu söylüyor. Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi madde 4 arkadaşlar: Angarya yasaktır. Angarya insanlık suçudur.
Angarya suçtur. Sizin yaşınızı, başınızı, sağlığınızı düşünüyorum yani bir ay
sonra tekrar aday olacağım diye heder olacaksınız, sağlığınızdan olacaksınız.
Bu angarya insanlık suçudur. Bu angaryaya prim vermeyin. İnsani koşullarda
çalışma yöntemini bulmak zorundasınız.
Bakın,
sadece angarya suçu işlenmiyor burada. Çok açık, madde 50, özel gündem. Danışma Kurulu’nun uzlaşmadığı şekilde bir
yöntemleme yapamazsınız arkadaşlar. İstediğiniz kanunu torba yapıyorsunuz,
istediğiniz kanunu temel kanun yapıyorsunuz, istediğinizi de bölüyorsunuz.
Örneğin 606 sıra sayılı torba kanun on bölümdür, o on bölümün arasına da birkaç
tane yasa yerleştirip arada çıksın diyorsunuz. Böyle bir yaklaşım tarzı, böyle
bir yasa tekniği…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla) - Yasaları bu kadar heder etmenin, kalitesiz yasa çıkarmanın bir
anlamı yok. Bu yanlıştan dönmenizi rica ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Lehte
söz isteyen Ahmet Aydın, Adıyaman milletvekili.
Buyurun
Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET
AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli üyeler; usul tartışması üzerine ben de
söz almış bulunuyorum. Başkanın tutumu lehinde konuşacağım.
Değerli
arkadaşlar, tabii İç Tüzük hükümleri amir olduğuna göre ve çok açık olduğuna
göre, zannediyorum, muhalefet partisi sözcüleri de bunu iyice okumuşlardır,
Danışma Kurulu’nun çalışma usul ve esaslarını belirleyen İç Tüzük’ün 19’uncu
maddesi çok açık şunu ifade ediyor: “Danışma Kurulu, Başkanın gerekli görmesi
veya bir siyasî parti grubu başkanlığının istemi üzerine en geç yirmi dört saat
içerisinde Başkan tarafından toplantıya çağrılır.”
Evet,
bizim AK PARTİ Grubu olarak Danışma Kurulu toplantısı talebimiz olmuştur ve
bunun üzerine Meclis Başkan Vekilimiz grupları toplantıya çağırmıştır. Bunda
bir sıkıntılı, mahzur taraf yoktur.
Yine
aynı şekilde İç Tüzük 19’uncu madde: “İçtüzükte Danışma Kurulunun tespitine,
teklifine veya görüş bildirmesine bağlanmış olan bütün hallerde, Danışma
Kurulu, yapılan ilk çağrıda toplanamaz, oybirliğiyle tespit, teklif yapamaz
veya görüş bildiremezse, Meclis Başkanı veya siyasî parti grupları ayrı ayrı,
istemlerini doğrudan Genel Kurula sunabilirler.”
Evet
değerli arkadaşlar, işte bugün, bütün gruplar bir araya geldi; Danışma
Kurulunda oy birliği sağlanamadı ve yine bütün gruplar, diğer gruplar olduğu
gibi AK PARTİ Grubu olarak da grup önerisini Genel Kurulun huzuruna getirdi.
Grup
önerimizde de ki, biz Meclisin açıldığı ilk günden çalışacağız son güne, son
ana kadar en yoğun bir şekilde, en aktif bir şekliyle ve vatandaşımızın,
halkımızın gündeminde olan, beklenti içerisinde olduğu taleplerini yerine
getirmekle mükelleftir. Biz de bunun için buradayız; gerekirse gece sabahlara
kadar bu halk için, çalışmak için buradayız. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İcabında
hafta sonu da çalışacağız, bu önemli kanun tasarı ve teklifleri çıkaracağız
diyor ve tekrar hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, İç Tüzük’e göre Genel Kurulun çalışma gün ve saatleri, kanun
tasarı ve tekliflerin görüşme sırası Danışma Kurulunun önerisi üzerine Genel
Kurulca değiştirilebilmektedir.
İç
Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre de Danışma Kurulunda oy birliği sağlamadığında,
siyasi parti grupları taleplerini Genel Kurula sunabilmektedirler.
Bugün,
Genel Kurulun çalışmalarını düzenleyen grup önerileri gelmiş ve işlemlere devam
edilmektedir. İç Tüzük’ün 19’uncu maddesinin beşinci fıkrası, 49’uncu
maddesinin üçüncü fıkrası ve 54’üncü maddesinin ikinci fıkrasıyla, 63’üncü
maddesi hükümleri karşısında tutumumda İç Tüzük’e aykırı bir durum bulunmamaktadır.
Kaldı ki bu konu AK PARTİ Grubunun grup önerisiyle şimdi, tartışma zemini
burasıdır, şimdi tartışılacaktır.
Teşekkür
ediyorum.
Durumumda
herhangi bir değişiklik yoktur.
Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VIII.- ÖNERİLER (Devam)
A) SİYASİ PARTİ GRUBU ÖNERİLERİ (Devam)
4.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun
çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine; Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker hakkındaki (11/13) esas numaralı Gensoru Önergesi’nin gündeme alınıp
alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun 15/2/2011 Salı günkü
birleşiminde yapılması ile 610 ve 609 sıra sayılı kanun tasarılarının temel
kanun olarak ve bölümler hâlinde görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
08/02/2011
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na
Danışma
Kurulunun 08.02.2011 Salı günü (bugün) yaptığı toplantıda, siyasi parti
grupları arasında oybirliği sağlanamadığından, İçtüzüğün 19 uncu maddesi
gereğince, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin Genel Kurulun onayına sunulmasını
arz ederim.
Mustafa
Elitaş
Kayseri
AK
PARTİ Grup Başkan Vekili
ÖNERİ:
Gündemin
Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler Kısmında yer
alan 610 ve 609 sıra sayılı Kanun Tasarılarının bu kısmın 3 ve 4 üncü
sıralarına alınması ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel
Kurulun;
Haftalık
çalışma günlerinin dışında 12 ve 13 Şubat 2011 Cumartesi ve Pazar günlerinde de
toplanarak gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer
işler kısmında yer alan işlerin görüşülmesi;
9,
10, 12, 13, 14, 16, 17, 23 ve 24 Şubat 2011 Çarşamba, Perşembe, Cumartesi,
Pazar ve Pazartesi günlerinde saat 13:00'te, 11, 18 ve 25 Şubat 2011 Cuma
günleri saat 14:00'te toplanması;
15
ve 22 Şubat 2011 Salı günlerindeki birleşimlerde sözlü soruların görüşülmeyerek
gündemin kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin
görüşülmesi;
8
Şubat 2011 Salı günü (bugün) 610 S. Sayılı Kanun Tasarısının 1. Bölüm
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
9
Şubat 2011 Çarşamba günü 610 S. Sayılı Kanun Tasarısının tümünün görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
10
Şubat 2011 Perşembe günü 62 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
11
Şubat 2011 Cuma günü 569 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
12
Şubat 2011 Cumartesi günü 570 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
13
Şubat 2011 Pazar günü 572 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
14
Şubat 2011 Pazartesi günü 573 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
15
Şubat 2011 Salı günü 459 S. Sayılı Kanun Tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
16 Şubat 2011 Çarşamba günü 592 S. Sayılı Kanun
Tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar,
17
Şubat 2011 Perşembe günü 535 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlan-masına kadar,
18
Şubat 2011 Cuma günü 586 S. Sayılı Kanun tasarısının görüşmelerinin
tamamlanmasına kadar,
Çalışmalarına
devam etmesi, bu birleşimlerde gece 24:00'de günlük programların
tamamlanamaması hâlinde günlük programların tamamlanmasına kadar çalışmalara
devam edilmesi;
22,
23, 24 ve 25 Şubat 2011 Salı, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerindeki
birleşimlerde saat 23:00'e kadar çalışmalarını sürdürmesi;
4.2.2011
tarihinde dağıtılan ve Genel Kurulun 7.2.2011 tarihli 60 ıncı Birleşiminde
okunan Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker hakkındaki (11/13) esas
numaralı gensoru önergesinin 15.2.2011 Salı günkü gündemin "Özel Gündemde
Yer Alacak İşler" kısmında yer alması, Anayasanın 99 uncu maddesi
gereğince gündeme alınıp alınmayacağı hususundaki görüşmelerin Genel Kurulun
aynı günkü Birleşiminde yapılması;
610
ve 609 Sıra Sayılı Kanun Tasarılarının, İçtüzüğün 91. maddesine göre Temel
Kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekteki cetveldeki şekliyle olması;
Önerilmiştir.
610
Sıra Sayılı
Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu (1/994)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde Sayısı
1.
Bölüm 1 ila 6 ncı
maddeler 6
2.
Bölüm 7 ila 15
inci maddeler
(13 üncü
Maddenin 1.Fıkrasının (a) ve 14
(b)
bentleri ile 2. Fıkrası ve GEÇİCİ 1, 2
ve
3.üncü Maddeler Dahil)
Toplam
Madde Sayısı 20
609
Sıra Sayılı
Kamu
Denetçiliği Kurumu Kanunu Tasarısı ile Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları
Raporları
(1/991)
Bölümler Bölüm Maddeleri Bölümdeki Madde Sayısı
1.
Bölüm 1 ila 16
ncı maddeler 16
2.
Bölüm 17 ila 37
nci maddeler
(Geçici
Madde 1 Dahil) 22
Toplam
Madde Sayısı 38
OKTAY
VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, önerge sahipleri -çünkü teknik bir konu- “tümünün
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar” ifadesini “görüşmelerin tamamlanmasına
kadar” diye düzeltsinler. Teknik bir hata yapılmasın çünkü tümünün görüşülmesi
mi -teknik bir konudur- birinci bölümden sonra tümünün görüşülmesini oylamanız
uygun olmaz. “Tamamlanmasına kadar” diye düzeltsinler de hiç olmazsa…
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – “Tasarının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar”
olmalı.
OKTAY
VURAL (İzmir) – Tümünün görüşülmesi ayrı bir kavramdır. Önergede o şekilde
düzeltme yapılması gerekir.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Tümü üzerindeki görüşmeler o dediğiniz.
BAŞKAN
– Sayın Vural, tutanaklara geçti; anlaşıldı konu.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, dil bakımından bir sorun yok ama Divan o şekilde
uygun görürse o ibarenin o şekilde düzeltilmesinde de mahzur görmüyoruz. Tümü
üzerindeki görüşmeler başka şey, tümünün görüşülmesi başka şey.
BAŞKAN
– “Tümünün” sözünün çıkarılması gerekiyor, doğru. Tutanaklara geçti.
Teşekkür
ediyorum.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Suat Kılıç, Samsun
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kılıç. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; Genel Kurulu
saygıyla selamlıyorum. Grubumuzca verilmiş olan öneri üzerinde, lehte
açıklayıcı bir konuşma yapmak üzere huzurlarınıza gelmiş bulunuyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi son aylarda gerçekten
yoğun bir tempoyla çalışıyor. Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzük’ündeki bir
haftalık çalışma saatlerinin toplamını bir günde, bir aylık çalışma saatleri
toplamı kadar çalışmayı da neredeyse bir haftada yapar hâle geldik. Bunun
farkındayız. Dolayısıyla, özellikle zaman zaman muhalefet sözcülerinden gelen
sitemleri de idrak edebiliyoruz, o sitemlerin de farkındayız. Çünkü bir aylık
çalışma bir haftanın çalışma saatlerine sıkıştırılmaya çalışıldığı zaman,
elbette ki hepimize ağır gelebiliyor. Konular birbirinden farklı, kanunlar birbirinden
farklı, maddeler birbirinden farklı. Ancak Türkiye Büyük Millet Meclisi İç Tüzüğü’nün ne şekilde hükümler içerdiği de
herkesin malumu. Genel Kurul salı, çarşamba, perşembe günleri 15.00-19.00
saatleri arasında çalışabiliyor. Yarım saat gündem dışı konuşmalar, grup
önerileri vesaire dediğiniz zaman günlük dört saat çalışma süresinin zaten iki
saati buharlaşıp gidiyor. Geriye kalan bir iki saat içerisinde de yasama ve
denetim faaliyetlerini sürdürebilmek,
tamamlayabilmek maalesef mümkün değil.
Bir
diğer konu başlığı: Büyük olasılıkla, Yüksek Seçim Kurulunun da paralel bir
düşünce içerisinde olması hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun
alacağı seçim kararı doğrultusunda çok büyük ihtimalle 12 Haziran 2011
tarihinde milletvekili genel seçimleri gerçekleştirilecek. Seçimlerden en az
iki ay öncesinden, hatta belki iki buçuk, üç ay öncesinden Türkiye Büyük Millet
Meclisi Genel Kurulunun verimli bir
şekilde yasama çalışması yapma imkânının kalamayacağı da dikkate alındığında,
önümüzde verimli, efektif olarak kullanabileceğimiz maksimum bir, bir buçuk ay
gibi bir zaman dilimi var. Dolayısıyla, çıkması gereken kanun tasarı ve
tekliflerini bu bir, bir buçuk ay gibi zaman dilimi içerisinde hep birlikte
fedakârlıkta bulunarak sıkıştırmak ve bu süreleri uzatmak suretiyle sağlıklı
görüşmelere zemin hazırlamak mecburiyetindeyiz.
Az
evvel açılan usul tartışmasında da
teşekkürlerimi ifade etmiştim. Borçlar Kanunu, Ticaret Kanunu, Hukuk Usulü
Muhakemeleri Kanunu ve bunların iki adet uygulama kanunlarında CHP, MHP, BDP
gruplarının sağlamış oldukları destek bugün kamuoyunun değişik kesimlerinden
çok sıcak, çok samimi takdirlerle bize olduğu gibi sizlere de ifade ediliyor.
Dolayısıyla, Genel Kurul, birlikte, uzlaşı hâlinde, aslında normal koşullarda
aylar içerisinde bile çıkamayacak kanunları bir hafta içerisinde çıkarabildiği
takdirde, millî menfaatler doğrultusunda sağlanan bu birlikteliğin elbette ki
millete yönelik, siyaset kurumuna duyulan güven katsayısını artırmaya yönelik
çok olumlu, çok pozitif etkilerini, geri dönüşlerini hep beraber alıyoruz,
alabiliyoruz.
Bugün
getirmiş olduğumuz grup önerisi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulunun çalışma gün ve saatlerini
yeniden düzenleyen, Genel Kurul gündemindeki öncelikli kanun tasarı ve
teklifleriyle ilgili bakış açısını yeniden düzenleyen ve kalan bir, bir buçuk
aylık çalışma süremizi en verimli kılmaya gayret gösteren bir grup önerisi
olarak hazırlanmıştır.
Genel
Kurulun kabul etmesi hâlinde, 610 sıra sayılı Yargıtay ve Danıştay bünyesinde
düzenlemeler öngören kanun tasarısının, gündemin bugün görüşmelerine başlanacak
olan başlangıç kısmına alınması yönünde bir iradeyi biz Genel Kurulun
tensiplerine arz etmiş oluyoruz.
Yine,
12 Eylül 2010 tarihinde halk oylamasında kabul edilen Anayasa değişikliği
doğrultusunda kurulması gereken bir kurum olan ombudsmanlık müessesesinin yasal
ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla hazırlanmış olan kanun tasarısının da yine
gündemin dördüncü sırasına alınmak suretiyle, Anayasa referandumuna paralel
uyum yasalarından bir tanesinin daha Parlamento Genel Kurulunun gündemine
getirilmesini arzu ediyoruz.
Bununla
birlikte hemen akabinde, görüşmelerine, bugün kabul edilmesi hâlinde ara vermiş
olacağımız çok sayıda kanun tasarı ve teklifini bünyesine almış olan iki yüz
altmış iki maddelik torba kanun olarak adlandırılan kanun tasarı ve
tekliflerinin görüşmelerine de akabinde 153’üncü maddeden itibaren yine burada
devam edeceğiz.
Cumartesi,
pazar, pazartesi günleri de çalışma temposuna dahil ediliyor ancak işlerin
elbette ki öngörülen şekilde ilerleyebilmesi durumunda, neticede insan üstü bir
gayreti burada hiç kimsenin gösterebilmesi mümkün değil, muhalefetten gelen
talep de olabilir, iktidar milletvekillerinden gelen talep de olabilir, hafta
sonuyla ilgili durum yeniden değerlendirilebilir, gözden geçirilebilir. İnsan
üstü bir çaba noktasında herkesin yapabileceği fedakârlık aşağı yukarı
birbirine eşittir, hiç birimizin birbirimizden farklı doğa üstü yeteneklerimiz
söz konusu değil.
Bu
arada denetim konusu, yine Meclis Genel Kurulundaki yoğun yasama ihtiyaçları
nedeniyle şubat sonuna kadar tehir edilmiş olacak ancak Tarım ve Köyişleri
Bakanı Sayın Mehmet Mehdi Eker hakkında verilmiş olan gensoru önergesinin
görüşmeleri İç Tüzük hükümleri gereğince en geç salı günü yapılması gerekiyor.
Bunu da bu grup önerisiyle birlikte karar altına almış oluyoruz.
Kanun
tasarı ve tekliflerinin görüşmeleri noktasında saat 24.00’ten sonraki süreler
için de, dediğim gibi, süre ihtiyacı olmasından dolayı çalışma imkânını biz
burada getirmiş oluyoruz.
Ayrıca
okunduğu için detaylarına girmiyorum, çok sayıda rakamı, sıra sayısını sizlerle
paylaşmak suretiyle başınızı ağrıtmayı gerekli görmüyorum, hangi kanunların ne
şekilde temel kanun olduğu ve hangi maddelerin hangi bölümler çerçevesinde
görüşüleceği grup önerimiz Divan üyemiz tarafından okunurken sizlere iletildi.
Zaten grup önerimiz suret olarak elinizde bulunmaktadır. Dolayısıyla,
ayrıntılarına girmiyorum.
Çok
saygıdeğer milletvekilleri, bugün, yarın ve önümüzdeki günlerde, yani seçim
öncesi oldukça daralan şu çalışma takvimi içerisinde, milletimizin ihtiyaçları
doğrultusunda gündeme getirilmiş olan kanun tasarı ve tekliflerine vereceğiniz
destekten dolayı şimdiden iktidarıyla muhalefetiyle bütün milletvekillerimize
teşekkür ediyorum, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kılıç.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir
Milletvekili.
Buyurun
Sayın İçli.
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Biraz
evvel usul tartışmasındaki sözlerim Sayın Kılıç ve Sayın Meclis Başkan Vekili
tarafından farklı yorumlandı ve dedi ki: “Tutumumu değiştirmiyorum.”
Sayın
Başkan Vekili, önünde grup önerisi var. Bakın, 17 Şubatta görüşülecek, perşembe
günü görüşülecek kanun kaç sayılı? 535 sayılı. O kanun elinizdeki gündemin
3’üncü sırasında. Gündem sırası değiştirmeden siz onu 17’sinde nasıl
görüştürüyorsunuz? Okumuyorsunuz ve taraflısınız. Taraflı olduğunuzu da,
AKP’nin vekili gibi davrandığınızı da önünüzdeki metni okumakta
gösteriyorsunuz.
BAŞKAN
– Sayın İçli, lütfen… Ben, biraz önceki…
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, benim zamanımı durdurun, karşılıklı konuşalım.
BAŞKAN
– Sizinle karşılıklı konuşacak değilim Sayın İçli. Konuşmanızı yaparsınız, oturursunuz.
Buyurun.
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bakın, 17 Şubat 2011 Perşembe günü 535 sıra sayılı
kanunun görüşülmesinin tamamlanmasına kadar. Şu elinizdeki gündemi açın bakın.
Şu elinizdeki gündemde 535 sıra sayılı kanun 3’üncü sırada. Genel Kurulun
oyuyla sırası değiştirilmeyen bir kanunu nasıl oylattırırsın da kabul
edersiniz? Bu, sizin taraflı olduğunuzu gösterir, bu kadar net. İsmim nasıl
Tayfun İçli ise sizin taraflı olduğunuza da o kadar eminim, bunu net olarak
söylüyorum.
Gelelim,
işte, Borçlar Kanunu, Türk Ticaret Kanunu öyle görüşüldü mü, görüşülmedi mi?
Ben onu söylemedim ki. Ben grup önerisi verilmez demedim ki. Ben ne diyorum,
anlıyorsunuz aslında, ben diyorum ki: Oturur
-bir kanun gelir, komisyon ve Hükûmet oturmaz- gündemin sırasındaki
kanun görüşülür. Ama siz burada, bölüm hâlinde görüşülen bir temel kanunun
arasına ara sıcak birtakım kanunlar sokuyorsunuz. Gelin şunu şöyle açalım: Bir
kanun görüşülüyor, 2’nci maddesi görüşülürken, kalktı Hükûmet, komisyon, başka
bir kanunu getirdiniz, sonra ara verdi, oturdu, 4’üncü, 5’inci madde
görüşülüyor… Burası çocuk oyuncağı mı? Burası mahalle şeyi mi? Burası yüce
Meclis.
Temel
kanuna da itiraz ettik. Birbiriyle ayrı seksen beş kanun ve kanun hükmündeki
kararnameyi adına “torba kanun” denilen bir kanunla getiriyorsunuz ve bir
bölümde otuz madde olmak suretiyle “kabul edenler”, “etmeyenler” diye
görüştürüyorsunuz. Sonra o bölümü bırakıyorsunuz bir bölüm görüşülürken altıncı
bölüm bitti. Ee ne yapacağız? “Başka bir temel kanun getireceğiz.” Ne?
”Danıştay ve Yargıtay kanunu gelecek.” Neden? “Temel kanun.” Kaç madde kardeşim
bu? “On iki madde.” Ya dünyanın neresinde on iki maddeyi temel kanun diye
getirirsiniz?
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Yirmi madde, yirmi.
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Komisyonda da söyledik, dedik ki… Bakın, Yargıtay
temsilcileri vardı, dediler: “Süre verin, inceleyemedik.” Danıştay temsilcileri
vardı, Başsavcı Vekili vardı, temsilciler vardı “Zaman verin…” Birtakım sivil
toplum kuruluşları “Zaman verin.” dediler. Yok... Bizim konuşma sürelerimizi
beş dakikayla, önergemizi bir önergeyle sınırladınız.
Şimdi
benim elimde notlar yok. Ben buraya 606 sıra sayılı torba kanunu görüşmek üzere
hazırlıklı olarak geldim. Çünkü benim amacım… Bu kanun bitmeden öbür kanun
nasıl görüşülür? Beni grubum, grup başkan vekilim bu torba kanunda, 606 sıra
sayılı kanunun hangi madde önergesinde konuşacağıma dair görevlendirmiş, ben
onun üzerine hazırlık yapıyorum ama AKP Grubu sayısal çoğunluğuyla “Yok
kardeşim, ben bunu araya sokacağım.” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, söyledim, Anayasa 95 “Türkiye Büyük Millet Meclisi,
çalışmalarını, kendi yaptığı İç Tüzük’üne göre uygular.” diyor. Şöyle demiyor:
“Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarını sayısal çoğunluğa göre, parmak
esasına göre yürütür.” O zaman tabi olacağımız birinci kural Anayasa, ikinci
kural şu yaptığımız İç Tüzük. Beğenmiyorsanız İç Tüzük değişikliği getirirsiniz
adam gibi çalışırız ama İç Tüzük’te yazılı olan kuralları işinize göre keyfî
olarak uygularsanız bunun adına orman kanunu denir. Bunun adına hukuk yapıyoruz
denmez. Çok acı duyuyorum! Bunu bir de hukukçu kimliğiyle, hukuk fakültesini
bitiren arkadaşlarımız bunu yapıyor. Gerçi Türkiye’de artık âdetler değişti,
Anayasa Mahkemesinin Başkanı hukukçu olmayan, Anayasa Mahkemesinin üyelerinin
çoğunluğu neredeyse hukukçu olmayan… Ama ne yapacak -kırk yılını, uzmanlaşmış,
Yargıtay, Danıştay gibi yerlerde görev yapmış- mümtazen terfi etmiş Yargıtay ve
Danıştay üyelerinin kararlarını temyizen inceleyecek, Türkiye buna dönüyor.
Ben
Adalet Komisyonundaki konuşmamda şunu söyledim: Artık hukuk fakültelerini
kapatalım. İroni yaptım, dedim ki: Artık, hâkim ve savcılar polis
yüksekokulundan mezun olanlardan müteşekkil olsun çünkü eğer bir ülkede
Anayasa, hukuk hiçe sayılır, hukuk devleti ilkesi ayaklar altına serilirse bu
tür yerlerde hukukçuların görev yapmasına gerek yok, hukuka yazık ediyoruz,
hukuk ismine yazık ediyoruz. O zaman polis yüksekokulundan gelsinler yargıç olsunlar,
savcı olsunlar, Türkiye Büyük Millet Meclisinde kanun yapımına katkı versinler.
Çünkü bazı davaların iddianamelerini yazıyorlar, çünkü “müdürlüğümüz” diye
ifadeler var, tırnak içinde söylüyorum. Sehven hata yapıyorlar. O zaman
hukukçuların buraya gelmesinde bir amaç yok. Bizim ıstırap çekmemizde bir amaç
yok. Çünkü yarın bir gün tarih bunları sorgulayacak. Zannediyorsunuz ki “Kabul
edenler… Etmeyenler…” bu geçecek, bu unutulacak. Bu unutulmayacak. Hukuk
fakülteleri bunları yazacak. Yarın öbür gün demokrasimiz sekteye uğradığı zaman
burada yapılan ihmaller ve kasıtlar, kötü niyetler yarın bir gün gelecek
kuşaklar tarafından sorgulanacak. Onun için… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Hiç
öyle laf atmayın.
NEJAT
BİRİNCİ (İstanbul) – Ne biçim konuşuyorsun!
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Konuşma! Laf atma! Dinle! Güzel güzel dinle!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
RECEP
KORAL (İstanbul) – Demokrasinin sekteye uğraması ne demek?
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Efendi efendi dinle! Burayı mahalle kahvesine çevirmeyin!
(AK PARTİ sıralarından gürültüler) Adam gibi dinleyin!
BAŞKAN
– Sayın İçli…
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Yani, biz size… Sayısal çoğunluğunuz, konuşturmayın,
kısıtlayın, durmadan laf atıyorsunuz. Biraz sabırlı olun.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu? Ne demek demokrasinin
kesintiye uğraması?
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, bakın, hepinizi kastetmiyorum,
belirli insanlar var, işi gücü laf atmak. Ben size laf atıyor muyum orada
konuşurken, dinliyorum
RECEP
KORAL (İstanbul) – Ama siz konuştuğunuzu duymuyorsunuz, “Demokrasiyi kesintiye
uğratıyorsunuz.” diyorsunuz.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – “Uğratılırsa hesap sorulacak. Bu, Anayasa’ya aykırı.”
diyorum.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Kim uğratıyor?
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Ya Arkadaşım, ben… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Dinleyin. Bakın, kendi grup başkan vekiliniz çıkıyor, anlatıyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu yaşananlar doğru işler değil. Bakın, Adalet Komisyonunda Genel
Kurulun çalışma esası olan 87’nci maddeye geldiniz, milletvekilinin konuşma
süresini beş dakikayla sınırladınız. Olacak şey mi bu! Bunu nasıl
benimseyebilirsiniz? İhtisas komisyonlarında sadece milletvekili değil,
konuların uzmanı gelecek, üniversiteler gelecek, Yargıtaydan temsilci gelecek,
Danıştaydan temsilciler gelecek; biz bunları günlerce tartışacağız,
olgunlaştıracağız. Çok kanun yapmak önemli değil, iyi ve halkın yararına kanun
yapmak iyi bir şey.
Bakın,
Komisyonda da tartışıldı, o davul zurnayla tahliye olan Hizbullah’ın suçu
Yargıtaya atıldı, Yargıtaydaki iş yüküne atıldı, Danıştayın iş yüküne atıldı.
Hükûmetin tasarısının gerekçesinde var. Değerli arkadaşlarım, Danıştay ve idare
mahkemeleri -hukukçu olmayanlar için söyleyeyim- idarenin hukuka aykırı eylem
ve işlemlerini denetleyen bir mahkemedir. Eğer idare hukuka aykırı eylem ve
işlem yapıyorsa tabii ki Danıştayın ve idare mahkemelerinin iş yoğunluğu
olacaktır. O zaman şunu düşüneceksiniz: AKP Hükûmeti dokuz yıldır demek ki
hukuka aykırı eylem ve işlemlerde bulunmuştur ve idari yargının yükünü
artırmıştır.
Gelelim
Ceza Kanunu mantığına: 5327 sayılı Türk Ceza Kanunu 2004’te çıkarıldı yüce
Parlamento tarafından, yürürlüğe 2005’te girdi. Bakın, elimde metin, 44 defa
değişmiş ve bu kırk dört maddesinde değişiklik bakın en çok nerelerde olmuş?
İmar, rüşvet, adli yargılama, banka ve kredi kartları, etkin pişmanlık gibi en
çok uygulanan maddelerde oluşmuş ve Yargıtay da tabii ki bunu sanık lehine
olması sebebiyle göndermiş, ilk derece mahkemesine demiş ki: “Bak, bu kanunda
değişiklik yapıldı; bu, sanık lehine mi, değil mi?” Şimdi, iş yoğunluğu olmuş,
siz şimdi hedefe Danıştayı, Yargıtayı oturtturuyorsunuz ve sanki bir acelemiz
varmış, çok olağanüstü bir acelemiz varmış gibi görüşülmekte olan bir temel
kanunun arasına sıkıştırmaya kalkıyorsunuz. Başka yerde de başka kanun var, alt
komisyona gitti, Anayasa Mahkemesinin Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun.
Sizin haberiniz olmamıştır ama medya yazdı: “Anayasa Mahkemesi üyelerine kıyak
maaş.” 12 milyarın üzerine bireysel başvuruda da paralar var. Lojmanı var,
makam arabası var, yurt dışı gezileri var, her şeyi var. Maaşı 12-13 milyar,
bireysel başvurudan dolayı da aynen ekstra para. O yetmeyecek, milletvekilinin
sahip olduğu haklar. Yani şu: Önünüze gelen kanunlarda “Ey bir kısmınız hukukçu
olmayan Anayasa Mahkemesi üyeleri, bakın ben sizi gözetiyorum ve size özel
yetkiler de veriyorum. Yargıtayla ve Danıştayla aramda problem var. Danıştay
benim hukuka aykırı işlemlerimi sürekli denetliyor. Yargıtayda da bu var.
Bakın, sana özel temyiz yetkisi veriyorum, en baba mahkeme sensin.” diye
Anayasa’mızın amir hükümlerine aykırı olarak düzenleme getiriliyor.
Sadece
o değil ki, puzzle’ın parçaları… Geçtiğimiz ay Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kuruluyla ilgili kanun çıktı. Şimdi kararnameyi görüyorsunuz. Hakkında binlerce
şikâyet olan kişiler hakkında herhangi bir soruşturma yok ama bir bakıyorsunuz
keyfî olarak 200 kişiyi “Haydi kardeşim, sen şuraya, bu mahkemeden aldım,
buraya…” Bunları yapıyorsunuz. Bu yapılanlar hukuk devleti ilkesine aykırı.
Ben
vicdan sahibi arkadaşlarımıza söylüyorum, bu acelemiz nedir?
Cumartesi-pazartesi, haftanın her günü sabaha kadar çalışıyoruz. Komisyonda
çalış… Çalışmayalım demiyoruz ama adam gibi yasa yapalım diyoruz, ülkemizi
kargaşaya sürüklemeyecek yasalar yapalım diyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) - Onun için, benim samimiyetime inandığını biliyorum kimi
arkadaşlarımızın. Lütfen… Böyle parmakçı arkadaşları kastetmiyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
ABDÜLHADİ
KAHYA (Hatay) – Yoksa demokrasi kesintiye mi uğrayacak? “Demokrasi kesintiye
uğrayacak.” diyorsun. Utanmıyorsun derken. Milletten utan sen!
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Kim parmakçı canım! Ayıptır ya! Parmakçı ne demek!
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Adalet
ve Kalkınma Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Ahmet Yeni, Samsun
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yeni.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Ahmet Bey, yeni bir şey söyle; hep eskilerden söylüyorsun,
yeni olsun.
AHMET
YENİ (Samsun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet ve Kalkınma
Partisinin vermiş olduğu grup önerisi lehinde söz aldım. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sekiz yıldır Türkiye istikrarı, kararlılığı, projeyi, gayreti
ve hizmeti gördü. Türk milleti eşitliği, adaleti, özveri ve güveni yaşadı.
Çünkü biz çare ve çözüm ürettik, biz halkın emanetinin hakkını vermeye
çalıştık. Biz Meclisi ve komisyonları terk etmedik, her zaman çalışmaya devam
ettik, bundan sonra da devam edeceğiz; sabahlara kadar çalışacağız çünkü çok
çalışmamız lazım, millet bizden çok düzenlemeler bekliyor. Üstat Necip Fazıl
Kısakürek’in ifade ettiği gibi devler gibi eserler bırakmak için karıncalar
gibi çalıştık, Türkiye Büyük Millet Meclisinin makam koltuklarına yapışıp
kalmadık, “Batıda ne varsa doğuda o olacak.” dedik ve hepsi bir bir
gerçekleşiyor. Anadolu’yu, 73 milyonu kucaklamakla kalmadık, dünyaya açıldık.
Artık, kendi derdimize merhem ürettiğimiz gibi dünyaya örnek oluyoruz ama
durmak yok, yola devam, çalışmaya devam. (CHP sıralarından gürültüler)
Değerli
milletvekilleri, çünkü biz Türkiye'nin daha fazlasını hak ettiğine gönülden
inanıyoruz; biz vaat değil hizmet üretiyoruz, üretmeye devam edeceğiz; biz
birileri gibi duruşumuzdan, ilkelerimizden, sözlerimizden çark etmiyoruz; biz
yanlışlardan, yasaklardan, yolsuzluklardan ülkemizi kurtardık, kurtarmaya devam
ediyoruz ve teklifimizin lehinde oy kullanacağım.
Hepinize
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yeni.
YAŞAR
AĞYÜZ (Gaziantep) – Hikâyeyi bırak, hikâye anlatma. Bak, sekiz dakikan var
daha.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Ahmet Bey, yeni bir şey söylemedin yine.
BAŞKAN
– Adalet ve Kalkınma Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu önerge üzerinde
grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii,
uzun süredir çalışmalar devam ediyor. Şimdi de bu önergeyle 18 Şubat Cuma
gününe kadar, cumartesi, pazar dâhil olmak üzere biz burada çalışacağız ama hep
söylüyoruz size, ortaklaşırsanız, ortak paydalarda buluşabilirsek bir şeyler
yaratabiliriz ama böyle bir derdiniz yok. Türkiye'nin sorunları çok farklı, çok
farklı sorunlarımız var ama bunlarla ilgili tek adım atmıyorsunuz. Dönün bakın,
bir seçim hazırlığı var, bütün partiler harıl harıl şekilde seçimlere
hazırlanıyor. Ben bugün Sayın Başbakanı gördüm, çıkışta gruplarla birlikte
aşağıya iniyorlardı. Her milletvekili kendi grubundan epeyce şahsiyetleri alıp
getirmişler, “Acaba Sayın Başbakanımız ne der?..” Biz de diyoruz ki işte Sayın
Başbakanlar, Sayın Genel Başkanlar bir şey demeden siyasetçinin bir not karnesi
olmalıdır, bu not karnesinde de notu halk verebilmelidir ama halkın içinde
olmadığı bir siyaset dünyası, halkın belirlemediği bir siyaset dünyası, ne
kadar başarılı olursanız olun eğer Sayın Başbakan sizi içine sindiremiyorsa
veyahut da yakınları, çevresi, sizin siyaseten var olabilme şansınız yok. Aynı
şey Cumhuriyet Halk Partisi için geçerli, Milliyetçi Hareket Partisi için,
bizim için de aynı şey geçerli. Onun için gelin, bu Siyasi Partiler Yasası ve
Seçim Kanunu’nu değiştirelim ama siz bunları yapmıyorsunuz. Gelin, adil bir
Seçim Yasası çıkaralım, onu da yapmıyorsunuz. Gelin, hazineden… Bizim
seçmenimiz vergi veriyor ama bizim seçmenimizin vergisinden siz pay
alıyorsunuz; Barış ve Demokrasi Partisine oy veren seçmen ve gelip onun
parasından nemalanıyorsunuz, biz onun parasından nemalanamıyoruz. Böyle bir
adalet olabilir mi?
Ama
sürekli gündemi değiştiren bir siyasi aktörümüz var, Sayın Başbakanımız var,
gittiği her yerde. Bakın, çok yakın bir tarihte Erzurum’daydı. Gitti, on sekiz
yaş grubu gençlerle karşılaştı. Her gittiği yerde taahhütlerde bulunur ya,
Kürtleri görünce Kürt sorunuyla ilgili bir şey muhakkak söyler, yani Alevileri
görünce Alevilerle ilgili, türban sorunu varsa onlarla ilgili. Orada on sekiz
yaş grubuna şunu söylüyor, diyor ki: “Oy kullanma yaşı ile seçilme yaşını bir
yapacağım.” ve bu Parlamentodan bir ses seda çıkmadı, demedi ki: “Sayın Başbakan,
Allah rızası için, on sekiz yaş grubu daha eğitimini tamamlamamış, askerliğini
yapmamış. Siz bunları nasıl, hangi güçle Parlamentoya taşırsınız?” Kimsenin
sesi yok. Çünkü ne yapıyor? Popülist politikalar… On sekiz yaş grubu
Türkiye’de, evet, seçimler için önemli bir yaş grubu. “Onlara mavi bir boncuk
dağıtabilir miyim?..” Ama asıl konudan kaçıyorsunuz. Sayın Başbakan bunu hep
yapıyor. Sayın Başbakan mesela iki partili bir sistemden bahsediyor. Niye?
İşine geliyor. Cumhuriyet Halk Partisi gibi bir ana muhalefet partisinin olması
işine gelir. Burada, yani “Halkın sesi olan diğer siyasi partileri yok
etmeliyim. CHP burada olabilirse, biz de sürekli iktidar oluruz.” Hesabınız
kitabınız bu. Yani bu demokrasinin neresinde var? Artık diktatörlüklerde bile
bu iki partili sistem yoktur.
Sayın
Başbakan yeniden başlattı: “Başkanlık sistemi.” diyor. Peki, siz bir başkandan
daha etkili ve yetkili değil misiniz? Burada küçük bir yasa değiştirildiği
zaman bile, sizden onay almadan grup başkan vekilleri bir tek şeyi değiştirebilir
mi?
Burada
Sayın Başbakanın yardımcısı oturuyordu. Burada, bütçe görüşmelerinde seslendim,
Sayın Arınç…
Elinizi
sallamayın, siz de biliyorsunuz, biz de sizi iyi tanıyoruz, hepimiz birbirimizi
iyi tanırız.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Nereden tanıyacaksın?
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Sayın Arınç çıktı, geldi, dedi ki: “Hazineden pay… Ben içime
sindiremiyorum.” dedi. Peki, niye torba yasasına koymadınız? Çünkü Sayın
Başbakan karşısında güçlü bir yapıyı görmek istemiyor. Onun için Siyasi
Partiler Yasasını değiştirmiyor, onun için barajı düşürmüyor, onun için
hazineden hak olan şeyi de vermiyor. Bakın, Başbakan Yardımcısı bu kürsüde söz
vermesine rağmen hâlâ bir şey bu yasaya dâhil edilmedi.
Mesela
Sayın Başbakan bölgeye gidiyor, her yerde ciddi açılışlar yapıyor. Emin olun…
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Hakkınızı aramadınız.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Nasıl?
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Hakkınızı aramadınız kapatma davasında.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Nasıl aramıyoruz? Nasıl aramıyoruz hakkımızı? Biz hakkımızı
arıyoruz ama eğer siyaset dünyasının, egemen güçlerin eli vicdanında değilse
yapılacak bir şey yok.
Bakın,
Sayın Başbakan bölgeye gidiyor, her tarafta seçimlerle ilgili ciddi bir çaba
içerisinde ve gittiği her yerde ciddi açılışlar yapıyor. Mesela seçim bölgemde
106 tane yer açıldı. Bu 106 yer biliyor musunuz neydi? Hani o, 4/C’li Tekel
işçilerini alıp götürdünüz ya, Tekeli kapattınız, onların bütün alanlarını
yandaşlarınıza verdiniz ve orada atölyeler kuruldu. O atölyeler nedir biliyor
musunuz? O atölyeler merdiven altı üretim neyse İstanbul’da, emin olun, bölgede
de o. Üç yıl önce fabrika açılışı yapılmış, özel sektör çimento fabrikasını
açmış, üç yıl sonra aynı açılış yapılıyor.
Şimdi,
bunlar çok doğru bir siyaset tarzı değil. Biz bu siyaset tarzını geçmişten
bugüne kadar biliyoruz. Sizin geldiğiniz o gelenek var ya, geçmişte Erbakan da
aynı şeyi yapıyordu; Muş’tan Bitlis’e geldiği zaman veyahut da Bitlis’ten Muş’a
geldiği zaman birkaç tane temel atar, birkaç yerde de namaz kılardı. Sonra o dönemin
Cumhuriyet Halk Partisinin senatörleri giderdi… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler, BDP sıralarından “Doğru, doğru” sesleri)
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sizin geleneğinizde ne var?
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Senin siyasi geleneğinde ne var?
HAYDAR
KEMAL KURT (Isparta) – Ayıp, ayıp!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Bakın, ben ayıp olan şeyleri… Hatta gidip o temelleri…
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Senin siyasi geleneğinde ne var onu söyle bana?
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Sevgili arkadaşlar, o temelleri Cumhuriyet Halk Partisinin
milletvekilleri alıp aracına getirip burada basın toplantısı yapıyordular.
Böyle bir gelenekten geliyorsunuz.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Çalış, çalış senin de olur, çalış. Rahatsız olmayın
yatırımlardan.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Bakın, dönüyorsunuz. Son günlerde Kıbrıs’la ilgili… Ya Kıbrıs
halkı diyor ki: “Kardeşim, bizim hayatımızdan…
BAŞKAN
– Sayın Sakık, biraz da gündemle ilgili konuşur musunuz, öneriyle ilgili.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Ben gündemle ilgili, Türkiye’nin gündemini konuşuyorum.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) –Türkiye’nin konusu bu, AK PARTİ’nin değil.
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) – Önergeye gel, önergeye gel.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Bakın, ben Türkiye gündemiyle ilgili konuşuyorum. Biz
Türkiye’yi konuşuyoruz burada.
Kıbrıs’ta,
Kıbrıs halkı Kıbrıs’taki sendikacılar oturdular: “Ya kardeşim, elinizi
yakamızdan çekin. 3-5 kuruş vererek bize emir kipleriyle hareket etmeyin.”
diyorlar.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Rum bayrağı açanların propagandasını yapma burada.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – “Bizim irademize saygı duyun. “ diyorlar. Onların iradesine
saygı duymalısınız. Kıbrıs kimsenin arka bahçesi olmamalıdır. Kıbrıs’ta eğer
bir irade varsa bu iradeye hepinizin, hepimizin saygı duyması gerekir.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Rum Bayrağı açanları mı destekliyorsun? Açıkça söyle.
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Sizden istenen de budur ama biz.. Siz, hiç kimseye Kıbrıs’a,
Kıbrıs’ta babanızın çiftliğinden bir şey vermiyorsunuz. Bir koyup on da
alıyorsunuz.
Bakın,
Kıbrıslılar sizin için ne diyor…
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) – Hangi halk yaşıyor orada? Kıbrıs’ta yaşayan halkın adı ne,
söyle bakayım.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Güney Kıbrıs’la mı iş birliği yapıyorsunuz?
SIRRI
SAKIK (Devamla) – Lütfen bir dinler misiniz?
Ne
diyorlar biliyor musunuz? Diyor ki, bakın: “Türkiye’deki kumarhaneleri
kapatarak bizdeki iş birlikçilerle kumarhaneler açtınız. Fuhşu tetiklediniz.
Yapmayın, bizden elinizi çekin.” diyorlar. Diyor ki: Ey AKP, siz sabahleyin
geliyorsunuz burada...” Mesela, Sayın Cemil Çiçek gitmiş, ziyarette bulunmuş. Sabahleyin cami ve
külliye açılışı -bunların tespitleri- yapıyor ve Hükûmetle bu protokolleri
imzalıyor ve akşam da ne yapıyor biliyor musunuz Sayın Cemil Çiçek? Akşam da,
gördüğünüz gibi, beş yıldızlı bir otelin kumarhane açılışını yapıyor. İşte
söylenen bu.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Otel açılışı, otel...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Otel açılışı...
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Orada size isyan bu.
Orada diyor ki, bakın, diyor ki: “Sabahleyin gelip burada...” Ne zaman oluyor
biliyor musun? Temmuz ayında Cratos Otelinin...
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Otel açılışı...
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Otel ve kumarhane
açılışı Sevgili Kardeşim.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Yahu, ne alakası var?
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Evet, otel ve
kumarhane açılışı ve en lüks kumarhanedir ve isterseniz bir şey daha söyleyeyim
size; alın, araştırın, oraya hangi vekillerin gidip kumar oynayıp oynamadığını
da birlikte araştıralım.
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) – Kaç tane üniversite açmış? Onları niye söylemiyorsun?
SIRRI
SAKIK (Devamla) - Ama sabahleyin gidip
orada cami ve külliye adına Hükûmetle protokol imzalarsanız, akşam da gider
otel ve kumarhane açarsanız...
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) – Onu siz yaparsınız, siz...
SIRRI
SAKIK (Devamla) - ...oradaki demokrasi güçleri de size karşı ayaklanırlar,
derler ki: “Siz çifte standart içerisindesiniz. Siz bilmeden de iki ruh
taşıyorsunuz. Sabah böyle, akşamleyin de böyle davranıyorsunuz. Asıl
Türkiye’nin gündemi farklı, siz farklı alanlara çekiyorsunuz.”
Gerçekten,
Türkiye’nin gündemine uygun bir tespitiniz varsa, bu noktada çaba sarf etmek
istiyorsanız, hodri meydan, birlikte yapalım ama yapmak istemiyorsanız, sadece
bizi emir kulu olarak görmek istiyorsanız, kusura bakmayın, beynimizin,
bedenimizin efendisi biziz, buna da müsaade etmeyiz.
