Normal 44163 2 4 2011-03-01T07:56:00Z 2011-03-01T07:56:00Z 28 16605 94651 TBMM 788 222 111034 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 91                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

55’inci Birleşim

28 Ocak 2011 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III.-  YOKLAMALAR

IV. -  GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, ülkemizdeki sağlık sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımına ilişkin gündem dışı konuşması

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımı hakkındaki gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, cezaevlerindeki sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004)

2.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1005)

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1006)

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın “Türkiye’de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi” adlı performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/347) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

2.- (10/225) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, çiftçi borçlarının af kapsamına alınmasına,

- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu kapsamında tarım dışı amaçlara ayrılan arazilere,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17506), (7/17507)

2.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, çiftçilerin bankalardan kullandığı kredilere ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17520)

3.- Çankırı Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’da bir Hazine arazisinin köylülere dağıtılmasına,

- Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Biyogüvenlik Kanunu’nun uygulanmasına,

- Mersin Milletvekili Behiç Çelik’in, keçi yetiştiriciliğine,

- Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, 2008’de yapılan unvan değişikliği sınavına,

İlişkin soruları ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17641), (7/17642), (7/17643), (7/17644)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, İstanbul Boğazı’nda yapılması planlanan üçüncü köprünün güzergâhına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17654)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 14.03’te açılarak on altı oturum yaptı.

 

Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum

Kahramanmaraş Milletvekili Durdu Özpolat, muhtarların,

İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Zonguldak ilinin,

Sorunlarına;

Tunceli Milletvekili Şerafettin Halis, Tunceli ilinde yaşanan son olaylara;

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, muhtarların,

Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan, muhtarların,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, muhtarların ve il genel mecilisi üyelerinin,

Zonguldak Milletvekili Polat Türkmen, Zonguldak’ın,

Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu, muhtarların ve il genel meclisi üyelerinin,

Sorunlarına;

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, Adana Öğretmenevi inşaatına;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Van Milletvekili Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kürt sorununun (10/1000),

Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin, askerî alanların çevresinde yer alan patlayıcı maddeler nedeniyle meydana gelen olayların (10/1001),

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, kayıt dışı istihdam ve işsizlik sorununun (10/1002),

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, narenciye üretimindeki ve ihracatındaki sorunların (10/1003),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan (10/942) başta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü olmak üzere bazı şüpheli ölüm olaylarının ve faili meçhul cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel Kurulun 27/1/2011 Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/883) (S. Sayısı: 568),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

2’nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü’nün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Zonguldak Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili Zeynep Dağı’nın; Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Cumhuriyet Halk Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un; Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 29 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün; Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 10 Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın; Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın; Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Manisa Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın; Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Kocaeli Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın; Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2 Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları (1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236, 2/237, 2/258, 2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377, 2/400, 2/425, 2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587, 2/591, 2/677, 2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714, 2/740, 2/753, 2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805, 2/806, 2/808, 2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606) birinci bölümünün 17’nci maddesine kadar kabul edildi; 17’nci maddesiyle ilgili verilen önergeler üzerinde bir süre görüşüldü.

 

Birleşime saat 17.22’de ara verildi.

 

 

 

Nevzat PAKDİL

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

Harun TÜFEKCİ

 

Bingöl

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu, On Birinci,

On İkinci, On Üçüncü, On Dördüncü, On Beşinci ve On Altıncı Oturum

2’nci sırasında bulunan ve 17’nci maddesi üzerinde görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin (S. Sayısı: 606) ikinci bölümünün 37’nci maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

Manisa Milletvekili Recai Berber, Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün, konuşmasında yanlış anlamalara sebep olacak ifadelerine,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın diyabet çubuklarıyla ilgili konuşmasına,

İzmir Milletvekili Oktay Vural, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in konuşmasında “yoksulluğun azaldığı” ifadesine,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer:

İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın yoksulluğun ölçümüyle ilgili açıklamasına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin konuşmasında geçen bir mahkeme kararının doğru olduğuna ve özür dilediğine;

İzmir Milletvekili Oktay Vural:

Kan şekeri ölçüm çubuklarına,

Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in yoksulluğun ölçümüyle ilgili ifadelerine;

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Manisa Milletvekili Şahin Mengü, Manisa Milletvekili Recai Berber’in, isminden bahsederek şahsına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, CHP Genel Başkanına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Alınan karar gereğince, 28 Ocak 2011 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime 03.19’da son verildi.

 

 

 

Meral AKŞENER

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

 

 

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Yusuf COŞKUN

 

 

Konya

 

Bingöl

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

 

 

 

 

 

Yaşar TÜZÜN

 

 

 

 

Bilecik

 

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

 

                                                                                                                                               No.: 71

II.- GELEN KÂĞITLAR

28 Ocak 2011 Cuma

Teklifler

1.- İstanbul Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın; Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/853) (Plan ve Bütçe ile Milli Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.1.2011)

2.- Adana Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 4320 Sayılı Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/854) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği  ile Adalet Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2011)

Genel Görüşme Önergesi

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştay’ın “Türkiye’de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi” adlı performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, cezaevlerindeki sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004) (Başkanlığa geliş tarihi: 30/11/2010)

2.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1005) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2010)

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti konusunun araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1006) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2010)

28 Ocak 2011 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.06

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunları hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e aittir.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Asil, biliyorsunuz ek süre verilmiyor.

Buyurun.

IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemizde, köylümüz ve çiftçimiz, uygulanan yanlış politikalar nedeniyle iflas noktasına getirilmiş, zor günler yaşamaktadır. Bu meseleyi ülke gündemine taşımak ve ilgililerin dikkatini çekmek maksadıyla gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi ve sizlerin şahsında, zor şartlar altında üretmeye çalışan üreticilerimizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sekiz yılı aşan AKP İktidarında, uygulanan yanlış politikalarla, toplumun büyük bir bölümünü oluşturan değişik kesimler mağdur edilmiş, fakirleştirilmiş, üretimden çekilmek zorunda bırakılmıştır. Bu kesimlerden biri de Türk köylüsü olmuştur. Et fiyatlarındaki artış bahane edilerek önce canlı hayvan ithalatına izin verilmiş, ardından da, canlı hayvan ithalatının fiyatları yeteri kadar aşağı çekmediği gerekçesiyle, yerli üreticinin üretim giderleri hesaba katılmadan, ülkemizdeki maliyet yapısına göre bir gümrük eşik değeri belirlenmeden ve yapılacak ithalatta bu eşik değeri kadar gümrük vergisi uygulanmadan et ithalatına müsaade edilmiştir.

Daha ucuz bir maliyet altyapısına sahip üreticisini yüksek üretim destekleriyle destekleyen ülkelerden kesilmiş etin ve kasaplık canlı hayvanın yetersiz gümrük vergisiyle ülkeye girmesine izin vererek memleketimizde yaşayan çiftçimizi, köylümüzü, üretim yapanları cezalandırmış olmuyor muyuz? Bu alana yapılacak yatırımların azalmasına neden olmuyor muyuz? Bunun sonu tamamen ithalata bağımlı hâle gelmektir, bunun sonu Türk köylüsünün üretim yapamaz hâle getirilmesidir, milletin efendisi köylümüzün fakirleşmesidir. Türk köylüsünün fakirleşmesine asla müsaade etmeyeceğiz. Et fiyatlarının aşağı çekilmesinin yolu bu, milletimize maliyeti ise bu kadar ağır olmamalıdır.

Et fiyatlarındaki artışın nedeni, yeteri kadar kasaplık hayvan üretemiyor olmamızdır. Fiyatları aşağıya çekmenin yolu, üretimi artırmaktır. Et açığını buzağı ve besi materyali ithaliyle kapatmayı hedeflemeliyiz, üreticinin üretim maliyetlerinin desteklenmesini sağlamalıyız.

Değerli milletvekilleri, bir gazete haberi: “Türkiye'nin, Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesinde Avrupa Birliği ülkelerinden yılda 19.600 ton et ithalatı yapması gerekiyor. Ancak deli dana hastalığı sebebiyle, Türkiye, ithalatı yıllar önce askıya almıştı. Avrupa’dan et ithalatının yapılmasının ardından AB konusunda da Türkiye'nin elinin güçleneceği belirtiliyor.” Bütün bu yaygaranın sebebi bu mu, AB’ye şirin gözükmek mi? 

Sayın Bakan Zafer Çağlayan “Dünyanın en pahalı etini insanımıza yedirmeye kimsenin hakkı yok.” diyor. Sayın Bakan Mehdi Eker “Avrupa’da en pahalı eti üreten ülke konumunda, sürekli yükselen fiyatlar akıl almaz boyutlara ulaşınca et ithal etmek zorunda kaldık.” diyor.

Türk köylüsü, bu Sayın Bakanlara soruyor: Sayın Bakan, fiyatları aşağıya çekmenin yolu, et ithal ederek Avrupa Birliği çiftçisine destek vermek değildir, kendi üreticisine destek olup üretimi artırmaktır.

Sayın Bakan, Türkiye, Avrupa’da hatta dünyada en pahalı mazotu tüketen ülke. Biz çiftçilerin en önemli girdisi mazot. Bize dünyanın en pahalı mazotunu kullandırırken hiç vicdanınız sızlamıyor mu?

Sayın Bakan, benzin ve mazota uygulanan akıl almaz özel tüketim vergisi, özel tüketim vergisi dâhil edilerek hesaplanan KDV’yi aşağıya çekmek niçin aklınıza gelmez? Bu soruları Türk köylüsü soruyor ve Sayın Bakanlar bu sorulara cevap vermek zorundadır.

Türk köylüsü, sekiz yılı aşan iktidarında kendisini yok etmeye yönelik politikaları uygulamaktan vazgeçmeyen AKP’yi kısa süre sonra önüne konacak sandıkta cezalandırmak için sabırsızlıkla bekliyor.

Köylüme, çiftçime ve sizlere bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Asil.

Gündem dışı ikinci söz, ülkemizdeki sağlık sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’ye aittir.

Buyurun Sayın Erçelebi.

2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, ülkemizdeki sağlık sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

HASAN ERÇELEBİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Türkiye’de halkın sağlık sorunları ve hepimizi bekleyen sağlık tuzakları hakkında söz aldım. AKP Hükûmetinin geçen yıl çıkardığı adı güzel kendi çirkin Tam Gün Yasası devlet hastanelerinde 2010 Haziran ayında devreye girdi, üniversite hastanelerinde de önümüzdeki hafta salı günü işlemeye başlayacak. Bu nedenle tıp fakülteleri hocaları İzmir’de sokaklara döküldü, Ankara’da 31 Ocak Pazartesi günü iş bırakacaklar, İstanbul’da ve tüm yurttaki tıp fakültesi hocaları huzursuz ve kaygılıdır.

Tam Gün Yasası küçük bir devlet hastanesi ile hem hizmet hem de bilim üreten üniversite hastanelerini aynı kefeye koymuştur. Üniversitelerdeki hocaların aynı zamanda bilim ürettiklerini, öğrenci yetiştirdiklerini unutmuş, hasta bakmayan öğretim üyelerini göz ardı etmiştir. Aynı zamanda bu yasa hekim dışı personeli de dışarıda bırakmıştır. Eğer Hükûmet apar topar üniversitelerdeki kısmi Tam Gün Yasası’nı ötelemezse ya da uygulamadan kaldırmazsa üniversite hastanelerinde önümüzdeki günlerde önemli aksaklıklar olacaktır.

Sağlıktaki aksamalar sadece hastane, hekim boyutunda değil, hasta-eczane ilişkilerinde de vardır. 11 Ocak 2011 tarihi itibarıyla milyonlarca diyabet hastasının şeker çubuklarını Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeden çıkardı. Hastalar önce parasını ödüyor, dört ay sonra geri almaya çalışıyorlar. Medula sistemi çalışmıyor. İki yıldan bu yana günde bir veya iki saat kör topal çalışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle eczaneler hastalara ilaç veremiyorlar. Devlet hastanesi ve özel hastanelerden gelen reçeteler ile ilaç alan hastalardan 5 TL muayene bedeli, 3 TL reçete parasını peşin almaya zorlanıyorlar. Eczanelerin muayene ücretleriyle ne alakası var Allah aşkına? Parayı peşin eczaneye veremeyen hastaya ilaç da yok, bu durumda eczacıların yapacağı bir şey de yok. Aile hekimi olmayan hastalara aile hekimliği merkezlerinde doktorlar bakamıyorlar, hastalar ortada kalıyorlar. Aile hekimliği merkezleri ödenek olmadığından ve giderler doktorlara yüklendiğinden kışın ısınamıyor, ortalık temizlenemediği için bir sağlık merkezinde olması gereken hijyenik ortam sağlanamıyor. Bu yüzden, hastalar perişan, doktorlar perişan.

Hükümeti uyarıyorum: Bütün bunların sonunda halkın takdirini kazanayım derken inanın, nefretini kazanıyorsunuz. Yıllardır allayıp pullayarak “sağlıkta dönüşüm”, “sağlıkta reform” adı altında halka yutturmaya çalıştığınız, bal gibi sağlıkta özelleştirmedir. Yani, “paran nerede yaran nerede, paran kadar sağlık” anlayışının temelini atıyorsunuz.

