Normal 26011 2 4 2011-02-08T14:58:00Z 2011-02-08T14:58:00Z 79 46714 266274 TBMM 2218 624 312364 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                                                                YASAMA YILI: 5

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

CİLT : 89

47’nci Birleşim

5 Ocak 2011 Çarşamba

(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile

konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak

yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KAĞITLAR

 III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI

1.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğde iline yapılan hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımına ilişkin gündem dışı konuşması

3.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı bölge okullarında yaşam şartlarının iyileştirildiğine ilişkin açıklaması

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

 

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Arap-Türk Parlamenter Diyaloğu 2’nci Toplantısına katılmak üzere Kuveyt’e resmî bir ziyaret gerçekleştirecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1368)

 

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, kamu avukatlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin uygulanmasında yaşanan sorunların ve siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)

3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 24 milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/975)

4.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 29 milletvekilinin, Antalya’da madencilik faaliyetlerinin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/976)

 

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

3.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644) (S. Sayısı: 492)

4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568)

 

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

 

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğaya yeniden kazandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16903)

2.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Yeşilırmak’a dökülen atıklara ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/17302)

3.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2010 ve 2011 yılı mahalli idarelerin yatırım programlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/17435)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 

TBMM Genel Kurulu saat 15.03’te açılarak üç oturum yaptı.

 

Ağrı Milletvekili Abdulkerim Aydemir, Ağrı iline yapılan yatırımlar ve açılacak Ağrı Havalimanı’na,

Adana Milletvekili Yılmaz Tankut, 5 Ocak Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne,

İstanbul Milletvekili Esfender Korkmaz, 2011 yılı için belirlenen asgari ücrete,

İlişkin gündem dışı birer konuşma yaptılar.

 

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, 5 Ocak Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne,

Adana Milletvekili Hulusi Güvel, asgari ücretin ve memur maaş zamlarının hesaplanış şeklinin gerçek enflasyonu yansıtmadığına,

Muş Milletvekili M. Nuri Yaman, geçen yıl Ağrı’da meydana gelen sel felaketine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Adıyaman Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, yoksulluk sorununun (10/969),

Kırklareli Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, il genel meclisi üyelerinin sorunlarının (10/970),

Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, su kaynakları ve su hizmetlerinin özelleştirilmesinin doğuracağı sorunların (10/971),

Iğdır Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin (10/972),

Araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı açıklandı.

 

Gündemin, “Genel Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler” kısmında yer alan (10/137) esas numaralı, kredi kartları ve bireysel krediler alanlarındaki sorunların araştırılmasıyla ilgili Meclis Araştırması Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 4/1/2011 Salı günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında yer alan 492, 568, 474, 535, 477, 79, 511, 62, 577, 578, 579, 580, 581, 582, 583, 584, 585 ve 586 sıra sayılı kanun tasarı ve tekliflerinin bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50 ve 51’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesine; 568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.

Antalya Milletvekili Tayfur Süner’in; Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin (2/438) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.

Gündemin “Sözlü Sorular” kısmının:

1’inci      sırasında bulunan     (6/1168),

114’üncü                             (6/1652),

164’üncü                             (6/1816),

169’uncu                             (6/1829),

171’inci                               (6/1833),

173’üncü                             (6/1849),

182’nci                                (6/1870),

184’üncü                             (6/1875),

185’inci                               (6/1877),

190’ıncı                               (6/1895),

192’nci                                (6/1898),

201’inci                               (6/1921),

205’inci                               (6/1937),

207’nci                                (6/1948),

210’uncu                             (6/1952),

214’üncü                             (6/1960),

221’inci                               (6/1971),

234’üncü                             (6/2001),

235’inci                               (6/2002),

236’ncı                                (6/2007),

242’nci                                (6/2016),

246’ncı                                (6/2023),

247’nci                                (6/2025),

271’inci                               (6/2055),

272’nci                                (6/2056),

273’üncü                             (6/2057),

274’üncü                             (6/2058),

292’nci                                (6/2086),

295’inci                               (6/2089),

297’nci                                (6/2093),

304’üncü                             (6/2104),

325’inci                               (6/2136),

332’nci                                (6/2151),

333’üncü                             (6/2152),

358’inci                               (6/2184),

362’nci                                (6/2190),

Esas numaralı sözlü sorulara Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi; soru sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.

 

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:

1’inci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),

2’nci sırasında bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),

Görüşmeleri komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.

 

3’üncü sırasına alınan, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/644) (S. Sayısı: 492) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.

 

5 Ocak 2011 Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime 19.55’te son verildi.

 

 

 

 

 

 

 

Sadık YAKUT

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

Murat ÖZKAN

 

Yusuf COŞKUN

 

 Giresun

 

Bingöl

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

Yaşar TÜZÜN 

 

 

 

Bilecik

 

 

 

Kâtip Üye

 

                                                                                                                                                No.:   57

II.- GELEN KÂĞITLAR

5 Ocak 2011 Çarşamba

Teklifler

1.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 53 Milletvekilinin; Alanya Adıyla Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/832) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 24.12.2010)

2.- Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Hatay İline Bağlı Payas Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/833) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

3.- Ankara Milletvekili Yılmaz Ateş’in; Ankara İline Bağlı Temelli, Hasanoğlan, Yenikent, Batıkent, Çayyolu Adıyla Beş Yeni İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/834) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

4.- Bartın Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Bartın İline Bağlı Olarak Kozcağız Adıyla  Yeni Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa Teklifi (2/835) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

5.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Hoçivan Hasköy  Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/836) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)

Tezkere

1. Türkiye Büyük Millet Meclisinin Denetimine Tabi Kuruluşların 2009 Yılı Denetim Raporlarının Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1367) (Kamu İktisadi Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2010)

Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 Milletvekilinin, kamu avukatlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 Milletvekilinin, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin uygulanmasında yaşanan sorunların ve siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)

3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 24 Milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/975) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)

4.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 29 Milletvekilinin, Antalya’da madencilik faaliyetlerinin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/976) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)

5 Ocak 2011 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.

Gündeme geçmeden önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.

Gündem dışı ilk söz Niğde iline yapılan hizmetler hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’na aittir.

Buyurun Sayın Selamoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Ek süre verilmeyecektir Sayın Selamoğlu, onu bilesiniz diye söylüyorum.

III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR

A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları

1.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğde iline yapılan hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde ilimize yapılan hizmetler hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Sözlerime başlamadan önce tüm yurttaşlarımızın ve hemşehrilerimin yeni yıllarını kutlar, sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim.

Değerli milletvekilleri, Niğde tarımda son dönemlerin en bereketli yıllarını yaşamaktadır. Patates ve elma çiftçimizin bu yıl ürünleri için oluşan fiyatlar hem çiftçimizin hem ihracatçımızın yüzünün gülmesini sağlamıştır. Gerek kendilerine verilen destekler gerekse bu yıl ihracat için sınır kapılarının erken açılması ve teşviklerin sağlanması, bunun gerçekleşmesinde önemli bir rol oynamıştır.

Bunların dışında tarımsal desteklemelerde üç buçuk yıl içerisinde Niğde’miz çiftçisine 100 milyon TL destek sağlanmıştır. 2011 yılı için tarım kredi faizlerinin yüzde 10 seviyelerine çekilecek olması çiftçilerimize oldukça büyük bir katkı sağlayacaktır. Tarımla uğraşan hemşehrilerimizin en büyük sorunlarından biri olan ve on yıllık bir maziye sahip olan tarımsal sulama enerji borçları için Hükûmetimiz yeni bir yapılandırma tasarısını Meclise getirmiştir. Tüm hemşehrilerimizin büyük bir umutla beklediği borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili tasarının bir an önce Meclis Genel Kurulundan geçirilmesi hem çiftçilerimizin hem esnafımızın hem de sanayicimizin yüzünü güldürecektir.

Sanayi alanında da ilimiz 2010 yılını çok iyi değerlendirmiştir. Organize sanayimizde elektrik tüketimi bu yılda yüzde 11,5 oranında artmıştır. Sanayi kullanım kapasitesinde ise yüzde 10’luk bir artış sağlanmıştır. İstihdamda 2010 yılında yüzde 6’lık bir artış sağlanmıştır. Bor Organize Sanayi içerisinde arıtma tesisinin inşaatı devam etmektedir. Her iki organize sanayimizde 4 bin kişiye yakın istihdam sağlanmıştır.

Özellikle Türkiye genelinde devrim niteliğinde değişim ve gelişim sağlamış olduğumuz sağlık alanında Niğde’mizde çok önemli hizmetler yapılmıştır. Yapımı yıllardır süren Niğde Fizik Tedavi Rehabilitasyon Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi açılışı gerçekleştirilmiştir. Üç yüz yataklı devlet hastanesi inşaatı hızla devam etmekte olup 2012 yılı içerisinde Niğdeli hemşehrilerimizin hizmetine sokulacaktır.

Millî eğitimde de çok büyük hizmetler kazandırılmıştır. TOKİ Anadolu Öğretmen Lisesi ve yurdu öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur. İkinci bir fen lisesinin yapımı ihalesi gerçekleştirilmiş olup 2011 yılında öğretime açılacaktır. Bor ve Niğde’ye birer sağlık meslek lisesi ihaleleri de bu önümüzdeki günler içerisinde gerçekleştirilecektir.

TOKİ tarafından Niğde’ye toplam 3.384 konut yapılmıştır. 528 konutun ihalesi bu ay içerisinde gerçekleştirilecek olup 496 konutun yoksul gruba ait Bor ve Niğde’deki inşaatları hızlı bir şekilde devam etmektedir. Ulaşımda Pozantı-Niğde otoban yolu önümüzdeki nisan ayı içerisinde Niğde’ye kadar getirilmiş olacak ve ondan sonra da Niğde-Ankara otobanın devamı gerçekleştirilecektir. Çamardı-Pozantı yolu genişletmesi çalışmaları olacaktır. Bor-Altunhisar duble yolu gerçekleştirilmiştir. Bor-Niğde arasındaki yolun da üç şeritli hâle getirilmesi sağlanacaktır.

Devlet Su İşleri tarafından Yeşilburç Barajı’na bu yıl 9 milyon TL ödenek sağlanarak bitirilecektir.

Ayrıca, Azatlı, Hançerli ve üç gölet daha yapılacaktır.

Ecemiş Çayı Niğde’ye getirilecektir.

Kapalı yüzme havuzumuz mayıs ayında hizmete sokulacaktır.

Üniversitemize büyük destekler sağlanmıştır.

Değerli milletvekilleri, tüm bunlar göstermektedir ki Niğde’miz geçen üç buçuk yılı iyi bir şekilde geçirmiş, aldığı yatırımlar ve ürettiği projelerle gelecekte daha iyi yerlere gelecektir.

Bu gelişmelerin ilimde sağlanması için çabalarımı karşılıksız bırakmayan başta Başbakanımız olmak üzere tüm bakanlarımıza huzurlarınızda teşekkürü bir borç bilirim.

Bu duygu ve düşünceler içerisinde yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Selamoğlu.

Gündem dışı ikinci söz Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımı hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’e aittir.

Buyurun Sayın Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)

2.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımına ilişkin gündem dışı konuşması

ENSAR ÖĞÜT (Ardahan) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolunun yapımıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygılarımla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu aynı zamanda İpek Yolu’dur. İngiltere’den kalkan tren ta Çin’e kadar gidebilecek bir konumdadır. 2008 Temmuz ayında sayın cumhurbaşkanları, yani Türkiye Cumhurbaşkanı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Gürcistan Cumhurbaşkanı temelini Kars’ta attı. Bu yol devam ediyor. Ulaştırma Bakanıyla defalarca görüştük. Yolun Kars-Ardahan kara yolu güzergâhında gelmesi ve Çamlıçatak bölgesi olan bölgede bir istasyon kurulmasını talep ettik. “Aferin.” dediler, “Bu uluslararası bir proje, onun için en kısa yol neredeyse oradan gitmesi lazım, oradan uzun oluyor.” “Peki, o zaman Çıldır’ın içerisinden gitsin.” dedik, “O da olmaz, 100 milyon dolar fark ediyor.” dediler. Neticede Ermenistan sınırına paralel dağlardan yolu geçirdiler ve Yukarıcambaz köyünden Gürcistan’a bir tünelle giriyor yol, bu güzel. Ancak Sayın Bakan Binali Yıldırım sivil toplum örgütleri ve o dönemin milletvekili, AK PARTİ Milletvekili Kenan Altun’la beraber yaptığımız toplantıda şu sözü verdi bize: “Siz merak etmeyin, bir yol da biz Çıldır’dan Ardahan’a getiririz ama lojistik tesisler ve antrepoları biz Çıldır Cambaz istasyonuna yapacağız, onunla da Ardahan daha çok gelişecek.” dedi ama şimdi duyuyoruz ki bu ayın 10’unda lojistik tesisler Erzurum’a yapılıyor, ihalesi de ayın 10’unda, 10 Ocakta. Şimdi arkadaşlar, trenin girdiği yer ilk sınır Ardahan Cambazlar istasyonu, lojistik tesislerin kurulduğu yer Erzurum, yani sağ elle sol kulağı göstermek gibi bir durum. Şimdi ben sizden istirham ediyorum, böyle bir şey olabilir mi? Başka bir ile veya diyelim başka bir il Kars da olabilir ama bunun normali -ilk sınır girişi olan- gümrükleme ilk sınır girişinde olmaz mı?

Sayın Milletvekilim Sabahattin Çakmakoğlu Çıldır’da kaymakamlık yaptı, oraları çok iyi bilir. Bölgemiz korkunç bir göç verdi arkadaşlar, yoksullaştı insanlarımız. İki tane sınır kapımız var çalışmıyor. Ham petrol borusu Ardahan’dan geçiyor, en pahalı petrolü Ardahanlılar kullanıyor. İki tane doğal gaz hattı borusu geçiyor, Ardahan doğal gazdan faydalanamıyor, doğal gaz yakamıyor, Ardahan’da hâlen daha tezek yanıyor değerli arkadaşlar ve en önemli biri daha “Ardahan içerisinden geçen Kula Nehri’ni bir tünelle Karadeniz’e vereceğiz.” diye bir çalışma yapılıyor, on dört tane ihale dosyası alınmış, yakında onun da ihalesi var. Yani suyumuzu verdiniz, sınırlarımızı çalıştırmıyorsunuz; tren geçiyor, trene de istasyon, doğru dürüst lojistik tesisler yapmıyorsunuz. Peki, bu Ardahanlılar nereye gidecek, ne yapacak? Bunu bana bir söylesenize.

Şimdi, ben Sayın Başbakanımdan ve Sayın Bakandan rica ediyorum, bu konuyu gözden geçirsinler. Ardahan il sınırına mutlak suretle lojistik tesisler ve antrepolar kurulması lazım. Yani 1,5 milyar dolara Erzurum’da ihalesi yapılıyor. 1,5 milyar dolar çok önemli bir rakam arkadaşlar bizim için. 1,5 milyar dolar değil 500 milyon dolarlık dahi olsa, 100 milyon dolarlık dahi olsa Ardahan il sınırında lojistik tesisler ve antrepolar yapılması lazım. Eğer bu yapılmazsa bütün Ardahanlılar şu anda ayakta, inanın, samimi söylüyorum Ardahan’dan Ankara’ya herkes yürüyecek ve o tren yolunu biz istemiyoruz. Eğer Ardahan il sınırına gümrükleme tesisleri yapılmazsa biz o trenin oradan geçmesini engelleyeceğiz ve tüneli kapatacağız. Buradan da söylüyorum, milletvekili olarak söylüyorum. Ardahanlılar da beni dinliyor. Bakın, şunu da söyleyeyim: Eğer suyumuzu Ardahan’dan alıp, doğal yapısını değiştirip Karadeniz’e akıtırlarsa orada da protesto yapacağız. Zaten ayın 15’inde, 15 Ocakta Ardahan dernekleri İstanbul Kartal’da bir toplantı yapacaklar, ben de orada bulunacağım.

Değerli arkadaşlar, suyumuz elimizden alınıyor, yolumuz elimizden alınıyor yani doğal gaz verilmiyor, sınır ticaretlerimiz yapılmıyor. Yani biz nereye gideceğiz, ne yapacağız, onu bana söylesenize değerli arkadaşlar. Ben milletvekili olarak buradan isyan ediyorum ve rica ediyorum, Sayın Başbakanım ve Sayın Bakanım bu konuyu tekrar gözden geçirsin. Ardahan il sınırına mutlak suretle gümrükleme tesisleri yapılsın.

Hepinize teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öğüt.

Gündem dışı üçüncü söz yatılı ilköğretim bölge okullarında yaşanan sıkıntılar hakkında söz isteyen Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e aittir.

Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)

3.- Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke olarak çok önemsediğimiz, geleceğimiz açısından güven duymamızı sağlayan genç nüfusumuzun bir bölümünün eğitim-öğretime adım attıkları yatılı bölge okullarındaki son yıllarda dayanılmaz bir hâl alan sorunlara dikkat çekmek, ülke gündemine taşımak gayesiyle gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve sizlerin şahsında yatılı bölge okullarında fedakârca görev yapan meslektaşlarımı saygıyla selamlıyor, 2011 yılının hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Okulu bulunmayan köy ve mezralarda yaşayan ve maddi imkânlardan yoksun ailelere mensup çocuklarımızı okula kavuşturmak ve eğitimde fırsat eşitliğini sağlamak gayesiyle kurulmuş ve iyi yönetildiğinde ve yeterli imkânlar sağlandığında arzu edilen ve hedeflenen gayelere ulaşılmış yatılı bölge okullarında, üzülerek ifade ediyorum ki bugün yeterli kaynak ayrılmaması ve iyi yönetilememesi nedeniyle inanılması zor sıkıntılar yaşanıyor. Devlet olarak kıt kaynaklarımızdan ayırarak inşa ettiğimiz okullarımızda binlerce kapasite doldurulamamakta, diğer tarafta binlerce öğrenci de eğitim-öğretimden yoksun köylerinde hayata tutunmaya çalışmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, hepimiz anne babayız. Elinizi vicdanınıza koyun, soracağım soruyu kendi vicdanınızda cevaplayın. Yatılı bölge okullarında öğrencilerin bir günlük yemek bedeli 2010 yılı için 4 lira 20 kuruş idi, 2011 yılı için 4 lira 80 kuruş oldu. Üç öğün yemek bedeli olarak 4 lira 80 kuruş verilen bir okula çocuğunuzu yatılı olarak gönderebilir misiniz? Gelişme çağındaki bir çocuğun günlük kalori ihtiyacını bu parayla karşılamak zorunda olduğunuz bir okulda yöneticilik yapmak ister misiniz?

Değerli milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu, Mardin İli Yatılı İlköğretim Bölge Okulları İnceleme Raporu, 23’üncü Dönem Beşinci Yasama Yılı sayfa 12. Aynen aktarıyorum:

“Yapılan görüşmede öğrencilere şikâyetleri sorulmuş, çocuklar aşağıdaki şikâyetleri belirtmişlerdir:

Okulda verilen yemekler çok az, karnımızı doyuramamaktayız. Okulda kaloriferlerimiz yanmadığından yatakhanelerde üşümekteyiz. Düzenli banyo yapma imkânına sahip değiliz. Yemekhanede kaplar temiz değil, bardaklar deterjan kokuyor. Sular soğuk olduğundan ellerimiz çatlıyor. Etütlerde öğretmenlerimiz bulunmuyor. Hastalandığımızda bize inanan olmuyor. Köylerimize hafta sonları yürüyerek gidiyoruz, servisimiz yok.”

Şikâyetlere dikkatinizi çekmek istiyorum: “Karnımızı doyurun.” diyorlar, “Üşüyoruz.” diyorlar, “Banyo yapamıyoruz, temiz kaplarda yemek yemek istiyoruz.” diyorlar, “Minik ellerimiz çatlıyor, kalem tutamıyoruz.” diyorlar. Etütlerde başlarında öğretmen olsun istiyorlar. Sağlıklarıyla ilgilenilsin istiyorlar. “Tatilleri anne babamızın yanında geçirelim, bunu sağlayın.” diyorlar. 

Değerli arkadaşlarım, sözün bittiği yer işte burası. Devlet olarak emanetimize aldığımız çocuklarımızın karnını doyuramıyoruz. Hani millî gelir 10 bin dolara yaklaşmıştı? Bu çocuklar niye bundan pay alamıyor? Onların oy hakkı yok, ailelerinin de değişik metotlarla oylarını zaten alıyoruz diye mi düşünüyorsunuz? İşte bu ayıp herkese yeter.

Değerli milletvekilleri, yatılı bölge okullarındaki ihtiyaçlar öncelikle giderilmeli. Böylelikle, kontenjanlar doldurularak gençlerimizin okula kavuşmaları sağlanmalıdır. Üç öğün yemek bedeli acilen yetişme çağındaki bir çocuğun günlük kalori ihtiyacı esas alınarak yeniden belirlenmelidir. Her okula bir erkek, bir bayan rehber öğretmen atanmalı, gençlerin ergenlik çağı ve diğer problemleri onlar için sorun olmaktan çıkarılmalıdır.

Bu çocuklar bizim çocuklarımız. Bu yaşta sahip çıkıp kol kanat germediğimizde sonradan sahiplenme imkânı maalesef kalmıyor. İstanbul’da, Van’da, Diyarbakır’da on binlerce çocuğun sokakta olmasından hüzün duyuyorsak onlara sahip çıkmaya çalışmalıyız.

Ben konunun sahibi Millî Eğitim Bakanını göreve davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP ve CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yüksel, bir talebiniz var; buyurun.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı bölge okullarında yaşam şartlarının iyileştirildiğine ilişkin açıklaması

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle şunu belirtmek istiyorum: Ailesinden uzakta, anne ve baba sevgisine muhtaç çocuklarımızla ilgili olarak en üst seviyede hassasiyet göstermekteyiz.

YİBO’larda eğitim gören, her biri bizim için çok değerli ve özel olan çocuklarımızın aç kalması, bakım hizmetlerinin eksik kalması ve üşümesi bizim tarafımızdan kabul edilemez bir durumdur.

Çocuklarımızın mağdur edilmesini hangi gerekçeyle olursa olsun siyaseten asla kabul etmeyeceğimizi bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.

Sayın Vekilimizin bahsetmiş olduğu, özellikle Mardin bazında…

BAŞKAN – Sayın Yüksel, siz Sayın Vekilin konuşmasına cevap verecek konumda değilsiniz. Bu, Sayın Bakanın görevi.

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Mardin’le ilgili…

BAŞKAN – Sizin söz talebiniz var; bir dakikalık süre içerisinde… Lütfen...

CÜNEYT YÜKSEL (Mardin) – Teşekkür ediyorum.

Ben, yapılanlarla ilgili hızlı bir şekilde, özellikle şundan bahsetmek istiyorum: Çocuklarımızın örneğin, kahvaltıyla ilgili orada hemen gittik ve şu kararı aldık: Kahvaltı sistemini tamamen değiştirerek, açık büfe sistemine geçtik.

Ayrıca, banyo…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yüksel.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – Aynı hassasiyeti başkalarında da bekliyoruz Sayın Başkan!

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum!.. Bundan sonra size sorarım Sayın Vekilim.

METİN KAŞIKOĞLU (Düzce) – İyi olur!

BAŞKAN – Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize sunacağım:

V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- Arap-Türk Parlamenter Diyaloğu 2’nci Toplantısına katılmak üzere Kuveyt’e resmî bir ziyaret gerçekleştirecek olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1368)

                                                                                                                    04/01/2011

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, 9-13 Ocak 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan Arap-Türk Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısına katılmak üzere, Kuveyt’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurul’un 23 Aralık 2010 tarih ve 40 sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.

Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurul’un bilgilerine sunulur.

                                                                                                                  Nevzat Pakdil

                                                                                                     Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                    Başkanı V.

1) Murat Mercan                                       TBMM Dışişleri Komisyonu Başkanı

                                                                  Eskişehir Milletvekili

2) Fevzi Şanverdi                                      Hatay Milletvekili

3) Canan Arıtman                                      İzmir Milletvekili

4) Abdullah Çalışkan                                Kırşehir Milletvekili

5) Metin Ergun                                          Muğla Milletvekili

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

Meclis araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı okutuyorum:

B) Meclis Araştırması Önergeleri

1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, kamu avukatlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Kamu Avukatlarının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler konusunda, Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis Araştırması yapılması hususunu arz ederiz.

1) Reşat Doğru                          (Tokat)

2) Beytullah Asil                       (Eskişehir)

3) Ali Uzunırmak                      (Aydın)

4) Atila Kaya                             (İstanbul)

5) D. Ali Torlak                         (İstanbul)

6) Necati Özensoy                     (Bursa)

7) Yıldırım Tuğrul Türkeş         (Ankara)

8) Emin Haluk Ayhan               (Denizli)

9) İzzettin Yılmaz                      (Hatay)

10) Yılmaz Tankut                     (Adana)

11) Osman Durmuş                   (Kırıkkale)

12) Cemaleddin Uslu                 (Edirne)

13) Abdülkadir Akcan               (Afyonkarahisar)

14) Mehmet Zekai Özcan          (Ankara)

15) Oktay Vural                        (İzmir)

16) Behiç Çelik                          (Mersin)

17) Sabahattin Çakmakoğlu       (Kayseri)

18) Mümin İnan                        (Niğde)

19) Mustafa Kalaycı                  (Konya)

20) Süleyman Turan Çirkin       (Hatay)

21) Mustafa Enöz                      (Manisa)

22) Mehmet Şandır                    (Mersin)

Gerekçe:

Kamu avukatları, kamu gücünü kullanan kurum ve kuruluşların her türlü iş ve işlemlerinin hukuka uygun olmasına yardımcı olan ve ortaya çıkan uyuşmazlıklarda onları temsil eden meslek mensuplarıdır.

Kamu avukatları, çok ağır bir sorumluluk taşımalarından dolayı, büyük bir manevi baskı ile de karşı karşıyadırlar. Çünkü kamunun hakkı demek, 73 milyon insanın hepsinin hakkı demektir. Savunulan, korunulan hak, tüyü bitmemiş yetimin, garip ve gurebanın hakkıdır.

Kamu avukatları kimi zaman değeri milyon liraları bulan lehte yada aleyhte açılmış davalarla karşı karşıyadırlar.

Ağır sorumluluklarla karşılaşan bu meslek gruplarının, meslek gerekliliklerine uygun ücret ve çalışma şartlarına sahip olmaları gerekmektedir.

Yargının unsurları arasında savunma görevini üstlenen avukatların, yargı içinde yine kamu görevlisi olarak görev yapan iddia ve karar organlarının temsilcilerine tanınan mali ve özlük hakları göz önüne alındığında durumları pek de iç açıcı değildir.

Kamu avukatları taşıdıkları mesleki sorumluluğa rağmen hâkim ve savcıların sahip oldukları hiçbir hak ve teminata sahip değildirler. Hâlbuki kamu avukatları, savcılar gibi kamu gücünü temsil etmekte ve kamu adına her türlü davada devletin yararını korumaktadır.

Kamuda çalışan avukatlar tek bir statüye tabi olmayıp, görev yaptığı kuruma göre farklı statülerde istihdam edilmekte, bu durum gerek ücret, gerekse özlük hakları yönünden eşitsizliklere sebebiyet vermektedir.

Aynı şekilde teftiş ve denetleme yönünden kamu avukatları diğer devlet memurları statüsünde denetlenmektedir. Bir hâkim ve savcıyı ancak adalet müfettişleri denetleyebilirken bir avukatı hukukla ilgili olmayan kişiler denetleyebilmekte, bu da avukatlar üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.

Kamu avukatları devleti savunduğuna göre, bütün kamu çalışanlarının kazanmış oldukları haklardan faydalanmaları gerekmektedir. Ancak görülmektedir ki devlet kendini savunan bu kişilere âdeta üvey evlat muamelesi yapmaktadır. Çok zor şartlar altında görev yapmalarına sebep olmaktadır.

Aynı ve benzer işi yapan kamu görevlileri arasında gerek mali yönden, gerek statü yönünden uçurumlar bulunmamalıdır. Bu durum adaleti savunan insanlar arasında adaletsizlik yaratmaktadır. Sorunlar araştırılmalı ve gerekli kanunlar Türkiye Büyük Millet Meclisi'nce çıkarılmalıdır.

Konunun bir kez de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması, kamu avukatlarının statülerinin, özlük ve mali haklarının iyileştirilmesi konusunda fayda sağlayacaktır.

Araştırma önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.

2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin uygulanmasında yaşanan sorunların ve siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na

Çevre Kanunu'nun 10'uncu maddesinde yer alan "planlanan faaliyetler sonucu çevre sorunlarına yol açacak kurum, kuruluş ve işletmeler bir "Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlarlar" hükmü doğrultusunda 1993 yılında çıkarılan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği yürürlüğe girdiğinden bu yana defalarca değiştirilmiş, kapsamı daraltılmış, yapılan değişiklikler ve yürürlüğe konulan geçici maddeler ile rapor süreci proje sahipleri lehine kolaylaştırılmıştır.

Bu değişiklikler sonrasında yatırım projeleri ile doğal çevre arasında ÇED raporları aracılığı ile sağlanmak istenen dengenin doğal çevre aleyhine bozulduğu gözlenmektedir. ÇED raporlarının nesnellikten uzak hazırlanması, karar verme süreçlerinde komisyonlara siyasi baskı uygulanması, denetimlerin yetersizliği yönetmelikte amaçlanan anlayışın dışına çıkılması sonucunu doğurmaktadır.

Bu nedenlerle, Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin uygulanmasında yaşanan sorunlarının tespiti, ÇED raporlama, değerlendirme, onay ve denetim süreçlerinde siyasi baskı kurulmasına ilişkin sorunların ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 26.10.2010

1) Hulusi Güvel                              (Adana)

2) Ali Rıza Öztürk                          (Mersin)

3) Malik Ecder Özdemir                 (Sivas)

4) Bilgin Paçarız                             (Edirne)

5) Hüseyin Ünsal                           (Amasya)

6) Ali Oksal                                    (Mersin)

7) Tekin Bingöl                              (Ankara)

8) Tansel Barış                               (Kırklareli)

9) Atila Emek                                 (Antalya)

10) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

11) Şevket Köse                             (Adıyaman)

12) Erol Tınastepe                          (Erzincan)

13) Gürol Ergin                              (Muğla)

14) Halil Ünlütepe                          (Afyonkarahisar)

15) Tayfur Süner                            (Antalya)

16) Kemal Demirel                         (Bursa)

17) Harun Öztürk                           (İzmir)

18) Durdu Özbolat                         (Kahramanmaraş)

19) Ramazan Kerim Özkan            (Burdur)

20) Mevlüt Coşkuner                     (Isparta)

21) Ahmet Küçük                           (Çanakkale)

22) Mehmet Ali Özpolat                 (İstanbul)

23) Osman Kaptan                         (Antalya)

24) Bihlun Tamaylıgil                     (İstanbul)

25) Mustafa Özyürek                     (İstanbul)

26) Ergün Aydoğan                        (Balıkesir)

27) Ali Rıza Ertemür                      (Denizli)

28) Hüseyin Pazarcı                       (Balıkesir)

29) Mehmet Şevki Kulkuloğlu       (Kayseri)

30) Gökhan Durgun                       (Hatay)

Gerekçe;

Anayasamızda herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahip olduğu, çevreyi geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin devletin görevi olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu göreve istinaden hazırlanan Türk çevre mevzuatının önemli bir parçası Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğidir. Bu yönetmeliğin temelini yapılacak yatırımların çevreye etkilerini önceden tahmin etmek ve olası olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak için yapılan çevresel etki değerlendirme raporları oluşturmaktadır. Ancak söz konusu yönetmelik çıkarılmasından bu yana yaklaşık on defa değiştirilmiş, yapılan değişiklikler çevre aleyhine olumsuz sonuçlar yaratmıştır.

Özelikle 2003 yılında yapılan değişiklikler ve yürürlüğe konulan geçici maddeler bazı projeler için ÇED sürecini kolaylaştırıcı sonuçlar doğurmuştur. Bu değişiklik ve geçici maddelere göre petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri kapsam dışına çıkarılmıştır. Daha önceden projelendirilmiş olan gemi söküm tesisleri, nükleer tesisler, tehlikeli ve özel işleme tabi atıkların ara depolama tesisleri, belli bir büyüklükte olan termik santraller ve otoyollar için ÇED onayı aranmamaktadır.

ÇED yönetmeliğine bağlı olarak yapılan raporlama, değerlendirme, onay, denetim süreçlerinde siyasi iktidarın tercihleri ve iradesinin çevrenin olumsuz etkilenmesinden daha baskın olduğu görülmektedir. Bu süreçlerde siyasi baskı rol oynamaktadır. Bu nedenle pek çok ÇED olumlu veya ÇED gerekli değil kararı nesnellikten uzak olarak siyasi ve ekonomik politikalara göre biçimlenmektedir.

Sürdürülebilir bir kalkınmanın ancak sürdürülebilir bir çevre ile mümkün olabileceği göz ardı edilerek, ÇED sürecinin içi boşaltılmakta, siyasi ve ekonomik baskı mekanizmaları uygulanarak ÇED raporlama süreci amaçlanan ve olması gereken anlayışın dışına çıkarılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından baskı uygulanarak çevre koruma ilkeleri yok sayılmakta, çevrenin korunması amacından sapılmaktadır. Örneğin kimi HES projeleri için bürokratlara kolaylaştırıcı tavır almaları konusunda talimat verilebilmektedir.

Bunlarla beraber, yeterli donanım ve birikime sahip olmayan özel şirketlerin gerçeği yansıtmayan, göstermelik raporlar hazırlaması, sürecin yatırımcılar lehine kolaylaştırılması, kamuoyu tarafından ÇED raporları ve bu raporlara dayanılarak verilen kararların yanlış, eksik, yetersiz ve çoğu kez yanlı olarak nitelendirilmesine, güvenilmez bulunmasına yol açmaktadır.ÇED raporlarının ezici çoğunlukla onaylanması kamuoyundaki bu kuşkunun haklı olduğunu gösterir niteliktedir. ÇED yönetmeliğine göre yapılması gereken bölge halkının katılımı toplantıları çoklukla göstermelik bir biçimde yapılmaktadır ve bağlayıcılığı bulunmamaktadır.

Yukarıda belirtilen gerekçelerle, ÇED yönetmeliğinin uygulanması ve ÇED raporlama, değerlendirme, onay ve denetim süreçlerinde siyasi baskı kurulmasına ilişkin sorunların ve bu konuda alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.

3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 24 milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/975)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy ile Almanya Başbakanı Angela Merkel her vesile ile, bazen ayrı ayrı, bazen birlikte, Türkiye'nin Avrupa Birliğine (AB) tam üye olmasına karşı olduklarını çok açık bir biçimde ifade etmektedirler. Gerçi her iki lider de bu görevlerine seçilmeden önce de bu görüşlerini birçok kez dile getirmişlerdir. Ne var ki, seçildikten sonra yapılan açıklamalar daha net ve saygı ölçülerini aşan ifadelerdir. Ayrıca, İmtiyazlı Ortaklık veya Türkiye ile Rusya'nın ortak bir ekonomi bölgesi oluşturması gibi alternatifleri de içermektedir. 19.10.2010 tarihinde Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Christian Wulff TBMM'de yaptığı konuşmada, "ucu açık müzakereler" ifadesinin hâlâ geçerliliğini koruduğunu, bir diğer deyişle, Türkiye'nin tam üyeliği ile ilgili yaklaşımın değişmediğini söylemiştir.

AB ülkeleri, Türkiye'nin potansiyelini, 46 yıllık çabalarını ve özverisini görmezden gelmekte ve Türkiye'yi baskı altında tutmak, daha fazla ödün almak ve Türkiye'yi başka siyasi ödünler vermeye de zorlamak için müzakerelere hazırlık gibi bir aşamaya olumlu yaklaşmışlar; ancak, dosya açıp kapamak, ucu açık müzakere yapmak, kalıcı bazı "derogasyonlar" getirmek gibi aşırı talepler içeren bir çerçeve müzakere belgesi hazırlamak, imtiyazlı ortaklık önermek gibi başka hiçbir ülke ile ilişkilerde gündemde olmayan birçok sınırlama ve kısıtlamayı Türkiye için gündeme getirmişlerdir.

Oysa, Türkiye'nin yıllarca tam üye olmak için katlandığı özveriler çok önemli ve ağırdır. Bunların başında Gümrük Birliği gelmektedir. Kısa bir süre sonra tam üye olacağını düşünerek Gümrük Birliğini kabul eden Türkiye, iç pazarını AB'ye tamamen açtığı gibi AB'nin ikili anlaşmalar yaptığı ülkelerle de Avrupa Birliğine benzer anlaşmalar yapmak zorunda kalmıştır. Bir anlamda iç pazarını sadece AB ülkelerine değil, AB'nin anlaştığı diğer ülkelere de açmıştır. Ayrıca, 1996'da Gümrük Birliğine giren Türkiye tam üye olmadan, diğer bir deyişle, tam üyeliğin getirdiği olanaklardan yararlanmadan, Gümrük Birliği yükümlülüğünü üstlenen ve bunu yürüten tek ülkedir.

Sayın Christian Wulff TBMM'de yaptığı konuşmada Kıbrıs sorununun çözülmesini, Ermenistan ile ilişkilerin normalleştirilmesini ve tartışmalı konuların da göz ardı edilmemesini talep etmiştir. İlginç olan, "Almanya Türkiye'nin AB'ye bağlanmasını özellikle desteklemektedir." ifadesidir. "Biz Türkiye'nin AB'ye katılım müzakerelerinin adil ve ucu açık biçimde yürütülmesine yönelik olan karara bağlıyız ve aynı şekilde Türkiye'nin de yükümlülüklerini yerine getirmesini bekliyoruz." demiştir. Bunun anlamı şudur; AB bugün de Türkiye'yi tam üye olarak kabul etmek niyetinde değildir. Türkiye'nin tam üye olmasını değil, onun AB'ye bağlanmasını ucu açık müzakerelerle, tam üye olmadan AB'ye "demir atmasını" talep etmektedir. Oysa, 12 Eylül 1963'te imzalanan Ankara Anlaşması'nın 28. maddesi, "Anlaşma'nın işleyişi, Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlerin tümünün Türkiye'ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin Topluluğa katılması olanağını incelerler." demektedir. Tam üyelik ve çağdaş bir yapıya kavuşmak için yapılan düzenlemelerin ve uygulanan politikaların tam üyelik açısından bir yarar sağladığı da söylenemez. İnsan haklarına saygıyı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü sürekli olarak gündeme getiren AB ülkelerinin Türkiye ile ilişkiler söz konusu olduğunda, tam bir çifte standart uyguladıkları da yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye'ye karşı yapılan haksızlıklara bugüne kadar tepki göstermeyen Hükümetin bu davranışlara artık dur demesi gerekir.

Gümrük Birliği'nden sonra, Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmelerin objektif bir şekilde değerlendirilmesi için bir Meclis Araştırması gereklidir. Bu nedenle, Türkiye-AB ilişkilerinin son 14 yıldaki gelişmesini, bugünkü durumunu ve gelecekte nasıl gelişebileceğini incelemek ve çözüm önerileri geliştirmek üzere, Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için izninizi ve gereğini arz ederim.

1) Birgen Keleş                             (İstanbul)

2) Bilgin Paçarız                            (Edirne)

3) Ali Rıza Öztürk                         (Mersin)

4) Malik Ecder Özdemir                (Sivas)

5) Hüseyin Ünsal                          (Amasya)

6) Hulusi Güvel                            (Adana)

7) Ali Oksal                                  (Mersin)

8) Tekin Bingöl                             (Ankara)

9) Hüsnü Çöllü                             (Antalya)

10) Atila Emek                              (Antalya)

11) Şevket Köse                            (Adıyaman)

12) Tansel Barış                            (Kırklareli)

13) Erol Tınastepe                         (Erzincan)

14) Gürol Ergin                             (Muğla)

15) Halil Ünlütepe                         (Afyonkarahisar)

16) Tayfur Süner                           (Antalya)

17) Kemal Demirel                        (Bursa)

18) Harun Öztürk                          (İzmir)

19) Osman Kaptan                        (Antalya)

20) Bihlun Tamaylıgil                   (İstanbul)

21) Mustafa Özyürek                    (İstanbul)

22) Ergün Aydoğan                      (Balıkesir)

23) Hüseyin Pazarcı                      (Balıkesir)

24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu      (Kayseri)

25) Gökhan Durgun                      (Hatay)

BAŞKAN – Bilgilerinize sunulmuştur.