Hepinize
teşekkür ederim. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Sakık.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım...
BAŞKAN
- Buyurun Sayın Kılıç.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım, oylama işleminden sonra İç Tüzük 69’a göre söz
talebinde bulunuyorum.
BAŞKAN
– Bir saniye, Sayın Vural’ın bir söz talebi var.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Oylamadan sonra söz hakkı veremezsiniz.
BAŞKAN
- Sayın Vural, buyurun yerinizden…
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
5.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın,
torba yasadan vazgeçip başka kanun görüşmeye başlamanın nezaketsiz ve millet
iradesini yok sayan bir anlayış olduğuna ve kınadığına ilişkin açıklaması
OKTAY
VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın
Başkan, tabii, aslında, bugün -daha önce AKP Grubu ve Nurettin Canikli’nin
imzasıyla- bu Genel Kurul torba yasanın ilgili bölümünü görüşeceğiz.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Benim imzam değil, Elitaş’ın...
OKTAY
VURAL (İzmir) - Yani grup başkan vekili olarak birbirinizin imzasına sahip
çıkmanızı tavsiye ediyorum tabii. Reddetmeye gerek yok.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – İmzaya sahip çıkma konusunda bizimle yarışamazsınız.
OKTAY
VURAL (İzmir) - Şimdi, Sayın Başkanım, bu torba yasayla ilgili biz önergeleri
hazırladık, konuşmacılarımız belli. Yani böyle, konuşmacı belliyken ve bu torba
yasanın perşembe günü bitmesi söz konusu iken bunun önüne 610 sıra sayılı
kanunu getirmek, şimdi yeniden önergelerle ilgili konuşmacılarımız burada
yoktu, onları çağırmak durumunda kalıyoruz. Bu kadar nezaketsiz, millet
iradesini yok sayan bu anlayışı kınadığımı ifade etmek istiyorum. Doğru
değildir bunlar, yanlıştır.
Ayrıca,
Meclis Başkanlığı olarak, Sayın Başkan, Meclis idare amirliğinin verdiği
kararla milletvekillerinin seçmenle görüşmeleri engellenmektedir, ziyaretçi
yasağı konmaktadır. Ne olursunuz milleti Meclisten kopartmayın.
Milletvekillerini seçmenlerinden ve milletinden kopartmayın. Bu talebimizi de
lütfen Divana götürmenizi istirham ediyorum.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Vural.
Son
talebiniz değerlendirilecektir.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubunun önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
Kılıç, söz istediniz. Niçin istediniz?
Buyurun.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkanım…
SIRRI
SAKIK (Muş) – Bitti efendim. Oylama yapıldıktan sonra…
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Oturum devam ediyor. İç Tüzük’ü oku.
BAŞKAN
– Sayın Sakık, siz İç Tüzük’ü bilirsiniz. Oylamayla ilgili değildir bu,
oturumla ilgili.
Sayın
Kılıç, buyurun.
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, Sayın Sakık yapmış olduğu konuşmada gerek
Grubumuza gerek Grup Başkanımıza gerekse Hükûmetimize yönelik tamamen gerçek
dışı beyanlarda bulundu.
BAŞKAN
– Ne söyledi Sayın Kılıç? Sayın Sakık ne söyledi de sataştı?
M.
NURİ YAMAN (Muş) – Hükûmeti eleştirdi o kadar.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, ben Hükûmeti eleştirdim.
BAŞKAN
– Bir dakika sayın milletvekilleri…
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başbakanın on sekiz yaşında seçilmeyle ilgili sözlerini
çarpıttı, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde kumarhane açılışı yapıldığını ifade
etti.
BAŞKAN
– Yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iki dakika süre veriyorum Sayın Kılıç,
lütfen... (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
M.
NURİ YAMAN (Muş) – Sadece Hükûmeti eleştirdi. Hükûmet cevap versin.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Cemil Çiçek çıksın konuşsun.
M.
NURİ YAMAN (Muş) – Grupla ilgili bir şey söylemedi.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
2.- Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın,
Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
SUAT
KILIÇ (Samsun) – Sayın Başkan, çok saygıdeğer milletvekilleri; Sayın Hatip
yapmış olduğu konuşmada o kadar yanlış şey söyledi ki iki dakika içerisinde
bunları toparlayabilmek, düzeltebilmek gerçekten mümkün değil ama sürem
yettiğince birkaçını ifade etmek istiyorum.
Evvela
şunu belirteyim: Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde eline Türk Bayrağı’nı
almadan, Kuzey Kıbrıs Türk halkının bayrağını almadan Kıbrıs Rum kesimini
simgeleyen bayrakla meydana inenlere bu kadar kuvvetli bir üslupla sahip
çıkmanızı yadırgamadım.
MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ayıp, ayıp!
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Yadırgamadım, önce bunu ifade edeyim.
MEHMET
NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ayıptır! Sendikalar, siyasi partiler…
M.
NURİ YAMAN (Muş) – O halk, vatandaşlar sizi kınadı.
BAŞKAN
– Lütfen sayın milletvekilleri. Lütfen...
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Diğer bir konu: Sayın Cemil Çiçek, Başbakan Yardımcısı olarak
Kıbrıs’a kumarhane açılışı yapmaya gitmemiştir, beş yıldızlı bir otel açılışı
yapmaya gitmiştir. AK PARTİ Hükûmeti, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’inde yeni
üniversitelerin açılmasını teşvik etmiş ve açmıştır. Üniversitelerin öğrenci
yurdu kapasitelerinin 3 katına kadar artmasına imkânlar sağlamıştır. Tıpkı
Türkiye’de olduğu gibi duble yollar, tıpkı Türkiye’de olduğu gibi KÖYDES ve
BELDES projelerinin Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde de hayata geçmesi yönünde
gayretler sarf etmiştir. Evvela bunu bilin, bu bir.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Kim yeni geldi Kıbrıs’tan? Kime anlatıyorsunuz? Karpas’a
kadar gittim.
SUAT
KILIÇ (Devamla) İki: Kıbrıs’a para
giderken doğu ve güneydoğuya para gitmiyor mu gibi anlaşılacak bir cümle benim
kulağıma çalındı.
SIRRI
SAKIK (Muş) – Onu kimse söylemedi. Nereden uyduruyorsun? Söylemedim.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Uyduruyorsunuz! Uydurukçuluk yok!
BAŞKAN
– Sayın Sakık, lütfen...
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, yeni bir sataşmaya mahal veriyor.
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün
vatandaşları birbirine eşit, hepimiz eşitiz. Doğusuyla, batısıyla, kuzeyiyle,
güneyiyle Cumhuriyet Türkiyesi’nin hükûmeti, cumhuriyetin bütün yurttaşlarına
eşit hizmet götürüyor. Sadece sağlığı ifade edeyim. Sekiz yıllık iktidarımızda
doğu ve güneydoğuda 76 tane hastane, 31 tane hastane ek binası, 245 adet sağlık
ocağı yapıldı.
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Uydurukçuluk yok.
SUAT
KILIÇ (Devamla) - Sadece Doğu Anadolu’da 30 bin, güneydoğuda 31 bin olmak üzere
sekiz senede doğu ve güneydoğuda 61 bin toplu konut projesi hayata geçirildi.
On
sekiz yaş meselesine gelince ise, çağdaş Avrupa demokrasilerinin pek çoğunda
seçme ve seçilme yaşı birbirine eşittir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, Allah aşkına, bitti, kapat yani. Bonus kart mı
veriyorsun?
BAŞKAN
– Sayın Kılıç, teşekkür ediyorum.
SUAT
KILIÇ (Devamla) – Nüfusunun büyük çoğunluğu otuz yaşın altında olan bir ülkede
on sekiz yaşında seçilme yaklaşımına karşı çıkmak her şeyden evvel apolitik bir
tavır sergilemektir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. [AK PARTİ sıralarından alkışlar, BDP sıralarından
“Bravo” sesleri, alkışlar(!)]
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma
önergesi vardır, okutup işleme alacağım ve oylarınıza sunacağım:
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) ÖNERGELER
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın;
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Deği-şiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/253) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/256)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
15.05.2008 Tarihinde “Türk Silahlı Kuvvetleri İç
Hizmet Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair” ile ilgili vermiş olduğum Kanun
Teklifimin İç Tüzüğün 37. maddesi gereğince 45 gün içinde Komisyonda
görüşülmediği için, yine İç Tüzüğün 37. maddesi gereğince doğrudan Genel Kurul gündemine
alınmasını arz ederim. 17.02.2010
Hasip
Kaplan
Şırnak
BAŞKAN
– Teklif sahibi Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; İç Hizmet Kanunu,
madde 35… İstanbul Radyosu’nu, Ankara Radyosu’nu tanklar çevirip bastığında,
Türk Silahlı Kuvvetleri -5 general- “Yönetime el koymuştur.” deyip bu Meclisi,
İstiklal Savaşı’nda kapatılmayan bu Meclisi kapatmış, bu Meclisteki bütün
partilerin liderlerini Zincirbozan’a çekmiş ve apoletleriyle, postallarıyla,
palaskalarıyla gelip bu kürsülere milletin iradesinin dışında oturmuştur. 2
milyonun üstünde insan işkencelerden, sıkıyönetimlerden geçti.
AHMET
YENİ (Samsun) – 12 Eylülde oy verdiniz mi?
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Yargıladınız mı paşaları? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Evren Paşa’yı yargıladınız mı? Hadi oradan, uyduruk uyduruk konuşma! Onların
uydurukçususun sen! Senin gücün yeter mi?
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Onlarca insan idamlardan geçti.
AHMET
YENİ (Samsun) – Tabii, oy vermeyin…
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Dinle, dinle… Dinleyeceksiniz, sizin foyanızı da çıkaracağız
ortaya, merak etmeyin.
Şimdi,
2 milyonun üstünde insan fişlendi, sendikalar kapandı, dernekler kapandı,
depolitizasyona gidildi, darbe anayasası yapıldı. Bu darbe anayasasını, otuz
senedir uğraşıyoruz, yama yama değiştiremedik. 12 Eylül referandumu yapıldı,
çıktınız meydanlara, dediniz: “Hesap soracağız.” Kenan Evren’e sizin hesap
sormanızı da gördük. Kenan Evren’in önünde diz çöktünüz, Kenan Evren’i ifadeye
bile çağıramadınız. Şimdi bu bir gerçek.
ÖZLEM
PİLTANOĞLU TÜRKÖNE (İstanbul) – Anayasa değişikliğinde neredeydiniz?
AHMET
YENİ (Samsun) – Kaçtınız, kaçtınız.
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Kenan Evren’e ancak siz düğme ilikleyebilirsiniz, bunu süreç
gösterdi.
KÜRŞAD
TÜZMEN (Mersin) – Onu sen yaparsın!
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Suç duyurumuz var, yargıla. Yargılayın Paşa’yı!
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Şimdi, bırakın bunu, bir şey daha söyleyeyim. “Kaplan”
konusunu bu iki gündür tartışıyoruz.
Şimdi,
kâğıttan kaplanlar var mı, yok mu, bu oylamada ortaya çıkacak. AK PARTİ diyor
ki: “Biz darbecilere karşıyız, biz çetelere karşıyız, biz darbecileri
yargılayacağız.” Bunun mihenk taşı bu maddedir, 35’inci maddedir. CHP diyor:
“Darbecilere karşıyız.” Önergeleri var. Bu madde mihenk taşıdır. MHP 12 Eylülün
mağduru bir partidir, içeri girmiştir, yargılanmıştır, mağdurudur, darbeye
karşıdır. Bu 35’inci madde bunun mihenk taşıdır.
Arkadaşlar,
Türkiye’de başkomutan Cumhurbaşkanıdır, halkın seçtiği Cumhurbaşkanıdır.
Bakanlar Kurulu ülkenin güvenliği nedeniyle Meclise karşı sorumludur, savaş
konusunda, icraatında.
Demokrasilerde
güçler ayrılığı var ve bu olay böyle giderken, 1960’da o dönemin İç Hizmet
Kanunu 34’e göre ilk darbe ve el koyma yapıldıktan sonra 12 Martta, 12 Eylülde
de İç Hizmet Kanunu 35’inci maddeye göre bu ülkede darbe yapıldı.
Şimdi,
bizim verdiğimiz teklif çok basit iki maddeden oluşuyor. Bir maddesi, askerî
okullarda çağdaş dünya gereklerine uygun ve iç siyasetten uzak, askerlik
mesleği ile eğitim verilmesi gereğine ilişkin bir değişikliktir.
İkincisi
35’inci maddeyle ilgili çok teknik bir değişikliktir. Değişiklik önergesi diyor
ki: “Silahlı Kuvvetlerin görevi ulusal sınırları dış tehdit ve tehlikelere
karşı korumaktır.” Bunu niye söylüyoruz? Bunu şunun için söylüyoruz: 245 bin
polis var, 235 bin jandarma var, 82 bin korucu var, 435 bin özel güvenlikçi
var, 50 bin tane sözleşmeli er alacaksınız, 10 bin tane sınır polisi alacaksınız.
1,5 milyon silahlı iç gücünüzün olduğu bir ülkede iç güvenliği Hükûmet
sorumlulukla Meclise karşı yürütür.
Şimdi,
biz 12 Eylülü yaşadık hepimiz. Sanığıyız, tanığıyız, mağduruyuz, avukatıyız.
Hepiniz elinizi vicdanınıza koyun. Başbakan diyor ki: “Ben Metris’te yattım
1979’da.” Oysa Metris yoktu, ben avukattım o zaman. 81 Nisanında Metris Cezaevi
açıldı. “Ben işkence gördüm” diyor Başbakan. “Çıksın, bir ispatlasın.”
demiyorum.
Sayın
Cumhurbaşkanı da diyor “Metris’e alındım.” Biz bir gezide beraberdik, CHP, AKP,
MHP’li 4 milletvekili ve Cumhurbaşkanı oturmuş sohbet ediyoruz uçakta.
Cumhurbaşkanı “Ben içeri alındım 12 Eylülde.” dedi. “Ben de alındım Sayın
Cumhurbaşkanım.” AKP’li “Ben de alındım.”, CHP’li “Ben de alındım.”, MHP’li
“Ben de alındım.” dedi. İşte, bu 35’inci maddenin bugün sadece gündeme gelmesi
oylanacak.
Şimdi,
soruyorum size…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
HASİP
KAPLAN (Devamla) – Oy sizin, kâğıttan kaplanlar belli olacak bu oylamada; evet
mi, hayır mı? Maskelerin düştüğü an bu andır.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.
Bir
milletvekili adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.
Buyurun
Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
SIRRI
SAKIK (Muş) – Sevgili arkadaşlar, hepinize tekrar merhaba.
Şimdi,
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu’yla ilgili bir kanun teklifi
veriyoruz. Hepimiz bu işin mağduruyuz, hep de söyleriz. Eğer mağduriyet varsa
bugün gerçekten burada bir birlik oluşmalıdır.
Şimdi,
bakın, Meclis Başkanımızın bir açıklaması var, “Derhâl değiştirilmelidir.”
diyor. Biz de buna uygun bir kanun teklifi verdik. Meclis Başkanı da bu iktidar
partisinden çıkan ve hepimizi temsil eden bir başkan, onun gereği yapılmalıdır.
Bakın,
hemen yanı başımızda, Parlamento kuşatılmış, bir tarafta Genelkurmay, bir
tarafta Hava Kuvvetleri, bir tarafta Deniz Kuvvetleri, bir tarafta Kara
Kuvvetleri, bir tarafta da Jandarma; yetmiyor, hemen İçişleri Bakanlığı da
polis birlikleriyle bu Parlamentoyu kuşatmış; bu da yetmiyor, Ayrancı tarafı
boş, oraya da Muhafız Alayını koymuşlar. Meclisin içerisinde, Parlamento,
halkın iradesi, gel burada fikir üret, düşünce üret. Bu kadar korkunun
kuşattığı bir yerde, burada düşünce üretilmez.
Onun
için, mesela geçen gün Hasan Cemal yazmıştı: “Biz ne yapabiliriz? Genelkurmay
binasını müzeye dönüştürebilir miyiz?”
Gerçekten
dönüştürebilir miyiz? Yani asker kışlasından daha değişik alanlara çekilebilir
mi? Öyle bir noktaya getirelim ki askerin kışlasından siyasetçi rant elde
etmesin.
Bakın,
Sayın Kılıçdaroğlu Genel Başkan seçildiğinde şunu söyledi: “Darbelere karşı
dimdik duracağız. -yürekten alkışlamalıyız- Yeri zamanı gelirse, eğer darbeler
olacaksa tankın üstüne ilk ben çıkacağım.” biz de yürekten alkışlıyoruz ama
aynı partide onun yardımcısı da olan iki gün önce çıktı, “Bu ordu kartondan bir
kaplanmış.” diyor, “Çünkü niye ihtilal yapmadı?” diyor, “Niye halkın iradesine
karşı bir duruş sergilemedi…” Ve hâlen ordudan medet bekleyenler var, halkın
iradesini yok etmek isteyenler var, Genel Başkanına rağmen, partisine rağmen
böyle düşünenler var, böyle güçler var. Evet, herkes kendisini biliyor ama
yüreğiniz yetiyorsa bu kanun teklifine siz de “evet” deyiniz. Diyecekseniz sizi
de alkışlarız. Bunu yapmazsanız sizi çocuklarınıza şikâyet ederiz, 12 Eylülde
mağdur olup hayatını yitirenlerin kemikleri sızlar. Bu, hayatını yitirenler
sadece Kürtler değildi; Türkiye demokrasi güçleriydi, devrimcilerdi,
milliyetçilerdi, bir bütün olarak hepimiz bunların mağdurlarıyız. Hâlen bu
noktada her gün kazılar altından cesetler çıkıyor, bir taraftan da silahlar
çıkıyor, bir taraftan mesela askerlerin başında bulunan komutan “Bize ait
değil.” diyor, sonra o silahların şeyden çıktığını görüyoruz. Peki, bu silahlar
ne için? Bu silahlar yeniden bir ihtilal yapmak, yeniden bir darbe yapmak için.
Eğer Parlamento da bu konuda hesap soramıyorsa Parlamentonun gerçekten görevini
yapmadığını, çocuklarına ve geleceğe kötü bir miras bırakacağını…
Onun
için, hepimizin gerçekten acıları var. Bu acıların sonlanması için
Parlamentonun da yürekli olması gerekir yani korkmamalıdır. Biz hepimiz
gerçekten kısa bir ömür için zalimlere karşı boyun eğmemeliyiz. Ölümden öteye
bir yol yok yani hayat çok kısa. Onun için, ya zalimlere boyun eğeceğiz ya da
zalimlerden, zalimlerin demokrasiye karşı birlik oluşturmasını… Biz ordu
düşmanı da değiliz. Eğer ordu halkın iradesine saygı duyuyorsa bu ordunun
başımızın üzerinde yeri var ama ordu halkın iradesine saygı duymuyorsa,
planlar, projeler uyguluyorsa ve sivil halkın iradesine karşı tuzak kuruyorsa,
bu, ordu değildir, bu, görevini yapmayanlardır. Çünkü Franco döneminde de
İspanya’da ordu aynen böyle davranıyordu, ihtilalciler, sonra demokrasiyle
yüzleştiler ve o cuntacılardan hesap soruldu. Bugün İspanya’da demokrasi var,
ülkemizde de demokrasinin olması için bu kanun teklifine olumlu oy vereceğinizi
umut ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
İnce, bir söz talebiniz var, buyurun.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
6.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, CHP’yi yanlış değerlendirdiğine
ilişkin açıklaması
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan
Sayın
Sakık, partimize ilişkin yanlış değerlendirmelerde bulundu, kısa bir düzeltme
yapmak istiyorum.
Yalova
milletvekili olarak benim ve Ankara Milletvekilimiz Sayın Hakkı Suha Okay’ın
imzasıyla aynen bu konuda verilmiş bir kanun teklifimiz var bizim, İç Hizmet
Kanunun 35’inci maddesinin değiştirilmesiyle ilgili. Biz darbelerden çok çekmiş
bir partiyiz. Darbeler bizi kapatmış, partimizin mallarına el koymuş… (AK PARTİ
sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar[!])
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bizim o zamanlar CHP’nin yöneticileri zorunlu ikamete tabi
tutulduğunda, sizin Genel Başkanınız İETT’de bisküvi satıyordu! Bunları geçin.
NURETTİN
CANİKLİ (Giresun) – Sayın Kılıçdaroğlu ne yapıyordu? Ayıp!
AHMET
YENİ (Samsun) – “Karton”a cevap ver!
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bunları geçin.
Biz
bu konuda bunu destekliyoruz, olumlu oy vereceğiz, merak etmeyin, biz
tutarlıyız. Biz darbelerden en büyük acıyı çeken kesimiz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler) İşkence gören bizim arkadaşlarımız, hapse atılan bizim
arkadaşlarımız, 12 Eylülde 650 bin kişi göz altına alındığında idam edilenler
bizim arkadaşlarımız. Cumhuriyet Halk Partisinin yöneticilerinden hiç kimsenin,
bir tek üyesinin dahi darbeci olarak anılması çok büyük haksızlıktır,
vicdansızlıktır, tarih bilmezliktir. Biz İç Hizmet Kanunu’nun 35’inci maddesinin
değiştirilmesi teklifine olumlu oy veriyoruz.
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
- Teşekkür ediyorum.
VII.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
(Devam)
C) ÖNERGELER (Devam)
1.- Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan’ın;
Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanununda Deği-şiklik Yapılmasına Dair Kanun
Teklifi’nin (2/253) doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi (4/256)
(Devam)
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… (BDP
sıralarından “Bravo” sesleri, ayakta alkışlar[!]) Önerge kabul edilmemiştir.
İBRAHİM
BİNİCİ (Şanlıurfa) – Siz busunuz işte!
HASİP
KAPLAN (Şırnak) – Bravo, çok yaşayın siz!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.20
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 20.20
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Murat ÖZKAN (Giresun),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Üçüncü Oturumunu açıyorum.
Alınan
karar gereğince, sözlü soru önergeleri ile diğer denetim konularını görüşmüyor
ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler" kısmına geçiyoruz.
1’inci
sırada yer alan Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum
ve Anayasa komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
1.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve
Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve
Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S.
Sayısı: 568)
BAŞKAN
- Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci
sırada yer alan Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar
ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile benzer
mahiyetteki 59 kanun teklifi ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi
ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Bazı Alacakların Yeniden
Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve
Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili
Zeynep Dağı’nın; Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın; Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un; Gaziantep Milletvekili
Yaşar Ağyüz ve 29 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25
Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Niğde
Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik Milletvekili Yaşar
Tüzün’ün; Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın; Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Tokat Milletvekili
Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in;
Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili
Oktay Vural’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza
Yalçınkaya’nın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet
Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi
Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili
Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars
Milletvekili Gürcan Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın; Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in; Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket
Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale
Ağırbaş’ın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın;
Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır
ile 1 Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2
Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin; Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun
Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile
Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134,
2/175, 2/235, 2/236, 2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344,
2/356, 2/363, 2/377, 2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507,
2/540, 2/553, 2/587, 2/591, 2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690,
2/691, 2/698, 2/714, 2/740, 2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800,
2/801, 2/802, 2/805, 2/806, 2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S.
Sayısı: 606)
BAŞKAN
– Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü
sıraya alınan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (x)
BAŞKAN
– Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon
raporu 610 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın
milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi
kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının
tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Adalet Bakanı Sadullah Ergin. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Genel
Kurulu ve tüm milletvekillerimizi saygıyla selamlıyorum. 610 sıra sayılı Kanun
Tasarısı üzerinde Hükûmetimizin görüşlerini açıklamak üzere söz almış
bulunuyorum.
Bu
tasarıyla ilgili olarak öncelikle bu tasarıda temel olarak getirmeye
çalıştığımız düzenlemeleri satır başlarıyla sizlerle paylaşmak istiyorum.
Her
şeyden önce, Türk yargısının genel problemlerine ilişkin sorunlar tespit
edilmiş ve yargı reformu stratejisi içerisinde bu sorunlar sıralanarak çözüm
önerileri de tespit edilmiş idi. Buna bağlı olarak bir eylem planı yapıldı ve
ayrıca, stratejik belge tanzim edilerek bu sorunların hangi takvime bağlı
olarak, hangi sürelerde, hangi yöntemlerle çözüleceği hem iç kamuoyuna hem
yargı camiasına hem de Avrupa Birliği müzakereleri çerçevesindeki
muhataplarımızla paylaşıldı. Bu çerçevede, bugüne kadar yapılan düzenlemeler,
bulunduğumuz nokta ve bundan sonra yapacaklarımıza ilişkin yol haritamız çok
net ilan edilmiş durumdadır. Kavas arkadaşların dağıtmış olduğu “Yargıda
Reformun Neresindeyiz” konulu bir broşürle, şu ana kadar yapılmış olanlarla
beraber bundan sonra yapılacak hizmetler, faaliyetler, atılacak adımlar
noktasında milletvekillerimize bilgi arzında bulunmak üzere bir bilgi notu
hazırladık. Tabii bu, sadece daha önce hazırlanmış olan Yargı Reformu Strateji
Belgesi ve Stratejik Plan’ın özetidir, sadece bununla sınırlı değildir, bu bir
özet bilgi notudur.
Değerli
arkadaşlar, şu anda görüşmekte olduğumuz tasarıda temel olarak Yargıtayın ve
Danıştayın daire sayısını artıran, üye sayısını takviye eden düzenlemeler var.
Bununla beraber, bu tasarı içerisinde yargıçların, savcıların ve müfettişlerin
hukuki sorumluluğunu düzenleyen hususlar var, Adli Tıp Kurumunun Tam Gün Yasası’ndan
kaynaklanan karşı karşıya kaldığı zorlukları çözmek için birkaç maddelik bir
düzenleme var ve asliye ticaret mahkemelerinin tek yargıçla yargılama
yapabilmesini öngören düzenleme var. Temel itibarıyla konu başlıkları bunlar.
Tabii,
bu tasarı ile getirmiş olduğumuz düzenlemeler gerek komisyon görüşmeleri
esnasında gerekse kamuoyunda, medyada tartışılması esnasında üzerinde oldukça
geniş tartışmaların yapıldığı, değişik spekülasyonların yapıldığı bir konu.
Gerçekten Türk yargısının sorunları birikmiş, kronikleşmiş, uzun yıllar çok
fazla da el atılamamış sorunlar idi. Bunları daha önceki arzlarımızda ifade
ettik. Temel itibarıyla Türk yargısının sorunları:
1)
Yapısal sorunlar, fiziki altyapı sorunu.
2)
İnsan kaynakları sorunları.
3)
Mevzuattan kaynaklı sorunlar.
4)
Ceza infaz kurumlarımızın durumu.
(x) 610 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Bu
başlıklarda yargımızın, Adalet Bakanlığının, Türk yargı camiasının sorunlarını
belki tanımlamak mümkün olabilir.
Bu
başlıklar içerisinde temel altyapı sorunlarını 2002-2011 arasında çok önemli
miktarda azalttığımızı, bu sorunların önemli ölçüde çözüldüğünü söylemek, bu
tespiti yapmak hakkımızdır diye düşünüyorum çünkü 2002 yılı itibarıyla
Türkiye’de toplam 596 bin metrekare kapalı alanı olan adliye binaları bugün 2,5
milyon metrekare kapalı alana ulaştı, yapılmakta olan kapalı alanlarla beraber
inşallah 3 milyon metrekareyi aşacağız.
Bununla
beraber, 2002-2011 yılları arasında Türk hukuk mevzuatının temel yasaları
yenilendi. Ceza yasalarımız, usul yasalarımız, infaz yasalarımız, Medeni
Yasa’mız -bizden önce yapılmıştı 2000-2001 dönemlerinde, koalisyon hükûmetleri
döneminde- bununla beraber Borçlar Yasası, Ticaret Yasası, Medeni Usul Yasası,
Tebligat Yasası gibi yasaları da iki hafta önce Parlamentoda çok güzel bir
çalışma sonucunda yasalaştırdık ve bu ülkeye, bu millete armağan ettik. Bu
23’üncü Dönem Parlamentonun yaptığı çok hayırlı hizmetlerden bir tanesi de bu
olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarıyla ilgili olarak çok değişik değerlendirmeler yapıldı,
“Buna ihtiyaç var mıydı?”, “Türk yargısının sorunlarını çözmek, yüksek yargının
problemlerini giderebilmek için istinaf mahkemelerini kurarız. İstinaf
mahkemelerinin devreye girmesiyle beraber Yargıtayın ve Danıştayın ne daire
ihtiyacı kalır ne üye ihtiyacı kalır.” gibi değerlendirmeler yapıldı. Tabii, bu
değerlendirmelerin sağlıklı olabilmesi için, birtakım rakamları Genel
Kurulumuzla paylaşmak istiyorum. O da şudur:
Yargıtayımızın
iş yükü konusunda belli tespitler yapmak durumundayız. 2010 yılında, Yargıtayda
toplam 1 milyon 98 bin 485 dosya bulunuyordu. Aynı dönemde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığımızdaki 732 bin 934 dosyayı da buna ilave edersek yaklaşık, 1
milyon 831 bin 419 dosya yapıyor, 1 milyon 900 bine yakın dosya.
Değerli
arkadaşlar, bu dosyaların bir yıl içerisinde ancak yüzde 51 kadarı görüşülüp
karara bağlanabiliyor, yüzde 49-50 kadarı da bir sonraki yıla devrediyor.
Başsavcılıkta bulunan dosyalardaki devir oranı daha yüksek. Başsavcılıktaki
dosyaların yüzde 61’i bir sonraki yıla devrediyor. Bu çok ciddi bir iş yükü ve
her yıl bir sonraki yıla daha katmerli devreden bir yük. Bakınız, 2000 yılında
Yargıtaya gelen dosyaların yüzde 89’u karara bağlanabilir iken -yıl içinde
gelen dosyaların- bugün, 2010 itibarıyla bu yüzde 51 oranına düşmüş. Yüzde 89’u
karara bağlanabilir iken şimdi yüzde 51’i karara bağlanabiliyor.
ALİ
ARSLAN (Muğla) – Sizin başarınız!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Daire başına düşen iş sayısı:
Yargıtayda,
1945 yılında, değerli milletvekilleri, 12 daire var. Bu 12 daireye, yıllık
ortalama 8.450 dosya düşüyor, daire başına. 1959 yılında, daire sayısı 16
oluyor ve fakat, daire başına düşen dosya 11 bin 300’e çıkıyor. 2000 yılında
-32 daireli, 1994’te oluyor- 32 daireli olan bir yapıda, daire başına 13 bin 72
dosya düşmeye başlıyor. 2010 yılında ise -geçtiğimiz yıl- 32 dairenin her
birine ortalama 34 bin 327 dosya düşmeye başlıyor, her daireye 34 bin 327
dosya. Bu, 1945 yılında 8 bin dosya civarında. 1945 verilerine göre bugün
itibarıyla daire başına düşen dosya sayısı 4 kattan fazla artmış durumda. 2000
yılındaki verilere göre ise 2,5 kattan fazla bir artış söz konusu.
Gelelim
üye başına düşen dosya sayısına. Yani Yargıtayda çalışan yüksek yargıçlarımız
bir yıl içerisinde kaç dosyaya bakıyorlar? Yargıtayımızda hâlen 250 üye
bulunmaktadır. 2010 yılı rakamlarına göre 1 üyeye 4.393 adet dosya düşmüş
arkadaşlar. Biraz sonra mukayeseli hukuktaki örnekleriyle karşılaştırmaları
verdiğimde bu rakamın ne anlama geldiğini daha iyi göreceğiz.
Hemen
buradan ben Danıştaya bir bakmak istiyorum. 1999 yılında Danıştaya gelen tüm
dosyaların ancak yüzde 48,5’u karara bağlanmış, yüzde 51,5’u ise bir sonraki
yıla devretmiş, sene 99. 2009 rakamlarını veriyorum: 2009 yılında Danıştaya
gelen dosyaların ancak yüzde 38,81’i karara bağlanmış, yüzde 61 küsuru ise bir
sonraki yıla devretmiş. Danıştayda 2000 yılında bir daireye düşen dosya sayısı
11.681 iken, 2004 yılında 1 daire ilave edilmesine rağmen, 2009 yılında bu sayı
21.199 olmuş. 1 üyeye düşen dosya sayısı 2000 yılında 1.592 imiş Danıştayda,
2009 yılında bu rakam 2.901’e çıkmış, 1 üyeye düşen dosya.
Tabii,
bu iş yükünün getirdiği komplikasyonlar hemen bizim yakamıza yapışıyor. Nedir
o? Zaman aşımı, Yargıtay için söylüyorum. 2000 yılında 10.735 dosya zaman
aşımına uğramış, 2000’de. 2010 yılında bu rakam 18.585 olmuş ve her yıl zaman
aşımına uğrayan dosya sayısı yüzde 25’le 30 arasında artış gösteriyor.
Değerli
arkadaşlar, bu hesaplamalara göre 2014 yılında, eğer tedbir alınmazsa şu anda,
bir yılda Yargıtayda zaman aşımına uğrayacak dosya sayısı 55 bin, yıllar
itibarıyla bunu artışa vurduğunuz zaman yüz binlerce dosya… Nitekim 2000 ile
2010 yılları arasında zaman aşımına uğrayan dosya sayısı 100 bin civarındadır
ama 2010’dan sonra daha da yüzde 25’leri koyduğunuz zaman rakam büyüyeceği için
çok fazla sayıda vatandaşımız mağdur olacaktır.
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sekiz yıldır kim yönetiyor bu ülkeyi?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Buradan yüksek mahkemelerde 1 dosya
incelemesi için harcanan zamana bir göz atmak istiyorum. O da bu rakamlar
Yargıtayın ve Danıştayın İnternet
sitelerinde yıl içerisinde karara çıkan dosya sayıları üzerinden
yapılmış bir hesaplamadır.
Değerli
arkadaşlar, bir ila üç dakika arasında dosya başına düşen zaman dilimlerinin
olduğu daireler var. Bu süre içerisinde incelenmiş dosyalar, ne kadar hak
bekleyen, hukuk bekleyen insanların, adalet beklentilerini tatmin eder,
takdirlerinize sunuyorum.
Onuncu
Ceza Dairesi 2010 yılında 29.002 dosyayı karara bağlamış. Dokuzuncu Hukuk
Dairesi 42.052 dosyayı karara bağlamış. Buna göre Yargıtayın yılda ortalama 200
gün çalıştığı kendi kabulleridir. Bu 200 gün üzerinden hesap ettiğimizde Onuncu
Ceza Dairesi günde 145 dosyayı karara bağlıyor. Yine Dokuzuncu Hukuk Dairesi
günde 210 dosyayı karara bağlıyor ve günde altı saat üzerinden çalışma hesap
edildiğinde Onuncu Cezada 1 dosyanın incelenme süresi 2,4 dakika. Dokuzuncu
Hukuk Dairesindeki 1 dosyaya ortalama düşen zaman dilimi ise 1,7 dakika.
Şimdi
Danıştaya geçiyorum oradan: Danıştayın Altıncı Dava Dairesi 2009 yılında toplam
13.127 dosyada karar vermiş. Gene aynı hesap üzerinden bakılır ise günde
ortalama 65 dosya civarında karara çıkartmış ve burada da aynı hesap üzerinden
idari dosyalarda 5,4 dakikada 1 dosyada karar vermiş Danıştayımız.
Şimdi,
1,7 dakika, 2,4 dakika, 5,4 dakikada incelenip karara bağlanmış olan dosyalar,
toplumun, halkın, milletin adalet beklentisini ne kadar karşılar? Ben hem Genel
Kurulumuzun hem milletimizin takdirlerine sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, buradan hemen yargılama sürelerinin ilk derece mahkemeleri ve
yüksek mahkemelerdeki süreleri arasında bir mukayese yapmak istiyorum. Aslında,
2002-2010 yılları arasında alınmış tedbirlerle ilk derece mahkemelerinde
davaların görülme süresi kısalmıştır. Bugün itibarıyla ceza mahkemelerinde
ortalama 250 günde 1 dosya karara çıkmaktadır. Hukuk mahkemelerinde ise bu süre
daha kısadır ve 203 gündür ortalama. Aynı dosyaların Yargıtaydaki karara bağlanma
sürelerini de sizinle paylaşacağım ama ilk derece mahkemeleri delilleri
toplayan, keşfi yapan, tanıkları dinleyen, her türlü maddi delilleri toparlayan
faaliyetleri de yapar iken yüksek yargı sadece dosya içerisindeki bilgi ve
belgeleri değerlendirip delillerin yasalara uygun değerlendirilip
değerlendirilmediğine karar veriyor ama buna rağmen ilk derece mahkemelerinin
karara bağlama süresinin 3 ila 4 kat kadar fazla zaman harcanıyor yüksek
yargıda. Örnek vereceğim: Yargıtay Bircinci Ceza Dairesinde 1 dosya ne kadar
zamanda karara çıkıyor?
Değerli
arkadaşlar, 352 gün dairede dosyanın karara çıkma süresi, 473 gün de Yargıtay
savcılığında bekleme süresi. Hesap ettiğiniz zaman, 825 günlük bir süreyi
buluyor. Oysa ilk derece mahkemesinde karara çıkması 250 gündü. Yüksek yargıdan
onanıp ya da bozulup dönmesi ise 825 gün alıyor. Burada çok ciddi bir sorun
var. Aynı hesap yöntemiyle Üçüncü Ceza Dairesinde 1 dosya 814 günde karara
çıkıyor, 4. Ceza Dairesinde 760 gün, 5. Cezada 848 gün, 6. Cezada 1.269 gün ve 7.
Cezada 1.170 gün. Hülasa ortalamasına baktığınız zaman -tüm ceza dairelerinin
ortalamasına- 1.042 günlük bir zaman harcanıyor Yargıtay ceza dairelerinde 1
dosyanın karara çıkması için gereken süre. Hukuk dairelerinde bu süre biraz
daha az, ama gene uzun sayılabilecek bir süre. Ortalaması 232 gün hukuk
dairelerindeki karara çıkma süresi.
Şimdi,
çok sayıda hükmen tutuklu cezaevlerinde bekliyor, kararları bitse tahliye
olacaklar ama dosyalar dönmediği için tahliye olamıyorlar.
Danıştayımızda
hemen seri olarak süreleri vermek istiyorum: Danıştayda bir idari uyuşmazlığın,
idare mahkemesinden gelen 1 dosyanın karara çıkma süresi, savcılıkta bekleme
süresi hariç, o bilgi elimizde yok, daireye geldiği günden itibaren; 2. Dairede
515 gün zaman alıyor, 3. Daire 420 gün, 4. Daire 413 gün, 5. Daire 514 gün ve
11. Daire 700 günde karara bağlayabiliyor, savcılıkta geçen süreler hariç.
Görüldüğü
gibi, hem Yargıtayda hem Danıştayda geçmekte olan süreler gerçekten insanımızı
bezdiren, adalet beklentilerini boşa düşüren uygulamalar.
Ben,
hemen, dünyadaki gelişmiş ülkelerden bir mukayese yapmak istiyorum. Yüksek
mahkemeler dünyada umumiyetle içtihat mahkemesi, bizdeki gibi temyiz mahkemesi
olarak çalışmıyor çoğu. İnşallah, bizim de alacak olduğumuz bu tedbirlerle
Türkiye’de de Yargıtay ve Danıştayımız birer temyiz mahkemesi olmaktan çıkıp
içtihat mahkemesi hâline gelir ve baktıkları dosya sayısı da makul düzeye
gelmek suretiyle, gerçekten içtihat üreten, adaleti tesis eden örnek kararlara
imza atarlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’de Yargıtaya gelen toplam dosya sayısı 1 milyon 7 bin
küsur. 250 üyeye böldüğünüz zaman 4.028 dosya düşüyor, bu 2009 rakamlarına
göre. 2010 rakamlarına göre, biraz önce arz ettim, 4.393 dosya.
Fransa:
Fransa’da yüksek yargıçlara gelen dosya sayısı yıl itibarıyla 320. Bizde 4.393,
Fransız yüksek yargıcına 320 dosya geliyor.
Almanya’da,
Alman yüksek yargısında çalışan bir yüksek yargıç senede 48 dosyaya bakıyor,
biz 4.393 dosyayla çalıştırıyoruz yüksek yargıcı. Dolayısıyla Yargıtay ve
Danıştayın bu iş yüküyle, bu kadroyla devam etme şansı yok. Bugün şunu
söyleyebiliyoruz, zaman zaman bu eleştiriler yapılıyor: Efendim, istinaflar
devreye girecek, ne gerek var şimdi üye sayısı artırmanın, daire artırmanın.
Bırakalım istinaflar nasıl olsa dosyaları azaltacak.
Değerli
arkadaşlar, istinaflar şu saatte devreye girse bile, biraz sonra örnekler var,
zamanım yetmezse bir sonraki turda ifade edeceğim, belli dairelerde dokuz buçuk
on sene elindeki dosyayı tüketebilmek için zamana ihtiyacı var Yargıtay
dairelerinin. Bu kadar beklemeye zamanımız var mı? Yüz binlerce yeni dosyanın
zaman aşımına uğramasına gönlümüz elveriyor ise bu tekliflere evet diyelim.
Bu
tasarının amacı, satır başlarıyla ifade ediyorum:
Yüksek
mahkemelerin güçlendirilmesi,
Birikmiş
işlerin tasfiye edilmesi,
Dosyaların
incelenmesine daha fazla zaman ayrılabilmesi,
Yüksek
mahkemelerin içtihat mahkemesi hâline getirilebilmesi,
Karar
kalitesinin yükseltilebilmesi.
Temel
olarak bizim bu yasa tasarısını getirirken gözettiğimiz hedefler bunlar.
Elbette
ki bu tasarı Komisyonda görüşülürken de değerli milletvekillerimizin çok sayıda
eleştirileri oldu. Bu eleştirileri inşallah imkânlar ölçüsünde değerlendirmeye
çalışacağım.
Yüksek
yargının ele geçirilmeye çalışıldığı yönünde bir eleştiri ilk olarak gündeme
getirilen.
Değerli
arkadaşlar, bu tasarı, Genel Kurulumuzun tasvibiyle yasalaşır ise birinci
derece hâkim ve savcılarımız ancak Yargıtay ve Danıştaya üye olabileceklerdir.
Bu da şu demek: Askerliğini yapmış ise on beş yıl önce göreve başlamış olanlar
ancak seçilebilecekler. Burada hâkim, savcıların göreve başladıkları döneme
göre bir taksime tabi tutulmaları fikrinin de son derece yanlış olduğunun
altını çiziyorum. Hâkim ve savcılar asla ve kat’a konjonktürel olarak pozisyon
alan insanlar değildir.
Bu
anlamda, sürem bitti ama Komisyonda yapılan eleştirilere ya da arkadaşlarımızın
biraz sonra dile getirecekleri hususlara daha sonraki turlarda inşallah
değineceğim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan. Ek süre veremiyoruz biliyorsunuz.
Tasarının
tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Rıza Öztürk,
Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
görüşülmekte olan 610 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına
İlişkin Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, konuşmama başlamadan önce, bu, Vatan gazetesinin manşeti: “Halkın
haykırışına kulak ver.” Bu, Sayın Başbakanın Mısır Devlet Başkanı Sayın
Mübarek’e önerisi. Türkiye Büyük Millet Meclisi, millî iradenin yansıdığı en
büyük odaklardan birisi ve biz burada gerçekten halkı ilgilendiren yasalar
yapıyoruz ama milletin kendisi bu Meclise yaklaştırılmıyor, hatta hakkını,
hukuku aramak için yollara dökülen insanlara polis panzeri, biber gazı, cop ve
tazyikli suyla saldırılıyor. Sayın Başbakan Mısır Cumhurbaşkanına öğüt
vereceğine, öncelikle kendisine, burada halkın sesine, haykırışlarına kulak
vermesini öneriyorum.
İkinci
tespit etmem gereken konu: Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna mensup
milletvekili arkadaşlarımız ne zaman 12 Eylül 1980 darbesinin istismarı söz
konusu olduğunda, ne zaman faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin istismarı
söz konusu olduğunda mangalda kül bırakmıyorlar ancak, değerli arkadaşlarım,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde büyük Türk milleti şahittir ki tam 5 kez, faili
meçhul bırakılan siyasi cinayetlerin araştırılması için komisyon kurulmasına
yönelik Meclis araştırma önergesi Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
geldi ve AKP’nin oylarıyla reddedildi.
Yine,
değerli arkadaşlarım, bu kanun tasarısı elimde, 12 Eylül 1980 darbe sürecinin
yol açtığı mağduriyetlerin giderilmesine ilişkin kanun tasarısıdır. Bu kanun
tasarısının 1’inci maddesinde çok açık bir şekilde “Türkiye Cumhuriyeti devleti
12 Eylül 1980 darbesini demokrasiye, hukuka ve millete karşı yapılmış bir
hareket olarak kabul eder: Devlet, uygulamaları, sonuçları ve yol açtığı gerek
kişisel gerek toplumsal yıkımlar nedeniyle 12 Eylül 1980 darbe sürecinde madden
ve manen zarar görenlerin zararlarını giderir.” şeklindeki tarihsel hükmü
içeren bu kanun teklifi hâlâ daha Adalet Komisyonunun raflarında bekletiliyor
değerli arkadaşlarım. Cumhuriyet Halk Partili 5 milletvekilinin gündeme
alınmasına ilişkin dilekçeyi bile komisyon görmezlikten geliyor.
Yine,
Başbakanın -20 Temmuz 2010 grup toplantısında isimlerinden söz ederek- gözyaşı
dökmesine neden olan Necdet Adalı, Erdal Eren ve Mustafa Pehlivanlıoğlu’nun
idam edilişlerine ilişkin kanunun yürürlükten kaldırılmasına ilişkin Cumhuriyet
Halk Partisi milletvekilleriyle verdiğim bu kanun teklifi, yine, Adalet
Komisyonunun raflarında bekliyor değerli arkadaşlarım.
