DÖNEM: 23 CİLT: 89 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
50’nci
Birleşim
12 Ocak 2011 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A)
MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Mardin
Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında ve Mardin
Mazıdağı Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda son yıllarda yapılan çalışmalara
ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, kamuda kullanılan araçların fazlalığı ve ülke
ekonomisine getirdiği yük ile koruma hizmetlerine araç tahsislerindeki
olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması
3.- İzmir
Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnafların ve taksici esnafının sorunlarına
ilişkin gündem dışı konuşması
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, yatılı ilköğretim bölge okullarına ilişkin
açıklaması
2.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah
Ergin’in konuşmasına ilişkin açıklaması
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985)
2.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Aselsan’da görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/986)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının
önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/988)
VI.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile
Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa
Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)
3.- Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574) (S. Sayısı:
393)
4.- Türk Borçlar
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)
5.- Türk Ticaret
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 131)
VII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Gümrük Müsteşarlığı
Teftiş Kurulu Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı
Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/17297)
2.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Balâ’daki bir
taşınmazın satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17390)
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, TOKİ konutlarının
ödemelerine ve iade edilen konutlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17392)
4.- Burdur
Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Başbakanlık Müsteşarının aylık toplam
gelirine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/17442)
5.- Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, TOKİ tarafından
Manisa’da yaptırılan konutların sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve
Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17445)
6.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, yolsuzluğun önlenmesi amacıyla yapılan
çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı
Cemil Çiçek’in cevabı (7/17598)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.
İstanbul
Milletvekili Ahmet Tan, Çalışan Gazeteciler Günü’ne,
Giresun
Milletvekili Murat Özkan, FİSKOBİRLİK çalışanlarının sorunlarına,
Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi, üniversite özerkliğine,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse, Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Malatya
Milletvekili Mehmet Şahin hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının Adalet
Bakanlığının ilgi yazısı ile iadesinin talep edildiğine ilişkin Başbakanlık
tezkeresi okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma
Komisyonda bulunan dosyanın Hükûmete verildiği
bildirildi.
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 26 milletvekilinin, yaş
sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının (10/981),
Kütahya
Milletvekili Alim Işık ve 26 milletvekilinin, kamu
kurumlarında taşeron şirketler aracılığıyla istihdam edilen işçilerin
sorunlarının (10/982),
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin,
yapılması planlanan nehir tipi hidroelektrik santrallerinin çevreye olası
etkilerinin (10/983),
İstanbul
Milletvekili Bayram Ali Meral ve 23 milletvekilinin, Kardemir A.Ş.’de işçilerin
sendika değiştirmesi sebebiyle işten çıkarıldığı ve yönetimle ilgili usulsüzlük
iddialarının (10/984),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki
yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 393, 375 ve 131 sıra sayılı kanun tasarılarının
bu kısmın 4, 5 ve 6’ncı sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna
göre teselsül ettirilmesine; 393 ve 375 sıra sayılı kanun tasarılarının İç
Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin
ekli cetvellerdeki şekliyle olmasına; Genel Kurulun 14 Ocak 2011 Cuma ile 17
Ocak 2011 Pazartesi günleri de çalışması ve bu birleşimlerde kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine; 11 ve 18 Ocak
2011 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-23.00; 12, 13, 14, 17 ve 19 Ocak 2011
Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerindeki birleşimlerinde 13.00-23.00
saatleri arasında çalışmasına; 20 Ocak 2011 Perşembe günü saat 13.00’te
toplanarak 131 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına
kadar çalışmalara devam edilmesine, görüşmelerin bu birleşimde tamamlanamaması
hâlinde 21 Ocak 2011 Cuma günü saat 13.00’te toplanarak bu kanun tasarısının
görüşmelerinin tamamlanmasına kadar görüşmelere devam edilmesine; 11 ve 18 Ocak
2011 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının
görüşülmemesine; 12 ve 19 Ocak Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların
görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.
Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 28/3/1983 Tarih ve 2809
Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması
Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/589) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan
gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
3’üncü sırasında
bulunan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve
Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/883) (S. Sayısı: 568),
4’üncü sırasına
alınan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
(1/574) (S. Sayısı: 393),
5’inci sırasına
alınan, Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/674) (S. Sayısı: 375),
6’ncı sırasına
alınan, Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/487) (S. Sayısı: 131),
8’inci sırasına
alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının
Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun
(1/877) (S. Sayısı: 535),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
2’nci sırasında
bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı:
321),
7’nci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında
değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen,
Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun
Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi
Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S.
Sayısı: 474),
Görüşmeleri
tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.
12 Ocak 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
20.34’te son verildi.
|
|
Şükran Güldal MUMCU |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Bayram ÖZÇELİK |
|
Harun TÜFEKCİ |
|
Burdur |
|
Konya |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
Gülşen ORHAN |
|
|
|
Van |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
No.: 62
II.- GELEN KÂĞITLAR
12 Ocak 2011 Çarşamba
Teklifler
1.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün; Mersin İline Bağlı Taşucu Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması ve 190 Sayılı Kanun
Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/847)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.12.2010)
2.- İzmir
Milletvekili Abdurrezzak Erten'in;
İzmir İlinde Uzundere Adı ile İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/848)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.12.2010)
Rapor
1.- Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 2 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı
Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İzmir Milletvekili
Kamil Erdal Sipahi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kilis Milletvekili
Hasan Kara ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Milli
Savunma Komisyonu Raporu (2/831, 778, 824) (Dağıtma tarihi: 12.1.2011) (GÜNDEME)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 Milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının
sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985) (Başkanlığa geliş
tarihi: 09.11.2010)
2.- Siirt
Milletvekili Osman Özçelik ve 19 Milletvekilinin, Aselsan’da görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili
iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/986) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)
3.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici ve 19 Milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının
önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 Milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması
amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/988)
(Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)
12 Ocak 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van),
Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
50’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz
vereceğim.
Gündem dışı ilk söz, YİBO’larda son
dönemlerde yapılanlar ve Mardin Mazıdağı’ndaki YİBO hakkında söz isteyen Mardin
Milletvekili Cüneyt Yüksel’e aittir.
Buyurunuz Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Mardin Milletvekili Cüneyt
Yüksel’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında ve Mardin Mazıdağı Yatılı
İlköğretim Bölge Okulunda son yıllarda yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı
konuşması
CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
bugün burada, Mazıdağı Yatılı İlköğretim Bölge Okulu özelinde son yıllarda
yatılı ilköğretim bölge okullarında yapılan çalışmalarla ilgili gündem dışı söz
almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla, en kalbî duygularımla
selamlarım.
Öncelikle, tüm samimiyetimle söylemek isterim ki, bütün çocuklar
bizim için çok değerlidir. Hangi okul türüne devam ediyorsa etsin her bir çocuk
biriciktir, tektir, bizim için çok özeldir. Onlar bizim geleceğimizdir. Onlara
çağın gereklerine uygun eğitim, barınma, beslenme hizmeti sunabilme, bir bütün
olarak sağlıklı gelişimleri bizler için hayati önemi haizdir.
Esasen, son zamanlarda bu alanda gerçekleşen iyileşmelere
bakıldığında bu durumun sadece bir temenniden ibaret olmadığını, fiiliyatta da
önemli mesafeler kaydedildiğini görmekteyiz. Bunu söylerken eğitim sektöründe
bütün sorunların halledildiğini söylemiyorum. Sorunsuz olduğunu söylemenin
imkânsızlığını biliyorum. Ancak, sağduyu sahibi herkes, okulların fiziki
altyapı, insan kaynağı, barınma ve beslenme alanlarında yapılan iyileştirmeleri
görmektedir. Gittiğimiz hemen her yerde, bu alanlarda yaptığımız iyileştirmeler
vatandaşlarımız tarafından dile getirilmekte ve bu durum bizler için övünç
kaynağı oluşturmaktadır.
Eminim bu çatı altında birçok milletvekili arkadaşımız yatılı
bölge okullarının bizim İktidarımızdan önceki hâlini bilir. Elbette ki birtakım
donatılardan yoksun bu okullar, kendisinden bekleneni veremedi. Bizim
dönemimizde, 2003’ten sonra açılan yatılı bölge okullarında, belirli
standartlar aranmaya başlandı. Bu okullar bugün incelendiğinde, eski hamam
tipinin hemen hemen kalmadığı, çocuklarımızın duş
alabileceği mekânların oluşturulduğu, 80-100 kişilik koğuşların 8-10 kişinin
kaldığı odalara dönüştürüldüğü, sportif, sosyal, kültürel faaliyetlerin
yapılabildiği mekânların oluşturulduğu görülecektir. Bu yeterli mi? Tabii ki
değil ama çağımızın standartlarına ulaşmak için, sadece 2010 yılında, yatılı
ilköğretim bölge okullarına toplam 23 milyon TL’ye yakın onarım ödeneği, 16,5
milyon TL donatım ödeneği ve 4 milyon TL yakacak ödeneği verilmiştir.
Öğrencilerin dengeli ve sağlıklı beslenmeleri için, öğrenci başına günlük yemek
bedeli 1,50 TL iken 4,50 TL’ye çıkarılmıştır. 2007 yılından itibaren, temizlik,
yemekhane, mutfak, çamaşırhane, güvenlik ihtiyaçlarının etkili bir şekilde
karşılanabilmesi amacıyla hizmet satın alma yoluna gidilmiştir.
Şunun da bilinmesini isterim ki: Bu okullara ilişkin politikamız,
zorunluluk olmadıkça bu okulların açılmamasıdır. Esas olan, çocuğun, ailesinin
yanında, evinden okula, okuldan evine gidip gelebildiği okullardır. Çünkü esas
olan, çocuğun, ailesinin yanında eğitimini almasıdır. Esas olan, anne ve baba
sevgisiyle büyümesidir. Ancak, ülke coğrafyası içerisinde, gerek iklim gerek
coğrafi koşullar ve gerekse yerleşim birimlerinin dağınıklığı bazı yerlerde
buna izin vermemektedir. Öncelikle, öğrencilerin taşımalı ilköğretim kapsamına
alınarak eğitim-öğretimlerine devam etmelerine ağırlık vermekteyiz. Onun için,
içinde bulunduğumuz öğretim yılının başında, yatılı ilköğretim bölge
okullarındaki 1-5’inci sınıf öğrencilerinin büyük bir kısmını taşıma kapsamına
aldık. Zaman içerisinde demografik yapıdaki değişimler bu okullara olan
ihtiyacı da azaltacaktır. Nitekim, örneğin, Mardin
merkezde bulunan bir YİBO’yu ihtiyaç olmadığından
kapatıp kız meslek lisesine çevirdik. Beş yıllık bir perspektifte bu okulların
yarıya yakını gündüzlü okullara dönüşecek, bu okulların pansiyon bölümleri
bilhassa ortaöğretim kız öğrencilerinin hizmetine sokulacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi geçtiğimiz
günlerde Meclisimizin İnsan Hakları Alt Komisyonu Mazıdağı YİBO ile ilgili
raporu yayımladıktan hemen sonra bahse konu olan okula gittim, çocuklarımızla
beraber Mazıdağı YİBO’da bir gün geçirdim. Sorunları
yerinde görüp anında çözdük. Rapora konu olan hususlarla ilgili gerekli
inceleme ve soruşturma titizlikle gerçekleşiyor. Daha önce açığa aldığımız
ancak, maalesef mahkeme kararıyla dönen okul yöneticileri yaşanan olay üzerine
tekrar açığa alındı. Kahvaltı sistemi tamamen değiştirildi, açık büfe
uygulamasına geçildi. Dokuz ilçemizde bulunan ve 4.536 yatılı öğrencinin
bulunduğu okullarda da açık büfe uygulaması başlatıldı. Banyo sorunu çözüldü,
artık, haftanın her günü sıcak su var. Maliyetin azaltılması için okula ayrıca
güneş paneli koyulacak. Kaloriferler tadilattan geçirildi, okul artık sıcacık.
Hafta sonları servis için çalışma başlatıldı, çocukların yürüyerek eve
gitmeleri önlenecek. Kalori hesaplı öğle ve akşam yemekleri ve ara öğünler
titizlikle hazırlanıyor. Bozuk olan bulaşık makinesi yerine yenisi alındı.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki:
Sorunları anında görüp çözmek için Mardin’de YİBO Rehberlik ve Denetleme
Komisyonu kurduk; tüm yatılı okullara ziyaretler gerçekleştirdik ve ileriki
dönemlerde de bu ziyaretler devam edecektir.
Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bu ülkenin
neresinde olursa olsun, memleketin hangi okulunda olursa olsun, çocuklarımızın
mağdur edilmesinin gerekçesi ne olursa olsun asla kabul etmedik, etmeyeceğiz.
Her bir öğrencimize, her bir çocuğumuza dünya standartlarında nitelikli eğitim
ve nitelikli öğrenim hizmeti sağlayana kadar gayretimiz kararlılıkla devam
edecektir.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi tekrar saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.
Gündem dışı ikinci söz, kamu araçlarının fazlalığı ve kamu
ekonomisine getirdiği yük ile devlet tarafından sağlanan koruma hizmetlerinin
sorunları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.
Buyurunuz Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
2.- Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, kamuda kullanılan araçların fazlalığı ve ülke ekonomisine getirdiği
yük ile koruma hizmetlerine araç tahsislerindeki olumsuzluklara ilişkin gündem
dışı konuşması
M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda kullanılan araçların
fazlalığı ve ülke ekonomisine getirdiği yük ile koruma hizmetlerine araç
tahsislerindeki olumsuzluklar gibi önemli bir konuda gündem dışı söz aldım. Bu
nedenle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten bugün ülkemiz için çok önemli olduğuna inandığım bir
konuyu belirtmeden önce, bu kısa süre içinde, iki gün önce 10 Ocak’ta
kutladığımız mülki idare amirleri İdareciler Günü’nü, bu vesileyle ben de tüm
meslektaşlarımla beraber tekrar kutluyorum. Tabii, bu günü,
değerli meslektaşlarımın hangi mutlulukla, hangi huzur içinde kutladıkları da
ayrı bir konu. Ancak, o toplantıda Sayın İçişleri Bakanının, mülki idare
amirlerinin yıllardır bekledikleri emekli olduktan sonra kendilerini önemli
ölçüde etkileyecek olan ek göstergeyle ilgili herhangi bir umut vermemeleri de
sanıyorum ki bu mutlu günlerinde olumlu bir başlangıç olmamıştır.
Bu nedene bu konuyu burada bırakıp kamu araçlarıyla ilgili yaşanan
olumsuzluklara değinmek istiyorum. Sayın Maliye Bakanının bir sayın
milletvekilinin sözlü sorusuna verdiği yanıta göre, ülkemizde genel bütçeye
bağlı kurum ve kuruluşlardaki taşıt sayısının 2003 yılında 86.837 adet olduğu
bildiriliyor. 2010 yılında ise bu sayı 87.171. 2009 yılında, bunlara ek olarak
mahallî idarelerde 58.454, KİT’lerde de 10 binin üzerinde taşıtın bulunduğu
resmî belge olarak Sayın Bakan tarafından açıklandı. Tabii bu sayı, bugün
itibarıyla toplam 156.388’e ulaşmış. Bu araçların kiralama suretiyle kamu
kurumlarından alınan miktarları da dâhil edecek olursak varın geri kalan sayıyı
siz hesaplayın.
Tabii, bu araç sayısında acaba diğer ülkelerde durum nedir
diye karşılaştırdığımızda, mesela 127 milyon nüfuslu Japonya’da bu araç sayısı
10 bin civarında, fert başına düşen millî gelir de Japonya’da 35 bin dolar; 82
milyon nüfuslu Almanya’da bu miktar 15 bin ve burada da yine fert başına düşen
millî gelir 35 binin üzerinde, 60 milyon nüfuslu İngiltere’de ise bu sayı 12
bin. Yine akaryakıt giderleriyle ilgili
verdiği yanıta göre 2009 yılında hemen hemen 1 milyar
184 milyon gibi bir harcamada bulunulmuş.
Bu araçlarla ilgili konuyu böyle değerlendirdikten sonra önemli
bir konuyu da, kamuda Koruma Hizmetleri Yönetmeliği gereğince araç, şoför ve
koruma polisi görevlendirilen diğer kamu görevlileriyle ilgili bir iki konuyu
bilgilerinize sunmak istiyorum.
Bu konuda Başbakanlıkta çıkarılan Yönetmelik’in
ilgili maddesine göre görevden ayrıldıktan sonra taleplerine bakılmaksızın
kaydıhayat şartıyla yaklaşık olarak otuz adet görevde görev yapan kişilere
şoför, araç, polis ve akaryakıtının da ayda 175 litre… Dikkatinizi çekmek
istiyorum, araçların akaryakıt giderleri de devlet tarafından karşılanıyor. Kim
bunlar? Bunlar Başbakanlık Müsteşarlığını yapan, Adalet
Bakanlığı Müsteşarlığını yapan, İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığını yapan, MİT
Müsteşarlığı yapan, Emniyet Genel Müdürlüğü yapan ve Tevkif Evleri Genel
Müdürlüğü yapan görevlilerin yanında yine olağanüstü hâl süresinde buralarda
görev yapan olağanüstü hâl valileri, olağanüstü hâl bölgesinde hasbelkader altı
ay dahi olsa görev yapan değerli mülki idare amiri, vali arkadaşlarımız,
buradaki bu görevlerinden dolayı bu Yönetmelik gereğince özel koruma kararları
aldıkları zaman, değerli milletvekilleri, bunlar başka göreve de gitseler ve
emekli dahi olsalar, yaşam boyunca, hayatları boyunca aynı şekilde kamunun
sağladığı araç, sağladığı şoför ve koruma görevlisi tarafından hâlen korunmaya
devam ediliyor. Bu bir ayrıcalık değil mi? Bu bir imtiyaz değil mi?
Tabii, bu konunun detaylarına indiğim zaman sizler de hayretle
karşılayacaksınız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
M. NURİ YAMAN (Devamla) – Şu anda bu yüce Meclisin çatısı
altında bulunup bu görevlerden gelen, yine daha önceki dönemlerde
milletvekilliği yapmış ve şu anda emekliliğini yaşayan, yine saydığım bir sürü
görevlerde bu özel koruma kararını alıp ve bana göre de ihtiyacı olmayan
yüzlerce bu görevlerden ayrılıp da özel koruma kararı alanlara devlet böyle bir
imtiyaz tanımıştır. Buradan sayın yetkililere söylüyorum: Lütfen, o Yönetmelik,
olağanüstü hal dönemlerinde sıkıyönetim ve Terörle Mücadele Yasası kapsamında
çıkarılan bir yasadır, buna dayalı bir yönetmelikle bu kadar kamunun mallarını,
bu kadar kamunun harcamalarını bu şekilde israf etmek, deyim yerindeyse
günahtır, yazıktır ve gerçekten bu ödenen paralarda tüyü bitmemiş yetimin
parası olduğunu düşünerek bir daha gözden geçirmenizi diliyor, yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.
Gündem dışı üçüncü söz, esnafların ve taksici esnafının sorunları
hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.
Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)
3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali
Susam’ın, esnafların ve taksici esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı
konuşması
MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bugün, esnaflarımızın ve taksici esnafın sorunlarıyla ilgili
zamanımın yettiği süre içerisinde bazı sorunların altını çizmek istiyorum.
Dün haberlerde izlemişsinizdir, akşam haberlerinde; bir PTT
şubesini soyan soyguncuya güvenlik görevlisi müdahale edememesine rağmen, bir
bisiklet tamircisi, Yılmaz Yılmaztürk, kendisine
silah doğrultulmasına rağmen motosikletine atlayıp arkasından giderek o
soyguncuyu yakalamış.
Bir bisiklet tamircisinin soyguncu peşinden koşmasının altında
yatan neden nedir diye hiç düşündünüz mü? O esnaf kendisini bulunduğu bölgenin
sorumlusu, görevlisi, kamu düzeninin bir parçası ve sosyal hayatın vazgeçilmez
bir unsuru olarak görür. Esnaf ve sanatkârın bu anlamıyla böyle önemli bir
görevi vardır. Hayati tehlikeyi göze alarak silahlı bir kişinin arkasından
giderek onu entegre etmeye çalışmak Türkiye’deki
esnafın önemini göstermesi açısından çok önemlidir arkadaşlar.
Ama sekiz yıllık iktidarınız süresi içerisinde esnaf ve sanatkârın
bu özelliklerini dikkate almadan, onları yok farz ederek uyguladığınız ekonomik
politikalar sonucunda, esnaf ve sanatkârın, her geçen gün, bulunduğu
sokaklardan iş yerlerini kapatarak ayrılması noktasına gelebileceği uygulamalar
yapılmaktadır.
Bu nedenle de son uygulamalarda da buna yeni katmerler
eklemektedir. Tütün ve Alkol Piyasası Kurumunun yapmış olduğu yönetmelik
değişikliği hem bakkal esnafını hem de ana yollar üzerindeki çeşitli restoran,
lokanta ve işletmecilerin ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasını gerektiren
bir noktaya getirmiştir.
Değerli arkadaşlarım, esnafı yaşatın. Yaşatın ki bu toplumun
birçok sosyal sorununu çözme noktasında bu toplum en önemli sorun olan
işsizliğin önüne geçebilsin. Girişimci ve devlete yük olmadan iş yerini idare
eden bu kesimlere sahip çıkmak herkesin görevi olmalıdır, başta bu Parlamentoda
milletvekilliği yapanların.
Yine, bir ikinci olaya değinmek istiyorum: 3 Ocak tarihinde bir
taksicimiz öldürüldü; oğluna “Gece tehlikeli olur, ben gideyim.” diyen ve 3
kuruş için taksisine aldığı kişi tarafından üç kurşunla öldürülen taksici.
Yarın taksiciler İstanbul’da kontak kapatacaklar. O kapattıkları kontakla Hükûmete şunu söyleyecekler: Bizim can güvenliğimizi
sağlayın. Bu çok zor değil ey Hükûmet. “Bize, güvenlikli
bir araç almamızı ve bu aracı alırken özel tüketim vergisini kaldırmayı
sağlarsanız, biz, müşteriyle temas etmeyecek ve can güvenliğimizi
sağlayabilecek yeni araçlar alırız.” diyecekler. Bunu taksiciye sağlamak çok
zor mu?
Türkiye’de ulaşım sektörünü götürenler taksiciler, kamyoncular,
kamyonetçiler, minibüsçüler, servisçiler, Türkiye'nin kendi tercih ettiği
ulaştırma sektöründe kara yolu ağının bir parçası olarak, yıllardır bu sektörde
ciddi bir güç olmuşlardır. Bu kesimlerin şu an birinci sorunu akaryakıttır.
Türkiye, en pahalı akaryakıtı kullanan şoför, taksici, kamyoncuyla karşı
karşıyadır. Bu insanlar işlerini devam ettirebilmek için, kamyoncular, 10
numaralı yağı kullanarak mazot kullanamamakta; taksici esnafı, zam yapmamak
için, artan benzin fiyatlarına karşın, kırk tane takla atmaktadır.
Bu kesimin sorunlarına değinmek hepimizin görevidir ama değinmek
yerine, bunların çok güçlü kuruluşları olan Türkiye Şoförler Federasyonunun
yöneticilerini karşına alıp, ey taşımacı esnafının değerli temsilcileri, sizin
dertleriniz nedir diye sorsanız… Çok fazla da talepleri yok.
Şimdi, yeni bir yönetmelik yayımlandı Ulaştırma Bakanlığı
tarafından, Y1 belgeleri yerine D4 belgeleri çıktı. Taşıma kooperatiflerinin
ciddi şekilde öz mal sorunuyla karşı karşıya kalıp yıllardır güçlü taşıma
kooperatiflerinin küçülmelerine, giderek bu sektörden yok olmalarına neden
olabilecek bir yönetmelik çıkardınız. Bu, çok ciddi bir sıkıntı yaratacaktır.
Bu noktada Ulaştırma Bakanlığını uyarıyorum: D4 belgesiyle ilgili olarak,
hızla, Konfederasyonunun ve Federasyonunun söylediklerine dikkat etmek durumundadırlar.
İkinci konu: Yine, aynı şekilde, bu kesimin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Yine, ulaştırma sektörünün bu konuda
başka sorunları da vardır. Bu sorunların birisi de Ulaştırma Koordinasyon
Kurulunda temsil edilmeleri ve oy haklarının sağlanmasıdır. Yani, özetle
–zamanım kısıtlı olduğu için söylüyorum- şudur: Şoförlük, ulaşım sektörü
Türkiye'nin çok önemli bir sektörüdür. Türkiye bu sektörü tercih etmiştir, kara
yolu taşımacılığını. Bu sektörün ciddi sorunları vardır, bu sorunların
çözümünde de meslek odalarını ve bu odaların temsilcilerini muhatap almaları
konusunda iktidarı bir kez daha uyarıyorum. Hem akaryakıtta hem yedek parçada
hem de idari sorunlarını çözme konusunda bu kesimlere el uzatmak hepimizin
görevidir.
Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, şoför esnafının bu
konuda vermiş olduğu şehitleri bir kez daha saygıyla, rahmetle anıyor, yarınki
eylemde kendilerinin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha belirtiyorum.
Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.
Sayın Köse, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Efendim, 60’a göre katkı vereceğim.
BAŞKAN – Buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Adıyaman Milletvekili Şevket
Köse’nin, yatılı ilköğretim bölge okullarına ilişkin açıklaması
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Mardin Milletvekilimiz Sayın Cüneyt Yüksel YİBO’larla
ilgili konuyu gündeme getirdi, kendilerine çok teşekkür ediyorum. Ancak, şu an YİBO’lar eğitim sistemimizin kanayan bir yarasıdır.
Örneğin, Adıyaman YİBO konusunda mağduriyet yaşayan illerin başında
gelmektedir. Çelikhan ilçemizde bir YİBO vardı ama artık yok çünkü yıkıldı. Bu YİBO’da 350’nin üzerinde öğrenci, 40’a yakın öğretmen görev
yapıyordu. Hem eğitim hem ekonomik açıdan bu denli önemli okulun yerine yenisi
yapılmadı. Çelikhan ve Adıyaman’ın bu mağduriyeti mutlaka giderilmelidir.
Sayın Millî Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum: Hem Adıyaman hem
de ülkemizin tümünde YİBO’larla ilgili kapsamlı bir
düzenleme mutlaka yapılmalıdır.
Yine, yakın zamanda YİBO’larda
yüreğimizi sızlatan olaylar yaşadık. Üstü kapatılan olayları burada söylemek
istemiyorum ama YİBO’ların artık, tecavüzlerle,
yıkımlarla ve kötülüklerle anılmamasını diliyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.
Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır,
önergeleri ayrı ayrı okutacağım.
İkinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden
fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak
Dergisi’nde yer alacaktır.
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA
SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir ve 22 milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Ülkemizin sosyoekonomik tablosu içerisinde sayıları her geçen gün
artan özel güvenlik elemanlarının sorunları da giderek artmaktadır. Çalışma
koşullarından özlük haklarına kadar geniş bir çerçevede görülen bu sorunların
araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün
104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif
ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Şenol Bal (İzmir)
3) Ahmet Bukan (Çankırı)
4) Yılmaz Tankut (Adana)
5) Akif Akkuş (Mersin)
6) D. Ali Torlak (İstanbul)
7) Beytullah
Asil (Eskişehir)
8) Kürşat Atılgan (Adana)
9) Mümin İnan (Niğde)
10) Zeki Ertugay (Erzurum)
11) Ahmet Kenan Tanrıkulu (İzmir)
12) Kamil Erdal Sipahi (İzmir)
13) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
14) Mehmet Şandır (Mersin)
15) Mustafa Enöz (Manisa)
16) Mehmet Akif Paksoy (Kahramanmaraş)
17) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
18) Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu)
19) Murat Özkan (Giresun)
20) Ali Uzunırmak (Aydın)
21) Hasan Çalış (Karaman)
22) Ümit Şafak (İstanbul)
23) Osman Ertuğrul (Aksaray)
Gerekçe
Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun 10 Haziran 2004'te kabul
edilip, 26 Haziran 2004'te resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu
yasa ile devletin kolluk hizmetlerine dair kolluk kuvvetlerinin bulunmadığı
yerlerde bir tür yetkilendirme ile güvenlik hizmetlerinin özel sektör
tarafından yerine getirilmesi ifade edilmiştir.
Bu kanunun kabul edildiği tarihten itibaren 930 bin kişi sınava
girmiş; 632 bin kişi başarılı olmuş; 554 bin kişi sertifika almış; 351 bin kişi
kimlik almış ve şu anda polis ve jandarma bölgesinde fiilen çalışan 197 bin 498
kişi bulunmaktadır. Özel Güvenlik alanında eğitim veren kurum sayısı ise
684'tür.
Özel güvenlik görevlileri görüldüğü gibi oldukça geniş bir kesimi
ifade etmektedir. Bugün Emniyet Teşkilatımızın mevcudu 200 bini geçmiştir.
Dolayısıyla bu özel güvenlik görevlilerine, özel güvenlik görevlilerinin
alanlarının ve sayılarının genişlemesiyle birlikte polis ve jandarma
teşkilatlarımız kendi asli görevlerini yapabilecekleri için gereken önem ve
hassasiyet gösterilmelidir.
Gerçekten özel güvenlik teşkilatları devletin kolluk kuvvetlerine
oldukça faydalı olmuştur. Uzun süre Emniyet Teşkilatının farklı kademelerinde
görev yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki, polis kendi asli görevi olmayan
pek çok alanda istihdam edilmektedir.
Dünyanın birçok yerinde polisin nokta beklediği yerler özel
güvenlik görevlilerine bırakılmıştır. Gerekli düzenlemelerle birlikte özel
güvenlik görevlilerinin bu alanlarda istihdam edilmesi faydalı olacaktır.
Özel güvenlik görevlileri ile ilgili olarak önemli bir nokta
şudur: Bu görevlilerin son derece iyi eğitilmeleri gerekmektedir. Polis ve
jandarma teşkilatlarımızın aldıkları eğitimin bu alana da yansıtılması
gerekmektedir. Özel güvenlik görevlileri jandarma alanındaysa jandarmanın,
polis alanındaysa polisin yetkilerini taşımaktadırlar. Dolayısıyla polis ve
jandarma nasıl eğitiliyorsa bu insanlar da öyle eğitilmelidir. Ancak burada çok
ciddi sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.
Örneğin, özel güvenlik eğitimi veren kurslar ne yazık ki bugün
sürücü ehliyeti veren kurslar gibi olmuştur. Alanında tam anlamıyla
yetiştirmeden insanlara sertifika veriliyor; o işi yapabilmeleri için ehil
birer insan olarak ilan ediliyorlar. Eğitimler kâğıt üstünde veriliyor. Bu
eğitim kurumlan maalesef kamu yaran için değil, tamamen kâr amaçlı
kuruluşlardır. Bu kuruluşlarda özel güvelik eğitimleri layıkıyla yerine
getirilememektedir.
Özel güvenlik görevlilerimizin özlük haklan da mutlaka yeni bir
düzenlemeye tabi tutulmalıdır. Özel Güvenlik Görevlilerine Dair Kanun 2004
yılında kabul edilmiştir. Ancak aradan daha henüz 5 sene geçmişken yeni bir
düzenleme gereği ortaya çıkmıştır. Özel güvenlik görevlilerimizin özlük
haklarına dair çok acil tedbirler yerine getirilmelidir. Bu insanlar, çok zor şartlarda,
asgari ücretle çalışıyorlar. Ayda 550 TL verilen bir kişinin güvenliği
sağlaması mümkün değildir.
Özlük hakları bağlamında bir diğer önemli nokta ise özel güvenlik
görevlilerinin çalışma saatleri ile ilgilidir. 8 saat yerine 12 saat
çalıştırılmaktadırlar. 12 saat içerisinde fizik güçlerinde de ciddi bir aşınma
oluyor. Yani görevlerini tam anlamıyla yerine getiremeyebilecekleri bir fiziki
yapıya geliyorlar. Öte yandan, fazla mesailerinin karşılığını da
alamamaktadırlar. Yine kıdem tazminatı konusunda da özel güvenlik
mensuplarımızın ciddi sorunları vardır. Bir diğer sorun da özel güvenlik
mensuplarının mesleki kariyerlerinde yükselme olanaklarının olmamasıdır. Bu
konuda yapılacak düzenlemeler de özel güvenlik mensuplarının mesleki
bağlılıklarını arttıracaktır.
Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi özel güvenlik teşkilatı
mensupları mesleklerine başvurduktan andan itibaren çok ciddi sorunlarla karşı
karşıya kalmaktadırlar. Bütün bu sorunların çözülebilmesi için önlemlerin
araştırılarak tespit edilmesi gerekmektedir.
2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Aselsan’da
görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/986) (x)
Türkiye
Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
ASELSAN'da görev yapan mühendislerin şüpheli ölümlerinin
aydınlatılması amacı ile, Anayasanın 98'inci, TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırmasını arz
ederiz.
1) Osman Özçelik (Siirt)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
12) M. Nuri Yaman (Muş)
13) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
14) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe
Özeti
7 Ağustos 2006 tarihinde üç gündür kendisinden haber alınamayan,
ASELSAN'da çalışan makine mühendisi Hüseyin Başbilen'in
otomobili, Ankara Pursaklar Ayancık yolu üzerinde
bulundu. Başbilen, şoför koltuğunda kanlar içinde
yatıyordu. 30 yaşındaki elektrik mühendisi Hüseyin Başbilen
çoktan ölmüştü. Arabanın ön sağ koltuğunda, genç mühendisin yazdığı intihar
mektubu ve alyansı bulundu. Otomobilin içinde, yerde, ucu kanlı ve üç
santimetre açık olan falçata vardı. Jandarmanın
tutanağına göre; maktulün sol bileği iki santimetre, boynunun sol tarafında iki
santimetre falçatayla kesilmişti. Ölüm sebebi olarak
kan kaybı gösteriliyordu. Jandarma, otomobilin içinde yaptığı aramada Başbilen'in çantasını da buldu. Soruşturma kapsamında elde
edilen bilgilere göre çantada, Başbilen'in üzerinde
çalıştığı milli tank projesiyle ilgili sunumların olması gerekiyordu. Ama bu
dosyalar bulunamadı.
