Normal 44163 2 3 2011-02-17T14:42:00Z 2011-02-17T14:42:00Z 108 65538 373567 TBMM 3113 876 438229 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 87                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

41’inci Birleşim

24 Aralık 2010 Cuma

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

 

İ Ç İ N D E K İ L E R

 

   I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

  II. - GELEN KÂĞITLAR

III. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) TEZKERELER

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1364)

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

4.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/903) (S. Sayısı 537)

7.- Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmete ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ecevit Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

VII.- OYLAMALAR

1.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

2.- Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın oylaması

VIII.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- Antalya Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya ve ilçelerindeki hastanelerde açılan soruşturma ve ihalelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16645)

2.- Kırklareli Milletvekili Tansel Barış’ın, Burgaz Rakıyı alan firmanın işten çıkardığı işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16711)

3.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, Tavşanlı’daki mera alanlarının tapu kayıtları ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16896)

4.- Kütahya Milletvekili Alim Işık’ın, arazi toplulaştırmalarındaki hatalı tescil işlemlerine ve Kütahya Şeker Fabrikası adına tescil edildiği iddia edilen bir araziye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16897)

5.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16898)

6.- Adana Milletvekili Hulusi Güvel’in, Türk Patent Enstitüsünün yönetim kademesinde çalışanların gelirlerine ve bunların siyasetçiler ile yakınlığına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı (7/17012)

7.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17132)

8.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, WikiLeaks’in yayımladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17202)

9.- Muğla Milletvekili Fevzi Topuz’un, WikiLeaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17206)

10.- Denizli Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, WikiLeaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17207)

11.- İzmir Milletvekili Ahmet Ersin’in, WikiLeaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17209)

12.- Gaziantep Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, WikiLeaks’in yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17219)

13.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, yabancı bir şirkette yatırımı olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17263)

14.- Antalya Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, resmî tören ve tesis açılışlarında yaptığı konuşmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17264)

15.- Adana Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17321)

 

I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.04’te açılarak yedi oturum yaptı.

 

TBMM Dışişleri Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısı’na katılmak üzere Arap Parlamentosunun vaki davetine icabetle Kuveyt’e resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.

 

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı 24’üncü maddesine kadar kabul edildi.

 

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın, Grubuna ve Genel Başkanına,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, grubuna,

Muş Milletvekili Sırrı Sakık, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın, şahsına,

Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın, Genel Başkanına,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, partisine,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

 

Adana Milletvekili Kürşat Atılgan, son günlerde Türk Silahlı Kuvvetlerine ve güvenlik güçlerine küfredilip, iftiralarla saldırıldığına, bunlara, bakanların cevap vermelerinin zorunluluğuna,

Diyarbakır Milletvekili Akın Birdal, Mersin Milletvekili Kadir Ural’ın, Mersin’de bir barda işlenen cinayetle ilgili konuşmasına,

Mersin Milletvekili Mehmet Şandır, AK PARTİ ve BDP Gruplarının etnik kimlikler üzerindeki tartışmasının Anayasa’ya aykırılık teşkil edeceğine,

Samsun Milletvekili Suat Kılıç, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AK PARTİ Grubunu hedef alan ve düzeltilmesi gereken cümlelerine,

İstanbul Milletvekili Ünal Kacır, Muş Milletvekili M. Nuri Yaman’ın, KİT’lerde yolsuzluk yapıldığı sözlerine,

İlişkin birer açıklamada bulundular.

 

Alınan karar gereğince, 24 Aralık 2010 Cuma günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşime 00.29’da son verildi.

 

                                                                  Meral AKŞENER

                                                                    Başkan Vekili

                              

                     Fatih METİN                                                                         Yaşar TÜZÜN

                            Bolu                                                                                       Bilecik

                       Kâtip Üye                                                                                Kâtip Üye

                                                                                                                               

                                                                Bayram ÖZÇELİK

                                                                          Burdur

                                                                       Kâtip Üye

                                                                                                                                                          

 

                                                                                                                                               No.: 49

II.- GELEN KÂĞITLAR

24 Aralık 2010 Cuma

Tasarılar

1.- Türkiye Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/978) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2010)

2.- Türkiye Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/979) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2010)

3.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/980) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

4.- Türkiye Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Tarım Bakanlığı Arasında Orman ve Ormancılık Araştırmaları Alanlarında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/981) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

5.- Türkiye Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ve Almanya Federal  Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı Arasında Yapılan Mühimmat Dahil Leopard 2 Ana Muharebe Tankı Silah Sisteminin Müşterek Konfigürasyon Kontrol Yönetimi (JCCM) Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/982) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/983) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)

Teklifler

1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 14 Milletvekilinin; 1971 ve 1980 Darbe Dönemleri ve 28 Şubat 1997 Süreçlerinde Yargı Denetimine Kapalı Yüksek Askeri Şura Kararları ile Silahlı Kuvvetlerden Re’sen Emekli Edilen Subay, Astsubay ve Askeri Memurun Özlük Haklarını Yeniden Düzenleyen Kanun Teklifi (2/822) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2010)

2.- İstanbul Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin; 2011 Yılının Bireysel Silahsızlanma Yılı Olarak İlan Edilmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/823) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2010)   

3.- Kilis Milletvekili Hasan Kara ve 2 Milletvekilinin; 1111 Sayılı Askerlik Kanununa Bir Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/824) (Plan ve Bütçe ile Milli Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2010)

24 Aralık 2010 Cuma

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 10.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Başkanlığın Genel Kurula sunuşları vardır.

Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza sunacağım:

III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1364)

                                                                                                                        22.12.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Libya’ya resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, şimdi, programa göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)

                                     

(x) 575 ve 576 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

BAŞKAN - Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Geçen birleşimde 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesi kabul edilmişti.

Şimdi, 24’üncü maddeyi okutuyorum:

İşçi istihdamı ve ödeneklerine ilişkin esaslar

MADDE 24 – (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri, bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.

(2) 190 sayılı Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki kamu idare, kurum ve kuruluşlarının boş sürekli işçi kadrolarına, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca yükümlü oldukları özürlü ve eski hükümlü işçi atamaları, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin (d) bendi hükmüne göre açıktan atama iznine bağlı olmaksızın gerçekleştirilir. Bu atamalar izleyen ayın sonuna kadar Maliye Bakanlığına ve Devlet Personel Başkanlığına bildirilir.

(3) Toplu iş sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri, asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği" ile "Yedek Ödenek" tertiplerinde yer alan ödeneklerden aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK için uy-gulanmaz.

(4) Birinci fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek aktarması yapılamaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bütçe görüşmeleri devam ediyor uzun süredir. Ben, bugün, ayın 17 ve 18’inde Bitlis ilimizi ziyaret eden Sayın Başbakanın ziyaretiyle ilgili bir değerlendirme yapacağım.

Tabii, değerli milletvekilleri, Sayın Başbakanın Bitlis’i ziyaret etmesi önemli çünkü Bitlis nüfusu son yıllarda 390 binden 328 bine inmiş yani nüfusu yüzde 15 oranında düşmüş. Savaşın, çatışmaların şiddetinin devam ettiği dönemde 250 tane köy ve mezrası boşaltılmış. Geçmiş dönemde devlet tarafından kurulan Tekel Sigara Fabrikası, Et Balık Kurumu, Yem Sanayiinin kapatıldığı, nüfusunun yarısının, her iki kişiden birinin yeşil kartlı olduğu, bir dönem 22 bini bulan tütün ekicilerinin gittikçe azaldığı, kotalarla en son Tekel Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletmelerinin kapatılmasıyla bunların hepsinin işsiz kaldığı bir yer. Bu anlamda Sayın Başbakanın Bitlis’i ziyareti önemli.

Şimdi, değerli arkadaşlar, öncelikle Bitlis’te Sayın Başbakanın ziyaretiyle birlikte Bitlis Valisi Sayın Nurettin Yılmaz’ın genelgesini okuyacağım size. Bitlis Valisi Sayın Nurettin Yılmaz’ı belki birçok arkadaş bilmez ama biz, burada, daha önce CHP’li hatipler tarafından da dile getirildi, Sayın İçişleri Bakanına önerge verdik bu konuda şimdiye kadar cevabını almış değiliz.

Sayın Bitlis Valisi Nurettin Yılmaz’ın Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin kararı neticesinde deşifre olan bir konuşması var. Bu konuşması 29 Mart 2009 seçimlerinin olduğu gün akşam saat 19.00. Gazeteci Ahmet Albayrak telefon açıyor Sayın Bitlis Valisine, önce hâl hatır sorduktan sonra soruyor: “Seçim nasıl gidiyor?” Seçimlerin yapıldığı gün akşam saat yedi civarları. Sayın Vali de “Merkezi alıyorlar da bu Tatvan’ı sol parti alıyor, DTP alıyor. Orada Saadet mahvetti ortalığı. Saadet Partisi Tatvan’da bayağı sıkıntı yarattı. 500 oy fark var AKP ile DTP arasında.” Ahmet Albayrak “Peki, Bitlis’te ne kadar ilerideyiz?” Vali Bey diyor ki: “Bitlis’te iyiyiz şu an. Bana göre bir sorun çıkmaz. Bana öyle geliyor ki yüzde 45-33 gibi bir şey. Burada Saadet fazla oy alamadı. Tatvan’a önem veriyorduk ama orası gidiyor.”

Değerli arkadaşlar, bu Sayın Vali, seçim döneminde bu tür bir telefonu, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin dinleme kararı neticesinde dinlenen ve bu konuda soru sorduğumuz, İçişleri Bakanına ne işlem yaptığını sorduğumuz Sayın Vali, bu süreden bu yana Bitlis’te valilik yapıyor ve tabii Bitlis AKP İl Başkanlığını ve il örgütünü de tanıyoruz fakat çalışmayı Sayın Vali Nurettin Yılmaz yapıyor ve Nurettin Yılmaz, bir genelge gönderiyor, 18-19’u için millî eğitim müdürlüğüne gönderiliyor ve o gün tüm müdürlüklere gönderiliyor. “Konu: Büroların açık tutulması. Sayın Başbakanımızın ilimizi teşriflerinden dolayı 18-19 Aralık 2010 tarihinde müdürlüklerinize bağlı bütün büroların açık bulundurulması ve tüm personelin görevi başında hazır bulunmasını önemle rica ederim.” Böyle bir genelge yayınlanıyor. Valiliğin talimatıyla millî eğitim müdürlüğü ve diğer tüm müdürlükler memurlarına, çalışanlarına bu talimatı veriyor.

Sayın Başbakanın Bitlis’i ziyaretinde okul açılışları, sağlık ocağı açılışları var. Bu kurumların müdürlerinin bilgi vermesi amacıyla hazır bulunmaları doğaldır ancak genelgeyle tüm çalışanların o gün görev başında bulunmasını ve hazır bulunmasını -18-19’unda, cumartesi ve pazar günü- istemek ancak Nurettin Yılmaz gibi, biraz önce konuşmasını söylediğim, seçimle ilgili “biz” dediği, seçim çalışmasını bizzat yürüttüğünü ve “Diğer yerlerde çok çabaladık, çok yüklendik ama kaybettik” diyen bir vali yapabilir ve bu vali Bitlis’te valilik yapıyor. Altı ay sonra seçime gideceğiz, bu vali de orada görev yapacak ve ondan sonra da “Türkiye’de seçimler yapılıyor, demokratik seçimler, herkes eşit koşullarda seçime giriyor.” diyeceğiz.

Şimdi, tabii, bu ziyarette Sayın Başbakanın değerlendirmeleri var. İnsanların beklentisi var, biraz önce anlattık Bitlis nasıl bir ildir. Sayın Başbakan geliyor, önemli, böyle birinden herkesin beklentisi var. Fakat Sayın Başbakan “Devlet bugüne kadar fabrika kurmuş da ne olmuş? Hep zarar etmiş, bu zararın yükü milletten çıkmış. Bu anlayış komünist rejimlerin anlayışı. Şimdi komünist dünyada bile özelleştirmeler yapılıyor. Bizdekiler ise hâlâ orada kaldılar, değişmeye niyetleri yok. Her şeyi devletten beklemek küreselleşme yapısına uymuyor. Hükûmetin gelip de buralarda fabrika açmasını kimse beklemesin. Devlet eğer burada fabrika açarsa iş adamlarımız nasıl iş yapacak?” Peki, doğrudur, iş adamlarımızın iş yapması için önlerinin açılması gerekiyor. Fakat siz 22 bin tütün üreticisini üretimden kopardınız. Siz Tekel sigara fabrikasını kapattınız, yaprak tütün işletmesini kapattınız, hayvancılığın ve tarımın bölgesi olan Bitlis’te Et Balık Kurumunu kapattınız, Yem Sanayiini kapattınız ve orada, gidiyorsunuz, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili, işsizlikle ilgili hiçbir mesaj vermiyorsunuz. Üstelik halkın karşısına çıkıp “Burada fabrika istemek veya iş istihdamı ile ilgili bir şey istemek eski zihniyette kaldı, komünist zihniyetin ürünü.” diyorsunuz. Peki, niye gittiniz Bitlis’e? Bitlis halkına ne verdiniz? Orada yapılan sağlık ocağını, bir iki yıl önce yapılan, birçoğunun daha önce açılışı da yapılmış okulları açmasaydınız da olurdu. Yani bir tane ilköğretim okulunu, bir sağlık ocağını, bir kültür merkezini açmak için mi gittiniz Bitlis’e? Beş bin yıllık tarihî geçmişi olan, bu kadar sıkıntıları yaşayan, Hükûmetiniz döneminde de bu sıkıntıları yaşamış bir ile bunun için mi gidilir?

Tabii, başka şeyler de söylüyor Sayın Başbakan, Ahlat Kültür Merkezinin açılışında. Ahlat Kültür merkezinin o dönem Ahlat, Tatvan, Bitlis Merkez, Hizan ve beş ilçede kültür merkezlerinin temeli atılıyor 1992’de. Tabii, şimdi, açılışı yeni yapıldı, daha tam faaliyete geçmemiş. Sayın Başbakan aynen şunu söylüyor, Ahlat Selçuklu Kültür Merkezinin temelinin 1992’de atıldığını ancak bitirilmediğini, kendi iktidarları döneminde çok kısa sürede inşaatın tamamlandığını ifade etti. Şimdi, bunu söyleyen Sayın Başbakan, eğer bir yıldır iktidarda olan bir Başbakan olsaydı bir şey söylemeyecektik. 2002’de AKP iktidar olmuş, Bitlis’ten 3 tane milletvekili çıkarmış, 2010’dayız, 2010’da kültür merkezinin açılışı yapılıyor, üstelik 1992’de başlamış, birçok işi de 2002’ye kadar yapılmış. Diyor ki “Daha önceki hükûmetler temelini attı ama yapmadı, biz geldik kısa süre içinde bitirdik.” 2010, 18-19 Aralık, 2002’den bu yana da AKP iktidar.

Yine değerli milletvekilleri, Bitlis’in 4 tane deresi akıyor. Bu dereler elli yıldır tüm belediyeler tarafından, devlet kurumları tarafından gerçekten ya-şanmaz hâle getirildi, üzerlerine binalar yapıldı. Bu derelerin üzerinde başta il özel idaresinin, maliyenin, belediyenin, vakıfların dükkânları, iş yerleri var. Bu iş yerleriyle ilgili Sayın Başbakan “İşgalcilere artık izin vermeyeceğiz.” Diyor ki: “Yıkacağız.”

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Ben bunu takdirlerinize bırakıyor ve hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz is-teyen Mustafa Kalaycı, Konya milletvekili.

Buyurun Sayın Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 24’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Tasarının bu maddesiyle, genel ve özel bütçeli kamu idarelerinin istihdam edeceği sürekli işçiler ile 5620 sayılı Kanun’a göre çalıştıracakları geçici işçilerin ödeneklerle sınırlı olarak çalıştırılması hükme bağlanmaktadır. Yine, özürlü ve eski hükümlü işçi atamalarının açıktan atama iznine bağlı olmaksızın yapılabileceği hüküm altına alınmakta, ayrıca, işçilik ödenekleri, geçici iş pozisyonları ve fazla süreli çalışma veya fazla çalışma ücret ödemeleri sınırlandırılmaktadır.

Ülkemizde endüstri ilişkileri alanında muhtelif gelişmeler aynı anda yaşanmaktadır: Bunlardan birincisi, endüstri ilişkilerinin kamudan özel sektöre doğru bir gelişme göstermesidir; ikincisi ise, sendikalı ve toplu sözleşmeli iş yeri sayısının azalmasıdır. Güçsüz örgütlenme ve taşeronlara teslim edilmiş piyasalar, özellikle sendikal faaliyetlerin korunaksız hâle getirilmesinin önünü açmaktadır. İşçi ve işveren sendikacılığında gelişme trendi negatife dönmüştür. Sendika üye sayılarında büyük azalmalar yaşanmaktadır. Özelleştirmeler, kamudaki işçi sayısında önemli gerilemelere sebep olmuştur. Bu eğilim beraberinde sendikasız ve toplu sözleşmesiz iş yerlerinin artmasına yol açmaktadır. Toplu sözleşmeli iş yerlerinde de sendikalar ve işçiler, ekonomik daralma ve artan işsizlik arasında sıkışmış durumdadır, bu nedenle sendikalar haklarını aramakta zorlanmaktadırlar.

Değerli milletvekilleri, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının bir gereği olarak, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında, çeşitli kamu kurum ve kuruluşunda hizmet akdiyle çalışan işçiler mevcuttur. Bu işçilerin eş durumu ve sağlık sebepleri ya da başka nedenlerle bir kamu kuruluşundan diğerine naklen atanma talepleri söz konusu olmaktadır. Kamuda çalışan memurlar ile 399 sayılı Kanun Hükmünde Kararname’ye tabi sözleşmeli personelin kuruluşlar arasında nakilleri yapılmakta iken, sürekli hizmet akdiyle çalışan işçilerin kurumlar arasında tayin olmamasının Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesine aykırı olduğuna kuşku yoktur.

Yine, Anayasa’nın 123’üncü maddesindeki “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla düzenlenir.” hükmü, memurlar için uygulanmakta, bir memur kurumlar arası geçiş yapabilmektedir ancak işçiler söz konusu olduğunda idarenin bütünlüğü göz ardı edilmekte ve işçiler kurumlar arası geçiş yapamamaktadırlar.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak 29/11/2010 tarihinde verdiğimiz (2/804) esas numaralı Kanun Teklifi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nda değişiklik yapılmak suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçilerin eş durumu veya sağlık sebepleri ya da başka nedenlerle diğer kamu kurum ve kuruluşlarına naklen atanabilmesine imkân sağlanması öngörülmüştür. Bu kanun teklifiyle bu konudaki sorun giderilmekte, yasal boşluk doldurulmakta ve işçilerin bu hususa ilişkin mağduriyetleri önlenmektedir. Yapılacak olan düzenleme ile esasında kamu hizmetini yürüten kamu kurumlarının personel politikası açısından hiçbir sakınca yaratmayacak olan düzenleme ile ailesel bütünlük sağlanacak, personelin verimi en üst sıraya yükselmiş olacaktır.

Dolayısıyla, vereceğiniz destek ile bu kanun teklifinin bir an önce görüşülerek yasalaşması önem arz etmektedir.

Değerli milletvekilleri, ülkemizde “mevsimlik” ve “geçici işçilik” adı altında bir dram yaşanmaktadır, devletin sürekli işlerini yapmalarına rağmen yılın belirli bölümlerinde işten çıkarılmaktadırlar. 2007 milletvekili seçimlerinin hemen öncesinde 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanun ile kamuda çalışan 218 bin civarında geçici işçi, memur ve sözleşmeli kadrolara atamıştır. Bu kanunun, 2006 yılı içerisinde, toplam altı ay veya daha fazla süreyle çalışmış olan geçici işçileri kapsaması nedeniyle 20 binin üzerinde mevsimlik ve geçici kamu işçisi bu imkândan yararlanamamıştır. Sadece 2006 yılı için altı aylık çalışma aranması büyük haksızlık ve eşitsizlik oluşturmuştur. Zira, daha önceki yıllara ait çok daha fazla hizmeti olanlar ile her yıl çalışması olmakla birlikte 2006 yılında altı ayın altında çalışması olanlar büyük haksızlığa uğramışlardır. Yine başta şeker fabrikalarında olmak üzere, kamuda her yıl dört ay mevsimlik çalışanlar mağdur olmuşlardır. On-on beş senedir kamuda çalışanlar kadroya geçememiş ama sadece altı aydan fazla çalışması olanlar kadroya geçebilmiştir. Ayrıca, bu kanunla, bir mali yılda altı aydan az olmak üzere işçi çalıştırılabilmesi hükme bağlanmış, on bir ay geçici çalıştırmaya son verilmiştir. Geçici işçilerin altı ay çalışıp geri kalan altı ayda ne yapacakları dikkate alınmamıştır; daha önceleri, boşta kaldıkları dönemde iş bulup çalışabilmekte iken işsizliğin had safhaya yükseldiği bu dönemde iş bulamamaktadırlar. Bu şartlarda emekliliği hak etmeleri de mümkün değildir. Mevsimlik ve geçici işçiler geçinmekte, eve ekmek götürmekte zorlanmaktadır; her birinin ailesi var, üniversitede okuyan çocukları var, bu şartlar altında nasıl okutacaklar, nasıl geçinecekler?

Değerli arkadaşlarım, sadece bir ay bile maaş almadığınızı elinizi vicdanınıza koyun ve düşünün, bu arkadaşlarımızın durumunu da ona göre değerlendirin. Kamuda çalışan mevsimlik ve geçici işçiler kadro beklemektedir, 2007 yılında eksik ve adaletsiz yapılan uygulamanın düzeltilmesini istiyorlar. Bu arkadaşlarımızın sorunlarına mutlaka çözüm getirilmesini, eşitsizliğin giderilmesini teminen kadroya geçirilmeleri gerektiğine inanıyoruz. Geçici ve mevsimlik işçilerin sorunları Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında mutlaka çözüme kavuşturulacaktır.

Değerli milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarında büro işlerinden güvenliğe, sağlıktan eğitime, iş makinesi operatörlüğünden mühendisliğe varıncaya kadar her konuda işlerin görülmesi için hizmet alımı yoluna gidilmektedir. Bugün sadece sağlık kuruluşlarında taşeron işçi sayısı 120 bini geçmiştir. Temizlik işleri ile başlayan taşeronlaşma bugün ameliyathanelere, acil servislere kadar uzanmıştır. İş güvencesiz, düşük ücretle, ehil olmadıkları işlerde taşeron firma çalışanları istihdam edilmektedir. İşsizliğin olumsuzluğunu fırsata çevirenler tarafından oluşturulan bu sömürü düzeni sadece çalışana değil, yürütülen sağlık hizmetine de zarar vermektedir. Bu nedenle, taşeronlaşmadan vazgeçilmelidir. Asli veya sürekli kamu hizmetlerinin hizmet alımı yoluyla taşeron işçisi eliyle gördürülmesi kabul edilemez, doğru değildir, Anayasa’ya da aykırıdır.