“Ayinesi
iştir kişinin, lafa bakılmaz.” Laf söylemekte mangalda kül bırakmayan
AKP’liler, iş icraata geldiği zaman ne 12 Eylül 1980 darbesiyle hesaplaşmak ne
de faili meçhul bırakılan siyasi cinayetlerle hesaplaşmak konusunda yeterli
cesareti gösteremiyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, bu görüşülmekte olan 610 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın özünü
yargı manzumesinde idari yargının en üst makamı olan Danıştayın ve adli
yargının en üst mercisi olan Yargıtayın yapısındaki değişiklikler
oluşturmaktadır. Her ne kadar kanunun adı “Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı” olarak getirilmiş ise de esas olarak, bu
Yargıtay ve Danıştay nasıl olur da siyasi iktidarın tahakkümüne, emrine
sokulur, nasıl olur da Yargıtay ve Danıştay siyasi iktidar tarafından yönetilir
ve yönlendirilir hâle getirilmenin yol ve yöntemleridir.
Bir
kere, bu yasanın getirilişi, değerli arkadaşlarım, yasa yapma tekniğine,
adabına, ahlakına, yöntemine, usulüne aykırıdır. Bu yasa toplam on beş maddeden
ibaret; üç geçici madde var, yürütme ve yürürlükle birlikte on beş madde. Bu,
huzurlarınıza temel kanun olarak getiriliyor. Birazdan değineceğim, zaten
Adalet Komisyonunda görüşülmedi, görüşülmüş gibi yapıldı. Şimdi de burada,
Türkiye Büyük Millet Meclisinde yine görüşülmüş gibi yapılarak bu kanun
tasarısı buradan geçirilecek değerli arkadaşlarım.
Şimdi,
bu elimdeki İç Tüzük, İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde temel kanunun unsurları
belirtilmiş. Ben soruyorum: Bu toplam on beş maddeden ibaret olan bu kanun
tasarısı İç Tüzük’ün 91’inci maddesinde öngörülen temel kanun unsurlarından
hangisini taşımaktadır?
Değerli
arkadaşlarım, bu, hem getiriliş biçimiyle Anayasa’ya aykırıdır hem de
Komisyonda görüşülmüş olma yöntemiyle Anayasa’ya aykırıdır. Bir kere, bu
tasarı, demin de söyledim, yargıda değişiklik yapılmaya ilişkin bir tasarıdır.
Anayasa’mızda yasama yetkisinin millet adına Türkiye Büyük Millet Meclisi
tarafından kullanılacağı öngörülmüştür; yine, yargı yetkisinin de egemenlik
kapsamında millet adına kullanılacağı öngörülmüştür ama yürütme yetkisinin
millet adına kullanılacağı öngörülmemiştir. Yani şimdi kuvvetler ayrılığı
ilkesine dayanan bir sistemde biz yürütme organı olarak kendimizle ilgili
olmayan, tamamen başka bir erkle ilgili
olan yargı alanında düzenleme yapılmasına ilişkin bir tasarı getiriyoruz.
Değerli
milletvekilleri, yürütme organının yargı organıyla ilgili bir konuda tasarı
getirmiş olması Anayasa’nın hükümlerine aykırıdır, kuvvetler ayrılığı ilkesine
aykırıdır. Nasıl bundan önce Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunda ve Sayıştay
Kanunu’nda değişiklik öngören kanunlarla ilgili teklif şeklinde getirilmiş ise,
bunun da bir tasarı şeklinde değil, bir teklif şeklinde getirilmiş olması
gerekirdi. Bu yönüyle de baktığımızda Anayasa’ya aykırıdır. Kuvvetler ayrılığı
ilkesini yok etmesi yönüyle Anayasa’ya aykırıdır. Adalet Komisyonunda görüşülme
şekli ve Adalet Komisyonu kararının yok hükmünde olması nedeniyle de Anayasa’ya
aykırıdır.
Birazdan
değineceğim, Komisyon Başkanı Adalet Komisyonundaki antidemokratik tavırlarına,
hukuk dışı uygulamalarına gerekçe oluşturabilmek için, kılıfına uydurabilmek
için alabildiğine raporda bazı şeyler yazmış.
Değerli
arkadaşlarım, bizim Cumhuriyet Halk Partili milletvekilleri olarak Adalet
Komisyonundan istifa etmek zorunda kalmamızın bir tek nedeni vardı. O da bizim
konuşma hakkımızın bizzat Komisyon Başkanı tarafından engellenmesidir. Komisyon
Başkanının Meclis İç Tüzüğü ve Anayasa hükümlerine göre Komisyonu yönetmesi
gerekirken, Komisyon çalışmalarını iktidar partisi grup başkan vekillerinden ve
Bakandan aldığı talimatlar uyarınca ve çoğunluğun kararlarına dayanarak yönetmiş
olmasıdır.
O
koşullar altında ya Komisyondaki hukuksuzluğa, keyfîliğe boyun eğecektik ya da
ona ortak olmayıp istifa edecektik. Biz hukuku ve demokrasiyi koruma konusunda
namusu ve şerefi üzerine yemin etmiş milletvekilleri olarak orada kalıp hukuksuzluğu,
keyfîliği ve yasa dışılığı görmezlikten gelemezdik. O nedenle istifa ettik,
Komisyondan ayrıldık değerli arkadaşlarım.
“Bugün
parmaklar yasama iktidarı için yetebilir. Buna güvenilmemelidir. Uzlaşmanın
çimlendiği, çözümlerin oluşturulacağı mekân, o mekândır. Görüşülmekte olan
anayasa değişikliğinin bir uyum komisyonundan geçmemesini, bu güzel geleneğin
ihmali ve ihlali olarak görüyorum. Tekerrürünü ve parmaklara sığınmayı ise,
yasama demokrasimizin geleceği adına kaygıyla karşılıyorum.” (15/6/1999,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Ahmet İyimaya)
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aynen.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Yine, 26/1/2001, Türkiye Büyük Millet Meclisi Tutanak
Dergisi: “Neler yapıyoruz arkadaşlar, iki üç cümleyle söyleyeyim: Raporlar
okunmayacak; ondan bir zaman kazanılacak. Geneli üzerinde konuşma, son konuşma…
Maddeler müzakere edilmiyor, maddeler okunmuyor, maddeler oylanmıyor. Benimseme
oylaması diye bir kavram!... Sorgudan kaçan bir Meclis ve akşam veya saat 2’de
48 saat beklemeden bir komisyonu çağıracaksınız, 180 maddelik bir teklif
gelecek, komisyon 11’e kadar, 12’e kadar veya iki günde bitirecek, geceyarıları
rapor yazılacak, ertesi gün Danışma Kurulunu çağıracaksınız; geneli üzerindeki
konuşmayı, yetki gereği, 20 dakikadan 10 dakikaya indireceksiniz; yarım saat,
40 dakika, 50 dakika. Arkadaşlar, siz, mucize mi bekliyorsunuz sistemden; siz,
mucize mi bekliyorsunuz? Nasıl olabilir?! Merak ediyorum; Sevgili Başkanım,
merak ediyorum; değerli milletvekili arkadaşlarım, merak ediyorum… Sayın
Profesör Aksoy, bu gibi kurallara ‘cibilliyetsiz kurallar’ derdi; büyük
filozoflar ‘kanun giysili, kural giysili zulüm.’ derlerdi. Bu acayip kuralların
mimarı kim acaba?” (Ahmet İyimaya, 26/1/2001, Tutanak Dergisi) O zaman “(DYP
sıralarından ve Refah Partisi sıralarından alkışlar)” diyor.
RIDVAN
YALÇIN (Ordu) – Ne güzel söylemiş (!)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, yine “Buyruluyor, deniliyor ki
‘hızlı bir yasama dönemi içerisinde olmamız lazım.’ Hızlı yasama, tehlikeli
yasamadır. Yasama organları, müzakere organlarıdır. Süreç içerisinde hataları
ortaya çıkan organlardır. Vergi Kanunu, hızlı yasama kaç defa değiştirildi? Af,
hızlı yasama sosyal yapıda nasıl makes buldu? Kanun hükmünde kararnameler, daha
daha hızlı bir yasama… O hâlde hızlı yasama kaliteli bir yasama demek
değildir.” Değerli arkadaşlarım, dün bu lafları söyleyen arkadaşımız bugün bu
cibilliyetsiz kuralların bizzat uygulayıcısı durumundadır.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Bakan burada çok şeyler söyledi, rakamlar verdi. Sayın
Bakanın verdiği bu rakamlar bugünün eseri değil. Bu rakamlar dün de böyleydi,
önceki gün de böyleydi. Zaten 2005 yasasını çıkartırken, 2005 yılında bu Bölge
Adliye Mahkemeleri Yasası’nı çıkartırken dayanılan gerekçe, bu iş yükünün
fazlalığı, Danıştayın ve Yargıtayın içtihat mahkemesi olmamasıydı ve bu nedenle
de o tarihte aynı Hükûmet bir kanun teklifi getirdi. Kanun teklifi, değerli
arkadaşlarım, bu. 8/11/2007, altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın imzası
var. Sadece Adalet Bakanı değişik, o tarihteki Adalet Bakanı Cemil Çiçek. Bu
kanun tasarısında aynı laflar var ama deniliyor ki istinaf mahkemeleri… Demin
Sayın Bakan dedi ki: “Canım, istinaf mahkemeleri kurulacak nasıl olsa.
Yargıtaydaki daire sayısını artırmaya ne gerek var?” dedi. Ama bu lafları
aslında 6 ve 8 Şubat günü Adalet Komisyonunda o zamanın Adalet Bakanı söyledi.
Tutanaklar elimde. O zamanın AKP’li Adalet Komisyonu üyeleri söyledi. “Canım,
Danıştay ve Yargıtay içtihat mahkemesi olacak. Bölge istinaf mahkemeleri faaliyete
geçecek ve Danıştayın, Yargıtayın iş yükü azalacak. O zaman daire sayısının
azaltılmasına siz niye karşı çıkıyorsunuz?” dedi. Değerli arkadaşlarım, bu
kanunun altında da Başbakanın imzası var, bugün burada görüştüğümüz kanunun
altında da Başbakanın imzası var. Orada istinaf mahkemelerinin faaliyete
geçeceği nedenle Yargıtay ve Danıştayın iş yükünün azalacağı gerekçesine
dayanılarak, Yargıtaydaki daire sayısı ve üye sayısını azaltan anlayış, bugün
aynı gerekçelerle Yargıtaydaki daire sayısını ve Danıştaydaki daire sayısını
artırıyor değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlarım, bu tasarı Sayın Bakanın söylediği gibi bu iş yükünü önlemeye
yönelik bir tasarı değil. Bu lafları biz 6 Şubat, 8 Şubat 2008 günü Adalet
Komisyonunda söyledik. O tarihte Adalet Komisyonunda, 7. Ceza Dairesi Yargıtay
adına geldi, dedi ki: “Bizim elimizde bu kadar iş yükü var.” dedi, Yargıtay
savcısı söyledi. “30-40 bin dosya” dedi, “her daireye düşüyor, daire sayısının
artırılması lazım.” dedi. Komisyonda söyledi bunu ama buna rağmen, Sevgili
Komisyon Başkanı Sayın İyimaya o tarihte, onun bir reform yasası olduğunu
söyledi ve Cumhuriyet Halk Partili üyeleri reforma karşı çıkmakla suçladı.
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Aynen kabul ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Şimdi ne değişti de değerli arkadaşlarım, siz
Türkiye’de hiçbir şey değişmemişken, bugün Yargıtaydaki daire sayısını,
Danıştaydaki daire sayısını artırmayı öngörüyorsunuz?
ATİLLA
KOÇ (Aydın) – Niye karşı çıkıyorsunuz?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) - Bu tasarı Yargıtay ve Danıştayın iş yükünü azaltmak
gerekçesiyle getirilmiş. Bugün yargının yaşadığı iş yükü yılların birikiminin
bir sonucudur ancak AKP İktidarı dokuz yıllık iktidarında, yargının
sorunlarının çözümü için hiçbir somut, ciddi iş yapmamıştır. Tam aksine, “Ben
yaptım oldu.” anlayışıyla kuralsız ve özensiz yasa yapması, dün çıkardığı
yasayı bugün kaldırıp başka yasa yapması sonucu mahkemelerin yükü daha da
artmıştır. Bu tasarı mahkemelerin iş yükünü azaltmadığı gibi, bu sorunu
istismar ederek, yargı sistemini daha da kaosa sürüklemeye, yargıyı çalışmaz
hâle getirmeye, Danıştayı ve Yargıtayı ele geçirmeye, kendi özel Yargıtayını,
kendi özel Danıştayını oluşturmaya yönelik bir düzenlemedir. Yargıda yapılan bu
düzenleme yargıdaki iş yükünü azaltmaz, ortadan kaldırmaz. Bağımsız, tarafsız,
adil, hızlı işleyen bir yargı sistemi oluşturmaz. Danıştay ve Yargıtayı içtihat
geliştiren yüksek mahkeme niteliğine dönüştürmez.
Bu
tasarı ile Danıştaya 61 yeni üye, Yargıtaya 137 yeni üye atayarak, intikamcı
duygularla, işlevsiz düzenlemelerle güya kendi yandaşları olmayan yüksek yargı
üyelerini dengeleme çabasıdır. Tasarı, yargıyı dizayn etme projesinin son
halkasıdır. Tasarı, demokratik hukuk devleti ilkesini yok etmenin son
aşamasıdır. AKP’nin ve yandaşlarının “yüksek yargı vesayeti” dedikleri
kavramın, kendileri söz konusu olunca sakınca yaratmayacağının yasal metnidir.
İş yükü ileri sürülerek, fakat bunca yıla ve haykırışlara karşın Yargıtay ve
Danıştayın daire ve üye sayısını artırmayıp tam da Adalet Bakanlığı bürokratlarının
hazırladığı ve desteklediği listede yer alan adayların seçilmesi, referandum ve
seçim sürecinde Hükûmete yakın görüşler bildiren, görülmekte olan ve özellikle
de Başbakanın açıkça taraf olduğunu söylediği, Adalet Bakanının haklılığına
işaret ettiği davalarla ilgili görüşlerini açıklamaktan çekinmeyen kişilerin
atanması suretiyle oluşturulan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu organlarının
oluşturulup çalışmaya başlamasından hemen sonra vakit geçirmeden Yargıtay ve
Danıştayın daire ve üye sayısının artırılmak istenmesi, genelinde yargının,
özelinde yüksek yargının ele geçirilmesi amacına yönelik operasyonel bir yasama
faaliyetidir.
Yürütme
ve yasama gücüne hâkim olan iktidar partisi AKP’nin yargı üzerine de egemen
olması, demokratik sistemden totaliter bir rejime, faşist bir rejime geçişin en
açık işaretidir. Çoğunluğu elinde bulunduran güçlü partilerin tek başlarına
iktidar olmalarının, giderek dikta heveslerinin ve bu yönde davranışlarının
arttığı, siyaset bilimcilerinin gözlemleridir. Bir taraftan adalete erişimi
kolaylaştırmaktan, hızlandırmaktan bahsederken, yasalaşmış, bazı bölgelerde
binaları tamamlanmış, Avrupa Birliği ilerleme raporlarında yer verilmiş,
faaliyete geçirileceği söylenmiş ve tasarının gerekçesinde de zikredildiği
üzere, kanun yolu incelemesi, altyapısı tamamlanmış olmasına rağmen, bölge
adliye mahkemelerinin açılmayarak, binalarının Adalet Bakanlığı idari
birimlerince işgal edilmesi, aslında amacın adalete erişimi kolaylaştırmak,
yargısal süreci hızlandırmak olmadığının açıkça bir kanıtıdır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Sayın Başkan...
BAŞKAN
– Vermiyoruz süre biliyorsunuz Sayın Öztürk.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Evet değerli arkadaşlarım, bu, yüksek Yargıtay ve
Danıştayda kendi yandaş yargısını, kendi yandaş Danıştayını, kendi yandaş
Yargıtayını oluşturma girişimidir; demokratik hukuk devletini açıktan yıkma
operasyonudur. Bu yasa tasarısının millete hayırlı olacağına inanmıyoruz. Bu
nedenle, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
bu yasa tasarısına açıkça ve net olarak karşıyız.
Hepinize
saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Tasarının tümü üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen
Bengi Yıldız, Batman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yıldız. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 610
sıra sayılı Yasa Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Grubunun görüşlerini
sunmak üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de
kangrenleşen, ağır bedellerin ödendiği sorunlu alanların başında yargı
gelmektedir. Hep yargı reformu ihtiyacından söz edilir ama bu sözün gereği
yerine getirilmediği gibi, bu alan iktidar ile muhalefetin tenis maçına
dönüşmüştür. İktidar ile muhalefet kavgalarını bu alan üzerinden yürütmekte,
bağımsız olması gereken yargı bu kavgayı taraf tutar gibi zihniyetle
kararlarına yansıtmaktadır. Yargının iş yükünün ağır olduğu ve “geç gelen
adalet” gündemde olmasına rağmen, statükoyu korumak adına bugüne kadarki tüm
hükûmet ve muhalefet edenlerce çözüm değil çözümsüzlük üretilmiştir.
Yargının
iş yüküne dair verilen rakamlar kıyaslandığında hiçbir ülkede bu kadar iş
yoğunluğunun olmadığı görülmektedir. Verilen bilgilere göre Yargıtayda bekleyen
dosya sayısı 1 milyon 600 bin civarındadır. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker’in
buna ilişkin sözleri ise: “Hiçbir dosya gelmese bile beş yılda yargıdaki
dosyaların halledilmesi mümkün olmaz. Her yıl dosya sayısı yüzde 20
artmaktadır. Sorunların çözümü için üye sayısını artırmak bir yana, belki de
yeni bir Yargıtay daha kurmak gerekir.” şeklinde değerlendirmeler yapmıştır.
Yine,
Yargıtayın 11. Ceza Dairesindeki tutuklu dosya sayısı 13.500 civarında, 10.
Ceza Dairesindeki tutuklu dosya sayısıysa 2.300’ler civarında gözükmektedir.
Yargıtayda
zaman aşımına uğrayan dosya sayısı 2007 yılında 9 bin, 2008’de 12 bin, 2009’da
14 bin, 2010’da 19 bin. Şayet gerekli reformlar yapılmadığı takdirde 2014
yılında yaklaşık 55 bin dosyanın zaman aşımına uğrama tehlikesi vardır. 2009
yılında yaklaşık 454 bin dosya hiç incelenmeden 2010 yılına devrolunmuştur.
Zaman aşımına uğrayan dosya sayısında her yıl ortalama yüzde 30 civarında artış
gerçekleşmektedir. Birçok dosyanın zaman aşımına uğraması neticesinde fiilî bir
af ortaya çıkmaktadır. Bu, eşitsizliğin ortaya çıkmasına sebep olan bir aftır.
Görülmekte olan bazı dosyalar sonuçlandırılarak failler cezalandırılırken diğer
bazı dosyalar zaman aşımına uğratılarak failler cezalandırılmıyor. Bütün bu
yaşananlar önce yargıya, sonra da devlete olan güveni yok etmektedir.
Bu
yoğunluk içerisinde çoğu dairelerde içerik itibarıyla birbirine çok yakın ve de
hemen hemen aynısı olan dosyalar hakkında birbirinin aksine kararların çıktığı
görülmektedir. Bu yoğunluk öylesine fazla ki üyeler belki de birkaç ay önce
vermiş olduklarına benzer dosyalar hakkında ne yönde karar verdiklerini bile
hatırlayamamaktadırlar. Nihai karar mercisi olan Yargıtayda işler böyle
yürümekteyse artık söylenecek söz kalmamıştır.
Benzer
sorunlar Danıştayda da yaşanmaktadır. Danıştayda 343 bin dosya bulunmaktadır.
2009’dan 2010’a devredilen dosya sayısı 118 bindir. Daire başına düşen dosya
sayısı 26 bin, üye başına düşen dosya sayısı 3.600’dür. Vergi dosyalarının
çoğunluğu oluşturduğu Danıştayda iş yükü sebebiyle dosyaların karara bağlanması
yaklaşık beş yıl sürmektedir. Bu durumdan mağdur olan vatandaşların ya iflasın
eşiğine geldiği ya da iş yapamaz duruma girdiği gözlenmektedir.
Yaşanan
sorunların tek boyutlu, kısmi ve yüzeysel önlemlerle çözülmesi pek mümkün
görünmemektedir. Alt ve üst derece mahkemelerinin iş yükünün hafifletilmesi
için gerekli reformların yapılması kaçınılmazdır. Bu amaca yönelik istinaf
mahkemeleri, ombudsmanlık, ara buluculuk, uzlaşma, tahkim, hakem ve benzeri
alternatif uyuşmazlık çözüm müesseseleri etkin bir şekilde faaliyete geçirilmelidir.
Esasen, bunların bir kısmına ilişkin hukuki düzenlemeler mevcuttur. Yapılması
gereken, bunların etkinleştirilmesidir. Her ne kadar istinaf mahkemelerinin
kurulması hâlinde Yargıtayda bazı dairelerin azaltılması yoluna gidilebileceği
belirtilmekte ise de bu konuda yapılması gereken, dosyaların yeterince
incelenmesini mümkün kılacak şartların oluşturulmasıdır.
Yargıtay
ve Danıştaydaki daire sayılarının ihtiyaçlara cevap verecek şekilde
arttırılması gerekmektedir. Hukuk çevrelerinde Yargıtaydaki hukuk dairesi
sayısının on iki, on üç, ceza dairesi sayılarının da on civarında arttırılması
gerektiği vurgulanmıştır. Benzer şekilde daire sayısı arttırmanın Danıştay için
de gerekli olduğu görülmektedir.
Türkiye
hâkim ve savcı sayısı açısından Avrupa Birliğiyle kıyaslandığında en geride
olan ülkedir. Türkiye’de en az 30 bin hâkim ve savcıya ihtiyaç vardır. Bu
ihtiyacın karşılanması konusunda ekonomik şartlar gerekçe gösterilerek adaletin
paraya feda edilmemesi gerekir. Ancak, ne var ki iktidar, hâkim ve savcı
alımında kendi ideolojilerine uygun kişileri seçme eğiliminde, sınavın mülakat
aşamasını bu şekilde uygulamaktadır. Muhalefet ise bu durumu kendi lehine
çevirme saikıyla hareket etmekte ve bu esnada ülkede hukuk sistemi çökmektedir.
Bu doğrultuda geçtiğimiz yıllarda yapılan idari yargı hâkimliği sınavı iptal
edilmişti. Danıştay kararında mülakat esnasında kamera sisteminin olmadığına
vurgu yapılmış, yani iktidar kendi ideolojilerine uygun kişileri hâkim ve
savcılığa uygun görürken, muhalefet de bunun kavgasını yapmış ve neticede
ülkede hukuk gerilemiştir. Bu tartışmalar esnasında, esasen 1 Haziran 2005
tarihinde yasalaşan ve 2007 senesinde uygulamaya konulması gereken istinaf
mahkemeleri rafa kalkmış görünmektedir. Binaları yapılan istinaf mahkemeleri AKP
ve CHP kavgasından nasibini almış ve bir türlü uygulamaya geçmemiştir.
1
Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren ve 1 Haziran 2007 tarihinde faaliyete
geçirilmesi kararlaştırılan bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçirilmesine
yönelik olarak, dönemin Yargıtay başkanı, sert muhalefet eşliğinde, istinaf
mahkemelerinin 1 Haziran 2010 tarihine ertelenmesini talep etmişti. Bu
açıklamanın ardından, Adalet Bakanının teklifi üzerine, HSYK, Ankara, İstanbul,
İzmir, Adana, Konya, Erzurum, Diyarbakır, Bursa ve Samsun olmak üzere dokuz
ilde bölge adliye mahkemelerinin kurulmasını kararlaştırdı. Ancak, hâkim ve
savcı sayısının artırılmasından sonra faaliyetin başlamasının uygun olacağını
kararlaştırdı, fakat hâkim ve savcı sayısının artırılmasına yönelik çalışmalar yürütülmedi.
Yüksek
yargının verdiği 2010 tarihine geldiğimizde ise söylem yine değişti. Yeni
Başkan Gerçeker 2009-2010 adli yılı açılış konuşmasında istinaf mahkemeleri
için daha ileri bir tarihi işaret etmiş ve hâkim, savcıların en az beş yıllık
mesleki kıdeme gelmelerinin beklenmesini isteyerek “İlk derece mahkemelerinde
oluşacak boşluk yeterli hâkim, savcı ve personel ile doldurulduktan sonra bölge
adliye mahkemeleri faaliyete geçirilmelidir.” şeklinde değerlendirmeler
yapmıştır.
CHP
başta olmak üzere, yargı mensupları Yargıtayın etkinliğinin azalacağı
gerekçesiyle istinaf mahkemelerinin kurulmasına karşı çıktı. İstinaf
mahkemelerine karşı duruşun bir nedeni de üniter yapının bozulacağına ilişkin
kaygıdır. Şu an Yargıtayın üye sayısının artırılmasına karşı çıkıp istinaf
mahkemelerini savunan Cumhuriyet Halk Partisinde dönemin Yüksek Disiplin Kurulu
Başkanı Orhan Eraslan “Bölge adliye mahkemelerinin kurulması ülkenin üniter
yapısını bozmaya yönelik bir adımdır. Benzer olayda Diyarbakır bölge adliye mahkemesi
başka, İzmir başka kararlar verecektir.” diyerek karşı durmuştu. Aynı şekilde
CHP İzmir Milletvekili Ahmet Ersin ise “İstinaf mahkemeleri yargının hiçbir
zaman yükünü azaltmayacaktır. Bunun aksine, son günlerde Türkiye’de eyalet
sistemi ve özerk yapı söylemlerini sömürmek isteyenlere fırsat tanıyacaktır.”
değerlendirmesini yapmıştı. YARSAV eski Başkanı Ömer Faruk Eminağaoğlu da
CHP’ye destek vererek bu hamlenin siyasi olduğuna dair beyanlarda bulunmuştu.
Oysa doğru bir şekilde uygulamaya konularak istinaf mahkemeleri yargının iş
yükünü azaltacağı gibi, doğru kararların verildiği ve adaletin korunduğu bir
dönemi de beraberinde getirebilir.
Devletin
temel ana görevi, bir devletin varoluş nedeni arasında bulunan yargı işlevi
için gerekli kaynaklar ayrılmalı ve adaletin gerçekleşmesi adına her türlü
önlem alınmalıdır. Geç işleyen adaletin adalet olmadığına sürekli vurgu
yapılır.
Esasında
bu ülkede ikili bir yargılama sistemi vardır; sistemden yana olanların
yargılandığı, bir de muhaliflerin yargılandığı bir yargılama biçimi. Dikkat
ederseniz Kürt muhalefetine sıra geldiğinde çok hızlı işleyen bir yargının
olduğunu görüyoruz. Mesela Barış ve Demokrasi Partisinin binlerce üyesi
hakkında bir yıl içerisinde alt derece mahkemelerinde karar verilebiliyor,
birkaç ay içerisinde de Yargıtay bunları onaylayabiliyor. Hâlbuki, aynı
Kürtleri katleden örgütler ve yapılara ilişkin on yılda bile bir kesin yargıya,
bir hükme ulaşılamadığı, bu konuda Hükûmetin Yargıtaya, Yargıtayın da topu
Hükûmete attığı bir trajikomik durumu yaşadık geçenlerde.
Bir
de Diyarbakır’da Kürt siyaseti, Kürt siyasal kadroları, Barış ve Demokrasi
Partisinin, daha önce kapatılan Demokratik Toplam Partisinin genel merkez
yöneticileri, belediye başkanları, 100’ün üzerinde, “KCK yargılaması” adı
altında insanlarımız, arkadaşlarımız yargılanmaktadır.
Aslında
Diyarbakır’da sergilenen bu yargılama bir utanç yargılamasıdır, geçmişte Şeyh
Sait’in, Seyit Rıza’nın yargılanmalarından farksız bir yargılamadır. Orada
yargılanan Kürt halkının bizatihi kendisidir, Kürt halkının özgürlük ve
demokrasi mücadelesinin kendisidir. Bu dava bir Dreyfus davasıdır ama
yargılamada gelinen aşama itibarıyla aslında yargılayanlar Diyarbakır’da
yargılanmaktadır.
Diyarbakır
6. Ağır Ceza Mahkemesinde devam eden KCK duruşmasında tutuklu bulunan Batman
Belediye Başkanımız Nejdet Atalay tüm sanıklar adına geçenlerde duruşmada söz
aldı, davanın tarihî bir dava olduğunu ve tarihe geçeceğini anlattı, tarihin
mahkeme heyetini anacağını kaydetti. “Çünkü yargılanan Kürt meselesidir, Kürtlerdir,
Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Kürtlerdir. Yargılama kriminal suçlar değil,
Kürtlerin öncüleri olduğu için böyle bir yargılama söz konusudur.” dedi.
“İddianame yanlış ve iftiralarla doludur.” dedi. “Bize Kürtçe savunma hakkı
verilseydi biz bunları açıklayacaktık. Mahkeme tıkanıklık içinde elinden geleni
yapmaktadır. Kürtçe savunma meselesini sizinle tartışmak istiyoruz. Sizin
mahkemede bir avukat daha önce Kürtçe savunma yaptı. Bize ise bu hakkı
vermiyorsunuz.” şeklinde değerlendirmeler yaptı. “Evet, bizler Türkçe biliyoruz
ama çok da iyi biliyoruz. Burada Kürt olduğumuz için yargılandığımızı
bildiğimiz için ana dilimizde ısrar ediyoruz. Ana dil insanın bir parçasıdır.
Varlığımız pahasına bunu savunacağız.” dedi. “Duruşmada endişeleniyorsunuz. Endişelenmenize
gerek yok.” dedi. “Bu tarihî dava iyi veya kötü bir şekilde tarihe geçecektir.
Burada Kürt sorunu yargılanmaktadır. Cumhuriyet tarihinin en önemli
davalarından birisidir. Yargılama Kürt sorununun geleceği açısından belirleyici
olacaktır. Türkiye demokrasisi ve Kürt sorunu açısından da belirleyici bir
yargılama olacaktır bu dava. Yargılama şeklen yürütülmeye çalışılıyor.
Yargılama olmaktan çıkmıştır. Bunun nedeni bizler değiliz. Mahkeme yargılamanın
bu şekilde sürmesini istiyor. Bu davanın gerçekten Kürt sorununun çözümüne
katkı sunmasını istiyoruz. Yargılamayı tıkamak niyetinde değiliz. Biz bunu
ispatladık. On sekiz duruşmadır kendi ana dilimizde savunma yapmak istedik
ancak her seferinde bu talebimiz reddedildi. Mahkemeye karşı saygımızı her zaman
koruduk. Bize karşı da saygınlık istiyoruz. İftira ve yalanlarla dolu bu
iddianameyi günlerce sükûnetle dinledik. Tahliyeye ilişkin taleplerimizi
bildirdik ancak mahkeme hepimizin, bildik şablon gerekçelerle tutukluluk
hâlinin sürmesi, devam etmesi kararını verdi.”
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; yüzde 65 oyla seçilmiş belediye başkanlarının,
yerleri, mekânları belli olan belediye başkanlarının tutuklu kalmalarının
gerekçesi “Kaçma şüphesi, delilleri karartma şüphesi” şeklinde
gerekçelendirilmektedir. Bu gerekçenin hiçbir yasal dayanağının olmadığını
mahkeme de biliyor, bu davayı izleyen kamuoyu da biliyor.
Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri; ana dilde savunma hakkı kutsaldır diyoruz.
Ancak, bugün, Diyarbakır’da görülen bu davaya benzer trajik olayları biz 12
Eylül dönemlerinde de gördük. Biliyorsunuz o dönemde cezaevlerinde Kürtçe
konuşmak yasaktı ve çocuklarının görüşüne gitmek isteyen analar, babalar,
eşler, karşısında tutuklu bulunan insanlarla kendi ana dillerinde
konuşama-dıkları için suskun kalıyorlardı.
Buna
ilişkin daha önce de çeşitli siyasi liderler tarafından dile getirilen bir
durum da vardı, o da Kamber Ateş’in annesinin onu ziyareti. Diyarbakır
Ce-zaevinde, tek kelime Türkçe bilmeyen Kamber Ateş’in annesi, oraya gittiğinde
sadece “Kamber Ateş nasılsın?” diye Türkçe bir kelimeyi ezberlemiş ve sürekli
olarak çocuğuna, tutuklu bulunan oğluna aynı şeyi söylemekte ısrar ediyordu.
Bunlar şiire döküldü tabii. Bunu bir şair şu şekilde şiire dönüştürdü: “Dilim
tu-tuklu oğlum/Seninle konuşamam/Gözlerime bak/Sözlerimi anlarsın/ Gözlerimin
derininde/ Kaç uykusuz geceler/Kaygılı bekleyişlerden/Sana zulüm yaptılar
mı?/Kamber Ateş nasılsın?/” şeklinde bir şiir yazarak aslında ana dil
üzerindeki baskıları, geçmişten bugüne kadar bu baskıların nasıl bir baskı
olduğunu, nasıl sistemli oluğunu, devletin bir dili, bir kültürü görmezlikten
gelmek istediği bir uygulama olduğunu çok iyi bir şekilde anlatmaktadır.
Evet,
Türkiye’nin bir yargı reformuna ihtiyacı vardır, bu yargı reformu, Kemalist
tekçi ideolojinin emrindeki bir yargı reformu olmaması gerektiği gibi,
Türk-İslam sentezci bir yargı reformu da olmamalıdır. Tarafsız, bağımsız,
herkese eşit davranan bir yargı olmalıdır. Bütün özlük haklarıyla, bütün
bilinciyle, üniversitedeki eğitim sistemiyle, hukuk fakültelerindeki eğitim
sistemiyle, bağımsız ve ta-rafsız yargılamayı gerçekleştirecek hâkimlere ve güç
olarak da bağımsız yargı kurumuna ihtiyaç duymaktayız. Bunu otuz yıldır herkes,
bütün bilim adamları, yazarlar, siyasetçiler tekrarlayıp durmaktadırlar ama her
iktidar, iktidara geldiğinde, kendine yandaş bir yargı, yandaş bir medya
arayışı içerisine girmektedirler.
Bu
anlamda, Yargıtaydaki, Danıştaydaki hukuk dairelerinin sayıca artırılması,
istinaf mahkemelerinin, bölge mahkemelerinin bir an önce kurulması, hâkim ve
savcı sayılarının ekonomik nedenlerle ertelenmemesi gerektiğine inanıyoruz.
Yüce
heyetinizi saygı ve sevgiyle selamlıyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Yıldız.
Tümü
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya
Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yargıtay
ve Danıştay Kanunu üzerinde önemli değişiklikler yapan kanun tasarısı hakkında
Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini arz etmek için huzurunuzdayım. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, biraz önce Sayın Bakanı dinledik, bu kanunun yüce Meclisin önüne
getirilmesinin asıl sebebinin Yargıtay ve Danıştayda biriken iş yükü olduğunu
rakamlarla bize ifade ettiler, bu doğrudur. Danıştay ve Yargıtayda yoğun bir iş
yükü vardır ve bu iş yükünün de halledilmesi gerekmektedir. İş yükünün
halledilebilmesi ya da yargının tüm sorunlarının halledilebilmesi için sadece
iş yükünden başlamak yanlıştır. Yargının araç sorunu vardır, gereç sorunu
vardır, teknoloji sorunu vardır. Yargının motivasyon sorunu olmuştur devri
iktidarınızda. Yargının otomasyon sorunu vardır, standardizasyon sorunu vardır,
reorganizasyon ve dokümantasyon vardır.
Şimdi,
bunların hepsini Milliyetçi Hareket Partisi “2023 Yükselen Güç Türkiye”
perspektifi dâhilinde değerlendirdi, Millî Yargı Projesi olarak ortaya koydu,
bunların çözümünün tamamı orada ama 2023 siyasi söyleminin siyasi intihalle
AKP’ye mal edilme çalışmalarını da buradan yüce Meclisin değerli üyelerinin
bilgilerine sunuyorum. 2023 siyasi vizyonunun siyasi intihalle sonuçlanan
akıbetine uğramaması için Millî Yargı Projesi’yle ilgili ifade ettiğimiz
hususları da tekrar sizlerin bilgisine sunmuş oldum.
Şimdi,
çare bu iken yargının üzerindeki siyasi tartışmaları kaldırmaktır asıl
başlayacağımız nokta, yargının üzerindeki siyasi tartışmaların kaldırılması.
Yargı ne siyasetin içinde olmalıdır ne de siyasi tartışmaların içinde
olmalıdır. Geçmişte, Anayasa Mahkemesi, siyasi bir sorun olan Cumhurbaşkanlığı
seçimiyle ilgili sorunu siyasi olarak çözümlenememesi nedeniyle kendisi çözmeye
kalkmış ve herkesin vicdanında derin yaralar açan 367 kararı karşımıza
çıkmıştır. Milliyetçi Hareket Partisi, bu şekilde siyasi krizi yargıya çözdüren
bir siyaset anlayışına karşı olduğunu ve Anayasa Mahkemesi kararının da siyasi
bir karar olduğunu ifade ederek eleştirmiştir.
Türban
sorunu sosyal ve siyasi bir sorundur, bunun yargıya çözdürülmesi yanlıştı. O
tarihteki Anayasa Mahkemesi “Bu sorunu kendim çözeceğim.” diyerek siyasetin
içine girmiş, hukukun dışına çıkmış ve dolayısıyla eleştirilmişti. Parti
kapatma davası da aynı şekilde siyasi bir karardı. İşte, bütün bu konuşulanlar
sizin yargıdan şikâyet ettiğiniz hususlardır. Sayın Bakan, bunun altını çizin,
biraz sonra da bizim şikâyet ettiğimiz hususları konuşacağız.
Değerli
milletvekilleri, 28 Şubatta, o acı günleri yaşayanlardan birisiyim, HSYK’nın
hışmına uğrayan kişileri mağdur etmemek için çalışan bir kişiyim o tarihin
Personel Genel Müdürü olarak, mağdur kişileri mağduriyetten korumak isterken
kendisi mağdur olan da bir kişiyim. O tarihte yargının tutumu yanlıştı, bu
yanlışın altını çizelim Sayın Bakan. Bu tarihteki tutumunuzun da ne kadar
yanlış olduğunu size hatırlatacağım.
İşte,
böyle “arka bahçe-ön bahçe” söylemleriyle yargı siyasallaştırılmıştır ve
siyasallaştırılan yargı netice itibarıyla AKP’nin bir temel hedefi hâline
gelmiştir, AKP’nin ele geçirme gayretiyle çabaladığı bir hedef hâline
gelmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, mesele Sayın Bakanın ifade ettiği şekilde iş yükünü hafifletmek
ve yargıyı siyasallaştırmak değilse mesele çok kolaydır, çok basittir.
Milliyetçi Hareket Partisi, mahkemeleri peygamber postu olarak gören bir
kültürün, öyle bir medeniyetin oluşturduğu siyasi söylemleriyle size çözüm
önermektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, yargı mensuplarının Türk milleti
adına karar veren birer anayasal organ ve adil kuruluşlar olduğuna inanan bir
parti olarak size çözüm üretmektedir ve bu çözüm içerisinde de ortak akla sizi
davet etmektedir. Eğer mesele sadece iş yüküyse iş kolay ve çok basittir, hiç
tartışmaya gerek yoktur, kendinizi yormayın Sayın Bakan, bizim hukukumuzda,
geçmişinde vardır, Danıştaya, Yargıtaya mürettep daire kurarsınız. Bu mürettep
daireler, iş yükü azaldığı zaman görevleri sona erer ve istediğin kadar
mürettep daire kur, kimse sana bir şey demez. İkincisi, eğer yargıyı
siyasallaştırmak istemiyorsanız ve bir hedefiniz yoksa, Yargıtaya asli üye
seçmek yerine geçici üye seçersiniz -bu “geçici üye” kavramı hem yerli hukukta
hem uluslararası hukukta vardır- bu şekilde yargıyı siyasallaştırmamış
olursunuz. Üçüncü olarak da yargıya seçeceğiniz, yüksek yargıya seçeceğiniz bu
geçici üyeleri… Zaten orada görevlendirilecek insanların vasıfları bellidir,
zaten orada görevlendirilecek olan insanların belirli bir kıdemden geçmesi
lazım, belirli disiplin suçlarını işlememesi lazım, belirli not seviyelerini
tutturmaları lazım. O takdirde bunların arasında siyasi tercih yapmayın,
kurayla belirleyin. İşte size üç tane öneri lakin siz bu önerileri kabul
etmediğinizi Adalet Komisyonunda ifade ettiniz. O zaman siz armut yemek
istemiyorsunuz…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Üzüm, üzüm…
FARUK
BAL (Devamla) – O zaman siz üzüm yemek istemiyorsunuz, bağcı dövmek
istiyorsunuz. Döveceğiniz bağcı yargının ta kendisidir, döveceğiniz bağcı günü
geldiğinde herkesin sığınabileceği güvenli bir limandır, döveceğiniz bağcı
peygamber postunda oturan kişiye AKP yaftasını takmaktır. Dolayısıyla, sizin bu
önerileri reddetmiş olmanız doğrudan yargıyı AKP kurumu hâline getirme
niyetinizin bir delilidir. Bu tabii, bizim için bir sürpriz de değildir. Niçin
bu zamanda buna karar verdiniz? Eskiden siz AKP olarak yargının, yüksek
yargının iş yükünden haberdar değildiniz, eskiden siz iş yükünden şikâyetçi de
değildiniz. Eğer bu doğruysa nasıl Adalet Bakanlığını sekiz yıldır AKP
üstlendi? Eğer iş yükünden şikâyetçi iseniz şimdi soruyorum Sayın Bakan:
2007
yılında, 250 üyeli Yargıtayda 23 tane üye boş, Yargıtay bağırıyor “Bana
üyelerimi seç.” diye, siz Müsteşarınızı göndermiyorsunuz, Yargıtayın 23 tane
üyesi bir buçuk yıl seçilmiyor, Yargıtayda iş birikiyor. İşte, bu iş birikiminin
manevi sorumlusu sizin iktidarınızdır. On binlerce diye ifade ettiğiniz, zaman
aşımından kalkan dosyada ortaya çıkan adaletsizliğin tam sorumlusu AKP’dir,
eğer o zaman 23 tane üyenin atanmasına engel olmamış olsaydınız.
2009
yılına geliyor, Yargıtaydaki boş üye sayısı 33. Yargıtay bağırıyor, Danıştay
bağırıyor: “Boş olan kadrolara üye seçin.” Kanunen seçmek zorundasınız, 10 üye
boşaldığı zaman bu seçimi yapmak zorundasınız ama siz, Müsteşarınızı Hâkimler
ve Savcılar Yüksek Kuruluna göndermiyorsunuz, o şekilde de Kurulun çalışmasını
engelliyorsunuz ve neticede Danıştaya ve Yargıtaya üye seçtirmiyorsunuz.
Yıl
2007, 11 Temmuz günü Meclise sunduğunuz kanun tasarısında, Yargıtaya bir
hışımla hücum ediyorsunuz. Onların daire sayısını, ceza dairelerinde 7’ye, hukuk
dairelerinde 13’e ve 250 olan üye sayısını da 150’ye düşürmek için kanun
tasarısı gönderiyorsunuz.
Bu
zamana kadar Yargıtayda işin biriktiğinin siz farkında değil miydiniz Sayın
Bakan? Ne oldu da şimdi Yargıtaya birden 137 tane, Danıştaya birden 61 tane üye
seçmek aklınıza geldi? Gece rüyanızda mı gördünüz, yoksa bir şey mi yaptınız?
Evet, bir şey yaptınız. Ha, ondan önce de şunu ifade edeyim: Bu tarihe kadar,
yüksek mahkemeler, Danıştaya ve Yargıtaya üye seçilmesini yüksek sesle dile
getirir iken, sizin bu tasarınız ortaya çıktıktan sonra onlar da görüş
değiştirdi, sizin görüş değiştirişiniz gibi; tahterevalli gibi, bir tarafında
siyasallaşmış ya da yargıyı siyasallaştırmak isteyen bir AKP, diğer tarafında
da karşısındakiler.
Değerli
arkadaşlarım, ne oldu? Ne oldu da Yargıtaya üye seçilmesini engelleyen AKP’nin
Adalet Bakanlığı, yıllarca engelleyen Adalet Bakanlığı aniden Yargıtayı böyle
obez bir mahkeme hâline getirmek, dairelerini artırmak, Danıştayın dairelerini
artırmak, üye sayısını artırmak için harekete geçti? Bir şey oldu, o da
HSYK’nın yeni oluşumu.
Değerli
arkadaşlarım, HSYK’nın yeni oluşumu ile Adalet Bakanlığı istediği yandaşını
yüksek yargıya üye olarak seçtireceği kanaatine ulaşmış olmalıdır ki Danıştaya
61 tane yeni üye, 2 tane daire, Yargıtaya 4 tane daire ve 137 tane üye
seçtirerek bu oyunun içine girmiştir.
Şimdi,
bu 137 tane yeni üyeyle dünyanın en obez mahkemesi hâline gelecek olan
Yargıtayın bu derecede üye sayısının şişirilmesinin sebebi hikmeti nedir diye
bakıyoruz, karşımıza milimetrik bir hesap çıkıyor. Çok iyi incelemiş
arkadaşlarınız, tebrik ediyorum. Yargıtaydaki bütün seçimleri çok iyi
incelemişler, lehinize, aleyhinize çıkabilecek oyların ortalamalarını yapmışlar
ve Yargıtaydaki üye çoğunluğunu elde edecek şekilde bir Genel Kurul
oluşturuyorsunuz, 387 kişiden müteşekkil. “Canım, oluşuversin, ne olsun!”
diyelim. E, diyelim de hukukun temel ilkelerini ortadan kaldıran bir anlayışla
siz “tabii hâkimlik” ve “mahkemelerin kanunla kurulması” ilkesini de bertaraf
ederek, Yargıtayın bütün işleyişini, daireler arasındaki iş bölümünü, daireler
arasındaki dava naklini dahi Yargıtayın Genel Kurulunun iradesine bırakacak
kadar adaleti fersudeleştirip Yargıtayı ve Danıştayı tam bir AKP kurumu hâline
getirerek önündeki adil iş görme hizmetini ortadan kaldırıyorsunuz.
Sayın
Başkan, Sayın Bakan; mahkemelerin kanunla kurulacağı bir evrensel değerdir. Bu
evrensel değer bizim Anayasa’mıza da girmiştir. Tabii hâkimlik müessesesi
insanların yüzlerce, binlerce yıl uğraşarak ulaşmış olduğu bir evrensel
değerdir ve bu evrensel değer de bizim hukukumuza girmiştir.