ASELSAN'ı sarsan ikinci haber, 17 Ocak 2007'de geldi. Bu kez
intihar eden Halim Ünsem Ünal'dı. ASELSAN'da bir süre çalıştıktan sonra görevinden
ayrılan Ünal'ın cesedi, Ankara'da Eymür Gölü
kenarında bulundu. Otopsi raporuna göre Ünal, kafasına sıkılan tek kurşunla
ölmüştü. Bu vaka da savcılık dosyasına “intihar” olarak geçti. Ünal öldüğü gün,
savunma sanayi ile ilgili bir seminere katılacaktı.
Ünal'ın ölümünden dokuz gün sonra yeni bir intihar vakası polise
bildirildi. İntihar eden yine ASELSAN mühendislerinden biriydi. ODTÜ mezunu
Elektrik Mühendisi Evrim Yançeken, 26 Ocak 2007'de,
Ankara Batıkent'te oturduğu binanın arkasında ölü bulundu. Olay yeri
incelemelerine göre; 26 yaşındaki Yançeken, oturduğu
apartmanın yedinci katından atlamıştı. Yançeken'den
geriye bir intihar mektubu kaldı. Mektubunda, "Artık dayanamıyorum.
Psikolojim çok bozuldu. İntiharımdan kimse sorumlu değil" yazmıştı. Onun da
dosyası 'normal intihar' ibaresiyle kapatıldı.
ASELSAN'ın Komuta Kontrol ye Haberleşme Yazılım Mühendisliği'nin
uçak komuta kontrol merkezi bölümünde başarılı işlere imza atan Hacettepeli
genç mühendis Burhaneddin Volkan'ın, 3 arkadaşının
şüpheli şekilde hayatlarını kaybetmesinin ardından kurumdan ayrıldığı ve yedek
subay olarak vatani görevini yapmak üzere gittiği Ankara'daki birliğinde
hayatını kaybettiği öğrenildi. 2005'TE ASELSAN'da çalışmaya başladı. Hacettepe
Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra ASELSAN'a
mühendis olarak giren ve burada uçak komuta kontrol merkezi bölümünde çalışan 8
mühendisten biri olan Volkan, kurum bünyesindeki 3 mühendisin şüpheli şekilde
hayatını kaybetmesi üzerine endişeye kapılarak kurumdan ayrıldı. Yedek subay
olarak askere alınan Burhaneddin Volkan, önce Tuzla
Piyade Okulu, ardından Ankara Kızılay'daki Bando Okullar Komutanlığı'ndaki
birliğine gönderildi. Mühendis Burhaneddin Volkan,
asteğmen rütbesi ile gittiği birliğinde nöbet esnasında şüpheli bir şekilde
hayatını kaybetti.
3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim
Binici ve 19 milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının önündeki engellerin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
GAP'ın bitirilmesinin önündeki engellerin tespiti, bugüne kadar
aktarılan kaynakların şeffaflığının ve halkın sosyo-ekonomik
yapısına etkisinin açığa çıkarılması, gerekli olan kaynakların siyasal
iktidarların istismarına yol açmayacak şekilde belirlenmesi için, Anayasanın
98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını
arz ve talep ederiz.
1) İbrahim Binici (Şanlıurfa)
2) Selahattin Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) M. Nuri Yaman (Muş)
12) Mehmet Nezir Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin Halis (Tunceli)
Gerekçe: 1970'li yıllarda sulama ve hidroelektrik amaçlı olarak
Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki projelerle oluşturulan GAP, 1980 sonrasında
sosyo-ekonomik bir bölgesel programa
dönüştürülmüştür. Sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel yapı,
ormancılık, eğitim ve sağlık alanlarında çok yönlü bir kalkınma projesine
dönüştürülen GAP, bölgesel kalkınma alanında kapsamlı ve örnek bir proje olma
özelliğini taşımaktadır. Toplam maliyeti 32 milyar dolar olarak planlanan bu
proje bütünüyle hayat bulduğunda Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı
Mezopotamya ovalarında yer alan Mardin, Şırnak, Adıyaman, Batman, Diyarbakır,
Kilis, Siirt, Gaziantep ve Şanlıurfa kentlerinde ciddi bir sosyo-ekonomik
kalkınma düzeyi yaratacaktır. 22 baraj 19 hidroelektrik santrali ve 1 milyon
820 bin hektar alanda sulamayı öngören proje, gelinen nokta itibariyle ancak
belli boyutlarıyla bitirilebilmiştir. Ancak bölgede yaşayan halkın doğrudan sosyo-ekonomik yaşam kalitesine etki edecek projelerde
halen belli bir gelişme kaydedilememiş, gelen hükümetler ise özellikle, bölgeye
en büyük katkıyı sunacak olan sulama projelerine karşı kayıtsız kalmışlardır.
Türkiye'nin en yoksul ve işsizlik oranlarının en yüksek olduğu
iller olan GAP illeri için GAP projesi tam bir umut kapısı haline gelmiş ancak
hükümetler tarafından bu umut sürekli oya dönüştürülmeye çalışılarak istismar
edilmiştir. GAP' ta belli projelere aktarılan kamu yatırımları her dönem
hedeflenenin çok altında kalmış, ancak halkın sosyo-ekonomik
yapısını doğrudan etkilemeyen bir alan olan enerji projelerine büyük bütçeler
ayrılmış ve bu enerji projelerinin tamamına yakını bitirilmiş, buradan üretilen
enerji ise büyük oranda batı illerinde kullanılmıştır.
Bakanlık verilerine göre, GAP Eylem Planı çerçevesinde sulanması
öngörülen 1 milyon 60 bin hektar alanın sadece % 28’inin sulamaya açıldığı,
enerji projelerinin ise % 75’inin bitirildiği ve aktif halde olduğu
anlaşılmaktadır. Buna karşın tarım projelerinin ise % 25’inin ancak
tamamlandığı görülmektedir.
GAP kapsamında yer alan bir çok proje
başlığında sadece madencilik ve imalat yatırımları tamamlanmıştır. Bu iki
alanın toplam yatırım maliyetleri içindeki payı ise sadece %1’dir. GAP ın 2010 yılı fiyatlarıyla toplam maliyeti 39 milyar 186
milyon 738 bin liradır. Ancak 2010 aktarımıyla beraber geriye kalan stok, yani
projenin bitirilmesi için gerekli olan rakam 24 milyar 161 milyon 776 bin
liradır. Bu rakamlara göre GAP'ın toplam maliyeti göz önüne alındığında kaynak
aktarım oranı % 39’dur. Projenin % 61'lik kaynak ihtiyacı halen
karşılanmamıştır.
GAP illeri ve çevre illerin ekonomik düzeyi herkesçe malumdur.
Bölge illeri reel olarak % 50'leri aşan bir işsizlikle yüz yüze olup,
yoksulluğun da en yüksek ve yakıcı hissedildiği bir bölgeyi oluşturmaktadır.
Yine 2003 yılında yapılan ve 81 ilin gelişmişlik endeksini ölçen araştırmalara
göre bölge illeri en alt sıralarda bulunmaktadır. Bu endekse göre Şırnak 78, Mardin
72, Batman 70, Siirt 73, Diyarbakır 63 ve Adıyaman ise 65'inci sırada
bulunmaktadır.
Bugüne kadarki bütün hükümetlerin vaatleri gibi, Başbakanın 3
milyon 800 bin istihdam sözü de havada kalmış, bu konuda hükümetin
politikalarının sonuçlarına ilişkin bir araştırma da yapılmamaktadır. Hükümetin
gerçekleştiğini iddia ettiği yatırımların somut bir karşılığı halkın yaşam
standartlarına yansımamaktadır.
2008 yılında ilan edilen GAP Eylem Planı çerçevesinde bölgeye
aktarılan kaynaklara ilişkin bir şeffaflıkta olmadığı gibi, emekçilerin
maaşlarından kesilerek oluşturulan işsizlik fonundan aktarılan bu ödenekler,
GAP'ın gelecek yıllarda yine kaynak sorunlarıyla karşı karşıya geleceğinin
işaretlerini oluşturmaktadır.
Bütün hükümetler tarafından, bölge halkına adeta şantaj
yaparcasına oy isteme projesine dönüştürülen GAP, artık bütün ayrıntılarıyla
anlaşılmalı, yapılan aktarımların şeffaflığı için gerekli çalışmalar yapılmalı,
bugüne kadar var olan gelişmeler saptanmalı ve bitirilmesinin önündeki bütün
engeller tespit edilmelidir. Bunun için bir Meclis Araştırma Komisyonu'nun
oluşturulması gerekmektedir.
4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın
ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergesi (10/988)
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
12 Eylül 1980 askerî darbesi ardından Cemil Kırbayır,
13 Eylül 1980 tarihinde Ardahan'ın Göle ilçesinde gözaltına alınmıştır. Göle'de
bir süre tutulduktan sonra 17 genç arkadaşı ile birlikte Kars'a götürülmüş, 8
Ekim 1980 tarihinde kendisine yapılan işkence sonucu hayatını kaybetmiş, ardından
bedeni kaybedilerek ailesine kaçtığı haberi verilmiştir. Cemil Kırbayır ve arkadaşlarının gözaltında tutulduğu Kars Dede
Korkut Eğitim Enstitüsünde olağanüstü güvenlik önlemleri alındığı ve
tutukluların kaçmasının imkânsız olduğu bilinmektedir.
Ailesi tarafından teslim edildikten sonra en son 7 Ekim 1980
tarihinde Abisi Mikail Kırbayır Kars Dede Korkut
Eğitim Enstitüsünde gözaltında tutulan kardeşi Cemil Kırbayır'a
elbise ve harçlık bırakmış ve Cemil Kırbayır
tarafından kendisine gönderilen notu almıştır.
8 Ekim günü Cemil Kırbayır ve kendisiyle
birlikte gözaltına alınan arkadaşları sorgulanmıştır. Cemil Kırbayır
sorgu esnasında işkenceye maruz kalarak hayatını kaybetmiştir. 9 Ekim günü Kars
Dede Korkut Eğitim Enstitüsüne abisi Mikail Kırbayır’a
kardeşinin kaçtığını söylenmesine rağmen mahkûm zimmet defterine baktığında 4
kişinin o gün sorguya gittiğini 3 kişinin getirilip imza karşılığı teslim
edildiğini, kardeşinin isminin karşısında kırmızı kalemle
"getirilmedi" ibaresini görmüştür.
Bundan sadece 5 gün sonra Cemil Kırbayır'ın
ailesine gelen 14 Ekim 1980 tarihli gizli ibareli bir yazıyla Mikail Kırbayır'ın Göle dışına sürgün edildiği ifadesi yer
almaktadır.
İnsanlık suçu işleyen dönemin kamu görevlileri işkence ederek
öldürdükleri Cemil Kırbayır'ın cinayetini örtbas etme
yolunu seçmişlerdir. Bu nedenle gözaltında öldürülen Cemil Kırbayır'ın
gözaltında kaçtığını ileri sürülmüş ve 9 Ekim 1980 tarihinden başlayarak 1988
yılına kadar evi sürekli kolluk kuvvetlerince aranmıştır.
Tam 30 yıldır kendi elleriyle oğlunu kolluk kuvvetlerine teslim
eden 103 yaşındaki Berfo Ana oğlu bir gün döner diye
evinin kapısını açık tutmakta, oğlu geldiğinde evini tanıyamaz diye evini tamir
ettirmemektedir. Berfo Ana 30 yıldır bir annenin
yaşayabileceği en büyük dram ve tramvayı yaşamaktadır. Her ne kadar Berfo Ana oğlunun öldüğünü kabullenmiyor, oğlunun yaşıyor
olma ümidini halen daha içinde canlı tutuyorsa da: Cemil Kırbayır'la
birlikte işkenceye-sorguya alınan tanıkların ifadelerinde Cemil Kırbayır'ın işkence sonucu hayatını kaybettiği gerçeği dile
getirilmektedir. Berfo Ana ölmeden bu gerçeğin bütün
yönleriyle ortaya çıkarılması, naaşının gömüldüğü
yerin bulunması Berfo Ananın yaşadığı dramın son
bulmasını sağlayacaktır.
12 Eylül mağdurlarından sadece bir tanesi olan Cemil Kırbayır annesi Berfo Ananın
yaşadığı dramın son bulması ve mağduriyetinin giderilmesi amacıyla Anayasanın
98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir
Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim.
03.11.2010
1) Ensar Öğüt (Ardahan)
2) Akif Ekici (Gaziantep)
3) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
4) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
5) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
6) Tekin Bingöl (Ankara)
7) Nevingaye Erbatur
(Adana)
8) Şevket Köse (Adıyaman)
9) Hüsnü Çöllü (Antalya)
10) Tayfur Süner (Antalya)
11) Çetin Soysal (İstanbul)
12) Abdulaziz Yazar (Hatay)
13) Zekeriya Akıncı (Ankara)
14) Harun Öztürk (İzmir)
15) Fehmi Murat Sönmez (Eskişehir)
16) Ali İhsan Köktürk (Zonguldak)
17) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
18) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
19) Eşref Karaibrahim (Giresun)
20) Hulusi Güvel (Adana)
21) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
22) Atila Emek (Antalya)
23) Kemal Demirel (Bursa)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
26) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp
açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde
yapılacaktır.
Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 13.42
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.55
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.
Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler”
kısmına geçiyoruz.
1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI
VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2’nci sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm;
Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları raporlarının görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları
(1/883) (S. Sayısı: 568)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3’üncü sırada yer alan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve
Adalet Komisyonu Raporu‘nun görüşmelerine
başlayacağız.
3.- Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574) (S. Sayısı: 393) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu, 393 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına
Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkanım.
Değerli arkadaşlar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında, dün ve bugün Mecliste, zannediyorum tüm milletvekili
arkadaşlarımızın da takdirle karşıladığı, güzel bir uzlaşma içerisinde geçen
oturumlar oluyor diye düşünüyorum. Zira değerli arkadaşlar, dün burada yaklaşık
iki buçuk üç saat içerisinde bir temel kanun olan, çok önemli bir kanun olan
Borçlar Kanunu’nu Meclis kabul etti, tüm grupların katkısıyla, uzlaşmasıyla.
Bugün de Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nı görüşeceğiz. Gruplar olarak,
tabii bu tasarının Komisyon aşamalarında tüm siyasi partiler katkılarını
vermişlerdi, biz de ciddi anlamda katkılar verdik.
Değerli arkadaşlar, doksan yıla yaklaşan yani seksen yılı aşkın
bir birikimin sonucu bu kanunlar değişiyor. Yani gerek Borçlar Kanunu’nun
gerekse şu anki yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun
ilk kabul ediliş tarihlerine baktığımız zaman 1920’li yılları göreceğiz. Yani o
yıllardan bu yana yaklaşık seksen yılın, seksen beş yılın geçtiğini görüyoruz.
Çok ciddi bir hukuk birikimi de tabii bu süre içerisinde oluştu. Tabii günlük
ihtiyaçlar, yaşam koşulları, sosyal yaşam, ekonomik yaşam, bunların her biri
yeni ihtiyaçları da doğurdu, yeni kurumları getirdi. Aslında belki uygulamada
kanunda yer almayan çok sayıda kurumu, uygulamayı fiilen biz hayata geçirdik,
yani mahkemelerde bunlar zaten uygulanıyor. Kanun metni olmamakla beraber
bunlar birçok davada, birçok kurum olarak hayata geçiyor. İşte bunlar yeni
kanunla, yaklaşık seksen yıl sonra, o birikimi de içine katarak, o birikimi
dışlamadan, yeniden düzenlenmek üzere Mecliste, çok uzun bir hazırlık süresinin
sonunda Genel Kurula geldi.
Değerli arkadaşlar, az önce belirttiğim gibi, biz Komisyonda diğer
siyasi partilerle birlikte katkı vermeye çalıştık, eleştirdiğimiz konular oldu.
O eleştirdiğimiz veya öneri getirdiğimiz hükümlerle ilgili olarak Komisyonda,
iktidar partisi milletvekilleri de bunlara katıldılar zaman zaman
ama, ortak akılla doğruyu bulmaya çalıştık.
Zannediyorum temel kanun olarak yaklaşık dört yüz elli maddeyi aşkın bir kanun.
İçinde belki bizim itiraz ettiğimiz, karşı çıktığımız hükümler yok mu? Var,
diğer siyasi partilerin de karşı çıkmış olduğu hükümler vardır ama bir yerde
Komisyonda da uzlaşmaya çalışmıştık diye düşünüyorum. İtiraz ettiğimiz
noktalardaki haklarımız saklı, onu zaten muhalefet şerhimizde de belirttik,
burada da belirteceğiz ama Komisyonda verdiğimiz katkıyı bu uzlaşma içerisinde
Mecliste de vermeye çalışıyoruz değerli arkadaşlar.
Şimdi, ben kanuna baktığımda şunu görüyorum: Az önce bahsettim, bu
kanunun içinde yeni kurumlar var, önemli kurumlar var, önemli hükümler var.
Yani yarısına yakını, yaklaşık yüzde 40’ı kanunun, değerli arkadaşlar, belirttiğim
gibi, yeni düzenlemeler. Onun dışındaki düzenlemeler, mevcut olan yani
uygulamadaki Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun sadeleştirilmiş,
arılaştırılmış hâli. Yani metin daha önce okuduğumuzda pek anlaşılmıyordu, yani
yarıdan fazlası. Aslında var olan kurumları, var olan hükümleri dilini
sadeleştirerek bu kanuna getirmişiz, öyle görmemiz gerekir. Ama bu -yüzde 40’ı
yeni diyelim- düzenlemeler içerisinde gerçekten de uygulamada önemli olarak
görülecek kurumlar var.
Şimdi, baktığımda, özet olarak geçeceğim çünkü çok ayrıntılı, tek tek bunları anlatmam tabii mümkün değil ama şunu
söyleyebilirim: Temelde asliye hukuk-sulh hukuk ayrımı bu kanunda devam ediyor
yani daha önce mevcut uygulamamızda bu vardı zaten. Gerçi burada sulh hukuk
mahkemelerini biraz daha uzmanlaştırıyor kanun, onlara biraz daha farklı
görevler yüklüyor ama bu ayrımın devam ettiğini görüyoruz burada. Sulh hukuklar
biraz daha uzman mahkeme hâline geliyorlar.
Yani bu kanuna baktığımızda, sistemde en çok uygulamada olan,
bizim Akdeniz ülkelerinde de var olan bir, senetle ispat zorunluluğu var
değerli arkadaşlar, bundan vazgeçilmediğini görüyoruz burada.
Baktığımız zaman, yine önemli neler var, neler devam ediyor, neler
yeni geldi dediğimizde, var olan kurumlarla ilgili olarak senetle ispattan
vazgeçilmediğini görüyoruz kanunda. Aslında bu senetle ispat zorunluluğu tabii
diğer pek çok ülkede de var. Burada da günün koşullarına uygun düzenlemeler
yapılmış, yani mesela “yazılı delil başlangıcı” terimi burada değiştirilmiş,
“delil başlangıcı” olarak işte günümüzdeki faks, e-mail gibi bilgisayar
ortamındaki diğer delillerin de mutlaka kullanılabileceği hüküm altına alınmış.
Ama senetle ispat zorunluluğundan vazgeçilmediğini görüyoruz.
Burada aklıma bir şey geldi. Burada, imza atamayanların yani imza
atması mümkün olmayanların parmak basarak ya da mühürle belge düzenlediğini
biliyoruz. Bununla ilgili yeni bir düzenleme var. Tabii
bunlarla ilgili olarak, bu belgelerin senet hükmünü içermesi için mutlaka
noterler tarafından düzenlenmesine ilişkin bir hükmün bu kanunda getirildiğini
görüyoruz ama noterlerin düzenleyeceği bu belgelerden de hiçbir şekilde ücret
alınmaksınız yani herhangi bir vergi, resim, harç alınmaksızın, bedelsiz olarak
düzenlenmesine ilişkin bir fıkra ilavesiyle -yani “Vatandaş noterlere gidecek,
bir de noterlere katkı mı sağlanacak?” şeklinde bir eleştiri olabilir- orada da
ücretsiz bir düzenleme yapılacağını belirtmek istiyorum.
Şimdi, kanuna baktığımızda, yeni düzenlemeler içerisinde -yani az
önce yüzde 40’a yakını yeni kurum diye belirttim- neler var diye baktığımızda
-bunlardan da sadece birkaç tanesini seçebilirim çünkü diğerlerine zamanım yetmeyecek-
mesela yetki sözleşmesi var değerli arkadaşlar, 23’üncü madde. Bunu da, yetki
sözleşmesini de ben önemli gördüm. Daha önce tacirler, şirketler, kamu
tüzelkişileri -bunlar içerisinde bankalar da diyelim- gerçek kişilerle bu yetki
sözleşmelerini yapıyorlardı. Yani güçlü olanlar, içine gerçek kişilerle olan
ihtilaflarda bu sözleşmeleri yapıyorlar. Yani kredi almak
için bankaya gittiği zaman vatandaşımız, herhangi bir tacir, bir şirket bu
yetki sözleşmelerini matbu bir şekilde hazırlıyor, kendi elinde tutuyordu ve bu
yetki sözleşmeleriyle de, daha sonra çıkacak olan ihtilaflarda, o kendine yakın
olan, kendisinin uygun gördüğü yerde bu davaların veya icra takiplerinin
görülmesini sağlıyordu, bununla ilgili düzenleme var. Bu yetki
sözleşmesinin sadece tacirler ve kamu tüzelkişileri arasında yapılması yönünde
bir düzenleme getiriliyor yani gerçek kişilerle tacirler, şirketler ya da
bankaların böyle bir yetki sözleşmesi yapmasının önü kapatılıyor. Buradaki
amaç, az önce belirttiğim günlük uygulamalarda karşılaşılan yaşadığımız o
sakıncaları gidermek.
Bu arada buna delil sözleşmesini de katmak mümkün aslında. Yine,
günlük uygulamada delil sözleşmeleri de var, delil sözleşmeleri de yapılıyordu.
Orada da bankalar veya işte diğer şirketler diyelim, ispat yükünü, vatandaşın,
gerçek kişinin ispatlama yükünü engelleyen veya zorlaştıran bazı hükümleri
sözleşmeye koyarak bir anlamda onların da önünü tıkıyorlardı, bununla ilgili
olarak da bir düzenleme geldi kanunda, 199’uncu maddede. Orada da bunu
engelleyecek olan… Böyle bir delil sözleşmesinde yani bir banka, işte bir kredi
sözleşmesinde diyelim “Vatandaşla yapılan sözleşmede ihtilaf çıktığında banka
kayıtları geçerlidir.” dedi mesela, bunun olmayacağını belirtmek istiyorum.
Böyle yeni düzenlemeler var burada gelen.
Şimdi, benim gördüğüm, yine önemli gördüğüm aslında burada bir
kurum var: Çekişmesiz yargı. Burada, 388’inci maddesinde, bana göre, yeni
düzenlenen Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun en önemli kurumlarından bir tanesidir
çekişmesiz yargı. Niye önemli değerli arkadaşlar? Burada tek tek hangi ihtilaflar, daha doğrusu hangi sorunlar, değişik,
aile hukukundan, miras hukukundan, vesayet hukukundan çok sayıda konu
“çekişmesiz yargı” olarak nitelenecek ve bunlar görülecek? Onlar tek tek sayılmış 388’inci maddede. Bunlar şundan önemli değerli
arkadaşlar: Bunlar, bir defa, temyize gitmeyecek yani temyiz aşamasına
gitmeyecek. Tabii ki istinaf mahkemelerinde, oraya gidecek. Bunlar kesin hüküm
teşkil etmeyecek. Dolayısıyla Yargıtaya gitmediği
için bu dosyalar, bu ihtilaflar, Yargıtayın iş yükünü
çok ciddi anlamda azaltacak çekişmesiz yargıyla ilgili olan bu ihtilaflar. Bu
açıdan ben önemli görüyorum. Bunlar sulh hukuk mahkemesinde “basit yargılama
usulü” dediğimiz yöntemle görülecek ve çok hızlı bir yargılamayla, az önce belirttiğim
gibi, Yargıtaya da gitmeden bu dosyalar
sonuçlandırılacak diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, burada yeni kurumlar var ama bizim de itiraz
ettiğimiz bir iki nokta vardı yani her şeyi de kabul etmedik tabii ki. Yani
burada katkı vermeye çalıştık, itiraz ettiğimiz noktalar oldu, bir uzlaşma
zemini hazırlandı burada; bir uzlaşmayla geliyor, zaten kanun görüşülürken
ortak önergeler biraz sonra okunacak. Önergelerde bazı düzenlemeler yaptık,
onları da ortak uzlaşmayla tüm grupların imzasıyla vereceğiz ama mesela bizim
itiraz ettiğimiz bir iki nokta vardı.
Bunlardan bir tanesi bu 52’nci maddede düzenlenen hâkimin
sorumluluğuyla ilgili, devlete karşı dava açılmasını düzenleyen maddeydi.
Gündemde var olan bir madde. Biliyorsunuz Mehmet Haberal’ın
tutukluluğuyla ilgili olarak, haksız tutuklanması ve tutukluluğunun haksız
olarak sürdürülmesiyle ilgili olarak açtığı bir dava vardı. O dava sonunda Yargıtayın verdiği bir karar var ilgili hâkimler hakkında.
Daha sonra bu konu gündeme gelmişti, hatta iktidar partisi milletvekili
arkadaşlarımızın bir kısmı bu konuda yeni düzenleme yapılsın diye yasa teklifi
de vermişlerdi, şu anda o teklif yukarıda duruyor. Yani burada biz, hâkimlerin
sorumluluğuyla ilgili olan bu hükmü yani devlete karşı dava açılmasıyla ilgili olan
bu hükmü kabul etmediğimizi belirtmiştik Komisyonda, şu anda da aynı
düşüncedeyiz. Zira Anayasa’mızın 129’uncu maddesinde kamu görevlilerinin,
devlet memurlarının sorumluluğundan devletin sorumlu olabilmesi için hizmet
kusuru kapsamında sorumluluk alması gerekiyor. Yani, kişisel kusur dediğimiz
kusurlarda tüm kamu görevlileri şahsen sorumludur, onlara karşı dava açılıyor,
burada hâkimlerin ayrılmasını doğru bulmadığımızı belirtiyoruz. Bu konuda biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun görüşülürken önerge vereceğiz değerli
arkadaşlar.
Ha, bu arada uzlaşmayla ilgili olarak şunu da yaptık daha sonra:
Bu sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemelerinde -uygulamadan gelen arkadaşlarımız
bilirler- para borçları ve değerine bakılarak görevlendirme yapılıyordu. O yüzden,
bu para borçlarıyla ilgili olarak yani miktarına ve değerine bakılmaksızın tüm
mal varlığı ve para borçlarına ilişkin olan bu davalar sulh hukukun görev
alanından çıkarıldı, yani önergeyle bu gelecek, bu da güzel bir düzenlemedir
bize göre. Asliye hukuk mahkemesine tümüyle bu davalar gidecek. Bunu da burada
belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar.
Ayrıca, asliye hukuk ve ticaret mahkemesi… Asliye ile ticaret
mahkemesi arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olarak düzenlenmesi yönünde
de gruplar arasında bir uzlaşma oldu. Bu, şu yararı sağlayacaktır: Çoğu
uygulamada asliye ticaret mahkemeleri üç hâkim olarak görev yapıyorlar, bundan
böyle eğer buradaki düzenleme geçerse tek hâkimli olacaklar asliye hukuk gibi,
diğer işte sulh hukuk gibi, tüketici mahkemesi gibi tek hâkimli olacak. Oradaki
iki hâkim, tabii ki şu anda istinaf mahkemeleri kurulma aşamasında, belki diğer
yerlerde görev yapma olanağını da bulacaklar diye düşünüyorum değerli
arkadaşlar.
Şimdi, kanunda belirttiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
eleştirilerimizi saklı tutarak, Komisyonda da katkı vermeye çalıştık, burada
da, değerli arkadaşlar, bu uzlaşma içerisinde katkı vermeye çalışıyoruz ama
kanun dışında da birkaç şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum, çünkü gündemde olan
bir konu. Değerli arkadaşlar, kanunda da var, istinaf, yani bölge adliye
mahkemeleri. Şimdi, dünyanın ve Avrupa’nın hiçbir ülkesinde, değerli
arkadaşlar, bizim bu uygulamamız yok. Zaten bunu aşmak ya da bunu çözmek için
biz, daha doğrusu bir önceki Parlamento 2004 yılında bölge adliye
mahkemelerinin kurulmasına ilişkin kanunu buradan geçirdi, “Arada bir temyiz
mercisinin olması gerekir.” diyordu Avrupa Birliği de. Dünyada da Avrupa’da da
her yerde ilk derece mahkemelerinden sonra dosyalar doğrudan yukarıdaki temyiz
mercisine gitmiyor değerli arkadaşlar. Yani, bizde Yargıtay var, onların da
işte temyiz mercileri var, arada ikinci bir yani başka bir temyiz, ara temyiz
mercisi olması gerekiyordu, bu da istinaf mahkemeleriydi fakat bununla ilgili
olarak, ne yazık ki bugüne kadar… 2004’te çıkan kanun 2005’te yürürlüğe girdi.
Yürürlüğe girdikten iki yıl sonra bu kanunun hayata geçmesi gerekiyor,
mahkemelerin kurulması gerekiyor, 2007 Haziranda olması gerekiyor. Değerli
arkadaşlar, tarih 2011 Ocak, üç buçuk yıldır bu kanun hayata geçmedi. Bakın,
neler oldu ondan sonra? Yargıtayın iş yükü, efendim,
işte, iktidar partisinin de diline doladığı iş yükü bu hâle geldi. Bugün,
yılbaşında, tüm toplumun vicdanını kanatan o tahliyeler de yaşanmış oldu.
Değerli arkadaşlar, bakın, Adalet Bakanımız burada, geçen gün
kendisinin açıklamaları vardı. Bu Hizbullah sanıkları tahliye olduktan sonra,
işte, toplumda tabii çok büyük bir infial uyandı. Ya, bu sanıklar, ilk derece
mahkemesi tarafından müebbet hapisle cezalandırılmış yani suçlarının sabit olduğuna
dair mahkeme heyeti karar vermiş. Tabii ki bunun temyiz aşaması var ama bu
sanıklar, değerli arkadaşlar, on yılın sonunda tahliye oldular. Niye tahliye
oldular? İşte, Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki 102 ve 252’nci maddeler
kapsamında böyle bir sonuç doğdu. Ama, bakın, şimdi,
geçenlerde Sayın Bakan diyor ki: “Biz UYAP sisteminden kimlerin tahliye
olacağını izliyoruz, görüyoruz. Yaklaşık bin kişi daha bu yasadan
faydalanabilir.” Tabii bunu duyunca hemen aklıma şu geldi yani Hizbullah
dosyası için konuşmak istiyorum çünkü önemli bir dosya. Değerli arkadaşlar,
2010’un Ekim ayında bu dosya, eylül ayı sonunda Yargıtaya
gelmiş. On yıl, ilk derece mahkemesi olarak Diyarbakır -sanıyorum- 6. Cezada
kalmış, on yıl. Orada, işte bunun, mütalaa aşaması, adli tıp aşaması ama Yargıtaya geliş aşaması bu yılın eylül ayı, ekim ayında
işleme alınmış. Sayın Bakan da tüm hukukçular da şunu biliyorlar ki Yargıtaya gelmiş olan çok sanıklı bir dosya, bunun işlemi
var, tebligatlar yapılacak, duruşma günleri verilecek. Yani siz “UYAP
sisteminden kimlerin tahliye olabileceğini görüyoruz, izliyoruz.” diyorsunuz, O
zaman ben şunu görüyorum: O Hizbullah sanıklarının da tahliye olacağını
görüyordunuz değerli arkadaşlar. Yani 2010’un Eylül, Ekim ayında “Ya, bu kanun,
31/12/2010 itibarıyla bu süreler hayata geçecek,
dolayısıyla önümüzde iki üç ay var. İki üç ayda Yargıtayın
bu dosyayı bitirmesi mümkün değil. Bunlara duruşma günü verecek, sanıklara
tebligat yapacak, taraflara tebligat yapacak, mağdurlara tebligat yapacak
-neyse- dolayısıyla, eğer bu yasa süresini uzatmazsak yani bu süreyi uzatmazsak
bu insanlar tahliye olacak.” diye bunları görmemeniz mümkün mü Sayın Bakan? “Şu
anda, bin küsur insanın tahliye olacağını UYAP’tan
takip ediyoruz.” diyorsunuz yani Ulusal Yargı Ağı’ndan. Kimin sürenin sonuna
geldiğini görüyorsunuz. Buradan -ya, bunu, tabii, söylemek içimden gelmiyor- şu
çıkıyor: Yani bu insanların tahliye olmasını siz acaba istediniz mi? Yani
bilerek ve isteyerek… Bu, biraz, sanki böyle ihmalin de ötesinde bir davranış
gibi, düşünce gibi geliyor bana. Bunun mutlaka önlenmesi gerekirdi değerli
arkadaşlar.
Bakın, burada, AKP Grubu geçtiğimiz süre içerisinde çok güzel
işler de yaptı kendilerine göre. Bir gecede bir kelimeyi değiştirerek onu akıl
eden grup, yani bu askerî yargının, efendim, işte, adli yargıya o davaların
intikali konusunda burada bir kelime, “hâli dâhil” olan kelimesi değişti,
“hâlinde” oldu ve burada tüm Türkiye’yi bu konuyla günlerce meşgul ettiniz.
Kafanız bunlara çalışıyor, buna çalışmaması mümkün değil. Yani şuraya gelip de Yargıtaydaki dosyalardaki bu insanların tahliye olacağını
görüyorsunuz. Niye bir satırlık bir düzenlemeyle “Bu süreler Yargıtayda olan dosyalarla ilgili olarak uygulanamaz.” ya
da “Yargıtaydaki dosyalarda bu süreler kapsam
dışındadır.” buna benzer bir süreyi, bir maddeyi eylül, ekim ayı içinde, kasım
ayı içerisinde, aralık ayı içerisinde getirmediniz değerli arkadaşlar? Bunu
burada Sayın Bakana da soruyorum, tüm Türkiye’ye de soruyorum. Bu işte kasıt
vardır değerli arkadaşlar. Şimdi, Sayın Başbakan, Sayın Bakan veya diğer
bürokratların, AKP sözcülerinin çıkıp da suçu yargıya atmasının hiçbir anlamı
yoktur.