Kamu Hastane Birlikleri Yasa Tasarısı’nı komisyondan geçirdiniz, Genel Kurul gündeminde bekletiyorsunuz. Bununla kamu hastanelerini satacaksınız. Şimdi bunun hazırlıklarını yapıyorsunuz. Bunlar, neoliberal anlayışın ürünüdür. Bunu halkımız adına reddediyoruz. Esas olan, kamu hizmetlerinden halkın tümünün aynı standartta yararlanmasının sağlanmasıdır. Sağlık, aynı eğitim gibi, adalet gibi, güvenlik gibi bir kamu hizmetidir. O yüzden, sağlığı özelleştirmek “paran kadar sağlık” anlayışını getirir. Bu, halk sağlığını tehlikeye sokar.

Bakınız, domuz gribi tekrar kapımızda. Ne yaptınız? Yine Sayın Başbakan ile Sayın Sağlık Bakanı ayrı tellerden mi çalacak?

Paragöz politikalarla halkın sağlığıyla oynamak tehlikeli sulara yelken açmaktır. Bir an önce bu anlayıştan AKP Hükûmeti vazgeçmelidir.

Sağlık hizmetlerini hem yaygınlaştırmak hem kaliteli hâle getirmek hem de parasız vermek gerekir. Tüm vatandaşlar sosyal güvenlik kapsamı altına alınmalıdır. “Değirmenin suyu nereden gelecek?” diyorsanız, toplayamadığınız vergileri toplayınız, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alınız, ithalat ekonomisinden üretim ekonomisine geçiniz. Bakın o zaman, sosyal devlet nasıl güçleniyor, sosyal adalet nasıl sağlanıyor, göreceksiniz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erçelebi.

Gündem dışı üçüncü söz, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımı konusunda söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim Işık’a aittir.

Buyurun Sayın Işık. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımına ilişkin gündem dışı konuşması

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın  Başkan, değerli milletvekilleri, Kütahya ili Tavşanlı ilçemizde bulunan ve kısaca GLİ olarak bilinen Garp Linyit İşletmeleri Müessese Müdürlüğünde işçi alımı konusunda son günlerde yaşanan olaylar hakkında gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Resmî verilere göre 2000 yılında 656.903 kişi olan Kütahya nüfusu, AKP İktidarı döneminde Şeker Fabrikası, ETİ Gümüş, Azot Fabrikası gibi ana istihdam kuruluşlarının özelleştirilmesinin ardından hızlanan göç nedeniyle 100 bin dolayında azalmıştır. Bunun sonucunda da yıllardır 6 milletvekiliyle yüce Mecliste temsil edilen Kütahya ilimiz, gelecek dönemde 5 kişiyle temsil edilecek noktaya gelmiştir.

Hükûmetçe ilk fırsatta özelleştirilmesi planlanan termik santrallerin de içinde bulunduğu Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri ilin en önemli kamu istihdam kuruluşları durumundadır. Bu iki güzide kuruluşumuzda AKP döneminde yaşanan bazı olumsuzluklarla ilgili olarak sizleri ve kamuoyunu daha önce yine bu kürsüden birkaç kez bilgilendirme imkânı bulmuştum. Ancak ne yazık ki, dile getirilen sorunlara şimdiye kadar çözüm bulma yerine, âdeta inat edercesine eklenen yeni sorunlarla il ekonomisi ve istihdamında çok önemli yere sahip bu güzide kuruluşlarımız yıpratılmaya devam edilmektedir.

Bu işletmelerimizde ek kapasite yaratarak istihdamı artırma, taşeron sistemiyle çalıştırılan yüzlerce işçinin hakkını koruma, mağduriyetlerini önleme, yargı kararları ve müfettiş raporlarını uygulama, çalışanlar ve idareciler üzerindeki siyasi baskıları önleme ve benzeri gibi yapılması gereken birçok iş dururken bunlara yeni sorunların eklenmesi, başta bu kurumlarımızda çalışan idareciler olmak üzere, tüm Kütahya’mıza ve ülkemize yapılmış büyük bir haksızlıktır.

Şimdi, sizlere, Tavşanlı ilçemizde, GLİ tesislerinde 22 Ocak 2011 Cumartesi günü, ilimizin iktidar partisine mensup bir değerli milletvekili başkanlığında yapılan, sebebi ve amacı bugüne kadar kamuoyunca anlaşılamamış bir toplantıdan bahsedeceğim. Bir tatil gününde, müessese binasında, AKP ilçe başkanı, müessese müdürü ve yardımcıları, ilçe kaymakamı, bazı belde belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, mahalle ve köy muhtarları, işçi sendikası temsilcileri ve vatandaşların katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantı, aynı gün Anadolu Ajansı tarafından “Tavşanlı’da GLİ’ye İşçi Alımıyla İlgili Toplantı” başlığıyla gündeme taşınmıştır. İŞKUR aracılığıyla alınan başvuruların devam ettiği bir dönemde, son başvuru tarihinden beş gün önce yapılan ve kamuoyuna “bilgilendirme toplantısı” olarak yansıtılan bu toplantı, diğer siyasi parti temsilcilerine ve toplantının düzenlendiği ilçenin belediye başkanına bile haber verilmeden yapılmış olup kamuoyuna, âdeta “Buraya işe girmenin yolu iktidar partisinden geçer.” mesajı verilmiştir. Yaşananlar, değişik iş kollarında lise mezunu 190 işçinin alınacağı duyurulan bu işletmeyle birlikte, Seyitömer Linyit İşletmesine de alınacak 40 kişilik personel alımı için başvuruda bulunan 5 bin 500 dolayındaki vatandaşımızda ve ailelerinde derin bir endişeye yol açmıştır. Sadece işletmenin bulunduğu ilçeden katılan sınırlı sayıda kişinin bilgilendirildiği söz konusu toplantının kamuoyunda yarattığı imaj, yapılacak sınavlarda siyasi müdahalenin olacağı ve umutlanan binlerce insanımızın hayallerinin boşa çıkacağı şeklindedir.

Şimdi, ben, buradan, kamuoyunda oluşan derin endişelere muhatap olan ve söz konusu toplantıyı basından öğrenen bir milletvekili olarak Sayın Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına sormak istiyorum: Âdeta, müessese yöneticilerinin ve sınav komisyonlarında görev alacakların siyasi baskı altına alındığı ve şaibelere yol açan bu toplantı, sizin ve Bakanlığınız yetkililerinin bilgisi dâhilinde mi yapılmıştır? İlçenin tüm siyasi parti temsilcileri toplantıya neden davet edilmemişlerdir? Ülkemizin başka yerinde böyle bir usul var mıdır? Bu ve benzeri birçok sorunun akla geldiği konuya ilişkin olarak, en yetkili ağızdan, kamuoyunu ve başvuruda bulunan binlerce insanımızı rahatlatacak ve endişelerini giderecek bir açıklamanın derhâl yapılması ve kafalarda oluşan soru işaretlerinin acilen giderilmesi gerekmektedir. Daha başvuru sürecinde üzerine gölge düşürülen ve siyasi yatırım olarak kullanılmaya çalışılan bu konu, Türkiye’ye mal olmuş bir kurumumuzu yıpratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.

Bu kurumda şimdiye kadar yaşanmış ve yaşanması muhtemel olaylar karşısında tüm yetkilileri sağduyulu ve adaletli davranmaya, devlet kapısında bir iş sahibi olarak evine ve çocuklarına düzenli bir ekmek götürebilmek için başvuruda bulunan tüm vatandaşlarımızın haklarını korumaya davet ediyor, konunun takipçisi olacağımızı belirterek tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Ordu, bir söz talebiniz var, neyle ilgili?

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) - Başkanım, bu konuyla ilgili. O toplantıda ben de vardım, bilgilendirmede. Dolayısıyla “Kütahya milletvekilimiz de varmış.” derken onu…

BAŞKAN – Buyurun, oturduğunuz yerden…

V.- AÇIKLAMALAR

1.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımı hakkındaki gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması

HÜSNÜ ORDU (Kütahya) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri; şimdi Sevgili Milletvekilimizin ifade ettiği bilgilendirme toplantısında ben de vardım. Bu toplantının özü şudur: Toplantıda… En baştan ifade etmek istediğim husus şudur: Ben dün öğrendim bunu ve dün itibarıyla Balıköy’de belediye başkanlığı kazanmış Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanımızla da görüştüm, dedim ki: “Başkanım, böyle böyle gündem dışı bir söz almış Alim Bey, sizin bu konudan bilginiz var mı?” “Hayır, yok.“ dedi. O toplantıda dedim, hepinizi, belediye başkanları, muhtarlar, siyasi parti ayrımı yapmadan bölgemizdeki bir alımla ilgili, müessesenin de iştirak ettiği, Kaymakam Bey’in de iştirak ettiği, muhtarların da iştirak ettiği, özellikle kamulaştırmayla ilgili usul ve esaslar yönünde, müessese tarafından da bilgilendirilmesi gereken tüm teknik detaylar bilgilendirildi ve kamuoyuna, basına açık yapıldı. Şimdi, burada gizli hiçbir şey olmadığının işareti, orada bütün sivil toplum kuruluşları var, Kaymakam var, belediye başkanları var ve antrparantez Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanımızla da görüştüğümde bu konuyla ilgili, bu hususla ilgili bu bilgilendirmede ziyadesiyle kendilerinin de bilgilendiğini ve teşekkür etti ayrıca; dün konuştum daha. Dolayısıyla, burada siyasi bir amaç yoktur. Tüm bilgilendirme kamuoyuna, basın önünde, açıkça yapılmıştır.

Burada vurgulanması gereken husus şudur Kütahya açısından: 200 trilyonluk bir yatırım yapılmıştır kamuda altı yılda. Yılda yaklaşık 155 trilyon ekonomimize katkı verecektir, Kütahya ekonomisine ve ilk defa yirmi-yirmi beş yıl sonra bir kamu kuruluşuna 376 kişilik bir kamu alımı yapılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ordu, konu anlaşılmıştır.

Gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, cezaevlerindeki sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na

Cezaevlerinde yaşanan sağlık sorunlarının araştırılması ve bu sorunların bir an önce giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.

1) M. Nuri Yaman                           (Muş)

2) Selahattin Demirtaş                     (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                           (Diyarbakır

4) Ayla Akat Ata                             (Batman)

5) Bengi Yıldız                                (Batman)

6) Akın Birdal                                 (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                                (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                           (Van)

9) Hasip Kaplan                              (Şırnak)

10) Hamit Geylani                           (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                           (Şanlıurfa)

12) Mehmet Nezir Karabaş             (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                   (İstanbul)

14) Osman Özçelik                          (Siirt)

15) Özdal Üçer                                (Van)

16) Pervin Buldan                           (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                          (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                       (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                 (Muş)

20) Şerafettin Halis                          (Tunceli)

Gerekçe:

2010 yılı Türkiye'sinde cezaevlerinde yaşanan sorunların en önemlilerinden birisi mahkûmların sağlık sorunlarıdır. Cezaevlerinin fiziki koşullarından dolayı sağlıklı kişilerin bile hastalık kaptığı dikkate alındığında; sağlık sorunlarına müdahale edebilecek yeterli sayıda doktor bulunmamaktadır.

Bu durum yoğun başvurular nedeniyle TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından da gündeme alınmış ve yıllık faaliyet raporuna konu edilmiştir.

TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu'nun Ekim 2009 - Ekim 2010 tarihlerini kapsayan 23 ncü Dönem 4 üncü Yasama Yılı Faaliyet Raporu'nda da belirtildiği gibi; tutuklu ve hükümlülerin yoğun başvuru konularından birisi de "tedavi talepleridir".

Söz konusu raporda; doktorların kendilerine yönelik muamelesinden, hastaneye sevk talebinin karşılanmamasından veya zamanında yapılmamasından şikâyet ve tedavi sırasında kelepçesinin çözülmemesinden şikâyet bu başlık altında incelenmiş konulardır.

Yine tutuklu ve hükümlüler ile bu kişilerin yakınlarından edinmiş olduğumuz bilgilere göre; hastaneye götürülürken cezaevi araçları tam bir işkence mekânına dönüştürülmekte, başta dayak olmak üzere şiddetin birçok türü uygulanmakta, özellikle kadın tutuklular tacize maruz kalmaktadır.

Ayrıca Çağdaş Hukukçular Derneği'nin mahkûmlarla yapmış olduğu görüşmeler sonucu mahkûmlar tarafından; Revire dilekçeyle çıktıkları, doktorun haftada bir geldiği, muayenenin infaz koruma memurunun önünde yapıldığı, hastane sevkinin çok zor olduğu yönünde benzeri yakınmalar olmuştur. Öyle ki; Görüşülen kişilerden biri, ameliyat gerektiren hastalığının tedavisinin ancak 3 yıl sonra yapıldığından yakınmıştır.

Bu durum Avrupa Birliği Türkiye 2010 İlerleme Raporu'nda da;

"Mahkûmlara sağlanan sağlık hizmetleri yetersizdir. Sürekli bir sağlık görevlisi bulunması gereğine yeterince uyulmamaktadır" şeklinde ifadesini bulmuştur.

Ayrıca yakınmaların bir kısmı da doktorların davranışlarına ilişkindir. Görüşülen kişiler, doktor ve hasta arasında olması gereken asgari iletişimin kurulamadığı ve doktorların da tıpkı idare ve personel gibi kendilerine suçlu gözüyle baktıklarından yakınmışlardır.

Yine acil durumlarda revire çıkmak isteyen kişiler, kapıyı döverek sesini duyurmaya çalıştıklarından disiplin cezalarına maruz kalmışlardır.