Şimdi
siz bu evrensel değerleri bu tasarıyla yok ediyorsunuz. Hem tabii hâkimlik
ilkesini hem de mahkemelerin kanunla kurulma ilkesini, oradaki yandaş
yargıçlarla oluşturacağınız çoğunluğun kararına göre, istediğiniz davayı
Yargıtayda istediğiniz bir seyahate çıkarabilecek hâle getiriyorsunuz. Bu,
Türkiye'nin yargısını, Fatih Sultan Mehmet’in adaletinden daha geriye götürmek
demektir. Altı yüz yıl geriye gidiyorsunuz Sayın Bakan.
Değerli
arkadaşlarım, bir suç işleyen kişi kanuna
bakar, kanunda der ki: Bu suçu işleyenler şurada, şu mahkemede yargılanır.
Yani, suç işleyen kişinin nerede, nasıl yargılanacağı önceden bellidir. Bu
tasarı ile suç işleyen kişinin ne zaman, nerede yargılanacağı muğlaktır, Genel
Kurulun iradesine tabidir. Genel Kurul siyasi bir etki ile eğer karar verecek
olursa -sizin amaçladığınız gibi- bu takdirde Yargıtaydaki görülecek davaların
tümünün siyasi bir etiket taşıması kaçınılmazdır.
Bunların
çizin altını demiştim Sayın Bakan. O zaman yüksek mahkemelerin 28 Şubat’ta ve
diğer almış oldukları bazı siyasi kararlarda nasıl kamu vicdanı sızlamış ise,
şimdi siz de kamu vicdanını sızlatacak bir iş yapıyorsunuz, kanı kanla
yıkıyorsunuz. “Arka bahçe” diye nitelendirdiğiniz yargıya siz “ön bahçe” ya da
“sırçalı bir köşk” tevdi ediyorsunuz. Dolayısıyla bu yapılan işten bir an önce
dönmek ferasettir, ortak akılda buluşmak ise önemli bir fazilettir.
Değerli
arkadaşlarım, geldiğimiz noktada basını yandaş basın hâline getiren, korku
imparatorluğunun dehlizlerine, basın patronlarını bir kenara bırakın, köşe
yazarlarına, genel yayın yönetmenlerine, muhabirlerine kadar korkutan AKP,
devleti A’dan Z’ye bir parti memuru görevi yapacak şekilde kamu hizmetinden ve
kamu hizmetinin eşit sunulması ilkesinden uzaklaştıran AKP, özelleştirmelerle,
yandaş kayırmalarıyla, ihalelerle, komisyonlarla kendi zenginini yaratan AKP,
işte yarattığı üç tane üstün gruba bir hukuk yaratmak istiyor. Bu getirdiğiniz
tasarıyla, sizin yarattığınız üstünlerin hukukunu koruyacak olan bir organ
yaratıyorsunuz. Dolayısıyla, böyle bir organın adalet duygusuyla bağdaşacak bir
tarafı yoktur.
Değerli
arkadaşlarım, bu yaptığınız yargıyı, yüksek yargıyı siyasallaştırma hareketiyle
demokrasinin genetiğini bozuyorsunuz, hukuk devleti ilkesini bozuyorsunuz,
tabii hâkimlik ilkesini bozuyorsunuz, demokrasinin kuvvetler ayrılığı ilkesine
göre yasamayı ve yürütmeyi denetleyecek olan yargıyı siyasallaştırarak
denetimsiz bir güç oluşturuyorsunuz. Bunun adı korku imparatorluğunun, başka
bir ifadeyle diktanın ta kendisidir. Diktaya gidiş yolunda, şairin mısralarında
ifade ettiği gibi, Sayın Bakan, sonradan da şarkılaştırılan ama yine bir
şarkının sözleriyle ifade etmek istiyorum: “Dönülmez akşamın ufkundayız” diyor.
Bugün, bu akşam, demokrasi yolunda dönülmez bir akşamın ufkundayız Sayın Bakan.
Vakit çok geç olmadan size tavsiyem, gelin, hukuktan yana olun, haktan yana
olun, adaletten yana olun, hürriyetten yana olun. Yargıyı bağımsız kılalım,
yargıyı tarafsız kılalım. Günü geldiğinde sizin de güvenerek gidebileceğiniz
bir liman hâline getirelim. Yargıyı arka bahçe yapmayalım, yargıyı ön bahçe de
yapmayalım. Yargının, AKP’nin sırçalı köşkü hâline getirilmesine de engel
olalım ve herkesin, inançla, güvenle “Adalet var bu ülkede, benim hakkımı
peygamber postunda oturan bir hâkim korur. Benim milletimin adına hükmedecek
olan hâkim benim hakkımı da korur.” diyebilen insanların, mutlu ve müreffeh
Türkiye’nin adalet sistemini hep birlikte inşa edelim.
Eğer
önerilerimizi değerlendirmeye uygun görürseniz Sayın Bakan, bunlar, sizin hukuk
tarihine geçebilecek ciddi, tarafsız bir Adalet Bakanı olarak lehinize,
hanenize önemli bir nokta olacaktır. Eğer bunlar reddedilirse, bu takdirde de,
zatıaliniz, yargıyı siyasallaştıran bir bakan olarak ve o siyasallaştırma
içerisinde de yargının çarkları arasında kişiliği ciddi bir şekilde tartışılan
bakan olarak anılacaktır diyor, yüce heyete saygılar sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Tümü
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Bekir Bozdağ, Yozgat Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bozdağ. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 610 sıra sayılı Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
üzerinde AK PARTİ Grubunun görüşlerini açıklamak üzere söz aldım. Bu vesileyle
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Milletimizin
anlayışı ve inanışına göre adalet mülkün temelidir. Eğer siz adaleti tecelli
ettirirseniz mülk ilanihaye ayakta kalmaya devam eder. O nedenle bütün
insanlar, bütün vatandaşlarımız adaletin hem doğru tecelli etmesine hem
zamanında tecelli etmesine hem de tecelli ederken “Haksızlık oldu.” anlayışı
yerine “Bak işte hak yerini buldu.” denmesine oldukça önem vermektedir. Bunun
yolu nedir? Bunun yolu önce hukukun doğru uygulanması, makul süre içerisinde
uygulanması ve hakkın sahiplerine yine makul süre içerisinde teslim
edilmesinden geçiyor.
İlk
derece mahkemelerinden gelen davalara baktığınız zaman, Yargıtaya, Yargıtayın
iş yüküne baktığınız zaman burada büyük bir artışın olduğunu görüyoruz.
Öncelikle zaman aşımı noktasında 2001 yılından 2010 yılı sonuna kadar geçen
zamana baktığınızda 99.787 dosyanın zaman aşımına uğradığını görüyoruz.
Özellikle ceza hukuku bakımından çok önemli ve insanların bundan büyük bir
rahatsızlığı var. 2010 yılında 18.585 dosyanın zaman aşımına uğradığını
görüyoruz. Bu ne demek? Hakkın yerini bulamaması demektir. Bu ne demek?
Adaletin tecelli etmemesi demektir. Bu ne demek? Haksızlığın devamının
mahkemelere rağmen söz konusu olması demek. Peki, buna biz razı mıyız? Razı
değiliz.
Öte
yandan, peki, bir başka konuya bakıyoruz, Yargıtaydaki dosya sayılarına
baktığımızda, hâkimlere düşen dosya sayılarına baktığımızda da rakamlar bizi
ürkütüyor, korkutuyor. Ben fazla gerilere gitmeyeceğim, 2009 yılında toplam
dosya sayısı 1 milyon 700 bin 23. Daire başına düşen dosya sayısı 31.469 ama
üye başına düşen dosya sayısı 4.028. Allah aşkına, bir üye bir senede 4.028
dosyaya, bir daire bir senede 31.469 dosyaya bakacak ve bunu makul bir zamanda
inceleyecek, zaman ayıracak! Bir baktığınız zaman…
RECEP
TANER (Aydın) – 2002’de kaç taneydi?
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – 2002 ile karşılaştırın, 2002’yle.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Onu da söyleyeceğim…
Bir
baktığınız zaman 2010’da 1 milyon 98 bin dosya var, daire başına 34.327 dosya
düşüyor ve orada da üye başına 4.393 dosya düşüyor. Danıştay bundan geri
kalmıyor.
OSMAN
DURMUŞ (Kırıkkale) – Malatya Valisinin adresini bulamıyorsunuz!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Peki, bu kadar üye sayısına bu kadar fazla dosya düşerse,
üyelerin bu dosyaları zamanı içerisinde gerekli zamanı ayırarak okuması,
değerlendirmesi, adaletin ve hakkın yerini bulması için gerekli teenniyle
inceledikten sonra karar vermesi için yeterli zaman var mı? Ona da iyi bakmak
lazım.
İncelediğiniz
zaman, bu dosya sayılarının ve yılda da Yargıtayın, Danıştayın iki yüz gün
çalışması da dikkate alındığında, bunlar hesap edildiği zaman, 10. Ceza Dairesi
günde yüz kırk beş dosyayı, 9. Hukuk Dairesi günde iki yüz on dosyayı görüşme
imkânını buluyor. 10. Ceza Dairesinin -örnekleme olarak söylüyorum- bir dosyaya
ayırdığı ortalama zaman iki dakika dört saniyedir. 9. Hukuk Dairesinin bir
dosyaya ayırdığı zaman ortalama bir dakika yedi saniyedir. Allah aşkına, iki
dakika dört saniyede bir dosyada siz adaleti nerede bulup nasıl tecelli
ettireceksiniz? Bu kadar zamanla bunu nasıl inceleyeceksiniz?
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Otomatik yargı Bekir Bey, otomatik yargı!
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sekiz yıldır iktidardasınız…
RECEP
TANER (Aydın) – Şunu oku, demagoji yapma!
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Hatibin konuşmasına niye engel oluyorsunuz! Lütfen
dinleyin.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bir dakika yedi saniyede dosya karara bağlanırsa o zaman bu
kararların kalitesi tartışılır.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Bugün mü gördün bunu?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – İyi tartışmak lazım. Biz de tartışıyoruz ve bu tartışmanın
cevabını da bize veren kim? Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi veriyor. Oradaki
kararlara baktığınız zaman, Türkiye aleyhine açılan davalar ile başka ülkeler
aleyhine açılan davalara baktığınızda yüzümüz kızarıyor.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Ciddi mi söylüyorsun?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bu kadar haksız, bu kadar hukuksuz karar oradan dönüyor.
İspanya için yılda altı tane ihlal kararı çıkarken Türkiye için asgari iki yüz
karar çıkıyor.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – İktidarda siz varsınız!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Siz bundan gurur duyuyor musunuz? Öyleyse bizim ne yapmamız
lazım? Geçmiş dönemlerde yapıldığı gibi yapmamız lazım. Peki, ne yapılmış?
Tedbir alınmış. Nasıl tedbir alınmış? Yargıtayın ve Danıştayın daireleri
artırılmak istenmiş ve artırılmış. Bakın, kanunlar çıkarılmış. İşte bir kanun;
1994’te kanun çıkarılıyor ve orada Danıştayın daire sayısı artırılıyor, 2004’te
bir kanun daha çıkarılıyor yine daire sayısı artırılıyor. Buna mukabil üye
sayıları da artırılıyor kademe kademe. 81 üyeyle kurulmuş, ilk artışta 87’ye
çıkıyor, ikincisinde 95’e çıkıyor. Burada kanunlar ve imzalar.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Şimdi kaça çıkıyor şimdi?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Yargıtayla ilgili bakıyorsunuz… Yargıtay ilk kurulduğu zaman
217 üyesi var, 16 hukuk dairesi, 9 ceza dairesi var ama 91’de 4 hukuk dairesi,
1 ceza dairesi kurulmuş, üye sayısı 248’e, 94’te ise yine 1 ceza 1 hukuk
dairesi kurulmuş, üye sayısı kaça çıkmış? 250’ye. O zaman da ne yapılmış? Çözüm
için üye sayısını artıralım, daire sayısını artıralım demiş Meclis duruma
vaziyet etmiş, kanun çıkarmış. Bizim yaptığımız da bu. Yargıtay Başkanının
Meclisten, Hükûmetten talebi de oydu; 3 tane ceza, 3 tane hukuk dairesi
kurulsun, bu yük azalsın, azaltılsın diye. Şimdi bizim yaptığımız bu yükü
azaltacak bir adım atmak ve adaletin doğru ve zamanında tecelli etmesine katkı
sunmaktır.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Kısa adımlar, kısa…
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - Peki, Yargıtayın iş yükünü azaltmak için bizim attığımız
adımlar sadece bunlar mı? Hayır, bunlar da değil. Bakın, biz bugüne kadar
Yargıtaya giden dosya sayılarını azaltmak için neler yaptık: Uzlaşma Kurumu
bizim hukukumuzda yoktu, ilk defa Uzlaşma Kurumunu kurduk, uzlaşmayla karara
bağlanan konular temyize gitmiyor.
İkincisi
Kabahatler Kanunu’nu çıkardık. Eskiden hafif hapis cezaları, pek çok konu suç
sayılıyordu, Yargıtaya gidiyordu, şimdi kabahatlere çevirdik, Yargıtaya
gitmiyor.
Yine,
bir uyum yasası çıkardık. Özel kanunlarda yer alan kabahat nevinden, eskiden
cürüm sayılan konuların tamamını suç olmaktan çıkardık ve Yargıtaya gitmiyor.
Bir
başka konu: Biz ne yaptık? Kamu davasının açılmasının ertelenmesi müessesesini
getirdik. Eğer kamu davasının açılmaması daha doğruysa onu getirdik, CMK’nın
171/2’ye koyduk.
Daha
ne yaptık? Yargı yolu kapalı, temyize gidemiyor buna karşı, hükmün
açıklanmasının geri bırakılması müessesesini getirdik, ona da aynı şeyi… Yargı
yolu kapalı, yeni düzenlemelerle bir istisna getiriliyor.
Öte
yandan, iddianamenin iadesi müessesesini getirdik. İddianameler sağlıklı olsun,
Yargıtaya ve mahkemelere dava açılan kişilerle ilgili kararlar da sağlıklı
olsun diye.
Bütün
bunları biz yaparken Yargıtaydaki iş yükünün azalmasını temin amacıyla yaptık.
Ama baktığınız zaman Yargıtaydaki iş yükü sadece bizim dönemimizde değil,
yıllara sâri, 1990’dan, 1980’den, 2000’den alın her yıl belli oranlarda artarak
devam ediyor, bundan sonra da artarak devam edecektir. Öyleyse bizim buna
neşter atmamız lazım. En önemli neşteri biz nerede attık? Bölge adliye
mahkemelerini kurmak suretiyle attık. Dedik ki, bölge adliye mahkemelerini biz
hayata geçirir isek, bölge adliye mahkemelerinde dosyaların önemli bir kısmı
karara bağlanırsa Yargıtayın iş yükü azalır ve Yargıtay dosyaları süratle
karara bağlar, adalet zamanında tecelli eder.
Ama
bakın, Adalet Komisyonu raporu elimde. Şimdi bu raporda bölge adliye
mahkemelerinin yani istinaf mahkemelerinin kurulmasına karşı çıkanların
görüşleri de burada. Şimdi okumayacağım, kimler ne dedi, satır satır, biz…
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – Oku, öğrenelim.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bakın, sadece en son kısmını okuyorum. Diyorlar ki:
“Açıkladığımız durumlar karşısında ve günümüz koşullarında istinaf
mahkemelerinin kurulması ve istinaf yolunun açılması bir yarar sağlamayacaktır.
Bu nedenle tasarının tümüne karşı olduğumuzu saygılarımızla arz ederiz.
Mehmet
Ziya Yergök, Ahmet Güryüz Ketenci, Muharrem Kılıç, Feridun Ayvazoğlu, Feridun
Fikret Baloğlu”
Ben
hepsini okumuyorum. Karşı… O zaman kanun çıktı, Yargıtay da buna karşı.
Baktığınız zaman, şimdi bunlar için imkân yok, biz bunu istemiyoruz… Ama ne
istiyoruz? Daire sayısını artırın. Doğru, personel yoktu, imkânsızlık vardı,
fiziki imkânsızlık vardı, bunları gidermek lazımdı, Hükûmet bunlar için
çalışırken, personelle ilgili sıkıntıyı gidermek için uğraşırken Danıştayın
arka arkaya verdiği hukuksuz kararlarla maalesef personel ihtiyacını yeteri
kadar karşılama imkânı ortaya çıkarılamadı. O nedenle personelde sıkıntı var.
Yargıtay
Başkanımız daire kurulsun istiyor; üç ceza, üç hukuk dairesi. Şimdi biz de
diyoruz ki: “Madem bölge adliye mahkemelerini hayata geçiremedik…
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Niye geçiremediniz? Kanunu çıkaran siz değil misiniz?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) - …öyleyse bu biriken dosyaları eritmek, adaletin zamanında ve
doğru bir biçimde tecellisine imkân ve zemin hazırlamak için ne yapalım?
Yargıtayda ve Danıştayda hem daire sayısı hem üye sayısını artıralım ve bu işi
hızlandıralım bir çözüm olsun diye.” Şimdi yapılan iş de bundan ibarettir;
adaleti doğru ve zamanında tecelli ettirmekle alakalı bir adımdır. Bunun
altında başka anlamlar aramak fevkalade yanlıştır.
Peki,
bir başka konu: “Efendim, kuvvetler ayrılığı var.” Doğru, biz parlamenter
sistemiz, kuvvetler ayrılığı var. Parlamenter sistemin özelliklerini iyi okumak
lazım. Kuvvetler ayrılığı var ama Anayasa 88 der ki: “Bakanlar Kurulu ve
milletvekilleri kanun teklifi verebilir. Kanun tasarı ve tekliflerinin nasıl
görüşüleceği İç Tüzük’le düzenlenir.” diyor. Bizim parlamenter sistemimizde
Bakanlar Kuruluna kanun teklifi verme yetkisini bizzat Anayasa veriyor. Bugüne
kadar da huzurlarınızda görüşülen yargıyla ilgili pek çok kanun; Ceza Kanunu, Ceza
Muhakemesi Kanunu, hâkimler, savcılarla ilgili kanun, bir sürü kanun bu
çerçevede tasarı olarak geldi, tasarı olarak görüşüldü.
Bakın
benim elimde başka kanunlar var. Sayın Yıldırım Akbulut başbakan, tasarı olarak
geliyor, tasarı olarak geçiyor buradan Yargıtayla ilgili kanun.
HÜSEYİN
YILDIZ (Antalya) – O kadar eskiye gitme! Bizim yaşımız tutmaz onları bilmeye!
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Sayın Bülent Ecevit, rahmetli başbakan, 22/6/1999’da, o
zaman da geliyor Yargıtayla ilgili kanun, tasarı olarak geçiyor. 1994’te Tansu
Hanım başbakan, o zaman da kanun tasarısı olarak geliyor -koalisyon hükûmeti
var- buradan da geçiyor.
Burada
şunu sormak lazım: Geçmişte bu konulara ilişkin bütün kanunlar tasarı şeklinde
gelmiş, burada görüşülmüş, Anayasa aynı, İç Tüzük aynı, mevzuat aynı. O zaman
kanunlara veya hukuk devletine veya Anayasa’ya aykırı olmayan şey, Anayasa aynı
olduğu hâlde, yerinde dururken, şimdi bir tasarı gelince bunu “Kuvvetler
ayrılığını ihlal ve bu, Anayasa’ya aykırıdır.” demek, Anayasa’yı ve kuvvetler
ayrılığının parlamenter sistemin nitelikleri ve bizim Anayasa’mızın ortaya
koyduğu anlayış çerçevesinde doğru okumamak anlamına gelir.
Bizim
Anayasa’mızda ne diyor: “Hükûmet, Meclisin çoğunluğuna dayanır.” Meclisin
çoğunluğuna dayanmayan Hükûmet olamaz. O zaman komisyonları ne yapıyor? Gene
hükûmet çoğunluğuna göre komisyonları tanzim etmiş İç Tüzük. Sebep ne? Sebep,
parlamenter sistem. Parlamenter sistemde Meclisle yürütme âdeta iç içe. Bununla
ilgili tartışmalar ayrıca yapılabilir ama bu, Türkiye uygulamasındaki
parlamenter sistem anlayışında doğru bir yaklaşımdır, doğru bir husustur.
Diğer
bir konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum. Yargıtay ve Danıştayla ilgili
düzenlemelere baktığınız zaman Yargıtay ve Danıştayın çalışmaları iş bölümü
esasına göre yapılır. Yani bir iş bölümü yapıyorlar kendi aralarında, öyle
çalışıyorlar.
Danıştay
ve Yargıtayla ilgili Anayasa’nın ilgili maddelerine baktığınız zaman, ilk
derece mahkemelerinin verdiği kararların son inceleme mercisi olduğunu
gösteriyor. Yani görevi nedir? Son inceleme mercisi.
Yargıtay
Kanunu’na, Danıştay Kanunu’na baktığınızda da yine aynı şeyi orada görüyorsunuz
ve değerli arkadaşlar, bu konu tartışılıyor; Yargıtayda da tartışılıyor, başka
yerlerde de tartışılıyor ve sonuçta Yargıtay Ceza Genel Kurulu, Yargıtay Ceza
Daireleri veya Yargıtay, Danıştayla, ilgili daireleri arasındaki yapının bir iş
bölümü olduğunu, bir görev bölümü olmadığını ifade ediyor, “Bu bir iş
bölümüdür.” diyor. Neye dayanarak söylüyor? Yargıtay Kanunu’nun 14’üncü
maddesinde bütün dairelerin görevi sayılıyor ama öte yandan 17’nci maddesinde
“Eğer bir dairenin işini bitirmesinde fiilî ve hukuki imkânsızlık varsa bu
dairenin görevi başka bir daireye verilebilir.” diyor veyahut da bir başka
fıkrasında, 17’de deniliyor ki: “İş yükü dikkate alınarak dairelerin işleriyle
ilgili daireler arasında hem de Başkanlar Kurulu değişiklik yapabilir.” diyor.
Aynı şey Danıştay Kanunu’nun 26’ncı maddesinde bir yandan görevler sayılırken
37’nci maddesinde de aynı imkân getiriliyor. O nedenle şimdi Danıştayda ve
Yargıtayda fiilen uygulanan bir iş bölümü uygulaması bugün kanuna da
yansıtılıyor. Esasında kanunda da var; bugünkü Yargıtay Kanunu’nda da, Danıştay
Kanunu’nda da aynı konu var. Bu, tabii hâkimlik ilkesini ihlal etmez; kişinin
önceden yargılanacağı mahkemeyi bilmemesi anlayışını, ilkesini ihlal etmez.
Örnek olsun diye söylüyorum. Bugün Ankara’da kaç tane asliye hukuk mahkemesi
var? Avukatlar arkadaşlar daha iyi bilir. Benim hatırladığım 26 tane asliye
hukuk mahkemesi vardı. Kaç tane ceza mahkemesi var? Sayılarını bilmiyorum ama
10’dan fazla Ankara’da ceza mahkemesi olduğunu tahmin ediyorum. İstanbul’da
özel yetkili ağır ceza mahkemesi kaç tane? Bir sürü özel yetkili ağır ceza
mahkemesi var; bir sürü iş mahkemesi, bir sürü ticaret mahkemesi. Baktığınız
zaman hepsi ayrı ayrı. Şimdi ben bir suç işlediğim zaman hangi ağır ceza
mahkemesine gideceğini Ankara’da biliyor muyum? Bilmiyorum. Savcı iddianameyi
düzenliyor, ona göre gidiyor mahkemeye. Ama bir şey belli, ağır ceza
mahkemelerinin hangi suçlarla ilgili yargılama yapacağı kanunda belli. Ağır
ceza mahkemeleri ona göre yargılama yapıyor, hukuk mahkemeleri ona göre yargılama
yapıyor. Şimdi Danıştay ve Yargıtay dairelerinin hangi suçlara bakacağı, hangi
kararların son inceleme mercisi olarak temyiz incelemesi yapacağı da belli ve
bu çerçevede herhangi bir sıkıntı yok. Önceki nasılsa buradaki de aynı usuldür.
Oradaki doğru, hukuk devletine uygun oluyor da buradaki niye hukuk devletine
uygun olmasın? Danıştay Başkanlar Kurulu bunu toplayıp dağıttığında bu hukuk
devleti ilkesini zedelemiyor, tabii hâkim ilkesini zedelemiyor da Genel Kurul
hep bir araya gelip bunun dağıtımını yaptığı zaman bu neden hukuk devleti
veyahut da Anayasa ihlali olsun? Doğru olan şey budur ve biz bu doğru olan şeyi
yapıyoruz. Her yıl da bu değişiklik olmayacak. Bir defa yapılacak, ondan sonra
yapılmayacak, ihtiyaç duyulduğu zaman birtakım değerlendirmeler yapılacak. Bu
doğru bir şeydir, iş yüküne göre ayarlama yapılmasında herhangi bir sakınca
yoktur.
İki
soruya da cevap verip huzurlarınızdan ayrılmak istiyorum. Bir tanesi şu: Geçici
Yargıtay, Danıştay üyeliği ataması yapılabilir mi? Geçici Yargıtay ve Danıştay
üyeliği ataması yapmanın Anayasa açısından imkânı yok. Neden yok? Çünkü Anayasa
154’ün ikinci fıkrası, Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulu tarafından üye tam
sayısının salt çoğunluğu ve gizli oyuyla sadece üye seçileceğini düzenliyor,
geçici üyeyle ilgili bir düzenleme içermiyor. Bunu yapabilmemiz için
Anayasa’nın 154’üncü maddesinde değişikliğe ihtiyaç vardır. Bu nedenle bir
anayasal engel var.
Peki
efendim, üyeleri biz kurayla belirleyelim veya nasıl olsun? O da doğru bir
yaklaşım mı? Yargıtayda siz kurayla hâkim seçerseniz bunu millete nasıl
anlatacaksınız? “Tombaladan çıkan hâkim” mi diyeceğiz? Öyle bir şey olabilir
mi? Bu da doğru bir yaklaşım değil.
O
nedenle, yapılan düzenlemeler gayet yerinde ve doğru düzenlemelerdir.
Yargıtayda ve Danıştayda yıllardır bekleyen, adalet bekleyen dosyaları olan
vatandaşlarımızın adalete hızlı bir şekilde kavuşmalarını, makul sürede
dosyaların sonuçlandırılmasını, dosyaların zaman aşımına uğramamasını ve
Yargıtay ve Danıştayın daha fazla zaman harcayarak dosyaları enine boyuna daha
iyi tetkik edilmesine imkân vermek ve AİHM’den Türkiye’nin aleyhine dönen dosya
sayılarını mümkün olduğu kadar minimize etmek ve Türkiye’de artık on senedir,
on beş senedir… Son tahliyelerde İstanbul On Dördüncü Ağır Ceza Mahkemesinde verilen
bir tutukluluk kararı 1994 yılına ait. 1994 yılından beri devam eden davanın
olduğu bir ülkeye hukuk devleti demek yakışmaz. Bu ayıptır, bu bir utançtır.
Şimdi
bu düzenleme bu ayıpları, bu utançları da ortadan kaldıracak ve yargıyı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkan.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sizin utanmanız lazım.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
Tasarının
tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Hakkı Köylü, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Köylü. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HAKKI
KÖYLÜ (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de 610 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde şahıs adına söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Hepimizin
bildiği gibi yüksek mahkemelerde, özellikle de Yargıtayda iş hacminin
alabildiğine çoğaldığı ve içinden çıkılamaz bir hâl aldığı görülmektedir. Bunu
bilmek için kehanete gerek yok, rakamlar elimizde. Hem yüksek yargı kendisi
söylüyor hem Adalet Bakanlığının elinde bu bilgiler var. Peki, şu anda ne
yapmalıyız? Birçok eleştiri geliyor elbette ki. Neden bu kadar iş hacmi
çoğaldı, neden şimdiye kadar bitirilemedi, neden buna daha önce bir çare
bulunamadı? Şöyle veya böyle bugüne geldik. Ama bugün için, artık tahammül
edilemez bir duruma gelmiştir. İşte, bundan dolayı da ilk çare olarak ve acil
olarak, Yargıtayın da daha önce talep ettiği gibi, istediği gibi, Yargıtayda
yeni daireler açmak ve dairelerdeki üye sayısını çoğaltmak gerekmektedir. Aynı
şekilde Danıştay için de geçerlidir. Bununla ne yapılmak isteniyor? Yargıtayda
4 ceza, 2 hukuk; Danıştayda ise 2 tane daire açılmak suretiyle ve dairelere de
ilave üye almak suretiyle Yargıtayda 137, Danıştayda da, yanılmıyorsam, 61 üye
toplam bu sisteme dâhil edilecektir. Bunun yanında -tabii ki sadece bu değil-
Danıştayda 49 personel ile 60 hâkim, 20 savcı; Yargıtayda da 392 personel
kadroya dâhil edilmiştir. Üye artırmadığımız takdirde... Sayın Yargıtay Başkanı
daha önce şöyle bir şey söyledi, dedi ki: “Bizim elimizdeki işleri, hiç iş
gelmese bile, dört beş senede zor bitiririz.” Yeni mahkemeler kurulması gündeme
geldiği zaman bu sefer de şunu söyledi, dedi ki: “Eğer istinaf mahkemeleri
kurulursa biz hemen bu işleri bir veya iki yılda temizleriz.” Şimdi, bu işler
bir veya iki yılda nasıl temizlenecek, önce ona bakalım.
İstinaf
mahkemelerini bugüne kadar kuramadık. Evet, geciktik ama birtakım sıkıntılar
vardı, hâkim eksikliği vardı. Şu anda, ancak tamamlanabiliyor yani bu yılın
sonuna kadar belki ancak yeteri kadar hâkim bulabileceğiz ve istinaf
mahkemelerini açacağız. İstinaf mahkemelerini açtıktan sonra istinaf
mahkemeleri yeni davalara bakacak ve şu anda mevcut olan davalara, özellikle de
Yargıtaya gitmiş olan, gitmiş gelmiş olan davalara tekrar yüksek mahkemelerde
yani Danıştayda ve Yargıtayda bakılacak, Danıştayı ayrık tutuyorum.
Şimdi,
Yargıtayın elinde iki milyon dosya var, buna karar verdi -zaten bir yılda
yarısına karar veremiyor, yarısına karar verdiğini düşünelim- 1 milyonu çıkardı
bu sene. Bu 1 milyonun zaten yarısını bozacak, o yarısı tekrar mahkemeye
gidecek, mahkemeden yeniden karar verilecek ve tekrar Yargıtaya gelecek. Bu
kısır döngü böyle devam ettiği sürece yani bizim hesap ettiğimiz gibi, o kadar
kolay gördüğümüz gibi iş olmayacak. Dosyalar gidecek, gelecek. Bazen iki üç
defa gidip geliyor, bazen de “yasa bozması” diye gidip geliyor. Ne hikmetse
“yasa bozması” deyip dosyanın içine en ufak bir göz atmıyor yüksek mahkeme.
Belki de bir bakışta davanın esasını da çözebilecek ama buna da girişmiyor ve
dolayısıyla o dosyayı geri gönderiyor. “Geri gitti, tekrar geldi” derken bu
davaların kolay kolay bitmesi mümkün değil. İşte, bundan dolayıdır da yeni daireler
ilave edilmesi gerekiyor. Etmediğimiz takdirde ne olacak? “Bir yılda, iki yılda
hallederiz.” diyor ama İstanbul Baro Başkanının bir sözü var geçen günlerden,
“Hızlandırılmış yargı felakettir.” dedi. Bunu nasıl hızlandırabilirsiniz ki?
Eğer gerçekten biz bunu hızlandırırız derlerse bu şartlar altında, o zaman,
demin Sayın Adalet Bakanının da, Bekir Başkanın da söylediği gibi, bir davaya
ayrılacak süre çok az olacaktır ve adalet yerini bulmayacaktır.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Şimdi mi aklınıza geldi? 2008’de nerdeydi aklınız?
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Bu da hiçbirimizin kabul edebileceği bir şey değil. Bu
sıkıntı.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Bu söylediğinizi biz söyledik 2008’de. Tutanaklar
burada.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Evet, doğrudur.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Aklınız yeni mi geldi?
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Şimdi, eğer böyle gidecek olursak değerli arkadaşlar, 2010
yılında 20 bin…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – HSYK’yı işgal ettikten sonra mı aklınız geldi? Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunu işgal ettikten sonra aklınız geldi.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – …2011 yılında 25 bin, 2012’de 32 bin, 2014 yılında 55 bin
dava zaman aşımından düşecek.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Onu biz söylemişiz 2008’de. 2008’de tutanaklarda
söylemişiz.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Bu demektir ki 55 bin davanın en az 55 bin, belki 100 bin
mağduru vardır. Bu kadar kişi adaletten istediği cevabı alamayacak ve mağdur
olacak demektir. Buna elbette ki göz yummamız mümkün değildir.
Daha
önceki yıllarda da aynı şekilde davalar çoğaldıkça Yargıtayda ve Danıştayda
daireler artırılmış. 1983, 1991, 1994 yıllarında Yargıtayda, 1982, 1994 ve 2004
yılında Danıştayda yeni daireler kurulmuş ve üye sayısı artırılmış.
Şimdi,
Yargıtayın da bir eleştirisi var. Arkadaşlarımız da söylüyor.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hakkı Köylü, 2008’de niye azalttınız şimdi niye
artırıyorsunuz? Onu açıklayın. Hâlâ açıklamadınız.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – “Efendim, tabii hâkim veya kanuni hâkim sisteminden
uzaklaşılıyor.” diyor. Eğer tabii hâkim sistemi, Yargıtay kendi içinde Başkanlar
Kurulu toplanarak her yıl hangi mahkemeye hangi kararların, hangi dosyaların
gideceğine karar verebiliyor ve bu, tabii hâkimlik sistemine aykırı olmuyorsa…
Olmadığını söylüyorlar… Niye olmadığını söylüyor? Yargıtay Ceza Genel Kurulu
1988 tarihinde vermiş olduğu bir kararla diyor ki: “Daireler arasındaki ilişki
iş bölümü ilişkisidir, görev ilişkisi değildir. Dolayısıyla bu, tabii hâkim
ilkesine aykırı değildir.“ O hâlde Yargıtay Başkanlar Kurulunun her yıl çarşaf
çarşaf, sayfalarca yazdığı, düzenlediği, kararlarda belirlediği şekilde
dosyaların diğer dairelere devri mümkün ise ve bu, tabii hâkimlik sistemine
aykırı olmuyorsa, bu düzenlemeyle Yargıtay büyük genel kurulunun aynı şekilde
bir karar vermesi nasıl tabii hâkimlik ilkesine aykırı olacaktır?
Gene
bidayet mahkemelerinde de birden çok mahkeme olduğu hâlde, vatandaş, davasının
hangi mahkemede olduğunu bilmiyor. Bir hâkim bir yerden başka bir yere tayin
olduğunda oradaki yarım kalan dosyaya bakacaktır. Bakarsa, eğer bu zihniyet, bu
düşünce doğruysa o zaman tabii hâkim ilkesine bu da aykırıdır.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Hayda!
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Geçici görevle başka bir yere giden bir hâkim oradaki
dosyaya, daha önceki hâkimin yarım bıraktığı dosyaya bakacak olursa o zaman bu
da tabii hâkim ilkesine aykırıdır. Bunu doğru kabul etmemiz mümkün değil
elbette ki.
Bir
şey daha var, onu da kısaca belirtmek istiyorum. Yandaş yargıdan bahsetti
arkadaşlarımız. Ben, öncelikle hiçbir hâkimin hiçbirinin yandaşı olduğunu doğru
bulmuyorum, bu sözü doğru bulmuyorum.
RAHMİ
GÜNER (Ordu) – Silivri’de uygulamalar nasıl? Silivri’de daha uygulamalar var.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – On beş yıl önce, yirmi yıl önce bu mesleğe girmiş hâkimler,
dünyada daha AK PARTİ yokken bu mesleğe gelmiş olan hâkimler nasıl oluyor da AK
PARTİ’nin yandaşı oluyor?
SÜLEYMAN
LÂTİF YUNUSOĞLU (Trabzon) – HSYK seçimlerinden önce siz niye onları toplayıp
toplantılar yaptınız?
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Ben diyorum ki, o zaman bu hâkimleri mesleğe kabul eden
partilerin de yandaşı değildir. Hâkimler yanlış karar verebilirler, bazen
taraflı olabilirler kararlarında. Onların siyasi görüşlerini de düşünce
yapılarını da hukuki düşüncelerini de beğenmeyebiliriz, eleştirebiliriz, zaman
zaman bunu da yapıyoruz ama- bütün bunlara rağmen, ben, bir hâkimin yandaş hâkim
olduğu düşüncesine katılmıyorum. Açıkçası, bu, hâkimlere haksızlık olur.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Anayasa Mahkemesinin üyelerini senelerce siz şikâyet
etmediniz mi?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – “Yandaş” demedik, biz kararlarını eleştirdik.
HAKKI
KÖYLÜ (Devamla) – Burada, tasarıda geçmişken kısaca başka bir şeyden daha söz
etmek istiyorum. Şimdi, elbette ki bu tasarı işi çözmeyecektir. İstinaf
mahkemeleri en kısa zamanda kurulmak zorundadır, hem de daha önceki Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun aldığı karara göre değil, en az otuz, otuz beş tane
istinaf mahkemesi kurulmalıdır; bir. Türkiye’de hâkim, savcı sayısı en kısa
zamanda 20 bine çıkarılmalıdır; iki. Ara buluculuk sistemi başta olmak üzere
basit suçlardan dolayı mahkemeye gelmenin önüne geçilmelidir. Uzlaştırmanın
kapsamı genişletilmeli ve bu sistem iyi işletilmelidir. Dolayısıyla, yargıya
gelen işler azaltılmalı ve bu şekilde, peyderpey yargının düzene girmesi
sağlanmalıdır.
Ama
şunu da söyleyeyim: İstinaf mahkemeleri yürürlüğe girdi. Üç veya dört yıl
geçtikten sonra artık Yargıtaya yeni üye atanmamak suretiyle, yeni üye
seçilmemek suretiyle Yargıtay üyelerinin sayısı bir gün 100’e indirilmelidir,
asıl o zaman Yargıtay gerçekten yüksek mahkeme görevini yapmış olacaktır diyor,
hepinize teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Köylü.
Tasarının
tümü üzerinde, Adalet Komisyonu Başkanı Ahmet İyimaya…
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Ben istemiyorum Başkanım.
Çok
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN
– İstemiyor musunuz? Teşekkür ediyorum.
Şahsı
adına söz isteyen Mehmet Emin Ekmen, Batman Milletvekili.
Buyurun
Sayın Ekmen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET
EMİN EKMEN (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bazı kanunlarda
değişiklik yapan kanun tasarısının geneli üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Bugün
burada, Türk yargı sistemine nefes aldıracak, adaletin tecellisini
hızlandıracak bir tasarıyı görüşüyoruz. Normal şartlarda, sıradan bir vatandaşımızın
adalet duygusunu tatmin edecek, hızlı ve etkin bir yargıyı destekleyecek böyle
bir düzenlemenin tamamen teknik düzlemde ve yargı sisteminin sorunları
temelinde görüşülmesi, tartışılması gerekir. Ancak tamamen ülkemize mahsus
sebeplerle, bu tasarının gündeme geldiği andan bu yana, gerilim dozu yüksek,
çatışmacı bir zeminde görüşler ifade ediliyor, “dikta” ve “faşizm” iddiaları
havada uçuşuyor, ayaklanma ve direniş çağrıları yapılıyor. Vatandaş bu
çağrılara gülüp geçince de bu kez, Parlamento tarihinde ilk kez, bir komisyonun
çalışmaları toplu istifa yoluyla engellenmeye çalışılıyor.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Parlamento tarihinde on beş maddelik bir kanunu temel kanun
olarak görüşmek var mı? Neyi konuşuyorsun?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Koparılan bu vaveylaya bakınca, Türkiye’de yargının
sadece yargı olmadığı, kendisine özel bir misyon atfedildiği…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – On beş maddelik bir kanun ne zamandan beri temel kanun
olmuştur? Meclis tarihinde var mı böyle bir şey?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – …beklentinin ve pratiğin adaletin tecellisi ve hukukun
egemenliğinden ziyade, statükonun bekçiliği temelinde geliştiği bir kez daha
anlaşılıyor. Oysaki hukukun egemenliğini sağlayarak adaleti tesisle görevli bir
mekanizma devlet teorilerinin tamamının olmazsa olmazıdır. Toplum sözleşmesinin
temeli, kişilerin bireysel haklarının bir kısmını bir arada yaşama amacı ile
“devlet” denen aygıta devretmeleridir. Kişiler haklarının kişi veya kurumlarca
çiğnenmesi hâlinde ihkakıhakka başvurmaz, yargı mekanizması aracılığıyla bu
hakkı elde etmeye çalışırlar. O nedenledir ki toplumu bir arada, devleti de
ayakta tutan en önemli etken adalet duygusunun tatminidir. Adaletin hızlı,
etkin ve ucuz bir şekilde gerçekleşmesi hâlinde de vatandaşın memnuniyeti
sağlanır.
Peki,
ülkemizde adaletin hızlı ve etkin bir şekilde gerçekleştiği iddia edilebilir
mi? Ceza davalarının on beş yıl, hukuk davalarının altmış yıl sürdüğü bir
ülkede adaletten bahsedilebilir mi? Yüksek mahkemelerin gelen işin yüzde 60’ını
bir sonraki yıla devrettiği bir ülkede adalet var mıdır?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İki gün önce İstanbul’da 12. Ağır Ceza Mahkemesi yer
yokluğundan dolayı duruşmalarını erteledi Sayın Ekmen!
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Yüksek mahkemelerin 1,7 dakikada dosya inceleyerek hüküm
verdiği bir ülkede adaletten memnuniyet duyulabilir mi? Yılda 4.393 dosya
inceleyen bir yüksek mahkeme üyesinin verdiği karar ne kadar hakkaniyete ve
adalete uygundur? 5 üyeyle toplanması gereken heyetlerin 1 üye, 1 de tetkik
hâkimiyle karar alması, bu kararı görmeyen diğer 4 üyenin de buna imza atması
vicdanları tatmin eder mi? Aynı işlemi bir ilk derece hâkimi yapsa yani
katılmadığı bir müzakereden çıkan karara imza atsa sahtecilikten yargılanmaz
mı? Yılda 15 bin, son on yılda ise 100 bin dosyanın zamanaşımına uğradığı, bir
dosyanın sadece kapağının açılması için dahi altı ay sürenin geçmesinin
gerektiği bir sistem sağlıklı bir şekilde işliyor olabilir mi? Sanık veya
mağdurun, davalı veya davacının hakkına kavuşacağına inanmadığı, bir gün o
hakka kavuşsa bile pratik olarak artık bunun anlamının kalmadığı bir yargı
sistemi, bu yargı sistemine sahip devlet anlayışı vatandaşı tatmin edebilir mi?
BENGİ
YILDIZ (Batman) – Etmiyor Emin, etmiyor.
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Siyasi görüşü ne olursa olsun her arkadaşımız bu
sorulara aynı cevabı verecektir ve cevap, mutlaka, etkin, hızlı ve ucuz bir
yargı işleyişinin gerekliliğinde de mutabakat içerecektir. Peki öyleyse, bugün
birikmiş ve incelenmemiş 1,5 milyonu aşkın dosya ile Yargıtayın ve Danıştayın
artık tıkandığı kabul ediliyorsa, vatandaşın memnuniyetsizliği açık bir veri
ise, kralın çıplak olduğu aşikâr ise sistemi rahatlatacak bu adım neden
çatışmacı bir üslup ve politik bir zemine çekiliyor?
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – 2008’de neredeydiniz Ekmen? Niye düşürüyordunuz?
Ona bir yanıt versene.
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – 1983, 1991, 1994 ve 2004 yıllarında yine bu Meclisin
yaptığı rutin bir düzenleme, 2008 yılında şimdiki Yargıtayın talep ettiği bir
düzenleme neden bir rejim kavgasına dönüştürülmeye çalışılıyor?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Üç senedir aklın neredeydi senin?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Bu sorunun cevabını aslında konuşmamın başında ifade
ettim.
RECEP
TANER (Aydın) – 34’üncü sayfayı bir oku, cevap orada.
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Bu tartışmalardan anlaşılan şey şudur: Yargı sadece
yargı değildir, yargıdan beklenen sadece adalet değildir, yargıya bir görev
tevdi edilmiştir, yargıdan hukukun üstünlüğü değil statükonun bekçiliği
beklenmiştir. Şimdi de kopartılan vaveyla yargı ve adalet eksenli değildir,
yıllardır özenle korunan bir yapının tehdit altında olduğu düşüncesi ve
tedirginliğinin bir ürünüdür.
Eğri
oturup doğru konuşalım ve elimizi vicdanımıza koyalım, bugün bu kıyamet
kopartılıyor, peki, HSYK’nın üye seçim usulü değişmemiş olsaydı yine aynı
itirazlar dile gelecek miydi?
Anayasa
değişikliği ile yargı camiasına kendi kendini yönetebilme hakkı tanınmıştır.
Daha önce 5 kişinin 250 kişiyi, 250 kişinin de 5 kişiyi seçtiği sistemden 12
bin kişinin 10 üyeyi seçtiği demokratik bir sisteme geçilmiştir. İlk derece
hâkimleri özgür iradeleriyle bir seçim yapmış ve dört yıl süre ile yeni bir
HSYK’ya onay vermiştir.
Bir
konuyu da hatırlatmakta fayda görüyorum. Oy kullanan bu 12 bin hâkimin sadece,
yaklaşık 3 bini AK PARTİ döneminde, Danıştayın sıkı denetimi altında, ciddi
bilimsel sınavlardan geçtikten sonra mesleğe kabul edilmiştir.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Hangi sınav? Sözlü sınavlarda sorulan soruları biliyor
musun sen?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Hakkı Bey’in de dile getirdiği gibi bu 12 bin hâkimin bu
adalet ve hukuk anlayışlarına saldırıda bulunmak doğru mudur? Seksen yıldır
vatandaşlarımızın verdiği oya meşruiyet gölgesi düşürmek için her türlü
iftirayı atanlar, vatandaşı oyunu satmakla suçlayanlar, ülkemizin en nadide
kurumunun yetişmiş, aydın mensuplarının verdiği oylara da aynı şekilde
saldırmak istediler ama bir hâkimin, bir savcının baskı ve yönlendirme altında
oy kullandığı iddiasına sadece gülünür geçilir. Yargının ele geçirileceği,
adaletin zedeleneceği, hukukun üstünlüğünden artık bahsedilemeyeceğini ileri
sürenler hangi ülkede yaşıyor Allah aşkına?