Siz 2007’nin sonunda -Adalet Komisyonunda hâlâ duruyor, Sayın
Başkan da burada, biliyor- Yargıtaydaki daire
sayısını, on iki tane daireyi azaltan, yaklaşık 100 hâkimi azaltan kanun
tasarısını Bakanlar Kurulundan buraya getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki 2007
sonunda, 2008’in başında: “Yargıtayın bu daire sayısı
ve bu hâkimleri fazla, bunların azaltılması gerekir. Hukuk daire sayısı
azalacak sekiz tane, ceza dairelerinden dört tane; on iki daire azalacak ve Yargıtaydaki hâkim sayısı da en fazla 150 olacak.” Bunu
neye göre yapıyorsunuz? Neye göre bu kanunu koca Bakanlar Kurulu oturmuş, işte
efendim, hazırlamış ve bunu Meclise getirmiş?
Bugün, Sayın Başbakan, Adalet Bakanı ve diğer AKP sözcülerinin
ağzından şu çıkıyor: “Yargıtayın iş yükü çok, bu
daireler yetmez, bunlara ilave yapmamız lazım.” Yani arkadaşlar, bu ciddi
anlamda bir çelişki. Niye getirdiğinizi siz de biliyorsunuz. “Bu istinaf
mahkemeleri hayata geçerse Yargıtayın iş yükü
azalacak, o nedenle de biz bu kanunu getirdik.” diyorsunuz ama diğer taraftan
istinaf mahkemelerini hayata geçirmiyorsunuz. Yani toplumla, halkımızla,
vatandaşımızla -aslında söylemek de istemiyorum ama- maalesef, alay edilen bir
siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Sayın Başbakanın Kuveyt’e giderken
havaalanında yaptığı açıklamayı izledim, gerçekten çok üzüldüm, yani bir Türk
vatandaşı olarak üzüldüm. Yani bu, açıkça Türk vatandaşını, bizleri aptal
yerine koymaktır. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum, hiç yakıştıramadım. Yani
siz, siyaseten burada her şeyi kendinize göre dizayn
edeceksiniz, sonra çıkacaksınız, havaalanında “Kabahatli yargıdır. Bak,
daire, başkanı, başka işlerle uğraşıyor bu Yargıtay.” diyeceksiniz!
Değerli arkadaşlar, AKP’nin bu konuda topluma karşı vicdani
sorumluluğu da var siyasi sorumluluğun ötesinde. Lütfen kendinize dikkat edin,
bir check edin diye düşünüyorum.
Bu arada, Sayın Bakan buradayken bir şey de söyleyeceğim. AKP
sözcülerinin veya Sayın Başbakanın ağzından düşmeyen çok önemli bir argüman vardı: “Geçmiş dönemlerdeki Adalet Bakanlarından
Sayın Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay döneminde
kadrolaşma yaptınız, şu kadar hâkim aldınız, şu kadar personel aldınız, icra
memuru aldınız, taşraya aldınız…” Bir önerge vermiştim, Adalet Bakanından yanıt
geldi bana, yanıtı da zaten bugün basına geçtim ama burada da söyleyeyim:
Bakın, o dediğiniz Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay
döneminde 1.781 adli hâkim, 206 idari hâkim alınmış ama sizin döneminizde 3.122
adli hâkim, 561 idari hâkim alınmış. Personele baktığımızda, o iki bakanın
döneminde 2.727 diğer personel alınmış, AKP döneminde de Bakanlık 16.551
personel almış. Baktığımızda, o iki bakan döneminde taşraya alınan personel
3.147 ama AKP döneminde 12.375.
Değerli arkadaşlar, şunu anlatmaya çalışıyorum: Bir şey
söylüyorsunuz… “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” diye çok güzel atasözümüz
var fakat burada yani o dönemde kadrolaşma yapıldı, siz bunun babasını
yapmışsınız. Buradaki rakamlar bunu gösteriyor değerli arkadaşlar.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.
Buyurunuz.
TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, burada da o zaman dikkatli olmamız gerekiyor.
Rakamlar gerçekleri zaten ortaya koyuyor, söylüyor. Yani kadrolaşmaysa
kadrolaşmanın en âlâsı sizin tarafınızdan yapılıyor. Baktığım zaman buraya, kat
kat fazla hâkim ve savcı alınmış. Yaklaşık 8-9 kat
personel alınmış, taşra personeli alınmış, cezaevi personeli alınmış. Zaten,
basına, kamuoyuna bu konuyu geçtik. Tahmin ediyorum, kamuoyunda da bu konu
değerlendirilecektir diye düşünüyorum.
Değerli arkadaşlar, tekrar kanunla ilgili son sözlerimi söylemek
istiyorum. Yani, sözlerimin başında belirtmiştim, katkı veriyoruz Cumhuriyet
Halk Partisi adına, çekincelerimizi tabii ki saklı tutuyoruz, önergelerimiz
olacak, onları da burada sunacağız ama ben, bu kanunun, uygulamada bu kanunu
bekleyen gerek uygulamacılar gerek vatandaşlarımız açısından da hayırlı
olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.
Barış ve Demokrasi Partisi adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Geylani.
BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerine Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, Borçlar Yasa Tasarısı Parlamentodaki
bütün partilerin uzlaşısıyla, özellikle de üç muhalefet partisinin
özverisiyle, Türkiye Büyük Millet
Meclisi tarihinde görülmemiş bir hızla Genel Kuruldan geçerek yasalaştı. Keşke
bu uzlaşma ve ortaklaşma kültürü ülkenin yaşamsal sorunu olan demokratikleşmede
ve toplumsal barışta da kendisini gösterebilseydi, bunu umuyor ve diliyoruz.
Biz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak mevcut yasaların, ilerleyen ve
değişen dünya koşulları, teknolojik gelişmeler, ekonomik krizler ve
uluslararası boyut kazanan ticari yaşam nedeniyle yurttaşın ihtiyacı olan bu
yasaların Avrupa Birliği hukukunun da bir gereği olması karşısında bir an önce
yasalaşması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, gerçek bir hukuk reformuyla eş
zamanlı olarak Anayasa, ceza ve özel hukukun bir bütün olarak
demokratikleşmesini savunuyoruz. Onun için, köklü bir yargı reformu, kuşkusuz
tüm yasaların anası ve kaynağı olan yeni ve demokratik bir anayasadan başlar
diye düşünüyoruz.
Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de yaşanan siyasi, ekonomik,
kültürel ve yargısal krizlerin kökeninde, mevcut 82 darbe Anayasası
yatmaktadır. Çoğulculuğu ve farklılıkları reddeden, tek dil, tek millet üzerine
inşa edilmiş, sosyal devlet gereklerine uzak kalmış, düşünceyi, özgürlükleri,
temel hakları ve mağdur kesimleri koruma altına almamış bir Anayasa olduğu
müddetçe, özel hukuk alanı dâhil hiçbir yasal düzenleme mevcut sorunları
gideremez, aksine derinleştirir ve kangrenleştirir.
Bakınız, bu Parlamento, Türkiye hukuk sisteminin temel taşlarını
oluşturan Borçlar Yasası’nın yaklaşık 3 bin maddesi üzerinde uzlaşabiliyor ve
bir oturumda da yasalaştırabiliyor ama ne yazık ki yaşamsal hukuki değişimlerde
bu irade ve cesaret bulunamamaktadır. Beylik bir örnek verirsek: Milletvekili
Seçimi Yasası’nın 33’üncü maddesinin değiştirilmesi, Meclisin bir oturumluk
süresini dahi almayacak bir çalışmadır. Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan
yüzde 10’luk seçim barajı, bu ülke demokrasisinin ve hukukunun en büyük
ayıplarından bir tanesidir. Ancak, AKP Hükûmeti, bu
büyük ayıptan ve hukuksuzluktan kurtulmayı düşünmesi bir yana, bunu hâlen
savunabilmektedir çünkü bununla AKP, hak etmediği, kazanamadığı
milletvekillerini de bu sistemle alabilmekte, halkın özgür iradesini de gasbetmektedir.
Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu yasa tasarısı da Borçlar ve
Ticaret Yasası gibi Türkiye yargısı ve hukuk sistemi açısından yaşamsal bir
önemi haizdir. Dileğimiz, bu yasaları en ince ayrıntılarına kadar tartışıp,
ilgili kişi, kurum ve kuruluşların görüşlerini de aldıktan sonra, Türkiye
şartlarına uygun bir durumda ve en uygun bir hâle getirildikten sonra bunları
yasalaştırmaktır.
Gerçekten de bu yasalar Türkiye medeni hukukunun en temel yasaları
olup her zaman yapılacak düzenlemeler değil. Bu nedenle, bu yasaların bu
şekilde geçmesi bizleri tedirgin etmektedir. Nitekim,
kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu bizzat yaşadığımız pratikler
kanıtlamaktadır. Onun için, bu bağlamda, Ceza ve Ceza Usul yasalarına bakma
gereğini duyuyoruz. 2005 yılında yasalaşan Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri
Kanunu’ndaki antidemokratik ve hukuk dışı hükümler ülkenin yargı sistemini dibe
vurmaktadır. Bugün Türkiye cezaevlerinin dolup taşmasının, haksız tutuklanmaların,
Yargıtayın üzerinde artan iş yükünün, düşünce ve
örgütlenme özgürlüğünün önündeki en büyük engeller bu iki yasanın
uygulanmasından kaynaklanmaktadır.
Yine, hukuk ve uluslararası sözleşmelerin mantığına aykırı olarak
düzenlenen, örgüt üyesi olmamakla beraber, örgüt üyesi gibi cezalandırmalar,
suç ile ceza arasındaki orantısızlıklar bu iki yasanın sonucudur. Önümüzdeki
süreçlerde Borçlar, Ticaret ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın da aynı
sorunlara yol açacağı kuşkusunu taşıyoruz.
Ceza, Borçlar, Ticaret yasaları ve bunlara ilişkin uygulama
yasaları temel yasalardır. Bunlar yapılırken bir ülkenin günlük ihtiyaçlarını
karşılayacak şekilde değil, ileriki yüzyıllarına cevap olacak şekilde
hazırlanmalı, itina edilmeli ve düzenlenmelidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasallaşan, taraf olan ve
de adaletsizliğin egemen olduğu bir yargı sistemi ile teknik sorunlar ve iyice
hantallaşan yargı hizmetleri nedeniyle yurttaş yargıdan umudunu kesmiş
durumdadır. Yargılamanın amacı, hakları bir şekilde ihlal edilen tarafın
uğradığı zararın makul sürede telafisidir çünkü geciken adalet, gerçek adalet
değildir. Bu anlayış ceza hukukunda da büyük önem kazanmaktadır. Özellikle
tutuklu davalarda telafisi mümkün olmayan zararların doğmaması için “makul
süre” bir vazgeçilmezliktir. Nitekim, son günlerde
yaşadığımız hukuk karmaşası Türkiye'nin gündemine oturmuştur.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, Yargıtay 9.
Ceza Dairesinin “eşitlik” ilkesini altüst eden ve on yılda gerçek adaleti bulup
adil yargı kararı vermeden kamuoyunu en çok yaralayan ve inciten bir davada
vermiş olduğu tahliye kararları hukukta derin bir yara açmıştır. Bu nedenle,
yargının kilitlenmesinde karşılıklı suçlama trafiği yaşanmaktadır. Adalet
Bakanlığı Yargıtayı, Yargıtay Hükûmeti,
daire üyeleri adli tıbbı ve yargının altyapısını, avukatlar da mahkemeleri
suçluyor. Hepsinin de belli ölçüde haklılık payı vardır ama ne yazık ki, her
nedense, kimsenin aklına sistemi sorgulamak ve onu suçlamak gelmiyor çünkü asıl
neden, asıl suçlu olan sistemde yatan hukuksuzluktur ve baş suçlu, sistemin ta
kendisi ve onun kurumlarıdır.
Yargının temel sorunu, devlete ve siyasete karşı bağımsızlığı ve
tarafsızlığıdır; yine, kamu baskısına ve sokağa karşı olan bağımsızlığı
sorunudur; ayrıca, hâkim ve savcıların kendi ideolojik ve bireysel algılarına
karşı bağımsızlığı iradesidir. Bu da, çağcıl bir eğitim gereğini açığa
çıkarıyor. Pratik ve deneyim de bunun temel şartlarından biridir.
Değerli arkadaşlar, Türkiye hukuk sistemi yıllardır ağır ve
kronikleşmiş sorunlarla boğuşmaktadır. Adli yanlışlar, Türkiye’yi uluslararası
arenada mahcup etmiş ve yalnız bırakmıştır. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesi, hem ceza hem hukuk alanı davalarında çokça sayıda başvuruyu adil
yargılama ve makul süreye uyulmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi tazminatlara
mahkûm etmiştir.
Bakınız, yargı sisteminin iflas etme noktasına gelmesinin çokça
nedenleri vardır: Gerek hükûmetlerin gerekse yargı
kurumlarının yargıyı siyasallaştırma hevesleri yargı sisteminde yaşanan diğer
teknik ve altyapı gibi sorunların gölgesinde kalmasına neden olmuştur. Yargı
kurumları devleti koruma ve kollama bekçiliğine soyunurken kendi alanında
yaşanan hâkim ve savcı açıklarını, personel ve bina yetersizliğini, mahkemelere
düşen ağır iş yükünü gündemleştirmeyi hep ikinci plana bırakmıştır.
Neticede, Türkiye’de gerçek anlamda yargı bağımsızlığı ve
tarafsızlığının sağlanması durumunda bu tür teknik ve altyapı sorunlarının da
çözümü daha kolay ve kısa sürede gerçekleşmiş olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Türkiye’de hiçbir zaman hukukun üstünlüğüne
dayalı, çağdaş, ceza hukuku ilkelerini yaşama geçirecek, gerçek anlamda
tarafsız ve bağımsız bir yargı yapısı oluşturulmamıştır. Avrupa Birliğine uyum
sürecinde 2004 yılında çıkarılan yeni ceza mevzuatı bir bütün olarak
incelendiğinde eskinin baskıcı devlet politikaları ile yeninin özgürlükçü
anlayışının bir arada götürülmeye çalışıldığı bir karma sistem kurulmuştur ama
bu da gerçek anlamda adil bir yargıyı oluşturacak bir boyuta varamamıştır. Bu
karma sistem, 2005 yılında Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası’ndaki
değişiklikler, 2006’da Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişiklikle birlikte
baskıcı devlet politikalarının daha ağır bastığı bir noktaya evirmiştir ve bu
yasaların onlarca maddesi, düşünceyi, ifade özgürlüğünü cezalandırmaktadır.
Ceza Yasası’nda şiddete başvuranla başvurmayan arasında ayrım
yapılmayarak tüm yurttaşlar yargı baskısı altına alınabilmektedir. Örneğin TCK’nın 220/6, 7 ve 8’inci fıkraları, yine 314’üncü
maddenin 3’üncü fıkrası, Terörle Mücadele Yasası’nın 2’nci maddesi, anılan
baskının kılıçlarıdır. Bize göre bu kılıçları toprağa gömme zamanı gelmiş ve
geçmiştir.
Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 250, 251 ve 252’nci maddeleriyle eski
DGM’ler olduğu gibi korunmuştur. Anayasal dayanak olmadığı hâlde olağanüstü
yargı yetkisi kullanan bu mercilerin olağan kültüre dönüştürülmesi gerektiğine
de inanıyoruz. Soruşturma usulleri hukuk dışılığı teşvik etmektedir. Gizli
tanık, teknik takip, telefon dinlemeleri hukuka aykırı bir şekilde yapılmakta,
tüm önemli iddianameler bunlara dayandırılmaktadır.
Bakınız, uygulamada delilden sanığa değil, sanık dinlenerek ya da
takip edilerek delile gidilmeye çalışılmaktadır. Kamuoyuna mal olmuş bütün
davalarda bu tutum görülmektedir. Özellikle de Diyarbakır’da 13 Ocakta yani
yarın yeniden görülmeye başlanacak olan ve yüzlerce Barış ve Demokrasi
Partisinin yöneticileri, belediye başkanlarının yargılandığı davada bu yöntem
alabildiğine derinlemesine uygulanmaktadır.
Değerli milletvekilleri, yine, tutuklama rejimi çok ağırdır. Ceza
Muhakemelerinin 100’üncü maddesinde “katalog suç” tanımı getirilmiş ve bu
suçlarla suçlanan herkesin tutuklanma koşullarının var sayılabileceği kabul
edilerek âdeta yargıçlara “Şunları tutuklayın.” mesajı verilmiştir.
Yine, tutuklulukta geçen süre bakımından, ağır ceza mahkemeleriyle
özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri arasında da bir ayrım
yapılmıştır. Devletin güvenliğine, anayasal düzene, millî savunmaya ve devlet
sınırlarına karşı işlenen suçlar çok daha büyük ölçüde önemsenmiştir. Bu da
yeni CMUK’un bu yönüyle eskisinden bir farkı olmadığını, bireyi değil, devleti
önemsediğini ortaya koymaktadır.
Devlete karşı suç işlemekle itham edilen gazeteciler,
siyasetçiler, belediye başkanları, sendikacılar ve öğrenciler için tutuklama
süresi on yıl olarak belirlenmiştir. Bu örnek, siyasal iktidarın yasa yaparken
adalet anlayışını çok net olarak ortaya koymaktadır.
Yine, Ceza Muhakemeleri Yasası’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda Adli Tıp
Kurumu ile ilgili düzenlemeler uygulamada ciddi sorunlar yaratmaktadır. Adli
Tıp Kurumu âdeta bilirkişi tekeli olarak yargıyı çalışmaz hâle getirmiştir,
birçok kararı ile tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde ölüme terk edilmesine
neden olmuştur.
Değerli milletvekilleri, Hukuk Muhakemeleri Yasası, bugün yargıda
yaşadığımız tıkanıklığın ve sorunların giderilmesi noktasında önemli işlevlere
sahiptir. Bu anlamda, tasarının özellikle 2’nci ve 3’üncü maddelerinde
yapılacak değişiklikleri oldukça önemsiyoruz. Özellikle, her türlü idari eylem
ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı ölüm ve
vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görevli
mahkemenin asliye hukuk mahkemelerinin belirlenmesi olumlu bir değişiklik
olarak görülmektedir.
Konuşmama son verirken, Sayın Adalet Bakanının da bir
konuşmasında belirttiği gibi yaşanan tüm hukuksuzluklardan ve haksız yere
yapılan tahliyelerden, hukukun eşitsizlik ilkelerini bozmadan ötürü bir bütün
olarak kamuoyundan ve bu uygulamalardan mağdur olan tüm yurttaşlarımızdan
siyaset olarak, yargı olarak, birey olarak ve bakanlık olarak bir özür
borçluyuz, halkımızdan özür dilemek durumundayız.
Bu bilgi ve duygularla Genel Kurulu bir kez daha saygıyla
selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.
Tümü üzerine söz yok.
Soru-cevap yok.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk konuşacaktır. (CHP
sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Öztürk.
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı adli
yargıda, hukuk mahkeme-lerinde yargılama yapılırken
uygulanacak yöntemlerin esaslarını, kurallarını öngören bir kanun tasarısıdır.
Usul, hukukta çok önemlidir. Usul keyfîliği önler ve esası
belirler. Usulde yapılacak hata esası yok eder. Hukuk fakültelerinde sorulan
sorularda, mahkemelerin görev ve yetki alanı bilinmediği takdirde, ondan sonra
gelen soruların yanıtları doğru bile olsa o öğrenciyi sınıftan geçirmez
genellikle usul hocaları. Bu, hukukta usulün ne kadar önemli olduğunu gösterir.
Usul, hukuk kurallarının uygulanmasının özünü oluşturur, adaletin de
tecellisinin sağlanmasında önemli bir fonksiyon ifa eder.
Hukuk ve demokrasiyi bir bütün olarak ele almak lazım.
Birbirlerinden parçalayarak, birbirlerinden ayırarak hukuk ve demokrasinin özü
hakkında bir şeyler söyleyemeyiz. Hukuku azaltarak demokrasiyi çoğaltamazsınız
ya da hukuku çürüterek demokrasiyi sağlıklı kılamazsınız, sağlıklı işler hâlde
tutamazsınız, hukuku azaltarak demokrasiyi ve hukuk devletini
güçlendiremezsiniz. Eğer bir ülkede demokrasinin ve hukuk devletinin gerçekten
tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini istiyorsanız hukuku işletmeniz lazım,
hukukun tüm kurum ve kurallarıyla herkes açısından uygulanabilir olmasını
sağlamak lazım. Bu görüştüğümüz kanun tasarısı bu yönüyle önemlidir.
Bu kanunlar yapılırken -özellikle usul kanunları- yargılama yükü,
yargının yükü, yargılama hızı kavramlarını da açıklamak gerekiyor. Çünkü usulde
bir yavaşlık, usuldeki hatalar, usul kanunlarında yapılacak hatalar yargı
yükünün artmasına, yargılamanın hızının yavaşlamasına neden olacaktır. Nitekim
geçmişte yaşadığımız Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve Ceza Kanunu’nda yapılan
hatalar, gösterilen özensizlikler, bugün yargının tıkanmasına ve yargının
işlemez hâle gelmesine neden olmuştur. Yargının tıkanmasının ve yargının
işlemez hâle gelmesinin nedeni, yargı kuralları ve hukuk kurallarını önüne
gelen olaylara uygulamakla görevli olan mahkemelerden daha öte, yasa koyucunun
da burada çok ciddi sorumlulukları olduğunu ben düşünmekteyim.
Değerli milletvekilleri, geçmişte Ceza Muhakemeleri Kanunu
yapılırken yapılan özensizliklerin doğurduğu sonuçlar bugün kamuoyunda
tartışılmaktadır. Herkes hataları birbirine yüklemektedir ve yargılamanın
hızının artırılmaması konusunda hiçbir eylem ve işlemde bulunmayan sekiz yıllık
iktidar döneminde siyasi iktidar bu yükü mahkemelere ya da Yargıtaya
yüklemek suretiyle sorumluluktan kurtulma yolunu seçmektedir.
Gerek Sayın Bakanın gerekse Hükûmet
sözcülerinin televizyon ve basında verdiği demeçlerde daireler arasında örnek
verilmekte “Efendim, falan dairede şu kadar iş yapılmış da filan dairede niye
bunlar yapılmamış?” gibi. Bu sözleri söyleyenler gerçekten hukukçu olmasa,
köylerdeki Mehmet Ağa ya da Hüseyin Ağa bu sözleri söylediği zaman bunu
anlamak, anlayışla karşılamak mümkündür ama bunu bir hukukçunun söylemesi, hele
hele Türkiye’de adaletin tecelli etmesiyle görevli
Adalet Bakanının ekranlar karşısında bunu söylemesi gerçekten tüyler ürpertici
bir durumdur.
Değerli milletvekilleri, bir kere her mahkemedeki davaların vasfı
ve niteliği aynı olmadığı gibi, her davanın içeriği birbirinden farklıdır.
Yine, Yargıtaydaki gerek ceza davalarının gerekse
hukuk bölümündeki dairelerde her dairenin gördüğü davaların niteliği
birbirinden farklıdır. O yıl içerisinde oraya gelen dosya sayısı da daireden
daireye değişmektedir. Bunu bir adalet bakanının, bir hukukçunun bilmemesi
mümkün değildir.
Bakın, benim elimde Yargıtay ceza ve hukuk dairelerinin 2010
yılına ait iş durumu var. Tablo bu. Şimdi, bu tabloda, örneğin 1. Ceza
Dairesinde 2009 yılında 7.570 dosya gelmiş, bu 7.570 dosya devirle birlikte
17.613 olmuş, 2011 yılına devir 9.067, görülen dosya sayısı burada 8.586. Yani
1. Ceza Dairesinde 8.586 dosya sonuçlandırılmış.
Ben tipik örnekler vermek istiyorum: 6. Cezada 32.090 dosya gelmiş
ve bunlardan 21.689’u karara bağlanmış, 69.296 dosya devretmiş. Yine, devam
edelim: 9. Cezada -yani şu suçlanan ceza dairesi- 18.653 dosya gelmiş,
bunlardan 13.652 karara bağlanmış, 28.457 devretmiş.
Hukukta da keza böyle değerli arkadaşlarım. Örneğin, hukuk
dairelerinde, 52 bin dosya gelmiş 9. Hukuk Dairesine, 9. Hukuk Dairesi bunların
42 bininde karar çıkartmış, 44 bin devir yapmış ama buna karşılık, örneğin 8.
Hukuk Dairesine 7.233 dosya gelmiş 2010 yılında ve bunlardan 6.451 dosya karara
bağlanmış, 2.697 dosya devretmiş.
Yani söylemek istediğim konu şudur: Her daireye o yıl için gelen
dosya sayısı, o dairenin bakmakla görevli olduğu olaylarla ilgilidir. Ama
değerli arkadaşlarım, burada çok ciddi bir hata var. Aslında yargılamayı
tıkayan Yargıtayın ya da yerel mahkemelerin kendisi
değil, yargılamayı tıkayan siyasi iktidarın kendisi. Bu olayların sorumlusu,
“Hadi Yargıtayda tutuklu dosyalar öne alınsın, arkaya
alınsın.” Tartışması. Sanki öne alınmıyormuş gibi tutuklu şeyler...
Televizyonlardan izlediğiniz zaman tutuklu dosyalar öne alınmıyormuş gibi bir
olay var.
Bu, en son çok tartışma konusu olan Hizbullah davasının terör
örgütü mensuplarıyla ilgili davanın Diyarbakır 6. Ceza Dairesi 2010/15387
esasıyla 21/9, yani Eylül ayının 21’inde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına
gelmiş, bir ay içerisinde, 26/10/2010’da Yargıtay 9.
Ceza Dairesine gitmiş. Yani, bakın, bir ay içinde Yargıtay Cumhuriyet
Başsavcılığı tebliğnamesini hazırlamış, tebliğ etmiş ve
oraya göndermiş. Şimdi, duruşma günü de verilmiş. Yani bu
dosya duruşma günü olan bir dosya. 26/10/2010’u da duruşma günü vermiş.
Burada uyulması gereken… Yani burada tartıştığımız konu zaten usul. Usulde
uyulması gereken kurallar var. Bu kuralları yargılama yapan makamın atlayarak
ya da bu kuralları ihlal ederek veya “Canım, bu kurallara uymayıverin, bu
kuralları atlayarak yargılama yapın.” demek adaletin tecellisini savunmamak
demektir. Hepimiz biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tebliğnamenin sanığa tebliğ edilmemesinden dolayı
Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Söylemek istediğim konu şudur: Burada
yapılacak şey, gerçekten yasama organının usul hukukunun önünü tıkayan olayları
önlemesi lazım, yargının hızlandırılması için tedbir alması lazım.
Şimdi ben soruyorum: Yani, yargıya bunu yıkmaya çalışan Sayın
Bakan dokuz yıllık iktidar süresi içerisinde yargının hızlandırılması için
hangi somut adımı atmıştır? Parlamentodaki çoğunluk sayısına dayanarak istediği
kanunları istediği şekilde geçirebilen bir siyasi iktidar gerçekten yargının bu
tıkanan sorunları karşısında hangi somut ciddi adımı atmıştır?
Yani, değerli arkadaşlarım, buradaki mesele şudur: Yani, sorunları
çözme makamında olan, özellikle adaletin tecellisinin önündeki engelleri
kaldırmak durumunda olan Adalet Bakanıdır. Şimdi, bu kürsüde defalarca
söyledik, “yargı reformu” adı altında yapılmak istenenin aslında köylünün,
işçinin, vatandaşın, esnafın hukukla, adliyeyle olan sorunları çözmek
olmadığını söyledik. Ben anayasa değişikliklerine ilişkin, Hâkimler Savcılar
Kurulu yasa tasarısının değişikliğine ilişkin bu görüşmelerde, bu kürsüde, bu
yapılan değişikliklerin…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …vatandaşın sorunlarını çözmeye
yönelik olmadığını söyledim. Türkiye’de yargıda bir reforma değil, gerçekten
halkın ihtiyaçlarını çözecek bir devrime ihtiyaç vardır ama gerçekten siyasi
iktidarın bu konuda suçu sağa sola atarak bu sorunu çözemeyeceği çok açıktır.
Ben Adalet Bakanlığına buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum. Çok basit bir şey. Bugün Türkiye’de cumhuriyet
başsavcılıklarından Yargıtaya gelen tutuklu ve
tutuksuz iş dosyaları aynı torbalarda karışık olarak geliyor ve bunların
ayrılması burada zaman alıyor. Ben bunu araştırdım, inceledim. Sayın Bakan da
araştırsın. Şimdi, bir genelgeyle veya cumhuriyet başsavcılıklarına verilecek
sözlü ya da yazılı bir genelgeyle tutuklu ya da tutuksuz iş dosyalarının ayrı ayrı gönderilerek burada raflarda bekletilmeksizin, zaman
kaybı olmaksızın… Üç dört ay, belki de beş ay, bilemiyorum çünkü günde
1.500-2.000 dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına geldiği söyleniliyor.
Değerli arkadaşlarım, 2005 yılındaki Yargıtayın
yükü ile 2011’deki Yargıtayın yükünde -grafikleri
burada- yüzde 250’lere varan bir artış var. Bunlar, bu rakamlar korkutucu
rakamlar. Biz bunların tedbirlerini almak durumundayız.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen Genel Kurulu
selamlayınız.
Buyurunuz.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz bunların gerçekten tedbirlerini
almak durumundayız ama burada çıkıp Yargıtay şöyle dedi, şu böyle dedi diyerek
sorunları çözersek bunun sonucunu alamayız.
Son cümle şunu söylemek istiyorum: Bu dosya adli tıpta beş yıl
durdu ama ben bu kürsüde adli tıbbın masaya yatırılması ve sorunların çözülmesi
için Meclis araştırma komisyonu önergesi getirdim. Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin’in döneminde, o burada reddedildi. Bunun
anlamı şu demektir: Adli tıp doğru çalışıyor demektir. O da beş yılda dosya
ancak göndermiş.
Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yalçın.
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, görüşülen Hukuk Muhakemeleri Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla
selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, dün de bir başka kanun vesilesiyle ifade
etmiştim. Bugünkü konuşmacılar da ara ara aynı konuya
değindiler, ben de tekrar aynı konuya ilişkin değerlendirme yapma ihtiyacı
içerisinde olduğumu anlıyorum. Bugünkü gazetelerde, tutuklu bulunan Mehmet Haberal’ın, doktor olan bir profesörün bir raporu
sakladığından bahisle tutuklandığına ilişkin haberler yer aldı.
Şimdi, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; özellikle hukuk eğitimi
almış arkadaşlara sesleniyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kim suç
işlemiş ise onun karşılığını görmesinden tarafız, hiç kimsenin kefili de
değiliz. Elbette ki en doğru kararı yargı verecektir. Fakat burada şöyle bir
çelişki yok mu? Bir yanda onlarca insanı vahşi yöntemlerle öldürmekten müebbet
hapislere mahkûm edilmiş insanların salıverildiği bir ortamda, bir rapor
usulsüzlüğünden bahisle bir profesörü, yani işi, ikametgâhı belli olan, ülkeye
mal olmuş insanların tutuklanmasına seyirci kalıyoruz ya da buna tanık
oluyoruz. Bu husus, kamu vicdanında, bana göre hiç arzu edilmeyen bir yerde yer
alıyor.
Özellikle, Sayın Bakanım, buradan şuraya varmak istiyorum: Şimdi,
yine bugünkü gazetelerde, Ceza Muhakemesi Kanunu 102’yle ilişkili olarak
tahliye edilen insanlar içerisinde… Biliyorsunuz bunlar adli kontrol karşılığı
tahliye edilmişlerdi, şimdi ortada olmadıkları, adli kontrolü de yerine
getirmedikleri gibi bir durumla karşı karşıyayız.
Şimdi şöyle bir hukuki problem ortaya doğdu: Bir yanda, bakıyorsunuz,
yasanın emredici kuralında tutukluluk süresinin on yılı geçemeyeceği ifade
edilirken bir yanda da adli kontrol karşılığı tahliye müessesesinin
işletildiğini görüyoruz.
Şimdi, adli kontrol hükümlerini yerine getirmeyenler, sözgelimi
imza atmaya gelmeyen ya da yurt dışına giden insanlar bakımından ne tür bir
yaptırım olacak? Adli kontrolü ihlal ettin, gel seni tekrar tutuklayayım demek
isteseniz, yasanın emredici hükmü buna cevaz vermiyor.
Peki, o zaman, on yıl geçtiği için bu şahısları da tutuklu
tutamayacağınıza göre, tutukluluğunu sürdüremeyeceğinize göre adli kontrolün ne
anlamı vardır o zaman? Demek ki adli kontrol kararı yanlıştır.
Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; ortaya çıkan bu hazin hukuk
skandalı karşısında dün söylediğimi bir kere daha söylüyorum. Dün grup
toplantımızda Sayın Genel Başkanımız toplum vicdanını kanatan, toplumda infiale
yol açan bu durum için Milliyetçi Hareket Partisinden ne tür bir katkı
istenecekse bu katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmişti. Bu konu daha fazla yaralayıcı olmadan, tahliye edilen insanlar ya
da bundan sonra tahliye edilecek insanlar bakımından şu geldi imza attı, bu
atmadı, o yurt dışına gitti, gitmedi gibi tartışmalar daha da yoğunlaşmadan bir
an evvel bir yasal düzenleme ihtiyacının giderilmesi gerektiğini bir kez daha
önem ve ısrarla tekrar ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı
aslında safahatı itibarıyla defalarca gözden geçirilmiş, önemli ölçüde de
rafine bir kanun, gerçekten de ciddi bir emek ürünü. Ben, öncelikle bu kanun
tasarısına emek vermiş, hazırlamış, diğer modern memleketlerin kanunlarıyla
mukayese oluşturmuş bilim heyetine ve bürokrasiye şükranlarımı sunuyorum, çok
teşekkür ediyorum. Tabii, 1927 yılından bu yana uygulanan bir temel kanunu ve
aslında cumhuriyetin sembol kanunlarından birini bugün tekrar görüşüyoruz ve
değiştireceğiz. Gönül isterdi ki bu Kanun değişirken Medeni Kanun’da yapılan
hata yapılmasın, bu Kanun’un 1086 olan kanun numarası ve 1927 tarihi muhafaza
edilsin. En azından on yıl, yirmi yıl, otuz yıl ya da elli yıl sonra bu Kanun’u
açıp bakan insanlar bir otuz yıllık kanun değil de yüz yıllık, yüz otuz yıllık
bir kanuna baktığının kıymetini fark etsin isterdim ama maalesef bir yönetmelik
bahane gösterilerek bu sistematik bilim heyeti tarafından uygun görülmedi.