4.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 29 milletvekilinin, Antalya’da madencilik faaliyetlerinin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/976)

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Antalya il sınırları içinde Maden Kanunu dayanak yapılarak, arama işletme ruhsatlarıyla çalışan taş, kum, çakıl, mermer ocağı vb. işletmelerinin, başta insan sağlığı, çevre, turizm, tarım, doğal ve tarihî sit alanlarında yarattığı ve yaratacağı bütün olumsuzlukların incelenmesi, tespit edilen olumsuzlukların giderilmesi için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını  arz ve teklif ederiz. 25.10.2010

1) Osman Kaptan                         (Antalya)

2) Gökhan Durgun                      (Hatay)

3) Atila Emek                               (Antalya)

4) Ali Rıza Öztürk                       (Mersin)

5) Malik Ecder Özdemir              (Sivas)

6) Hüseyin Ünsal                         (Amasya)

7) Tekin Bingöl                            (Ankara)

8) Hüsnü Çöllü                            (Antalya)

9) Şevket Köse                            (Adıyaman)

10) Tansel Barış                           (Kırklareli)

11) Hulusi Güvel                         (Adana)

12) Erol Tınastepe                        (Erzincan)

13) Gürol Ergin                           (Muğla)

14) Halil Ünlütepe                       (Afyonkarahisar)

15) Tayfur Süner                         (Antalya)

16) Kemal Demirel                      (Bursa)

17) Bihlun Tamaylıgil                  (İstanbul)

18) Harun Öztürk                        (İzmir)

19) Mustafa Özyürek                   (İstanbul)

20) Ergün Aydoğan                     (Balıkesir)

21) Durdu Özbolat                       (Kahramanmaraş)

22) Ramazan Kerim Özkan          (Burdur)

23) Mevlüt Coşkuner                   (Isparta)

24) Ahmet Küçük                        (Çanakkale)

25) Mehmet Ali Özpolat              (İstanbul)

26) Ali Rıza Ertemür                    (Denizli)

27) Ali Oksal                               (Mersin)

28) Hüseyin Pazarcı                     (Balıkesir)

29) Bilgin Paçarız                        (Edirne)

30) Mehmet Şevki Kulkuloğlu    (Kayseri)

Gerekçe:

Antalya tarihi, kültürü, doğal kaynak değerleri, ormanları ile turizmin ve tarımın başkenti unvanını hak ederek alan, ülkemize turizmde ve tarımda kazandırdığı dövizle ekonomimize önemli katkıları olan bir dünya kentimiz, dünyaya açılan bir turizm penceremizdir.

Turizm Cenneti Antalya ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Marka değerini kaybetmemesi için her türlü özeni göstermek ve korumak hepimizin görevi olmalıdır.

Antalya İlimiz sınırları içinde, edinebildiğimiz bilgilere göre 3.800 civarında Taş, Kum Çakıl, Mermer Ocağı ve benzer işler için arama ve işletme ruhsatı verilmiştir.

Ancak ruhsat alan işletmelerin, faaliyetleri sırasında, turizmin başkenti, tarım üretimimizin lokomotifi durumundaki Antalya'mızın doğal güzelliklerine, tarımsal üretimine, turistik yapısına ve değerlerine, tarihi, kültürel dokusuna, içme ve kullanma suyu kaynaklarına, fauna ve flora yapısına zarar verdiği yönünde yoğun şikayetler olmaktadır.

Son yıllarda Antalya'da ciddi olarak tartışılan, Taş, Kum, Çakıl, Mermer vb. ocakları bir çevre felaketinin habercisi durumuna gelmiştir. Antalya İlimizin doğal kaynak değerleri, kültürel kaynak değerleri ve yaşam alanları dikkate alınarak taş, kum, çakıl ve mermer ocağı ve benzeri işletmelerin sayısının mutlaka azaltılması, dolayısıyla yeni bir işletme izninin verilmemesi, verilen izinlerden süresi dolanların süresinin yenilenmemesi, devam eden işletme faaliyetlerinin de çevresel etki değerlerini dikkate alacak şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde hava kirliliği, görsel kirlilik, gürültü kirliliği, toprak kirliliği, atık kirliliği, su kirliliği ve ormanlarımızın tahribi kaçınılmazdır, bu durumun önüne geçilebilmesi için yüce Meclisimizce araştırılması gereklidir.

BAŞKAN - Bilgilerinize sunulmuştur.

Önergeler gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.

Alınan karar gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.

1'inci sırada yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

 GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

2'nci sırada yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

3'üncü sırada yer alan, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644) (S. Sayısı: 492) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde teklifin tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.

Sayın milletvekilleri, dün soru sormak için sisteme giren Sayın Işık, Sayın Uslu ve Sayın Vural’ın yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.

Şimdi, şahıslar adına konuşma yapılacaktır.

Söz sırası, şahsı adına söz isteyen Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’da.

Buyurun Sayın Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, 492 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, dün, yasanın geneli üzerine gruplar adına konuşan sayın sözcüler Roman vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili tespit ettikleri ifadeleri burada değerlendirdiler, konuştular, güzel tespitlerde bulundular doğrusu.

Özellikle iktidar partisi sözcüsünün, Sayın Ali Koyuncu’nun ifadelerinin çok hoş ifadeler olduğunu, ancak, enteresan bir durum da ifade ettiğini burada söylemek istiyorum. Özellikle Sayın Koyuncu ifadelerinde “Roman vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, asil unsurları olduğunu” söyledi. “Roman kardeşlerimize sevgiyle yaklaşıyoruz.” dedi. Roman çocuklarının delik ayakkabılarından bahsetti, hatta “Bulgaristan’da Roman olduğu için işe alınmayan Roman kalmasın diye bu kanuna destek verelim.” dedi. “Yunanistan’da yoksul Romanlar, olimpiyat sırasında, ülkenin imajı bozulmasın diye, barakalardan atılmasın diye destek olalım.” dedi. “İkinci Dünya Savaşında sadece Roman olduğu için katledilen 1,5 milyon Romanı hep birlikte analım.” diye bu kanuna bizlerden destek istedi ve “Romanların, yıllarca ayrımcılık içeren kanunlar çerçevesinde ayrımcılığa maruz kaldıklarını” söyledi.

                                

(x) 492 S. Sayılı Basmayazı 4/1/2011 tarihli 46’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz tasarı 5683 sayılı Yasa’nın 21’inci maddesinin son fıkrasının yürürlükten kaldırılması. Nedir o son fıkra? “Tabiiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı salahiyetlidir.”

Şimdi, yukarıda söylenenlere baktığımızda bu maddeyle söylenenlerin bir ilgisini de bulmak mümkün değil. Zaten bu Yasa’nın adı da Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun. Dolayısıyla bu Kanun’un adı böyleyken bu Kanun’da kastedilen bizim, Türkiye’de yaşayan, Türk vatandaşı olan ve bu ülkenin asli unsurları olan Roman vatandaşlarımız olamaz. Daha doğrusu bu yasayla ilgili gerekçeye de baktığımızda, ifade edilen, “Ayrımcılığı çağrıştırıyor, bunun için kaldıralım.” deniyor. Yani bu Yasa’nın mevcut bu hâlinden bu “Ayrımcılığı çağrıştırma” ifadesini anlamanın nasıl olacağını düşünüyorum. Gerçekten böyle bir anlamayı nasıl bu hâle getiriyoruz? Çünkü gerçekten yanlış bir ifade, yakışıksız bir ifade çünkü bizim, bu ülkenin vatandaşı olan bir kimsenin kimliğini o şekilde ayırmamız da mümkün değil. Dolayısıyla bu vatandaşlarımıza bu yasa ile “Ayrımcılık çağrıştırıyor.” adı altında ifade edilmesini de çok doğru bulmuyorum.

Değerli milletvekilleri, özellikle Bulgaristan’a gittiğinizde orada yaşayan Romanlar özellikle “Biz Türk’üz.” diye ifade ederken, biz, Türkiye’de yaşayan vatandaşlarımızı bir alt kimlikle ayrımcılığa tabi tutmaya çalışıyoruz. Bunu anlamak mümkün değil gerçekten.

Bakınız, geçenlerde bir Roman açılımı yapıldı, bir Roman çalıştayı yapıldı iktidar tarafından. Burada özellikle Roman vatandaşlarımızın taleplerinin dile getirildiği ifade ediliyor. Bunu dile getirirken de mutlaka karşılıklı bir çalışmayla bu yapıldı. “Bu vatandaşlarımızın talepleri nelerdir?” diye yazılı hâlde aldım, ben de buradan bakıyorum: Ayrımcılığın ortadan kaldırılması, yaşam şartları ve standardının yükseltilmesi, mevzuat düzenlemesi, eşit vatandaşlık ilkesi, eğitim süresinde yaşanan sıkıntıların giderilmesi.

Şimdi, bu sorunlar, daha doğrusu bu talepler Türkiye’de yaşayan herhangi bir toplulukla, herhangi bir şehrimizde yaşayan insanlarımızla farklı bir durum yaratmıyor gerçekten. Özellikle bu vatandaşlarımıza dönük bir sorun diye gösterilmesi de çok manidar gerçekten.

Değerli milletvekilleri, bakınız, Roman vatandaşlarımızın ortak sorunları neler? Bir kere, eğitim sorunları var. Gerçekten bu sorun öteden beri devam ediyor ama bunda da birtakım gelişmeleri de görmek mümkün gerçekten. Bakınız, özellikle ilköğretim çağına giden çocukların, ilköğretimde okuyan çocukların sayısının eskiye göre arttığını görüyoruz. Burada bir gelişme var gerçekten. Hatta yükseköğretimde okuyan Roman çocukları var ki bu vatandaşlarımızın bu anlamda da eğitime gayret ettikleri ve bir ilerlemenin olduğunu da görmekteyiz. Ama hâlâ sorunları var, bunu söylememiz lazım.

İstihdam sorunu: Evet, Türkiye'nin genel bir sorunu gerçekten işsizlik. Bu vatandaşlarımız belki de biraz eğitimin de ortaya çıkmasıyla biraz daha bu sorundan, istihdamdan etkileniyorlar gerçekten. Özellikle belediyelerden iş talepleri var. Belediyeler ile Hükûmet arasına bir sıkışmışlık var gerçekten bu konuda. Belediyelerin de özellikle  destek olması lazım işsizlikle alakalı ama Hükûmetin çok ciddi tedbirler alması lazım.

Bakınız, bizim Edirne ilimizde sınır kapısı olması münasebetiyle zaman zaman tır kuyrukları 10 kilometreye kadar sınır kapısına uzanıyor. Burada da özellikle Edirne’nin de birtakım tarihî özelliklerini öne çıkaran, hediyelik eşya satan vatandaşlarımız var. Ama her defasında ne yazık ki kolluk kuvvetleriyle, güvenlik güçleriyle bu vatandaşlarımızın burada iş yapmaları önleniyor. Buna bir tedbir getirilebilir. Sayın Validen rica etmiştim, sanıyorum bu konuda çalışma yapıyordur. Orada vatandaşlarımızı, hiç olmazsa belirli bir tek tip kıyafet yapılabilir, eğitilebilirler ve bu kişilerin orada işsizliklerine bir nebze bir çözüm bulunabilir.

Konut sorunu var. Gerçekten bu vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerin biraz daha düzenlenmesi lazım tekrar. Ama kentsel dönüşüm projeleriyle de bu çözülmeye çalışılsa da mahalleler yok ediliyor, yaşanan, bilinen tavırlar ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu da çok doğru görülmüyor gerçekten. Edirne’de -yine örnek vermek istiyorum- Menzilahır mahallesi var. Burada yaşayan vatandaşlarımız bu mahallenin ortadan kaldırılması hâlinde evlerinden barklarından, yerlerinden olacakları korkusunu taşıyorlar. Bunun da giderilmesi lazım.

Sağlık sorunları var. Gerçekten, sağlık sorunları bütün vatandaşlarımız gibi bu vatandaşlarımızın da etkilendiği bir durumdur. Yeşil kart uygulamalarıyla bunlar giderilmeye çalışılsa da bunlarla ilgili bir oy hesabı yapılıyor ne yazık ki. Bunun bu vatandaşlarımıza reva görülmesi de doğru değil, her vatandaşımızın sağlık sorunu olduğu gibi bu vatandaşlarımızın sağlık sorunlarının da giderilmesi lazım.

Değerli milletvekilleri, yasanın adını az önce söylemiştim: Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun. Asıl sorun başka yerde. Bakınız, özellikle Edirne son yıllarda, Meriç Nehri’nden Yunanistan’a geçişle, kaçak göçmenlerle anılmaya başladı ve bunu da Sayın Bakana sormuştum. İçişleri Bakanının Haziran 2010 tarihi itibarıyla bana verdiği bilgiye göre, 2002 yılından günümüze kadar yasal olmayan yollardan Meriç Nehri’ni geçmeye çalışan 58.801 kişi yakalanmış, 38 kişi hayatını kaybetmiş; ülke genelinde 475.793 yasa dışı göçmen yakalanmış, 180 kişi ise hayatını kaybetmiş. Tabii, Haziran 2010 yılı itibarıyla bu rakamlar, bunun biraz daha arttığını söylememiz lazım.

Şimdi, bu kaçak göçmenler, işte, nerede savaş ve sosyal sorunlar varsa oradan geliyorlar, daha iyi yaşam koşullarını hedefleyerek sınırı geçmeye çalışıyorlar. Ta, Afganistan, Irak, Gürcistan, Moritanya, Burma gibi ülkelerden gelmeye çalışıyorlar ve son derece trajik bir yolculuk yaptıktan sonra ne yazık ki sınır kapısında yakalanıyorlar.

Asıl sorun buralarda. Şimdi, tabiiyeti belli olan, belli bir ülke nüfusuna kayıtlı olan kişilerin sınır dışı edilmeleri mümkün ikili anlaşmalar çerçevesinde. Ama belli bir tabiiyeti olmayan kişiler ne olacak? İşte, ne yazık ki bunlara, Türkiye’de tekrar iki aylık bir süre kendilerine tanınıyor, “Türkiye’yi, ülkeyi terk et.” diye kendilerine tembihte bulunuluyor ama bu kişiler Türkiye’yi terk etmiyorlar. İşte, asıl, bu yasayla ilgili olan kişiler bunlar. Bu kişileri yurt dışına çıkarmanın yolunu bulacaksınız ve İçişleri Bakanlığının işte bundan dolayı bu kanuna göre yetki alması lazım.

Özellikle Edirne’de insanlık dışı uygulamalar görüldü geçmişte, bugün bunlar giderildi ve emniyet kuvvetlerimiz, emniyet müdürlüğümüz de ciddi çalışma yapıyor gerçekten ve bu kişileri, düşünün, binlerce kişi yakalanıyor ve Edirne’de ikamet etmek, daha doğrusu bir süre mecburi ikamete tabi tutuluyorlar. Zor şartlar altında, bu kişilerin sıkıntılı durumları da ortada. İşte, dediğim gibi, insanlık dışı manzaralar yaşanıyor. Son günlerde, Edirne 80 kişi sayıyla bunu sınırladı ve orada emniyet müdürlüğünde iyi şartlarda bu kişiler bakılmaya çalışılıyor. Dolayısıyla, emniyet güçlerimize de bu konuda tebriklerimi sunuyorum, gerçekten ciddi çalışma yapıyorlar. Asıl sorun burada değerli milletvekilleri. İşte, bu şartlarda, bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın, herkesin birbirine eşit olduğunu söyleyerek sözlerimi tamamlıyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

 BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.

Şimdi soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce Sayın Uslu’nun da bahsettiği fıkranın bu kanun teklifiyle çıkarılmasından sonra, acaba, Türkiye’de yaşayan Roman vatandaşların hangi sorunlarına çözüm getirilebilecektir?

İkincisi: 1950 yılından bu yana yürürlükte olan bu fıkra hükmü gereğince şimdiye kadar kaç kişi yurt dışına İçişleri Bakanlığı tarafından sınır dışı edilmiş? Bunların içerisinde kaç Roman bulunmaktadır? Bu değişiklik sonrasında, örneğin Afganistan veya Irak’tan kalkıp Türkiye üzerinden Yunanistan’a gitmek isteyen bir göçebe Türkiye’de yakalandığında nasıl bir işleme tabi tutulabilecektir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’de Roman vatandaşlarımızın sayısı nedir? Bununla ilgili bir araştırmanız var mı? Böyle bir sayım yapılıyor mu?

Özellikle geçen aylarda gazetelere yansıdığı üzere, ilkokullarda, ilköğretim çağındaki çocuklar üzerinde, aileler üzerinde yapılan bir çalışmada bu kişilerin sayısının tespitine yönelik bir çalışma olduğu anlamı ortaya çıkarıldı, bu doğru mudur? Bu bilgileri almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural? Yok.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Benim sorum biraz konunun dışında olacak ama Doğu Türkistan Türklerinden gelen istek doğrultusunda sormak istiyorum. 300 milyon Türk dünyasında aşağı yukarı Ahıska Türkleri ve Doğu Türkistan Türkleri en zor şartlarda yaşayan insanlardır. Doğu Türkistan Türklerinin tek güvendiği ülke Türkiye Cumhuriyeti devletidir. Çeşitli yollardan ülkemize akrabalarının yanında kalmak için veya ikamet etmek için geliyorlar ve geldikleri andan itibaren de birçok sıkıntıyla karşı karşıyalar. Bunların ülkemizde kalması noktasında ikamet verilmesiyle ilgili Hükûmet olarak bir çalışma yapılabilir mi, bunu öğrenmek istiyorum.

Diğer konu da, Ahıska Türkleri de aynı şekilde çok büyük sıkıntı içerisinde olan insanlardır. Ahıska Türklerinin Gürcistan’a geri dönmeleriyle ilgili olarak işte bir proje olduğu ortaya konulmuştur. Geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla geri dönüşle ilgili çalışmalar tamamlanmıştır. Ancak şu ana kadar gördüğümüz kadarıyla pek fazla bir dönüş de yoktur. Acaba Hükûmet olarak, Ahıska Türklerinin geri dönüşüyle ilgili olarak Kırım Türklerine uygulanmış olan projeler uygulanabilir mi? Bu yönde Hükûmetin bir çalışması var mıdır, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)– Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Arkadaşlarıma da sorularından dolayı teşekkür ediyorum.

Sayın Işık “Türkiye’de yaşayan Roman vatandaşların bu kanun değişikliğiyle hangi sorunlarına çare getirilecek?” dediler. Bu madde değişikliği Türkiye’de yaşayan Roman vatandaşlarımızın tüm sorunlarına çare getirecek bir düzenleme değil. Bu sadece Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun’un 21’inci maddesinin son fıkrasında açıkça “Çingene” olarak nitelendirilen Roman vatandaşlarımızın bir ayrımcılıktan kurtarılması ve birinci sınıf vatandaşlar olarak ülkemizde yaşadıklarını göstermek bakımından belki sembolik bir çalışma, psikolojik bir çalışma. Roman vatandaşlarımızın elbette hepimiz gibi konut sorunları vardır, iş, istihdam sorunları vardır, geçim sorunları vardır, yüksek tahsille ilgili sorunları vardır. Bunların çözümlenmesi konusunda Hükûmetimizin aldığı tedbirleri biliyoruz. Sayın Başbakanımız dünkü grup toplantısında da özellikle konut konusunda, Roman vatandaşlarımız için yapılan meskenlerin çok yakın bir zamanda kendilerine teslim edileceğini ifade etmişti. Yani Türkiye’de yaşayan herkesin hangi sorunları varsa, Roman vatandaşlarımızın da o sorunlarının olduğunu bilmeliyiz.

“Kaç kişi sınır dışı edildi?” Elimde bir veri yok bu konuda, kendilerine yazılı olarak takdim ederim.

Yalnız, bir konuda Sayın Işık çok haklı; bunu, buraya oturduğum andan itibaren Sayın Komisyon Başkan Vekilimizle de tartışıyoruz. 21’inci maddenin son fıkrasının tamamen kalkmasıyla bir boşluk doğabilir. Bunu Sayın Hasan Özdemir muhalefet şerhinde güzel bir biçimde yazmış, Sayın Kamer Genç’in de bu konuda bir önergesi elimizde bulunuyor, 1’inci maddeyle ilgili. Ben bir çalışma yaptım. Aslında İçişleri Bakanlığımızın yetkilileri hem Pasaport Kanunu’nda hem de bu maddenin birinci fıkrasında İçişleri Bakanlığına münhasıran bir yetki verildiğini söylüyorlar. Yani o yetkiye bakarak son fıkranın tamamen kaldırılmış olmasının bir mahzur ifade etmeyeceğini söylüyorlar ama benim şahsi kanaatim, burada bir boşluk doğabilir, bunun doldurulması gerekir. Yani yukarıdaki yetkiye binaen bizim ayrıca, “Tabiiyetsiz veya Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanı yetkilidir.” fıkrasını koymamız gerekiyor. 1’inci maddede, Sayın Kamer Genç’in önergesi elimde, ona katılacağımızı ifade edeceğim. Bu konu İçişleri Komisyonundaki görüşmeler sırasında gündeme gelmiş, o zaman reddedilmiş. Muhalefet şerhi sadece Hasan Bey’e aittir ama benim şahsi kanaatim, bu maddenin tekrar, içinden “Çingene” kelimesini çıkarmak suretiyle muhafaza edilmesinin daha doğru olduğunu düşünüyorum, 1’inci madde görüşmeleri sırasında buna katılacağım.

Sayın Uslu “Bu sayı belli mi?” dedi. Doğrusu, böyle bir resmî veri olduğunu bilmiyorum ancak özel anketler yoluyla birtakım kurumlar bu tür çalışmalar yapmış olabilir. Ben resmî bir çalışma olmadığı kanaatindeyim.

Sayın Doğru Doğu Türkistan’dan gelenlerle Ahıska Türkleriyle ilgili bir konuyu sordular. Aynı endişeleri ve duyguları paylaşıyoruz. Doğu Türkistan’dan gelenler, yani Uygur Türkleri dediklerimiz hakikaten çok zor şartlar altında, hem bulundukları yerde hem de Türkiye’ye geldiklerinden itibaren… Ancak bunlara çok özel ilgi gösterildiğini ve bütün imkânların kendileri için kullanıldığını biliyorum. Vatandaşlığa geçmelerinde belki birtakım sorunlar yaşansa da ikametleri konusunda -bizzat ilgilendiğim için biliyorum, yoksa bir veriye dayalı olarak söylemiyorum- onlar bizim kardeşlerimizdir, onların her türlü imkânsızlıklarını gidermeye çalışıyoruz. Ahıska Türkleriyle ilgili sanıyorum iki sene önce bir kanunla özel bir madde koymuştuk, üç ay içerisinde mi, belli bir süre içerisinde vatandaşlığa geçmek istemeleri karşılığında bu imkân tanınacaktı. Ama geri dönüşleriyle ilgili çalışmaların hangi safhada olduğunu ben kendilerine yazılı olarak takdim edeceğim.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Teklifin tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

YABANCILARIN TÜRKİYE’DE İKAMET VE SEYAHATLERİ HAKKINDA

KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ

MADDE 1- 15/7/1950 tarih ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası yürürlükten kaldırılmıştır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.

Buyurun Sayın Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 1’nci maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin de katıldığı, diğer grupların da katıldığı, iktidar partisi milletvekili arkadaşımızın teklif ettiği ve bizim de olumlu bulduğumuz ve oy vereceğimiz bir kanun teklifini görüşüyoruz ama bu teklifin görüşülmesini fırsat bilerek, iktidar partisinin Türkiye’deki Roman vatandaşlarımıza yönelik bakış açısını ve çalışma yöntemini ve bizlerin bu anlayışa yönelik eleştirilerini hem Genel Kurulla hem de vatandaşlarımızla paylaşmak istiyoruz.

Öncelikle, iktidar partisi mensubu Değerli Ali Kardeşim Roman meselesine İktidar Partisinin sevgiyle yaklaştığını ifade etti. Bence, bu işin en önemli kelimesi burasıdır yani bu meseleye nasıl yaklaşmak gerektiği konusudur. Gerçekten, bu sözün doğru olmasını canı gönülden arzu ederdim çünkü sevgiyle yaklaşmak başarmaktır büyük ölçüde. Ama eğer sevgiyle yaklaşılsaydı, sekiz yıllık bu iktidar döneminde bu kanun teklifi, 8’inci yılın seçimlere kalmış dört beş ay değil de sekiz yıl önce bu kanun teklifi Genel Kurulun gündemine gelirdi ve çıkardı. Yani demek ki sevginin ötesinde birtakım siyasal beklentilere yönelik gayretler olduğu burada görülüyor. Haddizatında kurulan sistem, kurulan yöntem, maalesef Türkiye’nin demokratik geleneğinin kökleşmesi, kurumsallaşması ve daha uzun ömürlü olmasına destek veren, yardımcı olan bir sistem değil. Neden? Şöyle açıklamaya çalışayım:

Bir Roman vatandaş sabah kalkar, yeşil karta ihtiyacı vardır -sağlık problemi vardır- kaymakama gider. Kaymakamın yanında AKP ilçe teşkilatından görevli bir ilçe yönetim kurulu üyesi vardır. Yani kaymakamlıktaki iş ve işlemlerden sorumlu yönetim kurulu üyesi vardır. Onun bir önünden ceketini ilikleyip geçmek mecburiyetindedir bu vatandaş, onun bir elini öpmek mecburiyetindedir yeşil kart talebiyle ilgili. Oradan vatandaş AKP ilçe başkanına gönderilir. Orada, işte, kömür ihtiyacı vardır veya başka ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarının tedarikiyle ilgili AKP ilçe başkanının önünde boynunu bükmek mecburiyetindedir, ona “Eyvallah.” demek zorundadır çünkü yarın ondan bunun bedeli istenecektir. Oradan vatandaş çıkar, belediye başkanına gider. Belediye başkanından kışı geçirmek için, bir şeyler alabilmek için onun kapısında bekler, belediyenin kapısında bekler. Yani yoksul vatandaş, Roman vatandaş yaşamını sürdürebilmek için günün yirmi dört saati birilerinin önünde ellerini bağlayarak, ceketini ilikleyerek bir şeyleri talep etmek, bir şeyleri istemek durumundadır. Dolayısıyla böyle olunca da bu vatandaş mahallesinde, kahvesinde otururken iktidar partisini eleştirmeyi veya Başbakanı eleştirmeyi mümkün göremez kendinde çünkü eğer eleştirirsem, eğer eleştirim duyulursa o zaman benim kömürüm kesilir, yeşil kartım elimden alınır veya benim çocuklarıma verilen okul yardımı ortadan kalkar korkusu ve endişesi içerisindedir. Dolayısıyla bu şekilde yarattığımız bir toplum demokratik refleksleri körelmiş, demokratik taleplerini yükseltemez, isteklerini yükseltemez, söyleyemez ve sadece boynu bükük kahvesinde, evinde oturan, tepki vermeyen, hele hele örgütlü tepki hiç vermeyen bir toplum hâline geliriz.

Siz uygulamış olduğunuz, Roman vatandaşlara yönelik uygulamış olduğunuz, belki kendi açınızdan haklı da olabilirsiniz, siyasal iktidarınızın devamı anlamında haklı da olabilirsiniz ama bu politikayla tepki vermeyen, sessiz, demokratik refleksleri olmayan bir toplum yaratıyorsunuz. Eğer yarın -bırakın bizi, bırakın muhalefet partilerini- siz, bu toplumun bir şekilde, bir konuda tepki vermesini talep etseniz, o zaman siz de tepki verecek insan bulamayacaksınız. Yani şunu söylemek istiyorum: Yarın “Ülke bölünmek ile ilgili bir risk içerisinde, gelin, tepki verin.” dediğinizde, tepkiyi verecek insanı siz de bulamayacaksınız çünkü o ortamı sizler yarattınız, sizlerin politikaları yarattı. Bunu söylemek istiyorum. Yarın bir rejim değişikliği söz konusu olduğunda “Gelin, tepki verin.” deseniz siz de tepki verecek, demokratik tepki verecek insanları bulamayacaksınız çünkü sizin yarattığınız politika bunu bu noktaya getirdi. O bakımdan değerli arkadaşlarım, bu politikayı gözden geçirmek lazım. Yani insanları, ilçe başkanının kapısında, kaymakamın kapısında, belediye başkanının kapısında bir şeyler talep eden, bir şeyleri alabilmek için el pençe divan duran insanlar hâlinden çıkarıp, yasal hakkı olarak, kanundan gelen hakkı olarak devletten birtakım şeyleri alıp bu aldığını da özgürce kullanabilen, kendi içerisinde, ailenin içerisinde, toplumun içerisinde her türlü demokratik tavrı koyabilecek insanlar yaratmamız lazım. Türkiye’nin geleceğinin teminatı buradadır. Yoksa sizin yaratmaya çalıştığınız korku imparatorluğu, Türkiye’nin geleceğinin teminatı değildir. Belki sizin geleceğinizin teminatı olabilir ama Türkiye’nin geleceğinin teminatı değildir.

Az önce Sayın Bakan da söyledi, “8.270 tane konut, en kısa zamanda teslim edeceğiz.” dedi. Allah aşkına, bilen biri varsa gelsin. Ali, gel, burada anlat. Şu ana kadar Roman konutlarıyla ilgili bir tek Kemalpaşa’da konutların temeli atıldı, bunun dışında temeli atılan Roman konutu yok arkadaşlar.

FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Var, var, İzmit’te de var.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Yüzde 70’i taslak hâlinde, daha yer tespiti yapılmamış, yüzde 20’si ihale aşamasında ama ihalesi tamamlanmamış, ancak yüzde 5’inin ihalesi bitmiş ve sadece Kemalpaşa’daki konutların da temeli atılmış. Yani bu kadar gürültü koparıyorsunuz ama sonuç bu, gerçek bu. Gelin, bunu burada açıklayın. Yani seçime kalmış beş ay. Benim Edirne’de ve Trakya’da işte “Tayyip Erdoğan bize konut yapacak, gel seni da yazalım.”, bir sürü çalışmalar. Ama yani yapın, yaptıktan sonra söyleyin. Yani bunların söyleniyor olması, kesinlikle, bu siyasi iktidarın, Romanların sorunlarına yönelik samimi ve çözüm üretme noktasında samimi olduklarını göstermiyor. Bu tamamen, Roman vatandaşlarımızı bir oy deposu olarak görüp “Biz bu oy deposundan önümüzdeki seçimlerde nasıl yararlanabiliriz, nasıl bunu kendi adımıza devşirebiliriz?” arayışı ve gayretlerinin bir ürünüdür. Bu kanun teklifinin dün apar topar, AKP Grubunda yapılan toplantıdan sonra paraşütle bu Genel Kurula gelmesinin altında yatan mantık da aynı mantıktır değerli arkadaşlarım.

Romanların sorunlarını bilebilmek için onu hissetmek lazım, onu yaşamak lazım. Bunu ancak yaşayanlar bilir, bunu ancak hissedenler bilir. En önemli sorun eğitim sorunudur. Eğer Osmanlı döneminden beri, sadece cumhuriyet dönemi değil, Osmanlı döneminden beri Romanların sorunları, bu ülkede değişik iktidarlar tarafından bugünlere kadar devşirilmiş ve birikmişse bu konuya samimi yaklaşılmayışının altında yatar temel mesele. Eğer samimi yaklaşılsaydı, bu sorun bugünlere gelmezdi. Bugüne kadar Romanlar bu ülkede her zaman barışık yaşamışlardır, her zaman toplumla iç içe yaşamışlardır ama sizin “Roman açılımı” lafınız bu Romanları dışlamak ve ötekileştirmek gayretidir ve bundan da Romanlar memnun değil, bunu bilin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

RASİM ÇAKIR (Devamla) – “Biz ötekileştirilmek istemiyoruz, biz dışlanmak istemiyoruz. Biz Anadolu’ya Türklerden daha önce geldik ve Anadolu’nun gerçek sahibiyiz, Türkiye Cumhuriyeti’nin gerçek sahibiyiz.” diyorlar.

BAŞKAN – Sayın Çakır, teşekkür ediyorum.

RASİM ÇAKIR (Devamla) – Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Çakır.

Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili.

Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, 60’a göre Edirne’yle ilgili bir bilgi vermek istiyorum, Roman konutlarıyla ilgili.

BAŞKAN – Böyle bir usulümüz yok Sayın Milletvekilim.

NECDET BUDAK (Edirne) – İpsala’da konutlarımızın temeli atıldı da, Milletvekilimiz…

BAŞKAN – Sayın Koyuncu grup adına söz istedi, açıklama yapar.

NECDET BUDAK (Edirne) – Hayır “Hiçbir yerde temel atılmadı.” dendi, İpsala’da konutlarımızın yapımına başlandı.

BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sıra sayılı, 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Sözü edilen değişiklik, yabancıların Türkiye’de ikamet ve seyahatlerini düzenleyen yasadaki son fıkrayı kaldırmaktadır. Yasanın son fıkrasına göre uyruksuz ya da yabancı devlet uyruğu olan Çingenelerin ya da Romanların ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerinde İçişleri Bakanlığı yetkilidir. Değişiklik önerisiyle bu hüküm toptan kaldırılmaktadır. Bu tutum olumludur ve benimsiyoruz.

Bu değişikliğin iki yönü bulunmaktadır. Birincisi, yasalarda yer alan ırkçı, ötekileştirici, ayrımcı madde ve hükümlerin temizlenmesidir. İkincisi de önemli bir insan hakkı olan mültecilik ve sığınma hakkına ilişkindir.

Mültecilik ve sığınma hakkı, özellikle büyük savaşlar ile bölgesel çatışma ve iç savaşların sürdüğü dönemlerde yakıcı bir insanlık sorunu olarak gündeme gelmektedir. Bugün savaş ve çatışmadan kaçmanın yanı sıra, ekonomik nedenlerle ülkede baskı ve hak ihlallerinin sürmesinden ötürü mülteci ve sığınmacı sayısında ciddi artış vardır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 2009 değerlerine göre dünyada toplam 16 milyon kişi mülteci ve sığınmacıdır. Türkiye’de ise sadece kayıtlı olan 17 bin kişi sığınmacıdır. Türkiye uluslararası sözleşmelere koyduğu çekincelerden ötürü ancak Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü sağlamakta, başka ülke ve yönden gelenlere ise başka ülkelere gitmesi için bekleme izni vermektedir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği ile sürekli ilişki hâlindeyiz ve gerçekten Hükûmetin bu konuda bir politikasının olmaması ve buradaki Cenevre Konvansiyonu’na koyduğu çekincelerden ötürü doğudan gelenlerin burada çok trajik yaşamları var.

2008 yılında 11-12 Haziranda Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Kabul ve Barındırma Merkezinde “Adam Terry” adlı bir sığınmacının kampta öldürülmesi üzerine Helsinki Yurttaşlar Meclisi ve İnsan Hakları Derneğinden birkaç arkadaşla birlikte Barış ve Demokrasi Partisi olarak gidip yerinde inceleme yaptık ve hazırladığımız raporu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna sunduk. Bu konuda, gerçekten, bir komisyonun oluşturulması, sistematik olarak mültecilerin sorunlarıyla ilgili çalışmaların yürütülmesi ve sorunların çözüme kavuşturulması yolunda bir öneri getirmiştik. Sonra bir komisyon oluştu ama ne yazık ki o konudaki sorunlar hâlâ gündemdeki yerini koruyor.

Ancak bu bekleme bölgeleri ve kampları insan onuruna yakışmayan koşullardadır. İstanbul Kumkapı’da emniyet müdürlüğüne bağlı yabancılar misafirhanesi de yine kamuoyuna yansıyan sorunlardan ötürü bilgimiz dâhilindedir. Zaman zaman, gazete ve televizyonlarda, burada kalanların, koşulların kötülüğünden dolayı eylem yaptığına da tanık olduk.

Adının “misafirhane” olduğuna bakılmamalı. Bu bina demir parmaklıklarla çevrili. Bina sadece bir örnek. Neredeyse bütün kamplar ve misafirhaneler insanlık dışı koşullarda bulunmakta, hem fiziki olarak hem de oradaki uygulamalardan ötürü.

Aslında uyrukluk hakkı, sığınma hakkı insan haklarının olmazsa olmazlarındandır çünkü dünyada özellikle şimdi yaşanmakta olan ekonomik küresel krizin sonucu bütün dünyada, özellikle Avrupa’da -ki yurttaşlarımıza yönelik şu anda Avrupa ülkelerinde baskı ve saldırıların en çarpıcı yanı- işsizliğin sorumluluğunun yabancılara bağlanmış olmasıdır. Başta İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya yeni birtakım düzenlemeler yapmakta ve bu, oradaki yurttaşlarımız ve başka göçmenler açısından ciddi tehditler oluşturmakta ve gelecek açısından da kaygı yaratmaktadır. O nedenle iktidar bu konuda şimdiden, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi başta olmak üzere bütün uluslararası hukuktan kaynaklanan, göçmenlerin ve yabancıların haklarını koruyucu düzenlemeler yapmalı ve o bağlamda ilişkileri sürdürmelidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada yaşayan sığınmacıların bir an önce -ki sözünü ettiğim kamplar için söylüyorum bunu- insanca yaşayabilecekleri koşulların sağlanması gerekmektedir, çalışma izninin koşula bağlanmadan verilmesi gerekmektedir. Sığınmacıların sağlık hizmetinden yararlanabilmeleri için gerekli düzenlemelerin yapılması yine ayrıca zorunludur. Örneğin, kadın-erkek birçok sığınmacı beraberinde üç, beş, sekiz, on yaşında çocuklarını da getiriyorlar. Şimdi, burada kaldıkları sürece bunların eğitim, sağlık ve beslenmeleri çok ciddi bir sorun oluşturuyor. Örneğin, “Kamplarda o çocukların eğitimleri mümkün kılınamaz mı?” ya da “Kendi kültürlerinin geliştirilmesi yolunda çaba gösterilemez mi?” ya da “Sağlık hizmetleri daha insani koşullar içerisinde verilemez mi?” diye de bu sorular akla geliyor. Bu düzenlemeler yapılmadığı sürece insan kaçakçılığı da ne yazık ki sürecek. Türkiye üzerinden muazzam rantlar elde edildiği ileri sürülmektedir. Örneğin, biz yine bir kez bu Genel Kurulda… İstanbul’da birtakım, böyle göz önünde, mültecilerin derme çatma teknelerle kaçırıldığını biliyoruz ve büyük rantlar elde edildiğini de biliyoruz ve kimi güvenlik güçlerinin bunlar bilgisi dâhilinde olduğu ileri sürülmektedir ama bu konuda verdiğimiz soru önergeleri ya da bu konudaki araştırma önergelerimize karşılık bir araştırma yapılmamıştır, gerçekten bu trajedi, dram sona erdirilememiştir. Ancak tekneler bir kayaya vurduğu zaman, bir kıyıya vurduğu zaman, insan cesetleri kıyıya vurduğunda gündeme geliyor, yazılıyor çiziliyor, üç gün sonra unutuluyor ya da balık istifi gibi, bir kamyonetin arkasında insanların cesetleri bulunduğu zaman gündeme geliyor, tartışılıyor ve unutuluyor yine. Oysa, insanın insan olmaktan kaynaklanan hakları ve özgürlükleri evrenseldir ve koruma altında olması gerekmektedir.

Şimdi, bu sorun komşumuz Yunanistan’ın yapmayı düşündüğü duvarla da elbette ki çözülemeyecek. ABD-Meksika sınırında benzer bir duvar yıllardan beri bulunmaktadır ama hâlâ ABD’de kaçak işçi olarak çalışanlar en çok Mesikalılardan oluşmaktadır. Çözüm, güvenlik önlemlerinin artırılması değil elbette, çözüm herkesin bir gün mülteci, sığınmacı olacağı gerçeğinden harketle insanca yaşam koşullarının sağlanmasından geçmektedir. Özellikle darbeli, sabıkalı bir siyasi tarihi olan ülkeler açısından bu daha da kaçınılmaz ve yaşamsaldır. Nitekim, 1980 faşist askerî darbesi sonrası 30 bin yurttaşımız zorunlu olarak yurt dışına çıkmış ve mülteci durumunda kalmıştır ve sonra bunların 16 bininin Bakanlar Kurulu kararıyla yurttaşlık hakkı da kaybettirilmiştir ama şimdi onların hâlâ birtakım mallarına el konulmuştur, birçok yasal sorun sürmektedir.

Şimdi, değişikliğin bir diğer yönü olan yasaların çağdışı, ırkçı, ayrımcı, ötekileştirici söylemlerden arındırılması, herkesin kabul edebileceği bi değişikliktir. Ancak bu değişikliklerin yapılıyor olması, tek başına olumlu sonuçlar vermemektedir. Uygulamanın da aynı arındırılmadan geçmesi gerekmektedir. Yasa uygulayıcılarının ırkçı ve yabancı düşmanlığından uzak ve eşit bir davranış sergilemesi sadece sığınmacılar için değil, bütün yurttaşlar için de geçerli olmalıdır. Bu anlamda uygulamaların demokratikleşmesine ve bir zihniyet değişikliğine gereksinme vardır. Demokratik sivil bir anayasa, eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa bunun için bir güvencedir. İkincisi de Cenevre Konvansiyonu’na konulan çekincelerin ortadan kaldırılmasıdır. Nasıl ki uluslararası sermaye küresel dünyada serbestçe dolaşıyorsa insanlar da istediği yerde istediği şekilde dolaşabilmeli ve gezme, çalışma haklarını kullanabilmelidir.

Bugün gazetelerde yer alan bir habere göre Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek “Kürtçe etiket olabilir ama su faturası olamaz.” demiş. Şimdi, su faturaları İngilizce oluyor…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.

AKIN BİRDAL (Devamla) – Peki, Sayın Başkan.

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Koyuncu, Bursa Milletvekili.

Buyurun Sayın Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi, saygı, dostlukla selamlıyorum.

Tabii ki vermiş olduğumuz kanun teklifiyle ilgili dün de teşekkür ettim, bugün de yine bütün gruplara teşekkür ediyorum.

Dün burada uzun uzadıya, AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ İktidarının Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi çerçevesinde, 73 milyon Türk vatandaşımızın sorunlarının minimize edilmesiyle ilgili projenin içerisinde yer alan Roman kardeşlerimizle ilgili Türkiye'de, ülkemizde neler yaptık, neleri yapamadık, bunları anlatmak istemedim çünkü sizler bunları görüyorsunuz, biliyorsunuz diye.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Ali, boş hikâye anlatma gözünü seveyim. Doğru bir şey söyle de alkışlayalım.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ama az önce çok Değerli Milletvekili Arkadaşımız, Ağabeyimiz -Cumhuriyet Halk Partisinden- burada, Romanlarla ilgili, Türkiye'de konut yapılmasıyla ilgili, sadece Mustafakemalpaşa’da yapıldığını söyledi. Ben Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindenim ama Mustafakemalpaşa ilçesinde Roman konutlarının temeli atılmadı. Roman konutlarının temelinin nerede atıldığını ben sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu anlamda, hem sizlerin bilgilenmesi açısından hem de milletimizin doğruları bilmesi, öğrenmesi açısından bunları sizlerle paylaşmayı uygun buldum.