Türk
yargı tarihinden birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum. Anayasa Mahkemesi üyeleri
Anayasa’yı ilga eden darbecilere selam dururken neredeydi bu hukuk sevdalıları?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen neredeydin Mehmet Emin? Şu 12 Eylül darbe yasasını
niye savunmuyorsun sen, niye desteklemiyorsun?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Hâkim savcılara otobüslere bindirilip “brifing” adı
altında talimat verdirilirken neredeydiler?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faili meçhullere “hayır” oyu verdin mi vermedin mi?
Faili meçhullerin araştırılmasına “hayır” dedin mi demedin mi?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Baklava çalan çocukların hayatı kararırken, milyar
dolarları hortumlayan beyaz yakalı bankacı hırsızlar zaman aşımıyla
affedilirken neredeydi bu hukuk sevdalıları?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hani darbecilerden hesap sorulacaktı?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – İşkenceciler beraat eder, beraat edemeyecek olanlar
zaman aşımıyla örtülü affa kavuşurken neredeydi hukuk anlayışımız? Faili
meçhuller soruşturulmaz, dava dahi açılmazken adalet neredeydi? (CHP
sıralarından gürültüler)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen neredeydin, sen?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Önergeyi niye reddediyorsun o zaman?
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Şiir okuyanlar bir proje uğruna mahkûm edilirken kimin
adaleti tecelli ettiriliyordu acaba? (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sen önergelere “hayır” oyu verirken neredeydin?
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Görevi başında ölen bir cumhurbaşkanının şüpheli ölüm
iddiası bile referandumdan sonra, sekiz yıl sonra soruşturulurken biz bir
bağımsız yargı sisteminden bahsedebilir miydik acaba?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Faili meçhullerin araştırılmasına niye karşı çıktınız
açıklayın bakalım.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yarın tekrar getireceğiz bakalım, yarın getiriyoruz.
BAŞKAN
– Sayın İnce…
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Bakın, YARSAV üyeleri bile “Biz bu meslekte Yargıtay…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Niye karşı çıktınız, beş kez hem de!
BAŞKAN
– Sayın Öztürk…
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) - …üyeleri seçiminde adalet ve hakkaniyetin olduğuna
inanmıyoruz.” derken acaba hangi ülkeden bahsediyorlar?
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Kenan Evren’in maaşını niye artırdınız? Darbeciler,
Ergenekoncu!
HAYDAR
KEMAL KURT (Isparta) – Ergenekon’un avukatı…
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bence, Ergenekoncu mu, bilmem ama Amerikancı olduğunuz kesin!
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) - Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi hangi ülkeyi onlarca kez
yargılama süresinin makul süreyi aştığı gerekçesiyle adil yargılama ilkesinin
ihlalinden kaç kez mahkûm etti acaba? Bu mahkûmiyetler ne anlam ifade ediyor?
Bu
ve benzeri can yakıcı örnekler artırılabilir. Neticede sokaktaki insanımız,
yargının kimin elinde olduğu ya da kimin eline geçeceği iddiasıyla ilgili
değil. Vatandaşımız hakkına bir an önce kavuşmak istiyor. Yargının hızlı bir
şekilde adaleti tesis etmesini istiyor.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Emin Bey, faili meçhullerin araştırılmasına niye karşı
çıkıyorsunuz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sen Hizbullah’la görüştün mü, Hizbullah’la?
BAŞKAN
- Sayın milletvekilleri…
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) - …babasının katilinin, beş yıl süreyle yargılanmasını
istemiyor. Alacağına bir an önce kavuşmak istiyor.
Bu
tasarı, tıkanmış ve artık işlemez olan yargı sisteminin nefes almasını
sağlayacaktır. Yargıtayın iş yükü hafifleyecek, istinaf mahkemelerinin de
devreye girmesiyle itirazen ve temyizen incelemeler de disipline kavuşacaktır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Ekmen, teşekkür ediyorum.
Sayın
Ekmen, lütfen oturun.
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) – Oturuyorum, teşekkür ederim.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Haydi haydi, faili meçhulleri araştırma komisyonuna, 12
Eylül darbecilerinden…
MEHMET
EMİN EKMEN (Devamla) - Ali Rıza Bey, bu olaylar yaşanırken ben hukuk
fakültesinde öğrenciydim ama siz siyaset yapıyordunuz! (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Hani, 12 Eylül darbesinden hesap soracaktınız? Laf
yapma, iş yap iş! Faili meçhullerin araştırılmasına “hayır”, 12 Eylül
darbecilerine hesap soralım, “hayır”!
BAŞKAN
- İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre verilmiş görüşmelerin devam etmesine dair
bir önerge vardır. Önergeyi okutuyorum:
TBMM
Başkanlığı’na
İçtüzüğün
72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 610 sayılı Bazı kanunlarda değişiklik
yapılmasına dair Kanun tasarısının tümü üzerindeki görüşmelerin devam
ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Rahmi
Güner Hüseyin
Ünsal
Mersin Ordu Amasya
Rasim
Çakır Şevket
Köse Malik Ecder
Özdemir
Edirne Adıyaman Sivas
Gerekçe:
Tasarı
siyasi iktidarın yargıyı şekillendirmeye yönelik girişimlerinin son
halkalarından biri niteliğindedir. Tasarının güdümlü bir yargı yaratarak,
kuvvetler ayrılığı ilkesinin tasfiyesini amaçladığına kuşku yoktur.
Siyasi
iktidar yine kendisinin yarattığı ve Hizbullah gibi suç örgütü üyelerinin
serbest kalmasına neden olan bir yasal düzenlemeyi gerekçe göstererek Danıştay
ve Yargıtay üzerinde oyun oynanmak istenmektedir.
Tasarı
siyasi iktidarın dayatması niteliğindedir. Siyasi iktidar Tasarıyı hazırlarken
Danıştay ve Yargıtay yetkililerinin görüşüne başvurmadığı gibi Barolar, YARSAV,
Yargıçlar ve Savcılar Sendikası gibi konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının
da görüşlerini almamıştır. Dolayısıyla toplum kesimlerinin, konunun
taraflarının görüşlerini içermemesi salt Parlamento çoğunluğu ile geçirilmek
istenmesi açısından darbe süreçlerini aratmayacak yöntemlerle dayatıldığını
ortaya koymaktadır.
Tasarı,
zamanlaması, içeriği ve daha önce TBMM'ye sevk edilen tasarılarla çelişkileri
açısından siyasi iktidarın bugüne kadar yargı üzerinde oynadığı oyunların
suçüstü belgesi niteliğindedir. Bu gün Yargıtay ve Danıştay'ın işyükünü gerekçe
göstererek üye sayısını artırmaya çalışan siyasi iktidar, 2006 yılında TBMM'ye
sevk ettiği ve 2007 yılında Başbakanın imzası ile yenilediği hala Adalet
Komisyonunda görüşülmeyi bekleyen Tasarıda Yargıtay'ın üye sayısının 250'den
150'ye düşürülmesini öngörmektedir. Niçin 2007 yılında Yargıtay'ın üye sayısı
düşürülmek istenirken, bugün Yargıtay'ın üye sayısı artırılmak istenmektedir?
Bu sorunun yanıtı yargı üzerinde oynanmak istenen oyunları gözler önüne
sermektedir. Anayasa değişikliğinin ardından gerçekleştirilen Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerinde Adalet Bakanlığının listesinin
tamamının seçildiği düşünüldüğünde siyasi iktidarın niçin Yargıtay ve
Danıştay'ın üye sayısını artırmak istediği ortaya çıkmaktadır. Siyasi iktidarın
amacı yargı sürecini hızlandırmak değil, yargıyı kendine bağımlı kılmaktır.
Söz
konusu Tasarı öncesinde de siyasi iktidarın Yargıtay üye seçimlerine müdahale
etmiştir. 2007 yılının Mart ayında boş bulunan 23 Yargıtay üyeliği ile 6
Danıştay üyeliği için HSYK'da seçim yapılması Bakan Sayın Cemil Çiçek ile
dönemin müsteşarının toplantılara katılmamaları ile engellendi. Hakimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu toplantıların sabote edilmesi üzerine, müsteşar hakkında
suç duyurusunda bulundu. Yani bu yaşananlar geçmişteki girişimlerin son ve
nihai halkasıdır.
Yargıtay
ve Danıştay'ın üye yapısı değiştirilirken, Geçici 1. madde ile Yargıtay'da
ihdas edilen üye kadrolarına seçim yapılmasından itibaren on beş gün içinde
Birinci Başkanlık Kurulunun yeniden belirlenmesi ve üyelerin hangi dairelerde
görev yapacağını, dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak,
oluşturulan yeni Başkanlık Kurulunun belirlemesi" öngörülmüştür. Söz
konusu düzenleme yargının kurgulanmasına zemin oluşturacaktır. Siyasi iktidarın
niyetlerini ortaya koymaktadır. Uzmanlaşmayı da ortadan kaldıracak bu durum,
özel yargı düzenine geçişi amaçlamaktadır.
Hiçbir
yargısal görevleri olmayan Bakanlık müfettişlerinin de koruma altına alınması,
müfettişler üzerinden yürütülen baskılara zemin oluşturacaktır.
Son
derece önemli olan bu yasa tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda yeterince
görüşülmesinin engellenmesi, çoğulcu değil çoğunlukçu anlayışın, bir
tezahürüdür. Siyasi iktidarın yasama organı üzerindeki tahakküm kurma ve
yargıyı dönüştürme girişimlerinin Anayasaya aykırı olduğuna ve Türkiye'yi daha
otoriter bir rejime sürüklediğine kuşku yoktur.
Yargıyı
siyasi iktidarın güdümüne sokmayı amaçlayan, erkler ayrılığını ortadan
kaldıracak düzenlemenin görüşmelerine devam edilmesi demokrasimizin geleceği
açısından son derece önem taşımaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Şimdi,
yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru
sorma süresi on dakikadır.
Sayın
Taner, Sayın Köse, Sayın Özdemir, Sayın Öztürk, Sayın Güvel, Sayın Köktürk,
Sayın Mengü, Sayın Şandır, Sayın Asil, Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Paksoy,
Sayın Çalış, Sayın Akkuş ve Sayın Korkmaz.
Sayın
Taner, süreniz bir dakikadır.
Buyurun.
RECEP
TANER (Aydın) – Bir: Sayın Bakan, dünyanın herhangi bir ülkesinde Yargıtay
üyelerinin sorumluluğunu tespit etmek üzere kurulmuş yaklaşık 230 üyeli bir ilk
derece mahkemesi var mıdır? Neden böylesi bir obez mahkemeye ihtiyaç
duyuyorsunuz?
İki:
Dünyanın herhangi bir ülkesinde Yargıtay üyelerinin sorunlarıyla ilgili
yaklaşık 230 üyeli ilk derece mahkemesinin kararlarının temyiz incelemesini
yapacak olan 387 hâkimden oluşan bir mahkeme var mıdır? Siz neden böylesine bir
obez mahkemeleri tabi tutuyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse…
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, İstanbul Ümraniye Cezaevinden bana gelen bir mektubu okumak istiyorum:
“Hasta Mehmet Demirci, hâlen Ümraniye T Tipi Cezaevinde yatmaktadır. Cezaevi
revirinde bitkisel hayatta, yatalak ve beslenmesi ise sondayla burnundan sıvı
verilerek pompa yardımıyla yapılıyor. Daha önce hastanede serumla damardan mama
verilerek besleniyordu, şimdiyse durumu son derece vahim; dünyayla ilgisi kesik,
her an ölüm bekliyor. Dört yıl iki ay ceza almıştır. İki yıldan beri cezaevinde
yatıyor. Cezaevine girmeden önce sağlık durumu bu şekilde değildi.
Bilgilerinize
arz olunur.
Ağabeyi
Mustafa Demirci”
Sayın
Bakanım, bilgilerinize sundum. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemir…
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkürler Sayın Başkan.
Sayın
Bakanım, İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu üyeleri olarak 2009 yılında
Diyarbakır Cezaevini ziyaret etmiştik. Cezaevi yöneticileri, bu ziyaretimizde
cezaevinde tutuklu bulunan Hizbullah terör örgütünün bir kısım üyelerine eğitim
maksadıyla İnternet bağlantısı hakkı verdiklerini söylemişlerdi, biz bunu
komisyon raporumuzda yazmıştık. Daha sonra, 2010 Temmuz ayında cezaevi
yöneticilerinin yaptığı bir tespitte, bu Hizbullah terör örgütü üyelerinin
verilen bu İnternet hakkıyla başkaca sitelere girdiklerini, dışarıdaki
üyeleriyle telefonla görüştüklerini tespit etmişlerdi. Bu tespit tutanağının da
Bakanlığa gönderildiği söyleniyor. Bakanlık bu tespit tutanağı üzerine herhangi
bir işlem yapmış mıdır? Bu bir.
İki:
Yüzlerce insanın katili olan Hizbullah terör örgütü üyeleri bile bile, elini
kolunu sallayarak yurt dışına kaçtılar. Bu konuda rahatsızlık duyuyor musunuz?
İstifayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köktürk…
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, bugün görüşmekte olduğumuz yasa
tasarısıyla Yargıtaydaki üye sayısını 387’ye çıkartıyorsunuz ancak aynı konuda
daha önce sunmuş bulunduğunuz ve şu an Adalet Komisyonunda bekleyen yasa
tasarısıyla Yargıtaydaki üye sayısının en fazla 150’yle sınırlanmasını öngörmüş
ve bunu reform olarak nitelendirmiştiniz, Sayın Öztürk’ün de ifade ettiği gibi,
karşı çıkanları reforma karşı çıkmakla suçlamıştınız. O günkü hesaplarınızla
bugünkü hesaplarınız birbirini tutmadığı için bugün, siz de suçladığınız o
reforma karşı çıkanlardan mısınız?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Öztürk…
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak
istiyorum.
Yargıtaydaki
daire ve üye sayısını azaltmayı öngören kanun tasarısının görüşüldüğü, Adalet
Komisyonunda görüşüldüğü 6 ve 8 Şubat 2008 günlerinde Yargıtay temsilcisi,
Yargıtayın yükünün fazla olduğundan ve daire sayılarının artırılması
gerektiğinden bahsetmişti. Buna ilişkin olarak da Yargıtay Başkanı, Sayın
Adalet Bakanlığına 27/10/2008 ve 25/4/2008 günlerinde iki tane yazı yazmıştı. O
günden bugüne kadar Adalet Bakanlığı bu yazılara niye cevap vermemiştir, ne
gibi işlem yapmıştır?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Güvel…
HULUSİ
GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, 2005 yılından itibaren Danıştayın iş yükünde önceki yıllarda görülmeyen
oranda artış görülmeye başlanmıştır. Ortalama 50 bin civarında devreden dosya
sayısı beş yıl gibi bir sürede 190 bine ulaşmıştır. Danıştayın idarenin eylem
ve işlemlerinden doğan davalara baktığı düşünüldüğünde bu durum sizin
döneminizde kamu idaresinin tutum ve davranışlarının hukuk dışına kaydığının
açık bir ispatı değil midir?
İkinci
sorum: Sayın Bakan, Adana şehir merkezinde bulunan Adli Tıp Kurumu çevrede
bulunan esnafı, o civarda yaşayan insanları ciddi anlamda rahatsız etmektedir.
Bu konuda çok şikâyet tarafımıza iletilmekte olup bununla ilgili verdiğimiz
soru önergelerine cevap alamıyoruz. Adli Tıp Kurumunun şehir merkezinden ne
zaman…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Mengü…
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, Avrupa Birliği İlerleme Raporunda 2010 yılında 14’üncü sayfasında
“Adalet Bakanı hâlâ Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kuruluna Başkanlık etmekte ve
soruşturmalar konusunda son sözü söylemektedir. Tüm paydaşlar arasında etkin
bir diyalogun tesisine ve bu reformların Avrupa standartlarına uygun, açık,
şeffaf ve kapsayıcı şekilde uygulanmasına dikkat edilmesi gerekmektedir.”
cümlesi yer almaktadır. Buna benzer cümleler 2006, 2008 ilerleme raporlarında
da vardır. Bu cümleler sizi rahatsız etmekte midir? Rahatsız ediyorsa bu görevi
bırakmayı niçin düşünmüyorsunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bakan, bu kanun tasarısının gerekçesi olarak
gösterdiğiniz, Danıştayda ve Yargıtaydaki dosya birikiminin sebepleri olarak:
1)
Danıştay, biliyorsunuz, kamu kurumlarının işlemlerinin hukuka uygunluğunu
denetler. Döneminizde hukuka aykırı işlemlerin sayısı çok arttığından mı bu
birikim oldu? Bunu araştırdınız mı?
2)
Yargıtaydaki birikimin sebebi de döneminizde çıkartılan yeni Türk Ceza Kanunu
ile yargılamanın dilini bozmanız, Ceza Kanunu’ndaki madde sıralamasını
bozmanızdan dolayı yargının artan yükünü kabul eder misiniz? Bu anlamda sayısal
bir tespitiniz bulunmakta mıdır? Aynı süreci Türk Borçlar Kanunu ve Türk
Ticaret Kanunu’nda da yapmış olmanız, önümüzde de böyle bir sorunu tekrar
gündeme getirecek mi?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Asil…
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sayın Bakan, yasanın görüşmelerine başlamadan önce, siz
yirmi dakika, yirmi dakika da AKP Grup Başkan Vekili, Yargıtaydaki,
mahkemelerdeki sıkıntıları anlattınız. Allah aşkına, sekiz yıldan beri kim
iktidardaydı? Niçin bir önlem almadınız? Hizbullah dâhil bazı dosyaları mı
beklediniz? Türk milletine bunun hesabını nasıl vereceksiniz?
İkinci
sorum: Torba yasaya başladık. Öğrenciler üniversiteye geri dönmeyi bekliyor,
borçlular yapılanmayı bekliyor. Niçin tasarıyı çektiniz? Bu, milletle dalga
geçmek değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Işık…
ALİM
IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bölge istinaf mahkemelerinin kuruluşu konusunda hangi aşamaya
gelinmiştir?
Diyarbakır
bölge istinaf mahkemesi binasının yapımı için AB fonlarından ne kadar para
kullanılmıştır? Bu kanaldan sağlanan paranın bir bölümünün PKK terör örgütüne
aktarıldığı iddiaları doğru mudur? Doğruysa Bakanlığınızca bu konuda nasıl bir
işlem yapılmıştır?
İkinci
sorum: Kütahya iline vergi mahkemesi kurulması konusunda bir çalışmanız var
mıdır? Bu konuda üç yıl önce Sayın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin tarafından
verilen söz unutulmuş mudur? Bu söz AKP sözü değil miydi?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Işık.
Sayın
Uslu…
CEMALEDDİN
USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, geçtiğimiz günlerde HSYK Genel Sekreterliğine atama yaptınız. Genel
Sekreterlik için yapılan seçimde ilk sıradaki değil, 2’nci sıradaki adayın
atandığı bilinmektedir. Takdirinizi neden böyle kullandınız? Hâkim ve
savcıların hür iradesiyle seçtikleri ilk sıradaki adayı atamama gerekçeniz
nedir?
İkinci
sorum: Edirne Adalet Sarayının bitirilme tarihi nedir? Hizmete ne zaman
açılacaktır?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Paksoy…
MEHMET
AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, daha önce de sormuştum, Kahramanmaraş Çağlayancerit ve Ekinözü
ilçelerinde kaldırılan mahkemeleri tekrar kuracak mısınız? Bu konuda bir tarih
verir misiniz?
İkinci
sorum: Getirilen yasa ile kurulması planlanan daireler ve alınacak hâkimler ile
bekleyen dosyaların ne kadar zamanda bitirilmesi hedeflenmektedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sürem
içerisinde sorulara cevap vermeye çalışacağım, veremediklerime de yazılı cevap
vermeye çalışacağım.
Birden
fazla milletvekilimizin sormuş olduğu bir soruyla başlamak istiyorum, Sayın
Şandır da sordu aynı soruyu. “Danıştaydaki iş yükü artışının acaba AK PARTİ
iktidarları hukukun gereklerini yerine getirmediğinden dolayı idari davaların
artmasından kaynaklandığını düşünüyor musunuz? Bundan dolayı mı acaba iş yükü
artmıştır?” diye bir soru sordular.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Aynen öyle.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Tabii, bu soru Danıştayın Parlamentoya
göndermiş olduğu görüşün içerisinde de var. Danıştay Başkanlığının bu tasarıya
ilişkin görüşleri Parlamentoya gönderilirken, 2005’ten sonra Danıştaya gelen
dava sayısında artış olduğu ifade edilmiş.
Değerli
arkadaşlar, ben şimdi sizlere son altı yılda idare mahkemelerinde açılan dava
sayılarını vereceğim: Bu sayılara baktığımız zaman idarenin eylem ve
işlemlerinin hukuka aykırı olduğu gerekçesiyle fazla dava mı açılmış, yoksa
idare mahkemelerinde yargılamalar hızlandığı için Danıştaya dosya akışı artmış
da Danıştay bu ihtiyaca karşılık mı verememiş? Bunun tespitini beraberce
yapalım.
Değerli
milletvekilleri, 2005 yılında yurt genelinde idare mahkemelerinde açılan idari
dava sayısı 132.512’dir, 2006 yılında bu rakam 169.591’e çıkmıştır, 2007’de 144
bine düşmüştür, 2008’de 126 bine inmiştir, 2009 yılında da 127 bin düzeyinde
kalmıştır. Yani bu beş yıl içerisinde idare mahkemelerinde açılmış olan dava
sayılarında bir artış yoktur, aksine bir azalma söz konusudur.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Danıştaydaki birinci derece mahkemelerinde artış
var mı?
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – Danıştaya gelen dosyalardan bahset.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Ancak, idari yargının istihdam ettiği hâkim
sayısındaki göreceli de olsa artıştan dolayı idare mahkemelerinde bir davanın
görülme süresi azalmıştır, şöyle ifade edeyim onu da:
Değerli
arkadaşlar, 2005 yılında ilk derece idare mahkemesinde bir dosyanın görüşülme
süresi 243 gündü ortalama. Bu süre 2009 yılı sonunda 186 güne inmiştir. 243 gün
süren ortalama yargılama süresi 186 güne inmiş ancak…
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sorulara cevap verin, onları anlattınız zaten.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …Danıştayda görülmekte olan davalarda 2005
yılında bir dosya ortalama 395 günde karara bağlanır iken…
BEYTULLAH
ASİL (Eskişehir) – Sorulara geçin, sorulara.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – …maalesef 2009 sonu itibarıyla 498 güne
çıkmıştır yargılama süresi. Buradan ortaya çıkan sonuç şudur: İlk derece
mahkemelerine açılan dava sayısı artmamıştır, azalmıştır ama Danıştayda
davaların görülme süresi tersine uzamıştır. Bundan kaynaklı olduğunu
düşündüğümüz bir iş yükü artışından bahsedilmesi söz konusu olabilir.
Bir
diğer konu…
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, ilk derece mahkemesi olarak Danıştayın
dava sayısını söyler misiniz?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, Sayın Taner “Dünyanın
herhangi bir yerinde bu kadar çok sayıda üyesi olan ve ilk derece mahkemesi
olarak görev yapan yüksek yargı üyelerini yargılayacak bir mahkeme heyeti var
mıdır?” diye sordu. Doğrudur, belki yoktur ama dünyanın hiçbir yerinde de bir
yüksek yargıcın 4 binin üzerinde dosyaya baktığı bir başka yüksek yargı organı
da yoktur; bir.
İki:
Gene ben kanaat getirmiyorum ki dünyanın hiçbir yerinde yüksek yargı
mensuplarının hukuki sorumluluğunun bugün Türkiye’de düzenlendiği şekilde
düzenlendiği bir başka ülke olduğunu da zannetmiyorum. Bu soruya da bu şekilde
cevap vermeye çalışmış oldum.
Sayın
Köse’nin Ümraniye Cezaevi’deki bir hasta hükümlünün yazmış olduğu mektuba
ilişkin sorusuna ise bu konuyu inceledikten sonra kendisine cevap vermeye
çalışacağım.
Sayın
Köktürk, Ali İhsan Köktürk “Üye sayısının 387’ye çıkarılması öngörülüyor
Yargıtayda ancak daha önce üye sayısının 150’ye inmesi öngörülmüştü.” diyor.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Soruma cevap verin Sayın Bakan. İnternet bağlantısı
Hizbullahçılara verdiniz mi vermediniz mi? Ondan önce benim sorum var.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – “O günkü hesaplarla bugünkü hesaplar tutmuyor.
Bunun gerekçesi nedir?” anlamında bir soru sordu Sayın Köktürk.
Değerli
arkadaşlar, daha önce Yargıtay Başkanlığının hazırlamış olduğu tasarı
taslağında istinaf mahkemelerinin yürürlüğe girmesiyle beraber Yargıtay üye
sayısının da 150’ye indirilmesini öngören bir hazırlık yapmıştı Yargıtay
Başkanlığı. Bu hazırlık Adalet Bakanlığına geldikten sonra Adalet Bakanlığı da
Yargıtayın talebi doğrultusunda bunu tasarıya dönüştürüp Parlamentoya sevk
etmişti. Burada çok önemli bir nüans var. Nedir o? Yargıtayın üye sayısının
250’den 150’ye indirilmesi için birtakım koşullar öngörülmüş idi. Neydi onlar?
İstinaf mahkemelerinin devreye girmesi, istinaf mahkemeleri devreye girdikten
üç yıl sonra üye sayısının azaltılmaya başlanması ve üye sayısının da, normal,
tabii yollardan azalması. Yani, vefat edenlerin yerine yenisinin atanmaması,
emekli olanların yerine yenisinin atanmaması şeklinde üye sayısının
eksiltilmesi öngörülüyordu. Bu hesaba göre, istinaf mahkemeleri yürürlüğe
girdikten en az altı, yedi yıl sonra Yargıtayın üye sayısı yüz elliye
gelecekti. O gün için o hesap yanlış bir hesap değildi.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, hemen yürürlüğe girecek, düzenleme
burada. Bakın, öyle bir şey yok.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Ancak, istinaf mahkemelerinin kurulması için
HSYK’ya yapılan müracaat…
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Öyle bir şey yok.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Açarsan yürürlük maddelerinde var Sayın
Köktürk.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Geçici 13’üncü madde açık, burada.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, HSYK, o gün itibarıyla,
mevcut hâkim, savcı sayısıyla istinaf mahkemelerinin kurulmasının mümkün
olmadığına karar verdi ve hâkim, savcı sayısını artırın, daha sonra istinaf
mahkemelerini kurun diye karar aldı. Bunun üzerine, o sırada Yargıtay Başkanı
değişti. O günkü Adalet Bakanımız Sayın Mehmet Ali Şahin ve Adalet Komisyonu
Başkanımız Sayın Ahmet İyimaya, Yargıtay Başkanımıza hayırlı olsun ziyaretine
gittiler. Sayın Hasan Gerçeker şunları ifade etmiştir: “Sayın Bakan, Sayın
Başkan –kendisi de burada Sayın İyimaya- ben Yargıtaya yeni başkan oldum.
Parlamentoda Adalet Komisyonunda bekleyen Yargıtay Yasası’na ilişkin
görüşmeleri lütfen bir miktar bekletiniz. Benim yeni başkan olmamdan dolayı bu
tasarıyla ilgili bir çalışma yapmak istiyorum ve o çalışmaya ilişkin görüşüm
bildirilinceye kadar bu tasarı komisyonda görüşülmesin” diye Sayın Gerçeker
ricada bulunmuştur Mehmet Ali Şahin Bey’den. Sayın Şahin o günün Adalet
Bakanıdır, Sayın Gerçeker’e de “Peki Sayın Başkan, o zaman siz bu çalışmayı
yapın; biz, Adalet Komisyonunda bu tasarıyı bekletiyoruz” demiştir. Sayın
Şahin’in Adalet Bakanlığı bittikten sonra ben Adalet Bakanı oldum ve Sayın
Gerçeker’e ben aktardım bu bekleyen tasarıyı. Sayın Gerçeker, siz bir buçuk yıl
önceden böyle bir süre istemiştiniz, bu süre içerisinde Yargıtayın görüşü henüz
Komisyona gelmedi, lütfen bu görüşü Komisyona ulaştırır mısınız diye ben
sordum. Onun üzerine yeni bir görüş oluşturdu Yargıtay ve oluşturmuş olduğu
yeni görüşte de üye sayısının eksiltilmemesi gerektiğini ve istinaflar kurulup
belli bir süre yük azaltılıncaya kadar Yargıtayın en az 250 üyeyle ve hatta üye
sayısının artırılarak artan iş yükünün çözümlenmesi gerektiğine dair
görüşlerini de içeren yazılı metni hem Adalet Bakanlığına hem Parlamentoya
göndermiştir.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – 2008… Yıl 2011.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Burada çelişki gibi gözüken şey, Sayın Köktürk,
o gün itibarıyla gene Yargıtayın talebiyle yapılan düzenleme yanlış değildi
çünkü üye sayısı altı yedi yıllık bir süreçte azaltılacaktı. Ne zamandan sonra?
İstinaf mahkemelerinin çalışmaya başlamasından altı yedi yıl sonra azalacaktı.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakanım, tasarıda yok ki. Tasarı burada.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Değerli milletvekilleri, diğer sorulara da
yazılı cevap vereceğim.
Teşekkür
ediyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, henüz süreniz varken Hizbullah terör
örgütü üyelerine İnternet bağlantısı
yaptınız mı yapmadınız mı, ona cevap verin, cevabı verin de kamuoyu öğrensin.
BAŞKAN
– Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yoklama yapılmasını talep ediyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Yoklama talebi var, yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Köktürk, Sayın Tan, Sayın Güner, Sayın Özdemir, Sayın Öğüt, Sayın
Güvel, Sayın Sönmez, Sayın Yalçınkaya, Sayın Dibek, Sayın Bingöl, Sayın Öztürk,
Sayın Soysal, Sayın Kart, Sayın Mengü, Sayın Emek, Sayın Ersin, Sayın Yazar,
Sayın Susam, Sayın Arifağaoğlu.
Yoklama
için iki dakika süre veriyorum.
Yoklama
işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN
– Tasarının maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birleşime
on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.53
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 23.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur),
Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 61’inci Birleşiminin
Dördüncü Oturumunu açıyorum.
610
sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Şimdi,
birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci
bölüm 1 ila 6’ncı maddeleri kapsamaktadır.
Birinci
bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Turgut Dibek,
Kırklareli Milletvekili.
Buyurun
Sayın Dibek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP
GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Değerli
arkadaşlar, birinci bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.
Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, şu Anayasa değişikliği referandum öncesi, paket öncesi aslında
bizim söylediklerimizi daha sonra vatandaşlarımızın her biri “Evet ya, bu AKP
bizi Anayasa değişikliği öncesi gerçekten kandırmış. Aslında Cumhuriyet Halk
Partililer gerçeği görmüşler, onların anlattıkları her şey doğruymuş.” dediler.
Şimdi,
biz Anayasa değişikliği paketinde ne diyorduk? Bu paketi yine böyle, bu kanun
tasarısında olduğu gibi birdenbire kendi mutfağınızda hazırlayıp çıkarmıştınız,
getirmiştiniz ve biz dedik ki: Bu paketin tek bir amacı var -milletimize
söylediğimiz olay o günlerde- bu paketin tek amacı yargıyı siyasallaştırmak,
yargıyı ele geçirmektir. Bu paketin diğer maddelerindeki yazılı olan maddeler
tam bir illüzyondur. Bunların aslında AKP’nin iç dünyasında, AKP’nin
önceliğinde hiçbir, bize göre, ilgisi yoktur. Esas amaç Türkiye’de
demokrasinin, temsilî demokrasinin ve hukuk devletinin önünde engel olan o
bağımsız ve tarafsız yargının bir şekilde ele geçirilmesiydi. Bunun için zaten
çok uzun yıllardan bu yana mücadele ediliyordu. Şimdi, ben zaman zaman
söylüyorum, yani Sayın Bakan da hiçbir
yerde de benim bu söylediklerime yanıt vermedi, Komisyonda da
söylemiştim, dedim ki… Sayın Bakan, o günlerde çıktı, bu Anayasa değişiklik
paketi gündemdeyken yani referandum öncesi “Ya, bu paket bizim için çok önemli.
Bu paketi çok önemsiyoruz. Bu paket on genel seçimden önemlidir bizim için.”
demişti. Yine Amerika’dan bir fetva gelmişti biliyorsunuz. Orada da “Herkes;
hastası, genci, yaşlısı, mutlaka sandığa gitsin ama onun yanında mümkünse
ölüleri de diriltelim.” gibi bir fetva gelmişti hatırlıyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar, aslında onlar itiraftı. Bu paketin hangi amacı taşıdığı -Anayasa
değişiklik paketinden bahsediyorum- orada belliydi. Ha şimdi ne oldu? Paket
geçti. Değerli arkadaşlar, ondan sonra gördüğümüz olay şu: Önce HSYK geldi,
yani bu işin kalbi. HSYK yapısı… Önce kanun geldi, kanun geçti, ardından da
HSYK’nın yapısı, biliyorsunuz, Sayın Adalet Bakanının uzun ve gerçekten bayağı
güçlü uğraşlarından sonra blok bir liste, yani tulum çıkarılan bir listeyle,
Bakanlığın çıkardığı listeyle, hani o “Kürsü hâkimleri gelecek, efendim HSYK
işte çoğulcu bir yapıya kavuşacak, HSYK’nın içine de demokrasi gelecek.”
denilen HSYK tamamen Adalet Bakanlığının bir birimi hâline getirildi. Orada
şunu duyuyorduk zaman zaman: İşte HSYK toplantıları sırasında bu hâkim ve
savcılarla ilgili kararname gündeme geldiğinde “Efendim, devam eden davaların
hâkimleri değişir mi? İşte onlar bak o dosyalara vâkıflar, onları nasıl
değiştireceksiniz?” gibi eleştiriler vardı. Ama yeni yapı geldikten sonra her
gün, duruşmadan bir gün evvel arkadaşlar, bir gün evvel, bir ülkede hâkimler ve
savcılar yer değiştiriyor. Bununla ilgili kimsenin bir şey söylediği yok,
yazdığı da yok.
Şimdi
bunları niye söylüyorum? İşte işin özü bu. Ardından ne geldi? İşte bu yasa
tasarısı geldi değerli arkadaşlar. Şimdi bu yasa tasarısında, az önce ben Sayın
Bekir Bozdağ’ı burada izliyorum, dikkatle izliyorum. Nedense Sayın Bozdağ bu
tarafa bakmıyor. Yani AKP sıralarına bakıyor. Niye bu tarafa bakmıyor? Şunu biliyor,
çok iyi biliyor şunu: “Ya, biz referandumda milletimizi kandırdık ama
milletvekillerini falan kandıracak hâlimiz yok!” Onu o da biliyor. Yani burada
çıkmış, efendim, işte zamanaşımına uğruyor dosyalar. İşte efendim hâkimlerin
iki dakika dört saniye dosyaları inceleme süresi var. İşte o kadar çok dosyalar
birikmiş ki. İşte efendim bunun aşılması için, bu iş yükünün ortadan
kaldırılması için, daire sayısının artırılması, hâkimlerin sayısının
artırılması gerekiyormuş! Yani adama sorarlar. Ben de so-ruyorum: Değerli
arkadaşlar, Yargıtayda 30’u aşkın hâkim boşaldığı zaman, 33 tane hâkim
boşaldığı zaman aylarca seçimi yaptırmayan kimdi? Yani o zaman o hâkimlere iki
dakika dört saniyelik inceleme süresi düşmüyor muydu? Yani ben hatırlıyorum o
günleri, ne oldu o günlerde? Müsteşar hakkında –yani Fahri Kasırga’ydı bildiğim
kadarıyla- suç duyurusunda bulunuldu da ancak ondan sonra toplantı yapıldı,
aylar sonra. Yani niyetin üzüm yemek olmadığı aslında aşikâr.
Sade
o da değil değerli arkadaşlar, yani onun dışında o kadar çok şey var ki
söylenecek. Tabii, ilk bölümle ilgili maddeler daha çok Danıştayın yapısıyla
ilgili. Yani Danıştayla ilgili bir şeyler de söylemek istiyorum. Aslında
iktidarın asıl hedefi Danıştay. Yani Yargıtay mutlaka; Yargıtayla ilgili de
ikinci bölümdeki maddelerde onlar da görüşülecek ama değerli arkadaşlar, asıl
hedef Danıştay.
Niye
Danıştay? Bakın, daha değil, sanıyorum geçtiğimiz günlerde -iki hafta olmuş
olabilir, iki haftayı geçmedi belki de- ALES sınavında, biliyorsunuz, işte,
YÖK’ün aldığı bir karar vardı, o kararla ilgili olarak Danıştay, bir yürütmenin
durdurulması kararı verdi. Yani YÖK’ün aldığı karar gereği “Sınava başı kapalı
olan öğrenciler katılabilir.” şeklinde. Danıştayın verdiği yürütmeyi durdurma
kararı sınav güvenliğine yönelik bir karardı. Sayın Başbakanın ilk demeci “Bu
karar hukuksuzdur.” dedi değerli arkadaşlar.
Bakın,
bir iki tane daha örnek vereceğim, Sayın Başbakan ne demiş; 15 Ağustos 2010
tarihinde Sakarya’da, Tam Gün Yasası’nın iptalinden sonra orada çıkmış demiş
ki: “Anayasa Mahkemesi ve Danıştayın kimi kararları bizi çıldırtmıştı.”
Aynı
şekilde, yine bu YÖK’ün üniversiteye girişte kat sayıyla ilgili bir kararı
vardı, biliyorsunuz, Danıştayın YÖK’ün bu kararına karşı. Orada da Başbakan “Bu
karar tamamıyla ideolojik bir karardır. Böyle ideolojik kararları anlamakta
zorlanıyoruz.” demiş, “Bunun kabul edilebilir hiçbir tarafı yok.” demiş.
Yani
bununla ilgili olarak, yani görevini yapan bir mahkemeye “İdeolojik karar
veriyorsun sen; ben senin kararını tanımıyorum, bu karar hukuksuzdur, kabul
edilebilir hiçbir yanı yoktur.” diyen bir Başbakanımız var. Sade o değil tabii,
AKP sözcülerinin tümü de bunu söylüyor.
Şimdi,
AKP’den çıkan arkadaşlarımız şunu söylüyorlar: “Dosyalar zaman aşımına uğruyor.
Bu dosyalar, işte efendim, Yargıtayda veya işte Danıştayda görülmezse
vatandaşlarımız hak kaybına uğrayacaklar.”
Değerli
arkadaşlar, Danıştayda zaman aşımı yani idari yargıda zaman aşımı, hak düşürücü
süre diye bir şey yok davalar görülürken, sadece davalar açılırken; dava
açılırken vatandaş zamanla davasını açar açar ama onun dışında, bir dava idari
yargıda görülürken ne hak düşürücü süre var ne zaman aşımı var. Davaların
hiçbiri zaman aşımından düşmez. Değerli arkadaşlar, ne olur? Şu var: Orada da
zaten hukuk onun kurumsal olarak önlemini almış. Eğer gerçekten bir önlem
gerekiyorsa yürütmenin durdurulması dediğimiz bir hüküm var. İdari yargı,
Danıştay ve idari mahkemeler orada hak kaybı olacaksa, telafisi imkânsız bir
zararla karşılaşılacaksa yürütmenin durdurulması dediğimiz o önlem kararını
verebiliyor.
Danıştayda,
değerli arkadaşlar, hak düşürücü süre falan yok. Ne var? Danıştayda “Biz nasıl
ele geçiririz?” hesabı var. Şimdi 2 tane daire ilave ediliyor ama 2 tane
daireye 61 kişi, 61 tane Danıştayın yeni üyesi kadro olarak buraya veriliyor.
Değerli arkadaşlar, Danıştayda 95 kişi var. Bakın, 95 tane hâkim var. Bunların
bir kısmı idari, başkan, idari olanlar var; işte 89 -sanıyorum- görev yapan
hâkim var. Danıştayda 13 tane daire var. 13 dairede 95 tane hâkim var. 2 tane
daire ilave ediyorsunuz, bakın, 2 daire. Şimdi şunu anlarım: Daireye göre üye
atarsınız. Nedir o? 10-12 tane. Az önce Sayın Bozdağ burada sayılardan bahsetti.
İşte efendim 94’te, 2004’te Danıştayda 7 kişi ilave olmuş, efendim 5 kişi ilave
olmuş. Şimdi, değerli arkadaşlar, diyorum ya herkesi saf, kendisini akıllı
zannediyor Sayın Bozdağ. Yani 61 kişi birden ilave ediyorsunuz. Bunun tek amacı
var. Hesabı kitabı yapılmış, Sayın Bal’ın söylediği gibi.
Şunu
da söyleyeyim: Hani bazen çıkıp arkadaşlar Avrupa’dan güzel örnekler
veriyorlar. Almanya’da Danıştayın üye sayısı ne kadar? Yani Alman Danıştayından
bahsediyorum. 70 kişilik kadrosu var. Fransa’da 86, İtalya’da 88 kadrosu var
değerli arkadaşlar. Bizde bu sayı 156 oluyor; 95, 61 daha 156 oluyor. Yani
burada gelen maddelerle şunu görüyoruz: Aslında amaç Danıştayın yapısını ele
geçirmek. Bunun için kılıf nasıl bulunmuş? “Biz sayıyı artırmak için bir
daireyi ikiye bölelim; mahkeme içinde mahkeme, daire içinde daire yapalım yani
bir daire içerisinde iki heyet olarak çalıştıralım. Bu şekilde de bu sayıyı
artırmanın kılıfını bulalım.” yöntemine gitmiş arkadaşlarımız. Ne Danıştayın
tarihinde ne Türkiye’de böyle bir hüküm, değerli arkadaşlar, bugüne kadar hiç
olmamış yani bir mahkeme içerisinde 2 tane dairenin çalışması hiçbir şekilde
söz konusu değil. Tek amaç, belirttiğim gibi, Danıştayı ele geçirmek.
Burada,
bir zamanlar milletvekillerini direnişe çağıran bir hatibin 2001 yılındaki bir
konuşmasını sizlere hızlıca okumak istiyorum. Milletvekillerini direnişe
çağırmış kendisi, ben öyle gördüm. Diyor ki: “Bu Meclisi milletin Meclisinden
çıkarmak isteyen iradeye hayır demenin günü de, zamanı da, saati de şu
dakikalardır. Büyük filozof Sartori, demokrasisini ara verdirerek kazaya
uğratan ülkeler için aynen şöyle diyordu: ‘Parmakların akılları olsaydı,
demokrasiyi yutan ejderhalar türemezdi.’ Zafer parmakların değil, milletin
olacaktır.”
Değerli
arkadaşlar, bu metni Sayın Ahmet İyimaya 2001 yılında bu Meclis kürsüsünden
okumuş. Yani parmak demokrasisine hayır diyerek milletvekillerini direnişe
çağırıyorum demiş. (CHP sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RAHMİ
GÜNER (Ordu) – Duymuyor.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Dibek.
Birinci
bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Rıdvan
Yalçın, Ordu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP
GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
610 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının
birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Konuşmamın başında, yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, hukuk hayatımıza, siyasi hayatımıza önemli etkileri olabilecek
ciddiyette bir kanun tasarısını görüşüyoruz. Kamuoyunun büyük beklentiler
içerisinde, dört gözle beklediği torba kanunun geri çekilerek bu kanunun
alelacele görüşülmek istenmesindeki muradı açıkçası anlamakta zorlanıyorum. Bu
acaba Sayın Bakanın seçim takvimiyle beraber görevinden ayrılacak olmasından mı
kaynaklanıyor, yoksa bugün grupların olması sebebiyle gündemin doluluğundan mı
istifade edilmek isteniyor, doğrusu kamuoyunun takdirine bırakıyorum.
Değerli
arkadaşlar, daha önce de bu kürsüde birçok kez ifade ettim, özellikle Sayın
Meclis Başkan Vekilimizin dikkatine sunuyorum: Burada on beş maddelik bir
kanunu, altı ayrı kanunda değişiklik yapan, Yargıtay Kanunu, Danıştay Kanunu,
HSYK Kanunu, ilk derece mahkemelerine ilişkin kanun gibi altı ayrı kanunda
değişiklik yapılan, bir, on beş maddelik kanunu temel kanun olarak görüşüyoruz.
Bu açık bir İç Tüzük ihlalidir ve maalesef bu İç Tüzük ihlali artık bir yol
hâline, usul hâline gelmiştir. Bu konuda Meclis Başkanlığımızın bir tedbir
geliştirmesi gerektiğine inanıyorum. Buraya örneğin üç maddelik bir kanun gelse
de, yine grup önerisiyle temel kanun olarak görüşülmek istense buna da müdahale
etmeyecek misiniz? Böyle bir yolu açmamak gerektiğini düşünüyorum.
