Normal 25669 2 18 2011-02-11T13:39:00Z 2011-02-11T13:39:00Z 77 42741 243628 TBMM 2030 571 285798 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

 

DÖNEM: 23                            CİLT: 89                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

50’nci Birleşim

12 Ocak 2011 Çarşamba

 

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında ve Mardin Mazıdağı Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda son yıllarda yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, kamuda kullanılan araçların fazlalığı ve ülke ekonomisine getirdiği yük ile koruma hizmetlerine araç tahsislerindeki olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnafların ve taksici esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, yatılı ilköğretim bölge okullarına ilişkin açıklaması

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in konuşmasına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985)

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Aselsan’da görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/986)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/988)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)

3.- Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574) (S. Sayısı: 393)

4.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375)

5.- Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 131)

VII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, Gümrük Müsteşarlığı Teftiş Kurulu Başkanıyla ilgili bazı iddialara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Hayati Yazıcı’nın cevabı (7/17297)

2.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Balâ’daki bir taşınmazın satışına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17390)

3.- Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, TOKİ konutlarının ödemelerine ve iade edilen konutlara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17392)

4.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın, Başbakanlık Müsteşarının aylık toplam gelirine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17442)

5.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, TOKİ tarafından Manisa’da yaptırılan konutların sorunlarına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17445)

6.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, yolsuzluğun önlenmesi amacıyla yapılan çalışmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17598)

 


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 15.00’te açılarak dört oturum yaptı.

 

İstanbul Milletvekili Ahmet Tan, Çalışan Gazeteciler Günü’ne,

Giresun Milletvekili Murat Özkan, FİSKOBİRLİK çalışanlarının sorunlarına,

Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi, üniversite özerkliğine,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse, Çalışan Gazeteciler Günü’ne ilişkin bir açıklamada bulundu.

 

Malatya Milletvekili Mehmet Şahin hakkında tanzim edilen soruşturma dosyasının Adalet Bakanlığının ilgi yazısı ile iadesinin talep edildiğine ilişkin Başbakanlık tezkeresi okundu; Anayasa ve Adalet Komisyonları üyelerinden kurulu Karma Komisyonda bulunan dosyanın Hükûmete verildiği bildirildi.

 

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 26 milletvekilinin, yaş sebze ve meyve üreticilerinin sorunlarının (10/981),

Kütahya Milletvekili Alim Işık ve 26 milletvekilinin, kamu kurumlarında taşeron şirketler aracılığıyla istihdam edilen işçilerin sorunlarının (10/982),

Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 23 milletvekilinin, yapılması planlanan nehir tipi hidroelektrik santrallerinin çevreye olası etkilerinin (10/983),

İstanbul Milletvekili Bayram Ali Meral ve 23 milletvekilinin, Kardemir A.Ş.’de işçilerin sendika değiştirmesi sebebiyle işten çıkarıldığı ve yönetimle ilgili usulsüzlük iddialarının (10/984),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 393, 375 ve 131 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4, 5 ve 6’ncı sıralarına alınmasına, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 393 ve 375 sıra sayılı kanun tasarılarının İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesi ve bölümlerinin ekli cetvellerdeki şekliyle olmasına; Genel Kurulun 14 Ocak 2011 Cuma ile 17 Ocak 2011 Pazartesi günleri de çalışması ve bu birleşimlerde kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işlerin görüşülmesine; 11 ve 18 Ocak 2011 Salı günkü birleşimlerinde 15.00-23.00; 12, 13, 14, 17 ve 19 Ocak 2011 Pazartesi, Çarşamba, Perşembe ve Cuma günlerindeki birleşimlerinde 13.00-23.00 saatleri arasında çalışmasına; 20 Ocak 2011 Perşembe günü saat 13.00’te toplanarak 131 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışmalara devam edilmesine, görüşmelerin bu birleşimde tamamlanamaması hâlinde 21 Ocak 2011 Cuma günü saat 13.00’te toplanarak bu kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar görüşmelere devam edilmesine; 11 ve 18 Ocak 2011 Salı günkü birleşimlerinde sözlü sorular ile diğer denetim konularının görüşülmemesine; 12 ve 19 Ocak Çarşamba günkü birleşimlerinde sözlü soruların görüşülmemesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi kabul edildi.

 

Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in, 28/3/1983 Tarih ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/589) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

3’üncü sırasında bulunan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporlarının (1/883) (S. Sayısı: 568),

4’üncü sırasına alınan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/574) (S. Sayısı: 393),

5’inci sırasına alınan, Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/674) (S. Sayısı: 375),

6’ncı sırasına alınan, Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/487) (S. Sayısı: 131),

8’inci sırasına alınan, Bazı Kamu Kurum ve Kuruluşlarının Bir Kısım Borç ve Alacaklarının Düzenlenmesine Dair Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu’nun (1/877) (S. Sayısı: 535),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

2’nci sırasında bulunan ve görüşmelerine devam olunan, İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321),

7’nci sırasına alınan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Tebligat Kanunu ile Adlî Sicil Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ve Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak’ın; Tebligat Kanunu ile Karayolları Trafik Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Adalet Komisyonu Raporu (1/742, 2/546) (S. Sayısı: 474),

Görüşmeleri tamamlanarak kabul edildi ve kanunlaştı.

 

12 Ocak 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 20.34’te son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Bayram ÖZÇELİK

 

Harun TÜFEKCİ

 

Burdur

 

Konya

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

Gülşen ORHAN

 

 

 

Van

 

 

 

Kâtip Üye

 

 

No.: 62

II.- GELEN KÂĞITLAR

12 Ocak 2011 Çarşamba

 

Teklifler

1.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk'ün; Mersin İline Bağlı Taşucu Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulması ve 190 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi (2/847) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

2.- İzmir Milletvekili Abdurrezzak Erten'in; İzmir İlinde Uzundere Adı ile İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/848) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

Rapor

1.- Siirt Milletvekili Memet Yılmaz Helvacıoğlu ve 2 Milletvekilinin; Askerlik Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın; Kilis Milletvekili Hasan Kara ve 2 Milletvekilinin Benzer Mahiyetteki Kanun Teklifleri ile Milli Savunma Komisyonu Raporu (2/831, 778, 824) (Dağıtma tarihi: 12.1.2011) (GÜNDEME)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 Milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985) (Başkanlığa geliş tarihi: 09.11.2010)

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 Milletvekilinin, Aselsan’da görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/986) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 Milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 Milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/988) (Başkanlığa geliş tarihi: 10.11.2010)


12 Ocak 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz, YİBO’larda son dönemlerde yapılanlar ve Mardin Mazıdağı’ndaki YİBO hakkında söz isteyen Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’e aittir.

Buyurunuz Sayın Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında ve Mardin Mazıdağı Yatılı İlköğretim Bölge Okulunda son yıllarda yapılan çalışmalara ilişkin gündem dışı konuşması

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün burada, Mazıdağı Yatılı İlköğretim Bölge Okulu özelinde son yıllarda yatılı ilköğretim bölge okullarında yapılan çalışmalarla ilgili gündem dışı söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla, en kalbî duygularımla selamlarım.

Öncelikle, tüm samimiyetimle söylemek isterim ki, bütün çocuklar bizim için çok değerlidir. Hangi okul türüne devam ediyorsa etsin her bir çocuk biriciktir, tektir, bizim için çok özeldir. Onlar bizim geleceğimizdir. Onlara çağın gereklerine uygun eğitim, barınma, beslenme hizmeti sunabilme, bir bütün olarak sağlıklı gelişimleri bizler için hayati önemi haizdir.

Esasen, son zamanlarda bu alanda gerçekleşen iyileşmelere bakıldığında bu durumun sadece bir temenniden ibaret olmadığını, fiiliyatta da önemli mesafeler kaydedildiğini görmekteyiz. Bunu söylerken eğitim sektöründe bütün sorunların halledildiğini söylemiyorum. Sorunsuz olduğunu söylemenin imkânsızlığını biliyorum. Ancak, sağduyu sahibi herkes, okulların fiziki altyapı, insan kaynağı, barınma ve beslenme alanlarında yapılan iyileştirmeleri görmektedir. Gittiğimiz hemen her yerde, bu alanlarda yaptığımız iyileştirmeler vatandaşlarımız tarafından dile getirilmekte ve bu durum bizler için övünç kaynağı oluşturmaktadır.

Eminim bu çatı altında birçok milletvekili arkadaşımız yatılı bölge okullarının bizim İktidarımızdan önceki hâlini bilir. Elbette ki birtakım donatılardan yoksun bu okullar, kendisinden bekleneni veremedi. Bizim dönemimizde, 2003’ten sonra açılan yatılı bölge okullarında, belirli standartlar aranmaya başlandı. Bu okullar bugün incelendiğinde, eski hamam tipinin hemen hemen kalmadığı, çocuklarımızın duş alabileceği mekânların oluşturulduğu, 80-100 kişilik koğuşların 8-10 kişinin kaldığı odalara dönüştürüldüğü, sportif, sosyal, kültürel faaliyetlerin yapılabildiği mekânların oluşturulduğu görülecektir. Bu yeterli mi? Tabii ki değil ama çağımızın standartlarına ulaşmak için, sadece 2010 yılında, yatılı ilköğretim bölge okullarına toplam 23 milyon TL’ye yakın onarım ödeneği, 16,5 milyon TL donatım ödeneği ve 4 milyon TL yakacak ödeneği verilmiştir. Öğrencilerin dengeli ve sağlıklı beslenmeleri için, öğrenci başına günlük yemek bedeli 1,50 TL iken 4,50 TL’ye çıkarılmıştır. 2007 yılından itibaren, temizlik, yemekhane, mutfak, çamaşırhane, güvenlik ihtiyaçlarının etkili bir şekilde karşılanabilmesi amacıyla hizmet satın alma yoluna gidilmiştir.

Şunun da bilinmesini isterim ki: Bu okullara ilişkin politikamız, zorunluluk olmadıkça bu okulların açılmamasıdır. Esas olan, çocuğun, ailesinin yanında, evinden okula, okuldan evine gidip gelebildiği okullardır. Çünkü esas olan, çocuğun, ailesinin yanında eğitimini almasıdır. Esas olan, anne ve baba sevgisiyle büyümesidir. Ancak, ülke coğrafyası içerisinde, gerek iklim gerek coğrafi koşullar ve gerekse yerleşim birimlerinin dağınıklığı bazı yerlerde buna izin vermemektedir. Öncelikle, öğrencilerin taşımalı ilköğretim kapsamına alınarak eğitim-öğretimlerine devam etmelerine ağırlık vermekteyiz. Onun için, içinde bulunduğumuz öğretim yılının başında, yatılı ilköğretim bölge okullarındaki 1-5’inci sınıf öğrencilerinin büyük bir kısmını taşıma kapsamına aldık. Zaman içerisinde demografik yapıdaki değişimler bu okullara olan ihtiyacı da azaltacaktır. Nitekim, örneğin, Mardin merkezde bulunan bir YİBO’yu ihtiyaç olmadığından kapatıp kız meslek lisesine çevirdik. Beş yıllık bir perspektifte bu okulların yarıya yakını gündüzlü okullara dönüşecek, bu okulların pansiyon bölümleri bilhassa ortaöğretim kız öğrencilerinin hizmetine sokulacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi geçtiğimiz günlerde Meclisimizin İnsan Hakları Alt Komisyonu Mazıdağı YİBO ile ilgili raporu yayımladıktan hemen sonra bahse konu olan okula gittim, çocuklarımızla beraber Mazıdağı YİBO’da bir gün geçirdim. Sorunları yerinde görüp anında çözdük. Rapora konu olan hususlarla ilgili gerekli inceleme ve soruşturma titizlikle gerçekleşiyor. Daha önce açığa aldığımız ancak, maalesef mahkeme kararıyla dönen okul yöneticileri yaşanan olay üzerine tekrar açığa alındı. Kahvaltı sistemi tamamen değiştirildi, açık büfe uygulamasına geçildi. Dokuz ilçemizde bulunan ve 4.536 yatılı öğrencinin bulunduğu okullarda da açık büfe uygulaması başlatıldı. Banyo sorunu çözüldü, artık, haftanın her günü sıcak su var. Maliyetin azaltılması için okula ayrıca güneş paneli koyulacak. Kaloriferler tadilattan geçirildi, okul artık sıcacık. Hafta sonları servis için çalışma başlatıldı, çocukların yürüyerek eve gitmeleri önlenecek. Kalori hesaplı öğle ve akşam yemekleri ve ara öğünler titizlikle hazırlanıyor. Bozuk olan bulaşık makinesi yerine yenisi alındı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CÜNEYT YÜKSEL (Devamla) – Ayrıca şunu da belirtmek isterim ki: Sorunları anında görüp çözmek için Mardin’de YİBO Rehberlik ve Denetleme Komisyonu kurduk; tüm yatılı okullara ziyaretler gerçekleştirdik ve ileriki dönemlerde de bu ziyaretler devam edecektir.

Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; bu ülkenin neresinde olursa olsun, memleketin hangi okulunda olursa olsun, çocuklarımızın mağdur edilmesinin gerekçesi ne olursa olsun asla kabul etmedik, etmeyeceğiz. Her bir öğrencimize, her bir çocuğumuza dünya standartlarında nitelikli eğitim ve nitelikli öğrenim hizmeti sağlayana kadar gayretimiz kararlılıkla devam edecektir.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclisi tekrar saygılarımla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yüksel.

Gündem dışı ikinci söz, kamu araçlarının fazlalığı ve kamu ekonomisine getirdiği yük ile devlet tarafından sağlanan koruma hizmetlerinin sorunları hakkında söz isteyen Muş Milletvekili Nuri Yaman’a aittir.

Buyurunuz Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

2.- Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, kamuda kullanılan araçların fazlalığı ve ülke ekonomisine getirdiği yük ile koruma hizmetlerine araç tahsislerindeki olumsuzluklara ilişkin gündem dışı konuşması

M. NURİ YAMAN (Muş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kamuda kullanılan araçların fazlalığı ve ülke ekonomisine getirdiği yük ile koruma hizmetlerine araç tahsislerindeki olumsuzluklar gibi önemli bir konuda gündem dışı söz aldım. Bu nedenle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten bugün ülkemiz için çok önemli olduğuna inandığım bir konuyu belirtmeden önce, bu kısa süre içinde, iki gün önce 10 Ocak’ta kutladığımız mülki idare amirleri İdareciler Günü’nü, bu vesileyle ben de tüm meslektaşlarımla beraber tekrar kutluyorum. Tabii, bu günü, değerli meslektaşlarımın hangi mutlulukla, hangi huzur içinde kutladıkları da ayrı bir konu. Ancak, o toplantıda Sayın İçişleri Bakanının, mülki idare amirlerinin yıllardır bekledikleri emekli olduktan sonra kendilerini önemli ölçüde etkileyecek olan ek göstergeyle ilgili herhangi bir umut vermemeleri de sanıyorum ki bu mutlu günlerinde olumlu bir başlangıç olmamıştır.

Bu nedene bu konuyu burada bırakıp kamu araçlarıyla ilgili yaşanan olumsuzluklara değinmek istiyorum. Sayın Maliye Bakanının bir sayın milletvekilinin sözlü sorusuna verdiği yanıta göre, ülkemizde genel bütçeye bağlı kurum ve kuruluşlardaki taşıt sayısının 2003 yılında 86.837 adet olduğu bildiriliyor. 2010 yılında ise bu sayı 87.171. 2009 yılında, bunlara ek olarak mahallî idarelerde 58.454, KİT’lerde de 10 binin üzerinde taşıtın bulunduğu resmî belge olarak Sayın Bakan tarafından açıklandı. Tabii bu sayı, bugün itibarıyla toplam 156.388’e ulaşmış. Bu araçların kiralama suretiyle kamu kurumlarından alınan miktarları da dâhil edecek olursak varın geri kalan sayıyı siz hesaplayın.

Tabii, bu araç sayısında acaba diğer ülkelerde durum nedir diye karşılaştırdığımızda, mesela 127 milyon nüfuslu Japonya’da bu araç sayısı 10 bin civarında, fert başına düşen millî gelir de Japonya’da 35 bin dolar; 82 milyon nüfuslu Almanya’da bu miktar 15 bin ve burada da yine fert başına düşen millî gelir 35 binin üzerinde, 60 milyon nüfuslu İngiltere’de ise bu sayı 12 bin. Yine akaryakıt giderleriyle ilgili verdiği yanıta göre 2009 yılında hemen hemen 1 milyar 184 milyon gibi bir harcamada bulunulmuş.

Bu araçlarla ilgili konuyu böyle değerlendirdikten sonra önemli bir konuyu da, kamuda Koruma Hizmetleri Yönetmeliği gereğince araç, şoför ve koruma polisi görevlendirilen diğer kamu görevlileriyle ilgili bir iki konuyu bilgilerinize sunmak istiyorum.

Bu konuda Başbakanlıkta çıkarılan Yönetmelik’in ilgili maddesine göre görevden ayrıldıktan sonra taleplerine bakılmaksızın kaydıhayat şartıyla yaklaşık olarak otuz adet görevde görev yapan kişilere şoför, araç, polis ve akaryakıtının da ayda 175 litre… Dikkatinizi çekmek istiyorum, araçların akaryakıt giderleri de devlet tarafından karşılanıyor. Kim bunlar? Bunlar Başbakanlık Müsteşarlığını yapan, Adalet Bakanlığı Müsteşarlığını yapan, İçişleri Bakanlığı Müsteşarlığını yapan, MİT Müsteşarlığı yapan, Emniyet Genel Müdürlüğü yapan ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü yapan görevlilerin yanında yine olağanüstü hâl süresinde buralarda görev yapan olağanüstü hâl valileri, olağanüstü hâl bölgesinde hasbelkader altı ay dahi olsa görev yapan değerli mülki idare amiri, vali arkadaşlarımız, buradaki bu görevlerinden dolayı bu Yönetmelik gereğince özel koruma kararları aldıkları zaman, değerli milletvekilleri, bunlar başka göreve de gitseler ve emekli dahi olsalar, yaşam boyunca, hayatları boyunca aynı şekilde kamunun sağladığı araç, sağladığı şoför ve koruma görevlisi tarafından hâlen korunmaya devam ediliyor. Bu bir ayrıcalık değil mi? Bu bir imtiyaz değil mi? Tabii, bu konunun detaylarına indiğim zaman sizler de hayretle karşılayacaksınız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

M. NURİ YAMAN (Devamla) – Şu anda bu yüce Meclisin çatısı altında bulunup bu görevlerden gelen, yine daha önceki dönemlerde milletvekilliği yapmış ve şu anda emekliliğini yaşayan, yine saydığım bir sürü görevlerde bu özel koruma kararını alıp ve bana göre de ihtiyacı olmayan yüzlerce bu görevlerden ayrılıp da özel koruma kararı alanlara devlet böyle bir imtiyaz tanımıştır. Buradan sayın yetkililere söylüyorum: Lütfen, o Yönetmelik, olağanüstü hal dönemlerinde sıkıyönetim ve Terörle Mücadele Yasası kapsamında çıkarılan bir yasadır, buna dayalı bir yönetmelikle bu kadar kamunun mallarını, bu kadar kamunun harcamalarını bu şekilde israf etmek, deyim yerindeyse günahtır, yazıktır ve gerçekten bu ödenen paralarda tüyü bitmemiş yetimin parası olduğunu düşünerek bir daha gözden geçirmenizi diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yaman.

Gündem dışı üçüncü söz, esnafların ve taksici esnafının sorunları hakkında söz isteyen İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’a aittir.

Buyurunuz Sayın Susam. (CHP sıralarından alkışlar)

3.- İzmir Milletvekili Mehmet Ali Susam’ın, esnafların ve taksici esnafının sorunlarına ilişkin gündem dışı konuşması

MEHMET ALİ SUSAM (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bugün, esnaflarımızın ve taksici esnafın sorunlarıyla ilgili zamanımın yettiği süre içerisinde bazı sorunların altını çizmek istiyorum.

Dün haberlerde izlemişsinizdir, akşam haberlerinde; bir PTT şubesini soyan soyguncuya güvenlik görevlisi müdahale edememesine rağmen, bir bisiklet tamircisi, Yılmaz Yılmaztürk, kendisine silah doğrultulmasına rağmen motosikletine atlayıp arkasından giderek o soyguncuyu yakalamış.

Bir bisiklet tamircisinin soyguncu peşinden koşmasının altında yatan neden nedir diye hiç düşündünüz mü? O esnaf kendisini bulunduğu bölgenin sorumlusu, görevlisi, kamu düzeninin bir parçası ve sosyal hayatın vazgeçilmez bir unsuru olarak görür. Esnaf ve sanatkârın bu anlamıyla böyle önemli bir görevi vardır. Hayati tehlikeyi göze alarak silahlı bir kişinin arkasından giderek onu entegre etmeye çalışmak Türkiye’deki esnafın önemini göstermesi açısından çok önemlidir arkadaşlar.

Ama sekiz yıllık iktidarınız süresi içerisinde esnaf ve sanatkârın bu özelliklerini dikkate almadan, onları yok farz ederek uyguladığınız ekonomik politikalar sonucunda, esnaf ve sanatkârın, her geçen gün, bulunduğu sokaklardan iş yerlerini kapatarak ayrılması noktasına gelebileceği uygulamalar yapılmaktadır.

Bu nedenle de son uygulamalarda da buna yeni katmerler eklemektedir. Tütün ve Alkol Piyasası Kurumunun yapmış olduğu yönetmelik değişikliği hem bakkal esnafını hem de ana yollar üzerindeki çeşitli restoran, lokanta ve işletmecilerin ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmasını gerektiren bir noktaya getirmiştir.

Değerli arkadaşlarım, esnafı yaşatın. Yaşatın ki bu toplumun birçok sosyal sorununu çözme noktasında bu toplum en önemli sorun olan işsizliğin önüne geçebilsin. Girişimci ve devlete yük olmadan iş yerini idare eden bu kesimlere sahip çıkmak herkesin görevi olmalıdır, başta bu Parlamentoda milletvekilliği yapanların.

Yine, bir ikinci olaya değinmek istiyorum: 3 Ocak tarihinde bir taksicimiz öldürüldü; oğluna “Gece tehlikeli olur, ben gideyim.” diyen ve 3 kuruş için taksisine aldığı kişi tarafından üç kurşunla öldürülen taksici. Yarın taksiciler İstanbul’da kontak kapatacaklar. O kapattıkları kontakla Hükûmete şunu söyleyecekler: Bizim can güvenliğimizi sağlayın. Bu çok zor değil ey Hükûmet. “Bize, güvenlikli bir araç almamızı ve bu aracı alırken özel tüketim vergisini kaldırmayı sağlarsanız, biz, müşteriyle temas etmeyecek ve can güvenliğimizi sağlayabilecek yeni araçlar alırız.” diyecekler. Bunu taksiciye sağlamak çok zor mu?

Türkiye’de ulaşım sektörünü götürenler taksiciler, kamyoncular, kamyonetçiler, minibüsçüler, servisçiler, Türkiye'nin kendi tercih ettiği ulaştırma sektöründe kara yolu ağının bir parçası olarak, yıllardır bu sektörde ciddi bir güç olmuşlardır. Bu kesimlerin şu an birinci sorunu akaryakıttır. Türkiye, en pahalı akaryakıtı kullanan şoför, taksici, kamyoncuyla karşı karşıyadır. Bu insanlar işlerini devam ettirebilmek için, kamyoncular, 10 numaralı yağı kullanarak mazot kullanamamakta; taksici esnafı, zam yapmamak için, artan benzin fiyatlarına karşın, kırk tane takla atmaktadır.

Bu kesimin sorunlarına değinmek hepimizin görevidir ama değinmek yerine, bunların çok güçlü kuruluşları olan Türkiye Şoförler Federasyonunun yöneticilerini karşına alıp, ey taşımacı esnafının değerli temsilcileri, sizin dertleriniz nedir diye sorsanız… Çok fazla da talepleri yok.

Şimdi, yeni bir yönetmelik yayımlandı Ulaştırma Bakanlığı tarafından, Y1 belgeleri yerine D4 belgeleri çıktı. Taşıma kooperatiflerinin ciddi şekilde öz mal sorunuyla karşı karşıya kalıp yıllardır güçlü taşıma kooperatiflerinin küçülmelerine, giderek bu sektörden yok olmalarına neden olabilecek bir yönetmelik çıkardınız. Bu, çok ciddi bir sıkıntı yaratacaktır. Bu noktada Ulaştırma Bakanlığını uyarıyorum: D4 belgesiyle ilgili olarak, hızla, Konfederasyonunun ve Federasyonunun söylediklerine dikkat etmek durumundadırlar.

İkinci konu: Yine, aynı şekilde, bu kesimin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

MEHMET ALİ SUSAM (Devamla) – Yine, ulaştırma sektörünün bu konuda başka sorunları da vardır. Bu sorunların birisi de Ulaştırma Koordinasyon Kurulunda temsil edilmeleri ve oy haklarının sağlanmasıdır. Yani, özetle –zamanım kısıtlı olduğu için söylüyorum- şudur: Şoförlük, ulaşım sektörü Türkiye'nin çok önemli bir sektörüdür. Türkiye bu sektörü tercih etmiştir, kara yolu taşımacılığını. Bu sektörün ciddi sorunları vardır, bu sorunların çözümünde de meslek odalarını ve bu odaların temsilcilerini muhatap almaları konusunda iktidarı bir kez daha uyarıyorum. Hem akaryakıtta hem yedek parçada hem de idari sorunlarını çözme konusunda bu kesimlere el uzatmak hepimizin görevidir.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyor, şoför esnafının bu konuda vermiş olduğu şehitleri bir kez daha saygıyla, rahmetle anıyor, yarınki eylemde kendilerinin yanında olduğumuzu buradan bir kez daha belirtiyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Susam.

Sayın Köse, sisteme girmişsiniz, ne için acaba?

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Efendim, 60’a göre katkı vereceğim.

BAŞKAN – Buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin, yatılı ilköğretim bölge okullarına ilişkin açıklaması

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Mardin Milletvekilimiz Sayın Cüneyt Yüksel YİBO’larla ilgili konuyu gündeme getirdi, kendilerine çok teşekkür ediyorum. Ancak, şu an YİBO’lar eğitim sistemimizin kanayan bir yarasıdır. Örneğin, Adıyaman YİBO konusunda mağduriyet yaşayan illerin başında gelmektedir. Çelikhan ilçemizde bir YİBO vardı ama artık yok çünkü yıkıldı. Bu YİBO’da 350’nin üzerinde öğrenci, 40’a yakın öğretmen görev yapıyordu. Hem eğitim hem ekonomik açıdan bu denli önemli okulun yerine yenisi yapılmadı. Çelikhan ve Adıyaman’ın bu mağduriyeti mutlaka giderilmelidir.

Sayın Millî Eğitim Bakanına seslenmek istiyorum: Hem Adıyaman hem de ülkemizin tümünde YİBO’larla ilgili kapsamlı bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Yine, yakın zamanda YİBO’larda yüreğimizi sızlatan olaylar yaşadık. Üstü kapatılan olayları burada söylemek istemiyorum ama YİBO’ların artık, tecavüzlerle, yıkımlarla ve kötülüklerle anılmamasını diliyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Köse.

Sayın milletvekilleri, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, önergeleri ayrı ayrı okutacağım.

İkinci sırada okutacağım Meclis araştırması önergesi 500 kelimeden fazla olduğu için önerge özeti okunacaktır ancak önergenin tam metni Tutanak Dergisi’nde yer alacaktır.

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 22 milletvekilinin, özel güvenlik elemanlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/985)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Ülkemizin sosyoekonomik tablosu içerisinde sayıları her geçen gün artan özel güvenlik elemanlarının sorunları da giderek artmaktadır. Çalışma koşullarından özlük haklarına kadar geniş bir çerçevede görülen bu sorunların araştırılarak alınacak önemleri tespit etmek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.

Saygılarımızla.

1)  Hasan Özdemir                               (Gaziantep)

2)  Şenol Bal                                         (İzmir)

3)   Ahmet Bukan                                 (Çankırı)

4)   Yılmaz Tankut                                (Adana)

5)   Akif Akkuş                                    (Mersin)

6)   D. Ali Torlak                                  (İstanbul)

7)   Beytullah Asil                                (Eskişehir)

8)   Kürşat Atılgan                                (Adana)

9)   Mümin İnan                                   (Niğde)

10) Zeki Ertugay                                   (Erzurum)

11) Ahmet Kenan Tanrıkulu                 (İzmir)

12) Kamil Erdal Sipahi                         (İzmir)

13) Emin Haluk Ayhan                        (Denizli)

14) Mehmet Şandır                               (Mersin)

15) Mustafa Enöz                                 (Manisa)

16) Mehmet Akif Paksoy                     (Kahramanmaraş)

17) Mehmet Zekai Özcan                     (Ankara)

18) Mehmet Serdaroğlu                        (Kastamonu)

19) Murat Özkan                                  (Giresun)

20) Ali Uzunırmak                               (Aydın)

21) Hasan Çalış                                    (Karaman)

22) Ümit Şafak                                     (İstanbul)

23) Osman Ertuğrul                              (Aksaray)

Gerekçe

Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun 10 Haziran 2004'te kabul edilip, 26 Haziran 2004'te resmi gazetede yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu yasa ile devletin kolluk hizmetlerine dair kolluk kuvvetlerinin bulunmadığı yerlerde bir tür yetkilendirme ile güvenlik hizmetlerinin özel sektör tarafından yerine getirilmesi ifade edilmiştir.

Bu kanunun kabul edildiği tarihten itibaren 930 bin kişi sınava girmiş; 632 bin kişi başarılı olmuş; 554 bin kişi sertifika almış; 351 bin kişi kimlik almış ve şu anda polis ve jandarma bölgesinde fiilen çalışan 197 bin 498 kişi bulunmaktadır. Özel Güvenlik alanında eğitim veren kurum sayısı ise 684'tür.

Özel güvenlik görevlileri görüldüğü gibi oldukça geniş bir kesimi ifade etmektedir. Bugün Emniyet Teşkilatımızın mevcudu 200 bini geçmiştir. Dolayısıyla bu özel güvenlik görevlilerine, özel güvenlik görevlilerinin alanlarının ve sayılarının genişlemesiyle birlikte polis ve jandarma teşkilatlarımız kendi asli görevlerini yapabilecekleri için gereken önem ve hassasiyet gösterilmelidir.

Gerçekten özel güvenlik teşkilatları devletin kolluk kuvvetlerine oldukça faydalı olmuştur. Uzun süre Emniyet Teşkilatının farklı kademelerinde görev yapmış birisi olarak söyleyebilirim ki, polis kendi asli görevi olmayan pek çok alanda istihdam edilmektedir.

Dünyanın birçok yerinde polisin nokta beklediği yerler özel güvenlik görevlilerine bırakılmıştır. Gerekli düzenlemelerle birlikte özel güvenlik görevlilerinin bu alanlarda istihdam edilmesi faydalı olacaktır.

Özel güvenlik görevlileri ile ilgili olarak önemli bir nokta şudur: Bu görevlilerin son derece iyi eğitilmeleri gerekmektedir. Polis ve jandarma teşkilatlarımızın aldıkları eğitimin bu alana da yansıtılması gerekmektedir. Özel güvenlik görevlileri jandarma alanındaysa jandarmanın, polis alanındaysa polisin yetkilerini taşımaktadırlar. Dolayısıyla polis ve jandarma nasıl eğitiliyorsa bu insanlar da öyle eğitilmelidir. Ancak burada çok ciddi sıkıntılar ortaya çıkmaktadır.

Örneğin, özel güvenlik eğitimi veren kurslar ne yazık ki bugün sürücü ehliyeti veren kurslar gibi olmuştur. Alanında tam anlamıyla yetiştirmeden insanlara sertifika veriliyor; o işi yapabilmeleri için ehil birer insan olarak ilan ediliyorlar. Eğitimler kâğıt üstünde veriliyor. Bu eğitim kurumlan maalesef kamu yaran için değil, tamamen kâr amaçlı kuruluşlardır. Bu kuruluşlarda özel güvelik eğitimleri layıkıyla yerine getirilememektedir.

Özel güvenlik görevlilerimizin özlük haklan da mutlaka yeni bir düzenlemeye tabi tutulmalıdır. Özel Güvenlik Görevlilerine Dair Kanun 2004 yılında kabul edilmiştir. Ancak aradan daha henüz 5 sene geçmişken yeni bir düzenleme gereği ortaya çıkmıştır. Özel güvenlik görevlilerimizin özlük haklarına dair çok acil tedbirler yerine getirilmelidir. Bu insanlar, çok zor şartlarda, asgari ücretle çalışıyorlar. Ayda 550 TL verilen bir kişinin güvenliği sağlaması mümkün değildir.

Özlük hakları bağlamında bir diğer önemli nokta ise özel güvenlik görevlilerinin çalışma saatleri ile ilgilidir. 8 saat yerine 12 saat çalıştırılmaktadırlar. 12 saat içerisinde fizik güçlerinde de ciddi bir aşınma oluyor. Yani görevlerini tam anlamıyla yerine getiremeyebilecekleri bir fiziki yapıya geliyorlar. Öte yandan, fazla mesailerinin karşılığını da alamamaktadırlar. Yine kıdem tazminatı konusunda da özel güvenlik mensuplarımızın ciddi sorunları vardır. Bir diğer sorun da özel güvenlik mensuplarının mesleki kariyerlerinde yükselme olanaklarının olmamasıdır. Bu konuda yapılacak düzenlemeler de özel güvenlik mensuplarının mesleki bağlılıklarını arttıracaktır.

Bütün bunlardan da anlaşılacağı gibi özel güvenlik teşkilatı mensupları mesleklerine başvurduktan andan itibaren çok ciddi sorunlarla karşı karşıya kalmaktadırlar. Bütün bu sorunların çözülebilmesi için önlemlerin araştırılarak tespit edilmesi gerekmektedir.

2.- Siirt Milletvekili Osman Özçelik ve 19 milletvekilinin, Aselsan’da görev yapan mühendislerin ölümleri ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/986) (x)

                                   Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

ASELSAN'da görev yapan mühendislerin şüpheli ölümlerinin aydınlatılması amacı ile, Anayasanın 98'inci, TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105’inci maddeleri gereğince Meclis Araştırmasını arz ederiz.

1) Osman Özçelik                                 (Siirt)

2) Selahattin Demirtaş                           (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                                 (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                  (Batman)

5) Bengi Yıldız                                     (Batman)

6) Akın Birdal                                       (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                      (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                                 (Van)

9) Hasip Kaplan                                    (Şırnak)

10) Hamit Geylani                                (Hakkâri)

11) İbrahim Binici                                 (Şanlıurfa)

12) M. Nuri Yaman                              (Muş)

13) Mehmet Nezir Karabaş                   (Bitlis)

14) Mehmet Ufuk Uras                        (İstanbul)

15) Özdal Üçer                                     (Van)

16) Pervin Buldan                                 (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                               (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                             (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                      (Muş)

20) Şerafettin Halis                               (Tunceli)

                                                          Gerekçe Özeti

7 Ağustos 2006 tarihinde üç gündür kendisinden haber alınamayan, ASELSAN'da çalışan makine mühendisi Hüseyin Başbilen'in otomobili, Ankara Pursaklar Ayancık yolu üzerinde bulundu. Başbilen, şoför koltuğunda kanlar içinde yatıyordu. 30 yaşındaki elektrik mühendisi Hüseyin Başbilen çoktan ölmüştü. Arabanın ön sağ koltuğunda, genç mühendisin yazdığı intihar mektubu ve alyansı bulundu. Otomobilin içinde, yerde, ucu kanlı ve üç santimetre açık olan falçata vardı. Jandarmanın tutanağına göre; maktulün sol bileği iki santimetre, boynunun sol tarafında iki santimetre falçatayla kesilmişti. Ölüm sebebi olarak kan kaybı gösteriliyordu. Jandarma, otomobilin içinde yaptığı aramada Başbilen'in çantasını da buldu. Soruşturma kapsamında elde edilen bilgilere göre çantada, Başbilen'in üzerinde çalıştığı milli tank projesiyle ilgili sunumların olması gerekiyordu. Ama bu dosyalar bulunamadı.

