DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 89
47’nci Birleşim
5 Ocak 2011 Çarşamba
(Bu Tutanak Dergisinde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile
konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak
yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - GELEN KAĞITLAR
III.- GÜNDEM DIŞI
KONUŞMALAR
A) MİLLETVEKİLLERİNİN GÜNDEM DIŞI KONUŞMALARI
1.- Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun, Niğde iline
yapılan hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımına ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil’in, yatılı ilköğretim
bölge okullarında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem dışı konuşması
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mardin
Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı bölge okullarında yaşam şartlarının
iyileştirildiğine ilişkin açıklaması
2.- Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Konya
Milletvekili Atilla Kart’ın konuşmasına ilişkin açıklaması
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arap-Türk
Parlamenter Diyaloğu 2’nci Toplantısına katılmak
üzere Kuveyt’e resmî bir ziyaret gerçekleştirecek olan Türkiye Büyük Millet
Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet oluşturmak üzere siyasi parti
gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1368)
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin, kamu avukatlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)
2.- Adana Milletvekili
Hulusi Güvel ve 29 milletvekilinin, Çevresel Etki
Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin uygulanmasında yaşanan sorunların ve
siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/974)
3.- İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş ve 24 milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/975)
4.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 29 milletvekilinin, Antalya’da madencilik
faaliyetlerinin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/976)
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Bursa
Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı Yabancıların
Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644) (S. Sayısı: 492)
4.- Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar,
Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları
(1/883) (S. Sayısı: 568)
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri
Milletvekili Mustafa Elitaş’ın, Tunceli Milletvekili
Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle konuşması
VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, doğaya yeniden
kazandırma çalışmalarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16903)
2.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Yeşilırmak’a dökülen atıklara ilişkin sorusu ve
Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun cevabı
(7/17302)
3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2010 ve 2011 yılı
mahalli idarelerin yatırım programlarına ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Cevdet
Yılmaz’ın cevabı (7/17435)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 15.03’te açılarak üç oturum yaptı.
Ağrı Milletvekili
Abdulkerim Aydemir, Ağrı iline yapılan yatırımlar ve
açılacak Ağrı Havalimanı’na,
Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut, 5 Ocak Adana’nın düşman
işgalinden kurtuluşunun yıl dönümüne,
İstanbul
Milletvekili Esfender Korkmaz, 2011 yılı için belirlenen
asgari ücrete,
İlişkin gündem
dışı birer konuşma yaptılar.
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, 5 Ocak Adana’nın düşman işgalinden kurtuluşunun yıl
dönümüne,
Adana
Milletvekili Hulusi Güvel, asgari ücretin ve memur
maaş zamlarının hesaplanış şeklinin gerçek enflasyonu yansıtmadığına,
Muş Milletvekili
M. Nuri Yaman, geçen yıl Ağrı’da meydana gelen sel felaketine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse ve 20 milletvekilinin, yoksulluk sorununun (10/969),
Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek ve 21 milletvekilinin, il genel meclisi üyelerinin
sorunlarının (10/970),
Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş ve 19 milletvekilinin, su kaynakları ve su
hizmetlerinin özelleştirilmesinin doğuracağı sorunların (10/971),
Iğdır
Milletvekili Pervin Buldan ve 19 milletvekilinin, faili meçhul cinayetlerin
(10/972),
Araştırılarak
alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması
açılmasına ilişkin önergeleri Genel Kurulun bilgisine sunuldu; önergelerin
gündemdeki yerlerini alacağı ve ön görüşmelerinin, sırası geldiğinde yapılacağı
açıklandı.
Gündemin, “Genel
Görüşme ve Meclis Araştırması Yapılmasına Dair Öngörüşmeler”
kısmında yer alan (10/137) esas numaralı, kredi kartları ve bireysel krediler
alanlarındaki sorunların araştırılmasıyla ilgili Meclis Araştırması
Önergesi’nin görüşmesinin Genel Kurulun 4/1/2011 Salı
günkü birleşiminde yapılmasına ilişkin MHP Grubu önerisi yapılan görüşmelerden
sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen
Diğer İşler” kısmında yer alan 492, 568, 474, 535, 477, 79, 511, 62, 577, 578,
579, 580, 581, 582, 583, 584, 585 ve 586 sıra sayılı kanun tasarı ve
tekliflerinin bu kısmın 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48,
49, 50 ve 51’inci sıralarına alınmasına ve diğer işlerin sırasının buna göre
teselsül ettirilmesine; 568 sıra sayılı Kanun Tasarısı’nın, İç Tüzük’ün 91’inci
maddesine göre temel kanun olarak görüşülmesine ilişkin AK PARTİ Grubu önerisi
yapılan görüşmelerden sonra kabul edildi.
Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in; Sosyal Sigortalar ve
Genel Sağlık Sigortası Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi’nin
(2/438) İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre doğrudan gündeme alınmasına ilişkin
önergesi yapılan görüşmelerden sonra kabul edilmedi.
Gündemin “Sözlü
Sorular” kısmının:
1’inci sırasında bulunan (6/1168),
114’üncü “ “ (6/1652),
164’üncü “ “ (6/1816),
169’uncu “ “ (6/1829),
171’inci “ “ (6/1833),
173’üncü “ “ (6/1849),
182’nci “ “ (6/1870),
184’üncü “ “ (6/1875),
185’inci “ “ (6/1877),
190’ıncı “ “ (6/1895),
192’nci “ “ (6/1898),
201’inci “ “ (6/1921),
205’inci “ “ (6/1937),
207’nci “ “ (6/1948),
210’uncu “ “ (6/1952),
214’üncü “ “ (6/1960),
221’inci “ “ (6/1971),
234’üncü “ “ (6/2001),
235’inci “ “ (6/2002),
236’ncı “ “ (6/2007),
242’nci “ “ (6/2016),
246’ncı “ “ (6/2023),
247’nci “ “ (6/2025),
271’inci “ “ (6/2055),
272’nci “ “ (6/2056),
273’üncü “ “ (6/2057),
274’üncü “ “ (6/2058),
292’nci “ “ (6/2086),
295’inci “ “ (6/2089),
297’nci “ “ (6/2093),
304’üncü “ “ (6/2104),
325’inci “ “ (6/2136),
332’nci “ “ (6/2151),
333’üncü “ “ (6/2152),
358’inci “ “ (6/2184),
362’nci “ “ (6/2190),
Esas numaralı
sözlü sorulara Millî Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu cevap verdi; soru
sahiplerinden Tokat Milletvekili Reşat Doğru, Kütahya Milletvekili Alim Işık, Tunceli Milletvekili Kamer Genç, Eskişehir
Milletvekili Beytullah Asil, Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt, cevaplara ilişkin görüşlerini açıkladılar.
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmının:
1’inci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/324) (S. Sayısı: 96),
2’nci sırasında
bulunan ve İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında değerlendirilerek temel kanun
olarak bölümler hâlinde görüşülmesi kabul edilen, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu’nun (1/499) (S. Sayısı: 321),
Görüşmeleri
komisyon yetkilileri Genel Kurulda hazır bulunmadığından ertelendi.
3’üncü sırasına
alınan, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı
Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu’nun (2/644) (S.
Sayısı: 492) tümü üzerinde bir süre görüşüldü.
5 Ocak 2011
Çarşamba günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere birleşime
19.55’te son verildi.
|
|
|
|
|
|
Sadık
YAKUT |
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
Murat
ÖZKAN |
|
Yusuf
COŞKUN |
|
Giresun |
|
Bingöl |
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
Yaşar
TÜZÜN |
|
|
|
Bilecik |
|
|
|
Kâtip Üye |
|
No.: 57
II.- GELEN KÂĞITLAR
5 Ocak 2011 Çarşamba
Teklifler
1.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup Başkanvekilleri
Mersin Milletvekili Mehmet Şandır ile İzmir Milletvekili Oktay Vural ve 53
Milletvekilinin; Alanya Adıyla Bir İl Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/832)
(İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
24.12.2010)
2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin ve Milliyetçi Hareket Partisi Grup
Başkanvekili İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın; Hatay İline Bağlı Payas Adıyla Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi
(2/833) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
28.12.2010)
3.- Ankara
Milletvekili Yılmaz Ateş’in; Ankara İline Bağlı Temelli, Hasanoğlan,
Yenikent, Batıkent, Çayyolu
Adıyla Beş Yeni İlçe Kurulmasına İlişkin Kanun Teklifi (2/834) (İçişleri ile
Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)
4.- Bartın
Milletvekili Muhammet Rıza Yalçınkaya’nın; Bartın
İline Bağlı Olarak Kozcağız Adıyla Yeni Bir İlçe Kurulmasına İlişkin Yasa
Teklifi (2/835) (İçişleri ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 28.12.2010)
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün; Hoçivan
Hasköy Adıyla
Bir İlçe Kurulması Hakkında Kanun Teklifi (2/836) (İçişleri ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 28.12.2010)
Tezkere
1. Türkiye Büyük
Millet Meclisinin Denetimine Tabi Kuruluşların 2009 Yılı Denetim Raporlarının
Sunulduğuna İlişkin Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi (3/1367) (Kamu İktisadi
Teşebbüsleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 31.12.2010)
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru ve 21 Milletvekilinin, kamu avukatlarının sorunlarının
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973) (Başkanlığa geliş tarihi:
27.10.2010)
2.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel ve 29 Milletvekilinin,
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliğinin uygulanmasında yaşanan
sorunların ve siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/974) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)
3.- İstanbul
Milletvekili Birgen Keleş ve 24 Milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği
ilişkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/975) (Başkanlığa geliş
tarihi: 27.10.2010)
4.- Antalya
Milletvekili Osman Kaptan ve 29 Milletvekilinin, Antalya’da madencilik
faaliyetlerinin etkilerinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/976) (Başkanlığa geliş tarihi: 27.10.2010)
5 Ocak 2011 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Türkiye
Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Gündem dışı ilk
söz Niğde iline yapılan hizmetler hakkında söz isteyen Niğde Milletvekili
Muharrem Selamoğlu’na aittir.
Buyurun Sayın Selamoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Ek süre
verilmeyecektir Sayın Selamoğlu, onu bilesiniz diye
söylüyorum.
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı
Konuşmaları
1.- Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu’nun,
Niğde iline yapılan hizmetlere ilişkin gündem dışı konuşması
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Niğde ilimize
yapılan hizmetler hakkında gündem dışı söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım.
Sözlerime
başlamadan önce tüm yurttaşlarımızın ve hemşehrilerimin
yeni yıllarını kutlar, sağlık, sıhhat ve afiyetler dilerim.
Değerli
milletvekilleri, Niğde tarımda son dönemlerin en bereketli yıllarını
yaşamaktadır. Patates ve elma çiftçimizin bu yıl ürünleri için oluşan fiyatlar
hem çiftçimizin hem ihracatçımızın yüzünün gülmesini sağlamıştır. Gerek
kendilerine verilen destekler gerekse bu yıl ihracat için sınır kapılarının
erken açılması ve teşviklerin sağlanması, bunun gerçekleşmesinde önemli bir rol
oynamıştır.
Bunların dışında
tarımsal desteklemelerde üç buçuk yıl içerisinde Niğde’miz çiftçisine 100
milyon TL destek sağlanmıştır. 2011 yılı için tarım kredi faizlerinin yüzde 10
seviyelerine çekilecek olması çiftçilerimize oldukça büyük bir katkı
sağlayacaktır. Tarımla uğraşan hemşehrilerimizin en
büyük sorunlarından biri olan ve on yıllık bir maziye sahip olan tarımsal
sulama enerji borçları için Hükûmetimiz yeni bir
yapılandırma tasarısını Meclise getirmiştir. Tüm hemşehrilerimizin
büyük bir umutla beklediği borçlarının yapılandırılmasıyla ilgili tasarının bir
an önce Meclis Genel Kurulundan geçirilmesi hem çiftçilerimizin hem esnafımızın
hem de sanayicimizin yüzünü güldürecektir.
Sanayi alanında
da ilimiz 2010 yılını çok iyi değerlendirmiştir. Organize sanayimizde elektrik
tüketimi bu yılda yüzde 11,5 oranında artmıştır. Sanayi kullanım kapasitesinde
ise yüzde 10’luk bir artış sağlanmıştır. İstihdamda 2010 yılında yüzde 6’lık
bir artış sağlanmıştır. Bor Organize Sanayi içerisinde arıtma tesisinin inşaatı
devam etmektedir. Her iki organize sanayimizde 4 bin kişiye yakın istihdam
sağlanmıştır.
Özellikle Türkiye
genelinde devrim niteliğinde değişim ve gelişim sağlamış olduğumuz sağlık
alanında Niğde’mizde çok önemli hizmetler yapılmıştır. Yapımı yıllardır süren
Niğde Fizik Tedavi Rehabilitasyon Hastanesi, Ağız ve Diş Sağlığı Hastanesi
açılışı gerçekleştirilmiştir. Üç yüz yataklı devlet hastanesi inşaatı hızla
devam etmekte olup 2012 yılı içerisinde Niğdeli hemşehrilerimizin
hizmetine sokulacaktır.
Millî eğitimde de
çok büyük hizmetler kazandırılmıştır. TOKİ Anadolu Öğretmen Lisesi ve yurdu
öğrencilerimizin hizmetine sunulmuştur. İkinci bir fen lisesinin yapımı ihalesi
gerçekleştirilmiş olup 2011 yılında öğretime açılacaktır. Bor ve Niğde’ye birer
sağlık meslek lisesi ihaleleri de bu önümüzdeki günler içerisinde
gerçekleştirilecektir.
TOKİ tarafından
Niğde’ye toplam 3.384 konut yapılmıştır. 528 konutun ihalesi bu ay içerisinde
gerçekleştirilecek olup 496 konutun yoksul gruba ait Bor ve Niğde’deki
inşaatları hızlı bir şekilde devam etmektedir. Ulaşımda Pozantı-Niğde otoban
yolu önümüzdeki nisan ayı içerisinde Niğde’ye kadar getirilmiş olacak ve ondan
sonra da Niğde-Ankara otobanın devamı gerçekleştirilecektir. Çamardı-Pozantı yolu
genişletmesi çalışmaları olacaktır. Bor-Altunhisar duble
yolu gerçekleştirilmiştir. Bor-Niğde arasındaki yolun da üç şeritli hâle
getirilmesi sağlanacaktır.
Devlet Su İşleri
tarafından Yeşilburç Barajı’na bu yıl 9 milyon TL
ödenek sağlanarak bitirilecektir.
Ayrıca, Azatlı,
Hançerli ve üç gölet daha yapılacaktır.
Ecemiş Çayı Niğde’ye
getirilecektir.
Kapalı yüzme
havuzumuz mayıs ayında hizmete sokulacaktır.
Üniversitemize
büyük destekler sağlanmıştır.
Değerli
milletvekilleri, tüm bunlar göstermektedir ki Niğde’miz geçen üç buçuk yılı iyi
bir şekilde geçirmiş, aldığı yatırımlar ve ürettiği projelerle gelecekte daha
iyi yerlere gelecektir.
Bu gelişmelerin
ilimde sağlanması için çabalarımı karşılıksız bırakmayan başta Başbakanımız
olmak üzere tüm bakanlarımıza huzurlarınızda teşekkürü bir borç bilirim.
Bu duygu ve
düşünceler içerisinde yüce heyeti saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Selamoğlu.
Gündem dışı
ikinci söz Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımı
hakkında söz isteyen Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’e aittir.
Buyurun Sayın
Öğüt. (CHP sıralarından alkışlar)
2.- Ardahan Milletvekili Ensar
Öğüt’ün, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu yapımına
ilişkin gündem dışı konuşması
ENSAR ÖĞÜT
(Ardahan) – Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolunun yapımıyla ilgili söz almış bulunuyorum.
Hepinizi saygılarımla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, Kars-Ardahan-Tiflis-Bakû demir yolu aynı
zamanda İpek Yolu’dur. İngiltere’den kalkan tren ta Çin’e kadar gidebilecek bir
konumdadır. 2008 Temmuz ayında sayın cumhurbaşkanları, yani Türkiye
Cumhurbaşkanı, Azerbaycan Cumhurbaşkanı ve Gürcistan Cumhurbaşkanı temelini
Kars’ta attı. Bu yol devam ediyor. Ulaştırma Bakanıyla defalarca görüştük.
Yolun Kars-Ardahan kara yolu güzergâhında gelmesi ve Çamlıçatak
bölgesi olan bölgede bir istasyon kurulmasını talep ettik. “Aferin.” dediler,
“Bu uluslararası bir proje, onun için en kısa yol neredeyse oradan gitmesi
lazım, oradan uzun oluyor.” “Peki, o zaman Çıldır’ın içerisinden gitsin.”
dedik, “O da olmaz, 100 milyon dolar fark ediyor.” dediler. Neticede Ermenistan
sınırına paralel dağlardan yolu geçirdiler ve Yukarıcambaz
köyünden Gürcistan’a bir tünelle giriyor yol, bu güzel. Ancak
Sayın Bakan Binali Yıldırım sivil toplum örgütleri ve
o dönemin milletvekili, AK PARTİ Milletvekili Kenan Altun’la
beraber yaptığımız toplantıda şu sözü verdi bize: “Siz merak etmeyin, bir yol
da biz Çıldır’dan Ardahan’a getiririz ama lojistik tesisler ve antrepoları biz
Çıldır Cambaz istasyonuna yapacağız, onunla da Ardahan daha çok gelişecek.”
dedi ama şimdi duyuyoruz ki bu ayın 10’unda lojistik tesisler Erzurum’a
yapılıyor, ihalesi de ayın 10’unda, 10 Ocakta. Şimdi arkadaşlar, trenin
girdiği yer ilk sınır Ardahan Cambazlar istasyonu, lojistik tesislerin
kurulduğu yer Erzurum, yani sağ elle sol kulağı göstermek gibi bir durum. Şimdi
ben sizden istirham ediyorum, böyle bir şey olabilir mi? Başka bir ile veya
diyelim başka bir il Kars da olabilir ama bunun normali -ilk sınır girişi olan-
gümrükleme ilk sınır girişinde olmaz mı?
Sayın
Milletvekilim Sabahattin Çakmakoğlu Çıldır’da
kaymakamlık yaptı, oraları çok iyi bilir. Bölgemiz korkunç bir göç verdi
arkadaşlar, yoksullaştı insanlarımız. İki tane sınır kapımız var çalışmıyor.
Ham petrol borusu Ardahan’dan geçiyor, en pahalı petrolü Ardahanlılar
kullanıyor. İki tane doğal gaz hattı borusu geçiyor, Ardahan
doğal gazdan faydalanamıyor, doğal gaz yakamıyor, Ardahan’da hâlen daha tezek
yanıyor değerli arkadaşlar ve en önemli biri daha “Ardahan içerisinden geçen
Kula Nehri’ni bir tünelle Karadeniz’e vereceğiz.” diye bir çalışma yapılıyor,
on dört tane ihale dosyası alınmış, yakında onun da ihalesi var. Yani
suyumuzu verdiniz, sınırlarımızı çalıştırmıyorsunuz; tren geçiyor, trene de
istasyon, doğru dürüst lojistik tesisler yapmıyorsunuz. Peki, bu Ardahanlılar
nereye gidecek, ne yapacak? Bunu bana bir söylesenize.
Şimdi, ben Sayın
Başbakanımdan ve Sayın Bakandan rica ediyorum, bu konuyu gözden geçirsinler.
Ardahan il sınırına mutlak suretle lojistik tesisler ve antrepolar kurulması
lazım. Yani 1,5 milyar dolara Erzurum’da ihalesi yapılıyor. 1,5 milyar dolar
çok önemli bir rakam arkadaşlar bizim için. 1,5 milyar dolar değil 500 milyon
dolarlık dahi olsa, 100 milyon dolarlık dahi olsa Ardahan il sınırında lojistik
tesisler ve antrepolar yapılması lazım. Eğer bu yapılmazsa bütün Ardahanlılar
şu anda ayakta, inanın, samimi söylüyorum Ardahan’dan Ankara’ya herkes
yürüyecek ve o tren yolunu biz istemiyoruz. Eğer Ardahan il sınırına gümrükleme
tesisleri yapılmazsa biz o trenin oradan geçmesini engelleyeceğiz ve tüneli
kapatacağız. Buradan da söylüyorum, milletvekili olarak söylüyorum.
Ardahanlılar da beni dinliyor. Bakın, şunu da söyleyeyim: Eğer suyumuzu
Ardahan’dan alıp, doğal yapısını değiştirip Karadeniz’e akıtırlarsa orada da
protesto yapacağız. Zaten ayın 15’inde, 15 Ocakta Ardahan dernekleri İstanbul
Kartal’da bir toplantı yapacaklar, ben de orada bulunacağım.
Değerli
arkadaşlar, suyumuz elimizden alınıyor, yolumuz elimizden alınıyor yani doğal
gaz verilmiyor, sınır ticaretlerimiz yapılmıyor. Yani biz nereye gideceğiz, ne
yapacağız, onu bana söylesenize değerli arkadaşlar. Ben milletvekili olarak
buradan isyan ediyorum ve rica ediyorum, Sayın Başbakanım ve Sayın Bakanım bu
konuyu tekrar gözden geçirsin. Ardahan il sınırına mutlak suretle gümrükleme
tesisleri yapılsın.
Hepinize teşekkür
ediyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öğüt.
Gündem dışı
üçüncü söz yatılı ilköğretim bölge okullarında yaşanan sıkıntılar hakkında söz
isteyen Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil’e
aittir.
Buyurun Sayın
Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
3.- Eskişehir Milletvekili Beytullah
Asil’in, yatılı ilköğretim bölge okullarında yaşanan sıkıntılara ilişkin gündem
dışı konuşması
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülke olarak çok
önemsediğimiz, geleceğimiz açısından güven duymamızı sağlayan genç nüfusumuzun
bir bölümünün eğitim-öğretime adım attıkları yatılı bölge okullarındaki son
yıllarda dayanılmaz bir hâl alan sorunlara dikkat çekmek, ülke gündemine
taşımak gayesiyle gündem dışı söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi ve
sizlerin şahsında yatılı bölge okullarında fedakârca görev yapan
meslektaşlarımı saygıyla selamlıyor, 2011 yılının hayırlara vesile olmasını
diliyorum.
Okulu bulunmayan köy ve mezralarda yaşayan ve maddi imkânlardan
yoksun ailelere mensup çocuklarımızı okula kavuşturmak ve eğitimde fırsat
eşitliğini sağlamak gayesiyle kurulmuş ve iyi yönetildiğinde ve yeterli
imkânlar sağlandığında arzu edilen ve hedeflenen gayelere ulaşılmış yatılı
bölge okullarında, üzülerek ifade ediyorum ki bugün yeterli kaynak ayrılmaması
ve iyi yönetilememesi nedeniyle inanılması zor sıkıntılar yaşanıyor. Devlet olarak kıt kaynaklarımızdan ayırarak inşa ettiğimiz
okullarımızda binlerce kapasite doldurulamamakta, diğer tarafta binlerce
öğrenci de eğitim-öğretimden yoksun köylerinde hayata tutunmaya
çalışmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, hepimiz anne babayız. Elinizi vicdanınıza koyun, soracağım
soruyu kendi vicdanınızda cevaplayın. Yatılı bölge okullarında öğrencilerin bir
günlük yemek bedeli 2010 yılı için 4 lira 20 kuruş idi, 2011 yılı için 4 lira
80 kuruş oldu. Üç öğün yemek bedeli olarak 4 lira 80 kuruş verilen bir okula
çocuğunuzu yatılı olarak gönderebilir misiniz? Gelişme çağındaki bir çocuğun
günlük kalori ihtiyacını bu parayla karşılamak zorunda olduğunuz bir okulda
yöneticilik yapmak ister misiniz?
Değerli
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi İnsan Hakları İnceleme Komisyonu,
Mardin İli Yatılı İlköğretim Bölge Okulları İnceleme Raporu, 23’üncü Dönem
Beşinci Yasama Yılı sayfa 12. Aynen aktarıyorum:
“Yapılan
görüşmede öğrencilere şikâyetleri sorulmuş, çocuklar aşağıdaki şikâyetleri
belirtmişlerdir:
Okulda verilen
yemekler çok az, karnımızı doyuramamaktayız. Okulda kaloriferlerimiz
yanmadığından yatakhanelerde üşümekteyiz. Düzenli banyo yapma imkânına sahip
değiliz. Yemekhanede kaplar temiz değil, bardaklar deterjan kokuyor. Sular
soğuk olduğundan ellerimiz çatlıyor. Etütlerde öğretmenlerimiz bulunmuyor.
Hastalandığımızda bize inanan olmuyor. Köylerimize hafta sonları yürüyerek
gidiyoruz, servisimiz yok.”
Şikâyetlere
dikkatinizi çekmek istiyorum: “Karnımızı doyurun.” diyorlar, “Üşüyoruz.”
diyorlar, “Banyo yapamıyoruz, temiz kaplarda yemek yemek
istiyoruz.” diyorlar, “Minik ellerimiz çatlıyor, kalem tutamıyoruz.” diyorlar.
Etütlerde başlarında öğretmen olsun istiyorlar. Sağlıklarıyla ilgilenilsin
istiyorlar. “Tatilleri anne babamızın yanında geçirelim, bunu sağlayın.”
diyorlar.
Değerli
arkadaşlarım, sözün bittiği yer işte burası. Devlet olarak emanetimize
aldığımız çocuklarımızın karnını doyuramıyoruz. Hani millî gelir 10 bin dolara
yaklaşmıştı? Bu çocuklar niye bundan pay alamıyor? Onların oy hakkı yok,
ailelerinin de değişik metotlarla oylarını zaten alıyoruz diye mi
düşünüyorsunuz? İşte bu ayıp herkese yeter.
Değerli
milletvekilleri, yatılı bölge okullarındaki ihtiyaçlar öncelikle giderilmeli.
Böylelikle, kontenjanlar doldurularak gençlerimizin okula kavuşmaları
sağlanmalıdır. Üç öğün yemek bedeli acilen yetişme çağındaki bir çocuğun günlük
kalori ihtiyacı esas alınarak yeniden belirlenmelidir. Her okula bir erkek, bir
bayan rehber öğretmen atanmalı, gençlerin ergenlik çağı ve diğer problemleri
onlar için sorun olmaktan çıkarılmalıdır.
Bu çocuklar bizim
çocuklarımız. Bu yaşta sahip çıkıp kol kanat germediğimizde sonradan sahiplenme
imkânı maalesef kalmıyor. İstanbul’da, Van’da, Diyarbakır’da on binlerce
çocuğun sokakta olmasından hüzün duyuyorsak onlara sahip çıkmaya çalışmalıyız.
Ben konunun
sahibi Millî Eğitim Bakanını göreve davet ediyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(MHP ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yüksel, bir
talebiniz var; buyurun.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- Mardin Milletvekili Cüneyt Yüksel’in, yatılı bölge
okullarında yaşam şartlarının iyileştirildiğine ilişkin açıklaması
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Öncelikle şunu
belirtmek istiyorum: Ailesinden uzakta, anne ve baba sevgisine muhtaç
çocuklarımızla ilgili olarak en üst seviyede hassasiyet göstermekteyiz.
YİBO’larda eğitim gören,
her biri bizim için çok değerli ve özel olan çocuklarımızın aç kalması, bakım
hizmetlerinin eksik kalması ve üşümesi bizim tarafımızdan kabul edilemez bir
durumdur.
Çocuklarımızın
mağdur edilmesini hangi gerekçeyle olursa olsun siyaseten asla kabul
etmeyeceğimizi bir kez daha burada ifade etmek istiyorum.
Sayın Vekilimizin
bahsetmiş olduğu, özellikle Mardin bazında…
BAŞKAN – Sayın
Yüksel, siz Sayın Vekilin konuşmasına cevap verecek konumda değilsiniz. Bu,
Sayın Bakanın görevi.
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Mardin’le ilgili…
BAŞKAN – Sizin
söz talebiniz var; bir dakikalık süre içerisinde… Lütfen...
CÜNEYT YÜKSEL
(Mardin) – Teşekkür ediyorum.
Ben, yapılanlarla
ilgili hızlı bir şekilde, özellikle şundan bahsetmek istiyorum: Çocuklarımızın
örneğin, kahvaltıyla ilgili orada hemen gittik ve şu kararı aldık: Kahvaltı
sistemini tamamen değiştirerek, açık büfe sistemine geçtik.
Ayrıca, banyo…
(Mikrofon otomatik
cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yüksel.
METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – Aynı hassasiyeti başkalarında da bekliyoruz Sayın Başkan!
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum!.. Bundan sonra size sorarım Sayın Vekilim.
METİN KAŞIKOĞLU
(Düzce) – İyi olur!
BAŞKAN –
Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutup bilgilerinize
sunacağım:
V.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- Arap-Türk Parlamenter Diyaloğu
2’nci Toplantısına katılmak üzere Kuveyt’e resmî bir ziyaret gerçekleştirecek
olan Türkiye Büyük Millet Meclisi Dışişleri Komisyonu üyelerinden bir heyet
oluşturmak üzere siyasi parti gruplarınca ismi bildirilen milletvekillerine
ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1368)
04/01/2011
Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter
heyetin, 9-13 Ocak 2011 tarihleri arasında düzenlenecek olan Arap-Türk
Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısına katılmak üzere,
Kuveyt’e resmi bir ziyaret gerçekleştirmesi Genel Kurul’un 23 Aralık 2010 tarih
ve 40 sayılı birleşiminde kabul edilmiştir.
Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi
Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 2. Maddesi uyarınca heyeti oluşturmak üzere
siyasi parti gruplarının bildirmiş olduğu isimler Genel Kurul’un bilgilerine
sunulur.
Nevzat
Pakdil
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
V.
1) Murat Mercan TBMM
Dışişleri Komisyonu Başkanı
Eskişehir
Milletvekili
2) Fevzi Şanverdi Hatay Milletvekili
3) Canan Arıtman İzmir
Milletvekili
4) Abdullah Çalışkan Kırşehir
Milletvekili
5) Metin Ergun Muğla Milletvekili
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır, ayrı ayrı
okutuyorum:
B) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru ve 21 milletvekilinin,
kamu avukatlarının sorunlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/973)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Kamu
Avukatlarının sorunlarının araştırılarak, alınması gereken tedbirler konusunda,
Anayasanın 98. Türkiye Büyük Millet Meclisi İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri
gereğince Meclis Araştırması yapılması hususunu arz ederiz.
1) Reşat Doğru (Tokat)
2) Beytullah Asil (Eskişehir)
3) Ali Uzunırmak (Aydın)
4) Atila Kaya (İstanbul)
5) D. Ali Torlak (İstanbul)
6) Necati Özensoy (Bursa)
7) Yıldırım Tuğrul Türkeş (Ankara)
8) Emin Haluk Ayhan (Denizli)
9) İzzettin Yılmaz (Hatay)
10) Yılmaz Tankut (Adana)
11) Osman Durmuş (Kırıkkale)
12) Cemaleddin Uslu (Edirne)
13) Abdülkadir Akcan (Afyonkarahisar)
14) Mehmet Zekai Özcan (Ankara)
15) Oktay Vural (İzmir)
16) Behiç Çelik (Mersin)
17) Sabahattin Çakmakoğlu (Kayseri)
18) Mümin İnan (Niğde)
19) Mustafa Kalaycı (Konya)
20) Süleyman Turan Çirkin (Hatay)
21) Mustafa Enöz (Manisa)
22) Mehmet Şandır (Mersin)
Gerekçe:
Kamu avukatları,
kamu gücünü kullanan kurum ve kuruluşların her türlü iş ve işlemlerinin hukuka
uygun olmasına yardımcı olan ve ortaya çıkan uyuşmazlıklarda onları temsil eden
meslek mensuplarıdır.
Kamu avukatları,
çok ağır bir sorumluluk taşımalarından dolayı, büyük bir manevi baskı ile de
karşı karşıyadırlar. Çünkü kamunun hakkı demek, 73 milyon insanın hepsinin
hakkı demektir. Savunulan, korunulan hak, tüyü
bitmemiş yetimin, garip ve gurebanın hakkıdır.
Kamu avukatları
kimi zaman değeri milyon liraları bulan lehte yada
aleyhte açılmış davalarla karşı karşıyadırlar.
Ağır
sorumluluklarla karşılaşan bu meslek gruplarının, meslek gerekliliklerine uygun
ücret ve çalışma şartlarına sahip olmaları gerekmektedir.
Yargının
unsurları arasında savunma görevini üstlenen avukatların, yargı içinde yine
kamu görevlisi olarak görev yapan iddia ve karar organlarının temsilcilerine
tanınan mali ve özlük hakları göz önüne alındığında durumları pek de iç açıcı
değildir.
Kamu avukatları
taşıdıkları mesleki sorumluluğa rağmen hâkim ve savcıların sahip oldukları
hiçbir hak ve teminata sahip değildirler. Hâlbuki kamu avukatları, savcılar
gibi kamu gücünü temsil etmekte ve kamu adına her türlü davada devletin
yararını korumaktadır.
Kamuda çalışan
avukatlar tek bir statüye tabi olmayıp, görev yaptığı kuruma göre farklı
statülerde istihdam edilmekte, bu durum gerek ücret, gerekse özlük hakları
yönünden eşitsizliklere sebebiyet vermektedir.
Aynı şekilde
teftiş ve denetleme yönünden kamu avukatları diğer devlet memurları statüsünde
denetlenmektedir. Bir hâkim ve savcıyı ancak adalet müfettişleri
denetleyebilirken bir avukatı hukukla ilgili olmayan kişiler denetleyebilmekte,
bu da avukatlar üzerinde bir baskı oluşturmaktadır.
Kamu avukatları
devleti savunduğuna göre, bütün kamu çalışanlarının kazanmış oldukları
haklardan faydalanmaları gerekmektedir. Ancak görülmektedir ki devlet kendini
savunan bu kişilere âdeta üvey evlat muamelesi yapmaktadır. Çok zor şartlar
altında görev yapmalarına sebep olmaktadır.
Aynı ve benzer
işi yapan kamu görevlileri arasında gerek mali yönden, gerek statü yönünden
uçurumlar bulunmamalıdır. Bu durum adaleti savunan insanlar arasında
adaletsizlik yaratmaktadır. Sorunlar araştırılmalı ve gerekli kanunlar Türkiye
Büyük Millet Meclisi'nce çıkarılmalıdır.
Konunun bir kez
de Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından araştırılması, kamu avukatlarının
statülerinin, özlük ve mali haklarının iyileştirilmesi konusunda fayda
sağlayacaktır.
Araştırma
önergemiz bu amaçla hazırlanmıştır.
2.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel
ve 29 milletvekilinin, Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’nin
uygulanmasında yaşanan sorunların ve siyasi baskı yapıldığına dair iddiaların
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/974)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığı’na
Çevre Kanunu'nun 10'uncu maddesinde yer alan "planlanan
faaliyetler sonucu çevre sorunlarına yol açacak kurum, kuruluş ve işletmeler
bir "Çevresel Etki Değerlendirmesi Raporu hazırlarlar" hükmü doğrultusunda
1993 yılında çıkarılan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği yürürlüğe
girdiğinden bu yana defalarca değiştirilmiş, kapsamı daraltılmış, yapılan
değişiklikler ve yürürlüğe konulan geçici maddeler ile rapor süreci proje
sahipleri lehine kolaylaştırılmıştır.
Bu değişiklikler
sonrasında yatırım projeleri ile doğal çevre arasında ÇED raporları aracılığı
ile sağlanmak istenen dengenin doğal çevre aleyhine bozulduğu gözlenmektedir.
ÇED raporlarının nesnellikten uzak hazırlanması, karar verme süreçlerinde
komisyonlara siyasi baskı uygulanması, denetimlerin yetersizliği yönetmelikte
amaçlanan anlayışın dışına çıkılması sonucunu doğurmaktadır.
Bu nedenlerle,
Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliğinin uygulanmasında yaşanan sorunlarının
tespiti, ÇED raporlama, değerlendirme, onay ve denetim süreçlerinde siyasi
baskı kurulmasına ilişkin sorunların ve alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasanın 98 inci İç Tüzüğün 104 ve 105 inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz. 26.10.2010
1) Hulusi Güvel (Adana)
2) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
3) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
4) Bilgin Paçarız (Edirne)
5) Hüseyin Ünsal (Amasya)
6) Ali Oksal (Mersin)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Tansel Barış (Kırklareli)
9) Atila Emek (Antalya)
10) Hüsnü Çöllü (Antalya)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Erol Tınastepe (Erzincan)
13) Gürol Ergin (Muğla)
14) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
15) Tayfur Süner (Antalya)
16) Kemal Demirel (Bursa)
17) Harun Öztürk (İzmir)
18) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
19) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
20) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
21) Ahmet Küçük (Çanakkale)
22) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
23) Osman Kaptan (Antalya)
24) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
25) Mustafa Özyürek (İstanbul)
26) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
27) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
28) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
29) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
30) Gökhan Durgun (Hatay)
Gerekçe;
Anayasamızda
herkesin sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşamak hakkına sahip olduğu, çevreyi
geliştirmenin, çevre sağlığını korumanın ve çevre kirliliğini önlemenin
devletin görevi olduğu hüküm altına alınmıştır. Bu göreve istinaden hazırlanan
Türk çevre mevzuatının önemli bir parçası Çevresel Etki Değerlendirme
Yönetmeliğidir. Bu yönetmeliğin temelini yapılacak yatırımların çevreye
etkilerini önceden tahmin etmek ve olası olumsuz sonuçları ortadan kaldırmak
için yapılan çevresel etki değerlendirme raporları oluşturmaktadır. Ancak söz
konusu yönetmelik çıkarılmasından bu yana yaklaşık on defa değiştirilmiş,
yapılan değişiklikler çevre aleyhine olumsuz sonuçlar yaratmıştır.
Özelikle 2003
yılında yapılan değişiklikler ve yürürlüğe konulan geçici maddeler bazı projeler
için ÇED sürecini kolaylaştırıcı sonuçlar doğurmuştur. Bu değişiklik ve geçici
maddelere göre petrol, jeotermal kaynak ve maden arama faaliyetleri kapsam
dışına çıkarılmıştır. Daha önceden projelendirilmiş olan gemi söküm tesisleri,
nükleer tesisler, tehlikeli ve özel işleme tabi atıkların ara depolama
tesisleri, belli bir büyüklükte olan termik santraller ve otoyollar için ÇED
onayı aranmamaktadır.
ÇED yönetmeliğine
bağlı olarak yapılan raporlama, değerlendirme, onay, denetim süreçlerinde
siyasi iktidarın tercihleri ve iradesinin çevrenin olumsuz etkilenmesinden daha
baskın olduğu görülmektedir. Bu süreçlerde siyasi baskı rol oynamaktadır. Bu
nedenle pek çok ÇED olumlu veya ÇED gerekli değil kararı nesnellikten uzak
olarak siyasi ve ekonomik politikalara göre biçimlenmektedir.
Sürdürülebilir
bir kalkınmanın ancak sürdürülebilir bir çevre ile mümkün olabileceği göz ardı
edilerek, ÇED sürecinin içi boşaltılmakta, siyasi ve ekonomik baskı
mekanizmaları uygulanarak ÇED raporlama süreci amaçlanan ve olması gereken
anlayışın dışına çıkarılmaktadır. Siyasi iktidar tarafından baskı uygulanarak
çevre koruma ilkeleri yok sayılmakta, çevrenin korunması amacından sapılmaktadır.
Örneğin kimi HES projeleri için bürokratlara kolaylaştırıcı tavır almaları
konusunda talimat verilebilmektedir.
Bunlarla beraber,
yeterli donanım ve birikime sahip olmayan özel şirketlerin gerçeği yansıtmayan,
göstermelik raporlar hazırlaması, sürecin yatırımcılar lehine
kolaylaştırılması, kamuoyu tarafından ÇED raporları ve bu raporlara dayanılarak
verilen kararların yanlış, eksik, yetersiz ve çoğu kez yanlı olarak
nitelendirilmesine, güvenilmez bulunmasına yol açmaktadır.ÇED
raporlarının ezici çoğunlukla onaylanması kamuoyundaki bu kuşkunun haklı
olduğunu gösterir niteliktedir. ÇED yönetmeliğine göre yapılması gereken bölge
halkının katılımı toplantıları çoklukla göstermelik bir biçimde yapılmaktadır
ve bağlayıcılığı bulunmamaktadır.
Yukarıda
belirtilen gerekçelerle, ÇED yönetmeliğinin uygulanması ve ÇED raporlama,
değerlendirme, onay ve denetim süreçlerinde siyasi baskı kurulmasına ilişkin
sorunların ve bu konuda alınacak tedbirlerin Yüce Meclisimizce tespiti amacıyla
bir Meclis Araştırması açılmasının yerinde olacağı kanısını taşımaktayız.
3.- İstanbul Milletvekili Birgen Keleş ve 24
milletvekilinin, Türkiye-Avrupa Birliği ilişkilerinin araştırılarak alınması
gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/975)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Fransa
Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy
ile Almanya Başbakanı Angela Merkel
her vesile ile, bazen ayrı ayrı,
bazen birlikte, Türkiye'nin Avrupa Birliğine (AB) tam üye olmasına karşı
olduklarını çok açık bir biçimde ifade etmektedirler. Gerçi her iki lider de bu
görevlerine seçilmeden önce de bu görüşlerini birçok kez dile getirmişlerdir.
Ne var ki, seçildikten sonra yapılan açıklamalar daha net ve saygı ölçülerini
aşan ifadelerdir. Ayrıca, İmtiyazlı Ortaklık veya Türkiye ile Rusya'nın ortak
bir ekonomi bölgesi oluşturması gibi alternatifleri de içermektedir. 19.10.2010
tarihinde Almanya Federal Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Christian
Wulff TBMM'de yaptığı konuşmada, "ucu açık
müzakereler" ifadesinin hâlâ geçerliliğini koruduğunu, bir diğer deyişle,
Türkiye'nin tam üyeliği ile ilgili yaklaşımın değişmediğini söylemiştir.
AB ülkeleri, Türkiye'nin potansiyelini, 46 yıllık çabalarını ve
özverisini görmezden gelmekte ve Türkiye'yi baskı altında tutmak, daha fazla ödün
almak ve Türkiye'yi başka siyasi ödünler vermeye de zorlamak için müzakerelere
hazırlık gibi bir aşamaya olumlu yaklaşmışlar; ancak, dosya açıp kapamak, ucu
açık müzakere yapmak, kalıcı bazı "derogasyonlar"
getirmek gibi aşırı talepler içeren bir çerçeve müzakere belgesi hazırlamak,
imtiyazlı ortaklık önermek gibi başka hiçbir ülke ile ilişkilerde gündemde
olmayan birçok sınırlama ve kısıtlamayı Türkiye için gündeme getirmişlerdir.
Oysa, Türkiye'nin
yıllarca tam üye olmak için katlandığı özveriler çok önemli ve ağırdır.
Bunların başında Gümrük Birliği gelmektedir. Kısa bir süre sonra tam üye
olacağını düşünerek Gümrük Birliğini kabul eden Türkiye, iç pazarını AB'ye
tamamen açtığı gibi AB'nin ikili anlaşmalar yaptığı ülkelerle de Avrupa
Birliğine benzer anlaşmalar yapmak zorunda kalmıştır. Bir anlamda iç pazarını
sadece AB ülkelerine değil, AB'nin anlaştığı diğer ülkelere de açmıştır.
Ayrıca, 1996'da Gümrük Birliğine giren Türkiye tam üye olmadan, diğer bir
deyişle, tam üyeliğin getirdiği olanaklardan yararlanmadan, Gümrük Birliği
yükümlülüğünü üstlenen ve bunu yürüten tek ülkedir.
Sayın Christian Wulff TBMM'de yaptığı
konuşmada Kıbrıs sorununun çözülmesini, Ermenistan ile ilişkilerin
normalleştirilmesini ve tartışmalı konuların da göz ardı edilmemesini talep
etmiştir. İlginç olan, "Almanya Türkiye'nin AB'ye bağlanmasını özellikle
desteklemektedir." ifadesidir. "Biz Türkiye'nin AB'ye katılım
müzakerelerinin adil ve ucu açık biçimde yürütülmesine yönelik olan karara
bağlıyız ve aynı şekilde Türkiye'nin de yükümlülüklerini yerine getirmesini
bekliyoruz." demiştir. Bunun anlamı şudur; AB bugün de Türkiye'yi tam üye
olarak kabul etmek niyetinde değildir. Türkiye'nin tam üye olmasını değil, onun
AB'ye bağlanmasını ucu açık müzakerelerle, tam üye olmadan AB'ye "demir
atmasını" talep etmektedir. Oysa, 12 Eylül
1963'te imzalanan Ankara Anlaşması'nın 28. maddesi, "Anlaşma'nın işleyişi,
Topluluğu kuran Antlaşma'dan doğan yükümlerin tümünün
Türkiye'ce üstlenilebileceğini gösterdiğinde, Akit Taraflar, Türkiye'nin
Topluluğa katılması olanağını incelerler." demektedir. Tam üyelik ve
çağdaş bir yapıya kavuşmak için yapılan düzenlemelerin ve uygulanan
politikaların tam üyelik açısından bir yarar sağladığı da söylenemez. İnsan
haklarına saygıyı, demokrasiyi ve hukukun üstünlüğünü sürekli olarak gündeme
getiren AB ülkelerinin Türkiye ile ilişkiler söz konusu olduğunda, tam bir
çifte standart uyguladıkları da yadsınamaz bir gerçektir. Türkiye'ye karşı
yapılan haksızlıklara bugüne kadar tepki göstermeyen Hükümetin bu davranışlara artık
dur demesi gerekir.