Bir
eleştirimiz de Komisyon Başkanımıza var bu hususta. Şimdi, değerli
milletvekilleri, birçok konuşmacı söyledi, 2008 yılında Komisyonda görüştüğümüz
bir Yargıtay kanunu vardı. Bugün yaptığımızın tam tersi bir işlem öngören,
Yargıtay üye sayısını 250’den 150’ye indirmeyi öngören bir kanun tasarısı
vardı. Şimdi, bu tasarı Komisyonda hâlen derdest durmasına rağmen bu tasarıyla,
şimdi görüştüğümüz tasarıyla neden birleştirilmemiştir? Yine, bu kanun
içerisinde Adli Tıpla ilgili düzenlemeler var. Bizim, milletvekilleri olarak,
MHP milletvekilleri olarak Adli Tıp Kurumunun -ki bir bilirkişilik kurumudur-
yapısının özerkleştirilmesine ilişkin bir kanun teklifimiz var, bu kanunla
neden birleştirilmemiştir? Bunu, Komisyon Başkanımız “Benim kişisel
takdirimdir.” diye açıklayamaz, İç Tüzük bütün Meclisi bağladığı gibi Sayın
Komisyon Başkanımızı da bağlamaktadır.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, tasarının teknik detayları konuşuldu. Özeti; yüksek
yargı organlarında yeni daireler kuruyorsunuz, yeni üyeler atıyorsunuz, ilave
ediyorsunuz, iki heyetli çalışma sistemi getiriyorsunuz, Adli Tıpta özlük
haklarını iyileştiriyorsunuz. Daha önce ifade edilmedi, ayrıca, hâkim, savcılar
bakımından, bir, aslında, mahkeme bağışıklığı, tazminat bağışıklığı, tazminat
dokunulmazlığı getiriyorsunuz. Daha kötüsü -belki daha sonra vaktim kalmaz diye
şimdiden söyleyeyim- bunu yaparken hâkim, savcılara tazminat davası açılmasını
önlerken, değerli milletvekilleri, bu masuniyet içerisine adli müfettişleri,
adliye müfettişlerini ve HSYK müfettişlerini de ilave ediyorsunuz ve direkt
devlete dava açılma mecburiyetini, bu görevlilerin, bir görevi kötüye kullanma
suçundan mahkûmiyeti şartına bağlıyorsunuz. Yani şunu demek istiyorsunuz: “Sen
istediğin şahsı ihmalen tahliye etmezsen ya da ihmalen tutuklamazsan, ihmalle
bir adli hataya sebebiyet verirsen sorumlu olmayacaksın; benim hâkimim, benim
müfettişim istediği gibi karar versin, ben senin arkandayım.” mesajı
veriyorsunuz.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, yargıya ilişkin bir düzenlemenin bu Mecliste mutlaka
uzlaşmayla geçmesine olan ihtiyacı referandum sürecinde acı örneklerle yaşadık.
Türk toplumunu farklı eksenlerde ayrışmaya yönelttiniz, çatışmaya yönelttiniz.
Türk toplumu, Allah’tan, sağduyusuyla bu oyunlara gelmedi. Şimdi, tekrar ciddi
bir seçim atmosferine girdiğimiz bir dönemde, seçim geriliminin yaşandığı bir
dönemde, hiç de aslında uygun olmayan bir atmosferde bu kanunu gelip burada
dayatıyorsunuz.
Arkadaşlar,
bir siyasi karar... Onun taraftarı olur, karşıtları olur, seven olur, sevmeyen
olur ama bir adli kararın, bir mahkeme kararının böyle bir lüksü yoktur. Bir
mahkeme kararı, ondan doğrudan etkilenmeyen herkesin vicdanında ortak kanaate
dönüşürse bunun bir anlamı olur. Onun için, yargı üzerindeki verilecek
kararların da mutlaka bu çerçevede bir uyum içerisinde, uzlaşı içerisinde
geçmesine çok ciddi bir ihtiyaç vardır.
Şimdi,
değerli arkadaşlar, özellikle bir şeyi ifade etmek istiyorum: Milliyetçi
Hareket Partisi bu tasarı üzerinden kamuoyunda birtakım odaklarca
eleştiriliyor. Şimdi, 2 milyona yakın, Yargıtayda dosya beklemekteyken, bu
dosyaların tarafları, avukatları bu dosyaların bir an önce dönüşünü
beklemekteyken, bu acil ihtiyaç toplumun önündeyken, biz neyi söylemek
istiyoruz? Bu konuda özellikle sözlerime dikkat kesilmenizi istirham ediyorum.
Ben avukatlığı bırakalı dört sene oldu, beş yıl önce temyiz ettiğim dosyaların
tebliğnamesi şimdi geliyor. Evet, böyle bir sıkıntı vardır Türkiye’de,
gerçekten de yüksek yargı tıkanmıştır. Hangi milletvekili bu Meclis çatısı
altında, Yargıtayda 2 milyona yakın dosyanın varlığını bile bile, bunu
kolaylaştıracak bir çözümün karşısında olabilir? O hâlde bu önermeye verilecek
cevap evetse, iktidar grubunun bu oluşmuş ortak hassasiyet ortadayken niye bu
endişeler ifade ediliyor diye düşünmesi gerekmez mi? Burada oluşan hassasiyete
bir kulak kesilmesi gerekmez mi?
Değerli
milletvekilleri, neticede sizin kastınız o olabilir bu olabilir. Milliyetçi
Hareket Partisi olarak biz yüksek yargıda bir mevzi kaybetme endişesi
taşımadığımız gibi, bir mevzi kazanma kaygısıyla da hareket ediyor değiliz. Biz
burada kamuoyunun, Türk toplumunun önemli bir kesiminin endişelerini ifade
ediyoruz. Bunlar bizim şahsi kaprislerimiz değil. Onun için, gelin, yüksek
yargıda ele geçirme polemiklerinin yaşanmasına yol açmayın. Yüksek yargıda
geçmişte, maalesef bu sözler kullanıldı, birtakım mezhepsel yakıştırmalar
yapıldı, birtakım ideolojik yakıştırmalar yapıldı. Bu tartışmalara meydan
vermeden mevcut tıkanılmışlığı çözecek bir objektif arayış içerisinde olalım.
Bunu
nasıl yapabiliriz? Arkadaşlar, Milliyetçi Hareket Partisi olarak komisyonda da
ifade ettik. Hiçbir yasal engeli yok, hiçbir anayasal engeli yok. Burada bir
geçici görevlendirme usulüyle bu tıkanıklığı aşacak bir yöntem pek tabii
uygulanabilir. Sayın Bakan Anayasa’ya aykırı olduğunu ifade etti. Bu doğru
değil. Biz bir illa geçici üyelik seçiminden bahsetmiyoruz. Belki geçici üyelik
seçiminden bahsediyor olsak, belki bir Anayasa değişikliğine ihtiyaç olabilir
ama Anayasa’nın neresinde yüksek yargıda geçici görevlendirme yapılmaz diye
yazıyor? Böyle bir şey olabilir mi?
Pek
tabii, bugün bu dayattığınız ve toplumda farklı ayrışmalara, farklı çatışmalara
yol açacak ve hayata geçtiğinde yüksek yargıda ciddi tartışmalara sebep olacak,
oraya görevlendirilecek hâkim, savcı arkadaşlarımızın hiç hak etmedikleri
hâlde, göreve başladıklarında bir ötekileştirmeyle, sanki oraya iktidar
tarafından görevli gönderilmiş olma gibi bir bakış açısıyla mahkûm edileceği
bir durum yerine, arkadaşlar, gelin, şu düzenlemeyi, istirham ediyorum, geri çekin.
Biz çözüm istiyoruz. Biz yüksek yargıdaki tıkanıklık çözülsün istiyoruz.
Vatandaşımız hakkına, hukukuna erken kavuşsun istiyoruz ama bunun yöntemi bu
değil. Biz uzlaşmaya hazırız. Bir geçici görevlendirme şeklinde olacak bir
yöntemi tartışmaya, müzakereye hazırız.
Değerli
arkadaşlar, bütün bunları yapmak yerine Hizbullah tahliyelerini, vahşi
cinayetlerin sanıklarının tahliyelerini bir fırsat, bir gerekçe bulup yüksek
yargıdaki operasyona bir malzeme yapmaya çalışıyorsunuz.
Arkadaşlar,
daha önceki 102’nci maddenin yürürlüğünü iki üç kez ertelediniz. Şimdi de bunu
yapma imkânınız varken, bile bile, öngörülebilir şekilde bu tahliyelerin
olmasını sağlayıp şimdi bundan bir siyasi fayda, çıkar sağlamaya
çalışıyorsunuz.
Arkadaşlar,
bir teğmen olayı yaşandı. Gencecik, cumhuriyet sevdalısı bir teğmenin
telefonuna bir terör örgütü mensubunun rehberi yüklendi. Bunun kamu
vicdanındaki karşılığını bir kenara koyalım, o çocuğun, o gencecik, pırıl pırıl
delikanlının istikbalini mahvettiniz. Şimdi bunu neden örnek veriyorum? Bu olay
üzerinden baktığımızda, özellikle siyaseti maniple edecek birtakım davalarda
acaba kaç tane daha benzer delil üretilmiştir? Bu kuşkuyu bütün kamuoyu
yaşıyor. Onun için, bu tartışmalara meydan vermeyecek bir iklime ihtiyaç
vardır. Milliyetçi Hareket Partisi bu iklimin oluşumunda katkıya hazırdır.
Bu
düşüncelerle teşekkür ediyor; rüzgâr ekmeyin, fırtına biçersiniz diyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, şu anda TRT 3’te, görüştüğümüz tasarının adını
düzgün yazmıyorlar.
BAŞKAN
– Ne diye yazıyorlar Sayın İnce? Düzelttirelim hemen Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bunun adı “Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı.” Bu şekilde yazılması lazım. “Yargıtay ve Danıştay Üyelerinin
Sayısının Arttırılması Kanun Tasarısı” diye yazıyor. Böyle bir tasarı yoktur.
BAŞKAN
– Sayın İnce, hemen düzelttiriyorum, eğer öyle ise hemen düzelttiriyorum.
Bölüm
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Nezir Karabaş,
Bitlis Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP
GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, tabii bu yüksek yargı kurumlarının yapısının değiştirilmesi,
daha önce de Anayasa tartışmaları döneminde Anayasa Mahkemesi üyelerinin
yapısının değişmesiyle ilgili ciddi tartışmalar yaşandı, hem yüksek yargı
üyeleri arasında hem barolar arasında hem de iktidar-muhalefet partileri
arasında ciddi tartışmalar yaşandı. Ancak biz ne AKP gibi ne de CHP gibi ne de
bazı yüksek yargı organları gibi düşünüyoruz. Sorun yüksek yargı organlarının
kimin taraftarı olması değil, sorun sayıları da değil. Sorun, Türkiye’de,
Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan bu yana hukuku, kanunları, yasaları ve
adaleti ne kadar önemsediği, toplumu, bireyleri nereye koyduğu, devleti nasıl
tanımladığıyla ilgili bir olaydır. Türkiye’de esas olan devlettir. Devlet
kutsal ve yücedir, devlet babadır. Herkes devlete biat etmek zorundadır.
Devletin çıkarlarını koruma esastır. Burada toplumun, bireylerin, kesimlerin,
inançların çıkarları çok önemli değil. Nitekim, Türkiye’de yargı mensupları,
hâkimler ve savcılar arasında yapılan bir ankette, yüzde 70’e yakını,
verdikleri cevapta, yargılama yaptıklarında, karar verdiklerinde esas aldıkları
devletin bekasıdır. Yani bireyler, bireylerin hukuk karşısındaki durumu,
onların hakkının, hukukunun sağlanması ikinci planda gelir, devlet birinci
planda gelir.
Değerli
milletvekilleri, kanunda bir gerekçe yazılmış, Sayın İyimaya yazdığını
söylüyor. Gerçekten güzel bir gerekçe. Yani en gelişkin demokraside, eğer bir
kanun tasarısında, özellikle yüksek yargının yapısıyla ilgili yapılması gereken
değişikliklerde bir gerekçe yazılacaksa bu kadar güzel yazılır. Ama önemli
olan, bunları söyleyen ülkede gerçekleşenlerdir.
Şimdi,
gerekçede diyor ki: “Devlete karşı güven duygusunun zedelenmemesi için
bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı sisteminin varlığı tartışılmaz
bir gerekliliktir.” Peki, hâkim ve savcıların yüzde 70’e yakınının “Benim esas
ağırlığım devletin bekasıdır.” dediği bir ülkede bu söylemlerin ne kadar anlamı
vardır?
Yine
“Toplumun yargı organlarına olan güveninin korunabilmesi, hakkın gerçek sahibine
bir an önce teslimi ve tarafların tatmini için yargılamanın makul süre içinde
bitirilmesi gerekir.” diyor. Evet, bu da temel hukuksal gerekçelerden biri.
Demokrasinin, hukukun esas olduğu ülkelerde bu geçerlidir. Nitekim AİHM de hem
Türkiye’yle ilgili hem diğer ülkelerle ilgili birçok zaman bu temelde ağırlıklı
ceza vermiştir ama bunu söyleyen Adalet Komisyonu Başkanı Türkiye Büyük Millet
Meclisinin Adalet Komisyonu Başkanı ve Türkiye’de birçok dava zamanaşımına
uğruyorken gecikmelerden dolayı, yine on yıl süre içinde karar verilmediği için
birçok katliama imza atmış kişiler tahliye oluyor ve yine AİHM’de en çok cezayı
Türkiye yiyor ve bir çoğunu da adaletin gecikmesiyle ilgili yiyor.
Yine
bununla ilgili -bu temel hak- ilk yazılı Anayasa olarak bilinen 19 Haziran 1215
tarihli Magna Carta da “Kimseye hakkı ve adaleti satmayacağız, men etmeyeceğiz
ve geciktirmeyeceğiz.” diyor. Peki, bu ülkede birileri Kürt olduğu için,
birileri sosyalist olduğu için, birileri belli dönemlerde dindar oldukları
için, dinî bir devlet kurmak istedikleri için, diğerleri çeşitli gerekçelerle
men edildiler yani hak, hukuk, adalet onlar için tanınmadı, “Siz bu hakları
talep edemezsiniz.” denildi. Belki bu yüksek sesle yargı organları tarafından
söylenmedi ama verilen kararlarda, yapılan uygulamalarda ve mahkeme
sonuçlarında bunlar bire bir görüldü.
Şimdi,
burada hukuku, adaleti, Türkiye Cumhuriyeti yargısının bugüne kadarki
işleyişini tartışıyoruz. Teknik konular elbette önemli fakat bu ülkede ne
yeterince hukuk fakültesi olmadığı için ne de yeterince hâkim ve savcı göreve
alma koşulları olmadığı için adalet gerçekleşmemiş değil. Adaletin
gerçekleşmesi, hakkın, hukukun herkese eşit uygulanması ve demokratik zihniyetin
oturması bu devletin, hükûmetlerin ve bugün de AKP’nin çok derdi olmamış.
Şimdi,
belki “Alakası yok.” denilecek ama bu zihniyeti açıkça ortaya koyuyor,
Mutki’deki toplu mezarlarla ilgili Jandarma Genel Komutanlığının yaptığı
açıklamayı size okuyacağım. Jandarma Genel Komutanlığı bir açıklama yapıyor,
diyor ki: “a) Mutki ilçesi Çaygeçit köyünde, 08-09 Eylül 1999 tarihinde meydana
gelen çatışmada ölü olarak ele geçirilen 15 teröristten 13’ünün otopsileri
Mutki Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılmış ve Cumhuriyet Başsavcılığınca defin
ruhsatı düzenlenerek, Mutki Belediyesince 09 Eylül 1999 tarihinde Bitlis-Mutki
ilçesi Kavakbaşı yolu Ziyaret mevkiinde defnedilmiştir.
b)
Mutki İlçesi Alatoprak köyü Kohan mezrası mevkiinde, 17 Eylül 1999 tarihinde
meydana gelen çatışmada ölü olarak ele geçirilen 2 teröristin de Mutki
Cumhuriyet Başsavcılığınca otopsileri yapılmış ve aynı şekilde defin ruhsatı
düzenlenerek, Mutki Belediyesince 18 Eylül 1999 tarihinde aynı yere
defnedildikleri tespit edilmiştir.
c)
Bu olaylara ait soruşturma dosyaları Mutki Cumhuriyet Başsavcılığınca
düzenlenen, Hazırlık No:1999/109, Fezleke No:1999/15 sayılı fezleke ile olay
tarihi itibarıyla Van Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına
gönderilmiştir.”
Şimdi,
bu ne anlama geliyor? Bir defa bu öldürülenler sivil falan değil, terörist.”
diyor. Şimdi, burada jandarma var, “Teröristleri öldürdüm.” diyor; Cumhuriyet
Başsavcısı var, otopsi yapılmış; belediye var, devletin, oradaki idarenin başı,
bir kamu kurumunun başı, tüm Türkiye'deki
yasalara rağmen, hem Anayasa hem yasalar hem Birleşmiş Milletler ve
kabul ettiği Avrupa hukuku kuralları varken “Bunlar belediye tarafından
defnedildi.” diyor. Defnedilme… Nitekim cenazeler çıkarıldı -basından hepiniz
izliyorsunuz- bir toplu mezarda 12 kişinin kemiği ve diğer toplu mezarda 6
kişinin kemikleri ve çöplükte ve ilk açılan mezarda 12 kişiden 9’u -sivil
vatandaşlar tarafından da dile getiriliyor- giysileriyle beraber.
Peki,
değerli milletvekilleri, insanlıkta, İslamiyet’te, Anayasa’mızda, yasalarımızda
ve kabul ettiğimiz diğer uluslararası hukukta böyle bir defin olur mu?
“Öldürülen terörist, her şeyi yapabilirsiniz.” Bunu kim söylüyor? Jandarma
Genel Komutanı. Geçenlerde Arif Doğan şunu söylemişti Mutki’yle ilgili: “Onlar
teröristti. Bir de onlar için mezar mı yapacaktık?” Peki, bu zihniyetin olduğu,
jandarmanın bu tür işlem yaptığı, Cumhuriyet Başsavcılığının otopsi yaptığı ve
işlem yaptığı ve o dönemdeki Devlet Güvenlik Mahkemesi, bugünkü özel yetkili
ağır ceza mahkemelerinde dosyası olan bu insanların olduğu bir yerde hiçbir
savcıdan, hâkimden, Adalet Bakanından, Adalet Komisyonu Başkanından, AKP
İktidarından ses çıkmıyorken biz burada hangi adaleti tartışıyoruz, hangi
hukuku tartışıyoruz? Adil olacak mıyız olmayacak mıyız? Bu ülkede “adalet” ve “hukuk”
dediğimiz zaman ayrım gözetmeden, dini, kimliği ne olursa olsun Türkiye
Cumhuriyeti vatandaşlarının tümüne eşit davranacak mıyız davranmayacak mıyız?
Sorum budur değerli milletvekilleri.
Saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Bölüm
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ali Öztürk, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Öztürk. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK
PARTİ GRUBU ADINA ALİ ÖZTÜRK (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü
üzerinde grubum adına söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Yargıtay,
adliye mahkemelerince verilen ve kanunun başka bir adli yargı mercisine
bırakmadığı karar ve hükümlerin son inceleme mercisi olup Türkiye Cumhuriyeti
Anayasası’yla kurulan yüksek bir mahkemedir. Yargıtayın son yargı mercisi
olması nedeniyle verdiği kararlar, aynı zamanda içtihat hükmündedir. Bu yönüyle
de ilk derece mahkemelerine bir kanunun maddesinin yorumu yoluyla yol gösterici
niteliktedir.
Aslında,
yargılama faaliyeti, bir bütün olarak bakıldığında uyuşmazlıkların tarafsız,
adil, hızlı ve ucuz bir şekilde çözüme kavuşturulmasıdır. Bunu yaparken sosyal
ve hukuk devleti anlayışı esas olacaktır. Bireyin devlete olan güveni, hakkın
gerçek sahibine kısa sürede teslim edilmesiyle doğru orantılıdır. “Adalet
mülkün temelidir.” sözü de adalet-devlet bağlantısını bir cümleyle ve en
kuvvetli şekilde ifade etmektedir.
Değerli
arkadaşlar, yüksek yargı mensuplarınca yapılan açıklamalar ve basında da yer
alan o çirkin depo görüntülerine göre Yargıtay ve Danıştaydaki biriken iş
yükünün hiç yeni dosya gelmese dahi en az dört ila altı yıl içinde
bi-tirileceği ifade edilmektedir. Bu durum, Yargıtayın her dosyaya ayırması
gereken sürenin ayrılmamasına, dosyaların zamanaşımına uğramasına, adaletin
gecikmesine ve içtihat mahkemesi olma özelliğinin zedelenmesine sebep
ola-caktır. Bu nedenle, Yargıtay Başkanı 25 Nisan 2008 ve 27 Eylül 2008’de
Yargıtayda altı yeni daire kurulmasını yazıyla istemiştir. Kamuoyunda da
yargıdaki gecikmeler eleştirilmeye başlanmıştır. Hele, Yargıtayın bir suç
örgütü mensuplarını tahliye etmesi de eleştirileri fitillemiştir. Bu
eleştirilerden sonra da sorumlu aranmaya başlanmıştır. İşte tam da burada,
Hükûmet, getirilen bu tasarı ile yüksek mahkemelerdeki iş yükünü azaltmak için
tedbir almaktadır. Yargıtaya altı, Danıştaya iki yeni daire kurulması, her
dairede iki heyet oluşturulabilmesi ve buna göre yeteri kadar üye verilmesi
öngörülmektedir.
Aslında,
iş yükünün artması ile ilgili Hükûmet çok tedbir almıştır. Bunlardan bazılarını
saymak gerekirse: Hâkim sayısının artırılması, Adli Tıbbın yapısındaki
değişiklikler, UYAP projesi, personel sayısının artırılması, yeni adliye
binalarının yapılması ve hizmete sokulması, Kabahatler Kanunu’nun çıkartılması,
uzlaşma, iddianamenin iadesi, kamu davasının açılmasının ertelenmesi gibi, ceza
ve ceza muhakemesi sisteminde yenilikler yapılmıştır.
Objektif
eleştirilere her zaman açığız, herkesin de açık olması gerekir. Demokrasilerde
siyasi sorumluluk hükûmete aittir. Hükûmetin, siyasi partilerin
sorumluluklarını halk tayin eder. Yargı ancak yapılan yasaları uygulamakla
sorumludur. Eğer yargı siyasi sorumluluğu tespit etmeye kalkarsa o zaman
rejimin adı değişir. Biz, demokratik hukuk devleti anlayışının yerleşmesini
arzu ediyoruz. Öyleyse, adalet adına, adaletin ve hakkın hak sahibine teslimine
yardımcı olmak için bu tasarıyı bir fırsat olarak değerlendirmek gerekir.
Tasarı ile yeni bir mahkeme kurulmuyor, kurulmuş bir yapı içinde düzenleme
yapılmaktadır. Bir kimsenin kaybedilen hakkının telafisi hiçbir şekilde mümkün
değildir. Hiçbir mazeret de kaybolan hakkı geri getirmez ve kaybettireni de
haklı çıkarmaz. Tasarı ile devlete mali yük getirecek olması, inanın, bireyin
bir hakkından daha üstün de değildir.
Biliyoruz
ki hak, adalet ancak bağımsız yargı eliyle gerçekleşecektir. Artık, yandaş
yargı söylemlerine son verilmelidir. Her türlü kuruma karşı bağımsız ancak
vicdanına karşı bağımlı yargıyı oluşturmak hem yargı mensuplarının hem
siyasilerin ve hem kurumların ortak amacı olmalıdır diyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Öztürk.
Sayın
milletvekilleri, biraz önce, Sayın Muharrem İnce’nin, görüştüğümüz kanun
tasarısının farklı bir adla Türkiye Büyük Millet Meclisi Televizyonundan
geçtiği uyarısı üzerine müdahale edilerek tasarının sıra sayısındaki başlığıyla
yansıtılması sağlanmıştır. Tasarının içeriğinin belirtilmesi amacıyla
habercilik kaygısıyla yapıldığı anlaşılan farklı adlandırma yoluna gidilmemesi,
resmî başlığın kullanılması konusunda gereken uyarı yapılmıştır.
Şahsı
adına söz isteyen Muharrem İnce, Yalova Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
En
kolay, rakamlar üzerinden yalan söylenir. Hani bir söz vardır, “Rakamlar yalan
söylemez ama rakamlara yalan söyletilebilir.” diye.
Şimdi,
Sayın Bozdağ, şöyle bir konuşma yaptınız: Rakamlar verdiniz, sonra dediniz ki:
“Neşter atmak lazım. Eğer Yargıtayda bir dosyaya iki üç dakika zaman
ayrılıyorsa buraya neşter atmak lazım.” Doğru. Şimdi, ben size bir örnek
vereceğim acaba burada neşter atmak gerekecek mi? 2 ve 3 Temmuz 2005,
Cumhuriyet Halk Partisi boykot etmiş, girmemiş Meclise. Siz, AKP
milletvekilleriyle iki günde, on altı saat açık kalmış Meclis, 568 maddelik
kanun geçirmişsiniz. Yani hesapladım, 24 saniyede 1 madde geçirmişsiniz. Yani
Yargıtay 1 dosyayı 2,5-3 dakikada geçirmişse siz 24 saniyede 1 kanun
geçirmişsiniz. Siz Yargıyata beş çekersiniz!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Biz adaletliyiz.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – O zaman, bir neşter de buraya atmak lazım mı? Birincisi bu.
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Gelecek sefere bir neşter atarız!
MUHARREM
İNCE (Devamla) – İkincisi, bir sorum daha olacak size: Parlamento tarihinde on
beş maddelik bir tasarının temel yasa olarak görüşülmesinin bir başka örneği
var mı? Parlamento tarihinde bu var mı? 21’inci Dönem Parlamentosunda temel
yasa kullanılmış. Kaç kez kullanılmış? 7 kez kullanılmış, 22’nci Dönemde 29 kez
kullanmışsınız, 23’üncü Dönemde bu 41’incisi. Yani artık ara sıra kullanılan
bir istisnai durum genel bir durum hâline gelmiş. Bunları size hatırlatırım.
Parlamento tarihinde böyle bir olay yoktur.
Şimdi,
bir diğeri: Yani nasıl oluyor da insanlar aynaya bakmadan, kendilerine bakmadan
ve yaptıklarını, reddettiklerini görmeden buraya çıkıp “12 Eylülcülerden hesap
soracağız, darbeciler, faili meçhul cinayetler… “ diye bunları nasıl
konuşabiliyorlar, anlayabilmiş değilim. Yani az önce bir arkadaşımız çıktı,
faili meçhul cinayetlerden bahsediyor. Biz, Sabahattin Ali’den Hrant Dink’e
kadar, bu konuyu 5 kez bu Meclise getirdik, hepsini reddettiniz. Bakın, AKP
milletvekillerini uyarıyorum: Birazcık samimi olun. Biz, yarın, yine Danışma
Kuruluna faili meçhul cinayetleri getireceğiz. Bir daha ağzınıza almayın bunu.
Bakın, 6’ncıyı reddedeceksiniz, biliyorum. Yüreğiniz varsa, cesaretiniz varsa,
üstüne gidecek bilginiz varsa, gücünüz varsa, samimiyetiniz varsa akşamdan
uyarıyorum sizi, yarın Danışma Kurulunda, gelin, faili meçhul cinayetleri bu
Meclis araştırsın.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Ne zaman? İki ay kaldı.
MUHARREM
İNCE (Devamla) - Sonra hem burada reddedip em sonra televizyon ekranlarına
çıkıp şov yapmayın. Siz, 12 Eylülcülerden hesap soramazsınız ancak Kenan
Evren’in maaşına zam yaparsınız. Siz, faili meçhul cinayetleri
araştıramazsınız, üstüne gidemezsiniz çünkü o cesaret yok sizde.
Şimdi,
bakın, bir başka örnek: Sayın Başbakan, SSK’lıları görüyor, diyor ki: “Ben
damdan düşmüş birisiyim, ben de SSK emeklisiyim.” Bakıyoruz, Sayın Başbakan
milletvekili emeklisi, SSK emeklisi değil.
Sayın
Başbakan, Kars’a gidiyor, şehitlerle ilgili bir toplantı, Sayın Başbakan diyor
ki: “Benim dedem de şehitti.” Belge melge yok ortada. Bizim Amasya
Milletvekilimiz Sayın Ünsal soru önergesi verdi. Görelim böyle bir belgeyi. Ben
de benim ailemle ilgili böyle şeyler duyuyorum, dedemin dedesi gitmiş, gelmemiş
ama elde bir belge yok.
Şimdi,
Sayın Başbakan, en son “Cumartesi Anneleri”ni hatırladı, dedi ki: “Ben de
işkence gördüm.” Nerede görmüş işkence? Mehmet Metiner diyor ki… Bakın, bu
kitabı çok daha önce yazmış Mehmet Metiner, diyor ki: “Komutanın yanında Erdoğan
gayet neşeli görünüyordu. Yanlış hatırlamıyorsam ufak tefek şakalaşmalar da
yapıyorlardı.” Mehmet Metiner böyle yazıyor, Başbakan diyor ki: “Dize kadar su
içinde 6 kişiydik. 3 kişilik bir bankın üzerindeyiz, bir süre sonra yer
değiştiriyoruz, onlar oturuyor, biz suya giriyoruz. Bütün gece böyle, tuvalete
bile izin vermediler.” Hangisi doğru? Mehmet Metiner mi doğruyu söylüyor,
Başbakan mı doğruyu söylüyor?
İşkence
falan gören siz değildiniz, işkence gören 12 Eylülde bizim arkadaşlarımızdı.
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) – Sen var mıydın, sen?
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Bizim arkadaşlarımızdı, evet. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Devamla) – Siz işkenceyi ancak filmlerde görürsünüz, filmlerde.
BAŞKAN
– Sayın İnce, teşekkür ediyorum.
MUHARREM
İNCE (Devamla) – 12 Eylülcüler büyüttü, besledi, palazlandırdı sizi, böyle
geldiniz buralara. (CHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
FEVZİ
ŞANVERDİ (Hatay) – Haydi, haydi, haydi!
ÜNAL
KACIR (İstanbul) – Buraya millet getirdi, millet!
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mevlüt Akgün, Karaman Milletvekili.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Bir saniye, Sayın Akgün’e söz verdim Sayın Bozdağ.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Hanginiz işkence görmüş, bir çıksın meydana da görelim.
BAŞKAN
– Sayın Akgün’ün konuşmasından sonra dinleyeceğim Sayın Bozdağ.
MUHARREM
İNCE (Yalova) - Hanginiz işkence gördünüz? Gelin, bir görelim.
BAŞKAN
- Sayın Akgün, buyurun lütfen.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkan, şimdi, grup başkan…
BAŞKAN
- Dinleyeceğim Sayın Bozdağ.
MEVLÜT
AKGÜN (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan
kanun üzerinde şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyeti saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, makul sürede yargılanma hakkı, en önemli insan haklarından
birisidir. Bağımsız, tarafsız, adil ve hızlı işleyen bir yargı sisteminin
varlığı, devlete olan güven duygusunu pekiştirecektir. Anayasa’mızın 141’inci
maddesi “Davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılması,
yargının görevidir.” der. İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair
Sözleşme’nin 6’ncı maddesi ise adil yargılanma hakkından bahsederken bunun en
önemli unsurlarından birisi olarak yargılamanın makul süre içerisinde
bitirilmesi ilkesini ortaya koymaktadır. Bu bakımdan, toplumun devlete ve yargı
organlarına olan güveninin korunabilmesi, hakkın gerçek sahibine bir an önce
tesliminin sağlanması için, uyuşmazlıklar kısa sürede bitirilmelidir. Kaldı ki
hepimiz, geciken adaletin adalet olmadığını her defasında söylüyoruz ancak
bugün bir temyiz dosyasının yüksek yargıda incelenebilmesi için en azından üç
beş yılın geçmesi gerektiği düşünülürse “Geciken adalet adalet değil ama adaletin
hiç gelmemesinden evladır.” türküsü maalesef söylenir olmuştur.
Değerli
arkadaşlarım, muhalefet partilerimizin bu tasarıya niçin karşı çıktıklarını
hâlâ anlayabilmiş değilim. Yargının ağır iş yükü altında ezildiğini hepimiz
söylüyoruz. 2009 yılında sadece Yargıtayın bakması gereken dosya sayısının
toplam 1 milyon 670 bin olduğu ifade edilmektedir.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sekiz senedir niye düzeltmediniz, sekiz senedir?
MEVLÜT
AKGÜN (Devamla) - Danıştayda da 2009 yılında toplam 273 bin 608 dosya bulunmakta
olduğu ifade edilmiştir.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kimi kime şikâyet ediyorsun?
MEVLÜT
AKGÜN (Devamla) - Yargıtayda üye başına 4.393 dosya düşmektedir, Danıştayda ise
üye başına 2.880 dosya düşmektedir. Bu tablo, çok vahim bir tablodur. Bu kadar
iş yükü altında çalışan mahkemelerin ve hâkimlerin hata yapması kaçınılmazdır.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Bu sizin başarı karneniz! İşte, bu sizin başarı
karneniz!
MEVLÜT
AKGÜN (Devamla) – Yüksek mahkemelerin yapacağı hatalar ise toplumda adalete olan
güven duygusunu sarsacaktır. Günümüzde bu hataların örneklerine, maalesef,
sıkça şahit olmaktayız.
Değerli
arkadaşlarım, bir diğer vahim durum da iş yükü nedeniyle 2010 yılında 18 bini
aşan dosyanın zaman aşımına uğramış olmasıdır. Maalesef, zaman aşımı nedeniyle
binlerce insan hak kaybına uğramaktadır. Bazı suçlular da, yine maalesef,
adaletin pençesinden haksız yere kurtulmaktadır.
Yargıtayda
bir ceza dosyasının karara bağlanma süresi 1.042 günü bulmaktadır. Hukuk
mahkemelerinde ise bu süre 230 günü buluyor. Bu süreler dikkate alındığı zaman,
toplumdaki adalet duygusunun sağlanması, değerli arkadaşlarım, mümkün değildir.
Bir
çarpıcı istatistik de şudur: Verilere göre, 10. Ceza Dairesinde bir dosyaya
bakmak için sadece 2,4 dakika ayrılıyor, 9. Hukuk Dairesinde ise 1,7 dakika
zaman ayrılabiliyor. Hakkaniyet sahibi insanlara sormak gerekir: Ne kadar iyi
yetişmiş olursa olsun, bu kadar kısa süre içerisinde bir mahkemenin, bir
hâkimin adil karar vermesi mümkün müdür?
Değerli
arkadaşlarım, bugün Yargıtay ve Danıştaya yeni hiçbir iş gelmese bile mevcut
dosyaların bitirilebilmesi için en az beş yıla ihtiyaç duyulduğu
belirtilmektedir. Bu iş yükü altında adalet dağıtmak mümkün değildir. Nitekim,
davaların yüksek mahkemeler önünde sürüncemede kalması şikâyetlere neden olmuş
ve Türkiye, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi nezdinde, makul süre aşıldığı
gerekçesiyle pek çok defa mahkûm edilmiştir.
Değerli
arkadaşlarım, peki, ne yapacağız? Aslında sorunun çözümü için yollar bellidir.
Öncelikle, mevcut tıkanmayı önlemek için Danıştay ve Yargıtayda yeni dairelerin
kurulmasına ihtiyaç duyulmaktadır. Nitekim, Yargıtay ve Danıştay başkanlarımız
adli yıl açış konuşmalarında bu hususu pek çok defa dile getirmişlerdir. Bizzat
Yargıtay 2008 yılında Adalet Bakanlığına iki kez yazı göndermek suretiyle daire
ve üye sayısının artırılmasını istemiştir. Yargıtay Başkanı Hasan Gerçeker
imzalı yazıda “3 hukuk, 3 ceza dairesinin kurulmasında kesin ve acil zorunluluk
vardır.” ifadesi yer almaktadır. Hâl böyle iken bugün ne değişti de Yargıtay ve
Danıştay ve de muhalefet partilerimiz tasarıya karşıdır, bunu anlamak mümkün
değildir. Sadece… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Akgün.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın Bozdağ.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – CHP adına konuşan Sayın Hatip, konuşması sırasında Sayın Grup
Başkanımızla alakalı birtakım ifadelerde bulunmuştur.
BAŞKAN
– O “birtakım ifadeler” nedir Sayın
Bozdağ? Ne söyledi?
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başbakanımızın işkence gördüğü şeklindeki ifadesinin
yalan olduğu şeklinde, dedesinin şehit
olmasıyla ilgili bilgilerle alakalı, yalan olduğu şeklinde
değerlendirmelerde bulunmuştur.
BAŞKAN
– Sayın Bozdağ, yeni bir sataşmaya mahal vermeden iki dakika süre veriyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ben “yalan” demedim, “Hangisi doğru?” dedim Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Bozdağ izah etsin efendim.
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
(Devam)
3.- Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ’ın,
Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Başbakana sataşması nedeniyle konuşması
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; tabii her zaman
söylüyoruz: Bu kürsü gerçekleri dile getirmek içindir ama sorular sorarak
gerçekleri saptırmak için değildir.
Şimdi
Sayın Başbakanımızın başından geçen olaylarla ilgili Sayın Başbakanımızın
ifadeleri var, bunlar da kayıtlarda. Şimdiye kadar bu ifadeleri, o kayıtların
muhatapları, hiçbirisi tekzip etmediler. Ne diyordu? O kayıtları iyi okumuş
olsaydı, sadece bir beyana bakarak değil. Sayın Başbakanımız İstanbul İl
Gençlik Kolları Başkanı olduğu bir zamanda… Ne zaman bu zaman? 12 Eylüle
takaddüm eden yıllarda. O zaman İstanbul İl Gençlik Kolları Başkanı ve
gözaltına alınıyor 6 arkadaşıyla beraber. İstanbul Metris’te tutulurken oradan
alınarak Fatih’teki emniyet amirliğine götürülüyor ve o sırada dört, beş günlük
süre içerisinde yaşanan olaylarla ilgilidir Sayın Başbakanımızın anlattığı.
Sayın
Mehmet Metiner’in anlattığı konu hangisidir? Açıklarsa… Sayın Başbakanımızın
cezaevinde geçirdiği yıllara ilişkin bir olayla 12 Eylülün öncesinde yaşanmış
bitmiş bir olayı ve o dönemde yaşanan bir olayı getirip karıştırıp Sayın
Başbakanın yalan söylediğini ima ederek birtakım sorular sormak bu gerçeği
değiştirmez. Sayın Başbakanımızın 12 Eylül öncesinde İstanbul İl Başkanı olduğu
dönemde yaşadığı bir olaydır. Metiner’in anlattığı olay başkadır.
Bir
başka şey, Sayın Başbakanımızın büyükbabasıyla ilgili -anne tarafından- şehit
olduğuna dair Sayın Başbakanımızın açıklamaları var. İsmini de veriyorum,
Kemal…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) - Hiç öyle bir şey yok.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Ben bakarım gözünüzün içine, ben yalan konuşmuyorum,
doğruları söylüyorum.
İsmi
Kemal Mutlu. Kars Valiliğiyle irtibata geçerseniz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – O zaman soyadı yok ki.
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Soyadı Kanunu var mıydı o zaman?
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – …size bütün kayıtları Kars Valiliği…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Nereden çıkardınız?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bozdağ.
BEKİR
BOZDAĞ (Devamla) – Ben teşekkür ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan… Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Buyurun Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ben “Sayın Başbakan yalan söylüyor.” demedim. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Bir saniye sayın milletvekilleri…
Sayın
İnce, ne söylediniz?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Ben “Sayın Başbakan yalan söylüyor.” demedim. Sayın Başbakanın
ifadesini söyledim, Mehmet Metiner’in ifadesini söyledim. “Hangisi doğru?”
dedim. Birisinden birisi doğru değil, ben bunu söyledim.
BEKİR
BOZDAĞ (Yozgat) – İkisi de doğru, ikisi de ayrı olay.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Tutanaklara
geçti Sayın İnce söyledikleriniz.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, İç Tüzük’ün 72’nci maddesine göre görüşmelere devam
edilmesine ilişkin bir önerge vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
İçtüzüğün
72. maddesi uyarınca, görüşülmekte olan 610 Sıra Sayılı Bazı Kanunlarda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 1. Bölümü üzerindeki görüşmelerin
devam ettirilmesini arz ve talep ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Turgut
Dibek Şevket Köse
Mersin Kırklareli Adıyaman
M.
Ali Özpolat Rasim
Çakır Malik Ecder
Özdemir
İstanbul Edirne Sivas
Hakkı
Suha Okay Ahmet Küçük Şahin Mengü
Ankara
Çanakkale Manisa
Ali
İhsan Köktürk Atila
Emek M. Rıza
Yalçınkaya
Zonguldak
Antalya Bartın
Rahmi
Güner
Ordu
Gerekçe:
Tasarı
siyasi iktidarın yargıyı şekillendirmeye yönelik girişimlerinin son
halkalarından biri niteliğindedir. Tasarının güdümlü bir yargı yaratarak,
kuvvetler ayrılığı ilkesinin tasfiyesini amaçladığına kuşku yoktur.
Siyasi
iktidar yine kendisinin yarattığı ve Hizbullah gibi suç örgütü üyelerinin
serbest kalmasına neden olan bir yasal düzenlemeyi gerekçe göstererek Danıştay
ve Yargıtay üzerinde oyun oynanmak istenmektedir.
Tasarı
siyasi iktidarın dayatması niteliğindedir. Siyasi iktidar Tasarıyı hazırlarken
Danıştay ve Yargıtay yetkililerinin görüşüne başvurmadığı gibi Barolar, YARSAV,
Yargıçlar ve Savcılar Sendikası gibi konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarının
da görüşlerini almamıştır. Dolayısıyla toplum kesimlerinin, konunun
taraflarının görüşlerini içermemesi salt Parlamento çoğunluğu ile geçirilmek
istenmesi açısından darbe süreçlerini aratmayacak yöntemlerle dayatıldığını
ortaya koymaktadır.
Tasarı,
zamanlaması, içeriği ve daha önce TBMM'ye sevk edilen tasarılarla çelişkileri
açısından siyasi iktidarın bugüne kadar yargı üzerinde oynadığı oyunların
suçüstü belgesi niteliğindedir. Bu gün Yargıtay ve Danıştay'ın işyükünü gerekçe
göstererek üye sayısını artırmaya çalışan siyasi iktidar, 2006 yılında TBMM'ye
sevk ettiği ve 2007 yılında Başbakanın imzası ile yenilediği hâlâ Adalet
Komisyonunda görüşülmeyi bekleyen Tasarıda Yargıtay'ın üye sayısının 250'den
150'ye düşürülmesini öngörmektedir. Niçin 2007 yılında Yargıtay'ın üye sayısı
düşürülmek istenirken, bugün Yargıtay'ın üye sayısı artırılmak istenmektedir?
Bu sorunun yanıtı yargı üzerinde oynanmak istenen oyunları gözler önüne
sermektedir. Anayasa değişikliğinin ardından gerçekleştirilen Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu üye seçimlerinde Adalet Bakanlığının listesinin
tamamının seçildiği düşünüldüğünde siyasi iktidarın niçin Yargıtay ve
Danıştay'ın üye sayısını artırmak istediği ortaya çıkmaktadır. Siyasi iktidarın
amacı yargı sürecini hızlandırmak değil, yargıyı kendine bağımlı kılmaktır.
Söz
konusu Tasarı öncesinde de siyasi iktidarın Yargıtay üye seçimlerine müdahale
etmiştir. 2007 yılının Mart ayında boş bulunan 23 Yargıtay üyeliği ile 6
Danıştay üyeliği için HSYK'da seçim yapılması Bakan Sayın Cemil Çiçek ile
dönemin müsteşarının toplantılara katılmamaları ile engellendi. Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu toplantıların sabote edilmesi üzerine, müsteşar hakkında
suç duyurusunda bulundu. Yani bu yaşananlar geçmişteki girişimlerin son ve
nihai halkasıdır.
Yargıtay
ve Danıştay'ın üye yapısı değiştirilirken, Geçici 1. madde ile Yargıtay'da
ihdas edilen üye kadrolarına seçim yapılmasından itibaren on beş gün içinde
Birinci Başkanlık Kurulunun yeniden belirlenmesi ve üyelerin hangi dairelerde
görev yapacağını, dairelerin iş durumunu ve ihtiyaçlarını göz önünde tutarak,
oluşturulan yeni Başkanlık Kurulunun belirlemesi" öngörülmüştür. Söz
konusu düzenleme yargının kurgulanmasına zemin oluşturacaktır. Siyasi iktidarın
niyetlerini ortaya koymaktadır. Uzmanlaşmayı da ortadan kaldıracak bu durum,
özel yargı düzenine geçişi amaçlamaktadır.
Hiçbir
yargısal görevleri olmayan Bakanlık müfettişlerinin de koruma altına alınması,
müfettişler üzerinden yürütülen baskılara zemin oluşturacaktır.
Son
derece önemli olan bu yasa tasarısının TBMM Adalet Komisyonunda yeterince
görüşülmesinin engellenmesi, çoğulcu değil çoğunlukçu anlayışın, bir
tezahürüdür. Siyasi iktidarın yasama organı üzerindeki tahakküm kurma ve
yargıyı dönüştürme girişimlerinin Anayasaya aykırı olduğuna ve Türkiye'yi daha
otoriter bir rejime sürüklediğine kuşku yoktur.
Yargıyı
siyasi iktidarın güdümüne sokmayı amaçlayan, erkler ayrılığını ortadan
kaldıracak düzenlemenin görüşmelerine devam edilmesi demokrasimizin geleceği
açısından son derece önem taşımaktadır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Bölüm
üzerinde on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın
Taner, Sayın Korkmaz, Sayın Çalış, Sayın Akkuş, Sayın Çelik, Sayın Şandır,
Sayın Köse, Sayın Köktürk, Sayın Özdemir, Sayın Cengiz.
Sayın
Taner, buyurun.
RECEP
TANER (Aydın) – Sayın Bakan, bugün dağıttığınız “Yargı Reformunun
Neresindeyiz?” isimli kitabın 34’üncü sayfasında belirttiğinize göre Yargıtay
ceza dairelerinde bir dosyanın bekleme süresi 2000 yılında 53 gün iken, 2009
yılında 399 güne çıkmış. Bunda acaba Yargıtaydan ve Danıştaydan yargı yükünün
artmasında aylarca atamadığınız yargı mensuplarının payı olduğunu düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Sayın Korkmaz, buyurun.
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, Anayasa alt komisyonunda görüşülen
Anayasa Mahkemesi Teşkilat Kanun Tasarısı’nda Anayasa Mahkemesi Başkanı ve
üyelerine astronomik maaşlar öngörülmektedir. Başkanın maaşı 9,5 milyar,
üyelere 8,7 milyar lira ücret verilmesi düşünülmektedir. Raportörler bile
Yargıtay ve Danıştay üyelerinden fazla maaş alır hâle gelmektedir.
1)
Yargı mensupları arasında adalet duygularını dumura uğratacak bu haksızlığı
nasıl telafi edeceksiniz?