ASELSAN'ı sarsan ikinci haber, 17 Ocak 2007'de geldi. Bu kez intihar eden Halim Ünsem Ünal'dı. ASELSAN'da bir süre çalıştıktan sonra görevinden ayrılan Ünal'ın cesedi, Ankara'da Eymür Gölü kenarında bulundu. Otopsi raporuna göre Ünal, kafasına sıkılan tek kurşunla ölmüştü. Bu vaka da savcılık dosyasına “intihar” olarak geçti. Ünal öldüğü gün, savunma sanayi ile ilgili bir seminere katılacaktı.

Ünal'ın ölümünden dokuz gün sonra yeni bir intihar vakası polise bildirildi. İntihar eden yine ASELSAN mühendislerinden biriydi. ODTÜ mezunu Elektrik Mühendisi Evrim Yançeken, 26 Ocak 2007'de, Ankara Batıkent'te oturduğu binanın arkasında ölü bulundu. Olay yeri incelemelerine göre; 26 yaşındaki Yançeken, oturduğu apartmanın yedinci katından atlamıştı. Yançeken'den geriye bir intihar mektubu kaldı. Mektubunda, "Artık dayanamıyorum. Psikolojim çok bozuldu. İntiharımdan kimse sorumlu değil" yazmıştı. Onun da dosyası 'normal intihar' ibaresiyle kapatıldı.

ASELSAN'ın Komuta Kontrol ye Haberleşme Yazılım Mühendisliği'nin uçak komuta kontrol merkezi bölümünde başarılı işlere imza atan Hacettepeli genç mühendis Burhaneddin Volkan'ın, 3 arkadaşının şüpheli şekilde hayatlarını kaybetmesinin ardından kurumdan ayrıldığı ve yedek subay olarak vatani görevini yapmak üzere gittiği Ankara'daki birliğinde hayatını kaybettiği öğrenildi. 2005'TE ASELSAN'da çalışmaya başladı. Hacettepe Üniversitesi Bilgisayar Mühendisliği bölümünden mezun olduktan sonra ASELSAN'a mühendis olarak giren ve burada uçak komuta kontrol merkezi bölümünde çalışan 8 mühendisten biri olan Volkan, kurum bünyesindeki 3 mühendisin şüpheli şekilde hayatını kaybetmesi üzerine endişeye kapılarak kurumdan ayrıldı. Yedek subay olarak askere alınan Burhaneddin Volkan, önce Tuzla Piyade Okulu, ardından Ankara Kızılay'daki Bando Okullar Komutanlığı'ndaki birliğine gönderildi. Mühendis Burhaneddin Volkan, asteğmen rütbesi ile gittiği birliğinde nöbet esnasında şüpheli bir şekilde hayatını kaybetti.

3.- Şanlıurfa Milletvekili İbrahim Binici ve 19 milletvekilinin, GAP’ın tamamlanmasının önündeki engellerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/987)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

GAP'ın bitirilmesinin önündeki engellerin tespiti, bugüne kadar aktarılan kaynakların şeffaflığının ve halkın sosyo-ekonomik yapısına etkisinin açığa çıkarılması, gerekli olan kaynakların siyasal iktidarların istismarına yol açmayacak şekilde belirlenmesi için, Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve talep ederiz.

1) İbrahim Binici                                    (Şanlıurfa)

2) Selahattin Demirtaş                            (Diyarbakır)

3) Gültan Kışanak                                  (Diyarbakır)

4) Ayla Akat Ata                                   (Batman)

5) Bengi Yıldız                                      (Batman)

6) Akın Birdal                                        (Diyarbakır)

7) Emine Ayna                                       (Mardin)

8) Fatma Kurtulan                                  (Van)

9) Hasip Kaplan                                     (Şırnak)

10) Hamit Geylani                                 (Hakkâri)

11) M. Nuri Yaman                               (Muş)

12) Mehmet Nezir Karabaş                    (Bitlis)

13) Mehmet Ufuk Uras                         (İstanbul)

14) Osman Özçelik                                (Siirt)

15) Özdal Üçer                                      (Van)

16) Pervin Buldan                                  (Iğdır)

17) Sebahat Tuncel                                (İstanbul)

18) Sevahir Bayındır                              (Şırnak)

19) Sırrı Sakık                                       (Muş)

20) Şerafettin Halis                                (Tunceli)

Gerekçe: 1970'li yıllarda sulama ve hidroelektrik amaçlı olarak Fırat ve Dicle nehirleri üzerindeki projelerle oluşturulan GAP, 1980 sonrasında sosyo-ekonomik bir bölgesel programa dönüştürülmüştür. Sulama, hidroelektrik, enerji, tarım, kırsal ve kentsel yapı, ormancılık, eğitim ve sağlık alanlarında çok yönlü bir kalkınma projesine dönüştürülen GAP, bölgesel kalkınma alanında kapsamlı ve örnek bir proje olma özelliğini taşımaktadır. Toplam maliyeti 32 milyar dolar olarak planlanan bu proje bütünüyle hayat bulduğunda Fırat ve Dicle havzaları ile yukarı Mezopotamya ovalarında yer alan Mardin, Şırnak, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Kilis, Siirt, Gaziantep ve Şanlıurfa kentlerinde ciddi bir sosyo-ekonomik kalkınma düzeyi yaratacaktır. 22 baraj 19 hidroelektrik santrali ve 1 milyon 820 bin hektar alanda sulamayı öngören proje, gelinen nokta itibariyle ancak belli boyutlarıyla bitirilebilmiştir. Ancak bölgede yaşayan halkın doğrudan sosyo-ekonomik yaşam kalitesine etki edecek projelerde halen belli bir gelişme kaydedilememiş, gelen hükümetler ise özellikle, bölgeye en büyük katkıyı sunacak olan sulama projelerine karşı kayıtsız kalmışlardır.

Türkiye'nin en yoksul ve işsizlik oranlarının en yüksek olduğu iller olan GAP illeri için GAP projesi tam bir umut kapısı haline gelmiş ancak hükümetler tarafından bu umut sürekli oya dönüştürülmeye çalışılarak istismar edilmiştir. GAP' ta belli projelere aktarılan kamu yatırımları her dönem hedeflenenin çok altında kalmış, ancak halkın sosyo-ekonomik yapısını doğrudan etkilemeyen bir alan olan enerji projelerine büyük bütçeler ayrılmış ve bu enerji projelerinin tamamına yakını bitirilmiş, buradan üretilen enerji ise büyük oranda batı illerinde kullanılmıştır.

Bakanlık verilerine göre, GAP Eylem Planı çerçevesinde sulanması öngörülen 1 milyon 60 bin hektar alanın sadece % 28’inin sulamaya açıldığı, enerji projelerinin ise % 75’inin bitirildiği ve aktif halde olduğu anlaşılmaktadır. Buna karşın tarım projelerinin ise % 25’inin ancak tamamlandığı görülmektedir.

GAP kapsamında yer alan bir çok proje başlığında sadece madencilik ve imalat yatırımları tamamlanmıştır. Bu iki alanın toplam yatırım maliyetleri içindeki payı ise sadece %1’dir. GAP ın 2010 yılı fiyatlarıyla toplam maliyeti 39 milyar 186 milyon 738 bin liradır. Ancak 2010 aktarımıyla beraber geriye kalan stok, yani projenin bitirilmesi için gerekli olan rakam 24 milyar 161 milyon 776 bin liradır. Bu rakamlara göre GAP'ın toplam maliyeti göz önüne alındığında kaynak aktarım oranı % 39’dur. Projenin % 61'lik kaynak ihtiyacı halen karşılanmamıştır.

GAP illeri ve çevre illerin ekonomik düzeyi herkesçe malumdur. Bölge illeri reel olarak % 50'leri aşan bir işsizlikle yüz yüze olup, yoksulluğun da en yüksek ve yakıcı hissedildiği bir bölgeyi oluşturmaktadır. Yine 2003 yılında yapılan ve 81 ilin gelişmişlik endeksini ölçen araştırmalara göre bölge illeri en alt sıralarda bulunmaktadır. Bu endekse göre Şırnak 78, Mardin 72, Batman 70, Siirt 73, Diyarbakır 63 ve Adıyaman ise 65'inci sırada bulunmaktadır.

Bugüne kadarki bütün hükümetlerin vaatleri gibi, Başbakanın 3 milyon 800 bin istihdam sözü de havada kalmış, bu konuda hükümetin politikalarının sonuçlarına ilişkin bir araştırma da yapılmamaktadır. Hükümetin gerçekleştiğini iddia ettiği yatırımların somut bir karşılığı halkın yaşam standartlarına yansımamaktadır.

2008 yılında ilan edilen GAP Eylem Planı çerçevesinde bölgeye aktarılan kaynaklara ilişkin bir şeffaflıkta olmadığı gibi, emekçilerin maaşlarından kesilerek oluşturulan işsizlik fonundan aktarılan bu ödenekler, GAP'ın gelecek yıllarda yine kaynak sorunlarıyla karşı karşıya geleceğinin işaretlerini oluşturmaktadır.

Bütün hükümetler tarafından, bölge halkına adeta şantaj yaparcasına oy isteme projesine dönüştürülen GAP, artık bütün ayrıntılarıyla anlaşılmalı, yapılan aktarımların şeffaflığı için gerekli çalışmalar yapılmalı, bugüne kadar var olan gelişmeler saptanmalı ve bitirilmesinin önündeki bütün engeller tespit edilmelidir. Bunun için bir Meclis Araştırma Komisyonu'nun oluşturulması gerekmektedir.

4.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt ve 25 milletvekilinin, Cemil Kırbayır’ın ölümü ile ilgili iddiaların araştırılması amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/988)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

12 Eylül 1980 askerî darbesi ardından Cemil Kırbayır, 13 Eylül 1980 tarihinde Ardahan'ın Göle ilçesinde gözaltına alınmıştır. Göle'de bir süre tutulduktan sonra 17 genç arkadaşı ile birlikte Kars'a götürülmüş, 8 Ekim 1980 tarihinde kendisine yapılan işkence sonucu hayatını kaybetmiş, ardından bedeni kaybedilerek ailesine kaçtığı haberi verilmiştir. Cemil Kırbayır ve arkadaşlarının gözaltında tutulduğu Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsünde olağanüstü güvenlik önlemleri alındığı ve tutukluların kaçmasının imkânsız olduğu bilinmektedir.

Ailesi tarafından teslim edildikten sonra en son 7 Ekim 1980 tarihinde Abisi Mikail Kırbayır Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsünde gözaltında tutulan kardeşi Cemil Kırbayır'a elbise ve harçlık bırakmış ve Cemil Kırbayır tarafından kendisine gönderilen notu almıştır.

8 Ekim günü Cemil Kırbayır ve kendisiyle birlikte gözaltına alınan arkadaşları sorgulanmıştır. Cemil Kırbayır sorgu esnasında işkenceye maruz kalarak hayatını kaybetmiştir. 9 Ekim günü Kars Dede Korkut Eğitim Enstitüsüne abisi Mikail Kırbayır’a kardeşinin kaçtığını söylenmesine rağmen mahkûm zimmet defterine baktığında 4 kişinin o gün sorguya gittiğini 3 kişinin getirilip imza karşılığı teslim edildiğini, kardeşinin isminin karşısında kırmızı kalemle "getirilmedi" ibaresini görmüştür.

Bundan sadece 5 gün sonra Cemil Kırbayır'ın ailesine gelen 14 Ekim 1980 tarihli gizli ibareli bir yazıyla Mikail Kırbayır'ın Göle dışına sürgün edildiği ifadesi yer almaktadır.

İnsanlık suçu işleyen dönemin kamu görevlileri işkence ederek öldürdükleri Cemil Kırbayır'ın cinayetini örtbas etme yolunu seçmişlerdir. Bu nedenle gözaltında öldürülen Cemil Kırbayır'ın gözaltında kaçtığını ileri sürülmüş ve 9 Ekim 1980 tarihinden başlayarak 1988 yılına kadar evi sürekli kolluk kuvvetlerince aranmıştır.

Tam 30 yıldır kendi elleriyle oğlunu kolluk kuvvetlerine teslim eden 103 yaşındaki Berfo Ana oğlu bir gün döner diye evinin kapısını açık tutmakta, oğlu geldiğinde evini tanıyamaz diye evini tamir ettirmemektedir. Berfo Ana 30 yıldır bir annenin yaşayabileceği en büyük dram ve tramvayı yaşamaktadır. Her ne kadar Berfo Ana oğlunun öldüğünü kabullenmiyor, oğlunun yaşıyor olma ümidini halen daha içinde canlı tutuyorsa da: Cemil Kırbayır'la birlikte işkenceye-sorguya alınan tanıkların ifadelerinde Cemil Kırbayır'ın işkence sonucu hayatını kaybettiği gerçeği dile getirilmektedir. Berfo Ana ölmeden bu gerçeğin bütün yönleriyle ortaya çıkarılması, naaşının gömüldüğü yerin bulunması Berfo Ananın yaşadığı dramın son bulmasını sağlayacaktır.

12 Eylül mağdurlarından sadece bir tanesi olan Cemil Kırbayır annesi Berfo Ananın yaşadığı dramın son bulması ve mağduriyetinin giderilmesi amacıyla Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri uyarınca bir Meclis Araştırması açılması hususunda gereğini saygılarımla arz ederim. 03.11.2010

1) Ensar Öğüt                                       (Ardahan)

2) Akif Ekici                                         (Gaziantep)

3) Mehmet Şevki Kulkuloğlu               (Kayseri)

4) Halil Ünlütepe                                  (Afyonkarahisar)

5) Ali Rıza Öztürk                                (Mersin)

6) Tekin Bingöl                                     (Ankara)

7) Nevingaye Erbatur                            (Adana)

8) Şevket Köse                                     (Adıyaman)

9) Hüsnü Çöllü                                     (Antalya)

10) Tayfur Süner                                  (Antalya)

11) Çetin Soysal                                   (İstanbul)

12) Abdulaziz Yazar                             (Hatay)

13) Zekeriya Akıncı                              (Ankara)

14) Harun Öztürk                                 (İzmir)

15) Fehmi Murat Sönmez                     (Eskişehir)

16) Ali İhsan Köktürk                          (Zonguldak)

17) Ali Rıza Ertemür                             (Denizli)

18) Ramazan Kerim Özkan                   (Burdur)

19) Eşref Karaibrahim                          (Giresun)

20) Hulusi Güvel                                  (Adana)

21) Ergün Aydoğan                              (Balıkesir)

22) Atila Emek                                      (Antalya)

23) Kemal Demirel                               (Bursa)

24) Ahmet Küçük                                 (Çanakkale)

25) Durdu Özbolat                                (Kahramanmaraş)

26) Mehmet Ali Özpolat                       (İstanbul)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki öngörüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.

Sayın milletvekilleri, on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 13.42

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.55

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

Alınan karar gereğince, sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

1’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2’nci sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları raporlarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3’üncü sırada yer alan, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu‘nun görüşmelerine başlayacağız.

3.- Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/574) (S. Sayısı: 393) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu, 393 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde, Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Dibek. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli arkadaşlar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında, dün ve bugün Mecliste, zannediyorum tüm milletvekili arkadaşlarımızın da takdirle karşıladığı, güzel bir uzlaşma içerisinde geçen oturumlar oluyor diye düşünüyorum. Zira değerli arkadaşlar, dün burada yaklaşık iki buçuk üç saat içerisinde bir temel kanun olan, çok önemli bir kanun olan Borçlar Kanunu’nu Meclis kabul etti, tüm grupların katkısıyla, uzlaşmasıyla. Bugün de Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nı görüşeceğiz. Gruplar olarak, tabii bu tasarının Komisyon aşamalarında tüm siyasi partiler katkılarını vermişlerdi, biz de ciddi anlamda katkılar verdik.

Değerli arkadaşlar, doksan yıla yaklaşan yani seksen yılı aşkın bir birikimin sonucu bu kanunlar değişiyor. Yani gerek Borçlar Kanunu’nun gerekse şu anki yürürlükte olan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun ilk kabul ediliş tarihlerine baktığımız zaman 1920’li yılları göreceğiz. Yani o yıllardan bu yana yaklaşık seksen yılın, seksen beş yılın geçtiğini görüyoruz. Çok ciddi bir hukuk birikimi de tabii bu süre içerisinde oluştu. Tabii günlük ihtiyaçlar, yaşam koşulları, sosyal yaşam, ekonomik yaşam, bunların her biri yeni ihtiyaçları da doğurdu, yeni kurumları getirdi. Aslında belki uygulamada kanunda yer almayan çok sayıda kurumu, uygulamayı fiilen biz hayata geçirdik, yani mahkemelerde bunlar zaten uygulanıyor. Kanun metni olmamakla beraber bunlar birçok davada, birçok kurum olarak hayata geçiyor. İşte bunlar yeni kanunla, yaklaşık seksen yıl sonra, o birikimi de içine katarak, o birikimi dışlamadan, yeniden düzenlenmek üzere Mecliste, çok uzun bir hazırlık süresinin sonunda Genel Kurula geldi.

Değerli arkadaşlar, az önce belirttiğim gibi, biz Komisyonda diğer siyasi partilerle birlikte katkı vermeye çalıştık, eleştirdiğimiz konular oldu. O eleştirdiğimiz veya öneri getirdiğimiz hükümlerle ilgili olarak Komisyonda, iktidar partisi milletvekilleri de bunlara katıldılar zaman zaman ama, ortak akılla doğruyu bulmaya çalıştık. Zannediyorum temel kanun olarak yaklaşık dört yüz elli maddeyi aşkın bir kanun. İçinde belki bizim itiraz ettiğimiz, karşı çıktığımız hükümler yok mu? Var, diğer siyasi partilerin de karşı çıkmış olduğu hükümler vardır ama bir yerde Komisyonda da uzlaşmaya çalışmıştık diye düşünüyorum. İtiraz ettiğimiz noktalardaki haklarımız saklı, onu zaten muhalefet şerhimizde de belirttik, burada da belirteceğiz ama Komisyonda verdiğimiz katkıyı bu uzlaşma içerisinde Mecliste de vermeye çalışıyoruz değerli arkadaşlar.

Şimdi, ben kanuna baktığımda şunu görüyorum: Az önce bahsettim, bu kanunun içinde yeni kurumlar var, önemli kurumlar var, önemli hükümler var. Yani yarısına yakını, yaklaşık yüzde 40’ı kanunun, değerli arkadaşlar, belirttiğim gibi, yeni düzenlemeler. Onun dışındaki düzenlemeler, mevcut olan yani uygulamadaki Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nun sadeleştirilmiş, arılaştırılmış hâli. Yani metin daha önce okuduğumuzda pek anlaşılmıyordu, yani yarıdan fazlası. Aslında var olan kurumları, var olan hükümleri dilini sadeleştirerek bu kanuna getirmişiz, öyle görmemiz gerekir. Ama bu -yüzde 40’ı yeni diyelim- düzenlemeler içerisinde gerçekten de uygulamada önemli olarak görülecek kurumlar var.

Şimdi, baktığımda, özet olarak geçeceğim çünkü çok ayrıntılı, tek tek bunları anlatmam tabii mümkün değil ama şunu söyleyebilirim: Temelde asliye hukuk-sulh hukuk ayrımı bu kanunda devam ediyor yani daha önce mevcut uygulamamızda bu vardı zaten. Gerçi burada sulh hukuk mahkemelerini biraz daha uzmanlaştırıyor kanun, onlara biraz daha farklı görevler yüklüyor ama bu ayrımın devam ettiğini görüyoruz burada. Sulh hukuklar biraz daha uzman mahkeme hâline geliyorlar.

Yani bu kanuna baktığımızda, sistemde en çok uygulamada olan, bizim Akdeniz ülkelerinde de var olan bir, senetle ispat zorunluluğu var değerli arkadaşlar, bundan vazgeçilmediğini görüyoruz burada.

Baktığımız zaman, yine önemli neler var, neler devam ediyor, neler yeni geldi dediğimizde, var olan kurumlarla ilgili olarak senetle ispattan vazgeçilmediğini görüyoruz kanunda. Aslında bu senetle ispat zorunluluğu tabii diğer pek çok ülkede de var. Burada da günün koşullarına uygun düzenlemeler yapılmış, yani mesela “yazılı delil başlangıcı” terimi burada değiştirilmiş, “delil başlangıcı” olarak işte günümüzdeki faks, e-mail gibi bilgisayar ortamındaki diğer delillerin de mutlaka kullanılabileceği hüküm altına alınmış. Ama senetle ispat zorunluluğundan vazgeçilmediğini görüyoruz.

Burada aklıma bir şey geldi. Burada, imza atamayanların yani imza atması mümkün olmayanların parmak basarak ya da mühürle belge düzenlediğini biliyoruz. Bununla ilgili yeni bir düzenleme var. Tabii bunlarla ilgili olarak, bu belgelerin senet hükmünü içermesi için mutlaka noterler tarafından düzenlenmesine ilişkin bir hükmün bu kanunda getirildiğini görüyoruz ama noterlerin düzenleyeceği bu belgelerden de hiçbir şekilde ücret alınmaksınız yani herhangi bir vergi, resim, harç alınmaksızın, bedelsiz olarak düzenlenmesine ilişkin bir fıkra ilavesiyle -yani “Vatandaş noterlere gidecek, bir de noterlere katkı mı sağlanacak?” şeklinde bir eleştiri olabilir- orada da ücretsiz bir düzenleme yapılacağını belirtmek istiyorum.

Şimdi, kanuna baktığımızda, yeni düzenlemeler içerisinde -yani az önce yüzde 40’a yakını yeni kurum diye belirttim- neler var diye baktığımızda -bunlardan da sadece birkaç tanesini seçebilirim çünkü diğerlerine zamanım yetmeyecek- mesela yetki sözleşmesi var değerli arkadaşlar, 23’üncü madde. Bunu da, yetki sözleşmesini de ben önemli gördüm. Daha önce tacirler, şirketler, kamu tüzelkişileri -bunlar içerisinde bankalar da diyelim- gerçek kişilerle bu yetki sözleşmelerini yapıyorlardı. Yani güçlü olanlar, içine gerçek kişilerle olan ihtilaflarda bu sözleşmeleri yapıyorlar. Yani kredi almak için bankaya gittiği zaman vatandaşımız, herhangi bir tacir, bir şirket bu yetki sözleşmelerini matbu bir şekilde hazırlıyor, kendi elinde tutuyordu ve bu yetki sözleşmeleriyle de, daha sonra çıkacak olan ihtilaflarda, o kendine yakın olan, kendisinin uygun gördüğü yerde bu davaların veya icra takiplerinin görülmesini sağlıyordu, bununla ilgili düzenleme var. Bu yetki sözleşmesinin sadece tacirler ve kamu tüzelkişileri arasında yapılması yönünde bir düzenleme getiriliyor yani gerçek kişilerle tacirler, şirketler ya da bankaların böyle bir yetki sözleşmesi yapmasının önü kapatılıyor. Buradaki amaç, az önce belirttiğim günlük uygulamalarda karşılaşılan yaşadığımız o sakıncaları gidermek.

Bu arada buna delil sözleşmesini de katmak mümkün aslında. Yine, günlük uygulamada delil sözleşmeleri de var, delil sözleşmeleri de yapılıyordu. Orada da bankalar veya işte diğer şirketler diyelim, ispat yükünü, vatandaşın, gerçek kişinin ispatlama yükünü engelleyen veya zorlaştıran bazı hükümleri sözleşmeye koyarak bir anlamda onların da önünü tıkıyorlardı, bununla ilgili olarak da bir düzenleme geldi kanunda, 199’uncu maddede. Orada da bunu engelleyecek olan… Böyle bir delil sözleşmesinde yani bir banka, işte bir kredi sözleşmesinde diyelim “Vatandaşla yapılan sözleşmede ihtilaf çıktığında banka kayıtları geçerlidir.” dedi mesela, bunun olmayacağını belirtmek istiyorum. Böyle yeni düzenlemeler var burada gelen.

Şimdi, benim gördüğüm, yine önemli gördüğüm aslında burada bir kurum var: Çekişmesiz yargı. Burada, 388’inci maddesinde, bana göre, yeni düzenlenen Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun en önemli kurumlarından bir tanesidir çekişmesiz yargı. Niye önemli değerli arkadaşlar? Burada tek tek hangi ihtilaflar, daha doğrusu hangi sorunlar, değişik, aile hukukundan, miras hukukundan, vesayet hukukundan çok sayıda konu “çekişmesiz yargı” olarak nitelenecek ve bunlar görülecek? Onlar tek tek sayılmış 388’inci maddede. Bunlar şundan önemli değerli arkadaşlar: Bunlar, bir defa, temyize gitmeyecek yani temyiz aşamasına gitmeyecek. Tabii ki istinaf mahkemelerinde, oraya gidecek. Bunlar kesin hüküm teşkil etmeyecek. Dolayısıyla Yargıtaya gitmediği için bu dosyalar, bu ihtilaflar, Yargıtayın iş yükünü çok ciddi anlamda azaltacak çekişmesiz yargıyla ilgili olan bu ihtilaflar. Bu açıdan ben önemli görüyorum. Bunlar sulh hukuk mahkemesinde “basit yargılama usulü” dediğimiz yöntemle görülecek ve çok hızlı bir yargılamayla, az önce belirttiğim gibi, Yargıtaya da gitmeden bu dosyalar sonuçlandırılacak diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, burada yeni kurumlar var ama bizim de itiraz ettiğimiz bir iki nokta vardı yani her şeyi de kabul etmedik tabii ki. Yani burada katkı vermeye çalıştık, itiraz ettiğimiz noktalar oldu, bir uzlaşma zemini hazırlandı burada; bir uzlaşmayla geliyor, zaten kanun görüşülürken ortak önergeler biraz sonra okunacak. Önergelerde bazı düzenlemeler yaptık, onları da ortak uzlaşmayla tüm grupların imzasıyla vereceğiz ama mesela bizim itiraz ettiğimiz bir iki nokta vardı.

Bunlardan bir tanesi bu 52’nci maddede düzenlenen hâkimin sorumluluğuyla ilgili, devlete karşı dava açılmasını düzenleyen maddeydi. Gündemde var olan bir madde. Biliyorsunuz Mehmet Haberal’ın tutukluluğuyla ilgili olarak, haksız tutuklanması ve tutukluluğunun haksız olarak sürdürülmesiyle ilgili olarak açtığı bir dava vardı. O dava sonunda Yargıtayın verdiği bir karar var ilgili hâkimler hakkında. Daha sonra bu konu gündeme gelmişti, hatta iktidar partisi milletvekili arkadaşlarımızın bir kısmı bu konuda yeni düzenleme yapılsın diye yasa teklifi de vermişlerdi, şu anda o teklif yukarıda duruyor. Yani burada biz, hâkimlerin sorumluluğuyla ilgili olan bu hükmü yani devlete karşı dava açılmasıyla ilgili olan bu hükmü kabul etmediğimizi belirtmiştik Komisyonda, şu anda da aynı düşüncedeyiz. Zira Anayasa’mızın 129’uncu maddesinde kamu görevlilerinin, devlet memurlarının sorumluluğundan devletin sorumlu olabilmesi için hizmet kusuru kapsamında sorumluluk alması gerekiyor. Yani, kişisel kusur dediğimiz kusurlarda tüm kamu görevlileri şahsen sorumludur, onlara karşı dava açılıyor, burada hâkimlerin ayrılmasını doğru bulmadığımızı belirtiyoruz. Bu konuda biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak kanun görüşülürken önerge vereceğiz değerli arkadaşlar.

Ha, bu arada uzlaşmayla ilgili olarak şunu da yaptık daha sonra: Bu sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemelerinde -uygulamadan gelen arkadaşlarımız bilirler- para borçları ve değerine bakılarak görevlendirme yapılıyordu. O yüzden, bu para borçlarıyla ilgili olarak yani miktarına ve değerine bakılmaksızın tüm mal varlığı ve para borçlarına ilişkin olan bu davalar sulh hukukun görev alanından çıkarıldı, yani önergeyle bu gelecek, bu da güzel bir düzenlemedir bize göre. Asliye hukuk mahkemesine tümüyle bu davalar gidecek. Bunu da burada belirtmek istiyorum değerli arkadaşlar.

Ayrıca, asliye hukuk ve ticaret mahkemesi… Asliye ile ticaret mahkemesi arasındaki ilişkinin bir görev ilişkisi olarak düzenlenmesi yönünde de gruplar arasında bir uzlaşma oldu. Bu, şu yararı sağlayacaktır: Çoğu uygulamada asliye ticaret mahkemeleri üç hâkim olarak görev yapıyorlar, bundan böyle eğer buradaki düzenleme geçerse tek hâkimli olacaklar asliye hukuk gibi, diğer işte sulh hukuk gibi, tüketici mahkemesi gibi tek hâkimli olacak. Oradaki iki hâkim, tabii ki şu anda istinaf mahkemeleri kurulma aşamasında, belki diğer yerlerde görev yapma olanağını da bulacaklar diye düşünüyorum değerli arkadaşlar.

Şimdi, kanunda belirttiğimiz gibi, Cumhuriyet Halk Partisi olarak eleştirilerimizi saklı tutarak, Komisyonda da katkı vermeye çalıştık, burada da, değerli arkadaşlar, bu uzlaşma içerisinde katkı vermeye çalışıyoruz ama kanun dışında da birkaç şeyi sizlerle paylaşmak istiyorum, çünkü gündemde olan bir konu. Değerli arkadaşlar, kanunda da var, istinaf, yani bölge adliye mahkemeleri. Şimdi, dünyanın ve Avrupa’nın hiçbir ülkesinde, değerli arkadaşlar, bizim bu uygulamamız yok. Zaten bunu aşmak ya da bunu çözmek için biz, daha doğrusu bir önceki Parlamento 2004 yılında bölge adliye mahkemelerinin kurulmasına ilişkin kanunu buradan geçirdi, “Arada bir temyiz mercisinin olması gerekir.” diyordu Avrupa Birliği de. Dünyada da Avrupa’da da her yerde ilk derece mahkemelerinden sonra dosyalar doğrudan yukarıdaki temyiz mercisine gitmiyor değerli arkadaşlar. Yani, bizde Yargıtay var, onların da işte temyiz mercileri var, arada ikinci bir yani başka bir temyiz, ara temyiz mercisi olması gerekiyordu, bu da istinaf mahkemeleriydi fakat bununla ilgili olarak, ne yazık ki bugüne kadar… 2004’te çıkan kanun 2005’te yürürlüğe girdi. Yürürlüğe girdikten iki yıl sonra bu kanunun hayata geçmesi gerekiyor, mahkemelerin kurulması gerekiyor, 2007 Haziranda olması gerekiyor. Değerli arkadaşlar, tarih 2011 Ocak, üç buçuk yıldır bu kanun hayata geçmedi. Bakın, neler oldu ondan sonra? Yargıtayın iş yükü, efendim, işte, iktidar partisinin de diline doladığı iş yükü bu hâle geldi. Bugün, yılbaşında, tüm toplumun vicdanını kanatan o tahliyeler de yaşanmış oldu.

Değerli arkadaşlar, bakın, Adalet Bakanımız burada, geçen gün kendisinin açıklamaları vardı. Bu Hizbullah sanıkları tahliye olduktan sonra, işte, toplumda tabii çok büyük bir infial uyandı. Ya, bu sanıklar, ilk derece mahkemesi tarafından müebbet hapisle cezalandırılmış yani suçlarının sabit olduğuna dair mahkeme heyeti karar vermiş. Tabii ki bunun temyiz aşaması var ama bu sanıklar, değerli arkadaşlar, on yılın sonunda tahliye oldular. Niye tahliye oldular? İşte, Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki 102 ve 252’nci maddeler kapsamında böyle bir sonuç doğdu. Ama, bakın, şimdi, geçenlerde Sayın Bakan diyor ki: “Biz UYAP sisteminden kimlerin tahliye olacağını izliyoruz, görüyoruz. Yaklaşık bin kişi daha bu yasadan faydalanabilir.” Tabii bunu duyunca hemen aklıma şu geldi yani Hizbullah dosyası için konuşmak istiyorum çünkü önemli bir dosya. Değerli arkadaşlar, 2010’un Ekim ayında bu dosya, eylül ayı sonunda Yargıtaya gelmiş. On yıl, ilk derece mahkemesi olarak Diyarbakır -sanıyorum- 6. Cezada kalmış, on yıl. Orada, işte bunun, mütalaa aşaması, adli tıp aşaması ama Yargıtaya geliş aşaması bu yılın eylül ayı, ekim ayında işleme alınmış. Sayın Bakan da tüm hukukçular da şunu biliyorlar ki Yargıtaya gelmiş olan çok sanıklı bir dosya, bunun işlemi var, tebligatlar yapılacak, duruşma günleri verilecek. Yani siz “UYAP sisteminden kimlerin tahliye olabileceğini görüyoruz, izliyoruz.” diyorsunuz, O zaman ben şunu görüyorum: O Hizbullah sanıklarının da tahliye olacağını görüyordunuz değerli arkadaşlar. Yani 2010’un Eylül, Ekim ayında “Ya, bu kanun, 31/12/2010 itibarıyla bu süreler hayata geçecek, dolayısıyla önümüzde iki üç ay var. İki üç ayda Yargıtayın bu dosyayı bitirmesi mümkün değil. Bunlara duruşma günü verecek, sanıklara tebligat yapacak, taraflara tebligat yapacak, mağdurlara tebligat yapacak -neyse- dolayısıyla, eğer bu yasa süresini uzatmazsak yani bu süreyi uzatmazsak bu insanlar tahliye olacak.” diye bunları görmemeniz mümkün mü Sayın Bakan? “Şu anda, bin küsur insanın tahliye olacağını UYAP’tan takip ediyoruz.” diyorsunuz yani Ulusal Yargı Ağı’ndan. Kimin sürenin sonuna geldiğini görüyorsunuz. Buradan -ya, bunu, tabii, söylemek içimden gelmiyor- şu çıkıyor: Yani bu insanların tahliye olmasını siz acaba istediniz mi? Yani bilerek ve isteyerek… Bu, biraz, sanki böyle ihmalin de ötesinde bir davranış gibi, düşünce gibi geliyor bana. Bunun mutlaka önlenmesi gerekirdi değerli arkadaşlar.

Bakın, burada, AKP Grubu geçtiğimiz süre içerisinde çok güzel işler de yaptı kendilerine göre. Bir gecede bir kelimeyi değiştirerek onu akıl eden grup, yani bu askerî yargının, efendim, işte, adli yargıya o davaların intikali konusunda burada bir kelime, “hâli dâhil” olan kelimesi değişti, “hâlinde” oldu ve burada tüm Türkiye’yi bu konuyla günlerce meşgul ettiniz. Kafanız bunlara çalışıyor, buna çalışmaması mümkün değil. Yani şuraya gelip de Yargıtaydaki dosyalardaki bu insanların tahliye olacağını görüyorsunuz. Niye bir satırlık bir düzenlemeyle “Bu süreler Yargıtayda olan dosyalarla ilgili olarak uygulanamaz.” ya da “Yargıtaydaki dosyalarda bu süreler kapsam dışındadır.” buna benzer bir süreyi, bir maddeyi eylül, ekim ayı içinde, kasım ayı içerisinde, aralık ayı içerisinde getirmediniz değerli arkadaşlar? Bunu burada Sayın Bakana da soruyorum, tüm Türkiye’ye de soruyorum. Bu işte kasıt vardır değerli arkadaşlar. Şimdi, Sayın Başbakan, Sayın Bakan veya diğer bürokratların, AKP sözcülerinin çıkıp da suçu yargıya atmasının hiçbir anlamı yoktur.