Şimdi, Bursa Karacabey 132 tane konut, Edirne İpsala 192…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İpsala’nın temeli atılmadı daha Ali.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …Eskişehir Beylikova 48, Kocaeli İzmit 172, Kütahya Altıntaş 48, Manisa Merkez Selimşahlar 144 konut olmak üzere toplam 2 il merkezi ve 4 ilçe merkezinde 736 konut ihale aşamasında.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ali, inşaat aşamasında olanları söyle, ihalesi yapılanları değil.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Toplam 3…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ali, daha onların inşaatları başlamadı, sadece ihalesi yapıldı.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Uygulama aşamasında.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Evet, ihale aşamasında.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Hayır, uygulama aşamasında. Pardon…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Tamam, ihale aşamasında, doğru.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Hikâye anlatıyorsun Ali Bey, hikâye!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Toplam 3 il merkezi ve 17 ilçe merkezinde toplam 2.748 konut ihale aşamasında. Bu il ve ilçelere ait konut sayıları da aşağıda belirtilmiştir:

Ankara Beypazarı, Balıkesir merkez, Balıkesir Altınova, Balıkesir Gönen, Bursa Mustafakemalpaşa, Bursa İznik, Çanakkale Ayvacık, Çanakkale Biga…

AHMET KÜÇÜK (Çanakkale) – Biga yok!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …Çanakkale Mahmudiye, Düzce merkez, Edirne Keşan, Edirne Havza, Edirne Enez, Edirne Lalapaşa…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Bunlar hayal aşamasında daha Ali!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – …Eskişehir Alpu, Hatay Reyhanlı, Osmaniye Düziçi, Sakarya Taraklı, Sivas Kangal Çetinkaya, Tekirdağ merkez.

Bunlar ihale aşamasında, az önce söylediklerim uygulama aşamasında değerli kardeşlerim.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Onlar hayal aşamasında!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İhale aşamasında, 24 Şubatta ihalesi olacak. Bir dinle be kardeşim! Bir dinle!

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayal aşamasında onlar Ali! Daha yerleri belli değil onların!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Biz ayrıca bu illere, bu ilçelere gidiyoruz. Meclis kapanıyor, vın! Nereye? Roman kardeşlerimizin olduğu yerlerde ne sorunlar var?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Ben göremiyorum Ali’ciğim seni.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Keşan’a da geldik, Çanakkale’ye de gittik, İzmir’e de gittik. Türkiye'nin her tarafındaki Roman kardeşlerimizin sorunlarını sadece Meclisten bakarak, tepeden 30’uncu kattan bakarak çözemezsiniz, zemin kattan bakacaksınız, ondan sonra sorunları bileceksiniz, çözeceksiniz.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Biz oralardan yaşayarak geliyoruz, biz Roman mahallesinden de geçiyoruz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bununla ilgili diğer iller de var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – 335 milletvekiliniz var, bir tane de Romanı milletvekili olarak getir o zaman.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Toplam 8.218 tane konut. Uygulama aşamasında olanlar var, uygulama aşamasında olmayanlar var.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Hayır, ihalesi yapılanı söyle bana!

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Ayrıca bunlarla ilgili biz ne yaptık? Bakın, ne yaptık değerli kardeşlerim: 10 Aralıkta bir toplantı gerçekleştirdik. Sabahtan başladık, değerli milletvekili arkadaşlarımızla, bakanımızla, Başbakanımızın talimatıyla, dedik ki:  “Ey Kilis’ten gelen kardeşim, İzmir’den gelen kardeşim, Manisa’dan, Trakya’dan, Türkiye’den gelen Roman kardeşim, sorunun nedir? Senin memleketinde, senin ilinde, ilçende ne sorunun var?” Dediler ki “Konut sorunumuz var.” “Ne sorunun var Samsunlu kardeşim?” Diyarbakır’dan gelen Roman kardeşlerimiz vardı. Diyarbakır’dan gelen Roman kardeşlerimiz ne dediler biliyor musunuz?

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Geç kalmışsınız biraz Ali’ciğim, geç kalmışsınız! Sekiz sene önce yapacaktınız onu.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – “Biz ayrımcılık içinde ayrımcılık yaşıyoruz.” dediler. Bunları da biz biliyoruz, görüyoruz. İşte, bunların sorulması için dertlendik…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Geç kalmışsınız, geç!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Çözüm üretme noktasında da…

RASİM ÇAKIR (Edirne) – İnşallah, o sorunları bizler çözeceğiz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Arkadaşlar, 8.200 küsur tane…

RASİM ÇAKIR (Edirne) - Geç kalmışsınız, geç!

ALİ KOYUNCU (Devamla) - Ama sizler yardımcı olun.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Biz zaten yardımcı oluyoruz.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – İlçelerinizde, belediyelerinizde söyleyin. İzmir Belediyesinde sıkıntımız var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Milletin de sizinle sıkıntısı var, belediyelerinizle var.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Konut sorununun çözülmesi için arsa istiyoruz. Bizlere yardımcı olun, TOKİ’ye arsaları devretsinler, İzmir’de de konut yapalım, Edirne’de de daha fazla konut yapalım. Hep birlikte, sizler de yardımcı olun Roman kardeşlerimize, konut problemlerinin çözülmesiyle alakalı çalışma yapalım.

Ayrıca, Roman kadınlarıyla ilgili de çalışmalar yapıyoruz ve diyoruz ki… En önemlisi, nüfus cüzdanları çıkartılmamıştı, nüfus cüzdanları yoktu. Bunlarla ilgili de İçişleri Bakanımızın talimatıyla, genelgesiyle Roman vatandaşlarımızın…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Bir dakika verirseniz Sayın Başkan…

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Koyuncu.

ALİ KOYUNCU (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Şimdi, on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, adına “Roman konutları” dediğiniz, TOKİ’nin yaptığı sosyal konutlara neden böyle bir ifadede bulundunuz? Eşit yurttaşlık ilkesiyle ne derece bağdaşıyor? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçen yıl İstanbul’da “Roman açılımı” adıyla düzenlenen toplantıya İzmir ve diğer illerimizden bazı Roman vatandaşlarımızın ellerine para verilerek taşındığı yönündeki basında da çıkan iddialar doğru mudur? Doğruysa bu uygulamayı normal buluyor musunuz?

İkincisi: Biraz önce, sayın konuşmacı Kütahya ili Altıntaş ilçesinde kırk sekiz adet Roman konutunun temelinin atıldığını söyledi. Ben de şimdi ilgililerle görüştüm, böyle bir temel atma olmadığını ifade ediyorlar. Bu doğru mudur? Doğruysa ne aşamadadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Işık.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; yapılan konuşmalarda TOKİ’nin birçok il ve ilçemizde “Roman konutları” adı altında konutlar yapacağı ancak bunların henüz yapılmamış olduğu ve projelendirildiği anlaşılmaktadır. Özellikle, Ali Bey, Sayın Ali Bey, AKP Milletvekili, konuşmasında ikide bir “Roman”, “Romanlar” diye konuştu. Doğrusu buna ben alındım. Romanlar da bu ülkenin eşit vatandaşlarıdır, her türlü hak ve menfaati bu ülkenin verebileceği kadar almak durumundadır. Ayrıca, bu, gerçekten bu şekilde projelendirildiyse, yani Romanlara ayrı bir birim hâlinde -üç, beş, on, yirmi, otuz, kırk, kırk sekiz neyse- bina yapılması orada burada, bu insanları ötekileştirmeyecek mi?

Bunlara cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akkuş.

Sayın Bakanım, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

“Bunlar sosyal konutlardır, niçin ‘Roman konutları’ diyorsunuz?” dedi Sayın Uslu. Siz de bunu zaman zaman kullanıyorsunuz. Siz konuşmamış veya kullanmamış olabilirsiniz ama “Çingene” kelimesi yerine “Roman” kelimesinin veya tanımlamasının yapılması çok yeni değil.

Aslında, bu tasarının başına gelenleri ibretle izliyorum. Ben buraya otururken bütün grupların bu konuda fikir birliği içerisinde olduğu ve herkesin sadece bu konudaki görüşlerini kısa sürede ifade edecekleri söylenmişti. Ben şuna teşekkür ediyorum: Bu vesileyle bir konu açıklığa kavuşuyor. Siz “sosyal konutlar” denmesini istiyorsanız o şekilde ben konuşayım, siz de o şekilde devam edin ama “Roman” kelimesini ilk defa konuşan ben değilim.

Sayın Işık’ın konuşmasının birinci noktasını gürültü dolayısıyla anlayamadım, affına sığınıyorum. “Altıntaş’taki yüz kırk sekiz Roman konutu ne aşamadadır?”…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kırk sekiz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yüz kırk sekiz değil, kırk sekiz mi?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Evet.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet, ancak bu kadar anlayabilmişim, kusura bakmayın.

Bu çok önemli bir konu. Buna yazılı cevap vermem gerekir.

Sayın Akkuş da biraz önce konuşan arkadaşımıza cevap mahiyetinde bir şeyler söyledi.

Şüphesiz, bu konutlar yapılıyorsa buna teşekkür etmek lazım. Her konutun yapılması, hangi sosyal grup için olursa olsun önce bir projeden başlar, sonra ihale aşamasına gelir, biter ve sahiplerine teslim edilir. “Bitip sahiplerine teslim edilen çok azdır.” diyebilirsiniz ama proje ve ihale aşamasında çok olduğunu herhâlde kabul etmemiz lazım.

“Sekiz senedir niye yapılmadı?” Şimdi yapılmaya başlandı, eğer eksik kalanlar olursa onları da arkadan gelenler tamamlar.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Bakanım, bu ötekileştirme konusu, belli bir yere yapılıyor.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakan.

Madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 492 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ederim.

                                                                                                                 Kamer Genç

                                                                                                                     Tunceli

Madde 1 – 15/07/1950 tarih ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 21. maddesinin son fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“Tabiiyetsiz veya Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanı yetkilidir.”

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkanım, oradaki “Bakanı”nı “Bakanlığı” şeklinde değiştirmek daha uygunsa isterseniz yani önergede ben “Bakanı” demişim de “Bakanlığı” olursa daha uygun olur efendim.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Genç.

Sözleriniz tutanaklara geçti, dikkate alınacaktır Sayın Genç.

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 492 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde verilen önergemle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, aslında tabii, 1950 yılında çıkarılan 5683 sayılı Yasa’da -aşağı yukarı altmış küsur sene geçmiş- bu, o zamanki şartlara göre işte “Tabiiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı yetkilidir.” cümlesinde bu tamamen kaldırılmak isteniyor teklifte. Ama bence, Türkiye’ye birçok vizesiz insan geliyor. Aslında bana göre bu tabiiyetsizliği de kaldırıp en kestirme yolu “Türkiye’ye vizesiz giren yabancıların Türkiye’den sınır dışı edilmeleri” şeklinde değiştirilmesi bence daha doğru bir anlatım olur ama tabii, kanunu uzun uzadıya görüşme imkânımız olmadığı için, artık buradaki “yabancı devlet tebaası olan Çingeneler” ibaresini kaldırdığımız takdirde bu da o amacı sağlar diye önergemiz bu yoldadır.

Şimdi, değerli arkadaşlar, AKP aşağı yukarı sekiz buçuk yıldır iktidarda. Sekiz buçuk yıl, bir devlet hayatında, yani seksen yedi yıllık cumhuriyet hayatında çok önemli bir yıldır. Bakın, 70’leri, 50’leri falan okursanız, o yıllarda -geçen gün bir kitap geçti, Burhaniye’de kaymakamlık yapan bir kaymakamın hikâyesini anlatıyor- o zaman bütün köy yolları yok ve insanlar kazma kürekle yol yapıyorlardı, köylere getiriyorlardı. Şimdi, siz sekiz buçuk yıl iktidarda kalacaksınız, ondan sonra bakacaksınız ki oy nereden geliyor, “Biz onlara, hemen oyun üzerine bir atlayalım böyle.” diyorsunuz. Bu iş doğru dürüst bir yönetim tarzı değildir. Türkiye’de çok büyük sıkıntılar var.

Bakın, geçen gün, 8 Martta Elâzığ’da deprem oldu, Tunceli’de de deprem oldu. Bu depremde birçok ev yıkıldı. Orada söylenen şu: “Efendim, o depremde, Tunceli’de meydana gelen ağır hasarlarda, orta hasarlarda kimse ölmedi.” diyorlar. Yahu, ölmez tabii. Yani orada, köyde yapılan inşaatların kalitesi çok düşük, küçük bir sallantıda binalar ayrılıyor ama ayrılıp da içinde ölmeyen insanlar tabii ki oluyor. Dolayısıyla, maalesef, AKP Hükûmeti buraya doğru dürüst el uzatmadı, hiçbir bakanı oraya gitmedi.

Yine, bizim orada, mesela Şavaklar var, Beritanlar var; bunlar göçebe, hayvan besliyorlar. Bu insanların da hayatları çok zor. Elâzığ bölgesinde var, Tunceli’de var, Urfa bölgesinde var.

Şimdi, tabii ki burada, Roman vatandaşlarımız hakikaten çok zor durumda. Bu insanlar, Tunceli’de de bu vatandaşlarımız var. Bu insanların önce bir mülkiyet konusunun halledilmesi lazım, önce iş konusunu halletmemiz lazım. Şimdi, bu insanların evi yok, çadır hayatını yaşıyor. Bizim hayvan göçerleri de böyle, bunlar çadır hayatını yaşıyor. Ne yapmak lazım? Önce devletin sosyal politikası gereği bunlara bir ev yapmak lazım. Ayrıca, kendilerine mülk vermek lazım. Kuru bir ev sahibi olmuşsunuz neye yarar arkadaşlar? Bu insanları, hiç olmazsa ailede 1-2 tanesini işe almak lazım. Görüyorum, mesela bizim Tunceli’de var böyle arkadaşlarımız, insanlarımız, yani kimse devlet dairelerine alınmıyor, ancak, işte, hamallık yaptırılıyor. Ama bu insanları bunlardan kurtarmak lazım, bunların çocuklarının eğitim masraflarını karşılamak lazım. Bizim göçebe yaşayan, hayvan besleyen Şavaklı hemşehrilerimizin, Beritanlı hemşehrilerimizin gittikleri yaylak yollarını yapmak lazım, yaylalarda bunların barınabilecekleri ev yapmak lazım. Artık Türkiye Cumhuriyeti elli sene, altmış sene önceki Türkiye Cumhuriyeti değil; Türkiye Cumhuriyeti devletini bugün artık dünya devletlerinde insan hakları, insanların sahip olması gereken sosyal haklar seviyesinde görmek lazım. Hâlâ “Efendim, siz ne yaptınız?” Yahu, kardeşim, sekiz buçuk yılda yeni bir dünya yaratılır. Bakın, sekiz buçuk yılda devletten tahsil ettiğiniz vergilere bir bakın, orada yaptığınız harcamalara bakın. Eğer bunlar dürüst yapılsaydı, hakikaten, Türkiye şimdi çok ilerideydi.

Şimdi -vaktimiz olsa yine konuşuruz- bakın, Adalet Bakanlığı, arkadaşlar, 188 kişiyi katleden insanları bugün dışarıya çıkarıyor. Niye çıkarıyorsunuz? Siz iktidarsınız, bunu niye düşünmüyorsunuz? Bu insanları dışarıya çıkarıyorsunuz ama fikir suçlularını içeride yatırıyorsunuz. Bu, insanlığa yakışmayan bir davranıştır. Siz bu Türkiye’yi yönetecek bilgiye, kabiliyete, kişiliğe sahip değilsiniz! Görseniz, bu nitelikleriniz olsa, bu insanlarımızı bu devlette bu duruma sokmazsınız. Katilleri dışarıya salmanın sorumlusu Adalet Bakanıdır ama onunla ilgili de…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – …tabii elimde bazı bilgiler var. Onu söyledim.

Saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

SONER AKSOY (Kütahya) – Aferin! At keseden!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, Hatip, konuşmasında, son cümlelerinde, “Siz Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetmeye, idare etmeye, kişiliğine ve yeteneğine sahip değilsiniz.” diye bir ifade kullandı.

SONER AKSOY (Kütahya) – Terbiyesiz! Terbiyesiz!

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – AK PARTİ Grubuna sataşmada bulundu.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Elitaş.

İki dakika süre veriyorum. Yeni sataşmaya mahal vermeden…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yahu, bunda sataşma yok.

SONER AKSOY (Kütahya) – Terbiyesizlik yapıyorsun!

KAMER GENÇ (Tunceli) – Terbiyesizliği yapan sensin!

SONER AKSOY (Kütahya) – Onlara hep sen layıksın!

OSMAN KILIÇ (Sivas) – Ayıp ya!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen...

VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bakın, şu anda görüştüğümüz kanun teklifi üzerinde siyasi parti gruplarının mutabakatıyla hep birlikte bir çalışma yapıyoruz. Dün anlaşmıştık bitirmek üzere ama kısmet olmadı, bitmedi, bugün başladık.

Biraz önce konuşan milletvekili arkadaşımızın önergesi de hem Sayın Bakan tarafından hem Komisyon Başkan Vekilimiz tarafından uygun görüldü. Bu değerlendirmeyi de yapacağız, biraz sonra da bu önergeyi oylayacağız.

Ama buraya çıkıp da bir siyasi parti grubunu, beceriksizlikle, şahsiyetsizlikle, kişiliksizlikle suçlamak hiçbir milletvekiline yakışan bir hareket değildir. Burada milletvekili arkadaşlarımızın gösterdiği tepkiye de “Niye buna tepki gösteriyorsunuz?” diye şaşkınlıkta bulunmak da açıkçası o kişinin hangi noktada olduğunun en önemli göstergesidir.

Biz burada sabırla dinliyoruz. Her türlü eleştiriyi yapmaya hakkınız var, serbestsiniz ama hiç kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Yaptığı hakaretin farkında olmayan insanların varlığı da açıkçası beni çok üzüyor, milletim adına üzüyor, milletvekilleri olarak üzüyor ki Sayın Grup Başkan Vekili, herhâlde, bizim arkadaşlarımızın tepkisine “Bunda ne var?” diye ifade etmedi. O şahsın bu ifadeleri, Cumhuriyet Halk Partisini bağlamadı diye düşünüyorum.

Burada milletten oyunu almış, milletin tercihini sandıkta gösterdiği idare, kim olursa olsun, cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa gelen bütün hükûmetler bu milletin bekası için, geleceği için, güzelliği için çalışmıştır ama bazıları başarmıştır, bazıları başaramamıştır. Hepsi de iyi niyetle ve samimiyetle bunu gerçekleştirmiştir. Ümit ediyorum Sayın Milletvekili de bu düşüncededir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

3.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644) (S. Sayısı: 492) (Devam)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, önerge sahibi önergedeki “Bakanı” ibaresinin “Bakanlığı” olarak değiştirilmesini talep etmektedir.

Bu düzeltmeye, Sayın Komisyona ve Sayın Hükûmete katılıp katılmadığını soracağım.

Komisyon katılıyor mu?

İÇİŞLERİ KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önergeyi bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Maddeyi kabul edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Teklifin tümünü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Teklif kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

4’üncü sırada yer alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.

4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568) (x)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Komisyon raporu 568 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.

Tasarının tümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Şahin Mengü, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, iletişim özgürlüğü, ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşullarındandır. Halkın doğru haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının bir aracı olan yazılı, görsel ve dijital medyanın temel işlevi ise iletişim özgürlüğünün sağladığı özgürlük ve sorumluluk alanının en iyi şekilde değerlendirilerek gerçekleri tarafsız bir biçimde kamuoyuna yansıtmaktır. Doğru haber alma, doğruları ve gerçekleri bilme, doğru bilgilenme hakkı demokrasinin gereğidir. Ancak maalesef sekiz yıllık iktidarınız döneminde yandaş ve baskı altına alınmış medya sayesinde demokrasinin bu gereği yok edilmiştir. Devri iktidarınızda eli kalem tutanlar zindanlarda çürütülürken eli kanlı katiller maalesef dünden itibaren başlayarak sokağa salınmaya başlanmıştır. Yüce Meclis çatısı altında küçük hesaplarınızın sonucu, bu eli kanlı katiller kimleri, nerelerde katledeceklerinin de planını yapmaya başlamışlardır. Bu eli kanlı katilleri sokağa salıverdikten sonra yandaş ve baskı altına alınmış medyanın susturulması yetmezmiş gibi, bir de RTÜK iyice iktidarın sopası hâline getirilmek istenmektedir. Tasarı ile RTÜK, bir sansür kurumu hâline getirilmek istenmektedir. Oysa burada ön plana çıkması gereken, sektördeki geniş alanın düzenlenmesidir. Ancak düzenleyici vasıf tasarıda son derece zayıftır. Sansürcü denetleme baskısı açıkça kendini göstermektedir.

Tasarının gerekçesine baktığınız zaman, 19 Aralık 2007’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi’ne uyum sağlanmasının amaçlandığı ileri sürülmektedir. Söz konusu yönerge incelendiğinde, üye devletler görsel-işitsel medya hizmetlerinin yeni ruhsat ve idari izin mekanizmalarına bağlanmaması konusunda uyarılmasına rağmen, tasarı bu yayın türünü denetim ve izleme altına alarak görsel ve işitsel medyayı baskı altına almaktadır.

Bu yüce Meclisin huzurlarında bundan evvel Ulusal TV’nin başına gelenleri burada anlatmıştım. İşte bu işi ruhsata, belli izinlere bağladığınız zaman yani Avrupa Birliği yönergelerinin dışına çıkarak izne bağladığınız zaman Ulusal TV’nin başına gelenler gelir yani siyasi iktidarın hoşlanmadığı yapılar bir türlü yayın hayatına istediği şekilde geçemezler. O nedenle bu yönerge sırf siyasi iktidarların, otoriteyi elinde bulunduranların bunu yapmasını engellemek için getirilmiştir.

Bu tasarının en büyük eksiklerinden biri de Kurulun tek gelir kaynağı televizyon reklamlarından alınan pay olmasına rağmen, çok enteresandır ki hiçbir televizyon kuruluşu bu Kurul içinde temsil edilmemektedir yani velinimet olan televizyon-medya kuruluşları bu Kurul içinde temsil edilmemektedirler. Aslında RTÜK’te toplumdaki tüm kesimlerin temsil edilmesi gerekmektedir. İletişim fakülteleri vardır, medya kuruluşları vardır, gazeteciler cemiyetleri vardır, teknik konularda özelliği olan, örneğin iletişim-bilişim sektörünün ünlü sivil toplum kuruluşları vardır. Bunların hiçbirisi yoktur. Sadece siyasi ve parlamentonun içinden gösterdiği, parlamentonun grubu olan partilerin gösterdiği adaylardan kurulan bir örgüt söz konusudur. Bu nasıl bir mantıktır ki hemen şunu da söyleyeyim: Bu yanlış yapılırken maalesef benim partim de bu yanlışın içinde olmuştur. Bu bir yanlıştır. Bunun evvela şiddetle ve süratle değiştirilmesi gerekmektedir. Yanlıştan dönmek bir erdemdir.

Değerli milletvekilleri, tasarı genel havası itibarıyla RTÜK’ün yetkilerini gerek yönetim gerekse yayın denetimi açısından daha güçlendiren bir durumdadır. Yayınları durdurma yetkisinin RTÜK’e verilmesi ifade özgürlüğünü sınırlandırıcı bir tutumdur. Yayınlarda sansür veya ön denetime kesinlikle müsaade edilmemesi gerekir. Bu konuda sadece uluslararası normlarda yargı denetimine bağlı kalınmaktadır. İleride de anlatacağım, biz Bakanlar Kuruluna, Başbakana ve ilgili bakana doğrudan yayın durdurma hakkını veriyoruz. Dünyanın başka bir uygar ülkesinde böyle bir şey söz konusu olmaz.

Değerli milletvekilleri, tasarıda özel radyo ve televizyon kuruluşlarında, bir medya hizmet sağlayıcı kuruluşta toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 50’sini geçemeyeceği hüküm altına alınmıştır yani yüzde 50’ye kadar yabancı sermayeye açıyorsunuz. Bakın, cebine 2-3 milyar dolar koyan bir yabancı sermaye, Türkiye’deki bütün ağırlıklı yayın kuruluşlarını ele geçirir. Yüzde 50’ye ortak olmak demek… Çünkü bu hükmü getirdiğiniz zaman bunların tamamı İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören şirketlerin hisseleridir. Orada 3 kişiye daha hisse aldırdığı zaman siz bir yabancı sermayeyi dilediği şekilde bir televizyon kuruluşunu yönetme hakkını sağlarsınız. Ne koyarsanız koyun, isterseniz bunlara bir altın hisse verilmeyeceğini de hükme koyun, anonim şirketler hukukunda değişiklik yapın, medya şirketlerine bazı sınırlamalar getirin ama yüzde 50 sınırını getirdiğiniz andan itibaren Menkul Kıymetler Borsasına kota edilmiş şirketlerin hisselerinin kimin eline geçtiğini takip etmeniz mümkün değildir. Böyle olduğu zaman da o şirketin yabancılar tarafından tamamına hâkim olunmasını engelleyemezsiniz. Yine tekrar ediyorum: 2-3 milyar dolardır bütün bunun maliyeti. Yani bir Amerikalı sermayedar, bir İngiliz sermayedar gelirse buraya, cebinde de 3 milyar dolar parası varsa Türk medya hayatının iflahını keser.

Bakın, başka bir şey var. Avrupa Birliği ülkelerine bakıyorsunuz. Avrupa Birliği üyesi olmadan evvel hiçbir Avrupa Birliği ülkesi yabancı sermayenin yüzde 50’yle sınırlandırılacağına dair bir şey getirmemiş, izin vermemiş buna. Ne zaman vermiş? Avrupa Birliği üyesi olduktan sonra diğer Avrupa Birliği ülkelerinin sermayeleri için bunu getirmiş. Biz daha Avrupa Birliği üyesi değiliz ama biz yüzde 50 sermaye sınırını getiriyoruz. Ama bu yüzde 50 sermaye sözü sade aldatmaya yönelik. Biraz evvel de belirttiğim gibi, Menkul Kıymetler Borsasındaki harekete mâni olamadığınız sürece yüzde 50’yle bütün piyasaya hâkim olurlar. Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle –demin, biraz evvel de söyledim- 2-3 milyar doları koyan bütün medyaya hâkim olacaktır.

Tasarıda -maddelerde tabii ileride daha çok tartışacağız, daha çok anlatacağız- böyle belli başlı, çok çarpıcı yanlışlar var. Örneğin tasarıda bölge müdürlükleri kapatılıyor, temsilcilikler hâline getiriliyor. Çok değil, 2003 yılında aynı uygulama yapıldı, 2003 yılında bölge müdürlükleri kapatıldı. İrticai ve bölücü faaliyetlerin yayınlarının artması sonrasında altı ay sonra tekrar geri getirdik. Şimdi, bugün bu değişikliği yaparak yani bölge müdürlüklerini kaldırarak -gene temsilciliklere dönüyorsunuz- irticai ve bölücü faaliyetlerin azalacağına mı inanıyorsunuz veya bu yayınların yapılmayacağına mı inanıyorsunuz? Bu yayınlar yapılacak, gene bundan bu sıkıntılar doğacak ve tekrar geri döneceğiz. Ama aslında tabii bununla yapılmak istenen, bütününe baktığınız zaman tasarının, tasarıda bir yeniden kadrolaşma, yeni bir kadro yaratma mantığının yattığını görüyorsunuz. Bu bir kadrolaşma hareketinin yöntemidir. Oraları kapatırsınız, buraları kapatırsınız, oradaki teknik arkadaşlara çok düşük sıfatlar verirsiniz, yeni kadrolar yaratırsınız, bambaşka insanları getirirsiniz. Olabilir ama bunun bedeli sonra çok ağır oluyor. Bir devletin altı ay sonra yaptığı bir kanundan dönmesi… O anca faşist düzenlerde olur, Kenan Evren mantığıyla olur, “Yaparız, kötüyse sonra değiştiririz.” mantığıyla olur. Bu, parlamenter sistemin doğru çalıştığı ülkelerde olmaz, olmaması gerekir çünkü o zaman yasayı ciddi tartışarak, konuşarak düzenlersiniz, yapmadığınız zaman bu sonuçlar çıkar.

Bu analog yayıncılıktan gene sistemde bir sayısal yayıncılık ilkesine geçiliyor. Temel mantığa bakarsanız, şu andaki siyasi iktidarın temel mantığı buna tamamıyla bir ihale konusu olarak bakıyor. Yani nasıl bir ihale yaparız, nasıl para alırız, işte ona nasıl yaparız? Ama burada hiçbir şekilde bir olayı bütünüyle görüp bir teknolojik patlamanın sonuçlarına doğru bir hareket yok. Bütün Avrupa 2014’ten itibaren sayısal yayıncılığa geçecek. O nedenle, şimdiden bunu bir ihale mantığı içinde görmeden, ciddi bir şekilde tekrar ele almak mecburiyetindeyiz.

Biz bunları burada söylüyoruz, elbette biliyoruz ki bunların hiçbir tanesi değerli arkadaşlarımız tarafından nazarıitibara alınmayacak. İleride önergeler de vereceğiz değişiklikler için, nasıl olsa Komisyon “Katılmıyorum.” diyecek, Hükûmet “Katılmıyorum.” diyecek, hiçbir tanesi yerine gelmeyecek ama biz bunları burada tarihe not düşmek için söylüyoruz.

Şimdi, bakın, bu tasarıda ne de eksik? Sadece bizimle alakalı değil, bizim söylediklerimiz değil, 2006, 2007, 2008 Devlet Denetleme Kurulu raporlarında tek tek sayılmış, yapılması gereken değişiklikler belirtilmiş. Bunların da hiçbir tanesi burada yerini almamış. Hiçbiri yok veya çok azı yerine getirilmiş. Devlet Denetleme Kurulu o tarihlerde, yani özellikle 2007’den itibaren Sayın Cumhurbaşkanının, yani Sayın Abdullah Gül’ün yönetiminde ve denetiminde. O bakımdan, yani o raporlarda bir kötü niyet aramaya da hakkımız yok ama o raporlarda da getirilen hiçbir şeyi yerine getirmemişiz.

Şimdi, başka bir şey daha var, bu tasarıya baktığınız zaman hem televizyon hem radyo düzenlemesini aynı yasa tasarısı içinde yapmışız. Bu sadece bu İktidarın veya bu kanun tasarısının günahı değil, eskiden beri gelen bir günah ama Avrupa Birliğine baktığınız zaman, Avrupa Birliği uyum yasalarında radyo ve televizyon ayrı ayrı hüküm altına alınır, ayrı ayrı yasaları vardır. Aslında bunun en doğrusu, bir genel çerçeve yasanın içinde bu her kurumu ilgilendiren, her iletişim kurumunu ilgilendiren, yani radyoyu, televizyonu, yazılı basını ilgilendiren, konuları ayrı ayrı yasalarla düzenlemekte fayda vardır çünkü “radyo ve televizyon” dediğiniz zaman aynı kurumlar, aynı müesseseler değildir. Burada bir karmaşaya yol açıyoruz. Asıl tehlikeli ve önemli olan budur.

Şimdi, Başbakanın ve görevlendirdiği bakanın yayın durdurma hakkı var. Önceki hâlde de bu vardı. Yani ilk defa bu kanun tasarısıyla geliyor demiyorum ama Başbakana ve bakana hiçbir mahkeme kararına başvurmadan doğrudan doğruya bir yayını yasaklamak hakkını tanımak sansüre yol açmaktadır.

Şu hakkı tanıyabilirsiniz: Sayın Başbakan veya Başbakanın görevlendireceği bir sayın bakan doğrudan mahkemeye böyle bir konuda yayın durdurmak için, karar için başvurabilir. Bu çok doğaldır çünkü o bir mahkeme denetimi  demektir ama burada yapılmak istenen... Yani “Kanunun eski hâlinde de var olması bu ayıbı ortadan kaldırmaz.” diye bunun için söylüyorum. Yani siz diyorsunuz ki bir masum insana “Ben seni suçlu ilan ettim. Sen bir kere suçsuz olduğunu git mahkemede ispat et.” Vallahi her şey ispat edilir de bir insanın kendinin suçsuz olduğunu ispat etmesi kadar zor bir şey yoktur. Onun için, temel mantık yargıda neyin üstüne kurulur? Suçlamanın üstüne kurulur. Yani suçlayacaksınız, sen şunu yaptın, bunu yaptın diyeceksiniz. Yoksa “Sen bunu yapmadığını ispat et.” diye bir şey dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hukuk mantığında yoktur.

Artı, arkadaşlar, çok enteresan, bence bu ileride sadece bir kelime olarak baktığınız zaman  “Ne farkı var Ceza Kanunu’nda da böyle deniyor.” gibi bir mantık akla gelebilir. Bu müstehcenlik ve pornografi. Bu ikisinin arasında çok önemli bir ayrım vardır. Müstehcenlik başka bir şeydir, pornografi çok farklı bir şeydir. Pornografi hakikaten çocuklarımızı korumamız gereken şiddet kadar önemli ve çocukların korunması gereken iki kavramdır. Şiddetten çocukları uzak tutmak için televizyon yayınlarında nasıl hassas davranmamız gerekiyorsa, hatta bazı televizyon kuruluşları zamanında, çok daha evvel, hiç bu konular konuşulmadığı zamanda dahi kendi kendilerine kararlar almışlardı “Kanlı görüntüleri vermeyeceğiz.” diye. Bu nedir? Bu şiddete karşı bir kendi doğal mekanizmasıdır. Ama pornografi dediğiniz şey, bir müstehcenlikle çok farklı şeylerdir. Müstehcenlik çağdan çağa, toplumdan topluma değişen bir kavramdır. Sanat içinde de müstehcenlik olabilir, sinema sanatında da müstehcenlik olabilir. Burada felsefe hocalarım var, onların önünde bunları söylemeyi… Tabii beni bağışlasınlar. Ama pornografi bazı dürtüleri harekete geçiren, çocukların seyretmemesi gereken, bazı sapkın görüntüleri ortaya koyan şeydir. Şimdi, müstehcenlik dediğiniz zaman kimin, nasıl, nerede bu engele mâni olacağını tarif etmeniz mümkün değildir. İşte bu sansüre yol açar. Herhangi bir sinema sanatında, herhangi bir görsel sanatta bir olaya müstehcen dersiniz, doğrudur, müstehcendir ama pornografik değildir. Yani o sahne ister görsel basında olsun, ister radyoda olsun, nasıl olursa olsun, anlatımda veya görüntüde eğer cinsel dürtüleri, sapkın dürtüleri tahrik etmiyorsa o sanatın konusu olabilir ama pornografi hiçbir şekilde bir sanatın konusu olmaz. Onun da belki kendi içinde sanat olan tarafı vardır ama o toplumu ilgilendiren bir konu değildir. Toplumu ilgilendiren sadece iki olayın birbirinden çok farklı olmasıdır.

Şu söylenebilir: “Efendim, Türk Ceza Kanunu ‘müstehcenlik’ diyor.” Ama Türk Ceza Kanunu müstehcenlik dediği zaman Yargıtayın olayları yorumlama şansı vardır, olaya yorum getirir, tarif eder çünkü doğrudur, kavramı geniş koyarsınız, yaşayan bir şey olduğu için hukuk, yargı bunu kendi tanımı içinde çözer ama bir kamu kurumuna, bir kurula siz “pornografi ile müstehcenliği” dediğiniz zaman bunun hesabı yoktur.

Şimdi, bir başka çok önemli konu: Reçetesiz ilaçların ticari amaçla piyasaya sürülmesi. Değerli arkadaşlar, bu çok tehlikeli bir olay. Hatırlayacaksınız 1996’da, 2003’te, 2009’da yine bunlar Türkiye'nin gündemine geldi. O zaman Eczacılar Odası Başkanlığı bu iş için mücadele etti. Mahkeme kararlarıyla bu durduruldu. Çünkü siz bir insan sağlığını, ilaç satışını ruhsatsız dahi satılsa bir ticari meta olarak ve bu reklamlardan elde edilecek paydan RTÜK’ün daha çok para kazanması mantığıyla bakarsanız çok yanlış yaparsınız. Mahkeme kararları yasayla geçilmeye çalışılıyor. Mahkemeler bu yasama organının düşmanı değildir. Mahkemeler karar verirken toplumun gereklerine uyumlu kararlar verirler. Yani bir ilacın ruhsatsız satılıyor olması bunun televizyonlarda reklamının yapılmasını icap ettirmez. Bir aspirinin dahi nasıl kullanılacağının içindeki prospektüste doktoruna sor diye söylüyorsa sizin bir ilacın reklamına izin vermemeniz gerekir bu ilaç reçetesiz satılsa dahi.

Değerli arkadaşlarım, yasanın tümüne baktığınız zaman hakikaten hepimizi çok sıkıntıya sokacak, çok ciddi sorunların olduğu, tek tek maddelere geçildiği zaman daha net görüşlerimizi ortaya koyabileceğimiz bir yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Muhalefetin söylediği şeyler her zaman bir düşman söylemi değildir. Muhalefet en azından burada siyasal iktidarı oluşturan, çoğunluğu oluşturan partiler kadar yasama faaliyetine katkıda bulunmak ister ama üç buçuk yıllık Parlamento hayatımda şunu gördüm: Hiçbir şeyi uzlaşarak çözmedik, hiçbir şeyi tartışarak çözmedik. Dışarıda kapının önünde oturup konuştuğumuz zaman birbirimize bazı şeylerin ne kadar doğru olduğunu söyleyip içeri girdiğimiz zaman maalesef hepimiz emir komuta zinciri içinde parmakları indirdik ve kaldırdık. Burada sayın komisyon üyeleri, sayın iktidar “katılmıyoruz” dediği zaman, ben milletvekili arkadaşlarımın neye katılıp katılmadıklarını bildiklerine inanmıyorum, neye parmak kaldırdığımızı da bilmiyoruz. RTÜK gibi çok önemli bir yasayı tartışıyoruz, salondaki sayımız 50 kişiyi geçmiyor.

Bu RTÜK’ün düzenlediği ekonomik alan, çimento üretimi değil, makine üretimi de değil, bir ülkenin kültüründen, sanatından, güvenliğinden, her şeyin yer aldığı, çok önemle üstünde durulması gereken bir konu, ama söylüyorum, işte, 50 kişiyle konuşuyoruz.

Hemen şu söyleniyor: “Türkiye'de yasama komisyonlarda yapılır.” Kimse kimseyi kandırmasın, orada buradan farklı bir şey mi oluyor? Belki sayıca buradan daha çok oluyoruz, eksiklerimiz de olsa -bazen bazı arkadaşlarımız katılamıyor, bugün benim katılamadığım gibi- ama sonunda çoğunluğun söylediği oluyor. Yani biz bir şeyi tartışmıyoruz, muhalefet de bir şey söylüyor, doğrudur mantığıyla hareket etmiyoruz. Bu yasada da aynen öyle, içeride söylediğimiz hiçbir şey düzeltilemedi. Yani şu yasa yapılırken, şu Parlamentoda, bazı kurumların da aday gösterip seçtirilmesini getirseydik, bu kurulu daha demokratik bir hâle getirseydik çok mu zarar verirdik? Yani iletişim fakültelerinin yayınını bile engelledik.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Mengü.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.

BAŞKAN – Sayın Mengü, ek süre vermiyoruz, veremiyoruz daha doğrusu.

ŞAHİN MENGÜ (Devamla) – Peki, Sayın Başkan.

Teşekkür ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Gerçekten çok önemli bir kurumun, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Türkiye'nin demokrasisiyle, demokratik toplum olma ölçütüyle, konuşan Türkiye olma ölçütüyle bire bir çok ilgili, çok yakın ancak bugüne kadar RTÜK Yasası’nda yirmiyi aşkın değişiklik oldu. Şimdi biraz daha topluca bir tasarı getirildi ama bunun da Avrupa Birliğinin… Eğer Avrupa Birliği istememiş olsaydı, eğer Onuncu Fasıl’da Avrupa Birliğinin “Bilgi toplumu ve medya” başlığı olmasaydı, inanın, bu tasarı da gelmeyecekti.

Avrupa Birliği istedi diye buradan kanun çıkarmak veya yargı karar verdi diye baypas yasaları çıkarmakla dört senemiz geçti. Biraz, kaliteli yasa çıkarma sorununu bu dört senede yaşadık ve kaliteli yasa çıkaramıyoruz çünkü ortaklaşamıyoruz. Mecliste 4 grubuz, demokrasiyi yakından ilgilendiren bir konuda sıkıntı yaşıyoruz. Hükûmet bir tasarı getiriyor “Benim çoğunluğum var.” diyor ve çoğunluğunu da kabul ettiriyor, o şekilde çıkıyor yasa. Arkasından, çok geçmeden o yasadaki aksaklıklar nedeniyle yeniden bir yasa çıkarma zorunluluğu çıkıyor.

Şimdi, bu yasa tasarısının çok önemli bazı başlıkları var, birkaçına vurgu yapmak istiyorum çünkü eğer bu konuda muhalefet olarak ciddi bir şekilde durmaz ve kamuoyuna karşı sorumluluğumuzu açıklamazsak yarın bu konuda bizim de şikâyet etme hakkımızın kalmayacağını kabul etmek zorunda kalırız. Sadece yayınların düzenlenmesi değil denetimi de söz konusu, hatta ileride açıklayacağım, seçimin güvenliği de söz konusu maddeler var bunun içinde.

