DÖNEM: 23 YASAMA
YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
CİLT : 88
43’üncü Birleşim
28 Aralık 2010 Salı
(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından
okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve
tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.- Burdur
Milletvekili Bayram Özçelik’in, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un
ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı
2.- Ankara
Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci yıl
dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması
3.- Van
Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Türkiye İş Kurumu ile KOSGEB’in iş
birliğiyle girişimcilere verilen hibe ve kredi desteklerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un
ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı
2.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un
ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul
Günay’ın cevabı
3.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci yıl
dönümüne ilişkin açıklaması
4.- Edirne
Milletvekili Rasim Çakır’ın, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi münasebetiyle yapılan
Harbiyeli koşusuna ilişkin açıklaması
5.- İzmir
Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gündem dışı konuşmalara cevap veren 2
bakanın Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci yıl dönümü nedeniyle Valilik
uygulamalarına değinmemesine ilişkin açıklaması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün’ün cevabı
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde kamu yönetimindeki kadrolaşma iddialarının ve siyasi maksatlı
işlemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/961)
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, KÖYDES projesinin
uygulanmasında ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/962)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, sel afetinin nedenlerinin
araştırılması ve sel riski taşıyan alanlar ile yerleşim yerleri ve ekonomik
faaliyet alanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/963)
4.- BDP Grubu
adına Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Doğu Anadolu
Bölgesi’ndeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/964)
B) Önergeler
1.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri
Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/139), gündeme
alınmasına ilişkin önergesi
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurul çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VII.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, öğrenim ve harç kredilerinin geri ödemesine
ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1142) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı
2.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Damal’daki bazı köylerin sağlık ocaklarındaki
ihtiyaçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1699) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
3.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1772) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
4.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki içme suyu analizine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1775) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
5.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki içme suyu analizine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1776) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
6.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin sözlü
soru önergesi (6/1780) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
7.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki kar ambulansı sayısının
artırılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1824) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
8.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki kar ambulansı sayısının
artırılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1825) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
9.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki sağlık ocağı ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1832) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
10.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, domuz gribi önlemlerine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1869) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
11.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki fizik tedavi ve rehabilitasyon
merkezi ihtiyacı ile hastanelere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1900) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
12.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki sağlık çalışanlarının döner sermaye
paylarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1940) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
13.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt Devlet Hastanesindeki personel açığına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/1963) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
14.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da sağlık hizmetlerindeki bazı ihtiyaçlara
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2015) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
15.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ili Çıldır ilçesi Aşıkşenlik beldesindeki
doktor ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2101) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
16- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün,
Çıldır’daki doktor ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2155) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
17.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof Devlet Hastanesine diyaliz ünitesi
kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2159) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
18.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ nakline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2161) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
19.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi
açılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2162) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
20.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli sağlık personelinin sorunlarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/2166) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
21.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/2179) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
22.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Merkez köylerindeki kapalı sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
23.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle’nin köylerindeki kapalı sağlık ocaklarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2189) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
24.- Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki kapalı sağlık ocaklarının hizmete
açılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2210) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
25.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, kanser hastası sayısına ve kullanılan kanser
ilacı miktarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2220) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
26.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat ve bazı ilçelerindeki uzman hekim açığına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2221) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
27.- Tokat
Milletvekili Reşat Doğru’nun, açılan ve kapanan eczane sayısına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/2222) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
28.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Gaziantep’teki meslek hastalıklarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/2261) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
29.- Aksaray
Milletvekili Osman Ertuğrul’un, kişi başına düşen hekim sayısına ilişkin sözlü
soru önergesi (6/2269) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
30.- Mersin
Milletvekili Akif Akkuş’un, Tarsus’un hastane ihtiyacına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/2272) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
VIII.- KANUN
TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
2.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
3.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
4.- Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve
Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonları Raporları (1/772)
(S. Sayısı: 472)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı
Arasında Askerî Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat
Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri
Komisyonu Raporu (1/781) (S. Sayısı: 459)
6.- İşkenceye ve
Diğer Zalimane, Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş
Milletler Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/752) (S. Sayısı: 522)
IX.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın oylaması
X.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, Edremit Devlet Hastanesinin doktor ve tıbbi
cihaz ihtiyacına ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
(7/16498)
2.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, kaçak etlere ve et fiyatlarına ilişkin Başbakandan
sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/16859)
3.- Samsun
Milletvekili Osman Çakır’ın, mera alanlarının tahsis amacı dışında
kullanılmasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet
Mehdi Eker’in cevabı (7/16881)
4.-İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın, İstanbul’da bir semtteki yeşil alana okul
yapılacağı haberlerine ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16887)
5.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, bir beldedeki sulama kanallarının bakımına
ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı
Veysel Eroğlu’nun cevabı (7/16910)
6.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, İstanbul Çamlıca’daki verici istasyon anten
sisteminin yenilenmesine ve verici kulesinde meydana gelen yangına ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16912)
7.- Adıyaman
Milletvekili Şevket Köse’nin, TRT’deki programlara ve bazı iddialara ilişkin
sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın cevabı (7/16919)
8.- Bursa
Milletvekili Onur Öymen’in, Türkiye-AB müzakere başlıklarının açılması
konusunda yapılan çalışmalara ilişkin sorusu ve Devlet Bakanı Egemen Bağış’ın
cevabı (7/16927)
9.- Antalya
Milletvekili Tayfur Süner’in, Füze Kalkanı Projesine ilişkin sorusu ve
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun cevabı (7/16933)
10.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, hava yolu ulaşımındaki farklı fiyat
uygulamasına ilişkin sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/16968)
11.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, askerlik görevi esnasında hayatını kaybeden bir
kişinin ölüm sebebine ilişkin sorusu ve Millî Savunma Bakanı Mehmet Vecdi
Gönül’ün cevabı (7/16996)
12.- Yozgat
Milletvekili Mehmet Ekici’nin, Yozgat Belediyesine ait olan Et Süt Entegre
Tesisinin Et Balık Kurumuna devredileceği iddiasına,
TMO’nun protein
cihazı alımına,
-Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, bir köyde meydana gelen sel felaketine ve
alınan önlemlere,
-Manisa
Milletvekili Mustafa Enöz’ün, zeytinciliğin geliştirilmesine,
Et ve süt
ürünleri ile gıda üretim yerlerinin denetlenmesine,
Kaçak et
girişlerinin önlenmesine,
Manisa’daki
zeytin üreticilerine yapılan desteğin yükseltilip yükseltilmeyeceğine,
-Ordu
Milletvekili Rıdvan Yalçın’ın, illere göre hayvan sayıları ve verilen teşvik
miktarlarına,
-Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, damızlık hayvan sayısına ve et ithaline,
Tavşanlı’daki
mera alanlarının imara açılacağı iddialarına,
Tavşanlı’daki
mera alanlarına,
Tavşanlı’daki
mera alanlarının tapu kayıtları ile ilgili iddialara,
Tavşanlı’daki
mera alanlarının tarım arazisi gibi gösterilerek tarımsal desteklerden
yararlanıldığı iddialarına,
- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, et fiyatlarındaki artış ve et ithaline,
- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Niğde’deki hayvan varlığına ve kullandırılan
hayvancılık kredilerine,
İlişkin soruları
ve Tarım ve Köyişleri Bakanı Mehmet Mehdi Eker’in cevabı (7/17015, 7/17016,
7/17017, 7/17018, 7/17019, 7/17020, 7/17021, 7/17022, 7/17023, 7/17024, 7/17025, 7/17026, 7/17027, 7/17028 7/17029)
13.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele
ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/17060)
14.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele
ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı
(7/17084)
15.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, kamu yatırımlarına ilişkin Başbakandan sorusu
ve Devlet Bakanı Cevdet Yılmaz’ın cevabı (7/17133)
16.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, eski bir futbolcunun enerji alanında lisans
ticareti yaptığı iddiasına ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/17157)
17.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Adana’daki kum, çakıl ve taş ocakları için alınan
ÇED raporlarına ilişkin sorusu ve Çevre ve Orman Bakanı Veysel Eroğlu’nun
cevabı (7/17198)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, ilgili kuruluşların ve enerji sektöründeki
KİT’lerin mali durumuna ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Taner Yıldız’ın cevabı (7/17228)
19.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, özel tiyatroların desteklenmesine ilişkin sorusu
ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı (7/17235)
20.- Zonguldak
Milletvekili Ali İhsan Köktürk’ün, bir tarihî eserin yurt dışına kaçırıldığı
iddiasına ilişkin sorusu ve Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
(7/17237)
21.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, yeni ihdas edilen hukuk müşavirliği kadrolarına
yapılan atamalara ilişkin sorusu ve Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkan Vekili
Nevzat Pakdil’in cevabı (7/17384)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 13.05’te açılarak iki oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S.
Sayısı: 575),
2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576),
Tümü üzerindeki
görüşmeler tamamlanarak elektronik cihazla yapılan açık oylamalardan sonra
kabul edildi ve kanunlaştı.
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Genel Başkanına,
Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Hükûmete ve Başbakana,
Sataşmaları
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Başbakan Recep
Tayyip Erdoğan, bütçenin kabulü nedeniyle bir teşekkür konuşması yaptı.
28 Aralık 2010
Salı günü saat 15.00’te toplanmak üzere birleşime 19.39’da son verildi.
Mehmet Ali ŞAHİN |
Başkan
|
Bayram ÖZÇELİK Yusuf
COŞKUN |
Burdur
Bingöl |
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
No.: 50
II.- GELEN KÂĞITLAR
27 Aralık 2010 Salı
Tasarı
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Sağlık
Alanında İşbirliğine İlişkin Anlaşmaya Ek Protokolün Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/984) (Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler
ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2010)
Sözlü Soru Önergeleri
1.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir’in, Türk Cumhuriyetlerine yönelik politikalara ve
ortak tarih kitaplarının yazımına ilişkin Devlet Bakanından (Faruk Çelik) sözlü
soru önergesi (6/2291) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
2.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, Füze Kalkanı Projesine ilişkin Başbakandan sözlü
soru önergesi (6/2292) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
3.- Niğde
Milletvekili Mümin İnan’ın, bir ilköğretim okulunun bina ihtiyacına ilişkin
Milli Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/2293) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/12/2010)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, ziraat mühendislerinin istihdamına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından sözlü soru önergesi (6/2294) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/12/2010)
Yazılı Soru Önergeleri
1.- Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan’ın, yeni ihdas edilen hukuk müşaviri kadrolarına
yapılan atamalara ilişkin Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanından yazılı soru
önergesi (7/17384) (Başkanlığa geliş tarihi: 01/12/2010)
2.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, akaryakıt ürünlerindeki fiyat artışına
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17385) (Başkanlığa geliş tarihi:
10/12/2010)
3.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, KÖY-DES Projelerine ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17386) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
4.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Füze Savunma Kalkanı Projesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17387) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
5.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir Yunan istihbarat görevlisi ile görüştüğü
iddiasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17388) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2010)
6.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz'un, ilaçlar piyasaya çıkmadan önce yapılan ve insan
sağlığına zarar veren testlere ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17389) (Başkanlığa geliş tarihi: 20/12/2010)
7.- Trabzon
Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin, Balâ’daki bir taşınmazın satışına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17390) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
8.- İstanbul Milletvekili
Ayşe Jale Ağırbaş’ın, Samsun’da kömür yardımının dağıtılma şekline ve
yardımlardan yararlanacak kişilerin kriterlerinin belirlenmesine ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17391) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
9.- Denizli
Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, TOKİ konutlarının ödemelerine ve iade edilen
konutlara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17392) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2010)
10.- Hatay
Milletvekili Süleyman Turan Çirkin’in, Seydişehir Eti Alüminyum A.Ş.’nin özelleştirilmesine
ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17393) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2010)
11.- Adana
Milletvekili Yılmaz Tankut’un, bir beldenin nüfusu, seçmen sayısı ve referandum
sonuçları ile ilgili iddialara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17394) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
12.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, internet üzerinden yapılan satışlardaki
vergi yükümlülüğüne ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17395)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
13.- İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in, Tokat’ın Çevrecik-Saraykışla-Büşürüm bağlantı
yoluna ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17396) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2010)
14.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, Maliye Bakanının emeklilerle ilgili bir
açıklamasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17397) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/12/2010)
15.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, üniversitelerdeki olaylara karışan öğrencilere
verilen cezalara ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17398) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/12/2010)
16.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, zaman aşımına uğrayan Kemal Türkler cinayeti
davasıyla ilgili hakim ve bürokratların soruşturulması izni taleplerinin
sonuçlandırılmasına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17399)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
17.- İzmir
Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal Türkler cinayeti davası sanığının ödenek
yetersizliği nedeniyle duruşmada hazır bulundurulmadığı iddiasına ilişkin
Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17400) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2010)
18.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik davranış ilkelerini ihlal eden personele
ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru önergesi (7/17401) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2010)
19.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adana Kürkçüler Cezaevinde intihar eden bir
tutukluya ve idarenin uygulamalarına ilişkin Adalet Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17402) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
20.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Adıyaman E Tipi Cezaevinde kalmakta olan adli
tutuklulara bazı gazetelerin verilmediği iddiasına ilişkin Adalet Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17403) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
21.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, kayıt dışı istihdama, primsiz ödemeler
kapsamındaki aylıklara ve İşsizlik Sigortası Fonunun kullanımına ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17404)
(Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
22.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, İzmir’deki işsizlik oranına ve işsizlikle
mücadeleye ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17405) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
23.- Balıkesir
Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un, BOREN’deki uzman kadrolarına ve bazı
iddialara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17406) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
24.- İzmir
Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2002-2010 yıllarındaki enerji talebine ve sektöre
yönelik yatırımlara ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17407) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
25.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, Afşin-Elbistan Termik
Santraline ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17408) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
26.- Yalova
Milletvekili Muharrem İnce’nin, Bursa’da verilen bir taş ocağı açma ruhsatına
ilişkin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17409) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/12/2010)
27.- Kırklareli
Milletvekili Turgut Dibek’in, akaryakıt fiyatlarındaki artışa ilişkin Enerji ve
Tabii Kaynaklar Bakanından yazılı soru önergesi (7/17410) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2010)
28.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Otluca Hidroelektrik Santrali inşaatında
meydana gelen kazaya ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17411) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
29.- Tekirdağ
Milletvekili Kemalettin Nalcı’nın, Tekirdağ ve ilçelerinde merkezi yönetim ve
belediyelerin yaptığı ihalelere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17412) (Başkanlığa geliş tarihi: 10/12/2010)
30.- Edirne
Milletvekili Cemaleddin Uslu’nun, kolluk güçlerinin biber gazı kullanımına
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17413) (Başkanlığa geliş
tarihi: 10/12/2010)
31.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, İnsani Yardım Vakfı ile ilgili iddialara ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17414) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
32.- Şanlıurfa
Milletvekili İbrahim Binici’nin, il özel idaresi çalışanlarına eş durumu tayini
imkanının sağlanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17415) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
33.- Van
Milletvekili Fatma Kurtulan’ın, İran sınırında bir köylünün öldürülmesine
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17416) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2010)
34.-
Kahramanmaraş Milletvekili Mehmet Akif Paksoy’un, kurulması düşünülen
büyükşehirlerle ilgili kriterlere ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17417) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
35.- Bursa
Milletvekili Kemal Demirel’in, İstanbul-İzmir Otoyolu Projesinin muhtemel
etkilerine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17418)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
36.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, güvenlik güçlerince protestocu öğrencilere
yönelik müdahalede yaşanan bir olaya ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17419) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
37.- İstanbul
Milletvekili Çetin Soysal’ın, bir lokantada yapılan polis denetimine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17420) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2010)
38.- Batman
Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, cezaevinde kalan ve tahliye olan siyasi kimliğe
sahip kişilerin takibe alınması konusunda yayımlandığı iddia edilen genelgeye
ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17421) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14/12/2010)
39.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın,
İzmir’de turizm sektöründe yatırım projelerine ve tanıtım çalışmalarına ilişkin
Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi (7/17422) (Başkanlığa geliş
tarihi: 13/12/2010)
40.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, Ege
Uygarlıkları Müze inşaatına ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17423) (Başkanlığa geliş tarihi: 13/12/2010)
41.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Mısır
Apartmanının müze olarak düzenlenmesine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17424) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
42.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un,
Adana’daki bazı belde ve köy okullarındaki ısınma sorununa ilişkin Milli Eğitim
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17425) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
43.- İzmir Milletvekili Ahmet Kenan Tanrıkulu’nun,
OECD tarafından gerçekleştirilen Uluslararası Öğrenci Değerlendirme Programının
sonuçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17426)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
44.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Okul
Polisi Projesine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17427)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
45.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, Bölge
Hastanesi Projesine ve Gaziantep İl Sağlık Müdürüyle ilgili bir iddiaya ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17428) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
46.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, Akinaton
isimli ilacın piyasada bulunmadığı iddiasına ilişkin Sağlık Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17429) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
47.- Sinop Milletvekili Engin Altay’ın, Sinop
Durağan Devlet Hastanesindeki doktor ihtiyacına ve yatak kapasitesine ilişkin
Sağlık Bakanından yazılı soru önergesi (7/17430) (Başkanlığa geliş tarihi:
14/12/2010)
48.- Konya Milletvekili Atilla Kart’ın, tarımsal
amaçlı kalkınma kooperatiflerinin borç faiz yüklerinin azaltılması konusunda
Genel Kurul’da verilecek önergelere ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17431) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
49.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun Osmaniye’deki
uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17432) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
50.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlenmesine Dair Tarım Reformu Kanununun Adana’daki
uygulamasına ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17433) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
51.- Adana Milletvekili Kürşat Atılgan’ın,
çiftçilerin ve minibüsçü esnafının borçlarının affedilmesine ilişkin Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17434)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
52.- İzmir Milletvekili Bülent Baratalı’nın, 2010
ve 2011 yılı mahalli idarelerin yatırım programlarına ilişkin Devlet Bakanından
(Cevdet Yılmaz) yazılı soru önergesi (7/17435) (Başkanlığa geliş tarihi:
13/12/2010)
53.- Muğla Milletvekili Gürol Ergin’in, süt tozu ve
tereyağı ithalatı kontenjanlarına ilişkin Devlet Bakanından (Hayati Yazıcı)
yazılı soru önergesi (7/17436) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
54.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, etik
davranış ilkelerini ihlal eden personele ilişkin Bayındırlık ve İskan
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17437) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
55.- Adana Milletvekili Yılmaz Tankut’un, ehliyet
harçlarına ilişkin Maliye Bakanından yazılı soru önergesi (7/17438) (Başkanlığa
geliş tarihi: 14/12/2010)
56.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Zafer
Bölgesel Havaalanı Projesine ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17439) (Başkanlığa geliş tarihi: 14/12/2010)
57.- Trabzon Milletvekili M. Akif Hamzaçebi’nin,
özel bir şirketin aldığı kamu ihalelerine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17440) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
58.- İzmir Milletvekili Kemal Anadol’un, Kemal
Türkler cinayeti davası sanığının yurt dışına kaçırılmasına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17441) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
59.- Burdur Milletvekili Ramazan Kerim Özkan’ın,
Başbakanlık Müsteşarının aylık toplam gelirine ilişkin Başbakandan yazılı soru
önergesi (7/17442) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
60.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, Datça
Devlet Hastanesi Projesine ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17443)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
61.- Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal’ın,
İstanbul Üniversitesinde çıkan bir olaya ve bazı öğrencilere verilen disiplin
cezasına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17444) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/12/2010)
62.- Manisa Milletvekili Mustafa Enöz’ün, TOKİ
tarafından Manisa’da yaptırılan konutların sorunlarına ilişkin Başbakandan
yazılı soru önergesi (7/17445) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
63.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, 2003-2010
yıllarında oluşturulan istihdama ve taşeron şirket uygulamasına ilişkin
Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17446) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/12/2010)
64.- Afyonkarahisar Milletvekili Abdülkadir
Akcan’ın, çiftçilerin kullandığı kredilerden alınmayan kısımlarının nasıl
karşılandığına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi (7/17447) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/12/2010)
65.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş’ın,
İGDAŞ’ın özelleştirilmesi kararına ilişkin Başbakandan yazılı soru önergesi
(7/17448) (Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2010)
66.- İstanbul Milletvekili Ahmet Tan’ın, çalışma
hayatı ile ilgili bir yasa tasarısı için UÇÖ ile diyalog kurulmadığı ve UÇÖ
sözleşmelerinin dikkate alınmadığı iddiasına ilişkin Çalışma ve Sosyal Güvenlik
Bakanından yazılı soru önergesi (7/17449) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
67.- Bursa Milletvekili Abdullah Özer’in, Bursa
SGK İl Müdürlüğünde çalışan bazı memurlarla ilgili disiplin işlemlerine ilişkin
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanından yazılı soru önergesi (7/17450)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
68.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in, RTÜK
üyeleri ile ilgili bir iddiaya ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısından
(Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17451) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/12/2010)
69.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in,
Vakıflar Genel Müdürlüğüne ait hayrat ve ibadet yeri niteliğindeki
taşınmazların kiraya verildiği iddiasına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Bülent Arınç) yazılı soru önergesi (7/17452) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/12/2010)
70.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, bir
lokantada yapılan polis denetimine ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17453) (Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
71.- Van Milletvekili Özdal Üçer’in, İran
sınırındaki kaçakçılık olaylarına ve bir köylünün öldürülmesine ilişkin
İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17454) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/12/2010)
72.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
Bursa-Nilüfer Ertuğrulkent mevkiinde üst geçit olmaması sebebiyle meydana gelen
kazalara ve üst geçit yapılmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17455) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
73.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Polis
Meslek Yüksek Okulundan ilişiği kesilen öğrencilere ilişkin İçişleri Bakanından
yazılı soru önergesi (7/17456) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
74.- Giresun Milletvekili Murat Özkan’ın, İran
sınırında öldürülen Türk vatandaşlarına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru
önergesi (7/17457) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
75.- Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Terör
ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanunun
uygulanmasına ilişkin İçişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17458)
(Başkanlığa geliş tarihi: 17/12/2010)
76.- Eskişehir Milletvekili Fehmi Murat Sönmez’in,
Eskişehir Milli Eğitim Müdürlüğündeki bazı yolsuzluk iddialarına ilişkin Milli
Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17459) (Başkanlığa geliş tarihi:
15/12/2010)
77.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in,
Gaziantep’in okul öncesi eğitim ve ilköğretim okullarının mevcut durumlarına ve
ihtiyaçlarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17460)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
78.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in,
Gaziantep’teki okulların hijyen koşullarına ve çevre düzenlemesine ilişkin
Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17461) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/12/2010)
79.- Bursa Milletvekili İsmet Büyükataman’ın,
2006-2010 yıllarında öğretmen çocuklarına verilen ve iptal edilen burs sayısına
ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17462) (Başkanlığa
geliş tarihi: 16/12/2010)
80.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli
öğretmenlerin özür grubu atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17463) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
81.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, yenilenen
KPSS Eğitim Bilimleri Sınavından sonra yapılan öğretmen atamaları ile ilgili
bir iddiaya ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17464)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
82.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un,
eş durumu atamalarına ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17465) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
83.- Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut’un,
Bakanlık merkez ve taşra teşkilatı üst düzey görevlilerinin yurt dışı
seyahatlerine ilişkin Milli Eğitim Bakanından yazılı soru önergesi (7/17466)
(Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
84.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Sulama
Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun uygulanmasına
ilişkin Tarım ve Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17467)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
85.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AB
tarafından sağlanan kırsal kalkınma yardımlarının dağıtımına ilişkin Tarım ve
Köyişleri Bakanından yazılı soru önergesi (7/17468) (Başkanlığa geliş tarihi:
16/12/2010)
86.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, yurt dışı
seyahatlere ilişkin Çevre ve Orman Bakanından yazılı soru önergesi (7/17469)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
87.- İzmir Milletvekili Canan Arıtman’ın, Özürlüler
İdaresi Başkanlığında görevli bir memurun şiddete maruz kaldığı iddiasına
ilişkin Devlet Bakanından (Selma Aliye Kavaf) yazılı soru önergesi (7/17470)
(Başkanlığa geliş tarihi: 15/12/2010)
88.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün,
Başbakan ile Genelkurmay eski Başkanının Dolmabahçe Sarayındaki görüşmesiyle
ilgili soru önergesine verilen cevaba ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Cemil Çiçek) yazılı soru önergesi (7/17471) (Başkanlığa geliş
tarihi: 15/12/2010)
89.- Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir’in,
belediyelerin Hazineye olan borçlarına ilişkin Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcısından (Ali Babacan) yazılı soru önergesi (7/17472) (Başkanlığa geliş
tarihi: 16/12/2010)
90.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
İzmir Metrosunun devrinde yaşanan soruna ilişkin Ulaştırma Bakanından yazılı
soru önergesi (7/17473) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
91.- İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin,
Allianoi Antik Kentine ilişkin Kültür ve Turizm Bakanından yazılı soru önergesi
(7/17474) (Başkanlığa geliş tarihi: 16/12/2010)
No.: 51
28 Aralık 2010 Salı
Meclis Araştırması Önergeleri
1.- Kastamonu
Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 Milletvekilinin, Adalet ve Kalkınma
Partisi döneminde kamu yönetimindeki kadrolaşma iddialarının ve siyasi maksatlı
işlemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir
Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/961) (Başkanlığa geliş
tarihi: 21.10.2010)
2.- Gaziantep
Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 Milletvekilinin, KÖYDES projesinin
uygulanmasında ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin
önergesi (10/962) (Başkanlığa geliş tarihi: 21.10.2010)
3.- Muş
Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 Milletvekilinin, sel afetinin nedenlerinin
araştırılması ve sel riski taşıyan alanlar ile yerleşim yerleri ve ekonomik
faaliyet alanlarının belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına
ilişkin önergesi (10/963) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2010)
4.- BDP Grubu
adına Grup Başkanvekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Doğu Anadolu
Bölgesi’ndeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla bir Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/964) (Başkanlığa geliş tarihi: 22.10.2010)
28 Aralık 2010 Salı
BİRİNCİ
OTURUM
Açılma
Saati: 15.03
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Yaşar TÜZÜN (Bilecik), Harun TÜFEKCİ (Konya)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, görüşmelere başlıyoruz.
Gündeme geçmeden
önce, üç sayın milletvekiline gündem dışı söz vereceğim.
Saygıdeğer
arkadaşlarım, bir hususu Genel Kurulun bilgilerine arz edeyim: Geçen, bir
başkan vekili arkadaşımızın yönetiminde meydana gelen usul tartışmalarından
sonra Genel Kurulda bir karar alındı. Bu karara da uyacağız, uygulamaya devam
edeceğiz. Süresi dolan arkadaşlarımızın kesinlikle mikrofonu açılmayacaktır.
Onun için arkadaşlarımız, kendi sürelerini, kendi konuşma üsluplarını kendileri
ayarlayacaklar.
Bilgilerinize
sunuyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O zaman, gündem dışı konuşmaları da vermeyin tasarruf edecekseniz.
BAŞKAN - Evet,
gündem dışı ilk söz, Mehmet Âkif Ersoy’un ölümünün yıl dönümü münasebetiyle söz
isteyen, Burdur Milletvekili Bayrak Özçelik’e aittir. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Milletvekilinin konuşmasından tasarruf olur mu Sayın Başkan?
Milletvekilinin sesini kesmekle tasarruf olur mu?
BAŞKAN –
Milletvekilinin konuşma süresi bellidir Sayın Vural.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bir sayın milletvekilinin selamlamasını kesmek, bu Meclisin
mehabetine uyar mı? O zaman, Meclis başkan vekilleri de konuşmasın.
BAŞKAN - Sayın
Özçelik, buyurun efendim.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları
1.-
Burdur Milletvekili Bayram Özçelik’in, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif
Ersoy’un ölüm yıl dönümüne ilişkin gündem dışı konuşması ve Kültür ve Turizm
Bakanı Ertuğrul Günay’ın cevabı
BAYRAM ÖZÇELİK
(Burdur) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Millî Mücadele’mizin
öncülerinden, İstiklal Marşı şairimiz ve ilk Meclisimizin Burdur Milletvekili
Mehmet Âkif Ersoy’u, vefatının 74’üncü yıl dönümünde, rahmetle, minnetle ve
şükranla yâd ediyoruz.
Mehmet Âkif, 27
Aralık 1936’da gözlerini hayata yumduğunda, geriye misal alınması gereken bir
hayat, vazgeçilmez düsturlar ve eserler bırakmıştı. Mehmet Âkif’i daha yakından
tanımak, hepimiz için bir vefa borcu olmalıdır. Anadolu insanımızın gönlünde
müstesna bir yere sahip olan Mehmet Âkif Ersoy, mahallelerimizde,
derneklerimizde, okullarımızda ismi yaşatılmaya çalışılırken Türkiye Büyük
Millet Meclisinde, 1 Mart 2006 yılında Burdur’umuzda kurulan Mehmet Âkif Ersoy
Üniversitesi ile taçlandırılmıştır. İstiklal Marşı’mızın kabul ve Mehmet Âkif
Ersoy’un ölüm yıl dönümlerinde, üniversitemizde, Mehmet Âkif Ersoy Araştırma ve
Uygulama Merkezi vasıtasıyla, önemli programlara öncülük edilmekte,
uluslararası sempozyumlar düzenlenmekte, Mehmet Âkif için kaleme alınan tüm
eserler yayınlanmakta ve en son olarak da “Mehmet Âkif Ersoy’un Aile
Mektupları” kitabı yayınlanmıştır.
Mehmet Âkif
Ersoy’un Millî Mücadele’deki istiklal ve istikbal uğruna Anadolu’nun dört bir
tarafında fakruzaruret içerisinde dahi insanlarımızın gönlündeki ve
yüreklerindeki hürriyet, birlik, kardeşlik ve dirlik ateşini alevlendirmesi çok
manidardır. Ülkenin zor dönemlerinde halkıyla bağlarını koparan Batı hayranı
aydınların çıkmazlarına ışık tutan fikirlerini yeni yeni anlayabiliyoruz.
Buhranlar anaforunda yüzen, çağdaşlık adı altında çağ dışı ve insanlık dışı
mefhumlarla boğuşan gençliğin ilk okuyup anlamaya çalışacağı düşünce
dimağımızdır. Milletimize fikirleri, eserleri ve şahsiyetiyle mal olmuş olan
millî şairimizi genç nesillere yeteri kadar anlatabiliyor muyuz acaba?
Asım ve
arkadaşları, birtakım meseleleri kaba kuvvetle halledeceklerini zanneden, iyi
niyetli fakat ilimden irfandan uzak delikanlılardır. Âkif onlara Asım’ın
Nesli’nde nasihat eder: “Bu yol yanlıştır. Kaba kuvvetle meselelerimizi halledemezsiniz.
Milletlerin kalkınması için iki temele dayanmaları gerekir. Bunlardan birisi
fazilet, ötekisi marifettir.” der.
Milletin
yüzlerce, binlerce şairi var ama millî şairi olmak; milletin dertleriyle
dertlenme, umut adamı olma, istikbali görme, yüksek sorumlulukta onunla örtüşme
ve bütünleşme demektir. Âkif entelektüel, ahlak sahibi bir insan, iyi bir aile
babası, hisli bir eş, örnek bir akademisyen, fedakâr bir milletvekili, iddialı
bir güreşçi, cömert bir insan, çetin ceviz bir dost; cesur, mütevazı ama vakur,
mahcup ama mukavim, yalnız ama Asım’ın Nesli’yle dünyanın evladına sahip;
okuyan ve okutan; taassuba, gericiliğe, istismara, sapıklığa, tutuculuğa,
kolaycılığa, “ben yaptım”cılığa sonuna kadar düşman; sözde ve özde gerçek
dindar, kahramanlık meselesinde ırkçı değil milliyetçi, yiğit bir
memleketsever, özellikle Müslümanları İslam’ı yeniden okumaya çağıran ahlak
sahibi bir mütefekkir, his ve fikirleri ise milletin tarihî motifi. Ona “bizim
Âkif’imiz” diyoruz, tıpkı “bizim vatanımız” der gibi. Söylemleri millî olduğu
kadar evrensel: Tembelliği yenmek, üretmek ve paylaşmak, art niyetlilere karşı
uyanık olmak. İsteyen “benim Âkif’im” der, isteyen “bizim Âkif’imiz” diyebilir.
Milletimizin
uyanık vicdanlarından biridir Mehmet Âkif, dışarıdan ve içeriden gelen bütün
tehlikelerin farkına varmış, milletini anında uyarmıştır Mehmet Âkif. Kendinin,
değerlerinin, tarihinin, kültürünün, dilinin, dininin farkına varmıştır Mehmet
Âkif. Bütün cahilliklere, tembelliklere, ayrılıklara, ümitsizliklere, geriliklere
canhıraş gayretle savaş açmıştır Mehmet Âkif. Birliğimize, beraberliğimize
sokulan fitne ve fesattan, ilimden irfandan uzak kalmaktan yaka silkmiştir
Mehmet Âkif.
Düşüncelerini
hayata geçirmesi, dürüstlüğü, ilkeli ve tutarlı duruşu. Âkif için en tahammül
edilmez şeylerden birisi kibirli bir kimsenin kibrine tahammüldür.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özçelik.
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – Dün, Burdur Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Senatosu, Edirnekapı
Şehitliği’nde, kabri başında Mehmet Âkif’imizi anmışlardır.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Vakit geçiyor yine kürsüde, niye uzatıyorsunuz? O sözleri
milletvekili duymayacaksa niye uzatıyorsunuz?
BAYRAM ÖZÇELİK
(Devamla) – Ruhu için en güzel hediye bir Fatiha olmuştur.
Saygılar sunarım.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O sözleri milletvekilinin duymasını niye engelliyorsunuz?
Yani, konuşuyor
orada, sesi kesiyor!
BAŞKAN – Gündem
dışı konuşmayla ilgili olarak Hükûmet adına Kültür ve Turizm Bakanı Sayın
Ertuğrul Günay, buyurun efendim.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; ben
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bayram Özçelik
arkadaşım İstiklal Marşı’mızın büyük şairi Mehmet Âkif Ersoy’u anmak
vesilesiyle bazı bilgileri sizinle paylaşma fırsatını bana verdi, onun için söz
aldım.
Mehmet Âkif,
elbette, bir büyük şair olmanın ötesinde -dün de bir vesileyle, Tacettin
Dergâhı önünde yapılan törende söylemiştim- bir ahlak öğreticisi. Bütün
vasıflarıyla, bütün hayatıyla gerçekten örnek bir insan, örnek bir yurttaş,
örnek bir Müslüman olarak hayatı her zaman genç kuşaklar tarafından bilinmesi,
anlatılması, anlaşılması gereken, milletimizin özel evlatlarından birisi ve
dilimizin en büyük ses bayraklarından birisi, Türkçemizin en büyük ses
bayraklarından birisi.
Bu sabah Adalet
ve Kalkınma Partisi Grubunda Sayın Başbakan da kamuoyumuzla paylaştı, gelecek
yıl 2011 yılı, Türkiye Büyük Millet Meclisinin İstiklal Marşı’nı kabulünün
90’ıncı yıl dönümü ve Mehmet Âkif’in ebediyete intikal edişinin de 75’inci yıl
dönümü. Bu iki tarihi birleştirerek biz 2011 yılını, İstiklal Marşı’nın kabulü
tarihi 12 Mart 2011’den başlayıp Aralığın 27’sine kadar sürecek olan süreci
Mehmet Âkif yılı olarak hem ülkemizde hem de ülkemizin sınırları dışında
değerlendirmeyi kararlaştırdık. Bir Mehmet Âkif yılı, Mehmet Âkif Ersoy anma
yılı ilan ediyoruz. Bunu, Türkiye Büyük Millet Meclisiyle ve Meclis
aracılığıyla kamuoyuyla paylaşmak istiyorum.
Elbette Âkif’in
yaşadığı mekânlarda, elbette Meclisimizde, elbette Tacettiin Dergâhı ve çevresinde Ankara’da, elbette
milletvekilliği yaptığı Burdur’da, Anadolu’da Millî Mücadele’ye katkı yaptığı
bütün minberlerin bulunduğu Anadolu şehirlerinde ve onun bütün tarihî
bağlılıklar taşıdığı coğrafyada, Balkan coğrafyasından ön Asya coğrafyasına
kadar hatta kuzey Avrupa coğrafyasına kadar bütün bu alanlarda Âkif’le ilgili
etkinlikler, sempozyumlar, anma törenleri yapmaya çalışacağız.