Gümrük
Birliği'nden sonra, Türkiye-AB ilişkilerindeki gelişmelerin objektif bir
şekilde değerlendirilmesi için bir Meclis Araştırması gereklidir. Bu nedenle,
Türkiye-AB ilişkilerinin son 14 yıldaki gelişmesini, bugünkü durumunu ve gelecekte
nasıl gelişebileceğini incelemek ve çözüm önerileri geliştirmek üzere,
Anayasa'nın 98 ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci maddeleri gereğince bir
Meclis Araştırma Komisyonu kurulması için izninizi ve gereğini arz ederim.
1) Birgen Keleş (İstanbul)
2) Bilgin Paçarız (Edirne)
3) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
4) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
5) Hüseyin Ünsal (Amasya)
6) Hulusi Güvel (Adana)
7) Ali Oksal (Mersin)
8) Tekin Bingöl (Ankara)
9) Hüsnü Çöllü (Antalya)
10) Atila Emek (Antalya)
11) Şevket Köse (Adıyaman)
12) Tansel Barış (Kırklareli)
13) Erol Tınastepe (Erzincan)
14) Gürol Ergin (Muğla)
15) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
16) Tayfur Süner (Antalya)
17) Kemal Demirel (Bursa)
18) Harun Öztürk (İzmir)
19) Osman Kaptan (Antalya)
20) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
21) Mustafa Özyürek (İstanbul)
22) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
23) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
24) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
25) Gökhan Durgun (Hatay)
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
4.- Antalya Milletvekili Osman Kaptan ve 29
milletvekilinin, Antalya’da madencilik faaliyetlerinin etkilerinin
araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis
araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/976)
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Antalya il
sınırları içinde Maden Kanunu dayanak yapılarak, arama işletme ruhsatlarıyla
çalışan taş, kum, çakıl, mermer ocağı vb. işletmelerinin, başta insan sağlığı,
çevre, turizm, tarım, doğal ve tarihî sit alanlarında yarattığı ve yaratacağı
bütün olumsuzlukların incelenmesi, tespit edilen olumsuzlukların giderilmesi
için alınacak tedbirlerin belirlenmesi amacıyla, Anayasanın 98 inci ve TBMM
İçtüzüğünün 104 ve 105. maddeleri gereğince Meclis araştırması açılmasını arz ve
teklif ederiz. 25.10.2010
1) Osman Kaptan (Antalya)
2) Gökhan Durgun (Hatay)
3) Atila Emek (Antalya)
4) Ali Rıza Öztürk (Mersin)
5) Malik Ecder Özdemir (Sivas)
6) Hüseyin Ünsal (Amasya)
7) Tekin Bingöl (Ankara)
8) Hüsnü Çöllü (Antalya)
9) Şevket Köse (Adıyaman)
10) Tansel Barış (Kırklareli)
11) Hulusi Güvel (Adana)
12) Erol Tınastepe (Erzincan)
13) Gürol Ergin (Muğla)
14) Halil Ünlütepe (Afyonkarahisar)
15) Tayfur Süner (Antalya)
16) Kemal Demirel (Bursa)
17) Bihlun Tamaylıgil (İstanbul)
18) Harun Öztürk (İzmir)
19) Mustafa Özyürek (İstanbul)
20) Ergün Aydoğan (Balıkesir)
21) Durdu Özbolat (Kahramanmaraş)
22) Ramazan Kerim Özkan (Burdur)
23) Mevlüt Coşkuner (Isparta)
24) Ahmet Küçük (Çanakkale)
25) Mehmet Ali Özpolat (İstanbul)
26) Ali Rıza Ertemür (Denizli)
27) Ali Oksal (Mersin)
28) Hüseyin Pazarcı (Balıkesir)
29) Bilgin Paçarız (Edirne)
30) Mehmet Şevki Kulkuloğlu (Kayseri)
Gerekçe:
Antalya tarihi,
kültürü, doğal kaynak değerleri, ormanları ile turizmin ve tarımın başkenti
unvanını hak ederek alan, ülkemize turizmde ve tarımda kazandırdığı dövizle
ekonomimize önemli katkıları olan bir dünya kentimiz, dünyaya açılan bir turizm
penceremizdir.
Turizm Cenneti
Antalya ciddi tehlikelerle karşı karşıyadır. Marka değerini kaybetmemesi için
her türlü özeni göstermek ve korumak hepimizin görevi olmalıdır.
Antalya İlimiz
sınırları içinde, edinebildiğimiz bilgilere göre 3.800 civarında Taş, Kum
Çakıl, Mermer Ocağı ve benzer işler için arama ve işletme ruhsatı verilmiştir.
Ancak ruhsat alan
işletmelerin, faaliyetleri sırasında, turizmin başkenti, tarım üretimimizin
lokomotifi durumundaki Antalya'mızın doğal güzelliklerine, tarımsal üretimine,
turistik yapısına ve değerlerine, tarihi, kültürel dokusuna, içme ve kullanma
suyu kaynaklarına, fauna ve flora yapısına zarar
verdiği yönünde yoğun şikayetler olmaktadır.
Son yıllarda
Antalya'da ciddi olarak tartışılan, Taş, Kum, Çakıl, Mermer vb. ocakları bir
çevre felaketinin habercisi durumuna gelmiştir. Antalya
İlimizin doğal kaynak değerleri, kültürel kaynak değerleri ve yaşam alanları
dikkate alınarak taş, kum, çakıl ve mermer ocağı ve benzeri işletmelerin
sayısının mutlaka azaltılması, dolayısıyla yeni bir işletme izninin
verilmemesi, verilen izinlerden süresi dolanların süresinin yenilenmemesi,
devam eden işletme faaliyetlerinin de çevresel etki değerlerini dikkate alacak
şekilde yeniden düzenlenmesi gerekmektedir. Aksi takdirde hava
kirliliği, görsel kirlilik, gürültü kirliliği, toprak kirliliği, atık
kirliliği, su kirliliği ve ormanlarımızın tahribi kaçınılmazdır, bu durumun
önüne geçilebilmesi için yüce Meclisimizce araştırılması gereklidir.
BAŞKAN -
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler, sırası geldiğinde yapılacaktır.
Alınan karar
gereğince sözlü soru önergelerini görüşmüyor ve gündemin "Kanun Tasarı ve
Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler" kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer
alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer
alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer
alan, Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin; 5683 Sayılı
Yabancıların Türkiye'de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda Değişiklik
Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin;
5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644)
(S. Sayısı: 492) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde
teklifin tümü üzerinde gruplar adına yapılan konuşmalar tamamlanmıştı.
Sayın
milletvekilleri, dün soru sormak için sisteme giren Sayın Işık, Sayın Uslu ve
Sayın Vural’ın yeniden sisteme girmelerini rica ediyorum.
Şimdi, şahıslar
adına konuşma yapılacaktır.
Söz sırası, şahsı
adına söz isteyen Edirne Milletvekili Cemaleddin Uslu’da.
Buyurun Sayın
Uslu. (MHP sıralarından alkışlar)
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli
milletvekilleri, 492 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın geneli üzerinde şahsım adına
söz aldım. Sizleri saygılarımla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri,
dün, yasanın geneli üzerine gruplar adına konuşan sayın sözcüler Roman
vatandaşlarımızın sorunlarıyla ilgili tespit ettikleri ifadeleri burada
değerlendirdiler, konuştular, güzel tespitlerde bulundular doğrusu.
Özellikle iktidar
partisi sözcüsünün, Sayın Ali Koyuncu’nun
ifadelerinin çok hoş ifadeler olduğunu, ancak, enteresan bir durum da ifade
ettiğini burada söylemek istiyorum. Özellikle Sayın Koyuncu ifadelerinde “Roman
vatandaşların Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu, asil unsurları olduğunu” söyledi.
“Roman kardeşlerimize sevgiyle yaklaşıyoruz.” dedi. Roman çocuklarının delik
ayakkabılarından bahsetti, hatta “Bulgaristan’da Roman olduğu için işe
alınmayan Roman kalmasın diye bu kanuna destek verelim.” dedi. “Yunanistan’da
yoksul Romanlar, olimpiyat sırasında, ülkenin imajı bozulmasın diye,
barakalardan atılmasın diye destek olalım.” dedi. “İkinci Dünya Savaşında
sadece Roman olduğu için katledilen 1,5 milyon Romanı hep birlikte analım.”
diye bu kanuna bizlerden destek istedi ve “Romanların, yıllarca ayrımcılık
içeren kanunlar çerçevesinde ayrımcılığa maruz kaldıklarını” söyledi.
(x)
492 S. Sayılı Basmayazı 4/1/2011
tarihli 46’ncı Birleşim Tutanağı’na eklidir.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bu görüştüğümüz tasarı 5683 sayılı Yasa’nın 21’inci maddesinin
son fıkrasının yürürlükten kaldırılması. Nedir o son fıkra? “Tabiiyetsiz veya
yabancı devlet tebaası olan Çingenelerin ve Türk kültürüne bağlı olmayan
yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı salahiyetlidir.”
Şimdi, yukarıda
söylenenlere baktığımızda bu maddeyle söylenenlerin bir ilgisini de bulmak
mümkün değil. Zaten bu Yasa’nın adı da Yabancıların
Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun. Dolayısıyla bu Kanun’un
adı böyleyken bu Kanun’da kastedilen bizim, Türkiye’de yaşayan, Türk vatandaşı
olan ve bu ülkenin asli unsurları olan Roman vatandaşlarımız olamaz. Daha
doğrusu bu yasayla ilgili gerekçeye de baktığımızda, ifade edilen, “Ayrımcılığı
çağrıştırıyor, bunun için kaldıralım.” deniyor. Yani bu Yasa’nın mevcut bu
hâlinden bu “Ayrımcılığı çağrıştırma” ifadesini anlamanın nasıl olacağını
düşünüyorum. Gerçekten böyle bir anlamayı nasıl bu hâle getiriyoruz? Çünkü
gerçekten yanlış bir ifade, yakışıksız bir ifade çünkü bizim, bu ülkenin
vatandaşı olan bir kimsenin kimliğini o şekilde ayırmamız da mümkün değil.
Dolayısıyla bu vatandaşlarımıza bu yasa ile “Ayrımcılık çağrıştırıyor.” adı
altında ifade edilmesini de çok doğru bulmuyorum.
Değerli
milletvekilleri, özellikle Bulgaristan’a gittiğinizde orada yaşayan Romanlar
özellikle “Biz Türk’üz.” diye ifade ederken, biz, Türkiye’de yaşayan
vatandaşlarımızı bir alt kimlikle ayrımcılığa tabi tutmaya çalışıyoruz. Bunu
anlamak mümkün değil gerçekten.
Bakınız,
geçenlerde bir Roman açılımı yapıldı, bir Roman çalıştayı
yapıldı iktidar tarafından. Burada özellikle Roman vatandaşlarımızın
taleplerinin dile getirildiği ifade ediliyor. Bunu dile getirirken de mutlaka
karşılıklı bir çalışmayla bu yapıldı. “Bu vatandaşlarımızın talepleri
nelerdir?” diye yazılı hâlde aldım, ben de buradan bakıyorum: Ayrımcılığın
ortadan kaldırılması, yaşam şartları ve standardının yükseltilmesi, mevzuat
düzenlemesi, eşit vatandaşlık ilkesi, eğitim süresinde yaşanan sıkıntıların
giderilmesi.
Şimdi, bu
sorunlar, daha doğrusu bu talepler Türkiye’de yaşayan herhangi bir toplulukla,
herhangi bir şehrimizde yaşayan insanlarımızla farklı bir durum yaratmıyor
gerçekten. Özellikle bu vatandaşlarımıza dönük bir sorun diye gösterilmesi de
çok manidar gerçekten.
Değerli
milletvekilleri, bakınız, Roman vatandaşlarımızın ortak sorunları neler? Bir
kere, eğitim sorunları var. Gerçekten bu sorun öteden beri devam ediyor ama
bunda da birtakım gelişmeleri de görmek mümkün gerçekten. Bakınız, özellikle
ilköğretim çağına giden çocukların, ilköğretimde okuyan çocukların sayısının
eskiye göre arttığını görüyoruz. Burada bir gelişme var gerçekten. Hatta
yükseköğretimde okuyan Roman çocukları var ki bu vatandaşlarımızın bu anlamda
da eğitime gayret ettikleri ve bir ilerlemenin olduğunu da görmekteyiz. Ama
hâlâ sorunları var, bunu söylememiz lazım.
İstihdam sorunu:
Evet, Türkiye'nin genel bir sorunu gerçekten işsizlik. Bu vatandaşlarımız belki
de biraz eğitimin de ortaya çıkmasıyla biraz daha bu sorundan, istihdamdan
etkileniyorlar gerçekten. Özellikle belediyelerden iş talepleri var.
Belediyeler ile Hükûmet arasına bir sıkışmışlık var
gerçekten bu konuda. Belediyelerin de özellikle destek olması lazım işsizlikle alakalı
ama Hükûmetin çok ciddi tedbirler alması lazım.
Bakınız, bizim
Edirne ilimizde sınır kapısı olması münasebetiyle zaman zaman
tır kuyrukları 10 kilometreye kadar sınır kapısına uzanıyor. Burada da
özellikle Edirne’nin de birtakım tarihî özelliklerini öne çıkaran, hediyelik
eşya satan vatandaşlarımız var. Ama her defasında ne yazık ki kolluk
kuvvetleriyle, güvenlik güçleriyle bu vatandaşlarımızın burada iş yapmaları
önleniyor. Buna bir tedbir getirilebilir. Sayın Validen rica etmiştim,
sanıyorum bu konuda çalışma yapıyordur. Orada vatandaşlarımızı, hiç olmazsa belirli
bir tek tip kıyafet yapılabilir, eğitilebilirler ve bu kişilerin orada
işsizliklerine bir nebze bir çözüm bulunabilir.
Konut sorunu var.
Gerçekten bu vatandaşlarımızın yaşadığı bölgelerin biraz daha
düzenlenmesi lazım tekrar. Ama kentsel dönüşüm projeleriyle de bu
çözülmeye çalışılsa da mahalleler yok ediliyor, yaşanan, bilinen tavırlar
ortadan kaldırılmaya çalışılıyor. Bu da çok doğru görülmüyor gerçekten.
Edirne’de -yine örnek vermek istiyorum- Menzilahır
mahallesi var. Burada yaşayan vatandaşlarımız bu mahallenin ortadan
kaldırılması hâlinde evlerinden barklarından, yerlerinden olacakları korkusunu
taşıyorlar. Bunun da giderilmesi lazım.
Sağlık sorunları
var. Gerçekten, sağlık sorunları bütün vatandaşlarımız gibi bu
vatandaşlarımızın da etkilendiği bir durumdur. Yeşil kart uygulamalarıyla
bunlar giderilmeye çalışılsa da bunlarla ilgili bir oy hesabı yapılıyor ne
yazık ki. Bunun bu vatandaşlarımıza reva görülmesi de doğru değil, her
vatandaşımızın sağlık sorunu olduğu gibi bu vatandaşlarımızın sağlık sorunlarının
da giderilmesi lazım.
Değerli
milletvekilleri, yasanın adını az önce söylemiştim: Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanun. Asıl sorun başka yerde. Bakınız,
özellikle Edirne son yıllarda, Meriç Nehri’nden Yunanistan’a geçişle, kaçak
göçmenlerle anılmaya başladı ve bunu da Sayın Bakana sormuştum. İçişleri
Bakanının Haziran 2010 tarihi itibarıyla bana verdiği bilgiye göre, 2002
yılından günümüze kadar yasal olmayan yollardan Meriç Nehri’ni geçmeye çalışan
58.801 kişi yakalanmış, 38 kişi hayatını kaybetmiş; ülke genelinde 475.793 yasa
dışı göçmen yakalanmış, 180 kişi ise hayatını kaybetmiş. Tabii, Haziran 2010
yılı itibarıyla bu rakamlar, bunun biraz daha arttığını söylememiz lazım.
Şimdi, bu kaçak
göçmenler, işte, nerede savaş ve sosyal sorunlar varsa oradan geliyorlar, daha
iyi yaşam koşullarını hedefleyerek sınırı geçmeye çalışıyorlar. Ta, Afganistan,
Irak, Gürcistan, Moritanya, Burma gibi ülkelerden gelmeye çalışıyorlar ve son
derece trajik bir yolculuk yaptıktan sonra ne yazık ki sınır kapısında
yakalanıyorlar.
Asıl sorun
buralarda. Şimdi, tabiiyeti belli olan, belli bir ülke nüfusuna kayıtlı olan
kişilerin sınır dışı edilmeleri mümkün ikili anlaşmalar çerçevesinde. Ama belli
bir tabiiyeti olmayan kişiler ne olacak? İşte, ne yazık ki bunlara, Türkiye’de
tekrar iki aylık bir süre kendilerine tanınıyor, “Türkiye’yi, ülkeyi terk et.”
diye kendilerine tembihte bulunuluyor ama bu kişiler Türkiye’yi terk
etmiyorlar. İşte, asıl, bu yasayla ilgili olan kişiler bunlar. Bu kişileri yurt
dışına çıkarmanın yolunu bulacaksınız ve İçişleri Bakanlığının işte bundan
dolayı bu kanuna göre yetki alması lazım.
Özellikle
Edirne’de insanlık dışı uygulamalar görüldü geçmişte, bugün bunlar giderildi ve
emniyet kuvvetlerimiz, emniyet müdürlüğümüz de ciddi çalışma yapıyor gerçekten
ve bu kişileri, düşünün, binlerce kişi yakalanıyor ve Edirne’de ikamet etmek,
daha doğrusu bir süre mecburi ikamete tabi tutuluyorlar. Zor şartlar altında,
bu kişilerin sıkıntılı durumları da ortada. İşte, dediğim gibi, insanlık dışı
manzaralar yaşanıyor. Son günlerde, Edirne 80 kişi sayıyla bunu sınırladı ve
orada emniyet müdürlüğünde iyi şartlarda bu kişiler bakılmaya çalışılıyor.
Dolayısıyla, emniyet güçlerimize de bu konuda tebriklerimi sunuyorum, gerçekten
ciddi çalışma yapıyorlar. Asıl sorun burada değerli milletvekilleri. İşte, bu
şartlarda, bu ülkede yaşayan vatandaşlarımızın, herkesin birbirine eşit
olduğunu söyleyerek sözlerimi tamamlıyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Uslu.
Şimdi soru-cevap
işlemi yapılacaktır.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
biraz önce Sayın Uslu’nun da bahsettiği fıkranın bu
kanun teklifiyle çıkarılmasından sonra, acaba, Türkiye’de yaşayan Roman
vatandaşların hangi sorunlarına çözüm getirilebilecektir?
İkincisi: 1950
yılından bu yana yürürlükte olan bu fıkra hükmü gereğince şimdiye kadar kaç
kişi yurt dışına İçişleri Bakanlığı tarafından sınır dışı edilmiş? Bunların
içerisinde kaç Roman bulunmaktadır? Bu değişiklik sonrasında, örneğin
Afganistan veya Irak’tan kalkıp Türkiye üzerinden Yunanistan’a gitmek isteyen
bir göçebe Türkiye’de yakalandığında nasıl bir işleme tabi tutulabilecektir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye’de Roman vatandaşlarımızın sayısı nedir? Bununla ilgili bir
araştırmanız var mı? Böyle bir sayım yapılıyor mu?
Özellikle geçen
aylarda gazetelere yansıdığı üzere, ilkokullarda, ilköğretim çağındaki çocuklar
üzerinde, aileler üzerinde yapılan bir çalışmada bu kişilerin sayısının
tespitine yönelik bir çalışma olduğu anlamı ortaya çıkarıldı, bu doğru mudur?
Bu bilgileri almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural? Yok.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Benim sorum biraz
konunun dışında olacak ama Doğu Türkistan Türklerinden gelen istek
doğrultusunda sormak istiyorum. 300 milyon Türk dünyasında aşağı yukarı Ahıska Türkleri ve Doğu Türkistan Türkleri en zor şartlarda
yaşayan insanlardır. Doğu Türkistan Türklerinin tek güvendiği ülke Türkiye
Cumhuriyeti devletidir. Çeşitli yollardan ülkemize akrabalarının yanında kalmak
için veya ikamet etmek için geliyorlar ve geldikleri andan itibaren de birçok
sıkıntıyla karşı karşıyalar. Bunların ülkemizde kalması noktasında ikamet
verilmesiyle ilgili Hükûmet olarak bir çalışma
yapılabilir mi, bunu öğrenmek istiyorum.
Diğer konu da, Ahıska Türkleri de aynı şekilde çok büyük sıkıntı
içerisinde olan insanlardır. Ahıska Türklerinin
Gürcistan’a geri dönmeleriyle ilgili olarak işte bir proje olduğu ortaya
konulmuştur. Geçtiğimiz yıl sonu itibarıyla geri
dönüşle ilgili çalışmalar tamamlanmıştır. Ancak şu ana kadar gördüğümüz
kadarıyla pek fazla bir dönüş de yoktur. Acaba Hükûmet
olarak, Ahıska Türklerinin geri dönüşüyle ilgili
olarak Kırım Türklerine uygulanmış olan projeler uygulanabilir mi? Bu yönde Hükûmetin bir çalışması var mıdır, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa)– Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Arkadaşlarıma da
sorularından dolayı teşekkür ediyorum.
Sayın Işık
“Türkiye’de yaşayan Roman vatandaşların bu kanun değişikliğiyle hangi
sorunlarına çare getirilecek?” dediler. Bu madde değişikliği Türkiye’de yaşayan
Roman vatandaşlarımızın tüm sorunlarına çare getirecek bir düzenleme değil. Bu
sadece Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkındaki Kanun’un
21’inci maddesinin son fıkrasında açıkça “Çingene” olarak nitelendirilen Roman
vatandaşlarımızın bir ayrımcılıktan kurtarılması ve birinci sınıf vatandaşlar
olarak ülkemizde yaşadıklarını göstermek bakımından belki sembolik bir çalışma,
psikolojik bir çalışma. Roman vatandaşlarımızın elbette hepimiz gibi konut
sorunları vardır, iş, istihdam sorunları vardır, geçim sorunları vardır, yüksek
tahsille ilgili sorunları vardır. Bunların çözümlenmesi konusunda Hükûmetimizin aldığı tedbirleri biliyoruz. Sayın
Başbakanımız dünkü grup toplantısında da özellikle konut konusunda, Roman
vatandaşlarımız için yapılan meskenlerin çok yakın bir zamanda kendilerine
teslim edileceğini ifade etmişti. Yani Türkiye’de yaşayan herkesin hangi
sorunları varsa, Roman vatandaşlarımızın da o sorunlarının olduğunu bilmeliyiz.
“Kaç kişi sınır
dışı edildi?” Elimde bir veri yok bu konuda, kendilerine yazılı olarak takdim
ederim.
Yalnız, bir
konuda Sayın Işık çok haklı; bunu, buraya oturduğum andan itibaren Sayın
Komisyon Başkan Vekilimizle de tartışıyoruz. 21’inci maddenin son fıkrasının
tamamen kalkmasıyla bir boşluk doğabilir. Bunu Sayın Hasan Özdemir muhalefet
şerhinde güzel bir biçimde yazmış, Sayın Kamer Genç’in de bu konuda bir
önergesi elimizde bulunuyor, 1’inci maddeyle ilgili. Ben bir çalışma yaptım.
Aslında İçişleri Bakanlığımızın yetkilileri hem Pasaport Kanunu’nda hem de bu
maddenin birinci fıkrasında İçişleri Bakanlığına münhasıran bir yetki
verildiğini söylüyorlar. Yani o yetkiye bakarak son fıkranın tamamen
kaldırılmış olmasının bir mahzur ifade etmeyeceğini söylüyorlar ama benim şahsi
kanaatim, burada bir boşluk doğabilir, bunun doldurulması gerekir. Yani
yukarıdaki yetkiye binaen bizim ayrıca, “Tabiiyetsiz veya Türk kültürüne bağlı
olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanı
yetkilidir.” fıkrasını koymamız gerekiyor. 1’inci maddede, Sayın Kamer Genç’in
önergesi elimde, ona katılacağımızı ifade edeceğim. Bu konu İçişleri
Komisyonundaki görüşmeler sırasında gündeme gelmiş, o zaman reddedilmiş.
Muhalefet şerhi sadece Hasan Bey’e aittir ama benim şahsi kanaatim, bu maddenin
tekrar, içinden “Çingene” kelimesini çıkarmak suretiyle muhafaza edilmesinin
daha doğru olduğunu düşünüyorum, 1’inci madde görüşmeleri sırasında buna
katılacağım.
Sayın Uslu “Bu
sayı belli mi?” dedi. Doğrusu, böyle bir resmî veri olduğunu bilmiyorum ancak
özel anketler yoluyla birtakım kurumlar bu tür çalışmalar yapmış olabilir. Ben
resmî bir çalışma olmadığı kanaatindeyim.
Sayın Doğru Doğu
Türkistan’dan gelenlerle Ahıska Türkleriyle ilgili
bir konuyu sordular. Aynı endişeleri ve duyguları paylaşıyoruz. Doğu
Türkistan’dan gelenler, yani Uygur Türkleri dediklerimiz hakikaten çok zor
şartlar altında, hem bulundukları yerde hem de Türkiye’ye geldiklerinden
itibaren… Ancak bunlara çok özel ilgi gösterildiğini ve bütün imkânların
kendileri için kullanıldığını biliyorum. Vatandaşlığa geçmelerinde belki
birtakım sorunlar yaşansa da ikametleri konusunda -bizzat ilgilendiğim için
biliyorum, yoksa bir veriye dayalı olarak söylemiyorum- onlar bizim
kardeşlerimizdir, onların her türlü imkânsızlıklarını gidermeye çalışıyoruz. Ahıska Türkleriyle ilgili sanıyorum iki sene önce bir
kanunla özel bir madde koymuştuk, üç ay içerisinde mi, belli bir süre
içerisinde vatandaşlığa geçmek istemeleri karşılığında bu imkân tanınacaktı.
Ama geri dönüşleriyle ilgili çalışmaların hangi safhada olduğunu ben
kendilerine yazılı olarak takdim edeceğim.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Teklifin tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
YABANCILARIN TÜRKİYE’DE İKAMET VE SEYAHATLERİ HAKKINDA
KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ
MADDE 1- 15/7/1950 tarih ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 21 inci maddesinin son fıkrası
yürürlükten kaldırılmıştır.
BAŞKAN – Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
isteyen Rasim Çakır, Edirne Milletvekili.
Buyurun Sayın
Çakır. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; 1’nci maddeyle ilgili Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, Cumhuriyet Halk Partisinin de katıldığı,
diğer grupların da katıldığı, iktidar partisi milletvekili arkadaşımızın teklif
ettiği ve bizim de olumlu bulduğumuz ve oy vereceğimiz bir kanun teklifini
görüşüyoruz ama bu teklifin görüşülmesini fırsat bilerek, iktidar partisinin
Türkiye’deki Roman vatandaşlarımıza yönelik bakış açısını ve çalışma yöntemini
ve bizlerin bu anlayışa yönelik eleştirilerini hem Genel Kurulla hem de
vatandaşlarımızla paylaşmak istiyoruz.
Öncelikle,
iktidar partisi mensubu Değerli Ali Kardeşim Roman meselesine İktidar
Partisinin sevgiyle yaklaştığını ifade etti. Bence, bu işin en önemli kelimesi
burasıdır yani bu meseleye nasıl yaklaşmak gerektiği konusudur. Gerçekten, bu
sözün doğru olmasını canı gönülden arzu ederdim çünkü sevgiyle yaklaşmak
başarmaktır büyük ölçüde. Ama eğer sevgiyle yaklaşılsaydı, sekiz yıllık bu
iktidar döneminde bu kanun teklifi, 8’inci yılın seçimlere kalmış dört beş ay
değil de sekiz yıl önce bu kanun teklifi Genel Kurulun gündemine gelirdi ve
çıkardı. Yani demek ki sevginin ötesinde birtakım siyasal beklentilere yönelik
gayretler olduğu burada görülüyor. Haddizatında kurulan sistem, kurulan yöntem,
maalesef Türkiye’nin demokratik geleneğinin kökleşmesi, kurumsallaşması ve daha
uzun ömürlü olmasına destek veren, yardımcı olan bir sistem değil. Neden? Şöyle
açıklamaya çalışayım:
Bir Roman
vatandaş sabah kalkar, yeşil karta ihtiyacı vardır -sağlık problemi vardır-
kaymakama gider. Kaymakamın yanında AKP ilçe teşkilatından görevli bir ilçe
yönetim kurulu üyesi vardır. Yani kaymakamlıktaki iş ve işlemlerden sorumlu
yönetim kurulu üyesi vardır. Onun bir önünden ceketini ilikleyip geçmek
mecburiyetindedir bu vatandaş, onun bir elini öpmek mecburiyetindedir yeşil
kart talebiyle ilgili. Oradan vatandaş AKP ilçe başkanına gönderilir. Orada,
işte, kömür ihtiyacı vardır veya başka ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaçlarının
tedarikiyle ilgili AKP ilçe başkanının önünde boynunu bükmek mecburiyetindedir,
ona “Eyvallah.” demek zorundadır çünkü yarın ondan bunun bedeli istenecektir.
Oradan vatandaş çıkar, belediye başkanına gider. Belediye başkanından kışı
geçirmek için, bir şeyler alabilmek için onun kapısında bekler, belediyenin
kapısında bekler. Yani yoksul vatandaş, Roman vatandaş yaşamını sürdürebilmek
için günün yirmi dört saati birilerinin önünde ellerini bağlayarak, ceketini
ilikleyerek bir şeyleri talep etmek, bir şeyleri istemek durumundadır.
Dolayısıyla böyle olunca da bu vatandaş mahallesinde, kahvesinde otururken
iktidar partisini eleştirmeyi veya Başbakanı eleştirmeyi mümkün göremez
kendinde çünkü eğer eleştirirsem, eğer eleştirim duyulursa o zaman benim
kömürüm kesilir, yeşil kartım elimden alınır veya benim çocuklarıma verilen
okul yardımı ortadan kalkar korkusu ve endişesi içerisindedir. Dolayısıyla bu
şekilde yarattığımız bir toplum demokratik refleksleri körelmiş, demokratik
taleplerini yükseltemez, isteklerini yükseltemez, söyleyemez ve sadece boynu
bükük kahvesinde, evinde oturan, tepki vermeyen, hele hele
örgütlü tepki hiç vermeyen bir toplum hâline geliriz.
Siz uygulamış
olduğunuz, Roman vatandaşlara yönelik uygulamış olduğunuz, belki kendi
açınızdan haklı da olabilirsiniz, siyasal iktidarınızın devamı anlamında haklı
da olabilirsiniz ama bu politikayla tepki vermeyen, sessiz, demokratik
refleksleri olmayan bir toplum yaratıyorsunuz. Eğer yarın -bırakın bizi,
bırakın muhalefet partilerini- siz, bu toplumun bir şekilde, bir konuda tepki
vermesini talep etseniz, o zaman siz de tepki verecek insan bulamayacaksınız.
Yani şunu söylemek istiyorum: Yarın “Ülke bölünmek ile ilgili bir risk
içerisinde, gelin, tepki verin.” dediğinizde, tepkiyi verecek insanı siz de
bulamayacaksınız çünkü o ortamı sizler yarattınız, sizlerin politikaları
yarattı. Bunu söylemek istiyorum. Yarın bir rejim değişikliği söz konusu
olduğunda “Gelin, tepki verin.” deseniz siz de tepki verecek, demokratik tepki
verecek insanları bulamayacaksınız çünkü sizin yarattığınız politika bunu bu
noktaya getirdi. O bakımdan değerli arkadaşlarım, bu politikayı gözden geçirmek
lazım. Yani insanları, ilçe başkanının kapısında, kaymakamın
kapısında, belediye başkanının kapısında bir şeyler talep eden, bir şeyleri
alabilmek için el pençe divan duran insanlar hâlinden çıkarıp, yasal hakkı
olarak, kanundan gelen hakkı olarak devletten birtakım şeyleri alıp bu aldığını
da özgürce kullanabilen, kendi içerisinde, ailenin içerisinde, toplumun
içerisinde her türlü demokratik tavrı koyabilecek insanlar yaratmamız lazım. Türkiye’nin
geleceğinin teminatı buradadır. Yoksa sizin yaratmaya çalıştığınız korku
imparatorluğu, Türkiye’nin geleceğinin teminatı değildir. Belki sizin
geleceğinizin teminatı olabilir ama Türkiye’nin geleceğinin teminatı değildir.
Az önce Sayın
Bakan da söyledi, “8.270 tane konut, en kısa zamanda teslim edeceğiz.” dedi.
Allah aşkına, bilen biri varsa gelsin. Ali, gel, burada anlat. Şu ana kadar
Roman konutlarıyla ilgili bir tek Kemalpaşa’da konutların temeli atıldı, bunun
dışında temeli atılan Roman konutu yok arkadaşlar.
FİKRİ IŞIK
(Kocaeli) – Var, var, İzmit’te de var.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Yüzde 70’i taslak hâlinde, daha yer tespiti yapılmamış, yüzde 20’si
ihale aşamasında ama ihalesi tamamlanmamış, ancak yüzde 5’inin ihalesi bitmiş
ve sadece Kemalpaşa’daki konutların da temeli atılmış. Yani bu kadar gürültü
koparıyorsunuz ama sonuç bu, gerçek bu. Gelin, bunu burada açıklayın. Yani
seçime kalmış beş ay. Benim Edirne’de ve Trakya’da işte “Tayyip Erdoğan bize
konut yapacak, gel seni da yazalım.”, bir sürü çalışmalar. Ama yani yapın,
yaptıktan sonra söyleyin. Yani bunların söyleniyor olması, kesinlikle, bu
siyasi iktidarın, Romanların sorunlarına yönelik samimi ve çözüm üretme
noktasında samimi olduklarını göstermiyor. Bu tamamen, Roman vatandaşlarımızı
bir oy deposu olarak görüp “Biz bu oy deposundan önümüzdeki seçimlerde nasıl
yararlanabiliriz, nasıl bunu kendi adımıza devşirebiliriz?” arayışı ve
gayretlerinin bir ürünüdür. Bu kanun teklifinin dün apar topar, AKP Grubunda
yapılan toplantıdan sonra paraşütle bu Genel Kurula gelmesinin altında yatan
mantık da aynı mantıktır değerli arkadaşlarım.
Romanların
sorunlarını bilebilmek için onu hissetmek lazım, onu yaşamak lazım. Bunu ancak
yaşayanlar bilir, bunu ancak hissedenler bilir. En önemli sorun eğitim
sorunudur. Eğer Osmanlı döneminden beri, sadece cumhuriyet dönemi değil,
Osmanlı döneminden beri Romanların sorunları, bu ülkede değişik iktidarlar
tarafından bugünlere kadar devşirilmiş ve birikmişse bu konuya samimi
yaklaşılmayışının altında yatar temel mesele. Eğer samimi yaklaşılsaydı, bu
sorun bugünlere gelmezdi. Bugüne kadar Romanlar bu ülkede her zaman barışık
yaşamışlardır, her zaman toplumla iç içe yaşamışlardır ama sizin “Roman
açılımı” lafınız bu Romanları dışlamak ve ötekileştirmek gayretidir ve bundan
da Romanlar memnun değil, bunu bilin.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – “Biz ötekileştirilmek istemiyoruz, biz dışlanmak istemiyoruz. Biz
Anadolu’ya Türklerden daha önce geldik ve Anadolu’nun gerçek sahibiyiz, Türkiye
Cumhuriyeti’nin gerçek sahibiyiz.” diyorlar.
BAŞKAN – Sayın
Çakır, teşekkür ediyorum.
RASİM ÇAKIR
(Devamla) – Bu düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Madde üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Akın Birdal,
Diyarbakır Milletvekili.
Buyurun Sayın Birdal. (BDP sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, 60’a göre Edirne’yle ilgili bir bilgi vermek
istiyorum, Roman konutlarıyla ilgili.
BAŞKAN – Böyle
bir usulümüz yok Sayın Milletvekilim.
NECDET BUDAK
(Edirne) – İpsala’da konutlarımızın temeli atıldı da, Milletvekilimiz…
BAŞKAN – Sayın
Koyuncu grup adına söz istedi, açıklama yapar.
NECDET BUDAK
(Edirne) – Hayır “Hiçbir yerde temel atılmadı.” dendi, İpsala’da konutlarımızın
yapımına başlandı.
BAŞKAN – Sayın Birdal, buyurun.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 492 sıra
sayılı, 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında
Kanunda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Yasa Teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi
adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Sözü edilen
değişiklik, yabancıların Türkiye’de ikamet ve seyahatlerini düzenleyen yasadaki
son fıkrayı kaldırmaktadır. Yasanın son fıkrasına göre uyruksuz ya da yabancı
devlet uyruğu olan Çingenelerin ya da Romanların ve Türk kültürüne bağlı
olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerinde İçişleri Bakanlığı
yetkilidir. Değişiklik önerisiyle bu hüküm toptan kaldırılmaktadır. Bu tutum
olumludur ve benimsiyoruz.
Bu değişikliğin
iki yönü bulunmaktadır. Birincisi, yasalarda yer alan ırkçı, ötekileştirici,
ayrımcı madde ve hükümlerin temizlenmesidir. İkincisi de önemli bir insan hakkı
olan mültecilik ve sığınma hakkına ilişkindir.
Mültecilik ve
sığınma hakkı, özellikle büyük savaşlar ile bölgesel çatışma ve iç savaşların
sürdüğü dönemlerde yakıcı bir insanlık sorunu olarak gündeme gelmektedir. Bugün
savaş ve çatışmadan kaçmanın yanı sıra, ekonomik nedenlerle ülkede baskı ve hak
ihlallerinin sürmesinden ötürü mülteci ve sığınmacı sayısında ciddi artış
vardır. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin 2009 değerlerine
göre dünyada toplam 16 milyon kişi mülteci ve sığınmacıdır. Türkiye’de ise
sadece kayıtlı olan 17 bin kişi sığınmacıdır. Türkiye uluslararası sözleşmelere
koyduğu çekincelerden ötürü ancak Avrupa’dan gelenlere mülteci statüsü
sağlamakta, başka ülke ve yönden gelenlere ise başka ülkelere gitmesi için
bekleme izni vermektedir. Bu konuda Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği
ile sürekli ilişki hâlindeyiz ve gerçekten Hükûmetin
bu konuda bir politikasının olmaması ve buradaki Cenevre Konvansiyonu’na
koyduğu çekincelerden ötürü doğudan gelenlerin burada çok trajik yaşamları var.
2008 yılında
11-12 Haziranda Kırklareli Gaziosmanpaşa Mülteci Kabul ve Barındırma Merkezinde
“Adam Terry” adlı bir sığınmacının kampta öldürülmesi
üzerine Helsinki Yurttaşlar Meclisi ve İnsan Hakları Derneğinden birkaç
arkadaşla birlikte Barış ve Demokrasi Partisi olarak gidip yerinde inceleme
yaptık ve hazırladığımız raporu İnsan Haklarını İnceleme Komisyonuna sunduk. Bu
konuda, gerçekten, bir komisyonun oluşturulması, sistematik olarak mültecilerin
sorunlarıyla ilgili çalışmaların yürütülmesi ve sorunların çözüme
kavuşturulması yolunda bir öneri getirmiştik. Sonra bir komisyon oluştu ama ne
yazık ki o konudaki sorunlar hâlâ gündemdeki yerini koruyor.
Ancak bu bekleme
bölgeleri ve kampları insan onuruna yakışmayan koşullardadır. İstanbul Kumkapı’da emniyet müdürlüğüne bağlı yabancılar
misafirhanesi de yine kamuoyuna yansıyan sorunlardan ötürü bilgimiz
dâhilindedir. Zaman zaman, gazete ve televizyonlarda,
burada kalanların, koşulların kötülüğünden dolayı eylem yaptığına da tanık
olduk.
Adının
“misafirhane” olduğuna bakılmamalı. Bu bina demir
parmaklıklarla çevrili. Bina sadece bir örnek. Neredeyse bütün kamplar
ve misafirhaneler insanlık dışı koşullarda bulunmakta, hem fiziki olarak hem de
oradaki uygulamalardan ötürü.
Aslında uyrukluk
hakkı, sığınma hakkı insan haklarının olmazsa olmazlarındandır çünkü dünyada
özellikle şimdi yaşanmakta olan ekonomik küresel krizin sonucu bütün dünyada,
özellikle Avrupa’da -ki yurttaşlarımıza yönelik şu anda Avrupa ülkelerinde
baskı ve saldırıların en çarpıcı yanı- işsizliğin sorumluluğunun yabancılara
bağlanmış olmasıdır. Başta İngiltere, Fransa, Almanya, İspanya yeni birtakım
düzenlemeler yapmakta ve bu, oradaki yurttaşlarımız ve başka göçmenler
açısından ciddi tehditler oluşturmakta ve gelecek açısından da kaygı
yaratmaktadır. O nedenle iktidar bu konuda şimdiden, İnsan Hakları Evrensel
Bildirgesi başta olmak üzere bütün uluslararası hukuktan kaynaklanan,
göçmenlerin ve yabancıların haklarını koruyucu düzenlemeler yapmalı ve o
bağlamda ilişkileri sürdürmelidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada yaşayan sığınmacıların bir an önce -ki sözünü
ettiğim kamplar için söylüyorum bunu- insanca yaşayabilecekleri koşulların
sağlanması gerekmektedir, çalışma izninin koşula bağlanmadan verilmesi
gerekmektedir. Sığınmacıların sağlık hizmetinden yararlanabilmeleri için
gerekli düzenlemelerin yapılması yine ayrıca zorunludur. Örneğin, kadın-erkek
birçok sığınmacı beraberinde üç, beş, sekiz, on yaşında çocuklarını da
getiriyorlar. Şimdi, burada kaldıkları sürece bunların eğitim, sağlık ve
beslenmeleri çok ciddi bir sorun oluşturuyor. Örneğin, “Kamplarda o çocukların eğitimleri
mümkün kılınamaz mı?” ya da “Kendi kültürlerinin geliştirilmesi yolunda çaba
gösterilemez mi?” ya da “Sağlık hizmetleri daha insani koşullar içerisinde
verilemez mi?” diye de bu sorular akla geliyor. Bu düzenlemeler yapılmadığı
sürece insan kaçakçılığı da ne yazık ki sürecek. Türkiye üzerinden muazzam rantlar elde edildiği ileri sürülmektedir. Örneğin, biz yine
bir kez bu Genel Kurulda… İstanbul’da birtakım, böyle göz önünde, mültecilerin
derme çatma teknelerle kaçırıldığını biliyoruz ve büyük rantlar
elde edildiğini de biliyoruz ve kimi güvenlik güçlerinin bunlar bilgisi
dâhilinde olduğu ileri sürülmektedir ama bu konuda verdiğimiz soru önergeleri
ya da bu konudaki araştırma önergelerimize karşılık bir araştırma
yapılmamıştır, gerçekten bu trajedi, dram sona erdirilememiştir. Ancak tekneler
bir kayaya vurduğu zaman, bir kıyıya vurduğu zaman, insan cesetleri kıyıya
vurduğunda gündeme geliyor, yazılıyor çiziliyor, üç gün sonra unutuluyor ya da
balık istifi gibi, bir kamyonetin arkasında insanların cesetleri bulunduğu
zaman gündeme geliyor, tartışılıyor ve unutuluyor yine. Oysa,
insanın insan olmaktan kaynaklanan hakları ve özgürlükleri evrenseldir ve
koruma altında olması gerekmektedir.
Şimdi, bu sorun
komşumuz Yunanistan’ın yapmayı düşündüğü duvarla da elbette ki çözülemeyecek.
ABD-Meksika sınırında benzer bir duvar yıllardan beri bulunmaktadır ama hâlâ
ABD’de kaçak işçi olarak çalışanlar en çok Mesikalılardan
oluşmaktadır. Çözüm, güvenlik önlemlerinin artırılması değil elbette, çözüm
herkesin bir gün mülteci, sığınmacı olacağı gerçeğinden harketle
insanca yaşam koşullarının sağlanmasından geçmektedir. Özellikle darbeli,
sabıkalı bir siyasi tarihi olan ülkeler açısından bu daha da kaçınılmaz ve
yaşamsaldır. Nitekim, 1980 faşist askerî darbesi
sonrası 30 bin yurttaşımız zorunlu olarak yurt dışına çıkmış ve mülteci
durumunda kalmıştır ve sonra bunların 16 bininin Bakanlar Kurulu kararıyla
yurttaşlık hakkı da kaybettirilmiştir ama şimdi onların hâlâ birtakım mallarına
el konulmuştur, birçok yasal sorun sürmektedir.
Şimdi,
değişikliğin bir diğer yönü olan yasaların çağdışı, ırkçı, ayrımcı,
ötekileştirici söylemlerden arındırılması, herkesin kabul edebileceği bi değişikliktir. Ancak bu değişikliklerin yapılıyor
olması, tek başına olumlu sonuçlar vermemektedir. Uygulamanın da aynı
arındırılmadan geçmesi gerekmektedir. Yasa uygulayıcılarının ırkçı ve yabancı
düşmanlığından uzak ve eşit bir davranış sergilemesi sadece sığınmacılar için
değil, bütün yurttaşlar için de geçerli olmalıdır. Bu anlamda uygulamaların demokratikleşmesine
ve bir zihniyet değişikliğine gereksinme vardır. Demokratik sivil bir anayasa,
eşitlikçi ve özgürlükçü bir anayasa bunun için bir güvencedir. İkincisi de
Cenevre Konvansiyonu’na konulan çekincelerin ortadan kaldırılmasıdır. Nasıl ki
uluslararası sermaye küresel dünyada serbestçe dolaşıyorsa insanlar da istediği
yerde istediği şekilde dolaşabilmeli ve gezme, çalışma haklarını
kullanabilmelidir.