Kamuda 1 milyon civarında taşeron işçisi çalıştığı ifade edilmektedir. Bu işçiler, tabiri caiz ise sesi kısılmış, elleri kolları bağlanmış, komutla hareket eden bireyler hâline getirilmiştir. Bu işçilerin çoğu asgari ücretle çalışmaktadır, kadrolu işçilerden çok düşük ücret alıyorlar. Taşeron işçilerinin hiçbir güvenceleri yok, en küçük itirazlarında işlerine son veriliyor, hiçbir sendikal hakları yok, izin hakları çok kısıtlı, fazla çalışma ücretleri yok, her sözleşme dönemi sonunda yeniden sözleşme imzalamama korkusu yaşıyorlar. Taşeron işçilerine her tür keyfî muamele yapılıyor, işten çıkarılanlara ihbar öneli ya da kıdem tazminatı verilmiyor, maaşlarını düzenli alamıyorlar, hakları gasbedildiğinde dava açamıyorlar, açsalar bile bu işçilere hukuk hilesi yapılıyor. Bu işçiler, taşeron ile devletin arasına sıkışmış durumdadır. Devletin, işsizliğin yoğun olduğu ortamdan istifade ederek uyanık ve fırsatçı tüccar gibi davranmaya, daha az personel maliyeti için farklı numaralar denemeye hakkı olmaması gerekir. Asli ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinin kadrolu kamu çalışanları eliyle yürütülmesini, taşeron personel olarak çalıştırılan insanımızın da yaptıkları işe ve vasıflarına göre bu kadrolara alınması ve insan onuruna yaraşır bir biçimde çalıştırılması gerektiğini düşünüyoruz.

İnşallah Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında, bu köle düzenine, bu Orta Çağ zihniyetine son verilecektir.

Teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ergün Aydoğan, Balıkesir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Aydoğan, şahsi söz talebiniz var, ekliyorum ve süreniz on beş dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim bütçesinin 24’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 24’üncü madde işçi istihdamı ve işçi ödenekleriyle ilgili, bu süreyle ilgili.

Değerli arkadaşlar, bugün bütçenin sonuna geldik. On bir günden beri yoğun bir çalışma temposu içerisinde 2011 merkezî bütçesini görüşüyoruz. Tabii, bütçeler saydam olmalı, samimi olmalı, gerçekçi olmalı ve topluma güven vermeli. Öyle anlaşılıyor ki on bir günden beri görüştüğümüz bütçemize Parlamentonun ilgisi de oldukça zayıf.

Bu süre içerisinde -her zaman olduğu gibi- AKP milletvekilleri ve AKP sözcüleri AKP’nin başarılarından ve Türkiye'nin sorunlarının çözüldüğünden sıklıkla bahsettiler. Bizler de vatandaşlarımızın, ülkemizin yaşadığı sorunları burada dile getiriyoruz. Bu süre içerisinde de ülkemizin önündeki en büyük sorun, ne yazık ki, işsizlik.

Türkiye’de 1988-2002 yılları arasında işsizlik oranı yüzde 8 iken, AKP döneminin başlamasıyla beraber yüzde 8’le alınan işsizlik 2003-2009 yılları arasında yüzde 11,11’e yükseldi, devam eden yıllarda da yüzde 14 oldu ve çift haneli rakamlardan, maalesef, aşağıya inmedi. Sürekli ekonomik mucizelerden bahsedilirken, iktidarın başarılarından bahsedilirken, yüzde 8’de alınan işsizlik şu anda yüzde 11’lerde. 14’e kadar çıktı, her zaman olduğu gibi TÜİK’in rakamları marifetiyle son günlerde 2 puan düşüldüğü iddia edildi.

“Gerçekler böyle mi?” diye baktığımızda, maalesef, gerçeklerin böyle olmadığını görüyoruz.

AKP Hükûmeti oluşan bu tabloyu sanıyorum içine sindiriyor ki sürekli başarılardan bahsediyor. Ekonominin başarılı olduğunu söylerken, başarıyla yönettiğini iddia ederken, “Dünyada oluşan işsizlikte neredeyiz?” diye baktığımızda, en çok işsizi olan ülkeler arasında 49’uncu sıradayız. 2003-2006 yılları arasında ise 23’üncü sıraya fırlamışız. Bu da yine işsizlikte ne kadar başarılı bir yönetim olduğunun çok açık bir göstergesi!

İşsizlik açısından, Türkiye, en ağır faturayı ödeyen ülkelerden birisi. 2009 yılında da işsizlik yüzde 14 seviyesine ulaştı. Rakamlar, gerçek işsizlik rakamlarını ne yazık ki göstermiyor. İş arama umudunu kaybedenleri de eklediğimizde, rakamların yüzde 21, yüzde 22’lere çıktığını görüyoruz.

Durum böyleyken, gerçeği saklamak adına, mevsimlik çalışan işçileri de işsiz saymadığımızı görüyoruz, yani haftada bir gün pamuk, fındık, çay, zeytin toplayan mevsimlik işçilerin de işsiz sayısından düşüldüğünü ne yazık ki gördük.

Ülkemizde işsizlik hızla artarken; 3,7 artarken… Arjantin’de binde 9, Afrika’da binde 6, Rusya’da 2,1 ve Başbakan bu rakamlarla övünürken, işsizlik ülkemizde 3,7 artmıştır ve rakamlar hızla artarken, Başbakan ve AKP’liler savurmaya devam ediyor.

Daha vahim olanı genç işsizlerin durumudur. Üniversiteyi bitirmiş, okumuş, askerliklerini yapmış gelmişler, tam faydalı olacakları yaşta da Başbakan diyor ki: “Her üniversite mezunu iş bulacak değildir.” Normal yaşlarda iş bulamayan işsizler ilerleyen yaşlarda nasıl iş bulacak, o da ayrı bir sorun.

“AKP Hükûmeti çözüm üretmek için ne yapıyor?” diye baktığımızda, her tarafa talimat veriyor ve diyor ki iş dünyasına, işveren odalarına: “Her işveren 1 işçi alsa bu sorun çözülür.” Bunu yapmaları da mümkün değil, yapamazlar, çünkü onlar da sizin övündüğünüz ve “Bizi teğet geçti.” dediğiniz krizin etkisi altında zorlanmaktalar.

Yine, bu yaşanan sorunları, işsizliği çözmek adına planlarınıza baktığımızda 2011-2013 planında Türkiye'nin büyüme rakamları ortalama yüzde 5. Ortalama yüzde 5 büyüme rakamlarıyla işsizliği çözmenin mümkün olmadığı, ancak yüzde 8 kalkınma hızıyla bu işsizliğin çözülebileceği yani 2023 yılında ilk 10’a girebilmek için her yıl yüzde 8 büyümesi gerekirken AKP’nin hedefi yüzde 5 büyümedir ve bu büyüme rakamlarıyla cumhuriyet ortalamasını bile yakalayamamışız.

İşsizlik sorunu, ekonominin ve sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. İşsizliğin artması, azaltılmaması durumunda, huzurun kalmadığı, barışın parçalanacağı, sevginin bitirileceği, toplumun kaosa sürükleneceği çok açık bir gerçek iken AKP, işsizliği TÜİK rakamlarıyla düşürmeye çalışmaktadır. Bir taraftan da fakir fukara edebiyatı yapanlarla temel hakkı çalışmak olanları… Gerçekten tirajikomik bir durumdur.

Türkiye İstatistik Kurumu rakamlarına göre de 12 milyon 930 bin yoksul vatandaşımız vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu: “Yoksulluğu ortadan kaldıracağız dediğimizde, ‘Nasıl kaldıracaksınız?’ diye bize sormaktalar.” AKP döneminde yoksulluğun da hızla arttığı bir gerçektir.

Değerli arkadaşlar, işsiz kalan işçilere ödenen İşsizlik Fonu’ndaki rakamın da geçtiğimiz yıl bir bölümünü GAP’a aktardınız. GAP’ı ihmal etmişken şimdi kalan rakamı da işsizlere ödemek yerine yine burada, İşsizlik Fonu’nda biriken rakama da göz diktiğinizi üzüntüyle görüyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu kayıt dışı istihdamı kayıt altına alırsanız, eğer bugünkü vergi ve sigorta prim oranlarını düşürürseniz, bu konuda öncelikli bir çalışma yapılabilirse istihdam artıracak bir adım atarsanız belki bu işsizliği çözmeniz mümkün olabilir. Ama öncelikli yapılması gereken… Yapılmadan önce, doğrudan Fon’daki paraya göz diktiniz ve bu gidişle hazıra dağ dayanmaz. Bir bölümünü GAP’a aktardınız Fon’daki paranın, bir bölümünü de başka yerlerde kullanacağınız çok açık bir gerçek.

Tabii, Türkiye’deki bu işsizlik sorunu Balıkesir’de de yakıcılığını sürdürmektedir. Balıkesir’de de 26 bin işsiz yani 14 bin vasıfsız, 12 bin vasıflı yurttaşımız da işsizdir değerli milletvekilleri.

Değerli milletvekilleri, döneminizde işsizlikle beraber çalışanlar da sınıflandırıldı, 4/C, 4/B gibi tam bir kölelik düzeni oluşturuldu. 4/C yani özelleştirme sonrasında dışarıda kalan kamu çalışanlarını 4/C adı altında kamuda çalıştırmaya devam ettiniz. Şimdi yine bir ay işsiz kalacaklar yani tam bir kölelik düzeni.

Peki, 4/C bir kölelik düzeni de sizin döneminizdeki 4/B kölelik düzeni değil mi? İşsizlikten imzalamak zorunda kaldıkları 4/B sözleşmesinde de TARGEL’le uyguladığınız yükseköğrenim görmüş yurttaşlarımız yine köylerde ikamet etme zorunluluğuyla karşı karşıyalar yani işsizlikten imzalamak zorunda kaldıkları sözleşmeyle köyde ikamet zorunda kalıyorlar.

İşsizlik azalıyormuş… Peki, değerli arkadaşlar, Burdur’da 21 kişilik bir kadroya 1.705 kişi temizlik işçisi olabilmek için başvuruyor ve aralarında da üniversite mezunlarının olduğu bir tablo. Yani siz diyorsunuz ki işsizlik azalıyor ama Burdur’da  -yani iyiye gidiyoruz diyorsunuz- 21 kişilik bir kadroya tam 1.705 kişi başvuru yapıyor. Eğer azalıyor dediğiniz işsizlik buysa vay hâlimize!

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan bütçe konuşmasında diyor ki: “Siyaseti kendimiz ve yakın çevremizin geçim kaynağı, bir ikbal vesilesi olarak görmedik.” Peki, mahdumlarınız ve siz nasıl zenginleştiniz? Gemicilik, kuyumculuk sektörüne nasıl girdiniz? 

KAMER GENÇ (Tunceli) – Gökten yağmış onlara!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Yakınlarınız zenginleşirken, Kısıklı’da villa sahibi olurken, özelleştirmeler kimlere yapıldı? Yoksulluk artarken dolar milyarderlerinin artmasını nasıl açıklıyorsunuz? “Üniversite mezunu gençler iş bulmak durumunda değil.” derken, sizin çocuklarınız, bakanların, AKP’lilerin çocukları çok akıllı ve zeki olduğu için mi zenginleşiyor ve iş buluyor? Ben soruyorum değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri: İçinizde herhangi birinizin çocuğu, yakını işsiz var mı?

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Var.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Bu yakıcı işsizlik sorununu hisseden var mı?

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Var, var, benim var.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Ne yazık ki yok. Hastanelerdeki temizlik işçileri bile AKP örgütlerinden geçiyor. O zaman, evet, yani vatandaşımız işsizlikten kırılırken, bakanların, milletvekillerinin yakınları nasıl zenginleşiyor?

Peki, iş yok da, demokrasi var mı? Döneminizde demokrasi de yok. Ekonomist dergisinin dünya demokrasi endeks araştırmasına göre tam ve kusurlu demokrasiler arasında yer alamadı Türkiye, Tanzanya ve Uganda’nın bulunduğu “hibrit” yani “melez rejimler” grubunda yer aldı. 2008 yılına göre iki basamak gerileyerek 5,69 puanla 89’dan 87’nci sıraya düştü.

Demokrasi gibi, medya özgürlüğü de yok. Türkiye, kötüye giden ülkeler arasında. Sivil özgürlük de yok. Siyasi katılımda da Türkiye 3,8 puanla otoriter rejimler kategorisindeki ülkelerden bile geride kaldı. Seçim süreci değerlendirmesinde 7,92’yle Sri Lanka’yı ancak geçti.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir AKP Milletvekili diyor ki: “Benim yakınlarımda da işsizlik var.” Sayın Başbakan “Biz iktidarımızı kendimiz ve yakınlarımız için kullanmadık.” ifadesini bütçe görüşmelerinde  söyledi. Peki, AKP Genel Başkan Yardımcısı Haluk İpek’in eniştesi jet hızıyla, kırk günde nasıl profesör oldu?

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Allah Allah!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Allah Allah! Evet, buyurun değerli arkadaşlar.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp, ayıp be!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Nesi ayıp? Yani, şimdi, ayıp diye bir şey yok.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Aklına geleni söylüyorsun!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Bu ayıp varsa ayıbı yapan sizlersiniz.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp! Ayıp!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Türkiye’de şu anda insanlar yoksulluktan, işsizlikten kırılırken, sizin çocuklarınız…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Utanın!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Biz utanacak bir şey yapmadık. Biz yakınlarımızı zenginleştirmedik, biz çocuklarımıza kuyumcu dükkânları açmadık, biz çocuklarımıza gemicikler almadık, siz ve İktidar mensupları aldınız.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – İspat etmeyen ahlaksızdır! Ayıp!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Özelleştirmeleri yakınlarınıza siz sağladınız. Türkiye’yi bu noktaya siz getirdiniz, biz getirmedik.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp be! Ayıp!

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Buyurun “Eniştem sağ olsun.” diyor. AKP Genel Başkan Yardımcısının eniştesi jet hızıyla hem doçent oluyor hem profesör oluyor, kurulan bir üniversiteye de rektör atanıyor değerli arkadaşlar.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp be!

BAŞKAN – Sayın Kafkas…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Bu, yakınlarınıza çıkar sağlamak ve menfaat sağlamak değil midir?

Sivil özgürlük de yok. Bakın, demokrasinin tahamüllüğünü görüyorsunuz. Bir parlamentere siz yaptık…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ayıp! Ayıp! İspat edemezsen…

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Olur mu! İftira et, çamur at…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – İftira atmıyoruz değerli arkadaşlar, belgeyle konuşuyoruz belgeyle, iftira atmıyoruz.

Burada sizin yaptıklarınızı anlatmak…

AGÂH KAFKAS (Çorum) – İspat etmeyen ahlaksızdır, ayıp!

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - …on dakikaya, on beş dakikaya sığmaz, günler, aylar ister. O kadar çok ki bu ülkenin kaynaklarını kimlere peşkeş çektiğinizi, kimleri nelere yerleştirdiğinizi dakikalarca, saatlerce anlatamayız.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Savcılar orada!

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Açıkla, açıkla!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) - Her gün yaptıklarınız bu. Oysa burada Türkiye’nin kalkındığını, demokraside geliştiğini söylüyorsunuz.

Bakın, “16’ncı büyük ekonomiyiz ama yaşam kalitesinde 126’ncıyız.” Ben söylemiyorum, bu ülkenin sivil toplum örgütleri söylüyor ve aynı zamanda kendi içinizde de çelişki içerisindesiniz. Başbakan diyor ki: “Dünyanın 17’nci ekonomisiyiz.” Sizler “16’ncı ekonomi” diyorsunuz. Eğer dünyanın 16’ncı ekonomisiysek, şu anlattığım işsizlikler zaten yaşanmamalı, bu yoksulluk olmamalı. Her 4 gençten 1’i işsiz olmamalı ama oluyor değerli arkadaşlar. Yine, Türkiye Avrupa’nın 7’nci fakir ülkesi, tablo bu.

Bir taraftan dolar milyarderleri artıyor, bir taraftan yoksulluk artıyor, işsizlik artıyor ama demokrasi… Demokratik yöntemlerle demokrasi adına iş başına geldiniz, bir parlamentere bile tahammülünüz yok. Çok özgün ifadelerle hakaret ediyor. Demokrasi anlayışınız bu, demokrasi kültürünüz bu, basına uyguladığınız şiddet bu.

Değerli arkadaşlar, elbette…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ama yanlış söylüyorsun.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Yanlış değil efendim, yanlış değil.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Ne diyorsun?

BAŞKAN – Sayın Kafkas, lütfen…

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Yargıdan dönen özelleştirmeleri biz mi yaptık? Yani hiçbirisi yalan değil.

AGÂH KAFKAS (Çorum) – Yalan söylüyorsun.

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Ama hiçbirisi yalan değil.

Bu bütçe bu sorunları çözmeyecektir, ülkenin sorunlarını çözmeyecektir, açlığı, yoksulluğu ortadan kaldırmayacaktır, işsizlikle kıvranan vatandaşların sorunlarını çözmeyecektir çünkü bu ülkede AKP’li olmayana iş yok. AKP örgütlerinden belge getirmeyen temizlik işçisi bile olamıyor.

MURAT YILDIRIM (Çorum) – Geç onu ya, geç!

ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; 2011 bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydoğan.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Tesadüfe bak, söylediklerinin hepsi doğru ya. Bir tane de yanlış söyle be birader.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Doğru tabii, hiçbirisi yanlış değil.

BAŞKAN – Şimdi, madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın Septioğlu.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Septioğlu

Buyurun Sayın Canikli.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Konuşmacı biraz önce hem Hükûmetimize hem grubumuza çok ağır suçlamalarda bulunmuştur.

BAŞKAN – Ne söyledi de suçlamalarda bulundu Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Özelleştirmeleri yandaşlarınıza verdiniz.” şeklinde çok haksız bir iftirada ve ithamda bulunmuştur, sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İftira değil eleştiri Sayın Başkan.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Bunlar bütçe eleştirisi, yani bunları söylemeyeceğiz de ne söyleyeceğiz.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, eleştirdik.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – “Yandaşlara verildi” ifadesi…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bu bir bütçe görüşmesi…

BAŞKAN – Yalnız biriniz konuşursanız, konuşmaları anlayacağım.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Ergün Aydoğan bir bütçe konuşması yaptı. Bütçede doğal olarak Hükûmet politikaları eleştirilir, siyasi değerlendirmeler yapılır. Bu herhangi bir şekilde bir sataşma nedeniyle söz hakkı vermez efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, bu bir töhmettir. “Özelleştirmeleri yandaşlarınıza verdiniz.” şeklindeki bir ifade çok açık bir şekilde…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Eleştiri bu efendim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Elbette eleştirilebilir, ona bir itirazımız olamaz ama çok net bir şekilde bu kelimeyi kullanmıştır.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Hükûmet kendini savunur efendim, Hükûmet kendini savunur.

BAŞKAN – Sayın Canikli, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iç Tüzük’ün 69’uncu maddesi gereğince…

İki dakika süre veriyorum, buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sataşmayı gerektirecek bir şey yok efendim.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Sayın Başkan, her doğruyu bir yalanla mı düzelteceğiz?

BAŞKAN – Lütfen…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Söylenenlerin hepsi doğru, bunu yalanla mı düzelttireceksiniz? Burada ifade edilen her doğruyu yalanla mı düzelteceksiniz? (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR

1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmete ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hep söylüyoruz, elbette eleştirilebilir, eleştirilecek, ona hiç kimsenin bir itirazı olamaz ama çok açık bir şekilde burada bir itham ve bir töhmet söz konusu. Söylenen şudur: “AK PARTİ döneminde özelleştirmeler Hükûmetin ya da partinin yandaşlarına veriliyor.”

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Gerçekten bunu söylemek için en hafif ifadeyle insaf sahibi olmak gerekir değerli arkadaşlar.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Peki, Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz Sayın Canikli?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, ilk defa bizim dönemimizde özelleştirmeler tüm dünyanın gözü önünde -Türkiye'nin değil bakın, tüm dünyanın gözü önünde- ve kameralar eşliğinde yapılıyor. Türkiye'nin hiçbir döneminde bu kadar şeffaf, bu kadar açık, bu kadar objektif özelleştirme yapılmadı değerli arkadaşlar. Hepsini izliyoruz, bütün dünya izliyor.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Çalık da öyle miydi? Hariri, Ofer öyle miydi?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, 2001 yılında kamu ihale mevzuatı değişti. Kamu ihale mevzuatı değişti ve ilk uygulamasını biz yaptık. Sayın Kemal Derviş döneminde değiştirildi. Daha önce uygulanan ihale yönteminde davetiye usulü şeklinde bir sistem vardı ve idareler bu yöntemi kullanarak hemen hemen her ihaleyi istediğine verebiliyordu değerli arkadaşlar. Bunun sayısız örneği var.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Ben yöntem olarak söylüyorum, böyle bir yöntem vardı. Bu değiştirildi, bu kaldırıldı ve...

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı söyle.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - ...bizim dönemde artık uygulanmadı.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Canikli, şeker fabrikalarını ihaleye niye sokmadınız? Söylediğine kendin de inanmıyorsun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Dolayısıyla eğer yandaşlara adam kayırmacı bir mantıkla ihale verilmesinin örneklerine bakmak istiyorsanız 2001 ve 2002’den önceki dönemlere bakacaksınız değerli arkadaşlar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yazıklar olsun sana!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bizim dönemde olmaz. Neden? Çünkü ihale mevzuatı buna imkân sağlamıyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Canikli, Balıkesir SEKA’yı söyler  misiniz?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bu kadar açık, bu kadar net.

Aynı şey bakın, personel alımı için geçerli.