Değerli milletvekilleri, bu Kanun’un aynı zamanda yenilenmesi bir
mecburiyetti, tabii Medeni Kanun değiştirilince Medeni Kanun’la ilişkili olarak
bütün özel hukukun da değiştirilmesi, istinafla ilgili düzenlemelere bu
Kanun’un da uyumlu hâle getirilmesi gerekiyordu. Bu Kanun’un temel amacı olarak
gerekçesinde de defalarca ifade edildiği üzere, hem dilinin günümüz koşullarına
uyarlanması hem hızlı ve ucuz yargıya erişim imkânının getirilmesi, temel
hedefler, temel gerekçeler olarak ifade ediliyor. Bir kanunda dil gerçekten
önemlidir değerli arkadaşlar. Üniversitede okuduğumuzda, Ankara Hukukta, Ömer
diye bir arkadaşımız, sınavda kanun metnine bakmak serbest olduğu hâlde, soruda
“bilirkişi” olarak sorulduğu için, kanundaki “ehlivukuf” kelimesini “bilirkişi”
olarak bilmediğinden arkadaşımız, ilgili maddeyi bulup cevaplandıramamıştı.
Gerçekten de dil, bir kanun bakımından oldukça önemli olmaktadır.
Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, yanlışlarından çok
eksikleriyle belki tartışılmalı diye düşünüyorum.
Her şeyden evvel, iki gündür sürdürdüğümüz çalışmaların sürati
beni bir yandan sevindirirken bir yandan da aslında üzüntümü artırıyor. “Biz
neden, Meclis olarak, siyasi partiler olarak aynı uzlaşmayı, aynı kültürü, aynı
anlayışı Anayasa değişikliği meselesinde gösteremedik? Neden milletimizi, “evetçiler-hayırcılar”, “darbeciler-demokratlar” diye bir
suni, sanal bir ayrışmaya ittik? Değer miydi?” diyorum. Bugünkü tabloyu
gördüğümüzde, “Bir referandum sürecinde, devlet imkânlarının bu denli
kullanılmasından, milletimiz içerisinde üretilen suni ayrışmalar içerisinde bir
de Anayasa oylaması üzerinden getirilen ayrışmanın getirdiği riskleri taşımaya
değdi mi acaba?” diye, bunu da iktidar grubuna ve Sayın Başbakana söylemekten
kendimi alamıyorum.
Değerli milletvekilleri, tabii süremin önemli kısmını harcamış
olduğum için, belki daha sonraki konuşmamda kanunun teferruatlarıyla ilgili
konuşma imkânı bulacağım. Şimdi, arkadaşlar, bu kanunun amacı, temel
amaçlarından birisi yargının hızlandırılmasıysa ki bu kanunda önemli yenilik ve
müesseseler var, her şeyden evvel bir ön inceleme müessesesi getirilmiş,
sürelerle ilgili müesseseler var, bunlar önemli şeyler fakat özellikle ve
ısrarla bir şeyin üzerinde durmak istiyorum: Siz eğer hukukta, mahkemelerde bir
ihtisaslaşmayı tamamlayamazsanız, ihtisaslaşmayı yaygınlaştıramazsanız, var
olan ihtisaslaşmayı gerçekten hayata sunamazsanız, bugün olduğu gibi aynı hâkim
sabah ticaret mahkemesi hâkimi sıfatıyla, öğleden sonra tüketici mahkemesi
hâkimi sıfatıyla, akşama doğru fikrî sınai haklar
hâkimi sıfatıyla bir mahkemeyi idare edecekse kâğıt üzerinde var olan
ihtisaslaşmanın bir işe yaramadığını görürüz. Onun için ben özellikle
Bakanlıktan istirham ediyorum. Bana göre Türk hukuku içerisinde, Türk
mahkemeler sistemi içerisinde en önemli husus ihtisaslaşma meselesidir. Birçok
hâkim “dosyanın incelemeye alınmasına” gibi komik, gayrihukuki gerekçelerle
süreyi uzatmaktadır, hatta çok trajikomik kararlar verilmiştir, “incelemeye
alınma kararının incelemeye alınmasına” gibi komik kararlarla yargının
uzadığına şahit oluyoruz. Onun için bir hâkim öyle olmalıdır
ki dosyasına vâkıf, konuya vâkıf, dosya bilirkişiye gittiğinde bilirkişiye ne
soracağını bilen, bilirkişinin verdiği cevabı hukuki çerçeve içerisinde tahlil
edip eksik kalan hususun tamamlattırılmasını sağlayabilen çerçevede bir
ihtisaslaşmış hâkim, kendi konusuna vâkıf, kendi alanında birtakım şeyler,
otomatikleşmiş bir sisteme bağlı bir düzen kurulabilirse ancak yargının
hızlanması mümkün olabilir, yoksa bu Kanun’da yapılan önemli değişiklikler de
bana göre bu ihtisaslaşma tamamlanamaz ise gerçekten gerçek bir ihtisaslaşma
olarak hayata geçemezse çok da bir anlamı olmayacağı düşüncesindeyim.
Değerli milletvekilleri, bir siyasi karar elbette tartışılabilir.
Siyasi kararların, siyasetçilerin sevenleri, taraftarları olduğu kadar
sevmeyenleri de olacaktır, karşıtları da olacaktır ancak bir mahkeme kararı
taraflı olmayanlar dışındaki, yani davanın tarafı olmayanlar dışındaki
insanların vicdanında yani genel olarak kamu vicdanında ortak duyguya muhatap
olmalıdır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bir siyasi karardaki, bir siyasi tercihteki, toplum içerisindeki
beğenenler-beğenmeyenler, destekleyenler-desteklemeyenler ayrımı yerine bir
mahkeme kararı, o kararın tarafı olmayanlar, o karardan doğrudan etkilenmeyen
insanlar dışındaki toplum vicdanında, kamu vicdanında doğru yer bulmalıdır. Eğer mahkeme kararları da toplum vicdanında ya da Türk toplumunda
toplumun yarısı “Ne iyi oldu da tutuklandı.” yarısı “Ne kadar yazık oldu da
tutuklandı.” ya da “Ne güzel şunun evini elinden aldılar.” ya da “Yazık oldu da
evini elinden aldılar.” şeklinde tarif edilmeye başlanmışsa o ülkede hukuka
olan güven, hukuka olan inanç sarsılmış demektir. Siyasetin getirdiği
bölünmeler, ayrışmalar süreç içerisinde belki tamiri mümkün şeylerdir ama
adalet üzerinden yapılan bu inançsızlığın tamiri on yıllarca mümkün
olamayacaktır.
Ben, bu düşüncelerle kanunun hayırlara vesile olmasını diliyor,
yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.
Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Celal Erbay.
Buyurunuz Sayın Erbay. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın
Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine
partim adına söz almış bulunmaktayım.
Öncelikle şu hususu belirtmek isterim ki: 73+11, bugün itibarıyla
84 yıllık geçmişi olan 1086 sayılı Usul Kanunu’nu bugüne uyarlamak, Türk yargı
hayatının, Türk toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda onu yeniden inşa
etmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. 4 Ekim 1927 tarihinde yürürlüğe giren
1086 sayılı Kanun, İsviçre’nin Neuchâtel Kantonunun
1925 tarihli Usul Kanunu’nun bir bakıma tercümesi mahiyetini taşıyordu ama bazı
bölümleri için Fransız ve Alman hukukundan da yararlanılmıştı. Daha sonraları
yeni bir medeni usul kanununun yapılması için çok kere teşebbüste bulunulmuş,
1986, 1952, 1955, 1967, 1971, 1993 yıllarında yeni bir usul kanunu yapmak için
teşebbüste bulunmuş zamanın yasama organı ama tamamına erdirememişti.
28 Ocak 2004 tarihinde zamanın Adalet Bakanı Sayın Cemil
Çiçek’in başkanlığında ilk toplantısını yapan, Türkiye hukuk fakültelerinden
oluşan, yüksek yargıdan oluşan, Bakanlığın ilgili birimlerinin iştirakiyle
oluşan heyet, işte şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının üretim çalışmalarına
başlamış ve -son toplantısını da 18 Mayıs 2006 tarihinde yapmak üzere- ortaya
bu tasarıyı koymuş ve Hükûmet tarafından Meclise
sunulmak üzere Adalet Bakanlığına teslim etmişti. Bugün nasip olursa bu çalışmalar tamamına erecek.
Ben, hassaten Uzlaşma Komisyonunda partim adına görev alan ve
Uzlaşma Komisyonuna iştirak eden arkadaşlarımın Başkanlık vasfını lütfetmeleri
sonrası Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını yürüten bir arkadaşınız olarak bu
noktaya gelen bu çalışmaların son derece hazzını duyuyorum.
Bu çalışmanın bu noktaya gelmesinde katkısı bulunan, ilmî
ve profesyonel komisyon olarak çalışan hukuk fakülteleri mensuplarına, yargının
temsilcilerine, Adalet Bakanlığının temsilcilerine ve hassaten ilim ehli olarak
onları temsilen şu anda komisyon sıralarında oturan sayın hocalarıma,
Komisyonumuzun değerli üyelerine ve Uzlaşma Komisyonunda üstün derecede bir iş
üretmek için fedakârlıkta bulunan diğer partilerden iştirak eden arkadaşlarıma
huzurunuzda teşekkür ediyorum.
Tasarının hazırlanmasında şu hususlar dikkatimizi çekmiştir: Çok
etkin, seviyeli prensipler kabul edilmiş ve bu doğrultuda çalışmalar
yapılmıştır. Elbette ki, 1086 sayılı Kanun bizim ülkemizde seksen yıl
uygulanmıştır. Bu uygulama esnasında, gerek yargı pratiğinde bir tarz oluşmuş,
içtihatlar gelişmiş ve belli bir noktaya doğru daha güzeli bulmaya yönelik yol
alınmıştır ve yine, bu süre içerisinde hukuk fakültelerimizin medeni usul
hukuku kürsüleri çalışmışlar, bizzat ilim üretmişler, doktora çalışmaları
yaptırmışlar, tez yönetmişler ve makaleler üretmişler. Bütün bunlar, elbette ki
bizde bir medeni usul hukuku kültürünün gelişmesine katkıda bulunmuş. Bu
çalışmalarımız esnasında Komisyonumuz, bu kültür birikimini değerlendirmiş ve
kanunun temel felsefesi korunarak, mevcut hükümleri değerlendirerek tasarının
hazırlanması cihetine gidilmiştir.
Son hazırlanan tasarılarda önemli bir tartışma konusu olan sulh
hukuk ve asliye hukuk mahkemesi ayrımı muhafaza edilmiştir.
Tasarıda güncel, akıcı bir dil kullanılması ilkesi benimsenmiş
ancak özellikle hukuki kavramlar konusunda üzerinde tereddüt edilmeyen,
yerleşmiş, herkesin anladığı kavram ve terimler aynen muhafaza edilmiştir. Dil
itibarıyla, Medeni Kanun’un kullandığı dilin Usul Kanunu’nda da kullanılması
hususunda özen gösterilmiştir.
Tasarı hazırlanırken 1086 sayılı Kanun’un madde numaraları
maalesef muhafaza edilememiştir. Çünkü getirilen yeniliklere Kanun’dan
çıkarılan seksen maddenin boşlukları içerisinde yer vermek ve böylece madde
numaraları değişmeden düzenleme yapabilmek mümkün değildi.
Hazırlanan tasarıda ayrıntılı düzenlemeler yapılmasından
kaçınılmıştır. Her kurumla ilgili temel esasların kanunda tereddütsüz yer
alması ve uygulamada sorun oluşturacak hususların açığa kavuşturulması kabul
edilmiştir. Mümkün mertebe kazuistik bir sistem
izlemekten kaçınılmıştır.
Kanunun sistematiği bakımından yargılama akışına uygun, takip
edilmesi kolay, mantıklı, sade ve basit bir sistematik anlayış benimsenmiştir
ancak usul hukukunun ana amacı olan maddi hakikati ortaya çıkarma ilkesinden
asla ödün verilmemiştir.
Tasarıda mahkeme dışı çözüm yolları ile sulh ve uzlaşmayı mümkün
kılacak ve teşvik edecek bir altyapının oluşturulması benimsenmiştir.
Tasarıda yargılamanın niteliğiyle ters düşmediği ölçüde güncel,
teknik gelişme ve kolaylıklardan yararlanılması, mesela ses ve görüntü
kayıtlarının yargılamada kullanılması benimsenmiş, deliller bakımından teknik
gelişmelerin gözetilmesi düşünülmüştür.
Tüm hükümlerin düzenlenmesinde tarafların ve ilgililerin hak arama
özgürlüğünü genişleten, yargılama sırasındaki haklarını en iyi şekilde teminat
altına alacak ve yargı organlarının yüceliği ve saygınlığını koruyacak ilkelere
yer verilmiştir.
Bu ilkeler doğrultusunda tasarının birinci kısmına nazar
ettiğimizde, baktığımızda, “Genel Hükümler” başlığı altındaki birinci bölümde
“Görev, Yetki ve Yargı Yeri Belirlenmesi” ele alınmış ve incelenmiştir. Bu
bölümün birinci ayrımında “Görev” düzenlenmiştir.
Yetki konusunda daha sistematik, daha açık bir düzenleme yapılmaya
çalışılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
CELAL ERBAY (Devamla) – Bu kısımda, yeni olarak, eskiden farklı
olarak, yetki sözleşmelerinin sadece tacirler ve kamu tüzel kişileri arasında
yapılması kabul edilmiştir. Usul hukukunun sosyal yönü, güçsüz olan kişileri
yargılama sırasında korumayı gerektirmektedir. Bu nedenle, tasarıda, tacir
olmayanlar bakımından yetki sözleşmesi yapılabilmesi imkânı ortadan
kaldırılmıştır.
Yine, birinci kısmın üçüncü bölümünün ikinci ayrımında hâkimlerin
sorumluluğu düzenlenmiş ve hâkimlerin fiillerinden dolayı devletin birinci
derecede sorumluluğu kabul edilmiştir. Böylelikle, Anayasa’mızın 129’uncu
maddesinin beşinci fıkrasına uygun bir düzenleme yapılmıştır.
(Mikrofon otomatik cihaz
tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
Buyurun.
CELAL ERBAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ben de bu kürsüye çıkıp bu uzlaşmayı üreten, bu anlayış
olgunluğunu sergileyen bütün arkadaşlarıma, Uzlaşma Komisyonunda yer alan
arkadaşlarıma -alt komisyonda çalışan bir fert olarak- alt komisyonda
gayretlerini esirgemeyen arkadaşlarıma, heyetinize, değerli Komisyonumuza, ilim
ehlimize tekrar teşekkürlerimi sunuyor, bu kanunun Türk yargı hayatı açısından
hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erbay.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurunuz Sayın Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Burada, gerçekten, Meclisin -dört yıldır beraber çalışıyoruz-
beraber ortaklaşa gerçekleştirdiği en önemli yasama çalışması bu temel
kanunlar: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.
Şunu kabul etmek gerekir ki, dört gruptan birisinin ortaklaşmaması
durumunda bu yasaların Mecliste çıkarılması üç senede dahi mümkün değildir. Bu
gerçekliği kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
İkincisi, bu torba, temel kanunların yanında bir de torba kanun
görüşmeleri de sürüyor bir yandan. Ancak, bundan -çok değil- bir ay kadar önce
Meclis Başkanlık Divanında, benim de parti grubum adına hazır bulunduğum bir
görüşmede, Meclis Başkanımıza muhalefet partilerinin bu öneriyi getirmesi ve
bizim teşvik ve ısrarımız sonucu -o gün toplantıda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi temsilcisi
vardı, Sayın Şandır daha önce bu konuda görüş bildirmişti- ve bizim talebimiz
üzerine, Meclis Başkanının, bir komisyon çağrısı yaparak bu çalışmaların
organize edilmesi konusunda başlattığı çalışma ve bu çalışmalarda da grubumuz
adına bulunarak, ben ve Sayın Hamit Geylani, bu
çalışmaların bir an önce sonuçlandırılmasını, bunun Türkiye için, toplumumuz
için yararlı olduğunu, yararlı olan konularda ortaklaşılması
gerektiği düşüncemizi ortaya koyarak kanıtladık.
Uzlaşma ve ortaklaşma aslında demokrasilerin temel ilkelerinden
birisidir. Eğer “Sayımız çoktur, çoğunluğuz.” derseniz ve muhalefeti dikkate
almazsanız o zaman burada kaliteli yasa çıkarma şansının olmadığını herkesin
bilmesi gerekiyor. Zaman zaman bu sıkıntıları yaşadık ve öyle sıkıntılar yaşadık ki
gerilimli, hatta kavgalı oturumlara kadar giden Anayasa referandumu mini
paketlerinin tartışmalarında Meclis sabahlamak durumunda kaldı. Oysaki anayasa
metinleri bütün toplumun uzlaşması gereken metinler ve hiçbir partinin kendi
çoğunluğuna dayanarak, “Ben çoğunluğum, çoğunluk görüşü demokrasidir.”
anlayışıyla veya referandumda dikte ettirilmek şartıyla oluşmadığını bütün
gelişmiş, çağdaş demokrasilerin işleyişinden biliyoruz. Aynı zamanda sadece bu
değil, bize halk soruyor… Bence sormalıdır, hesabını da sormalıdır. Seçime
gidiyoruz, sonuçta siyasi partiler sandıkta hesabını halka verirler. “Niye yeni
bir anayasayı, 12 Eylül darbe Anayasası yerine bir bütün olarak yeni, sivil,
demokratik bir anayasayı yapamadınız?”ın hesabını
herkesten sorabilmeliler diye düşünüyorum.
Yine “Siyasi Partiler Kanunu’nu niye değiştiremiyorsunuz, Meclis
niye bunu beceremiyor?” Bunu da sorabilmelidir. “Yüzde 10 seçim barajını niye
kaldıramıyorsunuz, ortaklaşamıyorsunuz? Milletin özgür iradesinin önündeki
engelleri niye kaldırmıyorsunuz?” Bunun hesabını sormalıdır. “Niye hazine
yardımını partilere eşit olarak dağıtmıyorsunuz? Mecliste grubu olan partiler
burada hazine yardımı almıyor?” Bunun sorulması gerekiyor halk tarafından. Bunları mutlaka çoğaltmak mümkün. Ancak, ben bunları
çoğaltmanın üzerinde durmayacağım. Bugün ortaklaştığımız havanın, bugün bütün
Meclis gruplarının bu en önemli, hatta önümüzdeki elli yıl Türkiye'nin ticaret
hayatını, Borçlar Kanunu’yla eşya hukukundan alacak-verecek ilişkilerine kadar
olan yaşamını, bunların işleyişini getiren Hukuk Muhakameleri
Kanunu’yla çalışma tarzını belirleyecek çok önemli yasaları konuşuyoruz.
Türkiye 2010’da çok önemli mesafeler katetmiş
durumda. Bir taraftan Avrupa Birliği serüvenimiz on birinci yılını dolduruyor.
Yüzlerce uluslararası sözleşme imzaladık. Avrupa Birliği
müktesebatından sadece yüzlerce, binlerce kanun, yönetmelik, genelge bizim iç
mevzuatımızda yerleşti ve hâlâ küresel krizin getirdiği çalkantı ve risk
ortamında dünya ticaret hayatını yeniden tanımlarken, şirketler yeniden
belirlenirken, garantörlük, hakemlik müesseseleri getirilirken, uluslararası
mahkemeler kurulurken, ekonominin uluslararası mahkemelerinin biri Avrupa
Birliğinde Lüksemburg’da Adalet Divanında atarken, diğer taraftan Dünya Ticaret
Merkezinin de içinde olduğu hakem heyetlerinin, yine denizcilik hukukundaki
hakem heyetlerinin de çok etkin olarak işlev yaptığı dünyamızda, kabul edelim
ki bazı yasalarımız seksen yıllık ömürleriyle oldukça eskimişti, sürece cevap
vermiyordu.
Bunları niye yapmak zorundaydık? Bir kere, istinaf mahkemeleri
gerçeğiyle karşılaştık. İstinaf mahkemeleri yalnız cezada değil, hukuk
mahkemelerinde de var ve yargının, adaletin hızlandırılması konusunda 2007’de
yürürlüğe girmesi gerekirken 2010’a ertelenen ve süreç içinde yeni bir
yapılanma ihtiyacı duyulan bir ortamda hukuk usulünü yeniden belirlemek
gerekiyordu.
Usul kanunidir, takdirî değildir. Onun
için, yargıçlar bu “Kanunilik” prensibine son derece uymak zorundalar. Yeniden
bilirkişiliğin düzenlenmesi, yeniden gelişen teknolojinin, bilişimin,
İnternet’in, telif ve marka patent haklarının, uluslararası sektörde gelişen
yeni kavramların, bütün bunların yeniden düzenlenmesi gerekiyordu.
Bütün bunları dikkate aldığımız zaman bu temel kanunları -Türk
Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu- bu dönemin çıkarmış
olması elbette ki büyük bir başarıdır. Kabul edelim ki en çok Ticaret
Kanunu’nda yüze yakın önerge çıktı. Bu önergelerle iki yıllık gecikmenin telafi
edilmesi gerekiyor, düzenlemelerin yapılması gerekiyor. O konuda da yüzde
90’larda bir ortaklaşma sağlanmış durumdadır. Bu durumda muhtemelen onu da
hayata geçireceğiz hep birlikte.
Evet, bunlar yetiyor mu tek başına? Bence, çok
güzel yasaları da çıkarsanız, çok modern yasaları da koysanız eğer yargıç açığı
varsa, personel açığı varsa, araç gereç açığı varsa, adaletin imkânları
sınırlıysa, eğer adalet takside keşfe gidiyorsa, eğer adalet mekanizması davacı
ile davalının tuttuğu araçlarla seyahat ediyorsa, eğer bilirkişilere verilen
ücretler günün rayiç bedelleriyle doğru orantılı değilse, eğer bilirkişiler
düzenli seçilmiyorsa, eğer adli tıptan tutun kriminolojiye kadar bütün uzmanlık
alanları iyi çalışmıyorsa -ki bütün bunlar, bir bütündür mübaşirinden kâtibine,
kâtibinden adliyedeki bütün personeline- eğer bu ihtiyacı tamamlayamıyorsanız
yine adalet konusunda her şeyi tam yapmış sayılmayız.
Değerli arkadaşlar, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu
yasaların bir an önce çıkmasının ve ortaklaşmanın ve birlikte hareket
edebilmenin, birlikte bir şeyler yapabilmenin yapabileceklerimizin olduğunun
işareti olarak görüyor ve önümüzdeki günlere bir başka umutla bakıyoruz. Ancak
burada bir uyarıda bulunma gereğini duyuyorum: Bakın, biz, dört parti grubu bu
uzlaşmayı sağlarken, bu yasaları çıkarırken -daha bu yasaları çıkarırken-
yasaların torba kanun gibi görüşmelerle delindiğini görüyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Toparlıyorum efendim.
Şimdi, burada hukuk muhakemelerini konuşuyorsak eğer torba kanunda
hukuk muhakemeleriyle ilgili teklif -madde olması- tasarı olması kabul edilir
bir davranış değil arkadaşlar. Bu çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum ve
gerçekten bir sıkıntı. Burada büyük bir ortaklaşmayı zedeleyecek yaklaşımlardan
iktidar partisinin özenle kaçınması gerektiğini düşünüyorum.
Ülkemize, halkımıza, Türkiye halkına, bu mevcut yasaların -önümüzdeki kırk yıl, elli yıl uzun bir süre
muhtemel yürürlükte kalacaklar- hayırlı olmasını diliyor, Barış ve Demokrasi
Partisi olarak bizim de katkımız olduğu için, bu süreç içinde, bundan mutluluk
duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.
Adalet Bakanı Sadullah Ergin.
Buyurunuz Sayın Ergin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri
Yasamızın görüşülmesi vesilesiyle Hükûmetimizin
görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Malum olduğu üzere 1086 sayılı Usul Yasamız 1925 tarihli Neuchâtel kantonundan, İsviçre’nin, alınmış ve 4 Ekim 1927
tarihinde yürürlüğe girmiş bir yasa. Bu kanunda günümüze kadar 26 kez
değişiklik yapılmış, kanunun gerek dilinde gerekse içeriğinde bu
değişikliklerden kaynaklı çelişkiler de ortaya çıkmıştır. Aynı kelimeyle ifade
edilmesi gereken bazı kavram ve kurumlar farklı kelimelerle ifade edilmekte,
bunun yanında bazı ibareler de yanlış şekilde yer almış durumdadır.
1086 sayılı Yasa’nın yaklaşık seksen maddesi değişik zamanlarda
yürürlükten kaldırılmış ve kaldırılan maddeler dikkate alınarak teselsül
ettirilmediğinden yasanın şekil yönünden ele alınması zorunlu hâle gelmiştir.
Yasanın dili yazıldığı dönem itibarıyla mükemmel olmakla birlikte
günümüz şartlarına göre oldukça eskimiş olup genç nesil, hatta hukukçular
tarafından dahi anlaşılması zorlaşmıştır.
Adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi açısından özellikle makul
süre içinde yargılama yapılabilmesi için 1086 sayılı Yasa’da yer alan ve adil
yargılanmaya engel teşkil eden hükümlerin bu düzenlemeyle değiştirilmesini
öngörmekteyiz.
Kanun tasarısında şekil bakımından güncel bir Türkçe
kullanılmasına özen gösterilmiş ancak hukuk çevrelerinde tereddütsüz şekilde
kabul edilen terimler değiştirilmeksizin muhafaza edilmiştir.
Değerli milletvekilleri, getirilen yeni düzenlemeyle yargılama
giderleri davanın başında taraflardan avans olarak alınacaktır. Yargılama
giderlerinin zamanında yatırılmaması tek başına davaların gecikme sebebi
olmamakla birlikte önemli etkenlerden bir tanesini teşkil ediyor. Davacı
davasını açarken, davalı ise cevap dilekçesi ve delillerini sunarken yargılama
giderlerini peşin olarak ödeyecektir.
Tasarıda yargılama süresini kısaltacak olan “Ön İnceleme” bölümü
getirilmiştir ki bu önemli bir yeniliktir, değişikliktir. Bu düzenlemeyle
deliller toplanmadan duruşmalara başlanması ve yargılamanın bu nedenle
gecikmesi önemli ölçüde engellenecektir. Tasarıya göre deliller duruşmalara
başlanmadan önce toplanacak, duruşmalarda ise daha önce toplanan delillerin
değerlendirilmesi yapılacaktır. Böylece, tapu ve nüfus idaresine veya benzer
kurumlara yazılması ya da bu kurumlardan gelmesi beklenen cevapların duruşma
başlamadan önce hazır edilmesi sağlanmış olacaktır.
Hâkimlerin kusurlu davranışlarından dolayı ilk etapta hâkime karşı
tazminat davası açılması ilkesinden vazgeçilmiş, öncelikle devlete karşı
tazminat davası açılması esası kabul edilmiştir. Yine, bu tasarıda, çekişmesiz
yargıyla ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.
Değerli milletvekilleri, bir kısım ilk itiraz sebepleri dava şartı
hâline getirilmek suretiyle hâkim tarafından resen gözetilmesi de bu
düzenlemeyle sağlanmaktadır. Gene bu yasa tasarısında, önceki 1086 sayılı
Yasa’da beş gün, yedi gün, on beş gün gibi süreler yer alır iken bunların
yorumlanmasında hatalar ortaya çıkmaktaydı. Bu süreler daha kolay
hesaplanabilmesi amacıyla, bir hafta, iki hafta, bir ay gibi sürelere
dönüştürülmüştür.
Yeni düzenlemeyle mahkemelerde ses ve görüntü nakli yoluyla ifade
alınabilecektir. Talimatla alınan ifadeler ya da tanık beklenmesine ilişkin
gecikmeler bu teknolojik imkânların kullanılmasıyla önemli ölçüde zaman
tasarrufu sağlayabilecektir.
Sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmıştır. Uygulamadaki
sorunlar da göz önünde bulundurularak ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir ve delil
tespiti müesseseleri yeniden düzenlenmektedir.
Muhalefet sözcülerimizin de detaylara ilişkin çok değişik
tespitleri var. Ben tekrara girmemek için kısaca bunlara değinmiş durumdayım.
Ama bunun dışında, değerli milletvekilleri, Türk yargısının genel
problemlerine ilişkin değişik tespit ve eleştiriler yapılmıştır görüşmeler
esnasında. Türk yargısının seksen yılı aşkın süredir biriktirdiği sorunların
çözümü noktasında öncelikle bu sorunların kaynaklarının tespiti açısından
sağlıklı birtakım tespitlere ihtiyaç vardır.
Bugün yargımızın içerisinde bulunduğu durum üç ana başlıkta
sorunlar olarak toparlanabilir: Bunlardan bir tanesi, fiziki sorunlar, altyapı
sorunları; bir diğeri, mevzuattan kaynaklı sorunlar ve yine bir diğer sorun,
insan kaynaklarının yetersizliğinden kaynaklı sorunlar.
Bu açıdan, 2002-2011 arasında geçen süre içerisinde Türk yargı
teşkilatının fiziki altyapı sorunlarının çözümü noktasında çok önemli mesafeler
alındığını tekrar tekrar söylemeye gerek yok. Bu
seksen yıllık süre içerisinde yapılan adliye saraylarının kapalı alan
toplamının tam 5 katı tutarında bu son sekiz yılda fiziki mekân oluşturulmuş.
Teknolojik altyapı, bilgisayar donanımı, UYAP sistemi, bütün bunlar yargılamada
süreleri kısaltan tedbirler. Buralarda çok önemli gelişmeler sağlanmış, Avrupa
Konseyi üyesi ülkeler arasında Türkiye, bilişim teknolojilerini yargıda
kullanan ilk üç ülke arasında yer almıştır.
Mevzuattan kaynaklı problemlere gelince: Değerli milletvekilleri,
gene bu sekiz yıllık süre içerisinde çok önemli çalışmalara imza atmıştır bu
Parlamento. Ceza yargılamasına ilişkin olarak Uzlaşma Kurumu getirilmiş, 2005
yılında yürürlüğe konulmuş, daha sonra 2006’da yeniden revize edilmiş, daha
etkin hâle getirilmeye çalışılmış, şu an Bakanlığımızın yaptığı çalışmayla, bu
Kurumun daha da etkili hâle gelmesi için çalışmalarımız devam etmektedir.
Gene 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli
Hakkında Yasa’da yapılan düzenlemelerle önemli değişiklikler getirilmek
suretiyle yargılamayı hızlandırıcı tedbirler alınmıştır. Bunlardan Kabahatler
Yasası ceza yargılamasında önemli ölçüde rahatlama sağlamıştır. Gene değişik
kanunlarla uyum amacıyla getirilen 5278 sayılı Yasa da çok önemli kolaylıklar
getirmiştir.
Ayrıca, Ceza Muhakemesi Yasamızın 36’ncı maddesinde mahkemelerin
resmî kurumlarla yapacağı yazışmalarda savcılık üzerinden yazışma yapma
zorunluluğu kaldırılmak suretiyle önemli bir zaman tasarrufu sağlandığını
düşünüyorum. Ceza Muhakemesi Yasamızda getirilen adli kolluk uygulamaları da
önemli imkânlar sağlamaktadır, sunmaktadır.
Gene savcılarımıza verilen yetkilerden kamu davasının açılmasının
ertelenme yetkisinde, üst sınırı bir yıl ve daha az süreli hapis cezalarında ve
şikâyete bağlı suçlarda savcı, yeterli şüphe varsa bile, belli bir süre davayı
açmayı ertelemek suretiyle, bunu dava öncesi yöntemlerle çözme imkânına
kavuşmuştur. İddianamenin iadesi kurumu getirilmiştir ki yeterli hazırlık
yapılmadan hazırlanmış iddianameleri mahkeme kabul etmeden reddetmekte,
dolayısıyla yargılama sürecini başlatmayıp daha donanımlı bir iddianamenin
tanzimini sağlayabilme imkânına kavuşmuştur iddia makamı.
Gene hukuk yargılamasına ilişkin olarak bugün görüşmekte olduğumuz
Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, dün görüştüğümüz Tebligat Yasası, bütün bunlar
yargılamadaki süreleri kısaltmaya dönük tedbirler.
Gene hukuk uyuşmazlıklarında ara buluculuk müessesesi… Şu anda
Adalet Komisyonunda tasarımız beklemektedir. İlk fırsatta Adalet Komisyonunda
ara buluculuk müessesesinin de Türk hukuk sistemine kazandırılması için
çalışmalarımıza başlayacağız.
Değerli milletvekilleri, bununla beraber alternatif uyuşmazlık
çözüm yolları noktasında kamu denetçiliğine ilişkin düzenleme Anayasa
değişikliğinde yer almış, buna bağlı kuruluş yasası Parlamentoya sevk
edilmiştir, şu anda komisyonlara havale edilmek durumundadır.
Gene yüksek mahkemelerin kapasitesinin güçlendirilmesine ait
çalışmalarımız yakın tarihte Parlamentoya gelecektir.
Adli Tıp Kurumundaki aksaklıklar noktasında Devlet Denetleme
Kurulunun yapmış olduğu inceleme sonuçlarına göre de ciddi bir reform çalışması
hazırlığı Bakanlığımızda devam etmektedir.
Değerli milletvekilleri, istinaf mahkemelerinin kurulması gene bu
dönemde olmuştur. Yürürlüğe girme tarihi 2007 olarak öngörülmüş idi ama HSYK’nın haklı olarak insan kaynaklarının, hâkim, savcı
kaynaklarının güçlendirilmesinden sonra faaliyete girmesine ilişkin tavsiye
kararı ve Yargıtayın da bu konudaki önerileri doğrultusunda
hâkim ve savcı sayısının artırılmasına dönük çalışmalara hız verilmiştir.
Bununla beraber, bu süreç içerisinde yaşadığımız birtakım sorunlar kamuoyuyla
paylaşılmıştır, burada tekrar tekrar bunları ifade
etmek istemiyorum. Ancak benden önce söz alan değerli muhalefet sözcülerinden
Sayın Dibek, alınan hâkim, savcı sayısıyla ve idari personelle ilgili
rakamlarda, bu dönemde çok sayıda hâkim, savcı ve idari memur, zabıt kâtibi
alındığını ancak Hükûmetin yine şikâyetçi olduğunu
ifade ettiler.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın
Başkanım.
Oysa Sayın Dibek, bir buçuk, iki yıllık, iki buçuk yıllık hükûmet etme sürelerine ilişkin sayılarla dokuz yıllık
icraat dönemine ilişkin rakamları karşılaştırmıştır.