Bugün gazetelerde
yer alan bir habere göre Başbakan Yardımcısı Sayın Cemil Çiçek “Kürtçe etiket
olabilir ama su faturası olamaz.” demiş. Şimdi, su faturaları İngilizce oluyor…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Birdal, teşekkür ediyorum.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Peki, Sayın Başkan.
BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Koyuncu, Bursa
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Koyuncu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle hepinizi sevgi,
saygı, dostlukla selamlıyorum.
Tabii ki vermiş
olduğumuz kanun teklifiyle ilgili dün de teşekkür ettim, bugün de yine bütün
gruplara teşekkür ediyorum.
Dün burada uzun
uzadıya, AK PARTİ Hükûmetinin, AK PARTİ İktidarının
Millî Birlik ve Kardeşlik Projesi çerçevesinde, 73 milyon Türk vatandaşımızın
sorunlarının minimize edilmesiyle ilgili projenin içerisinde yer alan Roman
kardeşlerimizle ilgili Türkiye'de, ülkemizde neler yaptık, neleri yapamadık,
bunları anlatmak istemedim çünkü sizler bunları görüyorsunuz, biliyorsunuz
diye.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Ali, boş hikâye anlatma gözünü seveyim. Doğru bir şey söyle de
alkışlayalım.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Ama az önce çok Değerli Milletvekili Arkadaşımız, Ağabeyimiz
-Cumhuriyet Halk Partisinden- burada, Romanlarla ilgili, Türkiye'de konut
yapılmasıyla ilgili, sadece Mustafakemalpaşa’da yapıldığını söyledi. Ben
Bursa’nın Mustafakemalpaşa ilçesindenim ama Mustafakemalpaşa ilçesinde Roman
konutlarının temeli atılmadı. Roman konutlarının temelinin nerede atıldığını
ben sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu anlamda, hem sizlerin bilgilenmesi açısından
hem de milletimizin doğruları bilmesi, öğrenmesi açısından bunları sizlerle
paylaşmayı uygun buldum.
Şimdi, Bursa
Karacabey 132 tane konut, Edirne İpsala 192…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – İpsala’nın temeli atılmadı daha Ali.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …Eskişehir Beylikova 48, Kocaeli İzmit 172, Kütahya Altıntaş 48,
Manisa Merkez Selimşahlar 144 konut olmak üzere
toplam 2 il merkezi ve 4 ilçe merkezinde 736 konut ihale aşamasında.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ali, inşaat aşamasında olanları söyle, ihalesi yapılanları değil.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Toplam 3…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ali, daha onların inşaatları başlamadı, sadece ihalesi yapıldı.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Uygulama aşamasında.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Evet, ihale aşamasında.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Hayır, uygulama aşamasında. Pardon…
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Tamam, ihale aşamasında, doğru.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Hikâye anlatıyorsun Ali Bey, hikâye!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Toplam 3 il merkezi ve 17 ilçe merkezinde toplam 2.748 konut ihale
aşamasında. Bu il ve ilçelere ait konut sayıları da aşağıda belirtilmiştir:
Ankara Beypazarı,
Balıkesir merkez, Balıkesir Altınova, Balıkesir Gönen, Bursa Mustafakemalpaşa,
Bursa İznik, Çanakkale Ayvacık, Çanakkale Biga…
AHMET KÜÇÜK
(Çanakkale) – Biga yok!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …Çanakkale Mahmudiye, Düzce merkez, Edirne Keşan, Edirne Havza,
Edirne Enez, Edirne Lalapaşa…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Bunlar hayal aşamasında daha Ali!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – …Eskişehir Alpu, Hatay Reyhanlı, Osmaniye Düziçi, Sakarya Taraklı,
Sivas Kangal Çetinkaya, Tekirdağ merkez.
Bunlar ihale
aşamasında, az önce söylediklerim uygulama aşamasında değerli kardeşlerim.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Onlar hayal aşamasında!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – İhale aşamasında, 24 Şubatta ihalesi olacak. Bir dinle be kardeşim!
Bir dinle!
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Hayal aşamasında onlar Ali! Daha yerleri belli değil onların!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Biz ayrıca bu illere, bu ilçelere gidiyoruz. Meclis kapanıyor, vın!
Nereye? Roman kardeşlerimizin olduğu yerlerde ne sorunlar var?
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Ben göremiyorum Ali’ciğim seni.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Keşan’a da geldik, Çanakkale’ye de gittik, İzmir’e de gittik.
Türkiye'nin her tarafındaki Roman kardeşlerimizin sorunlarını sadece Meclisten
bakarak, tepeden 30’uncu kattan bakarak çözemezsiniz, zemin kattan
bakacaksınız, ondan sonra sorunları bileceksiniz, çözeceksiniz.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Biz oralardan yaşayarak geliyoruz, biz Roman mahallesinden de
geçiyoruz.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bununla ilgili diğer iller de var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – 335 milletvekiliniz var, bir tane de Romanı milletvekili olarak
getir o zaman.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Toplam 8.218 tane konut. Uygulama aşamasında olanlar var, uygulama
aşamasında olmayanlar var.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Hayır, ihalesi yapılanı söyle bana!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Ayrıca bunlarla ilgili biz ne yaptık? Bakın, ne yaptık değerli
kardeşlerim: 10 Aralıkta bir toplantı gerçekleştirdik. Sabahtan başladık,
değerli milletvekili arkadaşlarımızla, bakanımızla, Başbakanımızın talimatıyla,
dedik ki: “Ey Kilis’ten gelen kardeşim,
İzmir’den gelen kardeşim, Manisa’dan, Trakya’dan, Türkiye’den gelen Roman
kardeşim, sorunun nedir? Senin memleketinde, senin ilinde, ilçende ne sorunun
var?” Dediler ki “Konut sorunumuz var.” “Ne sorunun var Samsunlu kardeşim?”
Diyarbakır’dan gelen Roman kardeşlerimiz vardı. Diyarbakır’dan gelen Roman kardeşlerimiz
ne dediler biliyor musunuz?
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Geç kalmışsınız biraz Ali’ciğim, geç
kalmışsınız! Sekiz sene önce yapacaktınız onu.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – “Biz ayrımcılık içinde ayrımcılık yaşıyoruz.” dediler. Bunları da
biz biliyoruz, görüyoruz. İşte, bunların sorulması için dertlendik…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Geç kalmışsınız, geç!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Çözüm üretme noktasında da…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – İnşallah, o sorunları bizler çözeceğiz.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Arkadaşlar, 8.200 küsur tane…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) - Geç kalmışsınız, geç!
ALİ KOYUNCU
(Devamla) - Ama sizler yardımcı olun.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Biz zaten yardımcı oluyoruz.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – İlçelerinizde, belediyelerinizde söyleyin. İzmir Belediyesinde
sıkıntımız var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Milletin de sizinle sıkıntısı var, belediyelerinizle var.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Konut sorununun çözülmesi için arsa istiyoruz. Bizlere yardımcı
olun, TOKİ’ye arsaları devretsinler, İzmir’de de
konut yapalım, Edirne’de de daha fazla konut yapalım. Hep birlikte, sizler de
yardımcı olun Roman kardeşlerimize, konut problemlerinin çözülmesiyle alakalı
çalışma yapalım.
Ayrıca, Roman
kadınlarıyla ilgili de çalışmalar yapıyoruz ve diyoruz ki… En önemlisi, nüfus
cüzdanları çıkartılmamıştı, nüfus cüzdanları yoktu. Bunlarla ilgili de İçişleri
Bakanımızın talimatıyla, genelgesiyle Roman vatandaşlarımızın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Bir dakika verirseniz Sayın Başkan…
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Koyuncu.
ALİ KOYUNCU
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şimdi,
on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
adına “Roman konutları” dediğiniz, TOKİ’nin yaptığı
sosyal konutlara neden böyle bir ifadede bulundunuz? Eşit yurttaşlık ilkesiyle
ne derece bağdaşıyor? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
geçen yıl İstanbul’da “Roman açılımı” adıyla düzenlenen toplantıya İzmir ve
diğer illerimizden bazı Roman vatandaşlarımızın ellerine para verilerek
taşındığı yönündeki basında da çıkan iddialar doğru mudur? Doğruysa bu
uygulamayı normal buluyor musunuz?
İkincisi: Biraz
önce, sayın konuşmacı Kütahya ili Altıntaş ilçesinde kırk sekiz adet Roman
konutunun temelinin atıldığını söyledi. Ben de şimdi ilgililerle görüştüm,
böyle bir temel atma olmadığını ifade ediyorlar. Bu doğru mudur? Doğruysa ne
aşamadadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Işık.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; yapılan konuşmalarda TOKİ’nin
birçok il ve ilçemizde “Roman konutları” adı altında konutlar yapacağı ancak
bunların henüz yapılmamış olduğu ve projelendirildiği anlaşılmaktadır.
Özellikle, Ali Bey, Sayın Ali Bey, AKP Milletvekili, konuşmasında ikide bir
“Roman”, “Romanlar” diye konuştu. Doğrusu buna ben alındım. Romanlar da bu
ülkenin eşit vatandaşlarıdır, her türlü hak ve menfaati bu ülkenin verebileceği
kadar almak durumundadır. Ayrıca, bu, gerçekten bu şekilde projelendirildiyse,
yani Romanlara ayrı bir birim hâlinde -üç, beş, on, yirmi, otuz, kırk, kırk
sekiz neyse- bina yapılması orada burada, bu insanları ötekileştirmeyecek mi?
Bunlara cevap
istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akkuş.
Sayın Bakanım,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
“Bunlar sosyal
konutlardır, niçin ‘Roman konutları’ diyorsunuz?” dedi Sayın Uslu. Siz de bunu
zaman zaman kullanıyorsunuz. Siz konuşmamış veya
kullanmamış olabilirsiniz ama “Çingene” kelimesi yerine “Roman” kelimesinin
veya tanımlamasının yapılması çok yeni değil.
Aslında, bu
tasarının başına gelenleri ibretle izliyorum. Ben buraya otururken bütün grupların
bu konuda fikir birliği içerisinde olduğu ve herkesin sadece bu konudaki
görüşlerini kısa sürede ifade edecekleri söylenmişti. Ben şuna teşekkür
ediyorum: Bu vesileyle bir konu açıklığa kavuşuyor. Siz “sosyal konutlar”
denmesini istiyorsanız o şekilde ben konuşayım, siz de o şekilde devam edin ama
“Roman” kelimesini ilk defa konuşan ben değilim.
Sayın Işık’ın
konuşmasının birinci noktasını gürültü dolayısıyla anlayamadım, affına
sığınıyorum. “Altıntaş’taki yüz kırk sekiz Roman konutu ne aşamadadır?”…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kırk sekiz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Yüz kırk sekiz değil, kırk sekiz
mi?
AKİF AKKUŞ (Mersin) – Evet.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Evet, ancak bu kadar anlayabilmişim,
kusura bakmayın.
Bu çok önemli bir konu. Buna yazılı cevap
vermem gerekir.
Sayın Akkuş da
biraz önce konuşan arkadaşımıza cevap mahiyetinde bir şeyler söyledi.
Şüphesiz, bu
konutlar yapılıyorsa buna teşekkür etmek lazım. Her konutun yapılması, hangi
sosyal grup için olursa olsun önce bir projeden başlar, sonra ihale aşamasına
gelir, biter ve sahiplerine teslim edilir. “Bitip sahiplerine teslim edilen çok
azdır.” diyebilirsiniz ama proje ve ihale aşamasında çok olduğunu herhâlde
kabul etmemiz lazım.
“Sekiz senedir
niye yapılmadı?” Şimdi yapılmaya başlandı, eğer eksik kalanlar olursa onları da
arkadan gelenler tamamlar.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Bakanım, bu ötekileştirme konusu, belli bir yere yapılıyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Madde üzerinde
bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
492 sıra sayılı yasa teklifinin 1. maddesinin aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ederim.
Kamer
Genç
Tunceli
Madde 1 – 15/07/1950 tarih ve 5683 sayılı Yabancıların Türkiye’de
İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunun 21. maddesinin son fıkrası aşağıdaki
şekilde değiştirilmiştir.
“Tabiiyetsiz veya
Türk kültürüne bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine
İçişleri Bakanı yetkilidir.”
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Kamer Genç, Tunceli
Milletvekili.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkanım, oradaki “Bakanı”nı “Bakanlığı” şeklinde değiştirmek
daha uygunsa isterseniz yani önergede ben “Bakanı” demişim de “Bakanlığı”
olursa daha uygun olur efendim.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Genç.
Sözleriniz
tutanaklara geçti, dikkate alınacaktır Sayın Genç.
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 492 sıra sayılı Yasa Teklifi’nin 1’inci maddesi üzerinde verilen
önergemle ilgili söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, aslında tabii, 1950 yılında çıkarılan 5683 sayılı Yasa’da
-aşağı yukarı altmış küsur sene geçmiş- bu, o zamanki şartlara göre işte
“Tabiiyetsiz veya yabancı devlet tebaası olan Çingenelerin ve Türk kültürüne
bağlı olmayan yabancı göçebelerin sınır dışı edilmelerine İçişleri Bakanlığı
yetkilidir.” cümlesinde bu tamamen kaldırılmak isteniyor teklifte. Ama bence,
Türkiye’ye birçok vizesiz insan geliyor. Aslında bana göre bu
tabiiyetsizliği de kaldırıp en kestirme yolu “Türkiye’ye vizesiz giren
yabancıların Türkiye’den sınır dışı edilmeleri” şeklinde değiştirilmesi bence
daha doğru bir anlatım olur ama tabii, kanunu uzun uzadıya görüşme imkânımız
olmadığı için, artık buradaki “yabancı devlet tebaası olan Çingeneler”
ibaresini kaldırdığımız takdirde bu da o amacı sağlar diye önergemiz bu
yoldadır.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, AKP aşağı yukarı sekiz buçuk yıldır iktidarda. Sekiz buçuk yıl, bir
devlet hayatında, yani seksen yedi yıllık cumhuriyet hayatında çok önemli bir
yıldır. Bakın, 70’leri, 50’leri falan okursanız, o yıllarda -geçen gün bir
kitap geçti, Burhaniye’de kaymakamlık yapan bir kaymakamın hikâyesini
anlatıyor- o zaman bütün köy yolları yok ve insanlar kazma kürekle yol
yapıyorlardı, köylere getiriyorlardı. Şimdi, siz sekiz buçuk yıl iktidarda
kalacaksınız, ondan sonra bakacaksınız ki oy nereden geliyor, “Biz onlara,
hemen oyun üzerine bir atlayalım böyle.” diyorsunuz. Bu iş doğru dürüst bir
yönetim tarzı değildir. Türkiye’de çok büyük sıkıntılar var.
Bakın, geçen gün,
8 Martta Elâzığ’da deprem oldu, Tunceli’de de deprem oldu. Bu depremde birçok
ev yıkıldı. Orada söylenen şu: “Efendim, o depremde, Tunceli’de meydana gelen
ağır hasarlarda, orta hasarlarda kimse ölmedi.” diyorlar. Yahu, ölmez tabii.
Yani orada, köyde yapılan inşaatların kalitesi çok düşük, küçük bir sallantıda
binalar ayrılıyor ama ayrılıp da içinde ölmeyen insanlar tabii ki oluyor.
Dolayısıyla, maalesef, AKP Hükûmeti buraya doğru
dürüst el uzatmadı, hiçbir bakanı oraya gitmedi.
Yine, bizim
orada, mesela Şavaklar var, Beritanlar
var; bunlar göçebe, hayvan besliyorlar. Bu insanların da
hayatları çok zor. Elâzığ bölgesinde var, Tunceli’de var, Urfa
bölgesinde var.
Şimdi, tabii ki
burada, Roman vatandaşlarımız hakikaten çok zor durumda. Bu insanlar,
Tunceli’de de bu vatandaşlarımız var. Bu insanların önce bir mülkiyet konusunun
halledilmesi lazım, önce iş konusunu halletmemiz lazım. Şimdi, bu insanların
evi yok, çadır hayatını yaşıyor. Bizim hayvan göçerleri de böyle, bunlar çadır
hayatını yaşıyor. Ne yapmak lazım? Önce devletin sosyal
politikası gereği bunlara bir ev yapmak lazım. Ayrıca, kendilerine mülk vermek
lazım. Kuru bir ev sahibi olmuşsunuz neye yarar arkadaşlar? Bu
insanları, hiç olmazsa ailede 1-2 tanesini işe almak lazım. Görüyorum, mesela
bizim Tunceli’de var böyle arkadaşlarımız, insanlarımız, yani kimse devlet
dairelerine alınmıyor, ancak, işte, hamallık yaptırılıyor. Ama bu insanları
bunlardan kurtarmak lazım, bunların çocuklarının eğitim masraflarını karşılamak
lazım. Bizim göçebe yaşayan, hayvan besleyen Şavaklı hemşehrilerimizin, Beritanlı hemşehrilerimizin gittikleri yaylak yollarını yapmak lazım,
yaylalarda bunların barınabilecekleri ev yapmak lazım. Artık Türkiye
Cumhuriyeti elli sene, altmış sene önceki Türkiye Cumhuriyeti değil; Türkiye
Cumhuriyeti devletini bugün artık dünya devletlerinde insan hakları, insanların
sahip olması gereken sosyal haklar seviyesinde görmek lazım. Hâlâ “Efendim, siz
ne yaptınız?” Yahu, kardeşim, sekiz buçuk yılda yeni bir dünya yaratılır.
Bakın, sekiz buçuk yılda devletten tahsil ettiğiniz vergilere bir bakın, orada
yaptığınız harcamalara bakın. Eğer bunlar dürüst yapılsaydı, hakikaten, Türkiye
şimdi çok ilerideydi.
Şimdi -vaktimiz
olsa yine konuşuruz- bakın, Adalet Bakanlığı, arkadaşlar, 188 kişiyi katleden
insanları bugün dışarıya çıkarıyor. Niye çıkarıyorsunuz? Siz iktidarsınız, bunu
niye düşünmüyorsunuz? Bu insanları dışarıya çıkarıyorsunuz ama fikir
suçlularını içeride yatırıyorsunuz. Bu, insanlığa yakışmayan bir davranıştır.
Siz bu Türkiye’yi yönetecek bilgiye, kabiliyete, kişiliğe sahip değilsiniz!
Görseniz, bu nitelikleriniz olsa, bu insanlarımızı bu devlette bu duruma
sokmazsınız. Katilleri dışarıya salmanın sorumlusu Adalet Bakanıdır ama onunla
ilgili de…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – …tabii elimde bazı bilgiler var. Onu söyledim.
Saygılar
sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Aferin! At keseden!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, Hatip, konuşmasında, son cümlelerinde, “Siz Türkiye
Cumhuriyeti’ni yönetmeye, idare etmeye, kişiliğine ve yeteneğine sahip
değilsiniz.” diye bir ifade kullandı.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Terbiyesiz! Terbiyesiz!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – AK PARTİ Grubuna sataşmada bulundu.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Elitaş.
İki dakika süre
veriyorum. Yeni sataşmaya mahal vermeden…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yahu, bunda sataşma yok.
SONER AKSOY
(Kütahya) – Terbiyesizlik yapıyorsun!
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Terbiyesizliği yapan sensin!
SONER AKSOY
(Kütahya) – Onlara hep sen layıksın!
OSMAN KILIÇ
(Sivas) – Ayıp ya!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen...
VII.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş’ın,
Tunceli Milletvekili Kamer Genç’in, AK PARTİ Grubuna sataşması nedeniyle
konuşması
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bakın, şu anda
görüştüğümüz kanun teklifi üzerinde siyasi parti gruplarının mutabakatıyla hep
birlikte bir çalışma yapıyoruz. Dün anlaşmıştık bitirmek üzere ama kısmet
olmadı, bitmedi, bugün başladık.
Biraz önce
konuşan milletvekili arkadaşımızın önergesi de hem Sayın Bakan tarafından hem
Komisyon Başkan Vekilimiz tarafından uygun görüldü. Bu değerlendirmeyi de
yapacağız, biraz sonra da bu önergeyi oylayacağız.
Ama buraya çıkıp
da bir siyasi parti grubunu, beceriksizlikle, şahsiyetsizlikle, kişiliksizlikle
suçlamak hiçbir milletvekiline yakışan bir hareket değildir. Burada
milletvekili arkadaşlarımızın gösterdiği tepkiye de “Niye buna tepki
gösteriyorsunuz?” diye şaşkınlıkta bulunmak da açıkçası o kişinin hangi noktada
olduğunun en önemli göstergesidir.
Biz burada
sabırla dinliyoruz. Her türlü eleştiriyi yapmaya hakkınız var, serbestsiniz ama
hiç kimsenin kimseye hakaret etme hakkı yoktur. Yaptığı hakaretin farkında
olmayan insanların varlığı da açıkçası beni çok üzüyor, milletim adına üzüyor,
milletvekilleri olarak üzüyor ki Sayın Grup Başkan Vekili, herhâlde, bizim
arkadaşlarımızın tepkisine “Bunda ne var?” diye ifade etmedi. O şahsın bu
ifadeleri, Cumhuriyet Halk Partisini bağlamadı diye düşünüyorum.
Burada milletten
oyunu almış, milletin tercihini sandıkta gösterdiği idare, kim olursa olsun,
cumhuriyet kurulduğundan bu tarafa gelen bütün hükûmetler
bu milletin bekası için, geleceği için, güzelliği için çalışmıştır ama bazıları
başarmıştır, bazıları başaramamıştır. Hepsi de iyi niyetle ve samimiyetle bunu
gerçekleştirmiştir. Ümit ediyorum Sayın Milletvekili de bu düşüncededir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
VI.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
3.- Bursa Milletvekili Ali Koyuncu ve 4 Milletvekilinin;
5683 Sayılı Yabancıların Türkiye’de İkamet ve Seyahatleri Hakkında Kanunda
Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve İçişleri Komisyonu Raporu (2/644)
(S. Sayısı: 492) (Devam)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, önerge sahibi önergedeki “Bakanı” ibaresinin “Bakanlığı”
olarak değiştirilmesini talep etmektedir.
Bu düzeltmeye,
Sayın Komisyona ve Sayın Hükûmete katılıp
katılmadığını soracağım.
Komisyon
katılıyor mu?
İÇİŞLERİ
KOMİSYONU BAŞKAN VEKİLİ FEYZULLAH KIYIKLIK (İstanbul) – Takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önergeyi
bu şekliyle oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmiştir.
Maddeyi kabul
edilen önerge doğrultusunda oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- Bu Kanun
yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- Bu Kanun
hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Teklifin tümünü
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Teklif kabul
edilmiş ve kanunlaşmıştır.
4’üncü sırada yer
alan, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun
Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa Birliği Uyum ve
Anayasa komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı ile Bayındırlık, İmar, Ulaştırma ve Turizm; Avrupa
Birliği Uyum ve Anayasa Komisyonları Raporları (1/883) (S. Sayısı: 568) (x)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
568 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri,
alınan karar gereğince, bu tasarı İç Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel
kanun olarak görüşülecektir. Bu nedenle, tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler
tamamlanıp maddelerine geçilmesi kabul edildikten sonra bölümler hâlinde
görüşülecek ve bölümlerde yer alan maddeler ayrı ayrı
oylanacaktır.
Tasarının tümü
üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Şahin Mengü, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın Mengü. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ŞAHİN MENGÜ (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu Kanun Tasarısı üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, iletişim özgürlüğü, ülkemizde insanca yaşamanın, saydam bir
yönetime kavuşmanın ve demokratik sistemin temel koşullarındandır. Halkın doğru
haber alma ve gerçekleri öğrenme hakkının bir aracı olan yazılı, görsel ve
dijital medyanın temel işlevi ise iletişim özgürlüğünün sağladığı özgürlük ve
sorumluluk alanının en iyi şekilde değerlendirilerek gerçekleri tarafsız bir
biçimde kamuoyuna yansıtmaktır. Doğru haber alma, doğruları ve gerçekleri
bilme, doğru bilgilenme hakkı demokrasinin gereğidir. Ancak maalesef sekiz
yıllık iktidarınız döneminde yandaş ve baskı altına alınmış medya sayesinde
demokrasinin bu gereği yok edilmiştir. Devri iktidarınızda eli kalem tutanlar
zindanlarda çürütülürken eli kanlı katiller maalesef dünden itibaren başlayarak
sokağa salınmaya başlanmıştır. Yüce Meclis çatısı altında küçük hesaplarınızın
sonucu, bu eli kanlı katiller kimleri, nerelerde katledeceklerinin de planını
yapmaya başlamışlardır. Bu eli kanlı katilleri sokağa salıverdikten sonra
yandaş ve baskı altına alınmış medyanın susturulması yetmezmiş gibi, bir de
RTÜK iyice iktidarın sopası hâline getirilmek istenmektedir. Tasarı ile RTÜK,
bir sansür kurumu hâline getirilmek istenmektedir. Oysa burada ön plana çıkması
gereken, sektördeki geniş alanın düzenlenmesidir. Ancak düzenleyici vasıf
tasarıda son derece zayıftır. Sansürcü denetleme baskısı açıkça kendini
göstermektedir.
Tasarının
gerekçesine baktığınız zaman, 19 Aralık 2007’de yürürlüğe giren Avrupa Birliği
Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi’ne uyum sağlanmasının amaçlandığı
ileri sürülmektedir. Söz konusu yönerge incelendiğinde, üye devletler
görsel-işitsel medya hizmetlerinin yeni ruhsat ve idari izin mekanizmalarına
bağlanmaması konusunda uyarılmasına rağmen, tasarı bu yayın türünü denetim ve
izleme altına alarak görsel ve işitsel medyayı baskı altına almaktadır.
Bu yüce Meclisin
huzurlarında bundan evvel Ulusal TV’nin başına gelenleri burada anlatmıştım.
İşte bu işi ruhsata, belli izinlere bağladığınız zaman yani Avrupa Birliği
yönergelerinin dışına çıkarak izne bağladığınız zaman Ulusal TV’nin başına
gelenler gelir yani siyasi iktidarın hoşlanmadığı yapılar bir türlü yayın
hayatına istediği şekilde geçemezler. O nedenle bu yönerge sırf siyasi
iktidarların, otoriteyi elinde bulunduranların bunu yapmasını engellemek için
getirilmiştir.
Bu tasarının en
büyük eksiklerinden biri de Kurulun tek gelir kaynağı televizyon reklamlarından
alınan pay olmasına rağmen, çok enteresandır ki hiçbir televizyon kuruluşu bu
Kurul içinde temsil edilmemektedir yani velinimet olan televizyon-medya
kuruluşları bu Kurul içinde temsil edilmemektedirler. Aslında RTÜK’te
toplumdaki tüm kesimlerin temsil edilmesi gerekmektedir. İletişim fakülteleri
vardır, medya kuruluşları vardır, gazeteciler cemiyetleri vardır, teknik
konularda özelliği olan, örneğin iletişim-bilişim sektörünün ünlü sivil toplum
kuruluşları vardır. Bunların hiçbirisi yoktur. Sadece siyasi ve parlamentonun
içinden gösterdiği, parlamentonun grubu olan partilerin gösterdiği adaylardan
kurulan bir örgüt söz konusudur. Bu nasıl bir mantıktır ki hemen şunu da
söyleyeyim: Bu yanlış yapılırken maalesef benim partim de bu yanlışın içinde
olmuştur. Bu bir yanlıştır. Bunun evvela şiddetle ve süratle değiştirilmesi
gerekmektedir. Yanlıştan dönmek bir erdemdir.
Değerli
milletvekilleri, tasarı genel havası itibarıyla RTÜK’ün yetkilerini gerek
yönetim gerekse yayın denetimi açısından daha güçlendiren bir durumdadır.
Yayınları durdurma yetkisinin RTÜK’e verilmesi ifade özgürlüğünü sınırlandırıcı
bir tutumdur. Yayınlarda sansür veya ön denetime kesinlikle müsaade edilmemesi
gerekir. Bu konuda sadece uluslararası normlarda yargı denetimine bağlı
kalınmaktadır. İleride de anlatacağım, biz Bakanlar Kuruluna, Başbakana ve
ilgili bakana doğrudan yayın durdurma hakkını veriyoruz. Dünyanın başka bir
uygar ülkesinde böyle bir şey söz konusu olmaz.
Değerli
milletvekilleri, tasarıda özel radyo ve televizyon kuruluşlarında, bir medya
hizmet sağlayıcı kuruluşta toplam yabancı sermaye payı ödenmiş sermayenin yüzde
50’sini geçemeyeceği hüküm altına alınmıştır yani yüzde 50’ye kadar yabancı
sermayeye açıyorsunuz. Bakın, cebine 2-3 milyar dolar koyan bir yabancı
sermaye, Türkiye’deki bütün ağırlıklı yayın kuruluşlarını ele geçirir. Yüzde
50’ye ortak olmak demek… Çünkü bu hükmü getirdiğiniz zaman bunların tamamı
İstanbul Menkul Kıymetler Borsasında işlem gören şirketlerin hisseleridir.
Orada 3 kişiye daha hisse aldırdığı zaman siz bir yabancı sermayeyi dilediği
şekilde bir televizyon kuruluşunu yönetme hakkını sağlarsınız. Ne koyarsanız
koyun, isterseniz bunlara bir altın hisse verilmeyeceğini de hükme koyun, anonim
şirketler hukukunda değişiklik yapın, medya şirketlerine bazı sınırlamalar
getirin ama yüzde 50 sınırını getirdiğiniz andan itibaren Menkul Kıymetler
Borsasına kota edilmiş şirketlerin hisselerinin kimin eline geçtiğini takip
etmeniz mümkün değildir. Böyle olduğu zaman da o şirketin yabancılar tarafından
tamamına hâkim olunmasını engelleyemezsiniz. Yine tekrar ediyorum: 2-3 milyar
dolardır bütün bunun maliyeti. Yani bir Amerikalı sermayedar, bir İngiliz
sermayedar gelirse buraya, cebinde de 3 milyar dolar parası varsa Türk medya
hayatının iflahını keser.
Bakın, başka bir
şey var. Avrupa Birliği ülkelerine bakıyorsunuz. Avrupa Birliği üyesi olmadan
evvel hiçbir Avrupa Birliği ülkesi yabancı sermayenin yüzde 50’yle
sınırlandırılacağına dair bir şey getirmemiş, izin vermemiş buna. Ne zaman
vermiş? Avrupa Birliği üyesi olduktan sonra diğer Avrupa Birliği ülkelerinin
sermayeleri için bunu getirmiş. Biz daha Avrupa Birliği üyesi değiliz ama biz
yüzde 50 sermaye sınırını getiriyoruz. Ama bu yüzde 50 sermaye sözü sade
aldatmaya yönelik. Biraz evvel de belirttiğim gibi, Menkul Kıymetler
Borsasındaki harekete mâni olamadığınız sürece yüzde 50’yle bütün piyasaya
hâkim olurlar. Değerli milletvekilleri, bu düzenlemeyle –demin, biraz evvel de
söyledim- 2-3 milyar doları koyan bütün medyaya hâkim olacaktır.
Tasarıda -maddelerde
tabii ileride daha çok tartışacağız, daha çok anlatacağız- böyle belli başlı,
çok çarpıcı yanlışlar var. Örneğin tasarıda bölge müdürlükleri kapatılıyor,
temsilcilikler hâline getiriliyor. Çok değil, 2003 yılında aynı uygulama
yapıldı, 2003 yılında bölge müdürlükleri kapatıldı. İrticai ve bölücü
faaliyetlerin yayınlarının artması sonrasında altı ay sonra tekrar geri
getirdik. Şimdi, bugün bu değişikliği yaparak yani bölge müdürlüklerini
kaldırarak -gene temsilciliklere dönüyorsunuz- irticai ve bölücü faaliyetlerin
azalacağına mı inanıyorsunuz veya bu yayınların yapılmayacağına mı
inanıyorsunuz? Bu yayınlar yapılacak, gene bundan bu sıkıntılar doğacak ve
tekrar geri döneceğiz. Ama aslında tabii bununla yapılmak istenen, bütününe
baktığınız zaman tasarının, tasarıda bir yeniden kadrolaşma, yeni bir kadro
yaratma mantığının yattığını görüyorsunuz. Bu bir kadrolaşma hareketinin
yöntemidir. Oraları kapatırsınız, buraları kapatırsınız, oradaki teknik
arkadaşlara çok düşük sıfatlar verirsiniz, yeni kadrolar yaratırsınız, bambaşka
insanları getirirsiniz. Olabilir ama bunun bedeli sonra çok ağır oluyor. Bir
devletin altı ay sonra yaptığı bir kanundan dönmesi… O anca faşist düzenlerde
olur, Kenan Evren mantığıyla olur, “Yaparız, kötüyse sonra değiştiririz.” mantığıyla
olur. Bu, parlamenter sistemin doğru çalıştığı ülkelerde olmaz, olmaması
gerekir çünkü o zaman yasayı ciddi tartışarak, konuşarak düzenlersiniz,
yapmadığınız zaman bu sonuçlar çıkar.
Bu analog yayıncılıktan gene sistemde bir sayısal yayıncılık
ilkesine geçiliyor. Temel mantığa bakarsanız, şu andaki siyasi iktidarın temel
mantığı buna tamamıyla bir ihale konusu olarak bakıyor. Yani nasıl bir ihale
yaparız, nasıl para alırız, işte ona nasıl yaparız? Ama burada hiçbir şekilde
bir olayı bütünüyle görüp bir teknolojik patlamanın sonuçlarına doğru bir
hareket yok. Bütün Avrupa 2014’ten itibaren sayısal yayıncılığa geçecek. O
nedenle, şimdiden bunu bir ihale mantığı içinde görmeden, ciddi bir şekilde
tekrar ele almak mecburiyetindeyiz.
Biz bunları
burada söylüyoruz, elbette biliyoruz ki bunların hiçbir tanesi değerli
arkadaşlarımız tarafından nazarıitibara alınmayacak. İleride önergeler de
vereceğiz değişiklikler için, nasıl olsa Komisyon “Katılmıyorum.” diyecek, Hükûmet “Katılmıyorum.” diyecek, hiçbir tanesi yerine
gelmeyecek ama biz bunları burada tarihe not düşmek için söylüyoruz.
Şimdi, bakın, bu
tasarıda ne de eksik? Sadece bizimle alakalı değil, bizim söylediklerimiz
değil, 2006, 2007, 2008 Devlet Denetleme Kurulu raporlarında tek tek sayılmış, yapılması gereken değişiklikler belirtilmiş.
Bunların da hiçbir tanesi burada yerini almamış. Hiçbiri yok veya çok azı
yerine getirilmiş. Devlet Denetleme Kurulu o tarihlerde, yani özellikle
2007’den itibaren Sayın Cumhurbaşkanının, yani Sayın Abdullah Gül’ün yönetiminde
ve denetiminde. O bakımdan, yani o raporlarda bir kötü niyet aramaya da
hakkımız yok ama o raporlarda da getirilen hiçbir şeyi yerine getirmemişiz.
Şimdi, başka bir
şey daha var, bu tasarıya baktığınız zaman hem televizyon hem radyo
düzenlemesini aynı yasa tasarısı içinde yapmışız. Bu sadece bu İktidarın veya
bu kanun tasarısının günahı değil, eskiden beri gelen bir günah ama Avrupa
Birliğine baktığınız zaman, Avrupa Birliği uyum yasalarında radyo ve televizyon
ayrı ayrı hüküm altına alınır, ayrı ayrı yasaları vardır. Aslında bunun en doğrusu, bir genel
çerçeve yasanın içinde bu her kurumu ilgilendiren, her iletişim kurumunu
ilgilendiren, yani radyoyu, televizyonu, yazılı basını ilgilendiren, konuları
ayrı ayrı yasalarla düzenlemekte fayda vardır çünkü
“radyo ve televizyon” dediğiniz zaman aynı kurumlar, aynı müesseseler değildir.
Burada bir karmaşaya yol açıyoruz. Asıl tehlikeli ve önemli olan budur.
Şimdi, Başbakanın
ve görevlendirdiği bakanın yayın durdurma hakkı var. Önceki hâlde de bu vardı.
Yani ilk defa bu kanun tasarısıyla geliyor demiyorum ama Başbakana ve bakana
hiçbir mahkeme kararına başvurmadan doğrudan doğruya bir yayını yasaklamak
hakkını tanımak sansüre yol açmaktadır.
Şu hakkı
tanıyabilirsiniz: Sayın Başbakan veya Başbakanın görevlendireceği bir sayın
bakan doğrudan mahkemeye böyle bir konuda yayın durdurmak için, karar için
başvurabilir. Bu çok doğaldır çünkü o bir mahkeme denetimi demektir ama burada yapılmak
istenen... Yani “Kanunun eski hâlinde de var olması bu ayıbı ortadan
kaldırmaz.” diye bunun için söylüyorum. Yani siz diyorsunuz ki bir masum insana
“Ben seni suçlu ilan ettim. Sen bir kere suçsuz olduğunu git mahkemede ispat
et.” Vallahi her şey ispat edilir de bir insanın kendinin suçsuz olduğunu ispat
etmesi kadar zor bir şey yoktur. Onun için, temel mantık yargıda neyin üstüne
kurulur? Suçlamanın üstüne kurulur. Yani suçlayacaksınız, sen şunu yaptın, bunu
yaptın diyeceksiniz. Yoksa “Sen bunu yapmadığını ispat et.” diye bir şey
dünyanın hiçbir yerinde, hiçbir hukuk mantığında yoktur.
Artı, arkadaşlar,
çok enteresan, bence bu ileride sadece bir kelime olarak baktığınız zaman “Ne farkı var Ceza Kanunu’nda da böyle
deniyor.” gibi bir mantık akla gelebilir. Bu müstehcenlik ve
pornografi. Bu ikisinin arasında çok önemli bir ayrım vardır.
Müstehcenlik başka bir şeydir, pornografi çok farklı bir şeydir. Pornografi
hakikaten çocuklarımızı korumamız gereken şiddet kadar önemli ve çocukların
korunması gereken iki kavramdır. Şiddetten çocukları uzak tutmak için
televizyon yayınlarında nasıl hassas davranmamız gerekiyorsa, hatta bazı
televizyon kuruluşları zamanında, çok daha evvel, hiç bu konular konuşulmadığı
zamanda dahi kendi kendilerine kararlar almışlardı “Kanlı görüntüleri
vermeyeceğiz.” diye. Bu nedir? Bu şiddete karşı bir kendi doğal mekanizmasıdır.
Ama pornografi dediğiniz şey, bir müstehcenlikle çok farklı şeylerdir.
Müstehcenlik çağdan çağa, toplumdan topluma değişen bir kavramdır. Sanat içinde
de müstehcenlik olabilir, sinema sanatında da müstehcenlik olabilir. Burada
felsefe hocalarım var, onların önünde bunları söylemeyi… Tabii beni
bağışlasınlar. Ama pornografi bazı dürtüleri harekete geçiren, çocukların
seyretmemesi gereken, bazı sapkın görüntüleri ortaya koyan şeydir. Şimdi,
müstehcenlik dediğiniz zaman kimin, nasıl, nerede bu engele mâni olacağını
tarif etmeniz mümkün değildir. İşte bu sansüre yol açar. Herhangi bir sinema
sanatında, herhangi bir görsel sanatta bir olaya müstehcen dersiniz, doğrudur,
müstehcendir ama pornografik değildir. Yani o sahne ister görsel basında olsun,
ister radyoda olsun, nasıl olursa olsun, anlatımda veya görüntüde eğer cinsel
dürtüleri, sapkın dürtüleri tahrik etmiyorsa o sanatın konusu olabilir ama
pornografi hiçbir şekilde bir sanatın konusu olmaz. Onun da belki kendi içinde
sanat olan tarafı vardır ama o toplumu ilgilendiren bir konu değildir. Toplumu
ilgilendiren sadece iki olayın birbirinden çok farklı olmasıdır.
Şu söylenebilir:
“Efendim, Türk Ceza Kanunu ‘müstehcenlik’ diyor.” Ama Türk Ceza Kanunu
müstehcenlik dediği zaman Yargıtayın olayları
yorumlama şansı vardır, olaya yorum getirir, tarif eder çünkü doğrudur, kavramı
geniş koyarsınız, yaşayan bir şey olduğu için hukuk, yargı bunu kendi tanımı
içinde çözer ama bir kamu kurumuna, bir kurula siz “pornografi ile
müstehcenliği” dediğiniz zaman bunun hesabı yoktur.
Şimdi, bir başka
çok önemli konu: Reçetesiz ilaçların ticari amaçla piyasaya sürülmesi. Değerli
arkadaşlar, bu çok tehlikeli bir olay. Hatırlayacaksınız 1996’da, 2003’te,
2009’da yine bunlar Türkiye'nin gündemine geldi. O zaman Eczacılar Odası
Başkanlığı bu iş için mücadele etti. Mahkeme kararlarıyla bu durduruldu. Çünkü
siz bir insan sağlığını, ilaç satışını ruhsatsız dahi satılsa bir ticari meta
olarak ve bu reklamlardan elde edilecek paydan RTÜK’ün daha çok para kazanması
mantığıyla bakarsanız çok yanlış yaparsınız. Mahkeme kararları yasayla
geçilmeye çalışılıyor. Mahkemeler bu yasama organının düşmanı değildir.
Mahkemeler karar verirken toplumun gereklerine uyumlu kararlar verirler. Yani
bir ilacın ruhsatsız satılıyor olması bunun televizyonlarda reklamının
yapılmasını icap ettirmez. Bir aspirinin dahi nasıl kullanılacağının içindeki prospektüste doktoruna sor diye söylüyorsa sizin bir ilacın
reklamına izin vermemeniz gerekir bu ilaç reçetesiz satılsa dahi.
Değerli
arkadaşlarım, yasanın tümüne baktığınız zaman hakikaten hepimizi çok sıkıntıya
sokacak, çok ciddi sorunların olduğu, tek tek
maddelere geçildiği zaman daha net görüşlerimizi ortaya koyabileceğimiz bir
yasal düzenlemeyle karşı karşıyayız. Muhalefetin söylediği şeyler her zaman bir
düşman söylemi değildir. Muhalefet en azından burada siyasal iktidarı
oluşturan, çoğunluğu oluşturan partiler kadar yasama faaliyetine katkıda bulunmak
ister ama üç buçuk yıllık Parlamento hayatımda şunu gördüm: Hiçbir şeyi
uzlaşarak çözmedik, hiçbir şeyi tartışarak çözmedik. Dışarıda kapının önünde
oturup konuştuğumuz zaman birbirimize bazı şeylerin ne kadar doğru olduğunu
söyleyip içeri girdiğimiz zaman maalesef hepimiz emir komuta zinciri içinde
parmakları indirdik ve kaldırdık. Burada sayın komisyon üyeleri, sayın iktidar
“katılmıyoruz” dediği zaman, ben milletvekili arkadaşlarımın neye katılıp
katılmadıklarını bildiklerine inanmıyorum, neye parmak kaldırdığımızı da
bilmiyoruz. RTÜK gibi çok önemli bir yasayı tartışıyoruz, salondaki sayımız 50
kişiyi geçmiyor.
Bu RTÜK’ün
düzenlediği ekonomik alan, çimento üretimi değil, makine üretimi de değil, bir
ülkenin kültüründen, sanatından, güvenliğinden, her şeyin yer aldığı, çok
önemle üstünde durulması gereken bir konu, ama söylüyorum, işte, 50 kişiyle
konuşuyoruz.
Hemen şu
söyleniyor: “Türkiye'de yasama komisyonlarda yapılır.” Kimse kimseyi
kandırmasın, orada buradan farklı bir şey mi oluyor? Belki sayıca buradan daha
çok oluyoruz, eksiklerimiz de olsa -bazen bazı arkadaşlarımız katılamıyor,
bugün benim katılamadığım gibi- ama sonunda çoğunluğun söylediği oluyor. Yani
biz bir şeyi tartışmıyoruz, muhalefet de bir şey söylüyor, doğrudur mantığıyla
hareket etmiyoruz. Bu yasada da aynen öyle, içeride söylediğimiz hiçbir şey
düzeltilemedi. Yani şu yasa yapılırken, şu Parlamentoda, bazı kurumların da
aday gösterip seçtirilmesini getirseydik, bu kurulu daha demokratik bir hâle
getirseydik çok mu zarar verirdik? Yani iletişim fakültelerinin yayınını bile
engelledik.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Mengü.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Toparlıyorum Sayın Başkan.
BAŞKAN – Sayın Mengü, ek süre vermiyoruz, veremiyoruz daha doğrusu.
ŞAHİN MENGÜ
(Devamla) – Peki, Sayın Başkan.
Teşekkür
ediyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –
Tasarının tümü üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Gerçekten çok
önemli bir kurumun, Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nı görüşüyoruz. Türkiye'nin demokrasisiyle, demokratik
toplum olma ölçütüyle, konuşan Türkiye olma ölçütüyle bire bir
çok ilgili, çok yakın ancak bugüne kadar RTÜK Yasası’nda yirmiyi aşkın
değişiklik oldu. Şimdi biraz daha topluca bir tasarı getirildi ama bunun da
Avrupa Birliğinin… Eğer Avrupa Birliği istememiş olsaydı, eğer Onuncu Fasıl’da
Avrupa Birliğinin “Bilgi toplumu ve medya” başlığı olmasaydı, inanın, bu tasarı
da gelmeyecekti.