Benim göreve
başladığımın ertesi yılı, Âkif’i anmak için ve Âkif’in bu yeni nesille ilgili
ideallerini paylaşmak için “Âkif’ten Asım’a” diye bir çalışma yapmıştık. Bunu,
Türkiye Büyük Millet Meclisi üyesi arkadaşlarımıza takdim etmiştim önceki
dönemde.
Şimdi, bu 2011
yılında, Âkif’le ilgili yeni bir anma kitabı ve daha mufassal, daha kapsamlı
bir çalışma gerçekleştireceğiz. Onun ötesinde, bizim Kültür ve Turizm Bakanlığı
olarak kütüphanelerle ilgili yeni bir kavram çalışması, bir kavram çerçevesinde
yeni kütüphane yapma gayretimiz var. İstanbul’da “Ahmet Hamdi Tanpınar”
ismiyle, “Erzurumlu Emrah” ismiyle Erzurum’da, “Eyüboğlu” ismiyle Trabzon’da,
değişik isimlerle ve Ankara’da “Mehmet Âkif” ismiyle bir edebiyat müze
kütüphanesi açmayı planlıyoruz. Bunun mekânını Altındağ Belediyesiyle birlikte
tespit ettik ve tahmin ediyorum ki 12 Mart 2011 tarihinde o kütüphaneyi,
Ankara’daki Mehmet Âkif edebiyat müze kütüphanesini açmakla işe başlayacağız.
Yine bir
mutluluğumu sizinle paylaşmak istiyorum. Mehmet Âkif Ersoy merhumun
milletvekili olduğu dönemde Ankara’da yerleşik olduğu -Tacettin Dergâhı-
Altındağ Hamamönü civarında bir mekân var. Burada otuz yıldan, otuz yılı aşkın
süreden bu yana, bir sivil toplum kuruluşu, bir edebiyat kuruluşu, anma
törenleri yapıyordu ama önceki yıllardaki görüntüsü gerçekten içler acısıydı bu
mekânın. Bir üniversitenin hemen yanı başında ve Ankara’nın tarihî kent merkezi
de olmakla birlikte gerçekten çok bakımsız, bir çöküntü alanı çerçevesi
içindeydi. Ankara’da yerel belediyelerden birisi, Altındağ Belediyesi, 2005’te
Meclisimizin çıkardığı kanunun verdiği imkânla yani emlak vergisinin tescilli
kültürel varlıklara yardım edilmesini sağlayan imkânlarıyla, bu imkânları iyi
değerlendirerek Tacettin Dergâhı ve çevresinde bir kentsel dönüşüm ve tarihî
alanın ayağa kaldırılması konusunda bir çalışma yaptı ve şu anda Ankara
halkının çok rahatlıkla, gönül huzuruyla gidebileceği, görebileceği,
gezebileceği ve Âkif’in hatırasına hürmet duyguları içinde mekânı
içselleştirebileceği bir ortam ortaya çıktı. Kuşkusuz eksikler var. O çevrede
İstiklal Marşı’mızla ilgili bir anıtsal düzenleme yapılmıştı ama mekânın tarihî
özellikleriyle çok bağlaşık görülmediği için kaldırıldı. Şimdi Bakanlığımızın
ilgili birimleri ile Altındağ Belediyesi bir çalışma yapıyor ve yine 12 Mart
2011’de yani İstiklal Marşı’mızın kabulünün 90’ıncı yıl dönümünde o anıtsal
düzenlemeyi de o mekânda gerçekleştirmiş olacağız.
Ben, Mehmet Âkif
Ersoy gibi büyük şahsiyetlerin artık bu saatten sonra özel bir biçimde övgüye
değil, onların hatırasını içselleştirdiğimizi gösteren gerçekten maddi ve
manevi saygı duruşlarına, o hatırayı yüreğimizde yaşattığımızı gösteren anlamlı
düzenlemelere ve onların hatırasını genç kuşaklara aktaracak olan çalışmalara
ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Öteki bütün birimlerle iş birliği yapacağız
2011 yılında Âkif’le ilgili yaptığımız çalışmalar çerçevesinde, elbette Millî
Eğitim Bakanlığıyla, elbette okullarla, üniversitelerle; Âkif’in hayatının bir
ahlak öğretisi olarak gerçekten genç kuşakların bilincinde yeni baştan yer
almasını sağlamaya çalışacağız. İtiraf etmemiz gerekiyor ki Türkiye geçmiş
yıllarda önemli zihinsel kopukluklar yaşadı ve bize bu vatanı vatan olarak
bırakan, vatan olarak bu toprakların bize kalmasında büyük emeği olan birçok
insanın hatırasını, birçok insanın hayatını genç kuşaklar ne yazık ki yeteri
kadar bilmiyorlar. Bu tür anma yılları, sanıyorum, onların bilinmesi için,
onların öğrenilmesi için bir vesiledir.
Yüce Meclisimizin
bütün üyeleri elbette benim kadar biliyorlar ama Meclisin tutanaklarına
geçirirken bir kez daha kamuoyuna aktarma fırsatı bulacağım için izninizle
tekrar etmek istiyorum. Âkif, biliyorsunuz, son derece diğerkâm bir insan;
Ankara’nın o kavurucu soğuklarında, 1920-1921 yıllarında paltosunu bir
arkadaşına -daha muhtaç olan bir arkadaşına- verecek kadar diğerkâm bir insan
ve güçlük içinde bir dergâhın bir köşesinde o mekânı paylaşırken, Türkiye Büyük
Millet Meclisinin koyduğu maddi ödülü almamak şartıyla İstiklal Marşı’nı
yazacağını ilgili komiteye bildiren, yüksek vasıfta, gerçekten, çok yüksek
karakterde bir insan.
Düşünün ki o
zaman İstiklal Marşı’nın yazımı karşılığında Meclisin, o fakir Meclisin, o
fakir milletin bütçesinden koyduğu karşılık, Ankara’da bir ev, bir çiftlik
alabiliyor ama Âkif “Bu milletin kesesinden bu maddi karşılığı almamak kaydıyla
bu yarışmaya girerim.” diyor. Herkes de biliyor ki o dönemde adı millî şaire
çıkmış çok büyük şairler olmakla birlikte, İstiklal Marşı’nı ancak bu milletin
yüreğinden gelen yüksek bir sesle, “Çanakkale Şehitleri” şiirinin şairi
yazabilir.
Bu vesileyle bir
kez daha Mehmet Âkif’i ve onun idealini, onun hayalini, onun millî birlik ve
bütünlük anlayışını, gayesini paylaşmış olan herkesi -ebediyete intikal eden
herkesi- bir kez daha rahmetle ve minnetle anıyorum.
Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Vural,
buyurun efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR
1.-
İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif
Ersoy’un ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstiklal
Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif Ersoy’un dün ölüm yıl dönümüydü. Gerçekten Sayın
Bakan 2011 yılının Mehmet Âkif Ersoy yılı ilan edildiğini ifade etti ve
Tacettin Dergâhı’yla ilgili bir müjdeyi de paylaştı. Mehmet Âkif Ersoy’un
Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı’nda öldüğü evle ilgili acaba Kültür Bakanlığının bu
evin müze yapılmasına yönelik bir girişimi olacak mı olmayacak mı, bu konuda
eğer görüşlerini milletvekillerimizle paylaşırsa çok memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Sayın Çakır…
2.-
Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, İstiklal Marşı’mızın şairi Mehmet Âkif
Ersoy’un ölüm yıl dönümüne ilişkin açıklaması ve Kültür ve Turizm Bakanı
Ertuğrul Günay’ın cevabı
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
İstiklal
Marşı’mızın çok değerli şairi Mehmet Âkif Ersoy’un ölüm yıl dönümünü hep
beraber anıyoruz. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına, sadece İstiklal
Marşı’mızı yazan değil yaşamıyla da bu topluma örnek olan, örnek olmaya da
devam edecek olan büyük şairi Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına da minnetle,
şükranla anıyoruz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Çakır.
Sayın Bakanım,
mikrofonunuzu açtıracağım.
KÜLTÜR VE TURİZM
BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Sayın Başkanım, Âkif’le ilgili milletimizin
minnet duygularını paylaşan arkadaşlarıma ben de teşekkür ederim. Mehmet Âkif
Ersoy’un İstanbul’da bir süre mukim olduğu Beyoğlu’nda Mısır Apartmanı özel
mülk şu anda. Daha önceden bu yana bu yapıyla ilgili, bunun kamulaştırmasıyla
ilgili başlatılmış bir girişimimiz var, 2011 yılı içinde inşallah bu girişimi
de sonuçlandırıp, oturduğu mekânın bulunduğu katın Âkif’in hatırasına hürmeten
bir müze düzenlemesine kavuşmasını sağlamak bizim de amacımızdır.
Arz ederim,
saygılar sunarım.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım.
Gündem dışı
ikinci söz, Atatürk’ün Ankara’ya
gelişinin 91’inci yıl dönümü münasebetiyle söz isteyen Ankara Milletvekili
Zekeriya Akıncı’ya aittir.
Sayın Akıncı,
buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
III.- GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
2.-
Ankara Milletvekili Zekeriya Akıncı’nın, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci
yıl dö-nümüne ilişkin gündem dışı konuşması
ZEKERİYA AKINCI
(Ankara) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Ben de konuşmama
Mehmet Âkif’i anarak başlıyorum ve konuşmamın, Ankara’nın başkent oluşuyla ve
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişiyle ilgili olduğunu bir kez daha anımsatmak
istiyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kuşkusuz bütün kentlerin tarihlerinde önemli günler vardır,
Ankara’mızın da öyledir. Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın öncesinde sonrasında,
cumhuriyet tarihinde çok önemli günler yaşamıştır, tanıklık etmiştir Ankara ama
bunların içinde iki tanesi hiç kuşkusuz istisnadır. Birisi 27 Aralık 1919’da
Mustafa Kemal’in Ankara’ya gelişidir, diğeri de 13 Ekim 1923’te başkent ilan
edilişidir. Kuşkusuz, bunlar birbirini besleyen süreçlerin bir parçasıdır.
Üstelik Mustafa Kemal beş dönem milletvekilliği yapmıştır, dört dönemini Ankara
Milletvekili olarak tamamlamıştır. O nedenle, özellikle Ankara’mızda 27 Aralık
ve 13 Ekim tarihleri bütün diğer bayramlarımızla beraber ayrıca bir coşkuyla
kutlanır, çok çeşitli etkinlikler düzenlenir. Bu etkinliklerin en önemli
parçalarından bir tanesi de koşulardır ve Ankara’mıza has olan seğmen
yürüyüşleridir, seğmen alaylarıdır.
Ben bir
milletvekili arkadaşınız olarak, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin önemine dikkat
çekmek, onun hazzını, mutluluğunu bir kez daha yaşamak, tıpkı 1919’da binlerce
seğmenin Mustafa Kemal’i karşılarken duyduğu heyecanı bir kez daha yaşamak
amacıyla bu yıl Atatürk Koşusu’na katıldım, Ankara Valimizin elinden koşuyu
bitirdiğim için de bu madalyayı aldım. (CHP ve AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Bu madalyayı yaşamım boyunca onurla da taşıyacağım. Kuşkusuz, bu madalyayı
almış olmanın mutluluğunu ve hazzını yaşadığım gün, bir başka iptal
gerekçesiyle de, bir Ankaralı olarak, bir hemşehriniz olarak aynı şekilde hüznü
ve üzüntüyü de yaşadım.
Valiliğimiz
-umarım kendi iradesiyledir, bir telkin ve tavsiye sonucu değildir- bir genelge
yayınlayarak, Ankara’da geleneksel hâle gelmiş olan kimi koşuların güzergâh
olmadığı gerekçesiyle yasaklandığını ve iptal edildiğini duyurdu. Kuşkusuz,
Vali, görevini yapmaya çalışan, cumhuriyetin başkentinde önemli bir devlet
adamıdır ama ben Sayın İçişleri Bakanından özellikle, bugün kamuoyumuzda geniş
bir yer tutan bu koşulların iptaliyle ilgili bir açıklama bekliyorum, özellikle
bekliyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Türkiye’de İçişleri Bakanı mı var? Bozguncu bir bakan, fesatçı bir
bakan.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) - Seğmen alayına niçin izin verilmemiştir ve yürüyüşe katılamamıştır?
Halkın refahını, huzurunu bozmuyor, halkın kendisidir seğmenler. Bin üç yüz
yıllık tarihi vardır seğmenliğin ama seğmen alayı kızılca günlerde, zor
günlerde kurulur.
Peki, 1932’den
beri yürüyen seğmenlere, Sayın İçişleri Bakanı, niçin izin verilmemiştir,
seğmen alayının Ankara’da kurulmasına? Halkın, Ankaralıların hiç huzursuz
olduğu yok, onların gösterdiği sevgiyi, coşkuyu, alkışlarla ortaya koydukları
desteği bizler çok iyi biliyoruz. Bu, mutlaka açıklanmalıdır.
Mustafa Kemal’in
emriyle kurulmuş, seğmenlik geleneğini yaşatmak amacıyla kurulmuş 1932’de,
Ankara Kulübünün önderliğinde yapılan seğmen alayı niçin yasaklanmıştır
güzergâh bahanesiyle?
Bir başka şey,
1967’den beri yapılan bir başka koşu, Garnizon Koşusu iptal edildi. Bunu da
merak ediyoruz. Güzergâh gerekçe gösterilmiştir. Halkın refahı ve huzuru,
güvenliği gerekçe gösterilmiştir ama ben geçen sene bu Garnizon Koşusu’na
katılan harp akademisi öğrencilerinin, askerî öğrencilerin halk tarafından
nasıl büyük bir coşkuyla, nasıl bir sevgi seliyle kucaklandığını çok iyi
biliyorum. Halk ne Atatürk Koşusu’ndan ne Garnizon Koşusu’ndan ne de seğmen
alayından rahatsız ve huzursuz değildir ama bunlardan rahatsız ve huzursuz
olanlar olabilir. Aradan bunca yıl geçmiş olmasına rağmen, askerlerin de
yurttaşların da Ankara halkının da sivillerin de atletlerin da aynı tazelikte
ve aynı güzellikte, aynı coşkuyla ve aynı heyecanla Ata’ya olan saygılarını
gösteriyor olmalarından bir biçimde rahatsızlık duyanlar olabilir; bunlar
güzergâhı bahane edebilirler, Ankara halkının refahını bahane edebilirler ama
bunlar inandırıcı değildir. Biz, Sayın İçişleri Bakanımızdan bir açıklama
bekliyoruz, burada yok ama inşallah sonra yapar. Niçin iptal edilmiştir bu
koşular ve yürüyüşler? İnandırıcı bir gerekçe ortaya koyabilmelidir.
Ayrıca, bir şeyi
daha hatırlamasını özellikle isterim: Bu tür yasaklamalarla yurttaşlarımızın
Mustafa Kemal’e olan sevgisinin ve ona olan güveninin, inancının önüne geçmeniz
mümkün değildir. Eğer siz gerçekten Ankara halkının refahını düşünüyorsanız
bütün protokol geliş gidişlerinde Başbakanın, Cumhurbaşkanının evine giderken,
AKP Genel Merkezine giderken kesilen yolları düşününüz. 3-5 kilometrelik bir
güzergâhta koşacak Garnizon Koşusu’ndaki askerlerimizin ya da bir saat, bir
buçuk saat boyunca Keklikpınarı’ndan valiliğe koşacak olan…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akıncı.
ZEKERİYA AKINCI
(Devamla) – Selamlayayım Başkanım.
…yurttaşlarımızın,
halkın refahını ve huzurunu bozması söz konusu değildir. Ben Sayın İçişleri
Bakanından bu yasaklarla ilgili inandırıcı bir açıklama bekliyorum. Hepinizi
sevgiyle selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Sayın
Erçelebi, buyurun efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
3.-
Denizli Milletvekili Hasan Erçelebi’nin, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci
yıl dönü-müne ilişkin açıklaması
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkanım, değerli milletvekilleri; Atatürk’ün Ankara’ya
gelişinin yıl dönümü cumhuriyet tarihimizde çok önemli bir gündür. Atatürk 27
Aralık 1919’da Ankara’ya geldiği zaman Millî Mücadele’nin bir yerde ateşini
yakmış ve başkentin de Ankara olduğunu bütün dünyaya duyurmuştu. O günkü
görkemli karşılanış yüzünden tren garındaki İngilizler ürkmüşler ve hemen telgraf
çekmişlerdir “Mustafa Kemal’in arkasında 200 bin kişi yürüyor.” diye. Oysa o
zaman Ankara’nın nüfusu o kadar değildi. Demek ki korkmuşlardı. Acaba
Atatürk’ün Ankara’ya gelişindeki bu yapılan törenlerin yasaklanmasında
günümüzde bir başka korku mu var diye ister istemez…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çakır, ben
talebinizi gördüm ama şimdi her konuşmacıya bir cevap şekli olursa, açıklama
olursa…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Konuyla ilgili efendim, katkı yapmak adına Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim,
haklısınız da bakınız, biraz önce size söz verdim. Şimdi, ikinci defa tekrar
veya diğer arkadaşlar da her defasında girip bir talepte bulunurlarsa…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Sayın Başkanım, her zaman ben talep etmiyorum. Ben bir harbiyeliyim.
Arkadaşım bir konuşma yaptı. Harbiyeli olarak bir dakikalık katkı yapmak
istiyorum eğer uygun görürseniz, takdirinize bırakıyorum.
BAŞKAN – Peki,
efendim. Hayır, şöyle bir şey var. Şimdi, biraz önce de girdiniz, defaatle…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Usulü bozmak istemem efendim.
BAŞKAN – Şimdi,
öbür adam da diyelim ki mülkiyeli olarak girerse, filan adam tıbbiyeli olarak
girerse, bu işin…
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Takdir sizin efendim.
BAŞKAN – Neyse,
ilk ve son olsun.
Buyurun efendim.
4.-
Edirne Milletvekili Rasim Çakır’ın, Atatürk’ün Ankara’ya gelişi münasebetiyle
yapılan Harbiyeli koşusuna ilişkin açıklaması
RASİM ÇAKIR
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan anlayışınıza.
Evet, değerli
arkadaşlarım, ben 1975-1979 yılları arasında, 27 Aralık Atatürk’ün Ankara’ya
gelişiyle ilgili Harbiye Koşusu’nu yapan arkadaşlarınızdan biriyim.
Bugün,
harbiyelinin Ankaralıyla buluştuğu, Ankaralının büyük bir coşku seli içerisinde
harbiyeliyi kucakladığı, bağrına bastığı ve gerçekten çok güzel duygusallıkların
yaşandığı bir gün, bunları yaşayan insanlardan birisiyim. Ama bugün
harbiyelinin bu koşusuna Ankara’da Valilik tarafından izin verilmemiş. Bu çok
önemli bir olaydır. Bu, Sayın Valinin inisiyatifiyle mi yapılmıştır, yoksa
Hükûmetinizin sivilleşme iradesi altında, harbiyelinin Ankara caddelerinde
görünmemesi adına almış olduğu bir karar mıdır, bunun gerçekten samimiyetle
sorgulanması gerekir. Ama şunu biliniz ki ne yapılırsa yapılsın harbiyeliyle
Ankaralının o birbiriyle kenetlenmiş, kopmaz bağlarını gevşetebilmek mümkün
değildir.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Gündem dışı
üçüncü söz, Türkiye İş Kurumu-KOSGEB iş birliğiyle düzenlenen mesleki eğitim
kursları ve girişimcilere verilecek olan hibe ve destekler hakkında söz isteyen
Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’na aittir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun efendim.
III.-
GÜNDEM DIŞI KONUŞMALAR (Devam)
A) Milletvekillerinin Gündem Dışı Konuşmaları (Devam)
3.-
Van Milletvekili Kayhan Türkmenoğlu’nun, Türkiye İş Kurumu ile KOSGEB’in iş
birliğiyle girişimcilere verilen hibe ve kredi desteklerine ilişkin gündem dışı
konuşması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Van) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, değerli arkadaşlar;
Hükûmetimiz tarafından verilen krediler, kaynaklar yerinde kullanılıyor mu
kullanılmıyor mu diye, burada birkaç kez birçok arkadaşlarımız bunu ifade
etmiştir.
Türkiye
Cumhuriyeti tarihinde, gerek sanayicimize gerek müteşebbisimize gerek
girişimcimize verilebilecek en mükemmel kaynaklar 60’ıncı Hükûmetimiz dönemi
tarihinde verilmiştir, ancak bir şeyi, bir gerçeği bilmemiz gerekiyor.
Değerli
arkadaşlar, sanayicilik, yatırımcılık bir kültürdür, girişimcilik, müteşebbislik
de bir ruhtur. Bizim amacımız, sanayici ve yatırımcı kültürünü geliştirmek,
girişimci ve müteşebbis ruhunu canlandırmaktır. Sanayicilik ve yatırımcılık
ruhunu geliştirebilmemiz, kültürünü geliştirebilmemiz için aklınıza ne
geliyorsa, bir yatırımcı için, ilk işe başladığı andan itibaren üretimi
sonlandırdığı ana kadar, makine teçhizatından tutun şirket kurmasına, yaptığı
üretimi ihraç etmesine, dış dünyaya pazarlamasına kadar her aşamada
Hükûmetimizin özel destekleri var ve bunlar mükemmel bir şekilde kullanılıyor.
Ama benim burada bir şeyi önemle ifade etmem gerekiyor: Türkiye’de, özellikle
son yıllarda KOSGEB’in ve İŞKUR’un vermiş olduğu destekler çok çok önemlidir.
Bunu bizatihi ben kendi ilimde uyguladığım için burada da ifade etmekte fayda görüyorum.
Bizim için önemli olan, girişimcilik ve müteşebbis ruhunu canlandırmak idi.
Girişimcilik,
insanların içerisinde, özellikle genç girişimcilerimizin bu konuda büyük bir
hevesi var, büyük bir iştahı var. Bununla ilgili Hükûmetimiz tarafından özellikle
İŞKUR’un eğitimleri, mesleki eğitimleri, KOSGEB’in de destekleri sayesinde
uygulamalı girişimcilik eğitim modelini ortaya çıkarmış durumdayız. Hemen hemen
geçen hafta tüm kamuoyunda bu paylaşıldı.
Burada, kendi
işini kurmak isteyen genç girişimciye, kadın girişimci arkadaşlarımıza müthiş
bir fırsat var. Hibe para var değerli arkadaşlarım, hibe para ama bunu
alabilmek için bir eğitimden geçilmesi gerekiyor. Bu eğitimi veren kurum
İŞKUR’dur. Yirmi saat atölye olmak kaydıyla altmış saatlik bir eğitim sonucunda
girişimci kursiyerlerimiz ellerine bir sertifika alıyorlar. Bu sertifikayı alan
girişimci aynı zamanda KOSGEB’in girişimcilik kredisine başvurma hakkını
kazanıyor. Bu da şu demektir: KOSGEB’in girişimcilik kredisi, 5 milyarı işletme
kuruluşu için, yani 5 bin TL’si işletme kuruluşu için, ofis ve teçhizat desteği
için 10 bin, işletme giderleri için de 12 bin; yani bu sertifikayı alan
arkadaşımız 27 TL devletin hibe desteğini kazanma hakkını elde ediyor.
İlim Van ilinde
94 tane girişimciyi bu şekilde ülke istihdamına, ülkeye girişimci olarak
kaydettik ve bunların her birisinin yanında da en azından 1-2 tane de istihdam
edilen vatandaş var.
Ha, bu yetmedi
mi? Yani bu, yetmeyebilir. Bunun dışında, sabit yatırım desteği de hemen
akabinde, on iki ay sonra sabit yatırım desteğini de arkasından veriyoruz; bu
da 70 bin TL. Hâliyle 27 bin artı 70 bin; 97 bin TL bir girişimci için müthiş
bir paradır arkadaşlar. Bu parayı kullanabilmek benim için en büyük fırsatlardan
birisidir. Ülkemiz için de en büyük fırsatlardan birisidir. Ancak onun orada
olduğunu bilmemiz gerekiyor. KOSGEB’in bu kredileri verdiğini, İŞKUR’un mesleki
eğitimlerini verdiğini iyi bilmemiz gerekiyor.
İŞKUR’la ilgili
de; bakın, İŞKUR, 2002 yılında toplam mesleki eğitimi 1.800 kişiye
yaygınlaştırırken, 2009 yılında 165 bin insana mesleki eğitim kursu vermiştir
İŞKUR. Bizim hedefimiz, 500 bin insana mesleki eğitimi kazandırmaktır. Buradaki
istihdama katkı da yüzde 23’tür değerli arkadaşlar. Yani bu fırsatları, önümüze
gelen bu fırsatları değerlendirmemiz gerekiyor ve bunu anlatmamız gerekiyor.
Asıl seçmenimize, asıl bizim gittiğimiz seçim meydanlarındaki veya seçim
çevremize bu tür imkânları anlatmamız gerekiyor. Önemli olan, bu tür
imkânlardan faydalanabilmektir. Yani bunu devlet veriyor ve bu imkânları
kullanması için de aynı zamanda bunu teşvik ediyor. Biz de bunları burada…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Türkmenoğlu.
KAYHAN
TÜRKMENOĞLU (Devamla) – Bu vesileyle teşekkür ediyor, yüce heyeti saygılarımla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan cevaplayacak, Sanayi ve Ticaret Bakanı Sayın Nihat
Ergün.
Buyurun Sayın
Bakanım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım;
gündem dışı söz alan Kayhan Türkmenoğlu, Van Milletvekili arkadaşımıza çok
teşekkür ediyorum. Onun bu açıklamaları vesilesiyle sizlerle de bazı bilgileri
paylaşma imkânı bulmuş oluyorum.
Değerli
milletvekilleri, bizim ülkemizde istihdam ve girişimcilikle ilgili belki çok
şey konuşuluyor, çok şey yazılıyor, çiziliyor ama bazı bilgileri de zamanında
ve doğru bir şekilde elde etmek, bütün milletvekili arkadaşlarımız için son
derece faydalı olacaktır. Ülkemizin imkânları, kaynakları ne kadar bol olursa
olsun, sonuç itibarıyla bunları zenginliğe dönüştürecek olan girişimcilerdir.
Eğer bir ülkede girişimci bir ruh, girişimci bir potansiyel ne kadar fazlaysa,
zenginlik de, istihdam da, üretim de o kadar fazla olacaktır. Bu konuda, başka
ülkelere göre bazı eksiklerimiz olduğunu ve girişimciliği ülkemizde geliştirmek
zorunda olduğumuzu görmeliyiz. Türkiye’de her 100 yetişkin insandan yaklaşık
4,6’sı şirket kurarken, Amerika Birleşik Devletleri’nde her 100 yetişkinden
11,7’si, Güney Kore’de her 100 yetişkinden 15 kişi, Meksika’da bile her 100
yetişkinden 18 kişi şirket kurma noktasındadır. Dolayısıyla bizim -yetişkin
insanlarımızın- iş aramaktan ziyade iş kurma gibi, müteşebbis olma, girişimci
olma gibi bir eksikliğe sahip olduğumuzu ve bu eksikliği gidermemizi
düşünmeliyiz. Biz de bu çerçevede, girişimciliğe, Bakanlık olarak da son derece
büyük önem veriyoruz ve destek veriyoruz çünkü girişimcilik, ülkeyi gerçekten
zenginleştirecek olan ruhtur, heyecandır. Bu ruhu, bu heyecanı, bizim, genç
kuşaklarımıza mutlaka aşılamak mecburiyetimiz vardır.
Evet, son
yıllarda Türkiye’de kurulan şirket sayısında ciddi bir artış var. 2002 yılında
Türkiye’de 30 bin şirket kurulurken, küresel krize rağmen, 2009 yılında 44 bin
şirket kuruldu. 2003 yılından bugüne kadar 400 binin üzerinde yeni şirket
açıldı Türkiye’de ve kapanan şirket sayısı bu dönem içerisinde sadece 80 binde
kaldı. Dolayısıyla 320 bin yeni şirket, kapananları düştüğümüzde, iş hayatımıza
ilave oldu. Bunlar elbette yatırım demek, üretim demek, istihdam demek. Ama
bizim istihdam artışını sağlamamızın en etkin yollarından bir tanesi girişimci
sayısını artırmak ve her girişimcinin yeni bir ruhla, heyecanla üretim ve
istihdam yapmasına katkı sağlamaktır.
Bu çerçevede,
KOSGEB desteklerini, bazılarını sizlerle paylaşmak istiyorum. Sadece yeni
girişimciler için destek vermek yetmez, mevcut girişimcileri de geliştirmek ve
güçlendirmek icap eder. Elbette, yeni girişimci olmak isteyenler için –Van
Milletvekilimizin açıkladığı gibi- altmış saatlik bir girişimcilik eğitiminden
sonra 27 bin Türk lirası hibe vererek iş hayatına başlamalarına destek
veriyoruz. Bu eğitimler geçtiğimiz on yıl içerisinde sadece 6 bin kişiye
verilebilmişken, sadece 2010 yılında 12 bin kişiye, bir yıl içerisinde 12 bin
kişiye bu eğitimleri verme imkânımız oldu. Demek ki toplumda da bu konulara bir
ilgi var, bir farkındalık oluştu. On yılda 6 bin kişi eğitim alırken bir yılda
12 bin kişi eğitim almaya başladı. Bu eğitimlerden bir kısmı işini kurmak, yeni
iş kurmak isteyenlerin aldığı eğitimler, bir kısmı da mevcut işini geliştirmek,
güçlendirmek, daha iyi yönetmek için alınmış olan eğitimler. İş kurmak
isteyenler için, bu eğitimleri aldıktan sonra 27 bin Türk lirası hibe olarak
veriyoruz. Bunların bir kısmını bir yıllık masrafları için kullanıyorlar, 12
bin lirasını, ayda bin lira olmak üzere, bir kısmını kuruluş masrafları,
harcamaları için, bir kısmını ofis malzemelerinin dizaynı için, işte, telefon,
faks cihazı, masa, sandalye vesaire almak için kullanıyor ve eğer makine ve
teçhizata ve mala da ihtiyacı varsa 70 bin lira daha geri ödemeli kredi olarak
veriyoruz, 70 bin Türk lirası. Dört yıl vadeli, iki yılı ödemesiz ve bu 70 bin
lira faiz ve komisyon alınmaksızın kredi olarak kendisine veriliyor. Dört yıl
sonra ödemiş olacak, ama bunun iki yılı da ödemesiz olacak. İki yıl işini
geliştirebilmesi için ondan herhangi bir şey istemiyoruz, dördüncü yılın
sonunda bu ödemelerini yapmasını istiyoruz. Bu, girişimci olmak isteyenler için
önemli, büyük bir fırsat. Bütün milletvekili arkadaşlarımız, kendi çevrelerinde
“Ben girişimci olmak istiyorum, ne yapmam lazım?” diye soru soran olursa işte
KOSGEB’in bu desteklerinden yararlanmak için o arkadaşlarımızı mutlaka
yönlendirmeliler.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Bankalar “Para yok.” diyor.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI NİHAT ERGÜN (Devamla) – Bir başka girişimci desteğimiz daha var,
nitelikli girişimciler için. Yüksek lisans öğrencisi, doktora öğrencisi veya
lisans son sınıf öğrencisi olan veya bunları beş yıl içerisinde bitirmiş genç
akademisyen veya mezun olan kişi “Benim bir teknolojik ürün veya yeni bir
teknoloji geliştirecek projem var. Bunu ticarileştirmek istiyorum.” diyorsa
projesini sunuyor. Bu, panellerden geçiyor, akademik çevrelerden ve iş
dünyasından oluşan heyetlerin panellerinden geçiyor ve ticarileşmeye müsait
olan bu projelere teknoparklarda yer ayırıyoruz. Bu genç arkadaşımız şirketini
kuruyor. Ona da tamamı hibe olmak üzere 100 bin Türk lirası teknogirişim
sermayesi veriyoruz. Tamamı hibe, geri ödemesi yok. Bazen soruyorlar: “Bu
çocuklar bu parayı batırırlarsa?” Biz, sırf onları cesaretlendirmek için
diyoruz ki: “Batırırsanız siz batırın.” Bunların içinden çıkacak bir tane, iki
tane Türkiye’yi markalaştıracak proje, gerçekten Türkiye'nin önünü açacaktır.
Biz, Türkiye’de
risk sermayesini geliştiremedik şimdiye kadar. Bu projeleri riskli gördüğü için
kimse bunların yanına yanaşmadı. Ama gençlerimizin üretmiş olduğu bu teknolojik
projelere destek vermeliyiz. Şu anda 180 gencimize, biz, bu desteği verdik.
Teknoparklarda bu gençlerimiz çalışıyorlar. Bu gençlerimizin bu projeleri, çok
önemli konularda yapılmış olan çalışmaları içeriyor. Bunlardan bir kısmı
yazılımla ilgili projeler, bir kısmı tıp teknolojileriyle ilgili projeler, bir
kısmı kimyayla ilgili projeler, bir kısmı ziraat teknolojileriyle ilgili
projeler. Bu projelerden birkaç tanesi bile önemli bir başarı elde etmiş olsa,
gerçekten, Türkiye'nin dünyadaki imajına çok ciddi katkı yapacak olan
projelerdir.
Şimdi, Parlamento gündemine gelecek olan kamu
borçlarının yapılandırmasını da içeren torba kanunda her yıl 100 gence vermiş
olduğumuz bu teknogirişim sermaye desteğini 2011 yılından itibaren 300’e
çıkartıyoruz, her yıl 300 gencimize vereceğiz. Şu anda 2011 yılı için 800 proje
başvuru yaptı, 800 proje panellerden elenecek ve bunların içinden 300’ü
desteklenecek. 2010 yılında 730 proje başvurmuştu, bunlardan ancak 100’üne
destek verebildik. Biz bu projeyi 2009 yılında başlattık. O zaman 159 proje
başvurmuştu, sadece 78 projeye destek verebilmiştik. Şimdi 300 projeye destek
vererek bu proje alanını daha da genişletiyoruz ve teknogirişimci arkadaşlarımızı
destekleyen, onlar arasından çıkacak önemli teknolojik buluşları destekleyen
bir yaklaşımı sürdürmeye devam ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki mevcut işletmelerin de desteklenmesi, mevcut
girişimcilerin de desteklenmesi icap ediyor, onların da bu desteğe ihtiyacı
var. Özellikle KOBİ’lerin günümüz dünyasının şartlarına uygun destek
modellerine ihtiyacı var. Bu modelleri de KOSGEB vasıtasıyla geliştirdik.
Bunların bir kısmını sizlerle paylaşmak isterim. Mesela, mevcut KOBİ’ler için
KOBİ Proje Destek Programı var. Bu programda işletmelerimiz eğer işletmelerin
üretim, yönetim, organizasyon, pazarlama, dış ticaret, insan kaynaklarını
geliştirme, mali işler ve finans konularını, bilgi yönetimi ve buna benzer
alanlardaki konularını geliştirmek için bir proje yaparlarsa, yaptıkları bu
projenin maliyetinin yüzde 50’sini birinci, ikinci teşvik bölgelerinde, yüzde
60’ını da üçüncü ve dördüncü teşvik bölgelerinde destekliyoruz. Üst limiti 150
bin Türk lirası. Yani 150 bin Türk lirasına kadar bu projesine destek
veriyoruz. Bu projesinin süresi iki yıl olabilir, iki yıllık bir proje
uygulayacağım diyebilir. İki yıllık bir projenin eğer 300 bin liraysa maliyeti,
150 bin lirasını biz karşılıyoruz, yani o da elini taşın altına sokuyor.
Firmasını geliştirmek isteyen kişiye, bu tür danışmanlık hizmeti alan, bu tür
projeler yapan KOBİ’lere bu tür destekler veriyoruz.
Bir başka destek
yaklaşımı, KOBİ’lerin de bağlı olduğu sivil toplum örgütleriyle birlikte eğer
tematik projeler yaparlarsa, belirli temaları işleyen projeler yaparlarsa, bu
projeler de teklif çağrısına çıkıyor. Aynı şekilde bunlara da, yüzde 50’sini,
yüzde 60’ını destekliyoruz, 150 bin liraya kadar üst limit de bu projelerin
gerçekleşmesine destek veriyoruz.