Bu sorunların yanı sıra; Yukarıda ifade edilen TBMM İnsan Haklan İnceleme Komisyonu'nun raporuna göre; Üzerinde önemle durulması gereken bir konu da, mahpusların bazı önemli tıbbi malzemeleri temin etmekte yaşadıkları sorunlara ilişkindir.

Bizzat raporda kayda geçtiği üzere; Adalet Bakanlığı tutuklu ve hükümlülerin ayakta ve yatarak tedavileri sırasında tedavi yapan sağlık kurumunca temini mümkün olmayan tıbbi ürünlerin bedelinin ödenmesi hususunda bir kısım mevzuat hükümlerine dayanarak, Sağlık Bakanlığı'nı görevli görmektedir. Sağlık Bakanlığı ise yine mevzuat hükümleriyle gerekçelendirerek böyle bir görevi üstlenmemektedir.

Bu görüş farklılığı sonucu; özellikle herhangi bir geliri olmayan tutuklu ve hükümlüler, (özellikle de infaz kurumundaki yaşantısını devam ettirmesine engel oluşturan uzman doktorlarca tespit edilmiş sağlık sorunları bulunanlar) büyük mağduriyetlerle karşı karşıya kalacaklardır.

Bu hususlar dikkate alındığında; Hükümlü ya da tutuklunun Sağlık Hakkı gibi bir temel haktan yararlanması açısından devletin pozitif yükümlülüğü, dışarıdaki yurttaşa göre iki kat daha fazladır. Çünkü bu hakka ulaşması için mahpusun kendi iradesi yeterli olmamaktadır. Mahpus bir anlamıyla devlete emanet edilmiştir. Onun vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden birinci derecede devlet sorumludur. Devlet mahpusun sağlığı konusunda hiçbir bahanenin veya gerekçenin arkasına sığınamaz. Bu hakkı her koşulda sağlamak zorundadır. Bu koşulları sağlayamıyorsa, kişinin özgürlüğünü kısıtlamaya da hakkı bulunmamalıdır.

2.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1005)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek ortadan kaldırılması için gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

                                                                                                            Ayla Akat Ata

                                                                                                    BDP Grup Başkanvekili

Gerekçe:

Üniversite hastaneleri eğitim araştırma hizmeti verilen, bilimsel ve akademik çalışmalar yürütülen, sağlık hizmetinin sunumunda görev alan kişileri yetiştiren ve sağlık hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayan kurumlardır. Ancak son yıllarda çıkarılan yasal düzenlemeler nedeniyle üniversite hastanelerinin gerek kurumsal düzeyde gerekse de çalışan personel düzeyinde pek çok sıkıntı ile karşı karşıya kaldığı yapılan araştırma ve çalışmalarla ortaya konmaktadır. Yapılan araştırma ve çalışmalar kapsamında üniversite hastanelerinin yaşamış olduğu sıkıntıların başında borçları gelmektedir. 2009 yılından 2010 yılına devreden toplam borçlarının ortalama 1 milyar 98 milyon lira olduğu belirtilmektedir. Borçlarını ödemeleri için üniversite hastanelerine yapılan yardımların da sorunların giderilmesi noktasında çözüm olmadığı görülmektedir. Bütçe yetersizliği ve geri ödemelerde yaşanan aksamalar nedeniyle tıbbi malzeme ve diğer mal alımlarında sıkıntı yaşandığı, Sosyal Güvenlik Kurumunun bazı önemli ameliyatların tamamını veya bir kısmını karşılamaması nedeniyle sağlık hizmetinde aksamaların meydana geldiği, üniversite hastanelerindeki tedavi maliyetinin Sosyal Güvenlik Kurumunca sağlanan tedavi yardımından daha yüksek olması nedeniyle ekonomik zorluklar yaşandığı, ayrı bir bütçe tahsis edilememesi ve kısıtlı bütçe nedeni ile personel harcamaları ve yatırım giderleri dâhil tüm giderlerin döner sermayeden karşılanması üniversite hastanelerinin kaliteli hizmet vermesinin önündeki engellerin yalnızca bir kaçını oluşturduğu belirtilmektedir.

Diğer taraftan üniversite rektörlüklerine bağlı sağlık araştırma ve uygulama merkezi olarak kurulan hastanelerin tedavi, tanı ve benzeri sağlık hizmetleri sunmasına dair kanuni bir düzenlemenin bulunmaması, her üniversitenin mevzuatının birbirinden farklı olması, esnek ve hızlı karar vermeye olanak sağlayan, daha az müdahaleye olanak veren bir mevzuatın bulunmaması, yönetim kadrolarının atanmasında liyakat ve kariyer ilkelerinin gözetilmemesi, başhekim, anabilim dalı başkanı ve öğretim üyesi arasında klinik yönetimi çatışmasının olması, yöneticilerin olumsuz yaklaşımları ve benzeri sebepler ile nitelikli personelin başka kurumlara geçiş yapması üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların bir başka boyutunu oluşturmaktadır.

Yine üniversite hastanelerinde çalışan öğretim üyelerinin kendi aralarında ve diğer sağlık çalışanları arasında döner sermaye ek ödemesi bakımından eşitsizlik ve adaletsizlik bulunması, fiilen çalışılmayan hastalık, doğum, yıllık ve diğer kanuni izin sürelerinde personelin döner sermaye ek ödemesinin kesilmesi, sözleşmeli olarak istihdam edilen personel ayrı bir kurum sayılmaları nedeni ile eş durumu, sağlık, eğitim ve benzeri mazeret nedeni ile tayin ve becayiş hakkından faydalandırılmaması, 5620 sayılı Kanun ile 657 sayılı DMK'nın 4/B maddesine göre istihdam edilen sözleşmeli personelin eğitim durumlarına göre istihdam edilmemesi ve emsali kadrolu personel ile arasında ücret farklılığının bulunması, sözleşmeli personelin sözleşmesinin fesih edileceği tehdidi ile baskı altında tutulması, sağlık hizmetleri sınıfında bulunan bir üst öğrenim görmeleri hâlinde intibaklarının yapılarak sözleşme ücretlerinin en son öğrenim düzeyine göre belirlenmemesi, sözleşmeli personel hizmet sözleşmelerinin her üniversite hastanesi için farklı olması çalışan personelin yaşamış olduğu başlıca sorunlar arasında bulunmaktadır.

Üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek ortadan kaldırılması için gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.

3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1006)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'i katledenleri koruyup kollayanlar ile gerçek faillerin yargılama sürecinde hüküm giymelerini engelleyerek davayı zamanaşımına uğratanların tespit edilmesi ve 12 Eylül darbe sürecine zemin oluşturmak için gerçekleştirilen Kemal Türkler cinayetinin aydınlatılması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını CHP Grubu adına arz ve talep ederim.

                                                                                                            Kemal Anadol

                                                                                                          İzmir Milletvekili

                                                                                                    CHP Grup Başkanvekili

Gerekçe

DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler 12 Eylül Darbesinin hemen öncesinde, 22 Temmuz 1980 tarihinde, Merter'deki evinin önünde arabasına binmek üzereyken katledilmiştir.

Aradan 30 yılı aşan bir süre geçmesine ve gerçek failler bilinmesine karşın, failler uzun süre adalet önüne çıkarılmamış, gizli ellerce korunmuştur. Kemal Türkler'in kızının cinayeti işlediğine bizzat gözleriyle tanık olduğu gerçek fail Ünal Osmanağaoğlu, önce yurtdışına kaçırılmış, sonra da Türkiye'de 1999 yılına kadar korunup kollanmıştır.

Bu süreçte Kemal Türkler cinayetinin gerçek faili, mülkiyeti devlete ait bir millî parkta işletmecilik yapabilmiş ve başka bir suç işleyince tesadüfen ortaya çıkmıştır. Kimlerin gerçek fail Ünal Osmanağaoğlu'na Millî Park’ta ticari işletme açmasına yardım ettiği sorusu hala yanıtsızdır.

Kemal Türkler cinayetinin yargı sürecinde yaşananlar davanın bilinçli bir çaba ile yasadışı bir şekilde zaman aşımına uğratıldığını ortaya koymaktadır. Türkler'in ailesinin girişimleri ile 1996 yılında tekrar açılan davada, dosya Ankara'dan İstanbul'a ancak tam 6 yılda ulaşabilmiştir. Bu süreçte "Kimler, hangi gerekçelerle bu dosyayı 6 yıl sümen altına itmiştir? Bu kişiler hakkında herhangi bir cezai işlem başlatılmış mıdır? Başlatıldı ise, bu kişiler adaleti engellemeye çalışmaktan dolayı bir ceza almış mıdır?" sorularının muhatabının siyasi iktidarlar olduğuna kuşku yoktur. Davanın 2003 yılından sonraki seyri de düşündürücüdür.

Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi 14 Nisan 2003 tarihinde Ünal Osmanağaoğlu'nun beraatine hükmetmiştir. Beraat kararı Yargıtay 9. Ceza Dairesi tarafından "eksik soruşturma" gerekçesi ile bozulmuştur. Bozma kararının ardından Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi "yeterli ve kati delil" bulunmadığı gerekçesi ile tekrar Ünal Osmanağaoğlu'nun beraatine karar vermiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi ise adı geçenin "suça asli ve maddi fail olarak katıldığına" hükmederek oy birliği ile bu kararı da bozmuştur. Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 30 Temmuz 2009 tarihli kararı ile beraat hükmüne direnmesi sonrasında, 22 Haziran 2010 tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu hükmün bozulmasına karar vermiştir. Yani sanık hakkındaki ceza hükmü kesin hâle gelmiştir.

Ancak, Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararına karşın, 21 Temmuz 2010 tarihli duruşmaya sanık da çağırılmış ve sanığın sağlık raporu alması üzerine, "sanığın sağlık raporunun gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığının belirlenmesi" için dava 23 Eylül 2010 tarihine ertelenmiştir. Bu durum, 21 Temmuz 2010 tarihli duruşmada, Türkler ailesinin avukatları  tarafından  idarenin  ve  mahkemenin  görevini  kötüye kullanması olarak değerlendirilmiş ve zaman aşımına dikkat çekilmiştir. 23 Eylül 2010 tarihli duruşmaya Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı katılmamış ve bu duruşmada da, "müdahil tarafa dosyaya karşı son diyeceklerini yazılı olarak hazırlaması için ek süre verilmesine" karar verilmiştir. 1.12.2010 tarihli duruşmada ise, mahkeme heyeti, "davanın zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek, davanın ortadan kaldırılmasına hükmettiklerini" açıklamıştır. Sonuç olarak Yargıtay Genel Kurulunca hakkında kesin karar verilen bir kişi, mahkeme ve idarenin bilinçli oyalamaları sonucunda göz göre göre ceza almaktan kurtarılmıştır. Bu yargılama süreci siyasi tarihimiz açısından ibret vericidir.

Kemal Türkler cinayeti sadece bir demokratik kitle örgütü önderinin katledilmesi değil, aynı zamanda 12 Eylül Askeri Darbesine zemin hazırlayan siyasi bir suikasttır. Bu cinayete adı karışanların, Susurluk sürecinde de karşımıza çıkması tesadüf değildir. Bu siyasi cinayetin gerçek failinin ceza almaktan kurtarılması AKP iktidarının da içine çetelerin sızdığını gözler önüne sermektedir.

Türkiye'nin geçmişi ile hesaplaşması, devlet ve iktidarlara çöreklenmiş çetelerin temizlenmesi için Kemal Türkler cinayetini gerçekleştirenlerin kimler tarafından korunup himaye edildiklerinin bir an önce ortaya çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Bir genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:

B) Genel Görüşme Önergeleri

1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın “Türkiye’de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi” adlı performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Bu süreçte üretim ve pazarlama faaliyetlerindeki genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz kılarken, sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar da, hem miktar ve hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Atık yönetimi, ülkemizde 1930'lardan itibaren çok sayıda yasal düzenlemeye konu olmuştur. Bu yıllardan itibaren çevre alanında işlev üstlenen kurumların sayısı da sürekli artmıştır. Ancak yeni kurumlar oluşturulurken mevcut kurumların yetki ve sorumluluk alanlarının değiştirilmemesi, ilgili kurumlar arasında yetki örtüşmelerine yol açarken, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir işbirliği ve koordinasyonun bulunmayışı da, sistemin işlerliğini zayıflatmıştır. Finansman desteğinin zayıf ve teknik bilgi ve donanımın yetersiz oluşu gibi faktörlerin de etkisiyle, günümüze dek sağlıklı bir atık yönetim sistemi oluşturulamamıştır.

Bu durum Sayıştay Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun 12.03.2007 tarihli ve 5181/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.

Yukarıdaki hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" ile ilgili Performans Denetim Raporunu görüşmesini talep etmekteyiz. Bu itibarla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü maddeleri uyarınca, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, TBMM'de söz konusu raporun tüm yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması hususunda gereğini arz ederiz.

 

Mehmet Şandır

Oktay Vural

 

Mersin

İzmir

 

Grup Başkanvekili

Grup Başkanvekili

Genel Gerekçe

Teknolojik gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin çevre üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Bu süreçte üretim ve pazarlama faaliyetlerindeki genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz kılarken, sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar da, hem miktar ve hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.