Kaldı ki istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla beraber ilave en az
bin kadar yetişmiş hâkim, savcının bu kadrolarda istihdam edilmesi
gerekmektedir. Buralara bu kadroların aktarılabilmesi için rutin, normal
zamanların öngördüğü ihtiyaçtan daha fazla hâkim, savcıyı mesleğe kazandırmamız
gerekmektedir. Bu anlamda 2011 yılında en az dört yeni sınavla hâkim, savcı
kadromuzun güçlendirilmesine dönük çalışmalar noktasında ÖSYM Başkanlığıyla
tarihlerde mutabakat sağlanmıştır. Bugün yarın bu tarihleri kamuoyuyla
paylaşacağımızı da ifade ediyorum.
Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen akademisyenlerimize,
Komisyonda görev alan arkadaşlarımıza, Bakanlık çalışanlarına ve Parlamentoda
görev yapan tüm milletvekillerimize, gruplarımıza teşekkür ediyor, yasamızın
hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.
Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler
üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.
Madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 2 nci maddesinin başlığıyla birlikte
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Rıdvan Yalçın |
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
Ordu |
Hakkâri |
|
Turgut Dibek |
Yahya Akman |
|
|
Kırklareli |
Şanlıurfa |
|
"Asliye hukuk mahkemelerinin görevi
Madde 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın
malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda
görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.
(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça,
asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Bugüne kadar, malvarlığına ilişkin davalarda, sulh hukuk ve asliye
hukuk arasında miktara göre yapılan ayrım, bir çok
soruna yol açmıştır. Bu ayrımın pratik ve ihtiyaçlara da tam olarak cevap
verdiği söylenemez. Ayrıca aynı konuda karar vermeye yetkili olan bir
mahkemenin, miktarın azlığı ya da çokluğuna göre yapacağı inceleme, harcayacağı
zaman ve kullanacağı bilgi özünde değişiklik göstermemektedir. Sadece rakamsal
olarak vereceği karar değişmektedir. Böyle bir durumda, salt miktardaki azlığın
veya çokluğun görev yönünden bir öneminin olmaması gerekir. Uygulamada miktar
ve değere bağlı görev sınırının tespitinde ortaya çıkan sorunlar sebebiyle
görevsizlik kararları verilmekte ve davalar salt bu yüzden gereksiz yere
uzamaktadır. Esasen hak arayan kişi bakımından bu sınırın hiç bir önemi de
yoktur, onun için önemli olan hakkının yerine gelmesidir. Bu sınıra ilişkin
periyodik değişiklikler de diğer bir sorun olup, zaman zaman
karışıklığa yol açabilmektedir. Bu sebeple, malvarlığına ilişkin davalarda sulh
hukuk asliye hukuk arasındaki ayrım kaldırılarak, kanunlarda belirtilen
istisnalar dışında malvarlığına ilişkin davalarda asliye hukuk mahkemesi, asıl
görevli mahkeme hâline getirilmiştir.
Öteden beri, aksine hükümler saklı kalmak üzere şahıs varlığına
ilişkin davalarda asıl görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bu hüküm
muhafaza edilmiştir.
Maddenin ikinci fıkrasında, asliye hukuk mahkemelerinin genel
görevli mahkeme olduğunu belirtmek ve bu konuda tereddütleri ortadan kaldırmak
için düzenleme yapılmıştır. Özel hükümlerle başka mahkemelerinin görev alanına
girmeyen tüm dava ve işlere asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılacaktır.
Böylece, görev konusunda bir tereddütün yaşanmaması
veya boşluğun doğmaması sağlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 3 üncü maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
“Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların
tazmini davalarında görev
Madde 3- (1) Her türlü idarî eylem ve işlemler ile idarenin
sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya
tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddî ve manevî zararların
tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu
dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda
dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521
sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, Komisyon Raporu’nun 10’uncu maddesinin tekrarıdır, teknik nedenle
aktarılmıştır, takdire bırakıyorum.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sağlık ve yaşam hakkı, en temel bir insan hakkıdır. Sorumluluk
doğuran bir nedenle vücut bütünlüğünün kaybı veya kişinin ölümü, sağlık ve
yaşama hakkının tipik bir ihlalidir. Hukuk sistemlerinin bu ihlaller için
öngördüğü tazminatlarla ortaya çıkan insan hakkı ihlali ikame edilmektedir.
Sorumluluk hukukunun bir dalı olarak "insana verilen zararlar ve onun
tazmini" çerçevesinde "tazminat hukuku", insan hakkı ekseninde
temellenen özel bir disipline dönüşmüştür. Bu hukuk dalının cevherini
oluşturan, bizatihi insandır ve onun varlığıdır.
İnsana verilen zararlarının tazmini hukukunda hangi yargı kolu
görevlendirilmelidir? sorusuna cevap aranırken, insana
ilişkin bu durumun tam olarak gözetildiği, hatta bunun ayırdına
varıldığı söylenemez. Gerek kurucu iktidar ve yasama iktidarının ortaya koyduğu
çözüm gerekse Yüksek Mahkemelerin içtihatlarıyla ortaya çıkan uygulama da
farklı değildir.
Gözünü kaybeden bir insanın davasının görev alanı
tartışması ile karşılaşması hâlinde askerî, idarî, adlî yargı kolları
arasındaki on yılları aşan seyahati, Uyuşmazlık Mahkemesinin zamanına ve
oluşumuna göre farklı çözümleri, süre aşımı, kısmi dava, tazminat miktarı
(hesaplama farklılığı) riskleri, çok farklı hukuk alanlarının farklı çözümler
üretmesi sorunları; görünürde hukuk kılıfına sarılmış olsa da özü itibarıyla ve
adalet duygusu ekseninde hukuk devletinin taşıyamayacağı birer yüktür.
Sorunun çözümünde temel yaklaşım, insan zararlarında görev
belirlenirken zararı doğuran sebebin ait olduğu alanın yapı ve niteliği yerine,
zararın süjesini (insanı) esas alan bir ölçütün temel alınmasıdır. "Alan
ölçütü mü, zarar ölçütü mü" karşılaştırmasında özne insan olduğunda
elbette ki "zarar ölçütü" denmelidir.
Kamulaştırma, kamulaştırmasız el atma, tapu sicilinin tutulması
sebebiyle Devletin sorumluluğu, finans hukuku konularında, -idari işlem ve
eylem- alanı olmasına rağmen- idari yargı alanından adli yargı alanına yasa ve
içtihatla yapılan görev transferinin insan zararları hukukunda
gerçekleştirilmemiş olması, tam bir paradokstur. Öte yandan, idarî yargı, insan
zararlarını Borçlar Kanunu 41 ve devamı maddelerine göre hesaplayıp sonuca
bağlamaktadır. Bu davaların baskın karakterini, olaya yol açan maddi sebebin
hukuki niteliği (idari hizmetin mahiyeti) değil, zararın bağlı olduğu insan ve
insan zararının hesaplanması ilke ve değerleri ortaya koymaktadır.
Anayasamızın 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve
yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." hükmü yer
almaktadır.
Bu hüküm uyarınca, yasama organı, anlaşmazlığın niteliğine,
uygulamada yaşanan ve adil yargılama hakkı ile bağdaştırılamayacak kronik
sorunlara, hukuk disiplininin ulaştığı özerk karaktere ve diğer bilimsel
verilere göre, yargı kolları arasındaki görev alanını baştan belirleyebileceği
gibi, bu konudaki normları değiştirebilir, yeniden düzenleyebilir.
Öngörülen değişiklikle;
a- "İnsan zararı"nın öznesi olan insan ve insan hakkı değerinin
yargı yolları çatışmasından gördüğü etkilenmenin yok edilmesi ve bu yolla
korunması, adil yargılanma hakkı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin yaşama
geçirilmesi amaçlamaktadır.
b- Askeri olsun
veya olmasın her türlü idari işlem, eylem ve diğer sebeplerden kaynaklanan
insan zararları (vücut bütünlüğünün kaybı, ölüm sebepleri ile iş göremezlik,
destekten yoksun kalma, manevi tazminat talepleri) asliye hukuk mahkemelerinde
görülebilecektir. İdari yargı diliyle "tam yargı davalarının" insan
zararlarına ait bölümü, idari yargının görev alanından çıkarılmıştır. Örneğin
bir askeri gemi ile ticaret gemisinin çarpışmasında gözünü yitiren bir asker,
davasını AYİM'de değil, Asliye Hukuk Mahkemesinde
açabilecektir.
c- Bu davalar,
idare hukuku normlarına değil, özel hukuk normlarına bağlı olacaktır.
İş sözleşmesine aykırılıktan doğan tazminat davaları, (iş kazası,
meslek hastalığı ve diğer sebeplere dayalı tazminatlar) iş mahkemelerinde
görülmeye devam olunacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 4 üncü maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
"Sulh hukuk mahkemelerinin görevi
Madde 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya
tutarına bakılmaksızın;
a) Kiralanan taşınmazların,
9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununa göre ilâmsız icra
yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan
alacak davaları da dahil olmak üzere tüm
uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,
b) Taşınır ve taşınmaz mal
veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,
c) Taşınır ve taşınmaz mallarda,
sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,
ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh
hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,
görürler."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Sulh hukuk mahkemeleri, asliye hukuk mahkemelerince görülen
davalara göre daha basit olan ve tarafların sulh olmaları sonucu çözüme
kavuşturulabilen uyuşmazlıkların, yazılı yargılama usulündeki ayrıntılı prosedüre tâbi olmadan, daha kolay ve kısa yoldan çözülebilmesi
amacıyla kurulmuştur. Bu ayrım, 1086 sayılı Kanunun mehazını oluşturan İsviçre
başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de mevcuttur. Sulh hukuk mahkemesi
asliye mahkemesi düzeyinde bir ihtisas mahkemesi değil, basit uyuşmazlıkların
daha az masraf ve emek harcayarak çözülebilmesini amaçlayan bir mahkemedir.
Ancak, ülkemizdeki seksen seneyi aşan kuruluş amacına uygun olmayan uygulama
sonucunda, bu mahkemeler belli bir alana yönelik uzmanlık mahkemesi gibi
algılanmaya başlanmıştır. Bu algılamanın sonucu olarak da ayrımın kaldırılması
ve asliye düzeyinde yeni ihtisas mahkemeleri kurulması tartışılmaya
başlanmıştır.
Kanun Tasarısında sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemesi ayrımı
muhafaza edilmiş ve bu mahkemelerin amacına uygun şekilde çalışmasını öngören
bir sistem oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, sulh hukuk mahkemesinde
uygulanacak olan basit yargılama usulü, yazılı yargılama usulüne göre daha
hızlı ve kolay bir usul hâline getirilmiş, böylece bu mahkemelerde açılan
davaların daha basit ve kısa sürede çözümü amaçlanmıştır. Bugüne kadar farklı
kanunlarda yer alan çekişmesiz yargı işleri, Kanun Tasarısının 386. maddesinde
ayrı ayrı sayılmış ve kural olarak bu işlerin sulh
hukuk mahkemesinde görülmesi kabul edilmiştir. Ayrıca, miktar ve değere bakılmaksızın
sulh hukuk mahkemelerinde açılan davalar bakımından bu mahkemelerin görev
alanları korunmuştur. Örneğin, kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, taşınır
ve taşınmaz mallarda sadece zilyetliğin korunmasına yönelik uyuşmazlıklar
parasal değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinin görevine verilmiştir.
Malvarlığına ilişkin davalarda, dava konusu malın değerine göre
mahkemenin görevinin belirlenmesi sebebiyle, uygulamada verilen görevsizlik
kararlarından dolayı yargılamanın uzadığı bir gerçektir. Ayrıca görev sınırının
periyodik olarak değiştirilmesi de farklı sorunlara yol açmaktadır. Esasen
temelinde malvarlığı uyuşmazlığı yatan bir konuda, daha aşağıda olan miktarı
sulh mahkemesini daha yukarıda olan miktarları ise asliye hukuk mahkemesini görevli
kılmanın pratik olarak sağladığı büyük bir yarar da görülmemektedir. Bu
sebeplerle Komisyondaki görüşmelerde ilke olarak bu ayrımın korunması, ancak,
malvarlığının değerine göre sulh hukuk mahkemesinin görevine giren
uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemesinin görevine bırakılması kabul
edilmiştir. Öngörülen bu sisteme göre parasal değerle ifade edilen
malvarlığından kaynaklanan davalara asliye hukuk mahkemesi tarafından
bakılacak, böylece dava konusunun değeriyle ilgili görevsizlik kararlarına
ilişkin yargılamanın uzaması ve diğer problemler son bulacaktır. Sulh hukuk
mahkemeleri 8. maddede dava konusunun değeriyle ilgili olmaksızın sayılan
davalara, başka mahkemelerin görevine girmeyen çekişmesiz yargı işlerine ve
diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirdiği dava ve işlere bakmakla
görevli olacaktır. Özellikle çekişmesiz yargı bakımından asıl mahkemenin sulh
hukuk mahkemesi hâline getirilmiş olması sebebiyle de sulh hukuk mahkemesi
işlevsel ve amacına uygun bir yargılama yapacaktır.
Bu düzenlemeyle, bir çok konuda sadelik
ve basitlik de sağlanmış olacak, görevle ilgili tartışmaya yol açabilen
ayrımlara da ihtiyaç kalmayacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 5 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçe okutuyorum:
Gerekçe:
Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının
kaldırılması nedeniyle “Kısmi davada görev”i düzenleyen maddenin gerekliliği
ortadan kalktığından, bu hükmün Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 5 çıkmıştır.
6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 6 ncı maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının
kaldırılması nedeniyle “Karşı davada görev”i düzenleyen maddenin gerekliliği
ortadan kalktığından, bu hükmün Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
madde 6 çıkmıştır.
7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 7 nci maddesinin Tasarı metninden
çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının
kaldırılması nedeniyle "Eşyaya bağlı irtifak haklarına ilişkin davalarda
görev"i düzenleyen maddenin gerekliliği ortadan kalktığından, bu hükmün
Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
madde 7 çıkmıştır.
8’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 8 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"Sulh hukuk mahkemelerinin görevi" yapılan değişiklikle,
Tasarının 4 üncü maddesinde düzenlendiğinden, 8 inci maddenin Tasarı metninden
çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
madde 8 çıkmıştır.
Madde 9 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 9 uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Yahya Akman |
|
|
|
Kırklareli |
|
Şanlıurfa |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU
(İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"Şahıs varlığına ilişkin davalarda görev", yapılan
değişiklikle Tasarının 2 nci maddesinde
düzenlendiğinden, 9 uncu maddenin Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve
madde 9 çıkmıştır.
10’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 10 uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer
maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Suat Kınıklıoğlu |
|
|
|
Kırklareli |
|
Çankırı |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli
Başkanım, madde, tasarının 3’üncü maddesine aktarılmıştır. Bu beyanla takdiri
Genel Kurula bırakıyorum.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
"Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan
zararların tazmini davalarında görev", yapılan değişiklikle, Tasarının 3
üncü maddesinde düzenlendiğinden, 10 uncu maddenin Tasarı metninden çıkarılması
gerekmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve 10’uncu madde çıkmıştır.
Bundan sonraki maddeleri gene buradaki sırayla okuyacağım, daha
sonra teselsül ettirilecektir.
11’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
12’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
13’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
14’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
15’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
16’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
17’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
18’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
19’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
20’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
21’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
22’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
23’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
24’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
25’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
26’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
27’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
28’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
29’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
30’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, bölüm birdeki maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.
İkinci bölüm 31’inci madde ila 60’ıncı madde arasını
kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum:
31’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
32’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
33’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
34’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
35’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
36’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
37’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
38’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
39’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
40’ıncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
41’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
42’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
43’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
44’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
45’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
46’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
47’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
48’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
49’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
50’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
51’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
52’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na
Görüşülmekte olan 393 Sıra sayılı "Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısı"nın 52'nci maddenin başlığı ile birlikte aşağıdaki şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
"Hakimin sorumluluğu
Madde 52- (1) Hakimlerin yargılama
faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Hakim aleyhine tazminat
davası açılabilir:
a) Kayırma veya taraf tutma
yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir
hüküm veya karar verilmiş olması.
b) Sağlanan veya vaat edilen
bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.
c) Farklı bir anlam
yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanunu hükmüne aykırı karar veya hüküm
verilmiş olması.
ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm
verilmiş olması.
d) Duruşma tutanakları ile
hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir
sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve
buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.
e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.
(2) Tazminat davasının açılması, hakime
karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkumiyet şartına
bağlanamaz."
|
Turgut Dibek |
|
Sacid Yıldız |
|
Ali Rıza Öztürk |
|
Kırklareli |
|
İstanbul |
|
Mersin |
|
|
Şevket Köse |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
|
|
Adıyaman |
|
Zonguldak |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın
Başkan.
TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Gerekçeyi okutun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Anayasamızın 129'uncu maddesinde memurun eyleminden dolayı
Devletin sorumlu olması için kusurun hizmet kusuru kapsamında kalması gerektiği
hükmü yer almaktadır. Memurun kişisel kusuru halinde doğrudan kendisine
başvurulurken, hakimin kişisel kusurundan dolayı
devletin sorumlu tutulması yerinde olmayacaktır. Bu nedenle değişiklik önergesi
verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 53: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 54: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 55: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 56: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 57: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 58: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 59: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 60: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, ikinci bölüm içindeki maddeler de oylanmış ve kabul
edilmiştir.
Üçüncü bölüm 61’inci madde ila 90’ıncı maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 61: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 62: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 63: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 64: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 65: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 66: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 67: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 68: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 69: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 70: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 71: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 72: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 73: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 74: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 75: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 76: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 77: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 78: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 79: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 80: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 81: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 82: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 83: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 84: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 85: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 86: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 87: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 88: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 89: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 90: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, üçüncü bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
Bölüm dört, 91’inci maddeler ila 120’nci maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz yoktur.
Maddeleri oylarınıza sunuyorum:
Madde 91: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 92: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 93: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 94: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 95: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 96: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 97: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 98: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 99: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 100: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 101: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 102: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 103: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 104: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 105: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 106: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 107: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 108: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 109: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 110: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 111: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 112: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 113: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 114: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 115: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 116: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 117: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 118: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 119: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 120: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Bölüm dört içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.
Beşinci bölüm 121’inci madde ila 150’nci maddeleri kapsamaktadır.
Üzerinde söz talebi yoktur.
Oylamaya geçiyorum:
Madde 121: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 122: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 123: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 124: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 125: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 126: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 127: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 128: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 129: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 130: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 131: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 132: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 133: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 134: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 135: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 136: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 137: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 138: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 139: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 140: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 141: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 142: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 143: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 144: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 145: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 146: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 147: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 148: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 149: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 150: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Beşinci bölümün içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.
Altıncı bölüm 151’inci madde ila 180’inci maddeleri kapsamaktadır.
Üzerinde söz talebi yoktur.
Madde oylamasına geçiyorum:
Madde 151: Kabul edenler...
Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 152: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 153: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 154: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 155: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 156: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 157: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 158: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 159: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 160: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 161: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 162: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 163: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 164: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 165: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 166: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 167: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 168: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 169: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 170: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 171: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 172: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 173: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 174: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 175: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 176: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 177: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 178: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 179: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 180: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, altıncı bölüm içindeki maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
Yedinci bölüm 181’inci madde ila 210’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum:
Madde 181: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 182: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 183: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 184: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 185: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 186: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 187: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 188: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 189: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 190: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 191: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 192: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 193: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 194: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 195: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 196: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 197: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 198: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 199: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 200: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 201: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 202: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 203: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 204: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 205: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
206’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 206 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen
“beşyüz” ibarelerinin “ikibinbeşyüz”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Yahya Akman |
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
Yozgat |
Şanlıurfa |
Van |
|
Abdurrahman Dodurgalı |
Orhan Karasayar |
Hasip Kaplan |
|
Sinop |
Hatay |
Şırnak |
|
|
Turgut Dibek |
|
|
|
Kırklareli |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın
Başkan.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate
alınarak senetle ispat zorunluluğunda öngörülen parasal sınır arttırılmaktadır.
Maddede öngörülen beşyüz Türk
Liralık sınırın, Tasarının hazırlandığı 2005 yılında getirilmiş olduğu
düşünülürse aradan geçen altı yıl içinde paranın değer kaybı ve günümüz
ekonomik koşulları içinde yüksek bir rakam olmadığı değerlendirilmiş, bu
miktardaki bir alacak için borçludan senet istenmesinin özellikle aynı sosyal
veya ekonomik çevrede bulunanlar arasındaki ilişkilere zarar verebileceği
düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda madde 206’yı oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
207’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 207 nci maddesinin birinci fıkrasında
geçen "beşyüz" ibaresinin "ikibinbeşyüz" olarak değiştirilmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
Yahya Akman |
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
|
|
Yozgat |
Şanlıurfa |
Van |
|
|
|
Orhan Karasayar |
Hasip Kaplan |
Turgut Dibek |
|
|
|
Hatay |
Şırnak |
Kırklareli |
|
|
|
|
Abdurrahman Dodurgalı |
|
Rıdvan Yalçın |
|
|
|
Sinop |
|
Ordu |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın
Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate
alınarak senetle ispat zorunluluğuna ilişkin 206 ncı
maddede öngörülen parasal sınır arttırıldığından, bu maddede öngörülen parasal
sınırın da arttırılması gerekmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 207’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 208: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 209: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 210: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Böylece, yedinci bölüm içindeki maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
Sekizinci bölüm 211’inci madde ila 240’ıncı maddeleri
kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum:
Madde 211: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 212: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 213: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 214: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 215: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 216: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 217: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 218: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 219: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 220: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 221: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 222: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 223: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 224: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 225: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 226: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 227: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 228: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 229: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 230: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 231: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 232: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 233: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 234: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 235: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 236: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 237: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 238: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 239: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 240: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece, sekizinci bölüm içindeki maddelerin oylanması
tamamlanmıştır.
On dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.18
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.
393 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, dokuzuncu bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Dokuzuncu bölüm
241 ile 270’inci maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz yoktur.
Maddeleri oylarınıza sunuyorum:
Madde 241: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 242: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 243: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 244: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 245: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 246: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 247: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 248: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 249: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 250: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 251: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 252: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 253: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 254: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 255: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 256: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 257: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 258: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 259: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 260: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 261: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 262: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 263: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 264: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 265: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 266: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 267: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 268: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 269: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 270: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Dokuzuncu bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.
Onuncu bölüm 271’inci madde ile 300’üncü maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 271: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 272: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 273: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 274: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 275: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 276: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 277: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 278: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 279: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 280: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 281: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 282: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 283: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 284: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 285: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 286: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 287: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 288: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 289: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 290: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 291’in üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 Sıra Sayılı “Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısı”nın 291’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“Madde 291- (1) Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle
düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması
sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için bilirkişiye karşı
tazminat davası açabilirler.”
|
Turgut Dibek |
|
Ali Rıza Öztürk |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
Kırklareli |
|
Mersin |
|
Zonguldak |
|
|
Sacid Yıldız |
|
Şevket Köse |
|
|
|
İstanbul |
|
Adıyaman |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın
Başkanım.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Hâkimin hukuki sorumluluğu ile birlikte paralel olarak
düzenlenmesi yerinde olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
291’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… 291’inci madde kabul edilmiştir.
292’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 Sıra Sayılı “Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısı”nın 292’nci maddesinin şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“Madde 292 - (1) Bilirkişi aleyhine açılacak olan tazminat davası,
gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun ilk derece mahkemesince hükme esas alındığı
hâllerde, bu mahkemenin yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi
hukuk dairesinde; bölge adliye mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde ise
Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülür.”
|
Turgut Dibek |
|
Ali Rıza Öztürk |
|
Ali İhsan
Köktürk |
|
Kırklareli |
|
Mersin |
|
Zonguldak |
|
|
Şevket Köse |
|
Sacid Yıldız |
|
|
|
Adıyaman |
|
İstanbul |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
291’inci maddede öngörülen değişiklik nedeniyle 292’nci maddenin
değiştirilmesi yerinde olacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
292’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 293: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 294: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 295: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 296: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 297: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 298: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 299: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 300: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Onuncu bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.
On birinci bölüm 301’inci madde ila 330’uncu maddeleri
kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 301: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 302: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 303: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 304: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 305: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 306: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 307: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 308: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 309: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 310: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 311: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 312: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 313: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 314: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 315: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 316: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 317: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 318: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 319: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 320: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 321: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 322: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 323: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 324: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 325: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 326: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 327: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 328: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 329: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 330: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece on birinci bölüm içindeki maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
On ikinci bölüm 331’inci madde ila 360’ıncı maddeleri kapsamaktadır.
Söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 331: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 332: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 333: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 334: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 335: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 336: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 337: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 338: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 339: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 340: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 341: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 342: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 343: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 344: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 345: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 346: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 347 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 347 nci maddesinin ikinci, üçüncü ve
dördüncü fıkralarında geçen “bin” ibarelerinin “binbeşyüz”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Yahya Akman |
|
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
Yozgat |
|
Şanlıurfa |
|
Van |
|
Orhan Karasayar |
|
Turgut Dibek |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hatay |
|
Kırklareli |
|
Ordu |
|
|
Hasip Kaplan |
|
Abdurrahman Dodurgalı |
|
|
|
Şırnak |
|
Sinop |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate
alınarak ilk derece mahkemelerindeki kesinlik sınırının arttırılması amacıyla
bu değişikliğin yapılması düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 347’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Madde 348: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 349: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 350: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 351: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 352: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 353: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 354: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 355: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 356: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 357: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 358: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 359: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 360: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece on ikinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
On üçüncü bölüm 361’inci madde ila 390’ıncı maddeleri
kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 361: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 362: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 363: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 364: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 365: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 366: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 367: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 368 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 368 nci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde geçen “onbin” ibaresi ile ikinci fıkrasında
geçen “onbin” ibarelerinin “yirmibeşbin”
olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Abdurrahman Dodurgalı |
|
Hasip Kaplan |
|
Yozgat |
|
Sinop |
|
Şırnak |
|
Turgut Dibek |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Orhan Karasayar |
|
Kırklareli |
|
Ordu |
|
Hatay |
|
|
Yahya Akman |
|
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
|
|
Şanlıurfa |
|
Van |
|
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate
alınarak temyiz sınırının arttırılması amacıyla bu değişikliğin yapılması
düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 368’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 369: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 370: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 371: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 372: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 373: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 374: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 375: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 376: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 377: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 378: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 379: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 380: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 381: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 382: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 383: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 384: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 385: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 386: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 387: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 388: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 389: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 390: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
On üçüncü bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
On dördüncü bölüm 391’inci madde ila 420’nci maddeleri
kapsamaktadır.
Söz talebi yoktur.
Madde oylamasına geçiyorum.
Madde 391: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 392: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 393: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 394: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 395: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 396: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 397: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 398: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 399: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 400: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 401: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 402: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 403: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 404: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
405’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısına 405 inci maddenin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Yahya Akman |
|
Abdurrahman Dodurgalı |
|
Yozgat |
|
Şanlıurfa |
|
Sinop |
|
Hasip Kaplan |
|
Orhan Karasayar |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Şırnak |
|
Hatay |
|
Ordu |
|
|
Turgut Dibek |
|
Kayhan
Türkmenoğlu |
|
|
|
Kırklareli |
|
Van |
|
“Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir
talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı
kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir
nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.”
BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN - Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN - Gerekçeyi
okutuyorum:
Gerekçe:
Madde metninde sehven “teminat gösterilmiş olmasından dolayı”
ifadesi kullanılmıştır. Bu hâliyle maddenin yanlış anlamaya sebebiyet vermesi
mümkün olacağından bu ibare “haksız ihtiyati tedbir nedeniyle” şeklinde
değiştirilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda 405’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 406: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 407: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 408: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 409: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 410: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 411: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 412: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 413: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 414: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 415: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 416: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 417: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 418: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 419: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 420: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
On dördüncü bölüm içindeki maddelerin oylanması tamamlanmıştır.
On beşinci bölüm 421’inci madde ila 450’nci maddeleri
kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.
Madde oylamasına geçiyorum:
Madde 421: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 422: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 423: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 424: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 425: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 426: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 427: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 428: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 429: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 430: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 431: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 432: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 433: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 434: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 435: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 436: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 437: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 438: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 439: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 440: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 441: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 442: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 443: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 444: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 445: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 446: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 447: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 448: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 449: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 450: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece on beşinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması
tamamlanmıştır.
On altıncı bölüm 451’inci madde ile 458’inci maddeleri kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde, AK PARTİ Grubu adına Bolu Milletvekili Fatih Metin
konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Metin.
AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı hakkında on
altıncı bölüm üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1086 sayılı Kanun günümüze
kadar 26 kez değişikliğe uğramış ve 26 kez uğradığı değişiklikle de seksen
madde değiştirilmiştir ancak amaçlanan yargılamanın hızlanması hususunda
yeterli hedef tutturulamamış ve bu nedenle, 18/6/1927
tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda uygulamadan
kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve en
etkin biçimde görülmesi ve bir kısım uyuşmazlıkların nizasız kaza, sulh,
uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak, karşılaştırmalı hukuktaki
gelişmeleri hukuk yargılamasına yansıtmak amacıyla bu kanun tasarısı
hazırlanmış ve huzurunuza gelmiştir.
Değerli arkadaşlar, bu tasarıda hukuk usulü hususunda çok önemli
kaideler, yeni yenilikler getirilmektedir. Bunların en önemlisi, yargılamada,
kısa sürede bitirilmesini sağlayacak usul kuralları öngörülmüştür çünkü
malumunuz, gecikmiş adalet, adalet değildir. Bu noktada yargılamanın hızlı bir
şekilde yürütülmesi ve neticelendirilmesi hususunda da bu kanun tasarısında
önemli hükümlere yer verilmiştir.
Bunların başında yargılama giderlerinin avans olarak alınması
müessesesi düzenlenmiştir. Bunu şu şekilde kısaca izah edebiliriz: Yargılama
giderlerinin zamanında yatırılmaması tek başına davaların gecikme sebebi
olmamakla birlikte önemli etkenlerden biridir. Bu düzenlemeler karşısında,
davacının dilekçesini, davalının da cevap dilekçesiyle birlikte gösterdiği
delilleri mahkemeye sunarken yargılama giderlerinin yaklaşık olarak
hesaplanması ve ilgiliden peşin olarak tahsili sağlanmalıdır.
Bunun dışında, tasarıda, 1086 sayılı Kanun’da yer almayan ve
yargılama hukukunda yargılamanın kısa sürede neticelenmesini sağlayacak olan ön
inceleme bölümü düzenlenmiştir. Bunu da kısaca anlatacak olursak: Bu müessese,
medeni usul hukuku alanındaki kanunlaştırmada hukukumuz için önemli bir
yeniliktir çünkü uygulamada en çok şikâyet edilen ve yargılamanın gecikmesi
sebebi olarak gösterilen önemli bir husus da tam hazırlık yapılmadan tahkikata
başlanmasıdır.
Tasarının ön inceleme bölümünde getirilen düzenleme ile tahkikat
duruşmaları, delillerin toplandığı değil, değerlendirildiği bir aşama hâline
getirilmiştir. Böylece, çoğu kez, tapu veya nüfus idaresine yazı yazılması veya
çok basit ara kararların yerine getirilmesi hususunda defalarca duruşmalar
ertelenmiş ve bu şekilde de duruşmaların, yargılamanın uzamasına neden
olmuştur. Bu nedenlerle, bu küçük, ufak sebeplerden dolayı ara kararların
uzamaması noktasında da bu ön inceleme sistemi büyük oranda rahatlık
getirecektir.
Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından bir yeni düzenleme de
basit yargılama usulünün kolaylaştırılmasıdır, sözlü ve seri yargılama usulünün
kaldırılmasıdır. Hukuk yargılamasında yazılı, basit, sözlü ve seri olmak üzere
dört ayrı usul şu anda mevcuttur. Bu usuller düzenleme amacına uygun şekilde
uygulanmadığından ve bu sebeple de karışıklığa sebep olduğundan kanun
tasarısında sözlü ve seri yargılama usullerine ilişkin hükümler yürürlükten
kaldırılmıştır.
Yazılı ve basit olmak üzere iki yargılama usulünün muhafaza
edilmesi öngörülmektedir. Basit yargılama usulünde yapılan düzenleme ile kural
olarak davaların ön inceleme oturumu dâhil, toplam üç duruşmada tamamlanması
öngörülmüştür. Yine, basit yargılama usulünün hızlı ve etkin şekilde işlemesi
bakımından davaların en fazla bir kez takipsiz bırakılması esası kabul
edilmiştir.
Bir diğer önemli husus: Tarafların mahkeme kararını alıp işleme
koyabilmeleri için bakiye karar ve ilam harcının ödenmiş olma şartı
kaldırılmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeye uygun şekilde 492 sayılı Harçlar
Kanunu’nda düzenleme yapılmıştır.
Bir diğer önemli müessese de ilk itirazlarla ilgilidir. İlk itiraz
sebepleri dava şartı hâline getirilmiştir çünkü ilk itirazların, 1086 sayılı
Kanun’da düzenlenen şekliyle kötü niyetli kişilere davaları sürüncemede bırakma
fırsatını vermektedir. Bu nedenle, ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline
getirilmiş; böylece, sayılan hususların, davanın her aşamasında, taraflar ileri
sürmese dahi, hâkim tarafından resen nazara alınması mümkün kılınmıştır.
Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından çekişmesiz yargıyla
ilgili de ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.
Bir diğer önemli değişiklik: 1086 sayılı Kanun’da yer alan bir
kısım haklardan yararlanmaya ilişkin süreler devamlı surette karışıklık
oluşturmakta, uygulama kolaylığı sağlamak bakımından disipline edilmiştir. Bu
sürelerin daha kolay algılanabilmesi amacıyla tasarıda temel bazı süreler kabul
edilmiştir; bu çerçevede bir hafta veya iki hafta, bir ay veya bir yıl gibi
süreler kabul edilerek karışıklığa son verilmiştir.
Yargılama hukuku bakımından teknik yöntemlerden yararlanmayı
sağlayacak imkânlara yer verilmiştir, bu bakımdan da bu imkânlar getirilmiştir.