En önemli destek
konularından birisi, işbirliği-güçbirliği destek programları. Bizim ülkemizde
zayıf olan bir şey bu. İşbirliği-güçbirliği desteğiyle bunu güçlendirmek istiyoruz.
İş birliği yapmaya yanaşmıyor bizim işletmelerimiz, “küçük olsun, benim olsun”
düşüncesi içerisinde. “Azıcık aşım, ağrısız başım” düşüncesi içerisinde.
Birisiyle ortak olmak son derece zor geliyor. Hâlbuki ortaklıklarla büyümemiz
lazım. Hatta büyük ortaklıklar bile bir süre sonra ayrılmayı tercih ediyorlar.
Dünyada birçok devasa firmalar evlilikler gerçekleştirirken, bizim küçük
firmalarımız bile bir araya gelmeyi maalesef yeterince kendilerini
güçlendirecek bir formül olarak bulmuyorlar. Biz de onları teşvik ediyoruz.
Eğer beş firma bir araya gelirse, bir işbirliği-güçbirliği projesi yaparlarsa,
biz, bu projelerini de, bu işbirliği-güçbirliği projelerini de destekliyoruz.
Buradaki destek üst limiti 500 bin Türk lirasıdır. 500 bin liraya kadar geri ödemeli,
250 bin lira da geri ödemesiz destek veriyoruz. Yani, böyle bir birleşme, iş
birliği projesine 750 bin liraya kadar destek veriyoruz.
Rekabet öncesi iş
birliği de olabilir. “Rekabet öncesi iş birliği nedir?” diye soranlara, tabii
ki sektöre göre, firmalara göre değişir, ama özü şudur: İki takım, üç takım,
beş takım maç yapacaklar. Bir futbol sahasına ihtiyaç var. Futbol sahasını
beraber yapın, iyi oynayan kazansın. İşte, rekabet öncesi iş birliği projesi,
futbol sahasını beraber yapma projesidir, oyun alanını birlikte yapma
projesidir. Sonra iyi oynayan kazanacak. Rekabet öncesi iş birliği projeleri de
böylece desteklenmiş olacak, 750 bin liraya kadar -250 bin lirası hibe, 500 bin
lirası geri ödemeli- destek olmak üzere.
En önemli
desteklerden birisi ARGE, inovasyon destekleri. Her firmanın ARGE’ye,
inovasyona büyük önem vermesi lazım. Bunun için benim kaynağım yok diyen,
projem var ama kaynak bulamıyorum diyen firmalarımıza da bu projeleri için
destek veriyoruz, 200 bin Türk lirasına kadar destek veriyoruz bu ARGE
çalışmalarıyla alakalı. Mesela makine ve teçhizat gerekiyorsa 200 bin lira,
kira desteği gerekiyorsa 12 bin lira, personel desteği gerekiyorsa 100 bin
lira, başlangıç sermayesi gibi birtakım destekler gerekiyorsa işte 20 bin lira,
sınai, fikrî mülkiyet hakları desteği gerekiyorsa 25 bin lira gibi destekler var.
Bunlar, rakamları bazen 500 binleri, milyonları bulan rakamlar bile
desteklenebilmektedir ama bu kalemlerin içerisinde 5 bin liradan 200 bin liraya
kadar varan limitlerde desteklemeler var. Ben burada ayrıntısına girmiyorum,
arkadaşlarımıza, bunları bilgi olarak da odalarına ayrıca göndereceğiz.
Ve nihayetinde,
az önce, baştan konuştuğumuz Girişimci Destek Programı: Yeni girişimci olmak
isteyenleri de hem 27 bin lira hibe destekle altmış saat eğitim vererek hem de
70 bin lira geri ödemeli destekle destekliyoruz. 70 bin lira da yirmi dört ay
geri ödemesiz, geri kalan yirmi dört ayda bunu ödemek durumunda.
Genel Destek
Programı: Aslında en önemli destek programlarımızdan birisi. Her firmanın tek
tek yararlanabileceği destek programı, genel destek. Mesela bir firma diyor ki
ben yurt içi fuarlara katılmak istiyorum, desteğe ihtiyacım var, stant kirası
vesaire bunlar bana yüksek geliyor ama firmamı da, ürünlerimi de burada
göstermem lazım. Fuar desteği olarak, 30 bin Türk lirasına kadar bir firmaya iç
fuarlarda biz destek veriyoruz. Bu 30 bin lira, harcamasının maksimum yüzde
50’si; üçüncü, dördüncü bölgelerde yüzde 60’ı. Yani 60 bin lira harcıyorsa fuar
için, 30 bin lirası bizden. Biz, 30 bin lira fuar desteği veriyoruz.
“Ben yurt dışı iş
gezisine gitmek istiyorum. Bir grup arkadaş aynı sektörden, dünyada bizim
sektörümüzde neler oluyor, bunu görmek istiyoruz.” diyorsa buna da 10 bin Türk
lirası yurt dışı iş gezisi desteği veriyoruz. 20 bin lira harcıyorsa yurt
dışında, 10 bin lirası bizden, yüzde 50’si. Üçüncü, dördüncü bölgeden bir
işletmeyse bu, yüzde 60’ı bizden.
“Tanıtım yapmak
istiyorum, ürünlerimi tanıtacağım, bunun için bana destek var mı?” Evet, 15 bin Türk lirası destek var. 30 bin
lira tanıtım harcaması yapıyorsa 15 bin lirasını biz karşılıyoruz.
“Yurt dışı
firmalarla eşleştirme, benim gibi iş yapan başka firmalarla kontak kurmak
istiyorum. Bunun için eşleştirme programlarında destek var mı?” Var, firma
başına 15 bin Türk lirası eşleştirme desteği veriyoruz.
“Ben, nitelikli
eleman çalıştırmak istiyorum ama cesaret edemiyorum, bir mühendisin, iyi bir
muhasebecinin bana ne faydası olacak, bunu bilmiyorum.” diyorsa
cesaretlendiriyoruz bu kişiyi, diyoruz ki: Sen çalıştır, 20 bin liraya kadar,
bir yıl boyunca bu kişinin maaşına biz destek veriyoruz. Bir sene sonra
göreceksin, o mühendisin, o nitelikli elemanın, iyi bir muhasebecinin senin
firmana yaptığı katkıyı göreceksin. Yıllık 20 bin Türk lirasına kadar, bir
kişinin, nitelikli elemanın ücretine o firmada biz destek veriyoruz “Nitelikli
eleman çalıştırmak istiyorum, cesaret edemiyorum.” diyene.
Ayrıca,
“Danışmanlık almak istiyorum.” diyorsa 15 bin Türk lirasına kadar, 30 bin
liralık danışmanlık ücretinin 15 bin lirasını…
“Personelime
eğitim vermek istiyorum.” diyorsa o eğitim için 10 bin Türk lirası destek
veriyoruz. Eğer 20 bin lira eğitim harcaması yapıyorsa 10 bin lirasını biz
karşılıyoruz.
“Enerji verimliliği
projesi yaptım.” diyorsa, 60 bin liraysa projesi, 30 bin lirasını biz
karşılıyoruz.
“Tasarım yaptım,
bu tasarımı hayata geçirmem lazım.” diyorsa, bu tasarım faaliyetlerine 15 bin
liraya kadar tasarım desteği veriyoruz.
Sınai mülkiyet
hakları desteği veriyoruz. “Patent alacağım ürünüme.” diyorsa, patent
harcamaları için 20 bin Türk lirasına kadar -harcamasının yüzde 50’si, yüzde
60’ı- patent sınai mülkiyet hakları desteği veriyoruz bir KOBİ’ye, bir
işletmeye.
“Belgelendireceğim
ben, TSE belgesi alacağım, işte, ürünlerimi belgelendireceğim, personelimi
belgelendireceğim, kalite güvence sistemine girmek istiyorum, bunun için
harcama yapmak istiyorum.” diyorsa, belgelendirme desteği olarak da 10 bin Türk
lirası, yine, bir işletmeye belgelendirme desteği veriyoruz ve “Ürünlerimi
teste, analize tabi tutmam lazım ama laboratuvarlarda bu işler için çok para
isteniyor, benim de buna verecek fazla bir imkânım yok.” diyorsa, 20 bin Türk
lirasına kadar da laboratuvarlarda test, analiz ve kalibrasyon desteği
veriyoruz işletmelere.
Değerli
arkadaşlar, hem mevcut işletmelerimiz hem de yeni girişimcilerimiz KOSGEB’in bu
desteklerinden önümüzdeki dönemde daha çok yararlanmalıdırlar.
Ben, Kayhan
Türkmenoğlu arkadaşımıza, bu konuyu gündeme getirdiği için, hatırlattığı için
bir kere daha teşekkür ediyorum ve bütün milletvekili arkadaşlarımızdan, kendi
bölgelerinde, özellikle KOBİ’lerin, yeni girişimci olmak isteyenlerin veya
teknogirişimci olmak isteyenlerin bu desteklerimizden yararlanması için
kendilerine bilgi vermelerini öneriyorum. Onlara gelen bu sorulara bu cevapları
verebilmeleri için de bu dokümanları arkadaşlarımıza da göndereceğiz.
İnanıyorum ki, bunlar, o arkadaşlar için de faydalı olacaktır.
Hepinize çok
teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakan.
Sayın Sipahi,
buyurun efendim.
IV.-
AÇIKLAMALAR (Devam)
5.-
İzmir Milletvekili Kamil Erdal Sipahi’nin, gündem dışı konuşmalara cevap veren
2 bakanın Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin 91’inci yıl dönümü nedeniyle Valilik
uygulamalarına değinmemesine ilişkin açıklaması ve Sanayi ve Ticaret Bakanı
Nihat Ergün’ün cevabı
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce bir
sayın milletvekili tarafından 27 Aralıkta Mustafa Kemal’in Ankara’ya
gelişindeki valiliğin bir uygulaması konusu gündeme getirildi. Ben, bu konuyu,
tekrar, bu vesileyle gündeme getirmek istiyorum.
2 Sayın Bakanın
söz almaları esnasında, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kurulmasının en önemli
adımlarından birisi olan 27 Aralıktaki gelenekleşmiş ve millî ordunun
kurulmasının ilk adımı olan, bu, Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle ilgili konudaki
uygulama rahatsızlığını dile getirmelerini beklerdim, gerçekten üzüldüm.
Bu konu açıklığa
kavuşmak zorundadır. Kendisinin haddi olmayan konularda ahkâm kesmeye cüret
eden İçişleri Bakanı bu konuda bilgi vermek zorundadır. Ekmeği ve suyu millî
değerlere düşmanlık olan bir zihniyetin baskı, telkin veya tavsiyesi midir,
yoksa başka bir maksattan mı kaynaklanmaktadır? Bu konu Türkiye Büyük Millet
Meclisinde açıklığa kavuşturulmak zorundadır.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN - Teşekkür ederim.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, bu konuyla ilgili yerimden bir
açıklama yapabilir miyim?
BAŞKAN – Buyurun.
SANAYİ VE TİCARET
BAKANI NİHAT ERGÜN (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; konuyla
ilgili, Atatürk’ün Ankara’ya gelişiyle ilgili kutlamalar her yıl coşkulu bir
şekilde yapılmaktadır, bu yıl da yapıldı ve yapılıyor. Sizin söylediğiniz
konuyla ilgili açıklamayı hem Ankara Valiliği yaptı hem de bugün İçişleri
Bakanımız bir televizyon programında da hem bütün Türkiye kamuoyuna bu konuyla
ilgili gereken açıklamayı yaptı. Dolayısıyla “Açıklama yapılmadı.” diye bir
yaklaşım gerçeği yansıtmıyor, gerekli açıklamalar yapılmıştır.
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Yani televizyon programında yapılmış olması burada millete bu konuda
bilgi verilmesini engelleyen bir husus mudur? Milletvekilleri çalışıyor,
televizyonda Bakanı izlemiyor herhâlde! Hükûmet olarak bu konuda bilgi
vereceksiniz tabii ki.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ, gündemin “Sözlü
Sorular” kısmında yer alan sorulardan 1, 129, 157, 158, 159, 161, 174, 175,
179, 191, 204, 218, 229, 255, 317, 351, 355, 357, 358, 362, 374, 383, 384, 404,
412, 413, 414, 453, 461 ve 464’üncü sıralarındaki soruları birlikte
cevaplandırmak istemişlerdir.
Sayın Bakanın bu
istemini sırası geldiğinde yerine getireceğim.
Sayın
milletvekilleri, Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.
Meclis
araştırması açılmasına ilişkin dört önerge vardır. Ayrı ayrı okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Meclis Araştırması Önergeleri
1.-
Kastamonu Milletvekili Mehmet Serdaroğlu ve 20 milletvekilinin, Adalet ve
Kalkınma Partisi döneminde kamu yönetimindeki kadrolaşma iddialarının ve siyasi
maksatlı işlemlerin araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/961)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
AKP iktidarı
döneminde kamu kurum ve kuruluşlarında yaşanan personel kıyımı, sürgün ve
kadrolaşmanın tüm boyutlarıyla ortaya konulması, yaşanan kadrolaşmanın kamu
hizmetlerinin nitelik ve niceliğine yaptığı etkinin, kıyıma ve sürgüne uğrayan
personelin durumlarının araştırılması ve alınacak önlemlerin belirlenmesi için
Anayasamızın 98 ve İçtüzüğün 104 ve 105. maddeleri gereğince, bir Meclis
Araştırma Komisyonu kurulmasını arz ve teklif ederiz.
1) Mehmet
Serdaroğlu (Kastamonu)
2) Mehmet Şandır (Mersin)
3) Durmuş Ali
Torlak (İstanbul)
4) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
5) Mustafa Enöz (Manisa)
6) Mustafa
Kalaycı (Konya)
7) Osman Ertuğrul (Aksaray)
8) Süleyman
Nevzat Korkmaz (Isparta)
9) Kemalettin
Nalcı (Tekirdağ)
10) Mümin İnan (Niğde)
11) Ahmet Kenan
Tanrıkulu (İzmir)
12) Hasan Çalış (Karaman)
13) Süleyman
Latif Yunusoğlu (Trabzon)
14) Recep Taner (Aydın)
15) Hüseyin
Yıldız (Antalya)
16) Reşat Doğru (Tokat)
17) Ahmet Orhan (Manisa)
18) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
19) Rıdvan Yalçın (Ordu)
20) Erkan Akçay (Manisa)
21) Osman Durmuş (Kırıkkale)
Gerekçe:
İktidarlar, üst
bürokrasi kadrosunu oluştururken kendilerine yakın kişilerle çalışmak isterler.
Ancak, 8 yıllık AKP iktidarı bu hakkını öylesine suiistimal etmiştir ki,
bırakın bürokrasinin üst kademesini, en alt kademedeki memur atamaları bile
AKP'li olup olmadığına bakılarak yapılmış ve yapılmaya devam etmektedir.
Bu hükümet
döneminde özellikle ve bilinçli olarak, milliyetçi memur kıyımı yapılmıştır.
AKP, vatanını milletini seven, milli hassasiyeti biraz daha yüksek olan
memurlara kamu kurumlarını zindan etmiştir. AKP'nin sürgüne gönderdiği,
emekliliğe zorladığı, kadro ve unvanlarını elinden aldığı memurların tamamına
yakını, milliyetçi memurlardır. Bunlar, görevlerini layıkıyla yapamadıkları
için değil, milliyetçi oldukları için tasfiye edilmişlerdir.
AKP döneminde,
kamuda 400 bine yakın atama yapılmıştır. Cumhurbaşkanlığı makamının ele
geçirilmesi ile birlikte, üst düzey atamaların önündeki direnç ortadan kalkmış,
Cumhurbaşkanlığından dönen hiçbir atama olmamıştır.
Kamu kurumları,
AKP'nin arka bahçesinin ötesinde, adeta, çiftliğine dönmüştür. Kamu
çalışanlarını, “senin memurun, benim memurum” diye ayıran, atama ve terfilerde,
liyakat ve beceriyi değil, yandaşlığı esas alan AKP zihniyeti, toplumun tüm
kesimlerinde olduğu gibi, ayrışma ve çatışmayı, kamu çalışanları arasına da
sokarak, çalışma barışını bozmuştur.
Atama, nakil,
terfi ve tayinlerde, AKP'nin il ve ilçe yöneticilerinin referans ve onayına
başvurulmakta, en küçük memur atamalarına bile siyasi müdahaleler
yapılmaktadır.
2002 yılında
yapılan seçimlerle birlikte, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nde çalışan
kalmamıştır. AKP'nin kadrolaşması, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden
başlayarak, AKP'li diğer belediyelerde çalışanların kamu kurum ve kuruluşlarını
istilası ve işgali ile devam etmiştir. Bakan kardeşleri genel müdür,
kendilerini aklayan müfettişler vali, milletvekili aday adaylarının hepsi, ya
genel müdür, ya daire başkanı yapılmıştır.
Her seçim
gecesinde Parti balkonundan "ben her kesimin başbakanıyım" diye nutuk
atan Sayın Başbakanın devri iktidarında, AKP'li olmayanın, AKP'li görünmeyenin,
ne kamuda, ne özelde iş bulma ve yükselme şansı kalmamıştır.
Tüm bu
gerekçelerle AKP iktidarı döneminde kamu kurum ve kuruluşlarında yaşanan
personel kıyımı, sürgün ve kadrolaşmanın tüm boyutlarıyla ortaya konulması,
yaşanan kadrolaşmanın kamu hizmetlerinin nitelik ve niceliğine yaptığı etkinin,
kıyıma ve sürgüne uğrayan personelin durumlarının araştırılması ve alınacak
önlemlerin belirlenmesi için bir Meclis Araştırma Komisyonu Kurulması
gerekmektedir.
2.-
Gaziantep Milletvekili Hasan Özdemir ve 20 milletvekilinin, KÖYDES projesinin
uygulanmasında ortaya çıkan sorunların araştırılarak alınması gereken
önlemlerin belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi
(10/962)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı’na
İçişleri
Bakanlığı tarafından 2005 yılında susuz veya suyu yetersiz köy ve bağlılarının
sağlıklı ve yeterli içme suyuna kavuşturulması ile köy yollarının kalite ve
standartlarının yükseltilmesi amacıyla başlatılan Köy Altyapısını Destekleme
Projesinde (KÖYDES) kırsal altyapının iki önemli unsuru olan yol ve içme suyu
sorunlarının aşılması hedeflenirken aradan geçen süre içerisinde proje
kaynaklarının objektiflikten uzak bir biçimde belirlendiği ve dağıtıldığı görülmektedir.
KÖYDES projesinin uygulamasında ortaya çıkan sorunları tespit etmek ve için
alınacak önemleri belirlemek üzere Anayasanın 98. ve İçtüzüğün 104. ve 105.
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ve teklif ederiz.
Saygılarımızla.
1) Hasan Özdemir (Gaziantep)
2) Emin Haluk
Ayhan (Denizli)
3) Kamil Erdal
Sipahi (İzmir)
4) Hakan Coşkun (Osmaniye)
5) Erkan Akçay (Manisa)
6) Mustafa
Kalaycı (Konya)
7) Beytullah Asil
(Eskişehir)
8) Mehmet Akif
Paksoy (Kahramanmaraş)
9) Akif Akkuş (Mersin)
10) İzzettin
Yılmaz (Hatay)
11) Osman Durmuş (Kırıkkale)
12) Muharrem
Varlı (Adana)
13) Mustafa Enöz (Manisa)
14) Süleyman
Latif Yunusoğlu (Trabzon)
15) Mümin İnan (Niğde)
16) Recai
Yıldırım (Adana)
17) Abdülkadir
Akcan (Afyonkarahisar)
18) Metin Ergun (Muğla)
19) Ertuğrul
Kumcuoğlu (Aydın)
20) Ahmet Orhan (Manisa)
21) Ahmet Duran
Bulut (Balıkesir)
Gerekçe:
İçişleri
Bakanlığı 2005 yılında, susuz veya suyu yetersiz köy ve bağlılarının sağlıklı
ve yeterli içme suyuna kavuşturulması ile köy yollarının kalite ve
standartlarının yükseltilmesi amacıyla KÖYDES Projesi (Köy Altyapısını
Destekleme Projesi) başlatmıştır. Kaynak yetersizliği sebebiyle mevcut yatırım
programlarında kapsama alınamayan köylerin ve bağlılarının içme suyu ve yol
sorunlarının Vali ve Kaymakamlar önderliğinde, İl Özel İdareleri ve Köylere
Hizmet Götürme Birlikleri aracılığı ile mahalli imkân ve kabiliyetleri verimli
bir şekilde kullanarak kısa sürede ve düşük maliyetle çözülmesi olarak
tanımlanabilecek KÖYDES Projesinin, kırsal altyapının iki önemli unsuru olan
yol ve içme suyu sorunlarının aşılmasına önemli katkılarda bulunması
hedeflenmiştir. Projenin başlangıç hedeflerinde kanalizasyon yatırımları da var
iken daha sonra bu yatırımlar kapsam dışına çıkarılmıştır.
KÖYDES projesi
ile ilgili ciddi sorunlar bulunmaktadır. Öncelikle kaynak aktarımı objektif
kıstaslara göre yapılmamaktadır. Hangi ile ne kadar ve hangi ölçüt ile ödenek
aktarılacağı belli değildir. İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel
Müdürlüğü'nün verilerine KÖYDES projesinden beş yılda en çok ödenek alan ilk
iki İl olan Diyarbakır ve Şanlıurfa, ne köy yolu ağı uzunluğu bakımından ne de
susuz veya yetersiz sulu yerleşim birimi bakımından sıralamaya girememektedir.
KÖYDES ile ilgili
kamuoyunda oluşan tereddütlerin temel sebebi burada ortaya çıkmaktadır. Böylece
iktidarın elinde seçim malzemesi olarak kullanacağı çok kullanışlı bir araç
ortaya çıkmış olmaktadır. İktidar hangi seçim bölgesinde oy potansiyelini arttırmak isterse o yöreye
göndereceği ödenekleri muazzam bir oranda arttırabilir. Her şeyden önce
ödeneklerin illere göre dağılımına objektif ve amaca uygun bir ölçüt
getirilmelidir.
KÖYDES projesi
ile içme suyu ve yol projeleri kapsama alınmış, ancak kanalizasyon, köy içine
trotuar ya da kilit parke döşenmesi, sulama projeleri v.b. kırsal kalkınma için
önem arz eden yatırımlar kapsam dışı tutulmuştur. Hâlbuki köylünün yaşantısının
büyük bölümünün geçtiği köy içi yollar genelde çok bakımsız durumdadır; kışın
çamur, yazın toz içindedir. Köy içlerinde yapılacak iyileştirme faaliyetleri ve
kanalizasyon, köylü vatandaşlarımızın hayat kalitelerini doğrudan yükseltecek
ve sağlıklı bir çevrenin oluşmasının halk sağlığına olumlu katkısı olacaktır.
Sokakları temiz ve düzenli, köyler, köy yaşantısı ile ilgili algılamayı da
olumlu yönde etkileyecek ve köyden kente göçü yavaşlatacaktır.
KÖYDES ile ilgili
en temel sorun ise aslında projenin kendisinden kaynaklanmaktadır. KÖYDES her
yıl Yüksek Planlama Kurulu kararıyla devam ettirilmektedir. Bir sonraki yıl ne
olacağı meçhuldür. Hâlbuki kamu hizmetleri süreklilik arz eder. Yapılan bir yol
her yıl bakım, onarım ve geliştirilmeye ihtiyaç duyar. Örneğin yapılan binlerce
kilometre asfalt yolun onarımı nasıl ve kim tarafından yapılacaktır? Her içme
suyu projesi beraberinde bakım, onarım ve işletme maliyetlerini getirir.
Örneğin bozulan bir dalgıç pompa hangi kurum tarafından ve hangi ödenekle
değiştirilecektir? Ayrıca her geçen gün kamu hizmetleri gelişmektedir. Kırsal
hizmetler de aynı şekilde gelişme göstermektedir. Eskiden köy içine bir çeşme
yeterli görülürken bugün her yerleşim birimine şebekeli sistem yapılmaktadır.
Aynı şekilde bugün köylere yönelik bir hizmet olarak görmediğimiz -örneğin çöp
toplama hizmeti gibi- kimi kamu hizmetleri çok yakın zaman içerisinde ihtiyaç
olarak karşımıza çıkacaktır.
Öte yandan
Gaziantep ilinde de birçok köyde kanalizasyon yoktur. Köylerin içerisinde
sosyal yaşam alanı olarak parklar yoktur. Atık sular köy sokaklarında dışarıdan
akmaktadır.
Netice itibariyle
kırsal alana yönelik hizmetlerin bir proje vasıtasıyla yürütülmesinden
kaynaklanan sıkıntıların giderilmesi için gerekli araştırmaların yapılarak
alınacak önlemlerin belirlenmesi gerekmektedir.
3.-
Muş Milletvekili M. Nuri Yaman ve 19 milletvekilinin, sel afetinin nedenlerinin
araştırılması ve sel riski taşıyan alanlar ile yerleşim yerleri ve ekonomik
faaliyet alanlarının araştırılarak alınması gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/963)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Türkiye'de
meydana gelen sel felaketlerinin etkilerini en aza indirmek maksadıyla sel
riski taşıyan alanların saptanması ve yerleşim alanlarıyla ekonomik faaliyet
alanlarının buna göre seçilmesi için gerekli inceleme ve araştırmaların
yapılması hususunda Anayasanın 98 inci ve TBMM İçtüzüğünün 104 ve 105 inci
maddeleri gereğince Meclis Araştırması açılmasını saygılarımızla arz ederiz.
1) M. Nuri Yaman (Muş)
2) Selahattin
Demirtaş (Diyarbakır)
3) Gültan Kışanak (Diyarbakır)
4) Ayla Akat Ata (Batman)
5) Bengi Yıldız (Batman)
6) Akın Birdal (Diyarbakır)
7) Emine Ayna (Mardin)
8) Fatma Kurtulan (Van)
9) Hasip Kaplan (Şırnak)
10) Hamit Geylani (Hakkâri)
11) İbrahim
Binici (Şanlıurfa)
12) Mehmet Nezir
Karabaş (Bitlis)
13) Mehmet Ufuk
Uras (İstanbul)
14) Osman Özçelik (Siirt)
15) Özdal Üçer (Van)
16) Pervin Buldan (Iğdır)
17) Sebahat
Tuncel (İstanbul)
18) Sevahir
Bayındır (Şırnak)
19) Sırrı Sakık (Muş)
20) Şerafettin
Halis (Tunceli)
Gerekçe:
Türkiye'de çok
sık görülen doğal tehlikelerin başında, sel olayları gelmektedir. Önemli can ve
mal kaybına neden olan ve değişik nedenlerle oluşan sel, Türkiye'nin hızla
değişen ve gelişen sosyal ve ekonomik yapısı içinde daha da etkili olmakta,
büyük ekonomik kayıpların ve
acıların yaşandığı bir afete
dönüşmektedir.
Türkiye'de
görülen doğal afetler içinde sel, depremden sonra en büyük can ve mal
kayıplarının görüldüğü doğa olayıdır. Her yıl bu afetten kaynaklanan ekonomik
kaybın ortalama 160 trilyon Türk Lirası olduğu hesap edilmiştir.
Sel taşkınını
önleme ve kaza zararlarından korunma çalışmalarına baktığımızda; meydana gelen
ölümlerin yanında ayrıca ekonomik kayıplar açısından da olumlu bir tablo çizmek
mümkün değildir. Çünkü Sel/Taşkın riski olan alanlardaki ekonomik etkinlikler
zamanla artmıştır. Bu nedenle daha küçük boyuttaki bir sel olayında bile oluşan
ergonomik kayıplar, daha önce yaşanan ve daha büyük boyuttaki bir sel
olayındakinden, daha fazla olmaktadır.
Türkiye'nin sel
olayına karşı duyarlılığını doğal etkenlerin (iklim, bitki örtüsü, topografya
vb.) yanında, insanların çeşitli ekonomik ve sosyal etkinlikleri de
belirlemektedir. Çeşitli sektörlerdeki ekonomik faaliyetlerin yoğun olarak
devam ettiği ülkemizde hızlı nüfus artışı, sağlıksız kentleşmeyi de beraberinde
getirmektedir. Bu durum sele duyarlı alanlarda ve özellikle de akarsu
havzalarında nüfus ve sanayi yoğunluğunu arttırmaktadır. Bu yerleşim
alanlarında yeni yollar açılmakta, kurulan işletmeler ile arazi yapısı
değişmekte, ormanlar ve meralar tahrip edilmektedir. Dolayısıyla havzadaki
jeomorfolojik ve hidrolojik denge bozulduğundan can ve özellikle de mal kaybına
neden olan Sel/Taşkın afetleri daha sık görülmektedir.
Hangi koşullar
altında olursa olsun Türkiye, hızlı ve çarpık bir biçimde artan nüfusun, iskân
ve düzgün alt yapı ihtiyacının karşılanabilmesi için, akarsuların özelliklerini
göz önüne alarak, su yapılarını projelendirmek, güçlendirmek, ekonomik yönden
akarsu havzalarını çok dikkatli bir biçimde değerlendirmek zorundadır. Bunun
için bütün akarsu havzalarının Sel/Taşkın karakterini belirlemek çok önemlidir.
Bu konuda
yapılacak ilk iş, Türkiye'nin yapı ve yeryüzü şekilleri, doğal bitki örtüsü ve
iklim özellikleri ile sosyo-ekonomik yapısının kapsamlı bir biçimde ortaya
konulmasıdır. Çünkü akarsu havzalarının sele karşı duyarlılıklarını;
büyüklükleri, jeolojik ve jeomorfolojik özellikleri, kullanım durumları, toprak
özellikleri, orman örtüsü, kütle hareketleri ve erozyona karşı tutumları, vadi
eğilimi ve uzunlukları gibi etkenler belirlemektedir.
Jeomorfolojik
olarak Türkiye etrafı dağlarla çevrili, ortalama yüksekliği 1100 metre
civarında olan, derin vadilerle yarılmış bir plato görünümündedir. Eğimi %40
olan alanlar, genel yüz ölçümün %45'ini kaplamaktadır. Türkiye'nin büyük bir bölümü
bu jeomorfolojik özelliğiyle şiddetli ve sürekli yağış sonucunda her an sel
olayı ile karşılaşabilecek olan bir ülke konumundadır.
İklim olarak
Türkiye'nin güney kıyıları yazları sıcak ve kurak, kışları ılık ve yağışlı
olarak bilinen Akdeniz iklim bölgesinde yer almakla beraber, tamamında ise
sahip olduğu fiziki coğrafya özellikleri nedeniyle, yoğun kar yağışları yanında
yaz ve ilkbahar yağışlarının da görüldüğü bir ülkedir.
Türkiye'de arazi
kullanımı yönünden bakıldığında, ilk çağlardan günümüze kadar, başta ormanlar
olmak üzere, doğal bitki örtüsünün büyük bölümü yok edilmiştir. Bitki örtüsü
tahrip edilen alanlarda, eğim ve erozyon nedeniyle tarım yapılamaz hale
geldiğinden, kültür bitkileri yönünden de fakirleşen yamaçlar, sel oluşumunu
hızlandıran bir etken haline gelmiştir.
Bu nedenlerden
dolayı Türkiye'nin ayrıntılı bir şekilde sel haritasının çıkarılması, koşulları
bakımından sel ihtimali yüksek olan bölgelerin saptanması ve gerekli önlemlerin
alınarak hem can kayıplarının hem de ekonomik kayıpların önüne geçilmesi bir
zorunluluk haline gelmiştir.
4.-
BDP Grubu adına Grup Başkan Vekili Batman Milletvekili Ayla Akat Ata’nın, Doğu
Anadolu Bölgesi’ndeki deprem riskinin araştırılarak alınması gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Meclis araştırması açılmasına ilişkin önergesi (10/964)
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığı'na
Doğu Anadolu
Bölgesi ve yakın çevresini etkileyecek olası bir deprem riskinin yaratacağı
muhtemel sonuçlarının bütün boyutları araştırılarak gereken önlemlerin
belirlenmesi amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri
gereğince Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
Ayla
Akat Ata
Grup
Başkan Vekili
Gerekçe:
İnsanlar için
fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıplara neden olan, normal yaşamı ve insan
faaliyetlerini kesintiye uğratarak toplulukları etkileyen doğal, teknolojik
veya insan kökenli olaylar afet olarak tanımlanmaktadır. Afetlerin büyüklüğü
meydana getirdiği can kayıpları, yaralanmalar, yapısal hasarlar ve neden olduğu
sosyal ve ekonomik kayıplarla ölçülebilmektedir.
Doğal afet
türleri içinde en fazla can ve mal kaybına sebep olanı, belirsizlik oranının en
yüksek oluşu nedeniyle depremlerdir. Depremler eğitim, sağlık, güvenlik gibi
zorunlu kamu yatırımlarını olumsuz etkileyebilmekte ve toplum güvenliğini
tehdit edebilmektedir.
Türkiye'nin,
dünyada depremselliği yüksek olan ülkeler arasında yer aldığı bilinmektedir.
Resmi istatistiklere göre Türkiye topraklarının % 96'sı, nüfusunun ise % 98'i
deprem riski ile karşı karşıya bulunmaktadır.
Türkiye'nin doğal
afetlerle ilgili istatistik verilerine bakıldığında da depremlerin en tahripkar
doğal afet sonucuna yol açtığı görülmektedir. Nitekim 1902-2003 yılları
arasında 137 adet hasara neden olan deprem meydana gelmiş, bu depremler
sonucunda on binlerce kişi yaşamını yitirmiş, yine on binlerce kişi de
yaralanmıştır.
Türkiye'de son
yıllarda can ve mal kayıplarına neden olan depremler arasında 1992 Erzincan,
1995 Dinar, 1998 Adana-Ceyhan ve 1999 Marmara depremi yer almaktadır. Özellikle
Marmara bölgesinde 1999 yılında Gölcük ve Düzce'de meydana gelen iki büyük
deprem, yol açtığı ağır sonuçlar itibariyle dikkatleri olası İstanbul depremine
çevirdiğinden çalışmalarda ağırlıklı olarak Marmara Bölgesinde yoğunlaşmıştır.
Ancak Türkiye'de
başlıca deprem kuşakları arasında yer alan ve en etkin iki ana fay kuşağından
birini oluşturan Doğu Anadolu Fay Hattı Karlıova-Antakya arasında geniş bir
alana uzanım göstermekte olup, bölgenin depremselliğinde önemli bir rol
oynamaktadır. Nitekim son birkaç yüzyılda bu fay hattı üzerinde meydana gelen
Karlıova, Antakya, Gezin, Çelikhan, Pötürge, Bingölü, Lice, Ceyhan ve Elazığ
depremleri önemli depremler arasındadır. Üzerinde çok sayıda sismik boşluğun
bulunduğu belirtilen Doğu Anadolu Fay Hattının değişik kollarının yakın
gelecekte yıkıcı etkilere yol açabilecek depremlere kaynaklık etmesinin
kaçınılmaz olacağı belirtilmektedir.
Afet İşleri Genel
Müdürlüğü tarafından hazırlanan raporlarda da, Doğu Anadolu Fay Hattında oluşan
birikimin boşalmasının her an gerçekleşebileceği belirtilmesine karşın, son
yıllarda bu fay hattı üzerinde yer alan alanlarda gerçekleşen depremler
sonucunda oluşan can ve mal kayıpları gerekli tedbirlerin alınmadığını ortaya
koymaktadır.
Doğu Anadolu
Bölgesi ve yakın çevresini etkileyen fayların aktif olması ve değişik
büyüklüklerde sürekli deprem üretme olasılığının bulunması gerçeği gerekli
tedbirlerin zamanında alınmasını zorunlu kılmaktadır. Bu nedenle önümüzdeki
süreçte yaşanabilecek olası bir deprem riskinin yaratacağı muhtemel
sonuçlarının bütün boyutları araştırılarak gereken önlemlerin belirlenmesi
amacıyla Anayasa'nın 98'inci, İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri gereğince
Meclis Araştırması açılmasını arz ederiz.
BAŞKAN –
Bilgilerinize sunulmuştur.
Önergeler
gündemdeki yerlerini alacak ve Meclis araştırması açılıp açılmaması konusundaki
görüşmeler sırası geldiğinde yapılacaktır.
Danışma Kurulunun
bir önerisi vardır.