RECEP TANER (Aydın) – Yüzünün kızarması lazım, Kayseri İl Başkanınız neler yaptı? Kayseri İl Başkanınızı bir anlatsana!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Personel, memur alımları daha önce nasıl yapılıyordu? Memur alacak her kurum, her bakanlık komisyon oluşturuyordu, yazılı sınavı da kendisi yapıyordu, mülakatı da kendisi yapıyordu.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Hayır efendim, Devlet Personel yapıyordu.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Şimdi kim yapıyor? ÖSYM yapıyor değerli arkadaşlar. Karşılaştırın, hangi sistemde yolsuzluk olur, adam kayırmacılık olur?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İftira ediyorsun. Başbakanlığa  bağlı Devlet Personel yapıyordu.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Canikli, Balıkesir SEKA’yı söyler  misiniz?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen yerinize oturun.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - İnsafa davet ediyorum. Bu değerlendirmeyi...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Gerçekten insaflı olmak gerekir.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Başkan.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı söyler misiniz?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Canikli...

BAŞKAN – Sayın Aydoğan eğer susarsa konuşmanızı anlayacağım Sayın Başkan.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Canikli, konuşmasında AKP öncesi hükûmetlerin yapmış olduğu bazı olumlu uygulamaları AKP’ye mal etmek suretiyle bir değerlendirme yaptı.

Devlet memurluğuna giriş sınavı, Sayın Bülent Ecevit Hükûmeti döneminde merkezî sistemle...

BAŞKAN – Buyurun Sayın Hamzaçebi, iki dakika süre size de  veriyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, ben bir sataşma yapmadım ki.

Sayın Başkan, yani söylediğimizin neresi yanlış, 2001 yılında değiştirilmedi mi? Biz de onu söylüyoruz Sayın Başkan. Böyle bir şey olur mu?

2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ecevit Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Ergün Aydoğan konuşmasında siyasi bir değerlendirme yaptı.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Balıkesir SEKA ihalesi 4 defa ihale edilmiştir. Herkese, kamuya açık ihale yapılmıştır. Kayıtlara geçmesi için söylüyorum.

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturun, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hükûmete yönelik eleştirilerde bulundu. Bu, Hükûmete yönelik bir eleştiriydi. Bu bir bütçe konuşmasıdır. Bütçelerde daima hükûmet politikaları muhalefet tarafından eleştirilir, kendi görüşleri, kendi çözümleri ifade edilir. Bundan dolayı sataşma nedeniyle Sayın Canikli söz aldı. Sataşma diye herhangi bir şey söz konusu değil. Eğer sataşma nedeniyle bir söz alma ihtiyacı varsa Hükûmet burada oturuyor, Sayın Maliye Bakanı söz alabilir, gerekli açıklamaları yapabilir.

Ayrıca, Sayın Canikli açıklamasında, kendi dönemlerinde özelleştirme uygulamalarının gayet şeffaf bir biçimde yapıldığını söyledi. Hatırlayacaksınız Sayın Canikli -unutmuş olabilirsiniz- Kuşadası Limanı ihalesini Ofer diye bir kişi, grup alınca Ofer’in Sayın Başbakanla ilişkileri bir anda sorgulanmaya başlandı. Sayın Başbakanla olan ilişkileri nedeniyle bu ihalenin Ofer’e verildiği iddiası çok ciddi bir şekilde ortaya atıldı, bizim tarafımızdan ortaya atıldı. Sayın Başbakan konuya yönelik olarak kendisine yöneltilen sorulara “Ben Ofer’i tanımıyorum.” dedi. Daha sonra, aynı gün öğleden sonra “Tanıyor olabilirim, belki görüşmüş olabilirim.” dedi. Akşam da “Evet, ben Başbakanlıkta kendisiyle görüştüm.” dedi. AKP döneminde özelleştirme ihaleleri bu kadar saydam yapılmaktadır! (CHP sıralarından alkışlar)

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ne oldu, ihale ne oldu? Kime verildi?

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ayrıca, Sayın Bülent Ecevit döneminde Türk kamu yönetim sisteminde çok modern bir adım atıldı, kamu yönetimine, memuriyete giriş merkezî bir sınav sistemine bağlandı, objektif yapıldı ama sizin birkaç gün önce -bunu siz kendinize mal ediyorsunuz- bir süre önce Çalışma Bakanlığı bir Sınav Yönetmeliği yayınladı. O Yönetmelik’e göre uzmanlık sınavına yazılı giriş şartı kaldırıldı. Siz istediğinizi alacaksınız.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Hamzaçebi.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Başkan…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkanım, Kuşadası ihalesiyle ilgili olarak örtülü bir şekilde Sayın Başbakanımıza haksız ithamda bulunmuştur. Sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkan. Biraz önce ben sataşma yapmadığım hâlde…

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Canikli, önce Sayın Şandır’ı bir dinleyeyim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ofer’e bir açıklık getirsene, Ofer’e!

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Getireceğim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – SEKA’ya, SEKA’ya! Balıkesir SEKA’ya!

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Sayın Canikli, hiç gereksiz şekilde 21. Dönem 57’nci Cumhuriyet Hükûmetini ilzam edecek sözler söyledi…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – İlzam etmedim, tam tersine o dönemde değiştirildiğini söyledim sadece.

BAŞKAN – O zaman her üç sayın grup başkanvekiline de söylüyorum, biz bu işlemi akşama kadar devam ettirelim yani! 

Buyurun Sayın Şandır, size de söz veriyorum iki dakika sataşmadan dolayı, sonra Sayın Canikli’ye.

Buyurun.

3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Değerli arkadaşlar, yani duvarınız camdan olursa komşuya taş atmayacaksınız. Şimdi, yüreğiniz yetiyorsa, Hükûmetsiniz, tüm kayıtlar elinizde, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti ve daha önceki hükûmetler döneminde ne kadar yolsuzluk varsa, getirin görüşelim.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Rahşan affıyla kurtardınız onların hepsini! Hiçbiri hakkında soruşturma yapılamıyor!

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen müdahale etmeyin.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Hiç böyle burada suçüstü yakalanmış olmanın telaşında etrafa çamur atmayın. Gelin, burada Balıkesir SEKA’yı bir anlatın! Gelin, burada Balıkesir SEKA’yı anlatın, yandaş kayırmasının örneğini Türkiye Cumhuriyeti tarihinde anlatamayacaksınız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Anlatacağım, şimdi anlatacağım!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gelin, burada Manisa’yı anlatın. Gelin, burada Ofer’i anlatın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Çalık’ı anlatın, Çalık’ı!

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Dolayısıyla, milletin gözünün içine baka baka suçüstü yakalanmış olmanın telaşıyla, geçmişe… Yanlış olmuşsa da olmuştur, ama eğer geçmişi suçluyorsanız hakkınız yok, Hükûmet sizsiniz, devlet sizsiniz, konuşmaya hakkınız yok, yapmak sorumlususunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hem yapacağız, hem konuşacağız.

MEHMET ŞANDIR (Devamla) – Gelin, burada, sekiz yıldan bu yana geçmişe dönük hangi bütçenin kesin hesabını ibra etmediniz de Yüce Divana verdiniz? Böyle bir şey yok. Ama siz kendinizi savunamıyorsunuz. Kendinizi savunamamanın telaşıyla geçmişe atıfta bulunuyorsunuz, geçmişi suçluyorsunuz.

Çok net söylüyorum: Balıkesir SEKA’yı burada anlatmalısınız, Ofer’i anlatmalısınız, TÜPRAŞ’ın 14,76’sının gece yarıları nasıl satıldığını anlatmalısınız. Yoksa, bu milletin aklıyla alay etmek hakkınız yok, geçmişi suçlamak da sizin haddiniz değil. Görevinizi yapın! Bir şey biliyorsanız yargı da burada, kayıtlar da burada, devletsiniz. Gelip de bu Meclisin mehabetini bozmaya hakkınız yok Sayın Canikli.

Teşekkür ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Şandır.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı birkaç ihaleden, isim zikrederek çok net bir şekilde, bunların açık bir şekilde usulsüz olarak yapıldığı şeklinde bir ithamda bulundu.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Açık, açık…

BAŞKAN – Sayın Şandır… Sayın Canikli, lütfen ama…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ben sataşmadım. Bakın Sayın Başkan, ben hiç sataşmadım ama sataşma var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – İlgilisi mahkemeye versin. 

BAŞKAN – İki dakika söz vereceğim fakat…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Tekrar söz isteyeceğiz Sayın Başkan.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Canikli.

4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütün özelleştirmelerde olduğu gibi, sözü edilen Balıkesir SEKA ihalesi, bakın, bizden önce tam 3 defa ihaleye çıkarılıyor, herkese duyuruluyor ama kimse girmiyor. 4’üncü kez, yine herkese açık, bir şekilde ihale ediliyor ve bir kişi alıyor.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Kaç paraya satıldı? Ne kadara sattınız?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - Bakın, önemli olan şu: İhaleye giriş engellenmiş mi? Herhangi birileri girmek istemiş de…

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Kaç kişi girdi? Kim aldı? Ne kadara aldı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen… Cevap veriyor.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - … böyle bir engelleme olmuş mu? Olmamış, çok net bir şekilde.

Değerli arkadaşlar, defalarca konuşuldu. Bakın, TÜPRAŞ, o zaman…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – TÜPRAŞ’ın 14,76’sını aldılar. İhaleyle mi sattınız pazarlıkla mı?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) - … yüzde 14’ü borsadaki fiyatı üzerinden, en yüksek fiyat üzerinden satılmıştır. Buna kimsenin bir itirazı var mı? Yok.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Var.

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Daha sonra, tüm Türkiye’de olduğu gibi bütün şirketlerin fiyatları yükselmiştir, tersi de olabilirdi. Nitekim, bakın İstanbul’da Büyükşehir’in sattığı 1 milyar dolarlık arsa  yargıya takıldı, iptal edildi ama şu anda 300 milyon dolar etmez değerli arkadaşlar. Dolayısıyla, her şeyi bu çerçevede değerlendirmek lazım.

Bakın, ben geçmişi falan suçlamadım. Elbette, suçlanması gerekirse konuşacak çok şey var ama öyle bir tartışma açmak istemedim ben.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Ne yaptın?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece, bir sataşma oldu, sataşmaya cevap verdim. Eğer…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye gereğini yapmıyorsun? Sekiz yıldır Hükûmetsin, niye gereğini yapmıyorsun?

BAŞKAN – Sayın Milletvekilim…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Bakın, arkadaşlar, lütfen…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Niye yapmıyorsun?

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – O konulara girersek…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Gir, yüreğin varsa gir!

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – Sadece şunu söyleyeyim…

BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen…

NURETTİN CANİKLİ (Devamla) – 19-21 Şubat 2001 tarihinde Merkez Bankasının sattığı 6,5 milyar dolarlık döviz kime satıldı? Kaç paradan satıldı? Bunun hesabını verin. (MHP sıralarından gürültüler)

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Canikli.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Niye hesabını sormuyorsunuz? Haydi sorun. Niye hesabını sormuyorsun?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu dokunulmazlıkları kaldıralım, gereğini yapın.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – 2 milyar doları Citibank’ta hibe eden siz değil misiniz? “Citi”ciler sizi!

RECEP TANER (Aydın) – Utanmadan çıkıp konuşuyorsunuz bir de.

BAŞKAN – Sayın Taner, lütfen…

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER  (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Septioğlu, Elâzığ Milletvekili.

Buyurun Sayın Septioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

FARUK SEPTİOĞLU (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesinin 24’üncü maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün, hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bütçeler, bir memleketin en önemli işidir. AK PARTİ İktidarı, dokuzuncu bütçesi olan bu bütçede gelişen ve kalkınan ülkemizin hedeflerini daha ileriye götürecek bir gayretin ürünü olarak buradadır.

3 Kasım 2002’de AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle milletimizin arzuladığı ve beklediği istikrar ortamı sağlanmış, sekiz yıllık icraatının sonunda Türkiye, dünyadaki saygın ve güçlü ekonomilerin içinde yer almıştır. Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahip olan Türkiye…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – 16 mı, 17 mi? Başbakan “16” diyor.

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Geleceğiz, 16’ya da geleceğiz inşallah.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siz “16” diyorsunuz, Başbakan “17” diyor, hangisi doğru?

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Artık krizler ülkesi değil, krizlere bulduğu çözümlerle örnek alınan bir huzur ve istikrar ülkesidir.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Mersiyelerden, methiyelerden bir vazgeçin ya! Vazgeçin!.. Sizi seçmenleriniz kutluyor!

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Tabii, inşallah, göreceksiniz.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Beyler, biz geçmişi de biliyoruz, geçmişimizi de unutmuyoruz.

BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz siz; buyurun.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, burada kimi dinleyeceğiz biz!

BAŞKAN –  Lütfen Sayın Milletvekili…

OSMAN DURMUŞ (Kırklareli) – Muhalefet konuşamaz!

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Benim onda birim kadar konuş Haydar!

BAŞKAN – Sayın Korkmaz. ..

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Ne dedin, ne dedin?.. Avukat mısın?

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Dedim bak, tutanaklardan okursun.

BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.

FARUK SEPTİOĞLU (Devamla) – Türkiye bugün hem demokratik istikrar hem siyasi gücüyle hem de gelişen ve büyüyen ekonomik imkânlarıyla tüm dünyanın en gözde merkezi hâline gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Türkiye, yıllarca enerjisini enflasyona, faize, kamu borçlarına sarf ederken, tüketirken, bugün oluşan ya da oluşabilecek tüm sorunlarının üzerine hızla giden, anında çözümler üreten güçlü, istikrarlı ve deneyimli bir ülke konumundadır. Öyle ki bir daha olmamasını niyaz ettiğimiz bir deprem yaşadık bölgemizde. Tabii, Hükûmet olarak anında müdahaleyle yaralar sarıldı ve bölgede bulunduk. Bu arada, ilk etapta 3.190 çadır, 7.276 battaniye, 1.132 soba, 1.060 yatak, 60 prefabrik ev ve 4 adet mobil mutfakla  hizmete başlandı. Şu ana kadar toplam 1.655 konut hak sahiplerine dağıtıldı. 695 konutumuz hazır vaziyete getirilmiş, inşaatı devam ediyor. 356 konut da en kısa zamanda hak sahiplerine teslim edilecektir. Tabii, bölgemizde eğitim, sağlık, tarım, ulaşım ve diğer kamu yatırımları da yapılmıştır. Bu bağlamda, bölgemizde 11 okul, 11 öğretmen lojmanı hizmete açılmış, Baskil YİBO Anadolu Öğretmen Lisesine dönüştürülmüştür. Yatırımlarımız bununla da kalmamış, şu anda ihale ve yapım aşamasında devam eden 2 adet anaokulu, 25 adet ilköğretim okulu; ilave olarak 4 adet anaokulu, 19 adet ilköğretim 2011 yılı projesinde sonuçlanacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bölgemizde DSİ olarak Elâzığ şehir merkezinin 2040 yılına kadar içme suyu ihtiyacını sağlayacak olan Hamzabey barajı ihalesi yapılarak inşaat aşamasına geçilmiş, Kanatlı barajı ve Sarıcan barajı proje ve ihalelerinde son aşamaya gelinmiştir. Bölgedeki gölet, pompaj sulama ve taşkın koruma projelerinin yapımı da hızla devam etmektedir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Septioğlu.

Madde üzerinde on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Özdemir, buyurun.

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Kamu kurumlarında 4/C statüsünde çalıştırılan toplam kaç işçi bulunmaktadır? Bir yılda on bir ay süreyle çalıştırılan bu işçilerin kadrolu olarak çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: 4/B statüsünde sözleşmeli olarak çalıştırılan kamu personelini kadrolu personel hâline dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaptan, buyurun.

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kendisi Emekli Sandığı emeklisi olan bir bayan, dul kalması hâlinde, babası BAĞ-KUR emeklisi veya SSK emeklisi ise babasından maaş alamıyor. Ancak, tam tersi, yani kendisi BAĞ-KUR veya SKK emeklisi, babası Emekli Sandığı emeklisi ise babasından dolayı maaş alabiliyor. Bu eşitsizliğin giderilmesi için torba yasada bir düzenleme yapılacak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Adıyaman il merkezine 5 kilometre mesafede Pirin köyü, diğer ismiyle tarihî Perra antik kenti bulunmaktadır. 5 bin yıllık bir tarihi var. Burada oturan yurttaşlarımız perişan durumdalar. Oturdukları evler hem yetersiz hem de 7-8 kişi aynı evde yatıp kalkmaktalar. Bu insanların şöyle bir istekleri var sizlerden: Ya kamulaştırma yapılsın ya da sit alanı olduğu için bu mağduriyetin giderilmesi anlamında tadilata izin vermek mümkün mü? Gerçekten bu insanların büyük sıkıntıları vardır. Bu konuda Hükûmetiniz olarak ne düşünüyorsunuz? Bir açıklama yaparsanız çok memnun olurum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, şeker fabrikalarını özelleştirme kapsamına aldınız, artık vazgeçtiniz. Lütfen… Özelleştirme İdaresi ancak satmayı bilir, şeker üretmeyi bilmez. Şeker Fabrikaları yönetimini, Özelleştirme İdaresinden Şeker Fabrikalarının kendisine iade etmeyi düşünüyor musunuz? Artık özelleştirmeden vazgeçtiniz; lütfen, şeker fabrikasına dokuz yıldır, sekiz yıldır bir tek çivi alamıyorlar, bir makine alamıyorlar, bir tadilat yapamıyorlar, elleri kolları bağlı. Böyle bir kurum üretimde başarılı olabilir mi? Bırakın, kendi hâllerinde Şeker Fabrikaları yönetimi çok başarılı olur. Lütfen, özelleştirmeden kendilerine iade etmeyi düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık, buyurun.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Eti Maden İşletmelerine bağlı Kütahya ili Emet Bor İşletmesinde uzun süredir çalıştırılan 160 dolayındaki taşeron işçisinin, işletmede kadrolu olarak çalışan diğer işçilerle aynı işi yaptırıldıkları gerekçesiyle Çalışma Bakanlığı tarafından açılan davada haklı bulundukları ve bu mahkeme kararına rağmen Enerji Bakanlığı tarafından bu işçilerin kadrolu işçi statüsüne geçirilmediği iddiaları doğru mudur? Doğruysa, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu uygulama hukukun üstünlüğüyle çelişmemekte midir? Bu konudaki Hükûmetinizin düşüncesi nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Işık.

Sayın Aydoğan, buyurun.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Balıkesir olarak biz de gelişen ve kalkınan ekonomiden pay almak istiyoruz. Balıkesir Üniversitesi ve tıp fakültesinin uzun zamandan beri kadro talebi var, YÖK’te bekliyor fakat YÖK’ün verdiği cevapta ödenek eksikliği nedeniyle kadronun tahsis edilemediği söylenmekte. Bu tıp fakültesi tam kapasite faaliyete geçebilmiş değil kadro yetersizliği nedeniyle. Balıkesir Üniversitesinin kadro eksikliğini gidermeyi düşünüyor musunuz?

Ayrıca 40 bin öğrenci kapasitesi olan ilimizde en önemli sorunlarımızdan birisi de yurt sorunu. Bu konuda da bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Soru sorma süresi tamamlanmıştır.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şu anda 4/C’li çalışan sayısı 30.707 kişi, özelleştirmeden gelen 17.838 kişi, diğer kamu kurumları 2.012 kişi ve Tekelden de gelen 10.857 kişi.

Değerli arkadaşlar, 1992’den ta 2004’e kadar, en azından, biz, 4/C gibi bir imkânı sağlayana kadar dışarıda kapı önüne bırakılmış 12 bin tane, özelleştirme nedeniyle kapı önüne bırakılmış 12 bin tane işçimizi biz aldık kamuya, onlara maaş bağladık ve kendilerine emeklilik imkânı sağladık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, hangi kapının önüne? Bu ifadeler size yakışmıyor gerçekten.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen… Soru soruldu, cevap veriyor Sayın Bakan. Lütfen sabredelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, AK PARTİ Hükûmetlerinden önce…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kapı önüne bırakılmadı. Yanlış ifade kullanıyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Önce medeni bir şekilde dinleyin.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, bu şekilde ifade ederek kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu soruyorsunuz, medeni bir şekilde dinlemiyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, lütfen… Soruya cevap verin efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, dinleyin. Yanlış bilgilendirmiyorum.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kapı önünde kimse kalmadı.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bağırıp çağırma! (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Sayın Işık, soruyu sordunuz, lütfen cevabı bir dinleyin.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Kapı önüne bırakılıyor diye bir şey yok.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ya, soru sordun, dinle işte! Soru sordun dinle! Niye dinlemiyorsunuz arkadaşlar?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Yanlış ifade ediyorsunuz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşım, sonraki konuşmanda sorarsın.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ama şimdi yanlış bilgi veriyorsunuz, herkes sizi dinliyor.

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen… Sayın Bakan cevap veriyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sonraki sorunuzda sorarsınız. Bir dinleyin bakayım. Bir dinlemeyi öğrenin. Dinlemiyorsunuz.

BAŞKAN - Sayın Bakan, lütfen cevap verir misiniz sorulara.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetlerinden önce özelleştirme yapılınca işçilerin kıdem tazminatı ödenir, kapı önüne bırakılırdı. Ne zamana kadar? 2002 yılı sonuna kadar. AK PARTİ geldi… (MHP sıralarından gürültüler)

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz o zaman İngiltere’deydiniz, haberiniz bile yoktu, kurum değiştiriyordunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Siz yoktunuz o zaman. Vatandaşı kim kapının önüne bırakabilir!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Böyle bir usul var mı?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, lütfen cevabı dinleyin, Sayın Bakan cevap versin.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, size yakışmıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Böyle bir usul var mı? Böyle bir usul var mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Bir Bakana yakışıyor mu bu?

ALİM IŞIK (Kütahya) – Size yakışmıyor bu Sayın Bakan.

ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne zaman AK PARTİ’li oldun sen?

BAŞKAN – Lütfen sayın milletvekilleri…

Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin siz Genel Kurula hitap ederek.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan, böyle bir şey olur mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Böyle bir usul var mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Vatandaşı kapı önüne bırakmak da ne demek?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Ne alakası var? Benim söylediğimle ne alakası var bunun?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Böyle bir üslup bir Bakana yakışıyor mu?

BAŞKAN – Sayın Bakan, lütfen sorulara cevap verin, Genel Kurula hitap edin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – O zaman biraz daha bir Bakanın üslubuyla konuşun! Ne demek kapı önüne bırakmak?

BAŞKAN – Sayın Bakan, siz devam edin sorulara cevap vermeye. Tabii ki iktidar sorgulanacak, soru sorulacak, cevap vereceksiniz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, 2002 sonundan önce, özelleştirilen şirketlerde çalışanların kıdem tazminatları ödenir, işten çıkartılırdı, başka bir hak verilmezdi. AK PARTİ hükûmetleri döneminde “4/C” diye bir kadro ihdas edildi. Bizden önce, 1992 ile 2002 arasında kapı önüne bırakılan işçilerimiz de dâhil olmak üzere -ki oradan 12 bin tane vatandaşımız başvurmuştur- onlar da dâhil olmak üzere, biz kendilerini kamuda işe aldık, kendilerine maaş bağladık ve kendileri böylece emekli olma imkanına kavuştular. 4/C, o anlamda, hakikaten, AK PARTİ hükûmetlerinin getirdiği çok önemli, çok doğru bir düzenlemedir; bir mağduriyeti gidermiştir ve o anlamda da, hakikaten, farkımızı ortaya koymaktadır.

