DÖNEM: 23 CİLT:
91 YASAMA YILI:
5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
55’inci
Birleşim
28 Ocak 2011 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.- YOKLAMALAR
IV.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, tarım ve hayvancılık
sektörlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, ülkemizdeki sağlık
sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp
Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımına ilişkin gündem dışı
konuşması
V.-
AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya
Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi
alımı hakkındaki gündem dışı konuşmasına ilişkin açıklaması
VI.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, cezaevlerindeki sağlık
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004)
2.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1005)
3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti
konusunun araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1006)
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın
“Türkiye’de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının
Değerlendirilmesi” adlı performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme
açılmasına ilişkin önergesi (8/17)
VII.-
ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/347) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP
Grubu önerisi
2.- (10/225) esas
numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP
Grubu önerisi
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, çiftçi borçlarının af
kapsamına alınmasına,
- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sulama Alanlarında
Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanunu kapsamında tarım dışı amaçlara
ayrılan arazilere,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17506), (7/17507)
2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, çiftçilerin bankalardan kullandığı kredilere
ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri
Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17520)
3.- Çankırı
Milletvekili Ahmet Bukan’ın, Çankırı’da bir Hazine
arazisinin köylülere dağıtılmasına,
- Kahramanmaraş
Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Biyogüvenlik Kanunu’nun uygulanmasına,
- Mersin
Milletvekili Behiç Çelik’in, keçi yetiştiriciliğine,
- Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, 2008’de yapılan unvan değişikliği sınavına,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17641), (7/17642), (7/17643), (7/17644)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, İstanbul Boğazı’nda
yapılması planlanan üçüncü köprünün güzergâhına ilişkin sorusu ve Çevre ve
Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17654)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 14.03’te açılarak on altı oturum yaptı.
Birinci, İkinci, Üçüncü ve Dördüncü Oturum
Kahramanmaraş
Milletvekili Durdu Özpolat, muhtarların,
İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi, Zonguldak ilinin,
Sorunlarına;
Tunceli
Milletvekili Şerafettin Halis, Tunceli ilinde yaşanan son olaylara;
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, muhtarların,
Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan, muhtarların,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, muhtarların ve il genel mecilisi üyelerinin,
Zonguldak
Milletvekili Polat Türkmen, Zonguldak’ın,
Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu,
muhtarların ve il genel meclisi üyelerinin,
Sorunlarına;
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, Adana Öğretmenevi
inşaatına;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Van Milletvekili
Fatma Kurtulan ve 19 milletvekilinin, Kürt sorununun (10/1000),
Hakkâri
Milletvekili Hamit Geylani ve 19 milletvekilinin,
askerî alanların çevresinde yer alan patlayıcı maddeler nedeniyle meydana gelen
olayların (10/1001),
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 24 milletvekilinin, kayıt dışı istihdam ve
işsizlik sorununun (10/1002),
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır ve 22 milletvekilinin, narenciye üretimindeki ve
ihracatındaki sorunların (10/1003),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler” kısmında yer alan
(10/942) başta eski Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın ölümü olmak üzere bazı şüpheli
ölüm olaylarının ve faili meçhul cinayetlerin araştırılmasıyla ilgili Meclis
Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin, Genel Kurulun 27/1/2011
Perşembe günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi yapılan
görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporlarının
(1/883) (S. Sayısı: 568),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün
91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler
hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile
Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun
Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ile Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Tekirdağ Milletvekili
Enis Tütüncü’nün; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk ve 17 Milletvekilinin; Ankara Milletvekili
Zeynep Dağı’nın; Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın; Adıyaman Milletvekili
Şevket Köse’nin; İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Cumhuriyet Halk Partisi
Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un;
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz ve 29
Milletvekilinin; İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam ve 25 Milletvekilinin;
Niğde Milletvekili Mümin İnan ve 6 Milletvekilinin; Niğde Milletvekili Mümin
İnan ve 6 Milletvekilinin; Bilecik Milletvekili Yaşar Tüzün’ün;
Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve 4 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in;
Adana Milletvekili Yılmaz Tankut ve 10
Milletvekilinin; Batman Milletvekili Ayla Akat
Ata’nın; Zonguldak Milletvekili Ali Koçal’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 2 Milletvekilinin; İstanbul Milletvekili Fatma Nur Serter’in; Giresun Milletvekili Eşref Karaibrahim’in;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın;
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in; Malatya Milletvekili
Ferit Mevlüt Aslanoğlu ve
İstanbul Milletvekili Sacid Yıldız’ın; Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Manisa
Milletvekili Erkan Akçay ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6
Milletvekilinin; Konya Milletvekili Mustafa Kalaycı ve ve
Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural
ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; Konya Milletvekili
Mustafa Kalaycı ve ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve 6 Milletvekilinin; Kars Milletvekili Gürcan Dağdaş
ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay
Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve 6 Milletvekilinin; İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın; Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin; Bursa
Milletvekili Abdullah Özer’in; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu ve Antalya Milletvekili Osman Kaptan’ın;
Bursa Milletvekili Kemal Demirel’in; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekilleri İzmir Milletvekili Oktay Vural ile Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun;
İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın; Kocaeli
Milletvekili Eyüp Ayar ve 2 Milletvekilinin; Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaş’ın; Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un; Konya Milletvekili Mustafa
Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır ile 1 Milletvekilinin; Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun; Konya
Milletvekili Mustafa Kalaycı ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Bolu Milletvekili Fatih Metin ve 2
Milletvekilinin; Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin;
Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak ve 2
Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ve Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji ile Plan ve Bütçe Komisyonları Raporları
(1/971, 2/2, 2/15, 2/101, 2/111, 2/134, 2/175, 2/235, 2/236, 2/237, 2/258,
2/259, 2/261, 2/262, 2/267, 2/289, 2/344, 2/356, 2/363, 2/377, 2/400, 2/425,
2/444, 2/460, 2/462, 2/501, 2/503, 2/507, 2/540, 2/553, 2/587, 2/591, 2/677,
2/681, 2/682, 2/683, 2/688, 2/689, 2/690, 2/691, 2/698, 2/714, 2/740, 2/753,
2/760, 2/769, 2/779, 2/780, 2/783, 2/800, 2/801, 2/802, 2/805, 2/806, 2/808,
2/809, 2/810, 2/811, 2/812, 2/821) (S. Sayısı: 606) birinci bölümünün 17’nci
maddesine kadar kabul edildi; 17’nci maddesiyle ilgili verilen önergeler
üzerinde bir süre görüşüldü.
Birleşime saat
17.22’de ara verildi.
|
|
Nevzat PAKDİL |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
Yusuf COŞKUN |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Bingöl |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci, Dokuzuncu, Onuncu, On
Birinci,
On İkinci, On Üçüncü, On Dördüncü, On Beşinci ve On Altıncı
Oturum
2’nci sırasında bulunan ve 17’nci maddesi üzerinde görüşmelerine
devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel
kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Bazı Alacakların
Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu
ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına
Dair Kanun Tasarısı ve Tekliflerinin (S. Sayısı: 606) ikinci bölümünün 37’nci
maddesine kadar kabul edildi, verilen aradan sonra komisyon yetkilileri Genel
Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
Manisa
Milletvekili Recai Berber, Manisa Milletvekili Şahin Mengü’nün,
konuşmasında yanlış anlamalara sebep olacak ifadelerine,
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer, Balıkesir Milletvekili
Ergün Aydoğan’ın diyabet çubuklarıyla ilgili
konuşmasına,
İzmir
Milletvekili Oktay Vural, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in konuşmasında “yoksulluğun azaldığı” ifadesine,
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer:
İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın yoksulluğun ölçümüyle ilgili açıklamasına,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin konuşmasında
geçen bir mahkeme kararının doğru olduğuna ve özür dilediğine;
İzmir
Milletvekili Oktay Vural:
Kan şekeri ölçüm
çubuklarına,
Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in yoksulluğun ölçümüyle
ilgili ifadelerine;
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Manisa
Milletvekili Şahin Mengü, Manisa Milletvekili Recai
Berber’in, isminden bahsederek şahsına,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in, CHP Genel Başkanına,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Alınan karar
gereğince, 28 Ocak 2011 Cuma günü saat 14.00’te toplanmak üzere birleşime
03.19’da son verildi.
|
|
Meral
AKŞENER |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
|
|
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
Konya |
|
Bingöl |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
|
|
|
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
|
|
|
Bilecik |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
No.: 71
II.-
GELEN KÂĞITLAR
28
Ocak 2011 Cuma
Teklifler
1.- İstanbul
Milletvekili Mehmet Ufuk Uras’ın; Yükseköğretim Kanunu ve Yükseköğretim
Kurumları Öğretim Elemanlarının Kadroları Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamede
Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/853) (Plan ve Bütçe ile Milli
Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.1.2011)
2.- Adana
Milletvekili Nevin Gaye Erbatur’un; 4320 Sayılı
Ailenin Korunmasına Dair Kanunda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi
(2/854) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler; Kadın Erkek Fırsat Eşitliği ile Adalet
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.1.2011)
Genel Görüşme Önergesi
1.- Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet
Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştay’ın “Türkiye’de Atık
Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi” adlı
performans denetim raporu üzerinde bir genel görüşme açılmasına ilişkin
önergesi (8/17) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, cezaevlerindeki sağlık
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004) (Başkanlığa geliş
tarihi: 30/11/2010)
2.- Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1005) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2010)
3.- Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel Başkanı Kemal Türkler cinayeti
konusunun araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/1006) (Başkanlığa geliş tarihi: 02/12/2010)
28 Ocak 2011 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.06
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz, tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunları hakkında söz isteyen
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e aittir.
Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Asil,
biliyorsunuz ek süre verilmiyor.
Buyurun.
IV.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Eskişehir Milletvekili Beytullah
Asil’in, tarım ve hayvancılık sektörlerinin sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemizde, köylümüz ve çiftçimiz, uygulanan yanlış
politikalar nedeniyle iflas noktasına getirilmiş, zor günler yaşamaktadır. Bu
meseleyi ülke gündemine taşımak ve ilgililerin dikkatini çekmek maksadıyla
gündem dışı söz aldım. Yüce heyetinizi ve sizlerin şahsında, zor şartlar
altında üretmeye çalışan üreticilerimizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sekiz yılı aşan AKP İktidarında, uygulanan yanlış
politikalarla, toplumun büyük bir bölümünü oluşturan değişik kesimler mağdur
edilmiş, fakirleştirilmiş, üretimden çekilmek zorunda bırakılmıştır. Bu
kesimlerden biri de Türk köylüsü olmuştur. Et fiyatlarındaki
artış bahane edilerek önce canlı hayvan ithalatına izin verilmiş, ardından da,
canlı hayvan ithalatının fiyatları yeteri kadar aşağı çekmediği gerekçesiyle,
yerli üreticinin üretim giderleri hesaba katılmadan, ülkemizdeki maliyet
yapısına göre bir gümrük eşik değeri belirlenmeden ve yapılacak ithalatta bu
eşik değeri kadar gümrük vergisi uygulanmadan et ithalatına müsaade edilmiştir.
Daha ucuz bir
maliyet altyapısına sahip üreticisini yüksek üretim destekleriyle destekleyen
ülkelerden kesilmiş etin ve kasaplık canlı hayvanın yetersiz gümrük vergisiyle
ülkeye girmesine izin vererek memleketimizde yaşayan çiftçimizi, köylümüzü,
üretim yapanları cezalandırmış olmuyor muyuz? Bu alana yapılacak yatırımların
azalmasına neden olmuyor muyuz? Bunun sonu tamamen ithalata bağımlı hâle
gelmektir, bunun sonu Türk köylüsünün üretim yapamaz hâle getirilmesidir,
milletin efendisi köylümüzün fakirleşmesidir. Türk köylüsünün fakirleşmesine
asla müsaade etmeyeceğiz. Et fiyatlarının aşağı çekilmesinin yolu bu,
milletimize maliyeti ise bu kadar ağır olmamalıdır.
Et fiyatlarındaki
artışın nedeni, yeteri kadar kasaplık hayvan üretemiyor olmamızdır. Fiyatları
aşağıya çekmenin yolu, üretimi artırmaktır. Et açığını buzağı ve besi materyali
ithaliyle kapatmayı hedeflemeliyiz, üreticinin üretim maliyetlerinin desteklenmesini
sağlamalıyız.
Değerli
milletvekilleri, bir gazete haberi: “Türkiye'nin, Gümrük Birliği Anlaşması
çerçevesinde Avrupa Birliği ülkelerinden yılda 19.600 ton et ithalatı yapması
gerekiyor. Ancak deli dana hastalığı sebebiyle, Türkiye, ithalatı yıllar önce
askıya almıştı. Avrupa’dan et ithalatının yapılmasının ardından AB konusunda da
Türkiye'nin elinin güçleneceği belirtiliyor.” Bütün bu yaygaranın sebebi bu mu,
AB’ye şirin gözükmek mi?
Sayın Bakan Zafer
Çağlayan “Dünyanın en pahalı etini insanımıza yedirmeye kimsenin hakkı yok.”
diyor. Sayın Bakan Mehdi Eker “Avrupa’da en pahalı eti üreten ülke konumunda,
sürekli yükselen fiyatlar akıl almaz boyutlara ulaşınca et ithal etmek zorunda
kaldık.” diyor.
Türk köylüsü, bu
Sayın Bakanlara soruyor: Sayın Bakan, fiyatları aşağıya çekmenin yolu, et ithal
ederek Avrupa Birliği çiftçisine destek vermek değildir, kendi üreticisine
destek olup üretimi artırmaktır.
Sayın Bakan,
Türkiye, Avrupa’da hatta dünyada en pahalı mazotu tüketen ülke. Biz çiftçilerin en önemli girdisi mazot. Bize dünyanın en
pahalı mazotunu kullandırırken hiç vicdanınız sızlamıyor mu?
Sayın Bakan,
benzin ve mazota uygulanan akıl almaz özel tüketim vergisi, özel tüketim
vergisi dâhil edilerek hesaplanan KDV’yi aşağıya çekmek niçin aklınıza gelmez?
Bu soruları Türk köylüsü soruyor ve Sayın Bakanlar bu sorulara cevap vermek
zorundadır.
Türk köylüsü,
sekiz yılı aşan iktidarında kendisini yok etmeye yönelik politikaları
uygulamaktan vazgeçmeyen AKP’yi kısa süre sonra önüne konacak sandıkta cezalandırmak
için sabırsızlıkla bekliyor.
Köylüme, çiftçime
ve sizlere bu vesileyle saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Asil.
Gündem dışı
ikinci söz, ülkemizdeki sağlık sorunları hakkında söz isteyen Denizli Milletvekili
Hasan Erçelebi’ye aittir.
Buyurun Sayın Erçelebi.
2.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin,
ülkemizdeki sağlık sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Türkiye’de halkın
sağlık sorunları ve hepimizi bekleyen sağlık tuzakları hakkında söz aldım. AKP Hükûmetinin geçen yıl çıkardığı adı güzel kendi çirkin Tam
Gün Yasası devlet hastanelerinde 2010 Haziran ayında devreye girdi, üniversite
hastanelerinde de önümüzdeki hafta salı günü işlemeye başlayacak. Bu nedenle
tıp fakülteleri hocaları İzmir’de sokaklara döküldü, Ankara’da 31 Ocak
Pazartesi günü iş bırakacaklar, İstanbul’da ve tüm yurttaki tıp fakültesi
hocaları huzursuz ve kaygılıdır.