Şimdi, baktığımız zaman şöyle gerekçesine en başta şunu bir kere görmek lazım: Medya sahipliği Türkiye’de nedir? Uzan Grubu neredeydi, şimdi nerededir? Doğan Grubu nerdeydi, şimdi nerededir? Ciner Grubu nereden nereye geldi? Çalık Grubu nereden nereye gidiyor? Turkuaz Grubu ne yapıyor?

Sonra, bu televizyonlara bakacaksınız, yazılı basına bakacaksınız, gazetelere ve ondan sonra bu medya sahipleri neyle uğraşıyor ona bakacaksınız. Bu medya sahiplerinin hepsinin enerji sektörüyle uğraştığını görürsünüz.

Bir; enerji sektörüyle uğraşıyorlar. İki; altın başta olmak üzere maden sektörüyle ilgileniyorlar ve tesadüftür ki, bu medya sahiplerinin de ortak hobisi aynı alanlarda çalışmak. Erzincan’daki altın madeninden de Bergama’dakinden de aynısı çıkıyor. Silopi’deki termik santralden de Nallıhan’daki santrale geldiğimiz zaman, Beypazarı’nda aynı kişi çıkıyor. Sonra bakıyorsunuz HES’lere, barajlara; bu HES’lerin, barajların kurulmasında, derelerin kurutulmasında, Allianoi’nin sular altında kalmasında, Hasankeyf’in, Munzur’un, tahrip edilmesinde doğanın ve yine bu medya sahipliklerinin ön planda olduğunu görüyoruz.

Bu medya sahiplikleri bunlarla kalmıyor, iktidarlarla da iyi iş kuruyorlar. Garip olan, sonra 73 milyon halkımızı manipüle edip gerçekleri ters yüz ediyorlar, kamuoyuna yanlış bildiriyorlar, yanlış bilgilendiriyorlar.

Artık, medya, demokraside, demokrasilerde, hukuk devletlerinde dördüncü güç olmaktan çıkmış durumdadır; tekelleşmesiyle, bir dinamit gibi tehlikeli bir konuma gelmiş durumdadır.

Bu yasa bunu gideriyor mu? Maalesef gidermiyor. Paylara baktığımız zaman yine yüzde 50’lerde, yine baktığınız zaman televizyonlara, yine dört taneye kadar çıkarabilecekler. Bir şey daha yapılıyor: Yabancı şirketlere Türkiye’deki medyanın kanalları açılıyor. Bunlar yapılırken muhalif medyanın da üzerine acımasızca gidiliyor; acımasızca, hem yasak konuyor hem ceza veriliyor hem susturuluyor hem de -geçmiş tarihleri faili meçhul cinayetlerle doludur- ne hazindir ki, basının çok önemli bir ismine suikast yapan birisinin devletin televizyonlarına çıkarıldığını görüyorsunuz. Düşünün artık!

Şimdi, burada, baktığımız zaman elektronik haberleşmenin… Ki, bu tasarı sadece bir bakanlıktan çıkmadı; Ulaştırma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı… Çünkü, telekomünikasyon da bunun içindedir, gizli dinleme de bunun içindedir, iletişim bunun içindedir, İnternet  bunun içindedir, Facebook bunun içindedir, Twitter’den tut… Hatta imkânı ve gücünü bulabilirse WikiLeaks’i bile denetlemeyi RTÜK kendi iktidarına almayı başaracaktır. Zaten –demin, benden önceki hatip açıkladı- Başbakan istediği kararları verebiliyor ama gücü WikiLeaks’in yayınlayıcılarının yakasına ulaşamıyor.

Şimdi, burada bir gerçeği görmemiz lazım arkadaşlar. Bu gerçek, teknik gerçeklerdir. Bir, IP-TV, DVB-H, HDTV gibi yeni yayın teknolojileri konusu var. Zaten dikkat ederseniz iki tane yeni uluslararası sözleşme bu uzayla ilgilidir. Geçenlerde hani Obama’ya dedik ya: “Bizi de uzaya uçur.” Türkiye’yi hani uçuruyorduk ya, nedense “Bizi uçur.” diyoruz. Oysaki iletişim, teknolojinin ana ahengi uydular üzerindendir ve Türkiye'nin kiraladığı uydular, sonra kendi uyduları ve dünya uyduları üzerinden bunların hepsi yapılıyor. İşte Avrupa Birliği yönergelerini salt bu noktada görmemek lazım. Televizyon ve televizyon benzeri görsel, işitsel yayınların düzenlenmesinde kamu yararı, -toplum yararı dengesiyle demokrasi- özgürlükler dengesi çok iyi kurulmuştur.

Şimdi, bir iki örnekle daha somutlaşalım. Örneğin, bu RTÜK yasasında madde 5 diyor ki: “Yayın hizmetlerinin Türkçe yapılması esası düzenlenmiştir.” Madde 5, bunun yanında, Üst Kurulca belirlenecek esaslar dâhilinde Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde de yayın yapılabilmesine imkân tanımaktadır.

Evet, Türkiye günlerdir iki dilliliği tartışıyor. Resmî dil, resmî dil dışında ana diller, lehçeler… Türkiye çok kültürlü, çoğulcu bir ülke. Ancak burada hep yasakçı, inkârcı, statükocu, resmî, tabucu anlayış bu yasanın ruhuna da işlemiş durumda. Nasıl işlemiş? Yasadan önce öyle bir işlemiş ki şöyle bir baktığınız zaman RTÜK’ten… Hani TRT Şeş açıldı ya, sonra Kürtçe, Zazaca, Boşnakça, Çerkezce yayınlar yaptı, hatta şu an epey dilde yayın yapıyor ki bunun olması doğaldır, 73 milyon Türkiye'nin iftiharıdır, bütün dillerde yayın yapması, bütün dünyaya hitap etmesi. Ancak özel olarak yönetmelikte, Kurmanci ve Zazaca bilen 2 personel beş televizyon kanalının yayınlarını takip etmekle görevlendiriliyor. Yetmiyor, “İl emniyet müdürlükleri izlemeye katkı sağlayacak.” Arkadaşlar, televizyon yayını mı yapıyorsunuz, yoksa burada zehir hafiyecilik mi yapıyorsunuz, anlamadık. Özgürlüklerse eşit özgürlük. Herkese eşit mesafede olmak gerekiyor.

Yine, “Farklı dil ve lehçelerde yayınların izlenmesine, İçişleri Bakanlığıyla yapılan protokol kapsamında il emniyet müdürlüklerindeki izleme birimleri de katkı sağlayacaktır.” Maşallah! Bütün emniyeti dört tane Kürtçe yayın yapan Gün TV gibi birkaç televizyonun başına dikip, aman aman o Kürtçe şarkılarda, türkülerde devlete karşı, topluma karşı, ahlaka karşı bir virgül yakalayabilir miyim diye hafiyecilik yapılıyor. İnanın, bu sadece burada değil, YÖK’te de gizli genelgelerle öğrencilerin Kürtçe ana dil taleplerinin izlenmesi hâlâ devam ediyor ve raporlar İçişleri Bakanlığına geliyor.

Sonra deniliyor ki: “Denetim altyapısını güçlendirdik.” Nasıl güçlendirdin? Bakıyorsun, Mardin’de Cemre FM, Mersin’de Radyo Ses, Şanlıurfa’da Radyo Net, Diyarbakır’da Çağrı FM, Gün TV; Aktüel TV…  İşte bunları izliyorlar. Ee, peki kardeşim, onca televizyon kanalı var Türkiye’de, ayrıca uydu üzerinden yayın yapan ve kırmızı noktalı şeylerden tutun da her türlü ırkçılıktan, her türlü ahlaksızlıktan, her türlü şeye kadar yayın yapan televizyonlar var. Bunlarla ilgili bir izleme, bir denetim var mı? Maalesef yok.

Geçenlerde dizi oyuncuları, senaryocular, İstanbul Taksim Meydanı’nda bir eylem yaptı ve bu eylemde bir saatlik dizilere karşı isyan yaptılar. Bir saatlik dizi bir film demektir arkadaşlar, bir filmi bir haftada çekmek demektir. Bir saatlik filmi hem çektiriyorlar hem hafta boyunca gece gündüz çalıştırıyorlar hem eziyorlar hem ücret vermiyorlar ve gelişmiş, dünyanın 17’nci büyük ekonomisi diye lanse edilen ekonomimizde… G-20 Zirvesi içinde hiçbir ülkede, dünyanın gelişmiş hiçbir ülkesinde sanatçılar bu tür eylem koymamıştır. İnsani bir talep...

Şimdi bu düzenlemeyle bunu sizin bir saatten kırk dakikaya veya kırk beş dakikaya, ki onların talebi insanca yaşam… Ama RTÜK Başkanı ne diyor: “Efendim, dizi yapımcılarıyla görüştük, dizilerin kısalması için oyuncuların ücretlerinin indirilmesi lazım.” El vicdan! El insaf! Dizi oyuncularının pestilini çıkarıyorsunuz, fazla mesaisini vermiyorsunuz, ondan sonra yapımcı ile dizi oyuncularını karşı karşıya getiriyorsunuz. Hele bir söyleyin, bu imzaladığınız, Avrupa Birliğinin dayattığı, Uluslararası Sınır Ötesi Sözleşme’de televizyon yayınlarıyla ilgili, hangi ülkede bir saat yayının arasına yirmi dakika reklam işkencesi konuyor? Bana bir tane ülke gösterin. Yirmi dakika reklam işkencesi bir tek Türkiye'de vardır. Bunun bir ölçüsü vardır arkadaşlar. Bu ölçü bu yasayla kaldırılıyor, maalesef, serbest bırakılıyor, evet serbest bırakılıyor.

Şimdi, Meclise geliyorlar “Dizi isyanı Meclise yansıdı.” Niye? Yahya Akman -göremiyorum burada- Dilekçe Komisyonu Başkanına bir dilekçe vermişler. “Bu sıkıntılarını giderecek, Meclis el koydu.” Meclis el koymadı, Meclis bu kanunla sizin feleğinizi şaşırtacak ey sanatçılar! Aha bu kanun, öyle bir el koyma ki, feleğinizi şaşırtacak sizin! Görün bakayım bir saat mi, iki saate de çıkarırlar. Bu yasayla, dizi oyuncularına, emekçilerine, bir saat değil iki saat dizi yaptırırlar. Dünyanın hiçbir televizyonunda, aynı günde veya haftanın her günü ikişer dizinin oynatıldığı televizyon yayıncılığı yoktur arkadaşlar. Bütün ülkenin insanlarını aptal kutusuna bakar duruma getirdiler. Ne oluyor bu TV dizilerinde? İlim, irfan, kültür, sanat, bilim, toplum, iyi komşuluk, birbirinize düşmanlık etmeyin, küfür etmeyin, kötülük etmeyin, güzel yaşayın, insanî erdemler var, paylaşın… Ya, ülke televizyonlarının hepsinde şiddet fışkırıyor, ekranlarında şiddet fışkırıyor. Allah aşkına, bu ülkede hiç mi güzel bir gün yaşanmıyor, hiç mi güzel insanlık, yardımseverlik, hiç mi güzel çevre olayları, çevre hareketleri, hiç mi güzel şeyler yaşanmıyor bu ülkede? Bir fidan da mı ekilmiyor, bir çiçekte mi güzel bir günde analara verilmiyor? Niye bunun haberciliği yapılmıyor, niye bu konuda bir üstüne gitme olayı yok? Ama, burada düzenleme var 7’nci maddede; olağanüstü hâl dönemlerinde düşünce özgürlüğünü nasıl kısıtlarım, yazmışlar. Devlet sırrını ihlal edeni nasıl içeri tıkarım, yazmışlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi var, 10’uncu madde ifade hürriyeti, o dengeyi de koruyoruz… Türkiye Cumhuriyeti, seksen yedi yıldır, dengeyi değil, daima kantarın topuzunu kaçırmıştır düşünceyi ifade hürriyetinde. Böyle bir yasayı da çıkardığınız zaman dehşet bir şey olur, dehşet. Hiçbir televizyonda özgür bir tartışmaya tanık olamazsınız.

Diğer bir konuya gelince, şimdi bu söyleyeceğim konu sanatçıların söyledikleri. Anlamıyorum denetimden, izleyin eski filmleri -ben yasakları burada tek tek saysam zaten sürem yetmez- Yılmaz Güney’in filmlerini TRT yayınlamıyor. Neden? Ama Abdi İpekçi’nin katilini çıkarıyor ekrana. Soru soruyoruz, dört tane grubu olan parti var, ne kadar süre tanıdınız? Bize yüzde 1 süre tanımışlar, yüzde 1. E, vicdan yahu! Sanki vergiler yalnız babanızın cebinden çıkıyor, bize 3 milyon seçmen cebinden vergi vermiyor.

Şimdi, burada, sinemada görüyorsunuz, ne oluyor? Sigara içen birisinde, eski bir film, buzlanma işareti var ama duman her taraftan çıkıyor, şaşırıyorsunuz. Bu nasıl sansür? Bu nasıl kapatmak? Veya aktörün ağzında sigara var, ağzına bir tane çiçek koymuşlar. Bu nasıl bir anlayış, Allah aşkına bu nasıl bir denetim, bana bunu izah edin. Çıksın birisi bu kürsüde desin ki bunu izah ettik. Ya yasaklayın ya bu rezaleti yapmayın arkadaşlar. Ya yasaklayın tümden ya da bu rezalet olmasın. Sigarının yerine erkekse ağzına çiçek, kadınsa başka bir şey… Ya bu görüntüler ayıptır, yapan sanatçıya, yönetmene hakarettir, filme hakarettir.

Arkadaşlar, çok şey var konuşulacak, çevre konusundan tut şeye ama ben size bir şey daha söyleyeceğim, seçime gidiyoruz. Kardeşim, seçim kütüğüyle RTÜK’ün ne alakası var ya! Allah’tan korkun! Seçimler yargının denetiminde olmayacak mı? Bakın, 30’uncu madde… Seçim kütüklerine de el atıyorsunuz, seçimi de -tehlikeye- tehdit altına alıyorsunuz. Avrupa’daki seçmen kütükleri de oluşturulmadı, seçime gidiyoruz, ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar ya! RTÜK nerede, YSK nerede; seçim kütüğü nerede, RTÜK nerede? Ya, Allah aşkına, Deniz Feneri’nden sonra seçim kütüklerini size nasıl emanet ederiz? Biraz vicdan, düşünün!

Bunca sakatlığı olan bu yasayla ilgili söyleyecek sözümüz çok.

AHMET YENİ (Samsun) – Hiçbir şey söyleyemezsin!

HASİP KAPLAN (Devamla) – İleriki bölümlerde bunları söyleyeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlarım.

AHMET YENİ (Samsun) – Hiçbir şey söyleyemedin, hiç!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Bu kürsüden halkın söyleyecek o kadar çok sözü var ki, tahammül etmeseniz de bu kürsü bunun için vardır. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Bal. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına RTÜK Kanunu üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere söz aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, medya sektörünü ilgilendiren, radyo ve televizyonları ilgilendiren bu kanun, milletimizin gözü ve kulağı olarak tanımlayabileceğimiz, günlük hayatta bütün bireyleri etkileyen bir kanundur.

Bir kamuoyu araştırmasına göre, vatandaşlarımızın onda 9’u günde dört veya beş saat radyo veya televizyon dinlemektedir. Bu demektir ki günlük hayatın önemli bir kısmını vatandaşlarımızın tamamı radyo ve televizyon dinlemek suretiyle geçirmektedir ve dolayısıyla bundan etkilenmektedir.

Ne gibi bir etki olmaktadır? İnsanlarımızın bireysel gelişimiyle ilgili, millî hafızanın oluşmasıyla ilgili, millî kültürün oluşmasıyla ilgili ve toplumsal kanaatin oluşmasıyla ilgili olarak günlük dört-beş saatini televizyon karşısında geçiren vatandaşımız radyo ve televizyondan etkilenmektedir. İşte bunun içindir ki radyo ve televizyonların da içinde bulunduğu basın sektörü, ülkemizde, yasamanın, yürütmenin ve yargının yanında dördüncü güç olarak tanımlanmaktadır. İşte bunun içindir ki basın ile meşgul olan, bu arada radyo ve televizyon faaliyetleriyle ilgili görev yapan insanlar, halka doğru ve gerçek haberi tarafsız bir biçimde verme göreviyle görevlidir ve bu bir kamu görevidir. Ancak bunun karşılığında bir de mükellefiyetleri vardır, bu mükellefiyet de, yapılan işin gerçeğe uygun olması, tarafsız olması noktasındadır.

Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz kanun, netice itibarıyla, vatandaşlarımızın bireysel gelişimine de etkisi olacağından ve vatandaşlarımızın bireysel gelişimini sağlayacağından önemlidir, aile yapımızın millî, manevi ve toplumsal değerlerle zenginleştirilmesi, geliştirilmesi açısından önemlidir, genel ahlakın korunması açısından önemlidir, genel sağlığın korunması açısından önemlidir, millî birliğin, bütünlüğün, beraberliğin güçlendirilmesi açısından önemlidir, millî kültürün ve manevi değerlerimizin yaygınlaştırılması, vatandaşlarımız tarafından paylaşılması açısından önemlidir.

Peki, bu önemine mümasil bir durum var mıdır ülkemizde? Maalesef yoktur. Değerli arkadaşlarım, başta RTÜK, devlet kurumu olan TRT olmak üzere, diğer basın ve yayın organlarında çok ciddi bir yozlaşmaya hep birlikte şahidiz. Bu yozlaşma üç yönlü olarak kendisini göstermektedir. Birinci olarak bireysel yozlaşma, ikinci olarak aile yapısının yozlaştırılması, üçüncü olarak da toplumsal yozlaşma.

Bireysel olarak RTÜK’ün ve diğer basın organlarının görevi, insanlar arasındaki birliği, bir arada yaşama duygusunu geliştirecek olan feragati, feraseti, fedakârlığı, cesareti, celaleti, adaleti, hakkaniyeti geliştirmesi gerekirken, maalesef, bireyi bireyselleştiren, bireyi bencilleştiren, bireyi toplumsal değerlerden arınmış ve uyuşturucuya, fuhşa yönelten yayınlara hep birlikte şahit olmaktayız.

Aile yapısının kutsiyeti mutlaka hepimizce malumdur ancak, izlediğimiz diziler, yapılan yayınlar aile yapısının kutsiyetiyle örtüşmeyecek ve 1960’lı yıllarda görülen, kin, intikam, şehvet şeklindeki sinema afişlerinde görülen filmleri andıran bir şekilde aile içerisindeki seks ilişkileri, ensest ilişkiler, vesair yozlaşmalar hep birlikte verilmektedir.

Toplumsal yozlaşmayı körükleyen, değerli arkadaşlarım, etnik ayrımcılığı tahrik eden, çeteyi, mafyayı ve çeteleşmeyi, mafyalaşmayı özendiren, feodal aristokrasiyi özendiren ve bu kapsam içerisinde de çeteciliği, etnik ayrışmayı ve feodal aristokrasiyi Türk kültürünün, Türk millî kimliğinin üstüne çıkaran yayınlara şahit olmaktayız. Dolayısıyla bu yayınlar yozlaşmayı olduğu gibi körüklemekte ve önümüzdeki süreç içerisinde millî kültürümüz açısından faydalı olmayan bir sürecin yaşanmasına sebep olacaktır.

Değerli milletvekilleri, ikinci bir nakisa ise basınımızda ve ağırlıklı olarak radyo ve televizyonlarımızda at gözlüğü bakış açısıyla yayıncılıktır. At gözlüğü bakış açısıyla yapılan yayıncılık tek yönlü, tek sesli ve dayatma ürünü bir yayıncılık anlayışıdır. Bilindiği gibi, medyamız farklı siyasi görüşleri benimseyebilir, medyamız farklı siyasi görüşlerin iktidar olmasını da temenni edebilir, medyanın içerisinde bulunan bazı kişilerin elbette ki bu siyasi kanaat hürriyetine saygı duymamız gerekmektedir ama sözlerimin başında ifade ettiğim, eğer medya mensubuysa halka doğru, halka gerçek, halka tarafsız haber vermek mecburiyet ve mükellefiyetinden kendisini ayrı tutamaz. Dolayısıyla ikinci olarak bu mecburiyet ve mükellefiyetinin yanı sıra, halkın doğru ve gerçek haberi edinme hakkını da gasbedemez. Durum böyle mi? Maalesef böyle değil. Böyle değil çünkü üç yönlü, üç görüntülü bir basın var Türkiye’de. Birinci görüntü vahim bir görüntü, basın mensupları topyekûn hapiste; Kanaltürk televizyonunun eski sahibi hapiste, ART televizyonunun eski sahibi hapisteydi, çıktı. “Sakın konuşma, yoksa girersin.” diye bir tehdit aldı, susuyor şimdi!

Siyasi fikri elbette ki bunların Milliyetçi Hareket Partisinden farklı. Gene, İşçi Partisinin sahibi Doğu Perinçek içeride; Mehmet Haberal içeride, uluslararası değerde bir bilim adamı içeride. Bunların ortak özelliği nedir? Bunların ortak özelliği, AKP iktidarına muhalif yayın yapmak.

Diğer taraftan yandaş hâle getirilmiş basın var. Yandaş hâle getirilmiş basına “Yürü ya kulum!” denilmiş, yürüyorlar! Gittiği yerler hân-ı yağma, haram sofrası! Devlet kaynaklarından besleniyorlar; milletin fitresinden, zekâtından, sadakasından besleniyorlar. İşte bunlar tek yönlü AKP propagandası yapıyor. İşte bunlar AKP’nin hoparlörü hâline geliyorlar. Bunların düzenlediği tartışma programlarında -Sayın Başbakan Yardımcım, vicdanınızla bir gün akşam izleyin bu televizyonları- inanın, Başbakan Yardımcısı ve AKP’nin yetkilisi olarak zatıalinizden çok daha fazla AKP’yi savunuyorlar; yalanla savunuyorlar, kirli bilgiyle savunuyorlar. Bugün dinledim bir televizyonda -uzun süredir birlikte çıkıyorlar- bir eski televizyoncunun -ismini vermiyorum reklam olmasın diye- karşısına antrenman boksörü gibi sol tandanslı bir şahsiyeti çıkarıyorlar ve bugünkü konuşmaları saç baş yoldurur! Değerli arkadaşlarım, işte bu tek yanlı yayın Türkiye’yi tehdit etmektedir. Türkiye’yi nasıl tehdit etmektedir? Basının yüzde 70’e yakın bir rakamı AKP’lileşti. Yüzde 30’a yakını, “Candaş” diyordunuz, candaşın şimdi canı çıktı, çok vahim bir duruma düşürüldü vergi tehdidiyle, diğerleri hapiste. Dolayısıyla medyaya tek yönlü bir ses hâkim. Medyada, dördüncü kuvvette tek yönlü sesin bulunduğu yer asla, kata demokrasi değildir, bulunduğu yer diktadır. Şimdi diktaya gidiyoruz. Bu gidişi bir tek ben söylemiyorum, MHP de söylemiyor. Bu gidişi, bakın, uluslararası basın özgürlüğü ve demokrasi konusunda araştırma yapan bir kuruluş ilan ediyor. 178 ülkede basın özgürlüğü açısından bir sıralama yapılmış, Türkiye geçen sene 122’nci sıradaymış, şimdi 138’inci sıraya düşmüş.

Elbette, Sayın Başbakanın, yanlış yazılmış olsa bile bir köşe yazarına “Ben mücadele etmem, savaşırım.” demesinin bu sıralamaya etkisi vardır. Elbette, bir RTÜK üyesinin Deniz Feneri sanığı olarak bulunur iken, böyle yayın yapan organların üzerine, medya üzerine kamu gücünün adil bir şekilde gitmesinin engellenmesinin payı vardır ve elbette, Türkiye'nin bu gidişte AKP’nin sorumluluğuna düşen önemli bir payı vardır.

Değerli arkadaşlarım, basının hâli böyle, kamu gücünü kullananlar partilileştirilmiştir, devlet organları partilileştirilmiştir. Defalarca saydık, Elâzığ Valisinden, Adana Valisinden, Tunceli Valisinden, muhtarları tehditle AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan, yeşil kartı rüşvet olarak kullanıp AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan, Fak Fuk Fonu’nu rüşvet olarak kullanıp AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan bahsettik, genel müdürlerden, müsteşarlardan bahsettik. Bunlar, AKP’nin devlet organları içerisindeki siyasallaştırdığı kişilerdir ve devlet siyasalaşmış durumdadır.

Devletle birlikte sermaye siyasallaşmış bir durumdadır ve yargı da siyasallaşma sürecine gelmiştir.

Basın partileşmiş, devlet organları partileşmiş, sermaye partileşmiş ve yargı partileşmiş ve AKP’lileşmiş. Burada demokrasi olabilir mi? Burada demokrasi denildiği zaman, arkasından, hepimizin bildiği bir lafı da söylememiz lazım: “Ruhuna veleddalin amin.” Geldiğimiz nokta bu.

Değerli arkadaşlarım, genel olarak basın, yayın ve medyayla ilişkili olumsuz bir tablo çizdim. Bunlar paranoya değildir, bunların hepsi doğru şeylerdir ve memleketimiz açısından çok zararlı, çok tehlikeli işlerdir. Bunların düzeltilebilmesi için işte önümüzde bir fırsat var, bu fırsat da RTÜK Kanunu’yla ilgili yapılacak düzenlemelerdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak -bu riskleri, bu tehlikeleri- parti düşüncesinden ayrılmış bir vaziyette, hakka, hukuka, adalete ve vatandaşın doğru, gerçek haber alma hürriyetine saygı duyarak maddelerin görüşülmesi sırasında katkıda bulunacağız. Ancak bir miktar da RTÜK’le ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.

Değerli arkadaşlarım, bu söyleyeceğim sözler, çoğunuzun malumudur, Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurumunun RTÜK hakkında yapmış olduğu tespitlerdir. Dolayısıyla, özellikle AKP’ye mensup milletvekili arkadaşlarımızın, Sayın Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey’in talimatıyla yapılmış olan bu denetlemedeki tespitleri vicdanlarında iyi bir şekilde muhakeme etmesi gerekmektedir.

Birinci tespit: “RTÜK, özerkliği anlayamamıştır.” diyor, özerkliğe yanlış anlam yüklemiştir.

İki: “RTÜK, hesap verilebilirlikten uzaktır, hesap veremiyor.” diyor. Oysa demokrasinin özü hesap vermektir, özerkliğin özü de kanunla kendisine tanınmış olan yetkinin siyasi etkiden arınmış bir şekilde kullanılmasıdır.

Devam ediyor “RTÜK reklam ihaleleri ihlallerine karşı yaptırım uygulamamıştır. Bunların sorumlularını bulması gerekir.” diyor. Özerk bir kurum, hesap verebilir bir kurum, bunları yerine getirmesi gereken bir kurumdu. Bu tespit Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurumunun tespitidir.

“RTÜK, haksız ayrıcalık sağlayan işlemler yapmıştır. Haksızlık  yapan ve ayrıcalık sağlayan işlemlerin sorumlularının belirlenmesi gerekmektedir.” diyor, “Mal bildiriminde bulunmayanlar olmuştur, bunların sorumlularının tespit edilmesi gerekmektedir.” diyor, “Lisansların verilmesinde gecikmeler olmuştur, bunların sorumlularının belirlenmesi gerekmektedir.” diyor, “Kadrolaşma vardır -biraz önce bizim devlet organlarının partileştirilmesi anlamında ifade ettiğimiz kadrolaşma vardır- bunların sorumlularının belirlenmesi gerekmektedir.” diyor.

İsmini yanlış hatırlamıyorsam, şu anda notlarımın arasında yok, açık öğretimi bitirmiş, iki yıllığını bitirmiş bir zat RTÜK’te uzman kadrosuna atanıyor. Aradan kısa bir süre geçtikten sonra uzmanlığından nasıl yararlanılacak olduğu malum değil ama RTÜK Üst Kurul müşavirliğine atanıyor. Burada herhâlde müşavere edilecek, kendisinden açık öğretim fakültesinin ikinci sınıfından mezun olmuş bir kişi olarak değerli bilgilerinden yararlanılacak ama yararlanılamıyor! Sebep? Bu zat Tarım Bakanlığında Tarım Bakanının danışmanı. Sayın Başbakan Yardımcım, Tarım Bakanlığına danışman olacak ehliyet ve liyakatteki bir kişinin RTÜK’te ne işi var?

Pardon, Sayın Bakan değişmiş. Ben Sayın Arınç olduğunu zannediyordum.

Eğer Tarım Bakanlığı bilgileriyle temayüz etmiş bir kişi ise bu niçin RTÜK gibi basınla, medyayla biraz önce özelliğini, önemini anlattığımız bir kuruma alınmıştır? Sebep vardır ve basittir. Bir, partizandır; iki, partizan olma kimliğiyle ayda 4 milyar liralık devletin kasasından ulufeye nail görülmüştür! Bunun gibi onlarca örnek vardır. Demek ki RTÜK “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.” anlayışıyla orada milletin, tüyü bitmedik yetimin hakkıyla toplandığı, kendilerinin vicdanına emanet edilmiş parayı bu şekilde harcamaktadır.

Bununla kalmıyor tabii. RTÜK’ün sayın üyeleri özerkliği “Canımın istediği yere giderim, canımın istediği yere gelirim, gezerim, tozarım.” şeklinde anlaşılıyor. Aynen Sayın Başbakanın Başbakanlığı  “Astığın astık, kestiğin kestik” gibi anlaması gibi.

Şimdi, yani ben şaşırdım. Herkes kamu görevi yapmıştır, ben de kamu görevi yapanlardan birisiyim ama görev süresi içerisinde 860 gün yurt içi geçici görevde bulunmuş, 140 gün yurt dışı görevinde bulunmuş bir kurum başkanını hatırlamıyorum ama Sayın RTÜK Başkanı böyle bir görevde bulunmuş.

Bir Kurul üyesi 172 gün yurt içinde, 161 gün yurt dışında göreve gitmiş ve bu Kurul üyesi…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başbakandan esinlenmiştir!

FARUK BAL (Devamla) – Evet, Sayın Başbakan da havadan inmiyor! Böyle gezen tozan bir kabinenin gezen tozan bir kurumu…

Yani bir başka arkadaşımız -isimlerini vermiyorum, kişiliklerine saygı duyduğum için vermiyorum isimlerini ama rakamlar vahimdir, bu vahameti sizlerle, milletimizle paylaşmak istiyorum- 161 gün yurt içi, 204 gün yurt dışı… Yani harcırahla mı zengin olunmak isteniyor?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Yollukla yolunu buluyorlar, ne yapsınlar.

FARUK BAL (Devamla) – Bir başkası 212 gün yurt içi, 186 gün yurt dışı görevde bulunmuş.

Değerli arkadaşlarım, bunların içerisinde 2 kişi var, bunları tebrik etmek istiyorum, bunları takdir etmek istiyorum. Tüyü bitmedik yetim hakkına saygı gösteren 2 kişiyi, 2 üyeyi takdir etmek istiyorum. Birisi Esat Çıtlak, bu hân-ı yağma sofrasına oturmamış, diğeri de…

AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Yeni başlamış.

FARUK BAL (Devamla) – Değil, değil. Hesapları yaptım ben Ayhan Bey, hesapları yaptım.

Diğeri de Hasan Tahsin Fendoğlu. Birisi AKP’li, birisi MHP’li, biz parti farkı gözetmeden söylüyorum.

Dolayısıyla değerli arkadaşlarım, özerkliğin anlamını idrak edemediği Cumhurbaşkanlığı Denetleme Kurulu raporuyla belli olan, hesap verebilirlik ölçüsüne gelmemiş bir yönetim tarzını benimsemiş olan RTÜK’ün, yaptığı işlerin sorumluları hakkında inceleme ve soruşturma yapamamış olan bir RTÜK’ün Başbakanlık Denetleme Kurulunca denetleme hâlinde olduğunu biliyoruz. Aylar sürüyor bu denetleme. Ne zaman biteceğini bilmiyoruz. Bir an önce o denetlemenin sonucunun yapılması ve bu sonucun da milletimizle paylaşılması gerekmektedir.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz, medyanın, daha geniş anlamıyla basının, dar anlamıyla radyo ve televizyonların halka, doğru, gerçek, dürüst ve tarafsız haber verebilecek bir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

FARUK BAL (Devamla) – Öbür süre olmuyor mu Sayın Başkan?

BAŞKAN – Sayın Bal, uygulamamız üç haftadan bu tarafa bu şekilde.

FARUK BAL (Devamla) – Peki.

Bu düşüncelerle yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. Maddelerde bu kanunun gelişmesine, olgunlaşmasına katkı vermeyi sağlamaya çalışacağız.

Yüce kurula teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyoruz Sayın Bal.

Sayın milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 15.43

 

 

 

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 16.03

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, söz sırası, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya Milletvekili.

Buyurun Sayın Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, öncelikle bu kanunun amacı nedir, hedefi nedir, biraz bunlardan bahsetmek istiyorum. Bu tasarıyla, radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi hedeflenmektedir. Öncelikli hedeflerimizden bir tanesi budur.

İkinci hedef, ikinci amaç, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması amaçlanmaktadır.

Bir üçüncü amaç, medya hizmet sağlayıcılarının idari, mali ve teknik yapılarıyla yükümlülüklerini yeniden düzenlemektir.

Son olarak, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, teşkilatı, görev, yetki ve sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları yeniden belirlemek amacıyla bu kanun tasarısı hazırlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, bu alanda ilk yasa 20/4/1994 tarihinde 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkındaki Kanun’dur. Bugüne kadar bu Kanun üzerinde yirmi değişiklik yapılmıştır. İlave edilen geçici maddeler, ek maddelerle birlikte ve yine Anayasa Mahkemesinin iptal kararıyla birlikte mevcut kanunun insicamı tamamen bozulmuştur. Bu bakımdan günümüz ihtiyaçlarına karşılık veremez duruma gelmiştir. Yeni bir kanun yapmak elzem olmuştur.

Değerli arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz RTÜK Yasa Tasarısı 8 geçici madde, toplam 58 maddeden oluşmaktadır. Zor bir alanı düzenlemekteyiz. Zor bir alanı kanunlaştırmaktayız. Gerçekten zor bir alan çünkü son derece dinamik bir alan üzerinde çalışmaktayız. Bugün için güncel olan iki gün sonra maalesef güncelliğini yitirebilmektedir. Zor bir alan çünkü sanal bir alemi tanzim etmekteyiz. Zor bir alan çünkü tarafları çok olan bir alanda çalışıyoruz. Bir tarafta televizyonlar, bir tarafta radyolar, bir tarafta ulusal TV’ler, yerel TV’ler, bölgesel TV’ler ve diğer tarafta tüketiciler, medya çalışanları, reklamcılar. Gerçekten böyle bir yasayı yapmak hakikaten zor. Ancak bu zorluğa rağmen tüm tarafların talepleri dikkate alınmış, sonuçta tarafları azami derecede memnun eden bir yasayla birlikte huzurunuza gelmiş bulunmaktayız.

Değerli arkadaşlar, bu yasa hazırlanırken TRT’nin, özel radyo ve televizyonların, Radyo Televizyon Üst Kurulunun tecrübelerinden ve elbette millî hafızadan istifade edilmiştir. Yine, aynı şekilde, AB müktesebatına uyum çerçevesinde 2007 Aralık ayında yürürlüğe giren AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümlerinden de faydalanılmıştır. Aynı şekilde, gerek alt komisyonda gerekse Anayasa Komisyonunda çalışırken muhalefetle de birlikte son derece müspet, olumlu bir diyalog içerisinde, muhalefetin de katkılarıyla şu anda son şeklini almıştır yasa tasarısı.

Değerli milletvekilleri, bu genel girişten sonra kanun tasarısıyla birlikte yapılan değişiklikler, getirilen yenilikler nelerdir, biraz da bunlardan bahsetmek istiyorum.

Öncelikle yayın hizmet ilkeleri yeniden düzenlenmiştir. Bu yasa tasarısının önemli maddelerinden birisidir 8’inci madde. Bu maddede yayın hizmet ilkeleri iki fıkra ve yirmi üç bent hâlinde düzenlenmiştir. Aslında, keşke yayıncılar, bu yayın ilkelerine tam olarak uymuş olsalar, kendi öz denetimlerini sağlıklı bir şekilde yapmış olsalardı da bu madde bu kadar uzun olmamış olsaydı ama maalesef zaman zaman, bu tür ilkeler, kamuoyunu sıkıntıya sokacak bu ilkeler ihlal edildiğinden dolayı burada yasaya tek tek yayın ilkeleri yazılmak durumunda kalınmıştır. Örneğin komisyon çalışmaları sırasında, muhalefetin de katkılarıyla birlikte şu ilkenin çok üzerinde durulmuş ve bu kanuna yansıtılmış: “Yayıncılar, terörü övemez, teşvik edemez, terör örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz.” İşte bu yirmi üç bentten bir tanesi de bu.

Bunun dışında “Çocuklara, güçsüzlere ve özürlülere karşı istismar içeremez ve şiddeti teşvik edemez. Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel, anlaşılır şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadırlar; dilin düzeysiz, kaba ve argo kullanımına yer verilemez.” şeklinde temel ilkeler belirlenmiştir. Gönül ister ki yayıncılarımız bu ilkelere uysunlar.

Yine aynı şekilde, tasarının 9, 10, 11’inci maddelerinde ticari iletişim ve reklam hizmetleri yeniden düzenlenmiştir. Bu bölümde birçok yeni kural getirilmiş, ancak bunlardan bir tanesi benim de gerçekten dikkatimi çekti. Biraz önce burada arkadaşımız -aslında o da şikâyet etti- reklamların uzunluğundan bahsetti. Tüketiciler veya bu yayınlara muhatap olan vatandaşlarımız bu konulardan şikâyetçiler. Bu kanuna bununla ilgili bir düzenleme koyduk. Bakın, aynen okuyorum: “…her türlü reklâm yayınlarının oranı, bir saat başından bir sonraki saat başına kadarki yayın içinde yüzde yirmiyi aşamaz.” Bir başka anlatım ile bir saatlik dilim içinde reklam süresi on iki dakikayı geçemeyecektir. Sayın Kaplan biraz önce bunları şikâyet etmişti, oysa yasamızda bu var.

Aynı şekilde, yine seyircilerin çokça şikâyet ettiği bir başka konu program tanıtımları. Reklamlar kadar program tanıtımı var. Hafta sonunda göstereceği bir diziyi pazartesinden itibaren başlıyor fragmanda tanıtmaya, saatlerce sürüyor. İşte burada da bir hüküm getirilmiş, burada da, bir saat içerisinde yüzde 5’i geçemez, yani üç dakikayı geçemez diye bir hüküm getirilmiş. Bu da yeni bir yenilik.

Değerli arkadaşlar, bir başka düzenleme, frekans planlaması 26’ncı ve 27’nci maddelerde düzenlenmiştir. Şu anda yürürlükte bulunan RTÜK Yasası 1994 yılında çıkmış ama o zamandan beri özel radyo ve televizyonlara lisansları verilememiştir. Bu durumdan, bu belirsiz ortamdan herkes rahatsızdır, yayıncılar rahatsız, devlet maddi imkânlarını elde edemiyor… O bakımdan, işte bu kanunda, kanunun çıkmasından itibaren hangi sürelerde, frekansların nasıl tahsis edileceğine, kira bedellerinin nasıl alınacağına ilişkin açık, net hükümler var. Bu konuda da RTÜK yetkilendirilmiştir. Bu belirsizlik de kanunla birlikte ortadan kalkmaktadır.

Değerli arkadaşlar, bir başka şikâyet konusu da bu kanunda tekrar düzenlenmekte, o da idari yaptırımlar. Herkes yayınlardan şikâyetçi, yayınların Türk aile yapısına uygun olmadığı, yayınların seyredilemediği noktasında şikâyetler var, bu şikâyetlerde de haklılar. Ancak mevcut kanunda etkin ve esnek bir ceza sistemi getirilmemiş, âdeta ceza uygulanmasın diye, tedbirler alınmasın diye kademeli bir sistem getirilmiş. Siz ihlal ne kadar ağır olursa olsun önce uyaracaksınız, ardından ikinci ihlalde idari para cezası vereceksiniz, ardından yayın durdurma cezası verebileceksiniz. Eğer bu süreçleri silsileleriyle takip etmezseniz idare mahkemesi iptal ediyor. Zaten herhangi bir yerde, herhangi bir yayında yayını ihlal eden medya hizmet sağlayıcı, yayıncı bunun bir yerinde mutlaka gidip bir idare mahkemesinden yürütmeyi durdurma kararı alıyor ve bu süreci kilitleyebiliyor.

İşte, şimdi 32’nci maddeyle esnek ve etkin bir idari yaptırımlar sistemi oturtturduk. Ne var burada? Biraz önce de 8’inci maddede saydığımız yayın ilkelerinin ağırlığına göre ceza tayini yapılacak. Bazı bentlerde saydığımız ilkeler… 8’inci maddenin (a), (b), (d), (g), (n), (s) ve (ş) bentlerini ihlal ettiğinde yayıncılar, isterse RTÜK idari para cezası verebileceği gibi, anında uyarısız bir şekilde yayını da durdurabilecek. Bu bentlerin dışında kalan diğer yayın ilkeleri ihlal edildiğinde de önce bir sefer uyarı cezası verilecek, uyarıya rağmen hâlâ ihlale devam ediyorsa o zaman idari para cezası dâhil diğer yaptırımları uygulayabilecek.