Siz 2007’nin sonunda -Adalet Komisyonunda hâlâ duruyor, Sayın Başkan da burada, biliyor- Yargıtaydaki daire sayısını, on iki tane daireyi azaltan, yaklaşık 100 hâkimi azaltan kanun tasarısını Bakanlar Kurulundan buraya getiriyorsunuz ve diyorsunuz ki 2007 sonunda, 2008’in başında: “Yargıtayın bu daire sayısı ve bu hâkimleri fazla, bunların azaltılması gerekir. Hukuk daire sayısı azalacak sekiz tane, ceza dairelerinden dört tane; on iki daire azalacak ve Yargıtaydaki hâkim sayısı da en fazla 150 olacak.” Bunu neye göre yapıyorsunuz? Neye göre bu kanunu koca Bakanlar Kurulu oturmuş, işte efendim, hazırlamış ve bunu Meclise getirmiş?

Bugün, Sayın Başbakan, Adalet Bakanı ve diğer AKP sözcülerinin ağzından şu çıkıyor: “Yargıtayın iş yükü çok, bu daireler yetmez, bunlara ilave yapmamız lazım.” Yani arkadaşlar, bu ciddi anlamda bir çelişki. Niye getirdiğinizi siz de biliyorsunuz. “Bu istinaf mahkemeleri hayata geçerse Yargıtayın iş yükü azalacak, o nedenle de biz bu kanunu getirdik.” diyorsunuz ama diğer taraftan istinaf mahkemelerini hayata geçirmiyorsunuz. Yani toplumla, halkımızla, vatandaşımızla -aslında söylemek de istemiyorum ama- maalesef, alay edilen bir siyasi anlayışla karşı karşıyayız. Sayın Başbakanın Kuveyt’e giderken havaalanında yaptığı açıklamayı izledim, gerçekten çok üzüldüm, yani bir Türk vatandaşı olarak üzüldüm. Yani bu, açıkça Türk vatandaşını, bizleri aptal yerine koymaktır. Bunu tüm samimiyetimle söylüyorum, hiç yakıştıramadım. Yani siz, siyaseten burada her şeyi kendinize göre dizayn edeceksiniz, sonra çıkacaksınız, havaalanında “Kabahatli yargıdır. Bak, daire, başkanı, başka işlerle uğraşıyor bu Yargıtay.” diyeceksiniz!

Değerli arkadaşlar, AKP’nin bu konuda topluma karşı vicdani sorumluluğu da var siyasi sorumluluğun ötesinde. Lütfen kendinize dikkat edin, bir check edin diye düşünüyorum.

Bu arada, Sayın Bakan buradayken bir şey de söyleyeceğim. AKP sözcülerinin veya Sayın Başbakanın ağzından düşmeyen çok önemli bir argüman vardı: “Geçmiş dönemlerdeki Adalet Bakanlarından Sayın Seyfi Oktay, Mehmet Moğultay döneminde kadrolaşma yaptınız, şu kadar hâkim aldınız, şu kadar personel aldınız, icra memuru aldınız, taşraya aldınız…” Bir önerge vermiştim, Adalet Bakanından yanıt geldi bana, yanıtı da zaten bugün basına geçtim ama burada da söyleyeyim: Bakın, o dediğiniz Mehmet Moğultay ve Seyfi Oktay döneminde 1.781 adli hâkim, 206 idari hâkim alınmış ama sizin döneminizde 3.122 adli hâkim, 561 idari hâkim alınmış. Personele baktığımızda, o iki bakanın döneminde 2.727 diğer personel alınmış, AKP döneminde de Bakanlık 16.551 personel almış. Baktığımızda, o iki bakan döneminde taşraya alınan personel 3.147 ama AKP döneminde 12.375.

Değerli arkadaşlar, şunu anlatmaya çalışıyorum: Bir şey söylüyorsunuz… “Yalancının mumu yatsıya kadar yanar.” diye çok güzel atasözümüz var fakat burada yani o dönemde kadrolaşma yapıldı, siz bunun babasını yapmışsınız. Buradaki rakamlar bunu gösteriyor değerli arkadaşlar. 

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen tamamlayınız.

Buyurunuz.

TURGUT DİBEK (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, burada da o zaman dikkatli olmamız gerekiyor. Rakamlar gerçekleri zaten ortaya koyuyor, söylüyor. Yani kadrolaşmaysa kadrolaşmanın en âlâsı sizin tarafınızdan yapılıyor. Baktığım zaman buraya, kat kat fazla hâkim ve savcı alınmış. Yaklaşık 8-9 kat personel alınmış, taşra personeli alınmış, cezaevi personeli alınmış. Zaten, basına, kamuoyuna bu konuyu geçtik. Tahmin ediyorum, kamuoyunda da bu konu değerlendirilecektir diye düşünüyorum.

Değerli arkadaşlar, tekrar kanunla ilgili son sözlerimi söylemek istiyorum. Yani, sözlerimin başında belirtmiştim, katkı veriyoruz Cumhuriyet Halk Partisi adına, çekincelerimizi tabii ki saklı tutuyoruz, önergelerimiz olacak, onları da burada sunacağız ama ben, bu kanunun, uygulamada bu kanunu bekleyen gerek uygulamacılar gerek vatandaşlarımız açısından da hayırlı olmasını diliyorum ve hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Dibek.

Barış ve Demokrasi Partisi adına Hakkâri Milletvekili Hamit Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Geylani.

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısının tümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Borçlar Yasa Tasarısı Parlamentodaki bütün partilerin uzlaşısıyla, özellikle de üç muhalefet partisinin özverisiyle,  Türkiye Büyük Millet Meclisi tarihinde görülmemiş bir hızla Genel Kuruldan geçerek yasalaştı. Keşke bu uzlaşma ve ortaklaşma kültürü ülkenin yaşamsal sorunu olan demokratikleşmede ve toplumsal barışta da kendisini gösterebilseydi, bunu umuyor ve diliyoruz. Biz, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak mevcut yasaların, ilerleyen ve değişen dünya koşulları, teknolojik gelişmeler, ekonomik krizler ve uluslararası boyut kazanan ticari yaşam nedeniyle yurttaşın ihtiyacı olan bu yasaların Avrupa Birliği hukukunun da bir gereği olması karşısında bir an önce yasalaşması gerektiğini düşünüyoruz. Ayrıca, gerçek bir hukuk reformuyla eş zamanlı olarak Anayasa, ceza ve özel hukukun bir bütün olarak demokratikleşmesini savunuyoruz. Onun için, köklü bir yargı reformu, kuşkusuz tüm yasaların anası ve kaynağı olan yeni ve demokratik bir anayasadan başlar diye düşünüyoruz.

Değerli arkadaşlar, bugün Türkiye’de yaşanan siyasi, ekonomik, kültürel ve yargısal krizlerin kökeninde, mevcut 82 darbe Anayasası yatmaktadır. Çoğulculuğu ve farklılıkları reddeden, tek dil, tek millet üzerine inşa edilmiş, sosyal devlet gereklerine uzak kalmış, düşünceyi, özgürlükleri, temel hakları ve mağdur kesimleri koruma altına almamış bir Anayasa olduğu müddetçe, özel hukuk alanı dâhil hiçbir yasal düzenleme mevcut sorunları gideremez, aksine derinleştirir ve kangrenleştirir.

Bakınız, bu Parlamento, Türkiye hukuk sisteminin temel taşlarını oluşturan Borçlar Yasası’nın yaklaşık 3 bin maddesi üzerinde uzlaşabiliyor ve bir oturumda da yasalaştırabiliyor ama ne yazık ki yaşamsal hukuki değişimlerde bu irade ve cesaret bulunamamaktadır. Beylik bir örnek verirsek: Milletvekili Seçimi Yasası’nın 33’üncü maddesinin değiştirilmesi, Meclisin bir oturumluk süresini dahi almayacak bir çalışmadır. Dünyanın hiçbir yerinde uygulanmayan yüzde 10’luk seçim barajı, bu ülke demokrasisinin ve hukukunun en büyük ayıplarından bir tanesidir. Ancak, AKP Hükûmeti, bu büyük ayıptan ve hukuksuzluktan kurtulmayı düşünmesi bir yana, bunu hâlen savunabilmektedir çünkü bununla AKP, hak etmediği, kazanamadığı milletvekillerini de bu sistemle alabilmekte, halkın özgür iradesini de gasbetmektedir.

Değerli arkadaşlar, görüştüğümüz bu yasa tasarısı da Borçlar ve Ticaret Yasası gibi Türkiye yargısı ve hukuk sistemi açısından yaşamsal bir önemi haizdir. Dileğimiz, bu yasaları en ince ayrıntılarına kadar tartışıp, ilgili kişi, kurum ve kuruluşların görüşlerini de aldıktan sonra, Türkiye şartlarına uygun bir durumda ve en uygun bir hâle getirildikten sonra bunları yasalaştırmaktır.

Gerçekten de bu yasalar Türkiye medeni hukukunun en temel yasaları olup her zaman yapılacak düzenlemeler değil. Bu nedenle, bu yasaların bu şekilde geçmesi bizleri tedirgin etmektedir. Nitekim, kaygılarımızda ne kadar haklı olduğumuzu bizzat yaşadığımız pratikler kanıtlamaktadır. Onun için, bu bağlamda, Ceza ve Ceza Usul yasalarına bakma gereğini duyuyoruz. 2005 yılında yasalaşan Ceza Kanunu ve Ceza Muhakemeleri Kanunu’ndaki antidemokratik ve hukuk dışı hükümler ülkenin yargı sistemini dibe vurmaktadır. Bugün Türkiye cezaevlerinin dolup taşmasının, haksız tutuklanmaların, Yargıtayın üzerinde artan iş yükünün, düşünce ve örgütlenme özgürlüğünün önündeki en büyük engeller bu iki yasanın uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

Yine, hukuk ve uluslararası sözleşmelerin mantığına aykırı olarak düzenlenen, örgüt üyesi olmamakla beraber, örgüt üyesi gibi cezalandırmalar, suç ile ceza arasındaki orantısızlıklar bu iki yasanın sonucudur. Önümüzdeki süreçlerde Borçlar, Ticaret ve Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasası’nın da aynı sorunlara yol açacağı kuşkusunu taşıyoruz.

Ceza, Borçlar, Ticaret yasaları ve bunlara ilişkin uygulama yasaları temel yasalardır. Bunlar yapılırken bir ülkenin günlük ihtiyaçlarını karşılayacak şekilde değil, ileriki yüzyıllarına cevap olacak şekilde hazırlanmalı, itina edilmeli ve düzenlenmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; siyasallaşan, taraf olan ve de adaletsizliğin egemen olduğu bir yargı sistemi ile teknik sorunlar ve iyice hantallaşan yargı hizmetleri nedeniyle yurttaş yargıdan umudunu kesmiş durumdadır. Yargılamanın amacı, hakları bir şekilde ihlal edilen tarafın uğradığı zararın makul sürede telafisidir çünkü geciken adalet, gerçek adalet değildir. Bu anlayış ceza hukukunda da büyük önem kazanmaktadır. Özellikle tutuklu davalarda telafisi mümkün olmayan zararların doğmaması için “makul süre” bir vazgeçilmezliktir. Nitekim, son günlerde yaşadığımız hukuk karmaşası Türkiye'nin gündemine oturmuştur.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüldüğü gibi, Yargıtay 9. Ceza Dairesinin “eşitlik” ilkesini altüst eden ve on yılda gerçek adaleti bulup adil yargı kararı vermeden kamuoyunu en çok yaralayan ve inciten bir davada vermiş olduğu tahliye kararları hukukta derin bir yara açmıştır. Bu nedenle, yargının kilitlenmesinde karşılıklı suçlama trafiği yaşanmaktadır. Adalet Bakanlığı Yargıtayı, Yargıtay Hükûmeti, daire üyeleri adli tıbbı ve yargının altyapısını, avukatlar da mahkemeleri suçluyor. Hepsinin de belli ölçüde haklılık payı vardır ama ne yazık ki, her nedense, kimsenin aklına sistemi sorgulamak ve onu suçlamak gelmiyor çünkü asıl neden, asıl suçlu olan sistemde yatan hukuksuzluktur ve baş suçlu, sistemin ta kendisi ve onun kurumlarıdır.

Yargının temel sorunu, devlete ve siyasete karşı bağımsızlığı ve tarafsızlığıdır; yine, kamu baskısına ve sokağa karşı olan bağımsızlığı sorunudur; ayrıca, hâkim ve savcıların kendi ideolojik ve bireysel algılarına karşı bağımsızlığı iradesidir. Bu da, çağcıl bir eğitim gereğini açığa çıkarıyor. Pratik ve deneyim de bunun temel şartlarından  biridir.

Değerli arkadaşlar, Türkiye hukuk sistemi yıllardır ağır ve kronikleşmiş sorunlarla boğuşmaktadır. Adli yanlışlar, Türkiye’yi uluslararası arenada mahcup etmiş ve yalnız bırakmıştır. Bu nedenle Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, hem ceza hem hukuk alanı davalarında çokça sayıda başvuruyu adil yargılama ve makul süreye uyulmadığı gerekçesiyle Türkiye’yi tazminatlara mahkûm etmiştir.

Bakınız, yargı sisteminin iflas etme noktasına gelmesinin çokça nedenleri vardır: Gerek hükûmetlerin gerekse yargı kurumlarının yargıyı siyasallaştırma hevesleri yargı sisteminde yaşanan diğer teknik ve altyapı gibi sorunların gölgesinde kalmasına neden olmuştur. Yargı kurumları devleti koruma ve kollama bekçiliğine soyunurken kendi alanında yaşanan hâkim ve savcı açıklarını, personel ve bina yetersizliğini, mahkemelere düşen ağır iş yükünü gündemleştirmeyi hep ikinci plana bırakmıştır.

Neticede, Türkiye’de gerçek anlamda yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanması durumunda bu tür teknik ve altyapı sorunlarının da çözümü daha kolay ve kısa sürede gerçekleşmiş olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’de hiçbir zaman hukukun üstünlüğüne dayalı, çağdaş, ceza hukuku ilkelerini yaşama geçirecek, gerçek anlamda tarafsız ve bağımsız bir yargı yapısı oluşturulmamıştır. Avrupa Birliğine uyum sürecinde 2004 yılında çıkarılan yeni ceza mevzuatı bir bütün olarak incelendiğinde eskinin baskıcı devlet politikaları ile yeninin özgürlükçü anlayışının bir arada götürülmeye çalışıldığı bir karma sistem kurulmuştur ama bu da gerçek anlamda adil bir yargıyı oluşturacak bir boyuta varamamıştır. Bu karma sistem, 2005 yılında Türk Ceza Yasası ve Ceza Muhakemeleri Yasası’ndaki değişiklikler, 2006’da Terörle Mücadele Yasası’ndaki değişiklikle birlikte baskıcı devlet politikalarının daha ağır bastığı bir noktaya evirmiştir ve bu yasaların onlarca maddesi, düşünceyi, ifade özgürlüğünü cezalandırmaktadır.

Ceza Yasası’nda şiddete başvuranla başvurmayan arasında ayrım yapılmayarak tüm yurttaşlar yargı baskısı altına alınabilmektedir. Örneğin TCK’nın 220/6, 7 ve 8’inci fıkraları, yine 314’üncü maddenin 3’üncü fıkrası, Terörle Mücadele Yasası’nın 2’nci maddesi, anılan baskının kılıçlarıdır. Bize göre bu kılıçları toprağa gömme zamanı gelmiş ve geçmiştir.

Ceza Muhakemeleri Yasası’nın 250, 251 ve 252’nci maddeleriyle eski DGM’ler olduğu gibi korunmuştur. Anayasal dayanak olmadığı hâlde olağanüstü yargı yetkisi kullanan bu mercilerin olağan kültüre dönüştürülmesi gerektiğine de inanıyoruz. Soruşturma usulleri hukuk dışılığı teşvik etmektedir. Gizli tanık, teknik takip, telefon dinlemeleri hukuka aykırı bir şekilde yapılmakta, tüm önemli iddianameler bunlara dayandırılmaktadır.

Bakınız, uygulamada delilden sanığa değil, sanık dinlenerek ya da takip edilerek delile gidilmeye çalışılmaktadır. Kamuoyuna mal olmuş bütün davalarda bu tutum görülmektedir. Özellikle de Diyarbakır’da 13 Ocakta yani yarın yeniden görülmeye başlanacak olan ve yüzlerce Barış ve Demokrasi Partisinin yöneticileri, belediye başkanlarının yargılandığı davada bu yöntem alabildiğine derinlemesine uygulanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, yine, tutuklama rejimi çok ağırdır. Ceza Muhakemelerinin 100’üncü maddesinde “katalog suç” tanımı getirilmiş ve bu suçlarla suçlanan herkesin tutuklanma koşullarının var sayılabileceği kabul edilerek âdeta yargıçlara “Şunları tutuklayın.” mesajı verilmiştir.

Yine, tutuklulukta geçen süre bakımından, ağır ceza mahkemeleriyle özel yetkili ve görevli ağır ceza mahkemeleri arasında da bir ayrım yapılmıştır. Devletin güvenliğine, anayasal düzene, millî savunmaya ve devlet sınırlarına karşı işlenen suçlar çok daha büyük ölçüde önemsenmiştir. Bu da yeni CMUK’un bu yönüyle eskisinden bir farkı olmadığını, bireyi değil, devleti önemsediğini ortaya koymaktadır.

Devlete karşı suç işlemekle itham edilen gazeteciler, siyasetçiler, belediye başkanları, sendikacılar ve öğrenciler için tutuklama süresi on yıl olarak belirlenmiştir. Bu örnek, siyasal iktidarın yasa yaparken adalet anlayışını çok net olarak ortaya koymaktadır.

Yine, Ceza Muhakemeleri Yasası’nda, Ceza İnfaz Kanunu’nda Adli Tıp Kurumu ile ilgili düzenlemeler uygulamada ciddi sorunlar yaratmaktadır. Adli Tıp Kurumu âdeta bilirkişi tekeli olarak yargıyı çalışmaz hâle getirmiştir, birçok kararı ile tutuklu ve hükümlülerin cezaevlerinde ölüme terk edilmesine neden olmuştur.

Değerli milletvekilleri, Hukuk Muhakemeleri Yasası, bugün yargıda yaşadığımız tıkanıklığın ve sorunların giderilmesi noktasında önemli işlevlere sahiptir. Bu anlamda, tasarının özellikle 2’nci ve 3’üncü maddelerinde yapılacak değişiklikleri oldukça önemsiyoruz. Özellikle, her türlü idari eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı ölüm ve vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görevli mahkemenin asliye hukuk mahkemelerinin belirlenmesi olumlu bir değişiklik olarak görülmektedir.

Konuşmama son verirken, Sayın Adalet Bakanının da bir konuşmasında belirttiği gibi yaşanan tüm hukuksuzluklardan ve haksız yere yapılan tahliyelerden, hukukun eşitsizlik ilkelerini bozmadan ötürü bir bütün olarak kamuoyundan ve bu uygulamalardan mağdur olan tüm yurttaşlarımızdan siyaset olarak, yargı olarak, birey olarak ve bakanlık olarak bir özür borçluyuz, halkımızdan özür dilemek durumundayız.

Bu bilgi ve duygularla Genel Kurulu bir kez daha saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Geylani.

Tümü üzerine söz yok.

Soru-cevap yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 30’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk konuşacaktır. (CHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Öztürk.

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz kanun tasarısı adli yargıda, hukuk mahkeme-lerinde yargılama yapılırken uygulanacak yöntemlerin esaslarını, kurallarını öngören bir kanun tasarısıdır.

Usul, hukukta çok önemlidir. Usul keyfîliği önler ve esası belirler. Usulde yapılacak hata esası yok eder. Hukuk fakültelerinde sorulan sorularda, mahkemelerin görev ve yetki alanı bilinmediği takdirde, ondan sonra gelen soruların yanıtları doğru bile olsa o öğrenciyi sınıftan geçirmez genellikle usul hocaları. Bu, hukukta usulün ne kadar önemli olduğunu gösterir. Usul, hukuk kurallarının uygulanmasının özünü oluşturur, adaletin de tecellisinin sağlanmasında önemli bir fonksiyon ifa eder.

Hukuk ve demokrasiyi bir bütün olarak ele almak lazım. Birbirlerinden parçalayarak, birbirlerinden ayırarak hukuk ve demokrasinin özü hakkında bir şeyler söyleyemeyiz. Hukuku azaltarak demokrasiyi çoğaltamazsınız ya da hukuku çürüterek demokrasiyi sağlıklı kılamazsınız, sağlıklı işler hâlde tutamazsınız, hukuku azaltarak demokrasiyi ve hukuk devletini güçlendiremezsiniz. Eğer bir ülkede demokrasinin ve hukuk devletinin gerçekten tüm kurum ve kurallarıyla işlemesini istiyorsanız hukuku işletmeniz lazım, hukukun tüm kurum ve kurallarıyla herkes açısından uygulanabilir olmasını sağlamak lazım. Bu görüştüğümüz kanun tasarısı bu yönüyle önemlidir.

Bu kanunlar yapılırken -özellikle usul kanunları- yargılama yükü, yargının yükü, yargılama hızı kavramlarını da açıklamak gerekiyor. Çünkü usulde bir yavaşlık, usuldeki hatalar, usul kanunlarında yapılacak hatalar yargı yükünün artmasına, yargılamanın hızının yavaşlamasına neden olacaktır. Nitekim geçmişte yaşadığımız Ceza Muhakemeleri Kanunu’nda ve Ceza Kanunu’nda yapılan hatalar, gösterilen özensizlikler, bugün yargının tıkanmasına ve yargının işlemez hâle gelmesine neden olmuştur. Yargının tıkanmasının ve yargının işlemez hâle gelmesinin nedeni, yargı kuralları ve hukuk kurallarını önüne gelen olaylara uygulamakla görevli olan mahkemelerden daha öte, yasa koyucunun da burada çok ciddi sorumlulukları olduğunu ben düşünmekteyim.

Değerli milletvekilleri, geçmişte Ceza Muhakemeleri Kanunu yapılırken yapılan özensizliklerin doğurduğu sonuçlar bugün kamuoyunda tartışılmaktadır. Herkes hataları birbirine yüklemektedir ve yargılamanın hızının artırılmaması konusunda hiçbir eylem ve işlemde bulunmayan sekiz yıllık iktidar döneminde siyasi iktidar bu yükü mahkemelere ya da Yargıtaya yüklemek suretiyle sorumluluktan kurtulma yolunu seçmektedir.

Gerek Sayın Bakanın gerekse Hükûmet sözcülerinin televizyon ve basında verdiği demeçlerde daireler arasında örnek verilmekte “Efendim, falan dairede şu kadar iş yapılmış da filan dairede niye bunlar yapılmamış?” gibi. Bu sözleri söyleyenler gerçekten hukukçu olmasa, köylerdeki Mehmet Ağa ya da Hüseyin Ağa bu sözleri söylediği zaman bunu anlamak, anlayışla karşılamak mümkündür ama bunu bir hukukçunun söylemesi, hele hele Türkiye’de adaletin tecelli etmesiyle görevli Adalet Bakanının ekranlar karşısında bunu söylemesi gerçekten tüyler ürpertici bir durumdur.

Değerli milletvekilleri, bir kere her mahkemedeki davaların vasfı ve niteliği aynı olmadığı gibi, her davanın içeriği birbirinden farklıdır. Yine, Yargıtaydaki gerek ceza davalarının gerekse hukuk bölümündeki dairelerde her dairenin gördüğü davaların niteliği birbirinden farklıdır. O yıl içerisinde oraya gelen dosya sayısı da daireden daireye değişmektedir. Bunu bir adalet bakanının, bir hukukçunun bilmemesi mümkün değildir.

Bakın, benim elimde Yargıtay ceza ve hukuk dairelerinin 2010 yılına ait iş durumu var. Tablo bu. Şimdi, bu tabloda, örneğin 1. Ceza Dairesinde 2009 yılında 7.570 dosya gelmiş, bu 7.570 dosya devirle birlikte 17.613 olmuş, 2011 yılına devir 9.067, görülen dosya sayısı burada 8.586. Yani 1. Ceza Dairesinde 8.586 dosya sonuçlandırılmış.

Ben tipik örnekler vermek istiyorum: 6. Cezada 32.090 dosya gelmiş ve bunlardan 21.689’u karara bağlanmış, 69.296 dosya devretmiş. Yine, devam edelim: 9. Cezada -yani şu suçlanan ceza dairesi- 18.653 dosya gelmiş, bunlardan 13.652 karara bağlanmış, 28.457 devretmiş.

Hukukta da keza böyle değerli arkadaşlarım. Örneğin, hukuk dairelerinde, 52 bin dosya gelmiş 9. Hukuk Dairesine, 9. Hukuk Dairesi bunların 42 bininde karar çıkartmış, 44 bin devir yapmış ama buna karşılık, örneğin 8. Hukuk Dairesine 7.233 dosya gelmiş 2010 yılında ve bunlardan 6.451 dosya karara bağlanmış, 2.697 dosya devretmiş.

Yani söylemek istediğim konu şudur: Her daireye o yıl için gelen dosya sayısı, o dairenin bakmakla görevli olduğu olaylarla ilgilidir. Ama değerli arkadaşlarım, burada çok ciddi bir hata var. Aslında yargılamayı tıkayan Yargıtayın ya da yerel mahkemelerin kendisi değil, yargılamayı tıkayan siyasi iktidarın kendisi. Bu olayların sorumlusu, “Hadi Yargıtayda tutuklu dosyalar öne alınsın, arkaya alınsın.” Tartışması. Sanki öne alınmıyormuş gibi tutuklu şeyler... Televizyonlardan izlediğiniz zaman tutuklu dosyalar öne alınmıyormuş gibi bir olay var.

Bu, en son çok tartışma konusu olan Hizbullah davasının terör örgütü mensuplarıyla ilgili davanın Diyarbakır 6. Ceza Dairesi 2010/15387 esasıyla 21/9, yani Eylül ayının 21’inde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gelmiş, bir ay içerisinde, 26/10/2010’da Yargıtay 9. Ceza Dairesine gitmiş. Yani, bakın, bir ay içinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesini hazırlamış, tebliğ etmiş ve oraya göndermiş. Şimdi, duruşma günü de verilmiş. Yani bu dosya duruşma günü olan bir dosya. 26/10/2010’u da duruşma günü vermiş. Burada uyulması gereken… Yani burada tartıştığımız konu zaten usul. Usulde uyulması gereken kurallar var. Bu kuralları yargılama yapan makamın atlayarak ya da bu kuralları ihlal ederek veya “Canım, bu kurallara uymayıverin, bu kuralları atlayarak yargılama yapın.” demek adaletin tecellisini savunmamak demektir. Hepimiz biliyoruz ki Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi tebliğnamenin sanığa tebliğ edilmemesinden dolayı Türkiye’yi tazminata mahkûm etti. Söylemek istediğim konu şudur: Burada yapılacak şey, gerçekten yasama organının usul hukukunun önünü tıkayan olayları önlemesi lazım, yargının hızlandırılması için tedbir alması lazım.

Şimdi ben soruyorum: Yani, yargıya bunu yıkmaya çalışan Sayın Bakan dokuz yıllık iktidar süresi içerisinde yargının hızlandırılması için hangi somut adımı atmıştır? Parlamentodaki çoğunluk sayısına dayanarak istediği kanunları istediği şekilde geçirebilen bir siyasi iktidar gerçekten yargının bu tıkanan sorunları karşısında hangi somut ciddi adımı atmıştır?

Yani, değerli arkadaşlarım, buradaki mesele şudur: Yani, sorunları çözme makamında olan, özellikle adaletin tecellisinin önündeki engelleri kaldırmak durumunda olan Adalet Bakanıdır. Şimdi, bu kürsüde defalarca söyledik, “yargı reformu” adı altında yapılmak istenenin aslında köylünün, işçinin, vatandaşın, esnafın hukukla, adliyeyle olan sorunları çözmek olmadığını söyledik. Ben anayasa değişikliklerine ilişkin, Hâkimler Savcılar Kurulu yasa tasarısının değişikliğine ilişkin bu görüşmelerde, bu kürsüde, bu yapılan değişikliklerin…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – …vatandaşın sorunlarını çözmeye yönelik olmadığını söyledim. Türkiye’de yargıda bir reforma değil, gerçekten halkın ihtiyaçlarını çözecek bir devrime ihtiyaç vardır ama gerçekten siyasi iktidarın bu konuda suçu sağa sola atarak bu sorunu çözemeyeceği çok açıktır.

Ben Adalet Bakanlığına buradan bir çağrıda bulunmak istiyorum. Çok basit bir şey. Bugün Türkiye’de cumhuriyet başsavcılıklarından Yargıtaya gelen tutuklu ve tutuksuz iş dosyaları aynı torbalarda karışık olarak geliyor ve bunların ayrılması burada zaman alıyor. Ben bunu araştırdım, inceledim. Sayın Bakan da araştırsın. Şimdi, bir genelgeyle veya cumhuriyet başsavcılıklarına verilecek sözlü ya da yazılı bir genelgeyle tutuklu ya da tutuksuz iş dosyalarının ayrı ayrı gönderilerek burada raflarda bekletilmeksizin, zaman kaybı olmaksızın… Üç dört ay, belki de beş ay, bilemiyorum çünkü günde 1.500-2.000 dosyanın Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına geldiği söyleniliyor.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılındaki Yargıtayın yükü ile 2011’deki Yargıtayın yükünde -grafikleri burada- yüzde 250’lere varan bir artış var. Bunlar, bu rakamlar korkutucu rakamlar. Biz bunların tedbirlerini almak durumundayız.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Öztürk, lütfen Genel Kurulu selamlayınız.

Buyurunuz.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Biz bunların gerçekten tedbirlerini almak durumundayız ama burada çıkıp Yargıtay şöyle dedi, şu böyle dedi diyerek sorunları çözersek bunun sonucunu alamayız.

Son cümle şunu söylemek istiyorum: Bu dosya adli tıpta beş yıl durdu ama ben bu kürsüde adli tıbbın masaya yatırılması ve sorunların çözülmesi için Meclis araştırma komisyonu önergesi getirdim. Adalet Bakanımız Sayın Sadullah Ergin’in döneminde, o burada reddedildi. Bunun anlamı şu demektir: Adli tıp doğru çalışıyor demektir. O da beş yılda dosya ancak göndermiş.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Öztürk.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yalçın.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, görüşülen Hukuk Muhakemeleri Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmamın başında yüce Meclisin değerli üyelerini saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün de bir başka kanun vesilesiyle ifade etmiştim. Bugünkü konuşmacılar da ara ara aynı konuya değindiler, ben de tekrar aynı konuya ilişkin değerlendirme yapma ihtiyacı içerisinde olduğumu anlıyorum. Bugünkü gazetelerde, tutuklu bulunan Mehmet Haberal’ın, doktor olan bir profesörün bir raporu sakladığından bahisle tutuklandığına ilişkin haberler yer aldı.

Şimdi, Sayın Bakanım, değerli arkadaşlar; özellikle hukuk eğitimi almış arkadaşlara sesleniyorum. Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak, kim suç işlemiş ise onun karşılığını görmesinden tarafız, hiç kimsenin kefili de değiliz. Elbette ki en doğru kararı yargı verecektir. Fakat burada şöyle bir çelişki yok mu? Bir yanda onlarca insanı vahşi yöntemlerle öldürmekten müebbet hapislere mahkûm edilmiş insanların salıverildiği bir ortamda, bir rapor usulsüzlüğünden bahisle bir profesörü, yani işi, ikametgâhı belli olan, ülkeye mal olmuş insanların tutuklanmasına seyirci kalıyoruz ya da buna tanık oluyoruz. Bu husus, kamu vicdanında, bana göre hiç arzu edilmeyen bir yerde yer alıyor.

Özellikle, Sayın Bakanım, buradan şuraya varmak istiyorum: Şimdi, yine bugünkü gazetelerde, Ceza Muhakemesi Kanunu 102’yle ilişkili olarak tahliye edilen insanlar içerisinde… Biliyorsunuz bunlar adli kontrol karşılığı tahliye edilmişlerdi, şimdi ortada olmadıkları, adli kontrolü de yerine getirmedikleri gibi bir durumla karşı karşıyayız.

Şimdi şöyle bir hukuki problem ortaya doğdu: Bir yanda, bakıyorsunuz, yasanın emredici kuralında tutukluluk süresinin on yılı geçemeyeceği ifade edilirken bir yanda da adli kontrol karşılığı tahliye müessesesinin işletildiğini görüyoruz.

Şimdi, adli kontrol hükümlerini yerine getirmeyenler, sözgelimi imza atmaya gelmeyen ya da yurt dışına giden insanlar bakımından ne tür bir yaptırım olacak? Adli kontrolü ihlal ettin, gel seni tekrar tutuklayayım demek isteseniz, yasanın emredici hükmü buna cevaz vermiyor.

Peki, o zaman, on yıl geçtiği için bu şahısları da tutuklu tutamayacağınıza göre, tutukluluğunu sürdüremeyeceğinize göre adli kontrolün ne anlamı vardır o zaman? Demek ki adli kontrol kararı yanlıştır.

Sayın Bakan, değerli arkadaşlar; ortaya çıkan bu hazin hukuk skandalı karşısında dün söylediğimi bir kere daha söylüyorum. Dün grup toplantımızda Sayın Genel Başkanımız toplum vicdanını kanatan, toplumda infiale yol açan bu durum için Milliyetçi Hareket Partisinden ne tür bir katkı istenecekse bu katkıyı vermeye hazır olduğumuzu ifade etmişti. Bu konu daha fazla yaralayıcı olmadan, tahliye edilen insanlar ya da bundan sonra tahliye edilecek insanlar bakımından şu geldi imza attı, bu atmadı, o yurt dışına gitti, gitmedi gibi tartışmalar daha da yoğunlaşmadan bir an evvel bir yasal düzenleme ihtiyacının giderilmesi gerektiğini bir kez daha önem ve ısrarla tekrar ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, üzerinde konuştuğumuz kanun tasarısı aslında safahatı itibarıyla defalarca gözden geçirilmiş, önemli ölçüde de rafine bir kanun, gerçekten de ciddi bir emek ürünü. Ben, öncelikle bu kanun tasarısına emek vermiş, hazırlamış, diğer modern memleketlerin kanunlarıyla mukayese oluşturmuş bilim heyetine ve bürokrasiye şükranlarımı sunuyorum, çok teşekkür ediyorum. Tabii, 1927 yılından bu yana uygulanan bir temel kanunu ve aslında cumhuriyetin sembol kanunlarından birini bugün tekrar görüşüyoruz ve değiştireceğiz. Gönül isterdi ki bu Kanun değişirken Medeni Kanun’da yapılan hata yapılmasın, bu Kanun’un 1086 olan kanun numarası ve 1927 tarihi muhafaza edilsin. En azından on yıl, yirmi yıl, otuz yıl ya da elli yıl sonra bu Kanun’u açıp bakan insanlar bir otuz yıllık kanun değil de yüz yıllık, yüz otuz yıllık bir kanuna baktığının kıymetini fark etsin isterdim ama maalesef bir yönetmelik bahane gösterilerek bu sistematik bilim heyeti tarafından uygun görülmedi.