Tam Gün Yasası
küçük bir devlet hastanesi ile hem hizmet hem de bilim üreten üniversite
hastanelerini aynı kefeye koymuştur. Üniversitelerdeki hocaların aynı zamanda
bilim ürettiklerini, öğrenci yetiştirdiklerini unutmuş, hasta bakmayan öğretim
üyelerini göz ardı etmiştir. Aynı zamanda bu yasa hekim dışı personeli de
dışarıda bırakmıştır. Eğer Hükûmet apar topar
üniversitelerdeki kısmi Tam Gün Yasası’nı ötelemezse ya da uygulamadan
kaldırmazsa üniversite hastanelerinde önümüzdeki günlerde önemli aksaklıklar
olacaktır.
Sağlıktaki
aksamalar sadece hastane, hekim boyutunda değil, hasta-eczane ilişkilerinde de
vardır. 11 Ocak 2011 tarihi itibarıyla milyonlarca diyabet hastasının şeker
çubuklarını Sosyal Güvenlik Kurumu ödemeden çıkardı. Hastalar önce parasını
ödüyor, dört ay sonra geri almaya çalışıyorlar. Medula
sistemi çalışmıyor. İki yıldan bu yana günde bir veya iki saat kör topal
çalışıyor gibi görünüyor. Bu nedenle eczaneler hastalara ilaç veremiyorlar.
Devlet hastanesi ve özel hastanelerden gelen reçeteler ile ilaç alan
hastalardan 5 TL muayene bedeli, 3 TL reçete parasını peşin almaya
zorlanıyorlar. Eczanelerin muayene ücretleriyle ne alakası var Allah aşkına?
Parayı peşin eczaneye veremeyen hastaya ilaç da yok, bu durumda eczacıların
yapacağı bir şey de yok. Aile hekimi olmayan hastalara aile hekimliği
merkezlerinde doktorlar bakamıyorlar, hastalar ortada kalıyorlar. Aile
hekimliği merkezleri ödenek olmadığından ve giderler doktorlara yüklendiğinden
kışın ısınamıyor, ortalık temizlenemediği için bir sağlık merkezinde olması
gereken hijyenik ortam sağlanamıyor. Bu yüzden,
hastalar perişan, doktorlar perişan.
Hükümeti
uyarıyorum: Bütün bunların sonunda halkın takdirini kazanayım derken inanın,
nefretini kazanıyorsunuz. Yıllardır allayıp pullayarak “sağlıkta dönüşüm”,
“sağlıkta reform” adı altında halka yutturmaya çalıştığınız, bal gibi sağlıkta
özelleştirmedir. Yani, “paran nerede yaran nerede, paran kadar sağlık”
anlayışının temelini atıyorsunuz.
Kamu Hastane
Birlikleri Yasa Tasarısı’nı komisyondan geçirdiniz, Genel Kurul gündeminde
bekletiyorsunuz. Bununla kamu hastanelerini satacaksınız. Şimdi bunun
hazırlıklarını yapıyorsunuz. Bunlar, neoliberal
anlayışın ürünüdür. Bunu halkımız adına reddediyoruz. Esas olan, kamu hizmetlerinden
halkın tümünün aynı standartta yararlanmasının sağlanmasıdır. Sağlık, aynı
eğitim gibi, adalet gibi, güvenlik gibi bir kamu hizmetidir. O yüzden, sağlığı
özelleştirmek “paran kadar sağlık” anlayışını getirir. Bu, halk sağlığını
tehlikeye sokar.
Bakınız, domuz
gribi tekrar kapımızda. Ne yaptınız? Yine Sayın Başbakan ile Sayın Sağlık
Bakanı ayrı tellerden mi çalacak?
Paragöz
politikalarla halkın sağlığıyla oynamak tehlikeli sulara yelken açmaktır. Bir
an önce bu anlayıştan AKP Hükûmeti vazgeçmelidir.
Sağlık
hizmetlerini hem yaygınlaştırmak hem kaliteli hâle getirmek hem de parasız
vermek gerekir. Tüm vatandaşlar sosyal güvenlik kapsamı altına alınmalıdır.
“Değirmenin suyu nereden gelecek?” diyorsanız, toplayamadığınız vergileri
toplayınız, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına alınız, ithalat ekonomisinden
üretim ekonomisine geçiniz. Bakın o zaman, sosyal devlet nasıl güçleniyor,
sosyal adalet nasıl sağlanıyor, göreceksiniz.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erçelebi.
Gündem dışı
üçüncü söz, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne
işçi alımı konusunda söz isteyen Kütahya Milletvekili Alim
Işık’a aittir.
Buyurun Sayın
Işık. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Kütahya Milletvekili Alim
Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi
alımına ilişkin gündem dışı konuşması
ALİM IŞIK
(Kütahya) – Sayın
Başkan, değerli milletvekilleri, Kütahya ili Tavşanlı ilçemizde
bulunan ve kısaca GLİ olarak bilinen Garp Linyit İşletmeleri Müessese
Müdürlüğünde işçi alımı konusunda son günlerde yaşanan olaylar hakkında gündem
dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Resmî verilere
göre 2000 yılında 656.903 kişi olan Kütahya nüfusu, AKP İktidarı döneminde Şeker
Fabrikası, ETİ Gümüş, Azot Fabrikası gibi ana istihdam kuruluşlarının
özelleştirilmesinin ardından hızlanan göç nedeniyle 100 bin dolayında
azalmıştır. Bunun sonucunda da yıllardır 6 milletvekiliyle yüce Mecliste temsil
edilen Kütahya ilimiz, gelecek dönemde 5 kişiyle temsil edilecek noktaya
gelmiştir.
Hükûmetçe ilk fırsatta
özelleştirilmesi planlanan termik santrallerin de içinde bulunduğu Seyitömer ve Garp Linyit İşletmeleri ilin en önemli kamu
istihdam kuruluşları durumundadır. Bu iki güzide kuruluşumuzda AKP döneminde
yaşanan bazı olumsuzluklarla ilgili olarak sizleri ve kamuoyunu daha önce yine
bu kürsüden birkaç kez bilgilendirme imkânı bulmuştum. Ancak ne yazık ki, dile
getirilen sorunlara şimdiye kadar çözüm bulma yerine, âdeta inat edercesine eklenen
yeni sorunlarla il ekonomisi ve istihdamında çok önemli yere sahip bu güzide
kuruluşlarımız yıpratılmaya devam edilmektedir.
Bu işletmelerimizde ek kapasite yaratarak istihdamı artırma,
taşeron sistemiyle çalıştırılan yüzlerce işçinin hakkını koruma,
mağduriyetlerini önleme, yargı kararları ve müfettiş raporlarını uygulama,
çalışanlar ve idareciler üzerindeki siyasi baskıları önleme ve benzeri gibi
yapılması gereken birçok iş dururken bunlara yeni sorunların eklenmesi, başta
bu kurumlarımızda çalışan idareciler olmak üzere, tüm Kütahya’mıza ve ülkemize
yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Şimdi, sizlere,
Tavşanlı ilçemizde, GLİ tesislerinde 22 Ocak 2011 Cumartesi günü, ilimizin
iktidar partisine mensup bir değerli milletvekili başkanlığında yapılan, sebebi
ve amacı bugüne kadar kamuoyunca anlaşılamamış bir toplantıdan bahsedeceğim.
Bir tatil gününde, müessese binasında, AKP ilçe başkanı, müessese müdürü ve
yardımcıları, ilçe kaymakamı, bazı belde belediye başkanları, il genel meclisi
üyeleri, mahalle ve köy muhtarları, işçi sendikası temsilcileri ve
vatandaşların katılımıyla gerçekleştirilen bu toplantı, aynı gün Anadolu Ajansı
tarafından “Tavşanlı’da GLİ’ye İşçi Alımıyla İlgili
Toplantı” başlığıyla gündeme taşınmıştır. İŞKUR aracılığıyla alınan başvuruların
devam ettiği bir dönemde, son başvuru tarihinden beş gün önce yapılan ve
kamuoyuna “bilgilendirme toplantısı” olarak yansıtılan bu toplantı, diğer
siyasi parti temsilcilerine ve toplantının düzenlendiği ilçenin belediye
başkanına bile haber verilmeden yapılmış olup kamuoyuna, âdeta “Buraya işe
girmenin yolu iktidar partisinden geçer.” mesajı verilmiştir. Yaşananlar,
değişik iş kollarında lise mezunu 190 işçinin alınacağı duyurulan bu işletmeyle
birlikte, Seyitömer Linyit İşletmesine de alınacak 40
kişilik personel alımı için başvuruda bulunan 5 bin 500 dolayındaki
vatandaşımızda ve ailelerinde derin bir endişeye yol açmıştır. Sadece
işletmenin bulunduğu ilçeden katılan sınırlı sayıda kişinin bilgilendirildiği
söz konusu toplantının kamuoyunda yarattığı imaj, yapılacak sınavlarda siyasi
müdahalenin olacağı ve umutlanan binlerce insanımızın hayallerinin boşa
çıkacağı şeklindedir.
Şimdi, ben, buradan, kamuoyunda oluşan derin endişelere muhatap
olan ve söz konusu toplantıyı basından öğrenen bir milletvekili olarak Sayın
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanına sormak istiyorum: Âdeta, müessese
yöneticilerinin ve sınav komisyonlarında görev alacakların siyasi baskı altına
alındığı ve şaibelere yol açan bu toplantı, sizin ve Bakanlığınız
yetkililerinin bilgisi dâhilinde mi yapılmıştır? İlçenin tüm siyasi parti temsilcileri toplantıya neden davet
edilmemişlerdir? Ülkemizin başka yerinde böyle bir usul var mıdır? Bu ve
benzeri birçok sorunun akla geldiği konuya ilişkin olarak, en yetkili ağızdan,
kamuoyunu ve başvuruda bulunan binlerce insanımızı rahatlatacak ve endişelerini
giderecek bir açıklamanın derhâl yapılması ve kafalarda oluşan soru
işaretlerinin acilen giderilmesi gerekmektedir. Daha başvuru sürecinde üzerine
gölge düşürülen ve siyasi yatırım olarak kullanılmaya çalışılan bu konu,
Türkiye’ye mal olmuş bir kurumumuzu yıpratmaktan başka bir işe yaramayacaktır.
Bu kurumda
şimdiye kadar yaşanmış ve yaşanması muhtemel olaylar karşısında tüm yetkilileri
sağduyulu ve adaletli davranmaya, devlet kapısında bir iş sahibi olarak evine
ve çocuklarına düzenli bir ekmek götürebilmek için başvuruda bulunan tüm
vatandaşlarımızın haklarını korumaya davet ediyor, konunun takipçisi
olacağımızı belirterek tekrar saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Ordu, bir
söz talebiniz var, neyle ilgili?
HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) - Başkanım, bu konuyla ilgili. O toplantıda ben de vardım,
bilgilendirmede. Dolayısıyla “Kütahya milletvekilimiz de varmış.” derken onu…
BAŞKAN – Buyurun,
oturduğunuz yerden…
V.- AÇIKLAMALAR
1.- Kütahya Milletvekili Hüsnü Ordu’nun, Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Kütahya Tavşanlı Garp
Linyitleri İşletmeleri Müessese Müdürlüğüne işçi alımı hakkındaki gündem dışı
konuşmasına ilişkin açıklaması
HÜSNÜ ORDU
(Kütahya) – Sayın Başkan, değerli Genel Kurul üyeleri; şimdi Sevgili
Milletvekilimizin ifade ettiği bilgilendirme toplantısında ben de vardım. Bu
toplantının özü şudur: Toplantıda… En baştan ifade etmek istediğim husus şudur:
Ben dün öğrendim bunu ve dün itibarıyla Balıköy’de
belediye başkanlığı kazanmış Milliyetçi Hareket Partili Belediye Başkanımızla
da görüştüm, dedim ki: “Başkanım, böyle böyle gündem
dışı bir söz almış Alim Bey, sizin bu konudan bilginiz
var mı?” “Hayır, yok.“ dedi. O toplantıda dedim, hepinizi, belediye başkanları,
muhtarlar, siyasi parti ayrımı yapmadan bölgemizdeki bir alımla ilgili,
müessesenin de iştirak ettiği, Kaymakam Bey’in de iştirak ettiği, muhtarların
da iştirak ettiği, özellikle kamulaştırmayla ilgili usul ve esaslar yönünde,
müessese tarafından da bilgilendirilmesi gereken tüm teknik detaylar
bilgilendirildi ve kamuoyuna, basına açık yapıldı. Şimdi, burada gizli hiçbir
şey olmadığının işareti, orada bütün sivil toplum kuruluşları var, Kaymakam
var, belediye başkanları var ve antrparantez Milliyetçi Hareket Partili
Belediye Başkanımızla da görüştüğümde bu konuyla ilgili, bu hususla ilgili bu
bilgilendirmede ziyadesiyle kendilerinin de bilgilendiğini ve teşekkür etti
ayrıca; dün konuştum daha. Dolayısıyla, burada siyasi bir amaç yoktur. Tüm
bilgilendirme kamuoyuna, basın önünde, açıkça yapılmıştır.
Burada
vurgulanması gereken husus şudur Kütahya açısından: 200 trilyonluk bir yatırım
yapılmıştır kamuda altı yılda. Yılda yaklaşık 155 trilyon ekonomimize katkı
verecektir, Kütahya ekonomisine ve ilk defa yirmi-yirmi beş yıl sonra bir kamu
kuruluşuna 376 kişilik bir kamu alımı yapılacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ordu, konu anlaşılmıştır.
Gündeme
geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin üç önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
VI.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin,
cezaevlerindeki sağlık sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1004)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı'na
Cezaevlerinde
yaşanan sağlık sorunlarının araştırılması ve bu sorunların bir an önce
giderilmesine yönelik tedbirlerin alınması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
2010 yılı
Türkiye'sinde cezaevlerinde yaşanan sorunların en önemlilerinden birisi
mahkûmların sağlık sorunlarıdır. Cezaevlerinin fiziki koşullarından dolayı
sağlıklı kişilerin bile hastalık kaptığı dikkate alındığında; sağlık
sorunlarına müdahale edebilecek yeterli sayıda doktor bulunmamaktadır.
Bu durum yoğun
başvurular nedeniyle TBMM İnsan Hakları İnceleme Komisyonu tarafından da
gündeme alınmış ve yıllık faaliyet raporuna konu edilmiştir.
TBMM İnsan
Hakları İnceleme Komisyonu'nun Ekim 2009 - Ekim 2010 tarihlerini kapsayan 23 ncü Dönem 4 üncü Yasama Yılı Faaliyet Raporu'nda da
belirtildiği gibi; tutuklu ve hükümlülerin yoğun başvuru konularından birisi de
"tedavi talepleridir".
Söz konusu
raporda; doktorların kendilerine yönelik muamelesinden, hastaneye sevk
talebinin karşılanmamasından veya zamanında yapılmamasından şikâyet ve tedavi
sırasında kelepçesinin çözülmemesinden şikâyet bu başlık altında incelenmiş
konulardır.