Değerli arkadaşlar, Emekli Sandığında çok farklı uygulamalar olduğu söylendi, biz onları not aldık. Emekli Sandığıyla ilgili hususu ilgili Bakanımıza bildiririz; eğer hakikaten, düzeltilmesi gereken bir husus varsa, eminim yardımcı olur.

Sayın Köse, tabii ki gündeme getirdiğiniz hususu yine biz Kültür Bakanlığımızla paylaşalım çünkü kamulaştırma yapılması gerekiyorsa yapılır.

Şeker Fabrikaları konusuna gelince: Tabii, Şeker Fabrikaları bir yönetim kuruluna sahip ve bir genel müdür tarafından yönetiliyor. Şeker Fabrikalarında, en yeni yönetici, sekiz yıldır orada yönetici olarak çalışıyor, yirmi yıllık üst düzey yönetici tecrübesine sahip bir yönetici kadrosu söz konusudur. Özelleştirme İdaresinin Şeker Fabrikalarının günübirlik yönetimine müdahalesi söz konusu değildir. Türkiye’de 1 kilogram şeker, son dünya şeker fiyatlarının artmasına rağmen, dünya fiyatlarının neredeyse 2 katı bir maliyetle üretiliyor. Türkiye’deki şeker fabrikalarının toplam kapasitesi Türkiye'nin şeker ihtiyacının 2 katıdır. Yani şunu ifade etmeye çalışıyorum: Türkiye’deki şeker fabrikalarını tam kapasiteyle çalıştırırsanız, Türkiye'nin ihtiyacı olan 2 kat şeker üretirsiniz ama bunu ihraç edemezsiniz çünkü dünya fiyatlarının 2 katına üretiyorsunuz. O nedenle, şeker fabrikalarının daha verimli çalışması için, daha üretken çalışması için özelleştirilmesi gerekiyor. Özelleştirme programından çıkarmayı düşünmüyoruz.

BAŞKAN – Sayın Bakan, süre tamamlanmıştır.

Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

25’inci maddeyi okutuyorum:

YEDİNCİ BÖLÜM

Çeşitli Hükümler

Uluslararası kuruluşlara üyelik

MADDE 25 – (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler ta-rafından kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği üye olunan uluslararası kuruluşlar dışındaki uluslar arası kuruluşlara, gerekli ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye olunamaz ve katılma payı ile üyelik aidatı adı altında herhangi bir ödeme yapılamaz.

(2) Hazine ve Dış Ticaret Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve karar-namelerle Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlem-lerine (katılma payı ödemeleri dahil) bu madde hükmü uygulanmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip Kaplan, Şırnak Milletvekili.

Buyurun Sayın Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.

25’inci madde uluslararası kuruluşlara üyelikle ilgili. Biz de diyoruz ki AK PARTİ hükûmetlerine: “Gidin, görün, öğrenin, dersinizi çalışın, gereğini yapın.” Bunu söylüyoruz. Niye bunu söylüyoruz? Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde Türkiye'nin neden 83’üncü sırada olduğunu öğrenirsiniz. Neden Avrupa’da 47 ülke içinde 46’ncı sırada olduğumuzu öğrenirsiniz. Hatta daha dün Ekonomist dergisinin yayınlamış olduğu demokrasi endeksindeki ders notunuzu öğrenirsiniz; sınıfta nerede çaktınız, nerede zar zor geçtiniz onu öğrenirsiniz.

Bakın, rapor birçok noktadan hareket ediyor; demokrasi, özgürlüklerin korunması amacına yönelik kurumsallaşmış ilkeler ve uygulamalar olarak tanımlanıyor. Yine, asgari koşulu, bireysel hak ve özgürlüklerin, azınlık haklarının güvence altına alınması, çoğulculuk, adil yargılanma ve yasalar önündeki eşitliğin sağlanmasıdır. Serbest seçimler, hükûmetin işleyişi, siyasi katılım, demokrasi kültürü ve özgürlükler; işte, karnenizde nota tabi tutulduğunuz hususlar.

Şimdi, bu rapora göre 1’inci grupta tam demokrasiler var, Avustralya, Avrupa Birliği gibi. 2’nci grupta ise kusurlu demokrasiler var, bunlar da İtalya, Fransa gibi. 3’üncü grubun adı ise “hibrit” ve aslında bu raporda bunlar için “demokrasi” sözcüğünü kullanmıyorlar. Bu grup için otoriter rejimlerle demokrasiler arasında melez bir yönetimi ifade eden, “hibrit”in de anlamı zaten “melez”, “karma”, “karmakarışık” anlamındadır. Bunun, bu tür ülkelerin içinde de maalesef Türkiye yer alıyor.

AK PARTİ hükûmetlerinin sekizinci yılı. Sekizinci yılının son üç yılında Türkiye’de seçimler endeksinde 7,9, işleyişte 7,14 ama siyasi katılıma gelince 3,89. Oysa 2007’de bu 4,4’tü. Yine, siyasi kültürde 5, özgürlüklerde 4,71. Oysa 2007 raporunda bu 5,59’du. Siz, yani Hükûmet olarak çakmışsınız siyasal katılımda, çakmışsınız siyasal kültürde, çakmışsınız özgürlüklerde!

Şimdi, serbest seçimler, siyasal katılım, özgürlükler, sivil demokratik kuruluşlar, gösteri yürüyüşleri, protesto hakkı, düşünce özgürlüğü, bütün bunların her birine son bir ay içinde bakarsak AK PARTİ’nin zulmü, zorbalığı ve baskısıyla karşılaşıyoruz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Ayıp, ayıp!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Öyle ki, Başbakan bile basın mensuplarına kendisine hangi soruların sorulabileceğini belirleyecek düzeye geliyor. Başbakanı protesto etmek yasak, Obama’yı protesto etmek serbest!

Bakın, yine öğrencilere yönelik baskılar, yine izinsiz gösteri nedeniyle açılan ceza davaları, 2 bini aşan partilimize birer açıklama nedeniyle verilen yedi on yıl hapis cezaları, yine 2 bini aşkın Kürt siyasetçinin yargılandığı davalar, bütün bunlar. Bırakın onu, demokratik toplumlarda ve ülkelerde şiddet unsuru olmadığı sürece her türlü fikrin, en zıt fikirlerin, en aykırı fikirlerin parlamentoda tartışılması demokrasinin gereğidir. Oysaki bir demokratik özerklik projesi ortaya koyduk, Hükûmet bunun karşısında da öylesine bir tepki veriyor ki kendi projesini ortaya koymayanlar, kendi Başkan Yardımcıları çıkıyor “siyasi suikast” kavramını kullanıyor. Bir başka Başkan Yardımcısı bir kentimizin insanlarını aşağılıyor.

Dün söylemiştim: “İki ‘Çelik’ bu Hükûmette çok! Birisi İzmir halkından özür dileyecek, o diğer Çelik de Kürt halkından özür dileyecek.” Böyle ileri geri konuşmanın zamanı, süresi geçti.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ama siz istediğinizi söyleyin!

HASİP KAPLAN (Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir konuyu daha sizinle paylaşmak istiyorum, bu konuda samimiyetimizi ortaya koyacağız.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Siz istediğiniz gibi konuşun, onlar konuşmasınlar!

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen...

HASİP KAPLAN (Devamla) – Konuşacağım, dinleyeceksiniz. Bu kürsü halkın kürsüsü, ben halktan güç alıyorum. Bak, dinle, ben sana güzel şeyler anlatacağım şimdi.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Ne güzel şeyleri?

HASİP KAPLAN (Devamla) - Dün Plan ve Bütçe Komisyonundaydık arkadaşlar. Mali af, yapılandırma torba yasası var. Hükûmet, aklına gelen her türlü düzenlemeyi bu yasanın içine koydu, katrilyonları bu yasanın içine koydu bu ülkenin vergisini veren bütün vatandaşların. Ben de bu Komisyonun alt komisyonunda BDP’yi temsilen bulunuyorum. 2011 seçimlerinde üç siyasi partiye 376 milyon lira bütçemizden para ayrıldı ama grubu bulunan partimize ayrılan bir bütçe, bir para yok. Bu eşitsiz bir durum değil mi? Bu antidemokratik değil mi? Böyle bir seçim koşullarında ahlaken kendi vicdanınıza nasıl sığdırırsınız?

Biz bunu araştırdık, 2004’te AK PARTİ’den ayrılan bir grup kuruldu diye, gruplar para almasın diye, Kenan Evren’in bile Siyasi Partiler Yasası’nda grubu olan partilere verdiği hazine yardımını sizin kestiğinizi tespit ettik.

Şimdi, bu böyle. Bunu getirdik ve dedik ki Mecliste: “Gelin, bunu değiştirelim.” Bir önerge verdik: “Bir defaya mahsus olmak üzere, Mecliste grubu bulunan siyasi partiler dâhil temsil edilen partiler, Meclisin dışında olan, yüzde 1 oy alan partilere, gelin, eşit olarak hazine yardımı yapalım.”

Burada biz -Sayın Sakık da vardı- Bülent Arınç -Başbakan Yardımcısı- ve Alt Komisyon Başkanı Recai Berber’le şurada bu konuyu konuştuk bu adaletsizliği giderin diye. Kendisi de Komisyon Başkanına söyledi. Sonra CHP’yle görüştük, Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol’la görüştük ve Komisyon üyesi Sayın Mustafa Özyürek’le. Bu önergeyi getirdik, dün verdik ve bu önerge AK PARTİ oylarıyla reddedildi, dikkatinizi çekerim. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi “Biz seçim barajının da inmesinden yanayız. Vergi verenler bu grubun üyelerini seçti, hazine yardımından da yanayız.” dedi. Hatta, telefonla Sayın Kılıçdaroğlu’nun bizzat müdahalesiyle CHP bu önergemizi destekledi. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer baraj karşısında, eğer hazine yardımı karşısında böyle bir tavır koyabiliyorsa kutluyorum ama bu kutlamayı size, Hükûmete yapamıyorum. Niye yapamıyorum? Bakın, şunu açıkça söyledik: Seçim barajı bizim kırmızı çizgilerimizdir -çok açık söylüyorum- ve bu seçim barajında -çok açık söylüyorum- ortaklaşma en asgari çizgidir. Şunu bilin: Burada ortaklaşacağımız çok şey var, hatta ortaklaşıyoruz, yapıyoruz.

Bakın, İç Tüzük’te, dört Meclis grubunun oluşturduğu İç Tüzük’ün Komisyon üyesiyim. Yine temel kanunlar, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu’nda da parti grubum nedeniyle orada görev yapıyorum. Şimdi, burada 3 bin tane madde var, ortaklaşmazsak bu geçmez. Bunu uyarıyoruz, söylüyoruz “Arkadaşlar yapmayın…” Biz tehdit etmiyoruz. CHP, MHP dün bunu söyledi ve bunun üzerine Haberal yasası çıkarıldı. Şimdi size söylüyoruz: Bizi zorda bırakmayın. Size bir seneye kadar mühlet -seneye kadar- 3 bin madde var, 3 bin önerge veririz, 3 bin kez konuşuruz, 3 bin kez yoklama yaparız, üç senede de siz bu yasaların hiçbirini çıkaramazsınız. Çünkü siz eşit değilsiniz, adil değilsiniz, özgür değilsiniz. Bu yasalarda ortaklaşamazsanız biz de sizinle ortaklaşamayız, size de seneye kadar süre veriyoruz.

Saygılarımla.  (BDP sıralarından alkışlar)

BENGİ YILDIZ (Batman) – Seneye az kaldı, bir hafta kaldı.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kaplan.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mithat Melen, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Melen. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti saygıyla selamlıyorum. Bütçe Kanunu’nun 25’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti tekrar selamlarım.

Değerli milletvekilleri, önce maddeden başlamak istiyorum konuya. Madde gayet açık ve net bir madde çünkü uluslararası kuruluşlara üye olmayı ancak ve ancak Maliye Bakanlığının iznine bağlamış çünkü bunun da ezbere olmaması gerekiyor, Maliye Bakanlığını bu konuda yetkili kılmış. Fakat burada başka bir atıfta bulunulacak mesele var -bu doğru, buraya kadar olan kısmı doğru- o da şudur: Maliye Bakanlığı bunu nasıl değerlendirecek veya bu konuda Türkiye’nin, başta hükûmetler olmak üzere, yeni kuruluşlara üye olmak gibi nasıl bir politikası var? Çünkü gerçekten dünya değişiyor; hatta mevcut kuruluşların dünyada bugün, Avrupa Birliği dâhil, IMF’nin, hatta Dünya Bankasının, birçok kuruluşların, G-20’lerin, hepsinin statüleri de değişiyor çünkü geçmiş elli sene gelecek elli sene gibi olmayacak yani bu kuruluşlardan çoğu değişecek, belki yenileri gelecek, buna Avrupa Birliği dâhil.

Onun için, bu maddeyi bu kadar böyle basite indirgeyip Maliye Bakanlığına yetki vermek… Yetki verilmesine karşı değilim ama bunda bir, arkada politika ve yasanın gereği var. Niye? Çünkü artık dünyada önemli bir değişim var ve bu yasada da belki şunu yapmamız lazım: Bizim ne yapacağımıza karar vermemiz lazım yani bizim uluslararası kuruluşlar içerisinde artık hep iddia ediyoruz ya dünyaya açıldık, şu kadar iyiyiz, bu kadar öne gittik, çok fazla temsil ediliyoruz; hayır, bu uluslararası kuruluşlarda temsil edilmiyoruz, bilakis daha altta temsil ediliyoruz. Bu konuda Türkiye gerçekten tecrübeli, yetişmiş birçok personeli var fakat bu kuruluşların içerisinde bir tane doğru dürüst yer kapamıyor. Artık bunun için başkanlıktan bahsediyorum ben. Bu kuruluşların, Türkiye, başkanı olabilecek düzeye gelmiştir, bu nettir ama bunun için bir politika yok. Bu politika ne Dışişleri Bakanlığında var doğru dürüst ne de hükûmetlerde var ama bu politika için belki yeni yasa çıkarmak lazım.

Onu da şununla bağlayabilirim: Mesela bir Hollanda’nın çok ufak arazisi belki ama Hollanda’nın 13 milyon nüfusuna oranla uluslararası kuruluşlarda temsil edilme oranı o kadar çok yüksek ki. Birçok uluslararası kuruluşların başında Hollandalılar var. Niçin? O da bir politika icabı, gereği. Her yıl Hollanda Hükûmeti 150’ye yakın memurunu veya genci uluslararası kuruluşlara gönderiyor ve oradan herhangi bir görev kapmaları hâlinde yardım ediyor. Bizim hiç öyle bir şeyimiz yok. Mesela, Sağlık Teşkilatına bakın, Dünya Sağlık Teşkilatında kaç tane Türk çalışıyor? Dünyada G-20’ler var şimdi, yeni bir kurum, yeni bir yapılanma, hiçbir Türk çalıştığını görmüyorum, başka sekreteryalar o görevi görüyor. Onun için… Çünkü bu maddenin arkasında diyor ki: “Hazinenin ve diğer uluslararası kuruluşlara üyelik bu madde kapsamında değildir.” O zaman bu madde yeni kuruluşlara üye olmayı öngördüğüne göre, Maliye Bakanlığının bir politikası. Yetmez; Hükûmetlerin bu konudaki politikaları ve belki, gerçekten karar mekanizmalarını bu konuda oturup çalışmaları lazım. Yani belki bir yasa çıkarmamız lazım, bunu da düşünmemiz lazım ama burada hep geçmişle uğraştığımız için, hiç gelecekle uğraşmadığımız için, bu konularda hiç düşünme zahmetini de görmemişiz kendimizde; bu maddeler de böyle, hep şey gibi geçiyor, sıradan geçiyor.

Şimdi, mesela, yine biraz önce 2001’e atıfta bulunuldu. Yani ben de mecburen o 2001’e atıfta bulunulduğu için, 2002’den bahsedildiği için ondan bir şey söylemek istiyorum. Aslında 2001’deki o meşhur ekonomi politikası var ya -o IMF’nin de yardımıyla, işte biraz önce ismini bahsettiğiniz, pek söylemek istemediğim ismin de yardımıyla- o model bitti artık, onu da kabul etmeniz lazım. O model bitti. Yani o model üzerinde İstanbul’da oturup, bir üniversitede birtakım çalışmalar yapıp, o çalışmalarla yeni birkaç değişiklik yaparak Türk ekonomisinin sorunlarını çözemezsiniz. Onun için, o modeli oturup da lütfen değiştirin. Yeni bir program hazırlayın, hazırlayalım hatta çünkü 2011 yılı, 2012 yılı çok zor geçecek. Bakın, ne orta vadeli ne kısa vadeli programlar artık tutmuyor, tutarlı olmuyor.

Bir şey daha söylemek istiyorum: Bütün bu alınan önlemlerle -dün Sayın Başbakan Yardımcısının açıkladığı önlemlerle, biraz da bankaları tehdit ederek- ne cari açığı ne sıcak parayı önleyemeyeceksiniz. Bu, çok tehlikeli. Aslında, dün de söylemeye çalıştım, arz etmeye çalıştım. Gerçekten, muhalefetin ağzında cari açık olabilir, bunları sık sık söyleyebiliriz ama iktidarın ağzı da sık sık, başta Başbakandan başlamak üzere, herkes cari açıktan şikâyet ediyorsa iş demek ki çok ciddi hâle gelmiştir ama önlem almak lazım. Yani İstanbul’da 3 kişinin bir arada, üç akılla, biraz da bankaları tehdit ederek bunu çözemezsiniz ve bu sadece sizin değil, yarın bizim de başımıza, hepimizin başına, Türkiye’de ekonomiyle meşgul olan herkesin başına iş getirecek. Niye getirecek? Çünkü bir türlü Parlamento, Türkiye Büyük Millet Meclisi ekonomiyle ilgili hiçbir konuya hâkim değil, her şey onun dışında hallediliyor. Torba kanunlar da öyle. Ne kadar acı o torba kanunlar. Türkiye’de, dünyada hiç olmayan bir sistemi gerçekleştiriyorsunuz. Bürokrasinin ödü kopuyor, her maddeyi torba kanuna koyuyor. Sistem altüst olmuş. 3 bin madde midir, 7 bin madde midir, artık ben takip edemiyorum, ben anlamıyorum artık. Torba kanunlardan anlamıyorum. Hatta bazen düşünüyorum “Bu ekonomi bilimini boş yere mi yapmışız?” diye çünkü burada ekonomi biliminin katledildiğini de görüyorum veyahut da yeni bir ekonomi bilimi icat ettiniz, ona da saygı duyuyorum gerçekten. Çünkü gerçekten anlamıyorum o torba kanunları. Bunda bütün sistemi altüst ettik ve sistem yeni baştan kurulmaya çalışılıyor ama nasıl kuruluyor? Eksik kuruluyor.

Bakın, şu anda ne oluyor biliyor musunuz Türkiye’de? O kadar çok para var ki, o kadar bol para var ki ama alacak kimse yok. Bu ne demek? Türkiye’de üretim yapılmıyor demek, üretim için kimse yatırım yapmıyor demek. Bu ne demek? Türkiye’de sadece tüketim yapılıyor demek. Bu kürsülere çıkıp “Şunu şu kadar artırdık, bunu bu kadar artırdık.” demek yerine “Yarın neler yapacağız?”ı bir konuşsak. Yarın, bir sabahleyin kesilecek... Mesela, otomotiv sektöründe artma tabii önemli, küçümsemiyorum ama yeterli mi? Üretim sektöründe, mesela demir çelik çok artıyor mu? Demir çelik üretimimiz artıyor mu? İthalatımız çok arttı. Şimdi ithalatımız da yavaş yavaş bu önlemlerle çünkü faiz yükseldikçe, döviz kuru yükseldikçe azalacak. İhracat da bu dönemde mecbur olup azalacak ki yine bu bütçe açıkları bugünkünden daha fazla olacak. Bugünkünden daha fazla olduğunda, tekrar bu açıkları bulmak için paraya ihtiyacımız olacak. Onu kim karşılayacak? Onu da ne Hükûmeti dinleyecek ne tehdidi dinleyecek, gidecek özel sektör de dâhil olmak üzere yurt dışından en ucuz parayı bulup getirecek.

Onun için, bakın, yeni bir sisteme ihtiyaç var, yeni bir programa ihtiyaç var. Yeni program olmasa… Ben İstanbul’da görüyorum. İstanbul çatırdamak üzere. İstanbul bu para konusunda çatırdayacak. Para politikalarıyla bu işi böyle götüremezsiniz artık. Bunu gerçekten değiştirirsek, hep birlikte değiştirirsek, hatta 1 Ocaktan itibaren gündem maddesi bu olursa, bir kere de bu ekonomi bu Meclise gelirse, bu ekonomi gerçekten bu Mecliste konuşulursa ama nasıl konuşulursa? Hâlâ kafanızı 2001’lerden, o sudan çıkarıp, o programın bittiğini, onun iflas ettiğini anlayıp yeni baştan yeni bir program yeni kadrolarla yapıp… Hatta bunda da anlaşmak lazım. Yani bunu seçimde kimsenin kullanmaması lazım. Sizin her gün yaptığınız gibi, 2001’de şu oldu, 2001’de bu oldu dememek lazım. Yani oturup…

Bakın, deminden beri ben bakıyorum. Yanlış anlamayın ama yani hiç, hiç içeriğe dönük bir şey konuşmuyoruz burada. Hep karşılıklı suçlamalarla, birbirimizi hırpalayarak ve Türkiye’ye yararlı olmayan işlerle uğraşıyoruz. Türkiye’ye yararlı olmak istiyor muyuz? Çünkü bence Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi Türkiye’ye yararlı olmak, Türkiye’nin sorunlarını aşmak, toplumun önünde hareket etmek. Hayır, toplumun gerisinde kalıyor Türkiye Büyük Millet Meclisi. Niçin? Çünkü toplum kendi sorunlarını kendi çözümleriyle bulmaya çalışıyor. Terörün de aslı buradan kaynaklanıyor. Siz toplumun sorunlarını çözemezseniz, toplumun gerisinde kalırsanız, toplum kendi sorunlarını kendi kendine çözmeye başlar ki çok tehlikeli. Hele  demokrasilerde en tehlikeli şey bu. Toplumların seçtikleri adamlar, insanlar vasıtasıyla sorunlarını çözememeleri ve bunu anlamaları çok tehlikeli bir iş. Ben şimdi gözlüyorum hep bunları ve üzülerek gözlüyorum.

Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

Teşekkür ederim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Melen, bu güzel konuşmanızdan dolayı.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Şükrü Elekdağ, İstanbul Milletvekili.

Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Elekdağ, süreniz, eğer AK PARTİ Grubunun grup adına konuşma talebi yoksa on beş dakika.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe yasasının 25’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin görüşlerini arz etmek amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, kabul etme olasılığı nedeniyle Ankara’nın bir haftadır diken üstünde oturmasına yol açan, 1915 olaylarını “soykırım” diye tanımlayan Amerikan Temsilciler Meclisi yasa tasarısı, dün gece gündemden düşerek kadük oldu. Ancak Amerika’daki Ermeni diasporası ve onun Temsilciler Meclisindeki uzantıları mücadeleden vazgeçmiş değiller. Nitekim, yasa tasarısının baş sunucusu olan Demokrat Milletvekili Adam Schiff, 5 Ocakta başlayacak yeni yasama yılında tasarının bir benzerini Temsilciler Meclisine sunacağını açıkladı.

Değerli arkadaşlarım, Amerikan Kongresinden soykırımı kararının geçirilmesi, Erivan ve diaspora açısından büyük önem taşıyor. Zira Erivan, Kongreden soykırım kararını geçirebildiği takdirde bunun çorap söküğü etkisi yapacağını ve şimdiye kadar bu konuda tereddüt içinde olan birçok diğer devletin parlamentosuna örnek teşkil edeceğini hesaplıyor. Ermenistan’ın ve diasporanın açıklamalarına göre soykırımın, tarihsel açıdan kanıtlanmış bir olay, yani -tırnak içinde- “...” (x) olduğunun kanıtlanması için mümkün olduğu kadar fazla parlamentodan Türkiye’yi soykırım ile

                                     

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

suçlayan kararlar geçirmek gerekmektedir. Bu yaklaşımlarında da pek haksız oldukları söylenemez. Zira, Doğu Perinçek’e karşı soykırımı inkâr suçu davasında Lozan Mahkemesi, soykırım iddiasının tarihsel açıdan kanıtlanmış bir olay olduğunu ispat amacıyla bu iddianın Avrupa Birliği Parlamentosu da dâhil olmak üzere birçok devlet parlamentosu tarafından kabul edilmiş olduğunu ileri sürmüştü. Bu itibarla Amerika’daki Ermeni kuruluşları ile Ermeni vakıf ve kurumları soykırım tasarısını Kongreden geçirmek için bundan sonra da var güçleriyle çaba göstereceklerdir.

Türkiye’yle Ermenistan arasında müzakere edilerek 10 Ekim 2009’da imzalanan protokollerin önde gelen amaçlarından biri de Türk ve Ermeni bilim adamlarından oluşacak bir ortak tarih komisyonunun kurulmasıydı. Ortak komisyon arşivlerde araştırma yaparak 1915 olaylarına ait gerçekleri aydınlığa çıkaracaktı. Tabiatıyla Türkiye ve Ermenistan da tüm arşivlerini araştırmaya açacaklardı. Böyle bir tarih komisyonunun kurulmasının Ermenistan tarafından kabul edilmesinin önemli bir yararı da Ermenistan’ın ve diasporanın araştırma sürecinde Türkiye aleyhindeki soykırım propagandasını durdurmak mecburiyetinde kalacakları idi.

Değerli arkadaşlarım, ben ortak tarih komisyonu kurulması fikrimi 2005 yılında Dışişleri Bakanı olan Sayın Abdullah Gül’e açmıştım. Sayın Gül önerimi kabul etme cesaretini göstermişti. Cesaretten bahsediyorum, zira daha önceki bakanlar bu önerimi kabul edemediler, bu cesareti gösteremediler. Dışişleri Bakanlığı bürokrasisi benim bu önerime kuvvetle karşı çıkıyordu. Askerî cenah da bu konuda istekli değildi. Korktukları, daha tasnif edilmemiş bazı belgelerin Türkiye aleyhine kullanılacak nitelikte olması ihtimaliydi.

Yaptığım üç görüşmeden sonra Sayın Abdullah Gül’ü endişe edecek bir şey olmadığına ikna edebildim. O da Sayın Başbakanı ikna etti. Bu şekilde 8 Mart 2005 tarihinde Başbakan Erdoğan ile ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal bir araya gelerek Ermenistan’a ortak tarih komisyonu kurulmasını öneren bir deklarasyonu açıkladılar.

Değerli arkadaşlarım, 2005 yılından bu yana ortak tarih komisyonu önerisi, 1915 olaylarına ilişkin görüşlerimizin savunulmasında temel gerekçemizi oluşturmuştur. Son beş yıldır Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın Dışişleri Bakanı ve dışarıda görevli tüm büyük elçilerimiz, Türkiye’nin tezini savunmak için bu “ortak tarih komisyonu” önerisini ileri sürmektedirler. Bu şah-siyetler muhataplarına “Ermenistan eğer haklıysa ortak tarih komisyonu kurulmasını kabul eder ve gerçeğin gün ışığına çıkmasını sağlar.” diyorlar. Nitekim Sayın Başbakan da “ortak tarih komisyonu” önerimize dayanarak gümbür gümbür “Türkiye tarihiyle yüzleşmekten korkmuyor.” diyor ve “Aynı tutumu Ermenistan’dan da bekliyoruz.” şeklinde görüşünü belirtiyor.

Değerli arkadaşlarım, ne var ki Ermenistan Hükûmeti bu teklifi kabul etmedi. Ancak bilahare ortak tarih komisyonu kavramı Türkiye ile Ermenistan arasında müzakere edilen protokollerde yer aldı. Eğer onaylanıp uygulanmaya konulabilseydi, protokollerin Türk-Ermeni ilişkilerinin normalizasyonuna hizmet edecek en önemli maddesi söz konusu “ortak tarih komisyonu”nun kurulmasına dair olanı olacaktı.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, önümüzde 24 Nisan tarihi var. Ermeni lobileri bu tarihte Başkan Obama’nın yapacağı geleneksel açıklamada “soykırım” sözcüğünü kullanması için yoğun girişimlerde bulunacaklardır. Washington da bu durumda “soykırım” sözcüğünün açıklamada kullanılmaması için Ankara üzerinde protokollerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması hususunda baskı yapacaktır. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Dağlık Karabağ sorunu çözümlenmeden Türkiye-Ermenistan sınırının açılmayacağı hususundaki kesin ifadeleri ortadayken protokollerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi düşünülemez. Fakat, burada belirtmemiz  gereken bir husus da bugün gelinen noktada Karabağ sorunu çözülse bile protokollerin onaylanmasının mümkün olmayacağıdır. Bunun nedeni de protokollerin Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla bağdaşmayan son derece sakıncalı hükümler içermesidir. Daha imzalanmadan biz bu protokollerde Türkiye açısından dört sakıncalı madde gördük. Bu maddeler, Ermenistan’ın geleneksel tezleri doğrultusunda yorumlanabilecek tarzda muğlak ve üstü kapalı ifadelerle kaleme alınmıştı. Buna göre Moskova ve Kars anlaşmalarının geçerliliği tartışmaya açılıyor, Ermenistan’ın Doğu Anadolu üzerindeki hak iddiası meşruiyet kazanıyor, kurulacak hiçbir komisyon soykırım iddiasının gerçekliğini araştıramıyor, Erivan Hükûmeti dünyada soykırım iddialarını kabul ettirme misyonundan geri adım atmıyor ve Yukarı Karabağ sorunu ile protokoller arasında hiçbir bağ kurulmuyordu.

Değerli arkadaşlarım, ben Dışişleri Bakanının dikkatini bu sakıncalı noktaların üzerine çektim, Sayın Bakanla konuştum, Dışişleri Bakanlığındaki görevlilerle konuştum, muhtelif gazetelerde dört ayrı makale yazdım ve protokollerin imzalanmasının Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından son derece zararlı sonuçlar yaratacağını vurguladık. Nezaketle dinlendim ama uyarılarım kesinlikle dikkate alınmadı ve çok geçmeden değerli arkadaşlarım, korktuğumuz başımıza geldi. Ermenistan Anayasa Mahkemesi protokollerde tarafımdan işaret edilmiş olan zafiyet noktalarını yorumlamak suretiyle şu dört ön şartı Türkiye’ye dayattı:

1) Kars ve Moskova antlaşmaları, Ermenistan hukuk sisteminin bir parçası değildir. Bu nedenle ikisi de geçersizdir.

2) Protokoller, Ermenistan Anayasası ve Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nde yer alan amaç ve ilkeler ışığında yorumlanmalıdır. Bu bakımdan, Ermenistan’ın Doğu Anadolu toprakları üzerindeki hakları meşru ve geçerlidir.

3) Keza, Ermenistan Anayasası ve Bağımsızlık Bildirisi gereğince 1915 soykırım olayı tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçeğin uluslararası alanda tanınması için Erivan her türlü çabayı gösterecektir. Bu nedenle, ilişkilerin tarihî boyutunu incelemekle görevli ortak komisyon, soykırım iddiasını ele alamaz.

4) Protokoller, uluslararası hukuk ilkeleri gereğince sadece ve sadece Türkiye ile Ermenistan arasındaki ilişkileri kapsar, Karabağ sorununa teşmil edilemez.

Esasen, Karabağ ile Türkiye-Ermenistan ilişkileri arasında bağ kuran hiçbir ifade protokollerde yer almamaktadır.

Bu durumda, Dışişleri Bakanlığı 18 Ocak 2010’da yaptığı sert bir açıklamayla Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararı ile protokollerin lafzının ve ruhunun değiştirildiğini, içeriğini ve anlamını tahrif eden ön koşullara bağlandığını ve bu yaklaşımın Türkiye tarafından kabul edilemeyeceğini vurguladı.

Evet, değerli arkadaşlarım, bu açıklama 18 Ocak 2010’da Dışişleri Bakanlığı tarafından yapıldı ve Dışişleri Bakanlığı sitesinde yayınlandı. Şimdi, bu gelişmeden sonra Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin haklılığını kabul ettirebileceği umuduyla Ankara-Erivan yaklaşmasında rol oynamış ve müzakere sürecini yakından izlemiş olan İsviçre, Amerika, Fransa ve Rusya’nın hakemliğine başvurdu. Bakan dedi ki: “Türkiye, Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararının protokolleri tahrif eden bir yorum yaptığını tespit etmiştir. Bu tutum Türkiye açısından kabul edilemez.” Ancak sonuç ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Dört devlet de bir ağızdan, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararında hiçbir sorunun olmadığını ve mahkeme tarafından yapılan yorumun protokollerin içeriğiyle uyum hâlinde olduğunu belirterek Ankara’nın itirazında haksız olduğunu vurguladılar ve tabii, benim söylediklerimi de bu şekilde, tartışmasız bir şekilde desteklediler.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, sonuç olarak bu protokoller Türkiye açısından geçersiz ve hükümsüz bir nitelik kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanma şansları da sıfırdır. Bu duruma rağmen Hükûmetimiz, güç odaklı baskılar nedeniyle protokollerin geçersiz ve hükümsüz hâle geldiğini açıklayamadığı gibi protokolleri Meclisten geri çekme cesaretini de gösteremiyor. Sayın Davutoğlu’nun bu konudaki en büyük hatası, komşumuz ve dostumuz Rusya’nın niyet ve çıkarlarını teşhis konusunda son derece hayalperest davranması olmuştur. Davutoğlu bu hatayı her zaman yapıyor.

Davutoğlu, Türk-Ermeni ilişkilerinin iyileştirilmesine olumlu baktığı izlenimini veren Moskova’nın, hiçbir zaman, Kafkasya’da son kalesi olarak gördüğü Ermenistan’ın Rusya’nın yörüngesinden çıkmasına müsaade etmeyeceğini, bu nedenle de Karabağ sorununa çözüm bulunmasına zerre kadar istekli olmayacağını bir türlü anlayamamıştır. Moskova’nın, Karabağ sorunu çözümlenirse Ermenistan’ın Batı yörüngesine gireceği hususunda çok derin endişeleri vardır. Karabağ sorununun anahtarını elinde tutan Moskova, Ankara ile Erivan birbirine ne kadar yaklaşırsa Azerilerin Türkiye’den o kadar uzaklaşacağı ve kendi etki sahası içine gireceği hesabı içinde olmuştur. Gerçekte Moskova’nın esas amacı, Türkiye-Azerbaycan dostluk hattını çökertmekti. Bu nedenle, bir taraftan Ermenistan-Türkiye yakınlaşma sürecine destek verir gözükürken Moskova, Bakû’yü Ankara’dan soğutacak nitelikteki bazı görüşmelerin tüm sırlarını da Başkan Aliyev’e ulaştırmıştır.

Davutoğlu’nun kavrayamadığı bir başka husus da Ermeniler için protokollerin yürürlüğe girmesinden daha önemli olan hususun Türkiye’yi uluslararası camia önünde mahkûm ettirmek olduğudur. Nitekim Erivan şimdi, protokollerin onaylanmasını geciktirdiği için oyunbozanlıkla suçladığı Türkiye üzerinde uluslararası baskı yaratmaya çalışıyor.

Şimdi, değerli arkadaşlarım, buraya kadarki izahatım bir noktayı açıklıkla ortaya koyuyor. Bu da ayakları sağlam bir şekilde yere basmayan, hayalperest bir dış politikanın ülkemizin sorunlarına çözüm getirmek şöyle dursun, Türkiye’yi yeni ve ağır sorunlarla karşı karşıya bıraktığıdır.

Bu görüşlerle bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum değerli arkadaşlarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elekdağ.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mehmet Hanifi Alır, Ağrı Milletvekili.

Buyurun Sayın Alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET HANİFİ ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2002 yılından bugüne kadar sekiz yıllık AK PARTİ İktidarı süreci içerisinde uluslararası platformlarda, uluslararası arenada, uluslararası kurum ve kuruluşların yönetiminde, uluslararası güç dengeleri içinde, uluslararası siyaset denklemi içinde Türkiye çok ciddi bir prestije, çok önemli bir role, çok büyük bir güce ve ciddi bir güce kavuşmuştur. Artık Türkiye masaya yatırılan bir ülke değildir, Türkiye masaya oturan bir ülkedir. Artık Türkiye kendisine rol biçilen bir ülke değildir, rol dağıtan bir ülkedir. Artık Türkiye üstünde hesap yapılan bir ülke değildir, hesap yapan, vizyon belirleyen, rol veren bir ülke konumuna gelmiştir. Artık Türkiye'nin dünya gündeminde uluslararası insan hakları ihlaliyle ilgili dosyası yoktur ve bu konuda sorgulanmamaktadır, tam tersine sorgulayan ve hakem rolünü oynayan bir ülke konumuna gelmiştir.

Değerli arkadaşlar, isterseniz 2002 öncesiyle bugünkü Türkiye’yi bir karşılaştıralım. 2002 öncesi, on sene önce, bugün olduğu gibi, Türkiye bütün komşularıyla sıfır problemle yaşayan bir ülke olacak diye kim inanırdı? Biz on sene önce Suriye’yle göğüs göğse değil miydik? Bizim on sene önce Irak korkulu rüyamız değil miydi? On sene önce İran Ergenekon’un yaptığı eylemlerin günah keçisi değil miydi? Türki cumhuriyetler “İçimizi karıştırıyorlar.” diye şikâyet etmiyorlar mıydı? Ama bugün Bakanlar Kurulu Suriye’de ve Irak’ta toplantılar yapabiliyor, ama bugün Türki cumhuriyetlerle ve İran’la kardeşane ilişkilerimiz devam edebiliyor, ama bugün Yunanistan’la, Bulgaristan’la dostane ilişkilerimiz devam edebiliyor ve bugün Başbakanım Lübnan’da, âdeta Konya’da, Trabzon’da miting yapıyormuş gibi, halkın büyük gösterisiyle, büyük teveccühüyle, büyük sevgisiyle karşılanabiliyor.

Değerli arkadaşlar, aynı zamanda ülkemiz uluslararası kurum ve kuruluşlarda çok önemli görevler almaktadır. Bugün İslam Konferansına bir arkadaşımız başkanlık yapmaktadır. Bugün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisine bu Meclisin şerefli bir üyesi başkanlık yapmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde artık Yunus Emre kültür merkezleri yapılmaktadır ve bu vesileyle, çok kıymetli Kültür Bakanımıza teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda “Mem û Zîn” adlı eseri, Ahmed Hani'nin çok önemli eserini Kültür Bakanlığına kazandırdığı için yöremin insanları adına çok teşekkür ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – İnşallah gün gelir, Yunus Emre kültür merkezinin yanında Ahmed Hani’nin kültür merkezleri de olur.

OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – İnşallah…

MEHMET HANİFİ ALIR (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN –  Teşekkür ediyorum Sayın Alır.

Sayın milletvekilleri, öğleden önceki çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir. Soru-cevap işlemi için yeterli süre kalmamıştır.

Birleşime, saat 13.00’e kadar ara veriyorum.

Kapanma Saati : 11.54

İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 13.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 25’inci madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.

Soru sorma sırası: Sayın Taner, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Aydoğan, Sayın Işık, Sayın Paksoy, Sayın Doğru, Sayın Genç, Sayın Aslanoğlu, Sayın Şandır, Sayın Enöz ve Sayın Süner.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Temmuz 2010 itibarıyla Merkez Bankası açıklamasına göre, bankalara olan toplam kredi borç stoku 493 milyar, kişi başı borç stoku da 6.750 TL’dir. 2002 yılında aynı banka borç stoklarına baktığımızda, kişi başı borç 805 TL’dir. 2002’ye göre yüzde 838 artış, vatandaşın durumunun iyileştiğinin göstergesi midir? Hâlâ ekonomik olarak vatandaşın durumunun iyi olduğundan bahsedebilecek misiniz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre çalışanların toplam yüzde 41,1’i asgari ücret almaktadır yani yoksulluk sınırının değil, açlık sınırının altında maaş almaktadır. Her asgari ücretli de 2,57 kişiye bakmaktadır. Buna göre asgari ücretle bakılan kişi sayısı 10 milyon 88 bin 44’tür. Siz sürekli zenginleşmekten bahsediyorsunuz. Bu tablo karşısında zenginleşen halk mıdır, yoksa kimlerdir? Bunu merak ediyorum. Açıklar mısınız.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Kaptan…

OSMAN KAPTAN (Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, zimmetine para geçiren kamu görevlileri iktidar yanlısı ise korunuyor mu? Korunuyor diye bir intiba var.

Bir örnek vermek istiyorum: Antalya Kepez ilçesinde bir ilköğretim okulunda kurucu müdür olarak atanan bir kişi bir yıl orada çalıştıktan sonra Aksu ilçesine müdür olarak atanıyor ve ilk çalıştığı Kepez’deki okuldan 20 bin lira zimmet çıkarılıyor ve 6 defa da kademe durdurması cezası alıyor. Şimdi, Sayın Bakan, bu kişinin disiplin kurulunca da cezası kesinleşiyor ve yönetmeliğe göre 1 defa kademe durdurması alan müdürlükten alınıyor. Bu kişi 6 defa kademe durdurması almasına rağmen müdürlükte kalıyor hem de 20 bin lira…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Balıkesir Üniversitesiyle ilgili talebimi yineliyorum, biraz önce sormuştum.

Bir de Maliyenin 10 numaralı yağ ithalatından lisansa bağlanma talebi doğru mudur? Bu akaryakıt fiyatlarının yüksekliği nedeniyle 10 numaralı yağ, bunun lisansa bağlanma talebi doğru mudur, vergi kaçağını önlemek adına? Ki kamyoncuların çok sık kullandığı, akaryakıt fiyatlarının pahalılığı nedeniyle 10 numaralı yağ kullandığı, bu da maliyenin, vergi kaçağına neden olması nedeniyle, 10 numaralı yağ ithalat lisans bağlaması talebi doğru mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu yüce Meclis zaman zaman kabadayılık yapan ve sokak ağzıyla konuşarak milletvekillerini hakir gören bazı bakanlara şahit oldu. Üzülerek ifade ediyorum ki biraz önceki maddede size sorulan bir soruya verdiğiniz cevabı verirken sizden önceki dönemde işçilerin kapı önüne konduğunu ısrarla söylemeye devam ettiniz. “Kapı önüne konma”dan neyi kastediyorsunuz? Bu bir sokak ağzı değil midir? 2002’den önce kapı önüne konan kaç kişi olmuştur? İş yerinden kovularak tekmeyle atılan kişi olmuş mudur? Bunların sayısı kaçtır? Hangi firmalar tarafından kapı önüne konmuştur? Bugünkü kapı önüne konanlarla öncesini bir kıyaslar mısınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Bu son soru.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Özelleştirmeyle ilgili Sayın Bakan biraz önce “AKP İktidarı öncesinde herkes kapı dışarı edildi.” demiştir, “Biz 4/C’yle bunlara iş verdik.” demiştir. Sayın Bakanım, doğru söylemiyorsunuz. 25/4/2002 tarihinde Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında, özelleştirmede işsiz kalan insanların işe yerleştirilmesi, kadroya atanmasıyla ilgili bir karar yayınlanmıştır. Bunun neticesinde de 31/7/2002 tarihine kadar, o zamana kadar işsiz bulunan 1.800 işçi yerleştirilmiştir. Biz doğruları söylediğimiz zaman kızıyorsunuz ve şiddetli bir şekilde karşı koyuyorsunuz. Sizce yapılan bu iş doğru mudur? Şu an itibarıyla da o 1.800 işçi işlerine devam etmektedir.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bu 4/C kararnamesi öncesinde 12.789 tane daha önce… Petlas, Petrol Ofisi, SEKA, Sivas Demir Çelik, Sümer Holding, Sümerbank, Taksan, Tekel, TESTAŞ, TURBAN, TÜGSAŞ, Tümosan, Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Türkiye Gemi Sanayi Anonim Şirketi, yani liste tam bir sayfa, arkadaşlarla da paylaşırız. 12.789 tane daha önce kamuda çalışıp da şirketler özelleştirildikten sonra işine son verilen vatandaşımız, kararname çıktıktan sonra bunlar 4/C’den yararlanmıştır. Yani bizim Hükûmetimizden önce de 1992-2002 dönemine kadar özelleştirme nedeniyle işsiz kalan vatandaşlarımızı biz tekrar işe almışız. Kararname sonrasında da 4/C’den yararlanan yaklaşık 16.864 tane de vatandaşımız vardır. Dolayısıyla biz burada sadece rakamlar ve yaptığımız düzenlemeler çerçevesinde konuşuyoruz. Evet, Türkiye’de -daha önce de söyledim, açılış konuşmasında Maliye Bakanlığının bütçesiyle ilgili olarak- özelleştirme yapmayan hiçbir hükûmet olmamıştır. Yani 1986’yla 2002 arasında bütün hükûmetler, dolayısıyla o hükûmetlerde görev alan bütün partiler bir anlamda özelleştirme yapmışlardır. Bütün dönemlerde yabancılara şirket satılmıştır, bütün dönemlerde. Bakın, Demirbank HSBC’ye ne zaman satıldı? 2001 krizi sonrasında satıldı. Yani bütün partiler özelleştirme yapmış, bütün partiler yabancılara şirket satmış ve dolayısıyla bunda da ben bir sıkıntı görmüyorum.