Atık yönetimi, ülkemizde 1930'lardan itibaren çok sayıda yasal düzenlemeye konu olmuştur. Bu yıllardan itibaren çevre alanında işlev üstlenen kurumların sayısı da sürekli artmıştır. Ancak yeni kurumlar oluşturulurken mevcut kurumların yetki ve sorumluluk alanlarının değiştirilmemesi, ilgili kurumlar arasında yetki örtüşmelerine yol açarken, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir işbirliği ve koordinasyonun bulunmayışı da, sistemin işlerliğini zayıflatmıştır. Finansman desteğinin zayıf ve teknik bilgi ve donanımın yetersiz oluşu gibi faktörlerin de etkisiyle, günümüze dek sağlıklı bir atık yönetim sistemi oluşturulamamıştır.

Atık yönetim sisteminin geliştirilmesinin ulusal çevre politikaları ve sürdürülebilir kalkınma stratejileri arasında ağırlıklı bir yer tutması gerekirken, ülkemizde bulunan politika öncelikleri arasında yer almamış, atık yönetim kapasitesini güçlendirmeye yönelik düzenlemeler, hazırlanan plan ve projeler uygulamaya aktarılamamıştır. Yasal bir zorunluluk ve uluslararası bir taahhüdümüz olmasına rağmen, Türkiye'nin "Ulusal Atık Yönetim Stratejisi" belgesi ve buna bağlı olarak bölgesel ve yerel atık yönetim planları henüz hazırlanabilmiş değildir.

Yapılan düzenlemelerin büyük bölümüyle uygulamaya yansıtılamaması ve kurumların rol ve sorumluluklarının gereğini yerine getirmede yeterli kapasite ve kararlılığı gösterememeleri, sorunların birikmesine ve çözüm arayışlarının sürekli ötelenmesine neden olmuş, sonuçta ülkemizin gelişmişlik düzeyi ve sosyo-kültürel yapımızla uyumlu olmayan bir atık tablosu ile karşı karşıya kalınmıştır.

Bu durum Sayıştay Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı Performans Denetim raporuyla da ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel Kurulunun 12.03.2007 tarihli ve 5181/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirilmemiştir.

Yukarıdaki hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi" ile ilgili Performans Denetim Raporunu görüşmesini talep etmekteyiz.

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

VII.- ÖNERİLER

A) Siyasi Parti Grubu Önerileri

1.- (10/347) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu’nun 28.01.2011 Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını saygılarımla arz ederim.

                                                                                                   Ayla Akat Ata

                                                                                                         Batman

                                                                                               Grup Başkan Vekili

Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 258 inci sırasında yer alan 10/347 Güvenlik güçlerine yönelik toplumsal olaylarda orantısız güç kullanımının, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinin, Genel Kurulun 28.01.2011 Cuma günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orantısız güç kullanımıyla ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım.

Sanıyorum bu konu, artık hayatımızın bir parçası hâline geldi. Her gün ekranlarda, öğrencilere saldıran, gaz bombası atan polisleri görüyoruz. Sendikacılar bir açıklama yapıyor, bir bakıyorsunuz DİSK’e bir saldırı… Onu bırakın -torba kanunu görüştük- Meclisin önünde bir açıklama yapan, yapmak isteyen KESK Başkanına ve üyelerine yakın zamanda bir saldırı. En son, Erzurum’da yapılan olimpiyatlara katılmak isteyen, gitmek isteyen 62 ilden 182 öğrenci temsilcisinin bulunduğu otobüslerin dokuz ayrı noktada aramalardan, GBT’den geçirildiğini, yollarının kesildiğini, özgürlüklerinin ihlal edildiğini gördük ve en önemlisi, siyasi faaliyetleri, Anayasa’nın vazgeçilmez unsuru dediği siyasi partilerin basın açıklamalarını, toplantı ve gösterilerine karşı mitinglerde sürekli olarak gündemden düşmeyen saldırıları görüyoruz.

Bu, irdelenmesi gereken çok ciddi bir sorun çünkü Türkiye'nin demokratikleşmesini çok yakından ilgilendiriyor ve en önemlisi de bir bakıyoruz, milletvekillerine saldıran saldırganların, Sayın Türk’e, Akın Birdal’a, Batman’da basın açıklaması yapmak isteyen Sayın Ayla Akat Ata’ya, Sayın Bengi Yıldız’a ve daha sonraları Silopi’de, ilimizde bir basın açıklaması yapmak üzere bulunduğumuz bir esnada, polisin TOMA araçlarıyla bizzat 3 milletvekilinin polisle konuşmak üzere kitlenin önünde olduğu bir sırada Sevahir Bayındır’a uyguladıkları orantısız güç ve şiddet sonucu -altı ay- hâlâ Meclis çalışmalarına katılamaz durumda ve koltuk değnekleriyle dolaşıyor. Bunun CD’lerini bütün parti genel başkanlarına tek tek gönderdim, İçişleri Bakanına gönderdim, Başbakana gönderdim. Bunu herkes görsün diye gönderdim, ama İçişleri Bakanlığı, Bakanın kendisi bu CD’leri izlemedi. İzlemediği belli, nasıl? Çünkü arkasından İçişleri Bakanlığı müfettişleri 2 tane müfettiş görevlendirdi ve Silopi’ye gidip kendince bir araştırma yapmışlar ve bir sayfalık bir yazı ile hiçbir işlem yapmaya gerek duymadıklarını bize bildirdiler. Efendim, akşamüzeri gün ışıkları TOMA araçlarının camlarına vuruyormuş, polis görmüyormuş. Efendim, zaten önünde tel örgüler varmış, polis görmüyormuş; efendim, zaten en az hasarla atlatılmış, bu sağlanmış ve dalga geçen, milletin temsilcisine, iradesine yapılan saldırıyı âdeta meşrulaştıran ve âdeta “aferin çocuklar” diyen dehşet verici bir müfettiş raporuyla karşı karşıya kaldık. Evet, Sevahir Bayındır’ı bu kürsüde konuşurken gördünüz.

Şimdi, Sayın İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Ne yapmak istiyorsunuz? Sizin amacınız ne? Suçluyu gizleyerek, görevini kötüye kullandığını gizleyerek, milletvekiline saldırarak, milletin iradesine saldırarak ne yapmak istiyorsunuz? Gerçekten, olay bu. Elbette ki avukatlarımız gereğini yapıyor, o ayrı bir konu ama siyaseten bu kürsüde bunun hesabını sormak da boynumuzun borcudur.

Önümüzde bir seçimler süreci var, üç dört ay sonra seçime gireceğiz. Bakıyoruz ki çok ciddi bir polis kadrosu alınması var, 70 bine yakın veya bu şekilde. Yine bakıyoruz ki durup dururken bir askerlik konusunda Hükûmet bir tasarı Meclise getiriyor, bugün yarın görüşülecek yakın zamanda. Polisler askerlik yapmasın! Peki şunu sormak istiyoruz: Bunları yapıyorsunuz. Polis sizin polisiniz mi? İkide bir “polisimiz, polisimiz” diyorsunuz, “jandarmamız, jandarmamız” diyorsunuz. Bunlar İçişleri Bakanlığına bağlı. Sizin mi? Siz cebinizden mi maaşlarını ödüyorsunuz Hükûmet olarak? Yoksa, onlar Anayasa’ya, hukuka saygılı, vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu, asayişten sorumlu halkın, devletin polisi midirler, jandarması mıdırlar? Şimdi temel sorun bu. Temel sorun bu olduğu için de sürekli güç kullanımları sonucu insan yaşamı ihlalleri söz konusu oluyor. Bizim verdiğimiz önergede birçok isim, annesinin kucağında isabet eden gaz fişekleriyle ölen bebekler var; üniversite öğrencilerinin gösterisinde çocuğunu düşüren genç bir kadının dramı var; onu bırakın, buna benzer onlarca olay var ve bütün bunlar Türkiye’de yaşanırken failleri hukukun, adaletin, yargının önüne çıkarılmıyor. Bu, CPT raporlarına yansıyor arkadaşlar. Bu ihlaller Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına yansıyor. Size bunun sonucunu açıklayayım mı? Belki iftihar eder Hükûmet bu icraatından çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları bir hükûmetin insan haklarına ne kadar saygılı olduğunu, sözleşmeye ne kadar riayet ettiğini gösterir. Evet, dün açıklandı. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2010 ihlallerinde Türkiye birinci sırada, en çok ihlal eden ülke. Hakkında tam 278 karar verilmiş durumda arkadaşlar. İkinci sırada Rusya var, 217; üçüncü sırada Romanya var, 143. Bütün bunların sorumlusu, sekiz yıldır -dokuzuncu yıla girdi- icranın başında olan Hükûmet. Zaten sözleşmeye göre de hükûmet direkt sorumludur ve bu ihlallerin içinde, bu toplantı ve gösteri yürüyüşleri, düşünce ve ifade hürriyetleri, kişi güvenliği ve özgürlüğü gibi en temel hak ve hürriyetler son derece, birinci derecede yer alıyor ve tabii ki, ölüm sonucu doğuran olaylarda Türkiye’nin soruşturma açmayarak, yaşam hakkı ihlalinden en çok mahkûm olan ülke durumuna gelmesinin de nedeni bu.

Şimdi, burada demokratik bir ülke olabilmenin koşullarını konuştuğumuz zaman, her yerde, üniversite öğrencilerine bir yumurtadan dolayı yapılan saldırı orantısızlığı bir yana; DİSK Genel Başkanı Davutpaşa Cezaevinde bir açıklama yaptı, orada saldıranlar bir yana; bizim siyasi parti olarak yaptığımız birçok gösteride TOMA araçlarıyla, gazlarıyla, gaz fişekleriyle, coplarla ve giderek gerçek silah mermileri kullanılarak… Dikkat edin, Tunus’ta bile, bakın Cezayir’de, Arnavutluk’ta, Mısır’daki gösterilerde bile böylesi bir şiddet, böyle bir orantısızlık gösterilmemiştir, devlet göstermemiştir. Yani totaliter dikta ülkelerinde dahi böylesine orantısız bir şiddet kullanımı yoktur.

Eğer bu şiddetin temelinde bunu araştırmazsak, polis teşkilatlarının modernizasyonunu konuşmazsak, onların özlük, güvenlik ve diğer konulardaki sıkıntılarını araştırmazsak, sadece hükûmetin emrinde, amirlerinin “vur” dediği zaman vurduğu robotlar hâline getirilmiş bir polis camiasının yarın kendi içinde, kendisiyle barışık olmayan sorunlarının her gün gündemimiz içinde yer alacağı gerçeğini görmemiz gerekiyor.

Soruyorum: İşte, seçimler geliyor, size muhalefet eden herkese polisi mi süreceksiniz, gaz mı atacaksınız, gaz fişekleri mi atacaksınız, mermilerle mi saldıracaksınız, bu şekilde mi demokratik bir yarış olacak seçimlerde? Elbette ki olmayacak ve elbette ki milletvekillerine, bu Meclisin üyelerine dahi yapılan saldırılarda saldırganları koruyan bir anlayışın asla prim görmeyeceğini zaman gösterecektir. Bu gerçeği gün ışığına çıkarmak için bu araştırma önergesini verdik.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nurettin Akman, Çankırı Milletvekili.

Buyurun Sayın Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NURETTİN AKMAN (Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik güçlerinin toplumsal gösterilere, kamu düzenini koruma ve güvenliği sağlama amacını aşan müdahale şeklinin, kullandıkları araç-gereçlerin ve özellikle son iki yılda toplumsal gösterilerde yaşam hakkı ihlallerinin, ölümlerin araştırılması amacıyla BDP Grubunca açılması istenen Meclis araştırması ile ilgili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, ilk insandan modern toplumlara kadar insanların en başta gelen ihtiyacı güvenlik, emniyet içinde yaşamaktır. Bu ihtiyacın hürriyet ihtiyacından da önce olduğunu söyleyebiliriz.Emniyet ve güven içinde yaşamanın insan hayatının en önemli bir parçasını teşkil ettiğini, bireyden topluma ve devlete kadar bu ihtiyacın sağlanmasının sosyal yaşamın bir parçası ve devamı için gerekli olduğunu görmekteyiz. İnsan hayatına verilen değerlerle orantılı olarak devletlerin gücü ve saygınlığının geliştiğini söyleyebiliriz. İşte bu açıdan toplumun huzuru, güvenliğinin sağlanması devletin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir.

Anayasa’mızın 2’nci maddesi toplumun huzurunu sağlamayı esas almış, 5’inci maddesinde ise “Toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve görevidir.” olarak ifade edilmiştir. Bu amacı geliştirmek için, temel hak ve hürriyetler özüne dokunulmaksızın yalnız Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplerle, genel ahlakın ve sağlığın korunmasına bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir hükmüne yer verilmiştir. Yine, Anayasa’mızın 13’üncü ve 17’nci maddelerinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz.” denilmektedir. Devlet, emniyet ve asayiş görevlerini “genel zabıta” olarak vasıflandırılan jandarma ve polis teşkilatları vasıtası ile yerine getirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, güvenlik güçlerimiz bu görevlerini yerine getirirken diğer kamu görevlilerinin sahip olmadıkları birtakım yetkilerle donatılmışlardır. Bunlar, arama, zor kullanma, özgürlüğü kısıtlama gibi. Bu derece önemli yetkilerin kullanılması kolluk görevlilerini diğer kamu görevlilerine göre daha fazla şikâyete açık hâle getirmektedir.