Okutuyorum:
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.-
Gündemdeki sıralama ile Genel Kurul çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine
ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu
Önerisi
Tarihi:
28/12/2010
Danışma Kurulunun
yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun
görülmüştür.
Nevzat
Pakdil |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı
Vekili |
Nurettin Canikli K.
Kemal Anadol |
Adalet ve Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili |
|
Oktay Vural Bengi
Yıldız |
Milliyetçi Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi |
Grubu Başkan Vekili Grubu
Başkan Vekili |
Öneri: Genel
Kurulun; 4 ve 11 Ocak 2011 Salı günlerindeki birleşimlerde 1 saat sözlü
sorulardan sonra diğer denetim konularının görüşülmeyerek gündemin kanun tasarı
ve teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işler kısmında yer alan işlerin
görüşülmesi, 5 ve 12 Ocak 2011 Çarşamba günlerindeki birleşimlerde ise Sözlü
Soruların görüşülmemesi,
Genel Kurulun; 4
ve 11 Ocak 2011 Salı günleri 15.00-20.00 saatleri arasında, 5, 6, 12 ve 13 Ocak
2011 Çarşamba ve Perşembe günkü birleşimlerinde ise 13.00-20.00 saatleri
arasında çalışmalarını sürdürmesi,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Danışma
Kurulu önerisini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler...
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istiyoruz.
BAŞKAN – Geçtik
Sayın Anadol.
Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Karar yeter sayısı istedim efendim.
BAŞKAN – Sayın
Başkanım, oylamaya geçtikten sonra söylediniz. Özür dilerim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Hayır. Evvela “Lehte, aleyhte söz isteyen var mı?” diye sormanız
gerekiyor.
BAŞKAN – Sayın
Başkanım, ben okuttum. Söz almak isteyenler her zaman gelip buraya, malumunuz,
müracaat ediyorlardı.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilmiş bir doğrudan gündeme alınma önergesi vardır,
okutuyorum:
V.-
BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI (Devam)
B) Önergeler
1.-
İstanbul Milletvekili Hasan Macit’in, Askerî Yasak Bölgeler ve Güvenlik
Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nin (2/139),
gündeme alınmasına ilişkin önergesi
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
“Askeri Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanununda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun
Teklifi”m, süresi içerisinde ilgili Komisyon’da görüşülmediği için doğrudan
gündeme alınmasıyla ilgili Meclis Genel Kurulu’nda görüşülmesini arz ve talep
ederim. 02.03.2010
Hasan
Macit
İstanbul
BAŞKAN – Teklif
sahibi İstanbul Milletvekili Sayın Hasan Macit.
Sayın Macit,
buyurun efendim.
HASAN MACİT
(İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri, 2565 sayılı Askeri Yasak
Bölgeler ve Güvenlik Bölgeleri Kanunu’nda değişiklik yapılmasıyla ilgili kanun
teklifimizin doğrudan gündeme alınmasıyla ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu kanun teklifimizde istediğimiz değişiklik ne yöndedir? Bizim
teklif ettiğimiz konu şudur: “Fiziki güvenlik sistemleri, sınır bölgesinin
coğrafi, fiziki ve topoğrafik koşullarına göre fiziki elektronik güvenlik
duvarları şeklinde tesis edilebilir.” şekliyle bir değişiklik yapılmasını
teklif ediyoruz.
Değerli
arkadaşlar, niçin biz bu teklifi yaptık? Öncelikle bir ülkenin sınır
güvenliğine hâkim olması gerekir. Eğer sınırlarına hâkim olamıyorsa, sınır
güvenliğini sağlayamıyorsa içerideki huzuru, güvenliği sağlaması mümkün
değildir. Bu nedenle yaklaşık yirmi beş yıl
süre içerisinde bölücü terör örgütünün Türkiye’de yaşatmış olduğu
sıkıntı ve acımasızca yapılan terör eylemleri sonucunda, 30 bini aşkın
insanımız canından olmuş ve yüz milyarlarca dolar ekonomik kayba neden
olmuştur. İşte bunun bu şeklide sürmesinin çok büyük bir katkısı sınır
güvenliğimize hâkim olamadığımızdan kaynaklanmaktadır. Eğer sınırlarımıza hâkim
olabilseydik, sınır güvenliğimizi sağlayabilseydik bu terör örgütü bu
boyutlarda can ve ekonomik kayıplara neden olmayacaktı. Mevcut koşullarda
askerlerimiz, güvenlik güçlerimiz sınırlarda ya siperlerde sınır güvenliğini
sağlamaktadır veyahut da geniş arazi içerisinde sadece insani gücünü kullanarak
bu güvenliği sağlamakla karşı karşıya. Ama gelişmiş ülkelere baktığımız zaman
veya gelişmekte olan ülkelere baktığımız zaman sınır güvenliklerini sağlamak
üzere çok değişik alanlara başvurulmuştur.
Değerli
arkadaşlar, bunu söylerken belki hayal gibi konuşulabilir veyahut da böyle
algılanabilir ama dünyada örneklerine baktığımız zaman ilk olarak Çin
Seddi’nden bahsetmeme gerek yok. Oradaki coğrafi koşullar herhâlde bizim
bölgemizdeki coğrafi koşullardan az değildir. Bunun ötesinde, Suudi Arabistan
ile Irak sınırı arasında bir güvenlik şeridi, 900 kilometrelik elektronik çit
oluşturulmuştur. Dünyada başka örnekleri de vardır; Hindistan-Bangladeş
sınırında, Hindistan-Pakistan sınırında, Çin-Kuzey Kore sınırında,
İsrail-Filistin sınırında bu gibi güvenlik anlamında, sınır güvenliğini
sağlayacak gerek elektronik çitler gerek tel örgüler gerekse beton duvarlar
çekilmek suretiyle göçmenlerin engellenmesi, kaçakçıların engellenmesi,
terörist sızmaların engellenmesi için gerekli önlemler alınmıştır.
Amerika Birleşik
Devletleri, “süper güç” olarak tanımladığımız bu ülke dahi, Meksika sınırından
ülkesine geçen kaçakçılığı ve göçmen sızmalarını önleyemediği için buraya fiziki
bir duvar oluşturmuştur, yani beton bir duvar oluşturmuş ve elektronik
sistemlerle burayı donatmıştır. Öyleyse dünyadaki örneklere baktığımız zaman,
Türkiye’de de böyle bir güvenlik sisteminin kurulması, sınır güvenliğinin tesis
edilmesi gerekiyor.
Bu anlamda vermiş
olduğumuz kanun teklifinde bunun yapılabilmesinin önünü açan ve bu yapıldığı
zaman… Hani çoğu güvenlik yetkililerimiz
diyor ya “Terör örgütü militanları elini kolunu sallayarak Türkiye’den, sınırlarımızdan
geçiyor.” Keza sadece terör örgütü militanları değil, buradan her türlü
kaçakçılık olayları da Türkiye’ye girmektedir. Gerek gıda maddelerinde gerekse
diğer ihtiyaçlarımızı karşılamak için giren, işte petrol kaçakçılığı gibi -bunlar her gün yazılıp çizilmekte ve
basınımızda yer almaktadır- bu anlamdaki kaçakçılık olaylarının da önüne
geçilecektir. Gerek insan sağlığımız konusunda gerekse ekonomik kayıplar
konusunda bu güvenlik sınırını sağladığımız zaman önemli kazanımlar olacaktır.
Kaldı ki, değerli arkadaşlar, 1996 yılında ve 2003 yılında Meclisimizin
araştırma komisyonunun bu anlamda bir tesisin yapılmasıyla ilgili Meclise
önerileri vardır ve o zaman iktidara mensup ve bugün iktidar partisinin genel
başkan yardımcısı olan bir arkadaşımızın…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Macit, teşekkür ederim.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Oylayacak mısınız efendim?
BAŞKAN – Yok,
Sayın Erçelebi de var.
HASAN MACİT
(Devamla) – Ek süre vermeyecek misiniz Sayın Başkan?
BAŞKAN – Yok
efendim, kaldırdık onu.
HASAN MACİT (Devamla)
– Bu kanun teklifimize desteklerinizi bekliyoruz, hepinize saygılar sunuyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Hasan Erçelebi, Denizli Milletvekili.
Buyurun efendim.
HASAN ERÇELEBİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, yüce heyetinizi Demokratik
Sol Parti ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.
Sayın Macit’in
vermiş olduğu kanun teklifi üzerinde konuşacağım. Evet, konu sınırlarımızın
güvenliği. Türkiye büyük bir ülke ve toplam 10.765 kilometre sınırımız var,
bunun 2.949 kilometresi kara sınırımız. Bu sınırların korunması konusunda
bugüne kadar gerçekten ciddi bir önlem aldığımızı söyleyemeyiz, sadece
Türkiye-Suriye sınırında güvenlik önlemlerimiz yeterli sayılabilecek
düzeydedir.
Değerli
milletvekilleri, sınırlarını korumak bir ülke için onurdur, korunamayan
sınırlar sınır sayılamayacaktır. Onun için biz Türkiye Büyük Millet Meclisi
olarak sınırlarımızın korunması için her türlü önlemi almak zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, bugün baktığımız zaman gerçekten sınırlarımızı koruyabiliyor
muyuz? Buna “Evet” demek son derece zor. Sınırlarımız kimi söylemlere göre
kevgir gibidir ama en iyimser söyleme göre delik kova gibidir. Delik kova
dolmaz arkadaşlar, delik kovayla su taşınmaz.
Sınırlarımızın
korunmasındaki en önemli konu terör ve kaçakçılıktır. Bugün “Otuz yıldır terörü
önleyemedik.” diyorsak bunun en önemli sebebi sınırlarımızın güvenliğinin
olmamasıdır. Ülkemize sınırlarımız dışından saldırılar yapılmakta ve yine
sınırlarımız dışına kaçılmaktadır.
Bunun yanında
-kaçakçılığa baktığımız zaman- terör örgütünün otuz yıldır önlenemeyen
saldırılarının en önemli sebebi silah kaçakçılığıdır, patlayıcı madde
kaçakçılığıdır. Onun için sınırlarımızı güvenlik altına almak zorundayız.
Et kaçakçılığı bu
ülkede hayvancılığı bitirdi, köylümüzü bitirdi, şeker kaçakçılığı aynı şekilde
çiftçimizi bitirdi. Uyuşturucu kaçakçılığı gençlerimizi bitirdi ve Birleşmiş
Milletler raporuna göre, “Türkiye uyuşturucu kaçakçılığında bir köprü görevi
görmektedir.” denilmektedir. Bu, dünya çapında bir utanç kaynağıdır. Petrol
kaçakçılığı aynı şekilde hem halkımızı vurmakta hem de devletimizi vurmaktadır.
Şu anda en pahalı petrolü kullanıyoruz. Dolayısıyla, bunların sonucunda
vergilerimiz azalıyor.
Değerli
milletvekilleri, bu araştırma raporu Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
yapılmıştır. Yani, Türkiye’de sınır güvenliğinin olmadığı, kaçakçılığın nasıl,
kimler tarafından yapıldığı, terörün nasıl beslendiği burada yazıyor. İşte, bu
kanun teklifiyle aslında yüce Meclisin yıllardır yaptığı çalışmaya sahip çıkmak
istiyoruz. O nedenle, bu kanun teklifine hepinizin, hepimizin olumlu oy
vermesi, aslında Türkiye Büyük Millet Meclisi çalışmalarının bir sonuca varması
demektir. İşte, o nedenle hepinizden bu kanun için olumlu oy istiyoruz. Çünkü,
bu kanunun herhangi bir iç siyasete malzeme hedefi yoktur, ama bu kanun
teklifinin terörü önlemede, kaçakçılığı önlemede çok çok önemli özellikleri
vardır. İşte o yüzden Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin tamamından oy
istiyoruz. Bu kanunla inşallah özlediğimiz sınır güvenliğini sağlarız.
Bugün teknolojik
bir çağda yaşıyoruz. “Efendim, sınırlarımız sarp kaya-ların arasında oralara
duvar çekilemez.” diyemeyiz. Bugün elektronik duvarlar oraya çekilebilir, bugün
oraya pekâlâ uydudan duvarlar çekilebilir ve sınır güvenliğimizi sağlayabiliriz
diyorum.
Yüce Meclisin bu
kanuna olumlu oy vereceğini umuyorum, hepinize say-gılar sunuyorum. Sağ olun,
var olun.
K. KEMAL ANADOL
(İzmir) – Sayın Başkan, karar yeter sayısı istiyorum.
BAŞKAN – Tamam
efendim.
İç Tüzük’ün
37’nci maddesine göre verilen doğrudan gündeme alınma önergesini oylarınıza
sunacağım ve karar yeter sayısı arayacağım.
Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Karar yeter sayısı yoktur.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma
Saati: 16.31
İKİNCİ OTURUM
Açılma
Saati: 16.45
BAŞKAN:
Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP
ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 43’üncü Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
İstanbul
Milletvekili Hasan Macit’in İç Tüzük’ün 37’nci maddesine göre verdiği doğrudan
gündeme alınma önergesinin oylanmasında karar yeter sayısı bulunamamıştı. Şimdi
önergeyi tekrar oylarınıza sunacağım ve karar yeter sayısını arayacağım.
Önergeyi kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmemiştir, karar yeter sayısı
vardır.
Sayın
milletvekilleri, gündemin “Sözlü Sorular” kısmına geçiyoruz.
Biraz önce Sağlık
Bakanının cevaplandıracağı soruları sizlere arz etmiştim, tekrar okumuyorum. Bu
soruları sırasıyla okutuyorum:
VII.-
SÖZLÜ SORULAR VE CEVAPLARI
1.-
Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, öğrenim ve harç kredilerinin geri
ödemesine ilişkin Millî Eğitim Bakanından sözlü soru önergesi (6/1142) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Millî Eğitim Bakanı Sayın Doç. Dr. Hüseyin Çelik tarafından sözlü
olarak cevaplandırılmasını saygılarımla arz ederim.
Yaşar
Ağyüz
Gaziantep
Global fınans
krizinden ülkemiz de olumsuz etkilenmektedir.
Ayrıca,
öğrenimlerini Kredi Yurtlar Kurumundan aldıkları kredi ile tamamlayan
üniversite mezunu gençlerimizin, iş bulamadığı kriz ortamında kredi borçları
için kendisinin ve ailesinin hacizle karşı karşıya kalmaları acı bir gerçektir.
1. Kredi borcunu
ödeyemeyen üniversite mezunu gençlerimize ve ailelerine 17 Aralık’a kadar
tanınan süre içinde çok önemli bir bölümü faiz olan, 5100 YTL'lik borç için
haciz uygulanmasını bu ortamda doğru buluyor musunuz?
2. Vergi Barışı,
vergi affı ve vergi borçlarının taksitlendirilmelerinin Maliye Bakanlığınca,
periyodik dilimler hâlinde Türkiye Büyük Millet Meclisi gündemine getirildiği
ve yasal düzenlemelerin yapıldığı bir gerçek iken, kredi borcu için süre
uzatımı, taksitlendirme ve peşin ödemelerde faiz affı gibi yeniden bir
yapılandırma neden düşünülmemektedir?
2.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Damal’daki bazı köylerin sağlık
ocaklarındaki ihtiyaçlarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1699) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
21.12.2009
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Damal
İlçesine bağlı köylerden, Aşağı gündeş; Cumhuriyet Mah., Tepeköy Burmadere,
Üçdere, Dereköyü, Seyitören köylerinde sağlık ocağı olmadığından veya var olan
sağlık ocaklarının fiziki durumlarının iyi olmadığı gibi sağlık ocaklarında
gerekli ebe ve sağlık memuru olmadığından dolayı gerekli hizmet
verilememektedir.
1- Ardahan Damal
ilçesine bağlı yukarıda isimlerini yazdığım köylerde sağlık ocağı olmadığından
vatandaşlarımız sağlık hizmetlerinden yeterli oranda yararlanamamaktadır.
Ayrıca var olan bazı sağlık ocaklarında ebe ve sağlık memuru olmadığından
dolayı ocaklar kapalı durumdadır. Yine bazı sağlık ocakları çok eskiden
yapıldığından fiziki durumlarının bir an evvel düzeltilmesi gerekmektedir. Bu
aksaklıkların giderilmesi ebe ve sağlık memuru ataması yapılacak mı,
yapılacaksa ne zaman yapılacak?
3.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1772) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
18.01.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Gümüşhane ve
Bayburt bölgede kar yağışı en fazla olan illerimizdendir, yoğun ve aralıksız
yağan kar yağışından dolayı çok zaman köylerin yolları kapalı kalmaktadır. Bu
durum uzun süre devam ettiğinden köylerdeki sağlık ocaklarında ebe, hemşire,
sağlık memuru ve doktor bulunmadığı gibi malzeme eksiği de bulunmaktadır.
Bölgede eksik olan sağlık ocağına da çok ihtiyaç bulunmaktadır.
1- Gümüşhane ve
Bayburt illerinde yaşayan hemşehrilerimiz sağlık hizmetlerinden tam anlamıyla
yararlanamamaktadır, sağlık hizmetlerinden faydalanabilmesi için sağlık
ocaklarına ebe, hemşire, sağlık memuru ve doktor ataması yapmayı düşünüyor
musunuz?
4.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki içme suyu analizine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1775) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
18.01.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Su yaşamın en
temel gereksinimlerinden birisidir. Yaşamla özdeş olup, su olmadan hayat da
olmaz. Kişinin ve toplumun sağlıklı olabilmesi için, içme ve kullanma sularının
tümünün temiz ve yeterli olması gerekir. İçme, kullanma sularının düzenli
olarak sağlıklı olup olmadığının denetlenmesinde insani tüketim amaçlı sular
hakkında yönetmelik hükümleri gereğince denetleme ve kontrol izlemleri yine
yönetmelik hükümleri gereğince sağlık müdürlüğünce yapılmalıdır.
1- Gümüşhane,
Bayburt'da hemşehrilerimizin analizi yapılmış su içmeleri için, su analizi
yapılabilmesi için bir çalışmanız olacak mı, olacaksa ne zaman yapacaksınız?
5.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki içme suyu analizine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1776) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
18.01.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Su yaşamın en
temel gereksinimlerinden birisidir. Yaşamla özdeş olup, su olmadan hayat da
olmaz. Kişinin ve toplumun sağlıklı olabilmesi için, içme ve kullanma sularının
tümünün temiz ve yeterli olması gerekir. İçme, kullanma sularının düzenli
olarak sağlıklı olup olmadığının denetlenmesinde insani tüketim amaçlı sular
hakkında yönetmelik hükümleri gereğince denetleme ve kontrol izlemleri yine
yönetmelik hükümleri gereğince sağlık müdürlüğünce yapılmalıdır.
1- Ardahan, Kars
ve Iğdır'da hemşehrilerimizin analizi yapılmış su içmeleri için su analizi
yapılabilmesi için bir çalışmanız olacak mı, olacaksa ne zaman yapacaksınız?
6.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki sağlık hizmetlerine ilişkin
sözlü soru önergesi (6/1780) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
18.01.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ülkemiz genelinde
sağlık hizmetlerinden vatandaşlarımız gelişmiş dünya ülkelerindeki insanlar
gibi faydalanamadığı gibi özellikle ülkemizin daha geri kalmış olan
bölgelerindeki hemşehrilerimizin durumları içler acısıdır. Bölgedeki sağlık
ocaklarının sayılarının yetersiz olmasının yanında araç ve gereç açısından da
istenilen düzeyde bulunmadığı bir gerçektir. Bir de mevcut sağlık ocaklarında
Doktor, Ebe, Hemşire ve Sağlık Memuru bulunmamaktadır. Bu durumda
vatandaşlarımızın sağlık tedavisi almaları aksamaktadır.
1- Elazığ,
Tunceli, Muş, Hakkâri, Diyarbakır, Ş.urfa, Gümüşhane, Bayburt illerinde yoğun
kar yağışı nedeniyle başta köy yolları olmak üzere köyü ilçeye bağlayan yollar
zaman zaman da ilçeyi ile bağlayan yollar kapandığından dolayı bu illerde
yaşayan hemşehrilerimizin gerektiği miktarda sağlık hizmeti almaları imkânsız
durumdadır, mevcut bulunan sağlık ocaklarında araç ve gereç açığı çok fazla
durumdadır. Sağlık hizmetleri için gerekli olan malzemelerin tamamlanması için
bir çalışmanız olacak mı?
2- Adı geçen
illerin İl, İlçe ve köylerindeki sağlık ocaklarında Doktor, Hemşire, Ebe ve
Sağlık memuru açığının giderilebilmesi için bir çalışmanız olacak mı?
7.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki kar ambulansı sayısının
artırılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1824) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
27/01/2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan, Kars ve
Ağrı bölgesinde yoğun ve sürekli olarak yağan kar yağışı nedeniyle başta köy
yolları olmak üzere ilçeyi ile bağlayan yollar da zaman zaman kar nedeniyle
kapanmaktadır. Köylerden hastaneye yetiştirilmesi gereken diyaliz hastaları
başta olmak üzere acil doğum yapacak olan hastaların da hastaneye
yetiştirilmesi için uzun süreli uğraşlar verilmekte ve zaman kaybına neden
olmaktadır.
1- Ardahan, Kars
ve Ağrı bölgesinde yoğun ve sürekli olarak yağan kar yağışı hastalarımızın
zamanında hastaneye ulaşabilmesi için kar ambulansı sayısının çoğaltılması için
bir çalışmanız olacak mı?
8.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki kar ambulansı sayısının
artırılmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1825) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
27/01/2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Erzurum,
Gümüşhane, Bayburt, Şırnak, Bingöl, Muş, Van ve Elazığ bölgesinde yoğun ve
sürekli olarak yağan kar yağışı nedeniyle başta köy yolları olmak üzere ilçeyi
ile bağlayan yollar da zaman zaman kar nedeniyle kapanmaktadır. Köylerden
hastaneye yetiştirilmesi gereken diyaliz hastaları başta olmak üzere acil doğum
yapacak olan hastaların da hastaneye yetiştirilmesi için uzun süreli uğraşlar
verilmekte ve zaman kaybına neden olmaktadır.
1- Erzurum,
Gümüşhane, Bayburt, Şırnak, Bingöl, Muş, Van ve Elazığ bölgesinde yoğun ve
sürekli olarak yağan kar yağışı hastalarımızın zamanında hastaneye ulaşabilmesi
için kar ambulansı sayısının çoğaltılması için bir çalışmanız olacak mı?
9.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Iğdır’daki sağlık ocağı ve sağlık personeli
ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1832) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
01/02/2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Doğu Anadolu
Bölgesinde nüfus artışı olan illerden birisi de Iğdır'dır Iğdır’da çok acil
olarak sağlıkevine ihtiyaç bulunmaktadır. Iğdır ve ilçelerindeki köylerde
bulunan sağlık ocakları yetersiz olmakla beraber Ebe, Hemşire, Sağlık Memuru ve
Doktor ihtiyaçlarının karşılanması gerekmektedir.
1- Iğdır ve
ilçelerine bağlı köylerde hızlı bir nüfus artışı olduğundan köylerde sağlık
ocağına ihtiyaç bulunmaktadır. İl ve ilçelere bağlı köylere sağlık ocağı
yapılacak mı?
2- Iğdır ve İlçelerine mevcut sağlık ocaklarına
sağlık memuru, Ebe, Hemşire ve Doktor ataması yapılacak mı?
10.-Ardahan
Milletvekili Ensar Öğüt’ün, domuz gribi önlemlerine ilişkin sözlü soru önergesi
(6/1869) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
11/02/2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Sağlık Bakanlığı
2009 yılının son aylarında 28 milyon kişiye aşı yapılması planlanmıştı ve bunun
için 43 milyon doz aşı siparişi verilmişti ve bu aşıların yaklaşık yarısı
alınmıştı. Bu hastalıkla ilgili yürütülen çalışmalarda belirli tedbirler
alınmıştı. Bu tedbirlerden şimdi vazgeçildi mi?
1- Domuz
Gribinden ölenlerin sayısının üçer günlük periyotlar hâlinde açıklanması
uygulamasından neden vazgeçildi?
2- Domuz
Gribinden bu güne kadar kaç kişi aşı oldu?
3- Domuz Gribine
karşı alınacak önlemleri anlatan kampanyalara neden son verildi?
4- Türkiye halen
Domuz Gribi riski altında değil mi?
5- Azalmaya
gerilemeye giren Domuz Gribi aktivitesinde içinde bulunduğumuz aylarda artış
görüleceği iddia ediliyor bu doğru mudur?
11.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, bazı illerdeki fizik tedavi ve rehabilitasyon
merkezi ihtiyacı ile hastanelere ilişkin sözlü soru önergesi (6/1900) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorulanının Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
28.02.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan, Ağrı,
Iğdır, Gümüşhane, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Muş, Hakkâri, Tunceli, Şırnak’ta
bulunan Fiziksel engelliler ve rehabilitasyon merkezi olmadığı için
tedavilerini sürdürmek için ve engelli raporu almak için Bölge hastanelerinin
bulunduğu illere gitmektedirler bu durumda vatandaşlarımızın çok ciddi maddi ve
manevi kayıpları olmaktadır. Bu kayıplarının bir an evvel giderilebilmesi için
isimleri yazılı illerde bu işlemlerinin yapılması bir Fizik Tedavi ve
Rehabilitasyon merkezi açmakla bu konudaki sıkıntıya son verilmiş olacaktır.
1- Yukarıda
İsimlerini yazmış bulunduğum illerde çok sayıda Fiziksel engelliler ve
rehabilitasyon merkezi bulunmadığı için ve engelli raporu alabileceği illere
gitmektedirler. Bu durum karşısında vatandaşların maddi ve manevi kayıplarının
önüne geçebilmek için bulunduğu illerde Fizik Tedavi ve Rehabilitasyon Merkezi
açmayı düşünüyor musunuz?
2- Türkiye'de ne
kadar Devlet Hastanesi üniversite hastanesi ve ne kadar özel hastane
bulunmaktadır?
12.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’daki sağlık çalışanlarının döner
sermaye paylarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1940) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz
ederim.11.03.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan'da gerek
doğa şartları gerekse binaların fiziki durumlarıyla beraber araç ve gereç
bakımından çok zor şartlar altında sağlık personeli olarak Ardahan'lı
hemşerilerimize hizmet etmektedirler. Sağlık personeli olarak çalışanlar Döner
Sermayeden hak etmiş oldukları hakları da 2006 yılından beri alamamaktadırlar.
Çalışanların günün şartlarına göre ailelerinin geçimlerini sağlamak için
verdikleri çabaların karşılığı olarak gecikmiş olan paralarının ödenmesi ve
mağduriyetlerinin giderilmesi gerekmektedir.
1- Ardahan da
eksik Döner Sermaye alan sağlık çalışanları 2006 yılından beri Ardahan sağlık
personeli olarak çalışan düşük döner sermayeden para alanlar 375 sayılı kanun
kapsamında 2006 yılından beri almaları gereken paraları alamamışlardır bu
paraların sağlık çalışanlarına ödenmesi için bir çalışmanız olacak mı ,
olacaksa ne zaman olacak?
2- Bütçe
konuşmalarında en düşük devlet memuru maaşı 1.350 TL. olacaktır denmesine
rağmen Ardahan'da Sağlık memuru olarak çalışan Ardahan'da çalışanların maaşları
artı döner sermaye ile birlikte bin lirayı bulmuyor bu arkadaşlarımız bütün kış
boyunca yaklaşık olarak 5 ton kömür parası ödemektedirler bu arkadaşlarımızın
durumlarının göz önünde bulundurularak maaşlarının yüzde 50 arttırılması için
bir çalışmanız olacak mı?
13.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Siirt Devlet Hastanesindeki personel
açığına ilişkin sözlü soru önergesi (6/1963) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
19.03.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Siirt çevre
illerden ve köylerden gelen vatandaşlardan dolayı çok hızlı büyümektedir.
Mevcut hastanedeki doktorlar günde ortalama 10 ameliyat yapmakta, yine her gün
120 hastaya bakmaktadırlar. İlde ve ilçelerde doktor eksikliği nedeniyle hasta
tedavilerinde gecikme olmakta, bundan dolayı hastalar başka illere tedavi için
gitmektedirler. Bu durumda da hemşehrilerimizin ekonomik kayıpları olmaktadır.
1) Siirt ve
ilçelerindeki nüfus artışı hızla artarak devam etmektedir. Siirt Devlet
Hastanesinde uzman doktor eksiği ile birlikte ebe, hemşire ve sağlık memuru
açığının giderilebilmesi için bir çalışmanız var mıdır? Varsa ne zaman
gidereceksiniz?
14.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan’da sağlık hizmetlerindeki bazı
ihtiyaçlara ilişkin sözlü soru önergesi (6/2015) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
07.04.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Türkiye'nin
toprak bütünlüğü için savaş tazminatı olarak verilen ve yarım asra yakın işgal
altında kalan hemşehrilerimiz ne dillerinden ne dinlerinden ne de gelenek ve
göreneklerinden taviz vermemişlerdir. Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında
Ardahanlı vatandaşlarımızın büyük fedakârlıkları vardır.
1) Yapılan
çeşitli araştırmalarda, bebek ve çocuk ölümlerinde Türkiye'de ilk sırayı
almaktadır. Ardahan'da yaşanan doktor sıkıntısı artık dayanılmaz noktaya
gelmiştir. Uzman doktor eksiğinin tamamlanması için bir çalışmanız olacak mı?
2) 21. yüzyılda
Ardahan'da bebek ve çocuk ölümlerinin durdurulması için hastanelerin araç ve
gereç ihtiyaçlarının giderilmesi için doktorlara hizmet verecek olan lojman
yapılması için bir çalışmanız var mıdır?
15.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan ili Çıldır ilçesi Aşıkşenlik
beldesindeki doktor ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2101) ve Sağlık
Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
01.06.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Çıldır
ilçesi Aşıkşenlik beldesindeki Sağlık Ocağında 4 Doktor kadrosu bulunmasına
rağmen uzun süreden beri doktor bulunmamaktadır. Bu durumda hemşehrilerimiz
hastalandıklarında Çıldır Merkeze veya Ardahan'daki hastaneye gitmektedirler.
Bu durum hem zaman kaybına hem de maddi kayıplara neden olmaktadır.
1) Ardahan Çıldır
ilçesi Aşıkşenlik beldesindeki Sağlık Ocağında 4 Doktor kadrosu bulunmasına
rağmen Doktor bulunmamaktadır. Hemşehrilerimizin mağduriyetlerinin giderilmesi
için Sağlık Ocağına Doktor tayini yapacak mısınız?
16-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Çıldır’daki doktor ihtiyacına ilişkin sözlü
soru öner-gesi (6/2155) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
1.07.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Çıldır
ilçesinde Doktor bulunmadığından dolayı ilçedeki hemşerilerimiz çok sıkıntı
çekmektedirler. Çıldır ilçesine bağlı bir kasaba ve 35 köy mevcut olup
buralarda yaşayan vatandaşlara sadece bir doktor hizmet vermektedir. Bu durumda
hastalarımıza yeterli oranda sağlık hizmeti verilmemektedir. Hastalarını
Ardahan'a ve Kars’a götürmekte bu durum da vatandaşlarımızın hem maddi hem de
zaman kaybına yol açmaktadır.
1- Ardahan Çıldır
ilçesinde bir ilçe, bir belde ve 35 köye aynı Doktorun hizmet vermesi beklenmektedir.
İlçede görev yapan Doktor da izne ayrıldığında ilçede hiç Doktor
bulunmayacaktır. Acilen yeteri kadar Doktor ataması yapılacak mı?
17.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof Devlet Hastanesine diyaliz ünitesi
kurulmasına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2159) ve Sağlık Bakanı Recep
Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
7.07.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan Posof
İlçesi Devlet Hastanesinin bünyesinde Diyaliz ünitesi olmamasından dolayı
hastalarımız Ardahan Merkez hastanesine tedavi için haftada iki gün
gitmektedirler. Bu durumda her hafta iki defa 85 km yolu kat etmek zorunda
kalmaktadır. Hastalarımız yaz kış bu sıkıntıyı çekmektedirler. Diyaliz
makinesinden çıkan hastalar vücutlarını sıcak tutmak zorundadırlar. Bu durum da
hem maddi hem de manevi kayıplara neden olmaktadır.
1- Ardahan Posof
İlçesindeki Hastanemizde Diyaliz Makinesi bulunmadığından dolayı hastalarımız
haftada iki gün tedavilerinin yapılabilmesi için Ardahan'daki Hastaneye gidip
gelmek zorunda kalmaktadır. Bu yol 85 km olmasından dolayı hastalarımız çok
sıkıntı çekmektedirler, hastalarımızın yerinde tedavi edilebilmesi için Posof
Hastanesine Diyaliz ünitesi kurulması için bir çalışma yapmayı düşünüyor
musunuz?
18.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, organ nakline ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2161) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
1- Türkiye'de kaç
hastanede organ nakli yapılmaktadır?
2- Son 5 yılda
kaç kişiye organ nakli yapılmıştır?
19.-
Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun, Tokat’ta Ruh Sağlığı ve Hastalıkları
Hastanesi açıl-masına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2162) ve Sağlık Bakanı
Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun
Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılmasını arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Soru: Tokat
ilinde açılması planlanan Ruh Sağlığı ve Hastalıkları Hastanesi ne zaman
faaliyete geçecektir?
20.-
Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, sözleşmeli sağlık personelinin sorunlarına
ilişkin sözlü soru önergesi (6/2166) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıda
belirtilen sorularımın, Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılmasını arz ederim.
Prof.
Dr. Alim Işık
Kütahya
Bakanlığınız
bünyesinde sözleşmeli olarak istihdam edilen sağlık personelinin sorunlarının
ve bu sorunlar nedeniyle yaşanan mağduriyetlerin her geçen gün arttığı
kamuoyunca bilinmektedir. Bu konuyla ilgili olarak;
1. Hâlen
Bakanlığınız bünyesinde sözleşmeli olarak çalıştırılan personel sayısı ne
kadardır? Sözleşmeli personelin toplam personel içindeki payı nedir?
2. 2003-2010
döneminde işe başlayan sözleşmeli personelin yıllara ve unvanlarına göre
dağılımları nasıldır?
3. Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi illerinin sağlık personeli ihtiyacının karşılanması
amacıyla başlatılan sözleşmeli personel uygulamasının yol açtığı aile
parçalanması sorununun çözümüne yönelik bir çalışmanız var mıdır? Varsa çalışma
ne aşamadadır?
4.
Bakanlığınızca, sözleşmeli sağlık personelinin mağduriyetinin giderilmesine
yönelik ne tür tedbirler alınmış ya da alınmaktadır?
21.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Posof’taki kapalı sağlık ocaklarına ilişkin
sözlü soru önergesi (6/2179) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
18.08.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
18 sene önce il
olan Ardahan aradan geçen yıllara rağmen sağlık sorunları yanlış politikalar
sebebiyle çözülememiştir. Ardahan, hastalarının halen Kızak üstünde sağlık
ocaklarına ve hastanelere taşındığı, Doktor, Hemşire ve Sağlık tedavi
görememektedir. Yoğun kış şartlarının da göz önünde bulundurularak sağlık
problemlerinin giderilmesi gerekmektedir.
1- Ardahan İli
Posof ilçesinde kaç uzman doktor vardır. Eksik uzman Doktor ataması ne zaman
yapılacak?
2- Ardahan Posof
ilçesi ve bağlı köylerinde sağlık ocaklarındaki doktor, ebe ve hemşire eksiği
bulunmaktadır. Bu eksikliklerin giderilmesi için bir çalışmanız var mıdır?
22.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Ardahan Merkez köylerindeki kapalı sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2188) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
22.08.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan ili
Merkez ilçesine bağlı köylerdeki sağlık ocaklarının kapalı olması, açık
olanlarda ise doktor, hemşire, ebe ve gerekli teçhizatların yetersiz olması
nedeniyle hastalara acil müdahale edilememekte, zor ve uzun kış şartlarının
zorluğu nedeni ile şehir merkezine ulaştırılamadığından dolayı da hastalar
yollarda ölmektedir. Teknoloji çağını yaşadığımız 21. yüzyılda Ardahan ilimizde
doktor, hemşire, ebe ve gerekli teçhizatları olmayan sağlık ocakları kapanmış
ve kullanılamaz durumda harabeye dönmüştür.
1- Ardahan ili
merkez ilçesine bağlı köylerde kapalı bulunan sağlık ocaklarının doktor,
hemşire, ebe ve teçhizat eksiklerinin bir an önce tamamlanarak
vatandaşlarımızın hizmetine açılmaları için herhangi bir çalışma yapacak
mısınız.