Uygulamada yaşanan sorunlar da göz önünde bulundurularak geçici
hukuki koruma müessesesi yeniden düzenlenmiştir. Bu da yine uygulamada çok
sıkça karşılaşılan bir problemdir. Geçici hukuki koruma tedbirlerinden
özellikle ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delil tespiti talepleriyle ilgili
kararlara karşı istinaf yoluna başvurabilme imkânı getirilmiştir. Uygulamada
tedbir ve tespitlerin çok kolaylıkla ve ciddi bir denetime tabi olmaksızın
alınabildiği herkesçe bilinmektedir. Bu durum ise yargıya güveni sarsmakta ve
mahkeme kararlarına olan inancı zedelemektedir. Bu kararlara karşı kanun yolu
açılarak bir ölçüde denetlenmesi amaçlanmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonumuzda da bu
kanunumuzla alakalı çok önemli değişikliklere katkıda bulunulmuştur. Bunların
en önemlilerinden bir tanesi: İnsanın ölümü veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden
doğan zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince
bakılması öngörülmüştür. Bunun önemi şudur: Daha önce yani bu düzenlemeden
önce, şu andaki mevcut düzenlemelerde mevcut hukuk sistemimize göre maddi ve
manevi tazminat taleplerinde yargı yolu -adli, idari ve askerî olmak üzere üç
şekildedir- bu zararı kimin verdiğine bakılarak belirlenmektedir. Komisyonda
yapılan tartışmalarda insan zararlarına ilişkin olarak açılan tazminat
davalarının farklı yargı kollarında görülmesinin, benzer olaylarda birbirinden
farklı kararların çıkmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu alanın
disipline edilebilmesi bakımından, insanın vücut bütünlüğüne ilişkin bir zarar
doğması durumunda zararı kimin verdiğine bakılmaksızın, zarar süjesi esas alınarak
bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi benimsenmiştir.
Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam olarak
belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlar vardır. Bu da yine uygulamada
özellikle avukat arkadaşlarımızın karşılaştığı büyük sorundur. Bu sorun da bu
şekilde… Asgari miktar üzerinden belirsiz alacak davası açılabilecektir. Bu da
önemli bir düzenlemedir.
Yine, uygulamada duruşma salonunda uygunsuz davranışlarda
bulunanların dışarı çıkarılmasına ilişkin hükmün avukatlar için uygulanmaması
da yine savunma makamı ve savunma hakları açısından çok önemli bir düzenlemedir.
Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer hem kanun tasarısında hem de
Komisyondaki arkadaşlarımızın katkılarıyla düzenlenen bu yeni değişikliklerle
beraber uzun süreden beri beklenen Türk hukuk sistemi açısından çok önemli
kanunlar bir bir çıkmaktadır. Tabii, bu önemli
kanunların çıkmasında iktidarıyla-muhalefetiyle bütün milletvekili
arkadaşlarımızın başlangıçtan beri büyük katkıları mevcuttur. O nedenle,
huzurlarınızda, bütün bu noktada, gerek Bakanlık bürokratlarımız gerekse
Komisyondaki üye arkadaşlarımız ve yine burada bulunan yüce heyetinizin,
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki bütün milletvekili
arkadaşlarımızın katkısından dolayı teşekkür ediyorum. Yine,
Sayın Bakanımıza bu konudaki gayretinden dolayı ve bu kanunların bu dönem
içerisine yetişmesini sağladığı için teşekkür ediyorum ve bu kanunun ve yine
bir gün önce kabul ettiğimiz Türk Borçlar Kanunu’nun ve bundan sonra yine
huzurunuza gelecek olan diğer kanunların ülkemize, vatanımıza, milletimize ve
Türk hukuk sistemine, Türk hukuk camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor,
saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Metin.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar
Milletvekili Halil Ünlütepe.
Buyurunuz Sayın Ünlütepe (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar)
– Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli üyeler; son on yıla yakın bir dönemdir
ülkemizdeki temel yasalarda köklü değişiklikler yapıyoruz. Öncelikle Türk
Medeni Kanunu, daha sonra Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, dün Türk
Borçlar Kanunu, bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve önümüzdeki günlerde de Türk
Ticaret Yasası’yla ilgili ön hazırlıkları bitireceğiz. Bunlar köklü
değişiklikler.
Temel kanunları yaparken elbette eksiklikler de olacaktır. Bu
eksiklikler ise zamanla ihtiyaçları karşılayacak hâle getirilebilir diye
düşünüyorum.
Bugün görüştüğümüz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 1927 yılında
İsviçre’den tercüme olarak alınmış ve üzerinde şimdiye kadar 26 kez değişiklik
yapılmış. Dolayısıyla, zaman zaman ihtiyaçları
karşılayamaması sonucu bu değişiklikleri yapma zorunluluğu doğmuştur.
Şimdi, bu değişiklikleri yaparken en önemli faktör şu olmuştur:
Geciken yargının hızlanması, basit ve ucuz yargının sağlanması hedef
alınmıştır. Bunu sağlamaya yönelik hareketleri yaptığımız müddetçe de hep
yargıya basitleştirememişiz, yargıyı hızlandıramamışız ve yargının tıkanmasına
da neden olmuşuz. Hep hastayı iyileştirmeye çalışmışız ama hastalık günden güne
artmış. İşte bugün, son tahliyelerle ilgili olaylar, Yargıtaydaki
dosya sayısının tahmin edilemeyecek sayılara ulaşmasının sonucu bu son
dönemlerde yapılan hukuksal düzenlemelerde başarılı olamadığımızın bir
kanıtıdır.
Peki, niçin başarılı olamadık? Bunları düzeltmek için mi çaba
harcadık? Hayır, yargıyı ele geçirmek için çaba harcadık.
Bir söz vardır: “İnanmayan insan inandıramaz.” 2002’li, 2003’lü
yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri “Biz yargıya
inanmıyoruz.” dediler. Şimdi, inanmayan bir insan ne dereceye kadar bu yargıda
bir düzenleme yapabilir, çözüm getirebilir. Çözüm getirebilmeniz için inanmanız
gerekir, bilmeniz gerekir. Bu sıkıntıyı aşmak zorundayız.
Bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili, ülkemizdeki en
önemli sorunlardan birisi yargılamaların uzun sürmesi. Değerli arkadaşlar, şimdi uzun süren bir yargılama, geciken bir
adalettir, adil yargılanma hakkını elinizden alır. Bakın, bununla ilgili bir
bilgi notu, gelen bir not: “Uzayan adalet hayatımı tarumar edip yurdumu, yuvamı
yıktı.” Bir yurttaş gönderiyor. “Günde otuz beş-kırk davaya bakan hâkimler ne
dereceye kadar doğru karar verebilir? Adam gibi uygulayıcısı yetiştirilmeyen ve
bulunmayan kanun ne işe yarar? Uzayan ve insanı canından bezdirip vatanından
nefret ettiren hantal ve uyuz adaletin düzeleceğinden hiçbir umudum yok. Tek
umudum var, o da dava uzatmaktan Türkiye Cumhuriyeti devletine sürekli tazminat
cezası veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.” Bir yurttaşın hem Adalet
Komisyonu Sayın Başkanımızla paylaştığı hem de bana gönderdiği bir mesaj.
Yurttaş, Türk hukukundan ziyade Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine doğru
yöneliyor. Ne zaman yöneliyor? Bu son on yılda bu yöneliş daha çok artmış.
Başka bir meslektaşımızdan gelen bir not, bilgi notu, bir daireden
örnek vereceğim: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. Bu daire 2009 yılında 23.393 onama
kararı, 8.368 bozma, 1.841 karar düzeltme ve 862 ret, geri çevirme kararı
vermiş yani bir senede 36.464 dosyaya bakmış. 2009 yılındaki işgünü sayısını
220 gün olarak kabul edersek, değerli arkadaşlar, 9. Hukuk Dairesi günde 165
dosyaya bakıyor. Eğer sekiz saat bir mahkemenin çalıştığını düşünürsek saatte
20 dosyaya karar veriyor. Sonuç: Acaba burada doğru bir karar peşinde mi
koşuyoruz? Saate 20 dosyayı inceleyen bir Yargıtay doğru karar verebilir mi?
Bugün, Türkiye’de, insanların, artık, doğru veya yanlış karar
verilip verilmediği hiç umurunda değil. Eksik inceleme nedeniyle milyonlarca
insanın hakkı gasp oluyor. Peki, bunun hesabını kim verecek? Bunun hesabının
yurttaşa karşı siyasal sorumluluğu kime ait? Hükûmete
aittir, siyasal sorumluluk bu işte Hükûmete aittir.
Şimdi, sekiz saatte 165 dosyayı inceleyen bir Yargıtaydan
bir içtihat beklenebilir mi? Bekleyemezsiniz. Peki, bu ucuz, hızlı adaletin
yapılması için altyapı hazırlıkları yapılmış mı? Yapılmış. Örneğin hukuk
muhakemelerinde ve ceza muhakemelerinde usul hukukunda değişiklikler yapılarak
bölge mahkemelerinin kurulmasına karar verilmiş. Bölge adliye mahkemelerinin
kurulması yönünde bu yüce Meclis 2005 yılında karar vermiş. Der ki bu kararda:
“Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” der. Sene 2005. 2007’ye kadar yürütmemiş,
demiş ki: “2007’ye kadar uzatayım, ben bunu yapamam.” demiş. 2007’ye kadar yüce
Meclis onu uzatmış. 2007’den 2011’e kadar bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütmemiş.
Peki, Bakanlar Kurulu bir kanunu uygulamıyorsa bunun sorumlusu kim? Kanunlar
yürütülmek için, uygulanmak için çıkar. Türkiye’deki en önemli sıkıntı ne kadar
düzgün yasa çıkartırsanız çıkartın onun uygulanabilmesidir.
Niçin bölge mahkemeleri kurulmadı? Eğer yetişmiyorsa zaman 2007’de
yaptığınız gibi tekrar bir satırlık, bir cümlelik bir kanun değişikliği getirir
onu uygulatabileceğiniz zamana taşırsınız. Bu altyapısı oluşturulmadan,
Yargıtay tıkanacak, normal mahkemeler tıkanacak… İnsanlar artık bugün yargıya
başvuramaz bir duruma geldi. Elbet bu insanların yargıya başvuramayacak bir
duruma geldiğini Hükûmet de biliyor. Çıkış yolu
nedir? Bu dönem bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu içine konuyordu, arabuluculuk
sistemi. Peki, arabuluculuk sistemi bugün nerede uygulanıyor? Anglosakson
ülkelerinde uygulanıyor. İngiltere’de bu türlü çalışmalarda başarıya ulaşılmış.
Ama o ülkelerin hukuk sistemiyle Türkiye’nin hukuk sistemi bir mi? Değil. O
bölgedeki çalışmalara ben de katıldım, on gün kadar kaldık. Orada Pakistanlı
kadınların oradaki arabuluculuk sisteminin uygulanmasıyla çektikleri
sıkıntıları dinledim, gördüm, dinledim ve gördüm. Türkiye gibi altyapısı
oluşmamış, belirli bir bölgenin ağa sistemine dayandığı, belirli bir bölgenin
şeyh ve tarikat liderlerine dayandığı bir ülkede bu arabuluculuk sistemini
uygularsanız, o ülkede medeni hukuku uygulayamazsınız. O ülkedeki hukuk
sisteminiz, aydınlanma devrimiyle Türkiye’nin çizdiği cumhuriyet çizgisinden
uzaklaşmadır. Bu konuda Adalet Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyeler
olarak ciddi tartışmalar yaptık ve altyapısı oluşmayan o arabuluculukla ilgili
terimlerin çıkartılmasını istedik. Üzüldüğüm konu, cumhuriyet rejiminin yetiştirdiği
aydınların da bu konuda yeterli araştırma yapmadan, bunları hukuk muhakemeleri
tasarısının içine dercetmeleriydi. Bununla ilgili
altyapı oluşmamış. Üniter yapının getirdiği
sıkıntılar bugün bilinmektedir. Böyle bir ortamda bu tür bir düzenlemeye acaba
bu yüce Meclis karar verebilir miydi?
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu üzerinde
ciddi endişelerimiz var. Bunların üzerindeki endişelerimizi Komisyonda
paylaştık, düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz ama şu da bir gerçek ki: Hızlı,
adil bir yargılanma için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bir değişiklik
gerekiyor. Artık, başka ülkelerdeki tercüme yasalardan uzaklaşmak zorundayız.
Artık, bizim bilim adamlarımız hukuk fakültelerindeki geniş, engin
deneyimleriyle, Türk yapısına uygun hukuk muhakemeleri kanunu yapabilecek
düzeydedir. Başka yerden kopyacı, “Onlar öyle yapmış, biz de öyle yapacağız…”
Bu tür şeyler bize güç kazandırmaz. Elbet şunu bilmek zorundayız: Türkiye’nin
bir global sorunlardan etkileşim içinde olabileceğini
de kabul etmek zorundayız. Elbette, oradaki gelişimleri de izlemek, görmek,
bilmek zorundayız ama bunun çıkış yolu…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlayayım Sayın Başkanım.
Bunun çıkış yolu bence, yapılması gereken, kendi yapımıza uygun
bir düzenleme yapmak.
Bu görüştüğümüz kanun tasarısında, Anayasa’mızın 129’uncu
maddesine göre hâkimlerin sorumluluğu düzenleniyor. Hâkimler devlet memuru
değildir, devlet memuru hâline getiriyorsunuz. Anayasa’da açık bir hüküm
vardır. Bu tür bir düzenlemenin yapılması açıkçası Anayasa’nın 129’uncu maddesi
yönünden ciddi endişeler doğurmaktadır. Haberal’la
ilgili davada da görüldüğü gibi yargıçlar artık bir devlet memuru hâline
getirilmeye çalışılıyor. Bunlardan uzaklaşmak zorundayız, uzaklaşmak
zorundasınız.
Bu duygu ve düşüncelerle bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen
bilim adamlarımıza, Bakanlık personeline, bu çalışmalarda hazır bulunan değerli
Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu
yasanın ülkemiz için hayırlı olması dileğiyle hepinizi sevgi ve saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan, size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünlütepe.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili
Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurunuz Sayın Yalçın.
MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Değerli milletvekilleri, sonuna geldiğimiz Hukuk Muhakemeleri Kanunu
ile ilgili bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle kanunla ilgili konuşmalara
geçmeden evvel Sayın Bakanın dikkatine bir iki hususu sunmak istiyorum.
Öncelikle hukukumuzda ne yazık ki hâlen bir yedieminlik müessesesi tam oturmuş
durumda değil, her ilde de yok. Sayın Bakanım, şöyle şikâyetler alıyoruz
vatandaşlarımızdan: Şimdi, bir malı yedieminde olan vatandaşlarımız, özellikle
de hakkını, hukukunu çok bilemeyen yaşlı kadınlar yediemin bürosuna gittiğinde,
borcu ödeyip malını iade almak istediğinde kendilerine “Şuraya bir imza atın.”
deniyor ve ondan sonra bir başka depoya yönlendiriliyorlar. Yani önce imza
attırılıyor, daha sonra eşyanın başka bir depoda olduğu söyleniyor. O depoya
gittiğinde ise ya eşyasını bulamıyor ya sağlam bulamıyor fakat daha önce teslim
aldığına ilişkin bir belge imzalamış olduğu için çok ciddi bir mağduriyet
ortaya çıkıyor. Bu hususu Bakanlığın dikkatine sunuyorum. En azından
adliyelerdeki başsavcılıklar ya da icra müdürlükleri ikaz edilmek suretiyle
eşya fiilen teslim edilmeden bir imza atılmasının önlenmesinin faydalı
olacağını düşünüyorum.
Değerli milletvekilleri, bir önemli hususu daha sizlerle paylaşmak
istiyorum: Özellikle iki yıldır, üç yıldır süren yoğun ekonomik krizin toplum
hayatımızda ortaya çıkardığı yıkıcı sonuçları da düşünerek bir kanun teklifimiz
olmuştu ev eşyalarına haciz yapılamamasına ilişkin. Maalesef bugüne kadar
muhalefetten gelen yedi yüze yakın kanun teklifi gibi bu kanun teklifimiz de
bir değerlendirmeye tabi tutulamadı, görüşmeye layık bulunmadı. Acaba diyorum,
oluşan bu uzlaşma ikliminden istifade ederek seçim öncesi...
Bakın, çeklerle ilgili bir yasa düzenlemesi yaptık burada, iki yıl
ertelendi. Şimdi, muhtemelen sizlerin de telefonlarına geliyordur -sürenin
bitimine yaklaşıldı- sürekli benzer mesajlar gelmeye başladı. Yani krizin
etkileri bir şekilde devam ediyor. O hâlde, şu çağda, şu devirde, bir babanın
yaptığı ölçüsüz harcamanın cezasını ne kadar daha eşe ve çocuklara
çektireceğiz? Evinden buzdolabı götürülen bir kadının, izlediği televizyonu
elinden alınan bir çocuğun yaşadığı travmayı ne
şekilde düzelteceğiz, nasıl tamir edeceğiz? Bu insanlar bulundukları mahalde, evde, apartmanda
oturamaz bir psikoloji içerisine düşüyorlar. Arzu ediyorum ki -artık bu çağa bu
tablo yakışmıyor- çok kısa, iki üç maddelik bir kanun teklifiydi; destek verir,
gündeme alıp kanunlaşmasını sağlarsanız, ben de şahsen milletvekili olmanın,
kendi adıma en büyük misyonu yerine getirmiş olacağım.
Daha önce de bu kürsüde ifade etmiştim, eğer bunu bir yasama kıskançlığı
içerisinde düşünüyorsanız, ben kanun teklifimi geri çekmeye hazırım, yeter ki sizden
bir arkadaşımız aynı konuda bir kanun teklifi versin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Estağfurullah, beraber
yapalım, problem değil.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önemine binaen
birkaç hususu tekrar burada gündeme getirmek istiyorum.
Bir tanesi, Sayın Bakanın da bu kürsüde ifade ettiği ara buluculuk
meselesidir. Ara buluculuk meselesiyle ilgili Adalet Komisyonu üyelerinin bir
İngiltere ziyareti olmuştu, ben de o heyet içerisindeydim. Gerçekten de
İngiltere’de hayranlık uyandırıcı bir sistem kurulmuş ve bugün ihtilafların
yüzde 30’unun adliye öncesi oluşturulan bir ara buluculuk sistemi içerisinde
çözüldüğüne tanık oluyoruz.
Tabii, bu kanunun amaçları içerisinde ifade edilen, gerekçede
ifade edilen bir husus da, yargılama öncesi ya da yargılama içerisinde bu tür
yöntemlerle ihtilafların çözümünün teşvik edilmesi olarak takdim ediliyor. Ben
de bunu çok önemsiyorum aslına bakarsanız. Sadece Yargıtayda
2 milyona yakın dosya olduğunu düşündüğümüzde, bu personelle, bu hâkim, savcı
sayısıyla Türkiye’deki hukuk ihtilaflarını adil olarak çözmenin mümkün olmadığı
görülüyor. O hâlde, gerçekten de yargılama öncesi başka bir uzlaşma yöntemleri
geliştirmek gerektiğine ben inanıyorum fakat Sayın Bakanım, değerli
arkadaşlarım; İngiltere’de bu konuyu konuşurken hep şunu düşünmüştüm: Biz bunu
ülkemizde nasıl uygulayabiliriz? Bir ara bulucu olacak. Bu, muhtemelen belki
bir hukukçu olacak ya da hukukla ilişkili meslek dallarından böyle bir kurum,
böyle bir meslek oluşacak.
Şimdi, bizim memleketimizde, biraz önceki konuşmamda da
ifade ettim, toplumdaki en saygın meslek grubu olan, bir kariyer mesleği kabul
edilen hâkimlik kurumuna inanç bu kadar kaybolmuşken, mahkeme kararları bile
toplum nezdinde insanların yargılanan ya da mahkeme kararından etkilenen
insanların siyasi kimliğine göre bir sahiplenme ya da reddedişle
değerlendiriliyor bir noktaya gelmiş iken, yani daha açık söylemek gerekirse,
bir hâkime güven kaybolmuşken ara buluculuk kurumuna güven nasıl sağlanacak, bu
konuda çok ciddi düşünmek gerekir. Eğer bu mesele
bir yargı yetkisinin devredilmesi gibi ele alınacaksa, buna ilişkin de ciddi
endişeler olduğunu ifade etmek isterim.
Değerli milletvekilleri, bu kanun içerisinde davacıdan
avans alınması gibi ya da ön inceleme müessesesi gibi faydalı, yargıyı
hızlandıracak düzenlemeler olduğu gibi; aslında, bugün, Türk hukukunun, Türk
özel hukukunun en büyük sıkıntılarından biri olan hakka ulaşamamak, daha
doğrusu adaletin geç tecelli etmesinin de bir adaletsizlik olduğu anlayışı
içerisinde, bu mahzurları giderecek düzenlemeler de var. Bunları biz de çok önemsiyoruz. Fakat bilirkişilik meselesi
hususundaki düzenlemeleri ben yeterli bulmadım. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye
Mimarlar, Mühendisler Odaları Birliğinin “Etik ve Bilirkişilik” adıyla bir sempozyumu vardı, oraya da Milliyetçi Hareket Partisi adına
ben katılmıştım. Orada da çok ciddi tartışmalar yaşadık. Bir defa, bilirkişilik
meselesi, bugünkü düzenlemede en azından adli yargı adalet komisyonlarınca sene
başında bir isim havuzunun oluşturulacağı ve oradan isimlerin seçileceği gibi
geçmişe göre daha düzenli bir düzenleme getiriliyor fakat bana göre, bu,
bilirkişilik meselesini çözmüyor. Bu konu kanayan bir yaraya dönüşmüştür.
Bugün, adliyelerde, maalesef, bilirkişiler paralarını alamadıklarından şikâyet
ediyor. Maalesef, bilirkişilik meselesi, kalem personeli ile bilirkişiler
arasında bir ahbap çavuş ilişkisine döndürülmüş durumda. Diğer insanlar bu
durumdan şikâyetçiler ve hatta bilirkişilik müessesesinin etik zaaflar taşıdığı
hususunda da çok ciddi şikâyetler var.
Bütün bu şikâyetlerden benim çıkardığım sonuç şu ki: Bilirkişilik
meselesi, bu kanunun içerisindeki maddelerle sınırlı kalmayıp çok daha ciddi ve
kapsamlı bir mevzuata ihtiyaç duymaktadır. Bilirkişilik konusu sanıldığından
daha önemlidir. Birçok mahkeme kararı aslında bilirkişi raporlarının neredeyse motamot kâğıda yansımasından oluştuğundan bu konunun çok
daha önemli, çok daha ciddiyetle ele alınması gerektiğine olan inancımı bir kez
daha ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, yine bir üzüntümü ifade etmek isterim. Bu
tasarının ilk hâlinde, 50 bin lira ve üzeri kıymetteki davalarda avukat
bulundurma mecburiyeti vardı. Maalesef, daha sonra bu, tasarıdan çıkartıldı.
Geçen o Etik ve Bilirkişilik Sempozyumu’nda, ben bunun ihtiyaç olduğunu ifade
ettiğimde orada bir kadın bana cevap olarak “Siz bizi avukatlara mecbur mu
etmeyi arzu ediyorsunuz?” demişti.
Şimdi, toplumda böyle bir yanlış algı var. Sanki avukat tutma
mecburiyeti getirildiğinde insanlarımızın aleyhine olarak, onlar ekonomik bir külfetle
karşılaşıp avukat tutmak zorunda kalacaklarmış gibi bir durumla, bir
eleştiriyle karşılaşılıyor. Oysa, ciddi bir adli
yardım müessesesi oluşması hâlinde, yani avukat tutma imkânı, ekonomik gücü
olmayan insanlara bu imkânlar sağlandıktan sonra avukat bulundurma
mecburiyetinin, vekil tutma mecburiyetinin getirilmesinin, ben hem hukuk
hayatımız bakımından çok önemli olacağını, adliyelerin iş yükünün önemli ölçüde
azalacağını ve sanılanın aksine, bir hukukçu nezaretinde yürüyen adliye sistemi
içerisinde vatandaşlarımızın da adil yargılanma hakkından çok daha fazla
istifade edeceğini düşünüyorum. Onun için, bunu yalnızca avukatlar lehine bir
mesleki gelir kapısı olarak görmek yerine, Türk hukuk birikiminin daha yükseğe
çıkabilmesi, insanlarımızın hakka daha çabuk ulaşabilmeleri için…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.
…bir yöntem olduğu hususunda anlaşmak, görüşmek ve taraflarla,
ilgili kesimlerle bu konuyu olgunlaştırıp, bana göre, daha fazla gecikmeden, bu
husustaki bir düzenlemeyi de hayata geçirmek gerekiyor.
Değerli milletvekilleri, ben bu düşüncelerle, hazırlanan tasarının
Türk hukuk hayatına, uygulayıcılara yasadan etkilenecek insanlarımıza hayırlı
olmasını temenni ediyorum.
Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bilim heyeti ve Bakanlık
bürokrasisine teşekkür ediyor, ayrıca Adalet Komisyonunda bizlere daha ziyade,
siyasi atmosfer yerine hukuk atmosferinde tanışma fırsatı sunan Sayın Başkan ve
üyelere de teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalçın.
Komisyon Başkanı Sayın İyimaya…
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli
Başkanım, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; yapacağım kısa konuşmanın
başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, aslında tarihî bir gün içerisindeyiz. Bazen
yaptığımızın yansımalarını, inşa ettiğimiz kuralları parmaklarımızla kabul
ederken farkında olmayabiliriz. Gerçekten, 1927 yılında kabul edilen bu Kanun,
cumhuriyet hükûmetleri ve bilim adamları kurulları
tarafından tam 7 defa kökten değiştirilmek istendi. Bunlardan birisinde Barolar
Birliği adına komisyonda bulundum. Yedi girişim başarısız kaldı. Şu anda
gerçekten adil yargılanma hakkı ve yargılama hakkı bağlamında, hak arama
özgürlüğü bağlamında var olması gereken güncellemeyi yapıyoruz. Kaynak ülke
1992 yılında bu dönüşümü yaptı, 2011 yılında federal kapsamda dönüşüm yaptı,
biz yeni yapıyoruz.
Ben bu konuda görüşlerimi arz ederken yaptığımız reformun iki üç
kesitini sizlerle paylaşmak, iki büyük noksanımızı da yüce millete ait olan
kayıtlara intikal ettirmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, şu anda Borçlar Kanunu’yla bu kanunda
uyumlu şekilde insan zararları hukukunu güçlü bir zemine oturtuyor ve
insanların kollarının, gözlerinin, yaşamlarının yitirilmesi sebebiyle farklı
yargı kollarına, Danıştaya, Askerî İdare Mahkemesine,
diğer mahkemelere gitmeleri gibi farklı yollar ortadan kalkıyor ve insan
zararları hukuku hukuk bütünlüğüne, koruma bütünlüğüne ve dava kolaylığına
kavuşuyor.
Yine bu yasayla, vatandaş davayı açıyor, kazanıyor, “bakiye harç”
adı altında -diyelim ki 1 trilyonluk bir dava veya büyük bir gayrimenkul
davası- siz 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon harcı yatırmazsanız ilamı tebliğe
çıkaramazsınız, temyiz yoluna gidemezsiniz, takibe koyamazsınız. Adalet
Komisyonu, haklı müdahaleyle, ilamda tecessüm eden hak ile Maliyenin harç
alacağı arasındaki var olmayan, yapay, sanal bağı koparttı ve artık vatandaş,
mahkemeden ilamı aldığı gün tebliğe çıkarabilecek, takibe koyabilecek, yargı
yollarına gidebilecek.
Ayrıntıya girmek istemiyorum, aslında müzakerenin başında söz
almak istedim, Adalet Komisyonu Raporu bu konuda gerekli ayrıntıyı bünyesinde
taşıyor ama iki hususu, iki noksanı da millî zabıtlara intikal bakımından
sizlerle paylaşmak istiyorum.
Değerli arkadaşlar, bunlardan bir tanesi, bir defa reform
hareketleri veya çağdaş ülkeler, hükûmetler,
parlamentolar, sistemler dünyadaki gelişimi erken fark etmek ve hatta gelişime
öncü olmak durumundadırlar. Anglosakson hukuku olsun, kara Avrupa’sı hukuku
olsun, Batı, artık, sorunları, özellikle hukuk sorunlarını dava yoluyla halli
sisteminden yasalarla düzenlenmiş, sınırlanmış alternatif çözüm yolları
sistemine geçti. Onun için, Adalet Komisyonu gündeminde bekleyen ara buluculuk
kanunu tasarısının muhalefetin de katılımıyla, katkılarıyla kabul edilmesi
aslında bu reformu tamamlar. Bu reformla davaları ne kadar sadeleştirirseniz
sadeleştirin yükü azaltmanız mümkün değil, uzlaşmanın erdemini burada
yakalamanız mümkün değil ama elbette ki rezervler olabilir, o rezervler de
müzakerelerde değerlendirilebilir.
Şunu paylaşmak istiyorum yüksek heyetle: Usul kanunları, ideolojik
torbaları boş veya ideoloji torbaları olmayan kanunlardır. Hatta Adalet
Komisyonu usul kanunlarını tarif ederken… Usul hükümleri sessiz ve fakat
muktedir hâkimlerdir, sadece olaylara değil, aynı zamanda hâkimlere de
hükmederler. Türk hukukunun en büyük sorunu hâkim bağlamında, usul hukuku
çerçevesinde, usul bağlayıcılığında hareket etmek ve referansı hukuk olan
kararlar vermektir. Bu bakıma da bu ciddi bir reform.
İkinci yüksünmem, ikinci sorun da şudur değerli arkadaşlar: Şu
anda Türkiye'de bilhassa kamunun taraf olduğu davalar bakımından bir kesin
hüküm sorunu yaşanıyor. Hazine dava açıyor, “Burası benim, senin mülkün değil.”
diyor. Hazine davayı kaybediyor, kesin hüküm meydana geliyor. Yirmi sene sonra
Orman Genel Müdürlüğü bağımsız tüzel kişilik sıfatıyla “Bu hazinenin değil,
senin de değil, benim.” diyor. Bakın, siyasal olarak “tek bayrak” diyoruz, “tek
millet” diyoruz, “tek devlet” diyoruz, “devletin tekilliği” diyoruz. Şimdi, bir
devlet biriminin vatandaşla taraf olduğu bir davada istihsal ettiği, mahkeme
yoluyla aldığı bir hükmü öbür devlet birimi “Ben taraf değildim.” diye ortadan
kaldırabilir mi?
İşte, bu sorunu Komisyon Başkanı olarak ilk defa Türk hukukunda
gündeme getirdim, önergeleştirdim. Meraklı olan arkadaşlar için Komisyon Raporu’muzun 157’nci sahifesi ile 158’inci sahifeleri
arasında bu çözüm var. Tabii, Komisyonumuz erken bir teklif olarak gördü belki,
biraz daha derinleştirilmesi gereken bir teklif olarak gördü. Bizim bilim
adamlarından bu konuda sorunu derinleştirmeleri ve alternatif çözüm
getirmelerini bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Sevgiler saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.
On altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 451: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 452: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
453’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu
Tasarısının 453 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif
ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Turgut Dibek |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Kırklareli |
|
|
Hamit Geylani |
|
Suat Kınıklıoğlu |
|
|
|
Hakkâri |
|
Çankırı |
|
"(2) Mevzuatta,
yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri
Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış
sayılır."
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun metnine eklenecek bu hükümle; yürürlükten kaldırılan 1086
sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa, diğer mevzuat tarafından yapılan
yollamaların Hukuk Muhakemeleri Kanunu açısından durumları açıklığa
kavuşturulacaktır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 453’üncü maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 454: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 455: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 456: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 2: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
457’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
393 sıra sayılı kanun tasarısının 457 nci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Hamit Geylani |
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Hakkâri |
|
|
Turgut Dibek |
|
Suat Kınıklıoğlu |
|
|
|
Kırklareli |
|
Çankırı |
|
“Madde 457- Bu Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe: Uygulama açısından önerilen yürürlük tarihinin daha
yerinde olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 457’nci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
458’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Böylece on altıncı bölüm içinde yer alan maddelerin oylamaları
tamamlanmıştır.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan,
düzeltmelerle ilgili bir talebimiz var.
BAŞKAN – Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Şimdi, tasarının tümünü oya sunmadan önce konuşmak mı istiyorsunuz?
Buyurun.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım,
yüksek Genel Kurul tasarının 5 ila 10’uncu maddelerini metinden çıkarmıştır. Bu
çıkarma teselsülde değişim doğurmuştur. Bu bağlamda, atıf
maddelerinin ki 49, 50, 51, 70, 135, 136, 159, 181, 256, 257, 268, 276, 312,
348, 349, 350, 352, 357, 362, 363, 368, 372, 374, 375, 378, 379, 383, 386, 401,
402, 441, 449 ve gözden kaçan diğer atıf maddeleri bakımından gerekli uyumun
yapılması, düzeltilmesi noktasında Genel Kurulun oyuna bu durumun sunulmasını
takdirlerine arz ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Bu redaksiyon isteğiniz yerine getirilecektir.
Bununla birlikte tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; şu an itibarıyla, 2004 yılında başlatılmış olan bir çalışmanın
yasalaşmasını görmenin mutluluğunu yaşıyoruz.
Hukuk Muhakemeleri Kanunu, uzunca bir süredir üzerinde reform
yapılmak istenen ama bir türlü neticeye gidemeyen bir yasamız idi ama bugün
itibarıyla, gruplarımızın katkısıyla, iş birliğiyle Parlamentomuzun, 23’üncü
Dönem Parlamentomuzun çok hayırlı olarak altına imza attığı önemli yasalardan
bir tanesi de bu. İnanıyorum ki hukuk yargılamalarında süreyi kısaltacak,
adalet bekleyen vatandaşlarımızın beklentilerini önemli ölçüde kolaylaştıracak
bir düzenleme yaptık.
Ben, tekraren, bu çalışmada emeği geçen tüm bürokrat
arkadaşlarıma, akademisyen arkadaşlarımıza ve Parlamentoda Komisyonda çalışan
uzmanından Komisyon üyesine ve bütün gruplarımıza, grup başkan vekillerimize ve
milletvekillerimize teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
Komisyon Başkanı Sayın İyimaya da kısa
bir teşekkür konuşması yapacaktır.
Buyurunuz.