Yine tutuklu ve
hükümlüler ile bu kişilerin yakınlarından edinmiş olduğumuz bilgilere göre;
hastaneye götürülürken cezaevi araçları tam bir işkence mekânına
dönüştürülmekte, başta dayak olmak üzere şiddetin birçok türü uygulanmakta,
özellikle kadın tutuklular tacize maruz kalmaktadır.
Ayrıca Çağdaş
Hukukçular Derneği'nin mahkûmlarla yapmış olduğu görüşmeler sonucu mahkûmlar
tarafından; Revire dilekçeyle çıktıkları, doktorun haftada bir geldiği,
muayenenin infaz koruma memurunun önünde yapıldığı, hastane sevkinin çok zor
olduğu yönünde benzeri yakınmalar olmuştur. Öyle ki; Görüşülen kişilerden biri,
ameliyat gerektiren hastalığının tedavisinin ancak 3 yıl sonra yapıldığından
yakınmıştır.
Bu durum Avrupa
Birliği Türkiye 2010 İlerleme Raporu'nda da;
"Mahkûmlara
sağlanan sağlık hizmetleri yetersizdir. Sürekli bir sağlık görevlisi bulunması
gereğine yeterince uyulmamaktadır" şeklinde ifadesini bulmuştur.
Ayrıca
yakınmaların bir kısmı da doktorların davranışlarına ilişkindir. Görüşülen
kişiler, doktor ve hasta arasında olması gereken asgari iletişimin kurulamadığı
ve doktorların da tıpkı idare ve personel gibi kendilerine suçlu gözüyle
baktıklarından yakınmışlardır.
Yine acil
durumlarda revire çıkmak isteyen kişiler, kapıyı döverek sesini duyurmaya
çalıştıklarından disiplin cezalarına maruz kalmışlardır.
Bu sorunların
yanı sıra; Yukarıda ifade edilen TBMM İnsan Haklan İnceleme Komisyonu'nun
raporuna göre; Üzerinde önemle durulması gereken bir konu da, mahpusların bazı
önemli tıbbi malzemeleri temin etmekte yaşadıkları sorunlara ilişkindir.
Bizzat raporda
kayda geçtiği üzere; Adalet Bakanlığı tutuklu ve hükümlülerin ayakta ve yatarak
tedavileri sırasında tedavi yapan sağlık kurumunca temini mümkün olmayan tıbbi
ürünlerin bedelinin ödenmesi hususunda bir kısım mevzuat hükümlerine dayanarak,
Sağlık Bakanlığı'nı görevli görmektedir. Sağlık Bakanlığı ise yine mevzuat
hükümleriyle gerekçelendirerek böyle bir görevi üstlenmemektedir.
Bu görüş
farklılığı sonucu; özellikle herhangi bir geliri olmayan tutuklu ve hükümlüler,
(özellikle de infaz kurumundaki yaşantısını devam ettirmesine engel oluşturan
uzman doktorlarca tespit edilmiş sağlık sorunları bulunanlar) büyük
mağduriyetlerle karşı karşıya kalacaklardır.
Bu hususlar
dikkate alındığında; Hükümlü ya da tutuklunun Sağlık Hakkı gibi bir temel
haktan yararlanması açısından devletin pozitif yükümlülüğü, dışarıdaki yurttaşa
göre iki kat daha fazladır. Çünkü bu hakka ulaşması için mahpusun kendi iradesi
yeterli olmamaktadır. Mahpus bir anlamıyla devlete emanet edilmiştir. Onun
vücut sağlığı ve beden bütünlüğünden birinci derecede devlet sorumludur. Devlet
mahpusun sağlığı konusunda hiçbir bahanenin veya gerekçenin arkasına sığınamaz.
Bu hakkı her koşulda sağlamak zorundadır. Bu koşulları sağlayamıyorsa, kişinin
özgürlüğünü kısıtlamaya da hakkı bulunmamalıdır.
2.- Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Grup Başkan
Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın,
üniversite hastanelerinde yaşanan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/1005)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Üniversite
hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek ortadan kaldırılması için
gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci Maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Ayla
Akat Ata
BDP
Grup Başkanvekili
Gerekçe:
Üniversite
hastaneleri eğitim araştırma hizmeti verilen, bilimsel ve akademik çalışmalar
yürütülen, sağlık hizmetinin sunumunda görev alan kişileri yetiştiren ve sağlık
hizmetlerinin sağlıklı bir şekilde yürütülmesini sağlayan kurumlardır. Ancak
son yıllarda çıkarılan yasal düzenlemeler nedeniyle üniversite hastanelerinin
gerek kurumsal düzeyde gerekse de çalışan personel düzeyinde pek çok sıkıntı
ile karşı karşıya kaldığı yapılan araştırma ve çalışmalarla ortaya konmaktadır.
Yapılan araştırma ve çalışmalar kapsamında üniversite hastanelerinin yaşamış
olduğu sıkıntıların başında borçları gelmektedir. 2009 yılından 2010 yılına
devreden toplam borçlarının ortalama 1 milyar 98 milyon lira olduğu
belirtilmektedir. Borçlarını ödemeleri için üniversite hastanelerine yapılan
yardımların da sorunların giderilmesi noktasında çözüm olmadığı görülmektedir. Bütçe yetersizliği ve geri ödemelerde yaşanan aksamalar nedeniyle
tıbbi malzeme ve diğer mal alımlarında sıkıntı yaşandığı, Sosyal Güvenlik
Kurumunun bazı önemli ameliyatların tamamını veya bir kısmını karşılamaması
nedeniyle sağlık hizmetinde aksamaların meydana geldiği, üniversite
hastanelerindeki tedavi maliyetinin Sosyal Güvenlik Kurumunca sağlanan tedavi
yardımından daha yüksek olması nedeniyle ekonomik zorluklar yaşandığı, ayrı bir
bütçe tahsis edilememesi ve kısıtlı bütçe nedeni ile personel harcamaları ve
yatırım giderleri dâhil tüm giderlerin döner sermayeden karşılanması üniversite
hastanelerinin kaliteli hizmet vermesinin önündeki engellerin yalnızca bir
kaçını oluşturduğu belirtilmektedir.
Diğer taraftan üniversite rektörlüklerine bağlı sağlık araştırma
ve uygulama merkezi olarak kurulan hastanelerin tedavi, tanı ve benzeri sağlık
hizmetleri sunmasına dair kanuni bir düzenlemenin bulunmaması, her
üniversitenin mevzuatının birbirinden farklı olması, esnek ve hızlı karar
vermeye olanak sağlayan, daha az müdahaleye olanak veren bir mevzuatın
bulunmaması, yönetim kadrolarının atanmasında liyakat ve kariyer ilkelerinin
gözetilmemesi, başhekim, anabilim dalı başkanı ve öğretim üyesi arasında klinik
yönetimi çatışmasının olması, yöneticilerin olumsuz yaklaşımları ve benzeri
sebepler ile nitelikli personelin başka kurumlara geçiş yapması üniversite
hastanelerinde yaşanan sorunların bir başka boyutunu oluşturmaktadır.
Yine üniversite hastanelerinde çalışan öğretim üyelerinin kendi
aralarında ve diğer sağlık çalışanları arasında döner sermaye ek ödemesi
bakımından eşitsizlik ve adaletsizlik bulunması, fiilen çalışılmayan hastalık,
doğum, yıllık ve diğer kanuni izin sürelerinde personelin döner sermaye ek
ödemesinin kesilmesi, sözleşmeli olarak istihdam edilen personel ayrı bir kurum
sayılmaları nedeni ile eş durumu, sağlık, eğitim ve benzeri mazeret nedeni ile
tayin ve becayiş hakkından faydalandırılmaması, 5620 sayılı Kanun ile 657
sayılı DMK'nın 4/B maddesine göre istihdam edilen
sözleşmeli personelin eğitim durumlarına göre istihdam edilmemesi ve emsali
kadrolu personel ile arasında ücret farklılığının bulunması, sözleşmeli
personelin sözleşmesinin fesih edileceği tehdidi ile baskı altında tutulması,
sağlık hizmetleri sınıfında bulunan bir üst öğrenim görmeleri hâlinde
intibaklarının yapılarak sözleşme ücretlerinin en son öğrenim düzeyine göre
belirlenmemesi, sözleşmeli personel hizmet sözleşmelerinin her üniversite
hastanesi için farklı olması çalışan personelin yaşamış olduğu başlıca sorunlar
arasında bulunmaktadır.
Üniversite
hastanelerinde yaşanan sorunların tespit edilerek ortadan kaldırılması için
gerekli tedbirlerin belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98, İçtüzüğün 104 ve
105'inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
3.- Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Grup Başkan Vekili
İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, DİSK eski Genel
Başkanı Kemal Türkler cinayeti konusunun araştırılması amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/1006)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'i
katledenleri koruyup kollayanlar ile gerçek faillerin yargılama sürecinde hüküm
giymelerini engelleyerek davayı zamanaşımına uğratanların tespit edilmesi ve 12
Eylül darbe sürecine zemin oluşturmak için gerçekleştirilen Kemal Türkler
cinayetinin aydınlatılması amacıyla Anayasanın 98, İçtüzüğün 104 ve 105.
maddeleri uyarınca bir Meclis araştırması açılmasını CHP Grubu adına arz ve
talep ederim.
Kemal
Anadol
İzmir
Milletvekili
CHP
Grup Başkanvekili
Gerekçe
DİSK Genel
Başkanı Kemal Türkler 12 Eylül Darbesinin hemen öncesinde, 22 Temmuz 1980
tarihinde, Merter'deki evinin önünde arabasına binmek
üzereyken katledilmiştir.
Aradan 30 yılı
aşan bir süre geçmesine ve gerçek failler bilinmesine karşın, failler uzun süre
adalet önüne çıkarılmamış, gizli ellerce korunmuştur. Kemal Türkler'in
kızının cinayeti işlediğine bizzat gözleriyle tanık olduğu gerçek fail Ünal Osmanağaoğlu, önce yurtdışına kaçırılmış, sonra da
Türkiye'de 1999 yılına kadar korunup kollanmıştır.
Bu süreçte Kemal
Türkler cinayetinin gerçek faili, mülkiyeti devlete ait bir millî parkta
işletmecilik yapabilmiş ve başka bir suç işleyince tesadüfen ortaya çıkmıştır.
Kimlerin gerçek fail Ünal Osmanağaoğlu'na Millî
Park’ta ticari işletme açmasına yardım ettiği sorusu hala yanıtsızdır.
Kemal Türkler
cinayetinin yargı sürecinde yaşananlar davanın bilinçli bir çaba ile yasadışı
bir şekilde zaman aşımına uğratıldığını ortaya koymaktadır. Türkler'in
ailesinin girişimleri ile 1996 yılında tekrar açılan davada, dosya Ankara'dan
İstanbul'a ancak tam 6 yılda ulaşabilmiştir. Bu süreçte "Kimler, hangi
gerekçelerle bu dosyayı 6 yıl sümen altına itmiştir?
Bu kişiler hakkında herhangi bir cezai işlem başlatılmış mıdır? Başlatıldı ise,
bu kişiler adaleti engellemeye çalışmaktan dolayı bir ceza almış mıdır?"
sorularının muhatabının siyasi iktidarlar olduğuna kuşku yoktur. Davanın 2003
yılından sonraki seyri de düşündürücüdür.
Bakırköy 2. Ağır
Ceza Mahkemesi 14 Nisan 2003 tarihinde Ünal Osmanağaoğlu'nun
beraatine hükmetmiştir. Beraat kararı Yargıtay 9.
Ceza Dairesi tarafından "eksik soruşturma" gerekçesi ile bozulmuştur.
Bozma kararının ardından Bakırköy 2. Ağır Ceza Mahkemesi "yeterli ve kati
delil" bulunmadığı gerekçesi ile tekrar Ünal Osmanağaoğlu'nun
beraatine karar vermiştir. Yargıtay 9. Ceza Dairesi
ise adı geçenin "suça asli ve maddi fail olarak katıldığına"
hükmederek oy birliği ile bu kararı da bozmuştur. Bakırköy 2. Ağır Ceza
Mahkemesinin 30 Temmuz 2009 tarihli kararı ile beraat hükmüne direnmesi
sonrasında, 22 Haziran 2010 tarihinde Yargıtay Ceza Genel Kurulu hükmün
bozulmasına karar vermiştir. Yani sanık hakkındaki ceza hükmü kesin hâle
gelmiştir.
Ancak, Yargıtay
Ceza Genel Kurulu kararına karşın, 21 Temmuz 2010 tarihli duruşmaya sanık da
çağırılmış ve sanığın sağlık raporu alması üzerine, "sanığın sağlık
raporunun gerçekle bağdaşıp bağdaşmadığının belirlenmesi" için dava 23
Eylül 2010 tarihine ertelenmiştir. Bu durum, 21 Temmuz 2010 tarihli duruşmada,
Türkler ailesinin avukatları
tarafından idarenin ve
mahkemenin görevini kötüye kullanması olarak değerlendirilmiş ve
zaman aşımına dikkat çekilmiştir. 23 Eylül 2010 tarihli duruşmaya Bakırköy 2.
Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı katılmamış ve bu duruşmada da, "müdahil tarafa
dosyaya karşı son diyeceklerini yazılı olarak hazırlaması için ek süre
verilmesine" karar verilmiştir. 1.12.2010 tarihli duruşmada ise, mahkeme
heyeti, "davanın zaman aşımı süresinin dolduğunu belirterek, davanın
ortadan kaldırılmasına hükmettiklerini" açıklamıştır. Sonuç olarak
Yargıtay Genel Kurulunca hakkında kesin karar verilen bir kişi, mahkeme ve
idarenin bilinçli oyalamaları sonucunda göz göre göre
ceza almaktan kurtarılmıştır. Bu yargılama süreci siyasi tarihimiz açısından
ibret vericidir.
Kemal Türkler
cinayeti sadece bir demokratik kitle örgütü önderinin katledilmesi değil, aynı
zamanda 12 Eylül Askeri Darbesine zemin hazırlayan siyasi bir suikasttır. Bu
cinayete adı karışanların, Susurluk sürecinde de karşımıza çıkması tesadüf
değildir. Bu siyasi cinayetin gerçek failinin ceza almaktan kurtarılması AKP
iktidarının da içine çetelerin sızdığını gözler önüne sermektedir.
Türkiye'nin
geçmişi ile hesaplaşması, devlet ve iktidarlara çöreklenmiş çetelerin
temizlenmesi için Kemal Türkler cinayetini gerçekleştirenlerin kimler
tarafından korunup himaye edildiklerinin bir an önce ortaya çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Bir
genel görüşme önergesi vardır, okutuyorum:
B) Genel Görüşme Önergeleri
1.- Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Grup Başkanvekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ve İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, Sayıştayın “Türkiye’de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve
Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi” adlı performans denetim raporu
üzerinde bir genel görüşme açılmasına ilişkin önergesi (8/17)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Teknolojik
gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus
artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin çevre
üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Bu süreçte üretim ve pazarlama
faaliyetlerindeki genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını
kaçınılmaz kılarken, sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar
da, hem miktar ve hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını
tehdit eder boyutlara ulaşmıştır.
Atık yönetimi,
ülkemizde 1930'lardan itibaren çok sayıda yasal düzenlemeye konu olmuştur. Bu
yıllardan itibaren çevre alanında işlev üstlenen kurumların sayısı da sürekli
artmıştır. Ancak yeni kurumlar oluşturulurken mevcut kurumların yetki ve
sorumluluk alanlarının değiştirilmemesi, ilgili kurumlar arasında yetki
örtüşmelerine yol açarken, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir
işbirliği ve koordinasyonun bulunmayışı da, sistemin işlerliğini zayıflatmıştır.