Özellikle eski kanunda bu uyarıların tebliği uzun sürüyordu, ona da bir çözüm getirdik: Eğer bir uyarı cezası verilmişse, yayıncının elektronik posta adresine elektronik yolla tebligat yapılabilecek. Dolayısıyla burada bir zaman sarfiyatı da olmadığından dolayı, eğer yayıncı hâlâ ihlal etmeye devam ediyorsa anında diğer tedbirler devreye girebilecek.

Burada, tabii, yine arzu ederiz ki yayıncılar kesinlikle bu ilkeleri ihlal etmesinler. Aynı zamanda bir dileğimiz de, RTÜK, artık, buradaki etkin, caydırıcı olan bu ceza sistemini gerektiği zaman, gerektiği şekilde uygulasın.

Değerli arkadaşlar, özel medya hizmet sağlayıcı kuruluşların kuruluş ve hisse oranları 19 ve 20’nci maddelerde düzenlenmiştir.

Şimdi, burada biraz önce yine bir arkadaşımız “Bu yasa tekelleşmeyi önleyemiyor.” dedi. Aksine, tekelleşmeyi önleyecek çok ciddi tedbirler getirdik. Buna göre “Yayın lisansı münhasıran radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmeti sunmak amacıyla Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere verilir. Aynı şirket ancak bir radyo, bir televizyon ve bir isteğe bağlı yayın hizmeti sunabilir.”

Tasarıda tekelleşmeyi önleyecek farklı tedbirler alınmıştır. Bunlar:

Medya hizmet sağlayıcı kuruluşların hisseleri nama yazılı olmak zorundadır.

Bir gerçek veya tüzel kişi doğrudan veya dolaylı olarak en fazla dört karasal yayın lisansına sahip medya hizmet sağlayıcı kuruluşa ortak olabilir.

Bir başka tedbir: Birden çok medya hizmet sağlayıcı ortaklıkta bir gerçek veya tüzel kişinin doğrudan veya dolaylı hisse sahibi olduğu medya hizmet sağlayıcı kuruluşların yıllık toplam ticari iletişim -yani reklam- geliri sektörün toplam gelirinin yüzde 30’ unu aşamaz. Yani düşünün, bir medya grubu bu kanundaki hakların tamamıyla birlikte dört tane ulusal televizyon elde etti, sahiplendi. Bu dört ulusal televizyonun reklam geliri toplam reklam gelirinin yüzde 30’unu geçemez. Tekelleşmeyi önleyecek temel argümanlardan bir tanesi bu. Bakın, bir örnek vereyim şu andaki hayattan: Sadece bir televizyonumuzun yaklaşık reklam geliri toplam reklam gelirinin yüzde 35’ini sağlıyor. Bu ne demektir? Bu yasa devreye girdikten sonra en azından yüzde 30’a çekecek reklam gelirlerini, başka televizyonları veya radyoları varsa bu da tekelleşmeyi önlemek amacıyla bu radyo ve televizyonlarını elinden çıkarmak zorunda kalacaktır. Dolayısıyla bu madde, bu kanun tekelleşmeyi önleyen önemli hükümler getirmektedir.

Değerli arkadaşlar, bu kanun aynı zamanda bir teşkilat kanunudur. Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun teşkilat yapısı düzenlenmektedir, Üst Kurulun görev ve yetkileri yeniden tanımlanmıştır, yeni yetkiler verilmiştir. Bu yetkileri saymayacağım ancak bir tanesi çok önemli. Daha önce, biliyorsunuz rating ölçümleri konusunda kamuoyunda ciddi tartışmalar vardı. Aslında bu tartışmaların bir kısmında da haklılık payı vardı. Örneğin bir spor programı var pazartesi günleri, bu spor programında herhangi bir gol gösterilmiyor, herhangi bir özet gösterilmiyor. Sporcu veya seyirci gol görmek ister. Diyelim ki TRT’nin de spor programında uzun uzun özetler verilir, goller görülür, tartıştırılır ama ertesi gün bakarsınız rating’de bir tane dahi gol göremediğiniz spor programı rating’lerin üst sıralarında görülmüş. Dolayısıyla bu rating tartışmalarında gerçekten birtakım haklılık payları vardı. Şimdi bunu, bununla ilgili yetkiyi RTÜK’e vereceğiz, veriyoruz. Rating ölçümlerinin yapılması, denetlenmesi yetkisi Üst Kurula verilmektedir. Bundan sonra bu şaibelerin inşallah ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Rating’ler niye önemli? Çünkü Reklam Verenler Derneği diye bir dernek var, bu rating’lere bakarak, bu değerlere, istatistiklere bakarak reklam veriyorlar ve orada belki de haksız kazançlar elde edilme ihtimali olabilir, onun için bu rating ölçümlemesi, çok önemli bir durum.

Değerli arkadaşlar, kanal talepleri var, kanal tahsisi. Şimdi, burada birçok kurumumuz kanal talep ediyor. Kamu kurumları, kendi yasalarına konmuş bazı kamu kurumları var, yasalarında televizyon açma yetkisi olmayan kamu kurumlarının televizyon açma talepleri var. Üniversitelerin, iletişim fakültelerinin talepleri var. Özel sektörün ek talepleri var. TRT’nin yeni kanal açma talepleri var. Bunların hepsi makul talepler, ama şu anda kabaca yaklaşık 24 tane ulusal kanal tahsis edebilecek durumdayız. Belki kısa bir süre sonra bunun 4 katına çıkma ihtimali var, ama şimdi herkes “Kanal tahsis edilsin.” diyor. Burada muhalefetten arkadaşlarım da söyledi, “İşte, efendim bazı ulusal kanalların kazanılmış hakları muhafaza edilsin veya iletişim fakültelerine yeni, efendim, işte televizyon açma yetkisi verilsin.” Ama elde 24 tane kanal var, bunların bir kısmını TRT’ye tahsis etmek durumundasınız, bir kısmını özel yayıncılara tahsis etmek durumundasınız, ihaleye çıkacak. Dolayısıyla, şimdilik böyle bir sıkışıklık görülse de, inşallah, sayısal yayıncılığa geçtiğinden bu kanal sayısı 4 katına çıkacak ve muhtemelen ileride her arzu edene bu kanal tahsisi yapılabilecek.

Değerli arkadaşlar, aslında hep öz denetimden bahsettik. Keşke, hiç RTÜK’e ihtiyaç duyulmasa, kanallar bu denetimini kendileri yapabilseler. Bakın, son zamanlarda, RTÜK’ün de öncülüğünde “Akıllı İşaretler” diye bir sistem getirildi. Bu, aslında, başlangıçta, RTÜK’le yayıncıların ortaklaşa bir projesiydi, güzel bir projeydi ancak bu tabii ihtiyari bir proje, bunu uygular, uygulamaz. İşte, şimdi, bu, kanuna da dercedildi, şu anda kanunda var. “Bunların süreleri, ne kadar yayınlanacak, bu logoları doğru mu koyuyorlar?” Bunların hepsi daha sonra RTÜK’ün denetimine tabi olacak.

Tabii, arkadaşlar sürem bitiyor, bu kanunla ilgili konuşulacak çok şey var. Kanun belirli bir ihtiyacı karşılıyor, var olan sorunları çözüyor.

Bu kanunda emeği geçen, başta bürokratlarımıza, Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç Bey’e, Anayasa Komisyonu Başkan ve üyelerine, hepsine tekrar teşekkür ediyorum.

Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Üstün.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Hacı Hasan Sönmez, Giresun Milletvekili.

Buyurun Sayın Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

H. HASAN SÖNMEZ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Bilindiği üzere, ülkemizde özel radyo ve televizyon yayınları 1990 yılında başlamıştır. Bugün itibarıyla, TRT’nin radyo ve televizyon kanalları dışında, Üst Kurul yayıncı kütüğüne kayıtlı 24 ulusal, 15 bölgesel, 210 yerel olmak üzere, karasal vericilerle yayın yapan toplam 249 televizyon kuruluşu mevcuttur. Öte yandan, 35 ulusal, 98 bölgesel, 929 yerel olmak üzere toplam 1.062 radyo kuruluşu bulunmaktadır. Ayrıca, kablo ortamında 78 televizyon, uydu ortamında da 148 televizyon ile 53 radyo kuruluşuna lisans ve izin verilmiştir.

1993 yılında Anayasa değişikliği yapılarak radyo ve televizyon yayınları üzerindeki kamu tekeli ortadan kaldırılmış, özel radyo ve televizyon yayınlarının yapılmasına imkân sağlanmıştır.

Özel radyo ve televizyon yayınlarını düzenleyen 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun 1994 yılında yürürlüğe girmişti. Söz konusu Kanun’da son on altı yılda 20 kez değişiklik yapılarak günün şartlarına uyarlanmak istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa Mahkemesinin bazı maddeleri iptal etmesi gibi temel nedenlerle yasal çerçevenin yeniden düzenlenmesi zorunlu hâle geldiğinden görüşülmekte olan tasarı hazırlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; geçici olanlar hariç elli maddeden oluşan görüşmekte olduğumuz RTÜK Kanun Tasarısı, sektörün sorunlarına çözümler içeren, düzenleme konusundaki yetki karmaşasını ortadan kaldıran, yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılan, yayıncılık sektöründe rekabeti artıran bir içeriğe sahiptir. Dünya ile paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasının da amaçlandığı bu kanun tasarısı, yıllardır gerçekleştirilemeyen karasal frekansların tahsisi konusuna da çözüm getirmektedir.

Tasarı, AB müktesebatına uyum çerçevesinde AB Sınır Ötesi Televizyon Direktifi’ni değiştiren AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümleri dikkate alınarak hazırlanmıştır. Hazırlanan tasarıyla tanımlar sadeleştirilmekte ve anlam bütünlüğü sağlanmaktadır. Yeni düzenlemeyle Avrupa eserleri, bağımsız yapımcı, editoryal sorumluluk, gizli ticari iletişim, medya hizmet sağlayıcı, isteği bağlı yayın hizmeti, koruyucu sembol, sayısal yayın, ürün yerleştirme, verici tesis ve işletim şirketi, multipleks kapasitesi gibi yeni tanımlar mevzuata girmektedir.

Tasarı, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun görevlerini de yeniden düzenlemektedir. Bu çerçevede, RTÜK, yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce çeşitliliğinin, rekabet ortamının ve çoğulculuğun güvence altına alınması için gerekli tedbirleri almakla görevlendirilmektedir.

Tasarıyla, yayın ilkeleri AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi esas alınarak yeniden düzenlenmiş, çağdaş normlara dönüştürülmüştür. Bu çerçevede, yayınların hukukun üstünlüğüne, adalet ve tarafsızlık esaslarına, insan onuruna ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamayacağı, kişi ya da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya iftira niteliğinde ifadeler içeremeyeceği, yayınlarda gizli kamera, gizli mikrofon ve benzeri teknik araçlarla hukuka aykırı olarak elde edilen görüntü ve kayıtlar kullanılamayacağı gibi bir dizi düzenleme yapılmıştır. Öte yandan, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddeler kapsamındaki konular, iptal gerekçelerine uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, 3984 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği 1994 yılından bugüne kadar karasal yayın kuruluşları lisanslandırılamadığından, özel radyo ve televizyon kuruluşları on altı yıldır geçici yayın izniyle yayın yapmışlardır. Tasarıyla, sayıları bin dört yüze ulaşan özel radyo ve televizyon kuruluşlarına karasal yayın lisansına sahip olma imkânı sağlanmaktadır. Elektronik Haberleşme Kanunu ile yeniden RTÜK’e verilen frekans planı yapma ve uygulama yetkisi de tasarıyla düzenlenmektedir. Ayrıca, dünyayla paralel olarak, karasal sayısal yayıncılığa sorunsuz geçilmesi mümkün kılınmaktadır.

Tasarı, frekans kullanımının yıllık bedele bağlanmasını, vericilerin tek bir şirkette toplanarak anten kirliliğinin bitirilmesini, bir yıl içinde karasal sayısal yayın için frekans ihalesi yapılmasını, ihaleyi kazanan mevcut yayıncılardan bir kısmına sayısal yayının yanı sıra analog yayını sürdürme imkânı verilmesini, üç yıl analog ve sayısal paralel yayın yapıldıktan sonra, analog televizyon yayınlarına son verilmesini, analog televizyon yayınlarının kapatılmasından sonra radyo ihaleleri yapılmasını öngörmektedir.

Tasarıyla, medya sahipliği konusu yeniden ele alınarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu konuda, radyo ve televizyon sahibi olmayla ilgili sınırlamalar daraltılarak netleştirilmiş, tekelleşmeyi engellemek üzere tahsis edilecek frekans kapasitesi ve elde edilen sektörel gelir bazlı bir düzenlenmeye gidilmiştir.

Mevcut yasanın aksayan müeyyide sistemi tasarıyla yeniden düzenlenmektedir. Müeyyide sisteminin etkin hâle getirilmesi için mevcut tekerrüre dayalı yaptırım uygulamasından vazgeçilerek yayın ilkeleri, toplumsal etkileri açısından gruplandırılmakta, kuruluşların ticari iletişim gelirlerine orantılı idari para cezası uygulaması öngörülmektedir. Ayrıca, idari para cezasıyla birlikte ihlalin ağırlığı dikkate alınarak idari tedbir niteliğinde program durdurma yaptırımı getirilmektedir. Kamu ve özel yayın kuruluşlarının ayrı kurallara ve denetime tabi olması Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde yapılan tarama sürecinde eleştirilmiş ve durumun özel yayın kuruluşları açısından haksız rekabete neden olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu bağlamda, tasarı, 3984 sayılı Kanun’un ilk hâlinde olduğu gibi TRT’nin de denetiminin RTÜK tarafından gerçekleştirilmesini öngörmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi televizyon yayınları karşısında en korumasız kesimi çocuklar oluşturmaktadır. Üst Kurul müeyyidelerinin yüzde 27’sinin konusunu çocuklar için zararlı yayın içerikleri oluşturmaktadır. Çocukların yayınlardan olumsuz etkilenmelerini önlemek amacıyla Radyo ve Televizyon Üst Kurulu 23 Nisan 2006 tarihinde akıllı işaretler, koruyucu sembol sistemini hayata geçirmiştir. Yayın kuruluşlarının gönüllü katılımı sayesinde uygulama imkânı bulan akıllı işaretler, koruyucu sembol sisteminin hukuki bir altyapısı yoktu. Tasarıyla Üst Kurulun bu dönemde hayata geçirdiği akıllı işaretler, koruyucu sembol sistemi, sayısal kayıt, arşiv ve analiz sistemi, izleyici temsilciliği, görsel-işitsel medya etik ilkeleri gibi uygulamalar hukuki altyapıya kavuşturulmaktadır.

Diğer yandan, mevcut uygulamada, reyting ölçümleri ciddi tartışma konusudur. Tasarıyla, şu anda kontrolsüz bir şekilde yürütülen rating ölçümleriyle ilgili usul ve esasları belirleme yetkisi Üst Kurul’a verilmektedir. Tasarıyla getirilen yeni düzenlemeler kapsamında, spor, film, dizi ve eğlence programlarında ürün yerleştirmeye izin verilebileceği öngörülmüştür. Reklam harcamalarından en fazla payı, yüzde 52,11’lik bir oranla televizyonlar almaktadır. Tasarıda reklamlara ilişkin olarak getirilen yeni düzenlemelerle, uygulamadaki ortak sıkıntılar, eksiklikler giderilmekte, izleyicilerin ve sektörün taleplerine cevap verilmektedir. Tasarıda, cevap ve düzeltme hakkı, Basın Kanunu’na paralel olarak yeniden düzenlenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna verilen görevlerin yerinde ve eksiksiz olarak yerine getirilebilmesi, hiç şüphesiz, nitelikli ve yeterli uzman personel istihdamıyla mümkündür. Bu ihtiyacın karşılanması için, yeterli sayıda Üst Kurul uzman yardımcılığı ve Üst Kurul uzmanlığı kadrosu ihdas edilmektedir. Öte yandan, bazı birimler kaldırılarak ve bazı birimler de birleştirilerek Kurumun organizasyon şeması sadeleştirilmekte, Kurum daha fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmaktadır.

Tasarının kanunlaşması ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Sönmez.

Şimdi, tasarının tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç.

Buyurun Sayın Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde görüşmeler yapıyoruz. Gruplarımızı temsilen değerli arkadaşlarım konuştular, şahsı adına arkadaşımız konuştu. Konuşmaları not ettik. Gerek Anayasa Komisyonumuzda yaptığımız çalışmalarda, bugün de tümü üzerindeki görüşmelerde arkadaşlarımızın tasarı üzerindeki önerilerini ve eleştirilerini saygıyla karşılıyoruz ve bunlardan yararlanacağımızı ifade etmek istiyoruz.

Değerli arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanun, bildiğiniz gibi, 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’dur ve 1994 tarihinde yürürlüğe girmiştir. On altı senedir bu Kanun üzerinde bir yenileme yapmak gerekiyordu çünkü Anayasa Mahkemesi bazı maddelerini iptal etmişti, yeri doldurulamamıştı; yirmiye yakın bu Kanun üzerinde değişiklikler yapılmıştı ve yayın teknolojisindeki hızlı değişim de yeni terminolojileri bu Kanun’a kazandırmayı gerektiriyordu. Aynı zamanda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde 2007 Aralık ayında Avrupa Birliği Resmî Gazetesi’nde yayınlanarak yürürlüğe giren ve Avrupa Birliği Sınır Ötesi Televizyon Direktifi’ni değiştiren Avrupa Birliği Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümlerinin de esas alınarak bir düzenleme yapılması gerekiyordu.

Doğrusu, bir seneyi aşkın bir zamandır kanun tasarısı üzerinde çalıştık. RTÜK’le, uzmanlarla birlikte çalıştık. Aynı zamanda, paydaş kuruluşlarla, radyo-televizyon yayıncılığı yapan sivil toplum örgütleriyle ve meslek kuruluşlarıyla birlikte çalıştık, onların da önerilerini Kanun’a yansıtmaya gayret ettik.

Dolayısıyla, huzurunuza getirdiğimiz tasarının önemli bir boşluğu dolduracağını ve bugünün terminolojisi ve Anayasa Mahkemesinin görüşleri, kanundaki boşlukları tamamen giderecek bir temel düzenleme olduğunu ifade etmek istiyorum.

Bizim burada yapmak istediğimiz: Sektörün sorunlarına çözümler bulmak istiyoruz. Radyo ve televizyon yayıncılığı konusunda sektörde önemli talepler, istekler ve sorunlar var. Bunlar düzenlememiz içerisinde yer aldı.

Yetki karmaşasını ortadan kaldırıyoruz. Yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılan, yayın sektöründe de rekabeti artıran bir içerikte olmasına gayret ettik.

Aynı zamanda, dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulmasını da arzu ettik.

Önemli birkaç konuyu vaktinizi almayacak şekilde arz etmek istiyorum.

Yapacağımız iş on altı senedir yapılamayan bir konudur, o da karasal ortamda yayın lisanslarının verilmesidir. Maalesef, bugüne kadar yayın kuruluşlarının lisanslanması bir türlü sağlanamadı ve buna bağlı olarak lisans ücretleri ve tahsis edilen kanal ve frekansların kullanım ücretleri de tahsil edilemedi. Çok kısa bir süreden bahsetmiyorum, maalesef on altı yıldan bu yana bu yapılamamıştır ve mutlaka artık düzenlenmesi gerekmektedir. Tasarıyla, yayın kuruluşlarının karasal yayın lisansına sahip olmaları, lisans ücretlerinin, kanal ve frekans kullanım ücretlerinin tahsil edilmesi amaçlanmaktadır.

İkinci önemli konu: Sayısal yayıncılığa geçişi mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Artık, dünyayla paralel olarak karasal sayısal yayıncılığa sorunsuz geçmek mecburiyetindeyiz. Bu çerçevede, geçici düzenlemeyle, bir yıllık süre içerisinde sayısal frekans ihalesi ve tahsislerinin yapılmasını, tahsis tarihinden itibaren üç yıl süreyle de analog televizyon ve sayısal televizyon yayınlarının paralel olarak sürdürülmesini öngörmekteyiz.

Üçüncü konu, medya sahipliği ve yabancı sermayenin tekrar düzenlenmesidir. Bu yürürlükte bulunan medya sahipliğine ilişkin hükümler sektör gerçeklerine ve Türkiye'nin hedeflerine uygun bulunmamaktadır. Bu bakımdan, sahiplik konusu yeniden ele alınarak düzenlenmiştir. Esasen, biraz önce konuşmalarını yapan değerli Ayhan Sefer Üstün arkadaşımız ve Sayın Hasan Sönmez, Alt Komisyondaki çalışmaları sırasında kanundaki bu önemli düzenlemeleri biraz önce konuşmalarıyla da takdim ettiler. Bu konuda, radyo ve televizyon sahibi olmakla ilgili sınırlamalar daraltılarak netleştirilmiş, tekelleşmeyi engellemek üzere karasal ortamda en fazla dört kuruluşun ortak olması öngörülmüş, ayrıca sektörel gelirden alınabilecek paya yüzde 30’la sınırlama getirilmiştir. Yayın kuruluşlarında yabancı sermaye oranı yüzde 25’ten yüzde 50’ye yükseltilmektedir.

Dördüncü önemli konu, Elektronik Haberleşme Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 3984 sayılı Kanun’da buna paralel olarak düzenleme yapılmasıdır.

Önemli bir konu: TRT yayınları da RTÜK denetimine alınmaktadır.

Kamu ve özel yayın kuruluşlarının ayrı kurallara ve denetime tabi olması, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde yapılan tarama sürecinde eleştirilmiş ve bu durumun özel yayın kuruluşları açısından haksız rekabete neden olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu bağlamda 3984 sayılı Kanun’un ilk halinde olduğu gibi TRT’nin denetiminin de RTÜK tarafından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.

Yeni yayın teknolojilerinin hukuksal alt yapısını hazırlamak istiyoruz. Tasarı ile IP TV, HDTV gibi yeni yayın teknolojileri ile ilgili belirsizlikleri ortadan kaldıracak açılımlar getirilmekte ve isteğe bağlı hizmetler düzenleme altına alınmaktadır. Bu alana ilişkin düzenlemelerde Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu yetki ve düzenlemeleri de saklı tutulmaktadır.

Koruyucu sembol sistemi ve  öz denetim hükümlerini de kanunun içerisine koymaktayız.

Üst Kurul bu dönemde önemli konuları hayata geçirdi: Bunlardan birisi, Koruyucu Sembol Sistemi; birisi, SKAAS Projesi; bir diğeri, İzleyici Temsilciliği; bir diğeri, Görsel-İşitsel Medya Etik İlkeleri ve diğer çalışmalar. Bunlar bir onayla ve bir kararla devam ediyor ancak tasarıda uygun yerlerde bunlar kurumsal hâle getirilmektedir. Bu çerçevede şu anda kontrolsüz bir şekilde yürütülen rating ölçümleri, bu ölçümleri yapacak şirketlerin Üst Kuruldan izin alması, şirketlerin ölçümlerinin de denetlenmesi sağlanacaktır.

Yayın ilkelerini yeniden düzenliyoruz. Yayın ilkeleri, Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi esas alınarak yeniden düzenlenmektedir. Burada yapılan düzenlemede radyo ve televizyon yayınları ile isteğe bağlı hizmetlere uygulanacak ilkeler ayrı ayrı düzenlenmektedir.

Cevap ve düzeltme hakkını yeniden düzenliyoruz. Basın Kanunu’na paralel olarak yeniden bu konuda önemli bir hükmü koyduk. Burada ilgili tarafa, mahkemeye başvurmadan önce yayın kuruluşundan cevap ve düzeltme hakkının kullandırılmasını isteme imkânı da sağlanmaktadır.

Önemli bir konu: Yayın kuruluşlarının reklam beyanlarından alınan yüzde 5 Üst Kurul payı sektörün de beklentisi doğrultusunda yüzde 3’e düşürülmektedir. Bildiğiniz gibi, sadece ulusal televizyonlar değil, bölgesel ve yerel televizyonlar da Türkiye’de yayıncılık yapmaktadır. Reklam payı ve buradan kesilen miktarın gerçekten yüksek olduğu ve sektörün ayakta durabilmesi için bu payın düşürülmesi gerektiği tarafımızdan da kabul edilmiştir.

Müeyyide sisteminin yeniden düzenlenmesini getiriyoruz. Konuşmalarını yapan arkadaşlarımızın pek çoğu, ister komisyonda ister burada, yayınlardaki şiddet unsurunun âdeta taştığını, fışkırdığını söylemektedirler. Buna benzer pornografiyle ilgili, özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayınlarla ilgili pek çok şeyler de hepimizin eleştirilerine haklı olarak muhatap olmaktadır. Mevcut müeyyide sistemiyle bunları önlemek veya bunları cezalandırmak mümkün değildir. Bizim kanunen elimizde olan imkân, yayına girmeyen bir konu hakkında karar vermek mümkün değil ama yayınlanan bir eser veyahut da bir dizi, belgesel, haber, bunlar konusunda gerek şikâyetlerle gerek resen yapılan inceleme sonucunda öncelikle müeyyidelerde uyarıdan, özür dilemeden başlayarak bir kademe uygulanmaktadır. Oysa çok vahim, herkesin tüylerini diken diken eden, herkesin infialine, nefretine yol açabilecek pek çok konularda bu sırayı takip ettiğiniz zaman ve yargı sürecini de hesapladığınızda maalesef dizi bittikten aylarca, belki de birkaç yıl sonra bu konu gündeme gelebilmektedir.

Şu anda, mevcut kanun tasarısıyla, kademeli müeyyide sisteminden vazgeçilerek yayın ilkeleri, toplumsal etkileri ve sonuçları bakımından sınıflandırılmış ve buna göre idari yaptırım öngörülmüştür. Tasarıda getirilen müeyyide sistemine göre, ihlalin niteliğine göre Üst Kurul idari para cezasıyla birlikte idari tedbir niteliğinde program durdurma müeyyidesi de uygulayabilecektir. Ayrıca, kuruluşların gelirine orantılı idari para cezası öngörülerek ceza adaleti de sağlanmıştır.

Bir önemli konu, son olarak arz ediyorum: Avrupa Birliği mevzuatına uyum çerçevesinde yayın içeriklerinde Avrupa eserlerine de yer verilmesi sağlanmakta ve belli oranda tüm yayınlarda yerli yapıma yer verilmesi zorunluluğu getirilmektedir.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şunu hepimiz çok iyi biliyoruz ki Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 3984 sayılı Yasa’nın da 5’inci maddesinde belirtildiği üzere, “Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla, özerk ve tarafsız bir kamu tüzelkişiliği niteliğinde…” bir organdır. Pek çok üst kurul gibi, düzenleyici, denetleyici kurullar gibi kurulmuştur.

Bir Başbakan Yardımcısı olarak, Devlet Bakanı olarak bu Kurulla ilişkim “ilgili bakan” sıfatıyladır, bana doğrudan bağlı bir kurum değildir Radyo ve Televizyon Üst Kurulu. Sermaye Piyasası gibi, BDDK gibi, diğer, Tütün Üst Kurulları gibi, vesaireler gibi, EPDK gibi, bunlarla bir bakanın ilgisi nasılsa, ben de siyasi anlamda, sorulara cevap verme noktasında, Kurumu bütçesiyle temsil etme noktasında görev ifa ediyorum.

Bunu şunun için söylüyorum: Geçmişten bu yana Üst Kurul üyesi bir arkadaşımız hakkında pek çok şey yazıldı ve söylendi, bunun hâlâ görevine devam ediyor olması da eleştirildi. Bu, Kanun’un 9’uncu maddesinden kaynaklanan bir konudur; üyeler teminat altındadır eğer görevden alınması gerekiyorsa da 9’uncu madde bunun Üst Kurul içerisinde nasıl gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Bir bakan olarak ya da Hükûmet olarak, şu veya bu kişi hakkında görevden almak veya göreve getirmek gibi bir görevimiz ve yetkimiz bulunmamaktadır.

Bildiğiniz gibi, Üst Kurulun üyeleri Genel Kurulda yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunan partilerin oy oranlarına uygun olarak bir kontenjan dâhilinde seçilmektedir. Şu anda 9 üyenin 6 üyesi AK PARTİ kontenjanından, 2 üyesi Cumhuriyet Halk Partisi kontenjanından, 1 üyesi de Milliyetçi Hareket Partisi kontenjanından burada seçilmektedir.

Bu yöntem eleştirilebilir ama bu, Anayasa değişikliğiyle ortaya konulabilecek bir konudur. Dolayısıyla, mevcut sistem içerisinde üyelerin nasıl seçildikleri, görevlerini ne şekilde yapacakları, görevden alınmalarının ne şekilde mümkün olacağı, tamamen Üst Kurulun yetkisinde bulunmaktadır. Ben bir ilgili kurum olarak, bu Kurumun, hem bu kanunu hazırlayan, bütçesinde onu temsil eden, bazı konularda da önüme getirilenleri imzalayan bir bakan konumundayım. Dolayısıyla efelik yapmaya, şunu neden şöyle yapmadın, bunu neden almadın, vermedin konusunda eleştiri getirmeye artık bundan  sonra gerek yok diye düşünüyorum.

Bir diğer konu da: Sayın Mengü pek çok eleştirileri içerisinde bir konuyu söylediler, ben de size takdim etmek üzere önemli buldum. Yani “Kadrolaşma ihtiyacı içindeler.” diyor. Hayır, böyle bir hazırlığımız yok. “İrticai yayınlar yapılır, bunlar önlenemez.” diyorlar. Böyle bir şey yok. Yayın ilkeleri, göreceksiniz, titizlikle uygulanabilirse zaten bunlar kesinlikle mümkün değildir. Müstehcenlik ve pornografi konusunda çok bilimsel açıklamalar getirdiler, doğrusu ben o kadarını bilmiyordum. Ama müstehcen yayın dediğiniz şey Türk Ceza Kanunu içerisinde de yer alan bir husustur. Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu’ndaki bir hükmü bunun içerisine koymanın yasalar dışı veyahut da uygun olmayan bir tercih olduğunu doğrusu kabul etmiyorum. “Hükûmet veya Hükûmetin yetkilendirdiği bir bakan istediği yayını durdurabilecek.” diyor. Bunun için mevcut kanunda da olan ama  üzerinde özenle çalışarak yeni tasarıya koyduğumuz maddeyi okumak istiyorum. Bu 7’nci maddedir: “Savaşlar, terör amaçlı saldırılar, doğal afetler ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında da ifade ve haber alma özgürlüğü esas olup yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz. Ancak, millî güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hâllerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirebilir.” Maddenin üçüncü fıkrası: “Bu şekilde alınacak kararlar aleyhine açılacak iptal davaları -yani yayıncı kuruluş tarafından düşünelim- doğrudan Danıştayda açılır. Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve karara bağlar, yürütmeyi durdurma talepleri varsa kırk sekiz saat içerisinde karar verir.” Yani öyle hâller zuhur edebilir ki Hükûmet buna müdahale etmek ihtiyacını duyabilir, bu kararı verir. Bizim örnek aldığımız pek çok Avrupa ülkesinde de bu hüküm vardır. İkincisi de bu karara karşı Danıştaya gidilir ve yürütmeyi durdurma hakkında karar istenirse, kırk sekiz saat içerisinde bu konuda bir karar verilecektir. Dolayısıyla, hukuka aykırı bir düzenleme olduğu kanaatinde değilim ama takdir Genel Kurulumuzundur.

Değeri arkadaşlarım, Sayın Hasip Kaplan’ın da bazı konuşmalarını not almıştım. Ağca konusu TRT’yle ilgilidir. TRT’nin denetlenmeyişinden bahsetmişlerdi, bu kanunda onu getiriyoruz. Yönetmelikten bahsettiler. Onu, belki sorularınız içerisinde cevaplandırabilirim. Polisten destek alınacak olması, dizi filmlerin uzunluğu ve ekranlardan şiddet fışkırıyor olması… Olumlu eleştirilerden hep beraber istifade edeceğimizi tekrar arz etmek istiyorum.

Ben, Anayasa Komisyonunda da arkadaşlarımızın pek çok önergelerine olumlu yaklaştığımızı, kanunun bütünlüğünü bozmayacak şekilde, amacımıza eğer uygun bir noktada ise bunu rahatlıkla kabul edebileceğimizi ifade etmiştim. Burada da siyasi partilerimizin, milletvekillerimizin verecekleri önergelere olumlu yaklaşım içinde bulunacağız, yeter ki üzerinde uzun zamandır çalıştığımız ve bir bütünlük içerisinde korunmasını gerekli bulduğumuz tasarımıza katkı sağlamış olsun.

Ben, tüm siyasi partilerimize ve Sayın Genel Kurula, Sayın Başkana saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Tasarının tümü üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Gürkan.

FATOŞ GÜRKAN (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 5 Ocak 1922 hem Adana açısından hem de ülkemiz açısından oldukça önemli bir tarih. 5 Ocak, millî mücadele ruhunu ateşleyen Adana’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü. Bu toprakların tekrar vatan olmasını sağlayan başta Mustafa Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, Tayyar Rahmiye Hatun’a, Kılavuz Hatice’ye ve adını burada sayamadığımız nice yiğit ecdadımıza şükranlarımı sunuyorum. Türk Bayrağı’nı indirmeye, bu vatanı bölmeye kimsenin gücü yetmeyecektir. Güzel Adana’mızın kurtuluş gününü kutluyor, tüm Adanalı hemşehrilerimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bizi izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Kanun değişikliğine neden ihtiyaç duyulduğu konusunda, daha önce konuşan arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımız da detaylı olarak izahta bulundular, açıklama yaptılar; onun için ben buna değinmeyeceğim. Mevcut kanunda önemli değişiklikler içeren Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı sektörün sorunlarına çözümler içermekte, düzenleme konusundaki yetki karmaşasını ortadan kaldırmakta, yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılmakta, yayıncılık sektöründe rekabeti artırıcı bir nitelik taşımaktadır. Dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının oluşturulması, karasal ortamda yayın yapan kuruluşların lisanslanması, tahsis edilen kanal ve frekansların yıllık kullanım ücretlerinin tahsiliyle ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Tabii, Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde de özel medya hizmet sağlayıcıları gibi TRT’nin de denetiminin Üst Kurul tarafından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.

Anılan kanun tasarısıyla özetle şu hususlar özellikle düzenlenmektedir:

5’inci maddeyle yayın hizmetlerinin Türkçe yapılması esası düzenlenmiştir. Biz Alt Komisyonda da bu konu üzerinde detaylı olarak çalıştık. Özellikle bugünkü yapılan dizilerde, çeşitli yayınlarda Türkçeyle ilgili, Türkçe kullanımıyla ilgili önemli sıkıntılar var, bununla ilgili de önemli denetimler yapılacak. Tabii, Türkçe dışındaki dil ve lehçelerle ilgili de yayın yapılabilmesine yine imkân sağlanmaktadır.

Tabii, en önemli konulardan birisi sansür. Sansür yasaklanmakta, hiçbir makam ya da mercinin yayın hizmetinin seçimi ve sunumunda medya hizmet sağlayıcısına yayınlardan önce baskı yapamayacağı da hükme bağlanmaktadır.

Tabii, medyanın da bazı sorumlulukları var. Bunlardan biri, medya hizmet sağlayıcısının sahip olduğu imkânları kendi amaç ve çıkarları için kullanamayacağı, yine yayın hizmetinin içeriğinden ve sunumundan medya hizmet sağlayıcısının sorumlu olacağı da düzenlenmektedir.

Yayın hizmetleriyle ilgili, tekelleşmeyle ilgili detaylı olarak tabii, izahatlar yapıldı. Ben zaman sıkıntısı nedeniyle bunlara da çok fazla değinmek istemiyorum. Özellikle yayın hizmetlerinde ticari, iletişim, reklam ve tele alışverişle ilgili düzenlemeler var. En önemli düzenlemelerden biri burada, özellikle reçeteli ilaç ve tedaviler ile tütün ürünleri ve alkollü içeceklerin  reklam ve tele alışverişinin yasaklanmasıdır.

Yine, yayın içeriğiyle ilgili, bizim de özellikle üzerinde durduğumuz 14’üncü maddede yerli çocuk programı ve çizgi film endüstrisinin geliştirilmesini sağlamak ve millî kültürü korumak amacıyla çocuk programları ve bu programlarda yer verilecek çizgi filmler için asgari yerli yapım kotası getirilmektedir. Yerli ve kaliteli yayınlar teşvik edilmekte, yine yayınlarda belli oran ve saatlerde Türk halk ve Türk sanat müziği programlarına yer vermek zorunluluğu getirilmektedir.

Çok önemli bir düzenleme, birçok kişinin de mağduriyetine neden olan yayınlarla ilgili, düzeltme ve cevap hakkı. Anayasa’nın 32’nci maddesine uygun olarak düzenleme yapılıyor ve bu düzenleme ile yargı yoluna gitmeden önce medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara başvurularak düzeltme hakkının kullanılması imkânı da getirilmektedir.

Yine, önemli değişikliklerden birisi izleyici temsilciliği. İzleyici temsilciliği ile medya hizmet sağlayıcıların öz denetim yapmalarının sağlanması amacıyla izleyici ve dinleyicilerden gelecek tepki, beğeni ve önerileri alarak bunların değerlendirmesini yapacak izleyici temsilcilerinin görevlendirilmesi öngörülmektedir.

Koruyucu sembol sistemi, hâlen uygulanmakta olan ancak yasal dayanağı olmayan bir sistem, yasal dayanağa kavuşuyor.

Yine, önemli bir düzenleme, yayın kayıtlarının bir yıl süreyle saklanması düzenleniyor.

Frekans planlaması ve tahsisi yine önemli bir düzenleme özellikle sektörden gelen önemli bir talep. 26’ ncı maddeyle karasal kanal ve frekansların planlanmasıyla tahsisi düzenlenmekte, yayın lisansı türleri, süresi ve devri düzenlenmektedir. Yapılacak olan frekans ihalelerinde en az bir yıl fiilen çalışmış olma şartı konularak kendi imkânlarıyla ayakta durmaya çalışan, sektöre emek ve gönül vermiş, özellikle Anadolu’daki yayıncıların korunması da amaçlanmıştır.

Yine önemli bir düzenleme: Seçim döneminde yayınlar ve siyasi reklam. Seçim dönemlerinde Yüksek Seçim Kurulunca belirlenecek esaslar çerçevesinde yayın yapılması, siyasi reklam yapılması da mümkün hâle geliyor.

Evet, yine kanaatimce tasarıda yapılacak en önemli değişiklik 2 çocuk annesi bir milletvekili ve bir şahıs olarak hepimizin eleştirdiği, geleceğimize dair endişe yaratan yayınlar, çocuklarımız, gençlerimiz ve kadınlarımızın kişisel gelişim ve yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen, şiddet içeren programlar. Bu tür programlarda yeni idari ve cezai müeyyideler getirilmekte, mevcut kanundaki müeyyideler artırılmakta, hatta ülkenin birlik ve beraberliğini olumsuz etkileyen, terörü, bölücülüğü teşvik eden, tahrik eden programlarda lisans iptali cezasına kadar da gidilmektedir.

Tabii, RTÜK kanun gereği denetim görevini yerine getirecektir. Ancak sadece RTÜK denetimiyle sorunların çözülmesi mümkün değildir; daha bilinçli, daha eğitimli, başarılı ve kişilikli insanlardan oluşan bir toplumun tesisinde herkese görev düşmektedir.

RTÜK yanında biz izleyicilere de çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Örneğin herhangi bir televizyon veya radyo kanalını açtığımızda beğenmediğimiz bir programla karşılaşınca acaba kaçımız gereken hassasiyeti göstererek o programı yayınlayan televizyon veya radyo kanalını arayıp şikâyetimizi dile getiriyoruz? Belki de çoğumuz eleştirdiğimiz, doğru bulmadığımız programları izlemeye devam ediyoruz. Biz izleyiciler yapılan yayınlarda seçici olmalı ve medyayı kaliteli yayın yapmaya zorlamalıyız. Medya kuruluşları da yapmış oldukları yayınlarda oldukça sorumlu davranarak toplumsal sorumluluğunu yerine getirmeli. Unutmamalıyız ki hepimiz birlikte aynı gemide seyahat ediyoruz. Yolcular ne kadar kişilikli ve eğitimli olursa seyahat o denli huzurlu ve mutlu geçer. Aksinin yorumunu siz değerli arkadaşlarıma bırakıyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle görüşülmekte olan tasarının ülkemiz ve milletimiz adına hayırlı olmasını diliyor, emeği geçen başta Sayın Başbakan Yardımcımız Sayın Bakanımız Bülent Arınç Bey’e, Komisyon üyelerimize, bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. Öncelikle aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Gürkan.

Şimdi yirmi dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Asil, Sayın Uzunırmak, Sayın Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Bal, Sayın Vural, Sayın Sakık, ve Sayın Şandır.

Buyurun Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sizin de bildiğiniz gibi RTÜK’e beş yıllık lisans bedeli olarak 31/12/2010 tarihi itibarıyla yaklaşık 210 bin TL ruhsat bedeli yatıran ve uydudan yayın yapmak isteyen televizyon kanalları ayrıca TÜRKSAT’ın tahsisi için uzun süre beklemektedirler. Bu beklemedeki kriterler nelerdir? Bu sürenin kısaltılması yönünde bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: Yerel radyo ve televizyonlar, bilindiği gibi resmî ilanları verememekte ve bu nedenle de resmî ilan payı alamamaktadırlar. Ciddi anlamda sıkıntı içerisinde olan bu yerel televizyon ve radyoların resmî ilanlardan pay almasını sağlayacak bir düzenleme yapılabilir mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu…

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yerel gazetelerde çalışan personele yıpranma tazminatı önceden ödeniyordu, kaldırıldı. Tekrar ödenebilmesi için bir çalışma var mı?