Avrupa Birliği
istedi diye buradan kanun çıkarmak veya yargı karar verdi diye baypas yasaları
çıkarmakla dört senemiz geçti. Biraz, kaliteli yasa çıkarma sorununu bu dört
senede yaşadık ve kaliteli yasa çıkaramıyoruz çünkü ortaklaşamıyoruz. Mecliste
4 grubuz, demokrasiyi yakından ilgilendiren bir konuda sıkıntı yaşıyoruz. Hükûmet bir tasarı getiriyor “Benim çoğunluğum var.” diyor
ve çoğunluğunu da kabul ettiriyor, o şekilde çıkıyor yasa. Arkasından, çok
geçmeden o yasadaki aksaklıklar nedeniyle yeniden bir yasa çıkarma zorunluluğu
çıkıyor.
Şimdi, bu yasa
tasarısının çok önemli bazı başlıkları var, birkaçına vurgu yapmak istiyorum
çünkü eğer bu konuda muhalefet olarak ciddi bir şekilde durmaz ve kamuoyuna
karşı sorumluluğumuzu açıklamazsak yarın bu konuda bizim de şikâyet etme
hakkımızın kalmayacağını kabul etmek zorunda kalırız. Sadece yayınların
düzenlenmesi değil denetimi de söz konusu, hatta ileride açıklayacağım, seçimin
güvenliği de söz konusu maddeler var bunun içinde.
Şimdi, baktığımız
zaman şöyle gerekçesine en başta şunu bir kere görmek lazım: Medya sahipliği
Türkiye’de nedir? Uzan Grubu neredeydi, şimdi nerededir? Doğan Grubu nerdeydi,
şimdi nerededir? Ciner Grubu nereden nereye geldi?
Çalık Grubu nereden nereye gidiyor? Turkuaz Grubu ne
yapıyor?
Sonra, bu
televizyonlara bakacaksınız, yazılı basına bakacaksınız, gazetelere ve ondan
sonra bu medya sahipleri neyle uğraşıyor ona bakacaksınız. Bu medya
sahiplerinin hepsinin enerji sektörüyle uğraştığını görürsünüz.
Bir; enerji
sektörüyle uğraşıyorlar. İki; altın başta olmak üzere maden sektörüyle
ilgileniyorlar ve tesadüftür ki, bu medya sahiplerinin de ortak hobisi aynı
alanlarda çalışmak. Erzincan’daki altın madeninden de Bergama’dakinden de
aynısı çıkıyor. Silopi’deki termik santralden de Nallıhan’daki santrale
geldiğimiz zaman, Beypazarı’nda aynı kişi çıkıyor. Sonra bakıyorsunuz HES’lere, barajlara; bu HES’lerin,
barajların kurulmasında, derelerin kurutulmasında, Allianoi’nin
sular altında kalmasında, Hasankeyf’in, Munzur’un, tahrip edilmesinde doğanın
ve yine bu medya sahipliklerinin ön planda olduğunu görüyoruz.
Bu medya
sahiplikleri bunlarla kalmıyor, iktidarlarla da iyi iş kuruyorlar. Garip olan,
sonra 73 milyon halkımızı manipüle edip gerçekleri ters yüz ediyorlar,
kamuoyuna yanlış bildiriyorlar, yanlış bilgilendiriyorlar.
Artık, medya,
demokraside, demokrasilerde, hukuk devletlerinde dördüncü güç olmaktan çıkmış
durumdadır; tekelleşmesiyle, bir dinamit gibi tehlikeli bir konuma gelmiş
durumdadır.
Bu yasa bunu
gideriyor mu? Maalesef gidermiyor. Paylara baktığımız zaman yine yüzde
50’lerde, yine baktığınız zaman televizyonlara, yine dört taneye kadar
çıkarabilecekler. Bir şey daha yapılıyor: Yabancı şirketlere Türkiye’deki
medyanın kanalları açılıyor. Bunlar yapılırken muhalif medyanın da üzerine
acımasızca gidiliyor; acımasızca, hem yasak konuyor hem ceza veriliyor hem
susturuluyor hem de -geçmiş tarihleri faili meçhul cinayetlerle doludur- ne
hazindir ki, basının çok önemli bir ismine suikast yapan birisinin devletin
televizyonlarına çıkarıldığını görüyorsunuz. Düşünün artık!
Şimdi, burada,
baktığımız zaman elektronik haberleşmenin… Ki, bu tasarı sadece bir bakanlıktan
çıkmadı; Ulaştırma Bakanlığı, Bayındırlık ve İskân Bakanlığı… Çünkü,
telekomünikasyon da bunun içindedir, gizli dinleme de bunun içindedir, iletişim
bunun içindedir, İnternet
bunun içindedir, Facebook bunun
içindedir, Twitter’den tut… Hatta imkânı ve gücünü
bulabilirse WikiLeaks’i bile denetlemeyi RTÜK kendi
iktidarına almayı başaracaktır. Zaten –demin, benden önceki hatip açıkladı-
Başbakan istediği kararları verebiliyor ama gücü WikiLeaks’in
yayınlayıcılarının yakasına ulaşamıyor.
Şimdi, burada bir
gerçeği görmemiz lazım arkadaşlar. Bu gerçek, teknik gerçeklerdir. Bir, IP-TV,
DVB-H, HDTV gibi yeni yayın teknolojileri konusu var. Zaten dikkat ederseniz
iki tane yeni uluslararası sözleşme bu uzayla ilgilidir. Geçenlerde hani Obama’ya dedik ya: “Bizi de uzaya uçur.” Türkiye’yi hani
uçuruyorduk ya, nedense “Bizi uçur.” diyoruz. Oysaki iletişim, teknolojinin ana
ahengi uydular üzerindendir ve Türkiye'nin kiraladığı uydular, sonra kendi
uyduları ve dünya uyduları üzerinden bunların hepsi yapılıyor. İşte Avrupa Birliği yönergelerini salt bu noktada görmemek lazım. Televizyon
ve televizyon benzeri görsel, işitsel yayınların düzenlenmesinde kamu yararı,
-toplum yararı dengesiyle demokrasi- özgürlükler dengesi çok iyi kurulmuştur.
Şimdi, bir iki
örnekle daha somutlaşalım. Örneğin, bu RTÜK yasasında madde 5 diyor ki: “Yayın
hizmetlerinin Türkçe yapılması esası düzenlenmiştir.” Madde 5, bunun yanında,
Üst Kurulca belirlenecek esaslar dâhilinde Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde
de yayın yapılabilmesine imkân tanımaktadır.
Evet, Türkiye
günlerdir iki dilliliği tartışıyor. Resmî dil, resmî dil dışında ana diller,
lehçeler… Türkiye çok kültürlü, çoğulcu bir ülke. Ancak
burada hep yasakçı, inkârcı, statükocu, resmî, tabucu
anlayış bu yasanın ruhuna da işlemiş durumda. Nasıl işlemiş? Yasadan önce öyle
bir işlemiş ki şöyle bir baktığınız zaman RTÜK’ten… Hani TRT Şeş açıldı ya,
sonra Kürtçe, Zazaca, Boşnakça, Çerkezce yayınlar
yaptı, hatta şu an epey dilde yayın yapıyor ki bunun olması doğaldır, 73 milyon
Türkiye'nin iftiharıdır, bütün dillerde yayın yapması, bütün dünyaya hitap
etmesi. Ancak özel olarak yönetmelikte, Kurmanci ve Zazaca bilen 2 personel beş televizyon kanalının
yayınlarını takip etmekle görevlendiriliyor. Yetmiyor, “İl emniyet müdürlükleri
izlemeye katkı sağlayacak.” Arkadaşlar, televizyon yayını mı yapıyorsunuz,
yoksa burada zehir hafiyecilik mi yapıyorsunuz, anlamadık. Özgürlüklerse
eşit özgürlük. Herkese eşit mesafede olmak gerekiyor.
Yine, “Farklı dil
ve lehçelerde yayınların izlenmesine, İçişleri Bakanlığıyla yapılan protokol
kapsamında il emniyet müdürlüklerindeki izleme birimleri de katkı
sağlayacaktır.” Maşallah! Bütün emniyeti dört tane Kürtçe yayın yapan Gün TV
gibi birkaç televizyonun başına dikip, aman aman o
Kürtçe şarkılarda, türkülerde devlete karşı, topluma karşı, ahlaka karşı bir
virgül yakalayabilir miyim diye hafiyecilik yapılıyor. İnanın, bu sadece burada
değil, YÖK’te de gizli genelgelerle öğrencilerin Kürtçe ana dil taleplerinin
izlenmesi hâlâ devam ediyor ve raporlar İçişleri Bakanlığına geliyor.
Sonra deniliyor
ki: “Denetim altyapısını güçlendirdik.” Nasıl güçlendirdin? Bakıyorsun,
Mardin’de Cemre FM, Mersin’de Radyo Ses, Şanlıurfa’da Radyo Net, Diyarbakır’da
Çağrı FM, Gün TV; Aktüel TV… İşte
bunları izliyorlar. Ee, peki kardeşim, onca
televizyon kanalı var Türkiye’de, ayrıca uydu üzerinden yayın yapan ve kırmızı
noktalı şeylerden tutun da her türlü ırkçılıktan, her türlü ahlaksızlıktan, her
türlü şeye kadar yayın yapan televizyonlar var. Bunlarla ilgili bir izleme, bir
denetim var mı? Maalesef yok.
Geçenlerde dizi
oyuncuları, senaryocular, İstanbul Taksim Meydanı’nda bir eylem yaptı ve bu
eylemde bir saatlik dizilere karşı isyan yaptılar. Bir saatlik dizi bir film
demektir arkadaşlar, bir filmi bir haftada çekmek demektir. Bir saatlik filmi
hem çektiriyorlar hem hafta boyunca gece gündüz çalıştırıyorlar hem eziyorlar
hem ücret vermiyorlar ve gelişmiş, dünyanın 17’nci büyük ekonomisi diye lanse
edilen ekonomimizde… G-20 Zirvesi içinde hiçbir ülkede, dünyanın gelişmiş
hiçbir ülkesinde sanatçılar bu tür eylem koymamıştır. İnsani bir talep...
Şimdi bu
düzenlemeyle bunu sizin bir saatten kırk dakikaya veya kırk beş dakikaya, ki onların talebi insanca yaşam… Ama RTÜK Başkanı
ne diyor: “Efendim, dizi yapımcılarıyla görüştük, dizilerin kısalması için
oyuncuların ücretlerinin indirilmesi lazım.” El vicdan! El insaf! Dizi
oyuncularının pestilini çıkarıyorsunuz, fazla
mesaisini vermiyorsunuz, ondan sonra yapımcı ile dizi oyuncularını karşı
karşıya getiriyorsunuz. Hele bir söyleyin, bu imzaladığınız, Avrupa Birliğinin
dayattığı, Uluslararası Sınır Ötesi Sözleşme’de televizyon yayınlarıyla ilgili,
hangi ülkede bir saat yayının arasına yirmi dakika reklam işkencesi konuyor?
Bana bir tane ülke gösterin. Yirmi dakika reklam işkencesi bir tek Türkiye'de
vardır. Bunun bir ölçüsü vardır arkadaşlar. Bu ölçü bu yasayla kaldırılıyor,
maalesef, serbest bırakılıyor, evet serbest bırakılıyor.
Şimdi, Meclise
geliyorlar “Dizi isyanı Meclise yansıdı.” Niye? Yahya Akman -göremiyorum
burada- Dilekçe Komisyonu Başkanına bir dilekçe vermişler. “Bu sıkıntılarını
giderecek, Meclis el koydu.” Meclis el koymadı, Meclis bu kanunla sizin
feleğinizi şaşırtacak ey sanatçılar! Aha bu kanun, öyle bir el koyma ki,
feleğinizi şaşırtacak sizin! Görün bakayım bir saat mi, iki saate de
çıkarırlar. Bu yasayla, dizi oyuncularına, emekçilerine, bir saat değil iki
saat dizi yaptırırlar. Dünyanın hiçbir televizyonunda, aynı günde veya haftanın
her günü ikişer dizinin oynatıldığı televizyon yayıncılığı yoktur arkadaşlar.
Bütün ülkenin insanlarını aptal kutusuna bakar duruma getirdiler. Ne oluyor bu
TV dizilerinde? İlim, irfan, kültür, sanat, bilim, toplum, iyi komşuluk,
birbirinize düşmanlık etmeyin, küfür etmeyin, kötülük etmeyin, güzel yaşayın,
insanî erdemler var, paylaşın… Ya, ülke televizyonlarının hepsinde şiddet
fışkırıyor, ekranlarında şiddet fışkırıyor. Allah aşkına, bu ülkede hiç mi
güzel bir gün yaşanmıyor, hiç mi güzel insanlık, yardımseverlik, hiç mi güzel
çevre olayları, çevre hareketleri, hiç mi güzel şeyler yaşanmıyor bu ülkede?
Bir fidan da mı ekilmiyor, bir çiçekte mi güzel bir günde analara verilmiyor?
Niye bunun haberciliği yapılmıyor, niye bu konuda bir üstüne gitme olayı yok? Ama, burada düzenleme var 7’nci maddede; olağanüstü hâl
dönemlerinde düşünce özgürlüğünü nasıl kısıtlarım, yazmışlar. Devlet sırrını
ihlal edeni nasıl içeri tıkarım, yazmışlar. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi
var, 10’uncu madde ifade hürriyeti, o dengeyi de koruyoruz… Türkiye
Cumhuriyeti, seksen yedi yıldır, dengeyi değil, daima kantarın topuzunu
kaçırmıştır düşünceyi ifade hürriyetinde. Böyle bir yasayı da çıkardığınız
zaman dehşet bir şey olur, dehşet. Hiçbir televizyonda özgür bir tartışmaya
tanık olamazsınız.
Diğer bir konuya
gelince, şimdi bu söyleyeceğim konu sanatçıların söyledikleri. Anlamıyorum
denetimden, izleyin eski filmleri -ben yasakları burada tek tek
saysam zaten sürem yetmez- Yılmaz Güney’in filmlerini TRT yayınlamıyor. Neden?
Ama Abdi İpekçi’nin katilini çıkarıyor ekrana. Soru
soruyoruz, dört tane grubu olan parti var, ne kadar süre tanıdınız? Bize yüzde
1 süre tanımışlar, yüzde 1. E, vicdan yahu! Sanki vergiler yalnız babanızın
cebinden çıkıyor, bize 3 milyon seçmen cebinden vergi vermiyor.
Şimdi, burada,
sinemada görüyorsunuz, ne oluyor? Sigara içen birisinde, eski bir film,
buzlanma işareti var ama duman her taraftan çıkıyor, şaşırıyorsunuz. Bu nasıl
sansür? Bu nasıl kapatmak? Veya aktörün ağzında sigara var, ağzına bir tane
çiçek koymuşlar. Bu nasıl bir anlayış, Allah aşkına bu nasıl bir denetim, bana
bunu izah edin. Çıksın birisi bu kürsüde desin ki bunu izah ettik. Ya
yasaklayın ya bu rezaleti yapmayın arkadaşlar. Ya yasaklayın tümden ya da bu
rezalet olmasın. Sigarının yerine erkekse ağzına çiçek, kadınsa başka bir şey…
Ya bu görüntüler ayıptır, yapan sanatçıya, yönetmene hakarettir, filme
hakarettir.
Arkadaşlar, çok
şey var konuşulacak, çevre konusundan tut şeye ama ben size bir şey daha
söyleyeceğim, seçime gidiyoruz. Kardeşim, seçim kütüğüyle RTÜK’ün ne alakası
var ya! Allah’tan korkun! Seçimler yargının denetiminde olmayacak mı? Bakın,
30’uncu madde… Seçim kütüklerine de el atıyorsunuz, seçimi de -tehlikeye-
tehdit altına alıyorsunuz. Avrupa’daki seçmen kütükleri de oluşturulmadı,
seçime gidiyoruz, ne yapmak istiyorsunuz arkadaşlar ya! RTÜK nerede, YSK
nerede; seçim kütüğü nerede, RTÜK nerede? Ya, Allah aşkına, Deniz Feneri’nden
sonra seçim kütüklerini size nasıl emanet ederiz? Biraz vicdan, düşünün!
Bunca sakatlığı
olan bu yasayla ilgili söyleyecek sözümüz çok.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hiçbir şey söyleyemezsin!
HASİP KAPLAN
(Devamla) – İleriki bölümlerde bunları söyleyeceğiz.
Hepinizi saygıyla
selamlarım.
AHMET YENİ
(Samsun) – Hiçbir şey söyleyemedin, hiç!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Bu kürsüden halkın söyleyecek o kadar çok sözü var ki, tahammül
etmeseniz de bu kürsü bunun için vardır. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Tasarının tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
isteyen Faruk Bal, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bal. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
FARUK BAL (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına RTÜK Kanunu üzerinde görüşlerimizi ifade etmek üzere söz
aldım. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, medya sektörünü ilgilendiren, radyo ve televizyonları
ilgilendiren bu kanun, milletimizin gözü ve kulağı olarak tanımlayabileceğimiz,
günlük hayatta bütün bireyleri etkileyen bir kanundur.
Bir kamuoyu
araştırmasına göre, vatandaşlarımızın onda 9’u günde dört veya beş saat radyo
veya televizyon dinlemektedir. Bu demektir ki günlük hayatın önemli bir kısmını
vatandaşlarımızın tamamı radyo ve televizyon dinlemek suretiyle geçirmektedir
ve dolayısıyla bundan etkilenmektedir.
Ne gibi bir etki
olmaktadır? İnsanlarımızın bireysel gelişimiyle ilgili, millî hafızanın
oluşmasıyla ilgili, millî kültürün oluşmasıyla ilgili ve toplumsal kanaatin
oluşmasıyla ilgili olarak günlük dört-beş saatini televizyon karşısında geçiren
vatandaşımız radyo ve televizyondan etkilenmektedir. İşte bunun içindir ki
radyo ve televizyonların da içinde bulunduğu basın sektörü, ülkemizde,
yasamanın, yürütmenin ve yargının yanında dördüncü güç olarak tanımlanmaktadır.
İşte bunun içindir ki basın ile meşgul olan, bu arada radyo ve televizyon
faaliyetleriyle ilgili görev yapan insanlar, halka doğru ve gerçek haberi
tarafsız bir biçimde verme göreviyle görevlidir ve bu bir kamu görevidir. Ancak
bunun karşılığında bir de mükellefiyetleri vardır, bu mükellefiyet de, yapılan
işin gerçeğe uygun olması, tarafsız olması noktasındadır.
Değerli milletvekilleri, bu görüştüğümüz kanun, netice itibarıyla,
vatandaşlarımızın bireysel gelişimine de etkisi olacağından ve
vatandaşlarımızın bireysel gelişimini sağlayacağından önemlidir, aile yapımızın
millî, manevi ve toplumsal değerlerle zenginleştirilmesi, geliştirilmesi
açısından önemlidir, genel ahlakın korunması açısından önemlidir, genel
sağlığın korunması açısından önemlidir, millî birliğin, bütünlüğün,
beraberliğin güçlendirilmesi açısından önemlidir, millî kültürün ve manevi
değerlerimizin yaygınlaştırılması, vatandaşlarımız tarafından paylaşılması
açısından önemlidir.
Peki, bu önemine
mümasil bir durum var mıdır ülkemizde? Maalesef yoktur. Değerli arkadaşlarım,
başta RTÜK, devlet kurumu olan TRT olmak üzere, diğer basın ve yayın
organlarında çok ciddi bir yozlaşmaya hep birlikte şahidiz. Bu yozlaşma üç
yönlü olarak kendisini göstermektedir. Birinci olarak bireysel yozlaşma, ikinci
olarak aile yapısının yozlaştırılması, üçüncü olarak da toplumsal yozlaşma.
Bireysel olarak
RTÜK’ün ve diğer basın organlarının görevi, insanlar arasındaki birliği, bir
arada yaşama duygusunu geliştirecek olan feragati, feraseti, fedakârlığı,
cesareti, celaleti, adaleti, hakkaniyeti geliştirmesi
gerekirken, maalesef, bireyi bireyselleştiren, bireyi bencilleştiren, bireyi
toplumsal değerlerden arınmış ve uyuşturucuya, fuhşa yönelten yayınlara hep
birlikte şahit olmaktayız.
Aile yapısının
kutsiyeti mutlaka hepimizce malumdur ancak, izlediğimiz diziler, yapılan
yayınlar aile yapısının kutsiyetiyle örtüşmeyecek ve 1960’lı yıllarda görülen,
kin, intikam, şehvet şeklindeki sinema afişlerinde görülen filmleri andıran bir
şekilde aile içerisindeki seks ilişkileri, ensest
ilişkiler, vesair yozlaşmalar hep birlikte
verilmektedir.
Toplumsal
yozlaşmayı körükleyen, değerli arkadaşlarım, etnik ayrımcılığı tahrik eden,
çeteyi, mafyayı ve çeteleşmeyi, mafyalaşmayı özendiren, feodal aristokrasiyi
özendiren ve bu kapsam içerisinde de çeteciliği, etnik ayrışmayı ve feodal
aristokrasiyi Türk kültürünün, Türk millî kimliğinin üstüne çıkaran yayınlara
şahit olmaktayız. Dolayısıyla bu yayınlar yozlaşmayı olduğu gibi körüklemekte
ve önümüzdeki süreç içerisinde millî kültürümüz açısından faydalı olmayan bir
sürecin yaşanmasına sebep olacaktır.
Değerli
milletvekilleri, ikinci bir nakisa ise basınımızda ve ağırlıklı olarak radyo ve
televizyonlarımızda at gözlüğü bakış açısıyla yayıncılıktır. At gözlüğü bakış
açısıyla yapılan yayıncılık tek yönlü, tek sesli ve dayatma ürünü bir
yayıncılık anlayışıdır. Bilindiği gibi, medyamız farklı
siyasi görüşleri benimseyebilir, medyamız farklı siyasi görüşlerin iktidar
olmasını da temenni edebilir, medyanın içerisinde bulunan bazı kişilerin
elbette ki bu siyasi kanaat hürriyetine saygı duymamız gerekmektedir ama
sözlerimin başında ifade ettiğim, eğer medya mensubuysa halka doğru, halka
gerçek, halka tarafsız haber vermek mecburiyet ve mükellefiyetinden kendisini
ayrı tutamaz. Dolayısıyla ikinci olarak bu mecburiyet ve
mükellefiyetinin yanı sıra, halkın doğru ve gerçek haberi edinme hakkını da gasbedemez. Durum böyle mi? Maalesef böyle değil. Böyle
değil çünkü üç yönlü, üç görüntülü bir basın var Türkiye’de. Birinci görüntü
vahim bir görüntü, basın mensupları topyekûn hapiste; Kanaltürk
televizyonunun eski sahibi hapiste, ART televizyonunun eski sahibi hapisteydi,
çıktı. “Sakın konuşma, yoksa girersin.” diye bir tehdit aldı, susuyor şimdi!
Siyasi fikri elbette ki bunların Milliyetçi Hareket Partisinden
farklı. Gene, İşçi Partisinin sahibi Doğu Perinçek içeride; Mehmet Haberal
içeride, uluslararası değerde bir bilim adamı içeride. Bunların ortak özelliği
nedir? Bunların ortak özelliği, AKP iktidarına muhalif yayın yapmak.
Diğer taraftan
yandaş hâle getirilmiş basın var. Yandaş hâle getirilmiş basına “Yürü ya
kulum!” denilmiş, yürüyorlar! Gittiği yerler hân-ı
yağma, haram sofrası! Devlet kaynaklarından besleniyorlar; milletin
fitresinden, zekâtından, sadakasından besleniyorlar. İşte bunlar tek yönlü AKP
propagandası yapıyor. İşte bunlar AKP’nin hoparlörü hâline geliyorlar. Bunların
düzenlediği tartışma programlarında -Sayın Başbakan Yardımcım, vicdanınızla bir
gün akşam izleyin bu televizyonları- inanın, Başbakan Yardımcısı ve AKP’nin
yetkilisi olarak zatıalinizden çok daha fazla AKP’yi savunuyorlar;
yalanla savunuyorlar, kirli bilgiyle savunuyorlar. Bugün dinledim bir
televizyonda -uzun süredir birlikte çıkıyorlar- bir eski televizyoncunun
-ismini vermiyorum reklam olmasın diye- karşısına antrenman boksörü gibi sol tandanslı bir şahsiyeti çıkarıyorlar ve bugünkü konuşmaları
saç baş yoldurur! Değerli arkadaşlarım, işte bu tek yanlı yayın Türkiye’yi
tehdit etmektedir. Türkiye’yi nasıl tehdit etmektedir? Basının yüzde 70’e yakın
bir rakamı AKP’lileşti. Yüzde 30’a yakını, “Candaş” diyordunuz, candaşın şimdi canı çıktı, çok vahim bir duruma düşürüldü
vergi tehdidiyle, diğerleri hapiste. Dolayısıyla medyaya tek yönlü bir ses
hâkim. Medyada, dördüncü kuvvette tek yönlü sesin bulunduğu yer asla, kata
demokrasi değildir, bulunduğu yer diktadır. Şimdi diktaya gidiyoruz. Bu gidişi
bir tek ben söylemiyorum, MHP de söylemiyor. Bu gidişi, bakın, uluslararası
basın özgürlüğü ve demokrasi konusunda araştırma yapan bir kuruluş ilan ediyor.
178 ülkede basın özgürlüğü açısından bir sıralama yapılmış, Türkiye geçen sene
122’nci sıradaymış, şimdi 138’inci sıraya düşmüş.
Elbette, Sayın
Başbakanın, yanlış yazılmış olsa bile bir köşe yazarına “Ben mücadele etmem,
savaşırım.” demesinin bu sıralamaya etkisi vardır. Elbette, bir RTÜK üyesinin
Deniz Feneri sanığı olarak bulunur iken, böyle yayın yapan organların üzerine,
medya üzerine kamu gücünün adil bir şekilde gitmesinin engellenmesinin payı
vardır ve elbette, Türkiye'nin bu gidişte AKP’nin sorumluluğuna düşen önemli
bir payı vardır.
Değerli
arkadaşlarım, basının hâli böyle, kamu gücünü kullananlar
partilileştirilmiştir, devlet organları partilileştirilmiştir. Defalarca
saydık, Elâzığ Valisinden, Adana Valisinden, Tunceli Valisinden, muhtarları
tehditle AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan, yeşil kartı rüşvet olarak kullanıp
AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan, Fak Fuk Fonu’nu
rüşvet olarak kullanıp AKP’ye oy toplayan kaymakamlardan bahsettik, genel
müdürlerden, müsteşarlardan bahsettik. Bunlar, AKP’nin devlet organları
içerisindeki siyasallaştırdığı kişilerdir ve devlet siyasalaşmış durumdadır.
Devletle birlikte
sermaye siyasallaşmış bir durumdadır ve yargı da siyasallaşma sürecine
gelmiştir.
Basın
partileşmiş, devlet organları partileşmiş, sermaye partileşmiş ve yargı
partileşmiş ve AKP’lileşmiş. Burada demokrasi olabilir mi? Burada demokrasi
denildiği zaman, arkasından, hepimizin bildiği bir lafı da söylememiz lazım:
“Ruhuna veleddalin amin.”
Geldiğimiz nokta bu.
Değerli
arkadaşlarım, genel olarak basın, yayın ve medyayla ilişkili olumsuz bir tablo
çizdim. Bunlar paranoya değildir, bunların hepsi doğru şeylerdir ve
memleketimiz açısından çok zararlı, çok tehlikeli işlerdir. Bunların
düzeltilebilmesi için işte önümüzde bir fırsat var, bu fırsat da RTÜK
Kanunu’yla ilgili yapılacak düzenlemelerdir. Milliyetçi Hareket Partisi olarak
-bu riskleri, bu tehlikeleri- parti düşüncesinden ayrılmış bir vaziyette,
hakka, hukuka, adalete ve vatandaşın doğru, gerçek haber alma hürriyetine saygı
duyarak maddelerin görüşülmesi sırasında katkıda bulunacağız. Ancak bir miktar
da RTÜK’le ilgili düşüncelerimi ifade etmek istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bu söyleyeceğim sözler, çoğunuzun malumudur, Cumhurbaşkanlığı
Devlet Denetleme Kurumunun RTÜK hakkında yapmış olduğu tespitlerdir.
Dolayısıyla, özellikle AKP’ye mensup milletvekili arkadaşlarımızın, Sayın
Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Bey’in talimatıyla yapılmış olan bu denetlemedeki
tespitleri vicdanlarında iyi bir şekilde muhakeme etmesi gerekmektedir.
Birinci tespit:
“RTÜK, özerkliği anlayamamıştır.” diyor, özerkliğe yanlış anlam yüklemiştir.
İki: “RTÜK, hesap
verilebilirlikten uzaktır, hesap veremiyor.” diyor. Oysa demokrasinin özü hesap
vermektir, özerkliğin özü de kanunla kendisine tanınmış olan yetkinin siyasi
etkiden arınmış bir şekilde kullanılmasıdır.
Devam ediyor
“RTÜK reklam ihaleleri ihlallerine karşı yaptırım uygulamamıştır. Bunların
sorumlularını bulması gerekir.” diyor. Özerk bir kurum, hesap verebilir bir
kurum, bunları yerine getirmesi gereken bir kurumdu. Bu tespit Cumhurbaşkanlığı
Denetleme Kurumunun tespitidir.
“RTÜK, haksız
ayrıcalık sağlayan işlemler yapmıştır. Haksızlık yapan ve ayrıcalık sağlayan işlemlerin
sorumlularının belirlenmesi gerekmektedir.” diyor, “Mal bildiriminde
bulunmayanlar olmuştur, bunların sorumlularının tespit edilmesi gerekmektedir.”
diyor, “Lisansların verilmesinde gecikmeler olmuştur, bunların sorumlularının
belirlenmesi gerekmektedir.” diyor, “Kadrolaşma vardır -biraz önce bizim devlet
organlarının partileştirilmesi anlamında ifade ettiğimiz kadrolaşma vardır-
bunların sorumlularının belirlenmesi gerekmektedir.” diyor.
İsmini yanlış
hatırlamıyorsam, şu anda notlarımın arasında yok, açık öğretimi bitirmiş, iki
yıllığını bitirmiş bir zat RTÜK’te uzman kadrosuna atanıyor. Aradan kısa bir
süre geçtikten sonra uzmanlığından nasıl yararlanılacak olduğu malum değil ama
RTÜK Üst Kurul müşavirliğine atanıyor. Burada herhâlde müşavere edilecek,
kendisinden açık öğretim fakültesinin ikinci sınıfından mezun olmuş bir kişi
olarak değerli bilgilerinden yararlanılacak ama yararlanılamıyor! Sebep? Bu zat
Tarım Bakanlığında Tarım Bakanının danışmanı. Sayın Başbakan Yardımcım, Tarım
Bakanlığına danışman olacak ehliyet ve liyakatteki bir kişinin RTÜK’te ne işi
var?
Pardon, Sayın
Bakan değişmiş. Ben Sayın Arınç olduğunu
zannediyordum.
Eğer Tarım
Bakanlığı bilgileriyle temayüz etmiş bir kişi ise bu niçin RTÜK gibi basınla,
medyayla biraz önce özelliğini, önemini anlattığımız bir kuruma alınmıştır?
Sebep vardır ve basittir. Bir, partizandır; iki, partizan olma kimliğiyle ayda
4 milyar liralık devletin kasasından ulufeye nail görülmüştür! Bunun gibi
onlarca örnek vardır. Demek ki RTÜK “Devlet malı deniz, yemeyen domuz.”
anlayışıyla orada milletin, tüyü bitmedik yetimin hakkıyla toplandığı,
kendilerinin vicdanına emanet edilmiş parayı bu şekilde harcamaktadır.
Bununla kalmıyor
tabii. RTÜK’ün sayın üyeleri özerkliği “Canımın istediği yere giderim, canımın
istediği yere gelirim, gezerim, tozarım.” şeklinde anlaşılıyor. Aynen Sayın
Başbakanın Başbakanlığı “Astığın astık,
kestiğin kestik” gibi anlaması gibi.
Şimdi, yani ben
şaşırdım. Herkes kamu görevi yapmıştır, ben de kamu görevi yapanlardan
birisiyim ama görev süresi içerisinde 860 gün yurt içi geçici görevde bulunmuş,
140 gün yurt dışı görevinde bulunmuş bir kurum başkanını hatırlamıyorum ama
Sayın RTÜK Başkanı böyle bir görevde bulunmuş.
Bir Kurul üyesi
172 gün yurt içinde, 161 gün yurt dışında göreve gitmiş ve bu Kurul üyesi…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başbakandan esinlenmiştir!
FARUK BAL
(Devamla) – Evet, Sayın Başbakan da havadan inmiyor! Böyle gezen tozan bir
kabinenin gezen tozan bir kurumu…
Yani bir başka
arkadaşımız -isimlerini vermiyorum, kişiliklerine saygı duyduğum için
vermiyorum isimlerini ama rakamlar vahimdir, bu vahameti sizlerle, milletimizle
paylaşmak istiyorum- 161 gün yurt içi, 204 gün yurt dışı… Yani harcırahla mı
zengin olunmak isteniyor?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Yollukla yolunu buluyorlar, ne yapsınlar.
FARUK BAL
(Devamla) – Bir başkası 212 gün yurt içi, 186 gün yurt dışı görevde bulunmuş.
Değerli
arkadaşlarım, bunların içerisinde 2 kişi var, bunları tebrik etmek istiyorum,
bunları takdir etmek istiyorum. Tüyü bitmedik yetim hakkına saygı gösteren 2
kişiyi, 2 üyeyi takdir etmek istiyorum. Birisi Esat Çıtlak,
bu hân-ı yağma sofrasına oturmamış, diğeri de…
AYHAN SEFER ÜSTÜN
(Sakarya) – Yeni başlamış.
FARUK BAL
(Devamla) – Değil, değil. Hesapları yaptım ben Ayhan Bey, hesapları yaptım.
Diğeri de Hasan
Tahsin Fendoğlu. Birisi AKP’li, birisi MHP’li, biz
parti farkı gözetmeden söylüyorum.
Dolayısıyla
değerli arkadaşlarım, özerkliğin anlamını idrak edemediği Cumhurbaşkanlığı
Denetleme Kurulu raporuyla belli olan, hesap verebilirlik ölçüsüne gelmemiş bir
yönetim tarzını benimsemiş olan RTÜK’ün, yaptığı işlerin sorumluları hakkında
inceleme ve soruşturma yapamamış olan bir RTÜK’ün Başbakanlık Denetleme
Kurulunca denetleme hâlinde olduğunu biliyoruz. Aylar sürüyor bu denetleme. Ne
zaman biteceğini bilmiyoruz. Bir an önce o denetlemenin sonucunun yapılması ve
bu sonucun da milletimizle paylaşılması gerekmektedir.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu olarak biz, medyanın, daha geniş anlamıyla basının, dar anlamıyla
radyo ve televizyonların halka, doğru, gerçek, dürüst ve tarafsız haber
verebilecek bir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
FARUK BAL
(Devamla) – Öbür süre olmuyor mu Sayın Başkan?
BAŞKAN – Sayın
Bal, uygulamamız üç haftadan bu tarafa bu şekilde.
FARUK BAL (Devamla) – Peki.
Bu düşüncelerle
yüce kurulu saygıyla selamlıyorum. Maddelerde bu kanunun gelişmesine,
olgunlaşmasına katkı vermeyi sağlamaya çalışacağız.
Yüce kurula
teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyoruz Sayın Bal.
Sayın
milletvekilleri, birleşime on beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.43
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 16.03
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
568 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, söz
sırası, AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Ayhan Sefer Üstün, Sakarya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Üstün. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanun Tasarısı ile Anayasa Komisyonu Raporu üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
aldım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, öncelikle bu kanunun amacı nedir, hedefi nedir, biraz bunlardan
bahsetmek istiyorum. Bu tasarıyla, radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın
hizmetlerinin düzenlenmesi ve denetlenmesi hedeflenmektedir. Öncelikli
hedeflerimizden bir tanesi budur.
İkinci hedef,
ikinci amaç, ifade ve haber alma özgürlüğünün sağlanması amaçlanmaktadır.
Bir üçüncü amaç,
medya hizmet sağlayıcılarının idari, mali ve teknik yapılarıyla
yükümlülüklerini yeniden düzenlemektir.
Son olarak, Radyo
ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluşu, teşkilatı, görev, yetki ve
sorumluluklarına ilişkin usul ve esasları yeniden belirlemek amacıyla bu kanun
tasarısı hazırlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, bu alanda ilk yasa 20/4/1994 tarihinde
3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşu ve Yayınları Hakkındaki
Kanun’dur. Bugüne kadar bu Kanun üzerinde yirmi değişiklik yapılmıştır. İlave
edilen geçici maddeler, ek maddelerle birlikte ve yine Anayasa Mahkemesinin
iptal kararıyla birlikte mevcut kanunun insicamı tamamen bozulmuştur. Bu
bakımdan günümüz ihtiyaçlarına karşılık veremez duruma gelmiştir. Yeni bir
kanun yapmak elzem olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, görüşmekte olduğumuz RTÜK Yasa Tasarısı 8 geçici madde, toplam 58
maddeden oluşmaktadır. Zor bir alanı düzenlemekteyiz. Zor bir alanı
kanunlaştırmaktayız. Gerçekten zor bir alan çünkü son derece dinamik bir alan
üzerinde çalışmaktayız. Bugün için güncel olan iki gün sonra maalesef
güncelliğini yitirebilmektedir. Zor bir alan çünkü sanal bir alemi
tanzim etmekteyiz. Zor bir alan çünkü tarafları çok olan bir alanda
çalışıyoruz. Bir tarafta televizyonlar, bir tarafta radyolar, bir tarafta
ulusal TV’ler, yerel TV’ler, bölgesel TV’ler ve diğer tarafta tüketiciler,
medya çalışanları, reklamcılar. Gerçekten böyle bir yasayı
yapmak hakikaten zor. Ancak bu zorluğa rağmen tüm tarafların talepleri
dikkate alınmış, sonuçta tarafları azami derecede memnun eden bir yasayla
birlikte huzurunuza gelmiş bulunmaktayız.
Değerli
arkadaşlar, bu yasa hazırlanırken TRT’nin, özel radyo ve televizyonların, Radyo
Televizyon Üst Kurulunun tecrübelerinden ve elbette millî hafızadan istifade
edilmiştir. Yine, aynı şekilde, AB müktesebatına uyum çerçevesinde 2007 Aralık
ayında yürürlüğe giren AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi
hükümlerinden de faydalanılmıştır. Aynı şekilde, gerek alt komisyonda gerekse
Anayasa Komisyonunda çalışırken muhalefetle de birlikte son derece müspet,
olumlu bir diyalog içerisinde, muhalefetin de katkılarıyla şu anda son şeklini
almıştır yasa tasarısı.
Değerli
milletvekilleri, bu genel girişten sonra kanun tasarısıyla birlikte yapılan
değişiklikler, getirilen yenilikler nelerdir, biraz da bunlardan bahsetmek
istiyorum.
Öncelikle yayın
hizmet ilkeleri yeniden düzenlenmiştir. Bu yasa tasarısının önemli
maddelerinden birisidir 8’inci madde. Bu maddede yayın hizmet ilkeleri iki
fıkra ve yirmi üç bent hâlinde düzenlenmiştir. Aslında, keşke
yayıncılar, bu yayın ilkelerine tam olarak uymuş olsalar, kendi öz
denetimlerini sağlıklı bir şekilde yapmış olsalardı da bu madde bu kadar uzun
olmamış olsaydı ama maalesef zaman zaman, bu tür
ilkeler, kamuoyunu sıkıntıya sokacak bu ilkeler ihlal edildiğinden dolayı
burada yasaya tek tek yayın ilkeleri yazılmak
durumunda kalınmıştır. Örneğin komisyon çalışmaları sırasında,
muhalefetin de katkılarıyla birlikte şu ilkenin çok üzerinde durulmuş ve bu
kanuna yansıtılmış: “Yayıncılar, terörü övemez, teşvik edemez, terör
örgütlerini güçlü veya haklı gösteremez, terör örgütlerinin korkutucu ve
yıldırıcı özelliklerini yansıtıcı nitelikte olamaz. Terör eylemini, faillerini
ve mağdurlarını terörün amaçlarına hizmet eder şekilde sunamaz.” İşte bu yirmi
üç bentten bir tanesi de bu.
Bunun dışında
“Çocuklara, güçsüzlere ve özürlülere karşı istismar içeremez ve şiddeti teşvik
edemez. Türkçenin, özellikleri ve kuralları bozulmadan doğru, güzel, anlaşılır
şekilde kullanılmasını sağlamak zorundadırlar; dilin düzeysiz, kaba ve argo
kullanımına yer verilemez.” şeklinde temel ilkeler belirlenmiştir. Gönül ister
ki yayıncılarımız bu ilkelere uysunlar.
Yine aynı
şekilde, tasarının 9, 10, 11’inci maddelerinde ticari iletişim ve reklam
hizmetleri yeniden düzenlenmiştir. Bu bölümde birçok yeni kural getirilmiş,
ancak bunlardan bir tanesi benim de gerçekten dikkatimi çekti. Biraz önce
burada arkadaşımız -aslında o da şikâyet etti- reklamların uzunluğundan
bahsetti. Tüketiciler veya bu yayınlara muhatap olan vatandaşlarımız bu
konulardan şikâyetçiler. Bu kanuna bununla ilgili bir düzenleme koyduk. Bakın,
aynen okuyorum: “…her türlü reklâm yayınlarının oranı, bir saat başından bir
sonraki saat başına kadarki yayın içinde yüzde yirmiyi aşamaz.” Bir başka
anlatım ile bir saatlik dilim içinde reklam süresi on iki dakikayı
geçemeyecektir. Sayın Kaplan biraz önce bunları şikâyet etmişti, oysa yasamızda
bu var.
Aynı şekilde, yine seyircilerin çokça şikâyet ettiği bir başka
konu program tanıtımları. Reklamlar kadar
program tanıtımı var. Hafta sonunda göstereceği bir diziyi pazartesinden
itibaren başlıyor fragmanda tanıtmaya, saatlerce
sürüyor. İşte burada da bir hüküm getirilmiş, burada da, bir saat içerisinde
yüzde 5’i geçemez, yani üç dakikayı geçemez diye bir hüküm getirilmiş. Bu da yeni bir yenilik.
Değerli
arkadaşlar, bir başka düzenleme, frekans planlaması 26’ncı ve 27’nci maddelerde
düzenlenmiştir. Şu anda yürürlükte bulunan RTÜK Yasası 1994 yılında çıkmış ama
o zamandan beri özel radyo ve televizyonlara lisansları verilememiştir. Bu
durumdan, bu belirsiz ortamdan herkes rahatsızdır, yayıncılar rahatsız, devlet
maddi imkânlarını elde edemiyor… O bakımdan, işte bu kanunda, kanunun
çıkmasından itibaren hangi sürelerde, frekansların nasıl tahsis edileceğine,
kira bedellerinin nasıl alınacağına ilişkin açık, net hükümler var. Bu konuda
da RTÜK yetkilendirilmiştir. Bu belirsizlik de kanunla birlikte ortadan
kalkmaktadır.
Değerli
arkadaşlar, bir başka şikâyet konusu da bu kanunda tekrar düzenlenmekte, o da
idari yaptırımlar. Herkes yayınlardan şikâyetçi, yayınların Türk aile yapısına
uygun olmadığı, yayınların seyredilemediği noktasında şikâyetler var, bu
şikâyetlerde de haklılar. Ancak mevcut kanunda etkin ve esnek bir ceza sistemi
getirilmemiş, âdeta ceza uygulanmasın diye, tedbirler alınmasın diye kademeli
bir sistem getirilmiş. Siz ihlal ne kadar ağır olursa olsun önce uyaracaksınız,
ardından ikinci ihlalde idari para cezası vereceksiniz, ardından yayın durdurma
cezası verebileceksiniz. Eğer bu süreçleri silsileleriyle takip etmezseniz
idare mahkemesi iptal ediyor. Zaten herhangi bir yerde, herhangi bir yayında
yayını ihlal eden medya hizmet sağlayıcı, yayıncı bunun bir yerinde mutlaka
gidip bir idare mahkemesinden yürütmeyi durdurma kararı alıyor ve bu süreci
kilitleyebiliyor.
İşte, şimdi
32’nci maddeyle esnek ve etkin bir idari yaptırımlar sistemi oturtturduk. Ne
var burada? Biraz önce de 8’inci maddede saydığımız yayın ilkelerinin
ağırlığına göre ceza tayini yapılacak. Bazı bentlerde saydığımız ilkeler…
8’inci maddenin (a), (b), (d), (g), (n), (s) ve (ş) bentlerini ihlal ettiğinde
yayıncılar, isterse RTÜK idari para cezası verebileceği gibi, anında uyarısız
bir şekilde yayını da durdurabilecek. Bu bentlerin dışında kalan diğer yayın
ilkeleri ihlal edildiğinde de önce bir sefer uyarı cezası verilecek, uyarıya
rağmen hâlâ ihlale devam ediyorsa o zaman idari para cezası dâhil diğer
yaptırımları uygulayabilecek.
Özellikle eski
kanunda bu uyarıların tebliği uzun sürüyordu, ona da bir çözüm getirdik: Eğer
bir uyarı cezası verilmişse, yayıncının elektronik posta adresine elektronik
yolla tebligat yapılabilecek. Dolayısıyla burada bir zaman sarfiyatı da
olmadığından dolayı, eğer yayıncı hâlâ ihlal etmeye devam ediyorsa anında diğer
tedbirler devreye girebilecek.