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanımızı ve
yüksek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, aziz milletimizin daima arzuladığı
uzlaşma özleminin Büyük Mecliste gerçekleştiği mutlu zamanın içindeyiz. Millet,
esasen, tabiatında var olan gerilimli diyalektiğe rağmen, siyaset kurumundan
aynen bugün olduğu gibi önemli projelerde uzlaşma ve çözüm dayanışması
beklemektedir.
Hayatın ve adaletin muhtaç olduğu bu büyük eserin ortak ve özenli
mimarları olarak hukuk bilim adamlarımıza, hâkimlerimize, Bakanlık
bürokrasisine, Barolar Birliğine, Kardeşim Adalet Bakanımız dâhil süreçteki
bütün adalet bakanlarımıza, siyasal partilerimize, en başta Büyük Meclise, onun
manevi kişiliğinde görüşmeleri yürüten Başkanımız dâhil Divana, bütün
milletvekillerimize, değerli grup başkan vekillerimize, kıymetli üyelerimizin
terkibiyle müşekkel Adalet Komisyonumuza, hasılı,
Parlamento bürokrasisi dâhil katkısı olan herkese şükran borçluyuz.
Büyük Meclisin hukuk ve uygarlık dünyamıza armağanı olan bu onurlu
eserin hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum. Aziz milletimizin ve tarihin
huzurunda hürmetle eğiliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.
Sayın milletvekilleri, şimdi de 4’üncü sırada yer alan Türk
Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türk Borçlar Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/674) (S. Sayısı: 375) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 375 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı da İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra
bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında
Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, önceki konuşmamda da söylediğim
gibi, bir hususu tutanaklara geçmesi ve şerh düşülmesi açısından söylüyorum:
Dün kabul ettiğimiz Borçlar Kanunu Tasarısı ve bugün kabul ettiğimiz Hukuk
Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve bundan sonra görüşülecek olan Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı’nın, bu üç temel kanunun görüşülme sürecine, kanunlaşma şekline
ilişkin uygulanan yöntemi bir hukukçu olarak içime sindiremediğimi belirterek konuşmalarıma
başlıyorum. Aslında, gönül isterdi ki -bu
tasarılar sekiz yıldır tartışılıyor, sekiz yıldır kamuoyunda görüşülüyor-
komisyonlarda jet hızıyla, alelacele geçirilen, “çok sıkışıktır” diye hemen
geçirilen bu tasarılar iki yıldır Meclisin gündeminde beklemesin. Eğer bu
tasarılar gerçekten çok ivedi ise çok acil idiyse o zaman -çünkü bu gerekçeyle
komisyonlardan alelacele geçirildi- komisyonlara sadece bu tasarıların
hazırlanış sürecinde bulunan bilim kurulu üyeleri katıldı, başka, bu tasarıdaki
düşüncelere karşı olan bilim kurulu üyeleri de gelip düşüncelerini
belirtebilirlerdi. Yani böylesine önemli, bizim asırlar boyu geçerli olmasını
istediğimiz bu tasarılar, bu görüşleri savunan ya da bu görüşlere karşı çıkan
tüm bilim adamlarının görüşlerinin harmanlandığı bir ortamda enine boyuna
tartışılarak yasalaşsa daha iyi olurdu ve Mecliste de madde metinleri… Ben
dışarıdan gördüğüm tabloyu söylüyorum, Meclis Başkanı: Kabul edenler…
Etmeyenler… Kabul edenler… Etmeyenler… Tasarı maddeleri hiç görüşülmeden geçiyor.
Tabii, bu bence kanun yapma tekniğine çok uygun bir durum değil ama bunun bu
noktaya getirilip dayatılmasından iktidar partisi AKP’nin sorumlu olduğunu ben
söylemeden geçemem. Çok ciddi sorumluluğu vardır, uzlaşmaz tavrının bir
sonucudur bu.
Bu üç kanun tasarısının içinde kabul etmediğimiz, itiraz ettiğimiz
birçok madde ve hüküm var. Bu madde ve hükümler, itiraz etmemize rağmen,
sadece… Meclis Genel Kurulunda bizim İç Tüzük‘ten kaynaklanan haklarımız var?
Nedir onlar? İşte, toplantı yeter sayısı isteme, karar yeter
sayısı isteme, maddeler üzerinde önerge verme ve her maddede konuşma gibi İç
Tüzük’ten kaynaklanan hakkımızı, bu tasarıların bir an önce kanunlaşması adına
dondurduk, itirazlarımızı dondurduk yani ileride Sayın Adalet Bakanının çıkıp, Ceza
Muhakemesi Kanunu’nda olduğu gibi, bir olumsuzluk ortaya çıktığı zaman “Canım,
biz bu tasarıları Cumhuriyet Halk Partisiyle, MHP’yle beraber çıkardık.”
dememesini ben diliyorum. Bunların olumsuz olacağı yönlerini biz
komisyonlarda belirttik. Dolayısıyla, inşallah, umut ediyorum ve diliyorum ki
bu üç kanun, uygulamada herhangi bir olumsuz sonuç doğurmaz. Bizim zaten, bunun
olumsuz sonuçlar doğurması hâlinde, Cumhuriyet Halk Partisinin, halkın
iktidarında, onları gerçekten düzelteceğimizin bilinmesini istiyorum.
Değerli milletvekilleri, özellikle bugün görüşülen Hukuk
Muhakemeleri Kanunu’nun yönteme ilişkin olduğunu ben söylemiştim. Şimdi, bir
kısmı tabii ki yerel mahkemelerde dosyaların tıkanması, gibi bunların çok büyük
nedenleri var. Bunlardan en önemlisi, en önemli nedenlerden birisi, hukuk
eğitiminin kalitesinin giderek düşmesidir. Sanıyorum, yürütmenin başı olarak
Sayın Adalet Bakanı da bu düşüncemize katılır. Önemli olan, burada ne kadar
mükemmel yasalar çıkartırsak çıkartalım, bu yasaları uygulayacak olan insandır.
İnsanların eğitiminin yani bu yasaları uygulamakla görevli insanların yani
hukukçuların eğitim seviyesinin, eğitim kalitesinin artırılması gerektiğini ben
düşünüyorum. En önemli nedenlerinden birisi yine, tabii ki bu
yasaları uygulamakla görevli olan yargıç sayısındaki azlık. Bir yandan
Avrupa Birliği ülkelerinden bahsediyoruz, her ağzımızı açtığımızda onu
söylüyoruz ama Avrupa Birliğinde hâkim başına düşen kişi sayısı ile
Türkiye’deki hâkim başına düşen, yargıç başına düşen kişi sayısı arasında çok
ciddi farklılıklar olduğunu sanıyorum hepimiz biliyoruz.
Değerli arkadaşlarım, şu anda, mevcut Adalet Bakanlığının
verilerine göre, 3 bin civarında hâkim açığı, yerel mahkemelerde yani yasal
norm kadroya göre bu kadar hâkim açığı olduğu söylenilmektedir. Bu hâkim
açıkları bugüne kadar bir türlü kapatılamamıştır. Bunun gerekçesini Sayın Bakan
televizyonlarda açıklıyor, diyor ki: “Bir sınav yapıyoruz, bizim yaptığımız
sınavı Danıştay iptal ediyor.” Tabii, ben köyde oturan bir vatandaş olarak
televizyonu dinlediğim zaman koskocaman Bakanın söylediği bu lafa inanmak
durumundayım. Yani inanmayacak değilim ya, bu lafı Bakan söylüyor.
Şimdi, değerli arkadaşlarım, Danıştay ya da bu mahkemeler neden
kurulmuş yani Danıştayın görevi ne? Danıştayın görevi, yürütmenin yaptığı işlemlerin yasalara
uygunluğunu denetlemek değil midir? Elbette ki Adalet Bakanlığının yaptığı
işlemi yani sınav işlemini, hâkimleri mesleğe alma işlemini, Adalet Bakanı,
yasa ve hukuka uygun olduğu inancıyla yapmıştır. Ama bunun hukuka aykırı olup
olmadığını tespit ve tayin etme görevi bu işlemi yapan idarenin görevi
değildir, bunu tespit ve tayin etme görevi yargının denetimindedir. Yani burada
da Bakanın ya da Bakanlar Kurulunun böylesine… Hâkim ve savcıların hukuk
kurallarına ve yasaya uygun olarak, sınavla alınıp alınmadığını denetleme
görevi Danıştayındır, şimdi “Danıştay benim yaptığım
sınavları iptal etti.” diye suçlanmasının gereği yoktur.
Yani şunu demek mümkün değildir: “Ben istediğim gibi, istediğim
şekilde, istediğim tarzda ve istediğim kişileri hâkim ve savcı olarak alırım.”
Bunu deme hakkı ve yetkisi, demokratik hukuk devletinin bakanının elinde
olmaması gereken bir haktır. Yani demokratik hukuk devletinin bakanı istediği
kişiyi, istediği zaman, istediği sayıda hâkim ve savcı olarak alma hakkına
sahip değildir; elbette ki yasalarda öngörülen, hukuk kurallarında öngörülen
yöntemlere uyarak hâkim ve savcıları almak durumundadır ve bunun yargı
denetimine tabi olmasını da hazmetmek durumundayız. Yani demokratik hukuk
devletinin bakanı ile ilkel hukukun hâkim olduğu, çağ dışı hukukun hâkim olduğu
ülkelerdeki bakanın arasındaki fark, demokratik hukuk devleti adalet bakanının
da başbakanın da diğer bakanların da yani yürütme organının başındaki kişilerin
yargı tarafından yapılan işlemleri hazmedebilmeleridir. Yani bir bakan eğer
yaptığı işlemin yargı tarafından denetlenmesini hazmedemiyor ise o, demokratik
hukuk devletinin bakanı değildir.
Değerli arkadaşlarım, Danıştayın görevi
kendi yasasında belirlenmiş, Anayasa’da belirlenmiş. Anayasa’da ve yasada
belirlenmiş görevini yapması nedeniyle Danıştayı
suçlamak mümkün değildir. Eğer Adalet Bakanlığının yaptığı sınavlar 4 kez iptal
edilmişse Danıştay tarafından, burada 4 kez hukuka aykırılık yapılmış demektir.
O zaman illa da “Ben, bu Danıştay kararında öngörülen hukuka aykırılığa
aldırmadan, kendi istediğim adamları hâkim ve savcı yapacağım.” diye ısrar
etmenin anlamı nedir?
Değerli milletvekilleri, bir konu daha söylemek istiyorum.
Yargıtay Yasasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı Hükûmet tarafından hazırlandı, 2007 yılının Ocak ayında
Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi ve bu kanun tasarısı, seçimlerden
sonra, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından, Başbakan adına yenilendi.
Bu, Yargıtay Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci
maddesi Yargıtay Kanunu’nun 5’inci maddesinde değişiklik yapıyor; mevcut 21
hukuk dairesini 13’e, mevcut 11 ceza dairesini 7’ye düşürüyor; 250 Yargıtay
üyesinin 150’ye düşürülmesini öngörüyor. Bu tasarı 6 Şubat günü Adalet
Komisyonuna gelmiş, 2008’in 6 Şubatında. Orada, Cumhuriyet Halk Partili üyeler,
Yargıtayda daire sayısının ve üye sayısının düşürülmesine
karşı çıkmışlar. Hem tasarının, bu maddenin gerekçesinde hem de o dönemdeki
Sayın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarında, bu kanun tasarısının,
bu maddenin getiriliş gerekçesi: İstinaf Mahkemeleri Yasası’nın yürürlüğe
girecek olması nedeniyle iş yükünün azalacağı ileri sürülmüş. 2007 yılında
istinaf mahkemelerinin daha yürürlüğe girip girmeyeceği 2011 yılında atılmış iken yani istinaf
mahkemelerinin faaliyete girme olasılığı daha azken istinaf mahkemelerinin
yürürlüğe gireceği nedenle Yargıtay üye sayısını düşürmeye çalışan anlayış,
istinaf mahkemelerinin yürürlüğe girmesi öngörülen 2011 yılında Yargıtay da üye
sayısı ve daire sayısını artırma çalışmalarının içine girmiştir.
Şimdi, 8 Şubat 2008 günü Adalet Komisyonunda -sanıyorum Komisyon Başkanı
ve Komisyon üyelerimiz hatırlarlar- bu konuda yaşanan sert tartışmalardan sonra
Adalet Komisyonu Başkanımız bu gerilimin toprağa verilmesi, öfkenin toprağa
verilmesi gerektiği anlayışıyla o dönemki Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali
Şahin’le birlikte Yargıtay Başkanıyla yaptıkları görüşme sonucunda 8 Şubat
2008’de bu tasarıyı alt komisyona sevk ettiler.
Şimdi ne değişti de, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı bugün Yargıtaydaki daire sayılarının artırılmasını ve üye
sayılarının çoğaltılmasını savunmaktadır, buna ilişkin çalışmalar yapmaktadır?
Yani 2007 yılında istinaf mahkemelerinin faaliyete geçme olasılığının çok uzun
bulunduğu bir devirde siz daire sayısını ve üye sayısını azaltmayı savunurken
bugün faaliyete geçmesi gereken bu yılda bu daire sayılarını artırmayı, üye
sayısını artırmayı savunmak çelişki değil midir? O günden bugüne ne
değişmiştir? O günden bugüne hükûmet aynı Hükûmettir. Bakan değişmiştir, Adalet Bakanı Mehmet Ali
Şahin gitmiştir, onun yerine AKP Grup Başkan Vekili Sayın Sadullah
Ergin Adalet Bakanı olmuştur. Başka önemli bir değişiklik daha vardır değerli
arkadaşlarım, o da, Yargıtaya üye seçme yetkisine
sahip olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değişmiştir. Bundan
önceki yapıda öyle anlaşılıyor ki Adalet Bakanı ve Hükûmet,
Yargıtaya seçilecek üyeleri kontrol edemeyecekleri
düşüncesiyle o tarihteki üye sayısını düşürmek suretiyle Yargıtayı
ele geçirebileceklerine inanmışlar ki o zaman üye sayısını düşürmeye
çalışmışlardır.
Şimdi, yapılan o büyük yargı reformundan sonra bu ileri
demokrasi döneminde gelinen noktada artık Yargıtaya
üye seçecek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısı değiştiği için, bu yapıda
kendi istedikleri adamı Yargıtay üyesi seçtirme olanağına kavuştuğuna inanmış
olacaklar ki Yargıtayın üye sayısını artırarak Yargıtayı ele geçirme amacıyla hareket ettikleri yönündeki
kamuoyunda var olan kuşkuyu artırmaktadırlar değerli arkadaşlarım. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Sayın Adalet Bakanı
kamuoyuna 2007’deki durumla bugünkü durum arasındaki çelişkiyi açıklamak
durumundadır.
Değerli milletvekilleri, halkın ihtiyacı olan yasaları bu Meclis
yapmak durumundadır yani siyasi iktidarın yandaşlarının ya da koruma altında
olan kişilerin ihtiyaç duyduğu yasaları değil, büyük Türk milletinin, büyük
Türk halkının ihtiyaç duyduğu yasaları hukuk kurallarına uygun şekilde bu
Meclis yapmak durumundadır.
Bakın, 2008, 2009, 2010 yılında yaşanan krizden sonra, Hükûmet “Kamu Alacaklarının Yapılandırılması” adı altında
bir kanun tasarısı getirdi Plan ve Bütçe Komisyonuna. Bu torba yasa, şimdi oldu
çuval yasa. İçine ne bulunursa katıldı, kamu alacaklarının tasfiyesi dışında,
alacak-borç ilişkilerinin tasfiyesi dışında akla ne gelirse, bununla ilgisi,
uzaktan yakından ilgisi olmayan her şey bunun içine katıldı. Hatta,
değerli arkadaşlarım, ihtisas komisyonlarında görüşülmesi gereken birtakım
kanun tasarı ve teklifleri dahi buralarda önergeler vasıtasıyla gündeme
getirildi ama o krizin en önemli mağduru olan ve kamuoyunda “çek mağdurları”
olarak bilinen kişilerin sorunlarının çözümü, bunların dertlerinin dermanı için
herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Çağdaş hukuk sisteminde olduğu gibi
karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılması gerektiği
konusundaki söylemlerimiz, 2009 yılında kabul edilen 5941 sayılı Çek Kanunu
sırasında biz söyledik ama gelinen noktada bu sorunların çözülmediği çok
açıktır değerli arkadaşlarım. 2009’dan bu yana baktığımızda, demin de söyledim,
Yargıtay 10. Ceza Dairesi karşılıksız çek suçlarına bakmaktadır. Bugün bu ceza
dairesinde 59.219 dosya vardır değerli milletvekilleri. Bu dosyaların 45.586
tanesi çek dosyasıdır. Şimdi, yargı nasıl tıkanmış, görüyor musunuz? Yani
59.219 dosyadan 45.586 dosya ceza hukukunda suç genel teorisi içerisinde hiçbir
sorumluluk esasına dayanmayan karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç kabul
edilmesi nedeniyle olmuştur.
Şimdi, Avrupa ülkelerinde böyle bir uygulamanın olmadığını
söylüyoruz. Adalet Bakanı basına yansıyan demeçlerinde
karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç olmaktan çıkarılması gerektiğini
savunuyor, Komisyon Başkanı, daha TV8‘de yaptığı programda karşılıksız çek
keşide etme suçunun ya da bazı suçların suç olmaktan çıkarılarak yargının
önünün açılması gerektiğini veya buna benzer laflar söylüyor, Yargıtay 10. Ceza
Dairesi bu karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılması
gerektiğini söylüyor, Türk ticaret hukukunu hazırlayan Ünal Tekinalp
bunu söylüyor, Ceza Muhakemesi ve Ceza Kanunu’nu hazırlayan Sayın İzzet Özgenç
Komisyonda bunun böyle olması gerektiğini söylüyor, milletvekilleri burada
söylüyor ama nedense, değerli arkadaşlarım, bir türlü biz Çek Kanunu’nda
karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılmasını öngören bir
düzenleme yapamıyoruz. Bunun tek sorumlusu Adalet ve Kalkınma
Partisidir.
Çek mağdurlarından bizlere mektup gelmektedir, telefon
gelmektedir. Basına verilen demeçlerde, bunun aslında Adalet ve Kalkınma
Partisi tarafından kabul edildiği ama muhalefet tarafından engellendiği
şeklinde söylemlerin yapıldığına yönelik duyumlar almaktayız. Çok açık
söylüyorum bu Meclis kürsüsünden: Bu duyumların, bu iddiaların doğru olduğuna
ben inanmıyorum ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, karşılıksız çek keşide
etme suçunun suç olmaktan çıkarılması gerektiğinin hem çek alacaklıları
yönünden hem çek borçluları yönünden hem de işleyen ekonomi yönünden daha uygun
bir durum olduğunu düşünüyoruz.
Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi hemen ivedilikle… Biz bu
konuda bir kanun teklifi verdik. Yine Plan ve Bütçe Komisyonunda kamu
alacaklarının yapılandırılmasına ilişkin kanun tasarısı görüşülürken üyelerimiz
tarafından önergeler verildi ama reddedildi. Şimdi ben Adalet ve Kalkınma
Partisi Grubuna çağrıda bulunuyorum: Bizim verdiğimiz kanun teklifi Adalet
Komisyonu raflarında bekletilmektedir. Eğer verdiğimiz kanun
teklifini beğenmiyorsanız siz bir kanun teklifi hazırlarsınız ya da bir tasarı
hazırlarsınız, bunu Komisyona getirirsiniz, burada gerçekten bu karşılıksız çek
keşide etme suçunu suç olmaktan çıkararak, bilimsel, uluslararası hukuk
kurallarına uygun bir düzenleme yaparız ve insanların evlerinden kaçak
yaşamasının da önüne geçmiş oluruz diye düşünüyorum ve binlerce çek mağdurunun
da gerçekten yaralarına merhem olmuş diye düşünürüm.
Çek alacaklısı mağdur değildir değerli arkadaşlarım. Nasıl ki
senet alacaklısı mağdur değilse, bir mahkeme ilamındaki dayanan bir alacaklı
mağdur değilse, mahkeme ilamından daha güçlü şiddete sahip olmayan çek
alacaklısı mağdur değildir. Çek alacaklısı vadeli çeki alırken o çekin
karşılığının o anda olmadığını bilerek almıştır. Çek vadeli bir alışverişin
aracı değildir. Çek peşin alışverişin bir aracıdır, ödeme aracıdır. O hâlde siz
ileri tarihli bir çek alıyorsanız o çekin keşide edildiği tarihte karşılığının
olmadığını biliyorsunuz demektir. Yani siz yasaya dolanmışsınız demektir. Bunun
içerisinde çek alacaklısının da böyle bir tutum ve davranışı vardır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla, alacağın garantisini
sağlamak için ceza öngörülmesi çağdaş hukuk, ceza hukuk sistemiyle
bağdaşmamaktadır.
Ben buradan tüm AKP Grubuna sesleniyorum: Gelin hep birlikte
karşılıksız çek keşide etme suçunu tarihe gömelim.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.
Hükûmet adına Adalet
Bakanı Sadullah Ergin. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Buyurunuz Sayın Ergin.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu akşam itibarıyla ben sözlerimi
bitirmiştim, hatta bu yasanın teşekkür konuşmasını bile yapmayacağımı Sayın
Başkana ifade ettim. Ancak, benden önce konuşan Sayın Hatip “Adalet Bakanı gelip
burada kamuoyuna bunları açıklamak durumundadır.” diye hitaplarda bulundu.
Haklılar, kendi tespitlerinden sonra benim için de bunları hem Genel Kurulumuza
sunmak hem izleyen vatandaşlarımıza aktarmak vecibesi doğdu. Onun için bu
zamanı işgal etmek durumundayım, beni mazur görün.
Adalet Bakanlığının yapmış olduğu hâkim, savcı alım sınavlarının
kanuna ve içtihatlara uygun olmadığından bahisle “durdurulmuşsa durdurulmuştur,
yoksa uygun yapsanız niçin yargı bunları durdursun?” diye tespitlerde bulundu
Sayın Öztürk. Değerli arkadaşlar, ben yüksek sesle
konuşmayacağım, sakin sakin bu konuyu şöyle bir Genel
Kurulumuzda tartışmamızda fayda var. Kısa bir sunum yapacağım.
Değerli milletvekilleri, Türkiye’de hâkim, savcı alım yöntemi 1934
yılından bu yana Adalet Bakanlığı çatısı altında yapılmış. Alınanlar hâkim,
savcı değil; alınanlar hâkim, savcı adayı. Nitekim,
Anayasa Mahkemesinin 2007’de vermiş olduğu kararda bunun altını çizerek
belirtiyor. Hâkim, savcı adaylığına alınanlar genel idari hizmetler sınıfında
çalışıyorlar ve o hizmet sınıfından maaş alıyorlar, özlükleri oraya ait. Staj
süresi bittikten sonra, iki yıllık staj süresi bittikten sonra bu adayların
mesleğe kabulünü HSYK yapıyor, Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu yapıyor. Yani
hâkim, savcı alımı noktasında Adalet Bakanlığının bir dahli
söz konusu değil. Aday alımını Bakanlık yapıyor, mesleğe kabulü
Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu yapıyor. 2006 yılına gelinceye kadar bu yöntem
böyle. Bizden önceki, 2002’den önceki hükûmetler
döneminde yazılı sınavı da Adalet Bakanlığı yapıyordu, mülakatı da. Gene
2002’den önce yazılı sınavın ÖSYM tarafından yapılmasına dönük, zannediyorum
Sayın Oltan Sungurlu döneminde yapılan bir düzenlemeyle hâkim, savcı
adaylarının alımında yazılı sınavı ÖSYM yapmaya başladı, güzel bir uygulamaydı.
2006’ya gelinceye kadar hâkim, savcı adayları sınavlara
giriyorlar. Mülakatlarda başarısız olanlardan bir kısmı mülakatın subjektif olduğunu, kendilerine haksızlık yapıldığını ve
mülakat sınavının iptali ve yürütmesinin durdurulmasıyla ilgili çok sayıda
idari yargıda davalar açmışlardır. Bu açılan davalarda, 2006 yılı dâhil, Danıştayın verdiği bir içtihat var ve takarrür etmiş
onlarca hüküm var, verilmiş yüksek mahkeme kararları var. Şunu söylüyor:
“Mülakat heyetinin tertibine bakarım, 2802 sayılı Yasa’da öngörülen heyet bu
mülakatı yapmış mıdır? Yapılmış ise ben bu mülakatın içerisine müdahale etmem,
mülakat heyetinin yetkisindedir.” deyip bütün bu müracaatları reddetmiştir. Danıştayın uygulaması budur.
2006 yılının sonlarına doğru YARSAV kuruluyor, ondan sonra bir
müracaat yapılıyor, deniliyor ki: “Mülakatı Adalet Bakanlığının yapmaması
lazım. Bu, Anayasa’mıza aykırı, yargı bağımsızlığına aykırı.”
Danıştay yürütmeyi durdurma kararı veriyor, Bakanlık itiraz ediyor.
İdari Dava Daireleri Genel Kurulu şu kararı veriyor, diyor ki: “Bakanlığın
mülakatı yapması Kanuna uygundur ama Kanun Anayasa’ya aykırıdır.” Dolayısıyla,
bu maddeyi, 2802’nin mülakatı düzenleyen maddesini Anayasa Mahkemesine iptal
istemiyle Danıştay taşıyor. Anayasa Mahkemesi konuyu inceliyor, 2007 yılının
başında bir karar veriyor Anayasa Mahkemesi, diyor ki: “Danıştayın
açmış olduğu dava haksızdır. Danıştayın davasını
reddediyorum.” Gerekçe de şu, biraz önce arz ettim: Adalet Bakanlığının yapmış
olduğu alım hâkim, savcı alımı değil, aday alımıdır ve bunlar genel idari
hizmetler sınıfından maaş alıyorlar. Mesleğe kabulü HSYK yapıyor, dolayısıyla
burada öteden beri uygulanagelen bir yöntemdir, aday
alımlarını Adalet Bakanlığı yapar, mülakatı da Adalet Bakanlığı yapar.
Anayasa Mahkemesi noktayı koydu. Adalet Bakanlığı o dönem için
“Tamam, konu Anayasa yargısına taşındı ve Anayasa Mahkemesi de hükmünü koydu.”
deyip sınavlarına devam etti ama gelin görün ki 2006’ya kadar hiç sorun
çıkmayan bu uygulamada yeni bir şey çıktı, yeni bir müracaat geldi, dava:
“Efendim, mülakat subjektiftir.” Hemen Danıştay
yürütmeyi durdurma kararı verdi ve dedi ki: “Bu mülakat subjektiftir,
ne olduğu belirsiz bunun.” Bunun üzerine, hayhay, Adalet Bakanlığı, tekrar,
2007’de 2802 sayılı Yasa’da bir değişiklik yaptı, mülakatı tanımladı. Danıştayın belirlemiş olduğu “subjektif”
kavramını netleştirmek, tanımını yapmak, mülakatta ne sorulacak, hangi konulara
kaçar puan verilecek, bunlar Kanun’a yazıldı açık açık.
Adayların muhakeme gücü ölçülecek, adayların çağdaş gelişime açık olup olmadığı
ölçülecek, bilim, sanat ve genel kültür konularında durumları ölçülecek ve
kürsüde temsil yeteneğine bakılacak. Bunların puanlaması da yazıldı Kanun’a
açık açık, ne sorulacaksa.
Böylece muğlaklık, subjektiflik
de giderilmiş oldu Danıştayın isteği doğrultusunda.
“İyi, bu engel de kalktı, artık bundan sonra bir şey çıkmaz.” dedik ama heyhat,
gel gör ki hemen arkasından bu defa yeni bir dava geldi. “ÖSYM’nin yapmış
olduğu yazılı sınavda puanları hesap etmek üzere yapılan yöntem, uygulanan
yöntem yanlıştır. Puan hesap etme yöntemini değiştirmeniz lazım, bu adil
değildir.” diye bir dava açıldı. Hemen, derhâl yürütmeyi durdurma verildi,
savunma falan istenmedi, yürütme durduruldu tekrar.
“Efendim, standart sapma yöntemi adil değildir.” Hâlbuki adayların
çok, seçileceklerin az olduğu sınavlarda bu yöntem uygulanagelmiştir.
ÖSS sınavlarında, KPSS sınavlarında bunlar uygulanan yöntemler ancak mademki
Danıştay böyle karar verdi, Adalet Bakanlığı, ÖSYM’yle görüşmek suretiyle
puanların hesap yöntemini de Danıştayımızın istediği
şekle getirdi. Bu engel de ortadan kalktı diye düşünüldü. “İyi, Danıştayın istediği her şey yapıldı.” dedik.
Sayın Öztürk, hemen arkasından yeni bir
dava açıldı.
SAFFET KAYA (Ardahan) – Adayları Danıştay seçsin o zaman Sayın
Bakanım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Efendim, mülakatta
kamera konulması gerekir.”
AHMET YENİ (Samsun) – Helal olsun!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, tabii, bunun
anlatılması lazım, anlaşılması lazım. “Sayın Bakan, niye korkuyorsunuz mülakata
kamera koymaktan?”
MUHARREM İNCE (Yalova) – Her yere kamera koyuyorsunuz zaten siz
canım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Siz taraf mı
tutacaksınız? Siz yandaş mı kayıracaksınız? Kamera koysanız ne olur?” Ne
olacağını ben size anlatacağım şimdi.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Her yerde kamera var, Ankara’nın bütün
yollarında kamera var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, aynı
dönem içerisinde, 2008 yılının son aylarında…
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Mecliste kamera var.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Müsaade edin. Bak, biz
yirmi dakika dinledik Sayın Öztürk’ü.
2008’in son aylarında ve 2009’un Şubat ayında bir karar verdi
Danıştay, “Adalet Bakanlığı yapmış olduğu mülakatları sesli ve görüntülü kayıt
altına almak durumundadır.” dedi. Aynı Danıştay bundan sadece on beş gün sonra,
2008’in Mart ayında bir karar daha verdi. Millî Savunma Bakanlığının sözleşmeli
subay alım sınavlarında, mülakatında adaylardan bir tanesi “Benim mülakatımda
kamera kaydı kullanılmadı. Mülakatımı iptal edin.” diye başvurmuştu. Orayla
ilgili verdiği karar şudur Danıştayın: “Millî Savunma
Bakanlığının yapmış olduğu mülakatta sesli ve görüntülü kayıt yapmaya gerek
yoktur.” Adalet Bakanlığının yaptığında gerek vardır. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Şimdi, şuraya geleceğim. Değerli arkadaşlar, 2006’dan önceki
dönemde yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alan adayların tamamı mülakata
çağrılıyordu. 2 bin kişi geçtiyse, 3 bin geçtiyse 70 üstüne hepsi mülakata
alınıyordu ama 2007’de bu Parlamentoda yaptığımız değişiklikle yürütme organı
kendi inisiyatifini daraltan uygulamalar da yaptı yani
Danıştayın o taleplerini aşan uygulamalar yaptı. Ne
yaptı? Mülakat komisyonuna Yargıtaydan 1, Danıştaydan 1 üye aldı, 5 tane de Bakanlıktaki yüksek
düzeyli hâkimlerden, toplam 7 üyelik, 7 tane yüksek yargıcın oluşturduğu bir
mülakat komisyonu oluşturuldu. Artı, bütün, 70 puanı aşan aday adaylarının
tamamı girebilirken mülakata, sınırlama yapıldı. Alınacak aday kaç kişi? 500
kişi. 1 katı fazla aday mülakata davet edildi. 500 alınacaksa bin aday mülakata
davet edildi. Oysa 70’i aşan 3 bin kişi vardı belki. Niçin bu yapıldı? Subjektif değerlendirmeler yapılmasın. Alınacak aday
sayısının 1 katı kadar adayı mülakata çağıralım, her 2 kişiden 1 tanesini almak
zorundasınız. Nerede 3 bin kişiden 500 kişi seçmek, nerede bin kişiden 500
kişiyi seçmek. Daha objektifleştirmek için bütün bu tedbirler alındı.
Başka ne yapıldı? Yazılı sınavın etkisi yüzde 70’e çıkarıldı,
mülakatın etkisi yüzde 30’a indirildi. Bütün bunlar bu 2007 değişikliğiyle
yapıldı. Daraltıldıkça daraltıldı ve sınav objektifleştirildi ama buna rağmen
bu defa “kamera kaydı koyun” denildi.
Şimdi, ben size şunu söylüyorum: 500 kişi alacağız, yasaya göre
bin kişiyi mülakata davet ediyoruz. Mülakatta kazanamayan adaylardan bir tanesi
dava açtı, dedi ki: “Komisyon benim hakkımı yedi, benim görünümümden,
kişiliğimden, dünya görüşümden haz almadığı için beni haksız yere eledi.”
Davayı açtı. İdari yargı kamera kayıtlarına bakacak ve bu kazanması gereken
kaybetti diye hükmedecek.
Peki, siz o bir kişinin kaydına bakarak bu kararı verebilecek
misiniz? Çünkü bu mülakata girenlerin tamamı 70 ve üzeri alan adaylar. Biz
burada başarılı olanları almıyoruz. Ya? Bin kişi içerisinde en başarılı ilk
500’ü almak zorundayız. 500 alacağız. 600’üncü de başarılı olabilir ama
500’üncü 600’üncüden daha başarılıdır. Yani Sadullah
sınavı kaybetti, Bekir kazandı. Mülakatta baktık kameraya, “Ya, Sadullah da bilmiş bir şeyler, bunun da kazanması lazım.”
İyi ama, Bekir Sadullah’tan
daha başarılıydı. Onu görebilmek için mülakata giren bin kişinin görüntüsünü
izlemesi lazım bilirkişinin, başarılı olup olmadığını tespit edebilmesi için,
sadece bir tek davacının görüntüsüne bakarak bu karar verilemez. Bu teknik bir konu.