Bu 4/C’yle ilgili hususta hakikaten Hükûmetimiz, mağdur olan, geçmişte  ve bizim dönemde mağdur duruma düşmemeleri için  işçilerimizi ne yapmış? 4/C çerçevesinde bu imkândan yararlandırmış. Bu, doğru bir şeydir ve şu anda ilkokul mezunlarından başlamak üzere asgari ücretin üzerinde de bir maaş vermektedir. Türkiye’de şu anda asgari ücreti alamayan 3 milyon vatandaşımız var. Dolayısıyla bu 4/C hususu AK PARTİ’nin yaptığı doğru bir düzenlemedir, önceki yanlışları da düzeltmiştir.

Sosyal Güvenlik Kurumunun rakamları, işte yüzde 60 asgari ücretle çalıştırması hususu… Değerli arkadaşlar, kamuda asgari ücretle zaten çalıştırılan yok. Bu bahsettiğiniz rakamlar tabii ki özel sektörü ilgilendiriyor. Özel sektör beyan üzerine çalışıyor. Gerçekten bu kadar kişi asgari ücretle çalışıyor mu, çalışmıyor mu hususu, tabii ki denetime tabidir ama sonuç itibarıyla Türkiye’de asgari ücret şu anda, ben şöyle söyleyeyim, Bulgaristan ve Romanya’dakinin -ki bunlar Avrupa Birliği ülkesidir- 3 katından fazladır. Net asgari ücret Türkiye’de Bulgaristan ve Romanya’daki asgari ücretin 2 katından fazladır çünkü orada 97 eurodur, Türkiye’de 600 lira net maaş verilmektedir. Dolayısıyla asgari ücret, Türkiye'nin imkânları çerçevesinde, Türk sanayisinin rekabet gücü çerçevesinde  belirleniyor ve bunu özel sektör beyan ediyor, özel sektör veriyor.

Halkımızın zenginleştiği şuradan ortaya çıkıyor: Bugün sağlık sisteminde Türkiye, dünyanın en iyi ülkeleri arasında, bugün eğitimde -imkân açısından konuşuyorum- dünyanın en iyi ülkeleri arasına giriyor. Bugün Türkiye’de araba satışları rekor kırıyor. Bugün Türkiye’de sadece TOKİ’nin yaptığı yani teslim edilen sayısıyla birlikte devam eden 500 bine yakın bir konut söz konusu. Bütün bunlar tabii ki vatandaşımızın hayat standartlarının sürekli bir şekilde iyileştiğinin en güzel göstergesidir. Bugün Türkiye’de yılda 6-7 milyon beyaz eşya satılıyor, yine yaklaşık -endüstri rakamlarından söylüyorum- 1 milyona yakın LCD veya plazma televizyon satılıyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum. Süre tamamlandı.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

26’ncı maddeyi okutuyorum:

Kamu idarelerince işletilen sosyal tesisler

MADDE 26 – (1) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2011 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni personel görevlendirilmez.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.

Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, yasa tasarısının 26’ncı maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim ve dinlenme tesisi, misafirhane, kreş, spor ve sosyal tesisler konusunda da bölgeler arasında adaletsizlik ve eşitsizlikler derin bir şekilde söz  konusudur. Batı illerinde başta spor tesisleri, buna ilçeler ve köyler de dâhil olmak üzere büyük yatırımlarla gerçekleştirilmektedir. Sadece somut bir örnek, seçim bölgem olan Hakkâri’de yüzme havuzu ve benzer tesisler bir yana -belki bunlar lüks sayılır- gençlerin kendilerini yetiştirebileceği ciddi bir spor alanı bulunmamaktadır. İl genelinde sadece bir kütüphane var, o da çok sınırlı olanaklara sahiptir.

İlimizde devlet destekli hiçbir kültür sanat etkinliği de yapılmamaktadır. Hakkâri ve diğer bölge illerinde, gerek sanat gerekse spor dalında çok büyük yetenekler olduğu hâlde olanaksızlıklar nedeniyle bu yurttaşlarımız büyük hayal kırıklığı yaşamaktadırlar.

Bakınız, Hakkâri kış sporlarına elverişli iklim şartlarına ve coğrafyaya sahip bir ilimiz. Kayak dalında kendi olanak ve yetenekleriyle dünyada çok önemli dereceler alan sporcularımız mevcuttur ancak bugüne kadar Hakkâri’de ve de ilçelerinde tek bir kayak tesisi yapılmamıştır.

Peki, Hükûmetin bu bölgelere “aktardım” dediği kaynaklar nerelerde kullanılmaktadır? Bölge, ekonomik ve kalkınmışlık bakımından otuz yıl önceki hâlinden daha da ileri bir konumda değildir.

Yine, sadece Hakkâri’de her 10 gençten 9’u işsizdir çünkü istihdam sağlayacak hiçbir özel ve devlet yatırımı söz konusu değildir burada.

Diğer bölgelere göre aktarılan kaynaklar oldukça da düşüktür ve bu kaynaklar da yine ne yazık ki yandaş ihaleci kesimler tarafından yağmalanmaktadır, artakalan kısmı da sınır bölgelerinde kurulan taburlara, karakollara harcanmaktadır.

AKP Hükûmeti döneminde yirmi bir ile aktarılmış görünen kaynaklar, yaşanan çatışmalar gerekçe gösterilerek bölgedeki savunma, güvenlik harcamalarında ve bölgenin kullanmadığı enerji yatırımlarında kullanılmıştır.

Bakınız, sadece Çukurca ilçemizde, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde, bir gün içerisinde atılan top mermilerinin maliyetiyle bir okul ya da bir spor tesisi inşa edilebilir nitelikte çünkü Çukurca merkezden sınırın öte yakasına her gün yüzlerce top atışı yapılmaktadır. Bu top atışları, başta çocuk ve kadınlar olmak üzere halkın psikolojisini bozarken doğanın da tahrip olmasına neden olmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Türkiye'nin özlemi olan barışın ve demokrasinin inşası için bu Hükûmetin başta yapması gereken temel çokça konu vardır. Bir kere, Kürt dilinin, edebiyatının ve kültürünün geliştirilmesi için Kültür Bakanlığınca bütçe sağlanmalıdır. Doğrudan gelir desteğinin yanı sıra bölge için eğitim ve sağlık yatırımları artırılmalı, kadın-erkek fırsat eşitsizliğini ortadan kaldırmak için sosyal programlar da uygulanmalıdır. Bölgelerin özelliklerine göre sınır ticareti, kültür turizmi, yerli kaynakları kullanan sanayi alanlarını teşvik politikaları geliştirilmelidir. Bölgeye daha çok altyapı yatırımları yapılmalı ve yerel yönetimlere daha çok yetki ve kaynak sağlanmalıdır.

Değerli arkadaşlar, kamu harcamalarından nüfus başına Türkiye ortalamasının çok altında pay alan bu bölgeler mahallî idare harcamalarında da “öteki” muamelesi görmektedirler. Onun için, Türkiye'nin idari yapısı demokratik bir anlayışla yeniden yapılandırılmalıdır. Bunu her platformda altını çizerek dile getiriyoruz.

Bakınız, sorunları çözmeye dönük altyapı yatırımları ve mahallî idarelere merkezden aktarılan paylar hep düşük kalmaktadır ama hepimizin vergilerinden toplanan hazine kasasından sadece Meclisteki üç partiye trilyonlar aktarılmaktadır. Oysaki halkın eksik iradesi olsa bile bu Mecliste grubu bulunan dört partiyle temsil ediliyor. Ayrıca, Meclis dışında kalan birçok parti de aldıkları oy oranında halkın temsilcileri konumundadırlar ama bu hukuksuzlukta direnen AKP hem Allah hem de kul huzurunda bunun cevabını veremeyecektir fakat her şey bitmiş değildir, bu hatadan şimdi de dönülebilir.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; demokrasinin bütünselliği içinde yerel yönetimler demokratikleştirilmeden ve hizmet kalemleri merkezî idarenin keyfî vesayetinden kurtulmadıkça doğru ve adil bir bütçeden söz edilemez. Onun için, partimizin Türkiye'nin geneli için tartışmaya açtığı yerel yönetimlerin demokratik özerklik modeli neden bazılarının uykularını kaçırıyor? Bunu anlamak mümkün değil.

Biraz ortak tarihimize dönelim. Savaş koşullarında çıkarılan ilk Anayasa 1 Şubat 1921 tarihlidir, adı “Teşkilatı Esasiye Yasası” Şimdi, “İdare” başlıklı 10’uncu maddesine kısaca bir bakalım. Bakınız, Türkiye'nin idari yapısı vilayetlere, vilayetler ilçelere, ilçeler nahiyelere ayrılıyor. “Yereldeki hizmetlerde de özerkliktir.” denilmektedir. Dış siyaset, yargı, iç siyaset, askerî işler, uluslararası ekonomik işler merkezî idarenin yapacağı işlerdendir. Bu hizmetlerin dışında vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım, bayındırlık ve sosyal yardım işleri ise Büyük Millet Meclisi tarafından çıkarılacak yasalar ile il meclisleri tarafından yerine getirilecektir.

Değerli arkadaşlar, bundan çeyrek cesaret alarak AKP Hükûmeti 2004 yılında biraz da 21 Anayasası’nı taklit ederek Kamu Yönetimi Temel Kanun Tasarısı’nı Meclisten geçirdi ama her yasa da olduğu gibi dönemin Cumhurbaşkanı Sayın Sezer tarafından bu da veto edildi. Bu kez, AKP de veto gerekçelerine aynen uyarak ve tasarıyı da kuşa çevirerek İl Özel İdaresi ve Belediyeler Kanunu olarak yasalaştırmadı mı? İşte, bu Yasa’nın hukukilik ve demokratik perişanlığı da işte tam ortada.

Değerli arkadaşlar, aradan tam doksan yıl geçmiş ama hâlen değişim ve dönüşüme, dünyadaki demokratik, ilerici değişim ve dönüşümlere bir direnç vardır. İşte bu direnci kırmak en önemli hadise. 1921’den bugüne köprülerin altından çokça kanlı sular aktı ama hiçbir zaman kan kanla temizlenmedi. Onun için diyoruz ki temel amaç, bu köprülerin barış köprüleri olması ve altlarından berrak sularla dostluğun akmasıdır. Tarihten ve böylesi dileklerden kimsenin korkmaması gerekir. 70 milyon halkın birlikteliğine ve ortak vatanımızın demokratikleşmesine inancı olan, çağcıl, hukuk normlarını içselleştiren ve kendisine güveni olan hiçbir barış sevdalısının korkmayacağına da inanıyoruz. Gelin, hep birlikte korku zincirlerini kıralım, korku imparatorluklarının karanlık dönemlerine son verelim.

Bu dileklerimle, yeniden Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kemal Cengiz, Çanakkale Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2009 yılı kesin hesabı ve 2011 yılı tahminî bütçeyle ilgili 26’ncı madde kapsamında kamu idareleri eliyle işletilen sosyal tesisler üzerine söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıl önce iktidara gelen AKP İktidarı, özellikle kamuya ait lojmanlar ve sosyal tesislerin devletin üzerinde çok büyük bir kambur olduğunu ve bunun acilen düzeltilmesi noktasında hızlı adımlarla ve eylem planlarıyla işe girdi fakat bu süre içinde, baktığımızda, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının apar topar bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesine de zarar veren bir yöntemle lağvedildiğini görürken özellikle son üç yıla baktığımızda 2008 ve 2010 yılları arasındaki lojmanların arttığını görmekteyiz ve lojman sultasının devam ettiğini -aynı resmî taşıtlarda olduğu gibi- ve dolayısıyla 2008’de 219.367 olan lojmanların 2010 yılında 235.219’a yükseldiğini, buna karşılık sosyal tesislerin azaldığını görüyoruz. İşte burada ilginç bir nokta var: Sosyal tesisler azalırken lojmanlar yükselmiş, özellikle TOKİ eliyle yapılan işlerde de birçok şaibeleri de beraberinde getirmiştir.

Özellikle 2008 yılındaki sosyal tesisler 3.037 iken bugün 2.976’ya düşmüş ve 61 tane sosyal tesis eksilmiş. Burada şunu görmekteyiz: Özellikle rantabl olan, iş yapan, sahil kesimlerde, devletin elinde, manzarasıyla, deniz kenarında çok güzel yerlerde bulunan sosyal tesislerin birilerine doğru kaydığını, birilerine doğru peşkeş çekildiğini ve rantabl olmayan, işte Gökçeada’da bulunan Sağlık Bakanlığına ait, Adalet Bakanlığına ait, yılda bir iki ay çalışıp on ay yatan ve bunun yanında Çanakkale’de bulunan yine gençlik kamplarının tamir ve tadilatını yaptıramayan da bir Hükûmeti sekiz yıldan beri görmekteyiz. Dolayısıyla, bu sosyal tesisler ve lojmanlar konusunda da yine söyledikleriyle uyuşmamıştır ve buralardaki yolsuzluklar da dikkatimizi çekmektedir.

Bunları araştırırken bir olay da dikkatimizi çekti. Değerli milletvekili arkadaşlarım, 27/10/2010 tarihinde Hürriyet gazetesinin İstanbul sayfasında tam sayfa olarak, 12/12/2010 tarihinde de Hürriyet gazetesinin Ankara baskısında yarım sayfa olarak “Sahibinden satılık taşınmazlar” diye bir ilan çıkmış ve bu sahibinden satılık taşınmazların kimden olduğu ilanda belli olmamaktadır ve “Sahibinden satılık taşınmazlar”dan sonra “Aşağıdaki taşınmazlar kapalı zarf, açık ihale usulüyle satılacaktır.” ibaresinden sonra irtibat telefonlarına bakmaktayız ve irtibat telefonlarına baktığımızda, 555 ile başlayan telefonlar dikkati çekmektedir. Özellikle 555’li telefonların Telekom idaresi tarafından kullanıldığını ve bunları aramamız sonucunda da karşımıza Türk Telekom yetkililerinin çıkması da dikkatimizi çekti. İşte bu bağlamda, kendi ismini dağlara, taşlara, statlara, formalara büyük paralarla verdiren Türk Telekom, taşınmaz gayrimenkullerinin satış ilanında niye adını ve logosunu koymamıştır? Niye böyle bir gizleme cihetine gitmiştir? Böyle bir flulukla el altından bu taşınmazları satma cihetine giden Telekom, milyonları aktardığı bu sahalarda adını yazdırmak için dağlara, taşlara, statlara milyonlar aktaran bu Telekom acaba niye ismini gizlemiştir de “Sahibi” adı altına sığınmıştır? Bu dikkatimizden kaçmamıştır. Bu gayrimenkulleri satışa çıkarırken, İstanbul’da Avcılar’da, Silivri’de, Beylikdüzü’nde üç taşınmaz, bunun yanında Eskişehir’de, Isparta’da, İstanbul’da, Kütahya’da, Malatya’da, Sakarya’da, Samsun’da ve Trabzon’daki taşınmazların acaba neye göre satıldıklarını da biz merak etmekteyiz.

Bu bağlamda, Telekom acaba burada açık ve alenen devlete uygun, devlet prosedürüne uygun olarak niye bir ihale yapmamıştır, adını saklamıştır, logosunu saklamıştır, neden çekiniyordur, suç mu işliyordur yoksa yasalara uymayan bir işlemle karşı karşıya mıyız? Çünkü, Telekom ile Bilgi Teknolojileri Kurumu arasındaki sözleşmenin 38’inci maddesine göre, Türk Telekom, imtiyaz sözleşmesinin bitiminde, yani 2026 yılında alt yapısını ve taşınmazlarını devlete iade etmek zorundadır. Türk Telekom, imtiyaz sözleşmesinin bu maddesine şerh koymuş ve Danıştay bu şerhi bozmuştur, iptal etmiştir. İşte oysa, birkaç istisna dışında Türk Telekom, tüm gayrimenkullerini alırken, Devlet Planlama Teşkilatından telekomünikasyon tesisatı kurmak amaçlı onay almış ve bu manada bunları çoğaltmıştır.

İki: Telekomünikasyon amacıyla kullanılacak gayrimenkuller özelleştirme öncesi diğer kuruluşlara devredilmiştir. Türk Telekom taşınmazlarının büyük bir bölümünü, telekomünikasyon tesisatı kurulması amacıyla hibe edilmiş, kamulaştırılmış gayrimenkuller oluşturmaktadır. Bizim kanaatimize göre, Türk Telekom, taşınmazlarını satarak imtiyaz sözleşmelerinin hükümlerini ihlal etmektedir. Türk Telekom, daha önceki satış ihalelerinde olduğu gibi son satış ihalelerinde “Türk Telekom” ismini ve logosunu kullanmayarak yasa hükmünü de ihlal etmiştir.

Türk Telekom’daki kamu hisselerinin sahibi Hazine Müsteşarlığından, kamu hisselerini temsil edecek yönetim kurulu üyelerini seçen Ulaştırma Bakanlığından, imtiyaz sözleşmelerinin tarafı olan Bilgi Teknolojileri Kurulundan ve… Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulundan Bilgi Teknolojileri Kurumunun denetlenmesi sonucunda düzenlenen raporun 44’üncü maddesinde: Türk Telekom temsilcisi tarafından imtiyaz sözleşmesine konulan şerhin Danıştay kararı ile kaldırılmasına karşılık, mahkeme kararı doğrultusunda yeni imtiyaz sözleşmesi imzalandığına dikkat çekilmiş ve sorumluların tespiti için Başbakanlık müfettişleri tarafından inceleme yapılması istenmişti ve biz de soruyoruz: Bugüne kadar yeni imtiyaz sözleşmesi neden imzalanmamıştır? Başbakanlık Teftiş Kurulu sorumlular hakkında ne işlem yapmıştır? Türk Telekom’un gayrimenkullerinin  usulsüz satışlarına karşı ve bu yanlış ve ihaleye uymayan satış ihale şartnamesine ve satışlara kimler dur diyecektir? Bunları da merak ediyoruz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı, sekiz yıl önce yolsuzluklarla ve yoksullukla mücadele için yola çıkmış bir parti olarak karşımıza çıktı. 2002 yılında halkın da bildiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan, Fak Fuk Fon’dan 600 bin ihtiyaç sahibini devraldılar. Bugün itibarıyla 2 milyon 500 bin civarında bir ihtiyaç sahibinin arttığını ve yoksulluğun ne aşamaya geldiğini görmekteyiz. Özellikle buna bağlı olarak da yolsuzluklara baktığımızda, her taşın altında da bir yolsuzluk çıkmaktadır.

Sayın Bakan da oturuyor arkada. Bingöl’de de bazı olaylar olmuştu. Bu konuda şahsımın, Bingöl’le ilgili… Özellikle oradaki, TOKİ’nin, 74 adet Yelesen konutlarıyla ilgili birinci ihaleyi iptal etmesi, ikinci ihaleyi aynı kişinin alması, birinci ihale ile ikinci ihale arasında 10 bin YTL’lik farkın bulunması… Bunlara hâlâ bir cevap bulamamışız ve bunları da yazılı olarak önergemizde sorduk.

Yine, 18 adet yapılan karakol ihalelerinde şaibeler devam etmekte. Bununla ilgili de bize cevap gelmemiştir.

Yine, Elâzığ Belediyesiyle ilgili de, özellikle oradaki belediye meclis üyelerinin raporları doğrultusunda savcılığa intikal eden konular tarafımızdan sorulmuş ve 7 Nisanda sormuş olduğumuz soruya hâlâ cevap gelmemiştir.

Bu bağlamda, Adana’da gösterilen hassasiyetin Elâzığ’da niye gösterilmediği, Kayseri’de niye gösterilmediği konusunda da bizim şüphelerimiz ve endişelerimiz hâlâ devam etmektedir.

Değerli milletvekili arkadaşlarımız, biz de bunları yazılı soru önergesiyle sorduk, bu iki, Bingöl ve Elâzığ olayını bizzat ben sordum, hâlâ cevap alamadım. Bu konularda…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Kayseri’deki davası bitmiş, yargılanmış. Başkalarının iftiralarına sığınma, onu malzeme olarak kullanma.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - Biz cevap alamadığımızı söylüyoruz.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bakın, yine, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkeziyle de ilgili 22 personel…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) – Süreyi uzatacak mısınız?

BAŞKAN – Yok, uzatmıyoruz.

MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Cengiz.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Fevzi Topuz, Muğla Milletvekili.

Buyurun Sayın Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sekiz yıldan bu yana iktidarda olan AKP’nin en büyük özelliğinden biri kamuya ait malları yandaşlara babalar gibi satmak olmuştur. Geçen sekiz yıllık sürede seksen yıllık cumhuriyetin tüm kazanımları ya uluslararası şirketlere ya da ülke içinde ve dışındaki yandaşlara satıldı. Bu satışlar genellikle Orta Doğu kökenlilere yapılarak bir yerlere mesajlar verildi.

AKP Hükûmeti “Sosyal devlet” yerine “Düzenleyici devlet” ilkesinden yana tavır almaktadır. Düzenleyici devleti yaratmanın ilk şartı, sosyal devletin mal ve hizmet üreten, dağıtan, yöneten tüm kurum ve mekanizmalarını tasfiye etmektir. İkinci aşama ise devletin bu tür kurumlaşmaya gitmesini yasaklamaktır.