Ülkemiz emniyet ve asayiş hizmetlerinin, kolluk faaliyetlerinin yürütülmesinde ortaya çıkabilecek olumsuzluklara karşı müsamaha gösterilemeyeceğini işkenceye sıfır tolerans politikası ile açıklamıştır. Bu politika Avrupa Birliği üyelik sürecinden önce başlatılmış ve daha sonraki dönemde ivme kazanan anayasal ve yasal reformlarla devam etmiştir.          Önümüzdeki günlerde Meclis Genel Kuruluna getirilecek olan kolluk gözetim komisyonu kurulması ile ilgili yasa tasarısı da bu önemli bir açığı ortadan kaldırmış olacaktır.

Ülkemizdeki demokratik hak ve özgürlüklerin zenginleşmesine katkı sağlayan ve Anayasa’mızda güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme, düşünceyi açıklama ve yayma, sendikal ve siyasal hakların yasalara uygun şekilde kullanımını temin etmek için diğer vatandaşları rahatsız etmeden bu hakların kullanımını sağlayacak huzurlu ve güvenli bir ortam oluşturmak güvenlik kuvvetlerimizin başlıca görevlerindendir. Bu hak ve özgürlüklerin Anayasa’mızda ve kanunlarda belirtilen esaslar çerçevesinde yapılması amacıyla görevlendirilen güvenlik güçlerinin personelden kaynaklanan eksikliklerinin yaşanmaması ve bilgi ve becerilerini geliştirerek kitleler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin toplumsal olaylara dönüşmeden neticelendirilmesi amacıyla, başta müzakerecilik olmak üzere, birçok alanda eğitimler verilmektedir. Verilen bu eğitimlerle özellikle kitleleri yönlendiren kişilerle iletişim kurma, empati becerisi kazandırmak hedeflenmektedir.

Yapılan eylem ve etkinliklerle ilgili gerekli güvenlik tedbirlerini alan kolluk güçlerince, bu etkinliklerin kanunsuz hâle dönüşmesi veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının engellenmesi ve çevreye zarar vermesi durumunda gerekli ikazlar yapılmakta ancak yapılan tüm ikazlara rağmen kanunsuz fiillerine devam eden ve kolluk güçlerine mukavemet ve saldırıda bulunan kişilere yönelik son çare olarak direnişi kıracak ölçüde zor kullanılmaktadır. Müdahalelerde temel hedef, direnişi kırmak ve karşı tarafa en az zarar verebilecek araç ve gereçlerin kademeli olarak kullanılmasıdır.

Ayrıca, toplumsal olaylara müdahalede bulunan güvenlik güçlerinin fevri hareketlerinin önüne geçilmesi, orantısız güç kullanımının engellenmesine yönelik olarak konusunda uzman akademik personelin desteğiyle sürekli eğitimler verilmektedir. Bunun yanı sıra güvenlik güçlerinin fevri hareketlerinin önüne geçilerek istenmeyen olayların yaşanmaması için bu alanda görevlendirilen özellikle çevik kuvvet personelinin tamamının kaskları numaralandırılmış ve müdahale esnasında haberleşmeyi sağlamak üzere kask içi muhabere cihazı kullanılmaya başlanmıştır. Yapılan tüm eğitimlere ve alınan tedbirlere rağmen orantısız güç kullandığı tespit edilen güvenlik güçleri hakkında da gerekli yasal işlemler derhâl yapılmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz bir hukuk devletidir. Yaşam hakkı kutsaldır ve her şeyin üstündedir. Bir kişi, bir başkasının hukukuna, bir başkasının hak ve özgürlüğüne, yaşam hakkına kastetmedikçe farklı muameleye tabi tutulamaz; toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, düşüncelerini serbestçe ifade edebilir ancak amaçları dışına çıktığında devletin güvenlik güçleriyle karşı karşıya gelmeleri de doğaldır. Tabii, meydana gelen ölüm ve yaralanmalar hepimizi üzmektedir. Özellikle araştırma komisyonunun gerekçesinde, Doğu ve Güney Doğu Anadolu Bölgemizde yaşanan olumsuzluklar ifade edilmektedir. Ülkemiz terör belasıyla yirmi beş yıldır mücadele etmektedir. Güvenlik güçlerimiz canını dişine takarak, hayatları pahasına mücadele vermektedirler. O bölgelerimizdeki güvenlik güçlerimizin varlığı da bölge insanımız için bir teminattır. Bunun böyle bilinmesi gerekmektedir.

Bu konu, araştırma konusu önümüzdeki aylarda Meclis gündemine getirilebilir. Ancak şu anda bekleyen önemli yasalar bulunmaktadır; işçimiz, esnafımız, memurumuz bunları beklemektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkemiz, yapılan reformlarla, ekonomik performansı ile dünya ülkelerine örnek bir konuma gelmiştir, örnek gösterilmekteyiz. Partimiz, ülkemizin ve toplumumuzun birlik ve bütünlüğünün teminatıdır. Toplumsal barış projesi olarak yola çıkılan kardeşlik projesiyle, inşallah, yaşadığımız bu sorunları hep birlikte çözeceğiz.

Bu temennilerle, Meclis araştırması açılmasını bu aşamada uygun görmediğimizi ifade ederek yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akman.

Grup önerisi lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.

Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisinin grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, öneride, polisin orantısız güç kullanımıyla ilgili olarak bir Meclis araştırması istenmektedir. Ne yazık ki polis, özellikle müdürlerinin, yetkililerinin giderek İçişleri Bakanına, Başbakana kadar giden yetkili ve sorumluların emirleriyle en küçük bir öğrenci olayında bile orantısız güç kullanmaktadır. Bunun en göze çarpan, bütün kamuoyunun belleklerine kazınan şekli Dolmabahçe’de Sayın Başbakan rektörlerle toplantı yaparken, sorunlarını, dertlerini anlatmak için oraya gelen bir grup öğrenciye her türlü şiddetin kullanılmış olması ve o arada, hamile bir kızcağızın çocuğunu düşürmüş olması. Şimdi, böyle bir olaydan sonra ne beklenir? Oradaki bu güç kullanan, orantısız güç kullanan görevlilerle ilgili bir soruşturma başlasın. Ama Sayın Başbakan burada, bütçe görüşmeleri sırasında “Polis görevini yapıyor.” dedi. Hatta çeşitli açıklamalar yapıldı ve denildi ki: “Öğrenciler polise orantısız güç kullanıyor.”

Değerli arkadaşlarım, bir demokratik ülkede eğer siz hakkını arayan, sorunlarını yetkililere, başta Başbakan olmak üzere, anlatmak üzere eylem yapmak isteyen öğrencilere orantısız güç kullanırsanız o ülkede demokrasiden bahsedilemez.

Daha dün Erzurum’a gitmek üzere bir grup öğrenci Ankara’dan çıktı, daha Elmadağ’a geldiklerinde, güya “Kimlik kontrolü yapılıyor.” diyerek alıkonuldular. Elmadağ’dan çıktılar, bir başka noktada gene kimlik kontrolü yapıldı diye... Erzurum’a ulaşabildiler mi, şu anda benim bir bilgim yok.

Değerli arkadaşlarım, Türkiye bir hukuk devleti ise, Türkiye’de seyahat özgürlüğü varsa, insanların amacı ne olursa olsun bir şehirden bir şehre gitmelerine niçin engel oluyorsunuz? Çünkü orada Başbakanımız uslu öğrencilerle bir toplantı yapıyor, hakkını arayan, soruşturan öğrencilerin orada bulunmasından mutlu olmuyor, memnun olmuyor. Öyleyse veriliyor talimat “Önleyin bunları.” Bu demokrasi değil, bu hele hele ileri demokrasi hiç değil.

Yine, milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır buraya, kürsüye geldi, koltuk değnekleriyle konuştu. Kendisi, hâlâ, polisin şiddeti sonucu ayakları kırılmış, hasta bir şekilde evinde dinlenmek zorunda bırakıldı. Burada polisin belgesinde deniliyor ki: “Biz bir şey yapmadık, Sevahir Bayındır’ın vücut yapısı zayıf olduğu için bu durum ortaya çıktı.” Durduk yerde insanların kemikleri kırılabilir mi değerli arkadaşlarım? Orada şiddet uygulandı, bu şiddetin sonucu da Milletvekilimiz bu durumla karşı karşıya kaldı ama hâlâ polisle ilgili ciddi bir araştırma, soruşturma yok.

Yine, çok garip olaylar oluyor Türkiye’de. Bir emekli albayın, Albay İbrahim Sezer’in cep telefonuna “Vika’ya uğrayacağım.” şeklinde bir ibare yükleniyor. Yani Vika’nın işte randevuevi gibi bir yer olduğu anlaşılıyor. O kişiyi suçlamak için onun cep telefonuna bu ibareyi koyuyorsunuz, sonra da “Gördünüz mü, delil ortada.” diyorsunuz. Bu ne biçim iştir?

Yine, bir başkası: Teğmenin cep telefonuna -ilgili olduğu- Hizb-ut Tahrir örgütüyle ilgili yüz otuz dokuz tane telefon numarasını yüklüyorsunuz ki o örgütle irtibatının var olduğunu kanıtlamak için.

İçişleri Bakanına soruluyor: “Ne oldu?” “Müfettiş görevlendirdik.” Yani olay ortaya çıkıyor, olay saklanamaz boyutlarda, onun telefonuna bu yüklemeler yapılıyor. Ne yaptınız? “Biz müfettiş görevlendirdik.”

Değerli arkadaşlarım, dünyada her demokratik ülkede, hukuk devletinin var olduğu her ülkede böyle bir olay, böyle bir skandaldan sonra içişleri bakanı mutlaka istifa eder fakat bizde “Ne olacak, sonunda bir polis, sehven böyle bir işlem yapmıştır, başkasının telefonuna yükleyecekken bunun telefonuna yüklemiştir.” bahanesine sığınarak herhâlde bu işten sıyrılmaya çalışılacak.

Değerli arkadaşlarım, özellikle bu torba yasayı protesto etmek için çeşitli sendikalar eylemler yapıyorlar. Her eylemleri mutlaka polis tarafından bastırılıyor, biber gazı sıkılıyor, su sıkılıyor ve işçiler dağıtılıyor. Peki, bu torba yasada işçilerin aleyhine pek çok düzenleme olduğunu bilmiyor muyuz? Burada biz sürekli bu yanlışları anlatmadık mı? Bu kışta kıyamette Belediye-İş’e bağlı, belediyelerde çalışan işçiler Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarına, Millî Eğitim Bakanlığı kadrolarına sürgün edilmiyor mu? Bu kışta kıyamette özel idarede çalışan, daha önce Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla oraya nakledilen işçiler şimdi Karayollarının taşra teşkilatına nakledilmeyecek mi? Antalya’da kendine göre bir düzen kurmuş, çocuğunu oradaki okullarda okutan bir işçiyi şimdi siz alıp Van’a gönderirseniz bu işçinin çoluğunun çocuğunun, kendisinin durumu ne olacak? Buna karşı, işçilerin bir gösteri yapması, hakkını aramasından daha doğal ne olabilir? “Hayır, siz hakkınızı aramayacaksınız, biz bildiğimizi yapacağız; muhalefet eleştirir, onların eleştirisine de aldırmayız, biz dediğimizi yaparız.” anlayışının demokraside kesinlikle yeri yoktur değerli arkadaşlarım. Çalışma hayatında artık düzenli çalışmayı neredeyse istisna hâline getiren, buna karşılık esnek çalışma yöntemlerini, uzaktan çalışma yöntemi, evden çalışma yöntemi, çağrı üzerine çalışma yöntemi gibi çeşit çeşit güvencesiz çalışma yöntemlerini esas çalışma hâline getiren bu torba yasaya tepki göstermeyecek de sendikalar, işçiler, neye tepki gösterecekler? Ama şimdi bu tepkiyi gösteren işçilere karşı polis sürekli baskı yapıyor, orantısız güç kullanıyor. O işçilerin ellerinde ne sopa var, ne tabanca var; o işçiler, sadece pankartlarını taşıyorlar, haklarını arıyorlar, haklılıklarıyla ilgili ibarelerin yazılı olduğu pankartlarla yürüyüş yapıyorlar. “Hayır, olmaz!”

Bu Pazartesi günü işçi sendikaları, memur sendikaları, Ankara’da önemli bir yürüyüş yapacaklar. Umarım ve dilerim ki, polis burada orantısız güç kul-lanmaz, işçilerin, memurların haklarını aramaları doğal hâle gelir.

Eğer bir ülkede demokrasiden bahsediyorsak, bir ülkede hukuktan bah-sediyorsak herkes demokratik haklarını kullanacak, herkes yürüyüş hakkını kullanacak, herkes toplanma hakkını kullanacak, herkes protesto hakkını kul-lanacak, polis de onların güvenliğini sağlayacak. Polise düşen budur ama 3 kişi Başbakanı protesto etti diye yaka paça yakalanırsa, tekme tokat dövülürse o ülkede…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA ÖZYÜREK (Devamla) – …demokrasinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.

Bu önerinin kabulünü diliyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Özyürek.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.

BAŞKAN - Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Safiye Seymenoğlu, Trabzon milletvekili… (CHP ve MHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)

BAŞKAN – Başka konuşmacı…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, yoksa ben konuşabilirim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Aleyhte söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.