Değerli milletvekilleri, bu Kanun’un aynı zamanda yenilenmesi bir mecburiyetti, tabii Medeni Kanun değiştirilince Medeni Kanun’la ilişkili olarak bütün özel hukukun da değiştirilmesi, istinafla ilgili düzenlemelere bu Kanun’un da uyumlu hâle getirilmesi gerekiyordu. Bu Kanun’un temel amacı olarak gerekçesinde de defalarca ifade edildiği üzere, hem dilinin günümüz koşullarına uyarlanması hem hızlı ve ucuz yargıya erişim imkânının getirilmesi, temel hedefler, temel gerekçeler olarak ifade ediliyor. Bir kanunda dil gerçekten önemlidir değerli arkadaşlar. Üniversitede okuduğumuzda, Ankara Hukukta, Ömer diye bir arkadaşımız, sınavda kanun metnine bakmak serbest olduğu hâlde, soruda “bilirkişi” olarak sorulduğu için, kanundaki “ehlivukuf” kelimesini “bilirkişi” olarak bilmediğinden arkadaşımız, ilgili maddeyi bulup cevaplandıramamıştı. Gerçekten de dil, bir kanun bakımından oldukça önemli olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısı, yanlışlarından çok eksikleriyle belki tartışılmalı diye düşünüyorum.

Her şeyden evvel, iki gündür sürdürdüğümüz çalışmaların sürati beni bir yandan sevindirirken bir yandan da aslında üzüntümü artırıyor. “Biz neden, Meclis olarak, siyasi partiler olarak aynı uzlaşmayı, aynı kültürü, aynı anlayışı Anayasa değişikliği meselesinde gösteremedik? Neden milletimizi, “evetçiler-hayırcılar”, “darbeciler-demokratlar” diye bir suni, sanal bir ayrışmaya ittik? Değer miydi?” diyorum. Bugünkü tabloyu gördüğümüzde, “Bir referandum sürecinde, devlet imkânlarının bu denli kullanılmasından, milletimiz içerisinde üretilen suni ayrışmalar içerisinde bir de Anayasa oylaması üzerinden getirilen ayrışmanın getirdiği riskleri taşımaya değdi mi acaba?” diye, bunu da iktidar grubuna ve Sayın Başbakana söylemekten kendimi alamıyorum.

Değerli milletvekilleri, tabii süremin önemli kısmını harcamış olduğum için, belki daha sonraki konuşmamda kanunun teferruatlarıyla ilgili konuşma imkânı bulacağım. Şimdi, arkadaşlar, bu kanunun amacı, temel amaçlarından birisi yargının hızlandırılmasıysa ki bu kanunda önemli yenilik ve müesseseler var, her şeyden evvel bir ön inceleme müessesesi getirilmiş, sürelerle ilgili müesseseler var, bunlar önemli şeyler fakat özellikle ve ısrarla bir şeyin üzerinde durmak istiyorum: Siz eğer hukukta, mahkemelerde bir ihtisaslaşmayı tamamlayamazsanız, ihtisaslaşmayı yaygınlaştıramazsanız, var olan ihtisaslaşmayı gerçekten hayata sunamazsanız, bugün olduğu gibi aynı hâkim sabah ticaret mahkemesi hâkimi sıfatıyla, öğleden sonra tüketici mahkemesi hâkimi sıfatıyla, akşama doğru fikrî sınai haklar hâkimi sıfatıyla bir mahkemeyi idare edecekse kâğıt üzerinde var olan ihtisaslaşmanın bir işe yaramadığını görürüz. Onun için ben özellikle Bakanlıktan istirham ediyorum. Bana göre Türk hukuku içerisinde, Türk mahkemeler sistemi içerisinde en önemli husus ihtisaslaşma meselesidir. Birçok hâkim “dosyanın incelemeye alınmasına” gibi komik, gayrihukuki gerekçelerle süreyi uzatmaktadır, hatta çok trajikomik kararlar verilmiştir, “incelemeye alınma kararının incelemeye alınmasına” gibi komik kararlarla yargının uzadığına şahit oluyoruz. Onun için bir hâkim öyle olmalıdır ki dosyasına vâkıf, konuya vâkıf, dosya bilirkişiye gittiğinde bilirkişiye ne soracağını bilen, bilirkişinin verdiği cevabı hukuki çerçeve içerisinde tahlil edip eksik kalan hususun tamamlattırılmasını sağlayabilen çerçevede bir ihtisaslaşmış hâkim, kendi konusuna vâkıf, kendi alanında birtakım şeyler, otomatikleşmiş bir sisteme bağlı bir düzen kurulabilirse ancak yargının hızlanması mümkün olabilir, yoksa bu Kanun’da yapılan önemli değişiklikler de bana göre bu ihtisaslaşma tamamlanamaz ise gerçekten gerçek bir ihtisaslaşma olarak hayata geçemezse çok da bir anlamı olmayacağı düşüncesindeyim.

Değerli milletvekilleri, bir siyasi karar elbette tartışılabilir. Siyasi kararların, siyasetçilerin sevenleri, taraftarları olduğu kadar sevmeyenleri de olacaktır, karşıtları da olacaktır ancak bir mahkeme kararı taraflı olmayanlar dışındaki, yani davanın tarafı olmayanlar dışındaki insanların vicdanında yani genel olarak kamu vicdanında ortak duyguya muhatap olmalıdır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen, sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bir siyasi karardaki, bir siyasi tercihteki, toplum içerisindeki beğenenler-beğenmeyenler, destekleyenler-desteklemeyenler ayrımı yerine bir mahkeme kararı, o kararın tarafı olmayanlar, o karardan doğrudan etkilenmeyen insanlar dışındaki toplum vicdanında, kamu vicdanında doğru yer bulmalıdır. Eğer mahkeme kararları da toplum vicdanında ya da Türk toplumunda toplumun yarısı “Ne iyi oldu da tutuklandı.” yarısı “Ne kadar yazık oldu da tutuklandı.” ya da “Ne güzel şunun evini elinden aldılar.” ya da “Yazık oldu da evini elinden aldılar.” şeklinde tarif edilmeye başlanmışsa o ülkede hukuka olan güven, hukuka olan inanç sarsılmış demektir. Siyasetin getirdiği bölünmeler, ayrışmalar süreç içerisinde belki tamiri mümkün şeylerdir ama adalet üzerinden yapılan bu inançsızlığın tamiri on yıllarca mümkün olamayacaktır.

Ben, bu düşüncelerle kanunun hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Yalçın.

Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Düzce Milletvekili Celal Erbay.

Buyurunuz Sayın Erbay. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET VE KALKINMA PARTİSİ GRUBU ADINA CELAL ERBAY (Düzce) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum. 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı’nın birinci bölümü üzerine partim adına söz almış bulunmaktayım.

Öncelikle şu hususu belirtmek isterim ki: 73+11, bugün itibarıyla 84 yıllık geçmişi olan 1086 sayılı Usul Kanunu’nu bugüne uyarlamak, Türk yargı hayatının, Türk toplumunun ihtiyaçlarını karşılayacak tarzda onu yeniden inşa etmek üzere burada toplanmış bulunuyoruz. 4 Ekim 1927 tarihinde yürürlüğe giren 1086 sayılı Kanun, İsviçre’nin Neuchâtel Kantonunun 1925 tarihli Usul Kanunu’nun bir bakıma tercümesi mahiyetini taşıyordu ama bazı bölümleri için Fransız ve Alman hukukundan da yararlanılmıştı. Daha sonraları yeni bir medeni usul kanununun yapılması için çok kere teşebbüste bulunulmuş, 1986, 1952, 1955, 1967, 1971, 1993 yıllarında yeni bir usul kanunu yapmak için teşebbüste bulunmuş zamanın yasama organı ama tamamına erdirememişti.

28 Ocak 2004 tarihinde zamanın Adalet Bakanı Sayın Cemil Çiçek’in başkanlığında ilk toplantısını yapan, Türkiye hukuk fakültelerinden oluşan, yüksek yargıdan oluşan, Bakanlığın ilgili birimlerinin iştirakiyle oluşan heyet, işte şu anda görüşmekte olduğumuz tasarının üretim çalışmalarına başlamış ve -son toplantısını da 18 Mayıs 2006 tarihinde yapmak üzere- ortaya bu tasarıyı koymuş ve Hükûmet tarafından Meclise sunulmak üzere Adalet Bakanlığına teslim etmişti. Bugün nasip olursa bu çalışmalar tamamına erecek.

Ben, hassaten Uzlaşma Komisyonunda partim adına görev alan ve Uzlaşma Komisyonuna iştirak eden arkadaşlarımın Başkanlık vasfını lütfetmeleri sonrası Uzlaşma Komisyonu çalışmalarını yürüten bir arkadaşınız olarak bu noktaya gelen bu çalışmaların son derece hazzını duyuyorum.

Bu çalışmanın bu noktaya gelmesinde katkısı bulunan, ilmî ve profesyonel komisyon olarak çalışan hukuk fakülteleri mensuplarına, yargının temsilcilerine, Adalet Bakanlığının temsilcilerine ve hassaten ilim ehli olarak onları temsilen şu anda komisyon sıralarında oturan sayın hocalarıma, Komisyonumuzun değerli üyelerine ve Uzlaşma Komisyonunda üstün derecede bir iş üretmek için fedakârlıkta bulunan diğer partilerden iştirak eden arkadaşlarıma huzurunuzda teşekkür ediyorum.

Tasarının hazırlanmasında şu hususlar dikkatimizi çekmiştir: Çok etkin, seviyeli prensipler kabul edilmiş ve bu doğrultuda çalışmalar yapılmıştır. Elbette ki, 1086 sayılı Kanun bizim ülkemizde seksen yıl uygulanmıştır. Bu uygulama esnasında, gerek yargı pratiğinde bir tarz oluşmuş, içtihatlar gelişmiş ve belli bir noktaya doğru daha güzeli bulmaya yönelik yol alınmıştır ve yine, bu süre içerisinde hukuk fakültelerimizin medeni usul hukuku kürsüleri çalışmışlar, bizzat ilim üretmişler, doktora çalışmaları yaptırmışlar, tez yönetmişler ve makaleler üretmişler. Bütün bunlar, elbette ki bizde bir medeni usul hukuku kültürünün gelişmesine katkıda bulunmuş. Bu çalışmalarımız esnasında Komisyonumuz, bu kültür birikimini değerlendirmiş ve kanunun temel felsefesi korunarak, mevcut hükümleri değerlendirerek tasarının hazırlanması cihetine gidilmiştir.

Son hazırlanan tasarılarda önemli bir tartışma konusu olan sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemesi ayrımı muhafaza edilmiştir.

Tasarıda güncel, akıcı bir dil kullanılması ilkesi benimsenmiş ancak özellikle hukuki kavramlar konusunda üzerinde tereddüt edilmeyen, yerleşmiş, herkesin anladığı kavram ve terimler aynen muhafaza edilmiştir. Dil itibarıyla, Medeni Kanun’un kullandığı dilin Usul Kanunu’nda da kullanılması hususunda özen gösterilmiştir.

Tasarı hazırlanırken 1086 sayılı Kanun’un madde numaraları maalesef muhafaza edilememiştir. Çünkü getirilen yeniliklere Kanun’dan çıkarılan seksen maddenin boşlukları içerisinde yer vermek ve böylece madde numaraları değişmeden düzenleme yapabilmek mümkün değildi.

Hazırlanan tasarıda ayrıntılı düzenlemeler yapılmasından kaçınılmıştır. Her kurumla ilgili temel esasların kanunda tereddütsüz yer alması ve uygulamada sorun oluşturacak hususların açığa kavuşturulması kabul edilmiştir. Mümkün mertebe kazuistik bir sistem izlemekten kaçınılmıştır.

Kanunun sistematiği bakımından yargılama akışına uygun, takip edilmesi kolay, mantıklı, sade ve basit bir sistematik anlayış benimsenmiştir ancak usul hukukunun ana amacı olan maddi hakikati ortaya çıkarma ilkesinden asla ödün verilmemiştir.

Tasarıda mahkeme dışı çözüm yolları ile sulh ve uzlaşmayı mümkün kılacak ve teşvik edecek bir altyapının oluşturulması benimsenmiştir.

Tasarıda yargılamanın niteliğiyle ters düşmediği ölçüde güncel, teknik gelişme ve kolaylıklardan yararlanılması, mesela ses ve görüntü kayıtlarının yargılamada kullanılması benimsenmiş, deliller bakımından teknik gelişmelerin gözetilmesi düşünülmüştür.

Tüm hükümlerin düzenlenmesinde tarafların ve ilgililerin hak arama özgürlüğünü genişleten, yargılama sırasındaki haklarını en iyi şekilde teminat altına alacak ve yargı organlarının yüceliği ve saygınlığını koruyacak ilkelere yer verilmiştir.

Bu ilkeler doğrultusunda tasarının birinci kısmına nazar ettiğimizde, baktığımızda, “Genel Hükümler” başlığı altındaki birinci bölümde “Görev, Yetki ve Yargı Yeri Belirlenmesi” ele alınmış ve incelenmiştir. Bu bölümün birinci ayrımında “Görev” düzenlenmiştir.

Yetki konusunda daha sistematik, daha açık bir düzenleme yapılmaya çalışılmıştır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

CELAL ERBAY (Devamla) – Bu kısımda, yeni olarak, eskiden farklı olarak, yetki sözleşmelerinin sadece tacirler ve kamu tüzel kişileri arasında yapılması kabul edilmiştir. Usul hukukunun sosyal yönü, güçsüz olan kişileri yargılama sırasında korumayı gerektirmektedir. Bu nedenle, tasarıda, tacir olmayanlar bakımından yetki sözleşmesi yapılabilmesi imkânı ortadan kaldırılmıştır.

Yine, birinci kısmın üçüncü bölümünün ikinci ayrımında hâkimlerin sorumluluğu düzenlenmiş ve hâkimlerin fiillerinden dolayı devletin birinci derecede sorumluluğu kabul edilmiştir. Böylelikle, Anayasa’mızın 129’uncu maddesinin beşinci fıkrasına uygun bir düzenleme yapılmıştır.

 (Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

Buyurun.

CELAL ERBAY (Devamla) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de bu kürsüye çıkıp bu uzlaşmayı üreten, bu anlayış olgunluğunu sergileyen bütün arkadaşlarıma, Uzlaşma Komisyonunda yer alan arkadaşlarıma -alt komisyonda çalışan bir fert olarak- alt komisyonda gayretlerini esirgemeyen arkadaşlarıma, heyetinize, değerli Komisyonumuza, ilim ehlimize tekrar teşekkürlerimi sunuyor, bu kanunun Türk yargı hayatı açısından hayırlı olmasını temenni ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Erbay.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurunuz Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Burada, gerçekten, Meclisin -dört yıldır beraber çalışıyoruz- beraber ortaklaşa gerçekleştirdiği en önemli yasama çalışması bu temel kanunlar: Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu.

Şunu kabul etmek gerekir ki, dört gruptan birisinin ortaklaşmaması durumunda bu yasaların Mecliste çıkarılması üç senede dahi mümkün değildir. Bu gerçekliği kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.

İkincisi, bu torba, temel kanunların yanında bir de torba kanun görüşmeleri de sürüyor bir yandan. Ancak, bundan -çok değil- bir ay kadar önce Meclis Başkanlık Divanında, benim de parti grubum adına hazır bulunduğum bir görüşmede, Meclis Başkanımıza muhalefet partilerinin bu öneriyi getirmesi ve bizim teşvik ve ısrarımız sonucu -o gün toplantıda bulunan Cumhuriyet Halk Partisi  temsilcisi vardı, Sayın Şandır daha önce bu konuda görüş bildirmişti- ve bizim talebimiz üzerine, Meclis Başkanının, bir komisyon çağrısı yaparak bu çalışmaların organize edilmesi konusunda başlattığı çalışma ve bu çalışmalarda da grubumuz adına bulunarak, ben ve Sayın Hamit Geylani, bu çalışmaların bir an önce sonuçlandırılmasını, bunun Türkiye için, toplumumuz için yararlı olduğunu, yararlı olan konularda ortaklaşılması gerektiği düşüncemizi ortaya koyarak kanıtladık.

Uzlaşma ve ortaklaşma aslında demokrasilerin temel ilkelerinden birisidir. Eğer “Sayımız çoktur, çoğunluğuz.” derseniz ve muhalefeti dikkate almazsanız o zaman burada kaliteli yasa çıkarma şansının olmadığını herkesin bilmesi gerekiyor.  Zaman zaman bu sıkıntıları yaşadık ve öyle sıkıntılar yaşadık ki gerilimli, hatta kavgalı oturumlara kadar giden Anayasa referandumu mini paketlerinin tartışmalarında Meclis sabahlamak durumunda kaldı. Oysaki anayasa metinleri bütün toplumun uzlaşması gereken metinler ve hiçbir partinin kendi çoğunluğuna dayanarak, “Ben çoğunluğum, çoğunluk görüşü demokrasidir.” anlayışıyla veya referandumda dikte ettirilmek şartıyla oluşmadığını bütün gelişmiş, çağdaş demokrasilerin işleyişinden biliyoruz. Aynı zamanda sadece bu değil, bize halk soruyor… Bence sormalıdır, hesabını da sormalıdır. Seçime gidiyoruz, sonuçta siyasi partiler sandıkta hesabını halka verirler. “Niye yeni bir anayasayı, 12 Eylül darbe Anayasası yerine bir bütün olarak yeni, sivil, demokratik bir anayasayı yapamadınız?”ın hesabını herkesten sorabilmeliler diye düşünüyorum.

Yine “Siyasi Partiler Kanunu’nu niye değiştiremiyorsunuz, Meclis niye bunu beceremiyor?” Bunu da sorabilmelidir. “Yüzde 10 seçim barajını niye kaldıramıyorsunuz, ortaklaşamıyorsunuz? Milletin özgür iradesinin önündeki engelleri niye kaldırmıyorsunuz?” Bunun hesabını sormalıdır. “Niye hazine yardımını partilere eşit olarak dağıtmıyorsunuz? Mecliste grubu olan partiler burada hazine yardımı almıyor?” Bunun sorulması gerekiyor halk tarafından. Bunları mutlaka çoğaltmak mümkün. Ancak, ben bunları çoğaltmanın üzerinde durmayacağım. Bugün ortaklaştığımız havanın, bugün bütün Meclis gruplarının bu en önemli, hatta önümüzdeki elli yıl Türkiye'nin ticaret hayatını, Borçlar Kanunu’yla eşya hukukundan alacak-verecek ilişkilerine kadar olan yaşamını, bunların işleyişini getiren Hukuk Muhakameleri Kanunu’yla çalışma tarzını belirleyecek çok önemli yasaları konuşuyoruz.

Türkiye 2010’da çok önemli mesafeler katetmiş durumda. Bir taraftan Avrupa Birliği serüvenimiz on birinci yılını dolduruyor. Yüzlerce uluslararası sözleşme imzaladık. Avrupa Birliği müktesebatından sadece yüzlerce, binlerce kanun, yönetmelik, genelge bizim iç mevzuatımızda yerleşti ve hâlâ küresel krizin getirdiği çalkantı ve risk ortamında dünya ticaret hayatını yeniden tanımlarken, şirketler yeniden belirlenirken, garantörlük, hakemlik müesseseleri getirilirken, uluslararası mahkemeler kurulurken, ekonominin uluslararası mahkemelerinin biri Avrupa Birliğinde Lüksemburg’da Adalet Divanında atarken, diğer taraftan Dünya Ticaret Merkezinin de içinde olduğu hakem heyetlerinin, yine denizcilik hukukundaki hakem heyetlerinin de çok etkin olarak işlev yaptığı dünyamızda, kabul edelim ki bazı yasalarımız seksen yıllık ömürleriyle oldukça eskimişti, sürece cevap vermiyordu.

Bunları niye yapmak zorundaydık? Bir kere, istinaf mahkemeleri gerçeğiyle karşılaştık. İstinaf mahkemeleri yalnız cezada değil, hukuk mahkemelerinde de var ve yargının, adaletin hızlandırılması konusunda 2007’de yürürlüğe girmesi gerekirken 2010’a ertelenen ve süreç içinde yeni bir yapılanma ihtiyacı duyulan bir ortamda hukuk usulünü yeniden belirlemek gerekiyordu.

Usul kanunidir, takdirî değildir. Onun için, yargıçlar bu “Kanunilik” prensibine son derece uymak zorundalar. Yeniden bilirkişiliğin düzenlenmesi, yeniden gelişen teknolojinin, bilişimin, İnternet’in, telif ve marka patent haklarının, uluslararası sektörde gelişen yeni kavramların, bütün bunların yeniden düzenlenmesi gerekiyordu.

Bütün bunları dikkate aldığımız zaman bu temel kanunları -Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu- bu dönemin çıkarmış olması elbette ki büyük bir başarıdır. Kabul edelim ki en çok Ticaret Kanunu’nda yüze yakın önerge çıktı. Bu önergelerle iki yıllık gecikmenin telafi edilmesi gerekiyor, düzenlemelerin yapılması gerekiyor. O konuda da yüzde 90’larda bir ortaklaşma sağlanmış durumdadır. Bu durumda muhtemelen onu da hayata geçireceğiz hep birlikte.

Evet, bunlar yetiyor mu tek başına? Bence, çok güzel yasaları da çıkarsanız, çok modern yasaları da koysanız eğer yargıç açığı varsa, personel açığı varsa, araç gereç açığı varsa, adaletin imkânları sınırlıysa, eğer adalet takside keşfe gidiyorsa, eğer adalet mekanizması davacı ile davalının tuttuğu araçlarla seyahat ediyorsa, eğer bilirkişilere verilen ücretler günün rayiç bedelleriyle doğru orantılı değilse, eğer bilirkişiler düzenli seçilmiyorsa, eğer adli tıptan tutun kriminolojiye kadar bütün uzmanlık alanları iyi çalışmıyorsa -ki bütün bunlar, bir bütündür mübaşirinden kâtibine, kâtibinden adliyedeki bütün personeline- eğer bu ihtiyacı tamamlayamıyorsanız yine adalet konusunda her şeyi tam yapmış sayılmayız.

Değerli arkadaşlar, biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak bu yasaların bir an önce çıkmasının ve ortaklaşmanın ve birlikte hareket edebilmenin, birlikte bir şeyler yapabilmenin yapabileceklerimizin olduğunun işareti olarak görüyor ve önümüzdeki günlere bir başka umutla bakıyoruz. Ancak burada bir uyarıda bulunma gereğini duyuyorum: Bakın, biz, dört parti grubu bu uzlaşmayı sağlarken, bu yasaları çıkarırken -daha bu yasaları çıkarırken- yasaların torba kanun gibi görüşmelerle delindiğini görüyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Toparlıyorum efendim.

Şimdi, burada hukuk muhakemelerini konuşuyorsak eğer torba kanunda hukuk muhakemeleriyle ilgili teklif -madde olması- tasarı olması kabul edilir bir davranış değil arkadaşlar. Bu çelişkiye dikkatinizi çekmek istiyorum ve gerçekten bir sıkıntı. Burada büyük bir ortaklaşmayı zedeleyecek yaklaşımlardan iktidar partisinin özenle kaçınması gerektiğini düşünüyorum.

Ülkemize, halkımıza, Türkiye halkına, bu mevcut yasaların  -önümüzdeki kırk yıl, elli yıl uzun bir süre muhtemel yürürlükte kalacaklar- hayırlı olmasını diliyor, Barış ve Demokrasi Partisi olarak bizim de katkımız olduğu için, bu süreç içinde, bundan mutluluk duyduğumuzu ifade etmek istiyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Kaplan.

Adalet Bakanı Sadullah Ergin.

Buyurunuz Sayın Ergin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Hukuk Usulü Muhakemeleri Yasamızın görüşülmesi vesilesiyle Hükûmetimizin görüşlerini aktarmak üzere söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Malum olduğu üzere 1086 sayılı Usul Yasamız 1925 tarihli Neuchâtel kantonundan, İsviçre’nin, alınmış ve 4 Ekim 1927 tarihinde yürürlüğe girmiş bir yasa. Bu kanunda günümüze kadar 26 kez değişiklik yapılmış, kanunun gerek dilinde gerekse içeriğinde bu değişikliklerden kaynaklı çelişkiler de ortaya çıkmıştır. Aynı kelimeyle ifade edilmesi gereken bazı kavram ve kurumlar farklı kelimelerle ifade edilmekte, bunun yanında bazı ibareler de yanlış şekilde yer almış durumdadır.

1086 sayılı Yasa’nın yaklaşık seksen maddesi değişik zamanlarda yürürlükten kaldırılmış ve kaldırılan maddeler dikkate alınarak teselsül ettirilmediğinden yasanın şekil yönünden ele alınması zorunlu hâle gelmiştir.

Yasanın dili yazıldığı dönem itibarıyla mükemmel olmakla birlikte günümüz şartlarına göre oldukça eskimiş olup genç nesil, hatta hukukçular tarafından dahi anlaşılması zorlaşmıştır.

Adil yargılanma hakkının sağlanabilmesi açısından özellikle makul süre içinde yargılama yapılabilmesi için 1086 sayılı Yasa’da yer alan ve adil yargılanmaya engel teşkil eden hükümlerin bu düzenlemeyle değiştirilmesini öngörmekteyiz.

Kanun tasarısında şekil bakımından güncel bir Türkçe kullanılmasına özen gösterilmiş ancak hukuk çevrelerinde tereddütsüz şekilde kabul edilen terimler değiştirilmeksizin muhafaza edilmiştir.

Değerli milletvekilleri, getirilen yeni düzenlemeyle yargılama giderleri davanın başında taraflardan avans olarak alınacaktır. Yargılama giderlerinin zamanında yatırılmaması tek başına davaların gecikme sebebi olmamakla birlikte önemli etkenlerden bir tanesini teşkil ediyor. Davacı davasını açarken, davalı ise cevap dilekçesi ve delillerini sunarken yargılama giderlerini peşin olarak ödeyecektir.

Tasarıda yargılama süresini kısaltacak olan “Ön İnceleme” bölümü getirilmiştir ki bu önemli bir yeniliktir, değişikliktir. Bu düzenlemeyle deliller toplanmadan duruşmalara başlanması ve yargılamanın bu nedenle gecikmesi önemli ölçüde engellenecektir. Tasarıya göre deliller duruşmalara başlanmadan önce toplanacak, duruşmalarda ise daha önce toplanan delillerin değerlendirilmesi yapılacaktır. Böylece, tapu ve nüfus idaresine veya benzer kurumlara yazılması ya da bu kurumlardan gelmesi beklenen cevapların duruşma başlamadan önce hazır edilmesi sağlanmış olacaktır.

Hâkimlerin kusurlu davranışlarından dolayı ilk etapta hâkime karşı tazminat davası açılması ilkesinden vazgeçilmiş, öncelikle devlete karşı tazminat davası açılması esası kabul edilmiştir. Yine, bu tasarıda, çekişmesiz yargıyla ilgili ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

Değerli milletvekilleri, bir kısım ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmek suretiyle hâkim tarafından resen gözetilmesi de bu düzenlemeyle sağlanmaktadır. Gene bu yasa tasarısında, önceki 1086 sayılı Yasa’da beş gün, yedi gün, on beş gün gibi süreler yer alır iken bunların yorumlanmasında hatalar ortaya çıkmaktaydı. Bu süreler daha kolay hesaplanabilmesi amacıyla, bir hafta, iki hafta, bir ay gibi sürelere dönüştürülmüştür.

Yeni düzenlemeyle mahkemelerde ses ve görüntü nakli yoluyla ifade alınabilecektir. Talimatla alınan ifadeler ya da tanık beklenmesine ilişkin gecikmeler bu teknolojik imkânların kullanılmasıyla önemli ölçüde zaman tasarrufu sağlayabilecektir.

Sözlü ve seri yargılama usulleri kaldırılmıştır. Uygulamadaki sorunlar da göz önünde bulundurularak ihtiyati haciz, ihtiyati tedbir ve delil tespiti müesseseleri yeniden düzenlenmektedir.

Muhalefet sözcülerimizin de detaylara ilişkin çok değişik tespitleri var. Ben tekrara girmemek için kısaca bunlara değinmiş durumdayım.

Ama bunun dışında, değerli milletvekilleri, Türk yargısının genel problemlerine ilişkin değişik tespit ve eleştiriler yapılmıştır görüşmeler esnasında. Türk yargısının seksen yılı aşkın süredir biriktirdiği sorunların çözümü noktasında öncelikle bu sorunların kaynaklarının tespiti açısından sağlıklı birtakım tespitlere ihtiyaç vardır.

Bugün yargımızın içerisinde bulunduğu durum üç ana başlıkta sorunlar olarak toparlanabilir: Bunlardan bir tanesi, fiziki sorunlar, altyapı sorunları; bir diğeri, mevzuattan kaynaklı sorunlar ve yine bir diğer sorun, insan kaynaklarının yetersizliğinden kaynaklı sorunlar.

Bu açıdan, 2002-2011 arasında geçen süre içerisinde Türk yargı teşkilatının fiziki altyapı sorunlarının çözümü noktasında çok önemli mesafeler alındığını tekrar tekrar söylemeye gerek yok. Bu seksen yıllık süre içerisinde yapılan adliye saraylarının kapalı alan toplamının tam 5 katı tutarında bu son sekiz yılda fiziki mekân oluşturulmuş. Teknolojik altyapı, bilgisayar donanımı, UYAP sistemi, bütün bunlar yargılamada süreleri kısaltan tedbirler. Buralarda çok önemli gelişmeler sağlanmış, Avrupa Konseyi üyesi ülkeler arasında Türkiye, bilişim teknolojilerini yargıda kullanan ilk üç ülke arasında yer almıştır.

Mevzuattan kaynaklı problemlere gelince: Değerli milletvekilleri, gene bu sekiz yıllık süre içerisinde çok önemli çalışmalara imza atmıştır bu Parlamento. Ceza yargılamasına ilişkin olarak Uzlaşma Kurumu getirilmiş, 2005 yılında yürürlüğe konulmuş, daha sonra 2006’da yeniden revize edilmiş, daha etkin hâle getirilmeye çalışılmış, şu an Bakanlığımızın yaptığı çalışmayla, bu Kurumun daha da etkili hâle gelmesi için çalışmalarımız devam etmektedir.

Gene 5252 sayılı Türk Ceza Yasasının Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Yasa’da yapılan düzenlemelerle önemli değişiklikler getirilmek suretiyle yargılamayı hızlandırıcı tedbirler alınmıştır. Bunlardan Kabahatler Yasası ceza yargılamasında önemli ölçüde rahatlama sağlamıştır. Gene değişik kanunlarla uyum amacıyla getirilen 5278 sayılı Yasa da çok önemli kolaylıklar getirmiştir.

Ayrıca, Ceza Muhakemesi Yasamızın 36’ncı maddesinde mahkemelerin resmî kurumlarla yapacağı yazışmalarda savcılık üzerinden yazışma yapma zorunluluğu kaldırılmak suretiyle önemli bir zaman tasarrufu sağlandığını düşünüyorum. Ceza Muhakemesi Yasamızda getirilen adli kolluk uygulamaları da önemli imkânlar sağlamaktadır, sunmaktadır.

Gene savcılarımıza verilen yetkilerden kamu davasının açılmasının ertelenme yetkisinde, üst sınırı bir yıl ve daha az süreli hapis cezalarında ve şikâyete bağlı suçlarda savcı, yeterli şüphe varsa bile, belli bir süre davayı açmayı ertelemek suretiyle, bunu dava öncesi yöntemlerle çözme imkânına kavuşmuştur. İddianamenin iadesi kurumu getirilmiştir ki yeterli hazırlık yapılmadan hazırlanmış iddianameleri mahkeme kabul etmeden reddetmekte, dolayısıyla yargılama sürecini başlatmayıp daha donanımlı bir iddianamenin tanzimini sağlayabilme imkânına kavuşmuştur iddia makamı.

Gene hukuk yargılamasına ilişkin olarak bugün görüşmekte olduğumuz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu, dün görüştüğümüz Tebligat Yasası, bütün bunlar yargılamadaki süreleri kısaltmaya dönük tedbirler.

Gene hukuk uyuşmazlıklarında ara buluculuk müessesesi… Şu anda Adalet Komisyonunda tasarımız beklemektedir. İlk fırsatta Adalet Komisyonunda ara buluculuk müessesesinin de Türk hukuk sistemine kazandırılması için çalışmalarımıza başlayacağız.

Değerli milletvekilleri, bununla beraber alternatif uyuşmazlık çözüm yolları noktasında kamu denetçiliğine ilişkin düzenleme Anayasa değişikliğinde yer almış, buna bağlı kuruluş yasası Parlamentoya sevk edilmiştir, şu anda komisyonlara havale edilmek durumundadır.

Gene yüksek mahkemelerin kapasitesinin güçlendirilmesine ait çalışmalarımız yakın tarihte Parlamentoya gelecektir.

Adli Tıp Kurumundaki aksaklıklar noktasında Devlet Denetleme Kurulunun yapmış olduğu inceleme sonuçlarına göre de ciddi bir reform çalışması hazırlığı Bakanlığımızda devam etmektedir.

Değerli milletvekilleri, istinaf mahkemelerinin kurulması gene bu dönemde olmuştur. Yürürlüğe girme tarihi 2007 olarak öngörülmüş idi ama HSYK’nın haklı olarak insan kaynaklarının, hâkim, savcı kaynaklarının güçlendirilmesinden sonra faaliyete girmesine ilişkin tavsiye kararı ve Yargıtayın da bu konudaki önerileri doğrultusunda hâkim ve savcı sayısının artırılmasına dönük çalışmalara hız verilmiştir. Bununla beraber, bu süreç içerisinde yaşadığımız birtakım sorunlar kamuoyuyla paylaşılmıştır, burada tekrar tekrar bunları ifade etmek istemiyorum. Ancak benden önce söz alan değerli muhalefet sözcülerinden Sayın Dibek, alınan hâkim, savcı sayısıyla ve idari personelle ilgili rakamlarda, bu dönemde çok sayıda hâkim, savcı ve idari memur, zabıt kâtibi alındığını ancak Hükûmetin yine şikâyetçi olduğunu ifade ettiler.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

Oysa Sayın Dibek, bir buçuk, iki yıllık, iki buçuk yıllık hükûmet etme sürelerine ilişkin sayılarla dokuz yıllık icraat dönemine ilişkin rakamları karşılaştırmıştır.

Kaldı ki istinaf mahkemelerinin kurulmasıyla beraber ilave en az bin kadar yetişmiş hâkim, savcının bu kadrolarda istihdam edilmesi gerekmektedir. Buralara bu kadroların aktarılabilmesi için rutin, normal zamanların öngördüğü ihtiyaçtan daha fazla hâkim, savcıyı mesleğe kazandırmamız gerekmektedir. Bu anlamda 2011 yılında en az dört yeni sınavla hâkim, savcı kadromuzun güçlendirilmesine dönük çalışmalar noktasında ÖSYM Başkanlığıyla tarihlerde mutabakat sağlanmıştır. Bugün yarın bu tarihleri kamuoyuyla paylaşacağımızı da ifade ediyorum.