Kamu işletmeleri haraç mezat satılırken, kamu idarelerinin işlettikleri sosyal tesisler de bu özelleştirmeden payını almakta, çoğunlukla yarı fiyatına birilerine devredilmektedir. Bildiğiniz gibi, çalışanlar için Bakanlık bünyesinde -sosyal devlet olmanın gereği- sosyal tesisler oluşturularak çalışanların tatil yapması sağlanır ve her bakanlığın ve her kurumun böyle tesisleri mevcut idi. Şimdi, kamuya ait sosyal tesislerin satılmasına sıra geldi. Bundan böyle, kamuda çalışanlar tatil için Maliye Bakanının söylemiyle beş yıldızlı otellere gidebileceklerdir. Maliye Bakanının kamudaki tesis ve sosyal tesisleri satma gerekçesini ortaya koyarken “Memurların beş yıldızlı otellerde tatil yapmaları sosyal tesislerden daha ucuzdur.” söylemi talihsiz bir açıklamadır. Anlaşılan o ki, Maliye Bakanı ya hesap bilmiyor ya da kaldığı beş yıldızlı otellerin ücretini ödemiyor. Bu ifadeyle memurlarla alay etmiştir. Ortalama 1.350 lira aylık geliri olan bir memur ailesinin tatile gitmesinin mümkün olmadığını bilmeyen Maliye Bakanının “Beş yıldızlı otellere gitsinler.” ifadesi memurlarımıza yapılmış en büyük saygısızlıktır.

Ülkeyi yönetenlerin “Sosyal devlet” anlayışını terk ederek “Tüccar devlet” zihniyetiyle hareket etmesi Anayasa’mızın “Sosyal devlet” ilkesiyle bağdaşmamaktadır.

Merak ediyoruz, ülkede devletin elinde bulunan menkul ya da gayrimenkuller kalmadığında Hükûmet neyi satacak? Misafirhaneler, kamu yararına sosyal tesislerdir. Sosyal tesisler, ilgili kurum personelinin mesleki bilgi ve becerilerini geliştirmek amacıyla hizmet içi eğitimlerin yapılması için ve kamu çalışanlarının ve ailelerinin konaklama ihtiyaçlarının karşılanması için kurulmuşlardır. AKP İktidarı giderayak, devletin elinde ne varsa yandaşlarına satmak, bugüne kadar yarattığı yandaş zenginlere yenilerini eklemek peşindedir.

Değerli milletvekilleri, AKP, geçmişte olduğu gibi 2011 bütçesinde de Türk Silahlı Kuvvetlerine ait sosyal tesislerin, MİT’e ait sosyal tesislerin ve Emniyet Genel Müdürlüğüne ait polisevleri ve moral eğitim tesislerinin elektrik, su ve yakacak giderleriyle büyük onarım giderlerinin kurum bütçesinden karşılanmasını öngörmektedir. Böylece, söz konusu tesislerin hizmet maliyetleri düşürülerek, buralardan yararlanan polis ve askerlerimizin daha ucuz ve kaliteli hizmet almaları sağlanmaktadır fakat öğretmenlerimiz baş tacımız değil mi?

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan bundan bir ay önce, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde “Ellerinden öperim.” diyerek selamladığı öğretmenlerimiz ve öğretmenevlerimiz var. Öğretmenevlerinin elektrik, su, yakacak giderleri ve onarım giderleri neden bütçeden karşılanmıyor, bu ayrımcılık neden yapılıyor?

Değerli milletvekilleri, AKP İktidarı sosyal tesisleri birer birer satmaktadır. Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, geçen aylarda yaptığı basın toplantısında Maliye Bakanlığı sosyal tesislerinden başlayarak kamuya ait bütün sosyal tesisleri satışa çıkaracağını ilan etmiştir.

Özelleştirme uygulamalarıyla, AKP Hükûmeti, ülkede artan işsizliğin ve yoksulluğun sebebi olarak zarar eden kamu kurum, kuruluşlarını işaret etmiştir ve “Bunların acil olarak elden çıkartılıp, bunların satışından elde edilecek sıcak para ile yeni üretim tesisleri” vaadiyle halkımız kandırılmıştır.

Geçmişe dönüp baktığımızda, sürekli olarak sıcak para girişi olan ve zarar etmediği gibi ülke ekonomisine büyük katkılarda bulunan Telekom, Türkiye Elektrik Kurumu, Petrol Ofisi, TÜPRAŞ, Tekel ve limanlar gibi daha saymadığımız kamuya ait birçok varlığın satıldığını görmekteyiz. 2002’de işsizlik oranı yüzde 8 civarında iken 2010’da işsizlik yüzde 12’ler civarındadır. İzlenen yanlış ekonomik politika ve özelleştirme uygulamaları ile yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik her geçen gün daha da artmıştır. AKP Hükûmeti, tüm mali strateji ve politikalarını satılacak olan kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal tesislerin ve hazine arazilerinin satışı üzerine kurmuştur.

Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, maliye emekçilerinin kullanımına açık olan Maliye Bakanlığına ait sosyal tesisleri satışa çıkardığını açıkça ilan etmiştir. Anlaşılan odur ki, Sayın Bakan, kendisinden önceki halefi Sayın Kemal Unakıtan’ın “Babalar gibi satarım.” düşünce ve söylemini onun selefi olarak aynen kabul ve tekrar etmektedir. Sayın Bakan düzenlediği basın toplantısında Maliye Bakanlığı bünyesindeki sosyal tesislerin zarar ettiğini ve bundan dolayı satışa sunulduğunu söylemiştir. Sayın Bakana soruyoruz: Bu sosyal tesislerin zarar ettiğini incelettiniz mi? Bu tesislerin iyi işletildiği ve iyi denetlendiği takdirde zarar etmesinin mümkün olmadığını görecektir.

Değerli milletvekilleri, bir örnek vermek istiyorum: Sinop’ta Devlet Su İşleri Sosyal Tesisleri satışa çıkarılmıştır. Piyasa değeri 30 milyon lira olan tesisler 16  milyon liralık muhammen bedel üzerinden satışa çıkarılmıştır. Tesislerin 50 dairelik bir apartman fiyatına peşkeş çekilmek istenildiği iddia edilmektedir. Bu durumda, Maliye Bakanlığı piyasa değeri 30 milyon lira olan bu tesisi yarı fiyatına pazarlamaya çalışmaktadır. İflas etmiş tüccarın mallarını yok fiyatına satması gibi gerçekleştirilmek istenen bu haraç mezat satışın adını koymayı kamuoyuna bırakıyoruz. Yazıktır, bu tesisler milletin verdiği vergilerle yapılmıştır. Halkın bin bir sıkıntıya göğüs gererek oluşturduğu bu değerler yok fiyatına yandaş sermaye gruplarına satılmaya çalışılmaktadır. Tesislerin her taşında tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı vardır. Bu tesis hem memurun hem de bölge halkının en ekonomik şekilde dinlenme ihtiyacına hizmet etmektedir. Yarın bu tesis özelleştirildiğinde bölge halkının hiçbirinin bu tesisin kapısından içeriye girme şansı yoktur.

Değerli milletvekilleri, sosyal devlet anlayışını yok eden siyasal iktidarın sadaka devlet anlayışıyla dağıtılan yardımları AKP’nin liberal ve dinsel politikalarıyla şekillenmektedir. Bugün emperyalizm biçim değiştirmiş olup artık toprak işgal etmeden de istediği ülkenin topraklarını ele geçirebilmektedir. Bu noktada ülkemizin topraklarının tapu yoluyla haraç mezat satılmış olması kabul edilemez. Sosyal toplum ve kamu yararına dayanan projelere sırtını dönen AKP Hükûmeti, varlık nedeni olan yağma, talan ve peşkeş projeleriyle kendilerine ve yandaşlarına yeni rant alanları yaratmaktadır. AKP Hükûmeti, kamu varlıklarını orman alanlarını bir avuç rantiyeye satma ısrarından artık vazgeçmelidir. Kamu kurumlarının var olma nedeni ortadan kaldırılmakta, hatta bu kurumların kuruluş gerekçeleri tartışılır hâle getirilmektedir. Bu kurumlar halka hizmet için vardır. Bu kurumların sosyal işletmeleri elden çıkarılması yerine maliyetine çalıştırılmalıdır. Bu dönemde yolsuzluk, suistimal, adam kayırmacılık âdeta bir devlet politikası hâline gelmiştir. Sosyal devlette halkın ihtiyaçları ve toplumsal fırsat eşitliği ön plandadır. Yapılan iş ne kadar halkın gereksinimlerini karşılıyor, bu konuda kararı halkımızın takdirine bırakıyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Topuz.

AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili.

Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılı merkezî bütçesinin görüşmelerinin son anına geldik. Şu anda 26’ncı maddeyi görüşüyoruz, toplam 30 madde, arkasından kesin hesapla ilgili konuları da değerlendireceğiz. İnşallah, pazar günü son konuşmaları ve bütünü üzerindeki oylamaları yapacağız.

Bugüne kadar, 22’nci Dönem içerisinde maddeler üzerinde genel anlamda konuşmalar yapılmazdı ama 23’üncü Dönemde bütün bütçelerde maddeler üzerinde de konuşma yapılmaya başladı. Değerli milletvekili arkadaşlarımız maddeleri incelerlerse, madde üzerinde konuşulacak herhangi bir şey olmamasına rağmen, aslında bunların, bu maddelerin, toplam 30 maddenin belki 20 tanesinin, 25 tanesinin 5018 sayılı Kamu Yönetimi Kanunu’nda olması gerekmesine rağmen, siyaset yapmak adına, tribünlere, seçmene mesaj vermek adına, ama son zamanlarda da seçmene mesaj değil, kendisini yazacaklar adına mesaj verme konumuna dönmeye başladı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Muhalefetin denetim görevini bu kadar aşağılıyorsunuz ya, pes doğrusu!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakınız, söylenenler incir çekirdeğini doldursa, hemen araştırmalara, incelemelere başlanacak.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siz gemileri dolduruyorsunuz.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Şu anda konuştuğunuz incir çekirdeğini dolduruyor mu?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Muhalefet partileri öyle almışlar ki, temcit pilavı gibi ağızlarına sakız etmişler, “Şurada yolsuzluk var, şurada peşkeş var, şurada yandaşlara satma var.” diyorlar.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Rahatsız mı oldunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakınız, değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Bakan ifade etti: 1986 yılından bu tarafa Türkiye yeni bir ekonomik sistem içerisinde, kamudaki devlet kaynaklarının, devlet yatırımlarının daha verimli bir şekilde çalışması amacıyla özelleştirme içine girdi. 1986 yılından 2002 yılına gelene kadar bütün hükûmetler özelleştirme yaptılar.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) - Siz ne kadar yaptınız?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 86-2002 yılı arasındaki yapılan özelleştirmelerin kamu bütçesine katkısı 8 milyar dolar…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Siz ne kadar yaptınız, siz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …ama bunun maliyeti, masrafı ne kadar biliyor musunuz? 8 milyar dolarlık alın teri kaynak satılmış, 11 milyar dolar masraf edilmiş. Yani özelleştirme yapılırken 3 milyar dolar da üstüne ilave edilmiş. Tıpkı 2001 yılında toplanan vergilerin faizleri ödemeye yetmeyip, üstüne 3 liralık borçlanma yapıldığı gibi, 2002 yılı öncesindeki yapılan bütün özelleştirmelerin masrafı daha fazla olmuş.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Ne masrafı yapılmış Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Yani burada öyle ifade var ki hani “Eğirdiği kılı yüne değişmek.” diye ifade var. AK PARTİ İktidarı döneminde ne kadar özelleştirme yapılmış? 33 milyarlık özelleştirme yapılmış. Bu özelleştirmeler ne olmuş?

RECEP TANER (Aydın) – Karabük’ü kaça sattınız?

ERGÜN AYDOĞAN  (Balıkesir) – Sayın Elitaş, rakamları saptırıyorsunuz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bir dinlerseniz, anlarsınız.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hayır, ne masrafı yaptınız? Yalan söylüyorsun!

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, iftira atıyorsunuz, “Peşkeş.” diyorsunuz. “Yalan söylüyor.” diye söyleme Hocam. “Yalan söylüyor.” diye söyleme. Rahatsız olmayın...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Masraf ne yaptınız?

BAŞKAN – Sayın Işık, lütfen müdahale etmeyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Burada sizin iftiralarınızı biz sabırla dinliyoruz ama siz gerçekleri duymaktan rahatsız oluyorsunuz. Gerçekler rahatsız etmesin.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Elitaş, sen niye rahatsız oldun da oraya çıktın konuşuyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, bugün az önce milletvekili arkadaşımız ifade ettiler.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Sayın Elitaş, niye rahatsız oldun da oraya çıktın, madem maddeler üzerinde konuşulmuyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) -  İşte “Özelleştirilen kurumlar çok düşük fiyatlarla satılıyor, yarı fiyatla satılıyor, ihaleyle muhammen bedel bu hâle getiriliyor...” Bir şey satılırken nasıl satılması gerekir? İhaleyle satılması gerekir, şeffaf bir şekilde satılması gerekir ve herkese açık, televizyonların önünde yapılan ihalelerde eğer siz art niyet ararsanız, bu, maalesef sizin bu konudaki samimiyetinizin ne kadar olumsuz olduğunun en önemli göstergesidir.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Bilkent’teki görüşmeyi anlat.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 33 milyar dolarlık yapılan özelleştirmede ne oldu? 13 bin kilometre duble yol oldu, 33 bin kilometre adliye sarayları oldu, 33 bin kilometre hastane oldu, 33 bin kilometre derslik oldu ve 33 bin kilometre teknolojiden faydalanan öğrencilerimize bilgisayar oldu.

ERGÜN AYDOĞAN  (Balıkesir) – Gemicikler ne oldu, gemicikler?

FEVZİ TOPUZ (Muğla) - Borçlanmalar ne oldu, borçlanmalar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Dün teknolojiden çok önemli bir fayda sağladık. Sayın Bakan açıklama yaptı, Sayın Cevdet Bey. Cevdet Bey yaptığı açıklamada dedi ki: “2002 yılı sonu itibarıyla asgari ücretin alabileceği tüp gaz miktarı 9 adet 12 kilogramlık tüp.” dedi. “2010 yılı itibarıyla, kasım ayı rakamlarını veriyorum, asgari ücretin alabileceği tüp gaz miktarı da 11 adettir.” dedi. Hemen muhalefet sıralarından itiraz geldi. Hâlbuki, muhalefet sırasındaki arkadaşlarımız AK PARTİ İktidarı döneminde hızlanmış teknolojiden faydalansalardı, -kendilerinin de önünde vardı- Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bu dönem içerisinde milletvekili arkadaşlarımıza verdiği son telefonlarda da tuşlara girip Google’da arasalardı, 2002 tarihindeki tüp gazın, 12 kilogramlık tüp gazın kaç lira olduğunu, 2002’deki asgari ücretin ne kadar olduğunu anında, saniyesinde bulurlardı.

AHMET BUKAN (Çankırı) – 2002’de buğday ne kadardı, şimdi ne kadar?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Google on iki saniyede…

AHMET BUKAN (Çankırı) – Bir de ekmek hesabı yap.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Google on iki saniyede bulduğunu ifade ediyor.

Oradan arkadaşlarımız dediler ki: “Sayın Bakan, milleti bürokrasinin ağzıyla yanıltmayın.”

AHMET BUKAN (Çankırı) – Ekmek, ekmek…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılı sonunda asgari ücret 184 bin lira, 184 milyon lira. 2002 yılında Ankara, İstanbul, İzmir ilindeki tüp gaz fiyatları da belli. 21 milyon 580 bin lira Ankara’daki fiyat. Bölün 184 milyon liraya.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Hangi tarihte? 15.750 lira haziran ayında.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 8,4 adet…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Tarihi söyle? Doğru söyle.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 8,4 adet tüp gaz eder.

Girerseniz Alim Hocam, Google’a girin …

ALİM IŞIK (Kütahya) – Girdim, girdim…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 27 Aralık 2002 tarihindeki…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Niye tarihi söylemiyorsun?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - 27 Aralık 2002 tarihindeki Dünya gazetesine bakarsanız bulursunuz. Eğer 2002 tarihinde tüp gazla ilgili, tüp gaza yapılan zamlarla ilgili sayfayı okursanız, o dönemdeki hükûmet zamanında bir yıl içerisinde 10 veya 12 tane zammın yapıldığını, hatta Haziran 2002 tarihinde Türkiye’nin ilk defa Dünya Kupası kazandığı süreç içerisinde, nasıl medyanın alaycı bir şekilde, milletin kırk sekiz yıllık özleminin bir anda tüp gaz fiyatlarına yüzde 10 zam yapılarak uyutulmaya çalışıldığını o günlerde çok rahat bir şekilde görürsünüz.

RECEP TANER (Aydın) – Birazdan göreceğiz.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, 2010 tarihi itibarıyla yine Google’a girdiğiniz takdirde görürsünüz tüp gaz fiyatlarını veya telefon açarsınız sorarsanız. Burada komisyon üyesi arkadaşımız derhâl telefon açtı.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Pancarın fiyatını söyleyin. Pancarı kaça alıyordunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Tüp gaz fiyatları 52 lira ile 58 lira arasında değişiyor, ortalama 55 lira. Bölün 599 liraya, 11,4 tüp gaz alır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yalan söylüyorsun. Elindeki rakamlar yanlış Elitaş. Biraz sonra göreceksin.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 11,4 tüp gaz alır. Bugün Sayın Bakanın söylediği “2002 yılında 9 tane tüp gaz alır.” derken, yine centilmence davranmış; 8,6’yı ilave etmiş, tama iblağ etmiş, “9 tüp gaz alır.” diyor, bu dönem içerisinde 11,4 tüp gaz alan bir asgari ücretlide 11 yapmış. Yani bunda rahatsız olacak ne var?

ERKAN AKÇAY (Manisa) – Yanlış rakamlar. Asgari ücret 544 lira.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Girin İnternet’e. Eğer yoksa ben size makineyi göndereyim biraz sonra bakarsınız. Teknolojiden faydalanmayı hepimizin ilke edinmesi gerekir.

Bakın değerli milletvekilleri, arkadaşımız ifade etti, sosyal tesislerin satılmasıyla ilgili. Türkiye’nin en güzel yerleri...

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Mazot kaç lira oldu, mazot?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 2009 yılında, bakın, mazot 3,67 idi, 2010 yılı sonunda 3,87 lira mazot. Bir yıldaki mazot artışı yüzde 5 olmuş.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – 3.300 lira mazot. Gene yanlış söylüyorsunuz.

AHMET BUKAN (Çankırı) – Maliye Bakanı burada “benzin 3.600 lira” diyor, 4 bin lira oldu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bakın, 2002 yılında 1,5 liraydı mazot, şu anda 3,87 lira.

ALİM IŞIK (Kütahya) – O da yanlış.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – 2002 yılında petrol fiyatları 18 dolardı, şu anda 88 dolar.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bakan 28 dolar olduğunu söyledi, siz 18 dolar fiyatı nereden buldunuz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Petrol fiyatlarında 5 misli artış var, mazot fiyatlarında 2,5 misli artış var.

Değerli milletvekilleri, bakın, petrol fiyatlarındaki 5 misli artışa rağmen bugün mazot fiyatlarında...

ALİM IŞIK (Kütahya) – Sayın Bakan o tarihteki petrol fiyatlarının 28 dolar olduğunu söyledi, siz “18 dolar” diyorsunuz. Hangisi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – ...akaryakıt fiyatlarında eğer 2 misli, 2,5 misli artış varsa, biz bu millete ızdırap çektirmiyoruz, bu millete imkânlar ölçüsünde en ucuz kaynakları kullandırmak için gayret gösteriyoruz.

Sosyal tesisler konusuna: Türkiye’nin en güzel sosyal tesisleri deniz kıyılarındadır. X işletmesinin moral, motivasyon ve eğitim merkezli, sosyal amaçlı tesisleri. Kim faydalanır? X işletmesindeki genel müdürler ve ona yakın insanlar. Kaç kişi? 300-500 kişi, bin kişi.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Şimdi kim faydalanıyor?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu sosyal tesisleri özelleştirdiğiniz takdirde oradan halk yararlanır, millet yararlanır. 73 milyon insanın yararlanamadığı, sadece kamu görevlilerinin imtiyazlı bir sınıf hâline getirilip onlara hizmet edilmek yerine, onların kaynaklarının tekrar ekonomiye kazandırılarak milletin yararlanabileceği bir hâle getirmeyi eleştirme, açıkçası, buradan, fırsat bulamayıp başka konularda eleştirme imkânı bulamayan, malzeme üretemeyen siyasilerin yaptığı icraatlardır diye düşünüyorum.

RECEP TANER (Aydın) – Sekiz yıldır neredeydiniz Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Halka selam vermek için yapıyorsunuz ama halk bunların hepsini biliyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Nereden biliyor halk? Meclis lojmanlarını kime peşkeş çektiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Ama son zamanlarda halka selamdan da geçti, genel başkanlara selam vermek adına yapılan konuşmalar hem bizi rahatsız ediyor hem milleti rahatsız ediyor.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) - Manavgat’ı, Çolaklı’yı, Seferihisar’ı kime peşkeş çektiniz?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu kürsüde doğruları konuşmak, bu milletin yüce temsilerinin en önemli görevidir diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına söz isteyen Hasan Altan, Kastamonu Milletvekili.

Buyurun Sayın Altan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ALTAN (Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Görüşülmekte olan 2011 yılı bütçesi, AK PARTİ Hükûmeti olarak hazırlamış olduğumuz “Güçlü Türkiye” vizyonuyla uyumlu dokuzuncu bütçedir. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye, AK PARTİ hükûmetleri öncesi, kamu borçları, kamu açıkları, yüksek enflasyon ve faizin hâkim olduğu, siyasi güven ve istikrarın kaybolduğu bir dönemden geçti. 3 Kasım 2002’de AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle milletimizin hasretle beklediği istikrar ve güven ortamı sağlanmıştır. Sekiz yıllık iktidarımız sürecinde, her alanda, cumhuriyet tarihimizin ilkleri denecek reform niteliğinde birçok proje gerçekleştirilmiştir. Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olan Türkiye istikrar ve huzur ülkesidir. Ekonomik krizin siyasi istikrarı bozmasını bekleyenler, kötümser senaryolar kuranlar hayal kırıklığına uğramıştır. Birçok ülke kriz ortamında yatırım kısıtlamasına gidip, vergileri artırıp, kamu çalışanlarının sayısını azaltıp, kamu hizmetlerini kesintiye uğratıp IMF’den destek alırken, biz IMF’den borç almadan, yatırımları artırıp, vergileri azaltıp, teşvik paketleri uygulayıp küresel krizden alnımızın akıyla çıkmayı başardık. 2010 yılının ilk dokuz ayında yüzde 8,9 oranında büyüme gerçekleştirdik. Bu büyüme, krizi nasıl, ne kadar iyi okuduğumuzun açık bir göstergesidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı olarak, bundan önce hazırlanan sekiz bütçeyle başta eğitim, ulaştırma, vakıflar ve KÖYDES projeleri olmak üzere birçok alanda reform niteliğinde yatırımları hayata geçirdik.