Buyurunuz Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Geldi, geldi…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Safiye Hanım konuşsun Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şandır, ama İç Tüzük’e göre sizin konuşmanız gerekir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Buyurun Sayın Seymenoğlu.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bana müsamaha göstermemiştiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Haklı, haklı…

SAFİYE SEYMENOĞLU (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubunun vermiş olduğu grup önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

M. NURİ YAMAN (Muş) – Ayıp olmuyor mu aleyhte konuşmak?

SAFİYE SEYMENOĞLU (Devamla) – Değerli milletvekilleri, kamuoyunda torba yasa olarak bilinen 606 sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri Genel Kurulumuzda devam etmektedir. Kamuoyu bu kanun tasarısının yasalaşması için büyük bir beklenti içerisindedir; dolayısıyla, bu kanun tasarısının görüşmelerine devam etmemiz gerekmektedir.

Bu kanun tasarısının görüşmelerine devam edilmesi dolayısıyla grup önerisinin aleyhinde söz almış bulundum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Ağyüz, görüyorsunuz dokuz dakika kazanıldı.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Sekiz dakikayı ben kullanmak istiyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...

SIRRI SAKIK (Muş) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım.

Aynı zamanda karar yeter sayısı arayacağım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Oylamaya geçmiştiniz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen… Daha önce istedi Sayın Başkan, biliyorum.

Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.17

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 15.24

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi, öneriyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım. 

Kabul edenler…  Kabul etmeyenler…  Karar yeter sayısı vardır ve kabul edilmemiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.

Okutuyorum:

2.- (10/225) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi

                                                                                                        Tarih: 28.01.2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Danışma Kurulu'nun 28.01.2011 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz ederim.

Saygılarımla.

                                                                                                            Mehmet Şandır

                                                                                                                  Mersin

                                                                                                   MHP Grup Başkan Vekili

Öneri:

Türkiye Büyük Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/225 esas numaralı, "Yaş sebze ve meyve başta olmak üzere tarım ürünlerindeki gıda güvenliği konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun 28.01.2011 Cuma tarihli bugünkü 55. Birleşimde yapılması önerilmiştir.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hakan Coşkun, Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Coşkun.

HAKAN COŞKUN (Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemizde yaş meyve sebze ihracatı ve iç piyasada yaşanan sorunların tespit edilmesi ve gerekli tedbirlerin alınması amacıyla ivedilikle Meclis araştırma komisyonu kurulmasını talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Osmaniye, Hatay, Adana, Mersin ilimizdeki narenciye üreticisi çiftçilerimiz, ürünüm dalında kalacak korkusu ile karşı karşıya kalmış durumdadırlar. Geçen hafta başlatılan limon kesme eylemi Erdemli’de bir umutla şimdilik durdurulmuştur ancak bir hafta olmasına rağmen Hükûmet herhangi bir çözüm almadığı gibi Tarım Bakanımız “Çiftçilerimizin bu ürünü fazla üretmesinden kaynaklanan…” gibi talihsiz bir açıklamada bulunmuştur. Değerli Bakan, çiftçilerimizin birim alandan fazla ürün alması, tarım ekonomisinin en önemli esaslarından bir tanesidir, aynı zamanda devletin de gurur duyması gereken bir olaydır. Sayın Bakanın bu açıklamasını şiddetle kınıyorum.

Sayın Bakan, şu anda, narenciye fiyatlarından dolayı üreticilerimiz ürünlerini toplayamamaktadır; sandık almaya parası yoktur, işçi çalıştırmaya parası yoktur, depo tutmaya parası yoktur ve dalında kalmaması için son on-on beş günlük bir süreniz kaldı. Üreticiler sizden mazeret değil çözüm beklemektedir.

Emeğini taştan çıkartan, dişiyle tırnağıyla, çoluğuyla çocuğuyla çalışan narenciye üreticisinin, gözümüzün önünde emekleri zayi olmaktadır. Her sene, narenciye üreticisi zarar etmektedir. Destekleme politikalarınız tamamen yanlıştır. Narenciye üreticimiz, Hükûmetin zararlarını nasıl karşılayacağının açıklanmasını beklemektedir. Erdemli’de yaşanan sıkıntıların diğer illerimizde de diğer ilçelerimizde de yaşanmaması için, gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasını yetkililerden talep ediyoruz.

Değerli milletvekilleri, yaş sebze ve meyve üretimi içinde yer alan narenciye üretimimiz, kendi ihtiyacımızı karşıladığı gibi, dış ticaret açığımızın da önemli bir ürün grubunu oluşturmaktadır. Başta üreticimiz olmak üzere, ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, nakliyesi ve ihracatı gibi diğer unsurlar da dikkate alındığında, narenciyenin ülke ekonomisinde ve istihdamda oldukça yüksek miktarda katma değer sağlayan büyük bir sektör konumunda olduğu daha sağlıklı değerlendirilecektir. Narenciye, ülkemiz yaş meyve sebze ihracatının da öncüsü konumundadır. Ancak, ülkemizde yaş meyve sebze üretimi, miktarı itibarıyla oldukça önemli olmasına karşın, ihracatın üretime oranı çok düşüktür. Üretilen yaş meyve sebzenin yüzde 5’i ancak ihraç edilebilmektedir. En az altı yedi yıllık bir emek sonrası meyve vermesini sağlayan ve ürünü on-on beş yıl değiştirme şansı bulunmayan narenciye üreticisinin sorunları AKP İktidarı döneminde artarak büyümektedir. Narenciye ürünlerinden portakal, mandalina, limon, greyfurt ya maliyetinin altında fiyatlarda alıcı bulmakta ya da dalında kalmaktadır. Emek verdiği ürünü maliyetini bile karşılamayacak fiyattan pazarlayan çiftçi, ürününü çaresiz şekilde yollara dökmektedir.

Dış ticarette yaşanan sorunlarla birlikte üreticinin ve sektörün diğer unsurlarda yaşadığı sorunlar da bulunmaktadır. Girdi maliyetleri her geçen yıl artmakta, gübre, ilaç, sulama, mazot gibi temel girdilerde yeterli desteklemeler yapılmamaktadır. Örneğin, 2002 yılında mazotun litre fiyatı 1,09 TL iken 2010 yılında 2,97 TL’ye yükseltilmiştir. Üreticinin kullandığı mazotun fiyatı yüzde 172 oranında artmıştır. Aynı şekilde, üretimde kullanılan gübrenin maliyeti de yüzde 145 oranında artmıştır. Dolayısıyla, her seferinde üreticiyi ortalama mazot ve gübre maliyetinin yüzde 10’u kadar bir oranda desteklediklerini dilinden düşürmeyen AKP Hükûmeti, kaşıkla verip kepçeyle almaktadır.

Ülkemiz koşullarında enerji fiyatlarının oldukça yüksek oluşu nedeniyle seralarda ancak dondan korunacak düzeyde ısıtma yapılmaktadır. Hatta, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel Müdürlüğü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ısıtmanın elektrikle yapıldığı seralarda, elektrik harcamalarının, toplam ürün maliyetinin yüzde 50’sine kadar çıktığı belirtilmektedir.

Ülkemizde narenciye fidanı üreten çok sayıda fidanlık vardır ancak sertifikalı, virüsten ari, sağlıklı, ucuz fidan üretimi yeterli düzeyde değildir.

Zararlılar ve hastalıklarla mücadele konularında kimyasalları içeren teknik talimatların yetersizliği ve ruhsatsız ilaçlar nedeniyle narenciye ihracatı büyük ölçüde sekteye uğramıştır.

Üretici örgütleri Hükûmet tarafından yeterli destek bulamamaktadır.

Üretimi desteklemeye yönelik, etkin ve üreticiler tarafından ulaşılabilir bir kredi ve finansman sistemi yoktur.

Gerek fiyat gerekse üretim risklerine karşı üreticiyi koruyacak, yararlanılabilir ucuz ve yaygın bir sigorta sistemi bulunmamaktadır.

Narenciyede dış satım organizasyonu ve dış satımı özendirecek ihracat teşvik primleri ile destekleme yetersizdir.

Rakip ülkelerdeki üretimler dış ticaret müşavirlerince iyi etüt edilememekte ya da hiç etüt edilmemektedir.

Teşvikler geç açıklanmakta ve yetersiz kalmaktadır. Geri ödeme oranları, örneğin limonda yüzde 14, diğer ürünlerde yüzde 16 olarak belirtildi ve 125 dolar/ton açıklanmıştır. Oysa bu tamamen bir aldatmacadır ve bunun gerçekleşmesi için limonun FOB satış değerinin 896 dolar olması gerekir, bu da şu anda imkânsızdır. Zaten 892 dolar/ton fiyat oluşsa teşvike de ihtiyaç duyulmamaktadır.

Bazı ülkelerdeki yüksek geçiş ücretleri, tonaj limiti uygulamaları, tır geçiş belgelerinin yetersizliği ve gümrük kapılarındaki bürokratik engeller hususlarında sorunlar yaşanmaktadır.

İklim koşullarının değişmesi nedeniyle teknoloji desteğine, soğuk hava deposu, paketleme tesisi gibi yatırımlarda altyapı desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.

Hükûmetin sağlıklı, istikrarlı genel bir tarım politikası olmadığı gibi narenciyeye yönelik bir politikası da olmadığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, dünyada 1990 yılına kadar “gıda güvenliği” denince akla ancak proses aşaması, işlem aşaması geliyordu. Lakin 1990’lardan sonra görülen, insan sağlığına verdikleri zararlardan dolayı “gıda güvenliği” denilince tohumun tarlaya atılmasından çatalımızın ucuna gelen kısım akla gelmektedir.

Uluslararası yaşanan gelişmeler doğrultusunda çevreye dost, doğal kaynakları kirletmeyen, hayvan refahı, bitki sağlığı ve insan sağlığına duyarlı, güvenli gıda tarımsal arzı yönlendiren en önemli etken hâline gelmiştir.

Bu gelişmeler öncelikle herhangi bir işleme tabi tutulmadan tüketilen yaş meyve sebzenin üretimini de önemli kılmaktadır. Öncelikle kimyasal kullanmadan üretilen organik tarım ürünleri ile güvenilir gıda tüketen dünya, 1990’lı yıllardan sonra kimyasal kullanarak gıda güvenliğini sağlamanın yollarını araştırmaya başlamış ve bu tür üretime de “İyi tarım uygulamaları” adını vermiştir.

İyi tarım uygulamalarıyla ilgili ülkeler bilimsel araştırmalar ve dünyadaki gelişmeler ışığında kendi standartlarını oluşturmaya başlamıştır. Bunların en başında Avrupa Birliğinde geçerli olan EUREPGAP gibi, BRC standartları gibi standartları sayabiliriz.

Şu anda ülkemizde ihracat ürünlerinde aranan öncelikli standartlardan bir tanesi EUREPGAP’tir, kabul görmektedir. Ancak toplam yaş meyve sebze üretimimizin, ihracatımızın yüzde 35’ini de -yüzde 5’in, ihracatın toplamının yüzde 35’ini de- Rusya’ya sağlamıştır. Rusya’da yaşanan sıkıntıların birincisi siyasi sebeplerden, ikincisi ise standartları olmayan ürünlerin ihracatından kaynaklanmaktadır.

Konunun önemine binaen hem ihracat kalemlerinin artmasını yani yüzde 5 ihracatımızın yüzde 10-15’e çıkarılması, hatta 1,5 milyar dolar olan ihracat kalemimizin yaklaşık…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Coşkun.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Ek süre yok mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Yok, ek süre vermiyoruz, onu baştan ilan ettik zaten.

HAKAN COŞKUN (Devamla) – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sebze ve meyve ihracatı ve iç piyasa sorunları gerçekten bizim de önemsediğimiz bir konu. Tarımla ilgili, ziraatla ilgili, bu konularla ilgili bizim vermiş olduğumuz Mecliste birçok araştırma önergesi duruyor.

Tabii bu küresel kriz sonrası Türkiye'nin yeni bir ekonomi politika stratejisi belirlenmediği için yani Türkiye mevcut zenginliklerini, değerlerini nasıl değerlendirebilir ve bu küresel kriz karşısında yeni pazarlara nasıl açılabilir, elindekileri nasıl daha iyi ihraç edebilir konusunda maalesef bir planlı projesi yok, stratejisi yok. Böyle olunca da sıkıntılar -bugün Mersin’de özellikle turunç dalında- söylenenlerin geldiği nokta açısından Hükûmeti çok ciddi sorgulamayı gerektiriyor çünkü Mersin’de şu an duyduğumuz bir söz var: “Turunç dalında kaldı.” “Dalında kaldı.” ne demek? Yani üretici ürününün mazotunu, bakımını, giderini karşılayamıyor, bırakın ihracatı, dalından alamıyor ve çürümeye terk ediyor anlamına geliyor.

Tabii, Türkiye ihracatına baktığımız zaman 40 milyon olan üretimin eğer sadece oran olarak baktığımız zaman 2 milyon civarında -yani kapasiteli olarak 1,5 milyara denk geliyor ihracat kapasitesi olarak- duruyorsa, daha çok iç tüketime yöneliyorsa burada da ayrıca bir sorun olduğu ortada.

Yine en çok ihracat yaptığımız Avrupa ülkeleri ve Rusya gibi büyük ülkeler var, bunların uygulamalarına baktığın zaman sertifika istekleri var. Zaman zaman da televizyonlarda işte kimyasal kullanılan maddeler nedeniyle bu tür ürünlerin bekletildiği, geri gönderildiği söyleniyor. Bu ciddi bir sorun çünkü limon, portakal, mandalina gibi veya sebze gibi dayanıklı olmayan ve derhâl tüketilmesi gereken, üstelik de taze olarak tüketilmesi gereken ürünlerde ciddi bir sorun yaşanıyor.