Finansman desteğinin zayıf ve teknik bilgi ve donanımın yetersiz oluşu gibi
faktörlerin de etkisiyle, günümüze dek sağlıklı bir atık yönetim sistemi
oluşturulamamıştır.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama
Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel
Kurulunun 12.03.2007 tarihli ve 5181/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay
Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın "Türkiye'de Atık
Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi"
ile ilgili Performans Denetim Raporunu görüşmesini talep etmekteyiz. Bu
itibarla Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 101, 102 ve 103'üncü maddeleri uyarınca,
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, TBMM'de söz konusu raporun tüm
yönleriyle ele alınmasını amaçlayan bir genel görüşme açılması hususunda
gereğini arz ederiz.
|
Mehmet Şandır |
Oktay Vural |
|
Mersin |
İzmir |
|
Grup
Başkanvekili |
Grup
Başkanvekili |
Genel Gerekçe
Teknolojik
gelişmeler ve sanayileşme ile paralel olarak yaşanan hızlı kentleşme ve nüfus
artışı, tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de insan faaliyetlerinin çevre
üzerindeki baskısını hızla artırmaktadır. Bu süreçte üretim ve pazarlama
faaliyetlerindeki genişleme, doğal kaynakların daha yoğun kullanımını kaçınılmaz
kılarken, sürekli artan tüketim eğilimi ile birlikte oluşan atıklar da, hem
miktar ve hem de zararlı içerikleri nedeniyle çevre ve insan sağlığını tehdit
eder boyutlara ulaşmıştır.
Atık yönetimi,
ülkemizde 1930'lardan itibaren çok sayıda yasal düzenlemeye konu olmuştur. Bu
yıllardan itibaren çevre alanında işlev üstlenen kurumların sayısı da sürekli
artmıştır. Ancak yeni kurumlar oluşturulurken mevcut kurumların yetki ve
sorumluluk alanlarının değiştirilmemesi, ilgili kurumlar arasında yetki
örtüşmelerine yol açarken, ilgili kurum ve kuruluşlar arasında etkin bir
işbirliği ve koordinasyonun bulunmayışı da, sistemin işlerliğini
zayıflatmıştır. Finansman desteğinin zayıf ve teknik bilgi ve donanımın
yetersiz oluşu gibi faktörlerin de etkisiyle, günümüze dek sağlıklı bir atık
yönetim sistemi oluşturulamamıştır.
Atık yönetim
sisteminin geliştirilmesinin ulusal çevre politikaları ve sürdürülebilir
kalkınma stratejileri arasında ağırlıklı bir yer tutması gerekirken, ülkemizde
bulunan politika öncelikleri arasında yer almamış, atık yönetim kapasitesini
güçlendirmeye yönelik düzenlemeler, hazırlanan plan ve projeler uygulamaya
aktarılamamıştır. Yasal bir zorunluluk ve uluslararası bir taahhüdümüz olmasına
rağmen, Türkiye'nin "Ulusal Atık Yönetim Stratejisi" belgesi ve buna
bağlı olarak bölgesel ve yerel atık yönetim planları henüz hazırlanabilmiş
değildir.
Yapılan
düzenlemelerin büyük bölümüyle uygulamaya yansıtılamaması ve kurumların rol ve
sorumluluklarının gereğini yerine getirmede yeterli kapasite ve kararlılığı
gösterememeleri, sorunların birikmesine ve çözüm arayışlarının sürekli
ötelenmesine neden olmuş, sonuçta ülkemizin gelişmişlik düzeyi ve sosyo-kültürel yapımızla uyumlu olmayan bir atık tablosu
ile karşı karşıya kalınmıştır.
Bu durum Sayıştay
Başkanlığının "Türkiye'de Atık Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama
Sonuçlarının Değerlendirilmesi" adlı Performans Denetim raporuyla da
ayrıntılarıyla ortaya konulmuştur. Sayıştay'ın söz konusu raporu Sayıştay Genel
Kurulunun 12.03.2007 tarihli ve 5181/1 sayılı kararıyla 832 sayılı Sayıştay
Kanununun ek 10'uncu maddesine istinaden Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunulmuş, ancak söz konusu rapor bir türlü Türkiye Büyük Millet Meclisi
gündemine getirilmemiştir.
Yukarıdaki
hususlar çerçevesinde Yüce Meclisimizin, Sayıştay'ın "Türkiye'de Atık
Yönetimi Ulusal Düzenlemeler ve Uygulama Sonuçlarının Değerlendirilmesi"
ile ilgili Performans Denetim Raporunu görüşmesini talep etmekteyiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
VII.- ÖNERİLER
A) Siyasi Parti Grubu Önerileri
1.- (10/347) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin
ön görüşmesinin, Genel Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü
birleşiminde yapılmasına ilişkin BDP Grubu önerisi
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Danışma
Kurulu’nun 28.01.2011 Cuma günü (Bugün) yaptığı toplantısında, siyasi parti
grupları arasında oy birliği sağlanamadığından, Grubumuzun aşağıdaki önerisinin
İçtüzüğün 19 uncu maddesi gereğince Genel Kurul’un onayına sunulmasını
saygılarımla arz ederim.
Ayla
Akat Ata
Batman
Grup
Başkan Vekili
Öneri: Türkiye Büyük Millet Meclisi Gündeminin, Genel Görüşme ve
Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Ön Görüşmeler Kısmının 258 inci sırasında
yer alan 10/347 Güvenlik güçlerine yönelik toplumsal olaylarda orantısız güç
kullanımının, araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis Araştırması açılmasına ilişkin önergenin görüşülmesinin, Genel
Kurulun 28.01.2011 Cuma günlü birleşiminde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu önerisi lehinde söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; orantısız güç kullanımıyla
ilgili vermiş olduğumuz araştırma önergesi üzerine söz aldım.
Sanıyorum bu
konu, artık hayatımızın bir parçası hâline geldi. Her gün ekranlarda,
öğrencilere saldıran, gaz bombası atan polisleri görüyoruz. Sendikacılar bir
açıklama yapıyor, bir bakıyorsunuz DİSK’e bir saldırı… Onu bırakın -torba
kanunu görüştük- Meclisin önünde bir açıklama yapan, yapmak isteyen KESK
Başkanına ve üyelerine yakın zamanda bir saldırı. En son,
Erzurum’da yapılan olimpiyatlara katılmak isteyen, gitmek isteyen 62 ilden 182
öğrenci temsilcisinin bulunduğu otobüslerin dokuz ayrı noktada aramalardan, GBT’den geçirildiğini, yollarının kesildiğini,
özgürlüklerinin ihlal edildiğini gördük ve en önemlisi, siyasi faaliyetleri,
Anayasa’nın vazgeçilmez unsuru dediği siyasi partilerin basın açıklamalarını,
toplantı ve gösterilerine karşı mitinglerde sürekli olarak gündemden düşmeyen
saldırıları görüyoruz.
Bu, irdelenmesi gereken çok ciddi bir sorun çünkü Türkiye'nin
demokratikleşmesini çok yakından ilgilendiriyor ve en önemlisi de bir
bakıyoruz, milletvekillerine saldıran saldırganların, Sayın Türk’e, Akın Birdal’a, Batman’da basın açıklaması yapmak isteyen Sayın
Ayla Akat Ata’ya, Sayın Bengi Yıldız’a ve daha
sonraları Silopi’de, ilimizde bir basın açıklaması yapmak üzere bulunduğumuz
bir esnada, polisin TOMA araçlarıyla bizzat 3 milletvekilinin polisle konuşmak
üzere kitlenin önünde olduğu bir sırada Sevahir
Bayındır’a uyguladıkları orantısız güç ve şiddet sonucu -altı ay- hâlâ Meclis
çalışmalarına katılamaz durumda ve koltuk değnekleriyle dolaşıyor. Bunun CD’lerini bütün parti genel başkanlarına tek tek gönderdim, İçişleri Bakanına gönderdim, Başbakana
gönderdim. Bunu herkes görsün diye gönderdim, ama İçişleri Bakanlığı, Bakanın
kendisi bu CD’leri izlemedi. İzlemediği belli, nasıl? Çünkü arkasından İçişleri
Bakanlığı müfettişleri 2 tane müfettiş görevlendirdi ve Silopi’ye gidip kendince
bir araştırma yapmışlar ve bir sayfalık bir yazı ile hiçbir işlem yapmaya gerek
duymadıklarını bize bildirdiler. Efendim, akşamüzeri gün ışıkları TOMA
araçlarının camlarına vuruyormuş, polis görmüyormuş. Efendim, zaten önünde tel
örgüler varmış, polis görmüyormuş; efendim, zaten en az hasarla atlatılmış, bu
sağlanmış ve dalga geçen, milletin temsilcisine, iradesine yapılan saldırıyı
âdeta meşrulaştıran ve âdeta “aferin çocuklar” diyen dehşet verici bir müfettiş
raporuyla karşı karşıya kaldık. Evet, Sevahir
Bayındır’ı bu kürsüde konuşurken gördünüz.
Şimdi, Sayın
İçişleri Bakanına sormak istiyorum: Ne yapmak istiyorsunuz? Sizin amacınız ne?
Suçluyu gizleyerek, görevini kötüye kullandığını gizleyerek, milletvekiline
saldırarak, milletin iradesine saldırarak ne yapmak istiyorsunuz? Gerçekten, olay bu. Elbette ki avukatlarımız gereğini
yapıyor, o ayrı bir konu ama siyaseten bu kürsüde bunun hesabını sormak da
boynumuzun borcudur.
Önümüzde bir
seçimler süreci var, üç dört ay sonra seçime gireceğiz. Bakıyoruz ki çok ciddi
bir polis kadrosu alınması var, 70 bine yakın veya bu şekilde. Yine bakıyoruz
ki durup dururken bir askerlik konusunda Hükûmet bir
tasarı Meclise getiriyor, bugün yarın görüşülecek yakın zamanda. Polisler
askerlik yapmasın! Peki şunu sormak istiyoruz: Bunları
yapıyorsunuz. Polis sizin polisiniz mi? İkide bir “polisimiz, polisimiz”
diyorsunuz, “jandarmamız, jandarmamız” diyorsunuz. Bunlar İçişleri Bakanlığına
bağlı. Sizin mi? Siz cebinizden mi maaşlarını ödüyorsunuz Hükûmet
olarak? Yoksa, onlar Anayasa’ya, hukuka saygılı,
vatandaşın can ve mal güvenliğinden sorumlu, asayişten sorumlu halkın, devletin
polisi midirler, jandarması mıdırlar? Şimdi temel sorun bu. Temel sorun bu
olduğu için de sürekli güç kullanımları sonucu insan yaşamı ihlalleri söz
konusu oluyor. Bizim verdiğimiz önergede birçok isim, annesinin kucağında
isabet eden gaz fişekleriyle ölen bebekler var; üniversite öğrencilerinin
gösterisinde çocuğunu düşüren genç bir kadının dramı var; onu bırakın, buna
benzer onlarca olay var ve bütün bunlar Türkiye’de yaşanırken failleri hukukun,
adaletin, yargının önüne çıkarılmıyor. Bu, CPT raporlarına yansıyor arkadaşlar.
Bu ihlaller Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına yansıyor. Size bunun
sonucunu açıklayayım mı? Belki iftihar eder Hükûmet
bu icraatından çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararları
bir hükûmetin insan haklarına ne kadar saygılı
olduğunu, sözleşmeye ne kadar riayet ettiğini gösterir. Evet, dün açıklandı.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi 2010 ihlallerinde Türkiye birinci sırada, en çok
ihlal eden ülke. Hakkında tam 278 karar verilmiş durumda arkadaşlar. İkinci
sırada Rusya var, 217; üçüncü sırada Romanya var, 143. Bütün bunların
sorumlusu, sekiz yıldır -dokuzuncu yıla girdi- icranın başında olan Hükûmet. Zaten sözleşmeye göre de hükûmet direkt sorumludur ve bu ihlallerin içinde, bu
toplantı ve gösteri yürüyüşleri, düşünce ve ifade hürriyetleri, kişi güvenliği
ve özgürlüğü gibi en temel hak ve hürriyetler son derece, birinci derecede yer
alıyor ve tabii ki, ölüm sonucu doğuran olaylarda Türkiye’nin soruşturma
açmayarak, yaşam hakkı ihlalinden en çok mahkûm olan ülke durumuna gelmesinin
de nedeni bu.
Şimdi, burada demokratik bir ülke olabilmenin koşullarını
konuştuğumuz zaman, her yerde, üniversite öğrencilerine bir yumurtadan dolayı
yapılan saldırı orantısızlığı bir yana; DİSK Genel Başkanı Davutpaşa Cezaevinde
bir açıklama yaptı, orada saldıranlar bir yana; bizim siyasi parti olarak
yaptığımız birçok gösteride TOMA araçlarıyla, gazlarıyla, gaz fişekleriyle,
coplarla ve giderek gerçek silah mermileri kullanılarak… Dikkat edin, Tunus’ta bile, bakın Cezayir’de, Arnavutluk’ta,
Mısır’daki gösterilerde bile böylesi bir şiddet, böyle bir orantısızlık
gösterilmemiştir, devlet göstermemiştir. Yani totaliter dikta ülkelerinde dahi
böylesine orantısız bir şiddet kullanımı yoktur.
Eğer bu şiddetin
temelinde bunu araştırmazsak, polis teşkilatlarının modernizasyonunu
konuşmazsak, onların özlük, güvenlik ve diğer konulardaki sıkıntılarını
araştırmazsak, sadece hükûmetin emrinde, amirlerinin
“vur” dediği zaman vurduğu robotlar hâline getirilmiş bir polis camiasının
yarın kendi içinde, kendisiyle barışık olmayan sorunlarının her gün gündemimiz
içinde yer alacağı gerçeğini görmemiz gerekiyor.
Soruyorum: İşte,
seçimler geliyor, size muhalefet eden herkese polisi mi süreceksiniz, gaz mı
atacaksınız, gaz fişekleri mi atacaksınız, mermilerle mi saldıracaksınız, bu
şekilde mi demokratik bir yarış olacak seçimlerde? Elbette ki olmayacak ve
elbette ki milletvekillerine, bu Meclisin üyelerine dahi yapılan saldırılarda
saldırganları koruyan bir anlayışın asla prim görmeyeceğini zaman
gösterecektir. Bu gerçeği gün ışığına çıkarmak için bu araştırma önergesini
verdik.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Nurettin Akman, Çankırı
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akman. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; güvenlik güçlerinin
toplumsal gösterilere, kamu düzenini koruma ve güvenliği sağlama amacını aşan
müdahale şeklinin, kullandıkları araç-gereçlerin ve özellikle son iki yılda
toplumsal gösterilerde yaşam hakkı ihlallerinin, ölümlerin araştırılması
amacıyla BDP Grubunca açılması istenen Meclis araştırması ile ilgili olarak söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, ilk insandan modern toplumlara kadar insanların en başta gelen
ihtiyacı güvenlik, emniyet içinde yaşamaktır. Bu ihtiyacın hürriyet
ihtiyacından da önce olduğunu söyleyebiliriz.Emniyet
ve güven içinde yaşamanın insan hayatının en önemli bir parçasını teşkil
ettiğini, bireyden topluma ve devlete kadar bu ihtiyacın sağlanmasının sosyal
yaşamın bir parçası ve devamı için gerekli olduğunu görmekteyiz. İnsan hayatına
verilen değerlerle orantılı olarak devletlerin gücü ve saygınlığının
geliştiğini söyleyebiliriz. İşte bu açıdan toplumun huzuru, güvenliğinin
sağlanması devletin en önemli amaçlarından biri hâline gelmiştir.