Burada, tabii,
yine arzu ederiz ki yayıncılar kesinlikle bu ilkeleri ihlal etmesinler. Aynı
zamanda bir dileğimiz de, RTÜK, artık, buradaki etkin, caydırıcı olan bu ceza
sistemini gerektiği zaman, gerektiği şekilde uygulasın.
Değerli
arkadaşlar, özel medya hizmet sağlayıcı kuruluşların kuruluş ve hisse oranları
19 ve 20’nci maddelerde düzenlenmiştir.
Şimdi, burada
biraz önce yine bir arkadaşımız “Bu yasa tekelleşmeyi önleyemiyor.” dedi.
Aksine, tekelleşmeyi önleyecek çok ciddi tedbirler getirdik. Buna göre “Yayın
lisansı münhasıran radyo, televizyon ve isteğe bağlı yayın hizmeti sunmak
amacıyla Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre kurulmuş anonim şirketlere
verilir. Aynı şirket ancak bir radyo, bir televizyon ve bir isteğe bağlı yayın
hizmeti sunabilir.”
Tasarıda
tekelleşmeyi önleyecek farklı tedbirler alınmıştır. Bunlar:
Medya hizmet
sağlayıcı kuruluşların hisseleri nama yazılı olmak zorundadır.
Bir gerçek veya
tüzel kişi doğrudan veya dolaylı olarak en fazla dört karasal yayın lisansına
sahip medya hizmet sağlayıcı kuruluşa ortak olabilir.
Bir başka tedbir:
Birden çok medya hizmet sağlayıcı ortaklıkta bir gerçek veya tüzel kişinin
doğrudan veya dolaylı hisse sahibi olduğu medya hizmet sağlayıcı kuruluşların
yıllık toplam ticari iletişim -yani reklam- geliri sektörün toplam gelirinin
yüzde 30’ unu aşamaz. Yani düşünün, bir medya grubu bu kanundaki hakların
tamamıyla birlikte dört tane ulusal televizyon elde etti, sahiplendi. Bu dört
ulusal televizyonun reklam geliri toplam reklam gelirinin yüzde 30’unu geçemez.
Tekelleşmeyi önleyecek temel argümanlardan bir tanesi
bu. Bakın, bir örnek vereyim şu andaki hayattan: Sadece bir televizyonumuzun
yaklaşık reklam geliri toplam reklam gelirinin yüzde 35’ini sağlıyor. Bu ne
demektir? Bu yasa devreye girdikten sonra en azından yüzde 30’a çekecek reklam
gelirlerini, başka televizyonları veya radyoları varsa bu da tekelleşmeyi
önlemek amacıyla bu radyo ve televizyonlarını elinden çıkarmak zorunda
kalacaktır. Dolayısıyla bu madde, bu kanun tekelleşmeyi önleyen önemli hükümler
getirmektedir.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun aynı zamanda bir teşkilat kanunudur. Radyo ve Televizyon
Üst Kurulunun teşkilat yapısı düzenlenmektedir, Üst Kurulun görev ve yetkileri
yeniden tanımlanmıştır, yeni yetkiler verilmiştir. Bu yetkileri saymayacağım
ancak bir tanesi çok önemli. Daha önce, biliyorsunuz rating
ölçümleri konusunda kamuoyunda ciddi tartışmalar vardı. Aslında bu
tartışmaların bir kısmında da haklılık payı vardı. Örneğin bir spor programı
var pazartesi günleri, bu spor programında herhangi bir gol gösterilmiyor,
herhangi bir özet gösterilmiyor. Sporcu veya seyirci gol görmek ister. Diyelim
ki TRT’nin de spor programında uzun uzun özetler
verilir, goller görülür, tartıştırılır ama ertesi gün bakarsınız rating’de bir tane dahi gol göremediğiniz spor programı rating’lerin üst sıralarında görülmüş. Dolayısıyla bu rating tartışmalarında gerçekten birtakım haklılık payları
vardı. Şimdi bunu, bununla ilgili yetkiyi RTÜK’e vereceğiz, veriyoruz. Rating ölçümlerinin yapılması, denetlenmesi yetkisi Üst
Kurula verilmektedir. Bundan sonra bu şaibelerin inşallah ortadan kalkacağını
düşünüyoruz. Rating’ler niye önemli? Çünkü Reklam
Verenler Derneği diye bir dernek var, bu rating’lere
bakarak, bu değerlere, istatistiklere bakarak reklam veriyorlar ve orada belki
de haksız kazançlar elde edilme ihtimali olabilir, onun için bu rating ölçümlemesi, çok önemli bir durum.
Değerli
arkadaşlar, kanal talepleri var, kanal tahsisi. Şimdi, burada birçok kurumumuz
kanal talep ediyor. Kamu kurumları, kendi yasalarına konmuş bazı kamu kurumları
var, yasalarında televizyon açma yetkisi olmayan kamu kurumlarının televizyon
açma talepleri var. Üniversitelerin, iletişim fakültelerinin talepleri var.
Özel sektörün ek talepleri var. TRT’nin yeni kanal açma talepleri var. Bunların
hepsi makul talepler, ama şu anda kabaca yaklaşık 24 tane ulusal kanal tahsis
edebilecek durumdayız. Belki kısa bir süre sonra bunun 4 katına çıkma ihtimali
var, ama şimdi herkes “Kanal tahsis edilsin.” diyor. Burada muhalefetten
arkadaşlarım da söyledi, “İşte, efendim bazı ulusal kanalların kazanılmış
hakları muhafaza edilsin veya iletişim fakültelerine yeni, efendim, işte
televizyon açma yetkisi verilsin.” Ama elde 24 tane kanal var, bunların bir
kısmını TRT’ye tahsis etmek durumundasınız, bir kısmını özel yayıncılara tahsis
etmek durumundasınız, ihaleye çıkacak. Dolayısıyla, şimdilik böyle bir
sıkışıklık görülse de, inşallah, sayısal yayıncılığa geçtiğinden bu kanal
sayısı 4 katına çıkacak ve muhtemelen ileride her arzu edene bu kanal tahsisi
yapılabilecek.
Değerli
arkadaşlar, aslında hep öz denetimden bahsettik. Keşke, hiç RTÜK’e ihtiyaç
duyulmasa, kanallar bu denetimini kendileri yapabilseler. Bakın, son
zamanlarda, RTÜK’ün de öncülüğünde “Akıllı İşaretler” diye bir sistem
getirildi. Bu, aslında, başlangıçta, RTÜK’le yayıncıların ortaklaşa bir projesiydi,
güzel bir projeydi ancak bu tabii ihtiyari bir proje, bunu uygular, uygulamaz.
İşte, şimdi, bu, kanuna da dercedildi, şu anda
kanunda var. “Bunların süreleri, ne kadar yayınlanacak, bu logoları
doğru mu koyuyorlar?” Bunların hepsi daha sonra RTÜK’ün denetimine tabi olacak.
Tabii, arkadaşlar
sürem bitiyor, bu kanunla ilgili konuşulacak çok şey var. Kanun belirli bir
ihtiyacı karşılıyor, var olan sorunları çözüyor.
Bu kanunda emeği
geçen, başta bürokratlarımıza, Başbakan Yardımcımız Sayın Bülent Arınç Bey’e, Anayasa Komisyonu Başkan ve üyelerine, hepsine
tekrar teşekkür ediyorum.
Saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Üstün.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Hacı Hasan Sönmez, Giresun Milletvekili.
Buyurun Sayın
Sönmez. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
H. HASAN SÖNMEZ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın geneli
üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Bilindiği üzere,
ülkemizde özel radyo ve televizyon yayınları 1990 yılında başlamıştır. Bugün
itibarıyla, TRT’nin radyo ve televizyon kanalları dışında, Üst Kurul yayıncı
kütüğüne kayıtlı 24 ulusal, 15 bölgesel, 210 yerel olmak üzere, karasal
vericilerle yayın yapan toplam 249 televizyon kuruluşu mevcuttur. Öte yandan,
35 ulusal, 98 bölgesel, 929 yerel olmak üzere toplam 1.062 radyo kuruluşu
bulunmaktadır. Ayrıca, kablo ortamında 78 televizyon, uydu ortamında da 148
televizyon ile 53 radyo kuruluşuna lisans ve izin verilmiştir.
1993 yılında
Anayasa değişikliği yapılarak radyo ve televizyon yayınları üzerindeki kamu
tekeli ortadan kaldırılmış, özel radyo ve televizyon yayınlarının yapılmasına
imkân sağlanmıştır.
Özel radyo ve
televizyon yayınlarını düzenleyen 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş
ve Yayınları Hakkında Kanun 1994 yılında yürürlüğe girmişti. Söz konusu
Kanun’da son on altı yılda 20 kez değişiklik yapılarak günün şartlarına uyarlanmak
istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim, Anayasa Mahkemesinin bazı
maddeleri iptal etmesi gibi temel nedenlerle yasal çerçevenin yeniden
düzenlenmesi zorunlu hâle geldiğinden görüşülmekte olan tasarı hazırlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; geçici olanlar hariç elli maddeden oluşan görüşmekte
olduğumuz RTÜK Kanun Tasarısı, sektörün sorunlarına çözümler içeren, düzenleme
konusundaki yetki karmaşasını ortadan kaldıran, yayın denetimi konusunda RTÜK’ü
daha etkin kılan, yayıncılık sektöründe rekabeti artıran bir içeriğe sahiptir.
Dünya ile paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının
oluşturulmasının da amaçlandığı bu kanun tasarısı, yıllardır
gerçekleştirilemeyen karasal frekansların tahsisi konusuna da çözüm
getirmektedir.
Tasarı, AB
müktesebatına uyum çerçevesinde AB Sınır Ötesi Televizyon Direktifi’ni
değiştiren AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümleri dikkate
alınarak hazırlanmıştır. Hazırlanan tasarıyla tanımlar sadeleştirilmekte ve
anlam bütünlüğü sağlanmaktadır. Yeni düzenlemeyle Avrupa eserleri, bağımsız
yapımcı, editoryal sorumluluk, gizli ticari iletişim,
medya hizmet sağlayıcı, isteği bağlı yayın hizmeti, koruyucu sembol, sayısal
yayın, ürün yerleştirme, verici tesis ve işletim şirketi, multipleks
kapasitesi gibi yeni tanımlar mevzuata girmektedir.
Tasarı, Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun görevlerini de yeniden düzenlemektedir. Bu çerçevede,
RTÜK, yayın hizmetleri alanında ifade ve haber alma özgürlüğünün, düşünce
çeşitliliğinin, rekabet ortamının ve çoğulculuğun güvence altına alınması için
gerekli tedbirleri almakla görevlendirilmektedir.
Tasarıyla, yayın
ilkeleri AB Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi esas alınarak yeniden
düzenlenmiş, çağdaş normlara dönüştürülmüştür. Bu çerçevede,
yayınların hukukun üstünlüğüne, adalet ve tarafsızlık esaslarına, insan onuruna
ve özel hayatın gizliliğine saygılı olma ilkesine aykırı olamayacağı, kişi ya
da kuruluşları eleştiri sınırları ötesinde küçük düşürücü, aşağılayıcı veya
iftira niteliğinde ifadeler içeremeyeceği, yayınlarda gizli kamera, gizli
mikrofon ve benzeri teknik araçlarla hukuka aykırı olarak elde edilen görüntü
ve kayıtlar kullanılamayacağı gibi bir dizi düzenleme yapılmıştır. Öte
yandan, Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilen maddeler kapsamındaki
konular, iptal gerekçelerine uygun olarak yeniden düzenlenmiştir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bilindiği gibi, 3984 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği
1994 yılından bugüne kadar karasal yayın kuruluşları lisanslandırılamadığından,
özel radyo ve televizyon kuruluşları on altı yıldır geçici yayın izniyle yayın
yapmışlardır. Tasarıyla, sayıları bin dört yüze ulaşan özel radyo ve televizyon
kuruluşlarına karasal yayın lisansına sahip olma imkânı sağlanmaktadır.
Elektronik Haberleşme Kanunu ile yeniden RTÜK’e verilen frekans planı yapma ve
uygulama yetkisi de tasarıyla düzenlenmektedir. Ayrıca, dünyayla paralel
olarak, karasal sayısal yayıncılığa sorunsuz geçilmesi mümkün kılınmaktadır.
Tasarı, frekans kullanımının yıllık bedele bağlanmasını,
vericilerin tek bir şirkette toplanarak anten kirliliğinin bitirilmesini, bir
yıl içinde karasal sayısal yayın için frekans ihalesi yapılmasını, ihaleyi
kazanan mevcut yayıncılardan bir kısmına sayısal yayının yanı sıra analog yayını sürdürme imkânı verilmesini, üç yıl analog ve sayısal paralel yayın yapıldıktan sonra, analog televizyon yayınlarına son verilmesini, analog televizyon yayınlarının kapatılmasından sonra radyo
ihaleleri yapılmasını öngörmektedir.
Tasarıyla, medya
sahipliği konusu yeniden ele alınarak düzenlenmiş bulunmaktadır. Bu konuda,
radyo ve televizyon sahibi olmayla ilgili sınırlamalar daraltılarak
netleştirilmiş, tekelleşmeyi engellemek üzere tahsis edilecek frekans
kapasitesi ve elde edilen sektörel gelir bazlı bir düzenlenmeye gidilmiştir.
Mevcut yasanın
aksayan müeyyide sistemi tasarıyla yeniden düzenlenmektedir. Müeyyide
sisteminin etkin hâle getirilmesi için mevcut tekerrüre dayalı yaptırım
uygulamasından vazgeçilerek yayın ilkeleri, toplumsal etkileri açısından
gruplandırılmakta, kuruluşların ticari iletişim gelirlerine orantılı idari para
cezası uygulaması öngörülmektedir. Ayrıca, idari para cezasıyla birlikte
ihlalin ağırlığı dikkate alınarak idari tedbir niteliğinde program durdurma yaptırımı
getirilmektedir. Kamu ve özel yayın kuruluşlarının ayrı kurallara ve denetime
tabi olması Avrupa Birliği müktesebatına uyum çerçevesinde yapılan tarama
sürecinde eleştirilmiş ve durumun özel yayın kuruluşları açısından haksız
rekabete neden olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu bağlamda, tasarı, 3984
sayılı Kanun’un ilk hâlinde olduğu gibi TRT’nin de denetiminin RTÜK tarafından
gerçekleştirilmesini öngörmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bildiğiniz gibi televizyon yayınları karşısında en
korumasız kesimi çocuklar oluşturmaktadır. Üst Kurul müeyyidelerinin yüzde
27’sinin konusunu çocuklar için zararlı yayın içerikleri oluşturmaktadır.
Çocukların yayınlardan olumsuz etkilenmelerini önlemek amacıyla Radyo ve
Televizyon Üst Kurulu 23 Nisan 2006 tarihinde akıllı işaretler, koruyucu sembol
sistemini hayata geçirmiştir. Yayın kuruluşlarının gönüllü katılımı sayesinde
uygulama imkânı bulan akıllı işaretler, koruyucu sembol sisteminin hukuki bir
altyapısı yoktu. Tasarıyla Üst Kurulun bu dönemde hayata geçirdiği akıllı
işaretler, koruyucu sembol sistemi, sayısal kayıt, arşiv ve analiz sistemi,
izleyici temsilciliği, görsel-işitsel medya etik ilkeleri gibi uygulamalar
hukuki altyapıya kavuşturulmaktadır.
Diğer yandan,
mevcut uygulamada, reyting ölçümleri ciddi tartışma konusudur. Tasarıyla, şu
anda kontrolsüz bir şekilde yürütülen rating
ölçümleriyle ilgili usul ve esasları belirleme yetkisi Üst Kurul’a
verilmektedir. Tasarıyla getirilen yeni düzenlemeler kapsamında, spor, film,
dizi ve eğlence programlarında ürün yerleştirmeye izin verilebileceği
öngörülmüştür. Reklam harcamalarından en fazla payı, yüzde 52,11’lik bir oranla
televizyonlar almaktadır. Tasarıda reklamlara ilişkin olarak getirilen yeni
düzenlemelerle, uygulamadaki ortak sıkıntılar, eksiklikler giderilmekte,
izleyicilerin ve sektörün taleplerine cevap verilmektedir. Tasarıda, cevap ve
düzeltme hakkı, Basın Kanunu’na paralel olarak yeniden düzenlenmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna
verilen görevlerin yerinde ve eksiksiz olarak yerine getirilebilmesi, hiç
şüphesiz, nitelikli ve yeterli uzman personel istihdamıyla mümkündür. Bu
ihtiyacın karşılanması için, yeterli sayıda Üst Kurul uzman yardımcılığı ve Üst
Kurul uzmanlığı kadrosu ihdas edilmektedir. Öte yandan, bazı birimler
kaldırılarak ve bazı birimler de birleştirilerek Kurumun organizasyon şeması
sadeleştirilmekte, Kurum daha fonksiyonel bir yapıya kavuşturulmaktadır.
Tasarının
kanunlaşması ve ülkemize hayırlı olması dileklerimle Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Sönmez.
Şimdi, tasarının
tümü üzerinde Hükûmet adına söz isteyen Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç.
Buyurun Sayın
Bakan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, sayın
milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde
görüşmeler yapıyoruz. Gruplarımızı temsilen değerli arkadaşlarım konuştular,
şahsı adına arkadaşımız konuştu. Konuşmaları not ettik. Gerek Anayasa
Komisyonumuzda yaptığımız çalışmalarda, bugün de tümü üzerindeki görüşmelerde
arkadaşlarımızın tasarı üzerindeki önerilerini ve eleştirilerini saygıyla
karşılıyoruz ve bunlardan yararlanacağımızı ifade etmek istiyoruz.
Değerli
arkadaşlar, bu konuyla ilgili kanun, bildiğiniz gibi, 3984 sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun’dur ve 1994 tarihinde
yürürlüğe girmiştir. On altı senedir bu Kanun üzerinde bir yenileme yapmak
gerekiyordu çünkü Anayasa Mahkemesi bazı maddelerini iptal etmişti, yeri
doldurulamamıştı; yirmiye yakın bu Kanun üzerinde değişiklikler yapılmıştı ve
yayın teknolojisindeki hızlı değişim de yeni terminolojileri bu Kanun’a
kazandırmayı gerektiriyordu. Aynı zamanda, Avrupa Birliği müktesebatına uyum
çerçevesinde 2007 Aralık ayında Avrupa Birliği Resmî Gazetesi’nde yayınlanarak
yürürlüğe giren ve Avrupa Birliği Sınır Ötesi Televizyon Direktifi’ni değiştiren
Avrupa Birliği Görsel İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümlerinin de esas
alınarak bir düzenleme yapılması gerekiyordu.
Doğrusu, bir
seneyi aşkın bir zamandır kanun tasarısı üzerinde çalıştık. RTÜK’le, uzmanlarla
birlikte çalıştık. Aynı zamanda, paydaş kuruluşlarla, radyo-televizyon
yayıncılığı yapan sivil toplum örgütleriyle ve meslek kuruluşlarıyla birlikte
çalıştık, onların da önerilerini Kanun’a yansıtmaya gayret ettik.
Dolayısıyla,
huzurunuza getirdiğimiz tasarının önemli bir boşluğu dolduracağını ve bugünün
terminolojisi ve Anayasa Mahkemesinin görüşleri, kanundaki boşlukları tamamen
giderecek bir temel düzenleme olduğunu ifade etmek istiyorum.
Bizim burada
yapmak istediğimiz: Sektörün sorunlarına çözümler bulmak istiyoruz. Radyo ve
televizyon yayıncılığı konusunda sektörde önemli talepler, istekler ve sorunlar
var. Bunlar düzenlememiz içerisinde yer aldı.
Yetki karmaşasını
ortadan kaldırıyoruz. Yayın denetimi konusunda RTÜK’ü daha etkin kılan, yayın
sektöründe de rekabeti artıran bir içerikte olmasına gayret ettik.
Aynı zamanda,
dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal altyapısının
oluşturulmasını da arzu ettik.
Önemli birkaç
konuyu vaktinizi almayacak şekilde arz etmek istiyorum.
Yapacağımız iş on
altı senedir yapılamayan bir konudur, o da karasal ortamda yayın lisanslarının
verilmesidir. Maalesef, bugüne kadar yayın kuruluşlarının lisanslanması bir
türlü sağlanamadı ve buna bağlı olarak lisans ücretleri ve tahsis edilen kanal
ve frekansların kullanım ücretleri de tahsil edilemedi. Çok kısa bir süreden
bahsetmiyorum, maalesef on altı yıldan bu yana bu yapılamamıştır ve mutlaka
artık düzenlenmesi gerekmektedir. Tasarıyla, yayın kuruluşlarının karasal yayın
lisansına sahip olmaları, lisans ücretlerinin, kanal ve frekans kullanım
ücretlerinin tahsil edilmesi amaçlanmaktadır.
İkinci önemli
konu: Sayısal yayıncılığa geçişi mutlaka gerçekleştirmeliyiz. Artık, dünyayla
paralel olarak karasal sayısal yayıncılığa sorunsuz geçmek mecburiyetindeyiz.
Bu çerçevede, geçici düzenlemeyle, bir yıllık süre içerisinde sayısal frekans
ihalesi ve tahsislerinin yapılmasını, tahsis tarihinden itibaren üç yıl süreyle
de analog televizyon ve sayısal televizyon
yayınlarının paralel olarak sürdürülmesini öngörmekteyiz.
Üçüncü konu,
medya sahipliği ve yabancı sermayenin tekrar düzenlenmesidir. Bu yürürlükte
bulunan medya sahipliğine ilişkin hükümler sektör gerçeklerine ve Türkiye'nin
hedeflerine uygun bulunmamaktadır. Bu bakımdan, sahiplik konusu yeniden ele
alınarak düzenlenmiştir. Esasen, biraz önce konuşmalarını yapan değerli Ayhan
Sefer Üstün arkadaşımız ve Sayın Hasan Sönmez, Alt Komisyondaki çalışmaları
sırasında kanundaki bu önemli düzenlemeleri biraz önce konuşmalarıyla da takdim
ettiler. Bu konuda, radyo ve televizyon sahibi olmakla ilgili sınırlamalar
daraltılarak netleştirilmiş, tekelleşmeyi engellemek üzere karasal ortamda en
fazla dört kuruluşun ortak olması öngörülmüş, ayrıca sektörel
gelirden alınabilecek paya yüzde 30’la sınırlama getirilmiştir. Yayın
kuruluşlarında yabancı sermaye oranı yüzde 25’ten yüzde 50’ye
yükseltilmektedir.
Dördüncü önemli
konu, Elektronik Haberleşme Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle 3984 sayılı
Kanun’da buna paralel olarak düzenleme yapılmasıdır.
Önemli bir konu:
TRT yayınları da RTÜK denetimine alınmaktadır.
Kamu ve özel
yayın kuruluşlarının ayrı kurallara ve denetime tabi olması, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde yapılan tarama sürecinde eleştirilmiş ve bu
durumun özel yayın kuruluşları açısından haksız rekabete neden olduğu
değerlendirmeleri yapılmıştır. Bu bağlamda 3984 sayılı Kanun’un ilk halinde olduğu
gibi TRT’nin denetiminin de RTÜK tarafından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
Yeni yayın
teknolojilerinin hukuksal alt yapısını hazırlamak istiyoruz. Tasarı ile IP TV,
HDTV gibi yeni yayın teknolojileri ile ilgili belirsizlikleri ortadan
kaldıracak açılımlar getirilmekte ve isteğe bağlı hizmetler düzenleme altına
alınmaktadır. Bu alana ilişkin düzenlemelerde Bilgi Teknolojileri ve İletişim
Kurumu yetki ve düzenlemeleri de saklı tutulmaktadır.
Koruyucu sembol
sistemi ve öz
denetim hükümlerini de kanunun içerisine koymaktayız.
Üst Kurul bu
dönemde önemli konuları hayata geçirdi: Bunlardan birisi, Koruyucu Sembol
Sistemi; birisi, SKAAS Projesi; bir diğeri, İzleyici Temsilciliği; bir diğeri,
Görsel-İşitsel Medya Etik İlkeleri ve diğer çalışmalar. Bunlar bir onayla ve
bir kararla devam ediyor ancak tasarıda uygun yerlerde bunlar kurumsal hâle
getirilmektedir. Bu çerçevede şu anda kontrolsüz bir şekilde yürütülen rating ölçümleri, bu ölçümleri yapacak şirketlerin Üst
Kuruldan izin alması, şirketlerin ölçümlerinin de denetlenmesi sağlanacaktır.
Yayın ilkelerini
yeniden düzenliyoruz. Yayın ilkeleri, Avrupa Birliği Görsel-İşitsel Medya
Hizmetleri Yönergesi esas alınarak yeniden düzenlenmektedir. Burada yapılan
düzenlemede radyo ve televizyon yayınları ile isteğe bağlı hizmetlere
uygulanacak ilkeler ayrı ayrı düzenlenmektedir.
Cevap ve düzeltme
hakkını yeniden düzenliyoruz. Basın Kanunu’na paralel olarak yeniden bu konuda
önemli bir hükmü koyduk. Burada ilgili tarafa, mahkemeye başvurmadan önce yayın
kuruluşundan cevap ve düzeltme hakkının kullandırılmasını isteme imkânı da
sağlanmaktadır.
Önemli bir konu:
Yayın kuruluşlarının reklam beyanlarından alınan yüzde 5 Üst Kurul payı
sektörün de beklentisi doğrultusunda yüzde 3’e düşürülmektedir. Bildiğiniz
gibi, sadece ulusal televizyonlar değil, bölgesel ve yerel televizyonlar da
Türkiye’de yayıncılık yapmaktadır. Reklam payı ve buradan kesilen miktarın
gerçekten yüksek olduğu ve sektörün ayakta durabilmesi için bu payın
düşürülmesi gerektiği tarafımızdan da kabul edilmiştir.
Müeyyide
sisteminin yeniden düzenlenmesini getiriyoruz. Konuşmalarını yapan
arkadaşlarımızın pek çoğu, ister komisyonda ister burada, yayınlardaki şiddet
unsurunun âdeta taştığını, fışkırdığını söylemektedirler. Buna benzer
pornografiyle ilgili, özel hayatın gizliliğini ihlal eden yayınlarla ilgili pek
çok şeyler de hepimizin eleştirilerine haklı olarak muhatap olmaktadır. Mevcut
müeyyide sistemiyle bunları önlemek veya bunları cezalandırmak mümkün değildir.
Bizim kanunen elimizde olan imkân, yayına girmeyen bir konu hakkında karar
vermek mümkün değil ama yayınlanan bir eser veyahut da bir dizi, belgesel,
haber, bunlar konusunda gerek şikâyetlerle gerek resen yapılan inceleme
sonucunda öncelikle müeyyidelerde uyarıdan, özür dilemeden başlayarak bir
kademe uygulanmaktadır. Oysa çok vahim, herkesin tüylerini diken diken eden, herkesin infialine, nefretine yol açabilecek
pek çok konularda bu sırayı takip ettiğiniz zaman ve yargı sürecini de
hesapladığınızda maalesef dizi bittikten aylarca, belki de birkaç yıl sonra bu
konu gündeme gelebilmektedir.
Şu anda, mevcut
kanun tasarısıyla, kademeli müeyyide sisteminden vazgeçilerek yayın ilkeleri,
toplumsal etkileri ve sonuçları bakımından sınıflandırılmış ve buna göre idari
yaptırım öngörülmüştür. Tasarıda getirilen müeyyide sistemine göre, ihlalin
niteliğine göre Üst Kurul idari para cezasıyla birlikte idari tedbir
niteliğinde program durdurma müeyyidesi de uygulayabilecektir. Ayrıca,
kuruluşların gelirine orantılı idari para cezası öngörülerek ceza adaleti de
sağlanmıştır.
Bir önemli konu,
son olarak arz ediyorum: Avrupa Birliği mevzuatına uyum çerçevesinde yayın
içeriklerinde Avrupa eserlerine de yer verilmesi sağlanmakta ve belli oranda
tüm yayınlarda yerli yapıma yer verilmesi zorunluluğu getirilmektedir.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri, değerli arkadaşlarım; şunu hepimiz çok iyi biliyoruz ki
Radyo ve Televizyon Üst Kurulu, 3984 sayılı Yasa’nın da 5’inci maddesinde
belirtildiği üzere, “Radyo ve televizyon faaliyetlerini düzenlemek amacıyla,
özerk ve tarafsız bir kamu tüzelkişiliği niteliğinde…” bir organdır. Pek çok
üst kurul gibi, düzenleyici, denetleyici kurullar gibi kurulmuştur.
Bir Başbakan
Yardımcısı olarak, Devlet Bakanı olarak bu Kurulla ilişkim “ilgili bakan”
sıfatıyladır, bana doğrudan bağlı bir kurum değildir Radyo ve Televizyon Üst
Kurulu. Sermaye Piyasası gibi, BDDK gibi, diğer, Tütün Üst Kurulları gibi,
vesaireler gibi, EPDK gibi, bunlarla bir bakanın ilgisi nasılsa, ben de siyasi
anlamda, sorulara cevap verme noktasında, Kurumu bütçesiyle temsil etme
noktasında görev ifa ediyorum.
Bunu şunun için
söylüyorum: Geçmişten bu yana Üst Kurul üyesi bir arkadaşımız hakkında pek çok
şey yazıldı ve söylendi, bunun hâlâ görevine devam ediyor olması da
eleştirildi. Bu, Kanun’un 9’uncu maddesinden kaynaklanan bir konudur; üyeler
teminat altındadır eğer görevden alınması gerekiyorsa da 9’uncu madde bunun Üst
Kurul içerisinde nasıl gerçekleşebileceğini öngörmektedir. Bir bakan olarak ya
da Hükûmet olarak, şu veya bu kişi hakkında görevden
almak veya göreve getirmek gibi bir görevimiz ve yetkimiz bulunmamaktadır.
Bildiğiniz gibi,
Üst Kurulun üyeleri Genel Kurulda yani Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu
bulunan partilerin oy oranlarına uygun olarak bir kontenjan dâhilinde
seçilmektedir. Şu anda 9 üyenin 6 üyesi AK PARTİ kontenjanından, 2 üyesi Cumhuriyet
Halk Partisi kontenjanından, 1 üyesi de Milliyetçi Hareket Partisi
kontenjanından burada seçilmektedir.
Bu yöntem
eleştirilebilir ama bu, Anayasa değişikliğiyle ortaya konulabilecek bir
konudur. Dolayısıyla, mevcut sistem içerisinde üyelerin nasıl seçildikleri,
görevlerini ne şekilde yapacakları, görevden alınmalarının ne şekilde mümkün
olacağı, tamamen Üst Kurulun yetkisinde bulunmaktadır. Ben bir ilgili kurum
olarak, bu Kurumun, hem bu kanunu hazırlayan, bütçesinde onu temsil eden, bazı
konularda da önüme getirilenleri imzalayan bir bakan konumundayım. Dolayısıyla
efelik yapmaya, şunu neden şöyle yapmadın, bunu neden almadın, vermedin
konusunda eleştiri getirmeye artık bundan sonra gerek yok diye düşünüyorum.
Bir diğer konu
da: Sayın Mengü pek çok eleştirileri içerisinde bir
konuyu söylediler, ben de size takdim etmek üzere önemli buldum. Yani
“Kadrolaşma ihtiyacı içindeler.” diyor. Hayır, böyle bir hazırlığımız yok.
“İrticai yayınlar yapılır, bunlar önlenemez.” diyorlar. Böyle bir şey yok.
Yayın ilkeleri, göreceksiniz, titizlikle uygulanabilirse zaten bunlar
kesinlikle mümkün değildir. Müstehcenlik ve pornografi konusunda çok bilimsel
açıklamalar getirdiler, doğrusu ben o kadarını bilmiyordum. Ama müstehcen yayın
dediğiniz şey Türk Ceza Kanunu içerisinde de yer alan bir husustur.
Dolayısıyla, Türk Ceza Kanunu’ndaki bir hükmü bunun içerisine koymanın yasalar
dışı veyahut da uygun olmayan bir tercih olduğunu doğrusu kabul etmiyorum. “Hükûmet veya Hükûmetin
yetkilendirdiği bir bakan istediği yayını durdurabilecek.” diyor. Bunun için
mevcut kanunda da olan ama
üzerinde özenle çalışarak yeni tasarıya koyduğumuz maddeyi okumak
istiyorum. Bu 7’nci maddedir: “Savaşlar, terör amaçlı saldırılar, doğal afetler
ve benzeri olağanüstü durumların ortaya çıkardığı kriz zamanlarında da ifade ve
haber alma özgürlüğü esas olup yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve yargı
kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz. Ancak, millî güvenliğin açıkça
gerekli kıldığı hâllerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde bozulmasının
kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan veya görevlendireceği bakan
geçici yayın yasağı getirebilir.” Maddenin üçüncü fıkrası: “Bu şekilde alınacak
kararlar aleyhine açılacak iptal davaları -yani yayıncı kuruluş tarafından
düşünelim- doğrudan Danıştayda açılır. Danıştay bu
davalara öncelikle bakar ve karara bağlar, yürütmeyi durdurma talepleri varsa
kırk sekiz saat içerisinde karar verir.” Yani öyle hâller zuhur edebilir ki Hükûmet buna müdahale etmek ihtiyacını duyabilir, bu kararı
verir. Bizim örnek aldığımız pek çok Avrupa ülkesinde de bu hüküm vardır.
İkincisi de bu karara karşı Danıştaya gidilir ve
yürütmeyi durdurma hakkında karar istenirse, kırk sekiz saat içerisinde bu
konuda bir karar verilecektir. Dolayısıyla, hukuka aykırı bir düzenleme olduğu
kanaatinde değilim ama takdir Genel Kurulumuzundur.
Değeri
arkadaşlarım, Sayın Hasip Kaplan’ın da bazı
konuşmalarını not almıştım. Ağca konusu TRT’yle ilgilidir. TRT’nin
denetlenmeyişinden bahsetmişlerdi, bu kanunda onu getiriyoruz. Yönetmelikten
bahsettiler. Onu, belki sorularınız içerisinde cevaplandırabilirim. Polisten
destek alınacak olması, dizi filmlerin uzunluğu ve ekranlardan şiddet
fışkırıyor olması… Olumlu eleştirilerden hep beraber istifade edeceğimizi
tekrar arz etmek istiyorum.
Ben, Anayasa
Komisyonunda da arkadaşlarımızın pek çok önergelerine olumlu yaklaştığımızı,
kanunun bütünlüğünü bozmayacak şekilde, amacımıza eğer uygun bir noktada ise
bunu rahatlıkla kabul edebileceğimizi ifade etmiştim. Burada da siyasi
partilerimizin, milletvekillerimizin verecekleri önergelere olumlu yaklaşım
içinde bulunacağız, yeter ki üzerinde uzun zamandır çalıştığımız ve bir
bütünlük içerisinde korunmasını gerekli bulduğumuz tasarımıza katkı sağlamış
olsun.
Ben, tüm siyasi
partilerimize ve Sayın Genel Kurula, Sayın Başkana saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Tasarının tümü
üzerinde şahsı adına söz isteyen Fatoş Gürkan, Adana
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Gürkan.
FATOŞ GÜRKAN
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle 5 Ocak 1922 hem
Adana açısından hem de ülkemiz açısından oldukça önemli bir tarih. 5 Ocak,
millî mücadele ruhunu ateşleyen Adana’mızın düşman işgalinden kurtuluşunun
89’uncu yıl dönümü. Bu toprakların tekrar vatan olmasını sağlayan başta Mustafa
Kemal Atatürk’e, silah arkadaşlarına, Tayyar Rahmiye
Hatun’a, Kılavuz Hatice’ye ve adını burada sayamadığımız nice yiğit ecdadımıza
şükranlarımı sunuyorum. Türk Bayrağı’nı indirmeye, bu vatanı bölmeye kimsenin
gücü yetmeyecektir. Güzel Adana’mızın kurtuluş gününü kutluyor, tüm Adanalı hemşehrilerimize saygı ve sevgilerimi sunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli arkadaşlar; Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bizi
izleyen aziz milletimizi ve yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Kanun
değişikliğine neden ihtiyaç duyulduğu konusunda, daha önce konuşan
arkadaşlarımız ve Sayın Bakanımız da detaylı olarak izahta bulundular, açıklama
yaptılar; onun için ben buna değinmeyeceğim. Mevcut kanunda önemli
değişiklikler içeren Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri
Hakkında Kanun Tasarısı sektörün sorunlarına çözümler içermekte, düzenleme
konusundaki yetki karmaşasını ortadan kaldırmakta, yayın denetimi konusunda
RTÜK’ü daha etkin kılmakta, yayıncılık sektöründe rekabeti artırıcı bir nitelik
taşımaktadır. Dünyayla paralel şekilde sayısal yayıncılığa geçişin hukuksal
altyapısının oluşturulması, karasal ortamda yayın yapan kuruluşların
lisanslanması, tahsis edilen kanal ve frekansların yıllık kullanım ücretlerinin
tahsiliyle ilgili düzenlemeler yer almaktadır. Tabii, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum çerçevesinde de özel medya hizmet sağlayıcıları gibi TRT’nin
de denetiminin Üst Kurul tarafından gerçekleştirilmesi sağlanacaktır.
Anılan kanun
tasarısıyla özetle şu hususlar özellikle düzenlenmektedir:
5’inci maddeyle
yayın hizmetlerinin Türkçe yapılması esası düzenlenmiştir. Biz Alt Komisyonda
da bu konu üzerinde detaylı olarak çalıştık. Özellikle bugünkü yapılan
dizilerde, çeşitli yayınlarda Türkçeyle ilgili, Türkçe kullanımıyla ilgili
önemli sıkıntılar var, bununla ilgili de önemli denetimler yapılacak. Tabii,
Türkçe dışındaki dil ve lehçelerle ilgili de yayın yapılabilmesine yine imkân
sağlanmaktadır.
Tabii, en önemli konulardan birisi sansür. Sansür yasaklanmakta, hiçbir makam ya da mercinin
yayın hizmetinin seçimi ve sunumunda medya hizmet sağlayıcısına yayınlardan
önce baskı yapamayacağı da hükme bağlanmaktadır.
Tabii, medyanın
da bazı sorumlulukları var. Bunlardan biri, medya hizmet sağlayıcısının sahip
olduğu imkânları kendi amaç ve çıkarları için kullanamayacağı, yine yayın
hizmetinin içeriğinden ve sunumundan medya hizmet sağlayıcısının sorumlu
olacağı da düzenlenmektedir.
Yayın
hizmetleriyle ilgili, tekelleşmeyle ilgili detaylı olarak tabii, izahatlar
yapıldı. Ben zaman sıkıntısı nedeniyle bunlara da çok fazla değinmek
istemiyorum. Özellikle yayın hizmetlerinde ticari, iletişim, reklam ve tele
alışverişle ilgili düzenlemeler var. En önemli düzenlemelerden biri burada,
özellikle reçeteli ilaç ve tedaviler ile tütün ürünleri ve alkollü içeceklerin reklam ve
tele alışverişinin yasaklanmasıdır.
Yine, yayın
içeriğiyle ilgili, bizim de özellikle üzerinde durduğumuz 14’üncü maddede yerli
çocuk programı ve çizgi film endüstrisinin geliştirilmesini sağlamak ve millî
kültürü korumak amacıyla çocuk programları ve bu programlarda yer verilecek
çizgi filmler için asgari yerli yapım kotası getirilmektedir. Yerli ve kaliteli
yayınlar teşvik edilmekte, yine yayınlarda belli oran ve saatlerde Türk halk ve
Türk sanat müziği programlarına yer vermek zorunluluğu getirilmektedir.
Çok önemli bir
düzenleme, birçok kişinin de mağduriyetine neden olan yayınlarla ilgili,
düzeltme ve cevap hakkı. Anayasa’nın 32’nci maddesine uygun olarak düzenleme
yapılıyor ve bu düzenleme ile yargı yoluna gitmeden önce medya hizmet sağlayıcı
kuruluşlara başvurularak düzeltme hakkının kullanılması imkânı da
getirilmektedir.
Yine, önemli değişikliklerden birisi izleyici temsilciliği. İzleyici temsilciliği ile medya hizmet sağlayıcıların öz denetim
yapmalarının sağlanması amacıyla izleyici ve dinleyicilerden gelecek tepki,
beğeni ve önerileri alarak bunların değerlendirmesini yapacak izleyici
temsilcilerinin görevlendirilmesi öngörülmektedir.
Koruyucu sembol
sistemi, hâlen uygulanmakta olan ancak yasal dayanağı olmayan bir sistem, yasal
dayanağa kavuşuyor.
Yine, önemli bir
düzenleme, yayın kayıtlarının bir yıl süreyle saklanması düzenleniyor.
Frekans
planlaması ve tahsisi yine önemli bir düzenleme özellikle sektörden gelen
önemli bir talep. 26’ ncı maddeyle karasal kanal ve
frekansların planlanmasıyla tahsisi düzenlenmekte, yayın lisansı türleri,
süresi ve devri düzenlenmektedir. Yapılacak olan frekans ihalelerinde en az bir
yıl fiilen çalışmış olma şartı konularak kendi imkânlarıyla ayakta durmaya
çalışan, sektöre emek ve gönül vermiş, özellikle Anadolu’daki yayıncıların
korunması da amaçlanmıştır.
Yine önemli bir
düzenleme: Seçim döneminde yayınlar ve siyasi reklam. Seçim dönemlerinde Yüksek
Seçim Kurulunca belirlenecek esaslar çerçevesinde yayın yapılması, siyasi
reklam yapılması da mümkün hâle geliyor.
Evet, yine
kanaatimce tasarıda yapılacak en önemli değişiklik 2 çocuk annesi bir
milletvekili ve bir şahıs olarak hepimizin eleştirdiği, geleceğimize dair
endişe yaratan yayınlar, çocuklarımız, gençlerimiz ve kadınlarımızın kişisel
gelişim ve yaşamlarını olumsuz yönde etkileyen, şiddet içeren programlar. Bu
tür programlarda yeni idari ve cezai müeyyideler getirilmekte, mevcut kanundaki
müeyyideler artırılmakta, hatta ülkenin birlik ve beraberliğini olumsuz
etkileyen, terörü, bölücülüğü teşvik eden, tahrik eden programlarda lisans
iptali cezasına kadar da gidilmektedir.
Tabii, RTÜK kanun
gereği denetim görevini yerine getirecektir. Ancak sadece RTÜK denetimiyle
sorunların çözülmesi mümkün değildir; daha bilinçli, daha eğitimli, başarılı ve
kişilikli insanlardan oluşan bir toplumun tesisinde herkese görev düşmektedir.
RTÜK yanında biz
izleyicilere de çok büyük sorumluluklar düşmektedir. Örneğin herhangi bir
televizyon veya radyo kanalını açtığımızda beğenmediğimiz bir programla
karşılaşınca acaba kaçımız gereken hassasiyeti göstererek o programı yayınlayan
televizyon veya radyo kanalını arayıp şikâyetimizi dile getiriyoruz? Belki de
çoğumuz eleştirdiğimiz, doğru bulmadığımız programları izlemeye devam ediyoruz.
Biz izleyiciler yapılan yayınlarda seçici olmalı ve medyayı kaliteli yayın
yapmaya zorlamalıyız. Medya kuruluşları da yapmış oldukları yayınlarda oldukça
sorumlu davranarak toplumsal sorumluluğunu yerine getirmeli. Unutmamalıyız ki
hepimiz birlikte aynı gemide seyahat ediyoruz. Yolcular ne kadar kişilikli ve
eğitimli olursa seyahat o denli huzurlu ve mutlu geçer. Aksinin yorumunu siz
değerli arkadaşlarıma bırakıyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle görüşülmekte olan tasarının ülkemiz ve milletimiz adına hayırlı
olmasını diliyor, emeği geçen başta Sayın Başbakan Yardımcımız Sayın Bakanımız
Bülent Arınç Bey’e, Komisyon üyelerimize,
bürokratlarımıza teşekkür ediyorum. Öncelikle aziz milletimizi ve yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Gürkan.
Şimdi yirmi
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma
sırası: Sayın Işık, Sayın Uslu, Sayın Asil, Sayın Uzunırmak,
Sayın Doğru, Sayın Akkuş, Sayın Bal, Sayın Vural, Sayın Sakık, ve Sayın Şandır.
Buyurun Sayın
Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sizin de bildiğiniz gibi RTÜK’e beş yıllık lisans bedeli olarak 31/12/2010 tarihi itibarıyla yaklaşık 210 bin TL ruhsat
bedeli yatıran ve uydudan yayın yapmak isteyen televizyon kanalları ayrıca TÜRKSAT’ın tahsisi için uzun süre beklemektedirler. Bu
beklemedeki kriterler nelerdir? Bu sürenin
kısaltılması yönünde bir çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum:
Yerel radyo ve televizyonlar, bilindiği gibi resmî ilanları verememekte ve bu
nedenle de resmî ilan payı alamamaktadırlar. Ciddi anlamda sıkıntı içerisinde
olan bu yerel televizyon ve radyoların resmî ilanlardan pay almasını sağlayacak
bir düzenleme yapılabilir mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uslu…
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yerel gazetelerde çalışan personele yıpranma tazminatı önceden ödeniyordu,
kaldırıldı. Tekrar ödenebilmesi için bir çalışma var mı?
Yine, yerel
televizyon ve radyoların en büyük giderlerinden birisi de elektrik giderleri.
Bunların karşılanması mümkün müdür?