30 milyon ton civarında sebze üretimi olan bir ülke, aşağı yukarı 16 milyon ton meyve üretildiği tahmin ediliyor. Bunların ancak 2,2’si civarında  -yani yüzde 6 gibi bir oran ediyor- ihraç edilebilen ürün. Yine geleceğin tarım sektöründe çok önemli olarak, stratejik olarak bütün gıdalarla ilgili kalite, kalite yanında artık çokça duyduğumuz ekolojik ürün konusu var. Ekolojik ürünün cenneti olması gereken Türkiye’de, bunun hem sebze hem meyve olarak Avrupa pazarına çok yakın olması, Rusya ve üye ülkelerin, Kafkasların, Balkanların, Orta Doğu’nun merkezinde olması ve çok yakın pazarlara çok rahatlıkla açılabilmesi, yine deniz ulaşımından tutun farklı ulaşım imkânlarına sahip olması nedeniyle Afrika ülkeleri ve hatta Uzak Doğu’ya yapılacak ihracatlar açısından çok ciddi bir hükûmet politikasının izlenmediği görülüyor. Burada, bütçe görüşmelerinde de bunu fark ettik.

Yalnız bir gerçeklik var yani kendi politikamızı belirleyemiyoruz. Bunun basit bir kıyaslamasını yapacağım, Hükûmet bununla ne kadar övünür? “2002’de” diye başlar hep Hükûmet, 2002’de, baktık, limon 1 lira, mazot da 1 lira. Geldik 2010’a, olmuş limon 30 kuruş –yani düşmüş- mazot olmuş 3 lira. Şimdi, bunun için hesap yapmaya gerek var mı arkadaşlar? Allah aşkına söyleyin, bu üretici ne yapsın? Bu üretici bu hâldeyken bir de nükleer santrali getirip Mersin’in en gözde yerine dikerseniz… Siz Mersin’i boğmak mı istiyorsunuz veya Çukurova’yı veya Osmaniye’den tutun Anamur’a, Anamur’dan Alanya’ya kadar o bütün Akdeniz şeridinde, bakın Allah aşkına, bir taraftan, turizm sektörüyle turunç alanları mahvediliyor ama gidin Fransa’ya Côte  D’Azur’dan, gidin İspanya’ya kadar, bir kıyı şeridi politikası var. Bakın, turunçların yetiştiği alanların hepsi bir şerit gibi gözlerinizin önündedir. Ondan sonrası kumsal vardır ama onun arkasındadır tesisler. Her şeyde bir çarpıklık maalesef yansıyor.

Şimdi, Avrupa Birliği müzakere sürecinin dış dinamik olarak Türkiye’ye yaptığı iyiliklerden birisi de bu sebze meyve üretiminde özellikle kimyasal ilaçların kullanımında, gıda güvenliği konusunda Türkiye’ye dışarıdan empoze edilen, dışarının tazyikiyle gelen birtakım uygulamalar sonucu biraz koruma var. Peki, niye ulusal bir politikamız yok? Bu da ciddi bir sıkıntı olarak önümüze çıkıyor.

Şu an piyasada limonun düştüğü rakam 2,5 kuruş. Tabii onu üçe bölüyorlar; yanılmıyorsam bir çıkma, bir orta, bir de en iyisi diye tabir edilir ama ortalama 30 kuruş.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bir sandığı 2 lira.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Efendim?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – 20 kiloluk bir sandığı 2 lira.

HASİP KAPLAN (Devamla) – 20 kiloluk bir sandığı 2 lira; hadi buyurun! Onu taşımak için de 12 lira mazota, kamyona veriyorsunuz. Ondan sonra yükleniyor, pazara gelene kadar da vatandaş yine bunu pahalı yiyor.

Şimdi, burada söylenecek o kadar çok şey var ki bu konudaki araştırmaları, yeni bir ekonomik politika stratejisi izleyebilirsek, bu Mecliste bunun kararı çıkabilirse, Türkiye, bu doğal zenginlikleriyle, bu ürünleriyle gerçekten Uzak Doğu’dan Orta Doğu’ya, Orta Doğu’dan Afrika, Balkanlar ve Kafkaslar, sadece bu alana bu ürünlerin ihracatını sağlayarak, bunun o ülkelerdeki mazot fiyatlarının desteklenmesini, teşvikini, üreticinin teşvikini, bu tür zor durumlarda nasıl yapıldığını biraz gözeterek alınacak bazı tedbirlerle bu giderilebilir.

Şimdi, torba kanunu görüşüyoruz arkadaşlar. Tamam, firmaları kurtarıyorsunuz, işverene destek oluyorsunuz, yasalar çıkarıyorsunuz; peki, tarım üreticisi, sebze ve meyve üreticisi… Allah aşkına, yani, illa bunların da sanayi sitelerinde atölyelerinin, şirketlerinin mi olması gerekiyor? Onlar da üretimin en önemli ayaklarından birisi değil midir? Niye bu kadar ihmal? Bu koskoca, tuğla kadar olan torba kanunda bunlar için de bir değişiklik gündeme getirilemiyor? Bunları elbette çok iyi konuşmak lazım.

Yalnız, ben bir şey söyleyeceğim: Herhâlde keyfinize limon sıkmadım diye düşünüyorum çünkü bilmenizi isterim, Kleopatra’nın, hem gençliğinin hem güzelliğinin sırrı, derler ki: “Limonda gizlidir.” Belki bunu öğrenir de evden, biraz, hanımefendiler size baskı yapar, bu limona biraz daha destek verirsiniz diye düşünüyorum çünkü güzellik ve gençlik sırrı olan bir ürüne en iyi baskının, kamuoyu baskısının da hanımefendilerden, kadınlardan geleceğini düşünüyorum ve bir dörtlükle bitirmek istiyorum:

“Bahçede açılmış bir güz gününde,

Beyazlar içinde limon çiçeği.

Hiç bahar olmadı onun dününde,

Hüzünler içinde limon çiçeği.” der.

Ülkemin limon çiçeği politikası da hüzünlü. Gelin, birlikte, bütün bu alandaki araştırma önergelerini bir araya getirelim -bizim farklılar var, arkadaşların var- ve ülkemize hayırlı bir iş yapalım diyorum.

Her ne kadar aleyhte söz aldımsa da limon çiçeği söz konusu olduğunda ve ülkenin çıkarları söz konusu olduğunda hepimizin sağduyulu davranması gerektiğini düşünüyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Grup önerisi lehinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Seçer.

VAHAP SEÇER (Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yaş sebze meyve başta olmak üzere, tarım ürünlerindeki gıda güvenliği konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisinin verdiği grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım.

Değerli arkadaşlarım, gıda güvenliği konusu önemli bir konu, özellikle toplum sağlığının korunması, gıda sektörünün sağlıklı gelişmesi açısından ve Türkiye’de üretilen tarımsal ürünlerin uluslararası pazarlarda yer alması anlamında gerçekten önemli, vazgeçilemez bir koşuldur gıda güvenliği. Tabii, bu konuda hem AKP hükûmetleri döneminde hem daha önceki dönemlerde önemli yasal düzenlemeler oldu, yönetmelikler çıkıyor, en son da geçtiğimiz 2010 yılının Haziran ayında bu konuda, veteriner hizmetleri, bitki sağlığı, gıda ve yem konusunda bir kanun geçti. Bu, Avrupa Birliğiyle müzakere sürecinde bir uyum yasasıydı. Buna biz muhalefet olarak da destek vererek bu yasanın bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmasını sağlamıştık ve önemli bir konu da Avrupa Birliği müzakerelerinde 12’nci fasıl olan Gıda Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Faslı da, hemen bu yasa Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıktıktan sonra -bu fasıl başlığı da- açılmış oldu.

Değerli arkadaşlarım, iyi, güzel, yasalar çıkıyor, yönetmelikler çıkıyor ama fiilî uygulamalarda ilgili Bakanlık, ilgili kuruluşlar bu yasaları uygulamada ne durumdalar, nasıl davranıyorlar? Birçok tarım ürünleriyle ilgili, basında, medyada, televizyonlarda, özellikle zirai ilaç kalıntılarıyla ilgili, hormonlarla ilgili “GDO’lu muydu? GDO’suz muydu?” bu tip tartışmalar yapılır ve bu tip tartışmalar da, birçoğu da bilgi kirliliğiyle doludur. Ama şu bir gerçek ki Türkiye’de, tarım üretiminde gerçekten önemli kapasiteye sahip olan Türkiye’de gıda güvenliği konusu bugün yasaların insafına değil, yasaları uygulamakla mükellef olan bürokratların insafına terk edilmiştir. Önemli sorunlar yaşıyoruz. Her ne kadar ilgili Bakan ve bürokratlar, bu tip iddialar ortaya atıldığında televizyonlara çıkıp “Hayır efendim, böyle bir şey yok. Bunlar da nereden çıkıyor? Denetimler yapıyoruz, kontroller yapıyoruz.” gibi birtakım savunma refleksi gösterseler de uygulamada gerçekten Türkiye'nin bu anlamda ciddi sıkıntılar çektiğini de hepimiz biliyoruz.

Bakınız, Türkiye’de yaş sebze meyve konusu özellikle önemli bir üretim kalemi tarımsal üretimde. Yaklaşık olarak 42-43 milyon ton yaş sebze meyve üretiyoruz ve bunun, bu kadar önemli üretim kalemi olmasına rağmen, ancak yüzde 6’lık bir kısmını ihraç edebiliyoruz. Duyuyoruz, özellikle bu konuda önemli alıcılardan bir tanesi olan Rusya Federasyonu’nun limitleri de bu zirai ilaç kalıntılarında Avrupa Birliği ülkeleriyle mukayese ettiğiniz zaman daha düşük seviyelerde; sürekli, Türkiye’de üretilen özellikle yaş sebze meyvelerin Rusya Federasyonu gümrük kapılarından geri döndüğü haberleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Yeni bir haber: Bakın, Ukrayna yine bir yıl önce böyle bir yasak ortaya koymuştu, Türkiye’den ithalata izin vermiyordu. Bunun nedeni, ithal ettiği tarımsal ürünlerdeki kimyasal kalıntı miktarlarının yüksek oranlarda çıkmasıydı. Sayın Başbakanın ziyaretinden sonra bu konu açıldı. Tabii, bunlar günübirlik ya da geçici birtakım tedbirler, bunlara kalıcı tedbirler uygulamamız lazım.

Bunu da yaparken, elbette ki burada iyi dileklerle olmayacak bunlar, ilgili Bakanlığın bu konuda iyi çalışmalar ortaya koyması lazım. İlgili Bakanlığın, ilgili kuruluşların bürokratlarının bu konuda sahada çalışma yapmaları gerekiyor. Nihayetinde bu üretimi yapan üretici bilinçsiz bir kesim. Yani üretimin ta tohumun toprağa atıldığı ya da meyve fidanının toprağa dikildiği başlangıç sürecinden, hallere ya da yurt dışına pazara gidiş sürecine kadar her aşamada bu üreticilerin bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bunu bizlerin yapacak hâli yok. Bunu, tarım teşkilatlarında çalışan bürokratların tarımsal yayını yapması gerekiyor yani bunu Tarım Bakanlığının yapması gerekiyor ama her konuda olduğu gibi bu konuda da Tarım Bakanlığının maalesef karnesi zayıf. 8,5 milyar lira gibi bir bütçesi var Tarım Bakanlığının. Bu paraları nereye harcıyor? 6 milyar lirasını tarımsal desteklere ayırıyor, diğer geri kalanını… İşte böyle işlerle uğraşması lazım Tarım Bakanlığının. Yoksa bu konuları çiftçinin kendi bilgi düzeyine ya da bu konudaki bilgi birikimi düzeyine bırakmak durumunda kalırsak gerçekten bu anlamda özellikle uluslararası piyasalarda Türk ihracatçısı rekabet edemez duruma geliyor.

Değerli arkadaşlarım, söylediğim gibi, özellikle bizden tarımsal ürün ithal eden ülkeler bu konuya hassasiyetle yaklaşıyor. O sorunlarla karşı karşıya kalan ihracatçılar ürünleri o ülkeye ihraç edemediği zaman ne yapıyorlar? Dönüyorlar, o ürünleri iç piyasada tüketiyorlar; kontrolsüz, denetimsiz. Yani Rusya Federasyonu’nda yaşayan insanların, herhâlde, sağlık açısından değeri Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızdan daha fazla değil ama gümrük kapılarından dönen bu ürünleri Tarım Bakanlığının, ilgili kuruluşların, yetkililerin gözü önünde biz kendi vatandaşlarımıza yedirmekten hiç imtina etmiyoruz.