Anayasa’mızın
2’nci maddesi toplumun huzurunu sağlamayı esas almış, 5’inci maddesinde ise
“Toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak devletin temel amaç ve
görevidir.” olarak ifade edilmiştir. Bu amacı geliştirmek için, temel hak ve
hürriyetler özüne dokunulmaksızın yalnız Anayasa’nın ilgili maddelerinde belirtilen
sebeplerle, genel ahlakın ve sağlığın korunmasına bağlı olarak ve ancak kanunla
sınırlanabilir hükmüne yer verilmiştir. Yine, Anayasa’mızın 13’üncü ve 17’nci
maddelerinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle
bağdaşmayan bir cezaya ve muameleye tabi tutulamaz.” denilmektedir. Devlet,
emniyet ve asayiş görevlerini “genel zabıta” olarak vasıflandırılan jandarma ve
polis teşkilatları vasıtası ile yerine getirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; işte, güvenlik güçlerimiz bu görevlerini yerine
getirirken diğer kamu görevlilerinin sahip olmadıkları birtakım yetkilerle
donatılmışlardır. Bunlar, arama, zor kullanma, özgürlüğü kısıtlama gibi. Bu
derece önemli yetkilerin kullanılması kolluk görevlilerini diğer kamu görevlilerine
göre daha fazla şikâyete açık hâle getirmektedir.
Ülkemiz emniyet
ve asayiş hizmetlerinin, kolluk faaliyetlerinin yürütülmesinde ortaya
çıkabilecek olumsuzluklara karşı müsamaha gösterilemeyeceğini işkenceye sıfır
tolerans politikası ile açıklamıştır. Bu politika Avrupa Birliği üyelik
sürecinden önce başlatılmış ve daha sonraki dönemde ivme kazanan anayasal ve
yasal reformlarla devam etmiştir. Önümüzdeki
günlerde Meclis Genel Kuruluna getirilecek olan kolluk gözetim komisyonu
kurulması ile ilgili yasa tasarısı da bu önemli bir açığı ortadan kaldırmış
olacaktır.
Ülkemizdeki demokratik hak ve özgürlüklerin zenginleşmesine katkı
sağlayan ve Anayasa’mızda güvence altına alınan toplantı ve gösteri yürüyüşü
düzenleme, düşünceyi açıklama ve yayma, sendikal ve siyasal hakların yasalara
uygun şekilde kullanımını temin etmek için diğer vatandaşları rahatsız etmeden
bu hakların kullanımını sağlayacak huzurlu ve güvenli bir ortam oluşturmak
güvenlik kuvvetlerimizin başlıca görevlerindendir. Bu hak ve özgürlüklerin Anayasa’mızda ve kanunlarda belirtilen
esaslar çerçevesinde yapılması amacıyla görevlendirilen güvenlik güçlerinin
personelden kaynaklanan eksikliklerinin yaşanmaması ve bilgi ve becerilerini
geliştirerek kitleler tarafından gerçekleştirilen eylemlerin toplumsal olaylara
dönüşmeden neticelendirilmesi amacıyla, başta müzakerecilik olmak üzere, birçok
alanda eğitimler verilmektedir. Verilen bu eğitimlerle özellikle kitleleri
yönlendiren kişilerle iletişim kurma, empati becerisi
kazandırmak hedeflenmektedir.
Yapılan eylem ve etkinliklerle ilgili gerekli güvenlik
tedbirlerini alan kolluk güçlerince, bu etkinliklerin kanunsuz hâle dönüşmesi
veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin kullanılmasının engellenmesi ve
çevreye zarar vermesi durumunda gerekli ikazlar yapılmakta ancak yapılan tüm
ikazlara rağmen kanunsuz fiillerine devam eden ve kolluk güçlerine mukavemet ve
saldırıda bulunan kişilere yönelik son çare olarak direnişi kıracak ölçüde zor
kullanılmaktadır. Müdahalelerde
temel hedef, direnişi kırmak ve karşı tarafa en az zarar verebilecek araç ve
gereçlerin kademeli olarak kullanılmasıdır.
Ayrıca, toplumsal
olaylara müdahalede bulunan güvenlik güçlerinin fevri hareketlerinin önüne
geçilmesi, orantısız güç kullanımının engellenmesine yönelik olarak konusunda
uzman akademik personelin desteğiyle sürekli eğitimler verilmektedir. Bunun
yanı sıra güvenlik güçlerinin fevri hareketlerinin önüne geçilerek istenmeyen
olayların yaşanmaması için bu alanda görevlendirilen özellikle çevik kuvvet
personelinin tamamının kaskları numaralandırılmış ve müdahale esnasında
haberleşmeyi sağlamak üzere kask içi muhabere cihazı kullanılmaya başlanmıştır.
Yapılan tüm eğitimlere ve alınan tedbirlere rağmen orantısız güç kullandığı
tespit edilen güvenlik güçleri hakkında da gerekli yasal işlemler derhâl
yapılmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz bir hukuk devletidir. Yaşam hakkı kutsaldır ve
her şeyin üstündedir. Bir kişi, bir başkasının hukukuna, bir başkasının hak ve
özgürlüğüne, yaşam hakkına kastetmedikçe farklı muameleye tabi tutulamaz;
toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleyebilir, düşüncelerini serbestçe ifade
edebilir ancak amaçları dışına çıktığında devletin güvenlik güçleriyle karşı
karşıya gelmeleri de doğaldır. Tabii, meydana gelen ölüm ve yaralanmalar hepimizi
üzmektedir. Özellikle araştırma komisyonunun gerekçesinde, Doğu ve Güney Doğu
Anadolu Bölgemizde yaşanan olumsuzluklar ifade edilmektedir. Ülkemiz terör
belasıyla yirmi beş yıldır mücadele etmektedir. Güvenlik güçlerimiz canını
dişine takarak, hayatları pahasına mücadele vermektedirler. O bölgelerimizdeki
güvenlik güçlerimizin varlığı da bölge insanımız için bir teminattır. Bunun
böyle bilinmesi gerekmektedir.
Bu konu,
araştırma konusu önümüzdeki aylarda Meclis gündemine getirilebilir. Ancak şu
anda bekleyen önemli yasalar bulunmaktadır; işçimiz, esnafımız, memurumuz
bunları beklemektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ülkemiz, yapılan reformlarla, ekonomik performansı ile
dünya ülkelerine örnek bir konuma gelmiştir, örnek gösterilmekteyiz. Partimiz,
ülkemizin ve toplumumuzun birlik ve bütünlüğünün teminatıdır. Toplumsal barış
projesi olarak yola çıkılan kardeşlik projesiyle, inşallah, yaşadığımız bu
sorunları hep birlikte çözeceğiz.
Bu temennilerle,
Meclis araştırması açılmasını bu aşamada uygun görmediğimizi ifade ederek yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akman.
Grup önerisi
lehinde söz isteyen İstanbul Milletvekili Mustafa Özyürek.
Buyurun Sayın Özyürek. (CHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Barış ve Demokrasi
Partisinin grup önerisi lehinde söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, öneride, polisin orantısız güç kullanımıyla ilgili olarak bir
Meclis araştırması istenmektedir. Ne yazık ki polis, özellikle müdürlerinin,
yetkililerinin giderek İçişleri Bakanına, Başbakana kadar giden yetkili ve
sorumluların emirleriyle en küçük bir öğrenci olayında bile orantısız güç
kullanmaktadır. Bunun en göze çarpan, bütün kamuoyunun belleklerine kazınan
şekli Dolmabahçe’de Sayın Başbakan rektörlerle toplantı yaparken, sorunlarını,
dertlerini anlatmak için oraya gelen bir grup öğrenciye her türlü şiddetin
kullanılmış olması ve o arada, hamile bir kızcağızın çocuğunu düşürmüş olması.
Şimdi, böyle bir olaydan sonra ne beklenir? Oradaki bu güç kullanan, orantısız
güç kullanan görevlilerle ilgili bir soruşturma başlasın. Ama Sayın Başbakan
burada, bütçe görüşmeleri sırasında “Polis görevini yapıyor.” dedi. Hatta
çeşitli açıklamalar yapıldı ve denildi ki: “Öğrenciler polise orantısız güç
kullanıyor.”
Değerli
arkadaşlarım, bir demokratik ülkede eğer siz hakkını arayan, sorunlarını
yetkililere, başta Başbakan olmak üzere, anlatmak üzere eylem yapmak isteyen
öğrencilere orantısız güç kullanırsanız o ülkede demokrasiden bahsedilemez.
Daha dün
Erzurum’a gitmek üzere bir grup öğrenci Ankara’dan çıktı, daha Elmadağ’a
geldiklerinde, güya “Kimlik kontrolü yapılıyor.” diyerek alıkonuldular.
Elmadağ’dan çıktılar, bir başka noktada gene kimlik kontrolü yapıldı diye...
Erzurum’a ulaşabildiler mi, şu anda benim bir bilgim yok.
Değerli
arkadaşlarım, Türkiye bir hukuk devleti ise, Türkiye’de seyahat özgürlüğü
varsa, insanların amacı ne olursa olsun bir şehirden bir şehre gitmelerine
niçin engel oluyorsunuz? Çünkü orada Başbakanımız uslu öğrencilerle bir
toplantı yapıyor, hakkını arayan, soruşturan öğrencilerin orada bulunmasından
mutlu olmuyor, memnun olmuyor. Öyleyse veriliyor talimat “Önleyin bunları.” Bu
demokrasi değil, bu hele hele ileri demokrasi hiç
değil.
Yine,
milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır buraya,
kürsüye geldi, koltuk değnekleriyle konuştu. Kendisi, hâlâ, polisin şiddeti
sonucu ayakları kırılmış, hasta bir şekilde evinde dinlenmek zorunda bırakıldı.
Burada polisin belgesinde deniliyor ki: “Biz bir şey yapmadık, Sevahir Bayındır’ın vücut yapısı zayıf olduğu için bu durum
ortaya çıktı.” Durduk yerde insanların kemikleri kırılabilir mi değerli
arkadaşlarım? Orada şiddet uygulandı, bu şiddetin sonucu da Milletvekilimiz bu
durumla karşı karşıya kaldı ama hâlâ polisle ilgili ciddi bir araştırma,
soruşturma yok.
Yine, çok garip
olaylar oluyor Türkiye’de. Bir emekli albayın, Albay İbrahim Sezer’in cep
telefonuna “Vika’ya uğrayacağım.” şeklinde bir ibare
yükleniyor. Yani Vika’nın işte randevuevi gibi bir
yer olduğu anlaşılıyor. O kişiyi suçlamak için onun cep telefonuna bu ibareyi
koyuyorsunuz, sonra da “Gördünüz mü, delil ortada.” diyorsunuz. Bu ne biçim
iştir?
Yine, bir
başkası: Teğmenin cep telefonuna -ilgili olduğu- Hizb-ut
Tahrir örgütüyle ilgili yüz otuz dokuz tane telefon numarasını yüklüyorsunuz ki
o örgütle irtibatının var olduğunu kanıtlamak için.
İçişleri Bakanına
soruluyor: “Ne oldu?” “Müfettiş görevlendirdik.” Yani olay ortaya çıkıyor, olay
saklanamaz boyutlarda, onun telefonuna bu yüklemeler yapılıyor. Ne yaptınız?
“Biz müfettiş görevlendirdik.”
Değerli
arkadaşlarım, dünyada her demokratik ülkede, hukuk devletinin var olduğu her
ülkede böyle bir olay, böyle bir skandaldan sonra içişleri bakanı mutlaka
istifa eder fakat bizde “Ne olacak, sonunda bir polis, sehven böyle bir işlem
yapmıştır, başkasının telefonuna yükleyecekken bunun telefonuna yüklemiştir.”
bahanesine sığınarak herhâlde bu işten sıyrılmaya çalışılacak.
Değerli
arkadaşlarım, özellikle bu torba yasayı protesto etmek için çeşitli sendikalar
eylemler yapıyorlar. Her eylemleri mutlaka polis tarafından bastırılıyor, biber
gazı sıkılıyor, su sıkılıyor ve işçiler dağıtılıyor. Peki, bu torba yasada
işçilerin aleyhine pek çok düzenleme olduğunu bilmiyor muyuz? Burada biz
sürekli bu yanlışları anlatmadık mı? Bu kışta kıyamette Belediye-İş’e bağlı,
belediyelerde çalışan işçiler Emniyet Genel Müdürlüğü kadrolarına, Millî Eğitim
Bakanlığı kadrolarına sürgün edilmiyor mu? Bu kışta kıyamette özel idarede
çalışan, daha önce Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğünün ortadan kaldırılmasıyla
oraya nakledilen işçiler şimdi Karayollarının taşra teşkilatına nakledilmeyecek
mi? Antalya’da kendine göre bir düzen kurmuş, çocuğunu oradaki okullarda okutan
bir işçiyi şimdi siz alıp Van’a gönderirseniz bu işçinin çoluğunun
çocuğunun, kendisinin durumu ne olacak? Buna karşı, işçilerin bir gösteri
yapması, hakkını aramasından daha doğal ne olabilir? “Hayır, siz hakkınızı
aramayacaksınız, biz bildiğimizi yapacağız; muhalefet eleştirir, onların
eleştirisine de aldırmayız, biz dediğimizi yaparız.” anlayışının demokraside
kesinlikle yeri yoktur değerli arkadaşlarım. Çalışma hayatında artık düzenli
çalışmayı neredeyse istisna hâline getiren, buna karşılık esnek çalışma yöntemlerini,
uzaktan çalışma yöntemi, evden çalışma yöntemi, çağrı üzerine çalışma yöntemi
gibi çeşit çeşit güvencesiz çalışma yöntemlerini esas
çalışma hâline getiren bu torba yasaya tepki göstermeyecek de sendikalar,
işçiler, neye tepki gösterecekler? Ama şimdi bu tepkiyi gösteren işçilere karşı
polis sürekli baskı yapıyor, orantısız güç kullanıyor. O işçilerin ellerinde ne
sopa var, ne tabanca var; o işçiler, sadece pankartlarını taşıyorlar, haklarını
arıyorlar, haklılıklarıyla ilgili ibarelerin yazılı olduğu pankartlarla yürüyüş
yapıyorlar. “Hayır, olmaz!”
Bu Pazartesi günü
işçi sendikaları, memur sendikaları, Ankara’da önemli bir yürüyüş yapacaklar.
Umarım ve dilerim ki, polis burada orantısız güç kul-lanmaz,
işçilerin, memurların haklarını aramaları doğal hâle gelir.