Bu tasarının hazırlanmasında emeği geçen akademisyenlerimize, Komisyonda görev alan arkadaşlarımıza, Bakanlık çalışanlarına ve Parlamentoda görev yapan tüm milletvekillerimize, gruplarımıza teşekkür ediyor, yasamızın hayırlara vesile olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Ergin.

Birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri, varsa o maddeler üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra oylarınıza sunacağım.

Madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 2 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 2 nci maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Rıdvan Yalçın

Hamit Geylani

 

Yozgat

Ordu

Hakkâri

 

Turgut Dibek

Yahya Akman

 

 

Kırklareli

Şanlıurfa

 

"Asliye hukuk mahkemelerinin görevi

Madde 2- (1) Dava konusunun değer ve miktarına bakılmaksızın malvarlığı haklarına ilişkin davalarla, şahıs varlığına ilişkin davalarda görevli mahkeme, aksine bir düzenleme bulunmadıkça asliye hukuk mahkemesidir.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda aksine düzenleme bulunmadıkça, asliye hukuk mahkemesi diğer dava ve işler bakımından da görevlidir."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe

Bugüne kadar, malvarlığına ilişkin davalarda, sulh hukuk ve asliye hukuk arasında miktara göre yapılan ayrım, bir çok soruna yol açmıştır. Bu ayrımın pratik ve ihtiyaçlara da tam olarak cevap verdiği söylenemez. Ayrıca aynı konuda karar vermeye yetkili olan bir mahkemenin, miktarın azlığı ya da çokluğuna göre yapacağı inceleme, harcayacağı zaman ve kullanacağı bilgi özünde değişiklik göstermemektedir. Sadece rakamsal olarak vereceği karar değişmektedir. Böyle bir durumda, salt miktardaki azlığın veya çokluğun görev yönünden bir öneminin olmaması gerekir. Uygulamada miktar ve değere bağlı görev sınırının tespitinde ortaya çıkan sorunlar sebebiyle görevsizlik kararları verilmekte ve davalar salt bu yüzden gereksiz yere uzamaktadır. Esasen hak arayan kişi bakımından bu sınırın hiç bir önemi de yoktur, onun için önemli olan hakkının yerine gelmesidir. Bu sınıra ilişkin periyodik değişiklikler de diğer bir sorun olup, zaman zaman karışıklığa yol açabilmektedir. Bu sebeple, malvarlığına ilişkin davalarda sulh hukuk asliye hukuk arasındaki ayrım kaldırılarak, kanunlarda belirtilen istisnalar dışında malvarlığına ilişkin davalarda asliye hukuk mahkemesi, asıl görevli mahkeme hâline getirilmiştir.

Öteden beri, aksine hükümler saklı kalmak üzere şahıs varlığına ilişkin davalarda asıl görevli mahkeme asliye hukuk mahkemesidir. Bu hüküm muhafaza edilmiştir.

Maddenin ikinci fıkrasında, asliye hukuk mahkemelerinin genel görevli mahkeme olduğunu belirtmek ve bu konuda tereddütleri ortadan kaldırmak için düzenleme yapılmıştır. Özel hükümlerle başka mahkemelerinin görev alanına girmeyen tüm dava ve işlere asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılacaktır. Böylece, görev konusunda bir tereddütün yaşanmaması veya boşluğun doğmaması sağlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir. 

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir. 

3’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 3 üncü maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.                                                    

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

“Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görev

Madde 3- (1) Her türlü idarî eylem ve işlemler ile idarenin sorumlu olduğu diğer sebeplerin yol açtığı vücut bütünlüğünün kısmen veya tamamen yitirilmesine yahut kişinin ölümüne bağlı maddî ve manevî zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemeleri bakar. İdarenin sorumluluğu dışında kalan sebeplerden doğan aynı tür zararların tazminine ilişkin davalarda dahi bu hüküm uygulanır. 30/1/1950 tarihli ve 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu hükümleri saklıdır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, Komisyon Raporu’nun 10’uncu maddesinin tekrarıdır, teknik nedenle aktarılmıştır, takdire bırakıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sağlık ve yaşam hakkı, en temel bir insan hakkıdır. Sorumluluk doğuran bir nedenle vücut bütünlüğünün kaybı veya kişinin ölümü, sağlık ve yaşama hakkının tipik bir ihlalidir. Hukuk sistemlerinin bu ihlaller için öngördüğü tazminatlarla ortaya çıkan insan hakkı ihlali ikame edilmektedir. Sorumluluk hukukunun bir dalı olarak "insana verilen zararlar ve onun tazmini" çerçevesinde "tazminat hukuku", insan hakkı ekseninde temellenen özel bir disipline dönüşmüştür. Bu hukuk dalının cevherini oluşturan, bizatihi insandır ve onun varlığıdır.

İnsana verilen zararlarının tazmini hukukunda hangi yargı kolu görevlendirilmelidir? sorusuna cevap aranırken, insana ilişkin bu durumun tam olarak gözetildiği, hatta bunun ayırdına varıldığı söylenemez. Gerek kurucu iktidar ve yasama iktidarının ortaya koyduğu çözüm gerekse Yüksek Mahkemelerin içtihatlarıyla ortaya çıkan uygulama da farklı değildir.

Gözünü kaybeden bir insanın davasının görev alanı tartışması ile karşılaşması hâlinde askerî, idarî, adlî yargı kolları arasındaki on yılları aşan seyahati, Uyuşmazlık Mahkemesinin zamanına ve oluşumuna göre farklı çözümleri, süre aşımı, kısmi dava, tazminat miktarı (hesaplama farklılığı) riskleri, çok farklı hukuk alanlarının farklı çözümler üretmesi sorunları; görünürde hukuk kılıfına sarılmış olsa da özü itibarıyla ve adalet duygusu ekseninde hukuk devletinin taşıyamayacağı birer yüktür.

Sorunun çözümünde temel yaklaşım, insan zararlarında görev belirlenirken zararı doğuran sebebin ait olduğu alanın yapı ve niteliği yerine, zararın süjesini (insanı) esas alan bir ölçütün temel alınmasıdır. "Alan ölçütü mü, zarar ölçütü mü" karşılaştırmasında özne insan olduğunda elbette ki "zarar ölçütü" denmelidir.

Kamulaştırma, kamulaştırmasız el atma, tapu sicilinin tutulması sebebiyle Devletin sorumluluğu, finans hukuku konularında, -idari işlem ve eylem- alanı olmasına rağmen- idari yargı alanından adli yargı alanına yasa ve içtihatla yapılan görev transferinin insan zararları hukukunda gerçekleştirilmemiş olması, tam bir paradokstur. Öte yandan, idarî yargı, insan zararlarını Borçlar Kanunu 41 ve devamı maddelerine göre hesaplayıp sonuca bağlamaktadır. Bu davaların baskın karakterini, olaya yol açan maddi sebebin hukuki niteliği (idari hizmetin mahiyeti) değil, zararın bağlı olduğu insan ve insan zararının hesaplanması ilke ve değerleri ortaya koymaktadır.

Anayasamızın 142. maddesinde "Mahkemelerin kuruluşu, görev ve yetkileri, işleyişi ve yargılama usulleri kanunla düzenlenir." hükmü yer almaktadır.

Bu hüküm uyarınca, yasama organı, anlaşmazlığın niteliğine, uygulamada yaşanan ve adil yargılama hakkı ile bağdaştırılamayacak kronik sorunlara, hukuk disiplininin ulaştığı özerk karaktere ve diğer bilimsel verilere göre, yargı kolları arasındaki görev alanını baştan belirleyebileceği gibi, bu konudaki normları değiştirebilir, yeniden düzenleyebilir.

Öngörülen değişiklikle;

a- "İnsan zararı"nın öznesi olan insan ve insan hakkı değerinin yargı yolları çatışmasından gördüğü etkilenmenin yok edilmesi ve bu yolla korunması, adil yargılanma hakkı ve hukukun üstünlüğü ilkelerinin yaşama geçirilmesi amaçlamaktadır.

b- Askeri olsun veya olmasın her türlü idari işlem, eylem ve diğer sebeplerden kaynaklanan insan zararları (vücut bütünlüğünün kaybı, ölüm sebepleri ile iş göremezlik, destekten yoksun kalma, manevi tazminat talepleri) asliye hukuk mahkemelerinde görülebilecektir. İdari yargı diliyle "tam yargı davalarının" insan zararlarına ait bölümü, idari yargının görev alanından çıkarılmıştır. Örneğin bir askeri gemi ile ticaret gemisinin çarpışmasında gözünü yitiren bir asker, davasını AYİM'de değil, Asliye Hukuk Mahkemesinde açabilecektir.

c- Bu davalar, idare hukuku normlarına değil, özel hukuk normlarına bağlı olacaktır.

İş sözleşmesine aykırılıktan doğan tazminat davaları, (iş kazası, meslek hastalığı ve diğer sebeplere dayalı tazminatlar) iş mahkemelerinde görülmeye devam olunacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 4 üncü maddesinin başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

"Sulh hukuk mahkemelerinin görevi

Madde 4- (1) Sulh hukuk mahkemeleri, dava konusunun değer veya tutarına bakılmaksızın;

a) Kiralanan taşınmazların, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflâs Kanununa göre ilâmsız icra yoluyla tahliyesine ilişkin hükümler ayrık olmak üzere, kira ilişkisinden doğan alacak davaları da dahil olmak üzere tüm uyuşmazlıkları konu alan davalar ile bu davalara karşı açılan davaları,

b) Taşınır ve taşınmaz mal veya hakkın paylaştırılmasına ve ortaklığın giderilmesine ilişkin davaları,

c) Taşınır ve taşınmaz mallarda, sadece zilyetliğin korunmasına yönelik olan davaları,

ç) Bu Kanun ile diğer kanunların, sulh hukuk mahkemesi veya sulh hukuk hâkimini görevlendirdiği davaları,

görürler."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Sulh hukuk mahkemeleri, asliye hukuk mahkemelerince görülen davalara göre daha basit olan ve tarafların sulh olmaları sonucu çözüme kavuşturulabilen uyuşmazlıkların, yazılı yargılama usulündeki ayrıntılı prosedüre tâbi olmadan, daha kolay ve kısa yoldan çözülebilmesi amacıyla kurulmuştur. Bu ayrım, 1086 sayılı Kanunun mehazını oluşturan İsviçre başta olmak üzere birçok Avrupa ülkesinde de mevcuttur. Sulh hukuk mahkemesi asliye mahkemesi düzeyinde bir ihtisas mahkemesi değil, basit uyuşmazlıkların daha az masraf ve emek harcayarak çözülebilmesini amaçlayan bir mahkemedir. Ancak, ülkemizdeki seksen seneyi aşan kuruluş amacına uygun olmayan uygulama sonucunda, bu mahkemeler belli bir alana yönelik uzmanlık mahkemesi gibi algılanmaya başlanmıştır. Bu algılamanın sonucu olarak da ayrımın kaldırılması ve asliye düzeyinde yeni ihtisas mahkemeleri kurulması tartışılmaya başlanmıştır.

Kanun Tasarısında sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemesi ayrımı muhafaza edilmiş ve bu mahkemelerin amacına uygun şekilde çalışmasını öngören bir sistem oluşturulmaya çalışılmıştır. Bu çerçevede, sulh hukuk mahkemesinde uygulanacak olan basit yargılama usulü, yazılı yargılama usulüne göre daha hızlı ve kolay bir usul hâline getirilmiş, böylece bu mahkemelerde açılan davaların daha basit ve kısa sürede çözümü amaçlanmıştır. Bugüne kadar farklı kanunlarda yer alan çekişmesiz yargı işleri, Kanun Tasarısının 386. maddesinde ayrı ayrı sayılmış ve kural olarak bu işlerin sulh hukuk mahkemesinde görülmesi kabul edilmiştir. Ayrıca, miktar ve değere bakılmaksızın sulh hukuk mahkemelerinde açılan davalar bakımından bu mahkemelerin görev alanları korunmuştur. Örneğin, kira sözleşmesinden doğan uyuşmazlıklar, taşınır ve taşınmaz mallarda sadece zilyetliğin korunmasına yönelik uyuşmazlıklar parasal değerine bakılmaksızın sulh hukuk mahkemesinin görevine verilmiştir.

Malvarlığına ilişkin davalarda, dava konusu malın değerine göre mahkemenin görevinin belirlenmesi sebebiyle, uygulamada verilen görevsizlik kararlarından dolayı yargılamanın uzadığı bir gerçektir. Ayrıca görev sınırının periyodik olarak değiştirilmesi de farklı sorunlara yol açmaktadır. Esasen temelinde malvarlığı uyuşmazlığı yatan bir konuda, daha aşağıda olan miktarı sulh mahkemesini daha yukarıda olan miktarları ise asliye hukuk mahkemesini görevli kılmanın pratik olarak sağladığı büyük bir yarar da görülmemektedir. Bu sebeplerle Komisyondaki görüşmelerde ilke olarak bu ayrımın korunması, ancak, malvarlığının değerine göre sulh hukuk mahkemesinin görevine giren uyuşmazlıkların asliye hukuk mahkemesinin görevine bırakılması kabul edilmiştir. Öngörülen bu sisteme göre parasal değerle ifade edilen malvarlığından kaynaklanan davalara asliye hukuk mahkemesi tarafından bakılacak, böylece dava konusunun değeriyle ilgili görevsizlik kararlarına ilişkin yargılamanın uzaması ve diğer problemler son bulacaktır. Sulh hukuk mahkemeleri 8. maddede dava konusunun değeriyle ilgili olmaksızın sayılan davalara, başka mahkemelerin görevine girmeyen çekişmesiz yargı işlerine ve diğer kanunların sulh hukuk mahkemesini görevlendirdiği dava ve işlere bakmakla görevli olacaktır. Özellikle çekişmesiz yargı bakımından asıl mahkemenin sulh hukuk mahkemesi hâline getirilmiş olması sebebiyle de sulh hukuk mahkemesi işlevsel ve amacına uygun bir yargılama yapacaktır.

Bu düzenlemeyle, bir çok konuda sadelik ve basitlik de sağlanmış olacak, görevle ilgili tartışmaya yol açabilen ayrımlara da ihtiyaç kalmayacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 5 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçe okutuyorum:

Gerekçe:

Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının kaldırılması nedeniyle “Kısmi davada görev”i düzenleyen maddenin gerekliliği ortadan kalktığından, bu hükmün Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 5 çıkmıştır.

6’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 6 ncı maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının kaldırılması nedeniyle “Karşı davada görev”i düzenleyen maddenin gerekliliği ortadan kalktığından, bu hükmün Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 6 çıkmıştır.

7’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 7 nci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Malvarlığına ilişkin davalarda; sulh hukuk-asliye hukuk ayrımının kaldırılması nedeniyle "Eşyaya bağlı irtifak haklarına ilişkin davalarda görev"i düzenleyen maddenin gerekliliği ortadan kalktığından, bu hükmün Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 7 çıkmıştır.

8’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 8 inci maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Sulh hukuk mahkemelerinin görevi" yapılan değişiklikle, Tasarının 4 üncü maddesinde düzenlendiğinden, 8 inci maddenin Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 8 çıkmıştır.

Madde 9 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 9 uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Yahya Akman

 

 

 

Kırklareli

 

Şanlıurfa

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU  (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Şahıs varlığına ilişkin davalarda görev", yapılan değişiklikle Tasarının 2 nci maddesinde düzenlendiğinden, 9 uncu maddenin Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum:  Kabul edenler…  Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve madde 9 çıkmıştır.

10’uncu madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 10 uncu maddesinin Tasarı metninden çıkarılmasını ve diğer maddelerin buna göre teselsül ettirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Suat Kınıklıoğlu

 

 

 

Kırklareli

 

Çankırı

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Değerli Başkanım, madde, tasarının 3’üncü maddesine aktarılmıştır. Bu beyanla takdiri Genel Kurula bırakıyorum.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

"Ölüm veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazmini davalarında görev", yapılan değişiklikle, Tasarının 3 üncü maddesinde düzenlendiğinden, 10 uncu maddenin Tasarı metninden çıkarılması gerekmektedir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve 10’uncu madde çıkmıştır.

Bundan sonraki maddeleri gene buradaki sırayla okuyacağım, daha sonra teselsül ettirilecektir.

11’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

12’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

13’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

14’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

15’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

16’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

17’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

18’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

19’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

20’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

21’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

22’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

23’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

24’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

25’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

26’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

28’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

29’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

30’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, bölüm birdeki maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

İkinci bölüm 31’inci madde ila 60’ıncı madde arasını kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum:

31’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

32’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

33’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

34’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

35’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

36’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

37’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

38’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

39’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

40’ıncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

41’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

42’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

43’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

44’üncü madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

45’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

46’ncı madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

47’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

48’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

49’uncu madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

50’nci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

51’inci madde: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

52’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Görüşülmekte olan 393 Sıra sayılı "Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı"nın 52'nci maddenin başlığı ile birlikte aşağıdaki şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

"Hakimin sorumluluğu

Madde 52- (1) Hakimlerin yargılama faaliyetinden dolayı aşağıdaki sebeplere dayanılarak Hakim aleyhine tazminat davası açılabilir:

a) Kayırma veya taraf tutma yahut taraflardan birine olan kin veya düşmanlık sebebiyle hukuka aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

b) Sağlanan veya vaat edilen bir menfaat sebebiyle kanuna aykırı bir hüküm veya karar verilmiş olması.

c) Farklı bir anlam yüklenemeyecek kadar açık ve kesin bir kanunu hükmüne aykırı karar veya hüküm verilmiş olması.

ç) Duruşma tutanağında mevcut olmayan bir sebebe dayanılarak hüküm verilmiş olması.

d) Duruşma tutanakları ile hüküm veya kararların değiştirilmiş yahut tahrif edilmiş veya söylenmeyen bir sözün hüküm ya da karara etkili olacak şekilde söylenmiş gibi gösterilmiş ve buna dayanılarak hüküm verilmiş olması.

e) Hakkın yerine getirilmesinden kaçınılmış olması.

(2) Tazminat davasının açılması, hakime karşı bir ceza soruşturmasının yapılması yahut mahkumiyet şartına bağlanamaz."

 

Turgut Dibek

 

Sacid Yıldız

 

Ali Rıza Öztürk

 

Kırklareli

 

İstanbul

 

Mersin

 

 

Şevket Köse

 

Ali İhsan Köktürk

 

 

 

Adıyaman

 

Zonguldak

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

TURGUT DİBEK (Kırklareli) – Gerekçeyi okutun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Anayasamızın 129'uncu maddesinde memurun eyleminden dolayı Devletin sorumlu olması için kusurun hizmet kusuru kapsamında kalması gerektiği hükmü yer almaktadır. Memurun kişisel kusuru halinde doğrudan kendisine başvurulurken, hakimin kişisel kusurundan dolayı devletin sorumlu tutulması yerinde olmayacaktır. Bu nedenle değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

52’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 53: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 54: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 55: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 56: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 57: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 58: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 59: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 60: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, ikinci bölüm içindeki maddeler de oylanmış ve kabul edilmiştir.

Üçüncü bölüm 61’inci madde ila 90’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 61: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 62: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 63: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 64: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 65: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 66: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 67: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 68: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 69: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 70: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 71: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 72: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 73: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 74: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 75: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 76: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 77: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 78: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 79: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 80: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 81: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 82: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 83: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 84: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 85: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 86: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 87: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 88: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 89: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 90: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, üçüncü bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Bölüm dört, 91’inci maddeler ila 120’nci maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz yoktur.

Maddeleri oylarınıza sunuyorum:

Madde 91: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 92: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 93: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 94: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 95: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 96: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 97: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 98: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 99: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 100: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 101: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 102: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 103: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 104: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 105: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 106: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 107: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 108: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 109: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 110: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 111: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 112: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 113: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 114: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 115: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 116: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 117: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 118: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 119: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 120: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Bölüm dört içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Beşinci bölüm 121’inci madde ila 150’nci maddeleri kapsamaktadır.

Üzerinde söz talebi yoktur.

Oylamaya geçiyorum:

Madde 121: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 122:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 123:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 124:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 125:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 126:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 127:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 128:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 129:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 130:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 131:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 132:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 133:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 134:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 135:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 136:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 137:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 138:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 139:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 140:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 141:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 142:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 143:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 144:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 145:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 146:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 147:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 148:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 149:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 150:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Beşinci bölümün içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Altıncı bölüm 151’inci madde ila 180’inci maddeleri kapsamaktadır.

Üzerinde söz talebi yoktur.

Madde oylamasına geçiyorum:

Madde 151:  Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 152: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 153: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 154: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 155: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 156: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 157: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 158: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 159: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 160: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 161: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 162: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 163: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 164: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 165: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 166: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 167: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 168: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 169: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 170: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 171: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 172: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 173: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 174: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 175: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 176: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 177: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 178: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 179: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 180: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, altıncı bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Yedinci bölüm 181’inci madde ila 210’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum:

Madde 181: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 182: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 183: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 184: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 185: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 186: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 187: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 188: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 189: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 190: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 191: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 192: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 193: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 194: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 195: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 196: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 197: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 198: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 199: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 200: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 201: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 202: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 203: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 204: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 205: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

206’ncı madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 206 ncı maddesinin birinci fıkrasında geçen “beşyüz” ibarelerinin “ikibinbeşyüz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Yahya Akman

Kayhan Türkmenoğlu

 

Yozgat

Şanlıurfa

Van

 

Abdurrahman Dodurgalı

Orhan Karasayar

Hasip Kaplan

 

Sinop

Hatay

Şırnak

 

 

Turgut Dibek

 

 

 

Kırklareli

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe...

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak senetle ispat zorunluluğunda öngörülen parasal sınır arttırılmaktadır. Maddede öngörülen beşyüz Türk Liralık sınırın, Tasarının hazırlandığı 2005 yılında getirilmiş olduğu düşünülürse aradan geçen altı yıl içinde paranın değer kaybı ve günümüz ekonomik koşulları içinde yüksek bir rakam olmadığı değerlendirilmiş, bu miktardaki bir alacak için borçludan senet istenmesinin özellikle aynı sosyal veya ekonomik çevrede bulunanlar arasındaki ilişkilere zarar verebileceği düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda madde 206’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

207’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 207 nci maddesinin birinci fıkrasında geçen "beşyüz" ibaresinin "ikibinbeşyüz" olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

Yahya Akman

Kayhan Türkmenoğlu

 

 

 

Yozgat

Şanlıurfa

Van

 

 

 

Orhan Karasayar

Hasip Kaplan

Turgut Dibek

 

 

 

Hatay

Şırnak

Kırklareli

 

 

 

 

Abdurrahman Dodurgalı

 

Rıdvan Yalçın

 

 

 

Sinop

 

Ordu

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU SÖZCÜSÜ İLKNUR İNCEÖZ (Aksaray) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

MİLLÎ EĞİTİM BAKANI NİMET ÇUBUKÇU (İstanbul) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe…

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak senetle ispat zorunluluğuna ilişkin 206 ncı maddede öngörülen parasal sınır arttırıldığından, bu maddede öngörülen parasal sınırın da arttırılması gerekmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 207’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 208: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 209: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 210: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Böylece, yedinci bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Sekizinci bölüm 211’inci madde ila 240’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum:

Madde 211: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 212: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 213: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 214: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 215: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 216: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 217: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 218: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 219: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 220: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 221: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 222: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 223: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 224: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 225: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 226: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 227: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 228: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 229: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 230: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 231: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 232: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 233: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 234: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 235: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 236: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 237: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 238: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 239: Kabul edenler... Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 240: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece, sekizinci bölüm içindeki maddelerin oylanması tamamlanmıştır.

On dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.18


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

393 sıra sayılı Tasarı’nın görüşmelerine devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, dokuzuncu bölümün görüşmelerine başlıyoruz. Dokuzuncu bölüm 241 ile 270’inci maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz yoktur.

Maddeleri oylarınıza sunuyorum:

Madde 241: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 242: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 243: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 244: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 245: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 246: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 247: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 248: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 249: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 250: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 251: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 252: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 253: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 254: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 255: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 256: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 257: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 258: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 259: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 260: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 261: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 262: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 263: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 264: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 265: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 266: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 267: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 268: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 269: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 270: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Dokuzuncu bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

Onuncu bölüm 271’inci madde ile 300’üncü maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 271: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 272: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 273: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 274: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 275: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 276: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 277: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 278: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 279: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 280: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 281: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 282: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 283: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 284: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 285: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 286: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 287: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 288: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 289: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 290: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 291’in üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 Sıra Sayılı “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı”nın 291’inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 291- (1) Bilirkişinin kasten veya ağır ihmal suretiyle düzenlemiş olduğu gerçeğe aykırı raporun, mahkemece hükme esas alınması sebebiyle zarar görmüş olanlar, bu zararın tazmini için bilirkişiye karşı tazminat davası açabilirler.”

 

Turgut Dibek

 

Ali Rıza Öztürk

 

Ali İhsan Köktürk

 

Kırklareli

 

Mersin

 

Zonguldak

 

 

Sacid Yıldız

 

Şevket Köse

 

 

 

İstanbul

 

Adıyaman

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Hâkimin hukuki sorumluluğu ile birlikte paralel olarak düzenlenmesi yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

291’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… 291’inci madde kabul edilmiştir.

292’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 Sıra Sayılı “Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı”nın 292’nci maddesinin şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 292 - (1) Bilirkişi aleyhine açılacak olan tazminat davası, gerçeğe aykırı bilirkişi raporunun ilk derece mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde, bu mahkemenin yargı çevresi içinde yer aldığı bölge adliye mahkemesi hukuk dairesinde; bölge adliye mahkemesince hükme esas alındığı hâllerde ise Yargıtay ilgili hukuk dairesinde görülür.”

 

Turgut Dibek

 

Ali Rıza Öztürk

 

Ali İhsan Köktürk

 

Kırklareli

 

Mersin

 

Zonguldak

 

 

Şevket Köse

 

Sacid Yıldız

 

 

 

Adıyaman

 

İstanbul

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) - Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

291’inci maddede öngörülen değişiklik nedeniyle 292’nci maddenin değiştirilmesi yerinde olacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

292’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 293: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 294: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 295: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 296: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 297: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 298: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 299: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 300: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Onuncu bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

On birinci bölüm 301’inci madde ila 330’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 301: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 302: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 303: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 304: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 305: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 306: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 307: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 308: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 309: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 310: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 311: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 312: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 313: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 314: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 315: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 316: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 317: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 318: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 319: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 320: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 321: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 322: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 323: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 324: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 325: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 326: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 327: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 328: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 329: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 330: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece on birinci bölüm içindeki maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

On ikinci bölüm 331’inci madde ila 360’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 331: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 332: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 333: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 334: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 335: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 336: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 337: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 338: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 339: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 340: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 341: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 342: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 343: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 344: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 345: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 346: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 347 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 347 nci maddesinin ikinci, üçüncü ve dördüncü fıkralarında geçen “bin” ibarelerinin “binbeşyüz” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Yahya Akman

 

Kayhan Türkmenoğlu

 

Yozgat

 

Şanlıurfa

 

Van

 

Orhan Karasayar

 

Turgut Dibek

 

Rıdvan Yalçın

 

Hatay

 

Kırklareli

 

Ordu

 

 

Hasip Kaplan

 

Abdurrahman Dodurgalı

 

 

 

Şırnak

 

Sinop

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak ilk derece mahkemelerindeki kesinlik sınırının arttırılması amacıyla bu değişikliğin yapılması düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 347’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Madde 348: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 349: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 350: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 351: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 352: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 353: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 354: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 355: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 356: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 357: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 358: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 359: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 360: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece on ikinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

On üçüncü bölüm 361’inci madde ila 390’ıncı maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 361: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 362: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 363: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 364: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 365: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 366: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 367: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 368 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 368 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde geçen “onbin” ibaresi ile ikinci fıkrasında geçen “onbin” ibarelerinin “yirmibeşbin” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Abdurrahman Dodurgalı

 

Hasip Kaplan

 

Yozgat

 

Sinop

 

Şırnak

 

Turgut Dibek

 

Rıdvan Yalçın

 

Orhan Karasayar

 

Kırklareli

 

Ordu

 

Hatay

 

 

Yahya Akman

 

Kayhan Türkmenoğlu

 

 

 

Şanlıurfa

 

Van

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Günümüzün ekonomik koşulları ve paranın satın alma gücü dikkate alınarak temyiz sınırının arttırılması amacıyla bu değişikliğin yapılması düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 368’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 369: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 370: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 371: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 372: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 373: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 374: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 375: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 376: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 377: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 378: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 379: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 380: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 381: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 382: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 383: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 384: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 385: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 386: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 387: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 388: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 389: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 390: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On üçüncü bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

On dördüncü bölüm 391’inci madde ila 420’nci maddeleri kapsamaktadır.

Söz talebi yoktur.

Madde oylamasına geçiyorum.

Madde 391: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 392: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 393: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 394: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 395: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 396: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 397: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 398: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 399: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 400: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 401: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 402: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 403: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 404: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

405’inci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısına 405 inci maddenin birinci fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Yahya Akman

 

Abdurrahman Dodurgalı

 

Yozgat

 

Şanlıurfa

 

Sinop

 

Hasip Kaplan

 

Orhan Karasayar

 

Rıdvan Yalçın

 

Şırnak

 

Hatay

 

Ordu

 

 

Turgut Dibek

 

Kayhan Türkmenoğlu

 

 

 

Kırklareli

 

Van

 

“Lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.”

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN -  Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN -  Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Madde metninde sehven “teminat gösterilmiş olmasından dolayı” ifadesi kullanılmıştır. Bu hâliyle maddenin yanlış anlamaya sebebiyet vermesi mümkün olacağından bu ibare “haksız ihtiyati tedbir nedeniyle” şeklinde değiştirilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 405’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 406: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 407: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 408: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 409: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 410: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 411: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 412: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 413: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 414: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 415: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 416: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 417: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 418: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 419: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 420: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

On dördüncü bölüm içindeki maddelerin oylanması tamamlanmıştır.

On beşinci bölüm 421’inci madde ila 450’nci maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde söz talebi yoktur.

Madde oylamasına geçiyorum:

Madde 421: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 422: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 423: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 424: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 425: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 426: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 427: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 428: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 429: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 430: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 431: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 432: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 433: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 434: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 435: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 436: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 437: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 438: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 439: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 440: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 441: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 442: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 443: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 444: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 445: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 446: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 447: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 448: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 449: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 450: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece on beşinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylaması tamamlanmıştır.

On altıncı bölüm 451’inci madde ile 458’inci maddeleri kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde, AK PARTİ Grubu adına Bolu Milletvekili Fatih Metin konuşacaktır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Metin.

AK PARTİ GRUBU ADINA FATİH METİN (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı hakkında on altıncı bölüm üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 1086 sayılı Kanun günümüze kadar 26 kez değişikliğe uğramış ve 26 kez uğradığı değişiklikle de seksen madde değiştirilmiştir ancak amaçlanan yargılamanın hızlanması hususunda yeterli hedef tutturulamamış ve bu nedenle, 18/6/1927 tarih ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda uygulamadan kaynaklanan aksaklıkları gidermek, davaların hızlı, basit, en az giderle ve en etkin biçimde görülmesi ve bir kısım uyuşmazlıkların nizasız kaza, sulh, uzlaşma gibi yöntemlerle çözümünü sağlamak, karşılaştırmalı hukuktaki gelişmeleri hukuk yargılamasına yansıtmak amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmış ve huzurunuza gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, bu tasarıda hukuk usulü hususunda çok önemli kaideler, yeni yenilikler getirilmektedir. Bunların en önemlisi, yargılamada, kısa sürede bitirilmesini sağlayacak usul kuralları öngörülmüştür çünkü malumunuz, gecikmiş adalet, adalet değildir. Bu noktada yargılamanın hızlı bir şekilde yürütülmesi ve neticelendirilmesi hususunda da bu kanun tasarısında önemli hükümlere yer verilmiştir.

Bunların başında yargılama giderlerinin avans olarak alınması müessesesi düzenlenmiştir. Bunu şu şekilde kısaca izah edebiliriz: Yargılama giderlerinin zamanında yatırılmaması tek başına davaların gecikme sebebi olmamakla birlikte önemli etkenlerden biridir. Bu düzenlemeler karşısında, davacının dilekçesini, davalının da cevap dilekçesiyle birlikte gösterdiği delilleri mahkemeye sunarken yargılama giderlerinin yaklaşık olarak hesaplanması ve ilgiliden peşin olarak tahsili sağlanmalıdır.

Bunun dışında, tasarıda, 1086 sayılı Kanun’da yer almayan ve yargılama hukukunda yargılamanın kısa sürede neticelenmesini sağlayacak olan ön inceleme bölümü düzenlenmiştir. Bunu da kısaca anlatacak olursak: Bu müessese, medeni usul hukuku alanındaki kanunlaştırmada hukukumuz için önemli bir yeniliktir çünkü uygulamada en çok şikâyet edilen ve yargılamanın gecikmesi sebebi olarak gösterilen önemli bir husus da tam hazırlık yapılmadan tahkikata başlanmasıdır.

Tasarının ön inceleme bölümünde getirilen düzenleme ile tahkikat duruşmaları, delillerin toplandığı değil, değerlendirildiği bir aşama hâline getirilmiştir. Böylece, çoğu kez, tapu veya nüfus idaresine yazı yazılması veya çok basit ara kararların yerine getirilmesi hususunda defalarca duruşmalar ertelenmiş ve bu şekilde de duruşmaların, yargılamanın uzamasına neden olmuştur. Bu nedenlerle, bu küçük, ufak sebeplerden dolayı ara kararların uzamaması noktasında da bu ön inceleme sistemi büyük oranda rahatlık getirecektir.

Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından bir yeni düzenleme de basit yargılama usulünün kolaylaştırılmasıdır, sözlü ve seri yargılama usulünün kaldırılmasıdır. Hukuk yargılamasında yazılı, basit, sözlü ve seri olmak üzere dört ayrı usul şu anda mevcuttur. Bu usuller düzenleme amacına uygun şekilde uygulanmadığından ve bu sebeple de karışıklığa sebep olduğundan kanun tasarısında sözlü ve seri yargılama usullerine ilişkin hükümler yürürlükten kaldırılmıştır.

Yazılı ve basit olmak üzere iki yargılama usulünün muhafaza edilmesi öngörülmektedir. Basit yargılama usulünde yapılan düzenleme ile kural olarak davaların ön inceleme oturumu dâhil, toplam üç duruşmada tamamlanması öngörülmüştür. Yine, basit yargılama usulünün hızlı ve etkin şekilde işlemesi bakımından davaların en fazla bir kez takipsiz bırakılması esası kabul edilmiştir.

Bir diğer önemli husus: Tarafların mahkeme kararını alıp işleme koyabilmeleri için bakiye karar ve ilam harcının ödenmiş olma şartı kaldırılmıştır. Ayrıca, bu düzenlemeye uygun şekilde 492 sayılı Harçlar Kanunu’nda düzenleme yapılmıştır.

Bir diğer önemli müessese de ilk itirazlarla ilgilidir. İlk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiştir çünkü ilk itirazların, 1086 sayılı Kanun’da düzenlenen şekliyle kötü niyetli kişilere davaları sürüncemede bırakma fırsatını vermektedir. Bu nedenle, ilk itiraz sebepleri dava şartı hâline getirilmiş; böylece, sayılan hususların, davanın her aşamasında, taraflar ileri sürmese dahi, hâkim tarafından resen nazara alınması mümkün kılınmıştır.

Yine, yargılamanın hızlı yürümesi açısından çekişmesiz yargıyla ilgili de ayrıntılı hükümlere yer verilmiştir.