2)
Gerçek yargıyı icra eden hâkim ve savcılar ve yüksek yargı mensupları
ücretlerine bir iyileştirme arkadan gelecek midir?
3)
İnsani yaşam kriterlerinden uzak ücretleriyle ciddi imkânsızlık içinde bulunan
infaz koruma memurlarının özlük haklarını ne zaman düzelteceksiniz?
4)
Bu tasarının siyasi sorumluluğu Adalet Bakanlığında olduğuna göre adalet
mensupları arasında adaletsizliği yasalaştıran Adalet Bakanlığı nasıl bir
adalet anlayışını temsil etmektedir?
BAŞKAN
– Sayın Çalış…
HASAN
ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Bakan, bölge istinaf mahkemelerinin kuruluşu yüksek
yargının yükünü azaltmak amacıyladır, bu açık ancak dört yıl olmasına rağmen,
yasal düzenlemenin yapılmasından bugüne bölge istinaf mahkemeleri niçin hayata
geçirilmemiştir?
Bu
bölge istinaf mahkemelerinin kurulmamasından dolayı on yıl zaman aşımını
geçirdiği için serbest bırakılan hükümlülerle, tutuklularla ilgili bir vicdani
rahatsızlık duyuyor musunuz? Bu konuda AKP İktidarının sorumluluğu yok mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Çalış.
Sayın
Akkuş…
AKİF
AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu
Kanunu’nda yapılan değişiklikle daha önce meslekten ihraç edilen hâkim ve
savcıların mesleğe dönüşü sağlanmıştır. Bugüne kadar kaç kişi ihracının
kalkmasını ve geri dönmeyi istemiştir? Bunlar kimlerdir? İsimlerini verebilir
misiniz?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Çelik…
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben
de 31/12/2010 tarihi itibarıyla ceza infaz kurumlarında mahkûm sayısı nedir,
tutuklu sayısı nedir?
Yargılama
sonucunda beraat eden tutukluların hüküm giyme oranı ne kadardır?
Bir
de cumhuriyet savcılarınca tutuklama talebiyle açılan davalardan mahkemece
tutuklama kararı verilenlerin oranı nedir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Şandır…
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, öncelikle, yüksek yargıda geçici görevlendirmeyi neden düşünmüyorsunuz?
Anayasa’nın neresine aykırı bu husus?
İkinci
sorum: Yargıtaydaki dosya yığılmasının sebebi, Hükûmetiniz tarafından çıkarılan
yeni Türk Ceza Kanunu’nda yaptığınız düzenlemeyle sanığın lehinde kullanma
sürecini başlatmış olmanız değil midir?
Üçüncü
soru: Diyorsunuz ki: İlk derece idare mahkemelerinde açılan dava sayısında her
geçen yıl düşme olmaktadır, sayısal olarak verdiniz. Bu sonuç AKP’nin
kadrolaşmasının itirafı değil midir?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köse…
ŞEVKET
KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, İstanbul İdare Mahkemesi üyesi İlhan Hanağası isimli üyenin, uzunca bir
süredir Başbakanlıkta görevli görülmekle birlikte, YÖK’te danışmanlık yaptığı
doğru mudur?
İkinci
sorum: TRT’de görev yapan hâkim ya da savcı var mıdır? Eğer var ise hangi
tarihte ve hangi mevzuat dayanak alınarak görevlendirilmiştir?
Üçüncü
sorum: Hukuksal danışmanlığın sadece ve sadece hukuk müşavirleri ve avukatlar
eliyle yapılması gerekirken, hâkim ve savcıların kurumların danışmanı hâline
getirilmesi meslek etiğiyle bağdaşır mı?
Teşekkür
ederim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Köktürk…
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Sayın Bakan, birinci sorum: İktidar olduğunuz 2002
yılında 59 bin olan tutuklu ve hükümlü sayısı sekiz yıllık iktidarınız
döneminde 120 bine çıkmış. Bunu da övündüğünüz başarılarınız arasında görüyor
musunuz?
İkinci
sorum: Yargıtay ve Danıştay dairelerinin görevlerinin yasayla belirlenmesi
Anayasa’mızın, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 6’ncı maddesinin ve tabii
hâkimlik ilkesinin zorunlu sonucudur. Ancak, siz, tasarıyla bunu kaldırarak
durum ve şartlara göre değiştirilen bir sistem getiriyorsunuz. Bu anlamda,
Yargıtaya ve Danıştaya gelen dosyaların niteliğine göre değişen özel daireler
yaratmayı hukuk devleti ilkesinin neresine koyuyorsunuz? Hukuk devleti
ilkesiyle nasıl bağdaştırıyorsunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Özdemir…
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın
Bakan, bir önceki bölümde sordum, tekraren bir kere daha –ısrarla- tutanaklara geçmesi için
soruyorum ve yanıtlamanız talebiyle soruyorum: Diyarbakır Cezaevinde tutuklu
bulunan Hizbullah terör örgütü üyelerine İnternet bağlantısı hakkını verdiniz
mi? Onlar eğitim amaçlı verilen bu hakkı bir başka sitelere girerek kullandılar
mı? Bu konuda Diyarbakır Cezaevinin 2010 Temmuzunda tutmuş olduğu bir tutanak
size ulaştı mı? Bu tutanak hakkında ne işlem yaptınız? Rica ediyorum, bu
sorunun yanıtlanmasını ve tutaklara geçmesini talep ediyorum.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum.
Sayın
Cengiz…
MUSTAFA
KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Bakan, Bakanlığınızla bağlantılı birçok kanun
Meclisten geçti, hâkim ve savcılar için de özlük haklarıyla ilgili
iyileştirmeler yapıldı ancak Bakanlığınıza bağlı en alt düzeyde ve zor
şartlarda hizmet veren, görev esnasında birçok kısıtlamayla birlikte görev ifa
etmeye çalışan, çoğu zaman psikolojik etkenlere karşı da mücadele eden infaz
koruma memuru yani gardiyan olarak da ifade ettiğimiz memurlara Bakanlığınızın
yeterli düzeyde ilgi, alakayı göstermediği ve özellikle çalışma koşullarının
iyileştirilmediği, tayin ve özlük hakları konusunda da Bakanlığınızın çok
yetersiz kaldığı görülmektedir.
1)
Özellikle bu bağlamda bu memur arkadaşlarımızın çalışma ve özlük haklarında bir
iyileştirme düşünüyor musunuz?
2)
2010 yılında kaç adet intihar oluşmuştur ve kaç adet intihara teşebbüs vakası
gerçekleşmiştir?
3)
Kaç adet infaz koruma memuru psikolojik tedavi
almıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Cengiz.
Sayın
Bakan, buyurun.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Başkanım, bir önceki turda da soru sorup cevap alamayan arkadaşlarım vardı
Sayın Özdemir gibi, müsaade ederseniz onlara da birkaç cevap vermek istiyorum.
Sayın
Uslu, “HSYK Genel Sekreterliği seçimlerinde oylama sonuçlarında en çok oy alan
değil, ikinciye görev verildi, niçin?” diye sordu. Oysa şu anda aldığım bilgi:
Oylamada 17 oy Yargıtay Savcısı Mehmet Kaya Bey’e çıkmış, 16 oy Engin Durnagöl
Bey’e çıkmış, 13 oy da Muzaffer Bayram Bey’e çıkmış, Genel Sekreterliğe de
Mehmet Kaya Beyefendi atanmış, dolayısıyla en fazla oyu alan adaya Genel
Sekreterlik görevi verildiğine dair bir bilgi var önümde, onu paylaşmak
istedim; bir.
İkincisi:
Sayın Özdemir “Diyarbakır Cezaevinde Hizbullah terör örgütü üyelerine
İnternet bağlantısı sağladınız mı?” diye
bir soru soruyor. Değerli arkadaşlar, herhangi bir örgüt üyesine özgü bir
İnternet bağlama, bir bilgisayar
kullandırma olayı söz konusu değildir. Ancak, Anayasa’mızın 42’nci maddesinde
düzenlenen eğitim hakkından hiç kimsenin mahrum bırakılamayacağı hükmü
gereğince Türkiye’deki tüm cezaevlerimizde, örgüt mensubu olsun olmasın,
tutuklu ve hükümlülerin eğitim hakkına saygı gereğince arzu edenlere uzaktan eğitim
sistemi uygulanmaktadır. Bu anlamda Diyarbakır Cezaevinde de bahsedilen örgüt
mensubu üyeleri uzaktan eğitim hakkını talep etmişlerdir ve bu haktan istifade
etmişlerdir. Cezaevindeki İnternet
bağlantılı bilgisayar üzerinden eğitim aldıkları fakültenin İnternetine
bağlanmışlar, cezaevi bilgisayarından değil ama bağlanılan bilgisayar üzerinden
gitmemeleri, girmemeleri gereken sitelere girmişlerdir. Ancak, bu girmelerinden
dolayı herhangi bir iletişim, görüntülü ya da sesli görüşme tespiti yapılamadığı
Diyarbakır Başsavcılığının bize gönderdiği bilgi notunda vardır. Bu, disiplin
soruşturmasını gerektiren bir işlemdir. Yapmamaları gereken bir işi yaptıkları
dolayısıyla bu hükümlü, tutuklulara ilişkin işlem yapılmıştır bahsedilen Temmuz
2010 tutanağına bağlı olarak. Ayrıca, bu eğitim faaliyeti esnasında denetim
yapması gereken cezaevi personeliyle ilgili olarak da ayrıca soruşturma
yapılmıştır. Sorunuzun cevabı olarak ifade ediyorum.
MALİK
ECDER ÖZDEMİR (Sivas) – Sayın Bakanım, başkaca bir örnek var mı? Şimdiye kadar
herhangi bir cezaevinde başkaca bir örnek var mı?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Hemen söyleyeyim: Hâlen şu anda farklı
cezaevlerinde kalan toplam 163 kişi uzaktan eğitim programına devam etmektedir.
Bunlar benzer şekilde de ders almaktadır Sayın Özdemir.
Değerli
arkadaşlar, onun dışında, Sayın Işık da bir önceki turda sormuştu, bu turda da
Sayın Çalış sordular: “İstinaf mahkemeleri ya da bölge adliye mahkemelerinin
durumu ne olacak?” diye. Evet, bölge adliye mahkemeleri, 2007 yılında faaliyete
girmesi gereken mahkemeler idi ancak bir önceki turda ifade etmeye çalıştım,
Adalet Bakanlığı, Kurula, bu mahkemelerin devreye girmesi için kanunun emredici
hükmü gereğince teklifi götürüyor ancak o günkü HSYK, mevcut hâkim, savcı
sayısıyla bu mahkemelerin devreye alınmasının mümkün olmayacağını, ilk derece
mahkemelerindeki işleyişin felç olacağını ifade ederek “Hâkim, savcı sayısını
arttırın, daha sonra bu mahkemeleri devreye alın.” diye karar almıştır. O gün
HSYK’nın almış olduğu bu karar yanlış bir karar değildir, o gün için de doğru
bir karardı, hâkim, savcı sayısı arttırılmalıydı. Bu doğrultuda yüzde 26
civarında hâkim, savcı sayısı artabilmiş şu ana kadar. Bu kâfi değil. Şu anda
2011 yılında kura çekecek hâkimlerimiz var. Bir miktar da asliye ticaret
mahkemeleri bu tasarıyla tek hâkimli mahkemelere dönüştürülüyor. Bir miktar
hâkim, savcılarımızdan tasarruf etmek suretiyle, istinaf mahkemelerinin 2011
yılının adli yıl açılışına yetiştirilebilmesi için gayret sarf ediyoruz, fiziki
mekânlar hazırlanmıştır.
Yalnız,
yeni HSYK’mız şöyle bir çalışma yaptı: Türkiye'nin on altı değişik bölgesinde
tüm illerin hâkim, savcılarıyla, komisyon başkanlarıyla arama konferansları,
toplantıları yaptılar ve yargıdaki sorunların tespiti, sürecin hızlandırılması,
istinaf mahkemelerinin devreye alınması için ilave tedbirleri sordular ve
uygulayıcılardan aldıkları bilgileri de Bakanlığa talep olarak ilettiler. Bu
doğrultuda, yirmi dört maddelik bir tasarı taslağını bugün Adalet Bakanlığı
olarak kamuoyunun ve yargı camiasının bilgisine, tartışmasına açtık. Bu taslağa
gelecek eleştiriler doğrultusunda taslak olgunlaştırılarak Parlamentoya gelecek
ve yargıya gelen iş sayısını azaltıcı tedbirleri devreye sokacağız.
Ayrıca,
dokuz bölgede istinaf mahkemelerinin yeterli olmayacağı, bölgelerin
arttırılması gerektiği yönünde bir tespit de var ancak bu, dokuz bölgedeki
istinaf mahkemelerinin devreye alınmasını ertelemek için bir mazeret olarak
kullanılmayacak. HSYK son toplantısında şöyle bir de karar aldı: Dokuz bölgede
kurulması planlanan istinaf mahkemelerinin başsavcılarının atanması kararı
alındı. Bunlar tespit edilecek, ilgili daire tarafından atanacak ve işleyişe
hazır hâle getirilmek üzere başsavcılar göreve başlayacaklar. Bu soruyu da bu
şekilde değerlendirmiş olayım.
Onun
dışında, Sayın Akkuş meslekten ihraç edilen hâkim, savcıların HSYK’ya dönüşle
ilgili yapmış oldukları müracaat sayısına ilişkin bir bilgi sordular. Şu ana
kadar 30 hâkim, savcı mesleğe tekrar dönmek için HSYK’ya başvurmuş durumda.
Bunların durumları henüz görüşülmedi, görüşüldükten sonra ayrıca kamuoyuyla bu
bilgileri paylaşırız.
Değerli
arkadaşlar, Sayın Taner, bugün dağıtmış olduğumuz bilgi notundaki otuz dördüncü
sayfada Yargıtayda bekleme sürelerine ilişkin bir soru sordu. “2000 yılında 53
gün olan bekleme süresi şu anda 359 güne gelmiştir.” diyor, doğru. Hemen
2002’de 138’e çıkmış ve artan trendle devam edegelmiş. İlk derece
mahkemelerinde az da olsa hâkim, savcı sayısında artışlar oldu. İlk derece
mahkemelerinde yargıyı hızlandıracak Ulusal Yargı Ağı Projesi’nin devreye
girmesi belli kolaylıklar sağladı ama aynı kolaylıkları yüksek yargıda
sağlayamadık. Yüksek yargıda daire sayısı ve üye sayısını artıramadık. Bundan
kaynaklı olabileceğini düşündüğüm bir orantısız artış var.
Kalan
soruları yazılı olarak cevaplayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
Birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkan, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
– Oylama yok Sayın İnce.
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Bir dahakine… Alacağımız olsun, alacağa yazalım. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
Şimdi
birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
1’inci
madde üzerinde üç adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre işleme alacağım:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 610 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 13 üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasının üçüncü ve dördüncü
cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ Ahmet Yeni Hasan Altan
Yozgat Samsun Kastamonu
Mehmet
Müezzinoğlu Nusret
Bayraktar
İstanbul İstanbul
“Üye
sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu
durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık
eder.”
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasında bulunan “on dört”
kelimesinin “on iki”, “on beş” kelimesinin “on üç” olarak değiştirilmesini ve
“Danıştaya dört mürettep daire kurulur. Mürettep dairelerin görev süresi 3
yıldır.” cümlelerinin eklenmesini,
2.
fıkrasında yer alan “salt” kelimesinin çıkarılmasını,
2.
fıkrasının 4. cümlesinde bulunan “daire başkanının görevlendireceği üye”
ibaresinin çıkarılarak yerine “dairenin en kıdemli üyesi” ibaresinin
eklenmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk
Bal Mustafa Kemal Cengiz Behiç Çelik
Konya Çanakkale Mersin
Hasan
Çalış Süleyman
L. Yunusoğlu
Karaman Trabzon
Türkiye Büyük Millet
Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610 sıra sayalı Kanun
Tasarısının (1) inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut
Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Rahmi Güner, Ordu Milletvekili.
Buyurun
Sayın Güner.
RAHMİ
GÜNER (Ordu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan 610 sıra
sayılı Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesinin metinden çıkarılmasını öneren
talepte bulunuyoruz. Bu talebimizin gerekçesini de belirttik, kabul edilmesini
öncelikle talep ediyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, bu kanun tasarısı bana elli yıl öncesini hatırlatmaktadır. Bu
kanun tasarısı, elli yıl önce hukukun, yargının nasıl yok edildiğini
hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısı, bir hukukun olmadığı yandaş oluşturulan
Yüksek Adalet Divanını hatırlatmaktadır. Bu kanun tasarısı bana 12 Mart 1971
yılında oluşturulan sıkıyönetim mahkemelerini anımsatmaktadır. Bu kanun, 12
Eylül’de oluşturulan sıkıyönetim mahkemelerinin nasıl çalıştığını
hatırlatmaktadır. O mahkemelere üç sene avukat olarak gittim ve o sıkıyönetim
mahkemelerinde, içinizde bulunan çok değerli arkadaşımın da avukatlığını
yaptım.
Değerli
arkadaşlarım, işte, 12 Eylül’den sonra oluşturulun devlet güvenlik
mahkemelerinin nasıl işlediğini gördük, nasıl yandaş ve nasıl idare edilen,
nasıl yönde yönetilen mahkemeleri gördük. Bugün, aynı mahkemelerin devamı olan,
hiç farkı olmayan özel yetkili mahkemeleri görüyoruz, örneğini de Silivri’de
görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, adalet mülkün temelidir. “Mülk” devlet demektir. İşte, bugün,
hukuk ve yargı, hukukun üstünlüğü bu devletin en önemli unsuru ve temelidir
değerli arkadaşlarım. Dikkat ederseniz, kanun tasarısı üzerinde oynan
oyunlarla, esas mahkemelerin nasıl yönlendirildiğini, nasıl tayin edildiğini,
nasıl atamaların yapıldığını ve bu atamaların yapılması için nasıl Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulunun şu anda Adalet Bakanlığının bir şubesi durumuna
getirildiğini görüyoruz. İşte, Danıştayın da bugün, Yargıtayın da, yüksek
mahkemenin aynı duruma sokulmak istendiği burada açıkça meydandadır.
Değerli
arkadaşlarım, 60’lı yıllarda, 70’li yıllarda, 80’li yıllarda oluşturulan yargı
üzerine oynanan, o zamanki yapmış olduğu müdahalelerin en odak noktası olan
yargıyı nasıl kullandıklarını görüyoruz. Bugünkü siz iktidar aynı şekilde
yargıyı nasıl tahakküm altına almak, yargıda nasıl tarafsızlığı yitirmek, nasıl
hukukun üstünlüğünü ortadan kaldırma şeklinde bu kanun tasarısını
algılamaktayız.
Değerli
arkadaşlarım, dünyada artık askerî müdahaleler yok, dünyada artık sivil
müdahaleler var. Örneğini görüyoruz. Halkın nasıl direndiğini, yürütmenin,
yargının ve yasamanın tek elde nasıl toplanıp halkın özgürlüğünü, halkın
isteklerini, halkın yaşamını nasıl ortadan kaldırdığını görüyoruz, nasıl
mücadele verildiğini buna karşı görüyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, gidişiniz gidiş değil. Eğer yasamayı, yürütmeyi, yargıyı tek elde
toplamak istiyorsanız, işte, değerli arkadaşlarım, siz de onlar gibi olma
durumundasınız. İşte, halk, buna “dur” demeli, “yeter” demeli çünkü halk
özgürlük istiyor, halk yaşamak istiyor. Silivri’deki gibi Türkiye’nin millî
bütünlüğünü, Türkiye’nin özgürlüğünü, Türkiye’nin üniter yapısını savunanların
nasıl yargılandığını, nasıl baskı altında tutulduğunu ben görüyorum. İçinizde
belki bu sıkıyönetimlerde, belki bu mahkemelerde yargılananlar var. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ABDURRAHMAN
DODURGALI (Sinop) – Hâlâ Silivri’yi savunuyorsun.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen...
RAHMİ
GÜNER (Devamla) – Onlar da aynı sıkıntıyı görüyorlar ve sizin yaptığınız bu
uygulama, gittiğiniz yol yol değil. Aklınızı başınıza alın diyorum.
Yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Güner.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan kanun tasarısının 1. maddesinin 1. fıkrasında bulunan “on dört”
kelimesinin “on iki”, “on beş” kelimesinin “on üç” olarak değiştirilmesini ve
“Danıştaya dört mürettep daire kurulur. Mürettep dairelerin görev süresi 3
yıldır.” cümlelerinin eklenmesini,
2.
fıkrasında yer alan “salt” kelimesinin çıkarılmasını,
2.
fıkrasının 4. cümlesinde bulunan “daire başkanının görevlendireceği üye”
ibaresinin çıkarılarak yerine “dairenin en kıdemli üyesi” ibaresinin
eklenmesini saygı ile arz ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Bal efendim…
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Danıştaya 4 tane yeni
daire kurulmaktadır. Bu dairelerin kurulması Adalet ve Kalkınma Partisinin
yargıyı siyasallaştırma hedefi ile yeniden tanzim ettiği iddiasıyla ilgilidir.
Bu çok ağır bir iddiadır ve parlamenter demokratik sistemde yürütme organının
yargıyı tahakküm altına alması demek, yürütme gücünün sınırlandırılmaması
anlamına gelir. Yürütme gücünün sınırlandırılmamasının anlamı ise, sınırsız güç
kullanan bir iradedir. Bunun daha açık anlamı diktadır.
Şimdi,
yürütmenin bütün iş ve işlemlerini denetleyecek olan Danıştaydır. Yürütme
organı sekiz yıldır AKP’nin kontrolündedir, siyasi sorumluluğundadır. Bu sekiz
yıllık siyasi sorumlulukta Danıştayın iş yükü olağanüstü bir biçimde artmıştır.
Bunun anlamı şudur: Sekiz buçuk yıldır AKP’nin iş ve işlemlerinden hukuka
aykırıdır iddiası ile şikâyet edenler Danıştaya veya idare mahkemesine
gitmişlerdir. İşte bu artış oranının Adalet ve Kalkınma Partisi ve Adalet
Bakanlığı tarafından makul bir şekilde değerlendirilerek kendilerinin hukuka
uygun davranmalarına yol açabilecek bir yol izlemeleri gerekirken Danıştayı
kendilerine uydurmak için getirmiş oldukları tasarı yargının
siyasallaştırılmasıyla bire bir örtüşmektedir. Dört tane kurulacak daire
elbette ki Danıştayın ihtiyacıdır mevcut iş durumuna göre. Eğer biraz önce
anlattığım yargının siyasallaştırılması iddiasından kurtulmak istiyorsanız,
eğer yargıyı siyasallaştırmak istemiyorsanız, biz Milliyetçi Hareket Partisi
olarak bu önergeyle size çözüm veriyoruz, çözüm yolu gösteriyoruz.
Daha
önce 521 sayılı Danıştay Kanunu’nda mevcut olan, Türkiye’nin daha önce
uyguladığı mürettep daire sisteminden hareketle Danıştaya dört tane mürettep
daire kurun ve siz de bu iddiadan, bu ithamdan kurtulun. Sizin gibi, bundan
sonra, bu kanun tasarısı kanunlaşırsa o dairelerde görev yapacak insanlar, yani
yargıçlar, yüksek mahkeme üyeleri de böyle bir siyasallaşma iddiasından ve
üzerlerindeki bir siyasallaşmış yargıç yaftasından kurtulsunlar. Bu, bu kadar
basit, bu kadar makul ve bu kadar akli bir durumdur. Bunun reddedilmesi demek,
sizin yargıyı siyasallaştırmadaki ısrarınız anlamına gelir.
Diğer
taraftan “salt” kelimesinin ilavesiyle “çoğunluk” kelimesi bir kavram
kargaşasına yol açmaktadır. Bu itibarla “salt” kelimesinin ikinci fıkrasından
çıkarılmasını teklif ediyoruz.
Dördüncü
cümledeki “daire başkanlarının teşkil edilecek ikinci heyete başkan ataması”
demek, bir kişinin iradesi ile fiilen mahkeme görevi yapacak olan ikinci
heyette başkan atama demektir. Bu, subjektif bir tercihtir. O dairenin başkanının
subjektif tercihi ile atanacak bir başkanın bağımsız ve tarafsız bir yargı
görevlisi olarak, bir daire başkanı, heyet başkanı olarak görev yapması yanlış
olur. Bunun doğru olanı şudur: Pek çok meslekte kıdemin önemi vardır, esası
vardır, pek çok meslekte görevler ve mahkemeler bu kıdem esasına göre tanzim
edilir. Buna göre de o dairede bulunan, o heyette değil o dairede bulunan en
kıdemli üyenin ikinci heyete başkan olarak görevlendirilmesi objektif bir yasa
yapmanın temel kuralıdır. Eğer objektiflik kuralından ayrılmak istemiyorsanız,
eğer subjektif nedenlerle yargıyı tanzim etmek istemiyorsanız, eğer yargıyı
siyasallaştırmak istemiyorsanız, bu makul ve akli önergeye “evet” derdiniz
Sayın Bakan.
Bu
duyguları, bu düşünceleri yüce Meclisle paylaşarak önergemize destek
verilmesini temenni ediyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan 610 sıra sayılı Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısının çerçeve 1 inci maddesiyle değiştirilmesi öngörülen 2575 sayılı
Danıştay Kanununun 13 üncü maddesinin 2 numaralı fıkrasının üçüncü ve dördüncü
cümlelerinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesi arz ve teklif olunur.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
“Üye
sayısının yeterli olması halinde birden fazla heyet oluşturulabilir. Bu
durumda, oluşturulan diğer heyetlere, heyette yer alan en kıdemli üye başkanlık
eder.”
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdirlerine bırakıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Gerekçe…
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Danıştayın
mevcut iş durumu göz önüne alınmak suretiyle, işi yoğun olan dairelerde birden
fazla heyet halinde çalışma imkânı getirilmesi amacıyla bu önerge verilmiştir.
Dairede birden fazla heyet oluşturulması halinde, oluşturulan bu heyetlere,
heyette yer alan en kıdemli üyenin başkanlık etmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
III.- YOKLAMA
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Sayın Başkanım, yoklama talep ediyoruz.
BAŞKAN
– Arayayım Sayın İnce.
Sayın
İnce, Sayın Öztürk, Sayın Tan, Sayın Güvel, Sayın Öğüt, Sayın Köse, Sayın İçli,
Sayın Soysal, Sayın Köktürk, Sayın Özkan, Sayın Kart, Sayın Ünsal, Sayın
Karaibrahim, Sayın Emek, Sayın Mengü, Sayın Dibek, Sayın Bingöl, Sayın Koçal,
Sayın Barış.
Sayın
milletvekilleri, yoklama için bir dakika süre veriyorum ve yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN
– Yozgat Milletvekili Bekir Bozdağ ve arkadaşlarının önergesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda 1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci
madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup
birlikte işleme alacağım, önerge sahiplerinin istemleri hâlinde kendilerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 2. Maddesinin metinden çıkarılarak madde
numaralandırmalarının bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet
Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç
Çelik
Mersin
Diğer
önergenin imza sahipleri:
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut
Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım her iki
önergeye de.
BAŞKAN
– Hükûmet?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1’inci maddedeki önergemiz
reddedildi, muhtemeldir ki bu 2’nci maddedeki önerge de reddedilecektir.
Burada
benim aklıma Türkçeye yeni kazandırılabilecek ya da hukuk diline yeni
kazandırılabilecek bir tabir gelmektedir. Bu da, şimdiye kadarki uygulamalarda
demokratik değerler yerine parmakmatik değerler ön plandaydı, şimdi de yargıda
demokratik değer ya da adil yargılanma hakkı, makul sürede yargılanma hakkı
yerine parmakmatik usulü bir yargı geliştiriliyor gibi geldi bana.
Şimdi,
bu maddenin birinci fıkrası ile dava daireleri kurulunun sayısı
artırılmaktadır. Daha önceki uygulamalarda, 2 Haziran 2004 tarihli ve 5183
sayılı Kanun’la dava daireleri kurulundaki üye sayısının fazlalığının yargıda
hantallık yarattığı, hızlı yargılama işlevini yerine getiremediği ifade
edilerek dava daireleri kuruluna iştirak edecek olan dairelerin üyeleri
sınırlandırılmış ve iki yıllık bir seçimle her daireden 3 üye gönderilmek
suretiyle dar kapsamlı, zinde bir inceleme kurulu oluşturulmuştu. Şimdi bu
tasarı ile obez bir dava daireleri kurulu oluşturulmakta ve yaklaşık 100
kişiden, 100 hâkimden oluşacak olan bu dava daireleri kurulunun yargı
üzerindeki müzakereleri nasıl yapacağı, bir dosya üzerindeki incelemeleri nasıl
yapacağı ayrı bir tartışma konusudur ama üçüncü fıkra ile bu tartışmalarda
sadece 31 üyenin lehte veya aleyhte oy vermesinin neticeye müessir olacağı gibi
anlamsız bir hüküm ortaya getirilmiştir.
Bu
hükmün anlamsızlığı şuradadır: Dava daireleri için asgari 31, vergi daireleri
için asgari 13 üyenin katılması gerekmektedir fakat bunların azami sayısı
belirlenmemiştir. Üyelerin azami sayılarını hesapladığımız takdirde bu, dava
daireleri kurulu açısından 100 üyeye kadar ulaşmaktadır. 100 üyeli bir
mahkemenin nasıl karar vereceğini elbette ki milletimiz merak etmekte, biz de
merak etmekteyiz.
MEHMET
ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkanım, çok uğultu var içeride.
FARUK
BAL (Devamla) – Sabit ve az sayıda oluşturulacak bir heyetin…
BAŞKAN
– Sayın Bal, bir saniye…
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulda büyük bir uğultu var, lütfen…
FARUK
BAL (Devamla) – Sayın Başkan, bu sol tarafımdaki grup muhtemelen pek çok
sorunlarını dışarıda çözemiyorlar, geliyorlar bir kanun yapılması sırasında,
üstelik adaletle ilgili bir konuda, konuşarak hatibin insicamını bozuyorlar.
Böyle lüzumsuzluk olur mu? Dinlemeyecek arkadaşlarımız çıksın efendim.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen…
Buyurun
Sayın Bal.
RECEP
KORAL (İstanbul) – Mikrofonun sesi de iyi değil.
FARUK
BAL (Devamla) – Efendim, dinlemek istiyorsanız… Sohbet edecekseniz buyurun
dışarıya.
Sayın
Başkan, lütfen benim zayi olan zamanımı ekler misiniz?
BAŞKAN
– Eklerim Sayın Bal, buyurun.
ATİLLA
KART (Konya) – Uğultu hâlen devam ediyor Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Ne yapalım şimdi Sayın Kart?
ATİLLA
KART (Konya) – Uyarın Sayın Başkan, görevinizi yapın.
BAŞKAN
– Uyardım, uyarma görevini yaptım. Şu anda da uğultu yok öyle, uğultu devam
etmiyor.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Başbakan mı gelip uyaracak sizi burada? Başbakan gelsin,
uyarsın sizi!
BAŞKAN
– Hayır, uğultu falan devam etmiyor, onu da söyleyelim yani.
Sayın
Bal, buyurun lütfen.
FARUK
BAL (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, üzerinde konuştuğumuz konu, günü
geldiğinde herkesin güvenli bir liman olarak sığınabileceği adaletle ilgili bir
konudur. Bu konu bugün sizi ilgilendirmeyebilir ama ben eminim ki, yarın
ilgilendirecektir. Eğer ilgilendirmeyeceğine dair inancınız varsa, buradan
ayrılın, sohbetinizi dışarıda yapın.
Şimdi,
ifade ettiğimiz husus, Danıştay Dava Daireleri Kurulunda bu geti-rilen yapıyla
ortalama 100 hâkimli bir inceleme merkezi kuruyorsunuz, temyiz incelemesi. 100
hâkim 1 dosyayı nasıl inceleyecek? Her hâkim “Benim inceleme hakkım var.”
dediği zaman her hâkime 1’er dakika verseniz 100 dakika eder, 1 dosya 1
dakikada okunmaz, en az 2 saatte okunduğunu düşünün, 200 saat eder.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN
– Sayın Bal, bir dakika ekliyorum, buyurun.
FARUK
BAL (Devamla) – O zaman bu hantal yapıyla makul bir sürede adil bir yargılanma
hakkına ulaşmak mümkün değildir. Böyle bir yasa teklifinin yargıdaki iş yükünü
ortadan kaldırmak, Danıştaydaki iş yükünü ortadan kaldır-mak gibi bir amacı
olamaz, olsa olsa yargının çalışmamasından, yargının geç ortaya çıkmasından
sebeplenecek, nemalanacak olan kişilere geç dağıtılan adaletin adaletsizliği
gibi bir nimeti Meclis eliyle takdim etmek olur.
Bu
düşüncelerle önergemize yüce kurulun destek vereceğine inanıyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önerge
üzerinde başka söz isteyen?
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Ben konuşacağım.
BAŞKAN
– Şahin Mengü, Manisa milletvekili.
Buyurun
Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının gerekçesine
baktığınız zaman veya Adalet ve Kalkınma Partisi üyesi arkadaşların
konuşmalarına baktığınız zaman, tasarının temel nedeninin geciken adaletin
adalet olmadığı, yargının hızlandırılması olduğunu söylüyorlar. Fakat yargının
hızlandırılması olduğunu söyledikleri zaman, olayı sadece Yargıtayın ve
Danıştayın iş yüküne bağlıyorlar.
Şimdi,
evvela, yargıdaki atalet, yargılamanın uzun sürmesi sadece Yargıtayda,
Danıştayda olmaz, yargıdaki tıkanıklık bidayet mahkemesinden başlar yani
hukukçu olmayanların anlayacağı tabirle, ilk mahkemede, ilçedeki asliye hukuk
mahkemesinden başlayarak gelir. Bunun evvela altyapısını kurmanız lazım. Nedir
o altyapı? Ben hukuk fakültesi öğrencisiydim, bir adli kolluktan bahsedilirdi.
Otuz beş yıllık avukatım, hâlâ adli kolluğu kuramadık. Adli kolluğu
kurmuyorsanız, hangi mahkemeyi hangi sayıya getirirseniz getirin, o ülkede
hızlı, şeffaf, işlerli bir adalet olmaz.
Elinizde
bir Adli Tıp Kurumu var, muhakkak ihya edilmesi, düzeltilmesi gereken bir
kurum. Herhangi bir çatışmada -bu Hizbullah davasıyla ilgili örnek vereceğim-
hasara uğramış bir hard diski beş yılda düzeltemiyor. Sayın Bakana bu beş yılı
söylediğimiz zaman Komisyonda, periyotlar hâlinde çıkan mezarlardaki kemiklere
bağladı, o değil. Bir çatışmada bir hard disk hedef hâline geliyor, kurşunlar
isabet ediyor, bunun ihya edilmesi, bu hard diskin çalıştırılır hâle gelmesi
beş yıl sürüyor. Bunun teknolojisini ithal etmeye kalksan bir senede biter.
Aynı Adli Tıp Kurumu, seksen beş yaşındaki bir sapığın on üç yaşındaki bir kız
çocuğuna sarkıntılığıyla ilgili üç ayrı rapor veriyor. Evvela bu kurumu bir
ihya edeceksiniz, bu kurumu ihya etmediğiniz sürece bir sorunu çözemezsiniz.
Gelin,
arkadaşlar, başka şeye bakalım: Dünyanın neresinde şöyle bir savcılık makamı
var; açtığı davaların yüzde 50’si beraatle bitsin? Çünkü bizde savcılık makamı
“Mahkeme çözsün.” der “Mahkeme ayıklasın.” der. Müfettişin verdiği raporla
bilirkişinin verdiği raporun başını sonunu değiştirir, iddianame diye düzenler.
Hepimiz müfettiş raporlarının nasıl hazırlandığını çok iyi biliriz. Ondan
sonra, açılan davaların yüzde 50’si beraatle biter, dünyada uygar ülkelerde bu
rakam yüzde 98’dir, mahkûmiyetle bitme. Yani Japonya’da açılmış bir davanın
beraatle bitmesi yüzde 2’dir çünkü orada iddia makamı iddia makamı gibi
çalışır. Şimdi, Sayın Cemil Çiçek burada olsaydı- burada mı bilmiyorum- hemen
atlar, derdi ki: “Gel, adli kolluğu savcılığa bağlayalım.” Gel, bağlayalım, o
savcılık makamını da avukatın sırasına indirelim, adliye binalarından
çıkartalım, adil yargılanma yapalım. Hâkimle savcının aynı evde oturduğu, aynı
lokantada yemek yediği yerde ne adil yargılanma yapabilirsiniz ne yargıda
şeffaflık olur. Bir mahkeme heyeti odaya görüşmeye giderken savcı da beraber
gidiyorsa orada adil yargılanmadan bahsedemezsiniz.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi, istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla yargının hızlanacağını
zannediyorsunuz -otuz beş yılını bu mesleğe veren bir insan olarak- hızlanmaz,
başka bir şey olur çünkü istinaf mahkemeleri sizin zannettiğiniz gibi
-doğrudur- Yargıtaya giden dosya sayısını azaltır da kendisi de şimdi
Yargıtayın yaptığı gibi yerindelik denetimi yapar yani aynı dosyayı tekrar
oynar. Tanık dinliyorsa tanık dinler, keşif yapacaksa keşif yapar. Daha da
kepazeliği var. Mahkemenin merkezi Ankara, Yozgat da oraya bağlı. Ankara
İstinaf Mahkemesi bölge olarak, Yozgat’ta keşif yapacak. Kaç ay sürer o dava?
Kaç senede biter? Adli kolluğu da olmadığı için tanığı getirebilir misiniz?
Gene getiremezsiniz. Bugün, usulden faydalanarak tarafların davayı uzatması
formüllerinin hepsi aynen yapılır, ama gelin, şunu itiraf edin: Sizin, yargının
hızlanmasıyla da ilgili bir sorununuz yok; sizin, yargıyı kendinize göre şekillendirme
sorununuz var. Eğer hakikaten yargıyı hızlandırmak isteseydiniz dokuz senelik
İktidarınız döneminde bu kurumları ihya ederdiniz. Bu kurumları ihya etmediniz,
yeni bir kurumu kurmadınız. Bu kurumları kurmadığınız sürece adil, hızlı bir
yargılama yapılması mümkün değildir.
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.
Aynı
mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmemiştir.
2’nci
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
3’üncü
madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup
aykırılıklarına göre de işleme alıyorum.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 3. Maddesi ile düzenlenen Danıştay Kanununun 26.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan "on üçüncü, on dördüncü ve on
beşinci" ibaresinin "ve on üçüncü" şeklinde değiştirilmesini,
fıkra metninin sonuna "iki mürettep daire kurulur. Mürettep dairelerin
görev süresi faaliyete geçtiği tarihten itibaren üç yıldır." ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet
Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610 sıra sayılı Kanun
Tasarısının (3) üncü maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut
Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli Ordu Manisa
H.
Tayfun İçli
Eskişehir
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Tayfun İçli, Eskişehir Milletvekili.
Buyurun
Sayın İçli. (CHP sıralarından alkışlar)
H.
TAYFUN İÇLİ (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Çok
değerli milletvekili arkadaşlarım, sizleri saygıyla selamlıyorum.
Bir
atasözü vardır, tekrar hatırlatmakta yarar görüyorum: “Yavuz hırsız ev sahibini
bastırır.” Bunun anlamı, öyle kimseler vardır ki bunlar suç işlemekle
kalmazlar, işledikleri suçu reddettikleri gibi bir de bu suçu zarar verdikleri
kimseye yüklemeye ve onu susturmaya çalışırlar. Bu kanunun getiriliş amacı ve
gerekçesine baktığınız zaman, bu atasözünün bu kanun tasarısına öyle güzel
uyduğunu görüyorsunuz ki bundan iyi örnek bulamazsınız.
Değerli
arkadaşlarım, yabancı birisi dinlese AKP’nin siyasi iktidarda olmadığını, daha
yeni geldiğini zanneder. Değerli arkadaşlarım, AKP dokuz yıldır iktidardadır.
Yargının sorunları dokuz yılda bırakın azalmayı gittikçe artmış ve son
dönemlerde kamuoyunu infiale sürükleyen birçok sorun bu dönemde yaşanmıştır.
Birkaç örnek verelim: Bakın, bu dönemde zaman aşımından düşen dava sayısı tavan
yapmıştır. Bu dönemde, Hizbullah, PKK sanıkları davul zurna ile tahliye
edilmiştir ve devlete meydan okunmuştur. Bu dönemde, bir başsavcı başka bir
ilin savcısı tarafından yaka paça gözaltına alınıp Erzurum’a götürülmüştür. Bu
dönemde, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun Yargıtay ve Danıştaydan gelen
üyeleri tarafından Müsteşar hakkında suç duyurusunda bulunulmuştur. Bu dönemde,
Yargıtay ve Danıştayda olağanüstü yığılmalar olmuştur, bu dönemde olmuştur,
nedeni de Türk Ceza Kanunu’nun yürürlüğe girmesi ve sanık lehinde olan
düzenlemelerin getirilmesidir. Ceza Kanunu, yeni Ceza Kanunu’nun 44 maddesi
değişikliğe uğramıştır. Bu dönemde, çadır mahkemeleri kurulmuştur Habur’da. Bu
dönemde, kimi özel yetkili savcılar ve mahkemeler adil yargılama hakkını ihlal
etmiştir. Bu dönemde, tutuklama bir tedbir değil bir cezaya dönüşmüştür. Yine
bu dönemde, gizli soruşturmaya ait belgeler AKP medyası tarafından yayınlanmış
ve kimi insanlar bir nevi mahkûm edilmiştir. Yine bu dönemde masumiyet karinesi
mahkûmiyet karinesine dönüşmüştür. Yani birçok örnek verebiliriz değerli
arkadaşlarım. Yine bu dönemde, yine bu Hükûmet döneminde, yani bu dönem değil,
2004 yılında bölge adliye mahkemeleri kurulduğu hâlde yedi yılda ne yazık ki
hâlâ faaliyete geçirilememiştir. Bu örnekler çoğaltılabilir arkadaşlar.
Şimdi,
bu yasa niçin gelmiştir? Bu yasayı sadece tek başına ele alırsak yanılgıya
düşeriz. Bir puzzle düşünün, ilk ayağı –daha önce de söyledim- Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kuruluyla ilgili yasa tasarısının kabulüyle ortaya çıkmıştır.
Anayasa değişikliğinden sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu yeni bir
yapıya kavuşmuştur ve birçok insanın iddia ettiği üzere, bir yandaş Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu oluşturulmuştur. İkinci ayağı, bu yasadır. Üçüncü ayağı,
Anayasa Komisyonunda alt komisyona sevk edilen, Anayasa Mahkemesinin görevleri
ve kuruluşu hakkında yasadır. Bakın, ciddi olarak iddialar vardır. Bir yüksek temyiz
mahkemesi oluşturulmaktadır ve Yargıtayın, Danıştayın kararları bu mahkeme
tarafından incelenecektir ve böyle bir düzenleme, Anayasa’nın açık amir
hükümlerine aykırıdır.
Değerli
arkadaşlarım, iddia odur ki bu yasayla:
Bir:
Yakın zamanda olacak. Bu kadar alelacele getirilmesinin, Komisyonda konuşma
süresinin beş dakikayla sınırlandırılmasının, temel kanun olarak görüştürülüp
buradan sanki yangından mal kaçırır gibi bu yasanın gece yarısında
çıkartılmasının birinci amacı, Yargıtayda yapılacak Başkanlık seçimine siyasi
iktidarın müdahalesidir.
İkincisi:
Kimi özel yetkili mahkemelerin temyiz mercisi olacak Yargıtayın tasdik, onay
mercisinin oluşturulmasıdır; bu, ciddi bir iddiadır.
Değerli
arkadaşlarım, üçüncü iddia ise: Kamu mallarının yağmalanmasına dur diyen,
özelleştirmelere, HES’lere, sitlere dur diyen Danıştayın bir nevi baypas
edilmesi ve Sayın Başbakanın ifadesiyle, bir anlamda cezalandırılmasıdır çünkü
siyasi iktidarın hedefinde, Danıştay, Yargıtay ve Anayasa Mahkemesi ilk hedef
olmuştur. Anayasa Mahkemesinin yapısı Anayasa değişikliğiyle değiştirilmiş ve
gelecek kanunla da onlara maddi anlamda da bir nevi, o ünlü hikâyelerde olduğu
gibi diyet ödenmesi istenmektedir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
H.
TAYFUN İÇLİ (Devamla) – Bunların mutlaka dikkate alınması gerektiğine
inanıyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın İçli.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 3. Maddesi ile düzenlenen Danıştay Kanununun 26.
maddesinin 1. fıkrasında yer alan "on üçüncü, on dördüncü ve on
beşinci" ibaresinin "ve on üçüncü" şeklinde değiştirilmesini,
fıkra metninin sonuna "iki mürettep daire kurulur. Mürettep dairelerin
görev süresi faaliyete geçtiği tarihten itibaren üç yıldır." ibaresinin
yazılmasını arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen, Faruk Bal Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 3’üncü maddesi
üzerinde verdiğimiz önergeyi yüce heyetinizle paylaşmak için huzurunuzdayım.
Önergemiz
ile İdari Dava Daireleri Kuruluna iki tane kurulacak yeni dairenin kurulmaması,
onun yerine de iki tane mürettep dairenin kurulması şeklinde bir düşünceyi
sizlerle paylaşıyoruz ve bu mürettep dairelerin görev süresinin de üç yıl
olması düşüncesinden hareketle bu önergeyi verdik.
“Niçin
mürettep daire kurulsun?” ve “Ne kadar görev yapsın?” sorusu mutlaka
sorulmalıdır ve cevabı da alınmalıdır. Mürettep daire kurulsun çünkü
Danıştaydaki iş yükü geçicidir. Bu geçici iş yükünün halledilmesi için geçici
bir tedbir alınması gerekir, geçici tedbir de mürettep daire ihdasıyla olur.
Bunu geçmişte 521 sayılı Danıştay Kanunu’nda Türkiye uygulamıştır.