23.-
Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Göle’nin köylerindeki kapalı sağlık
ocaklarına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2189) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın
cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
22.08.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Ardahan ili Göle
ilçesine bağlı köylerdeki sağlık ocaklarının kapalı olması, açık olanlarda ise
doktor, hemşire, ebe ve gerekli teçhizatların yetersiz olması nedeniyle
hastalara acil müdahale edilememekte, zor ve uzun kış şartlarının zorluğu
nedeni ile şehir merkezine ulaştırılamadığından dolayı da hastalar yollarda
ölmektedir. Teknoloji çağını yaşadığımız 21. yüzyılda Ardahan ilimizde doktor,
hemşire, ebe ve gerekli teçhizatları olmayan sağlık ocakları kapanmış ve
kullanılamaz durumda harabeye dönmüştür.
1- Ardahan ili
Göle ilçesine bağlı köylerde kapalı bulunan sağlık ocaklarının doktor, hemşire,
ebe ve teçhizat eksiklerinin bir an önce tamamlanarak vatandaşlarımızın
hizmetine açılmaları için herhangi bir çalışma yapacak mısınız.
24.- Ardahan Milletvekili Ensar Öğüt’ün, Kars’taki
kapalı sağlık ocaklarının hizmete açılmasına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2210) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük Millet Meclisi
Başkanlığına
Aşağıdaki
sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından sözlü olarak
cevaplandırılması konusunda gereğinin yapılmasını saygılarımla arz ederim.
31.08.2010
Ensar
Öğüt
Ardahan
Kars ili Merkez ilçesine bağlı köylerdeki sağlık ocaklarının
kapalı olması, açık olanlarda ise doktor, hemşire, ebe ve gerekli teçhizatların
yetersiz olması nedeniyle hastalara acil müdahale edilememekte, zor ve uzun kış
şartlarının zorluğu nedeni ile şehir merkezine ulaştırılamadığından dolayı da
hastalar yollarda ölmektedir. Teknoloji çağını yaşadığımız 21. yüzyılda Kars
ilimizde doktor, hemşire, ebe ve gerekli teçhizatları olmayan sağlık ocakları
kapanmış ve kullanılamaz durumda harabeye dönmüştür.
1- Kars ili merkez ilçesine bağlı köylerde kapalı bulunan sağlık
ocaklarının doktor, hemşire, ebe ve teçhizat eksiklerinin bir an önce
tamamlanarak vatandaşlarımızın hizmetine açılmaları için herhangi bir çalışma
yapacak mısınız.
25.- Tokat Milletvekili Reşat Doğru’nun,
kanser hastası sayısına ve kullanılan kanser ilacı miktarına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/2220) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Son yıllarda ülkemizde kanser vakalarında artışlar görülmektedir.
Buna bağlı olarak da ilaç ihtiyacımız artmıştır. Buna göre;
Son üç yılda kaç hastaya, ne kadar kanser ilacı kullanılmıştır?
26.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, Tokat ve bazı ilçelerindeki uzman hekim açığına ilişkin sözlü soru
önergesi (6/2221) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorumun Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
Tokat ile Artova, Almus, Reşadiye ilçe hastanelerimizde çeşitli
branşlarda uzman hekim açığı vardır. İlçelerimize hekim atamaları ne zaman
yapılacaktır?
27.- Tokat Milletvekili Reşat
Doğru’nun, açılan ve kapanan eczane sayısına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2222)
ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Prof. Dr. Recep Akdağ
tarafından sözlü olarak cevaplandırılmasının teminini arz ederim.
Dr.
Reşat Doğru
Tokat
1- Son beş yılda ülkemizde kaç eczane açılmış, kaç eczane
kapatılmıştır?
2- Eczanelere yaptırılan Sağlık Bakanlığına ait kesintilere ne
zaman son vermeyi düşünüyorsunuz?
28.- Gaziantep Milletvekili Hasan
Özdemir’in, Gaziantep’teki meslek hastalıklarına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2261) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak yanıtlanmasını saygılarımla arz ederim.
Hasan
Özdemir
Gaziantep
Ülkemizde çalışma koşullarına dair problemler devam ederken bu
problemlerin en önemli yansıması meslek hastalıkları hususudur. Bakanlığınızın
verilerine göre Türkiye'de her yıl ortalama 6 binin üzerinde maluliyet ve 2
binin üzerinde ölüm meslek hastalıkları kaynaklıdır.
Buna göre;
1) Gaziantep ilinde son 8 yılda Hastanelere meslek hastalığından
dolayı kaç başvuru olmuştur?
2) Gaziantep ilinde son 8 yılda meslek hastalıklarından dolayı
malul olan ve ölen kişi sayısı nedir?
3) Güneydoğu ve Doğu Anadolu Bölgelerinin en gelişmiş sanayi kenti
olan Gaziantep'te bir meslek hastalıkları hastanesi açmayı düşünüyor musunuz
29.- Aksaray Milletvekili Osman
Ertuğrul’un, kişi başına düşen hekim sayısına ilişkin sözlü soru önergesi
(6/2269) ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıdaki sorularımın Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ tarafından
sözlü olarak cevaplandırılması için gereğini arz ederim. 23/11/2010
Osman
Ertuğrul
Aksaray
Soru:
Kişi başına düşen hekim sayısında Türkiye ortalaması nedir?
Aksaray ilimizde İlçe, Belde ve köyleri dahil olmak üzere sağlık
hizmetleri kaç personelle yürütülmektedir? Kişi başına düşen hekim sayısı
yeterli midir?
Büyükşehirlerde yaygınlaşan teşekküllü özel hastanelerin Aksaray
ilimiz gibi illerde de açılması için yatırımcıları özendirici çalışmalarınız
var mıdır?
30.- Mersin Milletvekili Akif
Akkuş’un, Tarsus’un hastane ihtiyacına ilişkin sözlü soru önergesi (6/2272) ve
Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Aşağıda yer alan soruma Sağlık Bakanı Sayın Recep Akdağ’ın sözlü
olarak cevap vermesini saygılarımla arz ederim. 23.11.2010
Prof.
Dr. Akif Akkuş
Mersin
Tarsus, ülkemizin en büyük ilçe nüfusuna sahip olan bir yerleşim
birimidir. Sağlık birimlerinin birleşmesinden önce, Tarsus’ta 221 yataklı
devlet hastanesi ve 520 yataklı sigorta hastanesi adı altında iki hastane
bulunmakta idi. Hastaneler birleşti, eski sigorta hastanesi, genel hastane,
eski devlet hastanesi ise kadın doğum hastanesi haline geldi.
Genel hastane, vatandaşın ihtiyacına cevap verememektedir. 233 bin
merkez, köy ve beldelerle beraber 320 bin nüfusa sahip, Tarsus ilçesine yeni
bir hastane yapılması konusunda bir çalışmanız var mı? Kadın doğum
hastanesinde, farklı hastalar için de hizmet verilebilmesi, değişik bölümler
kurulması konusunda talimatınız olur mu?
BAŞKAN – Soruları cevaplandırmak üzere Sağlık Bakanı Sayın Recep
Akdağ.
Sayın Bakanım, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Saygıdeğer Başkanım,
teşekkür ediyorum.
Benim kırk dakikam mı kalmış Değerli Başkanım, ona göre zamanımı
harcayacağım.
BAŞKAN – Kırk dakikalık süre var ama belki arkadaşların, soru
yönelten arkadaşların da tekrar bir şey ilave etme hakları var, bir iki dakika
verebilirim.
Buyurun.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Peki efendim.
Gaziantep Milletvekilimiz Yaşar Ağyüz’ün Millî Eğitim Bakanına
sorusunu cevaplıyorum, esas no (6/1142) numaralı soru: Yüksek Öğrenim Kredi ve
Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğünden öğrenim veya katkı kredisi alan öğrenciler
borçlarını, bilindiği gibi, Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumu Kanunu’nun
16’ncı maddesi hükümleri doğrultusunda geri ödemektedir.
2006 yılında bu maddeye eklenen bir fıkra ile kredi borç ödemeleri
başladığı hâlde, borçlarını herhangi bir sebepten dolayı ödeyemeyecek olanlara
borçlarını birer yıllık sürelerle erteletme imkânı getirmiştik. 2009 yılında da
yine, bazı kanunlara eklediğimiz maddelerle 10 Temmuz 2009 tarihinden itibaren
üç ay içerisinde Yüksek Öğrenim Kredi ve Yurtlar Kurumuna başvurarak ödeme
taahhüdünde bulunmaları hâlinde seçtikleri peşin veya taksitli ödeme
seçeneklerine göre gecikme zammı borçlarının belli oranda terkin edilmesi
imkânını da getirdik. Bütün bunlar öğrencilerimize getirdiğimiz kolaylıklardır.
Ayrıca, bildiğiniz gibi, bugün, Değerli Başbakanımız da açıkladılar, öğrencilere 2002 yılında burs
ya da kredi olarak verilen 45 lira bugün 240
liraya çıkmış durumdadır. Bu da gerçekten eğitim adına yıllarını
üniversitede geçirmiş bir kişi olarak beni ziyadesiyle memnun etmektedir.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1699) sayılı sorusuna cevap veriyorum.
Sayın Öğüt’ün birçok sorusu var, bunlar Ardahan ili, ilçeleri ya da yine bazı
illerimize ait sorular.
Ardahan ili Damal ilçemizde toplamda 6.977 kişi yaşamaktadır.
Bütün nüfus 6.977 kişidir, bu nüfusun 3.773’ü köylerde ikamet etmektedir. Damal
ilçe merkezine Bakanlığımız imkânlarıyla 2009 yılı içerisinde iki katı hizmet
binası ve iki katı da lojman olarak kullanılan dört katlı, il tipi çok güzel
bir bina yaptık. Bu bina, bugün Aile Sağlığı ve Toplum Sağlığı Merkezi olarak
hizmet vermektedir. Buradaki merkezimizde 2’si aile hekimi olmak üzere 19
sağlık çalışanı görev yapmaktadır.
Bu arada, önergeye konu edilen bazı köyler var, buralarda neden
sağlık ocaklarında doktor yok deniyor. Bu köylerden Burmadere köyünün nüfusu
900’dür. İlçe merkezine 10 kilometre uzaklıktadır. Burada bir sağlık-evi
binasının onarımını da Aralık 2010 tarihi itibarıyla 21 Aralıkta tamamlamış
durumdayız.
Önergede sözü edilen başka köyler var. Aşağıgündeş köyü, 419
nüfusludur, merkeze 3 kilometre. Cumhuriyet Mahallesi, ilçe merkezine 4
kilometredir, 532 nüfusludur. Sözü edilen diğer köylerin de nüfusları son
derece az.
Değerli milletvekilleri, aslında bu durum Anadolu’da nüfusu çok
azalmış olan, on yıllar içinde çok azalmış olan köylerde sağlık personeli
istihdamını maalesef mümkün kılamamaktadır. Dolayısıyla, yeni aile hekimliği
modelinde bu köylerimize mobil sağlık hizmeti götürüyoruz. Yani aile
hekimlerimiz bu köylere yakın bir merkezde ikamet ediyorlar. Köylülerimiz,
kırsalda yaşayan vatandaşlarımız kendi toplu taşıma araçlarıyla buralara ulaşıp
hizmet alabiliyorlar ama haftanın belli günlerinde de hekimlerimiz
personelleriyle bu köylere çıkarak köylerimizde bizzat vatandaşımızın ayağında
kendilerine hizmet vermektedirler. Sonuç itibarıyla Ardahan ili Damal ilçesi
merkez ve köylerinde de bugün, yeni kurduğumuz sistemle geçmişle
kıyaslanamayacak kadar daha yaygın bir sağlık hizmeti sunulmaktadır.
Yine, Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1772) esas sayılı sorusuna cevap
veriyorum. Gümüşhane ve Bayburt ilimizle ilgili sorular sormuş Sayın Ensar
Öğüt. Burada kar yağışının fazla olduğundan, köylerin yollarının kapalı
olduğundan bahsediyor. Ayrıca, sağlık memuru, doktor yokluğundan, malzeme
eksiğinden bahsediyor. Aslında geçmişle hiç kıyaslanmayacak ölçüde çok ciddi
bir hizmet artışı olduğunu özellikle bu illerimizde ifade etmeliyim Doğu
Anadolu illerinde. Sayın Ensar Öğüt’ün de yaşadığı, milletvekili olduğu Doğu
Anadolu açısından konuşuyorum. Örneğin, Gümüşhane ilimizde 29 hekim tarafından
geçmişte sağlık ocaklarında sunulan, sunulmaya çalışılan sağlık hizmeti bugün
41 adet aile hekimi tarafından sunulmaktadır. Ayrıca, Bayburt ilimizde de 18
hekim tarafından sunulan hizmetler 24 aile hekimi tarafından sunuluyor. Bunlara
ilave, toplum sağlığında da hekimlerimiz var ve yine hem Bayburt’ta hem
Gümüşhane’de aile sağlığı merkezlerinden gezici hizmetler yapıyoruz. Bunun
ötesinde, acil sağlık hizmetleri için
artık bütün köylerimize ambulans çıkmaktadır. Bu, son derece önemli bir husus.
Geçmişte köylerimize ambulans hizmeti ne yazık ki verilmiyordu ve bu bölgelerde
artık kar üzerinde yürüyen, paletli kar ambulanslarımız var. Türkiye’de
bunların sayısı 140’a çıktı. Bölgede de bu ambulanslarımızdan var ve sayılarını
artırarak, 200’e kadar da, bütün Türkiye’de, çıkaracağız. Örneğin, bu durumda,
hem Bayburt ilimizde hem de Gümüşhane ilimizde paletli ambulanslar bugün hizmet
vermektedir. Tabii, geçmişte vatandaşlarımız bu imkânlar yokken, kızaklarla,
kendi imkânlarıyla -ben de Doğu Anadolu’da yaşayan, oradan milletvekili olmuş
bir kişiyim- bu büyük imkânsızlıklarla hastalarını taşımaya gayret ederlerdi,
bu imkânsızlıklar artık ortadan kalkmıştır. Bildiğiniz gibi helikopter
ambulansla da vatandaşlarımızı gerektiğinde taşıyoruz. Bölgede bu taşıma yoğun
biçimde bugün yapılmaktadır, bu hizmetlerimizi geliştirerek devam ettireceğiz.
Yine, Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1775) ve (6/1776) sayılı soruları
var. Burada da özellikle suyla ve temiz su kaynaklarıyla ilgili bir soru
soruyor Sayın Ensar Öğüt.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bu açıdan son beş yıl içerisinde
çok büyük bir mesafe almıştır. 2003 yılı içerisinde Bakanlığımız içme sularıyla
ilgili yeni bir yönetmelik yayınladı. Belediyelere ve il özel idarelerine belli
bir zaman verdik buna uyum göstermeleri için, bu süre de tamamlandı ve bir
taraftan Çevre ve Orman Bakanlığımız, bir taraftan Sağlık Bakanlığı olarak biz,
bir taraftan İçişleri Bakanlığımız, il belediyeleriyle ve il özel idareleriyle
çok sıkı bir çalışma yaptık. Bu sadece mevzuat oluşturmakla da olmuyor, bu belediyeleri
bir taraftan gerçekten bu husustaki potansiyelleri itibarıyla zenginleştirmek
gerekiyordu, bir taraftan da çok iyi takip edildiklerini kendilerine anlatmak
gerekiyordu. Bütün bunları yaptık. Sadece Sayın Milletvekilinin bahsettiği
illerde değil, artık bütün Türkiye'de içme, kullanma sularının kalitesi,
periyodik olarak, hem kimyasal hem bakteriyolojik analizlerle belediyeler
tarafından yapılıyor, il özel idareleri tarafından yapılıyor, bir anlamda
onların kontrolünü de Sağlık Bakanlığı olarak biz yapıyoruz, yerine
getiriyoruz.
Peki, bu ne sağladı bize? 2000’li yıllara geri döndüğümüzde, yılda
aşağı yukarı 20 binin üzerinde tifo vakasıyla karşılaşırdık. Bakanlığa bildirim
yapılan tifo vakaları 20 binin üzerine çıkardı. Tifo, bu açıdan gösterge olarak
çok önemli bir hastalıktır çünkü ancak çok kirli sularla bulaşır -suyla bulaşan
kısmını söylüyorum- ama 2010 rakamları şu şekildedir: Türkiye’de kayıtlı tifo
vakası 31’dir yani 10 binlerle ifade edilen vakalardan bugün 31’e geriledik.
Burada, gerçekten, ben belediyelerimize de Türk halkı adına, Türk
halkının sağlığı adına şükranlarımı ifade etmek istiyorum. Çok küçük
istisnalarıyla, küçük sayıdaki istisnalarıyla belediyelerimiz de bu yeni
sisteme, bu yeni anlayışa ayak uydurmuştur, duyarlılıkları artmıştır.
Ayrıca, KÖYDES’te köylere götürülen sular, bu suların daha temiz
biçimde vatandaşımıza ulaştırılması, en küçük köy depolarında bile klorlama
çalışmalarının büyük ölçüde başlatılmış olması Türkiye’yi temiz içme suyu
kullanımı açısından bugün Avrupa ülkelerine yakın bir noktaya getirmiştir,
birçok Doğu Avrupa ülkesinden de üstün bir 0noktaya taşımıştır. Belki hâlâ
eksiklerimiz var ama bu eksiklerimizi bir taraftan gidermeye devam edeceğiz.
Konu içme suyu olunca, temiz içme suyu olunca, burada ana görev
belediyelere aittir. İktidar partisine veya muhalefet partisine ait olsun, hiç
fark etmez, bu görev belediyelerin görevidir. Ayrıca, köyler açısından da il
özel idarelerinin görevidir. Sağlık Bakanlığı olarak da biz bu meseleyi takibe
devam edeceğiz.
Sadece tifo açısından değil, dikkat ederseniz, Türkiye’de son iki
yıl içerisinde büyük salgınlarla hemen hemen hiç karşılaşmıyoruz. Allah
korusun, karşılaşmayacağımız anlamına gelmez. Bir belediye biraz gevşeklik
gösterse, özellikle tamirat, tadilat sırasında bir mahallede, bir semtte
salgına yol açılabiliyor. Belediyelerimizin bu dikkati hiç işin ciddiyetini
azaltmadan devam ettirmeleri gerekiyor. Biz de bu meselenin takipçisi olmaya
devam edeceğiz. Ama Türkiye, artık örneğin tifo gibi, örneğin, ne bileyim, işte
suyla bulaşan dizanteriler gibi, benzeri birtakım virüs hastalıklar gibi
hastalıklar açısından bir anlamda lig atlamış durumdadır hem de belki iki lig
birden atlamış durumdadır ama bu hususta hassasiyetimizi devam ettireceğiz.
Sayın Ensar Öğüt’ün yine (6/1780) esas sayılı sorusunda da bazı
illerimiz zikredilerek, bu illerimizde özellikle yolların kapanmasından ve bir
taraftan da araç gereç açığından bahsediliyor.
Şunu açıkça ifade etmeliyim değerli milletvekilleri: Türkiye,
artık o eski Türkiye değildir. Bildiğiniz gibi, her köyümüze yol yapma imkânı
oldu. Bu, sağlık hizmetlerinin köylere ulaşması açısından çok önemliydi. Hani
biz “Sağlıkta şöyle şöyle gelişmeler oldu.” diyoruz. Bunun yan unsurlarını çok
iyi değerlendirmek lazım. Yani siz ambulans hizmeti vermeye karar verirsiniz,
bu hususta da gerekli teçhizatı, personeli oluşturursunuz ama köye
ulaşamıyorsanız nasıl götüreceksiniz ambulansı? Bu açıdan Türkiye’de kırsal
dâhil olmak üzere sağlık hizmetinin kalitesi büyük ölçüde artmış durumdadır.
Bir de şunu yapıyoruz biz: Özellikle Sayın Milletvekilinin
sorusuna sebep olan şehirlerimizde, doğudaki şehirlerimizde, karın fazla olduğu
ilçelerimizde birtakım yeni uygulamalarımız var. Biraz önce ifade ettim;
ambulans helikopterlerle taşıma yapıyoruz, kar üstü araçlarla taşıma yapıyoruz.
Ancak bu köylerde bazen bu imkânları kullanarak da hasta taşımak mümkün olmaz,
ulaşamazsınız. Kar o kadar fazladır, tipi vardır; oralarda yaşayan
vatandaşlarımız çok iyi biliyorlar. Örneğin, şöyle bir uygulama yaptık geçtiğimiz
yıllarda: Özellikle hamile kadınları doğumdan on beş gün, bir ay önce il
merkezlerine davet ettik. Bu daveti kabul eden çok sayıda da hamile kadın oldu.
Bunları ilde veya ilçede ağırladık ve doğumlarını yaptırdıktan sonra da belli
bir müddet sonra köylerine götürdük. Gerçekten özellikle Doğu Anadolu’nun öyle
bir iklimi vardır ki, yaşayanlar bilirler, ben de Doğu Anadolulu bir
milletvekiliyim, bazen ulaşamazsınız; yani helikopterle bile ulaşamıyorsunuz. O
zaman buna benzer tedbirleri de almaya devam edeceğiz.
Tabii, bu illerimizde personel sayısını da çok ciddi ölçüde
artırdık. Özellikle, uzman hekim sayısı son derece yetersiz olan bölge
illerinde uzman hekim sayılarını ve diğer personel sayılarını çok büyük ölçüde
artırdık. Bugün, 2002 yılından bu yana, Doğu ve Güneydoğu Anadolu illerine
2.182 uzman hekim, 523 diş hekimi, 8.518 hemşire ve ebe, 7.295 diğer sağlık
personeli ataması yapmış durumdayız. Bundan sonra da… Artık, kısmen bir denge
sağlandı. Şöyle söyleyeyim: 2002 yılından önce Ağrı ili ile Ankara ilini
kıyasladığınızda, uzman hekim açısından fark 1’e 24’tü, bugün bu farkı 1’e 3’e,
1’e 2,5’a düşürmüş durumdayız ama hâlâ bu dengeyi sağlamak için de gayret
ediyoruz.
Yine, Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1824) ve (6/1825) esas sayılı
soruları: Burada da birtakım illerden bahsediliyor, diyaliz hastalarından
ve diğer hastalardan… Hükûmetimizce,
coğrafi durum ve iklim şartları sebebiyle ulaşımda sıkıntı çekilen bütün
illerimize kar paletli ambulanslar, hasta kabinli kar araçları temin edilmiş
durumdadır, biraz önce de ifade ettim. Bunların sayısını daha da artıracağız.
Bu sene de yeni alımlar yapıyoruz ve üç dört yıldır vatandaşlarımıza düzenli
olarak bu hizmeti sunuyoruz. Yukarıda bahsi geçen iller yani Sayın
Milletvekilimizin sorusuna esas olan iller, Erzurum, Gümüşhane, Bayburt,
Şırnak, Bingöl, Muş, Van, Elâzığ, Ardahan, Kars ve Ağrı bölgesinde bugün, 49
kar üstü ambulansı hizmet vermektedir. Bu yıl da Ardahan iline 2, Kars iline 1,
Ağrı iline 1 adet kar paletli ambulans -2010 yılı itibarıyla- tahsis edilmiştir.
2011’de de bu tahsisata devam edeceğiz.
Sayın Ensar Ögüt’ün (6/1832) sayılı sorusu: Iğdır’la ilgili
sorular var. Şimdi, Iğdır’da da acaba nereden nereye gelmişiz, bir bakmak
lazım. Iğdır ilimizde, ben Sağlık Bakanı olarak göreve başladığımda uzman hekim
sayısı 28 kişi, bu yıl bu sayıyı 66’ya yükseltmişiz; 62 olan pratisyen hekim
sayısını da 91’e yükseltmişiz. 2010’un dördüncü ayından itibaren, başarılı bir
şekilde, aile hekimliği uygulamasına geçmiş durumdayız. Yirmi bir aile sağlığı
merkezi aktif olarak aile hekimliğini başarılı bir şekilde Iğdır ilimizde devam
ettirmektedir.
Bazı sağlıkevi talepleri var ama Iğdır’da, aslında bu sağlıkevi
meselesini de -söylediğim gibi- artık gezici sağlık hizmetleriyle birlikte
yürütüyoruz. Nüfusu yeterli olan, belli bir sayının üstünde olan bütün
köylerimize ebe tahsisi yapıyoruz ama nüfus çok azalmışsa da ebe tahsisi
yapamayacağımız için bu köylümüzün ayağına bizzat gezici hizmetleri en az
haftada 1 kere götürüyoruz.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1869) sayılı sorusunda geçtiğimiz yıl bütün
dünyada salgını görülen domuz gribiyle ilgili sorular var. Bu hususla ilgili
aslında kamuoyunu yeterince bilgilendirdik ama bu soru vesilesiyle bir kere
daha bilgilendirme imkânım olacak. Ülkemizde ve dünyada hastalığın seyriyle
ilgili açıklamalarımızda zaman zaman ölüm sayılarıyla ilgili verileri de
paylaşmıştık. Dünya Sağlık Örgütü, Ağustos 2010’da pandeminin sona erdiğini
ilan etti. Ülkemizde de 2010’un ilk aylarından sonra yeni bir pandemik grip
vakası tespit etmiş değiliz. Zaman zaman vatandaşlarımız yahut basın tarafından
da bize soruluyor. Dünya Sağlık Örgütü artık bu domuz gribi virüsünün salgın
durumunun olmadığını ilan etmiş durumda, bizim ülkemizde de durum bu
şekildedir. Virüs hâlâ dünyada dolaşıyor ama her yıl şu mevsimlerde 3 virüs
özellikle yaygın olarak toplumda mevsimsel grip yapar. Artık domuz gribi virüsü
de toplumda mevsimsel grip yapan bir virüs durumuna geçti yani geçen yılki
salgın virüsü olmaktan çıktı. Neden geçen yıl bir salgın virüsüydü? Çünkü dünya
toplumu, insanların vücudu bu virüsü tanımıyordu ama artık böyle bir salgın
tehlikesini şu anda doğrusu beklemiyoruz, bilim adamlarımız böyle bir tehlikeyi
beklemiyorlar. Bu arada, ölüm sayısının sık açıklanmasına ihtiyaç olmadığında
tabii ki günlük açıklama yapmadık, buna bilim adamlarımız karar vermekteydi, o
bilim adamlarımızın kararlarına biz de uyduk. 2010 Haziran ayına kadar yaklaşık
3 milyon doz pandemik grip aşısı kullanmış durumdayız. Bu hususta da daha önce
kamuoyunu bilgilendirdik ama yüce Meclisimizi bir kere daha bilgilendirmek
isterim. Başlangıçta, bir tedbir olmak üzere, 43 milyon doz aşı anlaşması
yapılmıştı, Türkiye bu sigortayı elde etmişti. Ama süreç içerisinde, biz,
firmalarla görüşerek, anlaşmalarımızı yenileyerek kullandığımız 3 milyon dozun
parasını onlara vermiş olduk. Kullanmadığımız ve Türkiye’ye getirdiğimiz bir
miktar aşıyı, başka aşılarla ve ilaçlarla değiştirdik, herhangi bir kamu
harcaması olmamış oldu. 3 milyon doz aşıyı da stoklarımızda tutuyoruz ileride
başka bir salgın olma riskine karşı bir tedbir olmak üzere. Yani, 43 milyon
dozla bir sigorta elde etmiştik ama bunun yalnızca 6 milyon dozuna para ödedik,
geri kalan kısmına herhangi bir ödeme, bir harcama yapmış değiliz.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1900) esas numaralı sorusu. Tabii bu arada
söylemek zorundayım değerli milletvekilleri, Sayın Ensar Öğüt’ün sadece kendi
iliyle değil bütün illerle ilgili çok sayıda sorusu geliyor bize, bu vesileyle
biz de kamuoyumuzu bilgilendirmiş oluyoruz.
KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Kendisi gelip dinlemez.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yine doğu illeriyle ilgili
bir soru var; fiziksel engelliler ve rehabilitasyon merkezi konusu. Sayın
Milletvekilinin sorusuna esas olan bütün illerde fizik tedavi uzmanlarımız var,
bunlar vatandaşlarımıza hizmet ediyorlar. Ayrıca, engelliler için Millî Eğitim
Bakanlığına bağlı rehabilitasyon merkezleri de var bu illerin birçoğunda.
Buralarda da vatandaşlarımıza hizmet veriliyor ve bunun ödemesi de devlet
tarafından yapılıyor. Bu arada, ancak böyle çok kapsamlı, ileri rehabilitasyon
merkezi, belki Sayın Milletvekilimizin maksadı bu olabilir, takdir edilmelidir
ki her ilde böyle bir rehabilitasyon merkezi yapılamaz. Dünyanın hiçbir yerinde
de böyle bir uygulama yok. Bu sebeple, biz, bölgesel anlamda ileri
rehabilitasyonu sağlayacak bir planlama da yapmış durumdayız. Örneğin, bu
anlamda, Erzurum, Trabzon, Elâzığ, Malatya, Van, Diyarbakır illerimizde, doğu
ve güneydoğuda bölgesel, ileri rehabilitasyon merkezleri kurmak üzere
hazırlıklarımızı büyük ölçüde tamamladık. Kamu-özel ortaklığı yöntemiyle bu
binaları ve işletmeleri ihale ederek böyle bir bölgesel hizmet de inşallah
önümüzdeki yıllarda sunacağız. Ama bahsedilen illerde yani yine Ardahan, Ağrı,
Iğdır, Gümüşhane, Bayburt, Bingöl, Bitlis, Muş, Hakkâri, Tunceli, Şırnak, şu
anda 27 fizik tedavi uzmanı kamu ve özel sağlık kuruluşunda hizmet vermektedir.
Türkiye'de kaç hastane olduğunu da sormuş Sayın Milletvekili.
Bakanlığımıza bağlı 843 hastane, üniversitelere bağlı 62 hastane, özel sektöre
ait de 486 hastane hizmet vermektedir.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/1940) sayılı sorusunda Ardahan iliyle
ilgili birtakım sorular var. Döner sermaye dağıtılmadığı veya işte eksik
kaldığı gibi bir soru da var. Ardahan’da sağlık memuru olarak çalışanların
ağustos ayı net maaşı -örnek olarak veriyorum- 1.300 lira olup döner sermaye ek
ödeme miktarları ortalamaları da yıllık 350 liradır. Ama şöyle bir husus var
biliyorsunuz: Diğer memurlara ödenen denge tazminatının altında bir ek ödeme
oluşmuşsa eğer, değerli milletvekilleri, yıl sonunda bu eksik kalan miktarlar
Sağlık Bakanlığı çalışanlarına ödenmektedir. Ancak şimdi Plan-Bütçede görüşülen
bir kanun var biliyorsunuz, geniş maddeli bir kanun, onun içine bu hususta,
çalışanlarımızı daha rahatlatacak bir madde de koyduk. Ümit ederim bunu
muhalefetimizle birlikte, onların da desteğiyle yasalaştırırız. Bu, yıl sonunda
yapılan mahsuplaşmayı aylık mahsuplaşmaya dönüştürüyoruz. Yani bir sağlık
çalışanı, memurlara ödenen denge tazminatının daha üstünde bir ek ödeme
imkânını bulmuşsa o ek ödemeyi kendisine aylık yapıyoruz, bunun altında
kalmışsa ödeme -ki bu 400 liranın biraz
üstünde bir rakama tekabül edecek 2011 yılında- aylık olarak o eksik kendisine
ödenecek, denge tazminatı miktarına çıkarılacak. Böylece, garanti bir para ve
onun üzerinde yine ek ödemeyle alabileceği bir miktarı da çalışanlarımıza
inşallah sağlamış olacağız.
(6/1963) sayılı, Sayın Öğüt’ün sorusunda da Siirt’le ilgili
sorular var. Siirt’le ilgili de elimizde çok enteresan bilgiler var tabii.
Aralık 2002 yılında 28 olan uzman hekim sayısı, Haziran 2010 tarihinde 79’dur.
Bu illerle ilgili olarak Sayın Milletvekili soru sorarken, bu
illerin nüfusunun arttığından da bahsediyor. Doğru, nüfus artmış. Siirt’te
nüfus artış oranı yüzde 15, uzman hekim artış oranı yüzde 321. Bizim, AK PARTİ
olarak meselelere bakış tarzımız budur değerli milletvekilleri. Yıllarca
Türkiye’de sağlık hizmet arzının kamu tarafından veya özel sektör tarafından
verilen sağlık hizmet arzının, hakkaniyetten uzak, dengesiz bir biçimde
sunulduğunu biliyoruz. İşte Sağlıkta Dönüşüm Programı’yla bu dengeyi büyük
ölçüde sağlamaya başlamış durumdayız. Nitekim, mesela, en son, devlet hizmeti
yükümlülük kurasında da Siirt Devlet Hastanesine, şöyle bakıyorum, 6 uzman daha
görevlendirmişiz. Bunların içinde anestezi uzmanı var, kalp damar cerrahi
uzmanı var, göz hastalıkları uzmanı var. Türkiye’de bütün vatan sathında
yaşayan vatandaşlarımızın sağlık hizmetini bir hak olarak elde etmeleri
gerektiğine inanıyoruz, politikalarımızı da bu yönde geliştiriyoruz.
Bütün milletvekillerimiz bilirler, zaman zaman bize çeşitli
personelimizden, doktorlarımızdan, milletvekillerimiz vasıtasıyla bazı talepler
gelir, bizi şu ile götürün, bu ile götürün diye ama artık hepimiz bunu
öğrendik, bunu çalışanlarımız da biliyorlar, Sağlık Bakanlığının Türkiye’de
böyle bir nakil yapma imkânı falan yoktur. Yani, kendi talebiyle Bakan ya da
Bakanlık yapamaz. Ya nedir? Her çalışanın bir sağlık hizmet puanı var, dönem
tayini dediğimiz, yılda üç defa yaptığımız dönem tayinlerinde, belirtilen boş
pozisyonlara çalışanlarımız -doktorlarımız da bu arada- müracaat ederler ve
kendi puanlarına göre kendi aralarında yarışarak yer değiştirirler. Tabii ki
hakkaniyet de bunu gerektiriyor.
Sayın Öğüt’ün (6/2105) sayılı sorusu şöyle, deniyor ki: “Yapılan
çeşitli araştırmalarda bebek ve çocuk ölümlerinde Türkiye’de ilk sırayı Ardahan
almaktadır. Ardahan’da bebek ve çocuk ölümlerinin durdurulması için ne
yapacaksınız?” falan… Ardahan ilinde 2009 yılında bebek ölüm hızı binde
17,6’dır, Türkiye’de 16’ncı sıradadır bu açıdan Ardahan, iyi bir sıradadır.
Türkiye ortalaması da şu anda aşağı yukarı binde 10’lara doğru gerilemiş
durumda. 2009’da bu binde 13’tü. Ama çok haklı Değerli Milletvekilimiz,
özellikle Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu oranlar bundan sekiz sene önce binde
60’lar, binde 70’ler mesabesindeydi. Bu kadar ciddi bir gerilemeyi şükürler
olsun ki Türkiye Cumhuriyeti sağlamış durumdadır.
(6/2101) sayılı, Sayın Ensar Öğüt’ün, Çıldır’la ilgili soruları
var, “Çıldır’da da yine Aşıkşenlik beldesindeki sağlık ocağında 4 doktor
kadrosu bulunmasına rağmen doktor bulunmamaktadır.” diyor Sayın Milletvekili.
Tabii nüfusu 843 olan bir beldeye 4 doktor kadrosu falan… Böyle bir şey akla
ziyan bir iş, asla mümkün değil. İlçe merkezine 7 kilometredir Aşıkşenlik
beldesi, buraya 1 ebe şu anda hizmet vermektedir ve aile hekimi tarafından da
iki gün gezici sağlık hizmeti yapılmaktadır.
Sayın Öğüt’ün (6/2155) sayılı sorusu Çıldır ilçesiyle ilgili:
Bugün Çıldır ilçesinde 3 aile hekimimiz, 1 toplum sağlığı merkezi hekimimiz
vardır, 4 doktorla hizmet etmekteyiz.