Bir diğer önemli değişiklik: 1086 sayılı Kanun’da yer alan bir kısım haklardan yararlanmaya ilişkin süreler devamlı surette karışıklık oluşturmakta, uygulama kolaylığı sağlamak bakımından disipline edilmiştir. Bu sürelerin daha kolay algılanabilmesi amacıyla tasarıda temel bazı süreler kabul edilmiştir; bu çerçevede bir hafta veya iki hafta, bir ay veya bir yıl gibi süreler kabul edilerek karışıklığa son verilmiştir.

Yargılama hukuku bakımından teknik yöntemlerden yararlanmayı sağlayacak imkânlara yer verilmiştir, bu bakımdan da bu imkânlar getirilmiştir.

Uygulamada yaşanan sorunlar da göz önünde bulundurularak geçici hukuki koruma müessesesi yeniden düzenlenmiştir. Bu da yine uygulamada çok sıkça karşılaşılan bir problemdir. Geçici hukuki koruma tedbirlerinden özellikle ihtiyati tedbir, ihtiyati haciz ve delil tespiti talepleriyle ilgili kararlara karşı istinaf yoluna başvurabilme imkânı getirilmiştir. Uygulamada tedbir ve tespitlerin çok kolaylıkla ve ciddi bir denetime tabi olmaksızın alınabildiği herkesçe bilinmektedir. Bu durum ise yargıya güveni sarsmakta ve mahkeme kararlarına olan inancı zedelemektedir. Bu kararlara karşı kanun yolu açılarak bir ölçüde denetlenmesi amaçlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Adalet Komisyonumuzda da bu kanunumuzla alakalı çok önemli değişikliklere katkıda bulunulmuştur. Bunların en önemlilerinden bir tanesi: İnsanın ölümü veya vücut bütünlüğünün yitirilmesinden doğan zararların tazminine ilişkin davalara asliye hukuk mahkemelerince bakılması öngörülmüştür. Bunun önemi şudur: Daha önce yani bu düzenlemeden önce, şu andaki mevcut düzenlemelerde mevcut hukuk sistemimize göre maddi ve manevi tazminat taleplerinde yargı yolu -adli, idari ve askerî olmak üzere üç şekildedir- bu zararı kimin verdiğine bakılarak belirlenmektedir. Komisyonda yapılan tartışmalarda insan zararlarına ilişkin olarak açılan tazminat davalarının farklı yargı kollarında görülmesinin, benzer olaylarda birbirinden farklı kararların çıkmasına sebep olduğu değerlendirilmiştir. Bu alanın disipline edilebilmesi bakımından, insanın vücut bütünlüğüne ilişkin bir zarar doğması durumunda zararı kimin verdiğine bakılmaksızın, zarar süjesi esas alınarak bu davaların asliye hukuk mahkemelerinde görülmesi benimsenmiştir.

Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarının tam olarak belirlenmesinin imkânsız olduğu durumlar vardır. Bu da yine uygulamada özellikle avukat arkadaşlarımızın karşılaştığı büyük sorundur. Bu sorun da bu şekilde… Asgari miktar üzerinden belirsiz alacak davası açılabilecektir. Bu da önemli bir düzenlemedir.

Yine, uygulamada duruşma salonunda uygunsuz davranışlarda bulunanların dışarı çıkarılmasına ilişkin hükmün avukatlar için uygulanmaması da yine savunma makamı ve savunma hakları  açısından çok önemli bir düzenlemedir.

Değerli arkadaşlar, bu ve buna benzer hem kanun tasarısında hem de Komisyondaki arkadaşlarımızın katkılarıyla düzenlenen bu yeni değişikliklerle beraber uzun süreden beri beklenen Türk hukuk sistemi açısından çok önemli kanunlar bir bir çıkmaktadır. Tabii, bu önemli kanunların çıkmasında iktidarıyla-muhalefetiyle bütün milletvekili arkadaşlarımızın başlangıçtan beri büyük katkıları mevcuttur. O nedenle, huzurlarınızda, bütün bu noktada, gerek Bakanlık bürokratlarımız gerekse Komisyondaki üye arkadaşlarımız ve yine burada bulunan yüce heyetinizin, Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kurulundaki bütün milletvekili arkadaşlarımızın katkısından dolayı teşekkür ediyorum. Yine, Sayın Bakanımıza bu konudaki gayretinden dolayı ve bu kanunların bu dönem içerisine yetişmesini sağladığı için teşekkür ediyorum ve bu kanunun ve yine bir gün önce kabul ettiğimiz Türk Borçlar Kanunu’nun ve bundan sonra yine huzurunuza gelecek olan diğer kanunların ülkemize, vatanımıza, milletimize ve Türk hukuk sistemine, Türk hukuk camiasına hayırlı olmasını temenni ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Metin.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Afyonkarahisar Milletvekili Halil Ünlütepe.

Buyurunuz Sayın Ünlütepe (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli üyeler; son on yıla yakın bir dönemdir ülkemizdeki temel yasalarda köklü değişiklikler yapıyoruz. Öncelikle Türk Medeni Kanunu, daha sonra Türk Ceza Kanunu, Ceza Muhakemeleri Kanunu, dün Türk Borçlar Kanunu, bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu ve önümüzdeki günlerde de Türk Ticaret Yasası’yla ilgili ön hazırlıkları bitireceğiz. Bunlar köklü değişiklikler.

Temel kanunları yaparken elbette eksiklikler de olacaktır. Bu eksiklikler ise zamanla ihtiyaçları karşılayacak hâle getirilebilir diye düşünüyorum.

Bugün görüştüğümüz Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu 1927 yılında İsviçre’den tercüme olarak alınmış ve üzerinde şimdiye kadar 26 kez değişiklik yapılmış. Dolayısıyla, zaman zaman ihtiyaçları karşılayamaması sonucu bu değişiklikleri yapma zorunluluğu doğmuştur.

Şimdi, bu değişiklikleri yaparken en önemli faktör şu olmuştur: Geciken yargının hızlanması, basit ve ucuz yargının sağlanması hedef alınmıştır. Bunu sağlamaya yönelik hareketleri yaptığımız müddetçe de hep yargıya basitleştirememişiz, yargıyı hızlandıramamışız ve yargının tıkanmasına da neden olmuşuz. Hep hastayı iyileştirmeye çalışmışız ama hastalık günden güne artmış. İşte bugün, son tahliyelerle ilgili olaylar, Yargıtaydaki dosya sayısının tahmin edilemeyecek sayılara ulaşmasının sonucu bu son dönemlerde yapılan hukuksal düzenlemelerde başarılı olamadığımızın bir kanıtıdır.

Peki, niçin başarılı olamadık? Bunları düzeltmek için mi çaba harcadık? Hayır, yargıyı ele geçirmek için çaba harcadık.

Bir söz vardır: “İnanmayan insan inandıramaz.” 2002’li, 2003’lü yıllarda Adalet ve Kalkınma Partisinin değerli üyeleri “Biz yargıya inanmıyoruz.” dediler. Şimdi, inanmayan bir insan ne dereceye kadar bu yargıda bir düzenleme yapabilir, çözüm getirebilir. Çözüm getirebilmeniz için inanmanız gerekir, bilmeniz gerekir. Bu sıkıntıyı aşmak zorundayız.

Bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu’yla ilgili, ülkemizdeki en önemli sorunlardan birisi yargılamaların uzun sürmesi. Değerli arkadaşlar, şimdi uzun süren bir yargılama, geciken bir adalettir, adil yargılanma hakkını elinizden alır. Bakın, bununla ilgili bir bilgi notu, gelen bir not: “Uzayan adalet hayatımı tarumar edip yurdumu, yuvamı yıktı.” Bir yurttaş gönderiyor. “Günde otuz beş-kırk davaya bakan hâkimler ne dereceye kadar doğru karar verebilir? Adam gibi uygulayıcısı yetiştirilmeyen ve bulunmayan kanun ne işe yarar? Uzayan ve insanı canından bezdirip vatanından nefret ettiren hantal ve uyuz adaletin düzeleceğinden hiçbir umudum yok. Tek umudum var, o da dava uzatmaktan Türkiye Cumhuriyeti devletine sürekli tazminat cezası veren Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi.” Bir yurttaşın hem Adalet Komisyonu Sayın Başkanımızla paylaştığı hem de bana gönderdiği bir mesaj. Yurttaş, Türk hukukundan ziyade Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine doğru yöneliyor. Ne zaman yöneliyor? Bu son on yılda bu yöneliş daha çok artmış.

Başka bir meslektaşımızdan gelen bir not, bilgi notu, bir daireden örnek vereceğim: Yargıtay 9. Hukuk Dairesi. Bu daire 2009 yılında 23.393 onama kararı, 8.368 bozma, 1.841 karar düzeltme ve 862 ret, geri çevirme kararı vermiş yani bir senede 36.464 dosyaya bakmış. 2009 yılındaki işgünü sayısını 220 gün olarak kabul edersek, değerli arkadaşlar, 9. Hukuk Dairesi günde 165 dosyaya bakıyor. Eğer sekiz saat bir mahkemenin çalıştığını düşünürsek saatte 20 dosyaya karar veriyor. Sonuç: Acaba burada doğru bir karar peşinde mi koşuyoruz? Saate 20 dosyayı inceleyen bir Yargıtay doğru karar verebilir mi?

Bugün, Türkiye’de, insanların, artık, doğru veya yanlış karar verilip verilmediği hiç umurunda değil. Eksik inceleme nedeniyle milyonlarca insanın hakkı gasp oluyor. Peki, bunun hesabını kim verecek? Bunun hesabının yurttaşa karşı siyasal sorumluluğu kime ait? Hükûmete aittir, siyasal sorumluluk bu işte Hükûmete aittir. Şimdi, sekiz saatte 165 dosyayı inceleyen bir Yargıtaydan bir içtihat beklenebilir mi? Bekleyemezsiniz. Peki, bu ucuz, hızlı adaletin yapılması için altyapı hazırlıkları yapılmış mı? Yapılmış. Örneğin hukuk muhakemelerinde ve ceza muhakemelerinde usul hukukunda değişiklikler yapılarak bölge mahkemelerinin kurulmasına karar verilmiş. Bölge adliye mahkemelerinin kurulması yönünde bu yüce Meclis 2005 yılında karar vermiş. Der ki bu kararda: “Bu Kanunu Bakanlar Kurulu yürütür.” der. Sene 2005. 2007’ye kadar yürütmemiş, demiş ki: “2007’ye kadar uzatayım, ben bunu yapamam.” demiş. 2007’ye kadar yüce Meclis onu uzatmış. 2007’den 2011’e kadar bu kanunu Bakanlar Kurulu yürütmemiş. Peki, Bakanlar Kurulu bir kanunu uygulamıyorsa bunun sorumlusu kim? Kanunlar yürütülmek için, uygulanmak için çıkar. Türkiye’deki en önemli sıkıntı ne kadar düzgün yasa çıkartırsanız çıkartın onun uygulanabilmesidir.

Niçin bölge mahkemeleri kurulmadı? Eğer yetişmiyorsa zaman 2007’de yaptığınız gibi tekrar bir satırlık, bir cümlelik bir kanun değişikliği getirir onu uygulatabileceğiniz zamana taşırsınız. Bu altyapısı oluşturulmadan, Yargıtay tıkanacak, normal mahkemeler tıkanacak… İnsanlar artık bugün yargıya başvuramaz bir duruma geldi. Elbet bu insanların yargıya başvuramayacak bir duruma geldiğini Hükûmet de biliyor. Çıkış yolu nedir? Bu dönem bu Hukuk Muhakemeleri Kanunu içine konuyordu, arabuluculuk sistemi. Peki, arabuluculuk sistemi bugün nerede uygulanıyor? Anglosakson ülkelerinde uygulanıyor. İngiltere’de bu türlü çalışmalarda başarıya ulaşılmış. Ama o ülkelerin hukuk sistemiyle Türkiye’nin hukuk sistemi bir mi? Değil. O bölgedeki çalışmalara ben de katıldım, on gün kadar kaldık. Orada Pakistanlı kadınların oradaki arabuluculuk sisteminin uygulanmasıyla çektikleri sıkıntıları dinledim, gördüm, dinledim ve gördüm. Türkiye gibi altyapısı oluşmamış, belirli bir bölgenin ağa sistemine dayandığı, belirli bir bölgenin şeyh ve tarikat liderlerine dayandığı bir ülkede bu arabuluculuk sistemini uygularsanız, o ülkede medeni hukuku uygulayamazsınız. O ülkedeki hukuk sisteminiz, aydınlanma devrimiyle Türkiye’nin çizdiği cumhuriyet çizgisinden uzaklaşmadır. Bu konuda Adalet Komisyonunda Cumhuriyet Halk Partili üyeler olarak ciddi tartışmalar yaptık ve altyapısı oluşmayan o arabuluculukla ilgili terimlerin çıkartılmasını istedik. Üzüldüğüm konu, cumhuriyet rejiminin yetiştirdiği aydınların da bu konuda yeterli araştırma yapmadan, bunları hukuk muhakemeleri tasarısının içine dercetmeleriydi. Bununla ilgili altyapı oluşmamış. Üniter yapının getirdiği sıkıntılar bugün bilinmektedir. Böyle bir ortamda bu tür bir düzenlemeye acaba bu yüce Meclis karar verebilir miydi?

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Hukuk Muhakemeleri Kanunu üzerinde ciddi endişelerimiz var. Bunların üzerindeki endişelerimizi Komisyonda paylaştık, düşüncelerimizi burada paylaşıyoruz ama şu da bir gerçek ki: Hızlı, adil bir yargılanma için Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda da bir değişiklik gerekiyor. Artık, başka ülkelerdeki tercüme yasalardan uzaklaşmak zorundayız. Artık, bizim bilim adamlarımız hukuk fakültelerindeki geniş, engin deneyimleriyle, Türk yapısına uygun hukuk muhakemeleri kanunu yapabilecek düzeydedir. Başka yerden kopyacı, “Onlar öyle yapmış, biz de öyle yapacağız…” Bu tür şeyler bize güç kazandırmaz. Elbet şunu bilmek zorundayız: Türkiye’nin bir global sorunlardan etkileşim içinde olabileceğini de kabul etmek zorundayız. Elbette, oradaki gelişimleri de izlemek, görmek, bilmek zorundayız ama bunun çıkış yolu…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız, buyurunuz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Devamla) – Bağlayayım Sayın Başkanım.

Bunun çıkış yolu bence, yapılması gereken, kendi yapımıza uygun bir düzenleme yapmak.

Bu görüştüğümüz kanun tasarısında, Anayasa’mızın 129’uncu maddesine göre hâkimlerin sorumluluğu düzenleniyor. Hâkimler devlet memuru değildir, devlet memuru hâline getiriyorsunuz. Anayasa’da açık bir hüküm vardır. Bu tür bir düzenlemenin yapılması açıkçası Anayasa’nın 129’uncu maddesi yönünden ciddi endişeler doğurmaktadır. Haberal’la ilgili davada da görüldüğü gibi yargıçlar artık bir devlet memuru hâline getirilmeye çalışılıyor. Bunlardan uzaklaşmak zorundayız, uzaklaşmak zorundasınız.

Bu duygu ve düşüncelerle bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bilim adamlarımıza, Bakanlık personeline, bu çalışmalarda hazır bulunan değerli Komisyon üyesi arkadaşlarımıza ve tüm emeği geçenlere teşekkür ediyorum. Bu yasanın ülkemiz için hayırlı olması dileğiyle hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, size de çok teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ünlütepe.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Ordu Milletvekili Rıdvan Yalçın. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Yalçın.

MHP GRUBU ADINA RIDVAN YALÇIN (Ordu) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Değerli milletvekilleri, sonuna geldiğimiz Hukuk Muhakemeleri Kanunu ile ilgili bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Meclis Grubu adına söz almış bulunuyorum. Tekrar, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle kanunla ilgili konuşmalara geçmeden evvel Sayın Bakanın dikkatine bir iki hususu sunmak istiyorum. Öncelikle hukukumuzda ne yazık ki hâlen bir yedieminlik müessesesi tam oturmuş durumda değil, her ilde de yok. Sayın Bakanım, şöyle şikâyetler alıyoruz vatandaşlarımızdan: Şimdi, bir malı yedieminde olan vatandaşlarımız, özellikle de hakkını, hukukunu çok bilemeyen yaşlı kadınlar yediemin bürosuna gittiğinde, borcu ödeyip malını iade almak istediğinde kendilerine “Şuraya bir imza atın.” deniyor ve ondan sonra bir başka depoya yönlendiriliyorlar. Yani önce imza attırılıyor, daha sonra eşyanın başka bir depoda olduğu söyleniyor. O depoya gittiğinde ise ya eşyasını bulamıyor ya sağlam bulamıyor fakat daha önce teslim aldığına ilişkin bir belge imzalamış olduğu için çok ciddi bir mağduriyet ortaya çıkıyor. Bu hususu Bakanlığın dikkatine sunuyorum. En azından adliyelerdeki başsavcılıklar ya da icra müdürlükleri ikaz edilmek suretiyle eşya fiilen teslim edilmeden bir imza atılmasının önlenmesinin faydalı olacağını düşünüyorum.

Değerli milletvekilleri, bir önemli hususu daha sizlerle paylaşmak istiyorum: Özellikle iki yıldır, üç yıldır süren yoğun ekonomik krizin toplum hayatımızda ortaya çıkardığı yıkıcı sonuçları da düşünerek bir kanun teklifimiz olmuştu ev eşyalarına haciz yapılamamasına ilişkin. Maalesef bugüne kadar muhalefetten gelen yedi yüze yakın kanun teklifi gibi bu kanun teklifimiz de bir değerlendirmeye tabi tutulamadı, görüşmeye layık bulunmadı. Acaba diyorum, oluşan bu uzlaşma ikliminden istifade ederek seçim öncesi...

Bakın, çeklerle ilgili bir yasa düzenlemesi yaptık burada, iki yıl ertelendi. Şimdi, muhtemelen sizlerin de telefonlarına geliyordur -sürenin bitimine yaklaşıldı- sürekli benzer mesajlar gelmeye başladı. Yani krizin etkileri bir şekilde devam ediyor. O hâlde, şu çağda, şu devirde, bir babanın yaptığı ölçüsüz harcamanın cezasını ne kadar daha eşe ve çocuklara çektireceğiz? Evinden buzdolabı götürülen bir kadının, izlediği televizyonu elinden alınan bir çocuğun yaşadığı travmayı ne şekilde düzelteceğiz, nasıl tamir edeceğiz? Bu insanlar  bulundukları mahalde, evde, apartmanda oturamaz bir psikoloji içerisine düşüyorlar. Arzu ediyorum ki -artık bu çağa bu tablo yakışmıyor- çok kısa, iki üç maddelik bir kanun teklifiydi; destek verir, gündeme alıp kanunlaşmasını sağlarsanız, ben de şahsen milletvekili olmanın, kendi adıma en büyük misyonu yerine getirmiş olacağım. Daha önce de bu kürsüde ifade etmiştim, eğer bunu bir yasama kıskançlığı içerisinde düşünüyorsanız, ben kanun teklifimi geri çekmeye hazırım, yeter ki sizden bir arkadaşımız aynı konuda bir kanun teklifi versin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Estağfurullah, beraber yapalım, problem değil.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Değerli milletvekilleri, önemine binaen birkaç hususu tekrar burada gündeme getirmek istiyorum.

Bir tanesi, Sayın Bakanın da bu kürsüde ifade ettiği ara buluculuk meselesidir. Ara buluculuk meselesiyle ilgili Adalet Komisyonu üyelerinin bir İngiltere ziyareti olmuştu, ben de o heyet içerisindeydim. Gerçekten de İngiltere’de hayranlık uyandırıcı bir sistem kurulmuş ve bugün ihtilafların yüzde 30’unun adliye öncesi oluşturulan bir ara buluculuk sistemi içerisinde çözüldüğüne tanık oluyoruz.

Tabii, bu kanunun amaçları içerisinde ifade edilen, gerekçede ifade edilen bir husus da, yargılama öncesi ya da yargılama içerisinde bu tür yöntemlerle ihtilafların çözümünün teşvik edilmesi olarak takdim ediliyor. Ben de bunu çok önemsiyorum aslına bakarsanız. Sadece Yargıtayda 2 milyona yakın dosya olduğunu düşündüğümüzde, bu personelle, bu hâkim, savcı sayısıyla Türkiye’deki hukuk ihtilaflarını adil olarak çözmenin mümkün olmadığı görülüyor. O hâlde, gerçekten de yargılama öncesi başka bir uzlaşma yöntemleri geliştirmek gerektiğine ben inanıyorum fakat Sayın Bakanım, değerli arkadaşlarım; İngiltere’de bu konuyu konuşurken hep şunu düşünmüştüm: Biz bunu ülkemizde nasıl uygulayabiliriz? Bir ara bulucu olacak. Bu, muhtemelen belki bir hukukçu olacak ya da hukukla ilişkili meslek dallarından böyle bir kurum, böyle bir meslek oluşacak.

Şimdi, bizim memleketimizde, biraz önceki konuşmamda da ifade ettim, toplumdaki en saygın meslek grubu olan, bir kariyer mesleği kabul edilen hâkimlik kurumuna inanç bu kadar kaybolmuşken, mahkeme kararları bile toplum nezdinde insanların yargılanan ya da mahkeme kararından etkilenen insanların siyasi kimliğine göre bir sahiplenme ya da reddedişle değerlendiriliyor bir noktaya gelmiş iken, yani daha açık söylemek gerekirse, bir hâkime güven kaybolmuşken ara buluculuk kurumuna güven nasıl sağlanacak, bu konuda çok ciddi düşünmek gerekir. Eğer bu mesele bir yargı yetkisinin devredilmesi gibi ele alınacaksa, buna ilişkin de ciddi endişeler olduğunu ifade etmek isterim.

Değerli milletvekilleri, bu kanun içerisinde davacıdan avans alınması gibi ya da ön inceleme müessesesi gibi faydalı, yargıyı hızlandıracak düzenlemeler olduğu gibi; aslında, bugün, Türk hukukunun, Türk özel hukukunun en büyük sıkıntılarından biri olan hakka ulaşamamak, daha doğrusu adaletin geç tecelli etmesinin de bir adaletsizlik olduğu anlayışı içerisinde, bu mahzurları giderecek düzenlemeler de var. Bunları biz de çok önemsiyoruz. Fakat bilirkişilik meselesi hususundaki düzenlemeleri ben yeterli bulmadım. Geçtiğimiz günlerde, Türkiye Mimarlar, Mühendisler Odaları Birliğinin “Etik ve Bilirkişilik” adıyla bir sempozyumu vardı, oraya da Milliyetçi Hareket Partisi adına ben katılmıştım. Orada da çok ciddi tartışmalar yaşadık. Bir defa, bilirkişilik meselesi, bugünkü düzenlemede en azından adli yargı adalet komisyonlarınca sene başında bir isim havuzunun oluşturulacağı ve oradan isimlerin seçileceği gibi geçmişe göre daha düzenli bir düzenleme getiriliyor fakat bana göre, bu, bilirkişilik meselesini çözmüyor. Bu konu kanayan bir yaraya dönüşmüştür. Bugün, adliyelerde, maalesef, bilirkişiler paralarını alamadıklarından şikâyet ediyor. Maalesef, bilirkişilik meselesi, kalem personeli ile bilirkişiler arasında bir ahbap çavuş ilişkisine döndürülmüş durumda. Diğer insanlar bu durumdan şikâyetçiler ve hatta bilirkişilik müessesesinin etik zaaflar taşıdığı hususunda da çok ciddi şikâyetler var.

Bütün bu şikâyetlerden benim çıkardığım sonuç şu ki: Bilirkişilik meselesi, bu kanunun içerisindeki maddelerle sınırlı kalmayıp çok daha ciddi ve kapsamlı bir mevzuata ihtiyaç duymaktadır. Bilirkişilik konusu sanıldığından daha önemlidir. Birçok mahkeme kararı aslında bilirkişi raporlarının neredeyse motamot kâğıda yansımasından oluştuğundan bu konunun çok daha önemli, çok daha ciddiyetle ele alınması gerektiğine olan inancımı bir kez daha ifade ediyorum.

Değerli milletvekilleri, yine bir üzüntümü ifade etmek isterim. Bu tasarının ilk hâlinde, 50 bin lira ve üzeri kıymetteki davalarda avukat bulundurma mecburiyeti vardı. Maalesef, daha sonra bu, tasarıdan çıkartıldı. Geçen o Etik ve Bilirkişilik Sempozyumu’nda, ben bunun ihtiyaç olduğunu ifade ettiğimde orada bir kadın bana cevap olarak “Siz bizi avukatlara mecbur mu etmeyi arzu ediyorsunuz?” demişti.

Şimdi, toplumda böyle bir yanlış algı var. Sanki avukat tutma mecburiyeti getirildiğinde insanlarımızın aleyhine olarak, onlar ekonomik bir külfetle karşılaşıp avukat tutmak zorunda kalacaklarmış gibi bir durumla, bir eleştiriyle karşılaşılıyor. Oysa, ciddi bir adli yardım müessesesi oluşması hâlinde, yani avukat tutma imkânı, ekonomik gücü olmayan insanlara bu imkânlar sağlandıktan sonra avukat bulundurma mecburiyetinin, vekil tutma mecburiyetinin getirilmesinin, ben hem hukuk hayatımız bakımından çok önemli olacağını, adliyelerin iş yükünün önemli ölçüde azalacağını ve sanılanın aksine, bir hukukçu nezaretinde yürüyen adliye sistemi içerisinde vatandaşlarımızın da adil yargılanma hakkından çok daha fazla istifade edeceğini düşünüyorum. Onun için, bunu yalnızca avukatlar lehine bir mesleki gelir kapısı olarak görmek yerine, Türk hukuk birikiminin daha yükseğe çıkabilmesi, insanlarımızın hakka daha çabuk ulaşabilmeleri için…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

RIDVAN YALÇIN (Devamla) – Bitiriyorum efendim.

…bir yöntem olduğu hususunda anlaşmak, görüşmek ve taraflarla, ilgili kesimlerle bu konuyu olgunlaştırıp, bana göre, daha fazla gecikmeden, bu husustaki bir düzenlemeyi de hayata geçirmek gerekiyor.

Değerli milletvekilleri, ben bu düşüncelerle, hazırlanan tasarının Türk hukuk hayatına, uygulayıcılara yasadan etkilenecek insanlarımıza hayırlı olmasını temenni ediyorum.

Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen bilim heyeti ve Bakanlık bürokrasisine teşekkür ediyor, ayrıca Adalet Komisyonunda bizlere daha ziyade, siyasi atmosfer yerine hukuk atmosferinde tanışma fırsatı sunan Sayın Başkan ve üyelere de teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Yalçın.

Komisyon Başkanı Sayın İyimaya

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Çok değerli Başkanım, yüksek Parlamentonun değerli üyeleri; yapacağım kısa konuşmanın başında hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, aslında tarihî bir gün içerisindeyiz. Bazen yaptığımızın yansımalarını, inşa ettiğimiz kuralları parmaklarımızla kabul ederken farkında olmayabiliriz. Gerçekten, 1927 yılında kabul edilen bu Kanun, cumhuriyet hükûmetleri ve bilim adamları kurulları tarafından tam 7 defa kökten değiştirilmek istendi. Bunlardan birisinde Barolar Birliği adına komisyonda bulundum. Yedi girişim başarısız kaldı. Şu anda gerçekten adil yargılanma hakkı ve yargılama hakkı bağlamında, hak arama özgürlüğü bağlamında var olması gereken güncellemeyi yapıyoruz. Kaynak ülke 1992 yılında bu dönüşümü yaptı, 2011 yılında federal kapsamda dönüşüm yaptı, biz yeni yapıyoruz.

Ben bu konuda görüşlerimi arz ederken yaptığımız reformun iki üç kesitini sizlerle paylaşmak, iki büyük noksanımızı da yüce millete ait olan kayıtlara intikal ettirmek istiyorum.

Değerli arkadaşlar, şu anda Borçlar Kanunu’yla bu kanunda uyumlu şekilde insan zararları hukukunu güçlü bir zemine oturtuyor ve insanların kollarının, gözlerinin, yaşamlarının yitirilmesi sebebiyle farklı yargı kollarına, Danıştaya, Askerî İdare Mahkemesine, diğer mahkemelere gitmeleri gibi farklı yollar ortadan kalkıyor ve insan zararları hukuku hukuk bütünlüğüne, koruma bütünlüğüne ve dava kolaylığına kavuşuyor.

Yine bu yasayla, vatandaş davayı açıyor, kazanıyor, “bakiye harç” adı altında -diyelim ki 1 trilyonluk bir dava veya büyük bir gayrimenkul davası- siz 1 milyon, 2 milyon, 3 milyon harcı yatırmazsanız ilamı tebliğe çıkaramazsınız, temyiz yoluna gidemezsiniz, takibe koyamazsınız. Adalet Komisyonu, haklı müdahaleyle, ilamda tecessüm eden hak ile Maliyenin harç alacağı arasındaki var olmayan, yapay, sanal bağı koparttı ve artık vatandaş, mahkemeden ilamı aldığı gün tebliğe çıkarabilecek, takibe koyabilecek, yargı yollarına gidebilecek.

Ayrıntıya girmek istemiyorum, aslında müzakerenin başında söz almak istedim, Adalet Komisyonu Raporu bu konuda gerekli ayrıntıyı bünyesinde taşıyor ama iki hususu, iki noksanı da millî zabıtlara intikal bakımından sizlerle paylaşmak istiyorum.

Değerli arkadaşlar, bunlardan bir tanesi, bir defa reform hareketleri veya çağdaş ülkeler, hükûmetler, parlamentolar, sistemler dünyadaki gelişimi erken fark etmek ve hatta gelişime öncü olmak durumundadırlar. Anglosakson hukuku olsun, kara Avrupa’sı hukuku olsun, Batı, artık, sorunları, özellikle hukuk sorunlarını dava yoluyla halli sisteminden yasalarla düzenlenmiş, sınırlanmış alternatif çözüm yolları sistemine geçti. Onun için, Adalet Komisyonu gündeminde bekleyen ara buluculuk kanunu tasarısının muhalefetin de katılımıyla, katkılarıyla kabul edilmesi aslında bu reformu tamamlar. Bu reformla davaları ne kadar sadeleştirirseniz sadeleştirin yükü azaltmanız mümkün değil, uzlaşmanın erdemini burada yakalamanız mümkün değil ama elbette ki rezervler olabilir, o rezervler de müzakerelerde değerlendirilebilir.

Şunu paylaşmak istiyorum yüksek heyetle: Usul kanunları, ideolojik torbaları boş veya ideoloji torbaları olmayan kanunlardır. Hatta Adalet Komisyonu usul kanunlarını tarif ederken… Usul hükümleri sessiz ve fakat muktedir hâkimlerdir, sadece olaylara değil, aynı zamanda hâkimlere de hükmederler. Türk hukukunun en büyük sorunu hâkim bağlamında, usul hukuku çerçevesinde, usul bağlayıcılığında hareket etmek ve referansı hukuk olan kararlar vermektir. Bu bakıma da bu ciddi bir reform.

İkinci yüksünmem, ikinci sorun da şudur değerli arkadaşlar: Şu anda Türkiye'de bilhassa kamunun taraf olduğu davalar bakımından bir kesin hüküm sorunu yaşanıyor. Hazine dava açıyor, “Burası benim, senin mülkün değil.” diyor. Hazine davayı kaybediyor, kesin hüküm meydana geliyor. Yirmi sene sonra Orman Genel Müdürlüğü bağımsız tüzel kişilik sıfatıyla “Bu hazinenin değil, senin de değil, benim.” diyor. Bakın, siyasal olarak “tek bayrak” diyoruz, “tek millet” diyoruz, “tek devlet” diyoruz, “devletin tekilliği” diyoruz. Şimdi, bir devlet biriminin vatandaşla taraf olduğu bir davada istihsal ettiği, mahkeme yoluyla aldığı bir hükmü öbür devlet birimi “Ben taraf değildim.” diye ortadan kaldırabilir mi?

İşte, bu sorunu Komisyon Başkanı olarak ilk defa Türk hukukunda gündeme getirdim, önergeleştirdim. Meraklı olan arkadaşlar için Komisyon Raporu’muzun 157’nci sahifesi ile 158’inci sahifeleri arasında bu çözüm var. Tabii, Komisyonumuz erken bir teklif olarak gördü belki, biraz daha derinleştirilmesi gereken bir teklif olarak gördü. Bizim bilim adamlarından bu konuda sorunu derinleştirmeleri ve alternatif çözüm getirmelerini bu vesileyle sizlerle paylaşmak istiyorum.

Kanunun hayırlı olmasını diliyorum. Sevgiler saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.

On altıncı bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 451: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 452: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

453’üncü madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 393 sıra sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısının 453 üncü maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Turgut Dibek

 

Yozgat

 

Ordu

 

Kırklareli

 

 

Hamit Geylani

 

Suat Kınıklıoğlu

 

 

 

Hakkâri

 

Çankırı

 

"(2) Mevzuatta, yürürlükten kaldırılan 18/6/1927 tarihli ve 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa yapılan yollamalar, Hukuk Muhakemeleri Kanununun bu hükümlerin karşılığını oluşturan maddelerine yapılmış sayılır."

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Kanun metnine eklenecek bu hükümle; yürürlükten kaldırılan 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanununa, diğer mevzuat tarafından yapılan yollamaların Hukuk Muhakemeleri Kanunu açısından durumları açıklığa kavuşturulacaktır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 453’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 454: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 455: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 456: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 2: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

457’nci madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

393 sıra sayılı kanun tasarısının 457 nci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Hamit Geylani

 

Yozgat

 

Ordu

 

Hakkâri

 

 

Turgut Dibek

 

Suat Kınıklıoğlu

 

 

 

Kırklareli

 

Çankırı

 

“Madde 457- Bu Kanun 01.10.2011 tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe: Uygulama açısından önerilen yürürlük tarihinin daha yerinde olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 457’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

458’inci maddeyi kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece on altıncı bölüm içinde yer alan maddelerin oylamaları tamamlanmıştır.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkan, düzeltmelerle ilgili bir talebimiz var.

BAŞKAN – Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Şimdi, tasarının tümünü oya sunmadan önce konuşmak mı istiyorsunuz?

Buyurun.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Sayın Başkanım, yüksek Genel Kurul tasarının 5 ila 10’uncu maddelerini metinden çıkarmıştır. Bu çıkarma teselsülde değişim doğurmuştur. Bu bağlamda, atıf maddelerinin ki 49, 50, 51, 70, 135, 136, 159, 181, 256, 257, 268, 276, 312, 348, 349, 350, 352, 357, 362, 363, 368, 372, 374, 375, 378, 379, 383, 386, 401, 402, 441, 449 ve gözden kaçan diğer atıf maddeleri bakımından gerekli uyumun yapılması, düzeltilmesi noktasında Genel Kurulun oyuna bu durumun sunulmasını takdirlerine arz ediyorum efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Bu redaksiyon isteğiniz yerine getirilecektir.

Bununla birlikte tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Buyurunuz Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şu an itibarıyla, 2004 yılında başlatılmış olan bir çalışmanın yasalaşmasını görmenin mutluluğunu yaşıyoruz.