Şimdi,
Adalet ve Kalkınma Partisi, basını, korkutarak veya sair yöntemlerle yandaş
hâle getirdiği iddiasıyla karşı karşıyadır. Adalet ve Kalkınma Partisi, yandaş
sermaye yarattığı iddiasıyla karşı karşıyadır. Adalet ve Kalkınma Partisi,
devleti AKP’lileştirdiği iddiasıyla karşı karşıyadır. Bu üç unsurun
oluşmasıyla, vatandaşın algısına göre, korku imparatorluğunun parçaları
oluşmuştur. Bu korku imparatorluğunun, bu korku devletinin kamu gücünün
denetimsiz olarak kullanılabileceği bir merhaleyi daha kazanması gerekmektedir,
işte onun için de yargının ele geçirilmesi gerekmektedir.
Şimdi
AKP’nin isnat altında bulunduğu durum bununla eşdeğerdir. Eğer AKP, bunların
doğru olmadığını, yalan olduğunu, bunların iftira olduğunu ifade ediyorsa, o
takdirde bu değişiklik önergesiyle, geçici bir hâl olan iş yükü fazlalığını,
geçici bir tedbir olan mürettep daire ihdasıyla giderme düşüncesini
benimsemelidir. Aksi hâlde Danıştayda milimetrik hesaplar yaparak Danıştaydaki
üye yapısını yandaşı olarak nitelendirilebilecek Danıştay üyeleri lehine
değiştirerek ve oradaki Danıştayın işleyiş düzenini, Danıştayın gerek ilk
derece mahkemesi gerek temyiz mahkemesi olarak gerekse Hükûmete danışma mercisi
olarak yapacağı iş ve işlemlerde bir siyasi etki altında kalınacağı kaygısını,
kuşkusunu her zaman üzerinde taşıyacaktır.
Bu,
sadece, AKP’nin yarattığı korku imparatorluğunun hukukunu oluşturma iddiasıyla
sınırlı kalmayacaktır. Bu, aynı zamanda, her ne suretle olursa olsun oraya
seçilecek olan Danıştay üyelerinin siyasal bir kimlik altında bulunacakları
algısını kamuoyunda yaratacaktır. Siyasal bir kimlik altında cübbe giyen
hâkimin durumu en vahim durumdur. Dolayısıyla gelin yargıda böyle bir siyasal
izlenimi kamuoyuna vermeyelim. Gelin,
AKP’nin yargıyı siyasallaştırma iddiası var ise bunun aksini buyurun ispat
edin. Bu ispat hakkını kullanın ve adil, objektif bir kanun yapmak konusunda
istekli olun, ortak akıldan yana olun, haktan yana olun, hukuktan yana olun.
İşte
size bu imkânı verecek önergeyi yüce heyetin takdirine saygıyla sunuyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
3’üncü
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul
edilmiştir.
4’üncü
madde üzerinde aynı mahiyette iki önerge vardır. Şimdi bu önergeleri okutup
birlikte işleme alacağım. Önerge sahiplerinin istemi hâlinde de kendilerine
ayrı ayrı söz vereceğim.
Önergeleri
okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 4. Maddesinin metinden çıkarılmasını ve madde
numaralandırmalarının bu düzenlemeye göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif
ederiz.
Faruk
Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya
Kırşehir Ordu
Mustafa
Kemal Cengiz Erkan Akçay Mehmet Serdaroğlu
Çanakkale
Manisa Kastamonu
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610 sıra sayılı Kanun
Tasarısının (4) üncü maddesinin madde metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla
Kart
Mersin Zonguldak Konya
Şahin
Mengü Rahmi Güner Turgut
Dibek
Manisa Ordu Kırklareli
BAŞKAN
– Komisyon aynı mahiyetteki önergelere katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Her iki önergeye katılmıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Ali Rıza Öztürk, Mersin Milletvekili.
Buyurun.
(CHP sıralarından alkışlar)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşülmekte olan kanun tasarısıyla ilgili gerek Adalet
Bakanının gerekse AKP yetkililerinin beyanları var. Bu beyanlarını ben Adalet
Komisyonu tutanaklarıyla cevaplamak istiyorum.
Şimdi,
değerli milletvekilleri, bu 8/11/2007 tarihli kanun tasarısı, Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan’ın imzasıyla gönderilmiş, Cemil Çiçek imzasıyla yenilenmiş.
Burada Yargıtay üye sayısının 150’ye düşürülmesi öngörülüyor. Bu kanun tasarısı
da, bugün görüştüğümüz kanun tasarısı, burada da Yargıtay daire sayısı ve üye
sayısı artırılmayı öngörülüyor. İkisi de aynı Hükûmetin, ikisi de aynı komisyon
üyelerinden.
Değerli
arkadaşlarım, Sayın Bakan “Bu daire sayısının azaltılmasını öngören kanun
teklifi Yargıtayın talebi üzerine gelmişti.” dedi. Bugünkünü de, yine artırmayı
öngören kanun teklifini de Yargıtayın kurumsal talebine istinaden
getirdiklerini söylediler.
Şimdi,
2005 yılında istinaf mahkemeleri yürürlüğe girence, Yargıtay 5 Mayıs 2005
tarihinde bir taslak gönderiyor Adalet Bakanlığına ve 11 Nisan 2006’da da
ikinci bir taslağı gönderiyor. Şimdi, bu kanun tasarısı da 2008’in Şubat ayında
görüşülüyor, 6 ve 8 Şubat tarihlerinde görüşülüyor.
Şimdi,
o komisyonda görüşmeler sırasında Yargıtay adına gelen 7. Ceza Dairesinden
Seyfettin Çilesiz, çok açık bir şekilde, bu daire sayısının azaltılmasının
yanlış olduğunu söyledi, “Bizim size gönderdiğimiz taslaktan bugüne kadar yirmi
ayı aşkın bir zaman geçti” dedi. Komisyon tutanaklarında ne söylediği var. Çok
açık bir şekilde Yargıtay daire sayısının ve üye sayısının azaltılmasına karşı
çıktı.
Yine,
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Çetin Arslan da, aynı şekilde, Yargıtaydaki
daire ve üye sayısının azaltılmasına çok açık bir şekilde karşı çıktı.
Cumhuriyet Halk Partisi milletvekilleri olarak bizler karşı çıktık, MHP
milletvekili arkadaşlarımız karşı çıktı. Ancak, burada Sayın Ahmet İyimaya ne
dedi? “Değerli arkadaşlar, bu yasanın arkasında ciddi bir emek var, tecrübe
var” dedi. Yani, daire sayısının ve üye sayısının azaltılmasını öngören
tasarının arkasında ciddi bir emekten ve tecrübeden bahsetti. AKP milletvekili
arkadaşlarımızın hepsi, bir an önce bu tasarının, yani daire sayısının
azaltılmasını öngören tasarının gerçekleşmesini savundular ve Sayın Adalet
Bakanı, o tarihte, “Bu Yargıtay kanunu geçerse istinaf mahkemelerinin bir an
önce faaliyete geçmesine sebep olacaktır, tazyik edecektir bu, bunu hemen
geçirmemiz lazım.” dedi.
Değerli
arkadaşlarım, arkasından şimdi gelen tasarıda da daire sayısının artırılması
öngörülüyor. Sayın Bakan o tarihte, yani 2008 yılında Yargıtay Başkanının
yazdığı yazıya istinaden bugüne kadar hiç cevap vermemiş, yan gelip yatmış
-tabir yerindeyse- şimdi aradan üç sene geçmiş, üç sene sonra aklı başına yeni
gelmiş, bu kanun tasarısını getirirken gerekçesinde diyor ki, Yargıtayın
kurumsal talebi var diyor. Bu kanun tasarısının, 2008’in 8 Şubatında Adalet
Komisyonunda benim yaptığım konuşmalar gerekçe metnine alınmış değerli
arkadaşlarım. Bizim ne söylediğimiz çok açık. Sayın Bakan tutanakları
incelememiş, Adalet Komisyonu tutanaklarını incelememiş. Sayın Bakan hem halkı
yanıltıyor hem Meclisi yanıltıyor burada. Bu doğru değildir değerli
arkadaşlarım.
Bakın,
burada değişen nedir? Değişen Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısıdır.
O tarihte Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı dikkate alındığında,
Hükûmet, Yargıtaya ve Danıştaya kendi istediği adamları seçtiremeyeceğini
düşünmüş olacak ki üye sayısının azaltılması yoluyla Yargıtayda hâkim olma
anlayışına girmiş. Şimdi de değişen yapı nedeniyle istediği kişileri Yargıtaya
ve Danıştaya üye seçtireceğine inanıyor olacak ki daire sayısını ve üye
sayısını artırmak yoluyla Yargıtaya hâkim olma çabasındadır. Bunun başka bir
izahı yoktur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Bu tasarı gelmeden önce bu kürsüde söyledim, Komisyonda
söyledim, hâlâ söylüyorum, bu çelişkiyi Sayın Bakan açıklamamıştır, Sayın
Komisyon Başkanı açıklamamıştır, AKP’li milletvekillerinin ne söylediği burada
var, açıklamamışlardır. Hani istinaf mahkemeleri hazırdı? Hani tıkır tıkır
yürüyordu? Hani 870 tane hâkim hemen atanmayı bekliyordu?
Değerli
arkadaşlarım, halkı kandırmayın artık, yeter!
Hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Düzeltiyorum,
aynı mahiyetteki diğer önerge üzerinde söz isteyen?
Faruk
Bal, Konya Milletvekili, buyurun.
ŞAHİN
MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, çok yoruldunuz zatıaliniz.
BAŞKAN
– Doğru Sayın Mengü, yorulduk gerçekten.
Buyurun
Sayın Bal.
FARUK
BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu kanun tasarısı
hazırlanırken ortaya çıktı ki Danıştay tanzim ediliyor, Danıştay Başkanlığından
görüş alınmamış. Yargıtay tanzim ediliyor, Yargıtay Başkanlığından görüş
alınmamış. Acaba, AKP, yargının görüşüne ihtiyacının bulunmadığı düşüncesinden
mi hareket etti diye bir şüphe geldi. Durumu inceledik: HSYK Kanunu değişti,
HSYK’nın görüşü alınmış. Anayasa Mahkemesi Kanunu görüşülüyor, Anayasa
Mahkemesinin görüşü alınmış. O zaman, yüksek yargının dört kurumundan, AKP,
ikisinden görüş alıyor, ikisinden görüş almıyor. Bunun sebebi hikmeti ne ola
diye düşünüyoruz, makul, mantıklı bir cevap bulamıyoruz. Yargıyı
siyasallaştırıyorlar mı diye düşündüğümüzde aklımıza bazı ince olaylar
takılıyor ve bu takılma ile de bu kanun üzerindeki şüphelerimizi
yoğunlaştırıyoruz.
HSYK’nın
görüşü alınmış, doğrudur, alınması gerekir; Anayasa Mahkemesinin görüşü
alınmış, doğrudur, alınması gerekir ama niçin Yargıtay ve Danıştayın görüşü
alınmamıştır diye sorulduğunda, “Onların görüşünü zaten biliyoruz.”
Biliyorsunuz, demek ki yok etmeye çalışıyorsunuz. Biliyorsunuz, demek ki orayı
kendi renginize büründürmeye, bulaştırmaya çalışıyorsunuz. Şimdi ne hâle
gelecektir Yargıtay ve Danıştay diye sorduğumuzda… Bu kanun ile çoğunluğunu ele
geçirerek, Yargıtayın ve Danıştayın içini istediğiniz şekilde tanzim
edeceksiniz. O zaman, oraya göndereceğiniz üyeler, objektiflik kuralından
ayrılacağınıza göre… Acaba, HSYK’ya gönderilen Kayseri Baro Başkanının
referandum öncesinde “referanduma evet” kampanyasına aktif bir şekilde
katıldığı için Adalet ve Kalkınma Partisinin İl Başkanı tarafından yazılı
olarak tebrik edilen hâkim gibi hâkim mi göndermek istiyorsunuz?
Eğer
bu derecede siyasallaşmış, bu derecede bir partinin yazılı tebrikine muhatap
olmuş bir hâkimi yargının içerisine sokmaya çalışıyorsanız Sayın Bakan, bir tek
cümleyle bunun cevabı verilebilir. O zaman “Bağımsız yargının ruhuna veleddalin
amin.” demeniz gerekecektir.
Şimdi,
Anayasa Mahkemesinin görüşünü alıyorsunuz. Anayasa Mahkemesi Başkanı, sizin,
“açılım” adı altında bin yıllık kardeşlik hukukunun ayrıştırılması sürecinde,
Özbudun anayasası ile 3 değişmez maddenin değiştirilebileceğini kamuoyuyla
paylaşan bir zat. Anayasa Mahkemesi Başkanı, önüne gelebileceği bir davada
ihsası reyde bulunup siyasi rengini açıklayan bir zat. Yetmiyormuş gibi,
Anayasa Mahkemesinin Sayın Başkanı, siyasi partilere ahlak dersi vermeye
kalkışan bir zat. Şimdi, bunun görüşünü alıyorsunuz Sayın Bakan. Bunun görüşünü
alıyorsunuz da niçin Yargıtayın ve Danıştayın görüşünü almıyorsunuz? Yargıtayı,
Danıştayı bıraktık, niçin siyasi partilerin görüşünü almıyorsunuz? Niçin hukuk
fakültelerinin görüşünü almıyorsunuz? Niçin bu konuyla ilgili kurum ve kuruluşların
görüşünü almıyorsunuz? Almazsınız çünkü zülfüyâre dokunur. O zaman
söyleyeceğimiz bir çift söz kalmıştır: Sizin açınızdan artık yol ayrımına
gelinmiştir, fazla söze hacet yok. Dönülmez akşamın ufkunda ilerlemektesiniz.
Sizi, demokrasiye, hukuka, adalete döndürmek için vakit çok geç.
Hepinize
hayırlı akşamlar. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bal.
III.- Y O K L A M A
(CHP
sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Yoklama istiyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki önergeleri oylarınıza sunacağım ancak yoklama talebi var,
yerine getireceğim.
Sayın
İnce, Sayın Öztürk, Sayın Emek, Sayın Dibek, Sayın Yazar, Sayın Köse, Sayın
Yalçınkaya, Sayın Susam, Sayın Soysal, Sayın Köktürk, Sayın Ünsal, Sayın
Sönmez, Sayın Kart, Sayın Ayhan, Sayın Özkan, Sayın Mengü, Sayın Karaibrahim,
Sayın Çöllü, Sayın Barış ve Sayın Ersin.
Yoklama
için bir dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı vardır.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN
– Aynı mahiyetteki iki önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci
madde üzerinde iki adet önerge vardır. Geliş sırasına göre okutup,
aykırılıklarına göre işleme alacağım.
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 5. Maddesi ile düzenlenen Adlî Tıp Kurumu Kanununun
4’üncü maddesinde yer alan “ikisi” ibaresinin “dördü” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Konya Kırşehir Ordu
Mehmet
Serdaroğlu Erkan Akçay Mustafa Kemal Cengiz
Kastamonu Manisa Çanakkale
Behiç
Çelik Nevzat
Korkmaz
Mersin Isparta
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610 sıra sayılı Kanun
Tasarısının (5) inci maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla Kart
Mersin Zonguldak Konya
Turgut
Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli
Ordu Manisa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili, buyurun.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkanım, uyarır mısınız lütfen. Ona göre başlayayım
konuşmaya.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Sayın Hatibi lütfen gürültü yapmadan dinleyelim.
Buyurun
Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının
5’inci maddesiyle ilgili olarak… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
Başkan, şurayı uyarır mısınız…
BAŞKAN
– Sayın Kart, buyurun.
ATİLLA
KART (Devamla) – Ama dibimizde konuşuyorlar. Şurada, bakın.
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) – İki dakika gitti zaten Başkan.
HÜSEYİN
ÜNSAL (Amasya) – Panayır yerine döndü panayıra! Panayır yeri burası!
TURGUT
DİBEK (Kırklareli) - Süreyi yeniden başlatın Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Sayın Kart, sürenizi yeniden başlatıyorum.
Buyurun.
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Başkan, süreyi yeniden başlatın.
BAŞKAN
- Yeniden başlattım zaten Sayın Kart, her şeye itiraz etmeyin lütfen.
Kendiliğimizden yaptık zaten.
ATİLLA
KART (Devamla) – Sayın Başkan ama görevinizi zamanında yapmıyorsunuz.
BAŞKAN
– Hayır, ben yeniden başlattım süreyi. Dönüp “Yeniden başlatır mısınız…”
diyorsunuz. Sayın Kart, bakın, mikrofona bakıp, sürenin yeniden başlatıldığına
bakmadan dönüp “Süremizi yeniden uzatın.” diyorsunuz. Lütfen…
Buyurun.
ALİ
İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) – Yargıtay Kanunu görüşülürken Maliye Bakanıyla
görüşüyorlar. Böyle bir şey var mı ya! Bakanla Bakanlıkta görüşemiyorlar mı?
MUHARREM
İNCE (Yalova) – Arkadaşlar, iş takibi için Bakanlığa gideceksiniz.
BAŞKAN
– Lütfen sayın milletvekilleri…
Buyurun
Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Devamla) – Değerli milletvekilleri, “Daha seri, daha etkin, daha adil bir
yargılama” gerekçesiyle getirilen bir tasarıyı görüşüyoruz. Görünen gerekçe bu.
Peki,
gerçek nedir, gerçek gerekçe nedir? Neden panik hâlde ve bir oldubittiyle gece
yarısı bu tasarı geçirilmek isteniyor? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)
AKP’yi endişelendiren birtakım davalar mı var? Bu davalara müdahale edecek bir
ortamı mı yaratmak istiyoruz? Bunları biraz tartışalım isterseniz.
Bakın,
değerli milletvekilleri, bu tasarının esası nedir biliyor musunuz? Türkiye’de
devlet yönetiminde “benim memurum”, “benim müsteşarım”, “benim bakanım”
döneminden sonra “benim yargıcım” dönemi yeni HSYK yapılanmasıyla birlikte,
Anayasa Mahkemesi, Yargıtay ve Danıştay tasarılarıyla hayata geçirilmek
istenilmektedir.
Türkiye
Cumhuriyeti, demokratik, laik ve sosyal hukuk devletinin tüm direnme
noktalarını ve hayatiyetini yok eden, rejimi faşist bir yapıya dönüştüren
sürecin nihai aşamasıyla karşı karşıyadır. Faşist yapı, aynı zamanda bünyesinde
eşkıyalığı da barındırır değerli milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bugün
görüşülmekte olan tasarılar, yargı engelini tümüyle bertaraf etmenin ve rejimi
dönüştürmenin nihai aracı hâline gelmiştir. Türkiye, cumhuriyet ve demokrasinin
kazanımlarını kaybetme noktasına gelmiştir. Bu sürecin kaçınılmaz sonucu şudur:
Devlet olarak dikta yapılanması, toplumsal olarak da bölünmedir, ayrışmadır.
Kişisel
ve siyasi savunma refleksiyle bu süreç artık maalesef hız kazanmıştır.
Karartma, bilgi kirliliği ve takiye konularında yakın tarihin en büyük
demagoglarından olan Başbakan…
AHMET
YENİ (Samsun) – Terbiyesizlik yapma!
BAŞKAN
– Lütfen sayın milletvekilleri…
ATİLLA
KART (Devamla) - …Goebbels propagandası ve Makyavel yöntemleriyle Türkiye’yi
hem ekonomik olarak hem siyaseten hem de kültürel olarak müstemleke bir ülke
hâline getirme misyonunu maalesef büyük ölçüde başarmıştır. Başbakanın
deyimiyle, Türkiye, bölgenin süpermarketi hâline getirilmiştir. Türkiye
Cumhuriyeti’nin yurttaşları ise bu süpermarketin kayıt dışı çalışanları ve
bekçisi konumuna getirilmiştir. 1919’larda başarılı olamayan, amacına
ulaşamayan emperyalizm AKP’nin iş birlikçi anlayışıyla bugün önemli bir mesafe
almıştır. O iş birliği anlayışını gösteren tabloları anlatabiliriz,
paylaşabiliriz.
Bakın,
bugün için şunu görüyoruz, geldiğimiz aşamada şöyle bir gerçekle karşı
karşıyayız: Naziler Nazi Almanya’sında yüksek mahkeme yargıçlarını kendi
kontrollerine almak yönünde bir süreci başlatmışlardı. AKP bunu daha da ileri
götürüyor; sadece yüksek mahkemeleri değil, ilk derece mahkemelerini de büyük
ölçüde hâkimiyetine alıyor. Yaşadığımız tablo büyük ölçüde bundan ibarettir.
Biraz
evvel Sayın Bakan birtakım istatistiklerden söz etti. Bu istatistikleri Sayın
Bakan Adalet Komisyonunda da ifade etmişti. Sayın Bakana şu istatistikler
hakkında bilgi vermesi gereğini o zaman da ifade etmiştik. Nedir onlar? Bir
yargının yükü nasıl artar? Sayın Bakan, eğer bir ülkede ekonomik, sosyal ve
aileyle ilgili suç türlerinde bir katlama meydana geliyorsa, olağanüstü
artışlar meydana geliyorsa siz bunu sorgulamak durumundasınız, siyasi iktidar
olarak bunun hesabını vermek durumundasınız. Bir ülkede bu suçlar 2002’den bu
yana, 2009’a kadar, 2010’a kadar neden katlamalı olarak artıyor? Siyasi
iktidarın başarı ya da başarısızlığını gösteren temel ölçüler bunlardır; bunun
dışındakiler istatistik biliminin getirdiği karalamalardır, belirsizliklerdir.
Sayın Bakan, bugün de bu istatistikleri açıklamaya cesaret edemiyorsunuz;
bunları açıklamaya cesaretiniz yok, yüzünüz de yok, çünkü burada, geldiğimiz
süreçte, Başbakanın yaratmış olduğu o bilgi kirliliğini sürdürme noktasında bir
misyon üstlenmiş durumdasınız ve kabul etmek gerekir ki, bu misyonunuzu da
başarıyla yerine getiriyorsunuz. Bunu Türkiye, Türk halkı, Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşları bu gerçeği artık görüyor değerli milletvekilleri.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ATİLLA
KART (Devamla) – Bu değerlendirmelerle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 5. Maddesi ile düzenlenen Adlî Tıp Kurumu Kanununun
4’üncü maddesinde yer alan “ikisi” ibaresinin “dördü” şeklinde değiştirilmesini
arz ve teklif ederiz.
Nevzat Korkmaz
(Isparta) ve arkadaşları
BAŞKAN
- Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.
Buyurun
Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
S.
NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Vatandaşlar
arasında adaleti tesis edemeyen yönetimler şaibelidir, meşruiyeti
tartışmalıdır. Bu yüzden, devletin temeli adalettir. Adalet mekanizması sadece
mahkemelerden ibaret değildir. Mahkeme kararlarının oluşumu sürecinde hizmet
ifa eden birçok kurum ve kuruluş vardır, bunlardan biri de Adli Tıp Kurumudur.
Görüştüğümüz
tasarı Adli Tıp Kurumuyla ilgili bazı hükümler içermektedir. Sanmayın ki, son
dönemlerde yargının eli ayağı olan ve sürekli eleştirilen bu kurumla ilgili
eleştirileri ortadan kaldırmak üzere reform yapılıyor. Sanmayın ki, adil
olmayan kararlara temel teşkil eden rapor ve uygulamalar ortadan kalkıyor,
hizmetlere sürat ve etkinlik getiriliyor, sorunlar çözülüyor. Hiç hayale
kapılmayın değerli milletvekilleri. Tasarı kadro tanzimi yapıyor, personel
ücretlerini düzenliyor. AKP yine ve yeniden, kanserin tüm bünyeyi sardığı
hastayı pansuman tedbirlerle geçiştiriyor. Personelin ağzına bir parmak bal
çalarak kurumu susturmak, kurumsal muhalefeti kırmak gibi bir tiyatro oyunu
sergiliyor. AKP’nin kurum reorganizasyonundan, hizmette ıslahattan anladığı bu.
Yöneticilerin maaşını yükselt, personele birazcık zam yap, sonra getireceğin
değişiklikleri kurum sahiplensin. Sayıştay Kanunu’nda, HSYK’da bu görüldü.
Komisyon da Anayasa Mahkemesi tasarısında aynı şeyi yapıyor, şimdi de Adli Tıp
Kurumunda.
Değerli
milletvekilleri, mesele bu kadar basit midir? Adli Tıp Kurumunun yegâne sorunu
ücretler mi? Neler söylendi, neler çizildi. Birbirleriyle çelişen raporlar ile
kurum itibarı sorgulandı, güvenilirliği sarsıldı. Yani bunlar olmamış gibi,
personelin özlük haklarını düzenleyip sorunları çözmüş mü oluyorsunuz?
Milliyetçi Hareket Partisi olarak defalarca dillendirdik. Kurumun tüm siyasi ve
bürokratik baskılardan uzak, özerk ve özgür bir çalışma ortamına kavuşturulması
lazım. Yargı konuşmaz, dilsizdir ama yüksek yargının siyasi mesuliyetini
taşıyan Hükûmet, Adalet Bakanlığı neden konuşmaz? Her dönemde yargıyı kontrol
etmeye heveslenenler çıkabilir ancak onlara direnmesi gereken Adalet Bakanlığı
bu heveslere set çeker, direnir. Bugün, maalesef, sıradan bir genel müdürlük
konumuna getirilmiş, gözünün önünde adaletin katledilmesine seyirci kalan bir
bakanlık. Sayın Bakan, üzülerek söylüyorum, yargı çevreleri sizi, kendilerinin
hukukunu savunmayan bir bakan olarak hatırlayacaklar.
Değerli
milletvekilleri, Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın kuruluş harekâtı tamamlanmış,
şimdi de Yargıtay ve Danıştay çoğunluğu ele geçiriliyor. Yargıtayda beş ay
sonra seçim var, Yargıtay Başkanlığı seçimi. Tasarıda yeni kurulan dairelere
yeni üyeler atanacak ve Yargıtay Başkanlığı seçimleri böylece etkilenmeye
çalışılacak. Bunu söylediğimizde “Efendim, dairelerin kurulmasını iki yıl önce
Yargıtay teklif etmişti.” diyorsunuz. Doğrudur. O zaman biz de soruyoruz: Bu
ihtiyacı karşılamak için neden iki yıl beklediniz? Çünkü HSYK’daki üyeleri
atamanız, çoğunluğu ele geçirmeniz gerekiyordu, sebep bu. 2004’te “İstinaf
mahkemeleri kuruyoruz.” dediniz, üstelik 5 bin tane de kadro aldınız, binalar
ihale ettiniz. Ortada istinaf mahkemesi falan göremiyorum. Sayın Gerçeker
açıkladı: “İstinaf mahkemeleri kurulmaz ise altı değil on altı dairede çözüm olmayacak.”
Siz de biliyorsunuz ama olsun, sizin için önemli olan adaletin tesisi falan
değil, her alanda sistemi teslim almak.
Bu
oyunu, inşallah, 12 Haziranda milletimiz bozacak diyor, yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
ÖZKAN
ÖKSÜZ (Konya) – Sen barajı aş, barajı...
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı
madde üzerinde beş adet önerge vardır. Ancak İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre
her madde üzerinde milletvekillerince sadece iki önerge verilebilmektedir. Her
siyasi parti grubuna mensup milletvekillerinin birer önerge verme hakkı
saklıdır. Bu hükümler çerçevesinde, geliş sırasına göre üç önergeyi okutup
aykırılık sırasına göre işleme alacağım.
İlk
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı maddesi
ile 14/4/1982 tarihli ve 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin değiştirilmesi
öngörülen ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "% 400" ibaresi
"% 250" ve (h) bendinde yer alan "% 300" ibaresi "%
225" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ Ahmet Yeni Mehmet Müezzinoğlu
Yozgat Samsun İstanbul
Nusret
Bayraktar Hasan
Altan
İstanbul Kastamonu
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 6. Maddesinde düzenlenen Kanunun 30. maddenin 2.
fıkrasının
a)
bendinde yer alan % 700 rakamının % 750
b)
bendinde yer alan % 650 rakamının % 675
c)
bendinde yer alan % 625 rakamının % 650
d)
bendinde yer alan % 600 rakamının % 625
e)
bendinde yer alan % 550 rakamının % 575
f)
bendinde yer alan % 500 rakamının % 525
g)
bendinde yer alan % 400 rakamının % 425
h)
bendinde yer alan % 300 rakamının % 325
i)
bendinde yer alan % 200 rakamının % 250
j)
bendinde yer alan % 150 rakamının % 200
olarak
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal Mehmet
Serdaroğlu Erkan Akçay
Konya
Kastamonu Manisa
Mustafa
Kemal Cengiz Metin Çobanoğlu Rıdvan Yalçın
Çanakkale
Kırşehir Ordu
Behiç
Çelik
Mersin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair 610 sıra sayılı Kanun
Tasarısının (6) ıncı maddesinin tasarı metninden çıkarılmasını arz ederiz.
Ali
Rıza Öztürk Ali İhsan
Köktürk Atilla Kart
Mersin
Zonguldak Konya
Turgut
Dibek Rahmi Güner Şahin Mengü
Kırklareli
Ordu Manisa
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.
Buyurun
Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 6’ncı maddeyle ilgili
olarak tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım, Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, evrensel bir kural vardır -yönetimler adına söylüyorum-
“Yurttaşları arasında kul hakkı yemek pahasına ayrımcılık yapan siyasi
iktidarların adaleti tecelli ettirme amaçlarından söz edilemez.” Bu noktadaki,
bu yöndeki iddialarının hiçbir dayanağı söz konusu olamaz. Bunu gelin
isterseniz günümüze uyarlayalım. Birkaç örnekle, birkaç belgeyle günümüze
uyarlayalım. Bunları aslında Adalet Komisyonu görüşmelerinde de Sayın Bakana
yöneltmiştik. Sayın Bakan o her zamanki olağanüstü sakin üslubuyla, her zamanki
gerçekten takdir edilecek o sakin üslubuyla bunları inceleyip hemen cevap
vereceğini söylemişti ama aradan on, on iki gün geçti, hiçbir cevap
verilmediğini görüyoruz.
Sayın
Bakan, bir kez daha soruyoruz: 7 Kasım 2010 tarihinde Adalet Bakanlığının
sorumluluğunda icra müdürlüğü sınavı yapıldı. Yazılı yapılan bu sınavlarda
2’nci, 3’üncü, 4’üncü, 6’ncı, 7’nci, 12, 13, 18… Devam edip gidiyor. Bu
kişiler, bu çocuklarımız, bu yurttaşlarımız mülakat sonucunda ne oldu, biliyor
musunuz değerli milletvekilleri? 590’a, 595’e, 599’a savruldular. Ne oldu bu
mülakatın sonucunda? 603’üncü sırada olan kişi mülakatın sonucunda 3’üncü,
4’üncü sıraya getirildi. 4’üncü kişinin yazılı sınav notu 95,20 idi. Yeni
sırası kaç oldu, biliyor musunuz? 508 oldu değerli milletvekilleri!
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – İleri demokrasi!
ATİLLA
KART (Devamla) – Bakın, 300 kişi içinde 139 kişi, ilk 139 kişi bu şekilde
300’den sonraki sıralara aktarıldı.
Peki,
değerli milletvekilleri, bu tablo sizi rahatsız etmiyor mu? Sizi rahatsız
etmiyor mu? Ben inanıyorum ki sizlerin içinde de sorumluluk duygusuna sahip
olan insanlar mutlaka var. Bir kısmınızı rahatsız etmiyor olabilir ama sınırlı
sayıda da olsa birilerini mutlaka rahatsız ediyordur. Bunu, bu duyguyu
kaybetmek istemiyoruz. Bu duyguyu kaybedersek gerçekten ülkemize yazık olur.
Bakın, mülakatta başarılı sayılan kişilere ne soruluyor, biliyor musunuz?
“Atatürk’e suikast nerede yapıldı?” Bilemiyor kişi. Deniyor ki: “İktisat
Kongresi nerede yapıldı?” Gene bilemiyor. Ondan sonra “Ya burası İzmir, Manisa,
Aydın, bunlardan birisi mi olabilir?” deniyor. Nihayet ondan sonra cevap
alınabiliyor. “Etrafı su ile çevrili kara parçasına ne denir?” deniyor. Beyler,
değerli milletvekilleri, bunların hakla, hukukla, adaletle, vicdanla bağdaşır
bir yönü olabilir mi? Bunun izahını yapar mısınız? (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Bakın,
bakın...
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, lütfen...
ATİLLA
KART (Devamla) – Bakın değerli milletvekilleri, bu gerçekten bir utanç
belgesidir, bir utanç belgesidir. Bir suçüstü belgesidir bu değerli
milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Buna cevap vermek
durumundasınız, buna açıklama getirmek durumundasınız.
Burada
neyi görüyorsunuz? Bakıyoruz, orada mülakat sonucunda sınavı kazananlar
arasında sadece -bakın isimlendirme yapmak istemiyorum ama ne demek istediğim
gayet açık- bir inanç grubuna mensup insanlar sınavı, mülakatı kazanıyor ama
bir başka inanç grubuna mensup bir vatandaşımız bile sınavı kazanamıyor. Bu bir
ayrımcılık değil midir, bu bölücülük değil midir? Bunun başka açıklaması
olabilir mi, bunun başka izahı olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar, AK
PARTİ sıralarından gürültüler)
Sayın
Bakan, diyoruz ki bu ülkeye, bu ülkenin insanlarına nasıl kıyıyorsunuz, nasıl
kıymaya devam ediyorsunuz? Bunun başka açıklaması olabilir mi? Biraz vicdan
diyorum, biraz insaf diyorum, biraz insanlık diyorum. Bunun anlamı nedir
biliyor musunuz? Bunun anlamı şudur: Hani Sayın Başbakan dilinden düşürmez ya,
siz de onu bir nakaratla tekrarlarsınız ya, ne dersiniz? “Efendim, biz
yaratılanı Yaradan’dan ötürü seviyoruz.” dersiniz. Bu sizin işte ileri
demokrasi anlayışınız, sizin insanlık anlayışınız.
Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
FATİH
ARIKAN (Kahramanmaraş) – Siz öyle düşünmüyor musunuz?
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Kart.
İç
Tüzük’ün 60’ıncı maddesine göre Adalet Bakanı Sayın Sadullah Ergin’in pek kısa
bir açıklama talebi var.
Buyurun
Sayın Bakan.
VI.- AÇIKLAMALAR (Devam)
7.- Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in,
Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, komisyon görüşmeleri sırasında sorduğu
soruları çarpıtarak tekrar sorduğuna, gerek hâkim ve savcı mülakatında gerekse
unvanlı personel alım mülakatında sorulan sorulara ilişkin açıklaması
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın
Kart bu soruyu Komisyonda da sormuştu. Tabii, mülakatta sorulan sorulara
ilişkin cevabı vermeme rağmen, Sayın Kart aynı suali getirip çarpıtarak burada
bir daha soruyor.
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Bakan, ciddi olun, dürüst olun biraz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Geliyorum… Sen dürüst olacaksın.
BAŞKAN
– Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan cevap veriyor, lütfen… Açıklama yapıyor.
ATİLLA
KART (Konya) – Adalet Bakanlığının gereğini yapın. Adalet Bakanı gibi davranın.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Soru sordunuz, cevabını alın Sayın Kart.
ATİLLA
KART (Konya) – Adalet Bakanı gibi ne zaman davranacaksınız?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Soru sordunuz, cevabını dinlemeye tahammül
gösterin. Hem soru soracaksınız hem de cevabını siz vereceksiniz!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan…
BAŞKAN
– Sayın Kart, niye müsaade etmiyorsunuz? Soru sordunuz…
ATİLLA
KART (Konya) – Adalet Bakanı gibi davranmıyorsunuz!
BAŞKAN
– Ama biraz önce siz burada diğer grubun tavrına müsaade etmediniz.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Değerli arkadaşlar, gerek hâkim savcı
mülakatında gerekse unvanlı personel alım mülakatlarında farklı alanlarda
sorular soruluyor. Bu, kanuna derç edilmiş, yazılmış.
Sayın
Kart’ın bahsettiği sualler genel kültür sorularıdır.
ATİLLA
KART (Konya) – Allah Allah!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Oysa aynı mülakatta bakın neler soruluyor.
ATİLLA
KART (Konya) – Karartma yapmaya devam ediyorsun, karartma yapıyorsun,
gerçekleri konuşmuyorsun!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Muhakeme gücü ölçülüyor, bir; bir konuyu
kavrayıp özetleme ve ifade yeteneği ölçülüyor, iki; genel ve fiziki
görünümünün, davranış ve tepkilerinin mesleğe uygunluğunun ve liyakatinin
ölçülmesi yapılıyor, üç; yetenek ve kültürünün ölçülmesi yapılıyor, dört;
çağdaş, bilimsel ve teknolojik gelişmelere açıklığının tespiti yapılıyor, beş.
Bu beş ayrı konuda mülakatta sorular soruluyor. Diğerlerini söylemiyorsunuz,
gizliyorsunuz, sadece genel kültür sorularını kürsüye taşıyorsunuz. (CHP
sıralarından gürültüler)
ATİLLA
KART (Konya) – İnsanların sınavlarını 70’e düşürüyorsun, insanları eliyorsun!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Bunu ben size Komisyonda da söyledim ama tekrar
yüzünüz kızarmadan gelip burada aynı şeyleri tekrar ediyorsunuz. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum.
ALİ
RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Önce aynaya bak, aynaya! Önce senin yüzünün kızarması
lazım!
ATİLLA
KART (Konya) – Kamerayı neden kaldırdın!
BAŞKAN
– Sayın Kart, lütfen müsaade edin.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İkincisi, icra müdür yardımcılığı sınavıyla
ilgili olarak komisyonda şu soruyu sordunuz, dediniz ki… İlk 300’de, yazılıyı
kazanıp da mülakatta kaybedenlerin sayısını verdi Sayın Kart. Ben de “O
rakamları aldım, inceleyeceğim.” dedim Sayın Kart’a ve inceledim.
Değerli
arkadaşlar, burada ilan ediyorum: Yazılı sınavını ilk 300’de kazananlardan 24
tanesi hâkim savcılık sınavını da kazanmış olduğu için hâkim savcılık sınavında
değerlendirilmek üzere hiçbir tanesi sınavı kazanmamış, bir.
ATİLLA
KART (Konya) – Onların ismini verir misin Sayın Bakan? O listeyi verir misin?
Karartma yapıyorsunuz!
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – İki: 27 tanesinin hakkında adli ve idari
soruşturma olduğu için mülakatta elenmiştir 27 tanesi.
ATİLLA
KART (Konya) – Yazılı cevabını verin de onun tahkik edelim.
BAŞKAN
– Sayın Kart, lütfen…
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Üç: İlk 300’de yazılı sınavı kazandığı hâlde
sözlü sınava girmeyen 22 kişi var.
ATİLLA
KART (Konya) – Doğru konuşmuyorsunuz, inandırıcı değilsiniz!
BAŞKAN
– Sayın Kart, lütfen…
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Dinlemeyi bilmezsen doğrusunu anlamazsın tabii ki!
MUSTAFA
ELİTAŞ (Kayseri) – Anlamaya niyeti yok zaten!
BAŞKAN
– Sayın Bakanım, lütfen cevap verin siz.
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – 22 kişi de mülakata katılmamış, yazılıyı
kazanmış ama mülakata gelmemiş. Bunları topluyoruz; soruşturma geçirenler,
mülakata katılmayanlar, hâkimlik sınavını kazananlar toplam 69 kişi. Sayın
Kart’ın bahsettiği 128’den 69 kişisinin gerekçeleri bunlar. Geriye kalan 59
kişi var. 300 kişilik yazılı sınavını kazananlar içerisinde 59 kişisi
kazanamamış.
Genel
Kurula saygıyla arz ediyorum sayın milletvekilleri. (AK PARTİ sıralarından
“Bravo!” sesleri, alkışlar)
ATİLLA
KART (Konya) – Sayın Bakan, yazılı cevap ver de bir tahkik edelim.
BAŞKAN
– Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.
X.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE
KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ (Devam)
3.- Bazı Kanunlarda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/994) (S. Sayısı:
610) (Devam)
BAŞKAN
- Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Kanun Tasarısının 6. Maddesinde düzenlenen Kanunun 30. maddenin 2.
fıkrasının
a)
bendinde yer alan % 700 rakamının % 750
b)
bendinde yer alan % 650 rakamının % 675
c)
bendinde yer alan % 625 rakamının % 650
d)
bendinde yer alan % 600 rakamının % 625
e)
bendinde yer alan % 550 rakamının % 575
f)
bendinde yer alan % 500 rakamının % 525
g)
bendinde yer alan % 400 rakamının % 425
h)
bendinde yer alan % 300 rakamının % 325
i)
bendinde yer alan % 200 rakamının % 250
j)
bendinde yer alan % 150 rakamının % 200
olarak
değiştirilmesini saygılarımızla arz ve teklif ederiz.
Faruk
Bal (Konya) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
ADALET
BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Önerge üzerinde söz isteyen Behiç Çelik, Mersin Milletvekili.
Buyurun
Sayın Çelik. (MHP sıralarından alkışlar)
BEHİÇ
ÇELİK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; söz konusu tasarının
6’ncı maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önerge için söz aldım. Bu vesileyle
hepinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, söz konusu tasarının torba yasa tasarısı görüşülürken araya
sıkıştırılarak âdeta yangından mal kaçırırcasına çıkarılmaya çalışılmasının
altında yatan gerçek neden ne olabilir? Bu, açıklamaya muhtaç bir sorudur fakat
bu soru gerek Sayın Adalet Bakanı gerekse Hükûmet yetkilileri tarafından bir
türlü cevaplandırılamamaktadır. Ayrıca, böyle bir soruya muhalefet muhatap bile
bulamamaktadır. Ayrıca, iktidar partisinin, Hükûmetin böyle bir tasarıyı
hazırlayarak Genel Kurula getirmesine rağmen, torba yasa tasarısı kesilerek
böyle bir tasarıya Genel Kurulun çalışmasını icbar etmek gerçekten yüz
kızartıcı bir durumdur, bunu kabul etmek mümkün değil.
Bu
itibarla Türkiye'de gerçek bir yargı reformundan, gerçek bir millî yargı
projesinden ve adaletin âdeta terazisinin milimetrik olarak ölçebileceği
şekilde bir yargı düzenlemesinden bahsetmek için burada siyasal partilerin bir
konsensüsünün en azından sağlanması gerekirdi ama böyle bir adım atılmıyor,
böyle bir niyet yok, böyle bir çalışma yok ve sonuçta iktidar partisinin
tasallutu ve dayatması sadece bu alanda değil, siyasetin her alanında,
ekonominin her alanında böyle bir dayatma ve tasallutla maalesef büyük Türk
milleti karşı karşıya.
Bunun
sonucunda neler ayaklar altına alınıyor? Bu aziz milletin mukaddesatı ayaklar
altına alınıyor. Bu aziz milletin adalet zihniyeti ayaklar altına alınıyor. Bu
aziz milletin ahlakı çürümeye terk ediliyor ve bu aziz millet bütün
değerlerinden arındırılarak, yoksun bıraktırılarak âdeta bu ülkeyi yutmak
isteyen başka güçlerin Türkiye'deki
avukatlığına soyunan bir siyasal yapının maalesef dönüştürmesine teslim
edilir konuma getiriliyor. Bunu kabul etmemiz mümkün değil. Milliyetçi Hareket
Partisi olarak biz, yapılan bütün bu zulümleri ve yapılan bütün haksızlıkları
zamanı gelince bir bir o defterin sayfalarını açarak hesabını soracağız.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi 2011 yılında gerçekten yargının
bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayacaktır. Milliyetçi Hareket Partisi
hızlı ve adil yargılamayı savunmaktadır. Tabii hâkim esasını savunmaktadır.
Yargının her türlü gerek insan gerek malzeme ve demirbaş, kadro, bina
itibarıyla donanımı sağlayacak çalışmaları savunmaktadır ve bütün bu çalışmalar
sonucunda Türkiye’de adaleti tecelli ettirecek güçlü bir yargı sistemini
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarı, 2011 yılı 12 Haziranından sonra Allah’ın
izniyle kuracaktır. Aziz milletimize bu kürsüden bunu söylüyoruz.
Ben
sözümü burada noktalıyorum. Bu tasarının iktidar partisini yüz karasıdır, yüz
karasıdır! Onun için, majestelerinin yargı sistemini değil, büyük Türk
milletinin yargı sistemini kuracağız Allah’ın izniyle. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler) Bu itibarla sözüme son verirken, önergemize desteklerinizi bekler
saygılar sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN
– Teşekkür ederim Sayın Çelik.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer
önergeyi okutuyorum:
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte
olan Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısının 6 ncı
maddesi ile 14/4/1982 tarihli ve 2659 sayılı Kanunun 30 uncu maddesinin
değiştirilmesi öngörülen ikinci fıkrasının (g) bendinde yer alan "%
400" ibaresi "% 250" ve (h) bendinde yer alan "% 300"
ibaresi "% 225" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Bekir
Bozdağ (Yozgat) ve arkadaşları
BAŞKAN
– Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET
KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN
– Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET
BAKANI EGEMEN BAĞIŞ (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN
– Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Diğer
kamu kurumlarında görev yapan emsali personelin yararlandığı döner sermaye
oranları göz önüne alınarak yeniden belirleme yapılmıştır.
BAŞKAN
– Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Kabul
edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci
bölümde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Genel Kurulun gecenin bu ilerleyen saatlerine kadar devam eden
çalışmalarına katılan ve katkı sağlayan tüm değerli milletvekillerine, başta
birleşimin yönetiminde görev alan kâtip üyeler olmak üzere Başkanlık Divanının
sayın üyelerine, Bakanlar Kurulunun sayın üyelerine, çalışmalarımıza destek
sunan yasama idareci ve uzmanlarına, teknik personele, Koruma Dairesinin
elemanlarına, Sosyal Hizmetler personeline, Türkiye Büyük Millet Meclisi
Televizyonu çalışanlarına, Genel Sekreterliğin burada belirtemediğim tüm
personeline, Komisyon sıralarında yer alan Bakanlık yetkili ve görevlilerine
teşekkür eder, hepinize ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza iyi geceler
dilerim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Alınan
karar gereğince kanun tasarı ve teklifleriyle komisyonlardan gelen diğer işleri
sırasıyla görüşmek için 9 Şubat 2011 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak
üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 01.51