Değerli arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, geçtiğimiz aylarda yine Türkiye Büyük Millet Meclisinde önemli bir kanun tasarısı geçmişti biyogüvenlikle ilgili yani kamuoyunda bilindiği adıyla GDO’larla ilgili. O konu da bir yıllık süreçte Türkiye gündeminde tartışıldı, bir yıl süre içerisinde bir yasa çıkarttık, Bakanlık üç tane yönetmelik yayınladı, yetmedi üç tane yönetmelik değişikliğine gitti ama o konu henüz bir disiplin altına alınmış değil. O Yasa’da ne diyorduk? GDO ve ürünlerinin yani genetiği değiştirilmiş ürünler nihai olarak ürün hâline geldiği, raflara konduğu zaman orada etiket zorunluluğu getirmiştik yani o ürünlerde, GDO içersin ya da içermesin mutlaka etiketinin olması gerekiyordu ama bir gün gidelim marketlere bakalım, raflardaki ürünlerde bu tip etiketlere rastlamanız mümkün değil. Yani demek ki iş, yasaları çıkartmakla ya da bu yasalara bağlı olarak usul ve esasları belirleyen yönetmelikleri çıkarmakla değil, fiiliyatta bu yasaları uygulamak ve bu konuda denetimleri yerinde ve zamanında yapmaktan geçiyor diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlarım, gıda güvenliği konusunda Tarım Bakanlığının Avrupa Birliğine müzakere sürecinde önemli birtakım atılımları oldu, olmadı değil. Bu konuda önemli bir proje ya da uygulama, iyi tarım uygulamalarıydı. Ürünün yetiştirilme sürecinden paketlemesine, paketlemesinden pazara sunumunda kontrollü ve denetimli bir üretim çeşidi modeline geçme anlamında özellikle Avrupa Birliğine yapılan ihracatlarda onlar tarafından istenen temiz kâğıdı -Türkçesi- ya da EUREPGAP belgeleriyle ilgili çalışmalar, gerçekten Tarım Bakanlığının önemli çalışmalarıydı ama bu uygulamalarda, bu çalışmalarda da ciddi eksikliklere rastlıyoruz. Bir proje başlıyor ya da bir uygulama başlıyor, bir ay, birkaç ay bunun üzerinde duruluyor, bu işin üzerine ciddiyetle gidiliyor ama bir süre sonra bakıyorsunuz, yine denetim ve kontrol ortadan kalkıyor ve bu projelerin hayata geçme şansı da maalesef ortadan kalkmış oluyor.

Yine bu anlamda, özellikle hem çevre sağlığı açısından hem insan sağlığı açısından hem hayvan sağlığı açısından önemli olumsuz etkilere neden olan zirai ilaç kullanımıyla ilgili önemli tedbirler alındı. Artık üreticilerin, elini kolunu sallayarak bir zirai ilaç bayisine gidip istediği zirai ilacı alma şansı ortadan kalktı, reçeteli satış yöntemine geçti. Bu da desteklenmesi gereken bir yöntemdi ama gelin görün ki bu konuda da yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan, bitkilerdeki hastalık ve zararlılarla ilgili ruhsatlandırma çalışmaları bitirilmeden ya da yeterli çalışmalara süre tanınmadan, bir altyapı oluşturulmadan bu uygulamaya geçilmiş oldu. Şu anda da bu konuda da üreticilerimiz ciddi aksaklıklar yaşıyor. Bitkilerde ya da yetiştirdiği tarımsal ürünlerde karşı karşıya kaldığı sorunlarla ilgili ilaç temin etmekte, o bitkinin o zararlıyla ilgili ya da o hastalıkla ilgili ruhsatlanmış ilaç temin etmekte sorunlarla karşı karşıya kalıyor.

Ben bu konunun çok önemli olduğunu ve Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup önerisinin lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Seçer.

Grup önerisi aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET ERDOĞAN (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, bu vesileyle sizleri, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının başarılı politikaları uluslararası boyutta da ses getiriyor. Az evvel muhalefet partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız da yaptığımız çalışmaların güzel taraflarından bahsettiler, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum.

Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayımlanan Başarıya Giden Yollar, Tarımsal Üretim ve Gıda Güvenliğinde Başarı Öyküleri Raporu’nda Türkiye'nin tarım ve gıda alanında kaydettiği ilerlemeden övgüyle bahsedilir. Tarım ve Köyişleri Bakanlığının gıda güvenilirliliği politikası Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumlu olarak hazırlanan mevzuat çerçevesinde ülke genelinde “çiftlikten sofraya gıda güvenliği” anlayışıyla etkili bir gıda denetimi, tüketiciye güvenli gıda temini, tüketici menfaatleri, insan sağlığının korunmasıyla sektörde haksız rekabetin önlenmesini içerir.

2008 yılında Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamaları da göz önünde bulundurularak Bakanlığımız, işletmelerin risk esasına dayalı denetim sıklıkları belirlenmesi prosedürünü hazırlar. Böylece Türk Gıda Kodeksi’ne uygun güvenilir ve hijyenik gıda üretiminin sağlanması yanında, gıda iş yerlerinin teknik ve hijyenik normlarının düzeltilmesi hedeflenir. En iyi denetçi tüketicinin kendisidir. Tüketiciler, ilgili kurum ve kuruluşlar, gıda denetimi ve kontrolünde aktif rol almalıdırlar. Bu kapsamda, Bakanlığımız, 2009 yılını “Gıda Yılı” ilan etmiş, “174 Alo Gıda” hattıyla tüketicilerin gıdayla ilgili şikâyet ve bilgi alma talepleri Türkiye'nin her yerinden çağrı merkezlerine iletilmektedir. Yaklaşık 56 bin talepten 53 bin talep neticelendirilmiş, gerekli işlem yapılmıştır.

Avrupa Birliği yolunda on ikinci faslın açılmasında önemli yer tutan kanun çalışmalarımızı da tamamladık. Burada muhalefet partisinin de önemli katkıları var, onları da özellikle belirtmek isterim. Gerek Biyogüvenlik Kanunu’nda gerekse Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun çıkartılmasında aktif olarak birlikte hareket ettik. 5996 sayılı Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu 11 Haziran 2010 tarihinde yüce Meclisimizde kabul edildi. Kanun ile ilgili ikincil mevzuat çalışmaları yoğun bir şekilde devam ediyor. Laboratuvarların kuruluş yönetmeliği yayımlandı. Bitki pasaportu yönetmeliği yayımlandı. Şap yayımlanmak üzere. 2011 Haziranına kadar otuza yakın yönetmelik yayımlanacak.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Limona gel, limona!

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim, lütfen limon sıkmayın!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, tarlada ürünü kontrol edecek çalışmalar yapıyoruz. Eğitim, ilaç, alet, makineye varıncayadek çalışmalar yapıyoruz. Çiftçi bazında tarlada tedbir alıyoruz. Neler mi yaptık? Sertifikalı tarım danışmanlığı rehberliğinde çiftçimize eğitim veriyoruz. Çiftçimiz ne kadar ilaç kullanacak, nasıl ilaç kullanacak, ne zaman ilaç kullanacak? Kalıntının fazlalığı hem üretimi hem ihracatı her düzeyde etkileyeceğinden, bunlarla ilgili eğitimi çiftçiye her aşamada, özellikle tarla aşamasında tarım gönüllüleri vasıtamızla veriyoruz.

Kalıntı ve diğer kimyasallar için laboratuvarlarımız güçlendirildi. Bunlar ne yapıyorlar? Hormonlarla, antibiyotiklerle, ilaçlarla, kalıntılarla ilgili çalışmalar yapıyorlar. 41 tanesi kamu olmak üzere, 59’u özel, 100 tane laboratuvarımız bu anlamda hizmet veriyor. Taklitlerle, tağşişlerle ilgili denetimler artırılmış, cezai yaptırımlar uygulanmıştır, uygulanmaya da devam edecek. Yanlış yapanın her zaman karşısındayız.

İşletmelerin modernizasyonu için teşvikler verildi, 3.100 proje sektöre kazandırıldı. Bunların içerisinde süt işleme tesisleri, soğuk hava depoları, paketleme gibi tesisler var. Siz de seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman orada mutlaka karşılaşıyorsunuzdur bu anlamda sektörün içerisinde çalışan vatandaşlarımızla.

Trakya bölgemiz şaptan ari hâle getirildi. Programlı ve ülkesel bazda hayvancılıkla ilgili, hayvancılığın önündeki engellerle ilgili mücadelemiz var.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Bölgede hayvan kalmadı.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Sığır, koyun, keçilerin tamamı kimlikli hâle getiriliyor. Rahat olun, hepsine kimlik veriyoruz, olmayanlara da vereceğiz.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Trakya’ya kadar ne işin var senin, Malatya’ya in, Malatya’ya…

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bunların hepsini kayıt altına alıyoruz.

Çiftçi eğitimini birinci planda tutuyor ve önemsiyoruz.

Tarım danışman sayımızda hedefimiz 10 bin.

1989-2002 arasında bir tane veteriner hekim almadınız. 1999-2002 arasında 250 tane veteriner hekim alınmış.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Limon kaç para?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yani, tarımdan bahsedecekseniz, bu sektörden bahsedecekseniz, Allah aşkına bu sıkıntıyı görmediniz mi siz? Ama siz edebiyatını yaparsınız, biz icraatı yaparız, tebrikleri vatandaş AK PARTİ’ye yapar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Limona gel Mehmet, tebriğe gelme.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Köylerimize veteriner hekim ve ziraat mühendislerini gönderiyor, eğitimi köyde yapıyor, çiftçiyi aydınlatıyoruz.

BİLGİN PARÇARIZ (Edirne) – Sen bildiğin konulara gir, bilmediğin konulara hiç girme. Sen limondan, portakaldan bahset.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - 5996 sayılı Kanun ile tarladan sofraya kadar üretimde herkesi ciddi sorumluluk altına aldık.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Limona ne zamandan beri veterinerler bakıyor?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Yem üreticisi birincil üretimden sorumludur.

İyi tarım uygulamalarını destekliyoruz, organik tarımı destekliyoruz, ilaç kullanımını azalttık ve azaltıyoruz. Değerli milletvekilleri, tarımda kullanılan toplam ilaç miktarı 55 bin ton iken biz 39 bin tona düşürmüşüz.

GÜROL ERGİN (Muğla) – Para yok ki ilaç alsın çiftçi.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Bu ilaç kullanımı düşürülürken üretim artmış. Niye? Bereket var AK PARTİ’de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Kar yağmaz” dediniz, karın Erzurum’a yağdığını, her tarafın bembeyaz, tertemiz olduğunu bütün dünya, bütün ülke hepimiz birlikte seyrettik. AK PARTİ bereketin adıdır; AK PARTİ rahmetin, AK PARTİ icraatın, güzelliğin, adaletin adıdır.

Ürünümüz kapılardan geri dönmesin diye gereken tedbirleri aldık. İhracatçımızın uyması gereken tedbirler var.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Limon! Limon!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Yeni Hal Kanunu’nda künyesi ve barkodu olmayan bitkisel ürünler hallere giremeyecek. İhracatçımız geri bildirim alıyordu, biz bunu asgari seviyeye düşürdük, ciddi oranlarda düşüş var ve geri dönen hiçbir ürünümüz ülkemizde iç tüketime arz edilmemekte, zararlı ürünler imha edilmektedir.

Şimdi, Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisinde de ifade etmiş; tabii, orada da keşke biraz daha araştırsalardı, Rusya’ya olan ihracatımız ne kadar, toplam ihracatımız ne kadar, bundan elde edilen gelir ne kadar, bunu da söyleseler daha güzel olurdu.

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Sayın Vekilim, Adıyaman’daki Tekel ne oldu?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Her ne kadar rakamları dans ettirmeyi bilirlerse de yanıldıklarının farkına daha sonra varıyorlar. Milletimiz zaten bu yanılmalarını barajlarla gösterecek inşallah.

Değerli milletvekilleri, Rusya Federasyonu’na 2009 sonu itibarıyla toplam ihracatımız 829.500 ton.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Dans mı ettiriyorsun?

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Orada grup önerinize bakarsanız ne kadar yanıldığınızı göreceksiniz.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, dansı bilmiyorduk, onu öğrendik şimdi.

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – 626 milyon 500 bin dolar gelir elde edilmiş…

BAYRAM ALİ MERAL (İstanbul) – Kaç tane tütün ekicisi boşta kaldı, onu anlatsana!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) - …yaklaşık üretim 44 milyon tonlarda şu anda, 2 milyon 767 bin tonunu ihraç ediyoruz, elde ettiğimiz toplam gelir 2 milyar 45 milyon dolardır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaptığımız çalışmalardan birkaç örnektir bunlar. Biz “Her şey aziz milletimiz için.” Diyerek yola çıkmışız.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Şimdi limon kaç lira Mehmet Bey, ona cevap ver! Limon kaç liraya satılıyor şu an? Kaç liralık ihracat yapıyorsun da limonu çiftçiden kaça alıyorsun?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Mehmet, limonla dans et, limonla dans et!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Biz her türlü zorlukta, her türlü sıkıntıda bir şeyi haykırmışız, bütün haksızlıklara, bütün zorbalıklara karşı bir şeyi haykırmışız, bu ses dalga dalga Anadolu’da da yankılanmıştır. Dedik ki: “Bu şarkı burada bitmez. Bizim bu hizmet sevdamız burada bitmez, devam edecek.”

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Vay, vay, vay, vay!

MEHMET ERDOĞAN (Devamla) – Her şey aziz milletimiz için diyorum.

Milliyetçi Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erdoğan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı arayınız.

III. YOKLAMA

(CHP sıralarından bir grup milletvekili ayağa kalktı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım. Ancak, bir yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.

Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özyürek, Sayın Bayram, Sayın Susam, Sayın Köse, Sayın Coşkuner, Sayın Öztürk, Sayın Yazar, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın Seyhan, Sayın Paçarız, Sayın Özkan, Sayın Ağyüz, Sayın Ersin, Sayın Seçer, Sayın Kart, Sayın Ayhan, Sayın Soysal, Sayın Çakır, Sayın Ünsal.

Yoklama için iki dakika süre veriyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.11

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

III.-YOKLAMA

 BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasından önce istem üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi elektronik cihazla yeniden yoklama yapacağız.

Yoklama için iki dakika süre vereceğim.

Yoklama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla yoklama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 1 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 16.25