Yine, yerel televizyon ve radyoların en büyük giderlerinden birisi de elektrik giderleri. Bunların karşılanması mümkün müdür?

Son sorum da: Özellikle bu seçimler öncesinde genel olarak gazete kurulumları, yeni gazeteler çıkarılmaya çalışılıyor, bunlar vasıfsız gazeteler de olabiliyor, bilgi kirliliğine sebep oluyor. Bunlarla ilgili bir düzenleme var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Sayın Faruk Bal yaptığı konuşmada, bazı RTÜK üyelerinin yılın çok büyük bir bölümünü yurt dışı ve yurt içi gezilerinde geçirdiklerini ifade etti ve aldıkları yurt dışı ve yurt içi harcırah günlüklerini söyledi. Bu rakamlar doğru mudur? Bu gezilerde üyelere ödenen harcırah miktarı ne kadardır? Bu icraatları doğru buluyor musunuz? Ne kadar personel RTÜK‘te yüksek maaş alıp başka kurumlarda çalışmaktadır? Bununla ilgili rakamları ifade edebilir misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uzunırmak

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, elimde sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair bir tasarı var, 7/12/2010 tarihinde Meclise gönderilmiş ve sporda şiddetle ilgili olarak kamuoyu araştırmalarında basın-yayın organlarının aşağı yukarı yüzde 30’a varan bir fonksiyonundan bahsediliyor. Dolayısıyla, burada RTÜK’e çok büyük bir iş düşüyor ve sporda şiddet en büyük problemlerden birisi olarak karşımızda duruyor.

Bu 7/12/2010 tarihinde Meclise sevk edilen tasarıya bir katkısı oldu mu RTÜK’ün? Olmadıysa böyle bir eksikliği gidermek için, hazırlıklı bir şekilde önümüzdeki günlerde bu görüşülür, katkılarını ve düzenlemedeki dengeleri gözeterek -tabii ki yayıncı kuruluşlar büyük ekonomik yükümlülükler altında, ama bunun yanında şiddetteki fonksiyon da önemli- sağlıklı bir şeklin verilmesinin gerekliliğine inanıyorum ve RTÜK’e…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, ülkemizin her yöresinde olduğu gibi Tokat ilinde ve ilçelerinde yerel TV yayını yapan kuruluşlar vardır. Bu televizyon kuruluşları çok zor şartlar içerisinde yayın yapmakta, personel ücretlerini, SSK ve BAĞ-KUR primlerini ve hatta kullanmış oldukları elektriğin paralarını bile ödeyememektedirler. Ayakta kalmak, kapanmamak için olağanüstü gayret sarf eden bu kuruluşlarla ilgili olarak vergi indirimi, SSK indirimi ve beraberinde elektrik ücretlerinin indirimleriyle ilgili Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın  Bakan; zaman zaman TRT ve özel televizyonlarda gösterime giren dizi veya filmlerde bireyin zararlı davranışlar edinmesine sebep olan, toplum ahlakını zedeleyen görüntü ve enstantaneler yer almaktadır. Bu sahneler ve yayınlar vatandaşlarımızın birçoğunu üzmekte, gençlerimizi yanlış özentilere sevk etmektedir. Bunların önlenmesi ve zararlarının en alt düzeye indirilmesi için yapılan denetimler sonucu kaç yayın kuruluşuna ne gibi yasal uygulama yapılmıştır? Bunlara ne gibi cezalar uygulanmıştır? Bu cezaların sayısı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana sormak istiyorum: 3984 sayılı RTÜK Kanunu’nun “Yasaklar ve denetim” başlıklı 9’uncu maddesi Üst Kurul üyelerinin üyelikleri süresince yapamayacakları işleri sıralamaktadır.

Sayın Davut Dursun’un Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde görev aldığı Enstitü Yönetim Kurulu kararıyla da sabittir.

Sayın Dursun Sakarya Üniversitesine gidip gelirken Üst Kurula bilgi vermiş midir? Sakarya Üniversitesine giderken kurumun araçlarını kullanmış mıdır ve bu tasarının 38’inci maddesiyle Davut Dursun için özel bir madde olarak mı düzenleme yapılmıştır?

Yine, bürokratlarınızın yasa tanımazlığını, yasaları çiğnemelerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu gücü kimden alıyorlar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakana üç soru yöneltmek istiyorum:

Bu yayınlarda “Önceden denetlenemez.” hükmü var. Siz, biraz önce, konuşmanızda madde 7’de Başbakan ya da görevlendireceği bakanın geçici yayın yasağı getirebileceğini ifade ettiniz. Bu geçici yayın yasağı ön denetimi kapsıyor mu? Çünkü burada “Önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz.” deniyor ama “ancak” deniyor. Bu “ancak” ifadesiyle, önceden denetim mümkün kılınmış oluyor mu?

İkincisi: Önceki yasada -biliyorsunuz siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez kurumu- radyo ve televizyonların siyasi partilere yönelik objektif yayın yapması, taraf tutmaması ilkesi vardı. Şimdi bu ilkeyi ortadan kaldırıyorsunuz; yani bu, televizyoncuların insafına siyasi partileri terk etmek olmuyor mu? Siyasi partilerin bu televizyonlardan, kamu görevi yapan bu televizyonlardan faydalanmasını ve tek taraflı yayın yapmaması ilkesinden vazgeçip…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sakık?.. Yok.

Sayın Şandır…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu kanunda, benim bütün zorlamama rağmen, yerel medyayla ilgili bir düzenleme yok. Yerel medyanın ayrı tutulmasını, korunmasını, desteklenmesini gerekli görmek gerekiyor. Siz böyle düşünüyor musunuz? Öncelikle bunu soruyorum.

İkinci husus: Yerel medyanın desteklenmesi noktasında RTÜK olarak veya Hükûmet olarak bir projeniz, bir programınız bulunmakta mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkürler.

Sayın Bakan, zaman zaman şikâyetler almaktayız. Gerçekten, televizyonları seyrederken bazı aileler, bu programları çoluk çocuğuyla seyredemeyip kapatmak zorunda kaldığından şikâyetçi olmaktadır.

Bir diğer husus da özellikle özel televizyonlar olmak üzere televizyonların sunucuları ve diğer çalışanlar aracılığıyla Türk dilinin kirletildiği, Türk dilinin bozulduğu, yanlış öğrenmelere sebep olduğu yönünde sıkıntılar var. Bunlarla ilgili tedbirler almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Vural…

OKTAY VURAL (İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bunu öncelikle soruyorum: Siyasi partilere demokratik bir şekilde, tarafsız bir şekilde yayın yapılması ve tek taraflı yapılmamasına ilişkin bir ilke öngörülmüşken bu kanunda neden bu ilkeden vazgeçtiniz ve ticari reklamı getiriyorsunuz. Parası olan, o zaman, millete düşüncelerini ifade edecektir. Bu bakımdan, bence, bütün siyasi partilerin bütün radyo televizyonlardan hangi ölçüler içerisinde faydalanabileceğine ilişkin bir ilkenin bu RTÜK Kanunu’na konulmasının temin edilmesinde fayda mülahaza ediyorum.

Bir de bölge müdürlüklerini kaldırıyorsunuz. 3 Mart 2010 tarihinde RTÜK diyor ki: “Bölge müdürlükleri güçlendirilsin.” Şimdi bölge müdürlüklerinin kaldırılmasıyla ilgili bir kanun teklifi geliyor. Güçlendirmeden kaldırılmaya… Yani acaba bu değişiklik neden kaynaklandı, bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.

Arkadaşlarımızın sorularını, not edebildiğim kadarıyla cevaplandırmaya çalışayım.

Benim notlarımda, 2009 yılında, Mayıs-Aralık ayları arasında görev yaptığım süre içerisinde, 10 yazılı soru önergesi vardı, 10’u cevaplandı; 7 sözlü soru önergesi vardı, 7’si de cevaplandı. 2010 yılında, RTÜK’le ilgili olarak 23 yazılı soru önergesi verildi. Bugün itibarıyla, 1 tanesi işlem görüyor, 22’si cevaplandı. 1 sözlü soru önergesi var, 1’i de cevaplandı.

Arkadaşlarımızın sorularının, yine, daha önce sorulan sorularla, hususlarla bağlantılı olduğunu düşünüyorum. Ancak, hatırlayabildiğim kadarıyla şu şekilde cevaplandırayım: Bir defa, yerel medya ile eğer yerel gazeteleri kastediyorsak bu bizim işimiz değil. Bu, Basın Kanunu’nda düzenleniyor. Biz, yerel radyo ve televizyonlarla ulusal veya bölgesel radyo ve televizyonları kanun içerisinde öngörüyoruz. Yani bugün konuştuğumuz konu, daha çok radyo ve televizyon yayıncılığıyla ilgili konulardır. Basın- Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz Basın Kanunu çerçevesinde yerel medyayla ve ulusal medyayla ilgili konuları da görüşmektedir veya takip etmektedir.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ben televizyon anlamında söyledim Sayın Bakan. 

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Teşekkür ederim.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Gazeteleri kastetmedim, televizyonları kastettim.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Yani “yerel medya” denince genelde sanki gazeteler anlaşılıyor gibi geldi bana.

Sayın Çalış “Ailece seyredilemeyen diziler var. TV sunucularının Türk dilini kirlettiği iddialarına karşı ne yaptınız?” diyor. Çok önemli konular var kanun içerisinde. Maddeler geldiği zaman sanıyorum arkadaşlarımızın hepsi tatmin olacak. Çünkü Türkçenin kullanımı, grameri, lehçesi, şivesi, her şeyinin korunabilmesi ve özen gösterilmesi konusunda önemli hükümler kondu, hatta başka dillerde konuşmalar yapılıyorsa veya yayın yapılıyorsa o dilin özelliklerine de mutlaka dikkat edilmesi gerektiği konusunda sanıyorum madde önümüze geldiğinde bu konuda hepimiz çok tatmin olacağız.

Yerel medyayla ilgili bir konu yok. Açıklama yaptı Sayın Şandır, bunu yerel televizyon olarak gördü. Bir defa, bütün televizyonların da, radyoların da tek helal kaynağı diyeyim reklam gelirleridir. Bu reklam gelirlerini artırmanın yoluna bakacağız. Bu, bir açıdan mutlaka ekonominin gelişmesiyle ilgilidir, bir açıdan da bu konuda verilecek desteklerle ilgilidir. Biz Üst Kurul payının yüzde 5’ten yüzde 3’e indirilmesini öngörürken onlara yeni bir alan açtığımızın farkındayız.

Dolayısıyla, ayrıca bir arkadaşımızın sorduğu gibi “Vergi indirimi konusunda, SSK indirimi konusunda, elektrik indirimi konusunda yerel televizyonlar çok zor şartlar altında çalışıyor, bu konularda bir indirim düşünüyor musunuz?” Bu konularda düşünmüyoruz, bu konuda hiçbir hazırlığımız da yok.

“Toplum ahlakını zedeleyen kaç yayın kuruluşuna ceza verildi?” Notlarda vardır ama şimdi ben onu aynen ifade edebilecek durumda değilim. Bu konuyu arkadaşlarımız sormuşlardı ve istatistiki olarak da kendilerine bilgi vermiştik.

Sayın Şenol Bal Hanımefendi, Sayın Davut Dursun’la ilgili bir konu söylüyor.

Bu konuyu kendisinin cevaplandırmasına izin verir misiniz?

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hayır, uygun olmaz.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Uygun olmaz.” buyuruyorlar. O zaman, yazılı olarak cevap verelim kendilerine ama bu konu tartışmaya açıldığında Sayın Başkan bir açıklama yapmış, bu açıklamadan sonra kimse de böyle bir soru sormamıştı. Arkadaşımızı tatmin etmek açısından yeniden bir yazılı cevap verilsin diye düşünüyorum.

RTÜK’ten uydudan tahsis, kablolu yayından mı bahsediyor Sayın Işık, bilemedim. Neden bekliyor, bu konuda hangi kıstaslar var; onları cevaplandırayım. Ücret pahalılığından bahsediyorsunuz. Yani bu RTÜK’le ilgili olduğu kadar TÜRKSAT’la da ilgili bir konudur. Biz kendi yönetmeliğimizde uydu lisansı konusunda, bugün bize göre çok yüksek olan rakamı -200 binin üzerindedir- asgariye indirme noktasında bir çalışmamız var. Bunu yakın zamanda açıklayacağımızı ümit ediyorum.

Sayın Beytullah Asil, “RTÜK üyeleri -Sayın Bal’ın konuşmasına atfen- harcırah ve yolluk konusunda ne aldılar?” dediler. Evet, Anayasa Komisyonunda da bunu çok açıklıkla görmüştük, görüşmüştük. Devlet Denetleme Kurulunun bir raporu var. Bu rapor bize gereği yapılmak üzere bildirilmişti, sanıyorum nisan ayındaydı. Ben aynı gün, kanun gereğince, bu konuların incelenmesi talimatını Başbakanlık Teftiş Kuruluna verdim. Ancak çok kapsamlı bir incelemeydi. Bunun ne kadarının gerçeklere uygun, ne kadarının yapılan işlemlerle ilgili olduğu konusunu Başbakanlık Teftiş Kurulu hâlen inceliyor. Bize bir yazılı bilgi geldiğinde, ben, bunu şahsen arkadaşlarımla da paylaşacağım.

Sayın Uzunırmak, sporda şiddetle ilgili bir konu söyledi ama doğrusu çok fazla anlayamadım. “RTÜK’ün bu konuda katkısı var mı?” Eğer kanunun yapımı sırasında bizden bir görüş veya katkı talep edilmişse… Böyle bir konu olmamış bugüne kadar. Ama kanun burada görüşülürken belki bunu zenginleştirebiliriz.

Sayın Akkuş’a yazılı cevap vereceğimi söylemiştim.

Sayın Oktay Vural önemli bir konuya temas etti: Geçici yayın yasağı, Hükûmet veya Hükûmetin görevlendirdiği bir bakan tarafından… Gördüğünüz gibi, orada kamu düzeni, millî güvenlik ve diğer acil konularda böyle bir geçici yayın yasağının konulabileceğini, buna karşılık da Danıştayda dava açılıp kırk sekiz saat içerisinde de yürütmeyi durdurma verilebileceğini öngörüyor. Evet, bu geçici yayın yasağı bu hâliyle ön denetimi de içerisine alıyor.

Siyasi reklam konusu: Siyasi reklama eskiden de yasak ve kısıtlama yoktu, ancak biz bunu serbest bırakan bir düzenleme yaptık. Bunun doğru olacağını düşünüyorum. Artık günümüzdeki çağdaş reklam ve iletişim unsurları içerisinde televizyonlar da mutlaka yer almalıdır. Burada, siyasi partilerimiz seçimlerde mutlaka çok büyük masraflar yapıyorlar. Siyasi partilerimizin de BDP haricinde hazineden büyük bir pay aldığını biliyoruz. Burada bir haksızlık veya bir ayrımcılık söz konusu olursa bunu BDP’nin dile getirmesi gerekir, nitekim getiriyorlar da. Ben de şahsi düşüncemi ifade edeyim: BDP Grubuna hazineden yardım verilmesini uygun buluyorum… (BDP sıralarından alkışlar) …ve bu şekliyle de verildiği takdirde köy köy, kasaba kasaba dolaşmak bir tarafta ama sağda solda afişlerle, sloganlarla, bağırmayla çağırmayla yapılacak siyasi tanıtımların televizyonlarda yapılmasının da çok doğru olacağını şahsen düşünüyorum. Biz buna sadece imkân hazırlamış olduk.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Sayın Bakan seçim dönemiyle ilgili söyledi, benim söylediğim yayın ilkesi.

BAŞKAN -  Sayın Vural, lütfen sisteme girer misiniz soru soracaksınız, süre var.

Buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan biraz önce cevap verirken seçim dönemiyle ilgili reklamlar hüküm altına alınmış. Benim dediğim, ilke. Burada aynen okuyorum: “Siyasi partiler arasında fırsat eşitliği sağlanması, tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması” ilkesi vardı. Şimdi bu ilkeyi ortadan kaldırıyorsunuz, “Tek taraflı yayın yapılabilir.” hükmünü getiriyorsunuz. Bu durumda, seçim dönemi dışındaki yayının tek taraflı olması, partiler arasında ayrımcılık yapması mümkün mü kılınıyor?

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Son zamanlarda yapılan araştırmalar içerisinde “madde bağımlılığı” dediğimiz sigara, alkol ve uyuşturucuyla ilgili, öğrencilerin çok büyük sıkıntısı vardır. Türkiye genelinde de gün geçtikçe madde bağımlılığı sorunu katlanarak devam etmektedir. Bununla ilgili, televizyon kanallarında çok ciddi olarak yayınların yapılması düşünülebilir mi? Bununla ilgili ihlal yapanlara herhangi bir ceza verilmiş midir?

İkinci soru olarak, çizgi filmler konusunda Türk örf ve âdetlerini içeren çizgi filmlerle ilgili olarak yüzde 20 oranı söylenmektedir kanunda yani “Türkiye Cumhuriyeti devletinin yapmış olduğu çizgi filmlerin yüzde 20 civarında olması gerekmekte.” denilmektedir. Bu yüzde 20 oranının ben az olduğunu…  “Daha fazla artırılması gerekmez mi?” şeklinde bir soru sormak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN -  Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakan, orada (k)’da var da, fırsat eşitliği sağlanması anlamında…

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Vural’ın sözünü şu şekilde karşılayabilirim, kendileri de fark ettiler: 8’inci madde yayın hizmeti ilkeleridir ve bu 8’inci maddenin (k) fıkrası: “Siyasi partiler ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz.” Bu, seçim dönemlerini değil bütün dönemleri kapsayan bir düzenlemedir. Sayın Vural’ın hassasiyetine ben teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, “Çizgi filmlere yüzde 20 az, aslında artırılması gerekir.” dedi. Biraz sonra önergeler geldiğinde bunu çok yüksek bulan bir düşüncenin de olduğunu göreceksiniz. Doğrusu ben de bunun daha da artırılması gerektiği düşüncesindeyim ancak çizgi film yapmak çok masraflı bir iş. Bu işle ilgili sektörle görüştüğümüzde, saniyesinin veya dakikasının bin dolarla ifade edildiğini söylemişlerdi. Şu anda da Türkçe çizgi film yapanlar yüzde 20’nin çok altında. Dolayısıyla, bunun daha üstüne çıkmayı değil, belki gerçekçi olarak bunu muhafaza etmeyi veya biraz daha altına indirmeyi düşünebiliriz.

Madde bağımlılığı sorunu gerçekten büyük bir facia, on birlere kadar inmiş yaş olarak. Bütün bunlara karşı televizyonlarımızın yayınlarında özen gösterilmesi bir vatanseverliktir, insanımıza, milletimize yapılacak büyük bir hizmettir.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Böylece tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…

BAŞKAN – Arayacağım Sayın Hamzaçebi.

Aynı zamanda karar yeter sayısı da arayacağım.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…

Kâtip üyeler anlaşamadığı için iki dakika süre veriyorum, elektronik cihazla yapacağım.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır; maddelerine geçilmesi kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 17.25

 

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.35

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.

Birinci bölüm 1 ila 29’uncu maddeleri kapsamaktadır.

Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili.

Buyurun Sayın Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, demokratik hayatın temel kabullerinden biri olan ifade ve kanaat hürriyetini doğrudan ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz. Hem toplumsal gündemi belirleyen hem de bireylerin dünya görüşlerini, siyasi tercihlerini etkileyen radyo, televizyon yayınlarından bahsediyorum.

En küçük zaman aralığının bile kıymet kazandığı, felsefi düşünce derinliklerinin kaybolmaya yüz tutup görsel ve işitsel iletişimin ön plana geçtiği günümüz dünyasında, diyebiliriz ki insanlar, olayları, gerçek boyutları ile oluş şekline göre değil de sunuluş biçimine göre değerlendirme kolaycılığını kabullenmiş görünüyorlar.

Radyo ve televizyonlar, yayınlarıyla bir dünya yaratmaktadır. Yarattıkları bu sanal dünya bir müddet sonra tartışılmaz tek gerçeklik hâline gelmektedir.

CNN’in sahibi Turner bu tespiti “Bizim yayınlamadığımız şeyler var olmamış sayılır.” diyerek dillendirmekte.

Burundi’deki vahşeti soran gazeteciye Bill Clinton “Bu ülkede ciddi problemlerin olduğunu biliyorum ama henüz CNN göstermedi.” cevabını verirken, kendi fikrinin CNN yayınlarıyla şekillendiğini itiraf etmekte.

Profesör Ünsal Oskay ise “Televizyon uzakları yakınlaştırırken yakınımızı da ustaca uzaklaştırmaktadır.” diyerek televizyon yayınlarının günlük hayatta mesafeleri istediği gibi ayarladığından dert yanmaktadır.

Değerli milletvekilleri, son yirmi beş yılda, ülkemizde, radyo ve televizyon kanallarının hem sayısında hem de yayın saatlerinde ciddi bir patlama yaşanmış, resmî olarak 1994 tarih ve 3984 sayılı Yasa ile televizyon yayıncılığında devlet tekeli kaldırılmıştır. Bu gelişmeler bir yandan demokrasinin olgunlaşmasına, kurumsallaşmasına hizmet etmiş, diğer taraftan da insan ve toplum hayatındaki güçlü tesirleri dolayısıyla yayın alanının bir an önce bir düzene kavuşturulması zaruretini doğurmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, radyo ve televizyonların ülke bütünlüğü, milletin birliği, hukuk devleti, insan hakları ve bireysel gelişim açısından taşıdığı önem itibarıyla demokratik, millî, çoğulcu, bağımsız ve tarafsız olma özelliklerine vurguda bulunmayı, Türk milletinin güvenli ve onurlu geleceğine hizmet açısından bir yükümlülük olarak telakki etmektedir. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, bu hassasiyetlerin gerçekleştirilmesi açısından ciddi noksanlıklar ve sakatlıklar içermekte olup, bu arızaların hem alt komisyonda hem de esas komisyonda yapılan çalışmalar esnasında giderilmesi maalesef mümkün olmamıştır.

2002 yılından beri iktidar olan AKP, medyaya farklı işlevler yüklemiş, tarafsız yayın ilkesiyle yayın yapması gereken kamu televizyonculuğu yapan TRT’yi, Hükûmetin borazanı; düzenleyici bir kurum olan RTÜK’ü de, televizyon ve radyoları Hükûmet adına hizaya getiren, Hükûmetin sopası diye adlandırılabilecek kurumlar hâline dönüştürmüştür.

Değerli milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere ortak dil millet olmanın zorunlu şartlarından biridir. Tüm devletler resmî dillerinin ülkesinin en ücra köşelerinde dahi kullanılması ve tüm vatandaşlarınca doğru bir şekilde öğrenilmesi için gayret göstermektedir. Ülkedeki tüm görsel, işitsel medya da yayın politikalarıyla bu amaca hizmet etmektedir.

AKP Hükûmetince yerel dil ve lehçelerde yayın yapmak serbest hâle getirilirken, Milliyetçi Hareket Partisi, hem bir koalisyon hükûmeti olan 57’nci Hükûmet döneminde hem de AKP hükûmetleri döneminde bu uygulamaya karşı çıkmış ve yıllardır binlerce can alan ve ülke bütünlüğünü tehdit eden PKK’nın taleplerinden birisinin yerine getirilmesine ve ülkenin ayrışmasına hizmet edeceği düşüncesiyle muhalefet etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu hassasiyetinde ne kadar haklı olduğu da günlerdir ülke gündemini meşgul eden ve kamuoyunu ciddi bir rahatsızlığa sevk eden “iki dil”, “özerklik” gibi tartışmalar ile görülmüştür. Türk siyasi hayatı, bölücü terör ve uzantılarını cesaretlendirdikten sonra yükselişe geçen devlete ve millete meydan okumaların parti tabanında oy kaybına sebep olacağı düşüncesi ile Başbakan ve çevresinin günah çıkarma girişimlerine sahne olmuştur.

Aziz milletimiz sormaktadır: Bu tartışmalara nasıl gelinmiştir? Millî birliğimizin kadim surlarını teşkil eden ortak dilimiz Türkçemiz hangi zihniyet tarafından tartışılır hâle getirilmiştir? “Açılım” denen yıkım projesinin millî birlik ve bekamıza daha hangi zararları vermesi beklenmektedir? Yoksa AKP tarafından yapılan bu reveranslar tavşana kaç, tazıya tut oyununun bir parçası mıdır?

Değerli milletvekilleri, milletin son direnç noktası olduğu bilinciyle Milliyetçi Hareket Partisi bu yanlışlar karşısında millî duruşunu tasarının komisyon çalışmalarında da göstermiş, tasarının 5’inci maddesinde yer alan “Türkçe dışında yerel dil ve lehçelerde yayın yapılması” düzenlemelerine karşı olduğunu ve metinlerden çıkarılmasını ifade etmiştir.

Tasarının 7’nci maddesi Başbakan ve görevlendireceği bakana geçici yayın yasağı getirme yetkisi vermektedir. Bu yetki kamuoyunda demokrasi ve çoğulculuk adına kaygı uyandırmaktadır. Bu kaygılar da yersiz ve haksız değildir. Bizzat Başbakan, hiçbir demokratik rejimde görülmeyecek bir tarzda muhalif seslere yer veren medyayı defalarca tehdit edebilmiştir. Yine aynı Başbakan şehit cenazelerini tahrik unsuru imiş gibi değerlendirip görüntü yasağı getirilmesi girişimlerinde maalesef bulunabilmiştir. Bu nedenle, zaruret hâlinde, Milliyetçi Hareket Partisi Anayasa’mızın ilgili maddelerinde yer alan olağanüstü yönetim usullerindeki düzenlemelere uygun bir düzenlemenin yapılmasını teklif etmektedir.

Yine, 8’inci madde bir büyük noksanlığı içerisinde barındırmaktadır. Televizyon yayınlarının Türk aile yapısına aykırı olamayacağı, Türk millî eğitiminin genel amaçlarına ve millî kültürün gelişmesine paralel olması gerektiği hususları tasarıdan çıkarılmakta, yerine getirilen kavramlar da maalesef içi boş bir şekilde tasarıda yer almaktadır. Bu meyanda bu madde içerisinde, haber yayınlamada kamuoyu oluşturma amacıyla yorum ve yönlendirme yapılamayacağı prensibinin olmaması da tasarının ciddi bir noksanlığıdır.

9’uncu maddenin 7’nci fıkrasında genel beslenme diyetlerinde aşırı tüketimi tavsiye edilmeyen gıda ve maddeler içeren yiyecek ve içeceklerin reklamına çocuk programlarında yer verilmeyeceği hususu düzenlenmiştir. Bu düzenleme olumludur ancak eksiktir. Önceden belirlenip ilan edilmez ise bu yiyeceklerin neler olduğu sürekli tartışma konusu yapılacaktır. Bu tartışmanın önüne geçmek üzere Sağlık Bakanlığı, Tarım Bakanlığının da görüşünü alarak her yıl bu yiyecek ve gıdaların listesini kamuoyuna açıklamalıdır.

Ayrıca, reklam gelirlerinden pay alınması mevzusunda, bütçe esasları açısından, alınacak reklam paylarının önce hazineye, sonra buradan RTÜK’e pay verilmesinin daha doğru bir yöntem olacağını düşünmekteyiz.

Tasarının 11’inci maddesi toplum sağlığının korunması açısından ciddi tehditler içermektedir. 2’nci ve 3’üncü fıkralarda “reçeteye tabi” ya da “tabi olmayan” ayrımı yapılmakta, tabi olmayan ilaçların reklamlarının televizyonlardan yapılmasının önü açılmaktadır. Bunun toplumsal menfaatler açısından olumlu en küçük bir faydası olmayacaktır. Olsa olsa televizyonların reklam pastasını büyütecektir, böylece RTÜK’ün gelirlerini artıracaktır. Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hükmün tasarıdan çıkarılmasının elzem olduğunu düşünmekteyiz.

Tasarının 18’inci maddesine 7’nci fıkra olarak, cevap ve düzeltme taleplerinin, yayın kuruluşlarına başvuru tarihinde sulh ceza mahkemelerinden de istenebileceği hükmü getirilmektedir. Bu da vatandaş mağduriyetinin giderilmesi için süreci hızlandırıcı, adalete hizmet eden bir tekliftir ve inşallah “demokrasi ve insan hakları” diyen zihniyetin bu teklife destek vereceğini beklemekteyiz.

Değerli milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi yabancı sermayeye karşı bir parti olmayıp, mülkiyetin sahipliğinin siyasi rejimleri ve ülke bekasını doğrudan ilgilendirdiğinin de şuurundadır. Özelleştirmenin şartları vardır ve bu şartlar, tüm ülkelerin özelleştirmede göz önünde bulundurdukları şartlardır. Tasarı, televizyon sahipliğinin yüzde 50’sinin yabancı sermayeye açılarak el değiştirmesinin önünü açarken, Milliyetçi Hareket Partisi “yönetimde son sözün yerli sermayede olması gerektiği” düşüncesiyle, payın en fazla yüzde 49’da kalmasını istemektedir.

Tasarının 23’üncü maddesi “Haber birimlerinde çalışanlar” hususunu düzenlemekte, bunun eğitimini almış iletişim fakültesi mezunlarına öncelik verilmesi hususunu görmezden gelmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, üst kurumlar sayıyı belirler iken iletişim fakültesi mezunlarının gözetilmesi gerektiğini söylemektedir.

Tasarının 26’ncı maddesinin 3’üncü fıkrasının sonuna, hâlen yayında olan iletişim fakültelerinin radyo ve televizyon müktesep haklarının korunması için bir ilave yapılmasını önermekteyiz.

Tüm bu düşüncelerle, RTÜK’ün, iletişim ve teknoloji alanındaki son gelişmelerden istifade edecek bir hüviyete kavuşturulmasının önemli olduğunu ancak belirttiğimiz gerekçelerle hem insan ve toplum sağlığımız hem de millî ekonomimiz, demokrasimiz açısından ciddi riskler içeren tasarıya muhalefet edeceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Bölüm üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.

Buyurun Sayın Buldan.

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasa hakkında yapacağım konuşmaya geçmeden önce iki gündür Hükûmetin öncülüğünde gerçekleşen hukuk skandalına değinmek istiyorum.

Doğrusu, Türkiye’de adalet duygusunu ve adaletin gerçekleşeceğine olan inancımızı bizler yıllar önce yitirmiştik fakat geçen süre içerisinde gerekli yasal düzenlemeler ve çeşitli reformlar ile adaletin yeniden tesis edilebileceği düşüncemizi de korumayı ihmal etmedik. Ne var ki zaman bu düşüncemizi boşa çıkarmaktan başka hiçbir işe yaramadı. 2002 yılından beri iktidar olan AKP Hükûmeti adaletsizlik duygusunu daha da derinleştirecek icraatlara imza attı. Şimdi burada bunları sıralamayacağım ancak iki gün önce, bu ülkenin yakın tarihini kana bulayanlar hakkında verilen tahliye kararları adliyenin hangi amaçlarla işletildiğini açıkça göstermiştir.

Yargıtay 9. Dairesinin yılbaşında yürürlüğe giren CMK’nın 102’nci maddesi hakkındaki yorumu birçok cinayetin işlenmesinde öncülük edenlerin ve bunların tetikçilerinin tahliye edilmesine olanak sağladı. DEP Milletvekili Mehmet Sincar ve Yazar Konca Kuriş’in de aralarında bulunduğu -bilinen sayısı toplam 188 olan- cinayetin sanıkları tahliye edilmeye başlandı bile. Onca delil, tanık ve ortada duran onlarca cinayetin aydınlatılmasının önemine rağmen on yıldır Hizbullah davası bitirilmedi, aksine uzatıldıkça uzatıldı. Bu davanın ana davası olarak bilinen Diyarbakır 6. Ağır Ceza Mahkemesindeki 31 sanıklı davada 16 sanığa önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verildi ve ardından iyi hâlleri gerekçe gösterilerek bu ceza müebbet hapis cezasına çevrildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu davanın tutuklu sanıklarından 17’sinin tahliyesine karar verdi. Tutukluluk süresinin on yıla kadar uzatılması ne kadar hukuksuzsa bazı kesimlere af niteliğinde düzenlemelere gidilmesi de hukuk adına bir o kadar elem vericidir. Oysa, biz, istenildiği zaman vicdan yaralayan ağır cezaların ivedilikle nasıl verildiğine sürekli olarak tanık olmaktayız. İşte, daha henüz verilmemiş bir yargı kararı bize her şeyi anlatmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Rahmetli Turgut Özal döneminde kurulduğundan bu yana sürekli olarak tartışmaların odak noktası olmaktan kurtulmamış olan Radyo Televizyon Üst Kurumu son iktidar döneminde de iktidarın medya üzerindeki balans ayarlarını gerçekleştiren misyonunu layıkıyla yerine getirmiştir. Esasen tamamen özerk bir yapıda olması gereken RTÜK iktidarların medya üzerindeki eli olmuştur âdeta. Nitekim RTÜK’ün çalışmalarına ve somut uygulamalarına baktığımızda da bu durumu net olarak görmekteyiz. Tabii ki son iktidar döneminde bu Kuruma başkanlık edenlerin isimlerinin yolsuzluk dosyaları içerisinde yer alması ve tartışmalı atamaların yapılması ise âdeta hiçbir hükûmet döneminde görülmemiş ve bu olaylar bu tartışmalı Kurum için daha da lekelenmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; radyo ve televizyonların yayınlarını denetlemekle yükümlü olan bu kuruluşun resmî ideoloji çerçevesinde getirdiği yaptırımlar özgür yayın koşullarını ortadan kaldırırken, bu kurumun toplumda şiddeti, militarizmi ve ırkçılığı körükleyen, evrensel insanlık değerlerini ayaklar altına alan yayınlara hiçbir müdahalede bulunmaması kaygı vericidir ve bizim açımızdan asla kabul edilemez bir durumdur. Bu noktada Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak ikazlarımızı defalarca dile getirmemize rağmen ve yine halkımızın bu konudaki tepkilerini gerekli makamlara iletmesine rağmen Hükûmet tarafından hiçbir ciddi girişimde bulunulmamıştır. Siirt Milletvekilimiz Sayın Osman Özçelik’in görüşlerini ifade ettiği yayın dolayısıyla yayını yapan kanala para cezası kesilmiştir. Yine yazar Sevan Nişanyan’ın bir programda görüşlerini ifade etmesi nedeniyle ilgili kanala yayın durdurma cezası verilmiştir. RTÜK uzmanının konuştuğu kanalın yayını yine bu Kurum tarafından durdurulmuştur. Küba’yı tanıtan bir belgesel programında dünyaca ünlü Küba purolarını ekrana getirdiği için ilgili kanala 50 bin lira para cezası kesilmesi, yine RTÜK’ün anlaşılması güç yaptırımlarından olmuştur.

Tabii RTÜK’ün bu mantık dışı yaptırımlarının örnekleri sıralamakla bitirilemez fakat benim özellikle merak ettiğim bir mevzu vardır. Sayın Bakana buradan sormak istiyorum ve mümkünse soruma özellikle cevap almak istiyorum. Sayın Bakan, örneğin Samanyolu TV ve Kanal 7’ye bugüne kadar Hükûmetiniz döneminde hiç para cezası kesilmiş midir veya herhangi bir yaptırım uygulanmış mıdır? Eğer yaptırım uygulanmışsa ve eğer ceza kesilmişse, bu cezaların sayısı kaçtır? Bu sorumu yanıtlarsanız gerçekten memnun olurum Sayın Bakanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; RTÜK bugüne kadar katıldıkları programlarda konukların açıklamaları, düşüncelerin zararlı bulunması dolayısıyla resmî ideolojiye aykırı bulduğu görseller ya da konular nedeniyle veya ahlak konulu bazı nedenlerle birçok yaptırım uyguladı fakat RTÜK toplumda şiddeti tırmandıran programlar karşısında hiçbir girişimde bulunmayarak, esas görevini suistimal eder hâle gelmiştir.

Popüler kültür kıskacında yayınlarının niteliği zaten tartışılır durumda olan Türkiye medyası âdeta resmî ideolojinin bu topluma pompalamak istediği özelliklerin bir nakledicisi durumuna gelmiştir. Özellikle televizyon dizileri, evlerimizde derin ilişkilerin eğitimini yapan yayınlar hâline gelmiştir. Bu dizilerde mafya vatanseverlik oluşumu olarak tanıtılmakta, kan ve vahşet ise olması gereken vatani görevler olarak sunulmaktadır. Türk olmayanlar dışında herkesin kötü olduğu, yabancı devletlerin Türkiye’yi parçalamak isteyen güçler olduğu, bu dizilerin ana temasını oluşturmaktadır. Nitekim Yahudiler sinsi bir ticaretle uğraşan, Ermeniler kara para aklayan ve Kürtler de bu ülkeyi bölmeye çalışan halklar olarak tanıtılmaktadır. Milliyetçilik bu dizilerin kitlelere şırınga ettiği ana temadır. Bu diziler vatanını korumak isteyen her Türk evladına şunu nasihat etmektedir: Silah kullanacaksın, kendini feda edeceksin, yabancılara karşı yapılan her türlü eylemden mutluluk duyacaksın ve vatan için yargısız infazlar yapmayı vazife edineceksin. Nitekim bu vazifeyi edinen tetikçiler de dizilerin örnek alınması gereken kahramanlarıdır. Hak, hukuk, mahkeme, yargı ve demokratik mücadele gibi kavramlara bu dizilerde yer yoktur.

Şimdi, Sayın Bakan açıklamasında bu dizilerin kardeşliği pekiştirdiğini ve herhangi bir sakınca içermediğini ifade etmektedir. Sayın Bakan, doğrusu şunu anlamak isterim: Siz gerçekten bu dizileri doğru okuyamıyor musunuz yoksa doğru okuduğunuz hâlde kardeşliğin bu şiddet temaları ile sağlanabileceğini mi düşünüyorsunuz? Zira şiddet, kardeşlik duygu ve kültürünü doğrudan dışlayan bir olgudur ve bu dizilerin akışı da bu olgu üzerinden gerçekleşmektedir. Kaldı ki bu dizilerde sadece etnik milliyetçilik değil, din ve mezhep ayrımcılığı ve cinsiyet ayrımcılığı da körüklenmektedir. Dizilerdeki kahramanlar ve iyiler Türk’tür, Müslüman’dır ve erkektir. Müslüman, Türk ve erkek olmayanlar kötü karakterlerdir ve kirli işlerle uğraşanlardır. Kadınlar sadece ana ve sadık eş olduklarında vardırlar ve iyidirler. Onun dışında akıl çelendirler, beceriksizdirler ve ihanetçidirler. Kürtler sadece kendilerini Türk hissettikleri oranda iyi karakterdirler. Müslüman olmayanların ise iyi karakter olmaları neredeyse imkânsızdır.

Bu nedenle, Sayın Bakanın ve Hükûmetin diğer üyelerinin bu durumu dikkatle gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla sadece Avrupa Birliği uyum süreci değil, aynı zamanda doğru ve ilkeli bir yayıncılık esasının kurulması adına RTÜK yeniden yapılandırılmalı, radyo ve televizyon yayınları evrensel insanlık değerlerini destekleyici nitelikte olmalıdır.

Hükûmeti bu konuda sorumluluk almaya davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Buldan.

Bölüm üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atila Emek, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Emek. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında, 568 sıra sayılı, Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum ve şahsım adına yüce Meclisi saygılarımla selamlarım.

Değerli milletvekilleri, radyo ve televizyonların kuruluş ve yayın hizmetleri yayıncı kurumlar aracılığıyla doğru ve ahlaklı olanı, nitelikli olmanın gerekliliğini, cumhuriyetin kutsallığını ve cumhuriyet değerlerinin önemini çok geniş kitlelere aktaracak, ülkemiz insanını ucuz, bayağı, seviyesiz eğlence ve magazin programlarının esaretinden kurtaracak önemli bir kuruluştur. Etkisi ve yaygınlığı nedeniyle belki de en etkilisidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelişmiş Batı demokrasilerinde RTÜK ve benzeri düzenleyici kurumlar zorunludur. Düzenleyici kurumlar koşulları koyar, denetler ve kuruluşların koşullara uyulmaması hâlinde verilen yayın yapma imtiyazını geri alabilirler.

Değerli milletvekilleri,  tasarı incelendiğinde sektörün birçok sorununun çözümlenmediği gibi, Avrupa Birliği Görsel, İşitsel Medya Hizmetleri Direktifi’ne uyum sorunları olduğu, siyasi düşüncelerle kimi yanlış düzenlemeler yapılmak istendiği anlaşılmaktadır. Radyo ve televizyon yayıncılığının kamu hizmeti işlevi göz ardı edilmekte, kamu yayıncılığı üniversitelerin iletişim fakültelerine engel koymak eyleminde olduğu gibi yalnızca baskı aracı olarak ele alınmıştır.

Değerli arkadaşlarım, Anayasa’mızın 133’üncü maddesinde RTÜK’ün radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulduğu yazılı olmasına karşın bu tasarı görsel ve işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesini RTÜK görev ve yetki alanına koymakla Anayasa’dan daha geniş bir görev alanı çizmiş olmaktadır ki bu husus Anayasa’ya aykırıdır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının önemli bir mantık hatası da, RTÜK’ün bir sansür ve denetim kurumu olarak oluşturma amacının güdülmesidir. Oysa burada ön plana çıkması gereken şey, sektördeki geniş alanın düzenlenmesi ihtiyacının RTÜK tarafından gerçekleştirilmesidir. Açık ifadesiyle düzenleyici vasıf tasarıda son derece zayıftır. Tasarıda RTÜK’ün sansür kurumu olma özellikleri ve denetleme baskısı kendini göstermektedir.