Eğer bir ülkede
demokrasiden bahsediyorsak, bir ülkede hukuktan bah-sediyorsak herkes demokratik haklarını kullanacak, herkes
yürüyüş hakkını kullanacak, herkes toplanma hakkını kullanacak, herkes protesto
hakkını kul-lanacak, polis de onların güvenliğini
sağlayacak. Polise düşen budur ama 3 kişi Başbakanı protesto etti diye yaka
paça yakalanırsa, tekme tokat dövülürse o ülkede…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA ÖZYÜREK
(Devamla) – …demokrasinin varlığından bahsetmek mümkün değildir.
Bu önerinin
kabulünü diliyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum Sayın Özyürek.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN - Grup
önerisi aleyhinde söz isteyen Safiye Seymenoğlu,
Trabzon milletvekili… (CHP ve MHP sıralarından “Yok, yok.” sesleri)
BAŞKAN – Başka
konuşmacı…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, yoksa ben konuşabilirim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Aleyhte
söz isteyen Mehmet Şandır, Mersin Milletvekili.
Buyurunuz Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
AYŞE NUR
BAHÇEKAPILI (İstanbul) – Geldi, geldi…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Safiye Hanım konuşsun Sayın Başkan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Şandır, ama İç Tüzük’e göre sizin konuşmanız
gerekir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Buyurun Sayın Seymenoğlu.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bana müsamaha göstermemiştiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Haklı, haklı…
SAFİYE SEYMENOĞLU
(Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; BDP Grubunun vermiş olduğu
grup önerisinin aleyhinde konuşmak üzere söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
M. NURİ YAMAN
(Muş) – Ayıp olmuyor mu aleyhte konuşmak?
SAFİYE SEYMENOĞLU
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, kamuoyunda torba yasa olarak bilinen 606
sıra sayılı Bazı Alacakların Yeniden Yapılandırılması ile Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanunu ve Diğer Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde
Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı’nın görüşmeleri Genel
Kurulumuzda devam etmektedir. Kamuoyu bu kanun tasarısının yasalaşması için
büyük bir beklenti içerisindedir; dolayısıyla, bu kanun tasarısının
görüşmelerine devam etmemiz gerekmektedir.
Bu kanun
tasarısının görüşmelerine devam edilmesi dolayısıyla grup önerisinin aleyhinde
söz almış bulundum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Ağyüz, görüyorsunuz dokuz dakika kazanıldı.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Sekiz dakikayı ben kullanmak istiyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
SIRRI SAKIK (Muş)
– Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım.
Aynı zamanda
karar yeter sayısı arayacağım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Oylamaya geçmiştiniz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Lütfen…
Daha önce istedi Sayın Başkan, biliyorum.
Kabul etmeyenler…
Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.
Beş dakika ara
veriyorum.
Kapanma Saati: 15.17
İKİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.24
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Harun TÜFEKCİ (Konya), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği
önerisinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi, öneriyi
tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve kabul
edilmemiştir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubunun İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verilmiş bir
önerisi vardır, okutup oylarınıza sunacağım.
Okutuyorum:
2.-
(10/225) esas numaralı Meclis Araştırması Önergesi’nin ön görüşmesinin, Genel
Kurulun 28/1/2011 Cuma günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi
Tarih:
28.01.2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Danışma
Kurulu'nun 28.01.2011 Cuma günü (bugün) yaptığı toplantısında, Siyasi Parti
Grupları arasında oybirliği sağlanamadığından Grubumuzun aşağıdaki önerisini
İçtüzüğün 19 uncu Maddesi gereğince Genel Kurulun onayına sunulmasını arz
ederim.
Saygılarımla.
Mehmet
Şandır
Mersin
MHP
Grup Başkan Vekili
Öneri:
Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Gündeminin, Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına
Dair Öngörüşmeler Kısmında yer alan 10/225 esas
numaralı, "Yaş sebze ve meyve başta olmak üzere tarım ürünlerindeki gıda
güvenliği konusunun araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla" Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. Maddeleri Gereğince
Meclis Araştırması önergemizin görüşmelerinin Genel Kurulun 28.01.2011 Cuma
tarihli bugünkü 55. Birleşimde yapılması önerilmiştir.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi lehinde söz isteyen Hakan Coşkun,
Osmaniye Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Coşkun.
HAKAN COŞKUN
(Osmaniye) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun vermiş olduğu önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Hepinizi en derin
saygılarımla selamlıyorum.
Ülkemizde yaş
meyve sebze ihracatı ve iç piyasada yaşanan sorunların tespit edilmesi ve
gerekli tedbirlerin alınması amacıyla ivedilikle Meclis araştırma komisyonu
kurulmasını talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, Osmaniye, Hatay, Adana, Mersin ilimizdeki narenciye üreticisi
çiftçilerimiz, ürünüm dalında kalacak korkusu ile karşı karşıya kalmış
durumdadırlar. Geçen hafta başlatılan limon kesme eylemi Erdemli’de
bir umutla şimdilik durdurulmuştur ancak bir hafta olmasına rağmen Hükûmet herhangi bir çözüm almadığı gibi Tarım Bakanımız
“Çiftçilerimizin bu ürünü fazla üretmesinden kaynaklanan…” gibi talihsiz bir
açıklamada bulunmuştur. Değerli Bakan, çiftçilerimizin birim alandan fazla ürün
alması, tarım ekonomisinin en önemli esaslarından bir tanesidir, aynı zamanda
devletin de gurur duyması gereken bir olaydır. Sayın Bakanın bu açıklamasını
şiddetle kınıyorum.
Sayın Bakan, şu
anda, narenciye fiyatlarından dolayı üreticilerimiz ürünlerini
toplayamamaktadır; sandık almaya parası yoktur, işçi çalıştırmaya parası
yoktur, depo tutmaya parası yoktur ve dalında kalmaması için son on-on beş
günlük bir süreniz kaldı. Üreticiler sizden mazeret değil çözüm beklemektedir.
Emeğini taştan
çıkartan, dişiyle tırnağıyla, çoluğuyla çocuğuyla
çalışan narenciye üreticisinin, gözümüzün önünde emekleri zayi olmaktadır. Her
sene, narenciye üreticisi zarar etmektedir. Destekleme politikalarınız tamamen
yanlıştır. Narenciye üreticimiz, Hükûmetin
zararlarını nasıl karşılayacağının açıklanmasını beklemektedir. Erdemli’de yaşanan sıkıntıların diğer illerimizde de diğer
ilçelerimizde de yaşanmaması için, gerekli önlemlerin ivedilikle alınmasını
yetkililerden talep ediyoruz.
Değerli
milletvekilleri, yaş sebze ve meyve üretimi içinde yer alan narenciye
üretimimiz, kendi ihtiyacımızı karşıladığı gibi, dış ticaret açığımızın da
önemli bir ürün grubunu oluşturmaktadır. Başta üreticimiz olmak üzere,
ürünlerin işlenmesi, ambalajlanması, nakliyesi ve ihracatı gibi diğer unsurlar
da dikkate alındığında, narenciyenin ülke ekonomisinde ve istihdamda oldukça
yüksek miktarda katma değer sağlayan büyük bir sektör konumunda olduğu daha
sağlıklı değerlendirilecektir. Narenciye, ülkemiz yaş meyve sebze ihracatının
da öncüsü konumundadır. Ancak, ülkemizde yaş meyve sebze üretimi, miktarı
itibarıyla oldukça önemli olmasına karşın, ihracatın üretime oranı çok
düşüktür. Üretilen yaş meyve sebzenin yüzde 5’i ancak ihraç edilebilmektedir.
En az altı yedi yıllık bir emek sonrası meyve vermesini sağlayan ve ürünü on-on
beş yıl değiştirme şansı bulunmayan narenciye üreticisinin sorunları AKP
İktidarı döneminde artarak büyümektedir. Narenciye ürünlerinden portakal,
mandalina, limon, greyfurt ya maliyetinin altında fiyatlarda alıcı bulmakta ya
da dalında kalmaktadır. Emek verdiği ürünü maliyetini bile karşılamayacak
fiyattan pazarlayan çiftçi, ürününü çaresiz şekilde yollara dökmektedir.
Dış ticarette
yaşanan sorunlarla birlikte üreticinin ve sektörün diğer unsurlarda yaşadığı
sorunlar da bulunmaktadır. Girdi maliyetleri her geçen yıl artmakta, gübre,
ilaç, sulama, mazot gibi temel girdilerde yeterli desteklemeler yapılmamaktadır.
Örneğin, 2002 yılında mazotun litre fiyatı 1,09 TL iken 2010 yılında 2,97 TL’ye
yükseltilmiştir. Üreticinin kullandığı mazotun fiyatı yüzde 172 oranında
artmıştır. Aynı şekilde, üretimde kullanılan gübrenin maliyeti de yüzde 145
oranında artmıştır. Dolayısıyla, her seferinde üreticiyi ortalama mazot ve
gübre maliyetinin yüzde 10’u kadar bir oranda desteklediklerini dilinden
düşürmeyen AKP Hükûmeti, kaşıkla verip kepçeyle
almaktadır.
Ülkemiz
koşullarında enerji fiyatlarının oldukça yüksek oluşu nedeniyle seralarda ancak
dondan korunacak düzeyde ısıtma yapılmaktadır. Hatta, Tarım ve Köyişleri Bakanlığı Tarımsal Üretim ve Geliştirme Genel
Müdürlüğü tarafından yapılan bir araştırmaya göre, ısıtmanın elektrikle
yapıldığı seralarda, elektrik harcamalarının, toplam ürün maliyetinin yüzde
50’sine kadar çıktığı belirtilmektedir.
Ülkemizde
narenciye fidanı üreten çok sayıda fidanlık vardır ancak sertifikalı, virüsten
ari, sağlıklı, ucuz fidan üretimi yeterli düzeyde değildir.
Zararlılar ve
hastalıklarla mücadele konularında kimyasalları içeren teknik talimatların
yetersizliği ve ruhsatsız ilaçlar nedeniyle narenciye ihracatı büyük ölçüde
sekteye uğramıştır.
Üretici örgütleri
Hükûmet tarafından yeterli destek bulamamaktadır.
Üretimi
desteklemeye yönelik, etkin ve üreticiler tarafından ulaşılabilir bir kredi ve
finansman sistemi yoktur.
Gerek fiyat
gerekse üretim risklerine karşı üreticiyi koruyacak, yararlanılabilir ucuz ve
yaygın bir sigorta sistemi bulunmamaktadır.
Narenciyede dış
satım organizasyonu ve dış satımı özendirecek ihracat teşvik primleri ile
destekleme yetersizdir.
Rakip ülkelerdeki
üretimler dış ticaret müşavirlerince iyi etüt edilememekte ya da hiç etüt
edilmemektedir.
Teşvikler geç
açıklanmakta ve yetersiz kalmaktadır. Geri ödeme oranları, örneğin limonda
yüzde 14, diğer ürünlerde yüzde 16 olarak belirtildi ve 125 dolar/ton
açıklanmıştır. Oysa bu tamamen bir aldatmacadır ve bunun gerçekleşmesi için
limonun FOB satış değerinin 896 dolar olması gerekir, bu da şu anda
imkânsızdır. Zaten 892 dolar/ton fiyat oluşsa teşvike de ihtiyaç
duyulmamaktadır.
Bazı ülkelerdeki
yüksek geçiş ücretleri, tonaj limiti uygulamaları, tır geçiş belgelerinin
yetersizliği ve gümrük kapılarındaki bürokratik engeller hususlarında sorunlar
yaşanmaktadır.
İklim koşullarının
değişmesi nedeniyle teknoloji desteğine, soğuk hava deposu, paketleme tesisi
gibi yatırımlarda altyapı desteğine ihtiyaç duyulmaktadır.
Hükûmetin sağlıklı, istikrarlı genel bir tarım politikası olmadığı gibi
narenciyeye yönelik bir politikası da olmadığı görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, dünyada 1990 yılına kadar “gıda güvenliği” denince akla ancak
proses aşaması, işlem aşaması geliyordu. Lakin 1990’lardan sonra görülen, insan
sağlığına verdikleri zararlardan dolayı “gıda güvenliği” denilince tohumun
tarlaya atılmasından çatalımızın ucuna gelen kısım akla gelmektedir.
Uluslararası
yaşanan gelişmeler doğrultusunda çevreye dost, doğal kaynakları kirletmeyen,
hayvan refahı, bitki sağlığı ve insan sağlığına duyarlı, güvenli gıda tarımsal
arzı yönlendiren en önemli etken hâline gelmiştir.
Bu gelişmeler
öncelikle herhangi bir işleme tabi tutulmadan tüketilen yaş meyve sebzenin
üretimini de önemli kılmaktadır. Öncelikle kimyasal kullanmadan üretilen
organik tarım ürünleri ile güvenilir gıda tüketen dünya, 1990’lı yıllardan
sonra kimyasal kullanarak gıda güvenliğini sağlamanın yollarını araştırmaya
başlamış ve bu tür üretime de “İyi tarım uygulamaları” adını vermiştir.
İyi tarım
uygulamalarıyla ilgili ülkeler bilimsel araştırmalar ve dünyadaki gelişmeler
ışığında kendi standartlarını oluşturmaya başlamıştır. Bunların en başında
Avrupa Birliğinde geçerli olan EUREPGAP gibi, BRC standartları gibi
standartları sayabiliriz.
Şu anda ülkemizde
ihracat ürünlerinde aranan öncelikli standartlardan bir tanesi EUREPGAP’tir, kabul görmektedir. Ancak toplam yaş meyve
sebze üretimimizin, ihracatımızın yüzde 35’ini de -yüzde 5’in, ihracatın
toplamının yüzde 35’ini de- Rusya’ya sağlamıştır. Rusya’da yaşanan sıkıntıların
birincisi siyasi sebeplerden, ikincisi ise standartları olmayan ürünlerin
ihracatından kaynaklanmaktadır.
Konunun önemine
binaen hem ihracat kalemlerinin artmasını yani yüzde 5 ihracatımızın yüzde
10-15’e çıkarılması, hatta 1,5 milyar dolar olan ihracat kalemimizin yaklaşık…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Coşkun.
HAKAN COŞKUN
(Devamla) – Ek süre yok mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yok, ek
süre vermiyoruz, onu baştan ilan ettik zaten.
HAKAN COŞKUN
(Devamla) – Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN -
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisi aleyhinde söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
HASİP KAPLAN
(Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sebze ve meyve ihracatı ve iç
piyasa sorunları gerçekten bizim de önemsediğimiz bir konu. Tarımla ilgili,
ziraatla ilgili, bu konularla ilgili bizim vermiş olduğumuz Mecliste birçok
araştırma önergesi duruyor.
Tabii bu küresel
kriz sonrası Türkiye'nin yeni bir ekonomi politika stratejisi belirlenmediği
için yani Türkiye mevcut zenginliklerini, değerlerini nasıl değerlendirebilir
ve bu küresel kriz karşısında yeni pazarlara nasıl açılabilir, elindekileri
nasıl daha iyi ihraç edebilir konusunda maalesef bir planlı projesi yok,
stratejisi yok. Böyle olunca da sıkıntılar -bugün Mersin’de özellikle turunç
dalında- söylenenlerin geldiği nokta açısından Hükûmeti
çok ciddi sorgulamayı gerektiriyor çünkü Mersin’de şu an duyduğumuz bir söz
var: “Turunç dalında kaldı.” “Dalında kaldı.” ne demek? Yani üretici ürününün
mazotunu, bakımını, giderini karşılayamıyor, bırakın ihracatı, dalından
alamıyor ve çürümeye terk ediyor anlamına geliyor.