Son sorum da:
Özellikle bu seçimler öncesinde genel olarak gazete kurulumları, yeni gazeteler
çıkarılmaya çalışılıyor, bunlar vasıfsız gazeteler de olabiliyor, bilgi
kirliliğine sebep oluyor. Bunlarla ilgili bir düzenleme var mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Sayın Faruk Bal yaptığı konuşmada, bazı RTÜK üyelerinin yılın çok büyük bir
bölümünü yurt dışı ve yurt içi gezilerinde geçirdiklerini ifade etti ve
aldıkları yurt dışı ve yurt içi harcırah günlüklerini söyledi. Bu rakamlar
doğru mudur? Bu gezilerde üyelere ödenen harcırah miktarı ne kadardır? Bu
icraatları doğru buluyor musunuz? Ne kadar personel RTÜK‘te
yüksek maaş alıp başka kurumlarda çalışmaktadır? Bununla ilgili rakamları ifade
edebilir misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uzunırmak…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
elimde sporda şiddet ve düzensizliğin önlenmesine dair bir tasarı var, 7/12/2010 tarihinde Meclise gönderilmiş ve sporda şiddetle
ilgili olarak kamuoyu araştırmalarında basın-yayın organlarının aşağı yukarı
yüzde 30’a varan bir fonksiyonundan bahsediliyor. Dolayısıyla, burada RTÜK’e
çok büyük bir iş düşüyor ve sporda şiddet en büyük problemlerden birisi olarak
karşımızda duruyor.
Bu 7/12/2010 tarihinde Meclise sevk edilen tasarıya bir katkısı
oldu mu RTÜK’ün? Olmadıysa böyle bir eksikliği gidermek için, hazırlıklı bir
şekilde önümüzdeki günlerde bu görüşülür, katkılarını ve düzenlemedeki
dengeleri gözeterek -tabii ki yayıncı kuruluşlar büyük ekonomik yükümlülükler
altında, ama bunun yanında şiddetteki fonksiyon da önemli- sağlıklı bir şeklin
verilmesinin gerekliliğine inanıyorum ve RTÜK’e…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
ülkemizin her yöresinde olduğu gibi Tokat ilinde ve ilçelerinde yerel TV yayını
yapan kuruluşlar vardır. Bu televizyon kuruluşları çok zor şartlar içerisinde
yayın yapmakta, personel ücretlerini, SSK ve BAĞ-KUR primlerini ve hatta
kullanmış oldukları elektriğin paralarını bile ödeyememektedirler. Ayakta
kalmak, kapanmamak için olağanüstü gayret sarf eden bu kuruluşlarla ilgili
olarak vergi indirimi, SSK indirimi ve beraberinde elektrik ücretlerinin
indirimleriyle ilgili Hükûmet olarak bir çalışma yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; zaman zaman
TRT ve özel televizyonlarda gösterime giren dizi veya filmlerde bireyin zararlı
davranışlar edinmesine sebep olan, toplum ahlakını zedeleyen görüntü ve
enstantaneler yer almaktadır. Bu sahneler ve yayınlar vatandaşlarımızın
birçoğunu üzmekte, gençlerimizi yanlış özentilere sevk etmektedir. Bunların
önlenmesi ve zararlarının en alt düzeye indirilmesi için yapılan denetimler
sonucu kaç yayın kuruluşuna ne gibi yasal uygulama yapılmıştır? Bunlara ne gibi
cezalar uygulanmıştır? Bu cezaların sayısı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bal…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
sormak istiyorum: 3984 sayılı RTÜK Kanunu’nun “Yasaklar ve denetim” başlıklı
9’uncu maddesi Üst Kurul üyelerinin üyelikleri süresince yapamayacakları işleri
sıralamaktadır.
Sayın Davut Dursun’un Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde
görev aldığı Enstitü Yönetim Kurulu kararıyla da sabittir.
Sayın Dursun
Sakarya Üniversitesine gidip gelirken Üst Kurula bilgi vermiş midir? Sakarya
Üniversitesine giderken kurumun araçlarını kullanmış mıdır ve bu tasarının
38’inci maddesiyle Davut Dursun için özel bir madde olarak mı düzenleme
yapılmıştır?
Yine,
bürokratlarınızın yasa tanımazlığını, yasaları çiğnemelerini nasıl
değerlendiriyorsunuz? Bu gücü kimden alıyorlar?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakana üç
soru yöneltmek istiyorum:
Bu yayınlarda
“Önceden denetlenemez.” hükmü var. Siz, biraz önce, konuşmanızda madde 7’de
Başbakan ya da görevlendireceği bakanın geçici yayın yasağı getirebileceğini
ifade ettiniz. Bu geçici yayın yasağı ön denetimi kapsıyor mu? Çünkü burada
“Önceden denetlenemez ve yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz.”
deniyor ama “ancak” deniyor. Bu “ancak” ifadesiyle, önceden denetim mümkün
kılınmış oluyor mu?
İkincisi: Önceki
yasada -biliyorsunuz siyasi partiler demokrasinin vazgeçilmez kurumu- radyo ve
televizyonların siyasi partilere yönelik objektif yayın yapması, taraf tutmaması
ilkesi vardı. Şimdi bu ilkeyi ortadan kaldırıyorsunuz; yani bu,
televizyoncuların insafına siyasi partileri terk etmek olmuyor mu? Siyasi
partilerin bu televizyonlardan, kamu görevi yapan bu televizyonlardan
faydalanmasını ve tek taraflı yayın yapmaması ilkesinden vazgeçip…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sakık?.. Yok.
Sayın Şandır…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Çok teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
kanunda, benim bütün zorlamama rağmen, yerel medyayla ilgili bir düzenleme yok.
Yerel medyanın ayrı tutulmasını, korunmasını, desteklenmesini gerekli görmek
gerekiyor. Siz böyle düşünüyor musunuz? Öncelikle bunu soruyorum.
İkinci husus:
Yerel medyanın desteklenmesi noktasında RTÜK olarak veya Hükûmet
olarak bir projeniz, bir programınız bulunmakta mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkanım, teşekkürler.
Sayın Bakan,
zaman zaman şikâyetler almaktayız. Gerçekten,
televizyonları seyrederken bazı aileler, bu programları çoluk çocuğuyla
seyredemeyip kapatmak zorunda kaldığından şikâyetçi olmaktadır.
Bir diğer husus
da özellikle özel televizyonlar olmak üzere televizyonların sunucuları ve diğer
çalışanlar aracılığıyla Türk dilinin kirletildiği, Türk dilinin bozulduğu,
yanlış öğrenmelere sebep olduğu yönünde sıkıntılar var. Bunlarla ilgili
tedbirler almayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Vural…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Evet, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bunu
öncelikle soruyorum: Siyasi partilere demokratik bir şekilde, tarafsız bir
şekilde yayın yapılması ve tek taraflı yapılmamasına ilişkin bir ilke
öngörülmüşken bu kanunda neden bu ilkeden vazgeçtiniz ve ticari reklamı
getiriyorsunuz. Parası olan, o zaman, millete düşüncelerini ifade edecektir. Bu
bakımdan, bence, bütün siyasi partilerin bütün radyo televizyonlardan hangi
ölçüler içerisinde faydalanabileceğine ilişkin bir ilkenin bu RTÜK Kanunu’na
konulmasının temin edilmesinde fayda mülahaza ediyorum.
Bir de bölge
müdürlüklerini kaldırıyorsunuz. 3 Mart 2010 tarihinde RTÜK diyor ki: “Bölge
müdürlükleri güçlendirilsin.” Şimdi bölge müdürlüklerinin kaldırılmasıyla
ilgili bir kanun teklifi geliyor. Güçlendirmeden kaldırılmaya… Yani acaba bu
değişiklik neden kaynaklandı, bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, teşekkür ederim.
Arkadaşlarımızın
sorularını, not edebildiğim kadarıyla cevaplandırmaya çalışayım.
Benim notlarımda,
2009 yılında, Mayıs-Aralık ayları arasında görev yaptığım süre içerisinde, 10
yazılı soru önergesi vardı, 10’u cevaplandı; 7 sözlü soru önergesi vardı, 7’si
de cevaplandı. 2010 yılında, RTÜK’le ilgili olarak 23 yazılı soru önergesi
verildi. Bugün itibarıyla, 1 tanesi işlem görüyor, 22’si cevaplandı. 1 sözlü
soru önergesi var, 1’i de cevaplandı.
Arkadaşlarımızın
sorularının, yine, daha önce sorulan sorularla, hususlarla bağlantılı olduğunu
düşünüyorum. Ancak, hatırlayabildiğim kadarıyla şu şekilde cevaplandırayım: Bir
defa, yerel medya ile eğer yerel gazeteleri kastediyorsak bu bizim işimiz
değil. Bu, Basın Kanunu’nda düzenleniyor. Biz, yerel radyo ve televizyonlarla
ulusal veya bölgesel radyo ve televizyonları kanun içerisinde öngörüyoruz. Yani
bugün konuştuğumuz konu, daha çok radyo ve televizyon yayıncılığıyla ilgili
konulardır. Basın- Yayın Enformasyon Genel Müdürlüğümüz Basın Kanunu
çerçevesinde yerel medyayla ve ulusal medyayla ilgili konuları da görüşmektedir
veya takip etmektedir.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ben televizyon anlamında söyledim Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Teşekkür ederim.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) - Gazeteleri kastetmedim, televizyonları kastettim.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) - Yani “yerel medya” denince genelde
sanki gazeteler anlaşılıyor gibi geldi bana.
Sayın Çalış
“Ailece seyredilemeyen diziler var. TV sunucularının Türk dilini kirlettiği
iddialarına karşı ne yaptınız?” diyor. Çok önemli konular var kanun içerisinde.
Maddeler geldiği zaman sanıyorum arkadaşlarımızın hepsi tatmin olacak. Çünkü
Türkçenin kullanımı, grameri, lehçesi, şivesi, her şeyinin korunabilmesi ve
özen gösterilmesi konusunda önemli hükümler kondu, hatta başka dillerde
konuşmalar yapılıyorsa veya yayın yapılıyorsa o dilin özelliklerine de mutlaka
dikkat edilmesi gerektiği konusunda sanıyorum madde önümüze geldiğinde bu
konuda hepimiz çok tatmin olacağız.
Yerel medyayla
ilgili bir konu yok. Açıklama yaptı Sayın Şandır, bunu yerel televizyon olarak
gördü. Bir defa, bütün televizyonların da, radyoların da tek helal kaynağı
diyeyim reklam gelirleridir. Bu reklam gelirlerini artırmanın yoluna bakacağız.
Bu, bir açıdan mutlaka ekonominin gelişmesiyle ilgilidir, bir açıdan da bu
konuda verilecek desteklerle ilgilidir. Biz Üst Kurul payının yüzde 5’ten yüzde
3’e indirilmesini öngörürken onlara yeni bir alan açtığımızın farkındayız.
Dolayısıyla,
ayrıca bir arkadaşımızın sorduğu gibi “Vergi indirimi konusunda, SSK indirimi
konusunda, elektrik indirimi konusunda yerel televizyonlar çok zor şartlar
altında çalışıyor, bu konularda bir indirim düşünüyor musunuz?” Bu konularda
düşünmüyoruz, bu konuda hiçbir hazırlığımız da yok.
“Toplum ahlakını
zedeleyen kaç yayın kuruluşuna ceza verildi?” Notlarda vardır ama şimdi ben onu
aynen ifade edebilecek durumda değilim. Bu konuyu arkadaşlarımız sormuşlardı ve
istatistiki olarak da kendilerine bilgi vermiştik.
Sayın Şenol Bal
Hanımefendi, Sayın Davut Dursun’la ilgili bir konu söylüyor.
Bu konuyu
kendisinin cevaplandırmasına izin verir misiniz?
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hayır, uygun olmaz.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – “Uygun olmaz.” buyuruyorlar. O
zaman, yazılı olarak cevap verelim kendilerine ama bu konu tartışmaya
açıldığında Sayın Başkan bir açıklama yapmış, bu açıklamadan sonra kimse de
böyle bir soru sormamıştı. Arkadaşımızı tatmin etmek açısından yeniden bir
yazılı cevap verilsin diye düşünüyorum.
RTÜK’ten uydudan
tahsis, kablolu yayından mı bahsediyor Sayın Işık, bilemedim. Neden bekliyor,
bu konuda hangi kıstaslar var; onları cevaplandırayım. Ücret pahalılığından
bahsediyorsunuz. Yani bu RTÜK’le ilgili olduğu kadar TÜRKSAT’la
da ilgili bir konudur. Biz kendi yönetmeliğimizde uydu lisansı konusunda, bugün
bize göre çok yüksek olan rakamı -200 binin üzerindedir- asgariye indirme
noktasında bir çalışmamız var. Bunu yakın zamanda açıklayacağımızı ümit
ediyorum.
Sayın Beytullah Asil, “RTÜK üyeleri -Sayın Bal’ın konuşmasına
atfen- harcırah ve yolluk konusunda ne aldılar?” dediler. Evet, Anayasa
Komisyonunda da bunu çok açıklıkla görmüştük, görüşmüştük. Devlet Denetleme
Kurulunun bir raporu var. Bu rapor bize gereği yapılmak üzere bildirilmişti,
sanıyorum nisan ayındaydı. Ben aynı gün, kanun gereğince, bu konuların
incelenmesi talimatını Başbakanlık Teftiş Kuruluna verdim. Ancak çok kapsamlı
bir incelemeydi. Bunun ne kadarının gerçeklere uygun, ne kadarının yapılan işlemlerle
ilgili olduğu konusunu Başbakanlık Teftiş Kurulu hâlen inceliyor. Bize bir
yazılı bilgi geldiğinde, ben, bunu şahsen arkadaşlarımla da paylaşacağım.
Sayın Uzunırmak, sporda şiddetle ilgili bir konu söyledi ama
doğrusu çok fazla anlayamadım. “RTÜK’ün bu konuda katkısı var mı?” Eğer kanunun
yapımı sırasında bizden bir görüş veya katkı talep edilmişse… Böyle bir konu
olmamış bugüne kadar. Ama kanun burada görüşülürken belki bunu
zenginleştirebiliriz.
Sayın Akkuş’a
yazılı cevap vereceğimi söylemiştim.
Sayın Oktay Vural
önemli bir konuya temas etti: Geçici yayın yasağı, Hükûmet
veya Hükûmetin görevlendirdiği bir bakan tarafından…
Gördüğünüz gibi, orada kamu düzeni, millî güvenlik ve diğer acil konularda
böyle bir geçici yayın yasağının konulabileceğini, buna karşılık da Danıştayda dava açılıp kırk sekiz saat içerisinde de
yürütmeyi durdurma verilebileceğini öngörüyor. Evet, bu geçici yayın yasağı bu
hâliyle ön denetimi de içerisine alıyor.
Siyasi reklam
konusu: Siyasi reklama eskiden de yasak ve kısıtlama yoktu, ancak biz bunu
serbest bırakan bir düzenleme yaptık. Bunun doğru olacağını düşünüyorum. Artık
günümüzdeki çağdaş reklam ve iletişim unsurları içerisinde televizyonlar da
mutlaka yer almalıdır. Burada, siyasi partilerimiz seçimlerde mutlaka çok büyük
masraflar yapıyorlar. Siyasi partilerimizin de BDP haricinde hazineden büyük
bir pay aldığını biliyoruz. Burada bir haksızlık veya bir ayrımcılık söz konusu
olursa bunu BDP’nin dile getirmesi gerekir, nitekim
getiriyorlar da. Ben de şahsi düşüncemi ifade edeyim: BDP Grubuna hazineden
yardım verilmesini uygun buluyorum… (BDP sıralarından alkışlar) …ve bu şekliyle
de verildiği takdirde köy köy, kasaba kasaba dolaşmak bir tarafta ama sağda solda afişlerle,
sloganlarla, bağırmayla çağırmayla yapılacak siyasi tanıtımların
televizyonlarda yapılmasının da çok doğru olacağını şahsen düşünüyorum. Biz
buna sadece imkân hazırlamış olduk.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Başkan, müsaade ederseniz… Sayın Bakan seçim dönemiyle ilgili
söyledi, benim söylediğim yayın ilkesi.
BAŞKAN - Sayın Vural, lütfen sisteme girer misiniz
soru soracaksınız, süre var.
Buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan biraz
önce cevap verirken seçim dönemiyle ilgili reklamlar hüküm altına alınmış.
Benim dediğim, ilke. Burada aynen okuyorum: “Siyasi partiler arasında fırsat
eşitliği sağlanması, tek yönlü, taraf tutan yayın yapılmaması” ilkesi vardı.
Şimdi bu ilkeyi ortadan kaldırıyorsunuz, “Tek taraflı yayın yapılabilir.”
hükmünü getiriyorsunuz. Bu durumda, seçim dönemi dışındaki yayının tek taraflı
olması, partiler arasında ayrımcılık yapması mümkün mü kılınıyor?
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Son zamanlarda
yapılan araştırmalar içerisinde “madde bağımlılığı” dediğimiz sigara, alkol ve
uyuşturucuyla ilgili, öğrencilerin çok büyük sıkıntısı vardır. Türkiye
genelinde de gün geçtikçe madde bağımlılığı sorunu katlanarak devam etmektedir.
Bununla ilgili, televizyon kanallarında çok ciddi olarak yayınların yapılması
düşünülebilir mi? Bununla ilgili ihlal yapanlara herhangi bir ceza verilmiş
midir?
İkinci soru
olarak, çizgi filmler konusunda Türk örf ve âdetlerini içeren çizgi filmlerle
ilgili olarak yüzde 20 oranı söylenmektedir kanunda yani “Türkiye Cumhuriyeti
devletinin yapmış olduğu çizgi filmlerin yüzde 20 civarında olması gerekmekte.”
denilmektedir. Bu yüzde 20 oranının ben az olduğunu… “Daha fazla artırılması gerekmez mi?”
şeklinde bir soru sormak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakan, orada (k)’da var da, fırsat eşitliği sağlanması
anlamında…
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, Sayın Vural’ın
sözünü şu şekilde karşılayabilirim, kendileri de fark ettiler: 8’inci madde
yayın hizmeti ilkeleridir ve bu 8’inci maddenin (k) fıkrası: “Siyasi partiler
ve demokratik gruplar ile ilgili tek yönlü veya taraf tutar nitelikte olamaz.”
Bu, seçim dönemlerini değil bütün dönemleri kapsayan bir düzenlemedir. Sayın
Vural’ın hassasiyetine ben teşekkür ediyorum.
Sayın Doğru,
“Çizgi filmlere yüzde 20 az, aslında artırılması gerekir.” dedi. Biraz sonra
önergeler geldiğinde bunu çok yüksek bulan bir düşüncenin de olduğunu
göreceksiniz. Doğrusu ben de bunun daha da artırılması gerektiği
düşüncesindeyim ancak çizgi film yapmak çok masraflı bir iş. Bu işle ilgili
sektörle görüştüğümüzde, saniyesinin veya dakikasının bin dolarla ifade
edildiğini söylemişlerdi. Şu anda da Türkçe çizgi film yapanlar yüzde 20’nin
çok altında. Dolayısıyla, bunun daha üstüne çıkmayı değil, belki gerçekçi
olarak bunu muhafaza etmeyi veya biraz daha altına indirmeyi düşünebiliriz.
Madde bağımlılığı
sorunu gerçekten büyük bir facia, on birlere kadar inmiş yaş olarak. Bütün
bunlara karşı televizyonlarımızın yayınlarında özen gösterilmesi bir
vatanseverliktir, insanımıza, milletimize yapılacak büyük bir hizmettir.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Böylece tasarının
tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Karar yeter sayısı…
BAŞKAN –
Arayacağım Sayın Hamzaçebi.
Aynı zamanda
karar yeter sayısı da arayacağım.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler…
Kâtip üyeler
anlaşamadığı için iki dakika süre veriyorum, elektronik cihazla yapacağım.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karar yeter sayısı vardır; maddelerine geçilmesi kabul
edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.25
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.35
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
568 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi birinci
bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm 1
ila 29’uncu maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili.
Buyurun Sayın
Korkmaz. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının birinci bölümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, demokratik hayatın temel kabullerinden biri olan ifade ve
kanaat hürriyetini doğrudan ilgilendiren bir konuyu görüşüyoruz. Hem toplumsal
gündemi belirleyen hem de bireylerin dünya görüşlerini, siyasi tercihlerini
etkileyen radyo, televizyon yayınlarından bahsediyorum.
En küçük zaman
aralığının bile kıymet kazandığı, felsefi düşünce derinliklerinin kaybolmaya
yüz tutup görsel ve işitsel iletişimin ön plana geçtiği günümüz dünyasında,
diyebiliriz ki insanlar, olayları, gerçek boyutları ile oluş şekline göre değil
de sunuluş biçimine göre değerlendirme kolaycılığını kabullenmiş görünüyorlar.
Radyo ve
televizyonlar, yayınlarıyla bir dünya yaratmaktadır. Yarattıkları bu sanal
dünya bir müddet sonra tartışılmaz tek gerçeklik hâline gelmektedir.
CNN’in sahibi Turner bu tespiti “Bizim yayınlamadığımız şeyler var
olmamış sayılır.” diyerek dillendirmekte.
Burundi’deki
vahşeti soran gazeteciye Bill Clinton “Bu ülkede ciddi problemlerin olduğunu
biliyorum ama henüz CNN göstermedi.” cevabını verirken, kendi fikrinin CNN
yayınlarıyla şekillendiğini itiraf etmekte.
Profesör Ünsal Oskay ise “Televizyon uzakları yakınlaştırırken yakınımızı
da ustaca uzaklaştırmaktadır.” diyerek televizyon yayınlarının günlük hayatta
mesafeleri istediği gibi ayarladığından dert yanmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, son yirmi beş yılda, ülkemizde, radyo ve televizyon
kanallarının hem sayısında hem de yayın saatlerinde ciddi bir patlama yaşanmış,
resmî olarak 1994 tarih ve 3984 sayılı Yasa ile televizyon yayıncılığında
devlet tekeli kaldırılmıştır. Bu gelişmeler bir yandan demokrasinin
olgunlaşmasına, kurumsallaşmasına hizmet etmiş, diğer taraftan da insan ve
toplum hayatındaki güçlü tesirleri dolayısıyla yayın alanının bir an önce bir
düzene kavuşturulması zaruretini doğurmuştur. Milliyetçi Hareket Partisi, radyo
ve televizyonların ülke bütünlüğü, milletin birliği, hukuk devleti, insan
hakları ve bireysel gelişim açısından taşıdığı önem itibarıyla demokratik,
millî, çoğulcu, bağımsız ve tarafsız olma özelliklerine vurguda bulunmayı, Türk
milletinin güvenli ve onurlu geleceğine hizmet açısından bir yükümlülük olarak
telakki etmektedir. Üzerinde konuştuğumuz tasarı, bu hassasiyetlerin
gerçekleştirilmesi açısından ciddi noksanlıklar ve sakatlıklar içermekte olup, bu
arızaların hem alt komisyonda hem de esas komisyonda yapılan çalışmalar
esnasında giderilmesi maalesef mümkün olmamıştır.
2002 yılından
beri iktidar olan AKP, medyaya farklı işlevler yüklemiş, tarafsız yayın
ilkesiyle yayın yapması gereken kamu televizyonculuğu yapan TRT’yi, Hükûmetin borazanı; düzenleyici bir kurum olan RTÜK’ü de,
televizyon ve radyoları Hükûmet adına hizaya getiren,
Hükûmetin sopası diye adlandırılabilecek kurumlar
hâline dönüştürmüştür.
Değerli
milletvekilleri, hepinizin bildiği üzere ortak dil millet olmanın zorunlu
şartlarından biridir. Tüm devletler resmî dillerinin ülkesinin en ücra
köşelerinde dahi kullanılması ve tüm vatandaşlarınca doğru bir şekilde
öğrenilmesi için gayret göstermektedir. Ülkedeki tüm görsel, işitsel medya da yayın
politikalarıyla bu amaca hizmet etmektedir.
AKP Hükûmetince yerel dil ve lehçelerde
yayın yapmak serbest hâle getirilirken, Milliyetçi Hareket Partisi, hem bir
koalisyon hükûmeti olan 57’nci Hükûmet
döneminde hem de AKP hükûmetleri döneminde bu uygulamaya
karşı çıkmış ve yıllardır binlerce can alan ve ülke bütünlüğünü tehdit eden
PKK’nın taleplerinden birisinin yerine getirilmesine ve ülkenin ayrışmasına
hizmet edeceği düşüncesiyle muhalefet etmiştir. Milliyetçi Hareket Partisinin bu hassasiyetinde ne kadar haklı
olduğu da günlerdir ülke gündemini meşgul eden ve kamuoyunu ciddi bir
rahatsızlığa sevk eden “iki dil”, “özerklik” gibi tartışmalar ile görülmüştür.
Türk siyasi hayatı, bölücü terör ve uzantılarını cesaretlendirdikten sonra
yükselişe geçen devlete ve millete meydan okumaların parti tabanında oy kaybına
sebep olacağı düşüncesi ile Başbakan ve çevresinin günah çıkarma girişimlerine
sahne olmuştur.
Aziz milletimiz
sormaktadır: Bu tartışmalara nasıl gelinmiştir? Millî birliğimizin kadim
surlarını teşkil eden ortak dilimiz Türkçemiz hangi zihniyet tarafından
tartışılır hâle getirilmiştir? “Açılım” denen yıkım projesinin millî birlik ve
bekamıza daha hangi zararları vermesi beklenmektedir? Yoksa AKP tarafından
yapılan bu reveranslar tavşana kaç, tazıya tut oyununun bir parçası mıdır?
Değerli
milletvekilleri, milletin son direnç noktası olduğu bilinciyle Milliyetçi
Hareket Partisi bu yanlışlar karşısında millî duruşunu tasarının komisyon
çalışmalarında da göstermiş, tasarının 5’inci maddesinde yer alan “Türkçe
dışında yerel dil ve lehçelerde yayın yapılması” düzenlemelerine karşı olduğunu
ve metinlerden çıkarılmasını ifade etmiştir.
Tasarının 7’nci
maddesi Başbakan ve görevlendireceği bakana geçici yayın yasağı getirme yetkisi
vermektedir. Bu yetki kamuoyunda demokrasi ve çoğulculuk adına kaygı
uyandırmaktadır. Bu kaygılar da yersiz ve haksız değildir. Bizzat Başbakan,
hiçbir demokratik rejimde görülmeyecek bir tarzda muhalif seslere yer veren
medyayı defalarca tehdit edebilmiştir. Yine aynı Başbakan şehit cenazelerini
tahrik unsuru imiş gibi değerlendirip görüntü yasağı getirilmesi girişimlerinde
maalesef bulunabilmiştir. Bu nedenle, zaruret hâlinde, Milliyetçi Hareket
Partisi Anayasa’mızın ilgili maddelerinde yer alan olağanüstü yönetim
usullerindeki düzenlemelere uygun bir düzenlemenin yapılmasını teklif
etmektedir.
Yine, 8’inci
madde bir büyük noksanlığı içerisinde barındırmaktadır. Televizyon yayınlarının
Türk aile yapısına aykırı olamayacağı, Türk millî eğitiminin genel amaçlarına
ve millî kültürün gelişmesine paralel olması gerektiği hususları tasarıdan
çıkarılmakta, yerine getirilen kavramlar da maalesef içi boş bir şekilde
tasarıda yer almaktadır. Bu meyanda bu madde içerisinde, haber yayınlamada
kamuoyu oluşturma amacıyla yorum ve yönlendirme yapılamayacağı prensibinin
olmaması da tasarının ciddi bir noksanlığıdır.
9’uncu maddenin
7’nci fıkrasında genel beslenme diyetlerinde aşırı tüketimi tavsiye edilmeyen
gıda ve maddeler içeren yiyecek ve içeceklerin reklamına çocuk programlarında
yer verilmeyeceği hususu düzenlenmiştir. Bu düzenleme olumludur ancak eksiktir.
Önceden belirlenip ilan edilmez ise bu yiyeceklerin neler olduğu sürekli
tartışma konusu yapılacaktır. Bu tartışmanın önüne geçmek üzere Sağlık
Bakanlığı, Tarım Bakanlığının da görüşünü alarak her yıl bu yiyecek ve
gıdaların listesini kamuoyuna açıklamalıdır.
Ayrıca, reklam
gelirlerinden pay alınması mevzusunda, bütçe esasları açısından, alınacak
reklam paylarının önce hazineye, sonra buradan RTÜK’e pay verilmesinin daha
doğru bir yöntem olacağını düşünmekteyiz.
Tasarının 11’inci
maddesi toplum sağlığının korunması açısından ciddi tehditler içermektedir.
2’nci ve 3’üncü fıkralarda “reçeteye tabi” ya da “tabi olmayan” ayrımı
yapılmakta, tabi olmayan ilaçların reklamlarının televizyonlardan yapılmasının
önü açılmaktadır. Bunun toplumsal menfaatler açısından olumlu en küçük bir
faydası olmayacaktır. Olsa olsa televizyonların
reklam pastasını büyütecektir, böylece RTÜK’ün gelirlerini artıracaktır.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak bu hükmün tasarıdan çıkarılmasının elzem
olduğunu düşünmekteyiz.
Tasarının 18’inci
maddesine 7’nci fıkra olarak, cevap ve düzeltme taleplerinin, yayın
kuruluşlarına başvuru tarihinde sulh ceza mahkemelerinden de istenebileceği
hükmü getirilmektedir. Bu da vatandaş mağduriyetinin giderilmesi için süreci
hızlandırıcı, adalete hizmet eden bir tekliftir ve inşallah “demokrasi ve insan
hakları” diyen zihniyetin bu teklife destek vereceğini beklemekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, Milliyetçi Hareket Partisi yabancı sermayeye karşı bir parti
olmayıp, mülkiyetin sahipliğinin siyasi rejimleri ve ülke bekasını doğrudan
ilgilendirdiğinin de şuurundadır. Özelleştirmenin şartları vardır ve bu
şartlar, tüm ülkelerin özelleştirmede göz önünde bulundurdukları şartlardır.
Tasarı, televizyon sahipliğinin yüzde 50’sinin yabancı sermayeye açılarak el
değiştirmesinin önünü açarken, Milliyetçi Hareket Partisi “yönetimde son sözün
yerli sermayede olması gerektiği” düşüncesiyle, payın en fazla yüzde 49’da
kalmasını istemektedir.
Tasarının 23’üncü
maddesi “Haber birimlerinde çalışanlar” hususunu düzenlemekte, bunun eğitimini
almış iletişim fakültesi mezunlarına öncelik verilmesi hususunu görmezden
gelmektedir. Milliyetçi Hareket Partisi, üst kurumlar sayıyı belirler iken
iletişim fakültesi mezunlarının gözetilmesi gerektiğini söylemektedir.
Tasarının 26’ncı
maddesinin 3’üncü fıkrasının sonuna, hâlen yayında olan iletişim fakültelerinin
radyo ve televizyon müktesep haklarının korunması için bir ilave yapılmasını
önermekteyiz.
Tüm bu
düşüncelerle, RTÜK’ün, iletişim ve teknoloji alanındaki son gelişmelerden
istifade edecek bir hüviyete kavuşturulmasının önemli olduğunu ancak
belirttiğimiz gerekçelerle hem insan ve toplum sağlığımız hem de millî
ekonomimiz, demokrasimiz açısından ciddi riskler içeren tasarıya muhalefet
edeceğimizi belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Bölüm üzerinde
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Pervin Buldan, Iğdır Milletvekili.
Buyurun Sayın
Buldan.
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ilgili yasa
hakkında yapacağım konuşmaya geçmeden önce iki gündür Hükûmetin
öncülüğünde gerçekleşen hukuk skandalına değinmek istiyorum.
Doğrusu,
Türkiye’de adalet duygusunu ve adaletin gerçekleşeceğine olan inancımızı bizler
yıllar önce yitirmiştik fakat geçen süre içerisinde gerekli yasal düzenlemeler
ve çeşitli reformlar ile adaletin yeniden tesis edilebileceği düşüncemizi de
korumayı ihmal etmedik. Ne var ki zaman bu düşüncemizi boşa çıkarmaktan başka
hiçbir işe yaramadı. 2002 yılından beri iktidar olan AKP Hükûmeti
adaletsizlik duygusunu daha da derinleştirecek icraatlara imza attı. Şimdi
burada bunları sıralamayacağım ancak iki gün önce, bu ülkenin yakın tarihini
kana bulayanlar hakkında verilen tahliye kararları adliyenin hangi amaçlarla
işletildiğini açıkça göstermiştir.
Yargıtay 9.
Dairesinin yılbaşında yürürlüğe giren CMK’nın 102’nci
maddesi hakkındaki yorumu birçok cinayetin işlenmesinde öncülük edenlerin ve
bunların tetikçilerinin tahliye edilmesine olanak sağladı. DEP Milletvekili
Mehmet Sincar ve Yazar Konca Kuriş’in
de aralarında bulunduğu -bilinen sayısı toplam 188 olan- cinayetin sanıkları
tahliye edilmeye başlandı bile. Onca delil, tanık ve ortada duran onlarca
cinayetin aydınlatılmasının önemine rağmen on yıldır Hizbullah davası bitirilmedi,
aksine uzatıldıkça uzatıldı. Bu davanın ana davası olarak bilinen Diyarbakır 6.
Ağır Ceza Mahkemesindeki 31 sanıklı davada 16 sanığa önce ağırlaştırılmış
müebbet hapis cezası verildi ve ardından iyi hâlleri gerekçe gösterilerek bu
ceza müebbet hapis cezasına çevrildi. Yargıtay 9. Ceza Dairesi bu davanın
tutuklu sanıklarından 17’sinin tahliyesine karar verdi. Tutukluluk süresinin on
yıla kadar uzatılması ne kadar hukuksuzsa bazı kesimlere af niteliğinde
düzenlemelere gidilmesi de hukuk adına bir o kadar elem vericidir. Oysa, biz, istenildiği zaman vicdan yaralayan ağır cezaların
ivedilikle nasıl verildiğine sürekli olarak tanık olmaktayız. İşte, daha henüz
verilmemiş bir yargı kararı bize her şeyi anlatmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Rahmetli Turgut Özal döneminde kurulduğundan bu yana
sürekli olarak tartışmaların odak noktası olmaktan kurtulmamış olan Radyo
Televizyon Üst Kurumu son iktidar döneminde de iktidarın medya üzerindeki
balans ayarlarını gerçekleştiren misyonunu layıkıyla
yerine getirmiştir. Esasen tamamen özerk bir yapıda olması gereken RTÜK
iktidarların medya üzerindeki eli olmuştur âdeta. Nitekim RTÜK’ün çalışmalarına
ve somut uygulamalarına baktığımızda da bu durumu net olarak görmekteyiz. Tabii
ki son iktidar döneminde bu Kuruma başkanlık edenlerin isimlerinin yolsuzluk
dosyaları içerisinde yer alması ve tartışmalı atamaların yapılması ise âdeta
hiçbir hükûmet döneminde görülmemiş ve bu olaylar bu
tartışmalı Kurum için daha da lekelenmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; radyo ve televizyonların
yayınlarını denetlemekle yükümlü olan bu kuruluşun resmî ideoloji çerçevesinde
getirdiği yaptırımlar özgür yayın koşullarını ortadan kaldırırken, bu kurumun
toplumda şiddeti, militarizmi ve ırkçılığı körükleyen, evrensel insanlık
değerlerini ayaklar altına alan yayınlara hiçbir müdahalede bulunmaması kaygı
vericidir ve bizim açımızdan asla kabul edilemez bir durumdur. Bu noktada Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak ikazlarımızı
defalarca dile getirmemize rağmen ve yine halkımızın bu konudaki tepkilerini
gerekli makamlara iletmesine rağmen Hükûmet
tarafından hiçbir ciddi girişimde bulunulmamıştır. Siirt Milletvekilimiz Sayın
Osman Özçelik’in görüşlerini ifade ettiği yayın
dolayısıyla yayını yapan kanala para cezası kesilmiştir. Yine yazar Sevan Nişanyan’ın bir programda
görüşlerini ifade etmesi nedeniyle ilgili kanala yayın durdurma cezası
verilmiştir. RTÜK uzmanının konuştuğu kanalın yayını yine bu Kurum tarafından
durdurulmuştur. Küba’yı tanıtan bir belgesel programında dünyaca ünlü Küba
purolarını ekrana getirdiği için ilgili kanala 50 bin lira para cezası
kesilmesi, yine RTÜK’ün anlaşılması güç yaptırımlarından olmuştur.
Tabii RTÜK’ün bu
mantık dışı yaptırımlarının örnekleri sıralamakla bitirilemez fakat benim
özellikle merak ettiğim bir mevzu vardır. Sayın Bakana buradan sormak istiyorum
ve mümkünse soruma özellikle cevap almak istiyorum. Sayın Bakan, örneğin
Samanyolu TV ve Kanal 7’ye bugüne kadar Hükûmetiniz
döneminde hiç para cezası kesilmiş midir veya herhangi bir yaptırım uygulanmış
mıdır? Eğer yaptırım uygulanmışsa ve eğer ceza kesilmişse, bu cezaların sayısı
kaçtır? Bu sorumu yanıtlarsanız gerçekten memnun olurum Sayın Bakanım.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; RTÜK bugüne kadar katıldıkları programlarda konukların
açıklamaları, düşüncelerin zararlı bulunması dolayısıyla resmî ideolojiye
aykırı bulduğu görseller ya da konular nedeniyle veya ahlak konulu bazı
nedenlerle birçok yaptırım uyguladı fakat RTÜK toplumda şiddeti tırmandıran
programlar karşısında hiçbir girişimde bulunmayarak, esas görevini suistimal eder hâle gelmiştir.
Popüler kültür
kıskacında yayınlarının niteliği zaten tartışılır durumda olan Türkiye medyası
âdeta resmî ideolojinin bu topluma pompalamak istediği özelliklerin bir
nakledicisi durumuna gelmiştir. Özellikle televizyon dizileri, evlerimizde
derin ilişkilerin eğitimini yapan yayınlar hâline gelmiştir. Bu dizilerde mafya
vatanseverlik oluşumu olarak tanıtılmakta, kan ve vahşet ise olması gereken
vatani görevler olarak sunulmaktadır. Türk olmayanlar dışında herkesin kötü
olduğu, yabancı devletlerin Türkiye’yi parçalamak isteyen güçler olduğu, bu
dizilerin ana temasını oluşturmaktadır. Nitekim Yahudiler sinsi bir ticaretle
uğraşan, Ermeniler kara para aklayan ve Kürtler de bu ülkeyi bölmeye çalışan
halklar olarak tanıtılmaktadır. Milliyetçilik bu dizilerin kitlelere şırınga
ettiği ana temadır. Bu diziler vatanını korumak isteyen her Türk evladına şunu
nasihat etmektedir: Silah kullanacaksın, kendini feda edeceksin, yabancılara
karşı yapılan her türlü eylemden mutluluk duyacaksın ve vatan için yargısız
infazlar yapmayı vazife edineceksin. Nitekim bu vazifeyi edinen tetikçiler de
dizilerin örnek alınması gereken kahramanlarıdır. Hak, hukuk, mahkeme, yargı ve
demokratik mücadele gibi kavramlara bu dizilerde yer yoktur.
Şimdi, Sayın
Bakan açıklamasında bu dizilerin kardeşliği pekiştirdiğini ve herhangi bir
sakınca içermediğini ifade etmektedir. Sayın Bakan, doğrusu şunu anlamak
isterim: Siz gerçekten bu dizileri doğru okuyamıyor musunuz yoksa doğru
okuduğunuz hâlde kardeşliğin bu şiddet temaları ile sağlanabileceğini mi
düşünüyorsunuz? Zira şiddet, kardeşlik duygu ve kültürünü doğrudan dışlayan bir
olgudur ve bu dizilerin akışı da bu olgu üzerinden gerçekleşmektedir. Kaldı ki
bu dizilerde sadece etnik milliyetçilik değil, din ve mezhep ayrımcılığı ve
cinsiyet ayrımcılığı da körüklenmektedir. Dizilerdeki kahramanlar ve iyiler
Türk’tür, Müslüman’dır ve erkektir. Müslüman, Türk ve erkek olmayanlar kötü
karakterlerdir ve kirli işlerle uğraşanlardır. Kadınlar sadece ana ve sadık eş
olduklarında vardırlar ve iyidirler. Onun dışında akıl çelendirler,
beceriksizdirler ve ihanetçidirler. Kürtler sadece kendilerini Türk
hissettikleri oranda iyi karakterdirler. Müslüman olmayanların ise iyi karakter
olmaları neredeyse imkânsızdır.
Bu nedenle, Sayın
Bakanın ve Hükûmetin diğer üyelerinin bu durumu
dikkatle gözden geçirmesi gerektiğini düşünüyoruz. Dolayısıyla sadece Avrupa
Birliği uyum süreci değil, aynı zamanda doğru ve ilkeli bir yayıncılık esasının
kurulması adına RTÜK yeniden yapılandırılmalı, radyo ve televizyon yayınları
evrensel insanlık değerlerini destekleyici nitelikte olmalıdır.
Hükûmeti bu konuda
sorumluluk almaya davet ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Buldan.
Bölüm üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Atila
Emek, Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın
Emek. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ATİLA EMEK (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında, 568 sıra sayılı, Kanun
Tasarısı’nın birinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlarken grubum ve şahsım adına yüce Meclisi
saygılarımla selamlarım.
Değerli milletvekilleri,
radyo ve televizyonların kuruluş ve yayın hizmetleri yayıncı kurumlar
aracılığıyla doğru ve ahlaklı olanı, nitelikli olmanın gerekliliğini,
cumhuriyetin kutsallığını ve cumhuriyet değerlerinin önemini çok geniş
kitlelere aktaracak, ülkemiz insanını ucuz, bayağı, seviyesiz eğlence ve
magazin programlarının esaretinden kurtaracak önemli bir kuruluştur. Etkisi ve
yaygınlığı nedeniyle belki de en etkilisidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelişmiş Batı demokrasilerinde RTÜK ve benzeri
düzenleyici kurumlar zorunludur. Düzenleyici kurumlar koşulları koyar, denetler
ve kuruluşların koşullara uyulmaması hâlinde verilen yayın yapma imtiyazını
geri alabilirler.
Değerli
milletvekilleri, tasarı incelendiğinde
sektörün birçok sorununun çözümlenmediği gibi, Avrupa Birliği Görsel, İşitsel
Medya Hizmetleri Direktifi’ne uyum sorunları olduğu, siyasi düşüncelerle kimi
yanlış düzenlemeler yapılmak istendiği anlaşılmaktadır. Radyo ve televizyon
yayıncılığının kamu hizmeti işlevi göz ardı edilmekte, kamu yayıncılığı
üniversitelerin iletişim fakültelerine engel koymak eyleminde olduğu gibi
yalnızca baskı aracı olarak ele alınmıştır.
Değerli
arkadaşlarım, Anayasa’mızın 133’üncü maddesinde RTÜK’ün radyo ve televizyon
faaliyetlerini düzenlemek ve denetlemek amacıyla kurulduğu yazılı olmasına
karşın bu tasarı görsel ve işitsel medya hizmetlerinin düzenlenmesini RTÜK
görev ve yetki alanına koymakla Anayasa’dan daha geniş bir görev alanı çizmiş
olmaktadır ki bu husus Anayasa’ya aykırıdır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının önemli bir mantık hatası da, RTÜK’ün bir
sansür ve denetim kurumu olarak oluşturma amacının güdülmesidir. Oysa burada ön
plana çıkması gereken şey, sektördeki geniş alanın düzenlenmesi ihtiyacının
RTÜK tarafından gerçekleştirilmesidir. Açık ifadesiyle düzenleyici vasıf
tasarıda son derece zayıftır. Tasarıda RTÜK’ün sansür kurumu olma özellikleri
ve denetleme baskısı kendini göstermektedir.
Tasarı, kurumun
bağımsızlıktan uzak, siyasi iktidarın bir yan kuruluşu hâline getirilmek
amacıyla hazırlanmış olup sonuç itibarıyla bu durum da işin tehlikesini
artırmaktadır. Bu düşüncenin devamı olarak RTÜK’te başkan odaklı bir hiyerarşik
yapının kurulmak istenmesi ve çok açık olduğu üzere personel bünyesinde de
kadrolaşma ve eski personelin tasfiyesini öngören amaç güdülmüştür.
Değerli
arkadaşlarım, kadrolaşmayla ilgili elimde bir dizi liste var. Bunları çok fazla
burada tekrarlamak istemiyorum çünkü bu dönemde, özellikle Adalet ve Kalkınma
Partisinin iktidarı döneminde kadrolaşma artık olağan ve bütün kadroların da
kendi yakın ve yandaşları tarafından doldurulduğu bir gerçektir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının birinci bölümündeki maddelerine baktığımızda, 1’inci
maddedeki düzenlemenin Anayasa’mızın 133’üncü maddesine aykırılık oluşturan
durumun yanında, Anayasa’mızın 26/1 fıkrasında yerini bulan “ifade, haber alma özgürlüğü”nün madde başına getirilerek belirgin hâle
getirilmesi gerekmektedir.
2’nci maddenin
(b) bendi, iş gücünün önemli bir kısmının muğlak
olmasından dolayı Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinin yetkisinin belirlenmesi
konusunda uyuşmazlık ve farklı kararların çıkması muhtemeldir.
Tasarının 3’üncü
maddesi 24’üncü fıkrasında bulunan durumun “veya” olarak düzeltilmesi
gerekmektedir.
Aynı şekilde,
tasarının 6’ncı maddesinin eksikliği çok açık olup editoryal
bağımsızlığın birinci fıkraya eklenmesi ciddi bir sorundur.