Tasarı, kurumun bağımsızlıktan uzak, siyasi iktidarın bir yan kuruluşu hâline getirilmek amacıyla hazırlanmış olup sonuç itibarıyla bu durum da işin tehlikesini artırmaktadır. Bu düşüncenin devamı olarak RTÜK’te başkan odaklı bir hiyerarşik yapının kurulmak istenmesi ve çok açık olduğu üzere personel bünyesinde de kadrolaşma ve eski personelin tasfiyesini öngören amaç güdülmüştür.

Değerli arkadaşlarım, kadrolaşmayla ilgili elimde bir dizi liste var. Bunları çok fazla burada tekrarlamak istemiyorum çünkü bu dönemde, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisinin iktidarı döneminde kadrolaşma artık olağan ve bütün kadroların da kendi yakın ve yandaşları tarafından doldurulduğu bir gerçektir.

Sayın milletvekilleri, tasarının birinci bölümündeki maddelerine baktığımızda, 1’inci maddedeki düzenlemenin Anayasa’mızın 133’üncü maddesine aykırılık oluşturan durumun yanında, Anayasa’mızın 26/1 fıkrasında yerini bulan “ifade, haber alma özgürlüğü”nün madde başına getirilerek belirgin hâle getirilmesi gerekmektedir.

2’nci maddenin (b) bendi, iş gücünün önemli bir kısmının muğlak olmasından dolayı Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesi konusunda uyuşmazlık ve farklı kararların çıkması muhtemeldir.

Tasarının 3’üncü maddesi 24’üncü fıkrasında bulunan durumun “veya” olarak düzeltilmesi gerekmektedir.

Aynı şekilde, tasarının 6’ncı maddesinin eksikliği çok açık olup editoryal bağımsızlığın birinci fıkraya eklenmesi ciddi bir sorundur.

Tasarının 7’nci maddesinin birinci fıkrasında bulunan, Başbakan veya görevlendireceği bakanın geçici yayın yasağı getirebilme yetkisi asla kabul edilemez.

Düzenlemenin 8’inci maddesinin, 3984 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinden farklılaştırılarak düzenlenmesine anlam vermek mümkün değildir. Çocuklarla ilgili ilave kurallar gerekmesine karşın bu konu dikkate alınmamıştır. Çocuk yayınlarının yayın ilkeleri âdeta görmezden gelinmiştir.

Değerli milletvekilleri, düzenlemede birçok önemli hususların Üst Kurula yönetmelikle düzenleme konusunda verilen yetki, Üst Kurulu tek belirleyici yapmak olup Meclis, yasama yetkisini âdeta Üst Kurula devretmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; tasarının 19’uncu maddesinde radyo ve televizyon yayınlarının özel şirketlere tahsis etme anlayışı, eğitim vesair alanlarda yayıncılığa izin vermektedir. Maddenin birinci fıkra (b) bendinde, iletişim fakültesi bulunan üniversitelerde yerel bazda radyo ve yayın yapmak üzere ücretsiz frekans ve kanal tahsisi yapılmasına ilişkin ilave fıkra son derece önemli olup bu aynı zamanda Avrupa Birliği uyumunun da bir gerekliliğidir.

Sendikalar ve ticari kazanca dayalı olmayan demokratik kitle örgütlerine de yayın hakkı tanınması uygun olacaktır.

Maddenin (ç) bendinde, halka açık hisselerde nama yazılı olma şartının aranmaması son derece yanlıştır. Bu durumda yabancı sermaye payı yüzde 100 olabilir.

Sayın milletvekilleri, (d) bendinde dört karasal yayın lisansı ve ticari iletişim gelirinde yüzde 30’luk oran ve (f) bendinde yer alan yüzde 49’luk oran yüksek olup açıkça tekelleşmenin önünü açmaktadır.

Bu tasarının çok acele ele alınmasının amacı, bu maddenin düzenleniş şekliyle özel radyo ve televizyonlardaki yabancı sermaye payının yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkarılarak siyasi iktidara yakın ve yandaş durumda olan televizyon kanallarının, yabancılara satış yoluyla banka borçlarının ödenmesi amaçlanmaktadır. Artık kamuoyumuza mal olmuş malum bir televizyon kanalı, banka kredileriyle siyasi iktidara yakın, akrabalık bağları içinde satın alınma yoluna gidilmiş ama banka borçları ödenemediği için şimdi bu yolla yabancıya pazarlanmak suretiyle banka kredileri kapatılmak istenmektedir.

Değerli Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarım; yeni kadrolaşma ortamı yaratma ve siyasi iktidarın kendi yandaşlarını kuruma yerleştirme olanağını verecek bu düzenlemelerin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak yerinde olmadığını, diğer taraftan, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, siyasi iktidara yakın televizyon kanallarının yabancılara pazarlanmasını sağlayacak bu tasarıya karşı olduğumuzu ifade eder, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise saygılar sunarım. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Emek.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Daniş, Çanakkale Milletvekili.

Buyurun Sayın Daniş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET DANİŞ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, söz konusu tasarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.

Gerçekten de uzun süredir üzerinde emek verilen ve kamuoyunda devam eden birçok tartışmayı sonlandırmak adına bütün tarafların görüşü alınarak hazırlanmış, detaylı bir tasarı önümüzde. Bunun komisyon çalışmalarında da iktidar-muhalefet bütün gruplar ellerinden gelen desteği verdiler, komisyon çalışmalarında da bulunduk.

Özellikle ben birkaç madde üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi 3’üncü maddede, yani “Tanımlar” bölümünde sektörün ihtiyacı olan, kullanılan ama mevzuata girmemiş, yasaya girmemiş olan bazı kavramları görüyoruz. “Avrupa eserleri”, “editoryal sorumluluk”, “gizli ticari iletişim”, “isteğe bağlı yayın hizmeti”, “multipleks”, “multipleks işletmecisi”, “multipleks kapasitesi”, “platform işletmecisi” gibi yeni kavramların, sektörde kullanılan, kullanılmak durumunda olan bazı kavramların tasarıda yer aldığını görüyoruz.

Yine özellikle 6’ncı maddenin de, “Medya hizmet sağlayıcının bağımsızlığı ve sorumluluğu” maddesinin de, “Yayın hizmetlerinin içeriğine ve yayınlanmasına önceden müdahale edilemez ve yayınların içeriği önceden denetlenemez.” diye başlayan maddenin de ben yayın yapan işletmelere ciddi anlamda bir serbestiyet verdiğini ama bununla beraber gerekli sorumluluğu da içerdiğini düşünüyorum.

Yine özellikle 8’inci maddede yayın hizmet ilkeleri çok net, açık ve sarih bir şekilde sayılarak kamuoyunun beklentilerine… “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.” ifadesiyle başlayan, fıkrasıyla başlayan ve altında da toplumumuzun bütün unsurları, bütün taraflarınca benimsenen ilkelerin sayılmış olmasının, mevzuatta bunların itinayla seçilerek sıralanmış olmasının önemli olduğunu yine düşünüyorum.

Yine düzeltme ve cevap hakkının sınırlandırılması, tarif edilmesi önemlidir diye düşünüyorum.

Yine çokça tartışılan, yabancılara satılan yayın kuruluşlarıyla ilgili düzenlemenin de üzerinde çokça tartışıldıktan sonra bu anlamda kamuoyunun aklında, kafasında soru işareti bırakmayacak şekilde düzenlendiğini görüyoruz.

Yine 19’uncu maddede özellikle “Siyasi partiler, sendikalar, meslek kuruluşları, kooperatifler, birlikler, dernekler, vakıflar, mahalli idareler ve bunlar tarafından kurulan veya bunların doğrudan veya dolaylı ortak oldukları şirketler ile sermaye piyasası kurumları ve bu aracı kurumlara doğrudan veya dolaylı ortak olan gerçek ve tüzel kişilere yayın lisansı verilemez, bu kuruluşlar medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara doğrudan veya dolaylı ortak olamaz.” denilerek sayılması ve bunların sınırlandırılması, özellikle toplumun bilgilenmesi ve siyasi, ideolojik anlamda yönlendirilmesi veya tarafsızlığına gölge düşürmeyecek şekilde sayılmasının ve yine bunların bir norm altına alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum.

25’inci maddede “Özel medya hizmet sağlayıcılar, yaptıkları her yayının kaydını bir yıl süreyle muhafaza etmekle yükümlüdür. Gerçek ve tüzel kişiler yapacakları işlemlere esas olmak üzere bu süre içinde yazılı olarak Üst Kurula başvurmak ve Üst Kurulca belirlenecek ücreti ödemek suretiyle yayın kaydından bir kopya alabilir.” denilmesinin de ben birçok hakkı, aranması gereken hakkı kayıt altına aldığını düşünüyorum.

Dolayısıyla uzun bir çalışmanın sonucunda önümüze gelen bu tasarının ben, şimdiden ülkemize, milletimize, yayıncı kuruluşlarımıza hayırlar getirmesini temenni ediyor, bu tasarının oluşmasında ve buraya gelmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Daniş.

Bölüm üzerinde şahsı adına söz isteyen İsmail Bilen, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Bilen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

İSMAİL BİLEN (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, radyo ve televizyon yayınları ilk kez 1994 yılında 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkında Kanun ile düzenlenmiş ancak yaklaşık on altı yıl boyunca bu kanunda çok sayıda değişiklik yapılmış, Anayasa Mahkemesince bu kanunun bazı maddelerinin iptaline ilişkin verilen kararlarla kanun anlam bütünlüğünü yitirmiş, günün ihtiyaçlarına ve hızlı değişen teknolojik gelişmelere de cevap vermekte yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla, bu alanda yeni ve geniş kapsamlı bir düzenleme zarureti hasıl olmuştur. Bu sebeple, sürekli gelişen ve değişen teknolojik gelişmeleri kapsayacak, dünya ve Avrupa Birliği mevzuatlarıyla entegrasyonu sağlayacak, sektörün sorunlarını çözmeye yönelik, aynı zamanda da dinleyici ve izleyicilerin, hatta bireyin hakkını ve hukukunu güvence altına alacak yeni bir düzenleme ihtiyacı doğmuştur. İşte bu tasarı bu sorunları giderici düzenlemeleri ihtiva etmektedir. Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümleri esas alınarak hazırlanan tasarı sektörün sorunlarına çözümler getirecektir.

Sayın milletvekilleri, 1994 yılından bu yana lisanssız yapılan yayınları ve bu husustaki yetki karmaşasını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu tasarı Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun yetkisini ve etkisini artırıcı çoğulculuğu ve rekabeti sağlamayı hedeflemektedir. Değerli arkadaşlar, 1994 yılında yürürlüğe giren 3984 sayılı Kanun bugüne kadar uygulamada başarılı olamamış, karasal ortamda yayın yapan kuruluşları lisanslayamamış, lisans ücretleri de dâhil kanal ve frekansların kullanım ücretleri tahsil edilememiştir. Tasarı bu sorunu giderici hükümler ihtiva etmektedir. Aynı zamanda dünya ile eş zamanlı karasal sayısal televizyon yayıncılığına geçilmesi öngörülmektedir. İletişim özgürlüğü esas olmakla birlikte kişilik haklarını gözeten ve koruyan düzeltme ve cevap hakları da güvenceye kavuşturulmaktadır. Kültürel ve bilimsel yayınlar ile çocukların ve gençlerin gelişimini olumlu etkileyecek yayınların yapılması da teşvik edilmekte, getirilen tasarı ile sektörün çoğulculuğu ve çeşitliliği güvenceye kavuşturulmaktadır. Sektörde tekelleşmenin önüne geçilmesi için tasarıda düzenlemeler yapılmıştır. Nihai olarak, radyo ve televizyon yayıncılarımızın sorunlarının giderilmesi, dünya ile paralel, Avrupa Birliği ile uyumlu, Anayasa’mıza, insan haklarına saygılı yayınlar yapılması hedeflenmiştir. Yürürlükteki 3984 sayılı Kanun’un boşluklarını giderici, teknolojik gelişmeleri kapsayıcı yeni düzenleme ile karasal yayınların lisanslanması konusunda hükümler ihtiva eden tasarı, rekabeti artıran, sayısal yayına geçişin altyapısını hazırlayan, tekelleşmeyi engelleyen düzenlemeler içermektedir.

Kamu yayın kuruluşları ile özel yayın kuruluşlarının ayrı denetimi yerine aynı denetime tabi olmayı ihtiva eden tasarı, yürürlükteki kanundan önemli bir gelişme göstermektedir.

Müeyyidelerin uygulanabilirliği sağlanmaktadır.

Sektör üzerindeki Üst Kurul reklam payı yüzde 5’ten yüzde 3’e indirilerek sektörün mali yükü hafifletilmektedir.

Bu düşüncelerle, tasarının sektöre ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bilen.

Şimdi on beş dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Işık, Sayın İnan, Sayın Paksoy, Sayın Asil, Sayın Erbatur, Sayın Yıldız, Sayın Uslu, Sayın Köse, Sayın Güvel, Sayın Bal.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2011 yılı bütçe kanun tasarısı görüşmeleri sırasında sormuş olduğum bir soruya bugün yazılı cevabınızı aldım, öncelikle teşekkür etmek istiyorum.

Sorum, ulusal ve yerel radyo ve televizyonlara ne kadar para cezası uygulandığı ve bunun ne kadarının tahsil edildiğine yönelikti. Cevabınızda, bu amaçla 36.001.677 TL’lik para cezası uygulandığı ve bunun ancak 8.543.709 TL’sinin tahsil edilebildiği yani tahsilat oranının yaklaşık yüzde 23,7 oranında olduğu tarafıma bildirilmiştir.

Şimdi, sorum: Bu ceza uygulanan kanallardan hangilerinden tahsilat yapılmış, hangilerinden bu tahsilatlar yapılamamıştır? Tahsilatların yapılamamasının gerekçeleri nelerdir? Eğer bu konuda bir döküm verirseniz son derece memnun olacağımı belirtir…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, salı günleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan siyasi partilerin grup toplantıları oluyor. Daha sonraki haberlerde TRT tarafından orada haber değeri olan ya da kendi kriterleri neyse ona göre birtakım haberler yayınlanıyor. Dün akşam saat sekizde radyoda dinlerken Adalet ve Kalkınma Partisi ve Sayın Başbakanın konuşmasından pasajlar verdiler, Cumhuriyet Halk Partisinden verdiler. Sanki Milliyetçi Hareket Partisi bu Mecliste yokmuş gibi Milliyetçi Hareket Partisinin grup toplantısında Sayın Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu konuşmalardan bir cümleyi dahi haber değeri olarak görmemek ve bunu TRT FM radyolarından vermemek hangi akla ve mantığa sığmaktadır? Acaba işgüzarlık olsun diye mi böyle bir çalışma içerisindeler, yoksa Milliyetçi Hareket Partisini yok görme düşüncesi içerisinde mi bu hareketi yapıyorlar?

Bir de son bir ay içinde…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, TRT devletin bir yayın organıdır. Asıl görevi, ülkemiz insanın yapısına uygun yani millî ve manevi duygularına hitap eden ve millî ve manevi duygularını kuvvetlendirici yayınlar yapması gerekirken maalesef özel televizyonlardan hiç farklı olmayan bir yayın politikası sürdürmektedir. Hatta özel televizyonlardan daha da ileri giderek açık saçık programlar yapıldığı görülmektedir.

Sayın Bakanım, siz TRT’nin yayın politikasından memnun musunuz? Memnun değilseniz bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Asil…

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, konuşmanızda lisanslama işlemleri için “On altı yıldır yapılamayanı yaptık.” dediniz. On altı yıldır neden yapılamadı? Bu on altı yılın sekiz yılının sorumluluğu sizdeydi, niçin yapmadınız? Bildiklerinizi Genel Kurulla paylaşır mısınız?

Bir de bir önceki soru-cevap bölümünde sorduğum bir sorunun cevabını alamadım, onu tekrarlamak istiyorum: Ne kadar personel Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan yüksek maaş alıp başka kurumlarda çalışmaktadır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Erbatur

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, ben Sayın Bakana sormak istiyorum.

Radyo ve Televizyon Üst Kurulunda çalışanlarla ilgili olarak mobbing’le ilgili herhangi bir araştırmanız var mı? Biz, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu olarak iş yerinde psikolojik tacizi araştırıyoruz. Sizin kurumunuzda da bununla ilgili yapılan çalışma var mı? Bundan mağdur olan kişiler var mı? Size ulaşmış herhangi bir bilgi var mı? Onu öğrenmek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Avrupa Birliğine üye ülkelerden resmî dilin yanında ana dil ve lehçelerde hangi ülkelerde devlet televizyonunda yayınlar yapılmaktadır?

RTÜK, yerel radyo ve televizyon çalışanlarına meslekle ilgili eğitim seminerleri yapmakta mıdır? 2003-2010 yılları arasında, yıllar itibarıyla kaçar seminer yapılmıştır? Seçim dönemlerinde de YSK kararları doğrultusunda seminerler yapılmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, RTÜK’e yapılan şikâyetler hangi konularda yoğunlaşıyor? Ne gibi tedbirler alıyorsunuz?

Rating ölçümlemesine göre programların izlenme oranı nedir?

Evlendirme programları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TRT’de program yapanlar ve aldıkları ücretler konusunda bir soru sormuştum. Yüksek ücretler harcanan ama rating oranları en az düzeyde olan programlar neden devam etmektedir?

İkinci sorum: TRT’de program yapanların komisyonlarca belirtildiğini söylemiştiniz. Bu komisyonlar kimlerden oluşmaktadır, nasıl seçilmektedir ve komisyonlar ne kadar süreyle oluşturulmaktadır?

Son sorum: Ağız ve diş sağılığıyla ilgili televizyonda yapılan bilgilendirme programları, özellikle çocuklara yönelik yapılan yayınları çocuklar yatmadan daha önceki bir zamana çekmek mümkün müdür, böyle bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Güvel

HULUSİ GÜVEL (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, frekans planlaması ve tahsisi yetkisi Elektronik Haberleşme Yasası’yla Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumundan alınarak RTÜK’e verilmiştir. Bu yetki dahilinde özel radyo ve televizyonlardan alınması planlanan frekans kira bedelinin yeterli geliri bulunmayan yerel yayıncıları nasıl etkileyeceği konusunda bakanlığınızca bir çalışma yapılmış mıdır?

İkinci sorum: TRT’nin Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun denetim yetkisinin dışında bulunması yarattığı haksız rekabetin yanında TRT’nin yanlı yayın anlayışı konusunda da eleştirilere neden olmaktadır. Özellikle TRT’nin yanlı yayınları, siyasi iktidarın bakış açısıyla yayın yapması konusunda RTÜK’ün denetleyici rol oynayacağı bir düzenleme düşünülmekte midir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güvel.

Sayın Bal…

ŞENOL BAL (İzmir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, RTÜK’ün düzenleme görevinden biri olan frekans ihalelerini yapmayarak devlet ne kadar zarara uğratılmıştır?

Bugün ülkemizde kaç ulusal, kaç bölgesel, kaç yerel televizyon kanalı vardır ve bunların kaç tanesi rutin olarak izlenmektedir?

Yine, kaç ulusal, kaç bölgesel ve kaç yerel radyo kanalı vardır? Radyo yayınlarını takip edebiliyor musunuz?

Dünyanın hangi ülkesinde ücretsiz yayın yapan televizyon kuruluşları bu kadar pervasız yayın yapmaktadır, toplumsal değerleri bu kadar ayaklar altına almaktadır?

Bunlara cevap verirseniz sevinirim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tabii, çok önemli sorular. Bunların bir kısmı verilere dayanması gerekiyor. Belki anında cevap veremeyeceğim ama genel olarak cevap vereyim, verilere dayalı olanları, istatistiki olanları da yazılı olarak takdim edeyim arkadaşlarıma.

Öncelikle, Sayın Pervin Buldan, biraz önceki konuşmasında, iki televizyon kanalının isimlerini zikrederek “Bunlara para cezası ve yaptırım uygulandı mı?” demişti. Tabii burada, özel olarak bir televizyon kanalının ismini söylemek ne kadar doğrudur bilmiyorum. Biz, bu konuyla ilgili soruya, hepsini içerisine alan bir cevap vermiştik ama ben değerli arkadaşıma şöyle cevap vermek istiyorum: Bizim müeyyide sistemimiz, hâlen mevcut kanunda –ki bunu değiştiriyoruz- öncelikle uyarı ve özür dilemedir, sonra program durdurmadır, sonra para cezasıdır, sonra da eğer tekrar ederse artırımlı para cezasıdır. Bu kanallardan birisine, 2002 yılından bu yana yani sekiz yıllık dönemde, 95 müeyyide uygulanmıştır. Bu 95 müeyyidenin uyarı, program durdurma, para cezası olduğunu söylemeliyim. Bir diğer kanala, yine 2002 yılından bugüne kadar 78 müeyyide uygulanmıştır, ayrıca 10 müeyyide de bu yıl içerisinde uygulanmıştır.

Burada, para cezalarının tahsil edilip edilmemesi konusunu bir arkadaşımız sormuştu. “Yüzde 23’lük bir tahsilat var.” dedi. Evet, acı olan da budur zaten çünkü para cezalarını veriyoruz ama bunların Kabahatler Kanunu nedeniyle tahsili kesinleşme şartına bağlıdır. Tahsilat yetkisi de Maliye Bakanlığına geçmiştir. Süreç uzamaktadır ama önemli olan, sürecin uzamasında, yargı sebebiyle kesinleşmenin daha geç hâle gelmesidir. Burada verileri size elimizdeki imkânlarla yazılı olarak takdim edeceğim.

Bir arkadaşımız, ne kadar televizyon ve radyo olduğunu sordu. Televizyon kanalı olarak ulusal 24, bölgesel 15, yerel 210 televizyon kanalımız var. Radyolarda ulusal 35, bölgesel 98, yerel 929 radyo kanalımız var.

Şimdi, tekrar notlarıma bakarak… Sayın Mümin İnan, radyoda -sanıyorum TRT’ye ait bir radyo olması lazım- dinlediğinde, grup toplantılarından CHP ve AK PARTİ’nin konuşmalarının verildiğini, MHP’nin grup konuşmasının verilmediğini söylüyor. Gerçekten böyleyse -ki Sayın İnan’a inanmak durumundayım- yani bu çok yanlıştır. Benim görebildiğim kadarıyla grup toplantıları televizyon kanallarının her birinde hemen hemen eş zamanlı olarak tekrarlanmaktadır. Radyo bunu MHP’yi göz ardı ederek yapmışsa büyük bir hata yapmış demektir.

“TRT’nin yayın politikalarından memnun musunuz?” Yani bu, istişareye dayalı bir sorudur. TRT’yle ilgili bir Bakan olarak buna cevap verirken şüphesiz, memnun olduğum konuların çok daha ağırlıkta olduğunu söylemek istiyorum. TRT şu anda on dört kanalda yayın yapıyor ve milyonlarca insana hitap ediyor. Eksikleri olabilir ama geçmişe bakarsak bugün TRT çok daha gayretli, çok daha başarılı ve çok daha yüksek toplumlara hitap ediyor sayısal olarak.

“Lisans işleri on altı yıldır neden yapılamadı?” Sekiz yılından biz sorumluyuz, diğer sekiz yılı da aramızda paylaşalım. Bugüne kadar RTÜK’le ilgili sayın bakanlarımızın çalışmaları olduğunu biliyorum ama bu işler bugüne kadar gecikti. Ben bu konudaki bize düşen sorumluluğu da üstlenmek zorundayım ama Necip Fazıl derdi ki: “Ne kadar geçse o kadar erken sayabiliriz.” Bir an evvel bu işi yapmakta da fayda var.

Sayın Erbatur çok ilginç bir soru sordu, bereket ki süresi bittiği için arkası gelmedi. RTÜK’te çalışanlarla ilgili olarak mobbing iddiasını varsa siz bize getirin, biz de konuyu araştıralım ama RTÜK’e hasren böyle bir şey söylerseniz biz kırılırız bundan. Yani bir bildiğiniz varsa bildiğinizi açıklayın. Bilmediğiniz bir şeyi soruyorsanız bize…

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – “Böyle bir çalışmanız var mı?” diye soruyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Öyle şey olur mu efendim! Yani hiçbir yerde yok sanki de mobbing iddiası sanki RTÜK’te varmış gibi bu kurumu bir töhmet altına sokacak bir soruyu doğrusu uygun bulmadım.

ŞENOL BAL (İzmir) – İktidarınızda her kurumda var.

 DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Hüseyin Yıldız Arkadaşımız “Avrupa Birliğine üye ülkelerde resmî dilin yanında ana dilde yayın yapılmakta mıdır?” diye soruyorsunuz. Benim bildiğim kadarıyla hepsinde bu imkân var.

Sayın Uslu, RTÜK’e yapılan şikâyetler… Bunu veriler hâlinde size takdim edeceğim. Bu hepimizi ilgilendiriyor. 

Sayın Köse “Rating’i az olan diziler neden devam ediyor?” diyorsunuz. Bir defa, rating’in kendisi bir felakettir. Rating ölçümleriyle ilgili olarak bizim şikâyetlerimiz var, bu konunun denetlenmesini de RTÜK’e bir görev olarak veriyoruz.

İkincisi: TRT kamu yayıncılığı yapan bir kuruluştur, rating kaygısı yoktur. Dolayısıyla bir özel televizyonun dizi yaparken veya haber yaparkenki kaygıları -canlı canlı, kanlı kanlı- anlaşılabilecek türdedir, daha çok ilgiyi çekmeye, daha çok kendisinin rating’ini artırmaya yöneliktir ama TRT, kanundan kaynaklanan görevi içerisinde, kamunun ortak değerlerini yansıtmak ve dizisiyle de belgeseliyle de yayın ilkelerine uygun karşımıza çıkmak durumundadır. Bu diziler hangileriyse, lütfen bana özel olarak da veya soruyla da iletiniz.

Normalde diziler on üç bölüm hâlinde çekiliyor. Eğer rating’i de yüksekse veya toplum içerisindeki farkındalığı fazlaysa ikinci bir on üç bölüm daha çekiliyor. Bunlar da belli kademelerden geçerek kabul ediliyor, senaryosundan harcama listesine kadar. Bu konularda duyarlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Eğer rating’i yüksek diziler mutlaka yayınlanmalı ve bunlar devam etmeli düşüncesindeyseniz bugün en çok şikâyet konusu olan dizilerin aynı zamanda rating’i en yüksek diziler olduğunu da bilmemiz lazım. Biz toplumda bir paradoksun içindeyiz, hem çok şikâyet ediyoruz hem de aynısını çok izliyoruz. Bu paradoksu çözdüğümüz zaman zaten, Türkiye’de televizyon yayıncılığının da bir yere oturması mümkün olacak.

“Ne kadar zarara uğradık? Özel radyo ve televizyonlardan alınan lisans bedelleri…” Pardon, o kimin sorusuydu? Sayın Köse’nin mi acaba?  Bir başka arkadaşımız ama ismini tespit edemedim. “Özel radyo ve televizyonlardan alınan lisans bedelleri ne oldu?” şeklinde herhâlde. Bir de “TRT’nin yanlı yayın yaptığını biliyoruz, denetimi yok.” İşte, bu kanunda RTÜK’ün denetimine televizyonları da alıyoruz.

Sayın Bal “Frekans ihaleleri ne kadar zarar verdi?” dedi. Bu kârdan zarardır, bunun hesaplanması gerekir. Bunu da kendilerine hesaplayabildiğimiz takdirde yazılı olarak takdim edeceğim.

Bir soru daha vardı, ikinci defa tekrarladı, Sayın Asil zannediyorum. “RTÜK kadrosunda olup da geçici görevli olarak başka kurumlarda çalışanlar...” dediniz zannediyorum ama siz “yüksek ücretli” olarak da ilave ediyorsunuz. Neye göre yüksek ücrettir, onu bilemiyorum ama RTÜK kadrosunda olup da geçici görevli olarak sadece Çalışma Bakanlığında çalışan  bir arkadaş, Tarım Bakanlığı Özel Kalemde çalışan bir arkadaş, Başbakanlıkta çalışan bir arkadaş, yine Başbakanlıkta ve en son Adalet Bakanlığı olmak üzere toplam 5 kişidir.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Böylece birinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Şimdi, birinci bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.33

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.41

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

1’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Önergeleri okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

568 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinde geçen “hizmet sağlayıcıların” ibaresi “hizmet sağlayıcılarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Bengi Yıldız

İbrahim Binici

M. Nezir Karabaş

 

Batman

Şanlıurfa

 Bitlis

 

Pervin Buldan

Akın Birdal

 

 

Iğdır

Diyarbakır

 

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesindeki “ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması” ibaresinin madde metninden çıkartılması ile,

2 nci fıkra olarak “Radyo Televizyon Üst Kurulu, yayınların: Ülke bütünlüğü, milletin birliği, hukuk devleti, insan hakları, millî ve manevi değerlerin korunması ve yüceltilmesi ile bireysel gelişim açısından taşıdığı önem itibarıyla; demokratik, millî, çoğulcu, bağımsız ve tarafsız bir şekilde yapılması yönünde gerekli tedbirleri alır” ibaresinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Mehmet Akif Paksoy

Mümin İnan

Hasan Özdemir

 

Kahramanmaraş

Niğde

Gaziantep

 

Alim Işık

Beytullah Asil

 

 

Kütahya

Eskişehir

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, bir cümleyle ifade edeyim müsaade edersiniz.

BAŞKAN – Buyurun.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi, bu önerinin uygun olmadığını düşünüyoruz çünkü yasanın en önemli amaçlarından birisi ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanmasıyla ilgili koşulların oluşturulmasıdır.

İkinci fıkra da yayın ilkeleriyle düzenlenmiştir. Amaç maddesinde yer alması doğru değildir.

Katılmıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Paksoy.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirdiği tasarı ve tekliflerde büyük bir özensizlik görmekteyiz. AKP Grubu kendi öncelikleriyle AB’nin dayatmaları dışındaki hiçbir öneri ve teklifi dikkate almamakta, bu sebepten birçok kanun tasarısı veya teklifi toplumun ihtiyacına cevap vermekten öte, Hükûmetin ihtiyacına cevap verecek şekilde yasalaştırılmaktadır.

Bu tasarıda görmek istediğimiz hususları göremiyoruz. Mesela Türkçenin yaygınlaştırılması ve benimsetilmesi hususunda bir gayret beklerdik. Tüm dünyada devletler kendi resmî dillerinin ülkelerinin en ücra köşelerinde dahi kullanılması ve bütün vatandaşlarınca doğru bir şekilde öğrenilmesi için gayret gösterirler. Bu gayretin amacı vatandaşları birlik ve bütünlük içinde ortak değerlerde buluşturmaktır. Tüm süreli ve süresiz yayınlar da bu amaca hizmet ederler. Ancak AKP Hükûmeti yerel dil ve lehçelerle yayın yapmayı serbest hâle getirirken bölücü terörün taleplerine cevap vermiştir. Vatandaşlarımız arasında bin yıllık kardeşlik hukukunun yarattığı müşterek değerleri örselemiş, dil farklılığını kabul ederek bu farklılığın ayrışmaya dönüşmesine katkıda bulunmuştur. Bu kanun tasarısının görüşüldüğü Anayasa Komisyonunda ve alt komisyonlarda Milliyetçi Hareket Partisi RTÜK kanun tasarısının 5’inci maddesinde yer alan Türkçe dışında yerel dil ve lehçelerle yayın yapılması düzenlemesine karşı olduğunu ifade etmiş ve metinden çıkarılmasını talep etmiştir fakat bu talebiniz kabul edilmemiş üstelik Hükûmet farklı dil ve lehçelerde TRT’ye yaptırdığı yayınları siyasi ranta çevirme gayretine düşmüştür. Yarın başka talepler geldiği takdirde ne yapacağınızı merak ediyoruz. Bu tutumun devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır. Hükûmetiniz kamu yönetimindeki özensiz, özensiz olmaktan öte, çarpık yönetim anlayışıyla her gün yeni bir skandala sebebiyet vermektedir.

Son olarak Topkapı Sarayı’na müdür olarak atanan Yusuf Benli isimli şahsın Topkapı Sarayı Başkanı saygın bilim adamı Prof. Dr. İlber Ortaylı hakkında bir mülakatta sarf ettiği sözler tam da Hükûmetinizin bu skandal tavrına örnek teşkil etmektedir. Bu evsafta bir insanı Topkapı Sarayı gibi dünyanın ve ülkemizin nadide kültür mirasına yönetici olarak atamak ancak size yakışırdı. Ben bu konuda Sayın Kültür Bakanımıza soru yönelttim. Sorularımın cevabını beklemeden bir kez de bu kürsüden anılan kişi hakkında gerekli işlemlerin süratle yapılmasını talep ediyoruz. Son derece özensiz ve tahkir edici bir üslubu bulunan bu zat, İlber Ortaylı gibi mümtaz bir bilim insanı hakkında aşağılayıcı tarzda konuşma cesaretini kimden alıyor? Yoksa mülakat verdiği medya grubundan İlber Hoca’ya çatması için bir işaret mi aldı? Bu üslupsuzluğun ve bayağılığın hesabını Sayın Bakan mutlaka sormalıdır.

Bir diğer husus: TV kanallarında pazarlama amaçlı yapılan sağlık ve içerikteki tanıtım programlarıyla ilgili. Bu programlar özellikle yerel kanallar için iyi bir gelir kaynağı olabilir. Ancak bu programların içeriklerinin RTÜK ve ilgili bakanlıklarca yakından takip edilerek tüketicinin korunmasının sağlanması gerekmektedir.

Radyo ve televizyonların personel istihdamında iletişim fakültesi mezunlarına öncelik hatta kota tanınması yararlı olacaktır. Bu sayede hem üniversitelerin iletişim fakültelerinde eğitim görmüş donanımlı kişilerin sektörde yer alması sağlanacak, onların istihdamına katkı sağlayacak hem de yayınların daha kaliteli yapılması sağlanacaktır.

Yabancı dizi, film, belgesel vesaire programların tamamında o ülkenin millî ve manevi değerlerini ön plana çıkartan unsurların bulunduğunu sıklıkla görmekteyiz. Bu konuda ülkemizde de bir bilinç oluşması, ülkemiz açısından bugünden yarınlara önemli kazanımlara vesile olacaktır. Bu alanda öncelikli olarak yerli çizgi film endüstrisi konusunda TRT, RTÜK, Kültür ve Millî Eğitim Bakanlığı başta olmak üzere, devletin ilgili kurumlarının gerekli hazırlık ve katkıları sunması gerekmektedir. Biz, Hükûmetten bu konuda gayret ve açılım bekliyoruz.

Bu düşüncelerle önergemize desteğinizi bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –Teşekkür ediyorum Sayın Paksoy.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

568 sıra sayılı kanun tasarısının 1. maddesinde geçen “hizmet sağlayıcıların” ibaresi “hizmet sağlayıcılarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                             Pervin Buldan (Iğdır) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Uygundur efendim, katılıyoruz.

BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:

Gerekçe:

Yapılan değişiklik ile cümle düşüklüğünün giderilmesi amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

“Madde 2- Bu Kanun, her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik dalga ve diğer yollarla yurt içine ve dışına yapılan radyo, televizyon, internet ve isteğe bağlı yayınlar ile ilgili hususları kapsar.”

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin

 

Akif Akkuş

Abdülkadir Akcan

 

 

Mersin

Afyonkarahisar

 

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Efendim katılmıyoruz. Gerekçesi de şu: Bu madde kapsam maddesidir, kanun düzenleme alanını belirlemektedir. Ayrıca İnternet bireysel iletişimi içermekte olduğundan görsel, işitsel medya hizmeti tanımı içerisine girmemektedir. Kabul etmiyoruz.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Akcan konuşacak.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.

Buyurun Sayın Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının birinci bölümü 2’nci maddesiyle ilgili olarak verdiğimiz önergeyle ilişkili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakanın katılmama gerekçesini, ben inanıyorum ki, biraz önce Grup Başkan Vekilimiz RTÜK Başkanımıza bu önergenin önemini anlatırken RTÜK Başkanının kendisine söylediğini duyarak ifade ettiğine yüzde yüz inanıyorum -Sayın Bakan, bir haksızlık değil benim bu yaptığım- ama Sayın Başkanın “Metnin içindeki maddelerde bu husus düzenleniyor.” demesini göz önüne alırsanız, o zaman “Metin içinde düzenlenen hususları kapsamı tarif ederken ‘Kapsam’ bölümünde ele almıyorsanız o zaman neyi düzenliyorsunuz?” diye sorarlar, mesele de bu.

Kastedilen burada radyo, televizyon. Televizyonla İnternet’in ilişkisini kurunca “Bizim önergemiz eksik.” diye mütalaa edebilir ve burada -önergeyi aynen okuyorum- “Bu Kanun, her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun elektromanyetik dalga ve diğer yollarla yurt içine ve dışına yapılan radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayınlar ile ilgili hususları kapsar.” derken, biz buna “İnternet”i de dâhil ederek kastettiğimizin “İnternet TV  olması hâlinde olabilir.” diyeceğiniz yere, gerekçe ifade ederek katılmadığınızı söylüyorsunuz. Eğer İnternet televizyonculuğunu televizyonculuk kabul etmiyorsa mesele yok ama İnternet televizyonculuğu televizyonculuksa, bunun da denetime ihtiyacı varsa, bu da RTÜK kapsamında ele alınabilecek bir husussa o zaman bu kanunun içerisinde yer alması gerekir. Ha, kapsamda ifade edilmemiş. Kapsam maddeleri neyi kapsadığını ifade etmiyorsa o zaman kapsam bölümünü, kanun, tasarı ve tekliflerinin dışında bırakalım.

Sayın Bakanım, eğer meselemiz buysa böyle değerlendirmek gerekir. Biz, bunu, eğer uygun görürseniz “İnternet TV ve isteğe bağlı yayınlar” şeklinde bu önergeyi, redakte edebiliriz. Aslolan burada katkı sağlamak.

Bu mesele hepimizi ilgilendiriyor. Şimdi iktidarsınız, dün muhalefettiniz, yarın da muhalefet olduğunuzda iktidara gelenlerin, sizi, sizin çıkardığınız kanunlarla, hoşunuza gitmeyen icraatlarıyla hem toplumu hem sizi mağdur etmemesi esas alınmalıdır. Yani devletin sürekliliği ve gelecek kuşaklara pürüzsüz, problemsiz konunun aktarılması önemli.

Kanun tasarısının genel gerekçesinin ilk paragrafına baktığımızda “Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile düzenlenmektedir. Söz konusu Kanun yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar yaklaşık yirmi değişiklikle günün şartlarına uyarlanmak istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararları gibi temel nedenlerle...” diyerek bu tasarının hazırlanma gerekçesini sunuyorsunuz. Hızlı değişimin içerisinde İnternet  TV veya buna benzer, ileride oluşabilecek görsel ve işitsel yayınların yapılmasına temel teşkil edecek gelişmeler olursa her gelişmeden sonra bir kanun düzenlemesi yerine, hepsini içine alacak bir genel düzenlemenin yapılmasının faydalı olacağını düşünüyoruz. Aslında sizin gerekçeniz bu şekilde açıklanmasaydı ben, farklı şeyler söyleyecektim.

Bu kanun tasarısıyla haberlerde önceden, reklam tarzında haber verme şansı oluyor. Bir siyasi parti bir yerel veya genel, özellikle yerel televizyonlarda kendi düşünceleri doğrultusunda bir haber hazırlıyor. Bunun finansmanını da sağlayarak ilgili televizyona veriyor ve günün ve dünyanın gerçeği Türkiye'nin gerçeğiymiş gibi “X”, “Y”, “Z”, “T” hangi siyasi parti olursa olsun bunu anlatıyordu, açıklıyordu. Olay haber şeklinde veriliyordu oysa bir siyasi partinin genel görüşü kapsamında değerlendirilmesi gerekiyordu. Şimdi, siyasilere reklam verme şansı da doğdu. Acaba bir aday kendi düşüncesi doğrultusunda hazırladığı haberi veya reklamı verdiğinde gerçeklerle bağdaşmayan reklam veya haber, içerik içermesine rağmen finansmanını da temin ettiği için hangi televizyon bu gerçekleri yansıtmıyor diye anlatmaz? Anlatır. Bu noktada da kaç para verdiğine bağlı. Yüksek bir meblağ verdiğinde anlatmaya devam edecek. Neyi? Yalanı. Neyi? Yanlışı. Bundan toplumu korumak için bu kanuni düzenlemenin olması lazım gerekirdi diyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akcan.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin 22 nci ve 28 nci fıkraları aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Nevingaye Erbatur

Atilla Kart

 

Manisa

Adana

Konya

22) Program destekleme: Gerçek veya tüzel kişilerin adını, markasını, logosunu, imajını, faaliyetlerini veya ürünlerini tanıtmak amacıyla programlara yönelik yaptığı her türlü katkıyı,

28) Tematik yayın: Günlük yayın süresinin en az yüzde altmışını haber, belgesel, eğitim, ekonomi, kültür, tarih, spor, müzik, sinema, dizi film, pazarlama veya benzeri konularda olmak üzere sadece belli bir türe veya genel izleyici kitlesi dışında belli bir izleyici kesimini hedef alan programlara ayıran yayını,

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz talebi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Nevingaye Erbatur

BAŞKAN – Nevingaye Erbatur, Adana Milletvekili.

Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)

NEVİNGAYE ERBATUR (Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk Partisi adına saygıyla selamlıyorum.

Görüşmekte olduğumuz bu kanun gerçekten hepimiz için son derece önemli, çünkü bu ülkede yaşayan pek çok kişinin hayatının büyük çoğunluğu, maalesef televizyon kanallarının önünde geçmekte. Dolayısıyla yayınların içeriği, kalitesi hepimiz açısından son derece önemli. O bakımdan, bu kanunun gerçekten ülkemiz için yararlı hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.