Tabii, Türkiye
ihracatına baktığımız zaman 40 milyon olan üretimin eğer sadece oran olarak
baktığımız zaman 2 milyon civarında -yani kapasiteli olarak 1,5 milyara denk
geliyor ihracat kapasitesi olarak- duruyorsa, daha çok iç tüketime yöneliyorsa
burada da ayrıca bir sorun olduğu ortada.
Yine en çok
ihracat yaptığımız Avrupa ülkeleri ve Rusya gibi büyük ülkeler var, bunların
uygulamalarına baktığın zaman sertifika istekleri var. Zaman zaman da televizyonlarda işte kimyasal kullanılan maddeler
nedeniyle bu tür ürünlerin bekletildiği, geri gönderildiği söyleniyor. Bu ciddi
bir sorun çünkü limon, portakal, mandalina gibi veya sebze gibi dayanıklı
olmayan ve derhâl tüketilmesi gereken, üstelik de taze olarak tüketilmesi
gereken ürünlerde ciddi bir sorun yaşanıyor.
30 milyon ton
civarında sebze üretimi olan bir ülke, aşağı yukarı 16 milyon ton meyve
üretildiği tahmin ediliyor. Bunların ancak 2,2’si civarında -yani yüzde 6 gibi bir oran ediyor- ihraç
edilebilen ürün. Yine geleceğin tarım sektöründe çok önemli olarak, stratejik
olarak bütün gıdalarla ilgili kalite, kalite yanında artık çokça duyduğumuz
ekolojik ürün konusu var. Ekolojik ürünün cenneti olması gereken Türkiye’de,
bunun hem sebze hem meyve olarak Avrupa pazarına çok yakın olması, Rusya ve üye
ülkelerin, Kafkasların, Balkanların, Orta Doğu’nun merkezinde olması ve çok
yakın pazarlara çok rahatlıkla açılabilmesi, yine deniz ulaşımından tutun farklı
ulaşım imkânlarına sahip olması nedeniyle Afrika ülkeleri ve hatta Uzak Doğu’ya
yapılacak ihracatlar açısından çok ciddi bir hükûmet
politikasının izlenmediği görülüyor. Burada, bütçe görüşmelerinde de bunu fark
ettik.
Yalnız bir
gerçeklik var yani kendi politikamızı belirleyemiyoruz. Bunun basit bir
kıyaslamasını yapacağım, Hükûmet bununla ne kadar
övünür? “2002’de” diye başlar hep Hükûmet, 2002’de,
baktık, limon 1 lira, mazot da 1 lira. Geldik 2010’a, olmuş limon 30 kuruş
–yani düşmüş- mazot olmuş 3 lira. Şimdi, bunun için hesap yapmaya gerek var mı
arkadaşlar? Allah aşkına söyleyin, bu üretici ne yapsın? Bu üretici bu
hâldeyken bir de nükleer santrali getirip Mersin’in en gözde yerine dikerseniz…
Siz Mersin’i boğmak mı istiyorsunuz veya Çukurova’yı veya Osmaniye’den tutun
Anamur’a, Anamur’dan Alanya’ya kadar o bütün Akdeniz şeridinde, bakın Allah
aşkına, bir taraftan, turizm sektörüyle turunç alanları mahvediliyor ama gidin
Fransa’ya Côte
D’Azur’dan, gidin İspanya’ya kadar, bir kıyı
şeridi politikası var. Bakın, turunçların yetiştiği alanların hepsi bir şerit
gibi gözlerinizin önündedir. Ondan sonrası kumsal vardır ama onun arkasındadır
tesisler. Her şeyde bir çarpıklık maalesef yansıyor.
Şimdi, Avrupa
Birliği müzakere sürecinin dış dinamik olarak Türkiye’ye yaptığı iyiliklerden
birisi de bu sebze meyve üretiminde özellikle kimyasal ilaçların kullanımında,
gıda güvenliği konusunda Türkiye’ye dışarıdan empoze edilen, dışarının
tazyikiyle gelen birtakım uygulamalar sonucu biraz koruma var. Peki, niye ulusal
bir politikamız yok? Bu da ciddi bir sıkıntı olarak önümüze çıkıyor.
Şu an piyasada
limonun düştüğü rakam 2,5 kuruş. Tabii onu üçe bölüyorlar; yanılmıyorsam bir
çıkma, bir orta, bir de en iyisi diye tabir edilir ama ortalama 30 kuruş.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bir sandığı 2 lira.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Efendim?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – 20 kiloluk bir sandığı 2 lira.
HASİP KAPLAN
(Devamla) – 20 kiloluk bir sandığı 2 lira; hadi buyurun! Onu taşımak için de 12
lira mazota, kamyona veriyorsunuz. Ondan sonra yükleniyor, pazara gelene kadar
da vatandaş yine bunu pahalı yiyor.
Şimdi, burada
söylenecek o kadar çok şey var ki bu konudaki araştırmaları, yeni bir ekonomik
politika stratejisi izleyebilirsek, bu Mecliste bunun kararı çıkabilirse,
Türkiye, bu doğal zenginlikleriyle, bu ürünleriyle gerçekten Uzak Doğu’dan Orta
Doğu’ya, Orta Doğu’dan Afrika, Balkanlar ve Kafkaslar, sadece bu alana bu
ürünlerin ihracatını sağlayarak, bunun o ülkelerdeki mazot fiyatlarının
desteklenmesini, teşvikini, üreticinin teşvikini, bu tür zor durumlarda nasıl
yapıldığını biraz gözeterek alınacak bazı tedbirlerle bu giderilebilir.
Şimdi, torba
kanunu görüşüyoruz arkadaşlar. Tamam, firmaları kurtarıyorsunuz, işverene
destek oluyorsunuz, yasalar çıkarıyorsunuz; peki, tarım üreticisi, sebze ve
meyve üreticisi… Allah aşkına, yani, illa bunların da sanayi sitelerinde
atölyelerinin, şirketlerinin mi olması gerekiyor? Onlar da üretimin en önemli
ayaklarından birisi değil midir? Niye bu kadar ihmal? Bu koskoca, tuğla kadar
olan torba kanunda bunlar için de bir değişiklik gündeme getirilemiyor? Bunları
elbette çok iyi konuşmak lazım.
Yalnız, ben bir
şey söyleyeceğim: Herhâlde keyfinize limon sıkmadım diye düşünüyorum çünkü
bilmenizi isterim, Kleopatra’nın, hem gençliğinin hem
güzelliğinin sırrı, derler ki: “Limonda gizlidir.” Belki bunu öğrenir de evden,
biraz, hanımefendiler size baskı yapar, bu limona biraz daha destek verirsiniz
diye düşünüyorum çünkü güzellik ve gençlik sırrı olan bir ürüne en iyi
baskının, kamuoyu baskısının da hanımefendilerden, kadınlardan geleceğini
düşünüyorum ve bir dörtlükle bitirmek istiyorum:
“Bahçede açılmış
bir güz gününde,
Beyazlar içinde
limon çiçeği.
Hiç bahar olmadı
onun dününde,
Hüzünler içinde
limon çiçeği.” der.
Ülkemin limon
çiçeği politikası da hüzünlü. Gelin, birlikte, bütün bu alandaki araştırma
önergelerini bir araya getirelim -bizim farklılar var, arkadaşların var- ve
ülkemize hayırlı bir iş yapalım diyorum.
Her ne kadar
aleyhte söz aldımsa da limon çiçeği söz konusu olduğunda ve ülkenin çıkarları söz
konusu olduğunda hepimizin sağduyulu davranması gerektiğini düşünüyor, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Grup önerisi
lehinde söz isteyen Vahap Seçer, Mersin Milletvekili.
(CHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Seçer.
VAHAP SEÇER
(Mersin) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaş sebze meyve
başta olmak üzere, tarım ürünlerindeki gıda güvenliği konusunun araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Milliyetçi Hareket Partisinin
verdiği grup önerisi lehinde söz almış bulunmaktayım.
Değerli
arkadaşlarım, gıda güvenliği konusu önemli bir konu, özellikle toplum
sağlığının korunması, gıda sektörünün sağlıklı gelişmesi açısından ve
Türkiye’de üretilen tarımsal ürünlerin uluslararası pazarlarda yer alması
anlamında gerçekten önemli, vazgeçilemez bir koşuldur gıda güvenliği. Tabii, bu
konuda hem AKP hükûmetleri döneminde hem daha önceki
dönemlerde önemli yasal düzenlemeler oldu, yönetmelikler çıkıyor, en son da
geçtiğimiz 2010 yılının Haziran ayında bu konuda, veteriner hizmetleri, bitki
sağlığı, gıda ve yem konusunda bir kanun geçti. Bu, Avrupa Birliğiyle müzakere
sürecinde bir uyum yasasıydı. Buna biz muhalefet olarak da destek vererek bu
yasanın bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden çıkmasını sağlamıştık ve
önemli bir konu da Avrupa Birliği müzakerelerinde 12’nci fasıl olan Gıda
Güvenliği, Veterinerlik ve Bitki Sağlığı Faslı da, hemen bu yasa Türkiye Büyük
Millet Meclisinden çıktıktan sonra -bu fasıl başlığı da- açılmış oldu.
Değerli
arkadaşlarım, iyi, güzel, yasalar çıkıyor, yönetmelikler çıkıyor ama fiilî
uygulamalarda ilgili Bakanlık, ilgili kuruluşlar bu yasaları uygulamada ne
durumdalar, nasıl davranıyorlar? Birçok tarım ürünleriyle ilgili, basında,
medyada, televizyonlarda, özellikle zirai ilaç kalıntılarıyla ilgili,
hormonlarla ilgili “GDO’lu muydu? GDO’suz
muydu?” bu tip tartışmalar yapılır ve bu tip tartışmalar da, birçoğu da bilgi
kirliliğiyle doludur. Ama şu bir gerçek ki Türkiye’de, tarım üretiminde gerçekten
önemli kapasiteye sahip olan Türkiye’de gıda güvenliği konusu bugün yasaların
insafına değil, yasaları uygulamakla mükellef olan bürokratların insafına terk
edilmiştir. Önemli sorunlar yaşıyoruz. Her ne kadar ilgili Bakan ve
bürokratlar, bu tip iddialar ortaya atıldığında televizyonlara çıkıp “Hayır
efendim, böyle bir şey yok. Bunlar da nereden çıkıyor? Denetimler yapıyoruz,
kontroller yapıyoruz.” gibi birtakım savunma refleksi gösterseler de uygulamada
gerçekten Türkiye'nin bu anlamda ciddi sıkıntılar çektiğini de hepimiz
biliyoruz.
Bakınız,
Türkiye’de yaş sebze meyve konusu özellikle önemli bir üretim kalemi tarımsal
üretimde. Yaklaşık olarak 42-43 milyon ton yaş sebze meyve üretiyoruz ve bunun,
bu kadar önemli üretim kalemi olmasına rağmen, ancak yüzde 6’lık bir kısmını
ihraç edebiliyoruz. Duyuyoruz, özellikle bu konuda önemli alıcılardan bir
tanesi olan Rusya Federasyonu’nun limitleri de bu zirai ilaç kalıntılarında
Avrupa Birliği ülkeleriyle mukayese ettiğiniz zaman daha düşük seviyelerde;
sürekli, Türkiye’de üretilen özellikle yaş sebze meyvelerin Rusya Federasyonu
gümrük kapılarından geri döndüğü haberleriyle karşı karşıya kalıyoruz. Yeni bir
haber: Bakın, Ukrayna yine bir yıl önce böyle bir yasak ortaya koymuştu,
Türkiye’den ithalata izin vermiyordu. Bunun nedeni, ithal ettiği tarımsal
ürünlerdeki kimyasal kalıntı miktarlarının yüksek oranlarda çıkmasıydı. Sayın
Başbakanın ziyaretinden sonra bu konu açıldı. Tabii, bunlar günübirlik ya da
geçici birtakım tedbirler, bunlara kalıcı tedbirler uygulamamız lazım.
Bunu da yaparken,
elbette ki burada iyi dileklerle olmayacak bunlar, ilgili Bakanlığın bu konuda
iyi çalışmalar ortaya koyması lazım. İlgili Bakanlığın, ilgili kuruluşların
bürokratlarının bu konuda sahada çalışma yapmaları gerekiyor. Nihayetinde bu
üretimi yapan üretici bilinçsiz bir kesim. Yani üretimin ta tohumun toprağa
atıldığı ya da meyve fidanının toprağa dikildiği başlangıç sürecinden, hallere
ya da yurt dışına pazara gidiş sürecine kadar her aşamada bu üreticilerin
bilinçlendirilmesi gerekiyor. Bunu bizlerin yapacak hâli yok. Bunu, tarım
teşkilatlarında çalışan bürokratların tarımsal yayını yapması gerekiyor yani
bunu Tarım Bakanlığının yapması gerekiyor ama her konuda olduğu gibi bu konuda
da Tarım Bakanlığının maalesef karnesi zayıf. 8,5 milyar lira gibi bir bütçesi
var Tarım Bakanlığının. Bu paraları nereye harcıyor? 6 milyar lirasını tarımsal
desteklere ayırıyor, diğer geri kalanını… İşte böyle işlerle uğraşması lazım
Tarım Bakanlığının. Yoksa bu konuları çiftçinin kendi bilgi düzeyine ya da bu
konudaki bilgi birikimi düzeyine bırakmak durumunda kalırsak gerçekten bu
anlamda özellikle uluslararası piyasalarda Türk ihracatçısı rekabet edemez
duruma geliyor.
Değerli
arkadaşlarım, söylediğim gibi, özellikle bizden tarımsal ürün ithal eden
ülkeler bu konuya hassasiyetle yaklaşıyor. O sorunlarla karşı karşıya kalan
ihracatçılar ürünleri o ülkeye ihraç edemediği zaman ne yapıyorlar? Dönüyorlar,
o ürünleri iç piyasada tüketiyorlar; kontrolsüz, denetimsiz. Yani Rusya
Federasyonu’nda yaşayan insanların, herhâlde, sağlık açısından değeri
Türkiye'de yaşayan vatandaşlarımızdan daha fazla değil ama gümrük kapılarından
dönen bu ürünleri Tarım Bakanlığının, ilgili kuruluşların, yetkililerin gözü
önünde biz kendi vatandaşlarımıza yedirmekten hiç imtina etmiyoruz.
Değerli
arkadaşlarım, geçtiğimiz günlerde, geçtiğimiz aylarda yine Türkiye Büyük Millet
Meclisinde önemli bir kanun tasarısı geçmişti biyogüvenlikle
ilgili yani kamuoyunda bilindiği adıyla GDO’larla
ilgili. O konu da bir yıllık süreçte Türkiye gündeminde tartışıldı, bir yıl
süre içerisinde bir yasa çıkarttık, Bakanlık üç tane yönetmelik yayınladı,
yetmedi üç tane yönetmelik değişikliğine gitti ama o konu henüz bir disiplin
altına alınmış değil. O Yasa’da ne diyorduk? GDO ve ürünlerinin yani genetiği
değiştirilmiş ürünler nihai olarak ürün hâline geldiği, raflara konduğu zaman
orada etiket zorunluluğu getirmiştik yani o ürünlerde, GDO içersin ya da
içermesin mutlaka etiketinin olması gerekiyordu ama bir gün gidelim marketlere
bakalım, raflardaki ürünlerde bu tip etiketlere rastlamanız mümkün değil. Yani
demek ki iş, yasaları çıkartmakla ya da bu yasalara bağlı olarak usul ve
esasları belirleyen yönetmelikleri çıkarmakla değil, fiiliyatta bu yasaları
uygulamak ve bu konuda denetimleri yerinde ve zamanında yapmaktan geçiyor diye
düşünüyorum.