Hukuk Muhakemeleri Kanunu, uzunca bir süredir üzerinde reform yapılmak istenen ama bir türlü neticeye gidemeyen bir yasamız idi ama bugün itibarıyla, gruplarımızın katkısıyla, iş birliğiyle Parlamentomuzun, 23’üncü Dönem Parlamentomuzun çok hayırlı olarak altına imza attığı önemli yasalardan bir tanesi de bu. İnanıyorum ki hukuk yargılamalarında süreyi kısaltacak, adalet bekleyen vatandaşlarımızın beklentilerini önemli ölçüde kolaylaştıracak bir düzenleme yaptık.

Ben, tekraren, bu çalışmada emeği geçen tüm bürokrat arkadaşlarıma, akademisyen arkadaşlarımıza ve Parlamentoda Komisyonda çalışan uzmanından Komisyon üyesine ve bütün gruplarımıza, grup başkan vekillerimize ve milletvekillerimize teşekkür ediyor, yasanın hayırlı olmasını temenni ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

Komisyon Başkanı Sayın İyimaya da kısa bir teşekkür konuşması yapacaktır.

Buyurunuz.

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Başkanımızı ve yüksek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aziz milletimizin daima arzuladığı uzlaşma özleminin Büyük Mecliste gerçekleştiği mutlu zamanın içindeyiz. Millet, esasen, tabiatında var olan gerilimli diyalektiğe rağmen, siyaset kurumundan aynen bugün olduğu gibi önemli projelerde uzlaşma ve çözüm dayanışması beklemektedir.

Hayatın ve adaletin muhtaç olduğu bu büyük eserin ortak ve özenli mimarları olarak hukuk bilim adamlarımıza, hâkimlerimize, Bakanlık bürokrasisine, Barolar Birliğine, Kardeşim Adalet Bakanımız dâhil süreçteki bütün adalet bakanlarımıza, siyasal partilerimize, en başta Büyük Meclise, onun manevi kişiliğinde görüşmeleri yürüten Başkanımız dâhil Divana, bütün milletvekillerimize, değerli grup başkan vekillerimize, kıymetli üyelerimizin terkibiyle müşekkel Adalet Komisyonumuza, hasılı, Parlamento bürokrasisi dâhil katkısı olan herkese şükran borçluyuz.

Büyük Meclisin hukuk ve uygarlık dünyamıza armağanı olan bu onurlu eserin hayırlı olmasını Allah’tan diliyorum. Aziz milletimizin ve tarihin huzurunda hürmetle eğiliyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İyimaya.

Sayın milletvekilleri, şimdi de 4’üncü sırada yer alan Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

4.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 375 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı da İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Öztürk. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önceki konuşmamda da söylediğim gibi, bir hususu tutanaklara geçmesi ve şerh düşülmesi açısından söylüyorum: Dün kabul ettiğimiz Borçlar Kanunu Tasarısı ve bugün kabul ettiğimiz Hukuk Muhakemeleri Kanunu Tasarısı ve bundan sonra görüşülecek olan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı’nın, bu üç temel kanunun görüşülme sürecine, kanunlaşma şekline ilişkin uygulanan yöntemi bir hukukçu olarak içime sindiremediğimi belirterek konuşmalarıma başlıyorum. Aslında, gönül isterdi ki -bu tasarılar sekiz yıldır tartışılıyor, sekiz yıldır kamuoyunda görüşülüyor- komisyonlarda jet hızıyla, alelacele geçirilen, “çok sıkışıktır” diye hemen geçirilen bu tasarılar iki yıldır Meclisin gündeminde beklemesin. Eğer bu tasarılar gerçekten çok ivedi ise çok acil idiyse o zaman -çünkü bu gerekçeyle komisyonlardan alelacele geçirildi- komisyonlara sadece bu tasarıların hazırlanış sürecinde bulunan bilim kurulu üyeleri katıldı, başka, bu tasarıdaki düşüncelere karşı olan bilim kurulu üyeleri de gelip düşüncelerini belirtebilirlerdi. Yani böylesine önemli, bizim asırlar boyu geçerli olmasını istediğimiz bu tasarılar, bu görüşleri savunan ya da bu görüşlere karşı çıkan tüm bilim adamlarının görüşlerinin harmanlandığı bir ortamda enine boyuna tartışılarak yasalaşsa daha iyi olurdu ve Mecliste de madde metinleri… Ben dışarıdan gördüğüm tabloyu söylüyorum, Meclis Başkanı: Kabul edenler… Etmeyenler… Kabul edenler… Etmeyenler… Tasarı maddeleri hiç görüşülmeden geçiyor. Tabii, bu bence kanun yapma tekniğine çok uygun bir durum değil ama bunun bu noktaya getirilip dayatılmasından iktidar partisi AKP’nin sorumlu olduğunu ben söylemeden geçemem. Çok ciddi sorumluluğu vardır, uzlaşmaz tavrının bir sonucudur bu.

Bu üç kanun tasarısının içinde kabul etmediğimiz, itiraz ettiğimiz birçok madde ve hüküm var. Bu madde ve hükümler, itiraz etmemize rağmen, sadece… Meclis Genel Kurulunda bizim İç Tüzük‘ten kaynaklanan haklarımız var? Nedir onlar? İşte, toplantı yeter sayısı isteme, karar yeter sayısı isteme, maddeler üzerinde önerge verme ve her maddede konuşma gibi İç Tüzük’ten kaynaklanan hakkımızı, bu tasarıların bir an önce kanunlaşması adına dondurduk, itirazlarımızı dondurduk yani ileride Sayın Adalet Bakanının çıkıp, Ceza Muhakemesi Kanunu’nda olduğu gibi, bir olumsuzluk ortaya çıktığı zaman “Canım, biz bu tasarıları Cumhuriyet Halk Partisiyle, MHP’yle beraber çıkardık.” dememesini ben diliyorum. Bunların olumsuz olacağı yönlerini biz komisyonlarda belirttik. Dolayısıyla, inşallah, umut ediyorum ve diliyorum ki bu üç kanun, uygulamada herhangi bir olumsuz sonuç doğurmaz. Bizim zaten, bunun olumsuz sonuçlar doğurması hâlinde, Cumhuriyet Halk Partisinin, halkın iktidarında, onları gerçekten düzelteceğimizin bilinmesini istiyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle bugün görüşülen Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yönteme ilişkin olduğunu ben söylemiştim. Şimdi, bir kısmı tabii ki yerel mahkemelerde dosyaların tıkanması, gibi bunların çok büyük nedenleri var. Bunlardan en önemlisi, en önemli nedenlerden birisi, hukuk eğitiminin kalitesinin giderek düşmesidir. Sanıyorum, yürütmenin başı olarak Sayın Adalet Bakanı da bu düşüncemize katılır. Önemli olan, burada ne kadar mükemmel yasalar çıkartırsak çıkartalım, bu yasaları uygulayacak olan insandır. İnsanların eğitiminin yani bu yasaları uygulamakla görevli insanların yani hukukçuların eğitim seviyesinin, eğitim kalitesinin artırılması gerektiğini ben düşünüyorum. En önemli nedenlerinden birisi yine, tabii ki bu yasaları uygulamakla görevli olan yargıç sayısındaki azlık. Bir yandan Avrupa Birliği ülkelerinden bahsediyoruz, her ağzımızı açtığımızda onu söylüyoruz ama Avrupa Birliğinde hâkim başına düşen kişi sayısı ile Türkiye’deki hâkim başına düşen, yargıç başına düşen kişi sayısı arasında çok ciddi farklılıklar olduğunu sanıyorum hepimiz biliyoruz.

Değerli arkadaşlarım, şu anda, mevcut Adalet Bakanlığının verilerine göre, 3 bin civarında hâkim açığı, yerel mahkemelerde yani yasal norm kadroya göre bu kadar hâkim açığı olduğu söylenilmektedir. Bu hâkim açıkları bugüne kadar bir türlü kapatılamamıştır. Bunun gerekçesini Sayın Bakan televizyonlarda açıklıyor, diyor ki: “Bir sınav yapıyoruz, bizim yaptığımız sınavı Danıştay iptal ediyor.” Tabii, ben köyde oturan bir vatandaş olarak televizyonu dinlediğim zaman koskocaman Bakanın söylediği bu lafa inanmak durumundayım. Yani inanmayacak değilim ya, bu lafı Bakan söylüyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, Danıştay ya da bu mahkemeler neden kurulmuş yani Danıştayın görevi ne? Danıştayın görevi, yürütmenin yaptığı işlemlerin yasalara uygunluğunu denetlemek değil midir? Elbette ki Adalet Bakanlığının yaptığı işlemi yani sınav işlemini, hâkimleri mesleğe alma işlemini, Adalet Bakanı, yasa ve hukuka uygun olduğu inancıyla yapmıştır. Ama bunun hukuka aykırı olup olmadığını tespit ve tayin etme görevi bu işlemi yapan idarenin görevi değildir, bunu tespit ve tayin etme görevi yargının denetimindedir. Yani burada da Bakanın ya da Bakanlar Kurulunun böylesine… Hâkim ve savcıların hukuk kurallarına ve yasaya uygun olarak, sınavla alınıp alınmadığını denetleme görevi Danıştayındır, şimdi “Danıştay benim yaptığım sınavları iptal etti.” diye suçlanmasının gereği yoktur.

Yani şunu demek mümkün değildir: “Ben istediğim gibi, istediğim şekilde, istediğim tarzda ve istediğim kişileri hâkim ve savcı olarak alırım.” Bunu deme hakkı ve yetkisi, demokratik hukuk devletinin bakanının elinde olmaması gereken bir haktır. Yani demokratik hukuk devletinin bakanı istediği kişiyi, istediği zaman, istediği sayıda hâkim ve savcı olarak alma hakkına sahip değildir; elbette ki yasalarda öngörülen, hukuk kurallarında öngörülen yöntemlere uyarak hâkim ve savcıları almak durumundadır ve bunun yargı denetimine tabi olmasını da hazmetmek durumundayız. Yani demokratik hukuk devletinin bakanı ile ilkel hukukun hâkim olduğu, çağ dışı hukukun hâkim olduğu ülkelerdeki bakanın arasındaki fark, demokratik hukuk devleti adalet bakanının da başbakanın da diğer bakanların da yani yürütme organının başındaki kişilerin yargı tarafından yapılan işlemleri hazmedebilmeleridir. Yani bir bakan eğer yaptığı işlemin yargı tarafından denetlenmesini hazmedemiyor ise o, demokratik hukuk devletinin bakanı değildir.

Değerli arkadaşlarım, Danıştayın görevi kendi yasasında belirlenmiş, Anayasa’da belirlenmiş. Anayasa’da ve yasada belirlenmiş görevini yapması nedeniyle Danıştayı suçlamak mümkün değildir. Eğer Adalet Bakanlığının yaptığı sınavlar 4 kez iptal edilmişse Danıştay tarafından, burada 4 kez hukuka aykırılık yapılmış demektir. O zaman illa da “Ben, bu Danıştay kararında öngörülen hukuka aykırılığa aldırmadan, kendi istediğim adamları hâkim ve savcı yapacağım.” diye ısrar etmenin anlamı nedir?

Değerli milletvekilleri, bir konu daha söylemek istiyorum. Yargıtay Yasasında Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı Hükûmet tarafından hazırlandı, 2007 yılının Ocak ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edildi ve bu kanun tasarısı, seçimlerden sonra, Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek tarafından, Başbakan adına yenilendi. Bu, Yargıtay Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi Yargıtay Kanunu’nun 5’inci maddesinde değişiklik yapıyor; mevcut 21 hukuk dairesini 13’e, mevcut 11 ceza dairesini 7’ye düşürüyor; 250 Yargıtay üyesinin 150’ye düşürülmesini öngörüyor. Bu tasarı 6 Şubat günü Adalet Komisyonuna gelmiş, 2008’in 6 Şubatında. Orada, Cumhuriyet Halk Partili üyeler, Yargıtayda daire sayısının ve üye sayısının düşürülmesine karşı çıkmışlar. Hem tasarının, bu maddenin gerekçesinde hem de o dönemdeki Sayın Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin’in açıklamalarında, bu kanun tasarısının, bu maddenin getiriliş gerekçesi: İstinaf Mahkemeleri Yasası’nın yürürlüğe girecek olması nedeniyle iş yükünün azalacağı ileri sürülmüş. 2007 yılında istinaf mahkemelerinin daha yürürlüğe girip girmeyeceği 2011 yılında atılmış iken  yani istinaf mahkemelerinin faaliyete girme olasılığı daha azken istinaf mahkemelerinin yürürlüğe gireceği nedenle Yargıtay üye sayısını düşürmeye çalışan anlayış, istinaf mahkemelerinin yürürlüğe girmesi öngörülen 2011 yılında Yargıtay da üye sayısı ve daire sayısını artırma çalışmalarının içine girmiştir.

Şimdi, 8 Şubat 2008 günü Adalet Komisyonunda -sanıyorum Komisyon Başkanı ve Komisyon üyelerimiz hatırlarlar- bu konuda yaşanan sert tartışmalardan sonra Adalet Komisyonu Başkanımız bu gerilimin toprağa verilmesi, öfkenin toprağa verilmesi gerektiği anlayışıyla o dönemki  Adalet Bakanı Sayın Mehmet Ali Şahin’le birlikte Yargıtay Başkanıyla yaptıkları görüşme sonucunda 8 Şubat 2008’de bu tasarıyı alt komisyona sevk ettiler.

Şimdi ne değişti de, değerli arkadaşlarım, Adalet Bakanı bugün Yargıtaydaki daire sayılarının artırılmasını ve üye sayılarının çoğaltılmasını savunmaktadır, buna ilişkin çalışmalar yapmaktadır? Yani 2007 yılında istinaf mahkemelerinin faaliyete geçme olasılığının çok uzun bulunduğu bir devirde siz daire sayısını ve üye sayısını azaltmayı savunurken bugün faaliyete geçmesi gereken bu yılda bu daire sayılarını artırmayı, üye sayısını artırmayı savunmak çelişki değil midir? O günden bugüne ne değişmiştir? O günden bugüne hükûmet aynı Hükûmettir. Bakan değişmiştir, Adalet Bakanı Mehmet Ali Şahin gitmiştir, onun yerine AKP Grup Başkan Vekili Sayın Sadullah Ergin Adalet Bakanı olmuştur. Başka önemli bir değişiklik daha vardır değerli arkadaşlarım, o da, Yargıtaya üye seçme yetkisine sahip olan Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun yapısı değişmiştir. Bundan önceki yapıda öyle anlaşılıyor ki Adalet Bakanı ve Hükûmet, Yargıtaya seçilecek üyeleri kontrol edemeyecekleri düşüncesiyle o tarihteki üye sayısını düşürmek suretiyle Yargıtayı ele geçirebileceklerine inanmışlar ki o zaman üye sayısını düşürmeye çalışmışlardır.

Şimdi, yapılan o büyük yargı reformundan sonra bu ileri demokrasi döneminde gelinen noktada artık Yargıtaya üye seçecek Hâkimler ve Savcılar Kurulunun yapısı değiştiği için, bu yapıda kendi istedikleri adamı Yargıtay üyesi seçtirme olanağına kavuştuğuna inanmış olacaklar ki Yargıtayın üye sayısını artırarak Yargıtayı ele geçirme amacıyla hareket ettikleri yönündeki kamuoyunda var olan kuşkuyu artırmaktadırlar değerli arkadaşlarım. Bunun başka hiçbir açıklaması olamaz. Sayın Adalet Bakanı kamuoyuna 2007’deki durumla bugünkü durum arasındaki çelişkiyi açıklamak durumundadır.

Değerli milletvekilleri, halkın ihtiyacı olan yasaları bu Meclis yapmak durumundadır yani siyasi iktidarın yandaşlarının ya da koruma altında olan kişilerin ihtiyaç duyduğu yasaları değil, büyük Türk milletinin, büyük Türk halkının ihtiyaç duyduğu yasaları hukuk kurallarına uygun şekilde bu Meclis yapmak durumundadır.

Bakın, 2008, 2009, 2010 yılında yaşanan krizden sonra, Hükûmet “Kamu Alacaklarının Yapılandırılması” adı altında bir kanun tasarısı getirdi Plan ve Bütçe Komisyonuna. Bu torba yasa, şimdi oldu çuval yasa. İçine ne bulunursa katıldı, kamu alacaklarının tasfiyesi dışında, alacak-borç ilişkilerinin tasfiyesi dışında akla ne gelirse, bununla ilgisi, uzaktan yakından ilgisi olmayan her şey bunun içine katıldı. Hatta, değerli arkadaşlarım, ihtisas komisyonlarında görüşülmesi gereken birtakım kanun tasarı ve teklifleri dahi buralarda önergeler vasıtasıyla gündeme getirildi ama o krizin en önemli mağduru olan ve kamuoyunda “çek mağdurları” olarak bilinen kişilerin sorunlarının çözümü, bunların dertlerinin dermanı için herhangi bir çalışma yapılmamıştır. Çağdaş hukuk sisteminde olduğu gibi karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılması gerektiği konusundaki söylemlerimiz, 2009 yılında kabul edilen 5941 sayılı Çek Kanunu sırasında biz söyledik ama gelinen noktada bu sorunların çözülmediği çok açıktır değerli arkadaşlarım. 2009’dan bu yana baktığımızda, demin de söyledim, Yargıtay 10. Ceza Dairesi karşılıksız çek suçlarına bakmaktadır. Bugün bu ceza dairesinde 59.219 dosya vardır değerli milletvekilleri. Bu dosyaların 45.586 tanesi çek dosyasıdır. Şimdi, yargı nasıl tıkanmış, görüyor musunuz? Yani 59.219 dosyadan 45.586 dosya ceza hukukunda suç genel teorisi içerisinde hiçbir sorumluluk esasına dayanmayan karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç kabul edilmesi nedeniyle olmuştur.

Şimdi, Avrupa ülkelerinde böyle bir uygulamanın olmadığını söylüyoruz. Adalet Bakanı basına yansıyan demeçlerinde karşılıksız çek keşide etme fiilinin suç olmaktan çıkarılması gerektiğini savunuyor, Komisyon Başkanı, daha TV8‘de yaptığı programda karşılıksız çek keşide etme suçunun ya da bazı suçların suç olmaktan çıkarılarak yargının önünün açılması gerektiğini veya buna benzer laflar söylüyor, Yargıtay 10. Ceza Dairesi bu karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılması gerektiğini söylüyor, Türk ticaret hukukunu hazırlayan Ünal Tekinalp bunu söylüyor, Ceza Muhakemesi ve Ceza Kanunu’nu hazırlayan Sayın İzzet Özgenç Komisyonda bunun böyle olması gerektiğini söylüyor, milletvekilleri burada söylüyor ama nedense, değerli arkadaşlarım, bir türlü biz Çek Kanunu’nda karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılmasını öngören bir düzenleme yapamıyoruz. Bunun tek sorumlusu Adalet ve Kalkınma Partisidir.

Çek mağdurlarından bizlere mektup gelmektedir, telefon gelmektedir. Basına verilen demeçlerde, bunun aslında Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından kabul edildiği ama muhalefet tarafından engellendiği şeklinde söylemlerin yapıldığına yönelik duyumlar almaktayız. Çok açık söylüyorum bu Meclis kürsüsünden: Bu duyumların, bu iddiaların doğru olduğuna ben inanmıyorum ama biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak, karşılıksız çek keşide etme suçunun suç olmaktan çıkarılması gerektiğinin hem çek alacaklıları yönünden hem çek borçluları yönünden hem de işleyen ekonomi yönünden daha uygun bir durum olduğunu düşünüyoruz.

Bu nedenle, Adalet ve Kalkınma Partisi hemen ivedilikle… Biz bu konuda bir kanun teklifi verdik. Yine Plan ve Bütçe Komisyonunda kamu alacaklarının yapılandırılmasına ilişkin kanun tasarısı görüşülürken üyelerimiz tarafından önergeler verildi ama reddedildi. Şimdi ben Adalet ve Kalkınma Partisi Grubuna çağrıda bulunuyorum: Bizim verdiğimiz kanun teklifi Adalet Komisyonu raflarında bekletilmektedir. Eğer verdiğimiz kanun teklifini beğenmiyorsanız siz bir kanun teklifi hazırlarsınız ya da bir tasarı hazırlarsınız, bunu Komisyona getirirsiniz, burada gerçekten bu karşılıksız çek keşide etme suçunu suç olmaktan çıkararak, bilimsel, uluslararası hukuk kurallarına uygun bir düzenleme yaparız ve insanların evlerinden kaçak yaşamasının da önüne geçmiş oluruz diye düşünüyorum ve binlerce çek mağdurunun da gerçekten yaralarına merhem olmuş diye düşünürüm.

Çek alacaklısı mağdur değildir değerli arkadaşlarım. Nasıl ki senet alacaklısı mağdur değilse, bir mahkeme ilamındaki dayanan bir alacaklı mağdur değilse, mahkeme ilamından daha güçlü şiddete sahip olmayan çek alacaklısı mağdur değildir. Çek alacaklısı vadeli çeki alırken o çekin karşılığının o anda olmadığını bilerek almıştır. Çek vadeli bir alışverişin aracı değildir. Çek peşin alışverişin bir aracıdır, ödeme aracıdır. O hâlde siz ileri tarihli bir çek alıyorsanız o çekin keşide edildiği tarihte karşılığının olmadığını biliyorsunuz demektir. Yani siz yasaya dolanmışsınız demektir. Bunun içerisinde çek alacaklısının da böyle bir tutum ve davranışı vardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız Sayın Öztürk.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Devamla) – Dolayısıyla, alacağın garantisini sağlamak için ceza öngörülmesi çağdaş hukuk, ceza hukuk sistemiyle bağdaşmamaktadır.

Ben buradan tüm AKP Grubuna sesleniyorum: Gelin hep birlikte karşılıksız çek keşide etme suçunu tarihe gömelim.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Öztürk.

Hükûmet adına Adalet Bakanı Sadullah Ergin. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurunuz Sayın Ergin.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu akşam itibarıyla ben sözlerimi bitirmiştim, hatta bu yasanın teşekkür konuşmasını bile yapmayacağımı Sayın Başkana ifade ettim. Ancak, benden önce konuşan Sayın Hatip “Adalet Bakanı gelip burada kamuoyuna bunları açıklamak durumundadır.” diye hitaplarda bulundu. Haklılar, kendi tespitlerinden sonra benim için de bunları hem Genel Kurulumuza sunmak hem izleyen vatandaşlarımıza aktarmak vecibesi doğdu. Onun için bu zamanı işgal etmek durumundayım, beni mazur görün.

Adalet Bakanlığının yapmış olduğu hâkim, savcı alım sınavlarının kanuna ve içtihatlara uygun olmadığından bahisle “durdurulmuşsa durdurulmuştur, yoksa uygun yapsanız niçin yargı bunları durdursun?” diye tespitlerde bulundu Sayın Öztürk. Değerli arkadaşlar, ben yüksek sesle konuşmayacağım, sakin sakin bu konuyu şöyle bir Genel Kurulumuzda tartışmamızda fayda var. Kısa bir sunum yapacağım.

Değerli milletvekilleri, Türkiye’de hâkim, savcı alım yöntemi 1934 yılından bu yana Adalet Bakanlığı çatısı altında yapılmış. Alınanlar hâkim, savcı değil; alınanlar hâkim, savcı adayı. Nitekim, Anayasa Mahkemesinin 2007’de vermiş olduğu kararda bunun altını çizerek belirtiyor. Hâkim, savcı adaylığına alınanlar genel idari hizmetler sınıfında çalışıyorlar ve o hizmet sınıfından maaş alıyorlar, özlükleri oraya ait. Staj süresi bittikten sonra, iki yıllık staj süresi bittikten sonra bu adayların mesleğe kabulünü HSYK yapıyor, Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu yapıyor. Yani hâkim, savcı alımı noktasında Adalet Bakanlığının bir dahli söz konusu değil. Aday alımını Bakanlık yapıyor, mesleğe kabulü Hâkimler-Savcılar Yüksek Kurulu yapıyor. 2006 yılına gelinceye kadar bu yöntem böyle. Bizden önceki, 2002’den önceki hükûmetler döneminde yazılı sınavı da Adalet Bakanlığı yapıyordu, mülakatı da. Gene 2002’den önce yazılı sınavın ÖSYM tarafından yapılmasına dönük, zannediyorum Sayın Oltan Sungurlu döneminde yapılan bir düzenlemeyle hâkim, savcı adaylarının alımında yazılı sınavı ÖSYM yapmaya başladı, güzel bir uygulamaydı.

2006’ya gelinceye kadar hâkim, savcı adayları sınavlara giriyorlar. Mülakatlarda başarısız olanlardan bir kısmı mülakatın subjektif olduğunu, kendilerine haksızlık yapıldığını ve mülakat sınavının iptali ve yürütmesinin durdurulmasıyla ilgili çok sayıda idari yargıda davalar açmışlardır. Bu açılan davalarda, 2006 yılı dâhil, Danıştayın verdiği bir içtihat var ve takarrür etmiş onlarca hüküm var, verilmiş yüksek mahkeme kararları var. Şunu söylüyor: “Mülakat heyetinin tertibine bakarım, 2802 sayılı Yasa’da öngörülen heyet bu mülakatı yapmış mıdır? Yapılmış ise ben bu mülakatın içerisine müdahale etmem, mülakat heyetinin yetkisindedir.” deyip bütün bu müracaatları reddetmiştir. Danıştayın uygulaması budur.

2006 yılının sonlarına doğru YARSAV kuruluyor, ondan sonra bir müracaat yapılıyor, deniliyor ki: “Mülakatı Adalet Bakanlığının yapmaması lazım. Bu, Anayasa’mıza aykırı, yargı bağımsızlığına aykırı.” Danıştay yürütmeyi durdurma kararı veriyor, Bakanlık itiraz ediyor. İdari Dava Daireleri Genel Kurulu şu kararı veriyor, diyor ki: “Bakanlığın mülakatı yapması Kanuna uygundur ama Kanun Anayasa’ya aykırıdır.” Dolayısıyla, bu maddeyi, 2802’nin mülakatı düzenleyen maddesini Anayasa Mahkemesine iptal istemiyle Danıştay taşıyor. Anayasa Mahkemesi konuyu inceliyor, 2007 yılının başında bir karar veriyor Anayasa Mahkemesi, diyor ki: “Danıştayın açmış olduğu dava haksızdır. Danıştayın davasını reddediyorum.” Gerekçe de şu, biraz önce arz ettim: Adalet Bakanlığının yapmış olduğu alım hâkim, savcı alımı değil, aday alımıdır ve bunlar genel idari hizmetler sınıfından maaş alıyorlar. Mesleğe kabulü HSYK yapıyor, dolayısıyla burada öteden beri uygulanagelen bir yöntemdir, aday alımlarını Adalet Bakanlığı yapar, mülakatı da Adalet Bakanlığı yapar.

Anayasa Mahkemesi noktayı koydu. Adalet Bakanlığı o dönem için “Tamam, konu Anayasa yargısına taşındı ve Anayasa Mahkemesi de hükmünü koydu.” deyip sınavlarına devam etti ama gelin görün ki 2006’ya kadar hiç sorun çıkmayan bu uygulamada yeni bir şey çıktı, yeni bir müracaat geldi, dava: “Efendim, mülakat subjektiftir.” Hemen Danıştay yürütmeyi durdurma kararı verdi ve dedi ki: “Bu mülakat subjektiftir, ne olduğu belirsiz bunun.” Bunun üzerine, hayhay, Adalet Bakanlığı, tekrar, 2007’de 2802 sayılı Yasa’da bir değişiklik yaptı, mülakatı tanımladı. Danıştayın belirlemiş olduğu “subjektif” kavramını netleştirmek, tanımını yapmak, mülakatta ne sorulacak, hangi konulara kaçar puan verilecek, bunlar Kanun’a yazıldı açık açık. Adayların muhakeme gücü ölçülecek, adayların çağdaş gelişime açık olup olmadığı ölçülecek, bilim, sanat ve genel kültür konularında durumları ölçülecek ve kürsüde temsil yeteneğine bakılacak. Bunların puanlaması da yazıldı Kanun’a açık açık, ne sorulacaksa.

Böylece muğlaklık, subjektiflik de giderilmiş oldu Danıştayın isteği doğrultusunda. “İyi, bu engel de kalktı, artık bundan sonra bir şey çıkmaz.” dedik ama heyhat, gel gör ki hemen arkasından bu defa yeni bir dava geldi. “ÖSYM’nin yapmış olduğu yazılı sınavda puanları hesap etmek üzere yapılan yöntem, uygulanan yöntem yanlıştır. Puan hesap etme yöntemini değiştirmeniz lazım, bu adil değildir.” diye bir dava açıldı. Hemen, derhâl yürütmeyi durdurma verildi, savunma falan istenmedi, yürütme durduruldu tekrar.

“Efendim, standart sapma yöntemi adil değildir.” Hâlbuki adayların çok, seçileceklerin az olduğu sınavlarda bu yöntem uygulanagelmiştir. ÖSS sınavlarında, KPSS sınavlarında bunlar uygulanan yöntemler ancak mademki Danıştay böyle karar verdi, Adalet Bakanlığı, ÖSYM’yle görüşmek suretiyle puanların hesap yöntemini de Danıştayımızın istediği şekle getirdi. Bu engel de ortadan kalktı diye düşünüldü. “İyi, Danıştayın istediği her şey yapıldı.” dedik.

Sayın Öztürk, hemen arkasından yeni bir dava açıldı.

SAFFET KAYA (Ardahan) – Adayları Danıştay seçsin o zaman Sayın Bakanım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Efendim, mülakatta kamera konulması gerekir.”

AHMET YENİ (Samsun) – Helal olsun!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Şimdi, tabii, bunun anlatılması lazım, anlaşılması lazım. “Sayın Bakan, niye korkuyorsunuz mülakata kamera koymaktan?”

MUHARREM İNCE (Yalova) – Her yere kamera koyuyorsunuz zaten siz canım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – “Siz taraf mı tutacaksınız? Siz yandaş mı kayıracaksınız? Kamera koysanız ne olur?” Ne olacağını ben size anlatacağım şimdi.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Her yerde kamera var, Ankara’nın bütün yollarında kamera var.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, aynı dönem içerisinde, 2008 yılının son aylarında…

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Mecliste kamera var.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Müsaade edin. Bak, biz yirmi dakika dinledik Sayın Öztürk’ü.

2008’in son aylarında ve 2009’un Şubat ayında bir karar verdi Danıştay, “Adalet Bakanlığı yapmış olduğu mülakatları sesli ve görüntülü kayıt altına almak durumundadır.” dedi. Aynı Danıştay bundan sadece on beş gün sonra, 2008’in Mart ayında bir karar daha verdi. Millî Savunma Bakanlığının sözleşmeli subay alım sınavlarında, mülakatında adaylardan bir tanesi “Benim mülakatımda kamera kaydı kullanılmadı. Mülakatımı iptal edin.” diye başvurmuştu. Orayla ilgili verdiği karar şudur Danıştayın: “Millî Savunma Bakanlığının yapmış olduğu mülakatta sesli ve görüntülü kayıt yapmaya gerek yoktur.” Adalet Bakanlığının yaptığında gerek vardır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Şimdi, şuraya geleceğim. Değerli arkadaşlar, 2006’dan önceki dönemde yazılı sınavda 70 ve üzeri puan alan adayların tamamı mülakata çağrılıyordu. 2 bin kişi geçtiyse, 3 bin geçtiyse 70 üstüne hepsi mülakata alınıyordu ama 2007’de bu Parlamentoda yaptığımız değişiklikle yürütme organı kendi inisiyatifini daraltan uygulamalar da yaptı yani Danıştayın o taleplerini aşan uygulamalar yaptı. Ne yaptı? Mülakat komisyonuna Yargıtaydan 1, Danıştaydan 1 üye aldı, 5 tane de Bakanlıktaki yüksek düzeyli hâkimlerden, toplam 7 üyelik, 7 tane yüksek yargıcın oluşturduğu bir mülakat komisyonu oluşturuldu. Artı, bütün, 70 puanı aşan aday adaylarının tamamı girebilirken mülakata, sınırlama yapıldı. Alınacak aday kaç kişi? 500 kişi. 1 katı fazla aday mülakata davet edildi. 500 alınacaksa bin aday mülakata davet edildi. Oysa 70’i aşan 3 bin kişi vardı belki. Niçin bu yapıldı? Subjektif değerlendirmeler yapılmasın. Alınacak aday sayısının 1 katı kadar adayı mülakata çağıralım, her 2 kişiden 1 tanesini almak zorundasınız. Nerede 3 bin kişiden 500 kişi seçmek, nerede bin kişiden 500 kişiyi seçmek. Daha objektifleştirmek için bütün bu tedbirler alındı.

Başka ne yapıldı? Yazılı sınavın etkisi yüzde 70’e çıkarıldı, mülakatın etkisi yüzde 30’a indirildi. Bütün bunlar bu 2007 değişikliğiyle yapıldı. Daraltıldıkça daraltıldı ve sınav objektifleştirildi ama buna rağmen bu defa “kamera kaydı koyun” denildi.

Şimdi, ben size şunu söylüyorum: 500 kişi alacağız, yasaya göre bin kişiyi mülakata davet ediyoruz. Mülakatta kazanamayan adaylardan bir tanesi dava açtı, dedi ki: “Komisyon benim hakkımı yedi, benim görünümümden, kişiliğimden, dünya görüşümden haz almadığı için beni haksız yere eledi.” Davayı açtı. İdari yargı kamera kayıtlarına bakacak ve bu kazanması gereken kaybetti diye hükmedecek.

Peki, siz o bir kişinin kaydına bakarak bu kararı verebilecek misiniz? Çünkü bu mülakata girenlerin tamamı 70 ve üzeri alan adaylar. Biz burada başarılı olanları almıyoruz. Ya? Bin kişi içerisinde en başarılı ilk 500’ü almak zorundayız. 500 alacağız. 600’üncü de başarılı olabilir ama 500’üncü 600’üncüden daha başarılıdır. Yani Sadullah sınavı kaybetti, Bekir kazandı. Mülakatta baktık kameraya, “Ya, Sadullah da bilmiş bir şeyler, bunun da kazanması lazım.” İyi ama, Bekir Sadullah’tan daha başarılıydı. Onu görebilmek için mülakata giren bin kişinin görüntüsünü izlemesi lazım bilirkişinin, başarılı olup olmadığını tespit edebilmesi için, sadece bir tek davacının görüntüsüne bakarak bu karar verilemez. Bu teknik bir konu.

Şimdi, peki, bin kişiyi incelesin bilirkişi. O zaman mülakatı yapmanın bir esprisi yok ki. Verelim bilirkişiye bunu veya Danıştaya mülakatı, mülakat sonucunda kazanacakları onlar belirlesinler.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Adayları size göndersin Danıştay Başkanlığı!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Dolayısıyla, Danıştayın vermiş olduğu bu kararlara karşı -bakınız, ben size bir şey daha söyleyeceğim- Adalet Bakanlığı bu karara yürütmeyi durdurma istemiyle temyizde bulundu. Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bu itirazımızı değerlendirmesi gerekiyor. Bulunalı iki sene oldu.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Dosyaları çoktur!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Sağlık Bakanlığının çıkarmış olduğu Tam Gün Yasası’na yürütmeyi durdurmayı birkaç günde veriyor. Bakanlığın bu durdurmaya karşı açıklamış olduğu basın açıklamasının yirmi dört saat içerisinde yürütmesini durduruyoruz, idari yargıda, Danıştayda ama Adalet Bakanlığı iki senedir böylesine önemli bir konuda temyiz başvurusu yapmış ve yürütmeyi durdurma talep etmiş -malumunuz, yürütmeyi durdurma talepleri, kanununda on beş günlük acil görüşme sürecine tabi- ama iki sene olmuş, Bakanlığın bu talebine ilişkin herhangi bir karar çıkmamış.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bakan, davacıyı değiştirirseniz hızlanır. 