Posof ilçesinde diyalizle ilgili bir soru var. Posof ilçemiz,
hakikaten, Ardahan’a 85 kilometre uzakta bir ilçemiz. Nüfusu az olmasına rağmen
buradaki diyaliz hastalarına yerinde hizmet vermek istiyoruz. Bu anlamda bir
diyaliz ünitesi kurmak için de gerekli ihaleleri tamamladık, 2 hemşiremiz de
eğitimde. Ancak şu anda da Posof ilçemizdeki değerli kardeşlerimizi, diyaliz
hizmetine ihtiyaç duyan kardeşlerimizi biz kendi araçlarımızla taşıyarak
Ardahan’a götürüyoruz.
Değerli milletvekilleri, Türkiye bu hususta da çok büyük yol
katetmiştir. Geçmişte, bir böbrek hastası, ortalama beş sene ancak ömre sahipti
çünkü düzenli diyaliz hizmeti alamazdı. Bugün, böbrek hastaları, çok düzenli
diyaliz hizmeti alabiliyorlar hem kamudan hem özel sektörden. Bunlar için
taşıma yapılıyor; köylerden, kentlerden, kırsaldan, her yerden taşıma
yapılıyor. 50 bine yakın vatandaşımız diyaliz hizmeti almaktadır.
Ama bu hususta bütün vatandaşlarımıza düşen önemli bir görev de
var: Mutlaka beyin ölümü tespit edilmiş olan yakınlarının organlarının
bağışlanmaları için müsaade etmelidir halkımız. Şu anda beyin ölümü tespitinde
organ bağışı yapılan vatandaş oranımız yüzde 30 civarındadır, üçte 1
civarındadır. Yani bu oranı mutlaka yükseltmemiz lazım. Aileler bilmelidir ki
beyin ölümü tespit edilmiş yakınlarının organını bağışladıklarında birçok
insanın hayatını kurtarıyorlar. Bu hususta ben değerli milletvekillerimizden de
yardım talep ediyorum. Toplumda bu duyarlılığı birlikte artırmalıyız. Geçmişte,
beyin bölümü tespitinde çok geriydik, yani yılda beyin ölümü tespit
edebildiğimiz çok az sayıda vatandaşımız oluyordu ama bugün çok önemli sayıda
beyin ölümü tespit ediyoruz, yeter ki beyin ölümü tespit edilen
vatandaşlarımızın yakınları bu bağışı yapsınlar şimdi. “Organ bağışı” dendiği
zaman, hani yaşayan bir insanın “Ben bağışçıyım.” demesinin bir önemi yok ancak
beyin ölümü tespit edilmiş bir kişinin yakınlarının buna razı olması önemli.
Dolayısıyla bu husustaki duyarlılığı hep birlikte artırmalıyız. Ama şöyle
söyleyeyim: Mesela, sadece 2002 yılında kamuda 1.500 olan diyaliz sayısı bugün
4.119’dur ama bu diyaliz cihazlarından kurtulmamız lazım, bunun için de organ
naklini artırmamız lazım.
Sayın Reşat Doğru’nun (6/2161) sayılı sorusu: “Türkiye’de kaç
hastanede organ nakli yapılmaktadır? Beş yılda kaç kişiye organ nakli yapıldı?”
57 hastanede, 103 merkezde organ nakli yapılıyor Değerli Milletvekilim.
2005-2010 yılları arasında 3.896 kişiye kadavradan, beyin ölümü gerçekleşmiş
vatandaşlarımızdan, 8.151 kişiye de canlıdan organ nakli yapılmıştır. 2002’de
729 olan organ nakli sayısı, 2010 yılında 3.172’ye yükselmiştir, yaklaşık 4,5
kat artış var ama yeterli değil, bunu el birliğiyle artırmak durumundayız.
(6/2162) sayılı soru, Sayın Reşat Doğru’nun: “Tokat’ta ruh sağlığı
hastanesi ne zaman faaliyete geçecek?” Recep Yazıcıoğlu Devlet Hastanesinin ruh
sağlığı hastalıkları hastanesi olarak revize edilme çalışmalarını tamamlama
aşamasına geldik. Şartname gereği 31/3/2010 tarihine kadar güçlendirme
çalışmaları ve revizyon çalışmalarının tamamlanmasını bekliyoruz. İhale
süreçlerinde bir aksama olmazsa, inşallah, yaz mevsimine kalmadan bu
hastanemizi hizmete açabiliriz.
(6/2166) sayılı, Kütahya Milletvekilimiz Alim Işık’ın sorusu
sözleşmeli personelle ilgili bir soru. Şu anda sözleşmeli personellerin toplam
personel içindeki payı yüzde 20’dir Sağlık Bakanlığında. 66.681 sözleşmeli
personelimiz var ve oran yüzde 20’dir. Bakanlığımızca 4.924’ü sözleşmeli
personel atamaları ile 2003, 2004, 2005 yıllarında 17.562 personel ataması
yaptık, 2005 yılından sonra da yine bu atamalara devam edildi.
Gerek sözleşmeli personel gerekse ilgili meslek kuruluşları ile
sendikalardan özlük haklarına ilişkin gelen talepleri Bakanlığımız ve Devlet
Personel değerlendirdi, eş durumuyla ilgili, becayişle ilgili, hastalıkla
ilgili yer değiştirmeler konusunda bazı iyileştirmeler yaptık. Bu arada, farklı
statüde görev yapan sözleşmeli personelin bir çatı kanunla aynı, bir
sözleşmelilik esasında birleştirilmesi için de bir çalışma yürütmekteyiz.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/2179) sayılı sorusunda, yine, Ardahan ve
Posof’la ilgili sorular var. Bugün, Ardahan Devlet Hastanesinde 33 uzman
hekimimiz var, Posof’ta da 3 aile hekimi ile görev yapmaktayız.
Buralarda bir (B) tipi 112 acil sağlık hizmetimiz var, Posof’ta.
İlk otuz dakikada kırsal bölgelerdeki acillere ulaşma oranımız yüzde 100’dür.
Tam donanımlı ambülansımız var, ayrıca Ardahan’da 4 adet tam paletli, lastikli,
karlı arazi şartlarına uygun da ambülanslarımız hizmet vermektedir.
Sayın Ensar Öğüt’ün (6/2188) ve (6/2189) sayılı sorularında yine Ardahan
iliyle ilgili sorular var. Burada da Göle’de 8 aile hekimliği birimi
vasıtasıyla birinci basamak sağlık hizmetleri verdiğimizi ifade etmek istiyorum
ve 2002 yılında Ardahan’da kara ambülans sayısı 2 iken bugün 11 kara ambülansı
ve 4 de paletli ambülansla -15 ambülansla- hizmet verdiğimizi ifade etmek
isterim.
2002 yılında ambülanslarla 134 vaka taşınmışken 2010’da 3.500
vakayı ambülanslarla taşımışız değerli milletvekilleri.
Sayın Öğüt’ün (6/2210) sayılı sorusu: Kars ve merkez ilçesine
bağlı köyler hakkında soru sormaktadır. Kars ilimizde Ağustos 2010 tarihinde
aile hekimliğine başladık. Bugün artık aile hekimliği merkezimiz pırıl pırıl
yerler yani o geçmişin kırık dökük, bakımsız sağlık ocakları bugün bütün
Türkiye’de yerini gayet güzel ve titiz hizmet veren yerlerle değiştirmiş
durumdadır. Sağlık ocaklarında en fazla 45 hekim görev yapmaktayken bugün
birinci basamakta Kars’ta 102 hekimle görev yapıyoruz. Kuşkusuz ki yine bazı
eksikler vardır, bunları da tamamlamaya devam edeceğiz.
Sayın Reşat Doğru’nun (6/2220) sayılı sorusu: “Son üç yılda kaç
hastaya ne kadar kanser ilacı kullanılmıştır?” sorusu. Bir defa, kanser
istatistikleriyle ilgili bir şey söyleyeyim. Geriye dönük olarak bunlar
yayınlanır, bütün dünyada seriler hâlinde verilir. Dünyada en son açıklanan
seri 2004-2006 serisidir. Buna göre vaka sayımız 406 bindir. İlaçla ilgili
olarak da IMS diye bir kuruluşun verileri genelde kullanılmaktadır. Biz de
Bakanlık olarak onların verilerini satın alarak kullanıyoruz.
Son üç yılda antikanser ilaçları ve kansere yardımcı ilaçlar,
immünomodülatör ilaç grubunda 13 milyon 770 bin kutu ilaç tüketilmiştir.
Yıllara sari olarak tüketilen miktarlar da birbirine son derece yakındır.
Sayın Reşat Doğru (6/2221) esas sayılı sorusunda Tokat iliyle
ilgili, bazı ilçelerde çeşitli branşlarda uzman hekim açığından bahsetmektedir.
Tokat Almus ilçe hastanesi D grubu rolünde bir hastanedir. Burada 36’ncı dönem
kurasında (2010’da) 1 iç hastalıkları uzmanı atamış durumdayız. Yine de bundan
sonra atamaya çalışacağız tabii ki uzman hekim. Bu nispeten ölçeği küçük olan
ilçelerimize uzman hekim atamasında gerçekten zorluk çekiyoruz Türkiye’deki
doktor sayısı yetersizliğinden dolayı.
Reşadiye’de şu anda 4 uzman hekimimiz vardır: Çocuk sağlığı, genel
cerrahi, iç hastalıkları ve kadın doğum hastalıkları. Burada da bir eksik
bulundurmamaya gayret edeceğiz.
Ama şunu da ifade etmek isterim değerli milletvekillerimiz: Tokat
ilimizin uzman hekim sayısı 2002 yılında 140 iken, 2010 Aralık ayı itibarıyla
219 olmuştur ve aşağı yukarı Türkiye ortalamasına yakın bir uzman sayısı var.
İnşallah ileriki zamanlarda daha da bu sayıyı artırmaya çalışacağız.
“Son beş yılda ülkemizde kaç eczane açılmış, kaç eczane
kapatılmıştır?” diyor Sayın Milletvekilimiz Doğru. Son beş yılda 5.760 eczane
açılmış Bakanlığımız kayıtlarında, 3.722 eczane de kapanmıştır.
Bu arada “Eczanelerde Sağlık Bakanlığına ait kesintilere ne zaman
son vermeyi düşünüyorsunuz?” diye bir soru var. Muayene katılım paylarından
bahsediyor Sayın Milletvekilimiz. Bunun tahsiline ilişkin esaslar Sosyal
Güvenlik Kurumunca düzenleniyor ama bunu pek değiştirmek istemiyoruz. Çünkü
aksi takdirde bunların hastanelerde ödenmesi lazım. Hastanede ciddi ve gereksiz
kuyruklara yol açmaktadır. Dolayısıyla bunların eczaneden ödenmesine devam
edilecektir.
Gaziantep Milletvekilimiz Sayın Hasan Özdemir (6/2261) sayılı
sorusunda meslek hastalığıyla ilgili son derece önemli sorular sormaktadır:
“Gaziantep ilinde son sekiz yılda hastanelere meslek hastalığından kaç başvuru
olmuş?”
3 başvuru olmuş ama bu, gerçek anlamda meslek hastalığının 3
olduğunu göstermiyor. Türkiye’de meslek hastalıklarını tespit konusunda sayısal
anlamda şu anda yetersiziz. Sosyal Güvenlik Kurumuyla, Çalışma ve Sosyal
Güvenlik Bakanlığıyla özel bir proje başlattık. Meslek hastalıklarının
Türkiye’de bir yılda tespit edildiği sayı 500’ün biraz üzerindedir, oysa bunu
10 binle ifade etmemiz lazım ama iki 10 bin mi, üç 10 bin mi, bilmiyoruz.
Dolayısıyla, hem işletmelerde duyarlılığı artıracak hem
çalışanlarda duyarlılığı artıracak çalışmaları Sosyal Güvenlik Bakanlığımızla
birlikte yapacağız. Bir protokol düzenledik, bundan yaklaşık bir hafta önce bu
protokolü ve eylem planımızı Türkiye’de ilan ettik. Gerçekten, bu konuda daha
yapmamız gereken çok önemli işler olduğu kanaatindeyiz.
Sayın Osman Ertuğrul’un –iki sorum kaldı, hemen bitiriyorum
Değerli Başkanım- (6/2269) sayılı sorusu: “Kişi başına düşen hekim sayısında
Türkiye ortalaması nedir?”
10 bin kişiye düşen hekim sayısı 15’tir. Avrupa’da bu sayı 35’tir,
Türkiye'nin aşağı yukarı 2,5 katıdır.
Aksaray ilimizle ilgili de sorular sormuş Değerli Milletvekilimiz…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Bakanım…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Hemen tamamlıyorum.
BAŞKAN - Süremiz doldu…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Bir dakika verirseniz,
bitiriyorum.
BAŞKAN – Efendim, şimdi…
KADİR URAL (Mersin) – Verin Başkanım.
BAŞKAN – Hayır, vereceğiz de şimdi sistemi delmiş oluruz yani.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Bitirsin, bir soru kaldı.
AHMET YENİ (Samsun) – Oylama yapılmış, oylama.
BAŞKAN - Onun için, şimdi siz Bakana bir katkıda bulunacaksınız,
Bakan Bey o arada diğer soruya da cevap verebilir.
Sayın Bakanım, böyle usul. Reşat Bey’i bir konuşturayım da
efendim, izninizle.
Siz yerinizde oturunuz Sayın Bakanım isterseniz çünkü o arada
sizin tekrar bir beş dakika hakkınız var.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Tamam, nasıl arzu ederseniz.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Sayın Doğru, buyurun efendim.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakana teşekkür ediyorum sorularıma vermiş olduğu
cevaplardan dolayı.
Tokat ilindeki psikiyatri hastanesinin yeri, Sayın Bakanım, uygun
bir yer değildir. Recep Yazıcıoğlu Hastanesi, tam şehrin ortasında, göbeğinde
olup böyle rahat bir şekilde psikiyatr hastalarının yatacağı ve tedavi
olabileceği bir yer değildir. Dolayısıyla, halk burayı eski şekliyle -yani tam
teşekküllü bir hastane olmasını- istemektedir. Bu yönlü olarak, özellikle
uzmanlarınız vasıtasıyla incelenmesini istiyoruz. Psikiyatr hastanesi
yapılabilecek olan yer şu andaki mevcut olan doğumevinin olduğu yerdir.
Doğumevinin de yeni Tokat Devlet Hastanesinin olduğu yere taşınması
planlanıyor. En azından bu şekilde yaparsanız, şu andaki Recep Yazıcıoğlu
Hastanesi hem eski hâline kavuşmuş olur hem de orada çok büyük sayıda insan
bundan faydalanmış olur. Artova, Sulusaray ve Yeşilyurt ilçeleri bu bölgeden
gelmektedir ve bu bölgede de çok büyük sayıda
insan yaşamaktadır. Dolayısıyla da buranın tekrar bir tam teşekküllü
hastane olması istenmektedir.
Ayrıca, Tokat Devlet Hastanesinin eski yeri şu anda atıl bir
vaziyette bulunmaktadır. Burası sağlık müdürlüğüne devredildi, çeşitli
kuruluşlara devredildi. Ancak o bölgede yaşayan halk hem maddi olarak zarar
görmektedir hem de aynı zamanda buranın tam teşekküllü bir semt polikliniği
hâline…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Sayın Başkanım, bir soruya cevap verdim, en
azından beş altı sorum var. Daha fazla süre vermeniz gerekmez mi?
BAŞKAN – Sayın Doğru, yani burada tabii ki soru sormanın öbür
tarafında yorumlar yapıldığı için bu sürelerin çok uzaması buradan
kaynaklanıyor.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – En azından iki dakika verseniz… Derdimizi
anlatalım.
BAŞKAN – Yani, sizin birikiminiz, tecrübeniz bu işe yeterli,
üstelik alanınızla da ilgili. Soruyu cepheden sorarsanız olur.
Eğer beş soru sormuşsanız,
bir tekrar yapın, bir dakikalık süre daha vereyim ama bu defa tamamlayın
lütfen.
Buyurun efendim.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, aynı zamanda hasta katılım paylarıyla ilgili olarak
da toplumunun her tarafında çok ciddi sıkıntılar vardır. Yani, hasta katılım
paylarını, en azından, emeklilerin vermemesi, yeşil kartlı olan insanların da
vermemesi beklenmektedir. Bakın, yeşil kartlı insanlardan şu anda hasta katılım
payı alınıyor, daha sonra deniyor ki: “Siz daha sonra gelin, paranızı geri
alın.” En azından buraya bir madde konmasında -mesela torba kanun geliyor-
bunun içerisinde “yeşil kartlılardan hasta katılım payı alınmaması,
emeklilerden hasta katılım payı alınmaması” şeklinde bir düşünce olabilir mi?
Bir diğer konu da: Bu hasta katılım payları eczaneler tarafından
aldırılmaya çalışılıyor. Bu da doğru bir uygulama mı diye tartışılması gerekir.
Bence yanlış bir uygulamadır yani eczaneleri bir yerde muhasebe gibi kullanma
durumuyla karşı karşıya kalıyoruz, bunun da düzenlenmesini bekliyoruz.
Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Doğru.
Sayın Bakanım, söz talebi olan arkadaşlardan sonra sayın
bakanların süresini size kullandıracağım, kürsüye buyurun Sayın Bakan, bu arada
öbür soruyu da cevaplandırmış olursunuz.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Erzurum) – Değerli Başkanım, teşekkür
ediyorum.
Çok da bol zamanım var, beş dakika, iyi, rahat rahat
açıklayabileceğim.
Tokat’taki psikiyatri hastanesi nerede olsun meselesi… Aslında,
Değerli Milletvekilim, biz psikiyatri hastanelerinden büyük ölçüde Türkiye’de
vazgeçiyoruz.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – “Vazgeçin” demiyoruz biz de.
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Şimdi anlatacağım efendim.
Tokat’takini de böyle kullanacağız. Büyük ölçekli psikiyatri
hastaneleri yerine toplum temelli ruh sağlığı dediğimiz bir modele geçiyoruz.
Burada hastalar mümkün olduğu kadar az yatırılıp, bir şekilde ailelerine yakın
bir hizmetle rehabilite edilecek. Dolayısıyla aşağı yukarı 200 bin kişiye, 250
bin kişiye böyle, şehirlerde merkezler kuracağız, toplum temelli ruh sağlığı
merkezleri kuracağız. Psikiyatri hastalarını böyle kaçak göçek bir taraflara
götürüp oralarda saklamak, aylarca yatırmak falan, bu alışkanlıktan
vazgeçeceğimiz için bu bahsettiğiniz konu bence çok önemli bir sakınca olmaktan
çıkıyor.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – İnceletirseniz belki…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Tekrar inceleteyim efendim.
Eski hastanenin yeri, binası çok eski bir bina. Biz bu binayı
aslında buradan kaldırarak -çünkü yani bir daha güçlendirme şu bu vesaire
yapılabilecek bir hâli kalmamış, 20’li yıllardan zannediyorum kalmış bu
bina-burada şehre çok güzel bir yeşil alan, park oluşturmak ve bunun yanı sıra
burada da bir ağız-diş sağlığı merkezi geliştirmek istiyoruz. Bir semt
polikliniği yapılamaz mı? Yapılabilir. Ancak bizim tecrübelerimiz şunu
gösteriyor: Orta ve küçük ölçekli şehirlerde ana hastaneden kopuk semt
poliklinikleri yaptığınız zaman, bu, hizmetin kalitesini artırmıyor. Çünkü
diyelim ki bir branşta 3 doktor var, 3 doktorun 1’ini oraya veriyorsunuz, 2’si
hastanede kalıyor. Dolayısıyla vatandaşın hem hekim seçme hakkı açısından
sıkıntılar çıkıyor hem de hastanedeki hizmetler aksıyor. Bunu bu açıdan
değerlendirelim yani. Tokat’ta, siz de iyi biliyorsunuz ben de iyi biliyorum, o
hastane ile diğer hastane arasındaki mesafe çok yakın bir mesafe. Toplu taşıma
araçları var. Belki belediyelerimizin toplu taşıma açısından biraz daha işi
geliştirmesi lazım.
Bu, hasta katılım payları meselesi, vatandaştan biz para alalım da
bununla devleti zenginleştirelim için yapılmıyor ancak biz şunu gördük: Katılım
payı olmaksızın hastaların hastanelere gitmesi hastaneleri aşırı yüklüyor.
Bugün aile sağlığı merkezlerimiz var, bedava hizmet veriyor, hiçbir katılım
payı yok, sosyal güvencesi olmayan bile gidebiliyor. Reçete yazdıracaksanız,
nezle olduysanız aile hekiminize gideceksiniz. Dolayısıyla katılım payları
biliyorsunuz 5 liradır, reçete alınmışsa 3 lira daha geliyor. Bunlar bir
anlamda talebi yönetmek amaçlı olarak yapılan sigortacılık uygulamalarıdır ve
bence doğru uygulamalardır. Bu uygulamaların biz çalıştığını gördük.
Hastanelerimizdeki yoğunluğun azalmasına kısmi de olsa faydaları oldu. Şunu da
ifade etmeliyim: Sürekli hastalığı olanlardan katılım payı almıyoruz.
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Yeşil kartlılar…
SAĞLIK BAKANI RECEP AKDAĞ (Devamla) – Yeşil kartlılardan da bunu
almak lazım çünkü yeşil kartlılar da aynı işi yapar. Bu sefer, almadığınız
zaman bütün yeşil kartlılar hastaneye gidecektir, aile hekimlerini asla
kullanmayacaklardır.
Bu rakamlar gerçekten küçük rakamlardır. Tekrar söylüyorum: Eğer
kronik bir hastalığı varsa kişinin veya ailesinin -kanser olmuştur, veremdir,
efendim, sürekli takipteki bir kalp hastasıdır, diyabettir- bunlardan zaten
katılım payı alınmıyor. Yani raporlu ilaç alan hastalardan katılım payı
alınmıyor. Dolayısıyla bu biraz sistemi regüle etmek için düzenlenmiş bir
şeydir, kanaatimce de devamında yarar vardır.
(6/2269) sayılı, Sayın Osman Ertuğrul’un sorusuna cevap
veriyordum.
Aksaray ilimizde 71 yataklı 3 özel hastane vardır, 53 yataklı bir
özel hastane de ön izin almıştır. Bu hastanelerimizin toplamı da 124 yataklı 4
özel hastane olacaktır. Dolayısıyla yeni bir özel hastane açılmasına da gerek
görmüyoruz.
Sayın Akif Akkuş, son soru, (6/2272) sayılı soru, Tarsus’la ilgili
bir soru. Tarsus ilinde otuz üniteden oluşan bir ağız-diş sağlığı merkezi ve
2012-2013 yılları programı açısından da yeni bir hastane yapmayı düşünüyoruz.
Tüm branşlarda bugün poliklinik hizmetlerini Tarsus’ta verebilmekteyiz. Mevcut
hastanelerimizi geliştirecek yeni bir hastane de, söylediğim gibi, 2012-2013
yılı programına almış durumdayız.
Teşekkür ediyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım.
Saygıdeğer milletvekilleri, soru önergeleri cevaplandırılmıştır.
Alınan karar gereğince diğer denetim konularını görüşmüyor ve
gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler"
kısmına geçiyoruz.
1'inci sırada yer alan Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
VIII.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
1.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
2'nci sırada yer alan Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet
Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
2.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı
ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
3'üncü sırada yer alan Kütahya Milletvekili Soner Aksoy'un,
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Kütahya Milletvekili Soner
Aksoy’un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı
Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile
Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu
(2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN - Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
4’üncü sırada yer alan Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve
Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ile Millî Eğitim, Kültür,
Gençlik ve Spor komisyonları raporlarının görüşmelerine başlayacağız.
4.- Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile Plan ve Bütçe ile
Millî Eğitim, Kültür, Gençlik ve Spor Komisyonları Raporları (1/772) (S.
Sayısı: 472) (x)
BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu 472 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Sayın milletvekilleri, alınan karar gereğince bu tasarı, İç
Tüzük’ün 91’inci maddesi kapsamında temel kanun olarak görüşülecektir. Bu
nedenle tasarı, tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanıp maddelerine geçilmesi
kabul edildikten sonra bölümler hâlinde görüşülecek ve bölümlerde yer alan
maddeler ayrı ayrı oylanacaktır.
Tasarının tümü üzerinde ilk söz AK PARTİ Grubu adına Kocaeli
Milletvekili Sayın Fikri Işık’a aittir.
Sayın Işık, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU ADINA FİKRİ IŞIK (Kocaeli) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 472 sıra sayılı Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz
almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekili arkadaşlarım, 23’üncü Dönem milletvekilleri
olarak çok yoğun bir tempoda çalışarak bir taraftan ülkemizin sorunlarına çözüm
getirecek yasaları çıkartıyor, diğer taraftan da ülkemizin yarınlarını inşa
edecek yasal altyapıyı hep birlikte hazırlıyoruz. Yani Türkiye Büyük Millet
Meclisi olarak geçmişi, bugünü ve yarını düşünerek çok önemli çalışmalar
yapıyoruz.
Bugün görüştüğümüz yasa tasarısı -ki inşallah, bütün grupların ve
milletvekillerin desteğiyle yasalaşacağına inanıyorum- ülkemizin ve en önemlisi
dünyanın kültür mirası olarak kabul ettiği hazine değerindeki el yazması
eserlerin bakımı, onarımı, korunması, bilim ve edebiyatın ve sanatın hizmetine
sunulması açısından son derece önemli bir kurumun kuruluşunu
gerçekleştireceğiz. Hava, su, toprak ve çevre gibi, diğer tüm kültür varlıkları
gibi el yazması eserler de sadece bize atalarımızdan miras değil, aynı zamanda
gelecek kuşakların bizim üzerimizdeki emanetidir.
Doğrusu, özellikle yönetimler bazında sahip olduğumuz veya
emanetçisi olduğumuz bu kültür ve tabiat varlıklarımızı hakkıyla koruyup
gelecek kuşaklara aktarma noktasında gereken titizliği gösterdiğimizi
söyleyemeyiz. Maalesef, atalarımızın meydana getirdiği ve inşa ettiği pek çok
esere çok uzun yıllar bigâne kaldık; onları kaderlerine terk edip o eserlerin
meydana getirilmesi için günlerini, aylarını, yıllarını, hatta ömürlerini
harcayan, emeklerini, alın terlerini ve bütün birikimlerini harcayanların bu
birikimlerini önemsemedik ve eserlerin yok olup gitmesine seyirci kaldık. Pek
çok ecdat yadigârı eser bugün hâk ile yeksan olmuştur. Ancak zararın neresinden
dönülürse kârdır.
(x) 472 S. Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.
Son zamanlarda,
özellikle AK PARTİ İktidarında unutulan, yıkılmaya, yok olmaya yüz tutmuş pek
çok eserimiz ele alınmış, gerekli çalışmalar yapılmış ve insanlığın hizmetine
sunulmuştur. Süleymaniye Camii’nden Aydın Nasuhpaşa Külliyesi’ne, Niğde
Ulukışla Kervansarayı’ndan Samsun Büyük Camii’ne, Van Hüsrevpaşa Camii’nden
Yenikapı Mevlevihanesi’ne, Akdamar Kilisesi’nden İskenderun Süryani Katolik
Kilisesi’ne kadar pek çok eser restore edilmiştir. Örnek vermek gerekirse
Vakıflar Genel Müdürlüğümüz AK PARTİ İktidarına kadar olan 1996-2002 yılları
arasında sadece 56 eser restore etmişken 2003-2010 yılları arasında tam 3.484
eseri restore ederek ülkemizin ve insanlığın hizmetine sunmuştur. Bu çalışmalar
sadece yurt sathında kalmamış, ecdadın ayak bastığı ve çil çil eserler
bıraktığı her yerde bu yeniden ayağa kaldırma işlemi yapılmaya başlanmıştır.
Orhun Kitabelerinden Sultan Murat Han’ın Türbesi’ne, Medine Tren İstasyonu’ndan
Mostar Köprüsü’ne, Sultan Sencer Türbesi’nden Kırım’daki Zincirli Han’a,
Sudan’daki Osmanlı eserlerinden Karadağ’daki Fatih Sultan Mehmet Camii’ne,
doğudan batıya, kuzeyden güneye tüm tarihî mirasımıza bugün sahip
çıkılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kültür varlıkları sadece
taşınmaz eserlerden ibaret değildir. Hazine değerinde, Türkiye ve dünya
kültürüne, bilimine, sanatına katkıda bulunan ve bulunacak olan paha biçilmez
taşınabilir kültür varlıklarına da sahibiz. Taşınabilir kültür varlıklarının en
önemlilerinin başında hiç kuşkusuz ki yazma eserler gelmektedir. Çok büyük bir
bölümü Selçuklu ve Osmanlı dönemine ait olan yazma eserler, bilim, sanat,
edebiyat, tarih, din, astronomi ve diğer pek çok alanda kaleme alınmış
eserlerdir. Bu eserlerimizin öncelikle korunması, gün yüzüne çıkarılması ve
gelecek kuşaklara aktarılması her birimiz açısından millî bir görevdir.
Ayrıca, bu eserlerin ülkemizdeki ve dünyadaki araştırmacıların
hizmetine sunulması, bilimsel çalışmalara kaynaklık etmesi ve böylece
kültürümüzün dünyaya tanıtılması da çok çok önemlidir. Bugün bu hizmeti Kültür
ve Turizm Bakanlığımız bünyesindeki Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü
ile Millî Kütüphane Başkanlığı yerine getirmektedir. Bu durumda “Neden yeni bir
kuruma ihtiyaç duyulmuştur?” sorusu akla gelebilir. Bu konuya geçmeden önce
yazma eser hakkında bilgi vermek isterim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yazma eser, çeşitli
konularda elle yazılmış ve çoğaltılmış eserlerdir ve bunlar tarih, din,
felsefe, coğrafya, astronomi, fen bilimleri gibi çeşitli konularda yazıldığı
dönem ve yere ait temel bilgileri bünyesinde toplayan, bilim ve sanat
dünyasının ilk elden kaynaklarını oluşturmaktadır. Dolayısıyla yazma eserler,
içerik ve sanatsal özellikleri açısından hem kültürel ve sanatsal hem de
bilimsel değer taşırlar.
Yazının icadıyla başlayan dönemlerden bu yana, önceleri deri,
papirüs, parşömen levha üzerine, daha sonraları ise kâğıt üzerine çeşitli
konularda insanoğlunun birikimlerini aktardığı tüm ürünler “el yazması eserler”
olarak tanımlanmaktadır. Tarihsel süreçte, eser, ilk defa yazıya geçirildikten
sonra okuyan ilgililer tarafından da çoğaltmak amacıyla tekrar tekrar yazıya
geçirilmişlerdir. Kimi zaman da yazma eserler, farklı yazı türleri ve yeni
eklenmiş bilgilerle çoğaltılmış; bu sayede, matbaanın keşfinden önce, bilginin
toplumlar arasında aktarımına aracılık etmiştir. Türkçe ilk yazma eserler,
Uygur Devletinin Çince ve Sanskritçe yazılmış eserleri kendi dillerine çevirme
faaliyetleri sonucunda meydana getirilmiştir. Selçuklu Devleti zamanında yazma
eserlerde tezhib sanatı ortaya çıkmış, özellikle 6 ila 10’uncu yüzyıllar
arasında Arap harflerinin geçirdiği gelişim sayesinde hat sanatı ortaya çıkmış
ve böylece yazma eserler, içerik değerlerinin yanı sıra sanatsal bir değer de
kazanmışlardır. İslam dünyasına ait ilk yazma eserler ise 4 halife döneminde,
Hazreti Ebu Bekir’in Kur’an-ı Kerim’i kitap hâline getirmesi ve Hazreti
Osman’ın da Kur’an-ı Kerim’i yazıcılara yazdırıp çoğaltarak İslam ülkelerine
göndermesiyle ortaya çıkmıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; el yazması eserler, Kültür
ve Turizm Bakanlığına bağlı kütüphaneler ve müzeler olmak üzere üniversiteler,
resmî ve özel kurum ve kuruluşlarda ve şahıslarda bulunmaktadır. Hâlihazırda
yazma ve nadir basma eserlere ilişkin her türlü idari ve teknik işlemler,
yukarıda belirttiğim gibi kütüphanecilik hizmetleri konusunda genel görevli
kurumlar olan Kütüphaneler ve Yayınlar Genel Müdürlüğü ile Millî Kütüphane
Başkanlığı bünyesindeki birer şube müdürlüğü ile genel müdürlüğe bağlı
kütüphane müdürlüklerince yürütülmektedir. Bugün itibarıyla Bakanlık bünyesinde
on dört adet yazma eser kütüphanesi ve koleksiyonunda yazma ve eski harflerle
basma eser bulunduran on dört kütüphane bulunmaktadır. Millî Kütüphane
Başkanlığının da yazma eser koleksiyonu bulunmaktadır. Bakanlığa ait
koleksiyonlarda yüz yetmiş bine yakın yazma eser ve iki yüz kırk bin civarında
da eski harflerle basma eser bulunmaktadır.
Dünyadaki yazma ve nadir eserlere yönelik çalışmalar ile bu
eserlerin saklandığı birimlerin idari ve teknik yapılarını incelediğimizde,
uzman personel kapasitesi, binaların fiziki durumları, teknolojik imkânlar ve
maddi kaynaklar açısından oldukça geri olduğumuz gerçeği ortaya çıkmaktadır.
Bu söylediklerimden, asla, yürütülmekte olan kütüphanecilik
faaliyetlerini yetersiz görme veya değersizleştirme gibi bir sonuç kesinlikle
çıkarılmamalıdır. Çünkü, ilgili olan, faaliyetlerinden yararlanan herkes
bilmelidir ki gerek Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğü bünyesindeki
kütüphaneler gerekse Millî Kütüphane Başkanlığı son derece özenli ve özverili
bir şekilde çalışmaktadır. Amacım, genel kütüphaneciliğin çalışma tarzı ve
bakış açısının yazma eserler konusunda eksik ve yetersiz kaldığı gerçeğini
ifade etmektir. Gerçekten de günümüze ulaşan yeni bilgi ve teknolojilere bağlı
olarak yazma eserlere ilişkin koruma, restorasyon, içerik tespiti, sanatsal
açıdan inceleme yöntemleri geliştikçe mevcut yapılanma ihtiyacı karşılamamakta,
kısıtlı ve yetersiz kalmaktadır. Maddi kaynaklar, uzman personel, fiziki
durumlar değerlendirildiğinde bu görevlerin Genel Müdürlük bünyesindeki bir
şube müdürlüğü ve buna bağlı kütüphanelerce gerçekleştirilmesinde sıkıntı ve
zorluklarla karşılaşılmaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; dünyadaki yazma eserler
konusunda görev yapan kurumlara bir göz atacak olursak, örneğin İngiltere,
Amerika Birleşik Devletleri, Hindistan, Japonya, Özbekistan, Gürcistan gibi
ülkelerde yazma ve nadir eserler açısından oldukça zengin koleksiyonlar
bulunmaktadır. İngiltere’de bu koleksiyonları muhafaza eden ilk yapılanmalar
13’üncü yüzyılda kütüphane şeklinde ve 18’inci yüzyılda da müze şeklinde
gerçekleştirilmiştir. Bugün British Library ve British Museum’un
birleştirilmesiyle ortaya çıkan yapılanmada 500’den fazla uzman personelin
çalıştığı bilinmektedir. Amerika Birleşik Devletleri’nde 18’inci yüzyılda
kurulan Kongre Kütüphanesinin bünyesinde bulunan yazma eserlerin sayısı, bugün
itibarıyla bunlara önemli sanatçı, şair ve yazarların el yazmaları da dâhil 62
milyon civarındadır ve bunların 500 bin kadarı mikrofilmlere aktarılmış
durumdadır.
5 milyondan fazla yazma eser koleksiyonuna sahip olan
Hindistan’da, Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından, ülkedeki tüm eserlerin
tespit edilmesi, kataloglanması, dijital ortamlara aktarılması çalışmalarını
yürütmek amacıyla ulusal bir heyet oluşturulmuştur. Bu heyetin nihai amacı da
ulusal yazma eserler kütüphanesi kurulması olarak belirlenmiştir.
1958 yılında kurulan Gürcistan Yazma Eserler Ulusal Merkezi ülke
içerisindeki farklı merkezlerde bulunan el yazmalarının bu merkezde
toplanmasıyla kurulmuş enstitü niteliği taşıyan bir yapılanmadır.