Tasarının 7’nci
maddesinin birinci fıkrasında bulunan, Başbakan veya görevlendireceği bakanın
geçici yayın yasağı getirebilme yetkisi asla kabul edilemez.
Düzenlemenin
8’inci maddesinin, 3984 sayılı Yasa’nın 4’üncü maddesinden farklılaştırılarak
düzenlenmesine anlam vermek mümkün değildir. Çocuklarla ilgili ilave kurallar
gerekmesine karşın bu konu dikkate alınmamıştır. Çocuk yayınlarının yayın
ilkeleri âdeta görmezden gelinmiştir.
Değerli
milletvekilleri, düzenlemede birçok önemli hususların Üst Kurula yönetmelikle
düzenleme konusunda verilen yetki, Üst Kurulu tek belirleyici yapmak olup Meclis,
yasama yetkisini âdeta Üst Kurula devretmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; tasarının 19’uncu maddesinde radyo ve televizyon
yayınlarının özel şirketlere tahsis etme anlayışı, eğitim vesair
alanlarda yayıncılığa izin vermektedir. Maddenin birinci fıkra (b) bendinde,
iletişim fakültesi bulunan üniversitelerde yerel bazda
radyo ve yayın yapmak üzere ücretsiz frekans ve kanal tahsisi yapılmasına
ilişkin ilave fıkra son derece önemli olup bu aynı zamanda Avrupa Birliği
uyumunun da bir gerekliliğidir.
Sendikalar ve
ticari kazanca dayalı olmayan demokratik kitle örgütlerine de yayın hakkı
tanınması uygun olacaktır.
Maddenin (ç)
bendinde, halka açık hisselerde nama yazılı olma şartının aranmaması son derece
yanlıştır. Bu durumda yabancı sermaye payı yüzde 100 olabilir.
Sayın
milletvekilleri, (d) bendinde dört karasal yayın lisansı ve ticari iletişim
gelirinde yüzde 30’luk oran ve (f) bendinde yer alan yüzde 49’luk oran yüksek
olup açıkça tekelleşmenin önünü açmaktadır.
Bu tasarının çok
acele ele alınmasının amacı, bu maddenin düzenleniş şekliyle özel radyo ve
televizyonlardaki yabancı sermaye payının yüzde 25’ten yüzde 50’ye çıkarılarak
siyasi iktidara yakın ve yandaş durumda olan televizyon kanallarının,
yabancılara satış yoluyla banka borçlarının ödenmesi amaçlanmaktadır. Artık
kamuoyumuza mal olmuş malum bir televizyon kanalı, banka kredileriyle siyasi
iktidara yakın, akrabalık bağları içinde satın alınma yoluna gidilmiş ama banka
borçları ödenemediği için şimdi bu yolla yabancıya pazarlanmak suretiyle banka
kredileri kapatılmak istenmektedir.
Değerli Başkan ve değerli milletvekili arkadaşlarım; yeni
kadrolaşma ortamı yaratma ve siyasi iktidarın kendi yandaşlarını kuruma
yerleştirme olanağını verecek bu düzenlemelerin, Cumhuriyet Halk Partisi olarak
yerinde olmadığını, diğer taraftan, yukarıda da ifade ettiğimiz gibi, siyasi
iktidara yakın televizyon kanallarının yabancılara pazarlanmasını sağlayacak bu
tasarıya karşı olduğumuzu ifade eder, bu duygu ve düşüncelerle yüce Meclise
saygılar sunarım. (CHP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Emek.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Daniş, Çanakkale
Milletvekili.
Buyurun Sayın Daniş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET DANİŞ
(Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına, söz konusu
tasarıyla ilgili söz almış bulunmaktayım.
Gerçekten de uzun
süredir üzerinde emek verilen ve kamuoyunda devam eden birçok tartışmayı
sonlandırmak adına bütün tarafların görüşü alınarak hazırlanmış, detaylı bir
tasarı önümüzde. Bunun komisyon çalışmalarında da iktidar-muhalefet bütün
gruplar ellerinden gelen desteği verdiler, komisyon çalışmalarında da bulunduk.
Özellikle ben
birkaç madde üzerinde durmak istiyorum. Bunlardan bir tanesi 3’üncü maddede,
yani “Tanımlar” bölümünde sektörün ihtiyacı olan, kullanılan ama mevzuata
girmemiş, yasaya girmemiş olan bazı kavramları görüyoruz. “Avrupa eserleri”, “editoryal sorumluluk”, “gizli ticari iletişim”, “isteğe
bağlı yayın hizmeti”, “multipleks”, “multipleks işletmecisi”, “multipleks
kapasitesi”, “platform işletmecisi” gibi yeni kavramların, sektörde kullanılan,
kullanılmak durumunda olan bazı kavramların tasarıda yer aldığını görüyoruz.
Yine özellikle
6’ncı maddenin de, “Medya hizmet sağlayıcının bağımsızlığı ve sorumluluğu” maddesinin
de, “Yayın hizmetlerinin içeriğine ve yayınlanmasına önceden müdahale edilemez
ve yayınların içeriği önceden denetlenemez.” diye başlayan maddenin de ben
yayın yapan işletmelere ciddi anlamda bir serbestiyet
verdiğini ama bununla beraber gerekli sorumluluğu da içerdiğini düşünüyorum.
Yine özellikle
8’inci maddede yayın hizmet ilkeleri çok net, açık ve sarih bir şekilde
sayılarak kamuoyunun beklentilerine… “Türkiye Cumhuriyeti Devletinin varlık ve
bağımsızlığına, Devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, Atatürk
ilke ve inkılâplarına aykırı olamaz.” ifadesiyle başlayan, fıkrasıyla başlayan
ve altında da toplumumuzun bütün unsurları, bütün taraflarınca benimsenen
ilkelerin sayılmış olmasının, mevzuatta bunların itinayla seçilerek sıralanmış
olmasının önemli olduğunu yine düşünüyorum.
Yine düzeltme ve
cevap hakkının sınırlandırılması, tarif edilmesi önemlidir diye düşünüyorum.
Yine çokça
tartışılan, yabancılara satılan yayın kuruluşlarıyla ilgili düzenlemenin de
üzerinde çokça tartışıldıktan sonra bu anlamda kamuoyunun aklında, kafasında
soru işareti bırakmayacak şekilde düzenlendiğini görüyoruz.
Yine 19’uncu maddede özellikle “Siyasi partiler, sendikalar,
meslek kuruluşları, kooperatifler, birlikler, dernekler, vakıflar, mahalli
idareler ve bunlar tarafından kurulan veya bunların doğrudan veya dolaylı ortak
oldukları şirketler ile sermaye piyasası kurumları ve bu aracı kurumlara
doğrudan veya dolaylı ortak olan gerçek ve tüzel kişilere yayın lisansı
verilemez, bu kuruluşlar medya hizmet sağlayıcı kuruluşlara doğrudan veya
dolaylı ortak olamaz.” denilerek sayılması ve bunların sınırlandırılması,
özellikle toplumun bilgilenmesi ve siyasi, ideolojik anlamda yönlendirilmesi
veya tarafsızlığına gölge düşürmeyecek şekilde sayılmasının ve yine bunların
bir norm altına alınmasının önemli olduğunu düşünüyorum.
25’inci maddede
“Özel medya hizmet sağlayıcılar, yaptıkları her yayının kaydını bir yıl süreyle
muhafaza etmekle yükümlüdür. Gerçek ve tüzel kişiler yapacakları işlemlere esas
olmak üzere bu süre içinde yazılı olarak Üst Kurula başvurmak ve Üst Kurulca belirlenecek
ücreti ödemek suretiyle yayın kaydından bir kopya alabilir.” denilmesinin de
ben birçok hakkı, aranması gereken hakkı kayıt altına aldığını düşünüyorum.
Dolayısıyla uzun
bir çalışmanın sonucunda önümüze gelen bu tasarının ben, şimdiden ülkemize, milletimize,
yayıncı kuruluşlarımıza hayırlar getirmesini temenni ediyor, bu tasarının
oluşmasında ve buraya gelmesinde emeği geçen herkese teşekkür ediyorum.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Daniş.
Bölüm üzerinde
şahsı adına söz isteyen İsmail Bilen, Manisa Milletvekili.
Buyurun Sayın
Bilen. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
İSMAİL BİLEN
(Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 568 sıra sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın birinci
bölümü üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, radyo ve televizyon yayınları ilk kez 1994
yılında 3984 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluşları Hakkında Kanun ile
düzenlenmiş ancak yaklaşık on altı yıl boyunca bu kanunda çok sayıda değişiklik
yapılmış, Anayasa Mahkemesince bu kanunun bazı maddelerinin iptaline ilişkin
verilen kararlarla kanun anlam bütünlüğünü yitirmiş, günün ihtiyaçlarına ve
hızlı değişen teknolojik gelişmelere de cevap vermekte yetersiz kalmıştır. Dolayısıyla, bu alanda yeni ve geniş kapsamlı bir düzenleme zarureti
hasıl olmuştur. Bu sebeple, sürekli gelişen ve değişen
teknolojik gelişmeleri kapsayacak, dünya ve Avrupa Birliği mevzuatlarıyla entegrasyonu sağlayacak, sektörün sorunlarını çözmeye
yönelik, aynı zamanda da dinleyici ve izleyicilerin, hatta bireyin hakkını ve
hukukunu güvence altına alacak yeni bir düzenleme ihtiyacı doğmuştur. İşte bu
tasarı bu sorunları giderici düzenlemeleri ihtiva etmektedir. Avrupa Birliği
Görsel-İşitsel Medya Hizmetleri Yönergesi hükümleri esas alınarak hazırlanan
tasarı sektörün sorunlarına çözümler getirecektir.
Sayın
milletvekilleri, 1994 yılından bu yana lisanssız yapılan yayınları ve bu
husustaki yetki karmaşasını ortadan kaldırmayı amaçlayan bu tasarı Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunun yetkisini ve etkisini artırıcı çoğulculuğu ve rekabeti
sağlamayı hedeflemektedir. Değerli arkadaşlar, 1994 yılında yürürlüğe giren
3984 sayılı Kanun bugüne kadar uygulamada başarılı olamamış, karasal ortamda
yayın yapan kuruluşları lisanslayamamış, lisans ücretleri de dâhil kanal ve
frekansların kullanım ücretleri tahsil edilememiştir. Tasarı bu sorunu giderici
hükümler ihtiva etmektedir. Aynı zamanda dünya ile eş zamanlı karasal sayısal
televizyon yayıncılığına geçilmesi öngörülmektedir. İletişim özgürlüğü esas
olmakla birlikte kişilik haklarını gözeten ve koruyan düzeltme ve cevap hakları
da güvenceye kavuşturulmaktadır. Kültürel ve bilimsel yayınlar ile çocukların
ve gençlerin gelişimini olumlu etkileyecek yayınların yapılması da teşvik
edilmekte, getirilen tasarı ile sektörün çoğulculuğu ve çeşitliliği güvenceye
kavuşturulmaktadır. Sektörde tekelleşmenin önüne geçilmesi için tasarıda
düzenlemeler yapılmıştır. Nihai olarak, radyo ve televizyon yayıncılarımızın
sorunlarının giderilmesi, dünya ile paralel, Avrupa Birliği ile uyumlu,
Anayasa’mıza, insan haklarına saygılı yayınlar yapılması hedeflenmiştir.
Yürürlükteki 3984 sayılı Kanun’un boşluklarını giderici, teknolojik gelişmeleri
kapsayıcı yeni düzenleme ile karasal yayınların lisanslanması konusunda
hükümler ihtiva eden tasarı, rekabeti artıran, sayısal yayına geçişin
altyapısını hazırlayan, tekelleşmeyi engelleyen düzenlemeler içermektedir.
Kamu yayın
kuruluşları ile özel yayın kuruluşlarının ayrı denetimi yerine aynı denetime
tabi olmayı ihtiva eden tasarı, yürürlükteki kanundan önemli bir gelişme
göstermektedir.
Müeyyidelerin
uygulanabilirliği sağlanmaktadır.
Sektör üzerindeki
Üst Kurul reklam payı yüzde 5’ten yüzde 3’e indirilerek sektörün mali yükü
hafifletilmektedir.
Bu düşüncelerle,
tasarının sektöre ve ülkemize hayırlı olmasını temenni eder, yüce heyetinizi
saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bilen.
Şimdi on beş
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma
sırası: Sayın Işık, Sayın İnan, Sayın Paksoy, Sayın
Asil, Sayın Erbatur, Sayın Yıldız, Sayın Uslu, Sayın
Köse, Sayın Güvel, Sayın Bal.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2011
yılı bütçe kanun tasarısı görüşmeleri sırasında sormuş olduğum bir soruya bugün
yazılı cevabınızı aldım, öncelikle teşekkür etmek istiyorum.
Sorum, ulusal ve
yerel radyo ve televizyonlara ne kadar para cezası uygulandığı ve bunun ne
kadarının tahsil edildiğine yönelikti. Cevabınızda, bu amaçla 36.001.677 TL’lik
para cezası uygulandığı ve bunun ancak 8.543.709 TL’sinin tahsil edilebildiği
yani tahsilat oranının yaklaşık yüzde 23,7 oranında
olduğu tarafıma bildirilmiştir.
Şimdi, sorum: Bu
ceza uygulanan kanallardan hangilerinden tahsilat
yapılmış, hangilerinden bu tahsilatlar yapılamamıştır? Tahsilatların
yapılamamasının gerekçeleri nelerdir? Eğer bu konuda bir döküm verirseniz son
derece memnun olacağımı belirtir…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
salı günleri Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu olan siyasi partilerin grup
toplantıları oluyor. Daha sonraki haberlerde TRT tarafından orada haber değeri
olan ya da kendi kriterleri neyse ona göre birtakım
haberler yayınlanıyor. Dün akşam saat sekizde radyoda dinlerken Adalet ve
Kalkınma Partisi ve Sayın Başbakanın konuşmasından pasajlar verdiler,
Cumhuriyet Halk Partisinden verdiler. Sanki Milliyetçi Hareket Partisi bu
Mecliste yokmuş gibi Milliyetçi Hareket Partisinin grup toplantısında Sayın
Devlet Bahçeli’nin yapmış olduğu konuşmalardan bir cümleyi dahi haber değeri
olarak görmemek ve bunu TRT FM radyolarından vermemek hangi akla ve mantığa
sığmaktadır? Acaba işgüzarlık olsun diye mi böyle bir çalışma içerisindeler,
yoksa Milliyetçi Hareket Partisini yok görme düşüncesi içerisinde mi bu
hareketi yapıyorlar?
Bir de son bir ay
içinde…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
TRT devletin bir yayın organıdır. Asıl görevi, ülkemiz insanın yapısına uygun
yani millî ve manevi duygularına hitap eden ve millî ve manevi duygularını
kuvvetlendirici yayınlar yapması gerekirken maalesef özel televizyonlardan hiç
farklı olmayan bir yayın politikası sürdürmektedir. Hatta özel televizyonlardan
daha da ileri giderek açık saçık programlar yapıldığı görülmektedir.
Sayın Bakanım,
siz TRT’nin yayın politikasından memnun musunuz? Memnun değilseniz bu konuda
bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Asil…
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
konuşmanızda lisanslama işlemleri için “On altı yıldır yapılamayanı yaptık.”
dediniz. On altı yıldır neden yapılamadı? Bu on altı yılın sekiz yılının
sorumluluğu sizdeydi, niçin yapmadınız? Bildiklerinizi Genel Kurulla paylaşır
mısınız?
Bir de bir önceki
soru-cevap bölümünde sorduğum bir sorunun cevabını alamadım, onu tekrarlamak
istiyorum: Ne kadar personel Radyo ve Televizyon Üst Kurulundan yüksek maaş
alıp başka kurumlarda çalışmaktadır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Erbatur…
NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Sayın Başkan, ben Sayın Bakana sormak istiyorum.
Radyo ve
Televizyon Üst Kurulunda çalışanlarla ilgili olarak mobbing’le
ilgili herhangi bir araştırmanız var mı? Biz, Kadın Erkek Fırsat Eşitliği
Komisyonu olarak iş yerinde psikolojik tacizi araştırıyoruz. Sizin kurumunuzda
da bununla ilgili yapılan çalışma var mı? Bundan mağdur olan kişiler var mı?
Size ulaşmış herhangi bir bilgi var mı? Onu öğrenmek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Avrupa Birliğine üye ülkelerden resmî dilin yanında ana dil ve lehçelerde hangi
ülkelerde devlet televizyonunda yayınlar yapılmaktadır?
RTÜK, yerel radyo
ve televizyon çalışanlarına meslekle ilgili eğitim seminerleri yapmakta mıdır?
2003-2010 yılları arasında, yıllar itibarıyla kaçar seminer yapılmıştır? Seçim
dönemlerinde de YSK kararları doğrultusunda seminerler yapılmakta mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
RTÜK’e yapılan şikâyetler hangi konularda yoğunlaşıyor? Ne gibi tedbirler
alıyorsunuz?
Rating ölçümlemesine
göre programların izlenme oranı nedir?
Evlendirme
programları hakkında ne düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TRT’de program yapanlar ve aldıkları ücretler konusunda bir soru sormuştum.
Yüksek ücretler harcanan ama rating oranları en az
düzeyde olan programlar neden devam etmektedir?
İkinci sorum:
TRT’de program yapanların komisyonlarca belirtildiğini söylemiştiniz. Bu
komisyonlar kimlerden oluşmaktadır, nasıl seçilmektedir ve komisyonlar ne kadar
süreyle oluşturulmaktadır?
Son sorum: Ağız
ve diş sağılığıyla ilgili televizyonda yapılan bilgilendirme programları,
özellikle çocuklara yönelik yapılan yayınları çocuklar yatmadan daha önceki bir
zamana çekmek mümkün müdür, böyle bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Güvel…
HULUSİ GÜVEL
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
frekans planlaması ve tahsisi yetkisi Elektronik Haberleşme Yasası’yla Bilgi
Teknolojileri ve İletişim Kurumundan alınarak RTÜK’e verilmiştir. Bu yetki dahilinde özel radyo ve televizyonlardan alınması planlanan
frekans kira bedelinin yeterli geliri bulunmayan yerel yayıncıları nasıl
etkileyeceği konusunda bakanlığınızca bir çalışma yapılmış mıdır?
İkinci sorum:
TRT’nin Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun denetim yetkisinin dışında bulunması
yarattığı haksız rekabetin yanında TRT’nin yanlı yayın anlayışı konusunda da
eleştirilere neden olmaktadır. Özellikle TRT’nin yanlı yayınları, siyasi
iktidarın bakış açısıyla yayın yapması konusunda RTÜK’ün denetleyici rol
oynayacağı bir düzenleme düşünülmekte midir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Güvel.
Sayın Bal…
ŞENOL BAL (İzmir)
– Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
RTÜK’ün düzenleme görevinden biri olan frekans ihalelerini yapmayarak devlet ne
kadar zarara uğratılmıştır?
Bugün ülkemizde
kaç ulusal, kaç bölgesel, kaç yerel televizyon kanalı vardır ve bunların kaç
tanesi rutin olarak izlenmektedir?
Yine, kaç ulusal,
kaç bölgesel ve kaç yerel radyo kanalı vardır? Radyo yayınlarını takip
edebiliyor musunuz?
Dünyanın hangi
ülkesinde ücretsiz yayın yapan televizyon kuruluşları bu kadar pervasız yayın
yapmaktadır, toplumsal değerleri bu kadar ayaklar altına almaktadır?
Bunlara cevap
verirseniz sevinirim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tabii, çok önemli
sorular. Bunların bir kısmı verilere dayanması gerekiyor. Belki anında cevap veremeyeceğim
ama genel olarak cevap vereyim, verilere dayalı olanları, istatistiki
olanları da yazılı olarak takdim edeyim arkadaşlarıma.
Öncelikle, Sayın
Pervin Buldan, biraz önceki konuşmasında, iki televizyon kanalının isimlerini
zikrederek “Bunlara para cezası ve yaptırım uygulandı mı?” demişti. Tabii
burada, özel olarak bir televizyon kanalının ismini söylemek ne kadar doğrudur
bilmiyorum. Biz, bu konuyla ilgili soruya, hepsini içerisine alan bir cevap
vermiştik ama ben değerli arkadaşıma şöyle cevap vermek istiyorum: Bizim
müeyyide sistemimiz, hâlen mevcut kanunda –ki bunu değiştiriyoruz- öncelikle
uyarı ve özür dilemedir, sonra program durdurmadır, sonra para cezasıdır, sonra
da eğer tekrar ederse artırımlı para cezasıdır. Bu kanallardan birisine, 2002
yılından bu yana yani sekiz yıllık dönemde, 95 müeyyide uygulanmıştır. Bu 95
müeyyidenin uyarı, program durdurma, para cezası olduğunu söylemeliyim. Bir
diğer kanala, yine 2002 yılından bugüne kadar 78 müeyyide uygulanmıştır, ayrıca
10 müeyyide de bu yıl içerisinde uygulanmıştır.
Burada, para
cezalarının tahsil edilip edilmemesi konusunu bir arkadaşımız sormuştu. “Yüzde
23’lük bir tahsilat var.” dedi. Evet, acı olan da
budur zaten çünkü para cezalarını veriyoruz ama bunların Kabahatler Kanunu
nedeniyle tahsili kesinleşme şartına bağlıdır. Tahsilat
yetkisi de Maliye Bakanlığına geçmiştir. Süreç uzamaktadır ama önemli olan,
sürecin uzamasında, yargı sebebiyle kesinleşmenin daha geç hâle gelmesidir.
Burada verileri size elimizdeki imkânlarla yazılı olarak takdim edeceğim.
Bir arkadaşımız,
ne kadar televizyon ve radyo olduğunu sordu. Televizyon kanalı olarak ulusal
24, bölgesel 15, yerel 210 televizyon kanalımız var. Radyolarda ulusal 35,
bölgesel 98, yerel 929 radyo kanalımız var.
Şimdi, tekrar
notlarıma bakarak… Sayın Mümin İnan, radyoda -sanıyorum TRT’ye ait bir radyo
olması lazım- dinlediğinde, grup toplantılarından CHP ve AK PARTİ’nin
konuşmalarının verildiğini, MHP’nin grup konuşmasının verilmediğini söylüyor.
Gerçekten böyleyse -ki Sayın İnan’a inanmak durumundayım- yani bu çok
yanlıştır. Benim görebildiğim kadarıyla grup toplantıları televizyon
kanallarının her birinde hemen hemen eş zamanlı
olarak tekrarlanmaktadır. Radyo bunu MHP’yi göz ardı ederek yapmışsa büyük bir
hata yapmış demektir.
“TRT’nin yayın
politikalarından memnun musunuz?” Yani bu, istişareye dayalı bir sorudur.
TRT’yle ilgili bir Bakan olarak buna cevap verirken şüphesiz, memnun olduğum
konuların çok daha ağırlıkta olduğunu söylemek istiyorum. TRT şu anda on dört
kanalda yayın yapıyor ve milyonlarca insana hitap ediyor. Eksikleri olabilir
ama geçmişe bakarsak bugün TRT çok daha gayretli, çok daha başarılı ve çok daha
yüksek toplumlara hitap ediyor sayısal olarak.
“Lisans işleri on
altı yıldır neden yapılamadı?” Sekiz yılından biz sorumluyuz, diğer sekiz yılı
da aramızda paylaşalım. Bugüne kadar RTÜK’le ilgili sayın bakanlarımızın
çalışmaları olduğunu biliyorum ama bu işler bugüne kadar gecikti. Ben bu
konudaki bize düşen sorumluluğu da üstlenmek zorundayım ama Necip Fazıl derdi
ki: “Ne kadar geçse o kadar erken sayabiliriz.” Bir an evvel bu işi yapmakta da
fayda var.
Sayın Erbatur çok ilginç bir soru sordu, bereket ki süresi
bittiği için arkası gelmedi. RTÜK’te çalışanlarla ilgili olarak mobbing iddiasını varsa siz bize getirin, biz de konuyu
araştıralım ama RTÜK’e hasren böyle bir şey
söylerseniz biz kırılırız bundan. Yani bir bildiğiniz varsa bildiğinizi
açıklayın. Bilmediğiniz bir şeyi soruyorsanız bize…
NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – “Böyle bir çalışmanız var mı?” diye soruyorum.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Öyle şey olur mu efendim! Yani
hiçbir yerde yok sanki de mobbing iddiası sanki
RTÜK’te varmış gibi bu kurumu bir töhmet altına sokacak bir soruyu doğrusu
uygun bulmadım.
ŞENOL BAL (İzmir)
– İktidarınızda her kurumda var.
DEVLET BAKANI VE BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT
ARINÇ (Manisa) – Sayın Hüseyin Yıldız Arkadaşımız “Avrupa Birliğine üye
ülkelerde resmî dilin yanında ana dilde yayın yapılmakta mıdır?” diye
soruyorsunuz. Benim bildiğim kadarıyla hepsinde bu imkân var.
Sayın Uslu,
RTÜK’e yapılan şikâyetler… Bunu veriler hâlinde size takdim edeceğim. Bu
hepimizi ilgilendiriyor.
Sayın Köse “Rating’i az olan diziler neden devam ediyor?” diyorsunuz.
Bir defa, rating’in kendisi bir felakettir. Rating ölçümleriyle ilgili olarak bizim şikâyetlerimiz var,
bu konunun denetlenmesini de RTÜK’e bir görev olarak veriyoruz.
İkincisi: TRT
kamu yayıncılığı yapan bir kuruluştur, rating kaygısı
yoktur. Dolayısıyla bir özel televizyonun dizi yaparken veya haber yaparkenki
kaygıları -canlı canlı, kanlı kanlı- anlaşılabilecek
türdedir, daha çok ilgiyi çekmeye, daha çok kendisinin rating’ini
artırmaya yöneliktir ama TRT, kanundan kaynaklanan görevi içerisinde, kamunun
ortak değerlerini yansıtmak ve dizisiyle de belgeseliyle de yayın ilkelerine uygun
karşımıza çıkmak durumundadır. Bu diziler hangileriyse, lütfen bana özel olarak
da veya soruyla da iletiniz.
Normalde diziler
on üç bölüm hâlinde çekiliyor. Eğer rating’i de
yüksekse veya toplum içerisindeki farkındalığı
fazlaysa ikinci bir on üç bölüm daha çekiliyor. Bunlar da belli kademelerden
geçerek kabul ediliyor, senaryosundan harcama listesine kadar. Bu konularda
duyarlı olduğumuzu ifade etmek istiyorum. Eğer rating’i
yüksek diziler mutlaka yayınlanmalı ve bunlar devam etmeli düşüncesindeyseniz
bugün en çok şikâyet konusu olan dizilerin aynı zamanda rating’i
en yüksek diziler olduğunu da bilmemiz lazım. Biz toplumda bir paradoksun
içindeyiz, hem çok şikâyet ediyoruz hem de aynısını çok izliyoruz. Bu paradoksu
çözdüğümüz zaman zaten, Türkiye’de televizyon yayıncılığının da bir yere
oturması mümkün olacak.
“Ne kadar zarara
uğradık? Özel radyo ve televizyonlardan alınan lisans bedelleri…” Pardon, o
kimin sorusuydu? Sayın Köse’nin mi acaba?
Bir başka arkadaşımız ama ismini tespit edemedim. “Özel radyo ve
televizyonlardan alınan lisans bedelleri ne oldu?” şeklinde herhâlde. Bir de
“TRT’nin yanlı yayın yaptığını biliyoruz, denetimi yok.” İşte, bu kanunda
RTÜK’ün denetimine televizyonları da alıyoruz.
Sayın Bal
“Frekans ihaleleri ne kadar zarar verdi?” dedi. Bu kârdan zarardır, bunun
hesaplanması gerekir. Bunu da kendilerine hesaplayabildiğimiz takdirde yazılı
olarak takdim edeceğim.
Bir soru daha
vardı, ikinci defa tekrarladı, Sayın Asil zannediyorum. “RTÜK kadrosunda olup
da geçici görevli olarak başka kurumlarda çalışanlar...” dediniz zannediyorum
ama siz “yüksek ücretli” olarak da ilave ediyorsunuz. Neye göre yüksek
ücrettir, onu bilemiyorum ama RTÜK kadrosunda olup da geçici görevli olarak
sadece Çalışma Bakanlığında çalışan bir arkadaş, Tarım Bakanlığı Özel
Kalemde çalışan bir arkadaş, Başbakanlıkta çalışan bir arkadaş, yine
Başbakanlıkta ve en son Adalet Bakanlığı olmak üzere toplam 5 kişidir.
Sayın Başkan,
teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Böylece birinci
bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Şimdi, birinci
bölümde yer alan maddeleri ve varsa o madde üzerindeki önerge işlemlerini
yaptıktan sonra ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.33
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.41
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
568 sıra sayılı
Kanun Tasarısı’nın görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
1’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır; geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Önergeleri
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
568 sıra sayılı
kanun tasarısının 1. maddesinde geçen “hizmet sağlayıcıların” ibaresi “hizmet
sağlayıcılarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Bengi Yıldız |
İbrahim Binici |
M. Nezir
Karabaş |
|
Batman |
Şanlıurfa |
Bitlis |
|
Pervin Buldan |
Akın Birdal |
|
|
Iğdır |
Diyarbakır |
|
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 1 inci maddesindeki “ifade ve haber alma özgürlüğünün
sağlanması” ibaresinin madde metninden çıkartılması ile,
2 nci fıkra olarak “Radyo Televizyon Üst
Kurulu, yayınların: Ülke bütünlüğü, milletin birliği, hukuk devleti, insan
hakları, millî ve manevi değerlerin korunması ve yüceltilmesi ile bireysel gelişim
açısından taşıdığı önem itibarıyla; demokratik, millî, çoğulcu, bağımsız ve
tarafsız bir şekilde yapılması yönünde gerekli tedbirleri alır” ibaresinin
eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Mehmet Akif Paksoy |
Mümin İnan |
Hasan Özdemir |
|
Kahramanmaraş |
Niğde |
Gaziantep |
|
Alim Işık |
Beytullah Asil |
|
|
Kütahya |
Eskişehir |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, bir cümleyle ifade
edeyim müsaade edersiniz.
BAŞKAN – Buyurun.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Şimdi, bu önerinin uygun olmadığını
düşünüyoruz çünkü yasanın en önemli amaçlarından birisi ifade ve haber alma
özgürlüğünün sağlanmasıyla ilgili koşulların oluşturulmasıdır.
İkinci fıkra da
yayın ilkeleriyle düzenlenmiştir. Amaç maddesinde yer alması doğru değildir.
Katılmıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önerge üzerinde
söz isteyen Mehmet Akif Paksoy, Kahramanmaraş
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Paksoy.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında
Kanun Tasarısı’nın 1’inci maddesi hakkında vermiş olduğumuz önerge üzerine söz
almış bulunuyorum. Konuşmama başlamadan önce yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin Türkiye Büyük Millet
Meclisi gündemine getirdiği tasarı ve tekliflerde büyük bir özensizlik
görmekteyiz. AKP Grubu kendi öncelikleriyle AB’nin dayatmaları dışındaki hiçbir
öneri ve teklifi dikkate almamakta, bu sebepten birçok kanun tasarısı veya
teklifi toplumun ihtiyacına cevap vermekten öte, Hükûmetin
ihtiyacına cevap verecek şekilde yasalaştırılmaktadır.
Bu tasarıda
görmek istediğimiz hususları göremiyoruz. Mesela Türkçenin yaygınlaştırılması
ve benimsetilmesi hususunda bir gayret beklerdik. Tüm dünyada devletler kendi
resmî dillerinin ülkelerinin en ücra köşelerinde dahi kullanılması ve bütün
vatandaşlarınca doğru bir şekilde öğrenilmesi için gayret gösterirler. Bu
gayretin amacı vatandaşları birlik ve bütünlük içinde ortak değerlerde
buluşturmaktır. Tüm süreli ve süresiz yayınlar da bu amaca hizmet ederler.
Ancak AKP Hükûmeti yerel dil ve lehçelerle yayın
yapmayı serbest hâle getirirken bölücü terörün taleplerine cevap vermiştir.
Vatandaşlarımız arasında bin yıllık kardeşlik hukukunun yarattığı müşterek
değerleri örselemiş, dil farklılığını kabul ederek bu farklılığın ayrışmaya
dönüşmesine katkıda bulunmuştur. Bu kanun tasarısının görüşüldüğü Anayasa
Komisyonunda ve alt komisyonlarda Milliyetçi Hareket Partisi RTÜK kanun
tasarısının 5’inci maddesinde yer alan Türkçe dışında yerel dil ve lehçelerle
yayın yapılması düzenlemesine karşı olduğunu ifade etmiş ve metinden
çıkarılmasını talep etmiştir fakat bu talebiniz kabul edilmemiş üstelik Hükûmet farklı dil ve lehçelerde TRT’ye yaptırdığı
yayınları siyasi ranta çevirme gayretine düşmüştür.
Yarın başka talepler geldiği takdirde ne yapacağınızı merak ediyoruz. Bu
tutumun devlet ciddiyetiyle bağdaşır bir yanı bulunmamaktadır. Hükûmetiniz kamu yönetimindeki özensiz, özensiz olmaktan
öte, çarpık yönetim anlayışıyla her gün yeni bir skandala sebebiyet
vermektedir.
Son olarak
Topkapı Sarayı’na müdür olarak atanan Yusuf Benli isimli şahsın Topkapı Sarayı
Başkanı saygın bilim adamı Prof. Dr. İlber Ortaylı
hakkında bir mülakatta sarf ettiği sözler tam da Hükûmetinizin
bu skandal tavrına örnek teşkil etmektedir. Bu evsafta bir insanı Topkapı
Sarayı gibi dünyanın ve ülkemizin nadide kültür mirasına yönetici olarak atamak
ancak size yakışırdı. Ben bu konuda Sayın Kültür Bakanımıza soru yönelttim.
Sorularımın cevabını beklemeden bir kez de bu kürsüden anılan kişi hakkında
gerekli işlemlerin süratle yapılmasını talep ediyoruz. Son derece özensiz ve
tahkir edici bir üslubu bulunan bu zat, İlber Ortaylı
gibi mümtaz bir bilim insanı hakkında aşağılayıcı tarzda konuşma cesaretini
kimden alıyor? Yoksa mülakat verdiği medya grubundan İlber
Hoca’ya çatması için bir işaret mi aldı? Bu üslupsuzluğun ve bayağılığın
hesabını Sayın Bakan mutlaka sormalıdır.
Bir diğer husus:
TV kanallarında pazarlama amaçlı yapılan sağlık ve içerikteki tanıtım
programlarıyla ilgili. Bu programlar özellikle yerel kanallar için iyi bir
gelir kaynağı olabilir. Ancak bu programların içeriklerinin RTÜK ve ilgili
bakanlıklarca yakından takip edilerek tüketicinin korunmasının sağlanması
gerekmektedir.
Radyo ve
televizyonların personel istihdamında iletişim fakültesi mezunlarına öncelik
hatta kota tanınması yararlı olacaktır. Bu sayede hem üniversitelerin iletişim
fakültelerinde eğitim görmüş donanımlı kişilerin sektörde yer alması
sağlanacak, onların istihdamına katkı sağlayacak hem de yayınların daha
kaliteli yapılması sağlanacaktır.
Yabancı dizi,
film, belgesel vesaire programların tamamında o ülkenin millî ve manevi
değerlerini ön plana çıkartan unsurların bulunduğunu sıklıkla görmekteyiz. Bu
konuda ülkemizde de bir bilinç oluşması, ülkemiz açısından bugünden yarınlara
önemli kazanımlara vesile olacaktır. Bu alanda öncelikli olarak yerli çizgi
film endüstrisi konusunda TRT, RTÜK, Kültür ve Millî Eğitim Bakanlığı başta
olmak üzere, devletin ilgili kurumlarının gerekli hazırlık ve katkıları sunması
gerekmektedir. Biz, Hükûmetten bu konuda gayret ve
açılım bekliyoruz.
Bu düşüncelerle
önergemize desteğinizi bekliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN –Teşekkür
ediyorum Sayın Paksoy.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
568 sıra sayılı
kanun tasarısının 1. maddesinde geçen “hizmet sağlayıcıların” ibaresi “hizmet
sağlayıcılarının” şeklinde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Pervin
Buldan (Iğdır) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Olumlu görüşle takdire bırakıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Uygundur efendim, katılıyoruz.
BAŞKAN –
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yapılan
değişiklik ile cümle düşüklüğünün giderilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
2’nci madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 2. maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
“Madde 2- Bu
Kanun, her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun
elektromanyetik dalga ve diğer yollarla yurt içine ve dışına yapılan radyo,
televizyon, internet ve isteğe bağlı yayınlar ile ilgili hususları kapsar.”
|
Faruk Bal |
S. Nevzat Korkmaz |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Isparta |
Mersin |
|
Akif Akkuş |
Abdülkadir Akcan |
|
|
Mersin |
Afyonkarahisar |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Efendim katılmıyoruz. Gerekçesi de
şu: Bu madde kapsam maddesidir, kanun düzenleme alanını belirlemektedir. Ayrıca
İnternet bireysel iletişimi içermekte olduğundan görsel, işitsel medya hizmeti
tanımı içerisine girmemektedir. Kabul etmiyoruz.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Akcan konuşacak.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akcan. (MHP sıralarından alkışlar)
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; görüşülmekte olan kanun tasarısının birinci bölümü 2’nci maddesiyle
ilgili olarak verdiğimiz önergeyle ilişkili olarak söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakanın katılmama gerekçesini, ben inanıyorum ki, biraz önce
Grup Başkan Vekilimiz RTÜK Başkanımıza bu önergenin önemini anlatırken RTÜK
Başkanının kendisine söylediğini duyarak ifade ettiğine yüzde yüz inanıyorum
-Sayın Bakan, bir haksızlık değil benim bu yaptığım- ama Sayın Başkanın “Metnin
içindeki maddelerde bu husus düzenleniyor.” demesini göz önüne alırsanız, o
zaman “Metin içinde düzenlenen hususları kapsamı tarif ederken ‘Kapsam’
bölümünde ele almıyorsanız o zaman neyi düzenliyorsunuz?” diye sorarlar, mesele
de bu.
Kastedilen burada radyo, televizyon. Televizyonla İnternet’in ilişkisini kurunca “Bizim önergemiz
eksik.” diye mütalaa edebilir ve burada -önergeyi aynen okuyorum- “Bu Kanun,
her türlü teknik, usul ve araçlarla ve her ne isim altında olursa olsun
elektromanyetik dalga ve diğer yollarla yurt içine ve dışına yapılan radyo,
televizyon ve isteğe bağlı yayınlar ile ilgili hususları kapsar.” derken, biz
buna “İnternet”i de dâhil ederek kastettiğimizin “İnternet TV olması hâlinde olabilir.” diyeceğiniz
yere, gerekçe ifade ederek katılmadığınızı söylüyorsunuz. Eğer İnternet
televizyonculuğunu televizyonculuk kabul etmiyorsa mesele yok ama İnternet
televizyonculuğu televizyonculuksa, bunun da denetime ihtiyacı varsa, bu da
RTÜK kapsamında ele alınabilecek bir husussa o zaman bu kanunun içerisinde yer
alması gerekir. Ha, kapsamda ifade edilmemiş. Kapsam maddeleri neyi kapsadığını
ifade etmiyorsa o zaman kapsam bölümünü, kanun, tasarı ve tekliflerinin dışında
bırakalım.
Sayın Bakanım,
eğer meselemiz buysa böyle değerlendirmek gerekir. Biz, bunu, eğer uygun
görürseniz “İnternet TV ve isteğe bağlı yayınlar” şeklinde bu önergeyi, redakte edebiliriz. Aslolan
burada katkı sağlamak.
Bu mesele
hepimizi ilgilendiriyor. Şimdi iktidarsınız, dün muhalefettiniz, yarın da
muhalefet olduğunuzda iktidara gelenlerin, sizi, sizin çıkardığınız kanunlarla,
hoşunuza gitmeyen icraatlarıyla hem toplumu hem sizi mağdur etmemesi esas
alınmalıdır. Yani devletin sürekliliği ve gelecek kuşaklara pürüzsüz,
problemsiz konunun aktarılması önemli.
Kanun tasarısının
genel gerekçesinin ilk paragrafına baktığımızda “Radyo ve Televizyonların
Kuruluş ve Yayınları Hakkında Kanun ile düzenlenmektedir. Söz konusu Kanun
yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar yaklaşık yirmi değişiklikle günün
şartlarına uyarlanmak istenmişse de yayın teknolojisindeki hızlı değişim,
Anayasa Mahkemesi tarafından verilen iptal kararları gibi temel nedenlerle...”
diyerek bu tasarının hazırlanma gerekçesini sunuyorsunuz. Hızlı değişimin
içerisinde İnternet TV
veya buna benzer, ileride oluşabilecek görsel ve işitsel yayınların yapılmasına
temel teşkil edecek gelişmeler olursa her gelişmeden sonra bir kanun
düzenlemesi yerine, hepsini içine alacak bir genel düzenlemenin yapılmasının
faydalı olacağını düşünüyoruz. Aslında sizin gerekçeniz bu şekilde
açıklanmasaydı ben, farklı şeyler söyleyecektim.
Bu kanun
tasarısıyla haberlerde önceden, reklam tarzında haber verme şansı oluyor. Bir
siyasi parti bir yerel veya genel, özellikle yerel televizyonlarda kendi
düşünceleri doğrultusunda bir haber hazırlıyor. Bunun finansmanını da
sağlayarak ilgili televizyona veriyor ve günün ve dünyanın gerçeği Türkiye'nin
gerçeğiymiş gibi “X”, “Y”, “Z”, “T” hangi siyasi parti olursa olsun bunu
anlatıyordu, açıklıyordu. Olay haber şeklinde veriliyordu oysa bir siyasi
partinin genel görüşü kapsamında değerlendirilmesi gerekiyordu. Şimdi,
siyasilere reklam verme şansı da doğdu. Acaba bir aday kendi düşüncesi
doğrultusunda hazırladığı haberi veya reklamı verdiğinde gerçeklerle
bağdaşmayan reklam veya haber, içerik içermesine rağmen finansmanını da temin
ettiği için hangi televizyon bu gerçekleri yansıtmıyor diye anlatmaz? Anlatır.
Bu noktada da kaç para verdiğine bağlı. Yüksek bir meblağ verdiğinde anlatmaya
devam edecek. Neyi? Yalanı. Neyi? Yanlışı. Bundan toplumu korumak için bu
kanuni düzenlemenin olması lazım gerekirdi diyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akcan.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
3’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır, okutup işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 3. maddesinin 22 nci
ve 28 nci fıkraları aşağıdaki şekilde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Şahin Mengü |
Nevingaye Erbatur |
Atilla Kart |
|
Manisa |
Adana |
Konya |
22) Program
destekleme: Gerçek veya tüzel kişilerin adını, markasını, logosunu, imajını,
faaliyetlerini veya ürünlerini tanıtmak amacıyla programlara yönelik yaptığı
her türlü katkıyı,
28) Tematik
yayın: Günlük yayın süresinin en az yüzde altmışını haber, belgesel, eğitim,
ekonomi, kültür, tarih, spor, müzik, sinema, dizi film, pazarlama veya benzeri
konularda olmak üzere sadece belli bir türe veya genel izleyici kitlesi dışında
belli bir izleyici kesimini hedef alan programlara ayıran yayını,
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz talebi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Nevingaye Erbatur…
BAŞKAN – Nevingaye Erbatur, Adana
Milletvekili.
Buyurun Sayın Erbatur. (CHP sıralarından alkışlar)
NEVİNGAYE ERBATUR
(Adana) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi Cumhuriyet Halk
Partisi adına saygıyla selamlıyorum.
Görüşmekte
olduğumuz bu kanun gerçekten hepimiz için son derece önemli, çünkü bu ülkede
yaşayan pek çok kişinin hayatının büyük çoğunluğu, maalesef televizyon
kanallarının önünde geçmekte. Dolayısıyla yayınların içeriği, kalitesi hepimiz
açısından son derece önemli. O bakımdan, bu kanunun gerçekten ülkemiz için
yararlı hâle getirilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi, benim
burada üzerinde durmak istediğim konu özellikle çocuklarla ilgili. Bu kanunda
çocuklara yeterince önem verilmediğini düşünüyorum, onun için de burada
konuşmak istedim, çünkü tasarıda güvenli çocuk yayını konusu göz ardı
edilmiştir. Şimdi, burada, sadece çocukları korumaya yönelik önlemler
düşünülmüş, ama güvenli çocuk yayını üzerinde maalesef durulmamıştır, bu temel
olarak hatalı bir yaklaşımdır.
Şimdi, burada,
çizgi film, çocuk programlarının kotasından söz edilmektedir, ancak bu kota hem
yetersizdir hem de bu yasa hazırlanırken çocuk pedagoji uzmanı, eğitimci gibi
bu konuda çalışan, çocuklarla çalışan uzmanların görüşüne başvurulmadığı
tasarıyı incelediğim zaman anlaşılmaktadır.