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Değerli arkadaşlar, 2006 ile 2010 arasında yaşanan bu süreci alt alta koyun, yan yana koyun, üst üste koyun; Allah aşkına, dünyanın hangi coğrafyasına giderseniz gidin, bunun adına bir şey derler. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Biz, burada “Aman bizim yandaşımız olsun.” diye bir çalışma içerisinde olmadık. AK PARTİ, geldiği günden bu yana mülakat heyetinin yapısını değiştirmiştir, Yargıtaydan, Danıştaydan üye koymuştur, mülakatın etkisini azaltmıştır, mülakatta konuşulacak konuları, sorulacak soruları kanunla belirlemiştir. Hülasa, Danıştayın istediği bütün hususları yerine getirmiştir ta ki kamera kaydına kadar ama bunun pratiği yoktur, bunun uygulanabilirliği yoktur, zaten Danıştay da Millî Savunma Bakanlığıyla ilgili kararında bunu açıkça söylemiştir. Hülasa, bizim, hâkim, savcı alım süreciyle ilgili geçirmiş olduğumuz süreç bu.

Asla ve kata hâkim, savcı adayı alımında herhangi bir subjektif değerlendirme arzusu olmamıştır; aksine, AK PARTİ, geldiği günden bugüne kadar tamamen, mülakatın tarzı, sınavın şekli subjektif tablodan objektife doğru büyük gelişim kaydetmiştir. Yaşanan süreç budur. Bu süreç karşısında, bir yandan “İstinaf mahkemelerini niye kurmadınız, faaliyete almadınız, yargının yükünü azaltmadınız?” diye hesap soruluyor. Elbette ki, sorulacak. Siyaseten sorumlu olan kurum Adalet Bakanlığıdır ama -Halil Bey de biraz önce ifade etti- siyaseten sorumlu olan kurum bu sorumluluğunun gereğini yapmak istediği zaman “Dur, yargıya karışma.” diye bağırırsanız bu olmaz.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Kanun’u uygulayacak olan sizsiniz! Sayın Bakan, Kanun’u uygulayacak olan sizsiniz!

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, personelin artırılması, hâkim, savcı sayısının artırılması için yapılan çalışmalar, girişimler bu şekilde akamete uğramış.

Bakınız, istinaf mahkemelerinin kurulması için 2007 yılında Adalet Bakanlığı HSYK’ya teklifini götürmüş; dilekçe örneği yanımda.

Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu o gün için haklı olarak şu tespitte bulunmuş; demiş ki:

“1) Fiziki altyapınızı tamamlayın; binalarınızı, masa, sandalyenizi kurun.

2) Mevcut hâkim, savcı kadrosu ile bu mahkemeleri kuramazsınız. Hâkim, savcı sayısını artırın; öyle kurun.”

Yargıtay Başkanı Sayın Osman Arslan, Sayın Gerçeker de aynı şeyleri söylemiş, demiş ki: “2010’un ikinci yarısından önce bunları kurmayın. Hâkim, savcı sayısı artırılmadıkça bunlar kurulur ise daha baştan ölü doğarlar ve kaos oluşur.”  Bu tespitler yapılmış.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Sıkıntı orada değil Sayın Bakan.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – O dönemde hâkim, savcı sayısını artırmak için yapılan bu çabalar, bahsettiğim, arz ettiğim süreçte idari yargıda bir şekilde akamete uğraması neticesinde, biz yeterince artıramadık. Şu ana kadar yüzde 25-26 oranında bir hâkim, savcı sayısı arttı ama istinaflara biz bin civarında, kürsüden hâkim, savcı çektiğimizde bugün itibarıyla ilk derece mahkemelerinde ciddi sorunlar yaşama riskimiz var.

Onun için, ben bunları çok fazla cevaplandırmak arzusunda değildim ama sürekli olarak “Efendim, siz, kadrolaşmak için hâkim, savcı almaya kalktınız; idari yargı da durdurur tabii.” gibi yaklaşımlar, gerçekten süreci doğru anlarsak, yanlış değerlendirmelerdir.

ALİ RIZA ÖZTÜRK (Mersin) – Sayın Bakan, mahkeme kararlarına uymamak gerekir mi yanlış bile olsa !

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben bu süreçle ilgili bu bilgileri arz ettim ama esas itibarıyla Türk yargısının problemlerini çözmek üzere üç temel konu arz etmiştim bir önceki konuşmamda.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Bakan, işinize geldiği zaman hâkimler haklı, işinize gelmediği zaman hâkimler, savcılar haksız!

SAFFET KAYA (Ardahan) – Ne alakası var?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Yargının temel sorunları üç noktada birikiyor:

Bir tanesi, teknik altyapı ve fiziki şartlar. Buna ilişkin, 2002-2010 arasında çok önemli ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu konu sorun olmaktan hemen hemen çıktı. Danıştayımız ağustosta taşınacak. Yargıtayın arsa tahsisi yapılmış, orada idari mahkemenin yürütmeyi durdurması var; aksi hâlde, onların da inşaatı başlamış olacak idi.

Onun dışında, mevzuat noktasında yapılması gereken düzenlemeler vardı. Beraberce Genel Kurulda yapmış olduğumuz bütün bu çalışmalar, 2002’den bu yana yapılan çalışmalar, bir önceki turda, tekrar etmek istemiyorum, gerçekten çok sayıda yasal düzenlemeler yapıldı, yargının hızlanması için önemli tedbirler alındı, alınmaya da devam ediyor. Mevzuat açısından da bir sorun gözükmüyor.

Temel sorun… Ne kaldı? Üçüncü problem: İnsan kaynağı. Yazı işleri müdürü, zabıt kâtibi, mübaşir vesair noktasında eksiklerimizi önemli ölçüde tamamladık. Bu yıl ocak, şubat ayında yapacağımız alımlarla 2002’ye göre yüzde 74 civarında idari personel artışı sağlamış olacağız ama hâkim, savcı sayısı sadece yüzde 25-26 artırılabildi; oysa o da aynı oranda artmalıydı. İş yükü -Sayın Öztürk ifade ettiler- 2005’te 900 bin civarında dosya vardı Yargıtayda, şimdi 2 milyona dayandı.

Geldiğimiz noktada, bugün itibarıyla, ne istinafın tek başına kurulması bu sorunu çözmeye yetecektir ne sadece, Yargıtayın, Danıştayın güçlendirilmesi bu sorunun çözümüne kâfidir; her ikisinin beraber devreye girmesi lazım. Zira, bugün kesin, Yargıtaya bir tek dosya göndermeyin, bugünkü tarih itibarıyla ilk derece mahkemelerinden bir tek dosya gitmesin; arkadaşlar, beş yıl süreyle el vurulamayacak kadar dosya var.

Şimdi, önümde bir zaman aşımı tablosu var: Geçtiğimiz yıl 15 bin dosya, 2010 yılı 20 bin dosya ve her yıl yüzde 30 civarında artarak gidiyor. 2011’de 25 bin, 2012’de 32 bin, 2013’te 42 bin, 2014’te 54 bin dosya, tahmin, öngörü bu. Şimdi, bunları yan yana koyduğunuz zaman 250-300 bin dosya yapacak.

HALİL ÜNLÜTEPE (Afyonkarahisar) – Zaman aşımı…

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) - Zamanaşımı için...

Şimdi, biz, sadece istinafları kurarak bunu nasıl engelleyeceğiz? Bu vatandaşların sorunlarını nasıl gidereceğiz? Onun için “Radikal tedbirler gerekir.” dediğim şey bu; hem istinaflar devreye girecek hem yüksek yargı güçlendirilecek ve bu iş yükü tasfiye edildikten sonra da güncel düzenlemeler tekrar yapılacak.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Bu hususları Genel Kurulun bilgisine arz etme ihtiyacı duydum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın Ergin.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, son söz milletvekilinindir, son sözü istiyorum efendim.

AHMET YENİ (Samsun) – Daha kanuna başlamadık, uyuyorsun ayakta.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır, Bakan konuştu da…

AHMET YENİ (Samsun) – Ne alakası var? Ayakta uyuyorsun.

BAŞKAN – Sayın İnce, sisteme girmişsiniz.

Buyurunuz.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, Adalet Bakanı Sadullah Ergin’in konuşmasına ilişkin açıklaması

MUHARREM İNCE (Yalova) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, gerçekten sizi dinlerken gözlerimi yaşarttınız. Yani bu kamera sisteminden bu kadar korkmanızın gerekçesini biliyorum. Ben size biraz geçmişi hatırlatayım. İdris Naim Şahin, Sayın Başbakan konuşurken bir torpil listesi hazırlamıştı -basına yansıdı bu, fotoğraflarını çektiler- bir tetkik hâkimine lojman istiyordu.

Yine “Mehmet Ceylan” adlı milletvekilinizin, hâkim, savcı alımında Mehmet Ali Şahin’e, Sayın Adalet Bakanına, o zamanki Bakana torpil yapılması için not yazarken fotoğrafları çekildi, basına yansıdı. Tabii ki insanlar mülakat isteyecek ve mülakatın tabii ki kamerayla kaydedilmesini isteyecek. Bu notlar yansıyanlar, ne kadarı yansımadı onları bilmiyoruz artık.

Bir diğeri: Mülakatta şiir okutulduğunu, abuk sabuk sorular sorulduğunu herhâlde siz de okudunuz. Bu korkunuzun nedeni, kamera kaydından korkunuzun nedeni orada şiir okutulması, orada abuk sabuk sorular sorulması.

Bir başkası: Yargıtayı, Danıştayı suçluyorsunuz. Adli tıp beş yıl bekletmiş. Adli tıp sizin çocuklar mı?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Önceki dönemden o arkadaşların çoğu.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Beş yıl  adli tıp bekletecek burada, sizin çocuklar olunca Yargıtaydan beş ayda karar vermesini isteyeceksiniz.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) –  Doğru değil. Yargıtay Başkanımızın açıklaması var.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Bakınız, siz, hâkimleri, savcıları bile fişlediniz, “Kırk yıl onlar bizi fişledi, şimdi biz onları fişliyoruz.” dediniz. Bırakın vatandaşı, hâkimleri, savcıları bile fişlediniz. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Bunları bilgilerinize sunuyorum Sayın Bakan.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.

BAŞKAN – Teşekkür ederiz Sayın İnce.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, arkadaş bana sataştı, söz istiyorum.

BAŞKAN – Pardon, ne için efendim? Adınız geçmedi. Ne söyledi?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Sayın İnce benim sözlerimi çarpıtarak verdi, fişleme sözlerimi.

BAŞKAN – Ne zaman?

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Sayın Avni Doğan’ın adı geçmedi.

BAŞKAN – Adınız geçmedi. Sizin hangi sözünüzü çarpıttı?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Adımın geçmesi şart değil ki!

BAŞKAN – Şart efendim. Sizin hangi sözünüzü…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Kimi kastediyor, bir sorun bakayım.

BAŞKAN – Sizin hangi sözünüzü çarpıttı?

MUHARREM İNCE (Yalova) – O söz size mi ait?

BAŞKAN – Siz ne demiştiniz, neyi çarpıttı?

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Yani söylediği sözü bana mal etti.

BİLGİN PAÇARIZ (Edirne) – Size aitse konuşma hakkınız var. Size mi ait o söz?

BAŞKAN – Çarpıttı mı efendim? Bire bir söyledi, çarpıtmadı.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Tabii çarpıttı.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Kendine aitse…

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Mahkeme kararı var.

MUHARREM İNCE (Yalova) – Sayın Başkan “Kırk yıl onlar bizi fişledi, şimdi biz onları fişliyoruz.” sözü kendisine aitse sataşma vardır, kendisine ait değilse yoktur.

BAŞKAN – Sayın İnce, sözü bire bir söyledi. Yansıyanlardan bir çarpıtma görmedim ben, bire bir söyledi.

AVNİ DOĞAN (Kahramanmaraş) – Ama çarpıtma. Benim söylediğim söz o değil.

BAŞKAN – Söz veremem efendim.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

4.- Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/674) (S. Sayısı: 375) (Devam)

BAŞKAN – Şimdi, tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Bakan konuştuktan sonra, Hükûmetten sonra son söz milletvekilinindir. Bakan konuştu, son sözü ben istedim sizden efendim biraz önce. (AK PARTİ sıralarından “Oylama yapıldı, geçti.” sesleri)

Oylama değil, usul meselesi bu. İç Tüzük’ümüze göre…

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, ben sizden söz istedim son söz olarak. Bakan konuştuktan sonra son söz milletvekilinindir. Ben son söz istedim, lütfen son sözümü verin efendim.

BAŞKAN – Sayın Genç, oylamayı yaptım bir kere. Muharrem İnce konuştu. Ondan sonra siz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, o yerinden açıklama yaptı. Konuşma kürsüde olur Sayın Başkan.

BAŞKAN – Açıklama yaptı, evet.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kaldı ki Bakanın yaptığı açıklamaların bir kısmı yanlış.

BAŞKAN – Sayın Grup Başkan Vekiliniz bu konuda açıklama yaptı efendim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Efendim, Sayın Grup Başkan Vekilimiz yerinden açıklama yaptı. Son söz milletvekilinindir, milletvekilinin kürsüden konuşma hakkı vardır.

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin son söz hakkınızı birinci bölümde vereyim, oylama yaptım çünkü burada.

Birinci bölüm, 1 ila 6’ncı maddeler arasındadır.

Birinci bölüm üzerinde söz talebi olarak…

Buyurunuz Sayın Genç, beş dakika, şahsınız adına.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi, burada Adalet Bakanı çıktı, birtakım şeyler söyledi. Şimdi, önemli olan, hâkimlik-savcılık mesleğine ilk aday belirlemesini yani memur statüsünde de olsa -çünkü oradan ancak hâkimlik ve savcılık sınavının yapılan ilk imtihanı, seçme imtihanı, o hâkim ve savcıları alınacak kişilerdir- onlara atama yaparken dürüst, hâkimlik mesleğinin gerektirdiği bilgiye, niteliğe, kişiliğe, kültüre sahip olan insanların orada seçilmesidir. Bu imtihanı kim yapıyor? Adalet Bakanlığından 5 bürokrat, 1 tane de Adalet Akademisinden gelen -Danıştaydan gelirmiş ama maalesef oradan gelenler de yine Adalet Bakanlığının bir elemanı oluyor- ve Yargıtaydan 1 kişi geliyor, 7 kişi.

Şimdi, biraz önce Bakan burada dedi ki “Efendim, yazılı 70, sözlü 30…” Yok öyle bir şey. Bizim burada kabul ettiğimiz kanunda sözlüden 70 almak şart. Yani yazılıda, eğer bir aday adayı, daha doğrusu hâkim adayı 100 de alsa sözlüde 70 almadıktan sonra kazanmıyor. Dolayısıyla, bu açık, ortada.

Şimdi, bizim burada yaptığımız 2007’de Hâkimler ve Savcılar Kurulunun aday belirlemesiyle ilgili Danıştay Dava Daireleri Kurulunun Anayasa Mahkemesine açtığı dava… Anayasa Mahkemesi onu da beş senedir, altı senedir, on senedir karara bağlamadığı davalar var ama Adalet Bakanlığıyla Anayasa Mahkemesi koordineli çalıştığı için, tam o Hâkimler ve Savcılar Kurulu kararı burada müzakereye başlamadan bir gün önce Anayasa Mahkemesi kararı verdi ve Resmî Gazetede yayımlattı. Bakın ama burada İç Tüzük değişikliğine ilişkin olarak Anayasa Mahkemesince verilen iptal kararı… Anayasa Mahkemesi bir sene sonra ancak gerekçeyi, o da çok büyük zorlamalarla şey etti. Yani, burada Anayasa Mahkemesi tamamen siyasi iktidara paralel bir karar verdi. Burada istenen ne? Arkadaşlar, hâkimlik ve savcılık mesleğine kabulde sözlü imtihanın objektif yapılması. Ben biliyorum, kaç tane insan gelmiştir bize; yazılıdan doksan almıştır, doksan beş almıştır, sözlüye gidiyor: “Memleketin neresi?” Buyur! Eğer Tunceli’yse, tamam, sen gittin. “Git, git kardeşim, biz seni almayız.” diyor. Bunlar aynen olan şeyler. Şimdi nasıl oluyor da doksan-doksan beş puan alanlar belirli düşüncede olunca bunlar imtihanlarda eleniyor ama birtakım düşüncede olan insanlar yetmiş puandan kazanıyor.

Değerli arkadaşlar, burada çok açık bir taraflı hareket var. Bu taraflı hareket AKP İktidarıyla başladı. Ondan önceki dönemlerde böyle taraflı hareket yok. Bunu herkes biliyor. Ondan sonra insanlar artık tükendi, yargıya alınan kişiler arasında işte bu kadar şikâyetler artınca Danıştaya da ondan sonra dava açıldı ve bu dava da kamera sistemini getirdi. Kamera sisteminin ne zararı var? Kamera sisteminde hiçbir zarar yok, bilakis imtihanın objektif yapılması esasını getiriyor.

Şimdi, Sayın Bakan biraz önce burada açıklama yaptı, güya subaylara atanmada Danıştaya bu konuda dava açılmış –bilmiyorum, ben onu araştıracağım- Danıştay demiş ki “Kameraya gerek yok.” Bir defa bu asker kişilerle ilgili davalar Askerî Yüksek İdare Mahkemesine gidiyor. Bunun Danıştayla nasıl bir ilgisi var, ben de onu anlayamadım. Bir bakalım, onu araştıracağım.

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Millî Eğitim Bakanlığının yaptığı sınav nedeniyle ilgili.

KAMER GENÇ (Devamla) - Ayrıca burada söylenen sözlerin, tabii, hemen bunların doğru olup olmadığını tahkik etmek mümkün değildir.

Şimdi, bu Hükûmetin bir şeyi var, Danıştay bunların ciğerlerini kanatıyor, yargı bunların ayak bağı! Neymiş? Yahu siz diktatör müsünüz kardeşim? Türkiye bir hukuk devletiyse hukuk devletinde hukuk söz söyler. Hep hedefe Danıştayı almışlardır, Yargıtayı almışlardır. Şimdi onları da… İşte ortada olaylar var.

Bu Hizbullah davasında siz kasten, seçim yatırımı yapmak için bunları bıraktırdınız. Kesinlikle kasten yaptınız çünkü orada Hizbullah’tan, yani 108 tane vatandaşı öldüren kişinin o tarihte tutukluluk süresinin dolacağını biliyordunuz, o kanunun ertelenmesi konusunda, o kanunun süresinin uzatılması konusunda bir kanun getirmediniz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözünüzü tamamlayınız.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu seçim yatırımı olarak Hizbullahçılara verdiniz. Yarın Hizbullahçıların oyunu nasıl alacaksınız? İşte bu şekilde alacaksınız.

Bakın, arkadaşlar, bu dosyalar Yargıtaya geldiğinde hemen duruşma günü tebliğ ediliyor ve bakın, kaç klasör olduğunu Yargıtay Başkanı söyledi. Ekimden gelmiş bu dosyalar Yargıtaya, beş sene adli tıpta bekletilmiş. Bunlar hep nedir? Özel birtakım kayırmalarla bu gelmiş. Yargıtaya gelir gelmez -kırk beş klasör- oradaki savcı okumuş, mütalaasını bildirmiş, gelmiş ceza dairesine, ceza dairesi bununla ilgili duruşma gününü belirlemiş. Siz bunu bile bile, bunun o süresini… Hiç olmazsa o sürenin sonuna kadar bunu yürürlüğe koysaydınız o zaman bu Hizbullahçılar çıkmazdı. Ama çok iyi bir seçim yatırımı yaptınız. Bakalım, vatandaş da yaptığınız bu seçim yatırımının herhâlde size mükâfatını verecektir.

Saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Genç.

Birinci bölüm üzerinde görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 2: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 3: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 4: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 5: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 6: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece birinci bölüm içinde yer alan maddelerin oylanması tamamlanmıştır.

Şimdi ikinci bölüme geçiyoruz.

İkinci bölüm 7’nci madde ila 12’nci maddeyi kapsamaktadır.

Bölüm üzerinde Adalet ve Kalkınma Partisi Grubu adına Kahramanmaraş Milletvekili Veysi Kaynak konuşacaktır.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Konuşmayacağım Sayın Başkan.

BAŞKAN – Konuşmuyorsunuz, vazgeçtiniz, peki.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oktay Vural konuşacaktır.

Buyurunuz Sayın Vural. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Hepinize saygılarımı arz ediyorum.

Bugün işte, yine, önemli yasalardan ve çok maddeli yasalardan birini uzlaşmayla geçiriyoruz. Tabii, biraz önce bir sayın milletvekilinin, mevzubahis tahliyelerin bilerek ve istenerek yapıldığına ilişkin ve siyasi amaçlı yapıldığına ilişkin bir ciddi ithamı… Ben şahsen böyle bir konunun siyaset aracı olarak kullanılabileceğine ihtimal vermiyorum. Böyle bir ciddi itham karşısında da zannederim cevap verilmesi gereken hususlar olduğunu düşünüyorum, cevap verilmelidir.

VEYSİ KAYNAK (Kahramanmaraş) – Cevap vermeye bile değmez. Yargıtay talimatla mı hareket ediyor?

OKTAY VURAL (Devamla) - Böyle bir şeyi yakıştıramam, böyle bir değerlendirmeyi de doğru bulmam. Hepimiz, burada, açıkçası, hukukun üstünlüğünü sağlamak durumundayız. Böyle bilerek, isteyerek birtakım tahliyeler üzerinden bir oy rantı elde etmeye ilişkin değerlendirmeyi çok ağır bir değerlendirme olarak ve bu Mecliste bulunan tüm milletvekillerin ve siyasi partilerin böyle bir ilişki içerisine giremeyeceğini düşünerek ifade etmek istiyorum her şeyden önce.

Evet, biraz önce Sayın Bakanı dinledik. Tabii, gerçekten, Sayın Bakanı dinleyince, Türkiye’de hukukun üstünlüğünü, hâkim ve savcıların tarafsız ve bağımsız bir şekilde çalışmasını murat eden ve yapan bir hükûmetin üyesi olarak konuştu ama “Bu ne perhiz bu ne lahana turşusu.” derler. Yani bugün, maalesef, Türk yargısı Hükûmetin bilfiil baskısı altındadır, Türk yargıcı ve savcısı doğrudan doğruya Hükûmetin ve yürütmenin baskısı altındadır. Sayın Başbakan hakkında tazminat kararı veren hâkim üzerine soruşturma için müfettiş gönderiliyor, hâkimler ve savcılar dinleniyor, dinlemeler İnternet’te yayınlanıyor, doğrudan doğruya adaletin bütün kurumları siyaset malzemesi yapılıyor ve Sayın Bakan buradan “Biz, hâkimler, savcılar üzerinde böyle bir şey yapmıyoruz.” diyor. Gerçekten hayret verici bir yöntem bu. Bu kadar yapılanlar ne? Bugün, hangi hâkim hangi savcı yürütmenin ve Adalet Bakanlığının baskısı altında olmadığını hissediyor acaba? Bugüne kadar bununla ilgili birçok delili ortaya koymamız mümkün. Bugün, burada, bu Mecliste seçtiğimiz Anayasa Mahkemesi üyesini bile sadece ismen seçmişiz. Nereden seçtik? Nasıl seçtik? Hâkimler-Savcılar Yüksek Kuruluna seçilen üyelerle ilgili listeler yayınlandı. Nasıl, nerelerde, hangi yemeklerde nasıl pazarlıklar yapıldığını bilmiyor muyuz?

Onun için, ben şunu söylüyorum: Lütfen, çekin… Şu partinin, bu partinin hâkimi olmaz. Sizin hâkiminiz, sizin yargıcınız olsa ne olacak? Hak ve hakikat mı değişecek, adalet mi değişecek? Vatandaşımız adalet arıyor. Yok efendim, işte, yazılıda torpil, bilmem ne… Ahmet olsa ne olur, Mehmet olsa ne olur! Biz, hâkimin hak, hakikati ve adaleti sağlamasını istiyoruz. Vatandaşımızın arzusu budur. Ne olacak yani, tanıdığınız birisi hâkim olduğu zaman, bir mahkemeye gönderdiğiniz zaman hamili kart davacınızdır ya da davalınızdır diye torpil mi istenecek? Dolayısıyla, böyle bakıldığı zaman hâkimler ve savcılarla ilgili en önemli husus, açıkçası, bunların tarafsız ve bağımsız bir şekilde hareket etmesini sağlamaktır.

Takipsizlik kararı veren hâkimler üzerine ya da takipsizlik kararını bozan hâkimler üzerine müfettişler gönderiliyor ve yakın bir zamanda, nasıl siyasi karar alındığını, hangi baskılarla alındığını da anlatacağım. Dolayısıyla, gerçekten, bu tartışmalar güzel değil. Kameralı olacak, şu olacak; Ahmet olacak, Mehmet olacak… Soruyorum size ya: Vatandaşın hakkı, hukuku var. Vatandaş adaleti bekliyor. Yani, Ahmet olsa ne olur, Mehmet olsa ne olur! Biz onun doğru bir karar verip vermediği, hakikati bulup bulmadığı, adaleti oluşturup oluşturmadığı, bunun vicdanlara sığıp sığmadığı konusunda meselelere bakmamız lazım. Ama bu kadar yargının siyasallaştığı bir ortam içerisinde ben hiçbir hâkim ve savcının rahatlıkla yürütmenin baskısından ari  bir şekilde kendisini hissedeceğini gerçekten düşünemiyorum. O bakımdan, bugün geldiğimiz bu noktada neyin nerede olduğunu, nasıl olduğunu gayet iyi biliyoruz. Lütfen siyasetçiler, hâkimlerden, savcılardan elini çeksin, hâkimler ve savcılar üzerinden siyaset üretmekten elini çeksin. Böyle bir şey olamaz. Dolayısıyla, siyasetçi olarak bu meselenin sürekli olarak şu hasım, bu hasım… O zaman vatandaş Danıştaya nasıl inanacak, vatandaş Yargıtaya nasıl inanacak, vatandaş hâkime nasıl inanacak? Bu bakımdan, bunları “sizin yargıcınız”, “bizim yargıcımız” gibi dönemsel tartışmaların odağına sokup ne yapacaksınız? O dönemde olan yargıçlar bugün karar veriyor. Karar verdiği zaman ne olacak? Siyasi karar mı vermiş olacak? Sizin döneminizde alınanlar karar veriyor. Ne yapacağız? “Bunlar siyasidir.”mi diyeceğiz? Dolayısıyla yapılması gereken, ne olursa olsun hâkim ve savcıların vicdanlarına uygun karar vermesini sağlayacak bir ortamı sağlamamız lazım. Hâkim ve savcıların ve kurumlarının sürekli olarak yıpratıldığı ve siyasileştirildiği bir ortam içerisinde maalesef hâkim ve savcının tarafsız, bağımsız karar vermesi engellenmiş olmaktadır. Bugün geldiğimiz bu noktada bu kurumların doğrudan doğruya siyasileştirilmesine yönelik girişimler olduğunu biliyoruz. İşte ileri demokrasi bu! Yani Allah bizi bunun daha ilerisinden korusun diyeceğimiz geliyor.

Gerçekten, bugün Sayın Genel Başkanımızın da ısrarla, defalarca ifade ettiği “Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, bir an önce bu konularda uzlaşma olsun, gündeme getirin.” ifadelerine diğer siyasi partilerin grup başkan vekillerinin de olumlu cevap vermesi ve bu konuda bir uzlaşma sağlanmasını önemsiyoruz. Neden? Biz bütün sorumluluğu almıyoruz ama bir çalışma yapılmıştır, bundan sonraki dönem içerisinde yanlışlıkların düzeltilmesi imkânı olacaktır. Elbette bu konuda Milliyetçi Hareket Partisi olarak önergelerimiz olmuştur, yanlışların düzeltilmesini istemişizdir ama çoğunluk iradesi buna katılmayınca bunu bu büyük kanunların engellenmesi için bir araç olarak kullanmaktan da imtina ettik. Yakın bir zamanda göreceksiniz ki birçok şeyin değiştirilmesi ihtiyacı içerisinde olacağız.

Bu bakımdan, bu uzlaşma güzel. Keşke gönül isterdi ki bu Parlamentoda, şu “ileri demokrasi” dediğiniz Anayasa değişikliği konusunda bu partilerle uzlaşma konusunda bir zemin oluşsaydı da beraber ve birlikte bu Anayasa’yı yapabilseydik, insanları, milleti ikiye bölmeseydik! Bugün geldiğimiz bu noktada işte demokrasinin erdemi de uzlaşma ve diyalogdur. Demokrasiyi yönetmek için de bu uzlaşmayı sağlayabilecek şekilde yürekli olmak lazım, cesaretli olmak lazım.

Bu bakımdan, bütün bunları yaparken, bunları Türkiye'nin geleceği için yapıyorsak, burada Türk Ticaret Kanunu ya da Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nda temel olarak çok siyasal değil, teknik bir değerlendirme yapmamız gerektiğini biliyoruz. O bakımdan, keşke şu Parlamentoda Anayasa’yı da birlikte yapabilseydik, keşke bunu sağlayabilecek bir zemin oluşsaydı! Milleti birbirine kırdırmak kolay, milleti birbirine kırdırarak bundan oy rantı elde etmek kolay. Onun için, bu eksende bunu bir eksiklik olarak gördüğümü ifade etmek istiyorum.

İşte bugün geldiğimiz bu noktada kurumları düşman kılmak, birbirine kırmak… Ne olacak? Yargıtaya olan güven sarsılınca ne olacak, Danıştaya olan güven sarsılınca ne olacak? Siyasetçiye güven sarsılınca değişiyor muyuz her birimiz? Değişmiyoruz. Bütün siyasete güven sarsılıyor. Dolayısıyla, bu konularda sürekli olarak yargı üzerinden siyaset oluşturmak ve yargıya da aldığı kararlar münasebetiyle “Siyasi karar alıyor.” demekle bundan sonra da sizin döneminizde olanların “Siyasi karar alıyor.” diye değerlendirilmesine zemin hazırlamış olacaksınız. Hangi biriniz acaba bundan sonra Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun ya da Anayasa Mahkemesinin aldığı kararların siyasi olmadığını ileri sürebilecek? Ama düğmeyi yanlış iliklediğiniz için bu konuda atılacak her türlü adım siyasi bir yargının attığı adım olarak değerlendirilecektir. Bunun da memlekete faydası yoktur.

Bugün geldiğimiz bu noktada özellikle bugün Hukuk Muhakemeleri Kanunu 458 madde ve Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girmesi, dün de 649 maddeyi görüştük, Tebligat Kanunu’nu görüştük.

Bunlar aslında, son zamanlarda bu hepimizi üzen, vicdanı yaralayan tahliyeler, geciken davalar, biraz önce Sayın Bakanın, zaman aşımı münasebetiyle… Geciken yargı konusunda bu atılan adımların da yargının hızlandırılmasına katkı sağlayacağını düşünüyoruz.

İşte, Milliyetçi Hareket Partisi olarak bizim özellikle bu tür konularda bir an önce bunların çıkmasını istememiz, bu konuda atılacak, yargının…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Lütfen sözlerinizi tamamlayınız.

Buyurunuz.

OKTAY VURAL (Devamla) – Teşekkür ederim.

…doğru bir şekilde karar vermesini sağlayacak, birtakım usuli işlemlerden dolayı yargının ve vatandaşın hakkının, hukukunun zayi olmasını temin eden bu süreci kısaltmaya yönelik birtakım adımlar vardır ki bunları biz bu açıdan destekliyoruz. Hepimizin, hangi siyasi partiden olursa olsun, hak ve hakikati ve adaleti temin etme noktasında sarsılmaz bir şekilde buna bağlı olmamız lazım. Bu bakımdan, bizim arayacağımız, bu zemini temin etmektir.

Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak elbette bu süreç içerisinde bu kanunlara verilen katkılara, hepsine teşekkür ediyoruz, bilim adamlarının yaptığı katkılara, tasarıyı hazırlayanlara, Adalet Bakanlığına teşekkür ediyoruz.

Umarım, bu çalışmaların sonrasında uygulama sırasında ortaya çıkabilecek aksaklıklar da Parlamentoda bir an önce sonuçlandırılır.

Bu vesileyle, bu tasarıların, kanunlaşan tasarıların milletimize hayırlı, uğurlu olması dileğiyle hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkürler ederiz Sayın Vural.

İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi maddelerin oylamasına geçiyorum.

Madde 7: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 8: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 9: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 10: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Geçici madde 1: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Yeni bir geçici madde üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 Görüşülmekte olan 375 Sırasayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısına geçici 1 inci maddeden sonra gelmek üzere aşağıdaki geçici maddenin eklenmesini arz ve teklif ederiz.                                              

 

Bekir Bozdağ

M. Akif Hamzaçebi

Rıdvan Yalçın

 

 

Yozgat

Trabzon

Ordu

 

 

Yahya Akman

Hasip Kaplan

Turgut Dibek

 

 

Şanlıurfa

Şırnak

Kırklareli

 

"Geçici madde 2- Bu Kanunun 1 inci maddesinin son cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere, bu Kanunun yürürlüğe girmesinden önce Türk Borçlar Kanununun 347 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinde öngörülen kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl; on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren iki yıl sonra uygulanır.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Türk Borçlar Kanununun yürürlüğe girdiği tarihten önce kurulmuş olan kira sözleşmelerinden on yıllık uzama süresi dolmamış olmakla birlikte, geri kalan süre beş yıldan daha kısa olanlar hakkında Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 1 inci maddesinin son cümlesi hükmü bir defaya mahsus olmak üzere yürürlüğe girdiği tarihten itibaren beş yıl sonra, on yıllık uzama süresi dolmuş olanlar hakkında da yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl sonra uygulanması, böylece Türk Borçlar Kanununun 347 nci maddesinin birinci fıkrasının son cümlesinin derhal uygulanması sonucunda kiracıların zarara veya mağduriyete uğramalarının ve doğması muhtemel sorunların önlenmesi amacıyla bu değişiklik önergesi verilmiştir.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiş ve yeni bir geçici madde ihdas edilmiştir.

Madde 11 üzerinde bir önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

 375  sıra sayılı kanun tasarısının 11 inci maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederim.

 

Bekir Bozdağ

 

Rıdvan Yalçın

 

Ali Koçal

 

   

Yozgat

 

Ordu

 

Zonguldak

 

 

 

Fatih Arıkan

 

Nurettin Canikli

 

 

 

 

Kahramanmaraş

 

Giresun

 

 

“Madde 11- Bu kanun, 01/07/2012 tarihinde yürürlüğe girer.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ADALET KOMİSYONU BAŞKANI AHMET İYİMAYA (Ankara) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Gerekçe okunsun.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Uygulama açısından önerilen yürürlük tarihinin daha yerinde olacağı düşünülmüştür.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen bu önerge doğrultusunda 11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Madde 12: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Böylece ikinci bölümde yer alan maddelerin oylanması tamamlanmıştır.

Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.

Tasarının tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Sayın milletvekilleri, beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 18.56


DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 19.01

BAŞKAN: Başkan Vekili Şükran Güldal MUMCU

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 50’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

5’inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

5.- Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/487) (S. Sayısı: 131)

BAŞKAN – Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Komisyonun bulunamayacağı anlaşıldığından ve siyasi parti grupları arasında uzlaşma olduğundan, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 13 Ocak 2011 Perşembe günü saat 13.00’te, alınan karar gereğince, toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 19.02