Bu konuda daha pek çok örnek vermek mümkündür. Genel olarak
dünyada ve Avrupa’da yazma ve nadir eserlerle ilgilenen kurumlar incelendiğinde
kütüphane, enstitü veya müze gibi farklı yapılanmalara sahip oldukları
görülmektedir ancak buna karşın hepsinin birleştikleri bazı ortak noktalar da
göze çarpmaktadır. Bunları kısaca şöyle özetleyebiliriz: Dünyadaki yazma ve
nadir eserlerin saklandığı kurum ve kuruluşların yapıları incelediğinde eserlerin
tek elden yönetiminin sağlanmaya çalışıldığı görülmektedir. Bu kurumlar idari
açıdan yarı bağımsız veya özerktirler ve sadece eserlere ilişkin koruyucu
hizmeti veren birimler olarak yapılandırılmamış, akademik ve bilimsel
kurumlarla iş birliği içerisinde kültürel, sanatsal, bilimsel çalışmalar
gerçekleştiren birimler olarak da hizmet vermektedirler. Ülke içerisinde ve
dışında yazma eserlerin korunmasına yönelik uygulamaların öğretildiği kurslar
düzenlemekte ve eser koruma üzerine teorik bilgileri ile uzmanların pratik
uygulamalarını birleştirerek yeni yöntem ve uygulamalar oluşturmaktadırlar.
Uzman personel çalıştırmakta, teknolojik imkânlardan en iyi şekilde
yararlanmayı hedeflemektedirler. Koleksiyonların zenginleştirilmesi,
koleksiyondaki eserlerin restorasyon ve konservasyonunun en iyi şekilde
gerçekleştirilmesi, akademik ve bilimsel çalışmalar yürütülmesi başlıca
görevleri arasındadır.
Gerçekten de bu kurum ve kuruluşlarda yazma eserlere yönelik
çalışmalar için istihdam edilen uzman personel sayısı ve niteliği de oldukça
iyi durumdadır. Örneğin, Mısır Millî Kütüphanesi ve arşivlerinde saklanan yazma
ve nadir eserler için oluşturulan birimlerin sadece konservasyon ve restorasyon
bölümünde yaklaşık 500 personel çalışmaktadır. İtalya’da bu konuyla ilgili 8
ayrı laboratuvar ve çok sayıda uzman personel çalışmaktadır.
Aktarmaya çalıştığım bu bilgilerden de anlaşılacağı üzere, yazma
eserlerle ilgili özellikli ve nitelikli görevlerin yerine getirilmesi,
nitelikli personel ye-tiştirilmesine ve istihdamına, yazma eserlere uygun
fiziki şartların ve mekânların hazırlanmasına, yönetim sorununun çözümlenmesine
ve gerekli kaynakların sağlanmasına bağlıdır. İşte, bu sebeplerle, taşıdığı
değerli bilgiler dışında ni-telikleri itibarıyla bizatihi kültürel birer varlık
olan yazma eserlerin hak ettiği ve olması gerektiği şekilde değerlerine uygun
olarak orijinal hâliyle korunması, gelecek kuşaklara aktarılması, bunlarla
ilgili bilimsel çalışmaların yapılması, içerik tespiti yapılarak bilim ve sanat
dünyasının hizmetine sunulması gibi iş-levleri yerine getirebilecek ihtisas
kurumu niteliğinde yeni bir kurumsal yapı-lanmaya ihtiyaç vardır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte, bu saikler
doğrultusunda ku-rulması amaçlanan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı
hakkında da siz-lere kısaca bilgi vermek istiyorum: Tasarıyla başkanlığa yazma
eserler kütüp-hanelerini koordinasyon içinde yönetmek, kütüphanecilik
hizmetlerini doğrudan veya elektronik ortamda sunmak, yazma ve nadir basma
eserlerle ilgili çalış-malara ilişkin ilkeleri belirlemek, geliştirmek,
konservasyon ve restorasyon iş-lemlerini yürütmek, hat, tezhip, ebru, ciltçilik
gibi geleneksel Türk el sanatlarıyla ilgili sertifikalı ve sertifikasız eğitim
programları düzenlemek, bu sanatların yaşatılmasına, yaygınlaştırılmasına,
desteklenmesine ve tanıtılmasına yönelik faaliyetleri yürütmek gibi temel
görevler yüklenmektedir. Başkanlık, Kültür ve Turizm Bakanlığına bağlı, tüzel
kişiliği haiz ve özel bütçeli bir kurum olup merkezi İstanbul’da olacaktır.
Diğer kütüphanelerdeki yazma eserler de kanunun yürürlüğünü müteakip iki yıl
içerisinde başkanlık bünyesinde kurulan yazma eserler kütüphanelerine
devredilecektir. Yazma ve Nadir Eserler Dairesi Başkanlığı, Çeviri ve Yayım
Dairesi Başkanlığı, Kitap Şifahanesi ve Arşiv Dairesi Başkanlığı da ana hizmet
birimleri olarak, değerli arkadaşlarım, hizmet verecektir.
Değerli arkadaşlarım, bu kurumda nitelikli personel çalıştırılması
konusunda da gerekli yasal düzenlemeler bu tasarıda yer almaktadır. Ümit
ediyoruz ve inanıyoruz ki bu kurumda çok özel, yetenekli personel istihdam
edilsin ve bu personel, ülkemizin bilim, kültür ve sanat hayatına ışık tutacak
bu eserlerin bir an önce hem korunması hem gelecek kuşaklara aktarılması
konusunda gerekli çalışmaları yapsınlar.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu tasarının
hazırlanmasında emeği geçen Başbakanlığa, Maliye Bakanlığına, ilgili tüm kurum
ve kuruluşlara, onların değerli çalışma arkadaşlarına teşekkür ediyorum.
Ayrıca, Kültür ve Turizm Bakanımıza, onun şahsında tüm bakanlık çalışanlarına
teşekkür ediyorum.
Türkiye’nin geleceği açısından son derece önemli bu kurumun
ülkemize, milletimize ve tüm dünya kültür mirasına hayırlı olmasını diliyor,
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mersin Milletvekili Akif
Akkuş.
Buyurun Sayın Akkuş. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA AKİF AKKUŞ (Mersin) – Değerli arkadaşlar, Sayın
Başkan; 472 sıra sayılı Türkiye Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri
Hakkında Kanun Tasarısı’nın tümü üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu ve
şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bir toplumun tarihsel süreç içerisinde
ürettiği ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerin
bütününe “kültür” adını veriyoruz. Milletleri diğer milletlerden ayıran en
önemli yönü de budur yani kültürdür. Kültür, bir milleti ayakta tutan en önemli
unsurdur. Milletlerin hayatiyetinin devamı kültür unsurlarına sahip çıkmalarına
bağlıdır. Bu kültür unsurlarından biri de milletlerin meydana getirdiği yazılı
eserlerdir yani tarihî süre içerisinde ortaya koydukları eserlerdir. Yazılı
eserler, milletlerin heyecanlarının, duygularının, düşüncelerinin nesilden
nesile aktarımını sağlar, bir bakıma milletlerin kültürel kodlarını meydana
getirir.
Değerli milletvekilleri, Türk milleti de sayısız eserler meydana
getirmiştir, bu eserleri meydana getirirken birçok alfabe kullanmıştır. Bu
alfabeler arasında Göktürk alfabesi, Uygur alfabesi, Arap alfabesi, Latin
alfabesi bunların belli başlılarındandır. Türk milleti hangi alfabeyi
kullanırsa kullansın önemli olan meydana getirdiği eserdir, bu da Türk
milletinin kendi özünü yansıtmaktadır. Türk milleti bin yıllık bir süreç
içerisinde Arap alfabesini kullanmıştır. Bu alfabe ile düşünce dünyasını
yansıtmış, yüz binlerce eser vermiştir. Bunların önemli bir kısmı el yazması
eserlerdir.
Taşınır kültür varlıklarımızdan olan yazma eserler elbette
matbaanın bulunmadığı yahut yaygın olmadığı dönemlerde kaleme alınmış ve
günümüze kadar da varlıklarını sürdürmüş kaynaklarımızdır. Bugün “yazma eser”
olarak nitelendirdiğimiz bu kültür kaynaklarımız Selçuklular ve Osmanlı
döneminde yazılmış olan eserlerdir. Tabii, bunlardan daha eski eserler de var
ama çoğunlukla Selçuklu ve Osmanlıdan kalan eserlerdir bu “yazma eserler” diye
belirttiğimiz eserler.
Bu dönemlere ait yazma eserler, tarih, sanat, edebiyat, din ve fen
ilimleri ile pek çok alanda yazılmış ve günümüz Türk millî kültürüne önemli
katkıları olmuştur. Birçoğu nadir eser niteliğine uygun olan bu eserlerin
korunması, hizmete sokulması, kültürel kaynaklarımızın yeni nesillere ve
dünyaya tanıtılması, bilimsel çalışmalara kaynaklık etmesi özel ve titiz bir
çalışmayı gerektirmektedir. Dolayısıyla, bu çalışmaları yapacak olanların ve bu
eserlerin bulunduğu mekânlarda görevlendirilecek kişilerin de ona göre
görevlendirilmesi gerekmektedir. Bu eserlerin bulundurulacağı kütüphanelerin de
oralarda görev alacaklar kadar nitelikli olması gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bir anımı belirtmek istiyorum burada, bir
anekdot olarak ortaya koymak istiyorum: 2000 yılında Kansas’a gitmiştim. Kansas
Üniversitesinde bir toplantı vardı, ona gittim. Orada kütüphaneye gittim.
Burada dediler ki: “Roma hukukunun el yazmaları bulunmakta.” “Bunları görebilir
miyim?” dedim oradaki kütüphane yetkilisine, ismimi aldı, yazdı falan filan,
“Yarın öğleden sonra gelin, hazır edeceğim.” dedi. Dedim ki: “Fazla da işiniz
yok, burada fazla bir şey gözükmüyor. Nedir? Niye vermiyorsunuz.” Dedi ki: “Şu
anda, onlar eksi 70 derecede tutuluyor. Doğrudan doğruya biz onu eksi 70
dereceden gün ışığına çıkartamayız. Onu belirli aşamalardan geçireceğiz ve dört
aşama sonra o eser sizin elinize ulaşacak.”
Elbette ki bunların gerçekten bu şekilde saklanmaları gerekiyor.
Bu bakımdan, “yazma eserler” dediğimiz zaman, böyle, işte çokça, her yerde
rastladığımız eserler değil bunlar, son derece kıymetli, geçmişte yazılmış olan
ve el emeği, göz nuruyla yazılmış olan eserlerdir. Bu bakımdan, bunları,
kıymetlerine binaen, gerçekten milletimize yakışır bir şekilde ve geleceğimizi
teminat altına almak için korumalı ve saklamalıyız, gelecek nesillere de
ulaştırmalıyız.
El yazması eser, adından da anlaşılacağı üzere, matbaada
basılmamış, çoğaltılmamış olan, elle yazılmış kitap veya risale demektir. El
yazması eserlerin yanında yine Arap harfleriyle yazılmış ama matbaadan
çoğaltılmış olanlar da vardır, bunlar da “nadir eser” adıyla
nitelendirilmektedir. Bugün dünyanın ve Türkiye'nin değişik müze ve
kütüphanelerinin en seçkin köşelerinde Türklere ait çok sayıda el yazması eser
bulunmaktadır. Bu eserler içerik itibarıyla edebiyat, dil, bilim, tarih,
coğrafya, felsefe, din bilimleri, matematik, fizik, kimya, tıp, botanik,
astronomi gibi pek çok alanda kaleme alınmıştır.
El yazması eserler içerikleri yanında fiziki özellikleriyle de
birer kültür hazinesidir çünkü birçok sanat dalının ve bu dallarla uğraşanların
ortak ürünüdür. Onlarda Türk ciltçiliğinin, nakkaşlığının, tezhipçiliğinin,
tezyinciliğinin birer yansımasını müşahede ederiz. Bugün bu sanat dallarıyla
uğraşanlar, eski harfli nadir eserler gibi çok azalmış, bir elin parmakları ile
sayılabilecek sayıya düşmüştür ancak yazma eserler ortaya çıktığı zamanlarda
gerek bu sanatlarla uğraşanlar gerekse yaptıkları işler büyük bir çalışma idi
ve oldukça itibarlı mesleklerdi. Bugün bu sanat dallarıyla ilgilenenlerin
azalmış olması o sanat dallarında yapılmış eserleri birer antika hâline
getirmiştir. Eserlerin yanında onların da titizlikle korunması gerekmektedir.
Çağımızda bilgi kaynaklarının çeşitlenmesi ile el yazması eserler
eski konumunu yitirmiş gibi görünse de kültür taşıyıcısı olarak önemini
sürdürmeye devam edecektir. Gerçekten de bu kitapların içeriği kadar tezyini de
göreni duygulandırmakta ve heyecanlandırmaktadır. Bugün, Türkiye’de sadece
resmî kurumlardaki yazma eserlerin sayısı 300 bini bulmaktadır. “Risale”
dediğimiz makale niteliğindeki eserlerin bir araya toplandığı mecmuaları da
sayarsak bu sayı 500 bine ulaşmaktadır ki oldukça zengin bir kaynak olduğunu
belirtebiliriz. Bunların tespiti ve tanıtımına yönelik birçok yayın
yapılmıştır.
1978 yılında, Kültür Bakanlığı tarafından, Türkiye genelinde
Yazmalar Toplu Kataloğu hazırlanmaya başlanmış ve bu proje altında bu
çalışmalar sürdürülmüştür. Katalog projesi çerçevesinde 32 cilt katalog
hazırlanmış, bunlardan 31.866 kitabın tanıtımı yapılmıştır. 2004 yılından
itibaren ise Kültür Bakanlığı, el yazmalarının daha iyi korunması adına,
eserleri dijital ortama aktarmaya başlamıştır. Bugün, dijital ortama aktarılan
bibliyografik künye sayısı 198.444 civarındadır. El yazmalarının dijital ortama
aktarılması projesi hâlen devam etmektedir. Bu projelerle dijital ortama alınan
eserler, mutlaka en iyi şekilde korunmaya çalışılmalı ve önümüzdeki bin
yıllarda da yeni nesillerin ilgi ve alakasına tevdi edilmelidir.
Devletimiz tarafından yürütülen, el yazmalarının tespitine yönelik
birçok çalışma olsa da bunlar yeterli değildir çünkü yazmalar, millî kültür ve
İslam medeniyeti için hayati bir öneme sahiptir. Onların iyi korunması,
herkesin faydalanabileceği bir statüye kavuşturulmaları millî bir ödevdir. Yazmalar
olmadan, atalarımızı, tarihimizi, kültür ve medeniyetimizi tanımamız hemen
hemen mümkün değildir.
Değerli milletvekilleri, yukarıda da kısmen değinildiği gibi, bu
eserler, Kültür ve Turizm Bakanlığı Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne
bağlı 28 adet kütüphanede bulunmaktadır ve 166.210 cilt hâlinde muhafaza
edilmekte ve kullanıcıların hizmetine sunulmaktadır. Kültür Bakanlığına bağlı
bu kütüphanelerden bugün 14’ü yazma eser kütüphanesidir. Yazma eserlerin büyük
bir kısmı İstanbul’daki kütüphanelerde bulunmaktadır ancak ülke geneline
yayılmış birçok kütüphanede de yazma eser bulunmakta ve muhafaza edilmektedir.
Süleymaniye’de ve Süleymaniye Kütüphanesine bağlı beş yazma eser kütüphanesi
ile birlikte 90 bin cilt el yazma eser bulunmaktadır.
Bunların yanında, “nadir basma eser” olarak nitelendirilen on
binlerce eser daha bulunmaktadır. Nadir basma eser, Türk kültür kaynakları
içerisinde yer alan ve genellikle bir defa basılmış eserlerdir. Elbette bunlar
da büyük bir ehemmiyetle korunup istifade edilmesi gereken kitaplardır.
Ülkemizde Bakanlığa bağlı kütüphanelerin dışında özel kütüphaneler
veya özel koleksiyoncuların elinde bulunan yazma eserlerin ve nadir basım
eserlerin bulunduğu da bir gerçektir. Yazma eser kütüphanelerinin
zenginleştirilmesi ve koleksiyoncularda bulunan bu eserlerin daha uzun müddet
kültür kaynağı olarak devam etmesinin sağlanması maksadıyla bu eserler satın
alma veya hibe yoluyla kütüphanelere kazandırılmaya çalışılıyor, ancak bu
eserleri vermek istemeyenler de zaman zaman çıkıyor. Böyleleri çıkarsa bunlara
ait bu değerli eserlerin o kişi adına tescillerinin yapılması ve teknik
özelliklere sahip kütüphanelerde koleksiyoncular adına muhafaza edilmesi yolu
mutlaka seçilmelidir. Yani “İlla alacağız.” dediğimizde vermiyor, o zaman diyelim
ki “Getir, bu senin eserin, şu kütüphanede eskimeden, yıpranmadan dursun.”
diyebilmeliyiz.
Bu tasarıyla yazma eserlerle ilgili hizmetin yaygınlaştırılması
amaçlanmaktadır. Buna göre, Yazma Eserler Başkanlığı adı altında Marmara
Bölgesi’ndeki kütüphaneler yeni oluşturulan ve Süleymaniye Kütüphanesi
çerçevesinde bir araya getirilen merkeze bağlanmıştır. Bunun yanında, Ankara ve
Konya’da olmak üzere iki yeni bölge müdürlüğü daha kurulmuştur.
Bu sebeple, el yazmalarıyla ilgili şunları yapmamız gerekiyor, yani
bunları koruyabilmek, gelecek nesillere bırakabilmek, gelecek nesillerin
bunlardan istifadesini sağlayabilmek için şunları yapmamız gerekiyor:
Yazmaların değeri ve önemi konusunda yoğun bir bilinçlendirme
yapmalıyız. Bugüne kadar geçen süre içerisinde elimize mutlaka çok kıymetli
olmayan ama “nadir eser” diyebileceğimiz eserler geçmiştir ama onun o yıpranmış
hâli, yazılarının artık yer yer silinmiş hâli o kitabı bir kenara fırlatmamıza
sebep olmuştur ki bunların biz çok kıymetli olduğunu mutlaka anlatmalıyız ve bu
konuda özellikle yeni nesilleri, genç nesilleri bilinçlendirmeliyiz.
Yazmaları veya mikrofilmlerini özel ellerden temin ederek koruma
altına almalıyız.
Yazma eser kütüphanelerini maddi imkân ve uzman bakımından yeterli
bir şekilde donatmalıyız. Biraz önce belirttiğim gibi, Kansas Üniversitesinin
kütüphanesindeki gibi bir donatıma sahip olması gerekiyor bunların.
Yazmaları değişik kütüphanelerden geniş imkânlara sahip merkezlere
toplamalıyız.
Yurt dışındaki yazmalara yönelik tasnif ve tespit çalışmaları da
ihmal edilmemelidir.
Değerli milletvekilleri, Türkiye Yazma Eserler Başkanlığının
kurulmasıyla burada görev yapacak bir kadroya da ihtiyaç duyulmuş ve bu
kadrolar için beş ayrı cetvel ve üç adet de liste ihdas edilmiş bulunmaktadır.
Bunlar yasa tasarısı kitapçığında yer almaktadır ancak bunları kısaca şöyle
belirtecek olursak: Bu cetvellere göre, dört yıllık süre için, müşterek
kararnameyle, 1 başkan, belirlenen bölge müdürlüklerine 1’er bölge müdürü, 1’er
hukuk müşaviri atanması gerekiyor. Yine müşterek kararnameler ile bunların
atanmasından sonra, bölge müdürü dâhil, ana hizmetlerin daire başkanları, yazma
eser uzmanı, yazma eser uzman yardımcısı kadrolarına birtakım atamaların
yapılması gerekiyor. Bu atanacak olan kişilerin ilgili bilim dallarından mezun
olmuş, sahasında doktora yapmış, en az dört yıllık eğitim öğretim kurumlarından
mezun olma şartları hiçbir sulandırmaya maruz bırakılmaksızın ve 8’inci
maddenin ikinci fıkrasına titizlikle uyarak… Bunların atanması bugün de yarın
da bu şekilde yapılmalıdır diyor, bu yasa ile ortaya çıkacak olan Yazma Eserler
Başkanlığının yürüteceği, kontrol edeceği, denetiminde bulunduracağı
kütüphanelerin hayırlı olmasını belirtiyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
(MHP, AK PARTİ ve CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akkuş.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın
Çetin Soysal.
Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ÇETİN SOYSAL (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; 472 sıra sayılı Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı ile ilgili olarak Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım.
Tabii, tarihî kültürel mirasımız son derece önem taşımaktadır.
Yazma eserlerimizde de son derece önem taşıyor. Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde
önemli râkımlarımız son derece önemli eserler bırakmıştır. Elbette ki bu tarihî
kültürel mirasımızı korumak ve onu dünyaya açmak gibi bir sorumluluk, bir görev
olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Bu anlamda da böyle bir yasayı
desteklediğimizi ifade etmek istiyorum.
Tabii, tarihî kültürel miras deyince mirasın her birini
sahiplenmek, o tarihî kültürel birikimi, binlerce yıllık Anadolu’da var olan o
kültürel birikimi elbette ki günümüze ve daha ileri dönemlere taşımak gibi bir
sorumluluğumuz var. Bu temel sorumluluk da elbette ki bununla ilgili var
olan Kültür Bakanlığımızın önemli bir
görevi olarak karşımıza çıkıyor.
Tabii, bu kültürel mirasın korunmasıyla ilgili ne yazık ki yeterli
ve yeterince yapılmış çalışma olmadığını görüyoruz. Daha önce de Sayın Bakanla
buralarda bu konuları görüştük, aldığımız yanıtlar hiç de tatmin edici değil.
Üzerine biraz daha ileri boyutlarda söylediğimiz zaman da “Şimdi, bu bugünün
sorunu değil, geçmişe kadar uzanırız.” diyor.
Geçmişi filan bırakalım da bugüne bir bakalım. Bugüne baktığımız
zaman, daha önce de burada ifade ettim, kara surlarının 2010 Ajansı tarafından
nasıl cahilce ve bilgisizce kullanıldığını ve oralarda 3’er ton, yaklaşık 69x3
ton betonun nasıl döküldüğünü ifade etmiştik ve bunun soru önergesini de Sayın Bakana sorduğumuzda bize
verdiği yanıt da aynen şuydu: “11-12 Kasım 2009 tarihlerinde İstanbul 2010
Avrupa Kültür Başkenti Ajansı tarafından yürütülen projeler kapsamında kara
surlarının üzerine ve etrafına ışıklandırma sistemi yapmak için beton blokların
döküldüğü ve 2863 sayılı Kanun’a aykırı hareket edildiğine ilişkin Bakanlığımız
Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne elektronik posta kanalıyla
yapılan başvurular üzerine, 20/11/2009 tarihli ve 221284 sayılı yazı ile
konunun 2863 sayılı Kanun kapsamında incelenerek gereğinin yapılması, varsa
aykırı uygulamaların durdurulması ve yapılan işlemlerin sonucunda bilgi verilmesi
İstanbul IV Numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu
Müdürlüğünden istenmiştir.”
Şimdi, bu istenirken öte yandan aydınlatma işinin kendileri uhdesi
altında kaldığı belirtilerek, uygulanması düşünülen proje ekte gönderilmiş ve
projenin koruma bölge kurulunca değerlendirilmesi istenmiş. Ancak 25/12/2009
tarihinde yerinde yapılan incelemede söz konusu uygulamanın dört ay önce
gerçekleşmiş olduğu tespit edilmiş tarafınızdan.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Durduruldu…
ÇETİN SOYSAL (Devamla) – Hayır, durduruldu da hâlâ duruyor orada.
Tespit edildiği görülmüştür.
Şimdi dört ay önce yapılıyor ve Bakanlığın bundan haberi yok.
Neresi? Tarihî kültürel mirasımızın en önemli kara surları, İstanbul’un varlık
nedeni, İstanbul’un tarihî birikimini yansıttığı, Roma’yı, Bizans’ı kapsayan,
Osmanlıyı kapsayan o önemli kara surları ne yazık ki yapıldıktan dört ay sonra Bakanlık tarafından, bizim vermiş
olduğumuz önergenin sonucunda ilgi duyuluyor.
Bakın, bu örnekleri çoğaltmak mümkün. Örneğin Kariye Müzesi’nde
veya müzelerde stant kurulmuş. Kariye Müzesi’nin içerisinde bir stant var.
Şimdi, Kariye Müzemiz son derece ciddi, önemli bir tarihi, kültürel
birikimimizdir, bir tarihî mirasımızdır. Hiçbir ülkede, hiçbir müzenin içerisinde
bu tür stantlar kurulamaz ve tanık olmanın üzüntüsünü yaşadım. 2010 Avrupa
Kültür Başkenti İstanbul’un en önemli müzelerinden biri olan Kariye Müzesi’nin
içerisine tanıtımla ilgili stant kuruldu. Bilginiz var mı, yok mu, bilmiyorum
ama bu kültürel mirastır. Bunun içerisinde her isteyenin her dilediği gibi
davranma hakkı ve şansı yoktur. Bunun bir ciddiyeti var, bir önemi var. Bunun
da gereğinin yapılması gerektiğini düşünüyorum.
Tabii, İstanbul deyince ister istemez 2010 Avrupa Kültür
Başkentine değinmeden geçemiyorum. Son zamanlarda önemli, devasa reklamlar
yapılıyor bütün kanallarda, 10 milyonun üzerinde ziyaretçi olduğu ifade
ediliyor. Ne hikmetse İstanbul bunu duymuyor, İstanbul bunu yaşamıyor, İstanbul
bunu hissetmiyor. Hissetmediğinin önemli bir fotoğrafını da burada sizlere
ifade etmek istiyorum: Yayıncılıkta İstanbul Vizyonu Sempozyumu. Tarih:
10-11-12 Kasım 2010. Yer: İstanbul Üniversitesi Beyazıt Kampüsü. Konuşmacılar,
6 tane önemli zatı muhteremimiz konuşuyor. İzleyici sayısı 4. 2010 Avrupa Kültür
Başkenti, önemli bir sempozyum, 2010’u tanıtıyoruz, 2010’u konuşuyoruz, Avrupa
Kültür Başkentini konuşuyoruz -buraya da muhtemelen bir kaynak aktarılmıştır- 6
tane önemli bilim adamımız konuşma yapacak, izleyici sayısı 4 kişi. Fotoğrafı
da burada. Hayretler içerisinde kalmamak mümkün değil çünkü 10 milyonun
üzerinde ziyaretçi geldiği ifade ediliyor İstanbul’la ilgili etkinliklere. Ne
hikmetse İstanbul’da bu etkinliği yaşayan, tanık olan, bilen ve bu anlamda
hisseden hiç kimse yok.
E, tabii, bunu niçin konuşuyorum? Sayın Bakan da aynı zamanda
koordinatörü -aslında bir Ajans- bu Ajansın başında olması gereken Bakan.
Kültür faaliyeti, kültür etkinliği, kültürel tarihî mirası Avrupa’yla
buluşturma anlayışı ama Sayın Bakan ne yazık ki bu işin içinde bir koordinatör
bakan olarak görev yapıyor. Şimdi baktığımızda milyonlarca insanın geldiği
ifade ediliyor. Ben hep söylüyorum, işte Türkiye’ye, İstanbul’a 4,5 milyon
insan girdiğini ifade ederken “Ya, işte Antep’ten, Suriye’den girenler de var,
o sınırı kullananlar da var.” ifadesi yer alıyor Ajansın yöneticileri
tarafından.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, İstanbul’u, turizm açısından,
kültürel varlığını hissettirmesi açısından gerçekten Avrupa’yla ve dünyayla
buluşturmak son derece önemli. Her konuşmamda söylüyorum, iki metre
kazdığınızda Osmanlıyı, dört metre kazdığınızda Büyük Bizans’ı, altı metre
kazdığınızda Roma’yı görmek mümkün olan İstanbul nitekim sekiz metrede Neolitik
Çağı yakalamışız, bir tek açık hava müzesi bile olmayan İstanbul’u konuşuyoruz.
Bakın İstanbul’a en çok katkısı olanlardan bir tanesi bugün
cezaevinde, Sayın Mehmet Haberal. Sayın Mehmet Haberal bugün cezaevinde. Sayın
Mehmet Haberal 2010 senesinde altmış dört ülkeden 742 kayıtlı bilim insanının
yanında çok değerli katılımcılarla birlikte 1.000‘in üzerinde insanı 2010, 21
ve 25 Haziran tarihleri arasında İstanbul’da ağırlamış. Dünyada ilk defa,
Türkiye’de ilk defa yapılıyor İstanbul’da, Dünya Yanık Kongresi. Şimdi bakın,
Türkiye’nin tanıtılması için son derece önemli, üstelik de cezaevinden. Daha
doğrusu rahatsız olduğu hastaneden, tedavi altında olduğu hastaneden katkı
vererek kendi Başkent Üniversitesinin sponsorluğunda gerçekleşiyor. 21-25
tarihleri arasında 2010 Avrupa Kültür Başkenti olan İstanbul’a dünyada yapılan,
yetmiş altı yıldır yapılan Yanık Kongresine Sayın Haberal’ın 1.000’in üzerinde
insanı, bilim adamını konuk ettiğine tanık oluyoruz. Peki, soruyorum, mesela
2010 Avrupa Kültür Başkenti uluslararası arenada hangi sanatçıları, hangi
yazarçizerleri, hangi bilim adamlarını ağırlama imkânını yakalamıştır? Evet,
bir U2 konseri yapıldı. U2 konserinin sponsoru 2010 Avrupa Kültür Başkenti
Ajansı, gişe gelirleri İKSV’nin. Böyle bir şey olabilir mi? İKSV oranın gişe
gelirlerinden istifade edecek, 2010 projesi kapsamında yapılacak ve bunun gibi
daha birçok etkinlik, ne yazık ki gişe gelirleri… Örneğin Asya Organizasyonu
2009’da “yaz konserleri” diye adlandırdığı ama hiç kimsenin tanık olmadığı
çatma yaz konserinde o gişe gelirlerinin bile nereye gittiği bilinmemektedir.
Yani gerçekten 2010’a baktığımız zaman bir iflasın eşiğinde olduğunu, derme
çatma, günü kurtarma… “Ya, nereden başımıza iş aldık da 2010 Avrupa Kültür
Başkenti olduk, bir an önce bundan nasıl sıyırırız?” der iken ne oldu?
Vatandaşımızın, sokaktaki insanımızın 1 kuruş ve 1,5 kuruşları da iç edildi.
Maliye Bakanlığı… Ben burada bunu ifade ettiğim zaman Sayın Bakan Hayati Yazıcı
“Bu para bize gelmiyor.” dedi. Doğru, pompa istasyonundan gelecek hâli yok.
Maliye Bakanlığının bütçesine giriyor, Maliye Bakanlığı 2010 Ajansının hesabına
bunu geçiyor.
Yani yine 2010’a baktığım zaman gördüğüm, gerçekten üç yıl boyunca
para toplandı ki esas merak ettiğim… Önümüzdeki günlerde herhâlde bunu da
konuşacağız. Bu 2010 Ajansı topladığı bu 1 kuruş, 1,5 kuruşlardan ötürü
sanıyorum Ajansı uzatabilirler, bu Ajansın çalışmaları devam edebilir
endişesini yaşıyorum çünkü yılda toplanan paranın 250 milyon olduğu ifade
edilmişti, üç yılda 750 milyon. Ama baktığımız zaman bu rakamları bile
kullanamadıklarını görüyoruz. Örneğin bunun, İl Özel İdaresinin katkıları
olacaktı, İl Özel İdaresinin katkıları 3,5 milyon. İstanbul Sanayi Odası 50 bin
lira katkıda bulunmuş toplamda. Ticaret Odasının katkısı 1 milyon civarında
kalmış. Toplamda 499-500 milyonluk bir gelir elde edilmiş, harcanan para da 339
milyon lira. Para bile yeterince kullanılamadı. Niye kullanılamadı? Çünkü tarihî
kültürel miras olan İstanbul’un birikimine, o tarihî bilgisine, o tarihsel
işlevine dönük bir yapılaşma olmadığı için. Ne İstanbul’un sanatçıları ne
entelektüelleri ne bilgi adamları ne birikimli insanlarının buraya katkı sunma
şansı olamadığı gibi, tarihî kültürel mekânların da sanatsal alanların da ne
yazık ki işlevi hayata geçirilemedi.
Baktığımızda, Sayın Bakan, “Bülent Ecevit Kültür Merkezi’ni
açtık.” demişti. Kartal Belediyesiyle Büyükşehir Belediyesinin çok önceden
organize ettikleri bir yer idi.
Bana, 2010 Ajansı tarafından Kültür Bakanlığıyla birlikte bir açık
hava müzesini göstermeniz mümkün mü?
Arkeoloji Müzesi’ni daha önce örneklemiştim ben. 70-80 bin
eserimiz orada sergilenebiliyor, 1 milyon 200 bin eser depolarda duruyor.
Şimdi, bunlar tarihî kültürel mirasımız değil mi?
Ben, yine söylemiştim, 130 bin yabancı gelmişti. Sayın Bakan da
dedi ki: “Senede 240 bin kişi geliyor.” Bunun 130 bininin yabancı olduğu benim
elimdeki bilgilere, kayıtlara göre görünüyor.
Düşününüz ki binlerce yıllık o tarihî kültürel birikimin, o
Arkeoloji Müzesi’nin 130 bin yabancı tarafından izlenmesi büyük bir
talihsizliktir, çok daha önemli boyutlarda olması gerekirken. Ayasofya
örneğini, Yerebatan Sarayı örneğini verdi ama Sayın Bakan, oraya çok daha fazla
insanların girdiğini. Doğrudur çünkü okulların yapmış olduğu geziler var, o
gezilerle, o katkılar alınıyor ama burada, oraya çok daha fazla insanın
girmesi... 2 milyon civarında olduğunu ben de sanıyorum, o bile çok düşük bir
rakamdır.
Yani, tarihî yarımadayı, o kültürel mirası, o kültürel birikimi
sadece Avrupa’yla değil, dünyayla buluşturmak durumundayız. Turizm, kültürel
miraslar geleceğin en önemli ekonomi dayanakları olarak görülüyor. Bugün bile
baktığımızda bir Paris’e 60 milyon insan giriyor, Londra’ya yine o civarda
insanlar giriyor, Prag gibi yedi yüz yıllık bir tarihî geçmişi olan kente 20
milyon civarında insan giriyorsa elbette ki bizim buradaki hakkımız olan
sayının çok daha ileri boyutlarda olması gerektiğini düşünüyorum. Milyonlarca
insanın İstanbul’a gelmesi gerektiğini düşünüyorum ama ne yazık ki tarihî
kültürel mirasımıza yeterince sahip çıkamamamızı da önemli bir faktör olarak
görüyorum.
Dedik ya, 2010 Avrupa Kültür Başkenti. Örneğin Sayın Bakanın ben
şuna cevap vermesini istiyorum: Biz ilk çıktığımız zaman nasıl çıktık? 2010
Avrupa Kültür Başkenti dört element üzerine -Geçen konuşmamda da söylemiştim,
yanıt alamamıştım- ateş, toprak, hava, su. Bu dört elementi niye bir daha
kullanamadık? Bunun bir yanıtı olmalıdır. Niçin? Ve bu tanıtımla ilgili, “2010
Avrupa Kültür Başkenti olacağız.” diye burada sabahlara kadar çalıştık. Ondan
evvel davullar, zurnalar çalındı. Avrupa Birliğine girmiş gibi büyük bir
heyecan yaratılmaya çalışıldı. Daha sonra da “Ya, bunun da çok fazla önemi yok.