Şimdi, benim burada üzerinde durmak istediğim konu özellikle çocuklarla ilgili. Bu kanunda çocuklara yeterince önem verilmediğini düşünüyorum, onun için de burada konuşmak istedim, çünkü tasarıda güvenli çocuk yayını konusu göz ardı edilmiştir. Şimdi, burada, sadece çocukları korumaya yönelik önlemler düşünülmüş, ama güvenli çocuk yayını üzerinde maalesef durulmamıştır, bu temel olarak hatalı bir yaklaşımdır.

Şimdi, burada, çizgi film, çocuk programlarının kotasından söz edilmektedir, ancak bu kota hem yetersizdir hem de bu yasa hazırlanırken çocuk pedagoji uzmanı, eğitimci gibi bu konuda çalışan, çocuklarla çalışan uzmanların görüşüne başvurulmadığı tasarıyı incelediğim zaman anlaşılmaktadır.

Şimdi, yayıncılık alanında çocukları mutlaka korumalıyız, bunu sağlamalıyız, bunun yolu yayın ilkelerinde yer alan, sadece dediğim şekildeki korumaya yönelik bir bentle sağlanamaz. Çocuklar yetişkin yayınlarından zarar görmemesi gereken varlıklar olarak ele alınmıştır bu tasarıda. Ancak çocuklar için yapılmış, onlara uygun, kaliteli, biçimlendirici, eğitici, eğlendirici yayınlara gereksinim duyulmaktadır yani sadece sınırlamak, yasaklamak değil biraz da yol göstermekle alakalıdır bu mesele. Dolayısıyla, bu tasarıda eksik olan da çocuklarla ilgili olarak bu yol gösterme kısmının ihmal edilmiş olmasıdır. Çünkü bu ödev bize Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle verilmiş bir ödevdir. Türkiye Büyük Millet Meclisi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni imzalamıştır. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de bize bu sözleşmeyi uygulamamız gerektiğini söylemektedir. Ancak bu tasarı hazırlanırken maalesef Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gündeme alınmamıştır.

Bir başka husus da tematik yayınlarla ilgilidir. Tematik yayın olan çocuk kanallarına ücretsiz ulaşım neredeyse mümkün değildir. Bu nedenle, bu ödevin de eşit olarak yerine getirildiğini söylememiz mümkün olmamaktadır.

Ardı ardına çizgi film yayınlanmasının çocukların işitsel ve görsel evrenini genişletip genişletmediği konusunda da hâlen tartışma vardır. Dolayısıyla, bunların ortadan kaldırılması için bu tasarıya “Çocukları istismar eden, onların gelişimsel seviyelerine uygun olmayan çevre ve durumlarda konumlandıran ve bunu özendiren yayınlara izin verilemez.” ibaresinin eklenmesi, ayrıca çocuk yayınlarının çocukların ve gençlerin gelişimsel seviyelerine uygun, onları istismar etmeyen, onların potansiyellerini geliştirici, onları ve kültürlerini temsil eden ve farklı kültürleri tanıyıp anlamalarına yardımcı olacak şekilde hazırlanması gerekir. Bunun da ilave edilmesi lazım. Çocuk yayınları çocukların izlemesi için uygun saatlerde düzenli aralıklarla yapılmalı, çeşit ve içerik bakımından da geniş bir yelpazeye sahip olmalıdır. Bu, ayrıca Avrupa Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi’nin de bir şartıdır. Bunları mutlaka bizim yapmamız ve sağlamamız gerekmektedir; aksi takdirde çocuklarımız bu tür yayınların eksikliğiyle eğitimlerini eksik tamamlayacaklardır.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NEVİNGAYE ERBATUR (Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Erbatur.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Komisyonun bir düzeltme talebi vardır; buyurun Sayın Komisyon.

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım, 3’üncü maddenin birinci fıkrasının bentleri sayılarla ifade edilmiştir. Kanun tekniğine uygunluk bakımından bentlerin alfabetik olarak harflerle sıralanması daha uygun olacaktır.

Bentlerin harflerle belirtilmesi şeklinde maddi düzeltme talebimizin kabulünü arz ederiz efendim.

BAŞKAN – Evet, düzeltme talebiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır; okutup, işleme alıyorum.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 4. Maddesinin 3. Fıkrasında yer alan “Üst Kurulca yönetmelikle düzenlenir” ibaresinin “kanun ile belirlenir” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin

 

Recep Taner

Akif Akkuş

 

 

Aydın

Mersin

 

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Recep Taner, Aydın Milletvekili.

Buyurun Sayın Taner. (MHP sıralarından alkışlar)

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 568 sıra sayılı RTÜK Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu madde ile yayın izleme özgürlüğü ve yeniden iletim serbestisi düzenlenmektedir. Avrupa Birliği mevzuatına uyum çalışmaları kapsamında, Avrupa sınır ötesi televizyon sözleşmelerinin taraf devletlerin kendi topraklarında program hizmetlerinin yeniden iletişimini kısıtlayamayacakları hüküm altına alınmış, ifade ve haber alma özgürlüğü kapsamında yayın izleme özgürlüğü güvence altına alınmaya çalışılmaktadır.

Vermiş olduğumuz değişiklik önergesiyle 4’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında yer alan “…yeniden iletimin usul ve esasları Üst Kurulca yönetmelikle belirlenir.” ibaresinin değiştirilmesini ve kanunla düzenlenmesi gereken bir hususun yönetmelikle belirlenmesinin uygun olmayacağından hareketle “kanun ile belirlenir” şeklinde düzenlenmesini talep etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bu düzenleme radyo ve televizyonların kuruluş ve yayın hizmetleri hakkında olduğuna göre, burada bazı şeyleri konuşmamız lazım. Ülkemizde yapılan anket çalışmalarından ortaya çıkan gerçek, her geçen gün aile içi sohbetlerin, komşu, dost ve akraba ziyaretlerinin yerini artık televizyonların almakta ve izlenme oranlarının da her geçen gün artmakta olduğu gerçeğidir. Televizyon programlarına ve de özellikle son yılların vazgeçilmezi hâline gelen TV dizilerine baktığımızda, yapılan yayınların birçoğunun eleştiri konusu olduğu da şu anda bir vakıadır. Öncelikle, yayınlanan programlar ve dizilerde, şiddete, saldırganlığa günlük yaşantımızdan çok daha fazla yer verilmesi, müstehcenliğin artması, aile içi mahremiyetin göz önünde bulundurulmaması, konuşulan dilimizin çok bozuk şivelerle sergilenmesi gibi birçok olumsuzlukların yaşandığını da gözlemlemekteyiz. Neticesinde, bu tür programların Türk aile yapısını bozucu etkisinin olduğu, aile içi şiddet ve aile büyüklerine isyanı artırdığı, gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel ve ahlaki gelişmesini olumsuz yönde etkiledikleri de bir gerçektir. Salt reyting kaygısıyla yayınlanan bazı bölümler ve bir kısım görüntülerin yarattığı olumsuzluklar, millî ve manevi değerlerimizin, gelenek ve göreneklerimizin ayaklar altına alındığı da hepimizce görülmektedir.

Türk milletini bir arada tutan, onu diğer uluslardan ayıran en önemli özelliklerin başında aile yapısı gelmektedir. Toplumun temel çekirdeği olan ailede başlayan huzursuzluk ve hoşnutsuzluk unutmayalım ki ardından toplumsal huzursuzluğu tetikleyecektir. Dolayısıyla bugüne kadar özenle koruduğumuz aile yapımızı televizyon dizileriyle, Türk kültürüne uymayan programlarla ve sadece reyting uğruna heba etmeyelim.

Değerli milletvekilleri, “reyting” dediğimiz olgunun da ne derece doğru ve inandırıcı olduğu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur. Ülkemizde televizyon izlenen hane sayısıyla ölçümlerin yapıldığı söylenen hane sayısını kıyasladığımızda açıklanan reyting oranlarının ne derece gerçeği yansıttığı da tartışma konusudur. TV programlarına ve dizilere baktığımızda yayınlanan tüm programları eleştirmek de doğru değildir. Bazı dizi ve programların, gerçekten amacına uygun bir şekilde toplumsal yapımıza olumlu katkıları olan yayınların hakkını da kabul etmemiz ve vermemiz gerekmektedir. Gerek yürürlükteki kanunda ve gerekse bugün görüşmekte olduğumuz bu kanundaki yayın ilkeleri maddesinin içeriğine baktığımızda birçok konuda gerekli düzenlemenin yapıldığı da bir gerçektir.

Değerli milletvekilleri, tabii ki amacımız televizyonları karartmak ve onları sansür gibi çağ dışı uygulamalarla yola getirmeye çalışmak değildir, istediğimiz, yayınlarda kullanılan üslup ve içeriği daha iyi hâle getirmektir. RTÜK başka konularla uğraşacağına asli görevlerini tam olarak yapabilse, kanunda yazılı olanları fiilî hayata geçirebilse bunların birçoğunu atlatmış olacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle önerimizin kabulünü diliyor, hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Taner.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul edilmiştir.

5’inci madde üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarı’nın 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan “esastır.” ibaresinin “asıldır.” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

M. Akif Hamzaçebi

Hüsnü Çöllü

Yaşar Tüzün

 

Trabzon

Antalya

Bilecik

 

Birgen Keleş

Metin Arifağaoğlu

 

 

İstanbul

Artvin

 

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5. maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

Madde 5. Yayınların Türkçe yapılması esastır.

 

Nevzat Korkmaz

Faruk Bal

Mehmet Şandır

 

Isparta

Konya

Mersin

 

Hüseyin Yıldız

Şenol Bal

Oktay Vural

 

Antalya

İzmir

İzmir

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, burada bir konuyu açıklığa kavuşturmak lazım. Her iki önergede de “Yayınların Türkçe yapılması esastır.” deniliyor. Yani bundan sonraki cümleyi tamamen çıkarmak mı istiyorlar? Her iki önerge sahiplerine bunu sormamız lazım. Çünkü “Yayın hizmetlerinin Türkçe yapılması esastır. Ancak Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde de yayın yapılabilir. Yayınlar seçilen dilin kurallarına uygun olarak yapılmak zorundadır. Bu yayınlara ilişkin usul ve esaslar Üst Kurulca yönetmelikle belirlenir.” deniliyor. Yani “Ancak”tan sonraki kısmın hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de MHP’nin önergesinde tamamen çıkarılması mı arzu ediliyor? Doğrusu öğrenmek istiyorum.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakanım, bizim önergemizle öyle değil, nereden çıkardınız onu? Bizim önergemiz öyle bir şey söylemiyor efendim.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Sayın Şandır herhâlde cevap verecektir.

Buyurun Sayın Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biz, bu önergeyle bir hususa Genel Kurulun, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek istiyoruz: Dil meselesi. Bu konu, RTÜK yasalarının hemen hepsinde çok dikkatlice düzenlenmiş, çok sıkıntılı, muhataralı bir konu. Dil konusu üzerinde, hangi niyetle olursa olsun, ortaya konan yaklaşımların sonuçları itibarıyla ülkenin birlik ve beraberliği açısından, bölünmez bütünlüğü açısından birtakım problemlere dönüştüğünü özellikle bugünlerde yaşamaktayız. Bu sebeple, RTÜK Yasası gibi bir temel kanunu düzenlerken istisnaları değil de esası belirlememiz gerekir kanaatindeyiz. Biz bu önergemizle, Anayasa’nın 3’üncü maddesindeki temel hükmü RTÜK Yasası’na taşımış oluyoruz: “Yayınların Türkçe yapılması esastır.” Bu zaten sizin getirdiğiniz tasarıda da böyle. Dolayısıyla, bunu “ancak” diyerek açıp sulandırmanın, bence ileri zamanlarda veya işte bugünlerde yaşadığımız gelişmelerle ortaya çıktığı gibi birtakım yanlış anlaşılmalara, birtakım umutlanmalara, cesaretlenmelere sebep olduğunu dikkatinize sunmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, dil konusu önemlidir. Dil, ana dilin konuşulması ne kadar bir özgürlük, insan hakkı, vazgeçilemez, tartışılamaz bir insan hakkıysa kamu düzeninin korunması da o kadar temel, bireysel bir haktır. Türkiye Cumhuriyeti devleti bir Millî Mücadele sonrası kurulmuş, kuruluş hukukunda da devletin dilinin Türkçe olduğu çok açık, net, tüm anayasalarda yazılmıştır. Şimdi, Avrupa Birliği uyum yasaları doğrultusunda veya bir bireysel hak ve özgürlük talebi doğrultusunda Türkçe  dışındaki dillerde ve lehçelerde yayın yapılabileceği, eğitim yapılabileceği, yönetim yapılabileceği sanki makul bir talepmiş, makul bir istekmiş gibi bir algılamayla bugün Türkiye'nin önüne işte özerk Kürdistan talebiyle çok tehlikeli bir sürece ulaşmıştır. Buna dikkatinizi çekmek istiyoruz. Anayasa’nın 3’üncü maddesine göre Türkiye devletinin dili Türkçedir, bu esastır. Bu esası “ancak” diyerek bir parantezle sulandırmak, bence, yönetim açısından da, yani siyasi iktidar açısından da, Parlamento açısından da gerçekten geleceğe dönük birtakım tehdit ve tehlikelere kapı aralamak olur. Esası belirleyelim, insan hakkı bağlamında, anlamında insanların gündelik hayatlarında ana dillerini kullanmalarına zaten hiçbir yasak yok. Bu yönde hiçbir kısıtlama yok. Şimdi bir temel kanunda bir Anayasa hükmünün önüne “ancak” diyerek bir doğruyu yazmanız hâli, o esasın temellerini sorgulamak, bu sorgulamada bir art niyet aramak gibi bir sonuç getirir; doğru olmuyor. Burada, geleceği öngörerek hukuk kurmak mecburiyetindeyiz. Eğer gelecekte, yaptığımız bu düzenleme, bir yanlışa, bir tehdide, bir tehlikeye dönüşme ihtimali varsa bunu yapmamalıyız, bunu yapmaya hakkımız yok. Millet, temsil yetkisini, atalarının bedelini kanla vererek, ödeyerek kurduğu bu devletin esaslarını, temellerini sulandırmak için bize bu yetkiyi vermemiştir.

Bu sebeple, geliniz, esası belirleyelim; Türkçe yayın yapmak esastır ve orada noktayı koyalım, gerisi yönetmelik meselesi. Bu sebeple bu önergeyi verdik; Hükûmetin katılmasını ve Parlamentonun buna onay vermesini talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

TBMM Başkanlığına

Görüşülmekte olan Tasarı’nın 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan “esastır.” ibaresinin “asıldır.” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                           M. Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz. Çünkü hukuki tabir “esastır”, mevcut Kanun’da da bu tabir korunmuştur, katılamıyoruz.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.

Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddenin içeriğine ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun herhangi bir olumsuz görüşü yok. İçeriği doğru buluyoruz. Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde yayın yapılabilir. Şu anda da TRT Şeş bu yayını yapmaktadır. Bu yayınlar tüm Kürt kökenli vatandaşlarımızın anlayabileceği ve onların ilgisini çekecek şekilde zenginleştirilebilir de. Benim söz alma ihtiyacım maddeden kaynaklanmıyor, temel yasa olduğu için konuşma fırsatı son derece sınırlı ama bu vesileyle şekle yönelik, bir kelime düzeltmeye yönelik bir öneriyi yaparken kanunun çeşitli maddelerine ilişkin görüşlerimi ifade etmek için söz aldım.

Örneğin tasarının 1’inci maddesinde bir önerge kabul edildi “Medya hizmet sağlayıcıları” ibaresi değiştirildi. Şimdi bu değiştirilirken tasarının diğer maddelerinde bu kavramın geçtiği sanıyorum dikkatlerden kaçtı. Örneğin 3’üncü maddede bu kavram geçti, biraz sonra görüşeceğimiz 6’ncı maddede bu kavram var. Bence tasarıdaki o kavram da doğru. Ha değiştirilebilir, bu şekilde ifade edelim denilebilir, o da olabilir ama o yapılacaksa o zaman diğer maddelerde de bunu değiştirmek gerekir.

Tasarı özenli bir dille hazırlanmış değildir. 8’inci maddeyi örnek vereceğim buna ilişkin olarak. Belki Hükûmet bir hazırlık yapabilir. 8’inci madde, akla gelen her şeyin yazıldığı ve radyo ve televizyon kurmanın Anayasa’da serbest bırakıldığı bir ilke karşısında âdeta televizyon ve radyo yayıncılığı her yönüyle kıskaç altına alınmıştır bu maddeyle. Çok tekrarlar vardır, dil kötüdür. Örnek vereceğim, 8’inci maddede örneğin “hukukun üstünlüğü” kavramı kullanılıyor. Bizim Anayasa’mızda hukukun üstünlüğü kavramı iki yerde geçer, milletvekillerinin yemin maddesi, Cumhurbaşkanının yemin maddesi, 81 ve 103’üncü maddeler, başka hiçbir yerde geçmez. Doğru olan, hukuk devleti ilkesidir. “Hukukun üstünlüğü” kavramını da kullanırız ama Anglosakson hukukunda yer alan bir kavramdır. Eğer Anayasa’ya bire bir uyum sağlayacaksa “hukuk devleti” diyeceğiz, hukukun üstünlüğü onun içerisindedir.

Örneğin, “Dil, din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeme” hususu maddede üç ayrı yerde ifade edilmektedir. Anayasa, bunu, kanun önünde eşitlik olarak düzenlemiştir. Anayasa’nın 10’uncu maddesine yapılacak bir atıf, oradaki ana ilkenin buraya taşınması, bunun üç yerde tekrarını önleyecektir ama buna dikkat edilmemiştir. Örneğin, Anayasa’nın 10’uncu maddesi, kanun önünde eşitlik ilkesini koyarken pozitif ayrımcılığa olanak veren bir düzenleme yapmıştır. Son referandumla da bu konuda bazı düzenlemeler yapılmıştır.

Şimdi, bu pozitif ayrımcılığın ilkeleri orada belliyken maddenin (ğ) bendinde “güçsüzler” diye yeni bir kavram kullanılmıştır. (ğ) bendi diyor ki: “Çocuklara, güçsüzlere ve özürlülere karşı…” Güçsüzler kimdir? Anayasal yönden bir tanımı yoktur. Yeni bir grup yaratıyorsunuz. Kimdir? Ekonomik yönden güçsüz olanlar mı? Mali yönden güçsüz olanlar mı? Medyanın gücü karşısında güçsüz olan bütün vatandaşlar mı? Bu, izaha muhtaç bir tanım.

Yine, “şiddet” kavramı birkaç yerde birden kullanılmış. Örneğin, (ş) bendinde, “Yayınlar, şiddeti özendirici ve kanıksatıcı olamaz.” denmiş. Ayrıca, maddenin (ğ) bendinde, yine, “Yayınlar şiddeti teşvik edemez.” denmiş. Birkaç yerde aynı cümle, aynı anlam tekrar ediyor.

“Haksız çıkar” tanımı izaha muhtaçtır. Yani, haklı çıkarlar olabilir mi? Bunun adı, ticari kuruluşların kuruluş amacı kâr etmektir, kazanç elde etmektir ama bütün kazançları çıkar olarak tanımlamak doğru değildir. Yani, haksız çıkarlar yasak ama başka, bir de haklı çıkarlar var, bunun adı kazançtır. Kazanç sağlamak saiki dışında elde edilen dolaylı menfaatler, bunlar çıkardır, bunun haklısı, haksızı olmaz. Çıkarların bir kısmı doğru, bir kısmı yanlış. Zamanım izin vermediği için bunları çoğaltamıyorum. Sözlerimi burada bitiriyorum ama tasarıda bunun gibi çok sayıda düzeltme vardır, hepsinin düzeltilmesi gerekiyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri, karar yeter sayısı yoktur.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 19.23

 

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 19.30

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN (Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar yeter sayısı bulunamamıştı.

Şimdi önergeyi yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.

Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.

Tasarının görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı madde üzerinde iki adet önerge vardır. Geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre işleme alacağım.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında “sunumundan” sonra “hukuken” ibaresinin getirilerek değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Nevzat Korkmaz

Mehmet Serdaroğlu

Şenol Bal

 

Isparta

Kastamonu

İzmir

 

Reşat Doğru

Hüseyin Yıldız

M. Akif Paksoy

 

Tokat

Antalya

Kahramanmaraş

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 6. maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

 

Manisa

Konya

(7) Bir yayın hizmetinin hiçbir değişiklik yapılmadan eş zamanlı olarak farklı karasal vericiden, kablodan, uydudan ya da başka herhangi bir teknik araçla aktarılması yeniden iletim olarak kabul edilmez ve farklı telif hakkı taleplerine konu olmaz.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, katılmıyoruz. Çünkü, bu, tasarının 4’üncü maddesinin ikinci fıkrasında düzenlendi. Bu maddede yeri yok bunun. Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanunun RTÜK yapılanmasında teknik anlamda ve sistematik anlamda ciddi düzenlemeler getirdiğini görüyoruz. Bu tür düzenlemelere, bütüncül düzenlemelere ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Bu yönüyle tasarıyı ben olumlu görüyorum ancak bu tasarı içinde gözden ısrarla kaçırılmak istenilen ve üzerinde pek de durulmayan temel bir konuya temas etmek istiyorum değerli arkadaşlarım.

Burada, muhtelif yol ve yöntemlerle şimdiye kadar gerçekleştirilen, iletişim üzerinden gerçekleştirilen, Telekom’un özelleştirilmesi suretiyle gerçekleştirilen kuşatmanın yeni bir ayağının oluşturulduğunu görüyoruz.

Bakın, değerli arkadaşlarım, 22’nci Yasama Döneminde Bankalar Kanunu ile RTÜK mevzuatında değişiklik yapan bir kanunla ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın birtakım değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ne diyor Sayın Yalçınbayır? Şunu söylüyor -aynen tutanaktan okuyorum- değerli arkadaşlarım: “Değerli milletvekilleri, televizyonlarda yabancı sermaye payının yüzde 50’lere kadar ulaşılması kabul edilemez. Teklif kanunlaştığı takdirde, Türkiye genelinde yayın yapan 24 televizyonun 6’sı tümüyle yabancı sermayenin eline geçecektir. Doğrudan yabancı sermayenin girmesinde büyük yarar var ancak bu satış herhangi bir firmanın satışı değil, bir gazoz firmasının satışı değil. Bu satış, kamuoyunu oluşturan düşünce özgürlüğüyle, basın özgürlüğüyle ilgili olan bir tekliftir.” diyor.

Devam ediyor Sayın Yalçınbayır: “Ben, o söz atan arkadaşlarımın geçen dönem burada olmadığını biliyorum.” diyor. Adalet ve Kalkınma Partisine mensup arkadaşlarını kastediyor. “O zaman, sözümü, geçen dönem burada olan 53 arkadaşıma söylüyorum öncelikle. RTÜK’le ilgili kanun tasarılarının görüşmelerini hatırlasınlar.” Yani 22’nci Yasama Döneminden evvelki görüşmelere atıfta bulunuyor. “Geçen dönemin birinci devresinde Anayasa Komisyonu Başkanıydım. Genel Başkanın, Başbakanın talimatına rağmen, Sayın Sadık Yakut’un da büyük katkılarıyla…” Sayın Sadık Yakut, bugün Meclisi yöneten değerli bir arkadaşımız.

Devam ediyorum, Sayın Yalçınbayır şunu söylüyor: “Sermayenin tekelleşmesi ve kartelleşmesi ve basın özgürlüğü, kamuoyunun oluşması, halkın haber alma hakkıyla ilgili o tasarı karşısında nasıl direnmiştik. O 53 milletvekilinin, başta Mehmet Ali Şahin olmak üzere, Abdüllatif Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve diğer arkadaşlarımın verdiği mücadeleyi unutmak mümkün değil.”

Sayın Arınç şimdi ne diyor? Diyor ki: “Efendim, bu yabancı sermaye payının yüzde 50’ye çıkarılması çok da üzerinde durulacak bir konu değil. Öyle uygun görülmüş teknik olarak.” Yabancı sermayenin faziletlerini hararetle savunuyor. Burada, hemen, bir istismar yapılmaması için, bir açıklama getiriyorum: Yabancı sermayeye ideolojik olarak bir değerlendirme yapan bir anlayışın içinde değilim. Üreten, istihdam sağlayan, katma değer yaratan yabancı sermayenin elbette günümüzde yeri vardır. Ancak, bu da belirli alanlarda olabilir, belirli sektörlerde olabilir. Bu yabancı sermayeyi, hiçbir üretim sağlamayan, Türkiye'nin iletişim anlamında, güvenlik anlamında kuşatılması sürecini getirecek olan böyle bir yapılanmaya, elbette karşı çıkmak gerekiyor, bunu kabul etmemek gerekiyor.

Burada, devam ediyoruz, izninizle devam etmek istiyorum, Sayın Yalçınbayır’ın görüşleri üzerinden devam etmek istiyorum: “RTÜK Uluslararası İlişkiler Dairesinin tespitlerine göre…” Avrupa ülkelerindeki bu yabancı sermaye paylarını çok somut olarak anlatıyor, değerlendiriyor. Türkiye’deki bu oranın bu ülkelerden hiçbirisinde söz konusu olmadığını ifade ediyor ki, bu değerlendirmeler bugün de geçerlidir.

Geldiğimiz noktada, burada Hükûmet adına Hükûmet sıralarında bulunan Sayın Bakanın bizi ikna etmesini istiyoruz, bize bu konuda açıklama getirmesini istiyoruz. O ikna gücünü kullandığı takdirde, biz de bu tasarıya elbette olumlu destek vermek anlamında görüşlerimizi beyan edeceğiz.

 Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan 568 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında “sunumundan” sonra “hukuken” ibaresinin getirilerek değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                     Mehmet Serdaroğlu (Kastamonu) ve arkadaşları

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz. İlaveye gerek yok. Zaten hukuken sorumlu olduğu maddeden belli.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun Sayın Serdaroğlu.

MEHMET SERDAROĞLU (Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergemiz üzerine söz aldım. Sizleri saygıyla selamlıyorum.

Tasarıyla radyo ve televizyonların yayın esasları baştan aşağı değiştirilmektedir. Bugüne kadar Avrupa Birliğine uyum bahane edilerek dayatmalarla nereden nereye geldiğimiz milletimizce malumdur. Görüştüğümüz tasarının da değişiklikten öteye gidip gitmeyeceğini hep birlikte ileriki zamanlarda göreceğiz. Bu tasarının kanunlaşmasıyla birlikte, iktidar, yayın organları üzerindeki baskısını daha da artırabilecektir.

Değerli milletvekilleri, yaşadığımız iletişim çağında iletişim araçları bütün hayatımıza yön vermekte, en küçüğünden en büyüğüne kadar toplumu etkilemektedir. Evlerimizde bulunan televizyon ve özellikle tamamen denetim dışı olan İnternet vasıtasıyla geleneksel aile yapımız bozulmakta, ana babanın çocuklar üzerindeki etki ve denetimleri son derece azalmaktadır. Bizi biz yapan tarihî, kültürel, millî ve dinî değerlerimizi korumak en önemli önceliğimiz olmalıdır. Bugün yayıncılık sektörü rating uğruna pek çok çarpık ilişkiyi görüntü yapmakta, pek çok kötü alışkanlığı çocuklarımızın gözünün içine sokmaktadır. Bunalıma girene uyuşturucu ve içki, haksızlığa uğrayana mahkemeler değil de çeteler çözüm olarak gösterilmektedir. Dizilerde gayriahlaki tutum ve davranışlar normal ve masum gösterilmekte, toplumun tüm ahlaki ve manevi normları yerle bir edilmektedir. Televizyoncuların özgürlük anlayışı tamamen yakıp yıkmaya, bölüp parçalamaya, ahlaki zaaflar yaratmaya odaklı bir rating anlayışıdır. Yaşananlardan zerre kadar haberi olmayan senaristler yakın tarihi yeniden yorumlayıp, milliyetçilere yönelik saldırılarla ideolojik saplantılarını dizilere taşımaktadırlar. Türklüğe ve milliyetçiliğe yapılan bu senaryo saldırılar “Gece Yarısı Ekspresi” filmindeki çarpıtmaları bile maalesef geride bırakmıştır. Bu tür senaryoları yazanlar birilerini melek, milliyetçileri kötü göstermeye çalışan bu çarpık anlayış sahipleri, yaptıkları yanlışın bile farkında olmayan bu şuursuz gafiller toplumsal yapımıza gerçekten büyük zarar vermektedirler.

Değerli milletvekilleri, üzerinde durulması gereken başka bir konu da çocuklara yönelik dizi ve çizgi filmlerin durumudur. Gerçeklikten alabildiğine kopuk, vahşet, şiddet, sihir ve büyü içeren bu tür yapımlar gelecekte ruh durumu bozuk bir toplumun altyapısını oluşturmaya hizmet etmektedir. Rating uğruna her yolu mübah sayan televizyonculardan bu konuda bir duyarlılık beklemek hayal olduğuna göre, çocuklarımızın korunması görevi de tamamen ailelerimize düşmektedir.

Değerli milletvekilleri, televizyonlarda iyi ve doğru olanı görmek neredeyse imkânsızdır. Dolayısıyla toplumsal yapı ve ahlaki değerlerimizin korunmasında öncelikli görev, kuruluş amacına uygun olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna düşmektedir. RTÜK’ün iktidarı ve kendini eleştirilere karşı gösterdiği duyarlılığı yukarıda saydığım yayınlara da göstermesini umut etmekteyiz.

Değerli milletvekilleri, bugün büyük şairimiz Arif Nihat Asya’nın ölüm yıl dönümüdür. Kendisini rahmetle ve minnetle anıyorum. Özerklikten, iki dilden, iki bayraktan bahsedildiği şu günlerde, rahmetli Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirinden alınan mısralarla sözlerimi tamamlamak istiyorum:

“Ey mavi göklerin beyaz ve kızıl süsü,

Kız kardeşimin gelinliği, şehidimin son örtüsü!

Işık ışık, dalga dalga bayrağım,

Senin destanını okudum, senin destanını yazacağım.

Sana benim gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.”

Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

7’nci madde üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin (1) fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Şahin Mengü

Atilla Kart

 

Manisa

Konya

Başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirilmesi amacıyla Yargı’dan yayınların geçici olarak durdurulmasını talep eder.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Görüşülmekte olan kanun tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

 

Faruk Bal

S. Nevzat Korkmaz

Behiç Çelik

 

Konya

Isparta

Mersin

 

Şenol Bal

Akif Akkuş

 

 

İzmir

Mersin

 

Madde 7- (1) Savaş, terör amaçlı saldırı, doğal afet ve benzeri olağanüstü hallerde de ifade ve haber alma özgürlüğü esas olup, yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz.

Ancak, millî güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hâllerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan geçici yayın yasağı koyabilir.

(2) Medya hizmet sağlayıcısı, millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık ve genel ahlâk gerekleriyle ilgili Cumhurbaşkanı veya Hükûmet bildirilerini, bildirinin ulaştığı gün en geç saat 23:30’a kadar yayınlamakla yükümlüdür.

(3) Birinci ve ikinci fıkralar ile ilgili kararlar aleyhine Danıştay’da dava açılabilir. Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve karara bağlar, yürütmeyi durdurma talepleri hakkında kırksekiz saat içerisinde karar verir.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili… (MHP sıralarından alkışlar)

ŞENOL BAL (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 568 sıra sayılı RTÜK Kanun Tasarısı hakkında, 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarıdaki bu madde, Başbakan veya görevlendirdiği bakana geçici yayın yasağı getirme yetkisi veriyor. Böyle bir yetki, bugün korku imparatorluğuna dönüşmüş, özel hayatın tahrip edildiği ülkemizde kaygılar uyandıran bir yetkidir. Her zaman bu yetkinin kötüye kullanılma riski bulunmaktadır.

İçinde yaşadığımız süreçte yaşadıklarımızı şöyle değerlendirdiğimizde bu teşebbüslerin nasıl oluşmaya çalıştığını da hatırlatmak istiyorum: Bir kısım yandaş medya vasıtasıyla aylardır etnik bölücülüğün propagandası yapılıyor. İmralı canisinin yol haritaları tartıştırılıyor. Teröristler masum gösteriliyor. İki dillilik, iki bayraktan, federasyondan bahsediliyor. Terörle mücadele edenler hain olarak ilan ediliyor. Yani, kısaca, ülkenin bölünmez bütünlüğüne saldırı var. Tüm değerler tahrip ediliyor. Kısaca, Anayasa göz göre göre ihlal ediliyor.

Bu durum, aynı zamanda, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne de aykırı ama Başbakan, Hükûmet, Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç, RTÜK bu durumdan rahatsız değil ama Başbakan, vatanı için şehit düşmüş aziz vatan evlatlarının cenaze merasimlerinin medyada yer bulmasından rahatsız olmuştur, şehitlerin kabirlerine defnedilirken milletin terör örgütüne gösterdiği tepkiden rahatsız olmuştur, ailelerin feryatlarından rahatsız olmuştur ve bu yüzden yayın yasağı getirme girişimlerinde bulunmuştur. Bunun, Hükûmete karşı maksatlı ve ideolojik bir tutum olduğundan bahsetmiştir.

Evet, değerli milletvekilleri, İktidar gücünü kullanarak büyük bir yandaş medya grubunun kontrolünü elinde bulundurarak birçok haberin örtbas edildiği, haberlerin istenilen yönde çarpıtıldığı, her şeyin güllük gülistanlık gösterildiği, Başbakanın mülakatlarında dahi soruların istenildiği şekilde yönlendirildiği ve ayakta durmaya çalışan yandaş olmayan medyanın çeşitli yollar ile tehdit edildiği, yok edildiği gerçeği ortada iken bu yetki medyada tam bir sansür şekline dönüşebilir ve bu şekilde, yasanın bu maddesinin sınırları istismara yer vermeyecek şekilde ortaya konmalıdır.

Kamuoyuna gösterilmesini istemediği görüntüler, verilmesini istemediği bilgiler için Hükûmet, demokratik toplumlarda olmayan bir yetki talep etmektedir. Bu düşüncemiz, sadece bugünkü Başbakanla ve Hükûmetle ilgili olmayıp gelecekte başbakanlık görevini üstlenecek kişiler için de geçerlidir. Bu nedenle, bu yetkinin makul ve objektif sınırlar içermesi, hukuk devleti açısından yerinde bir karar olacaktır. Yapılan düzenlemelerin, Anayasa’mızın 119, 120, 121 ve 122’nci maddelerinde zikredilen olağanüstü yönetim usulleriyle uyumlu olması ve bu yetkilerin Anayasa’mızda çizilen çerçeveler içinde kalması kaydıyla Başbakana bu yetki verilebilir. 7’nci maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında yaptığımız değişiklikler, mahiyeti aynı olmakla birlikte ifade düzgünlüğünü sağlamak amaçlıdır.

Değerli milletvekilleri, bu kanun tasarısında vermiş olduğumuz değişiklik önergesini desteklemenizi diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bal.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul edilmemiştir.

Diğer önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına

Genel Kurulda görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin (1) fıkrasının son cümlesi aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                                                                                           Atilla Kart (Konya) ve arkadaşları

Başbakan veya görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirilmesi amacıyla Yargı’dan yayınların geçici olarak durdurulmasını talep eder.

BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?

ANAYASA KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)

ATİLLA KART (Konya) – Değerli arkadaşlarım, 7’nci madde ile ilgili önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Biraz evvel yaptığım açıklamalara kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şöyle diyor Sayın Yalçınbayır: Sayın Ertuğrul Yalçınbayır medya sektöründe yabancı sermaye oranının Yunanistan’da yüzde 25 olduğunu, İrlanda’da yüzde 27 olduğunu, İspanya’da yüzde 25 olduğunu ifade ediyor. “Biz henüz Avrupa Birliği ülkesi değiliz. Diğer ülkelere sonuna kadar açmanın bir yararı var mı? Olağanüstü süreçlerden geçiyoruz; Büyük Orta Doğu Projesi’dir, Irak’tır, İran’dır, Suriye’dir, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla itham edilen bir süreçten geçiyoruz; Kıbrıs sürecinden geçiyoruz. Yabancı sermayenin sahip olduğu televizyon kanallarının işleyeceği programlar itibarıyla RTÜK’ün yetkili olacağını mı zannediyorsunuz?” diyor. “Tahkime gideceklerdir, Avrupa Birliği mekanizmalarını kullanacaklardır. İstisnai hâller ya da olağanüstü hâllerdir ki bir siyasi iktidarın ya da milletvekilinin kimliğini ortaya koyar, siyasi kimliğini ortaya koyar. Normal zamanlarda yüzde 100 oranında bir açılım yapabilirsiniz ama gerçekten Türkiye'de bu şartlar hiçbir zaman oluşmamıştır. Bir an için Meclisteki kanun teklifinin aynen kanunlaştığını ve altı büyük televizyon kanalının, örneğin Amerika Birleşik Devletleri sermayesinin eline geçtiğini düşünün.”

Tasarının tümüyle ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerini beyan eden Değerli Arkadaşım Şahin Mengü’nün ifade ettiği gibi aslında 2-3-4 milyar dolara hâkim olmak suretiyle de Türkiye’de medya sektöründe egemen hâle gelmenin mümkün olduğunu göz önüne aldığınız zaman, tablo çok daha somut olarak ortaya çıkıyor.

“Bakın, böyle bir süreçte Amerika’nın eline altı büyük televizyon kanalının -1 Martla ilgili Irak tezkeresi sürecinde- geçtiğini düşünebiliyor musunuz? Bu televizyon kanallarının Türkiye’yi etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini destekleyen liberal demokrat aydınlarımızı hatırlıyor musunuz? Bunların üzerinde RTÜK’ün denetim yetkisinin fiilen işleyeceğinden söz edebilir misiniz? RTÜK’ün denetim yetkisi kalmayacaktır. Hatırlayın, özellikle o 50 milletvekili arkadaşım hatırlasın.” diye başta Sayın Bülent Arınç olmak üzere, uyarısını bir kez daha yapıyor.

Değerli arkadaşlarım, burada neyi görüyoruz? Yine şu tespitimizi ısrarla bir kez daha ifade etmek istiyoruz: Bu gelinen süreçte iletişim alanında kartelleşmenin, tröstleşmenin doğması kaçınılmazdır. Böyle bir yapı sonucunda, iletişim anlamında, güvenlik anlamında bir ülkenin kuşatılması kaçınılmazdır. Getirilen bu tasarıyla bunun yeni bir ayağı oluşturuluyor.

Burada, tabii, düşündürücü olan şudur: Bizim bu söylediklerimizi sekiz dokuz yıl evvel ifade eden, bugün iktidar sıralarında bulunanların bu sözlerinin arkasında duramamasıdır, vahim olan tablo budur. Birileri çıkıp bize bunun gerekçesini açıklasın. Bu sorumluluk -tekrar ifade ediyorum- en başta Sayın Bülent Arınç’a düşer ama bu noktada da Sayın Arınç’ın hiçbir tatminkâr açıklama getirmediğini görüyoruz. Ne diyor Sayın Arınç? “Efendim, yüzde 50 olarak takdir edilmiş.” diyor. Komisyon görüşmelerinde bunu söylüyor, Genel Kurulda da aynı tavrı sürdürmeye devam ediyor.

Yine, Sayın Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir cümlesiyle konuşmamı bitirmek istiyorum: “Değerli arkadaşlarım, bir dönemde, bir parlamento döneminde milletvekiline çok kritik anlamda birkaç kez görev düşer, sorumluluk düşer. 1 Mart Tezkeresi’nde görev ve sorumluluk düşmüştü.” Sayın Arınç 1 Mart Tezkeresi’nde görevini yapmıştı ama bugün görevini yapmaktan kaçınıyor.

Genel Kurulu bu değerlendirmelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kart.

Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, affedersiniz; zamanımız da doluyor. Sayın Kart ismimden birkaç defa bahsetti, ben kendisini tatmin edici bir açıklama yapmak istiyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakan.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim.

OKTAY VURAL (İzmir) – 60’a göre mi,  69’a göre mi söz aldı?

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – 60’a göre olsun efendim, Sayın Vural’ın talebi doğrultusunda. Sataşma yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Daha fazla olsun diye söylüyorum.

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Eksik olmayın, çok teşekkür ederim ama vakit doldu, sekize üç var, üç dakikayı geçmeyeceğim, sağ olun.

OKTAY VURAL (İzmir) – Uzatırız süreyi.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın konuşmasına ilişkin açıklaması

DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Kart iki defa konuşma yaptı, Sayın Yalçınbayır’ın mektubundan pasajlar okudu. Sayın Yalçınbayır’a buradan sevgilerimi, selamlarımı sunuyorum. Ben sözünün eri bir insanım ancak yüzde 50’lik yabancı sermayenin bu kanunda yer almasını uygun ve makul buldum. Kaldı ki Sayın Kart kendi partisinin görüşünden habersiz konuşma yapıyor. Şahin Mengü’nün önergelerine imza atıp burada konuşma hakkını elde ediyorsunuz ama Şahin Mengü’nun bu konuyla ilgili 19’uncu maddede verdiği önergeyi okumanızı tavsiye ediyorum. Aynen şöyle diyor: “Bir medya hizmet sağlayıcı kuruluşta doğrudan ortak olunması durumunda toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde 50’sini geçemez.” Gözünüz aydın. Sayın Mengü yüzde 50’yi kabul ediyor, bu, partinizin görüşü ama siz Kart olarak bana Yalçınbayır’ın mektubunu okuyorsunuz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, çalışma süremizin dolması sebebiyle, kanun tasarı ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 6 Ocak 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 19.57