Şimdi, peki, bin kişiyi incelesin bilirkişi. O zaman mülakatı
yapmanın bir esprisi yok ki. Verelim bilirkişiye bunu veya Danıştaya
mülakatı, mülakat sonucunda kazanacakları onlar belirlesinler.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Adayları size göndersin Danıştay
Başkanlığı!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Dolayısıyla, Danıştayın vermiş olduğu bu kararlara karşı -bakınız, ben
size bir şey daha söyleyeceğim- Adalet Bakanlığı bu karara yürütmeyi durdurma
istemiyle temyizde bulundu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu
itirazımızı değerlendirmesi gerekiyor. Bulunalı iki sene oldu.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Dosyaları çoktur!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sağlık Bakanlığının
çıkarmış olduğu Tam Gün Yasası’na yürütmeyi durdurmayı birkaç günde veriyor. Bakanlığın bu durdurmaya karşı açıklamış olduğu basın açıklamasının
yirmi dört saat içerisinde yürütmesini durduruyoruz, idari yargıda, Danıştayda ama Adalet Bakanlığı iki senedir böylesine
önemli bir konuda temyiz başvurusu yapmış ve yürütmeyi durdurma talep etmiş
-malumunuz, yürütmeyi durdurma talepleri, kanununda on beş günlük acil görüşme
sürecine tabi- ama iki sene olmuş, Bakanlığın bu talebine ilişkin herhangi bir
karar çıkmamış.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bakan, davacıyı değiştirirseniz
hızlanır.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2006
ile 2010 arasında yaşanan bu süreci alt alta koyun, yan yana koyun, üst üste
koyun; Allah aşkına, dünyanın hangi coğrafyasına giderseniz gidin, bunun adına
bir şey derler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, burada “Aman bizim
yandaşımız olsun.” diye bir çalışma içerisinde olmadık. AK PARTİ, geldiği
günden bu yana mülakat heyetinin yapısını değiştirmiştir, Yargıtaydan,
Danıştaydan üye koymuştur, mülakatın etkisini
azaltmıştır, mülakatta konuşulacak konuları, sorulacak soruları kanunla
belirlemiştir. Hülasa, Danıştayın istediği bütün
hususları yerine getirmiştir ta ki kamera kaydına kadar ama bunun pratiği
yoktur, bunun uygulanabilirliği yoktur, zaten Danıştay da Millî Savunma
Bakanlığıyla ilgili kararında bunu açıkça söylemiştir. Hülasa, bizim, hâkim,
savcı alım süreciyle ilgili geçirmiş olduğumuz süreç bu.
Asla ve kata hâkim, savcı adayı alımında herhangi bir subjektif değerlendirme arzusu olmamıştır; aksine, AK
PARTİ, geldiği günden bugüne kadar tamamen, mülakatın tarzı, sınavın şekli subjektif tablodan objektife doğru büyük gelişim
kaydetmiştir. Yaşanan süreç budur. Bu süreç karşısında, bir yandan “İstinaf
mahkemelerini niye kurmadınız, faaliyete almadınız, yargının yükünü
azaltmadınız?” diye hesap soruluyor. Elbette ki, sorulacak. Siyaseten sorumlu
olan kurum Adalet Bakanlığıdır ama -Halil Bey de biraz önce ifade etti-
siyaseten sorumlu olan kurum bu sorumluluğunun gereğini yapmak istediği zaman
“Dur, yargıya karışma.” diye bağırırsanız bu olmaz.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) –
Kanun’u uygulayacak olan sizsiniz! Sayın Bakan, Kanun’u uygulayacak olan
sizsiniz!
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar,
personelin artırılması, hâkim, savcı sayısının artırılması için yapılan
çalışmalar, girişimler bu şekilde akamete uğramış.
Bakınız, istinaf mahkemelerinin kurulması için 2007 yılında Adalet
Bakanlığı HSYK’ya teklifini götürmüş; dilekçe örneği
yanımda.
Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu o gün için haklı olarak şu
tespitte bulunmuş; demiş ki:
“1) Fiziki altyapınızı tamamlayın; binalarınızı, masa,
sandalyenizi kurun.
2) Mevcut hâkim, savcı kadrosu ile bu mahkemeleri kuramazsınız.
Hâkim, savcı sayısını artırın; öyle kurun.”
Yargıtay Başkanı Sayın Osman Arslan,
Sayın Gerçeker de aynı şeyleri söylemiş, demiş ki:
“2010’un ikinci yarısından önce bunları kurmayın. Hâkim, savcı sayısı
artırılmadıkça bunlar kurulur ise daha baştan ölü doğarlar ve kaos oluşur.” Bu
tespitler yapılmış.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sıkıntı orada değil Sayın Bakan.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – O dönemde hâkim, savcı
sayısını artırmak için yapılan bu çabalar, bahsettiğim, arz ettiğim süreçte
idari yargıda bir şekilde akamete uğraması neticesinde, biz yeterince
artıramadık. Şu ana kadar yüzde 25-26 oranında bir hâkim, savcı sayısı arttı
ama istinaflara biz bin civarında, kürsüden hâkim, savcı çektiğimizde bugün
itibarıyla ilk derece mahkemelerinde ciddi sorunlar yaşama riskimiz var.
Onun için, ben bunları çok fazla cevaplandırmak arzusunda değildim
ama sürekli olarak “Efendim, siz, kadrolaşmak için hâkim, savcı almaya
kalktınız; idari yargı da durdurur tabii.” gibi yaklaşımlar, gerçekten süreci
doğru anlarsak, yanlış değerlendirmelerdir.
ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, mahkeme kararlarına
uymamak gerekir mi yanlış bile olsa !
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben
bu süreçle ilgili bu bilgileri arz ettim ama esas itibarıyla Türk yargısının
problemlerini çözmek üzere üç temel konu arz etmiştim bir önceki konuşmamda.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, işinize geldiği zaman
hâkimler haklı, işinize gelmediği zaman hâkimler, savcılar haksız!
SAFFET KAYA (Ardahan) – Ne alakası var?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargının temel sorunları
üç noktada birikiyor:
Bir tanesi, teknik altyapı ve fiziki şartlar. Buna ilişkin,
2002-2010 arasında çok önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu konu sorun
olmaktan hemen hemen çıktı. Danıştayımız
ağustosta taşınacak. Yargıtayın arsa tahsisi
yapılmış, orada idari mahkemenin yürütmeyi durdurması var; aksi hâlde, onların
da inşaatı başlamış olacak idi.
Onun dışında, mevzuat noktasında yapılması gereken düzenlemeler
vardı. Beraberce Genel Kurulda yapmış olduğumuz bütün bu çalışmalar, 2002’den
bu yana yapılan çalışmalar, bir önceki turda, tekrar etmek istemiyorum,
gerçekten çok sayıda yasal düzenlemeler yapıldı, yargının hızlanması için
önemli tedbirler alındı, alınmaya da devam ediyor. Mevzuat açısından da bir
sorun gözükmüyor.
Temel sorun… Ne kaldı? Üçüncü problem: İnsan
kaynağı. Yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi, mübaşir vesair
noktasında eksiklerimizi önemli ölçüde tamamladık. Bu yıl ocak, şubat ayında
yapacağımız alımlarla 2002’ye göre yüzde 74 civarında idari personel artışı
sağlamış olacağız ama hâkim, savcı sayısı sadece yüzde 25-26 artırılabildi;
oysa o da aynı oranda artmalıydı. İş yükü -Sayın Öztürk
ifade ettiler- 2005’te 900 bin civarında dosya vardı Yargıtayda,
şimdi 2 milyona dayandı.
Geldiğimiz noktada, bugün itibarıyla, ne istinafın tek başına
kurulması bu sorunu çözmeye yetecektir ne sadece, Yargıtayın,
Danıştayın güçlendirilmesi bu sorunun çözümüne
kâfidir; her ikisinin beraber devreye girmesi lazım. Zira,
bugün kesin, Yargıtaya bir tek dosya göndermeyin, bugünkü
tarih itibarıyla ilk derece mahkemelerinden bir tek dosya gitmesin; arkadaşlar,
beş yıl süreyle el vurulamayacak kadar dosya var.
Şimdi, önümde bir zaman aşımı tablosu var: Geçtiğimiz yıl 15 bin
dosya, 2010 yılı 20 bin dosya ve her yıl yüzde 30 civarında artarak gidiyor.
2011’de 25 bin, 2012’de 32 bin, 2013’te 42 bin, 2014’te 54 bin dosya, tahmin,
öngörü bu. Şimdi, bunları yan yana koyduğunuz zaman 250-300 bin dosya yapacak.
HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaman
aşımı…
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Zamanaşımı için...
Şimdi, biz, sadece istinafları kurarak bunu nasıl engelleyeceğiz?
Bu vatandaşların sorunlarını nasıl gidereceğiz? Onun için “Radikal tedbirler
gerekir.” dediğim şey bu; hem istinaflar devreye girecek hem yüksek yargı
güçlendirilecek ve bu iş yükü tasfiye edildikten sonra da güncel düzenlemeler
tekrar yapılacak.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkanım.
Bu hususları Genel Kurulun bilgisine arz etme ihtiyacı duydum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir,
son sözü istiyorum efendim.
AHMET YENİ (Samsun) – Daha kanuna başlamadık, uyuyorsun ayakta.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Bakan konuştu da…
AHMET YENİ (Samsun) – Ne alakası var? Ayakta uyuyorsun.
BAŞKAN – Sayın İnce, sisteme girmişsiniz.
Buyurunuz.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in konuşmasına
ilişkin açıklaması
MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, gerçekten sizi dinlerken gözlerimi yaşarttınız. Yani
bu kamera sisteminden bu kadar korkmanızın gerekçesini biliyorum. Ben size
biraz geçmişi hatırlatayım. İdris Naim Şahin, Sayın Başbakan konuşurken bir
torpil listesi hazırlamıştı -basına yansıdı bu, fotoğraflarını çektiler- bir
tetkik hâkimine lojman istiyordu.
Yine “Mehmet Ceylan” adlı milletvekilinizin, hâkim, savcı alımında
Mehmet Ali Şahin’e, Sayın Adalet Bakanına, o zamanki Bakana torpil yapılması
için not yazarken fotoğrafları çekildi, basına yansıdı. Tabii ki insanlar
mülakat isteyecek ve mülakatın tabii ki kamerayla kaydedilmesini isteyecek. Bu
notlar yansıyanlar, ne kadarı yansımadı onları bilmiyoruz artık.
Bir diğeri: Mülakatta şiir okutulduğunu, abuk sabuk sorular
sorulduğunu herhâlde siz de okudunuz. Bu korkunuzun nedeni, kamera kaydından
korkunuzun nedeni orada şiir okutulması, orada abuk sabuk sorular sorulması.
Bir başkası: Yargıtayı, Danıştayı suçluyorsunuz. Adli tıp beş yıl bekletmiş. Adli
tıp sizin çocuklar mı?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Önceki dönemden o
arkadaşların çoğu.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Beş yıl adli tıp bekletecek burada, sizin
çocuklar olunca Yargıtaydan beş ayda karar vermesini
isteyeceksiniz.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Doğru değil. Yargıtay Başkanımızın açıklaması
var.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakınız, siz, hâkimleri, savcıları bile
fişlediniz, “Kırk yıl onlar bizi fişledi, şimdi biz onları fişliyoruz.”
dediniz. Bırakın vatandaşı, hâkimleri, savcıları bile fişlediniz. (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
Bunları bilgilerinize sunuyorum Sayın Bakan.
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, arkadaş bana sataştı,
söz istiyorum.
BAŞKAN – Pardon, ne için efendim? Adınız geçmedi. Ne söyledi?
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın İnce benim sözlerimi çarpıtarak
verdi, fişleme sözlerimi.
BAŞKAN – Ne zaman?
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Avni Doğan’ın adı geçmedi.
BAŞKAN – Adınız geçmedi. Sizin hangi sözünüzü çarpıttı?
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Adımın geçmesi şart değil ki!
BAŞKAN – Şart efendim. Sizin hangi sözünüzü…
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Kimi kastediyor, bir sorun bakayım.
BAŞKAN – Sizin hangi sözünüzü çarpıttı?
MUHARREM İNCE (Yalova) – O söz size mi ait?
BAŞKAN – Siz ne demiştiniz, neyi çarpıttı?
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Yani söylediği sözü bana mal etti.
BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Size aitse konuşma hakkınız var. Size mi
ait o söz?
BAŞKAN – Çarpıttı mı efendim? Bire bir söyledi, çarpıtmadı.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Tabii çarpıttı.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Kendine aitse…
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Mahkeme kararı var.
MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan “Kırk yıl onlar bizi
fişledi, şimdi biz onları fişliyoruz.” sözü kendisine aitse sataşma vardır,
kendisine ait değilse yoktur.
BAŞKAN – Sayın İnce, sözü bire bir söyledi. Yansıyanlardan bir
çarpıtma görmedim ben, bire bir söyledi.
AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Ama çarpıtma. Benim söylediğim söz o
değil.
BAŞKAN – Söz veremem efendim.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
4.- Türk Borçlar Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/674) (S. Sayısı: 375) (Devam)
BAŞKAN – Şimdi, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Bakan konuştuktan sonra, Hükûmetten sonra son söz milletvekilinindir. Bakan konuştu,
son sözü ben istedim sizden efendim biraz önce. (AK PARTİ sıralarından “Oylama
yapıldı, geçti.” sesleri)
Oylama değil, usul meselesi bu. İç Tüzük’ümüze göre…
BAŞKAN – Sayın Genç…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben sizden söz istedim son söz
olarak. Bakan konuştuktan sonra son söz milletvekilinindir. Ben son söz
istedim, lütfen son sözümü verin efendim.
BAŞKAN – Sayın Genç, oylamayı yaptım bir kere. Muharrem İnce
konuştu. Ondan sonra siz…
KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, o yerinden açıklama yaptı.
Konuşma kürsüde olur Sayın Başkan.
BAŞKAN – Açıklama yaptı, evet.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaldı ki Bakanın yaptığı açıklamaların bir
kısmı yanlış.
BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz bu konuda açıklama yaptı
efendim.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Grup Başkan Vekilimiz
yerinden açıklama yaptı. Son söz milletvekilinindir, milletvekilinin kürsüden
konuşma hakkı vardır.
BAŞKAN – Sayın Genç, sizin son söz hakkınızı birinci bölümde
vereyim, oylama yaptım çünkü burada.
Birinci bölüm, 1 ila 6’ncı maddeler arasındadır.
Birinci bölüm üzerinde söz talebi olarak…
Buyurunuz Sayın Genç, beş dakika, şahsınız adına.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şimdi, burada Adalet Bakanı çıktı, birtakım şeyler söyledi. Şimdi, önemli olan,
hâkimlik-savcılık mesleğine ilk aday belirlemesini yani memur statüsünde de
olsa -çünkü oradan ancak hâkimlik ve savcılık sınavının yapılan ilk imtihanı,
seçme imtihanı, o hâkim ve savcıları alınacak kişilerdir- onlara atama yaparken
dürüst, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği bilgiye, niteliğe, kişiliğe, kültüre
sahip olan insanların orada seçilmesidir. Bu imtihanı kim yapıyor? Adalet
Bakanlığından 5 bürokrat, 1 tane de Adalet Akademisinden gelen -Danıştaydan gelirmiş ama maalesef oradan gelenler de yine
Adalet Bakanlığının bir elemanı oluyor- ve Yargıtaydan
1 kişi geliyor, 7 kişi.
Şimdi, biraz önce Bakan burada dedi ki “Efendim, yazılı 70, sözlü
30…” Yok öyle bir şey. Bizim burada kabul ettiğimiz kanunda sözlüden 70 almak
şart. Yani yazılıda, eğer bir aday adayı, daha doğrusu hâkim adayı 100 de alsa
sözlüde 70 almadıktan sonra kazanmıyor. Dolayısıyla, bu açık,
ortada.
Şimdi, bizim burada yaptığımız 2007’de Hâkimler ve Savcılar
Kurulunun aday belirlemesiyle ilgili Danıştay Dava Daireleri Kurulunun Anayasa
Mahkemesine açtığı dava… Anayasa Mahkemesi onu da beş senedir, altı senedir, on
senedir karara bağlamadığı davalar var ama Adalet Bakanlığıyla Anayasa
Mahkemesi koordineli çalıştığı için, tam o Hâkimler ve Savcılar Kurulu kararı
burada müzakereye başlamadan bir gün önce Anayasa Mahkemesi kararı verdi ve
Resmî Gazetede yayımlattı. Bakın ama burada İç Tüzük değişikliğine ilişkin
olarak Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı… Anayasa Mahkemesi bir sene
sonra ancak gerekçeyi, o da çok büyük zorlamalarla şey etti. Yani, burada
Anayasa Mahkemesi tamamen siyasi iktidara paralel bir karar verdi. Burada
istenen ne? Arkadaşlar, hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulde sözlü imtihanın
objektif yapılması. Ben biliyorum, kaç tane insan gelmiştir bize; yazılıdan
doksan almıştır, doksan beş almıştır, sözlüye gidiyor: “Memleketin neresi?”
Buyur! Eğer Tunceli’yse, tamam, sen gittin. “Git, git kardeşim, biz seni
almayız.” diyor. Bunlar aynen olan şeyler. Şimdi nasıl oluyor da doksan-doksan
beş puan alanlar belirli düşüncede olunca bunlar imtihanlarda eleniyor ama
birtakım düşüncede olan insanlar yetmiş puandan kazanıyor.
Değerli arkadaşlar, burada çok açık bir taraflı hareket var. Bu
taraflı hareket AKP İktidarıyla başladı. Ondan önceki dönemlerde böyle taraflı
hareket yok. Bunu herkes biliyor. Ondan sonra insanlar artık tükendi, yargıya
alınan kişiler arasında işte bu kadar şikâyetler artınca Danıştaya
da ondan sonra dava açıldı ve bu dava da kamera sistemini getirdi. Kamera
sisteminin ne zararı var? Kamera sisteminde hiçbir zarar yok, bilakis imtihanın
objektif yapılması esasını getiriyor.
Şimdi, Sayın Bakan biraz önce burada açıklama yaptı, güya
subaylara atanmada Danıştaya bu konuda dava açılmış
–bilmiyorum, ben onu araştıracağım- Danıştay demiş ki “Kameraya gerek yok.” Bir
defa bu asker kişilerle ilgili davalar Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gidiyor.
Bunun Danıştayla nasıl bir ilgisi var, ben de onu
anlayamadım. Bir bakalım, onu araştıracağım.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Millî Eğitim Bakanlığının
yaptığı sınav nedeniyle ilgili.
KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca burada söylenen sözlerin, tabii,
hemen bunların doğru olup olmadığını tahkik etmek mümkün değildir.
Şimdi, bu Hükûmetin bir şeyi var, Danıştay
bunların ciğerlerini kanatıyor, yargı bunların ayak bağı! Neymiş? Yahu siz
diktatör müsünüz kardeşim? Türkiye bir hukuk devletiyse hukuk devletinde hukuk
söz söyler. Hep hedefe Danıştayı almışlardır, Yargıtayı almışlardır. Şimdi onları da… İşte ortada olaylar
var.
Bu Hizbullah davasında siz kasten, seçim yatırımı yapmak için
bunları bıraktırdınız. Kesinlikle kasten yaptınız çünkü orada Hizbullah’tan,
yani 108 tane vatandaşı öldüren kişinin o tarihte tutukluluk süresinin
dolacağını biliyordunuz, o kanunun ertelenmesi konusunda, o kanunun süresinin
uzatılması konusunda bir kanun getirmediniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.
KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu seçim yatırımı olarak Hizbullahçılara
verdiniz. Yarın Hizbullahçıların oyunu nasıl alacaksınız? İşte bu şekilde
alacaksınız.
Bakın, arkadaşlar, bu dosyalar Yargıtaya
geldiğinde hemen duruşma günü tebliğ ediliyor ve bakın, kaç klasör olduğunu
Yargıtay Başkanı söyledi. Ekimden gelmiş bu dosyalar Yargıtaya,
beş sene adli tıpta bekletilmiş. Bunlar hep nedir? Özel birtakım kayırmalarla
bu gelmiş. Yargıtaya gelir gelmez -kırk beş klasör-
oradaki savcı okumuş, mütalaasını bildirmiş, gelmiş ceza dairesine, ceza
dairesi bununla ilgili duruşma gününü belirlemiş. Siz bunu bile bile, bunun o süresini… Hiç olmazsa o sürenin sonuna kadar
bunu yürürlüğe koysaydınız o zaman bu Hizbullahçılar çıkmazdı. Ama çok iyi bir
seçim yatırımı yaptınız. Bakalım, vatandaş da yaptığınız bu seçim yatırımının
herhâlde size mükâfatını verecektir.
Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.
Birinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 2: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 3: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 4: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 5: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 6: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece birinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylanması
tamamlanmıştır.
Şimdi ikinci bölüme geçiyoruz.
İkinci bölüm 7’nci madde ila 12’nci maddeyi kapsamaktadır.
Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş
Milletvekili Veysi Kaynak konuşacaktır.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.
BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz, vazgeçtiniz, peki.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay
Vural konuşacaktır.
Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Hepinize saygılarımı arz ediyorum.
Bugün işte, yine, önemli yasalardan ve çok maddeli yasalardan
birini uzlaşmayla geçiriyoruz. Tabii, biraz önce bir sayın milletvekilinin,
mevzubahis tahliyelerin bilerek ve istenerek yapıldığına ilişkin ve siyasi
amaçlı yapıldığına ilişkin bir ciddi ithamı… Ben şahsen böyle bir konunun
siyaset aracı olarak kullanılabileceğine ihtimal vermiyorum. Böyle bir ciddi
itham karşısında da zannederim cevap verilmesi gereken hususlar olduğunu
düşünüyorum, cevap verilmelidir.
VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Cevap vermeye bile değmez. Yargıtay
talimatla mı hareket ediyor?
OKTAY VURAL (Devamla) - Böyle bir şeyi yakıştıramam, böyle bir
değerlendirmeyi de doğru bulmam. Hepimiz, burada, açıkçası, hukukun üstünlüğünü
sağlamak durumundayız. Böyle bilerek, isteyerek birtakım tahliyeler üzerinden
bir oy rantı elde etmeye ilişkin değerlendirmeyi çok
ağır bir değerlendirme olarak ve bu Mecliste bulunan tüm milletvekillerin ve
siyasi partilerin böyle bir ilişki içerisine giremeyeceğini düşünerek ifade
etmek istiyorum her şeyden önce.
Evet, biraz önce Sayın Bakanı dinledik. Tabii, gerçekten, Sayın
Bakanı dinleyince, Türkiye’de hukukun üstünlüğünü, hâkim ve savcıların tarafsız
ve bağımsız bir şekilde çalışmasını murat eden ve yapan bir hükûmetin
üyesi olarak konuştu ama “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.” derler. Yani
bugün, maalesef, Türk yargısı Hükûmetin bilfiil
baskısı altındadır, Türk yargıcı ve savcısı doğrudan doğruya Hükûmetin ve yürütmenin baskısı altındadır. Sayın Başbakan
hakkında tazminat kararı veren hâkim üzerine soruşturma için müfettiş
gönderiliyor, hâkimler ve savcılar dinleniyor, dinlemeler İnternet’te
yayınlanıyor, doğrudan doğruya adaletin bütün kurumları siyaset malzemesi
yapılıyor ve Sayın Bakan buradan “Biz, hâkimler, savcılar üzerinde böyle bir
şey yapmıyoruz.” diyor. Gerçekten hayret verici bir yöntem
bu. Bu kadar yapılanlar ne? Bugün, hangi hâkim hangi savcı yürütmenin ve
Adalet Bakanlığının baskısı altında olmadığını hissediyor acaba? Bugüne kadar
bununla ilgili birçok delili ortaya koymamız mümkün. Bugün, burada, bu Mecliste
seçtiğimiz Anayasa Mahkemesi üyesini bile sadece ismen seçmişiz. Nereden
seçtik? Nasıl seçtik? Hâkimler-Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen üyelerle ilgili
listeler yayınlandı. Nasıl, nerelerde, hangi yemeklerde nasıl pazarlıklar
yapıldığını bilmiyor muyuz?
Onun için, ben şunu söylüyorum: Lütfen, çekin… Şu partinin, bu
partinin hâkimi olmaz. Sizin hâkiminiz, sizin yargıcınız olsa ne olacak? Hak ve
hakikat mı değişecek, adalet mi değişecek?
Vatandaşımız adalet arıyor. Yok efendim, işte,
yazılıda torpil, bilmem ne… Ahmet olsa ne olur, Mehmet olsa ne olur! Biz,
hâkimin hak, hakikati ve adaleti sağlamasını istiyoruz. Vatandaşımızın arzusu
budur. Ne olacak yani, tanıdığınız birisi hâkim olduğu zaman, bir mahkemeye
gönderdiğiniz zaman hamili kart davacınızdır ya da davalınızdır diye torpil mi
istenecek? Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman hâkimler ve savcılarla ilgili en
önemli husus, açıkçası, bunların tarafsız ve bağımsız bir şekilde hareket
etmesini sağlamaktır.
Takipsizlik kararı veren hâkimler üzerine ya da takipsizlik
kararını bozan hâkimler üzerine müfettişler gönderiliyor ve yakın bir zamanda,
nasıl siyasi karar alındığını, hangi baskılarla alındığını da anlatacağım.
Dolayısıyla, gerçekten, bu tartışmalar güzel değil. Kameralı olacak, şu olacak;
Ahmet olacak, Mehmet olacak… Soruyorum size ya: Vatandaşın hakkı, hukuku var.
Vatandaş adaleti bekliyor. Yani, Ahmet olsa ne olur, Mehmet olsa ne olur! Biz
onun doğru bir karar verip vermediği, hakikati bulup bulmadığı, adaleti
oluşturup oluşturmadığı, bunun vicdanlara sığıp sığmadığı konusunda meselelere
bakmamız lazım. Ama bu kadar yargının siyasallaştığı bir ortam içerisinde ben
hiçbir hâkim ve savcının rahatlıkla yürütmenin baskısından ari bir şekilde kendisini hissedeceğini
gerçekten düşünemiyorum. O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada neyin nerede
olduğunu, nasıl olduğunu gayet iyi biliyoruz. Lütfen siyasetçiler, hâkimlerden,
savcılardan elini çeksin, hâkimler ve savcılar üzerinden siyaset üretmekten
elini çeksin. Böyle bir şey olamaz. Dolayısıyla, siyasetçi olarak bu meselenin
sürekli olarak şu hasım, bu hasım… O zaman vatandaş Danıştaya
nasıl inanacak, vatandaş Yargıtaya nasıl inanacak,
vatandaş hâkime nasıl inanacak? Bu bakımdan, bunları “sizin yargıcınız”, “bizim
yargıcımız” gibi dönemsel tartışmaların odağına sokup ne yapacaksınız? O
dönemde olan yargıçlar bugün karar veriyor. Karar verdiği zaman ne olacak?
Siyasi karar mı vermiş olacak? Sizin döneminizde alınanlar karar veriyor. Ne
yapacağız? “Bunlar siyasidir.”mi diyeceğiz? Dolayısıyla yapılması gereken, ne
olursa olsun hâkim ve savcıların vicdanlarına uygun karar vermesini sağlayacak
bir ortamı sağlamamız lazım. Hâkim ve savcıların ve kurumlarının sürekli olarak
yıpratıldığı ve siyasileştirildiği bir ortam içerisinde maalesef hâkim ve
savcının tarafsız, bağımsız karar vermesi engellenmiş olmaktadır. Bugün
geldiğimiz bu noktada bu kurumların doğrudan doğruya siyasileştirilmesine
yönelik girişimler olduğunu biliyoruz. İşte ileri demokrasi bu! Yani Allah bizi
bunun daha ilerisinden korusun diyeceğimiz geliyor.
Gerçekten, bugün Sayın Genel Başkanımızın da ısrarla, defalarca
ifade ettiği “Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, bir an önce bu konularda
uzlaşma olsun, gündeme getirin.” ifadelerine diğer siyasi partilerin grup
başkan vekillerinin de olumlu cevap vermesi ve bu konuda bir uzlaşma
sağlanmasını önemsiyoruz. Neden? Biz bütün sorumluluğu almıyoruz ama bir
çalışma yapılmıştır, bundan sonraki dönem içerisinde yanlışlıkların
düzeltilmesi imkânı olacaktır. Elbette bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi
olarak önergelerimiz olmuştur, yanlışların düzeltilmesini istemişizdir ama
çoğunluk iradesi buna katılmayınca bunu bu büyük kanunların engellenmesi için
bir araç olarak kullanmaktan da imtina ettik. Yakın bir zamanda göreceksiniz ki
birçok şeyin değiştirilmesi ihtiyacı içerisinde olacağız.
Bu bakımdan, bu uzlaşma güzel. Keşke gönül isterdi ki bu
Parlamentoda, şu “ileri demokrasi” dediğiniz Anayasa değişikliği konusunda bu
partilerle uzlaşma konusunda bir zemin oluşsaydı da beraber ve birlikte bu
Anayasa’yı yapabilseydik, insanları, milleti ikiye bölmeseydik! Bugün
geldiğimiz bu noktada işte demokrasinin erdemi de uzlaşma ve diyalogdur.
Demokrasiyi yönetmek için de bu uzlaşmayı sağlayabilecek şekilde yürekli olmak
lazım, cesaretli olmak lazım.
Bu bakımdan, bütün bunları yaparken, bunları Türkiye'nin geleceği
için yapıyorsak, burada Türk Ticaret Kanunu ya da Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda
temel olarak çok siyasal değil, teknik bir değerlendirme yapmamız gerektiğini
biliyoruz. O bakımdan, keşke şu Parlamentoda Anayasa’yı da birlikte
yapabilseydik, keşke bunu sağlayabilecek bir zemin oluşsaydı! Milleti birbirine
kırdırmak kolay, milleti birbirine kırdırarak bundan oy rantı
elde etmek kolay. Onun için, bu eksende bunu bir eksiklik olarak gördüğümü ifade
etmek istiyorum.
İşte bugün geldiğimiz bu noktada kurumları düşman kılmak,
birbirine kırmak… Ne olacak? Yargıtaya olan güven
sarsılınca ne olacak, Danıştaya olan güven sarsılınca
ne olacak? Siyasetçiye güven sarsılınca değişiyor muyuz her birimiz?
Değişmiyoruz. Bütün siyasete güven sarsılıyor. Dolayısıyla, bu konularda
sürekli olarak yargı üzerinden siyaset oluşturmak ve yargıya da aldığı kararlar
münasebetiyle “Siyasi karar alıyor.” demekle bundan sonra da sizin döneminizde
olanların “Siyasi karar alıyor.” diye değerlendirilmesine zemin hazırlamış
olacaksınız. Hangi biriniz acaba bundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek
Kurulunun ya da Anayasa Mahkemesinin aldığı kararların siyasi olmadığını ileri
sürebilecek? Ama düğmeyi yanlış iliklediğiniz için bu konuda atılacak her türlü
adım siyasi bir yargının attığı adım olarak değerlendirilecektir. Bunun da
memlekete faydası yoktur.
Bugün geldiğimiz bu noktada özellikle bugün Hukuk Muhakemeleri
Kanunu 458 madde ve Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, dün de 649
maddeyi görüştük, Tebligat Kanunu’nu görüştük.
Bunlar aslında, son zamanlarda bu hepimizi üzen, vicdanı yaralayan
tahliyeler, geciken davalar, biraz önce Sayın Bakanın, zaman aşımı
münasebetiyle… Geciken yargı konusunda bu atılan adımların da yargının
hızlandırılmasına katkı sağlayacağını düşünüyoruz.
İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim özellikle bu tür
konularda bir an önce bunların çıkmasını istememiz, bu konuda atılacak,
yargının…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.
Buyurunuz.
OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim.
…doğru bir şekilde karar vermesini sağlayacak, birtakım usuli işlemlerden dolayı yargının ve vatandaşın hakkının,
hukukunun zayi olmasını temin eden bu süreci kısaltmaya yönelik birtakım
adımlar vardır ki bunları biz bu açıdan destekliyoruz. Hepimizin, hangi siyasi
partiden olursa olsun, hak ve hakikati ve adaleti temin etme noktasında
sarsılmaz bir şekilde buna bağlı olmamız lazım. Bu bakımdan, bizim
arayacağımız, bu zemini temin etmektir.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette bu süreç içerisinde
bu kanunlara verilen katkılara, hepsine teşekkür ediyoruz, bilim adamlarının
yaptığı katkılara, tasarıyı hazırlayanlara, Adalet Bakanlığına teşekkür
ediyoruz.
Umarım, bu çalışmaların sonrasında uygulama sırasında ortaya
çıkabilecek aksaklıklar da Parlamentoda bir an önce sonuçlandırılır.
Bu vesileyle, bu tasarıların, kanunlaşan tasarıların milletimize
hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkürler ederiz Sayın Vural.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi maddelerin oylamasına geçiyorum.
Madde 7: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 8: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 9: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 10: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Yeni bir geçici madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 375 Sırasayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama
Şekli Hakkında Kanun Tasarısına geçici 1 inci maddeden sonra gelmek üzere
aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bekir Bozdağ |
M. Akif Hamzaçebi |
Rıdvan Yalçın |
|
|
Yozgat |
Trabzon |
Ordu |
|
|
Yahya Akman |
Hasip Kaplan |
Turgut Dibek |
|
|
Şanlıurfa |
Şırnak |
Kırklareli |
|
"Geçici madde 2- Bu Kanunun 1 inci maddesinin son
cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden
önce Türk Borçlar Kanununun 347 nci maddesinin
birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık
uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa
olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl; on yıllık uzama
süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl
sonra uygulanır.
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce
kurulmuş olan kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla
birlikte, geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında Türk Borçlar
Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin son
cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere yürürlüğe girdiği tarihten itibaren
beş yıl sonra, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe
girdiği tarihten itibaren bir yıl sonra uygulanması, böylece Türk Borçlar
Kanununun 347 nci maddesinin birinci fıkrasının son
cümlesinin derhal uygulanması sonucunda kiracıların zarara veya mağduriyete
uğramalarının ve doğması muhtemel sorunların önlenmesi amacıyla bu değişiklik
önergesi verilmiştir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve yeni bir geçici madde ihdas edilmiştir.
Madde 11 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
375 sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci
maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.
|
Bekir Bozdağ |
|
Rıdvan Yalçın |
|
Ali Koçal |
|
|
Yozgat |
|
Ordu |
|
Zonguldak |
|
|
|
Fatih Arıkan |
|
Nurettin Canikli |
|
|
|
|
Kahramanmaraş |
|
Giresun |
|
|
“Madde 11- Bu kanun, 01/07/2012 tarihinde
yürürlüğe girer.”
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire
bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Uygulama açısından önerilen yürürlük tarihinin daha yerinde
olacağı düşünülmüştür.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 11’inci maddeyi oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 12: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylanması
tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.56
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 19.01
BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.
5’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve
Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
5.- Türk Ticaret Kanununun
Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/487) (S. Sayısı: 131)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından ve siyasi parti grupları
arasında uzlaşma olduğundan, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan
gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Ocak 2011 Perşembe günü saat
13.00’te, alınan karar gereğince, toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.