Şimdi, yayıncılık
alanında çocukları mutlaka korumalıyız, bunu sağlamalıyız, bunun yolu yayın
ilkelerinde yer alan, sadece dediğim şekildeki korumaya yönelik bir bentle
sağlanamaz. Çocuklar yetişkin yayınlarından zarar görmemesi gereken varlıklar
olarak ele alınmıştır bu tasarıda. Ancak çocuklar için yapılmış, onlara uygun,
kaliteli, biçimlendirici, eğitici, eğlendirici yayınlara gereksinim
duyulmaktadır yani sadece sınırlamak, yasaklamak değil biraz da yol göstermekle
alakalıdır bu mesele. Dolayısıyla, bu tasarıda eksik olan da çocuklarla ilgili
olarak bu yol gösterme kısmının ihmal edilmiş olmasıdır. Çünkü bu ödev bize
Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’yle verilmiş bir ödevdir. Türkiye
Büyük Millet Meclisi Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni
imzalamıştır. Anayasa’nın 90’ıncı maddesi de bize bu sözleşmeyi uygulamamız
gerektiğini söylemektedir. Ancak bu tasarı hazırlanırken maalesef Birleşmiş
Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi gündeme alınmamıştır.
Bir başka husus
da tematik yayınlarla ilgilidir. Tematik yayın olan çocuk kanallarına ücretsiz
ulaşım neredeyse mümkün değildir. Bu nedenle, bu ödevin de eşit olarak yerine
getirildiğini söylememiz mümkün olmamaktadır.
Ardı ardına çizgi
film yayınlanmasının çocukların işitsel ve görsel evrenini genişletip
genişletmediği konusunda da hâlen tartışma vardır. Dolayısıyla,
bunların ortadan kaldırılması için bu tasarıya “Çocukları istismar eden,
onların gelişimsel seviyelerine uygun olmayan çevre ve durumlarda konumlandıran
ve bunu özendiren yayınlara izin verilemez.” ibaresinin eklenmesi, ayrıca çocuk
yayınlarının çocukların ve gençlerin gelişimsel seviyelerine uygun, onları
istismar etmeyen, onların potansiyellerini geliştirici, onları ve kültürlerini
temsil eden ve farklı kültürleri tanıyıp anlamalarına yardımcı olacak şekilde
hazırlanması gerekir. Bunun da ilave edilmesi lazım. Çocuk yayınları
çocukların izlemesi için uygun saatlerde düzenli aralıklarla yapılmalı, çeşit
ve içerik bakımından da geniş bir yelpazeye sahip olmalıdır. Bu, ayrıca Avrupa
Sınır Ötesi Televizyon Sözleşmesi’nin de bir şartıdır. Bunları mutlaka bizim
yapmamız ve sağlamamız gerekmektedir; aksi takdirde çocuklarımız bu tür yayınların
eksikliğiyle eğitimlerini eksik tamamlayacaklardır.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NEVİNGAYE ERBATUR
(Devamla) - Teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Erbatur.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Komisyonun bir
düzeltme talebi vardır; buyurun Sayın Komisyon.
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Sayın Başkanım, 3’üncü maddenin
birinci fıkrasının bentleri sayılarla ifade edilmiştir. Kanun tekniğine
uygunluk bakımından bentlerin alfabetik olarak harflerle sıralanması daha uygun
olacaktır.
Bentlerin
harflerle belirtilmesi şeklinde maddi düzeltme talebimizin kabulünü arz ederiz
efendim.
BAŞKAN – Evet,
düzeltme talebiyle birlikte maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü madde
üzerinde bir adet önerge vardır; okutup, işleme alıyorum.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 4. Maddesinin 3. Fıkrasında yer alan “Üst Kurulca
yönetmelikle düzenlenir” ibaresinin “kanun ile belirlenir” şeklinde
değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
S. Nevzat
Korkmaz |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Isparta |
Mersin |
|
Recep Taner |
Akif Akkuş |
|
|
Aydın |
Mersin |
|
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz efendim.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Recep Taner, Aydın Milletvekili.
Buyurun Sayın
Taner. (MHP sıralarından alkışlar)
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 568 sıra
sayılı RTÜK Kanun Tasarısı’nın 4’üncü maddesiyle ilgili vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi hakkında söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, görüşmekte olduğumuz bu madde ile yayın izleme özgürlüğü ve
yeniden iletim serbestisi düzenlenmektedir. Avrupa
Birliği mevzuatına uyum çalışmaları kapsamında, Avrupa sınır ötesi televizyon
sözleşmelerinin taraf devletlerin kendi topraklarında program hizmetlerinin
yeniden iletişimini kısıtlayamayacakları hüküm altına alınmış, ifade ve haber alma
özgürlüğü kapsamında yayın izleme özgürlüğü güvence altına alınmaya
çalışılmaktadır.
Vermiş olduğumuz
değişiklik önergesiyle 4’üncü maddenin 3’üncü fıkrasında yer alan “…yeniden
iletimin usul ve esasları Üst Kurulca yönetmelikle belirlenir.” ibaresinin
değiştirilmesini ve kanunla düzenlenmesi gereken bir hususun yönetmelikle
belirlenmesinin uygun olmayacağından hareketle “kanun ile belirlenir” şeklinde
düzenlenmesini talep etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bu düzenleme radyo ve televizyonların kuruluş ve yayın
hizmetleri hakkında olduğuna göre, burada bazı şeyleri konuşmamız lazım.
Ülkemizde yapılan anket çalışmalarından ortaya çıkan gerçek, her geçen gün aile
içi sohbetlerin, komşu, dost ve akraba ziyaretlerinin yerini artık
televizyonların almakta ve izlenme oranlarının da her geçen gün artmakta olduğu
gerçeğidir. Televizyon programlarına ve de özellikle son yılların vazgeçilmezi
hâline gelen TV dizilerine baktığımızda, yapılan yayınların birçoğunun eleştiri
konusu olduğu da şu anda bir vakıadır. Öncelikle, yayınlanan programlar ve
dizilerde, şiddete, saldırganlığa günlük yaşantımızdan çok daha fazla yer
verilmesi, müstehcenliğin artması, aile içi mahremiyetin göz önünde
bulundurulmaması, konuşulan dilimizin çok bozuk şivelerle sergilenmesi gibi birçok
olumsuzlukların yaşandığını da gözlemlemekteyiz. Neticesinde, bu tür
programların Türk aile yapısını bozucu etkisinin olduğu, aile içi şiddet ve
aile büyüklerine isyanı artırdığı, gençlerin ve çocukların fiziksel, zihinsel
ve ahlaki gelişmesini olumsuz yönde etkiledikleri de bir gerçektir. Salt
reyting kaygısıyla yayınlanan bazı bölümler ve bir kısım görüntülerin yarattığı
olumsuzluklar, millî ve manevi değerlerimizin, gelenek ve göreneklerimizin
ayaklar altına alındığı da hepimizce görülmektedir.
Türk milletini
bir arada tutan, onu diğer uluslardan ayıran en önemli özelliklerin başında
aile yapısı gelmektedir. Toplumun temel çekirdeği olan ailede başlayan
huzursuzluk ve hoşnutsuzluk unutmayalım ki ardından toplumsal huzursuzluğu
tetikleyecektir. Dolayısıyla bugüne kadar özenle koruduğumuz aile yapımızı
televizyon dizileriyle, Türk kültürüne uymayan programlarla ve sadece reyting
uğruna heba etmeyelim.
Değerli
milletvekilleri, “reyting” dediğimiz olgunun da ne derece doğru ve inandırıcı
olduğu da ayrıca değerlendirilmesi gereken bir konudur. Ülkemizde televizyon
izlenen hane sayısıyla ölçümlerin yapıldığı söylenen hane sayısını
kıyasladığımızda açıklanan reyting oranlarının ne derece gerçeği yansıttığı da
tartışma konusudur. TV programlarına ve dizilere baktığımızda yayınlanan tüm
programları eleştirmek de doğru değildir. Bazı dizi ve programların, gerçekten
amacına uygun bir şekilde toplumsal yapımıza olumlu katkıları olan yayınların
hakkını da kabul etmemiz ve vermemiz gerekmektedir. Gerek yürürlükteki kanunda
ve gerekse bugün görüşmekte olduğumuz bu kanundaki yayın ilkeleri maddesinin
içeriğine baktığımızda birçok konuda gerekli düzenlemenin yapıldığı da bir
gerçektir.
Değerli
milletvekilleri, tabii ki amacımız televizyonları karartmak ve onları sansür
gibi çağ dışı uygulamalarla yola getirmeye çalışmak değildir, istediğimiz,
yayınlarda kullanılan üslup ve içeriği daha iyi hâle getirmektir. RTÜK başka
konularla uğraşacağına asli görevlerini tam olarak yapabilse, kanunda yazılı
olanları fiilî hayata geçirebilse bunların birçoğunu atlatmış olacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşüncelerle önerimizin kabulünü diliyor,
hepinize teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Taner.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Madde kabul
edilmiştir.
5’inci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına göre
işleme alacağım.
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarı’nın 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan “esastır.”
ibaresinin “asıldır.” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
M. Akif Hamzaçebi |
Hüsnü Çöllü |
Yaşar Tüzün |
|
Trabzon |
Antalya |
Bilecik |
|
Birgen Keleş |
Metin Arifağaoğlu |
|
|
İstanbul |
Artvin |
|
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan kanun tasarısının 5. maddesi aşağıdaki şekilde
değiştirilmiştir.
Madde 5. Yayınların Türkçe yapılması esastır.
|
Nevzat Korkmaz |
Faruk Bal |
Mehmet Şandır |
|
Isparta |
Konya |
Mersin |
|
Hüseyin Yıldız |
Şenol Bal |
Oktay Vural |
|
Antalya |
İzmir |
İzmir |
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkanım, burada bir konuyu
açıklığa kavuşturmak lazım. Her iki önergede de “Yayınların Türkçe yapılması
esastır.” deniliyor. Yani bundan sonraki cümleyi tamamen çıkarmak mı
istiyorlar? Her iki önerge sahiplerine bunu sormamız lazım. Çünkü “Yayın
hizmetlerinin Türkçe yapılması esastır. Ancak Türkçe dışındaki dil ve
lehçelerde de yayın yapılabilir. Yayınlar seçilen dilin kurallarına uygun
olarak yapılmak zorundadır. Bu yayınlara ilişkin usul ve esaslar Üst Kurulca
yönetmelikle belirlenir.” deniliyor. Yani “Ancak”tan
sonraki kısmın hem Cumhuriyet Halk Partisinin hem de MHP’nin önergesinde
tamamen çıkarılması mı arzu ediliyor? Doğrusu öğrenmek istiyorum.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Bakanım, bizim önergemizle öyle değil, nereden
çıkardınız onu? Bizim önergemiz öyle bir şey söylemiyor efendim.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Sayın Şandır herhâlde cevap verecektir.
Buyurun Sayın
Şandır. (MHP sıralarından alkışlar)
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Biz, bu önergeyle
bir hususa Genel Kurulun, Türkiye kamuoyunun dikkatini çekmek istiyoruz: Dil
meselesi. Bu konu, RTÜK yasalarının hemen hepsinde çok dikkatlice düzenlenmiş,
çok sıkıntılı, muhataralı bir konu. Dil konusu üzerinde, hangi niyetle olursa
olsun, ortaya konan yaklaşımların sonuçları itibarıyla ülkenin birlik ve
beraberliği açısından, bölünmez bütünlüğü açısından birtakım problemlere
dönüştüğünü özellikle bugünlerde yaşamaktayız. Bu sebeple, RTÜK Yasası gibi bir
temel kanunu düzenlerken istisnaları değil de esası belirlememiz gerekir
kanaatindeyiz. Biz bu önergemizle, Anayasa’nın 3’üncü maddesindeki temel hükmü
RTÜK Yasası’na taşımış oluyoruz: “Yayınların Türkçe yapılması esastır.” Bu
zaten sizin getirdiğiniz tasarıda da böyle. Dolayısıyla, bunu “ancak” diyerek
açıp sulandırmanın, bence ileri zamanlarda veya işte bugünlerde yaşadığımız
gelişmelerle ortaya çıktığı gibi birtakım yanlış anlaşılmalara, birtakım
umutlanmalara, cesaretlenmelere sebep olduğunu dikkatinize sunmak istiyorum.
Değerli
milletvekilleri, dil konusu önemlidir. Dil, ana dilin konuşulması ne kadar bir
özgürlük, insan hakkı, vazgeçilemez, tartışılamaz bir insan hakkıysa kamu
düzeninin korunması da o kadar temel, bireysel bir haktır. Türkiye Cumhuriyeti
devleti bir Millî Mücadele sonrası kurulmuş, kuruluş hukukunda da devletin
dilinin Türkçe olduğu çok açık, net, tüm anayasalarda yazılmıştır. Şimdi,
Avrupa Birliği uyum yasaları doğrultusunda veya bir bireysel hak ve özgürlük
talebi doğrultusunda Türkçe
dışındaki dillerde ve lehçelerde yayın yapılabileceği, eğitim
yapılabileceği, yönetim yapılabileceği sanki makul bir talepmiş, makul bir
istekmiş gibi bir algılamayla bugün Türkiye'nin önüne işte özerk Kürdistan
talebiyle çok tehlikeli bir sürece ulaşmıştır. Buna dikkatinizi çekmek
istiyoruz. Anayasa’nın 3’üncü maddesine göre Türkiye devletinin dili Türkçedir,
bu esastır. Bu esası “ancak” diyerek bir parantezle sulandırmak, bence, yönetim
açısından da, yani siyasi iktidar açısından da, Parlamento açısından da
gerçekten geleceğe dönük birtakım tehdit ve tehlikelere kapı aralamak olur.
Esası belirleyelim, insan hakkı bağlamında, anlamında insanların gündelik
hayatlarında ana dillerini kullanmalarına zaten hiçbir yasak yok. Bu yönde
hiçbir kısıtlama yok. Şimdi bir temel kanunda bir Anayasa hükmünün önüne
“ancak” diyerek bir doğruyu yazmanız hâli, o esasın temellerini sorgulamak, bu
sorgulamada bir art niyet aramak gibi bir sonuç getirir; doğru olmuyor. Burada,
geleceği öngörerek hukuk kurmak mecburiyetindeyiz. Eğer gelecekte, yaptığımız
bu düzenleme, bir yanlışa, bir tehdide, bir tehlikeye dönüşme ihtimali varsa
bunu yapmamalıyız, bunu yapmaya hakkımız yok. Millet, temsil yetkisini,
atalarının bedelini kanla vererek, ödeyerek kurduğu bu devletin esaslarını,
temellerini sulandırmak için bize bu yetkiyi vermemiştir.
Bu sebeple,
geliniz, esası belirleyelim; Türkçe yayın yapmak esastır ve orada noktayı
koyalım, gerisi yönetmelik meselesi. Bu sebeple bu önergeyi verdik; Hükûmetin katılmasını ve Parlamentonun buna onay vermesini
talep ediyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
TBMM Başkanlığına
Görüşülmekte olan
Tasarı’nın 5 inci maddesinin 1 numaralı fıkrasında yer alan “esastır.”
ibaresinin “asıldır.” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
M.
Akif Hamzaçebi (Trabzon) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılamıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz. Çünkü hukuki tabir
“esastır”, mevcut Kanun’da da bu tabir korunmuştur, katılamıyoruz.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon
Milletvekili.
Buyurun Sayın Hamzaçebi. (CHP sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; maddenin içeriğine
ilişkin olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubunun herhangi bir olumsuz görüşü
yok. İçeriği doğru buluyoruz. Türkçe dışındaki dil ve lehçelerde yayın
yapılabilir. Şu anda da TRT Şeş bu yayını yapmaktadır. Bu yayınlar tüm Kürt
kökenli vatandaşlarımızın anlayabileceği ve onların ilgisini çekecek şekilde
zenginleştirilebilir de. Benim söz alma ihtiyacım maddeden kaynaklanmıyor,
temel yasa olduğu için konuşma fırsatı son derece sınırlı ama bu vesileyle
şekle yönelik, bir kelime düzeltmeye yönelik bir öneriyi yaparken kanunun
çeşitli maddelerine ilişkin görüşlerimi ifade etmek için söz aldım.
Örneğin tasarının
1’inci maddesinde bir önerge kabul edildi “Medya hizmet sağlayıcıları” ibaresi
değiştirildi. Şimdi bu değiştirilirken tasarının diğer maddelerinde bu kavramın
geçtiği sanıyorum dikkatlerden kaçtı. Örneğin 3’üncü maddede bu kavram geçti,
biraz sonra görüşeceğimiz 6’ncı maddede bu kavram var. Bence tasarıdaki o
kavram da doğru. Ha değiştirilebilir, bu şekilde ifade edelim denilebilir, o da
olabilir ama o yapılacaksa o zaman diğer maddelerde de bunu değiştirmek
gerekir.
Tasarı özenli bir
dille hazırlanmış değildir. 8’inci maddeyi örnek vereceğim buna ilişkin olarak.
Belki Hükûmet bir hazırlık yapabilir. 8’inci madde,
akla gelen her şeyin yazıldığı ve radyo ve televizyon kurmanın Anayasa’da
serbest bırakıldığı bir ilke karşısında âdeta televizyon ve radyo yayıncılığı
her yönüyle kıskaç altına alınmıştır bu maddeyle. Çok tekrarlar vardır, dil
kötüdür. Örnek vereceğim, 8’inci maddede örneğin “hukukun üstünlüğü” kavramı
kullanılıyor. Bizim Anayasa’mızda hukukun üstünlüğü kavramı iki yerde geçer,
milletvekillerinin yemin maddesi, Cumhurbaşkanının yemin maddesi, 81 ve
103’üncü maddeler, başka hiçbir yerde geçmez. Doğru olan, hukuk devleti
ilkesidir. “Hukukun üstünlüğü” kavramını da kullanırız ama Anglosakson
hukukunda yer alan bir kavramdır. Eğer Anayasa’ya bire bir uyum sağlayacaksa
“hukuk devleti” diyeceğiz, hukukun üstünlüğü onun içerisindedir.
Örneğin, “Dil,
din, ırk, cinsiyet ayrımı gözetmeme” hususu maddede üç ayrı yerde ifade
edilmektedir. Anayasa, bunu, kanun önünde eşitlik olarak düzenlemiştir.
Anayasa’nın 10’uncu maddesine yapılacak bir atıf, oradaki ana ilkenin buraya
taşınması, bunun üç yerde tekrarını önleyecektir ama buna dikkat edilmemiştir. Örneğin,
Anayasa’nın 10’uncu maddesi, kanun önünde eşitlik ilkesini koyarken pozitif
ayrımcılığa olanak veren bir düzenleme yapmıştır. Son referandumla da bu konuda
bazı düzenlemeler yapılmıştır.
Şimdi, bu pozitif
ayrımcılığın ilkeleri orada belliyken maddenin (ğ) bendinde “güçsüzler” diye
yeni bir kavram kullanılmıştır. (ğ) bendi diyor ki: “Çocuklara, güçsüzlere ve
özürlülere karşı…” Güçsüzler kimdir? Anayasal yönden bir tanımı yoktur. Yeni
bir grup yaratıyorsunuz. Kimdir? Ekonomik yönden güçsüz olanlar mı? Mali yönden
güçsüz olanlar mı? Medyanın gücü karşısında güçsüz olan bütün vatandaşlar mı?
Bu, izaha muhtaç bir tanım.
Yine, “şiddet”
kavramı birkaç yerde birden kullanılmış. Örneğin, (ş) bendinde, “Yayınlar,
şiddeti özendirici ve kanıksatıcı olamaz.” denmiş. Ayrıca, maddenin (ğ)
bendinde, yine, “Yayınlar şiddeti teşvik edemez.” denmiş. Birkaç yerde aynı
cümle, aynı anlam tekrar ediyor.
“Haksız çıkar”
tanımı izaha muhtaçtır. Yani, haklı çıkarlar olabilir mi? Bunun adı, ticari
kuruluşların kuruluş amacı kâr etmektir, kazanç elde etmektir ama bütün
kazançları çıkar olarak tanımlamak doğru değildir. Yani, haksız çıkarlar yasak
ama başka, bir de haklı çıkarlar var, bunun adı kazançtır. Kazanç sağlamak saiki dışında elde edilen dolaylı menfaatler, bunlar
çıkardır, bunun haklısı, haksızı olmaz. Çıkarların bir kısmı
doğru, bir kısmı yanlış. Zamanım izin vermediği için bunları
çoğaltamıyorum. Sözlerimi burada bitiriyorum ama tasarıda bunun gibi çok sayıda
düzeltme vardır, hepsinin düzeltilmesi gerekiyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Başkan, karar yeter sayısının aranmasını istiyorum.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunacağım ancak karar yeter sayısı arayacağım.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Sayın milletvekilleri,
karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.23
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 19.30
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER:Yusuf COŞKUN
(Bingöl), Murat ÖZKAN (Giresun)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 47’nci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
568 sıra sayılı Kanun
Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerinde verilen Trabzon Milletvekili Akif Hamzaçebi ve arkadaşlarının önergesinin oylamasında karar
yeter sayısı bulunamamıştı.
Şimdi önergeyi
yeniden oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı vardır ve önerge kabul edilmemiştir.
Tasarının
görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı madde
üzerinde iki adet önerge vardır. Geliş sırasına göre okutup aykırılıklarına
göre işleme alacağım.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
568 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında
“sunumundan” sonra “hukuken” ibaresinin getirilerek değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Nevzat Korkmaz |
Mehmet Serdaroğlu |
Şenol Bal |
|
Isparta |
Kastamonu |
İzmir |
|
Reşat Doğru |
Hüseyin Yıldız |
M. Akif Paksoy |
|
Tokat |
Antalya |
Kahramanmaraş |
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve
Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 6.
maddesine aşağıdaki fıkranın eklenmesini arz ve teklif ederiz.
|
Şahin Mengü |
Atilla Kart |
|
Manisa |
Konya |
(7) Bir yayın
hizmetinin hiçbir değişiklik yapılmadan eş zamanlı olarak farklı karasal
vericiden, kablodan, uydudan ya da başka herhangi bir teknik araçla aktarılması
yeniden iletim olarak kabul edilmez ve farklı telif hakkı taleplerine konu
olmaz.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, katılmıyoruz. Çünkü, bu, tasarının 4’üncü maddesinin ikinci fıkrasında
düzenlendi. Bu maddede yeri yok bunun. Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; tarafımızdan verilen önerge
üzerinde söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, görüşülmekte olan kanunun RTÜK yapılanmasında teknik anlamda ve
sistematik anlamda ciddi düzenlemeler getirdiğini görüyoruz. Bu tür
düzenlemelere, bütüncül düzenlemelere ihtiyaç olduğu bir gerçektir. Bu yönüyle
tasarıyı ben olumlu görüyorum ancak bu tasarı içinde gözden ısrarla kaçırılmak
istenilen ve üzerinde pek de durulmayan temel bir konuya temas etmek istiyorum
değerli arkadaşlarım.
Burada, muhtelif
yol ve yöntemlerle şimdiye kadar gerçekleştirilen, iletişim üzerinden
gerçekleştirilen, Telekom’un özelleştirilmesi suretiyle gerçekleştirilen
kuşatmanın yeni bir ayağının oluşturulduğunu görüyoruz.
Bakın, değerli
arkadaşlarım, 22’nci Yasama Döneminde Bankalar Kanunu ile RTÜK mevzuatında
değişiklik yapan bir kanunla ilgili olarak Adalet ve Kalkınma Partisi Bursa
Milletvekili Ertuğrul Yalçınbayır’ın birtakım
değerlendirmelerini sizlerle paylaşmak istiyorum.
Ne diyor Sayın Yalçınbayır? Şunu söylüyor -aynen tutanaktan okuyorum-
değerli arkadaşlarım: “Değerli milletvekilleri, televizyonlarda yabancı sermaye
payının yüzde 50’lere kadar ulaşılması kabul edilemez. Teklif kanunlaştığı
takdirde, Türkiye genelinde yayın yapan 24 televizyonun 6’sı tümüyle yabancı
sermayenin eline geçecektir. Doğrudan yabancı sermayenin girmesinde büyük yarar
var ancak bu satış herhangi bir firmanın satışı değil, bir gazoz firmasının
satışı değil. Bu satış, kamuoyunu oluşturan düşünce özgürlüğüyle, basın
özgürlüğüyle ilgili olan bir tekliftir.” diyor.
Devam ediyor
Sayın Yalçınbayır: “Ben, o söz atan arkadaşlarımın
geçen dönem burada olmadığını biliyorum.” diyor. Adalet ve Kalkınma Partisine
mensup arkadaşlarını kastediyor. “O zaman, sözümü, geçen dönem burada olan 53
arkadaşıma söylüyorum öncelikle. RTÜK’le ilgili kanun tasarılarının
görüşmelerini hatırlasınlar.” Yani 22’nci Yasama Döneminden evvelki görüşmelere
atıfta bulunuyor. “Geçen dönemin birinci devresinde Anayasa Komisyonu Başkanıydım.
Genel Başkanın, Başbakanın talimatına rağmen, Sayın Sadık Yakut’un da büyük
katkılarıyla…” Sayın Sadık Yakut, bugün Meclisi yöneten değerli bir
arkadaşımız.
Devam ediyorum,
Sayın Yalçınbayır şunu söylüyor: “Sermayenin
tekelleşmesi ve kartelleşmesi ve basın özgürlüğü, kamuoyunun oluşması, halkın
haber alma hakkıyla ilgili o tasarı karşısında nasıl direnmiştik. O 53
milletvekilinin, başta Mehmet Ali Şahin olmak üzere, Abdüllatif
Şener, Abdullah Gül, Bülent Arınç ve diğer
arkadaşlarımın verdiği mücadeleyi unutmak mümkün değil.”
Sayın Arınç şimdi ne diyor? Diyor ki: “Efendim, bu yabancı
sermaye payının yüzde 50’ye çıkarılması çok da üzerinde durulacak bir konu
değil. Öyle uygun görülmüş teknik olarak.” Yabancı sermayenin faziletlerini
hararetle savunuyor. Burada, hemen, bir istismar yapılmaması için, bir açıklama
getiriyorum: Yabancı sermayeye ideolojik olarak bir değerlendirme yapan bir
anlayışın içinde değilim. Üreten, istihdam sağlayan, katma değer yaratan
yabancı sermayenin elbette günümüzde yeri vardır. Ancak, bu da belirli
alanlarda olabilir, belirli sektörlerde olabilir. Bu yabancı sermayeyi, hiçbir
üretim sağlamayan, Türkiye'nin iletişim anlamında, güvenlik anlamında
kuşatılması sürecini getirecek olan böyle bir yapılanmaya, elbette karşı çıkmak
gerekiyor, bunu kabul etmemek gerekiyor.
Burada, devam
ediyoruz, izninizle devam etmek istiyorum, Sayın Yalçınbayır’ın
görüşleri üzerinden devam etmek istiyorum: “RTÜK Uluslararası İlişkiler
Dairesinin tespitlerine göre…” Avrupa ülkelerindeki bu yabancı sermaye
paylarını çok somut olarak anlatıyor, değerlendiriyor. Türkiye’deki bu oranın
bu ülkelerden hiçbirisinde söz konusu olmadığını ifade ediyor ki, bu
değerlendirmeler bugün de geçerlidir.
Geldiğimiz
noktada, burada Hükûmet adına Hükûmet
sıralarında bulunan Sayın Bakanın bizi ikna etmesini istiyoruz, bize bu konuda
açıklama getirmesini istiyoruz. O ikna gücünü kullandığı takdirde, biz de bu
tasarıya elbette olumlu destek vermek anlamında görüşlerimizi beyan edeceğiz.
Bu değerlendirmelerle, Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
568 sıra sayılı kanun tasarısının 6’ncı maddesinin dördüncü fıkrasında
“sunumundan” sonra “hukuken” ibaresinin getirilerek değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz. İlaveye gerek yok. Zaten hukuken sorumlu olduğu maddeden belli.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Mehmet Serdaroğlu, Kastamonu
Milletvekili.
Buyurun Sayın Serdaroğlu.
MEHMET SERDAROĞLU
(Kastamonu) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; önergemiz üzerine söz aldım.
Sizleri saygıyla selamlıyorum.
Tasarıyla radyo
ve televizyonların yayın esasları baştan aşağı değiştirilmektedir. Bugüne kadar
Avrupa Birliğine uyum bahane edilerek dayatmalarla nereden nereye geldiğimiz
milletimizce malumdur. Görüştüğümüz tasarının da değişiklikten öteye gidip
gitmeyeceğini hep birlikte ileriki zamanlarda göreceğiz. Bu tasarının
kanunlaşmasıyla birlikte, iktidar, yayın organları üzerindeki baskısını daha da
artırabilecektir.
Değerli
milletvekilleri, yaşadığımız iletişim çağında iletişim araçları bütün
hayatımıza yön vermekte, en küçüğünden en büyüğüne kadar toplumu
etkilemektedir. Evlerimizde bulunan televizyon ve özellikle tamamen denetim
dışı olan İnternet vasıtasıyla geleneksel aile yapımız bozulmakta, ana babanın
çocuklar üzerindeki etki ve denetimleri son derece azalmaktadır. Bizi biz yapan
tarihî, kültürel, millî ve dinî değerlerimizi korumak en önemli önceliğimiz
olmalıdır. Bugün yayıncılık sektörü rating uğruna pek
çok çarpık ilişkiyi görüntü yapmakta, pek çok kötü alışkanlığı çocuklarımızın
gözünün içine sokmaktadır. Bunalıma girene uyuşturucu ve içki, haksızlığa
uğrayana mahkemeler değil de çeteler çözüm olarak gösterilmektedir. Dizilerde gayriahlaki tutum ve davranışlar normal ve masum
gösterilmekte, toplumun tüm ahlaki ve manevi normları yerle bir edilmektedir.
Televizyoncuların özgürlük anlayışı tamamen yakıp yıkmaya, bölüp parçalamaya,
ahlaki zaaflar yaratmaya odaklı bir rating
anlayışıdır. Yaşananlardan zerre kadar haberi olmayan senaristler yakın tarihi
yeniden yorumlayıp, milliyetçilere yönelik saldırılarla ideolojik saplantılarını
dizilere taşımaktadırlar. Türklüğe ve milliyetçiliğe yapılan bu senaryo
saldırılar “Gece Yarısı Ekspresi” filmindeki çarpıtmaları bile maalesef geride
bırakmıştır. Bu tür senaryoları yazanlar birilerini melek, milliyetçileri kötü
göstermeye çalışan bu çarpık anlayış sahipleri, yaptıkları yanlışın bile
farkında olmayan bu şuursuz gafiller toplumsal yapımıza gerçekten büyük zarar
vermektedirler.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde durulması gereken başka bir konu da çocuklara yönelik
dizi ve çizgi filmlerin durumudur. Gerçeklikten alabildiğine kopuk, vahşet,
şiddet, sihir ve büyü içeren bu tür yapımlar gelecekte ruh durumu bozuk bir
toplumun altyapısını oluşturmaya hizmet etmektedir. Rating
uğruna her yolu mübah sayan televizyonculardan bu
konuda bir duyarlılık beklemek hayal olduğuna göre, çocuklarımızın korunması
görevi de tamamen ailelerimize düşmektedir.
Değerli
milletvekilleri, televizyonlarda iyi ve doğru olanı görmek neredeyse
imkânsızdır. Dolayısıyla toplumsal yapı ve ahlaki değerlerimizin korunmasında
öncelikli görev, kuruluş amacına uygun olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna
düşmektedir. RTÜK’ün iktidarı ve kendini eleştirilere karşı gösterdiği
duyarlılığı yukarıda saydığım yayınlara da göstermesini umut etmekteyiz.
Değerli
milletvekilleri, bugün büyük şairimiz Arif Nihat Asya’nın ölüm yıl dönümüdür.
Kendisini rahmetle ve minnetle anıyorum. Özerklikten, iki dilden, iki bayraktan
bahsedildiği şu günlerde, rahmetli Arif Nihat Asya’nın “Bayrak” şiirinden
alınan mısralarla sözlerimi tamamlamak istiyorum:
“Ey mavi göklerin
beyaz ve kızıl süsü,
Kız kardeşimin
gelinliği, şehidimin son örtüsü!
Işık ışık, dalga dalga bayrağım,
Senin destanını
okudum, senin destanını yazacağım.
Sana benim
gözümle bakmayanın mezarını kazacağım.”
Yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
7’nci madde
üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin (1) fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
|
Şahin Mengü |
Atilla Kart |
|
Manisa |
Konya |
Başbakan veya
görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirilmesi amacıyla Yargı’dan
yayınların geçici olarak durdurulmasını talep eder.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan
kanun tasarısının 7. Maddesinin aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve
teklif ederiz.
|
Faruk Bal |
S. Nevzat
Korkmaz |
Behiç Çelik |
|
Konya |
Isparta |
Mersin |
|
Şenol Bal |
Akif Akkuş |
|
|
İzmir |
Mersin |
|
Madde 7- (1)
Savaş, terör amaçlı saldırı, doğal afet ve benzeri olağanüstü hallerde de ifade
ve haber alma özgürlüğü esas olup, yayın hizmetleri önceden denetlenemez ve
yargı kararları saklı kalmak kaydıyla durdurulamaz.
Ancak, millî
güvenliğin açıkça gerekli kıldığı hâllerde yahut kamu düzeninin ciddi şekilde
bozulmasının kuvvetle muhtemel olduğu durumlarda, Başbakan geçici yayın yasağı
koyabilir.
(2) Medya hizmet
sağlayıcısı, millî güvenlik, kamu düzeni, genel sağlık ve genel ahlâk
gerekleriyle ilgili Cumhurbaşkanı veya Hükûmet
bildirilerini, bildirinin ulaştığı gün en geç saat 23:30’a
kadar yayınlamakla yükümlüdür.
(3) Birinci ve
ikinci fıkralar ile ilgili kararlar aleyhine Danıştay’da dava açılabilir.
Danıştay bu davalara öncelikle bakar ve karara bağlar, yürütmeyi durdurma
talepleri hakkında kırksekiz saat içerisinde karar
verir.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge
üzerinde söz isteyen Şenol Bal, İzmir Milletvekili… (MHP sıralarından alkışlar)
ŞENOL BAL (İzmir)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 568 sıra sayılı
RTÜK Kanun Tasarısı hakkında, 7’nci maddesi üzerinde vermiş olduğumuz
değişiklik önergesi üzerine söz almış bulunmaktayım. Yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, tasarıdaki bu madde, Başbakan veya görevlendirdiği bakana
geçici yayın yasağı getirme yetkisi veriyor. Böyle bir yetki, bugün korku
imparatorluğuna dönüşmüş, özel hayatın tahrip edildiği ülkemizde kaygılar
uyandıran bir yetkidir. Her zaman bu yetkinin kötüye kullanılma riski bulunmaktadır.
İçinde
yaşadığımız süreçte yaşadıklarımızı şöyle değerlendirdiğimizde bu teşebbüslerin
nasıl oluşmaya çalıştığını da hatırlatmak istiyorum: Bir kısım yandaş medya
vasıtasıyla aylardır etnik bölücülüğün propagandası yapılıyor. İmralı canisinin
yol haritaları tartıştırılıyor. Teröristler masum gösteriliyor. İki dillilik,
iki bayraktan, federasyondan bahsediliyor. Terörle mücadele edenler hain olarak
ilan ediliyor. Yani, kısaca, ülkenin bölünmez bütünlüğüne saldırı var. Tüm
değerler tahrip ediliyor. Kısaca, Anayasa göz göre göre
ihlal ediliyor.
Bu durum, aynı zamanda, taraf olduğumuz Avrupa İnsan Hakları
Sözleşmesi’nin ifade özgürlüğüne de aykırı ama Başbakan, Hükûmet,
Başbakan Yardımcımız Sayın Arınç, RTÜK bu durumdan
rahatsız değil ama Başbakan, vatanı için şehit düşmüş aziz vatan evlatlarının cenaze
merasimlerinin medyada yer bulmasından rahatsız olmuştur, şehitlerin
kabirlerine defnedilirken milletin terör örgütüne gösterdiği tepkiden rahatsız
olmuştur, ailelerin feryatlarından rahatsız olmuştur ve bu yüzden yayın yasağı
getirme girişimlerinde bulunmuştur. Bunun, Hükûmete karşı maksatlı ve ideolojik bir tutum olduğundan
bahsetmiştir.
Evet, değerli milletvekilleri, İktidar gücünü kullanarak büyük bir
yandaş medya grubunun kontrolünü elinde bulundurarak birçok haberin örtbas
edildiği, haberlerin istenilen yönde çarpıtıldığı, her şeyin güllük gülistanlık
gösterildiği, Başbakanın mülakatlarında dahi soruların istenildiği şekilde
yönlendirildiği ve ayakta durmaya çalışan yandaş olmayan medyanın çeşitli
yollar ile tehdit edildiği, yok edildiği gerçeği ortada iken bu yetki medyada
tam bir sansür şekline dönüşebilir ve bu şekilde, yasanın bu maddesinin
sınırları istismara yer vermeyecek şekilde ortaya konmalıdır.
Kamuoyuna
gösterilmesini istemediği görüntüler, verilmesini istemediği bilgiler için Hükûmet, demokratik toplumlarda olmayan bir yetki talep
etmektedir. Bu düşüncemiz, sadece bugünkü Başbakanla ve Hükûmetle
ilgili olmayıp gelecekte başbakanlık görevini üstlenecek kişiler için de
geçerlidir. Bu nedenle, bu yetkinin makul ve objektif sınırlar içermesi, hukuk
devleti açısından yerinde bir karar olacaktır. Yapılan düzenlemelerin,
Anayasa’mızın 119, 120, 121 ve 122’nci maddelerinde zikredilen olağanüstü
yönetim usulleriyle uyumlu olması ve bu yetkilerin Anayasa’mızda çizilen
çerçeveler içinde kalması kaydıyla Başbakana bu yetki verilebilir. 7’nci
maddenin ikinci ve üçüncü fıkralarında yaptığımız değişiklikler, mahiyeti aynı
olmakla birlikte ifade düzgünlüğünü sağlamak amaçlıdır.
Değerli
milletvekilleri, bu kanun tasarısında vermiş olduğumuz değişiklik önergesini
desteklemenizi diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bal.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Önerge kabul
edilmemiştir.
Diğer önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Genel Kurulda
görüşülmekte olan 568 sıra sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın
Hizmetleri Hakkında Kanun Tasarısının 7. maddesinin (1) fıkrasının son cümlesi
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Atilla
Kart (Konya) ve arkadaşları
Başbakan veya
görevlendireceği bakan geçici yayın yasağı getirilmesi amacıyla Yargı’dan
yayınların geçici olarak durdurulmasını talep eder.
BAŞKAN – Komisyon
önergeye katılıyor mu?
ANAYASA KOMİSYONU
BAŞKAN VEKİLİ AYHAN SEFER ÜSTÜN (Sakarya) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor mu?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Katılmıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Önerge üzerinde söz isteyen Atilla Kart, Konya
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kart. (CHP sıralarından alkışlar)
ATİLLA KART
(Konya) – Değerli arkadaşlarım, 7’nci madde ile ilgili önerge üzerinde söz
almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Biraz evvel
yaptığım açıklamalara kaldığım yerden devam etmek istiyorum. Şöyle diyor Sayın Yalçınbayır: Sayın Ertuğrul Yalçınbayır
medya sektöründe yabancı sermaye oranının Yunanistan’da yüzde 25 olduğunu,
İrlanda’da yüzde 27 olduğunu, İspanya’da yüzde 25 olduğunu ifade ediyor. “Biz
henüz Avrupa Birliği ülkesi değiliz. Diğer ülkelere sonuna kadar açmanın bir
yararı var mı? Olağanüstü süreçlerden geçiyoruz; Büyük Orta Doğu Projesi’dir,
Irak’tır, İran’dır, Suriye’dir, sözde Ermeni soykırımı iddiasıyla itham edilen
bir süreçten geçiyoruz; Kıbrıs sürecinden geçiyoruz. Yabancı sermayenin sahip
olduğu televizyon kanallarının işleyeceği programlar itibarıyla RTÜK’ün yetkili
olacağını mı zannediyorsunuz?” diyor. “Tahkime gideceklerdir, Avrupa Birliği
mekanizmalarını kullanacaklardır. İstisnai hâller ya da olağanüstü hâllerdir ki
bir siyasi iktidarın ya da milletvekilinin kimliğini ortaya koyar, siyasi
kimliğini ortaya koyar. Normal zamanlarda yüzde 100 oranında bir açılım
yapabilirsiniz ama gerçekten Türkiye'de bu şartlar hiçbir zaman oluşmamıştır.
Bir an için Meclisteki kanun teklifinin aynen kanunlaştığını ve altı büyük
televizyon kanalının, örneğin Amerika Birleşik Devletleri sermayesinin eline
geçtiğini düşünün.”
Tasarının tümüyle
ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerini beyan eden
Değerli Arkadaşım Şahin Mengü’nün ifade ettiği gibi
aslında 2-3-4 milyar dolara hâkim olmak suretiyle de Türkiye’de medya
sektöründe egemen hâle gelmenin mümkün olduğunu göz önüne aldığınız zaman,
tablo çok daha somut olarak ortaya çıkıyor.
“Bakın, böyle bir
süreçte Amerika’nın eline altı büyük televizyon kanalının -1 Martla ilgili Irak
tezkeresi sürecinde- geçtiğini düşünebiliyor musunuz? Bu televizyon
kanallarının Türkiye’yi etkileme çalışmalarını ve onların burada o görüşlerini
destekleyen liberal demokrat aydınlarımızı hatırlıyor musunuz? Bunların
üzerinde RTÜK’ün denetim yetkisinin fiilen işleyeceğinden söz edebilir misiniz?
RTÜK’ün denetim yetkisi kalmayacaktır. Hatırlayın, özellikle o 50 milletvekili
arkadaşım hatırlasın.” diye başta Sayın Bülent Arınç
olmak üzere, uyarısını bir kez daha yapıyor.
Değerli
arkadaşlarım, burada neyi görüyoruz? Yine şu tespitimizi ısrarla bir kez daha
ifade etmek istiyoruz: Bu gelinen süreçte iletişim alanında kartelleşmenin,
tröstleşmenin doğması kaçınılmazdır. Böyle bir yapı sonucunda, iletişim
anlamında, güvenlik anlamında bir ülkenin kuşatılması kaçınılmazdır. Getirilen
bu tasarıyla bunun yeni bir ayağı oluşturuluyor.
Burada, tabii,
düşündürücü olan şudur: Bizim bu söylediklerimizi sekiz dokuz yıl evvel ifade
eden, bugün iktidar sıralarında bulunanların bu sözlerinin arkasında
duramamasıdır, vahim olan tablo budur. Birileri çıkıp bize bunun gerekçesini
açıklasın. Bu sorumluluk -tekrar ifade ediyorum- en başta Sayın Bülent Arınç’a düşer ama bu noktada da Sayın Arınç’ın
hiçbir tatminkâr açıklama getirmediğini görüyoruz. Ne diyor Sayın Arınç? “Efendim, yüzde 50 olarak takdir edilmiş.” diyor.
Komisyon görüşmelerinde bunu söylüyor, Genel Kurulda da aynı tavrı sürdürmeye
devam ediyor.
Yine, Sayın
Ertuğrul Yalçınbayır’ın bir cümlesiyle konuşmamı
bitirmek istiyorum: “Değerli arkadaşlarım, bir dönemde, bir parlamento
döneminde milletvekiline çok kritik anlamda birkaç kez görev düşer, sorumluluk
düşer. 1 Mart Tezkeresi’nde görev ve sorumluluk düşmüştü.” Sayın Arınç 1 Mart Tezkeresi’nde görevini yapmıştı ama bugün
görevini yapmaktan kaçınıyor.
Genel Kurulu bu
değerlendirmelerle saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kart.
Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul
edilmemiştir.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Başkan, affedersiniz;
zamanımız da doluyor. Sayın Kart ismimden birkaç defa bahsetti, ben kendisini
tatmin edici bir açıklama yapmak istiyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakan.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Teşekkür ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 60’a göre mi, 69’a göre mi söz
aldı?
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – 60’a göre olsun efendim, Sayın
Vural’ın talebi doğrultusunda. Sataşma yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Daha fazla olsun diye söylüyorum.
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Eksik olmayın, çok teşekkür ederim
ama vakit doldu, sekize üç var, üç dakikayı geçmeyeceğim, sağ olun.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Uzatırız süreyi.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
2.- Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın, Konya Milletvekili Atilla Kart’ın konuşmasına
ilişkin açıklaması
DEVLET BAKANI VE
BAŞBAKAN YARDIMCISI BÜLENT ARINÇ (Manisa) – Sayın Kart iki defa konuşma yaptı,
Sayın Yalçınbayır’ın mektubundan pasajlar okudu.
Sayın Yalçınbayır’a buradan sevgilerimi, selamlarımı
sunuyorum. Ben sözünün eri bir insanım ancak yüzde 50’lik yabancı sermayenin bu
kanunda yer almasını uygun ve makul buldum. Kaldı ki Sayın Kart kendi
partisinin görüşünden habersiz konuşma yapıyor. Şahin Mengü’nün
önergelerine imza atıp burada konuşma hakkını elde ediyorsunuz ama Şahin Mengü’nun bu konuyla ilgili 19’uncu maddede verdiği
önergeyi okumanızı tavsiye ediyorum. Aynen şöyle diyor: “Bir medya hizmet
sağlayıcı kuruluşta doğrudan ortak olunması durumunda toplam yabancı sermaye
payı ödenmiş sermayenin yüzde 50’sini geçemez.” Gözünüz aydın. Sayın Mengü yüzde 50’yi kabul ediyor, bu, partinizin görüşü ama
siz Kart olarak bana Yalçınbayır’ın mektubunu
okuyorsunuz.
Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, çalışma süremizin dolması sebebiyle, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için, 6
Ocak 2011 Perşembe günü, alınan karar gereğince saat 13.00’te toplanmak üzere
birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 19.57