İşte, diğer Avrupa kültür başkentlerini gördük, küçücük iller, İstanbul devasa
bir il. İstanbul’a da zaten Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde işte, verildi
ama biz bunu çok fazla önemsemiyoruz.” denmeye başlandı çünkü orada bir
başarısızlık var, bir beceriksizlik var,
bir yetersizlik var, bir bilgisizlik var, bir cahillik var. Bütün bunları ele
aldığınız zaman “Ya, işte 2010 Avrupa Kültür Başkenti yaptık, bitti, kurtulduk”
mantığını egemen kılmaya dayalı bir anlayışı görüyoruz. Hani bu önemliydi? Hani
Avrupa’da ses getiriyordu? Hani Avrupa Kültür Başkenti? Burada sabahlara kadar
çalıştık. Ne oldu Atatürk Kültür Merkezi? Sayın Bakanın sorduğumuz soruya
verdiği yanıt: “Atatürk Kültür Merkezi mahkeme kararıyla durduruldu, yeniden
onarımı ve bakımı yapılacak.” Yapılamadı. Ayazağa’nı soruyoruz. Şimdi
Ayazağa’nı elli günlüğüne verdiniz. Senede elli gün Kültür Bakanlığı
kullanacak, elli gün. İstanbul’un ciddi kültürel mekânlara ihtiyacı var. Niçin
elli gün? Niçin üç yüz altmış beş gün değil? Bir Kültür Bakanlığı üç yüz altmış
beş gün kullanılacak bir sanatsal mekânı hayata geçiremiyor mu? İKSV
geçiremedi, Kültür Bakanlığı devraldı -burada konuştuk bunları- “Biz burayı
hayata geçireceğiz.” dedi Sayın Bakan, baktığımızda elli gün kullanmak kaydıyla
ihale edildi. Olmaz. Böyle bir mekâna, bir sanatsal faaliyet yürütecek sanatsal
mekânlara ihtiyacımız varken, bir anlayışla ihale ediliyor, elli günü
kullanılıyor.
Peki, Rami Kışlası ne oldu? Burada konuşmadık mı Rami Kışlası’nı?
Şimdi bunlar tarihî kültürel miraslar değil mi? Rami Kışlası deyince aklıma
Davutpaşa Kışlası geldi. Şimdi Davutpaşa Kışlası’na bakıyorsunuz, orada işkence
görmüş sendikacılar -Otağ-ı Hümayun Müzesi yapılmış, tebrik ediyorum, çok büyük
bir başarı elde etmişler- orayı ziyarete gidiyor, orada bir basın açıklaması
yapacak, 12 Eylüle dikkatleri çekmeye çalışıyor, işkence yeri olarak gördükleri
bir yerde bir duyarlılık… Bunun sonucunda yine polisiye önlemler, yine biber
gazı, yine şiddet, adına da demokrasi diyeceğiz. Aslında bunları konuşmak
lazım, 12 Eylül, 12 Eylülle hesaplaşmak.
Bakın, 12 Eylül deyince aklıma Mamak geliyor, Davutpaşa geliyor,
Metris geliyor, Diyarbakır Cezaevi geliyor. Aslında bunlar 12 Eylülün
sembolleridir, Metris, Mamak. 12 Eylülün o sembollerine karşı demokrasi adına
elbette buraların müze olmasından daha doğal ne olabilir? Hatta daha ileri
gideyim, Ekrem Ekşi gibi gençlerin işkencede katledildikleri Gayrettepe Siyasi
Şube dahi müze olmalıdır. Bir ibret müzesi olmalıdır, bir demokrasi müzesi
olmalıdır ki orada binlerce insan, yüz binlerce genç işkenceden geçti, Ekrem
Ekşi gibi gençlerimiz de orada işkencede katledildi.
Şimdi bunlara karşı bir duyarlılık gösteren o dönemin
sendikacılarına biber gazı sıkmanın, o insanlara copla müdahale etmenin
demokrasilerdeki yeri nedir? Ne yazık ki görüyoruz, tanık oluyoruz ki demokrasi
adına demokrasiler katlediliyor, özgürlükler adına özgürlükler katlediliyor. En
önemlisi, hukuk adına hukuk katlediliyor. Ama tüm bunların içinde, gerçekten
tarihî kültürel mirasımıza sahip çıkmak bir sorumluluktur, bir ödevdir, bir
görevdir, onu gelecek nesillere taşımak da bir görevdir.
Bu vesileyle hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Soysal.
Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
Birinci bölüm, 1 ila 11’inci maddeleri kapsamaktadır.
Birinci bölüm üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubuna adına
Eskişehir Milletvekili Beytullah Asil.
Buyurun Sayın Asil. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ecdadımızın değişik dönemlerinde, bilhassa Selçuklu ve Osmanlı
döneminde bizim din, edebiyat, sanat ve tarih başta olmak üzere değişik
alanlarda hayat bulmuş kültür varlıklarımızdan büyük bir bölümünü oluşturan
yazma eserlerin öncelikle korunması, bugüne ve geleceğe taşınması, sahip
olduğumuz kültürün dünyaya tanıtılması açısından çok önemsediğimiz Türkiye
Yazma Eserler Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın
birinci bölümü üzerinde söz aldım. Bu vesileyle Genel Kurulu ve nezdinizde aziz
milletimi saygıyla selamlıyorum.
Bu yasa tasarısının amaçladığımız hedeflere varmamızı
kolaylaştırmasını temenni ediyorum.
Değerli milletvekilleri, istediğiniz kadar güzel, amaca matuf
kanunlar yapın, hedefe ulaşmayı sağlayacak, hazırlanan bu kanunları doğru
uygulamakla mümkündür.
Bu Kanun’la, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı merkez, taşra
teşkilatı için yeni kadrolar ihdas ediyoruz, sözleşmeli uzman personel
çalıştırma yetkisi veriyoruz. İnşallah bu kadrolar amaca uygun, işin ehli
personel tarafından doldurulur.
Niçin bu uyarıyı yapma gereğini duydum? Bir örnekle izah etmek
istiyorum: 2007 tarihinde yine bu Mecliste bir kanun kabul edildi. Bu Kanun’la,
Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu kuruldu. Kanunda, ihtiyaç duyulan
pozisyonlar sıralanıyor ve bu pozisyonlar için istihdam edileceklerin yabancı
dil bilgisi noktasında belli bir düzeyde puan almış olmaları ve dil yeterliliği
bakımından bunlara denkliği kabul edilen uluslararası geçerliliğe sahip bir belgeye
sahip olmalarını zorunlu kılıyordu.
Bu Kanun’la, Kurumun nitelikli personel ihtiyacının
karşılanabilmesi amacıyla istihdam edilecek personel için 31/12/2010 tarihine
kadar yabancı dil yeterliliği şartı aranmayabileceği, ancak bu tarihe kadar bu
fıkrada öngörülen dil yeterliliği belgesini ibraz etmeyenlerin de
sözleşmelerinin yenilenmeyeceği hükmü getiriliyordu.
Değerli arkadaşlarım, maalesef bu kuruma eleman istihdam edilirken
Kanun’un bu amir hükmü hiç dikkate alınmadan, sadece “adama iş” mantığıyla hareket
edilerek bu pozisyonlar dolduruldu. Tabiidir ki “adama iş” mantığıyla, “benim
partilim”, “benim yandaşım” mantığıyla doldurulan bu pozisyona alınanların,
gerekli şartları, Kanun’da öngörülen süre olan 31/12/2010’a kadar
sağlayamayacakları anlaşılınca, Hükûmet, bir ay önce “süre uzatımı” talebiyle
Genel Kurulun huzuruna geldi. O nedenledir ki, bu Kanun’la ihdas edilen
kadroların işin ehli personel tarafından doldurulması temennisinde bulundum.
Bunun, milletim adına takipçisi olacağımızı da ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, bu kanunla kuracağımız Başkanlığın
başarısı, sadece ülkemizdeki eserlerin
orijinal hâlleriyle gelecek kuşaklara ulaştırılması, bilimsel çalışmalara
kaynak oluşturması, çeviri ve sadeleştirme yapması yeterli değildir. Şimdiye
kadar edinilen koleksiyon ve tecrübe, yerine getirilen görevlerin ve yeni
yapılanmanın getireceği dinamizm ile Avrasya coğrafyasına da hizmet edecek
konuma gelmelidir. Dünya kütüphaneleri taranmalı, bilhassa, ellerindeki eserin
içeriğinin ne olduğunu bilmeden yıllardır “ata yadigârı” olarak
kütüphanelerinin en güzel köşesinde saklanan yazma eser ve bir o kadar da nadir
basma eser taranmalı ve insanlığın hizmetine hazır hâle getirilmelidir.
Değerli milletvekilleri, okuyan, araştıran insan, çok üreten insandır;
sorunları hoşgörü ve bilgiyle çözecek ve bunu bir yaşam biçimi hâline getirmek
ve topluma artı değer katmak arzusunda olacaktır. Gelişmiş, bilgili, hoşgörülü
ve geniş ufuklu bireylerin üretim toplumunu meydana getireceği ise bir başka
gerçektir. Bilindiği gibi bir toplumun her yönden kalkınmış olması, o toplumun
sorumluluğunu üzerine alacak genç kuşakların çok iyi yetişmiş olmasıyla
mümkündür. Bu bakımdan, geleceğin büyükleri olacak çocuklarımızın ve
gençlerimizin hızla gelişen karmaşık bir dünyada, ilim, kültür ve sanat
alanlarında daha iyi yetişerek geleceğe en iyi şekilde hazırlanmalarını
sağlamak en büyük vazifemiz olmalıdır. Bunun için gençlerimizin eğitim ve
öğretimlerini sürdürürken bir yandan da okumak, bilgilerini artırmak, çevreyle
kolaylıkla anlaşıp uyuşarak faydalı ilişkiler kurmalarına yardımcı olacak okuma
alışkanlığının kazandırılması gerekmektedir. Ne yazık ki ülkemizde halkın çok
büyük bir bölümü hayatları boyunca “kütüphane” kavramını bilmeden yetişiyor. O
nedenledir ki tuttukları takımın başkanını bir çırpıda söyleyebilen ama 11
cumhurbaşkanını sayamayan nesiller yetiştiriyoruz. Söylemde çok önemsiyormuş
gibi gözüktüğümüz gençliğe, gençliğin güçlenmesine yönelik hizmetler için bugün
olduğu gibi millî gelirin binde 3’ünü ayırırsanız sağlıklı nesiller
yetiştiremezsiniz, sonra da millî gelirin çok önemli bir kısmını ilaca,
tahlile, tetkike, tedaviye ayırmak zorunda kalırsınız.
Değerli milletvekilleri, bu vesileyle canımı çok acıtan, sadece
benim değil, hepimizin, aziz milletimizin de canını acıttığını bildiğim
İçişleri Bakanının bir sözü ve bir uygulamasıyla ilgili birkaç söz söylemek
istiyorum. Milliyetçi Hareket Partisi, milyonlarca insanın oyunu almış, kırk
iki yıla yaklaşan şerefli mazisi olan büyük bir siyasi harekettir. Biz, 72 milyon
insanımızdan birinin dahi burnunun kanamasını siyasi ikballere değişmeyecek
kadar da onurluyuz.
Değerli arkadaşlarım, Atatürk’ün Ankara’ya gelişinin yıl dönümünde
yapılagelen Garnizon Koşusu’na ve 1932’den beri gerçekleştirilen seğmen alayı
yürüyüşüne güzergâh tahsis etmeyerek engel olunmuştur. Sayın İçişleri Bakanı
taşınan Atatürk posterinden mi rahatsız olmuştur, yoksa yürüyüş boyunca
askerlerin “Her şey vatan için.”, “Ne mutlu Türk'üm diyene!”, “Vatan canım sana
feda.” sloganlarından mı rahatsız olmuştur? Bu sloganlardan rahatsız olan,
milyonlarca mensubu ve şerefli mazisi olan partimize dil uzatan İçişleri Bakanı
milletin güvenini kaybetmiştir. Milletimizin güvenini kaybeden İçişleri
Bakanını istifaya davet ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Asil.
Maddelerin oylamasına geçiyoruz.
1’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü madde üzerinde bir adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan “Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın 3 üncü maddesinin (j) bendinin
aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(j) Gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarında
bulunan eserlerin tespit ve tescil işlemlerini yapmak, talep hâlinde bunlara
bedelli ya da bedelsiz restorasyon ve konservasyon hizmetleri vermek.”
Nurettin Canikli Azize Sibel Gönül Ahmet Yeni |
Giresun Kocaeli Samsun |
Ali İhsan
Merdanoğlu Mustafa
Kabakcı |
Diyarbakır Konya |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK VE SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Uygun görüşle takdire bırakıyoruz.
BAŞKAN – Önergeye katılıyor musunuz Sayın Bakanım?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Katılıyoruz
efendim.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kurulacak olan Başkanlık dışındaki kamu kurum ve kuruluşları ile
gerçek veya tüzel kişilerin sahip olduğu yazma eserlerin de Başkanlığın bütçe
imkânlarıyla restorasyon ve konservasyon hizmetlerinden yararlanması ve bu
surette korunması amaçlanmaktadır.
BAŞKAN - Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önerge doğrultusunda madde 3’ü cetvelleriyle birlikte
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
6’ ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi ek listeyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
11’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, birinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Şimdi, ikinci bölümün görüşmelerine başlıyoruz.
İkinci bölüm, çerçeve 14’üncü maddedeki 1, 2, 3, 4, ve 5’inci
fıkralar ile geçici 1’inci madde dâhil olmak üzere 12 ila 16’ncı maddeleri
kapsamaktadır.
İkinci bölüm üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
Çanakkale Milletvekili Mustafa Kemal Cengiz’in söz talebi vardır.
Sayın Cengiz, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan,
değerli milletvekili arkadaşlarım; görüşülmekte olan 472 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın ikinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz
aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; bin yıldır Anadolu
toprağını ilmek ilmek işleyen Türk milleti Anadolu’da kendine özgü ve özgün bir
medeniyet yaratmış, bu medeniyet üç kıtada 22 milyon kilometrekareye
uzanmıştır. Anadolu’ya gelen Türk milleti, Orta Asya’dan aldığı, Anadolu’ya
gelirken yolda kazandığı ve Anadolu’da bulduğu medeniyet ürünlerini, kendi
süzgecinden geçirerek sentezleştirmiş ve özgün bir sanatı, kültürü ve
medeniyeti dünya sahnesine sunmuştur.
Değerli milletvekilleri, bugün görüşmekte olduğumuz Türkiye Yazma
Eserler Başkanlığının kurulmasıyla ilgili kanunla, gerçekten bugüne kadar
kurulması gerçekleştirilememiş, atıl hâlde kalmış ve büyük bir hazinenin gün
ışığına çıkarılamadığı noktada gerçekten önemli bir teşkilat kanununu burada
görüşmekteyiz.
Değerli milletvekilleri, bu kültür hazinesi ve milletimizin
belleği olan yazma eserler, eski harfli basma eserlerin bugün hatırlanması ve
sahip çıkılması noktasında bir şeyler yapılmasını da gerçekten çok önemsiyoruz.
Bir ulusun kimliğini oluşturan ve yaşatan unsurları, Türk kültürü,
sanatı, bilim anlayışı ve ülkenin en değerli kültür varlıkları arasında olan
yazmalarımız ve el yazısıyla ilgili bu önemli tasarıda, baktığımızda,
tarihimize en önemli el yazmaları, İslam âleminin ve halifemiz olan Hazreti
Osman’ın Kur’an-ı Kerim’i istinsâh ettirerek bir nüshasını Medine’ye, Kufe’ye,
Basra’ya ve Şam’a göndererek, İslam âlemindeki ilk örneğini görmekteyiz.
İlk Türkçe yazma eser olarak da İbn en-Nedim Kitabü’l-buzat li’t
Türk’ten bahseder. Milattan sonra 745 yıllarında yine Orta Asya’da yaşayan
Uygurlarda, Uygur devletinin ilk yazma eserlerini edebiyat alanında
görmekteyiz.
Ülkemizdeki yazma eserler hem nicelik hem nitelik açısından çok
büyük önem arz etmektedir. El yazmaları, cilt, tezhip, minyatür ve hat sanatı
bakımından çok kıymetli bu eserler, sadece Türk dünyası değil, bütün İslam
ülkeleri ve Batılı şarkiyatçıları ve bilim, kültür ve edebiyat
araştırmacılarını yakından ilgilendiren, insanlığın mazisini geleceğe taşıyan
ve geleceğe ışık tutacak insanlık mirasının en değerli hazinesi niteliğindedir.
Bu hazinenin derlenmesi açısından kurulan bu başkanlığı, önemli bir adım ve
yapılanma olarak görmekteyiz ancak bu kurum, çok uzun, meşakkatli, yorucu bir
işe de soyunduğunu çok iyi bilmelidir.
Yazma eserlerimizin en temel sorunlarını şöyle sıralayabiliriz:
1) Örgütlenme ve teşkilatlanma sorunu. Bugün inşallah kısmen bu
olay çözülecektir.
2) Kataloglama sorunu.
3) Yetişmiş uzman ve bu alanda ehil personel sorunu.
4) Hizmete sunma ve yararlanma sorunu.
5) Bakım ve restorasyon sorunu.
6) Eserlerin günümüz Türkçesine kazandırılmasıyla ilgili sorun.
7) Hat, tezhip, cilt, kâğıtçılık gibi yazma sanatların yaşatılması
ve gelecek nesillere aktarılmasıyla ilgili sorunlar.
8) Ulusal ve uluslararası bilim, sanat ve kültür platformuna bu
eserlerin taşınarak insanlığa ve ülkemize katkı sağlamasıyla ilgili
sorunlarımız.
9) Eserlerin mutlaka elektronik ve mikrofilm ortamına alınması,
aktarılması ve bunların derlenmesiyle ilgili sorunlar olarak karşımıza
çıkmaktadır.
Yazma eserlerin kataloglama ve sınıflamasıyla ilgili çalışmalar
19’uncu yüzyılın ikinci yarısında başlamış, Münif Paşa tarafından da hazırlanan
Kütüphaneler Nizamnamesi, yazmaları da hatırlayan bir düzenleme olmuştu.
Ülkemizde yazma eserler bakımından Kültür Bakanlığı Kütüphaneler
Genel Müdürlüğüne bağlı elli sekiz kütüphanede toplam 162.214 yazma olduğu
bilinmekte olup ülkemizde yazma eserler bakımından İstanbul Süleymaniye
Kütüphanesi 67.274 adet yazma ile Millî Kütüphanede ise 31 bin civarında yazma
eserin yanında Bakanlık dışındaki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesindeki on bir
ayrı koleksiyonda toplam 15.059 yazma eserin bulunması çok önemlidir. Bu ecdat
yadigârı hazine, insanlık âlemi, bilim, sanat ve kültürümüz için ve gelecek
nesiller için dünya mirası bir zenginliktir ve yazmaların acilen bibliyografik
tanımları tamamlanıp katalogları yayınlanarak araştırmacılara sunulması
gerekmektedir.
Bu yazma eserlerle ilgili ciddi çalışma olarak, Milli Kütüphane
bünyesi içinde TÜYATOK çalışmaları önemli yer tutmaktadır.
Yine, önemli çalışma olarak, Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi bilim
adamları tarafından yapılan kataloglama işlemleri ve bilgisayar ortamına
alınmasıyla ilgili çalışmalar dikkati çekmektedir.
Değerli milletvekilleri, bugün, gerçekten, belki çoğumuzun fark
etmediği ama Türk milletinin ve ecdadımızın bizlere bırakmış olduğu çok önemli
bir hazinenin görüşülmesiyle ilgili önemli bir kanun tasarısını Meclis çatısı
altında görüşüyoruz. Buradan, ben, Sayın Bakana teşekkür ediyorum gerçekten.
Böyle bir hazinenin derlenmesi, toparlanması, teşkilatlanması ve bunların hem
millî kültürümüze kazandırılması hem gelecek nesillere kazandırılması hem de
turizm sektörü açısından; dünya mirası olabilecek bu değerli el yazmalarımız,
eski harfli eserlerimiz gelecek nesiller açısından, bilimimiz açısından,
sanatımız açısından, kültürümüz açısından çok önemli bir yer tutmaktadır. Bu
teşkilatlanma yapısının ortaya konulmasını çok ciddi buluyoruz ve gerçekten,
ben, bir arkeolog ve sanat tarihçisi olarak da bunu çok önemsiyorum ve sizlere
de teşekkür ediyorum.
Gerçekten, üç kıtaya yayılmış, 22 milyon kilometrekarelik bir
alanda fethi gerçekleştiren ecdadın, aynı zamanda, fermanlarıyla, emirleriyle,
yasalarıyla, yazma emirleriyle bu alanlara kadar ulaştığını ve buralardan da
bize geri dönüşen… Uluslararası düzeyde de yazmaları bulmak ve ülkemize
kazandırmak ve ecdat yadigârı bu eserleri toplamak, bu Başkanlığın görevleri
arasında olmalıdır diye düşünüyorum.
Türk kültürünün, gerçekten, çok büyük yayıldığı alan, yayılmış
olduğu coğrafya, üç kıtadaki coğrafi değerler ve oradan gelen bilgilerle
birlikte bu el yazmalarının aynı zamanda süslemesiyle, hat sanatıyla, işte
tezhibiyle ve içeriğiyle gerçekten bizim, belki de, gelecek nesillerimize,
geçmişimizin, mazimizin bir hatırası olarak ve gelecek nesillerimize, aynı
zamanda ecdadımızın düşüncelerini, duygularını, şiirlerini, edebiyatını,
kültürünü ve bütün değerlerini taşıyabileceğimiz en önemli el yazmaları olarak
görmekteyim. Bu değerli hazinenin derlenmesini, gün ışığına çıkarılmasını,
mikrofilmlerinin elde edilmesini, bilgisayar ortamına aktarılmasını ve böyle
bir uzman kadronun kazandırılmasını ve aynı zamanda bu eserleri günümüze
kazandıracak uzmanların da yetiştirilmesini çok önemli olarak görmekteyim.
Yalnız, Değerli Bakanım, acaba, Başkanlık Ankara merkezde olup,
İstanbul bölge müdürlüğü, genişletilmiş, güçlendirilmiş bir bölge müdürlüğü
olarak tesis edilse, böyle bir uygulama yapılsa, başkentte merkez olsa. Diğer
illerdeki bölge müdürlüklerimiz ve kütüphane müdürlükleri, işte, Başkanlığa,
İstanbul’a gitme noktasında belki daha da mesafe olarak, coğrafi olarak… İşte,
bir Diyarbakır’daki, bir Siirt’teki, bir Hakkâri’deki ve bir Erzurum’daki
müzelerdeki insanımızın, çalışanlarımızın yazışmalarının İstanbul’a kadar
gitmesi acaba tartışılabilir miydi? Merkezin Ankara’ya yapılması daha uygun
olabilir miydi? Bu konuda da, mutlaka, düşünülmesi gerekirdi diye düşünüyorum.
Özellikle, bu uzmanlar, yazmaları inceleyecek uzmanlar arasında
mutlaka, cilt bakımından, tezhip bakımından, süsleme bakımından sanat
tarihçilerinin de değerlendirilmesi, bu Başkanlıkta sanat tarihçilerine de
geniş yer alanı açılmasını temenni ediyorum. Özellikle sanat tarihçileri son
zamanlarda çok atıl kaldı. Vakıflar Genel Müdürlüğü bünyesinde son zamanlarda
biraz sanat tarihçilerine verilen önem ortaya çıksa da, orada görsek de, ama
Kültür Bakanlığımızda…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Cengiz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Bitti mi Sayın Başkan?
BAŞKAN – Süremiz tamam.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Sayın Bakanım, aynı zamanda
Kültür Bakanlığımızın bünyesi içindeki arkeolog, müze uzmanları ve
kütüphaneciler için hazırlamış olduğumuz önergeye destek verirseniz teşekkür
ederim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Şahsı adına Ahmet Duran Bulut, Balıkesir Milletvekili.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; ilgili tasarı hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Yazma eserler, kitaplar kültür hayatımızın vesikaları, belgeleri,
tapularıdır. Avrupa, eğitim inkılabını 18’inci, 19’uncu yüzyılda, kültür
inkılabını ise 20’nci yüzyılın başında, 1920’de tamamlamıştır. Avrupa’da,
Almanya’da ilk kitap 1740 yılında basıldığında sayı itibarıyla 1.140 adet
basılırken, bizler 1727 ve 1829 yılları arasında toplam 180 adet kitap basmış
bulunuyoruz. Harf inkılabına kadar Türkiye’de basılan kitap sayısı 27 bin adet.
Bu demektir ki matbaanın dışında asıl yazılan, elle yazılan, Türk kültürünü
oluşturan çok sayıda eserin varlığı bir gerçek ancak bu yazılı eserlerin
derlenip toparlanması, bir kayda alınması, envanterinin tutulması, tertipli,
düzenli onarılması noktasında getirilen tasarıyı çok yerinde ve uygun
bulmaktayız. Bizler, kültür hayatımızın içerisinde, tabii ki 29 Ekim 1923
yılında cumhuriyeti ilan ettiğimizde erkek nüfusun yüzde 10’u, kadın nüfusun
ise binde 4’ü okuryazar iken Türkiye’deki doktor, hekim sayısı 554, mühendis
sayısı 38. Çanakkale’de bir darülfünun kaybetmiş iken cumhuriyet, Osmanlının 90
milyon akçe borcunu ödediği gibi Anadolu’yu şeker fabrikaları, çimento
fabrikaları, kâğıt fabrikalarıyla donatmış ve kalkınmanın yolunda hızlı bir
şekilde ilerlemiş.
Değerli milletvekilleri, bir ülkenin, bir milletin bir kültür
sınırı vardır, bir de siyasi sınırı vardır. Bizim siyasi sınırımız Edirne’den
Kars’a kadardır ama kültür sınırımız Altaylardan Tuna’ya kadar uzanan,
şiiriyle, edebiyatıyla, destanıyla, efsanesiyle, yazma eserleriyle,
kitaplarıyla bu kıtalara dağılmış bir kaynak. Anadolu kültürünün Orta Asya
kültürüyle kucaklaşması, o ülkelerdeki Türk devletleriyle diyalogların iyi
kurulmasına bağlı olmaktadır.
Şimdi Azerbaycan Parlamentosundan bir milletvekili hanımefendi
Güler Ahmedova bir mektup göndermiş bizlere. Geçtiğimiz günlerde bir televizyon
kanalında yine Azerbaycan milletvekili olan Devlet Başkanı Aliyev’in eşi
Mihriban Hanım hakkındaki Türkiye’deki televizyon kanallarının bazılarında
yayınlanan bir haberden dolayı üzüntülerini ifade etmektedirler. Bizler bu koca
Türk dünyasında Türk kültürünün birleşmesi, kaynakların değerlendirilmesi,
korunması ve zenginleştirilmesini sağlar iken, Avrupa Birliği kapılarında ille
Avrupa Birliğine girmek adına dayatmalara, ısrarlara boyun eğerken, orada hazır
bekleyen Türk dünyası içerisinde en azından kültürel birliği, daha sonra
ekonomik, ticari birliği, daha sonrasında siyasi birliği kurma noktasında
Türkiye'nin öncü ve örnek bir hareket tarzını takip etmesi gerekmektedir.
Tabii, onların dertleriyle dertlenmek, acılarına, üzüntülerine hassasiyet
göstermek gibi de bizlerin bir zorunluluğu bulunmaktadır.
Bu kültürün alışverişinde bir ortak alfabenin oluşması, bu Türk
kültürünün değerlerinin ortaya çıkartılması ve bu coğrafyada çocuklarımıza
okuma alışkanlığı kazandırılarak, Anadolu kültürünü Asya kültürüyle
birleştirerek böyle bir kaynaşmanın sağlanması noktasında Kültür Bakanlığımıza
büyük görevler düşmektedir, Millî Eğitim Bakanlığımıza büyük görevler
düşmektedir. Bunda öğrenci alışverişi, kültürel diyalogların, toplantıların, kurultayların
yapılması, tertiplenmesi, bilim adamlarının, edebiyatçıların, sanatçıların
gidip gelmeleri, ortak değerlendirmelerde bulunmaları ve bu yazılı eserlerin
Türk dünyasında, Türk kültürü çerçevesinde bir yerde toplanması, bu çıkan
tasarıdan daha öte bunun bilgisayar ortamında Türk dünyasının her üyesinin
bunlara ulaşabilmesi gibi bir gayret ve çabanın olması dilek ve düşüncesiyle
tasarının hayırlı olmasını diliyor, yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
(Alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bulut.
İkinci bölüm üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Madde 12’yi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 13’ü oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı birinci fıkra üzerinde bir adet önerge vardır,
önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan 472 sıra sayılı "Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı”nın "Değiştirilen
ve Yürürlükten Kaldırılan Hükümler" başlıklı 14. Maddesinin 1. fıkrasının
"ç" bendinden sonra gelmek üzere, "d" ve "e"
bentlerinin eklenmesini arz ve teklif ederiz.
d- 36 ncı maddesinin "II- Teknik Hizmetler Sınıfı"
bendine "mimar" ibaresinden sonra gelmek üzere "arkeolog, müze
araştırmacısı" ibaresi
e- Eki (I) sayılı cetvelin "II- Teknik Hizmetler Sınıfı"
başlıklı bölümünün (a) bendine "mimar" ibaresinden sonra gelmek üzere
"arkeolog, müze araştırmacısı, kütüphaneci" ibaresi.
Mustafa Kemal Cengiz Oktay Vural Osman Ertuğrul |
Çanakkale İzmir Aksaray |
Mümin
İnan Recep Taner |
Niğde Aydın |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK ve SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Efendim, bu
konu bizim teşkilat yasamızda, gündemde olan yasamızda düzenleniyor.
Takdire bırakıyoruz.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Takdire bıraktılar.
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Kusura bakma.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) - Arkadaşlar, bakın buna oy
istiyorum ben, 500 tane arkeolog, sanat tarihçisi…
NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Olmaz, dengeyi bozar. Kusura bakma.
BAŞKAN – Gerekçeyi mi okutayım Sayın Vural?
OKTAY VURAL (İzmir) – Gerekçe...
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe
Bu tasarıya eklenmesi teklif edilen bentler ile bugün kültürel
mirasın geleceğe taşınmasında büyük emeği olan, bu alanda manevi görevi
üstlenen bu meslek gruplarının diğer ülkelerde olduğu gibi ve mesleklerinin
teknik hüviyeti göz önünde bulundurularak bu zamana kadar mağdur edilmiş ve
hakkını alamamış ve kariyer kaybı yaşayan bu meslek gruplarımıza iadei
itibarlar verilmesi amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Gerekçesini dinlediğiniz önergeyi oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Bak, kabul edildi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayalım efendim, sayalım, kabul edildi.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Vallahi kabul edildi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edildi efendim.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Kabul edildi, herkes kaldırdı.
OKTAY VURAL (İzmir) – Kabul edildi.
BAŞKAN – Efendim, “kabul edenler” den sonra bir de “kabul
etmeyenler”i sormam lazım, sadece “kabul edenler”i değil.
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Kabul edildi, kabul edildi.
OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın efendim, kabul edenleri sayın.
BAŞKAN – Arkadaşlar, oylamayı tekrarlayayım, daha
neticelendirmedim.
Önergeyi kabul edenler, buyursunlar efendim…
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Ya arkadaşlar, 500 kişiye hak
vereceğiz.
BAŞKAN – Kabul etmeyenler…Önerge kabul edilmemiştir.
Madde 14’e bağlı birinci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı ikinci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı üçüncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı dördüncü fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Madde 14’e bağlı beşinci fıkrayı oylarınıza sunuyorum: Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Çerçeve madde 14’ü biraz önce okumuş olduğumuz fıkralarla birlikte
oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Geçici madde 1 üzerinde iki adet önerge vardır, okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(6) Başkanlığın 2011 mali yılı harcamaları, Maliye bakanlığınca
yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Bakanlığın 2011 yılı bütçesinde yer alan
ödeneklerden karşılanır.”
Nurettin Canikli A. Sibel Gönül Ahmet Yeni |
Giresun Kocaeli Samsun |
Ali İhsan
Merdanoğlu Mustafa
Kabakcı |
Diyarbakır Konya |
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan, Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin üçüncü
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(3) Bakanlık Kütüphaneler ve Yayımlar Genel Müdürlüğüne bağlı
diğer kütüphanelerde, Bakanlık Kültür Varlıkları ve Müzeler Genel Müdürlüğüne
bağlı müzelerde ve Millî Kütüphane Başkanlığında bulunan eserler ile bu
eserlerin restorasyonunda kullanılan teçhizattan Bakanlıkça uygun görülenler,
öncelikle bulunduğu ilde olmak üzere en yakın yazma eser kütüphanesine iki yıl
içinde devredilir.”
Nurettin Canikli Ahmet Yeni A. Sibel Gönül |
Giresun Samsun Kocaeli |
Mustafa
Kabakcı Ali İhsan
Merdanoğlu |
Konya Diyarbakır |
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK ve SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet katılıyor, Komisyon takdire bırakıyor.
Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Yazma eserlerin ve ilgili teçhizatın devri işlemlerinin sorunsuz
bir şekilde yürütülmesi amacıyla Bakanlığa yetki verilmesi öngörülmektedir.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Diğer önergeyi okutuyorum:
Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığına
Görüşülmekte olan Türkiye Yazma Eserler Kurumu Başkanlığı Kuruluş
ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısının Geçici 1 inci maddesinin altıncı
fıkrasının aşağıdaki şekilde değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
“(6) Başkanlığın 2011 mali yılı harcamaları, Maliye bakanlığınca
yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar Bakanlığın 2011 yılı bütçesinde yer alan
ödeneklerden karşılanır.”
Nurettin
Canikli (Giresun) ve arkadaşları
BAŞKAN – Komisyon önergeye katılıyor mu?
MİLLÎ EĞİTİM, KÜLTÜR, GENÇLİK ve SPOR KOMİSYONU BAŞKANI MEHMET
SAĞLAM (Kahramanmaraş) – Katılıyoruz Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hükûmet?
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Katılıyoruz
Sayın Başkan.
BAŞKAN – Gerekçeyi okutuyorum:
Gerekçe:
Kanun tasarısının yürürlük tarihi dikkate alınarak harcamaların
yapılacağı mali yılın 2011 olarak değiştirilmesi amaçlanmaktadır.
BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Kabul edilen önergelerle birlikte geçici madde 1’i cetvelleriyle
birlikte oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Madde 15’i oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Madde 16’yı oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
Sayın milletvekilleri, ikinci bölümde yer alan maddelerin
oylamaları tamamlanmıştır.
Tasarının görüşmeleri tamamlanmıştır.
Tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylamanın şekli
hakkında Genel Kurulun kararını alacağım.
Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki dakika süre veriyorum ve oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, Türkiye Yazma Eserler
Başkanlığı Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun Tasarısı’nın açık oylama sonucu:
“Kullanılan oy sayısı : 235
Kabul : 235 (x)
Kâtip
Üye Kâtip
Üye |
Yaşar
Tüzün Bayram
Özçelik |
Bilecik Burdur” |
Evet, kültürümüze, tarihimize ve milletimize hayırlar getirmesini
diliyorum.
Buyurun Sayın Bakanım.
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI ERTUĞRUL GÜNAY (İstanbul) – Size ve yüce
Meclise teşekkürlerimi ve saygılarımı sunuyorum. Gerçekten Türkiye’nin kültür
yaşamı için çok önemli bir kanunu oy birliğiyle bugün Meclisimiz çıkarmıştır.
Bir kez daha minnetlerimi sunuyorum. Milletimize, ülkemize hayırlı olmasını
bütün kalbimle diliyorum.
Saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Biz de kanaatlerinize katılıyoruz.
Hayırlı olmasını diliyorum Sayın Bakanım.
Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı
ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askeri Alanda Eğitim, Teknik ve
Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
5.- Türkiye Cumhuriyeti
Genelkurmay Başkanlığı ile Irak Cumhuriyeti Savunma Bakanlığı Arasında Askerî
Alanda Eğitim, Teknik ve Bilimsel İş Birliği Mutabakat Muhtırasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/781) (S. Sayısı: 459)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Sayın milletvekilleri, İşkenceye ve Diğer Zalimane, Gayriinsanî
veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler Sözleşmesine Ek
İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve
Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlıyoruz.
6.- İşkenceye ve Diğer Zalimane,
Gayriinsanî veya Küçültücü Muamele veya Cezaya Karşı Birleşmiş Milletler
Sözleşmesine Ek İhtiyari Protokolün Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/752) (S. Sayısı: 522)
BAŞKAN – Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Bundan sonra da komisyonun bulunmayacağı dikkate alınarak, gruplar
arasında da mutabakatı gözeterek, alınan karar gereğince, kanun tasarı ve
teklifleri ile komisyonlardan gelen diğer işleri sırasıyla görüşmek için 29
Aralık 2010 Çarşamba günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Size ve bizleri izleyen vatandaşlarımıza hayırlı akşamlar
diliyorum.
Kapanma Saati: 19.37
(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa
eklidir.