Değerli
arkadaşlarım, gıda güvenliği konusunda Tarım Bakanlığının Avrupa Birliğine
müzakere sürecinde önemli birtakım atılımları oldu, olmadı değil. Bu konuda
önemli bir proje ya da uygulama, iyi tarım uygulamalarıydı. Ürünün yetiştirilme
sürecinden paketlemesine, paketlemesinden pazara sunumunda kontrollü ve
denetimli bir üretim çeşidi modeline geçme anlamında özellikle Avrupa Birliğine
yapılan ihracatlarda onlar tarafından istenen temiz kâğıdı -Türkçesi- ya da
EUREPGAP belgeleriyle ilgili çalışmalar, gerçekten Tarım Bakanlığının önemli
çalışmalarıydı ama bu uygulamalarda, bu çalışmalarda da ciddi eksikliklere
rastlıyoruz. Bir proje başlıyor ya da bir uygulama başlıyor, bir ay, birkaç ay
bunun üzerinde duruluyor, bu işin üzerine ciddiyetle gidiliyor ama bir süre
sonra bakıyorsunuz, yine denetim ve kontrol ortadan kalkıyor ve bu projelerin
hayata geçme şansı da maalesef ortadan kalkmış oluyor.
Yine bu anlamda,
özellikle hem çevre sağlığı açısından hem insan sağlığı açısından hem hayvan
sağlığı açısından önemli olumsuz etkilere neden olan zirai ilaç kullanımıyla
ilgili önemli tedbirler alındı. Artık üreticilerin, elini kolunu sallayarak bir
zirai ilaç bayisine gidip istediği zirai ilacı alma şansı ortadan kalktı, reçeteli
satış yöntemine geçti. Bu da desteklenmesi gereken bir yöntemdi ama gelin görün
ki bu konuda da yeterli altyapı çalışmaları yapılmadan, bitkilerdeki hastalık
ve zararlılarla ilgili ruhsatlandırma çalışmaları bitirilmeden ya da yeterli
çalışmalara süre tanınmadan, bir altyapı oluşturulmadan bu uygulamaya geçilmiş
oldu. Şu anda da bu konuda da üreticilerimiz ciddi aksaklıklar yaşıyor.
Bitkilerde ya da yetiştirdiği tarımsal ürünlerde karşı karşıya kaldığı
sorunlarla ilgili ilaç temin etmekte, o bitkinin o zararlıyla ilgili ya da o
hastalıkla ilgili ruhsatlanmış ilaç temin etmekte sorunlarla karşı karşıya
kalıyor.
Ben bu konunun
çok önemli olduğunu ve Milliyetçi Hareket Partisinin vermiş olduğu grup
önerisinin lehinde oy kullanacağımızı belirtiyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Seçer.
Grup önerisi
aleyhinde söz isteyen Mehmet Erdoğan, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET ERDOĞAN
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu belirtiyor, bu vesileyle sizleri,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Tarım ve Köyişleri Bakanlığının
başarılı politikaları uluslararası boyutta da ses getiriyor. Az evvel muhalefet
partisine mensup milletvekili arkadaşlarımız da yaptığımız çalışmaların güzel
taraflarından bahsettiler, onlara da ayrıca teşekkür ediyorum.
Birleşmiş
Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından yayımlanan Başarıya Giden
Yollar, Tarımsal Üretim ve Gıda Güvenliğinde Başarı Öyküleri Raporu’nda
Türkiye'nin tarım ve gıda alanında kaydettiği ilerlemeden övgüyle bahsedilir.
Tarım ve Köyişleri Bakanlığının gıda güvenilirliliği
politikası Avrupa Birliği müktesebatı ile uyumlu olarak hazırlanan mevzuat
çerçevesinde ülke genelinde “çiftlikten sofraya gıda güvenliği” anlayışıyla
etkili bir gıda denetimi, tüketiciye güvenli gıda temini, tüketici menfaatleri,
insan sağlığının korunmasıyla sektörde haksız rekabetin önlenmesini içerir.
2008 yılında
Avrupa Birliği üyesi ülkelerin uygulamaları da göz önünde bulundurularak
Bakanlığımız, işletmelerin risk esasına dayalı denetim sıklıkları belirlenmesi
prosedürünü hazırlar. Böylece Türk Gıda Kodeksi’ne uygun güvenilir ve hijyenik
gıda üretiminin sağlanması yanında, gıda iş yerlerinin teknik ve hijyenik
normlarının düzeltilmesi hedeflenir. En iyi denetçi tüketicinin kendisidir.
Tüketiciler, ilgili kurum ve kuruluşlar, gıda denetimi ve kontrolünde aktif rol
almalıdırlar. Bu kapsamda, Bakanlığımız, 2009 yılını “Gıda Yılı” ilan etmiş,
“174 Alo Gıda” hattıyla tüketicilerin gıdayla ilgili şikâyet ve bilgi alma
talepleri Türkiye'nin her yerinden çağrı merkezlerine iletilmektedir. Yaklaşık
56 bin talepten 53 bin talep neticelendirilmiş, gerekli işlem yapılmıştır.
Avrupa Birliği
yolunda on ikinci faslın açılmasında önemli yer tutan kanun çalışmalarımızı da
tamamladık. Burada muhalefet partisinin de önemli katkıları var, onları da
özellikle belirtmek isterim. Gerek Biyogüvenlik Kanunu’nda
gerekse Veteriner Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu’nun
çıkartılmasında aktif olarak birlikte hareket ettik. 5996 sayılı Veteriner
Hizmetleri, Bitki Sağlığı, Gıda ve Yem Kanunu 11 Haziran 2010 tarihinde yüce
Meclisimizde kabul edildi. Kanun ile ilgili ikincil mevzuat çalışmaları yoğun
bir şekilde devam ediyor. Laboratuvarların kuruluş
yönetmeliği yayımlandı. Bitki pasaportu yönetmeliği yayımlandı. Şap yayımlanmak
üzere. 2011 Haziranına kadar otuza yakın yönetmelik yayımlanacak.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Limona gel, limona!
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilim, lütfen limon sıkmayın!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, tarlada ürünü kontrol edecek çalışmalar
yapıyoruz. Eğitim, ilaç, alet, makineye varıncayadek
çalışmalar yapıyoruz. Çiftçi bazında tarlada tedbir alıyoruz. Neler mi yaptık?
Sertifikalı tarım danışmanlığı rehberliğinde çiftçimize eğitim veriyoruz.
Çiftçimiz ne kadar ilaç kullanacak, nasıl ilaç kullanacak, ne zaman ilaç
kullanacak? Kalıntının fazlalığı hem üretimi hem ihracatı her düzeyde
etkileyeceğinden, bunlarla ilgili eğitimi çiftçiye her aşamada, özellikle tarla
aşamasında tarım gönüllüleri vasıtamızla veriyoruz.
Kalıntı ve diğer
kimyasallar için laboratuvarlarımız güçlendirildi.
Bunlar ne yapıyorlar? Hormonlarla, antibiyotiklerle, ilaçlarla, kalıntılarla
ilgili çalışmalar yapıyorlar. 41 tanesi kamu olmak üzere, 59’u özel, 100 tane laboratuvarımız bu anlamda hizmet veriyor. Taklitlerle,
tağşişlerle ilgili denetimler artırılmış, cezai yaptırımlar uygulanmıştır,
uygulanmaya da devam edecek. Yanlış yapanın her zaman karşısındayız.
İşletmelerin
modernizasyonu için teşvikler verildi, 3.100 proje sektöre kazandırıldı.
Bunların içerisinde süt işleme tesisleri, soğuk hava depoları, paketleme gibi
tesisler var. Siz de seçim bölgelerinize gittiğiniz zaman orada mutlaka
karşılaşıyorsunuzdur bu anlamda sektörün içerisinde çalışan vatandaşlarımızla.
Trakya bölgemiz
şaptan ari hâle getirildi. Programlı ve ülkesel bazda hayvancılıkla ilgili,
hayvancılığın önündeki engellerle ilgili mücadelemiz var.
BİLGİN PAÇARIZ
(Edirne) – Bölgede hayvan kalmadı.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Sığır, koyun, keçilerin tamamı kimlikli hâle getiriliyor. Rahat
olun, hepsine kimlik veriyoruz, olmayanlara da vereceğiz.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Trakya’ya kadar ne işin var senin, Malatya’ya in, Malatya’ya…
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Bunların hepsini kayıt altına alıyoruz.
Çiftçi eğitimini
birinci planda tutuyor ve önemsiyoruz.
Tarım danışman
sayımızda hedefimiz 10 bin.
1989-2002
arasında bir tane veteriner hekim almadınız. 1999-2002 arasında 250 tane
veteriner hekim alınmış.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Limon kaç para?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Yani, tarımdan bahsedecekseniz, bu sektörden bahsedecekseniz, Allah
aşkına bu sıkıntıyı görmediniz mi siz? Ama siz edebiyatını yaparsınız, biz
icraatı yaparız, tebrikleri vatandaş AK PARTİ’ye
yapar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Limona gel Mehmet, tebriğe
gelme.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Köylerimize veteriner hekim ve ziraat mühendislerini gönderiyor,
eğitimi köyde yapıyor, çiftçiyi aydınlatıyoruz.
BİLGİN PARÇARIZ
(Edirne) – Sen bildiğin konulara gir, bilmediğin konulara hiç girme. Sen
limondan, portakaldan bahset.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - 5996 sayılı Kanun ile tarladan sofraya kadar üretimde herkesi ciddi
sorumluluk altına aldık.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Limona ne zamandan beri veterinerler bakıyor?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Yem üreticisi birincil üretimden sorumludur.
İyi tarım
uygulamalarını destekliyoruz, organik tarımı destekliyoruz, ilaç kullanımını
azalttık ve azaltıyoruz. Değerli milletvekilleri, tarımda kullanılan toplam
ilaç miktarı 55 bin ton iken biz 39 bin tona düşürmüşüz.
GÜROL ERGİN
(Muğla) – Para yok ki ilaç alsın çiftçi.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Bu ilaç kullanımı düşürülürken üretim artmış. Niye? Bereket var AK PARTİ’de. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) “Kar yağmaz”
dediniz, karın Erzurum’a yağdığını, her tarafın bembeyaz, tertemiz olduğunu
bütün dünya, bütün ülke hepimiz birlikte seyrettik. AK PARTİ bereketin adıdır;
AK PARTİ rahmetin, AK PARTİ icraatın, güzelliğin, adaletin adıdır.
Ürünümüz
kapılardan geri dönmesin diye gereken tedbirleri aldık. İhracatçımızın uyması
gereken tedbirler var.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Limon! Limon!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - Değerli arkadaşlar, Yeni Hal Kanunu’nda künyesi ve barkodu olmayan
bitkisel ürünler hallere giremeyecek. İhracatçımız geri bildirim alıyordu, biz
bunu asgari seviyeye düşürdük, ciddi oranlarda düşüş var ve geri dönen hiçbir
ürünümüz ülkemizde iç tüketime arz edilmemekte, zararlı ürünler imha
edilmektedir.
Şimdi, Milliyetçi
Hareket Partisi grup önerisinde de ifade etmiş; tabii, orada da keşke biraz
daha araştırsalardı, Rusya’ya olan ihracatımız ne kadar, toplam ihracatımız ne
kadar, bundan elde edilen gelir ne kadar, bunu da söyleseler daha güzel olurdu.
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Sayın Vekilim, Adıyaman’daki Tekel ne oldu?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Her ne kadar rakamları dans ettirmeyi bilirlerse de yanıldıklarının
farkına daha sonra varıyorlar. Milletimiz zaten bu yanılmalarını barajlarla
gösterecek inşallah.
Değerli
milletvekilleri, Rusya Federasyonu’na 2009 sonu itibarıyla toplam ihracatımız
829.500 ton.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Dans mı ettiriyorsun?
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Orada grup önerinize bakarsanız ne kadar yanıldığınızı
göreceksiniz.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Hayır, dansı bilmiyorduk, onu öğrendik şimdi.
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – 626 milyon 500 bin dolar gelir elde edilmiş…
BAYRAM ALİ MERAL
(İstanbul) – Kaç tane tütün ekicisi boşta kaldı, onu anlatsana!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) - …yaklaşık üretim 44 milyon tonlarda şu anda, 2 milyon 767 bin
tonunu ihraç ediyoruz, elde ettiğimiz toplam gelir 2 milyar 45 milyon dolardır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaptığımız çalışmalardan birkaç örnektir bunlar. Biz
“Her şey aziz milletimiz için.” Diyerek yola çıkmışız.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Şimdi limon kaç lira Mehmet Bey, ona cevap ver! Limon kaç liraya
satılıyor şu an? Kaç liralık ihracat yapıyorsun da limonu çiftçiden kaça
alıyorsun?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Mehmet, limonla dans et, limonla dans et!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Biz her türlü zorlukta, her türlü sıkıntıda bir şeyi haykırmışız,
bütün haksızlıklara, bütün zorbalıklara karşı bir şeyi haykırmışız, bu ses
dalga dalga Anadolu’da da yankılanmıştır. Dedik ki:
“Bu şarkı burada bitmez. Bizim bu hizmet sevdamız burada bitmez, devam edecek.”
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Vay, vay, vay, vay!
MEHMET ERDOĞAN
(Devamla) – Her şey aziz milletimiz için diyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisinin grup önerisinin aleyhinde olduğumu bildiriyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erdoğan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı arayınız.
III.
YOKLAMA
(CHP sıralarından
bir grup milletvekili ayağa kalktı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, yoklama istiyoruz.
BAŞKAN –
Milliyetçi Hareket Partisi grup önerisini oylarınıza sunacağım. Ancak, bir
yoklama talebi var, onu yerine getireceğim.
Sayın Hamzaçebi, Sayın Aslanoğlu, Sayın
Özyürek, Sayın Bayram, Sayın Susam, Sayın Köse, Sayın
Coşkuner, Sayın Öztürk,
Sayın Yazar, Sayın Arifağaoğlu, Sayın Diren, Sayın
Seyhan, Sayın Paçarız, Sayın Özkan, Sayın Ağyüz,
Sayın Ersin, Sayın Seçer, Sayın Kart, Sayın Ayhan, Sayın Soysal, Sayın Çakır,
Sayın Ünsal.
Yoklama için iki
dakika süre veriyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, toplantı yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.11
ÜÇÜNCÜ
OTURUM
Açılma
Saati: 16.21
BAŞKAN:
Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP
ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 55’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
III.-YOKLAMA
BAŞKAN - Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
İç Tüzük’ün 19’uncu maddesine göre verdiği önerinin oylamasından önce istem
üzerine yapılan yoklamada toplantı yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi elektronik
cihazla yeniden yoklama yapacağız.
Yoklama için iki
dakika süre vereceğim.
Yoklama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla yoklama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, yapılan ikinci yoklamada da toplantı yeter sayısı
bulunmadığından, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 1 Şubat 2011 Salı günü saat 15.00’te
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma
Saati: 16.25