2010 bütçesinde olduğu gibi, 2011 yılı bütçesinden de yine en yüksek pay eğitime ayrılmıştır. Eğitimde sekiz yılda 160 bin derslik açtık, 2010 yılında 39.980 kadrolu öğretmenin atamasını yaptık. İlk ve ortaöğretim öğrencilerine ücretsiz ders kitabı desteğine önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da devam edilecektir. Yine bütçe sunuş konuşmasında Sayın Bakanım Mehmet Şimşek’in açıkladığı gibi, öğrenci burs ve harç destekleri yüzde 22 oranında artacaktır.

Medeniyet olarak gördüğümüz ulaştırmada vatandaşlarımızın daha güvenli ve rahat seyahat etmeleri için proje üretmeye devam ediyoruz. Artık yollarda beklemek yok, zulüm çekmek yok. Son sekiz yılda inşa ettiğimiz otoyol ve bölünmüş yol uzunluğu, yetmiş dokuz yılda inşa edilen bölünmüş yol miktarının 2 katından fazladır, 13.375 kilometredir. Bu, AK PARTİ İktidarının başarısıdır. Şu anda dünyadaki en büyük ulaşım altyapı projelerinden biri olan, “asrın projesi” olarak adlandırılan Marmaray Projesi’nin çalışmalarına da hızla devam edilmektedir. Hızlı tren projelerinin tamamlanmasıyla yurdumuzu demir ağlarla öreceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; eğitim, sağlık, ulaştırmayla ülkemizi çağdaş medeniyetler düzeyine yükseltirken, 2003-2010 yılları arasında kültürel mirasımız olarak gördüğümüz ata yadigarı 3.484 adet tarihî eser Vakıflar Genel Müdürlüğümüz tarafından restore edilmiştir.

Diğer önemli projeler ise AK PARTİ İktidarımız zamanında hayata geçirilen, seçim bölgem olan Kastamonu için de hayat kaynağı diyebileceğim KÖYDES ve BELDES projeleridir. Bu projelerle köylerimizin ve kasabalarımızın bütün altyapı hizmetleri, içme suyu şebekeleri ve yollarının asfaltlanması sağlanmıştır. İddia ediyorum ki Hükûmetimiz döneminden önce bu projeler hayata geçirilmiş olsaydı, iller ve bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı ortadan kalkmış ve kırsal kesimlerden kentlere göç engellenmiş olurdu.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşünceler ile 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dilekleriyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET BUKAN (Çankırı) – 90 bin, Çankırı’nın nüfusu düştü Hemşehrim, sizin de milletvekili sayınız düştü; nasıl göç önlendi?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Şahsı adına Mehmet Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe kanunu maddeleri, bölümleri Hükûmet politikalarının değerlendirildiği maddeler ve bölümlerdir. Dolayısıyla bu kürsüde Hükûmet politikalarına yönelik eleştiri, değerlendirme ve önerilerin her madde vesilesiyle yapılıyor olmasını doğal karşılamak gerekir.

Ben, özelleştirmeyle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Biraz önce burada konuşan Sayın Elitaş özelleştirme konusunda değerlendirmeler yaptı, Hükûmetinin görüşlerini ifade ettiler. Ben de bu çerçevede hem Sayın Elitaş’ın değerlendirmelerine biraz açıklık getirmek hem de bu konudaki Cumhuriyet Halk Partisi görüşünü ifade etmek istiyorum.

1980’li yıllara kadar dünyada ve Türkiye'de “özelleştirme” kavramı yoktu. 1980’lerle birlikte “özelleştirme” kavramı bütün dünyanın ve Türkiye'nin gündemine girmiştir. 1980’lere kadar daha çok, devletin hâkim olduğu, küreselleşmenin olmadığı bir yapı vardı. Küreselleşmeyle birlikte, devletin ekonomideki rolü sorgulanmaya başlandı. Vergi yükünün olağanüstü artmış olması nedeniyle vergi ödeyiciler, mükellefler “Vergilerimiz acaba doğru yere gidiyor mu, devlet vergilerimizi doğru alanlara harcıyor mu?” şeklindeki bir sorgulamayı dünyanın gündemine getirdiler. Bu çok doğal, doğru bir gelişme. O tarihten itibaren özelleştirmeler de dünyanın gündemine girdi, Türkiye'nin de gündemine girdi. Özelleştirme tabii ki bir tabu değildir, ihtiyaç duyduğunuz alanda, yerde özelleştirme yaparsınız. Piyasa ekonomisinin esas olduğu bir modelde devletin ekonomide üretimde bulunması doğru değildir. Ana kural budur. Ancak özelleştirme yaparken gözetilmesi gereken bir kural vardır: Gelişigüzel özelleştirme yapılmaz, yani devlet ekonomideki bir alandan çekilecek, o alanı özel sektöre bırakacak ise, bu alanda devletin alması gereken bazı önlemler vardır. Nedir bu? O alanda o piyasada rekabetin olması gerekir. O piyasada rekabet yok ise, devlet rekabeti sağlayana kadar, rekabet ortamını yaratana kadar o piyasadan çekilmemelidir. Aksi takdirde, devlette olan bir tekeli bir özel sektör tekeli hâline dönüştürürsünüz, bundan vatandaşlar zarar görür. Tekel demek fiyatı istediği gibi belirlemek demektir.

Bu konuda TÜPRAŞ’ı örnek vermek istiyorum. TÜPRAŞ Türkiye’de tek rafineridir. TÜPRAŞ’ı Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti özelleştirdi. Yüzde 51’ini sattı daha önce, ondan sonra yüzde 14,76’sını sattı, daha önce özelleş-tirilen bölümler de vardı, TÜPRAŞ özelleştirilmiş oldu. Şimdi, akaryakıt zamlarına ilişkin olarak Sayın Maliye Bakanı açıklamalar yapıyor. “Vergi politikası bunun sorumlusu değildir.” diyor. Peki, vergi politikası bu fiyat artışlarının sorumlusu değilse, bir sorumlu bulmamız gerekir. Dünyadaki petrol fiyatındaki yükselişler olarak Sayın Maliye Bakanı bunu ortaya koyuyor, ancak daha önce geçen yıl yaşadığımız fiyat yükselişi karşısında, geçen, evvelki yıl yaşadığımız fiyat yükselişleri karşısında bugünkü fiyat yükselişinin bu petrol zammının gerekçesi olmayacağı açıktır. Ne yapıyor? Eğer dünyada meydana gelen fiyat yükselişlerinden kaynaklanıyorsa akaryakıt fiyatlarındaki artış, o zaman Enerji Bakanının petrol şirketlerinden, rafineri şirketlerinden ricacı olmaması lazım. Yalvar yakar Enerji Bakanı diyor ki, “Lütfen fiyatlarınızı indirin, rica ediyorum sizden, anlayış bekliyorum.” diyor. Böyle bir özelleştirme politikası olabilir mi? TÜPRAŞ devletteyken piyasayı regüle ediyordu. O piyasada yeni bir rafineri kurana kadar onu özelleştirmeyebilirdiniz.

Şimdi, rekabet neyle mümkün o piyasada? Akaryakıt ithalatıyla. Akaryakıt ithalatı demek, yirmi, yirmi beş gün demektir; güçlük demektir, zaman kaybı demektir ve Enerji Bakanı enerji şirketlerinden, akaryakıt şirketlerinden indirim rica ettiğine göre, o zaman problem petrol fiyatından değil akaryakıt şirketlerinden kaynaklanıyor. Böyle bir özelleştirme olabilir mi?

Ayrıca, 8 milyar dolarlık özelleştirme geliri zamanında…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – …sadece 50-60 milyon dolarlık bir maliyetle gerçekleştirilmiştir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.

Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın Doğru, Sayın Aydoğan, Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Enöz, Sayın Güner, Sayın Cengiz, Sayın Kaplan, Sayın Sakık, soru sorma sıraları.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Tokat ilinde, Tekelin özelleştirilmesiyle beraber önce sigara fabrikası satılmış, kapatılmayacak denmiş olmasına rağmen daha sonra kapatılmıştır. Akabinde de tütün üreticileri tamamen mağdur edilmiş ve tütün üretiminden vazgeçilir konuma gelmiştir. Tütün üretiminden vazgeçilmesiyle beraber yaprak tütün işletme müdürlükleri de kapanmıştır. Tokat’taki Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü ve sosyal tesislerine Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hizmet içi eğitimle ilgili olarak talip olunmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığına veya Millî Eğitim Müdürlüğüne hizmet içi eğitimle ilgili olarak buranın verilmesi mümkün müdür? Onların taleplerine ne tür cevap verdiniz?

İkinci olarak da pancarın fiyatı 2002 senesinde 80 kuruş civarındaydı, şu an itibarıyla pancarın kampanya dönemi tamamlanmış olup şu andaki fiyatı da 90 ila 110 kuruş civarındadır. Acaba pancar fiyatı böyle düşürülerek…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, akaryakıt ürünleri üzerindeki verginin yüksek olduğunu söylüyorsunuz ama “2002 yılında vergi yükü daha yüksekti, şimdi yüksek ama 2002’ye göre az.” diyorsunuz. Oysa rakamlara göre, baktığımızda, benzinde Avrupa’da birinciyiz, motorinde ikinciyiz. Türkiye, oransal olarak baktığımızda, benzinde yüzde 66,8’le diğer ülkelere göre birinci durumdadır, motorinde de yüzde 56,5’la ikinci durumdadır. Bu kadar yüksek bir vergiyi düşürmek planlarınızda var mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Birincisi: Sayın Bakanım, Niğde Çamardı ilçesinde İl Özel İdaresine ait dağcılık ve kayakevi var. Bu kayakevi gerektiği gibi işletilmemekte ve atıl durumdadır. Dağcılık Federasyonu buraya bir okul açmak üzere İl Özel İdaresinden bunu istemiştir ama ret cevabı gelmiştir. Çamardı ilçemize katkı yapabilecek bu binanın Dağcılık Federasyonuna tahsisine yardımcı olabilir misiniz?

İkincisi: Yine, Niğde Ulukışla Çiftehan’da, İçişlerine bağlı “polis eğitim moral merkezi” olarak yapılan ama yıllardır atıl bir vaziyette bekleyen bir binanın, İl Özel İdaresine tahsis edilmek suretiyle kazançlı hâle getirilmesine bir destek verebilir misiniz? Bugüne kadar yaptığımız bütün girişimler reddoldu, bina çürümeye terk edildi.

Üçüncüsü: Yine, Niğde merkezde İl Özel İdaresine ait…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Taner, buyurun.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, biraz önce sordum, cevap alamadım.

Merkez Bankası açıklamasına göre, Temmuz 2010 itibarıyla, bankalara olan toplam kredi borç stoku 493 milyar TL, kişi başı borç da 6.750 TL’dir. 2002 yılı toplam borç 56 milyar TL, kişi başı borç da 805 TL seviyesindedir. 2002’ye göre yüzde 838 artış olması vatandaşın durumunun iyileştiğinin göstergesi midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kamuoyunun doğru bilgilenmesi açısından soruyorum.

1) Biraz önce konuşan Değerli AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş, iktidarı devraldıkları dönemde petrolün varil fiyatının 18 dolar olduğunu söyledi, hâlbuki dün siz ise bunu 28 dolar olarak ifade ettiniz. Hangisi doğrudur?

2) Ankara’nın güzide semtlerinden birisi olan Or-An’daki Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanları ve arsaları TOKİ’ye hangi şartlarda devredilmiştir? TOKİ, bu lojmanların arsasını hangi şartlarla, hangi şirketlere devretmiş ya da paylaştırmıştır? Bu şirketlerin isimleri nelerdir? Hazine bu devir işinden ne kadar gelir elde etmiş? TOKİ ve diğer şirketler bu yolla kaç dairenin sahibi olmuşlar ve ne kadar kazanç elde etmişlerdir? Milletvekillerini iki dönemdir mağdur eden ve cumhuriyet tarihinin en büyük vurgunlarından birisi olarak tarihe geçeceği iddia edilen bu uygulamayı Bakanlık olarak nasıl denetlediniz? Bu konuda yaptığınız bir işlem var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz, buyurun.

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, ben de aynı konuya değinmek istiyorum çünkü son derece önemli bir konu. Ankara’nın en güzel yeri olan Or-An’daki milletvekili lojmanları arsasına, biliyorsunuz, alışveriş merkezi ve çok katlı binalar yapıldı. Bu inşalarda kaç iş yeri ve kaç konut vardır, yapılmıştır? Bunun karşılığında devlet yani kamu ne kadar gelir elde etmiştir? Bedeli ne olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bu Or-An’daki milletvekili lojmanlarının TOKİ’ye devri, ondan sonraki gelişmelerle ilgili olarak arkadaşlar çalışacaklar, sizlere yazılı olarak cevap verecekler.

Sayın Grup Başkan Vekilimiz Elitaş “18 dolar” dedi. 2002 Kasım itibarıyla petrol fiyatları 25 dolardı, dün itibarıyla 90 doların üzerindeydi ama aralık sonu itibarıyla yani 2002 Aralık sonu itibarıyla son günde 28 dolara çıktı. Dolayısıyla 2002 ortalaması yaklaşık 25 dolar diye varsayabilirsiniz ama bugün itibarıyla onun neredeyse 4 katı civarında yani 93 dolar civarında.

Sayın Taner, şimdi şöyle bir durum var: Biliyorsunuz, 1970’li yılların sonlarından itibaren, ta 2004, 2005’e kadar Türkiye çift haneli, zaman zaman üç haneli enflasyon, devalüasyon ve faiz hadlerini içeren bir makroekonomik ortamda yaşamış. Böyle bir ortamda, takdir edersiniz ki bırakın tüketicilerin yani büyük ölçekte borçlanabilmesi… Bir kere zaten hiç kimsenin geçmişte evi, arabayı krediyle alacak taksitlendirme imkânı yoktu, yani hem vadeler çok kısaydı -ben çok iyi hatırlıyorum, 1990’lı yıllarda, 2000’li yılların başlarında en uzun vadeler on sekiz aydı, hadi otuz altı ay olsun- hem de faizler aylık yüzde 5’ti. Dolayısıyla, bu sektörü iyi bilen birisi olarak, vatandaşımız isteseydi bile borçlanamazdı. Şimdi, Avrupa’ya, Batı’ya baktığınız zaman kredi hacminin, tüketici hane veya şöyle diyeyim, hane halkı borcunun millî gelire oranı Avrupa’nın 27 ülkesinde ortalama yüzde 58. Yani o ülkelerin millî geliri 100 liraysa hane halkı borcu 58 lira. Türkiye’de millî gelir 100 liraysa hane halkı borcu 15 lira. Dolayısıyla, karşılaştırmalara böyle bakmamız lazım. “1 liradan 8 liraya çıktı, yüzde 800 arttı.” şeklindeki yorumlar tabii ki yapılabilir ama bu istatistiklerin bu şekilde değil, uluslararası standartlarda sunulması lazım.

Niğde’yle ilgili gündeme getirilen hususlarla ilgili olarak tabii, takdir edersiniz ki oturup bakmamız lazım. İl Özel İdaresini ilgilendiren hususlar anladığım kadarıyla ama memnuniyetle biz, İl Özel İdaresiyle temasa geçeriz, ülke yararına ne yapılması gerekiyorsa yapmaya çalışırız.

Değerli arkadaşlar, akaryakıt ürünlerinde ben söyledim defalarca, hakikaten başka ülkelerle karşılaştırıldığı zaman nispeten Türkiye’deki vergi yükü yüksek ama şunu da ifade ettim: 2002’de toplam vergi yükü yüzde 70,3’tü, bugün itibarıyla toplam vergi yükü yüzde 64,8 civarına kadar inmiştir. Yani vergi yükünde bir azalma var, bir artış yok ama vergi yükü düşük değil, vergi yükü yüksek fakat bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde akaryakıt ürünleri üzerinde, benzinde, mazotta, diğer ürünlerde vergi yükü artmamıştır, azalmıştır. Benim söylemeye çalıştığım konu bu.

Tokat’taki Millî Eğitim Bakanlığının talebine tabii ki olumlu bakarız. Yani ben detayları bilmiyorum ama Millî Eğitime hizmet edecek… Yani ben, Tekel binalarının, tesislerinin yani mülklerinin çoğunu Millî Eğitime verdim. Özellikle onlara öncelikli olarak veriyoruz, üniversitelerimize, Millî Eğitim Bakanlığına, o hususta en ufak bir tereddüt göstermeyiz, eğer hakikaten talep edilen…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Satılmasın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani, mesele şu: Önemli olan, ülkenin menfaatidir. Satıldığı zaman o bölgeye bir dinamizm, bir yeni enerji, yeni bir ticari faaliyet alanı doğuracaksa onu da yapmak lazım, istihdam yaratacaksa onu da yapmak lazım ama Millî Eğitimin ihtiyacı varsa Millî Eğitim öncelikli gelir, ticaret ikinci öncelikle gelir.

Evet, herhâlde bütün sorulara cevap verdim Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Şimdi, 26’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

27’nci maddeyi okutuyorum:

Muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlar

MADDE 27 – (1) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe kayıtlarında bulunan Devlet alacaklarından tutarı 15 Türk Lirasına kadar olanların tahsili için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından fazla olacağının anlaşılması halinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Akın Birdal, Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Birdal.

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

27’nci madde, muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlara ilişkindir. Buna göre, devlet alacaklarından 15 TL’ye kadar olanlar, takip giderleri daha fazla olacağı için muhasebe kayıtlarından düşürülecektir. Bu, muhasebe tekniği ve bütçe açısından doğru bir yaklaşımdır. 15 TL’lik alacak için 30 TL’lik bir gider söz konusu ise 15 TL’den vazgeçmek gerekir. Ne var ki bu anlayış ve yaklaşım siyasi iktidarın genel bütçedeki tutumuna yansımamaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu bütçe AKP’nin sınıfsal ve ideolojik bir tercihini yansıtmaktadır ve bu da bugünden yarına elbette ki değiştirilemez çünkü AKP’nin bugün varlık nedeni de, böyle bir tercihin sonucu bu Parlamento çatısı altındadır ve iktidardır. Ama kimi şeyler var ki günlük hayatı kolaylaştırabilir ve daha da yaşanılabilinir kılar. Bu da birtakım olguları kabul ederek olur, ret ve inkâr anlayışından vazgeçerek olur ve başta yaşam hakkı olmak üzere, kişi güvenliği ve özgürlüğü, cezaevlerinde insan haklarına dayalı bir düzenleme, dinlenmediğinize dair, özel yaşamınızın güvence altında olduğu gibi bazı düzenlemeler yapılabilinir.

Şimdi, biz, tabii, muhalefet olarak bazı şeyleri söylüyoruz. Zaten muhalefetin böyle bir itici gücü ve rolü vardır. İktidarlar ya da devlet muhalefetin söylediğine üç yıl sonra gelir ya da dört yıl sonra gelir ama dört yıl sonra geldiği yerde muhalefetin bugün söylediğini söylerken, muhalefet, daha ileride, daha çağdaş, daha günlük gereksinmelere karşılık verecek yine birtakım tespitler ve öneriler yapar ve iktidar ya da devlet dört yıl sonra yine o muhalefetin dediği yere gelir. Hep böyle sürer gider bu ama bazı şeyler var ki ertelenemez.

Şimdi, örneğin, “Birtakım olguların ret ve inkârı.” dedik. Şimdi, Sayın Ömer Çelik diyor ki… Bugünkü süreçte gerçekten insanların beklentilerine, toplumun gereksinmelerine karşılık veriliyormuş gibi bir yanılsamayla, bizim bu süreci suikast ettiğimizi söylemektedir.

Şimdi, neden suikast? Bir defa, ayrıca gerçekten bu “suikast” sözcüğü rencide edicidir çünkü suikast, tuzak kurulur ve İttihat Terakki’den beri gelen baskıcı, otoriter, faşizan, militer yönetimlerin bir geleneğidir ve hatta İttihat Terakki’de enseden –onların imzası vardır- tek kurşunla vururlar.

Şimdi, biz neden suikastçı oluyoruz? Bir halkın ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası hukuktan kaynaklanan bir hakkının kullanılması gerektiğini söylüyoruz, iki dilli bir yaşam ya da demokratik özerklik. Yani şimdi neden buna karşı çıkıyoruz? Örneğin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, doğrudan yerinde yönetim ve halkın doğrudan yönetime katılmasını öngörmüyor mu ve bugün küresel krizin getirdiği bütün yönetimlerde şimdi yeni böyle bir yol seçilmektedir. Örneğin Britanya’da işte şimdi, Başbakan Cameron’ın dediği gibi, büyük toplum projesi buna dayandırılıyor, yerinde yönetim ya da Fransa’da ama onlarda olacak ve bize geldiği zaman olmayacak ya da bu başka şekilde adlandırılacak.

Biz bunu elbette ki reddediyoruz çünkü olacaksa her şey karşılıklı ve insanca ve dürüstçe olsun. Örneğin, böyle bir suikast tarihine, kültürüne karşı Avrupa’da da işte karşılıklı düello vardır ve gelinir, her şey açıkça orada kozlar paylaşılır.

Şimdi, örneğin, daha şu iki gündür yine cezaevlerinde gerçekten bu kanayan bir yara, bunu söylüyoruz biz. Son üç örnek vereyim. Belki Hükûmet adına kayıt yapılır. Her şey para değil çünkü dünyada “İnsanlık onuru.” diye de bir şey var ve herkes için yaşam hakkı var. Örneğin “İnsanlık onuru.” kavramı, biz söylüyoruz geçiyoruz ama, Birleşmiş Milletlerin kırk altı yıllık atölye çalışmalarında bulunmuş bir kavram. Biz bu değerlere sahip çıkmalıyız ve her şeyi sermaye ve onun çıkarlarına bağlı bir dünya ya da hayat görmemeliyiz.

Bakın şimdi, cezaevlerinde, Latif Bodur Midyat Cezaevinde kalıyor ve 1992’den beri içeride. Kanser hastalığına yakalanmış, Adli Tıp Kurumuna tahliye için başvurmuş, Adli Tıp yanıt vermemekte. Diyor ki: “Ailem, yakınlarım benim cezaevinde ölmemi istemiyor.” Son günlerini geçiren bir mahkûmun ne istediği ne yazık ki karşılık bulmuyor.

Yine, Sabahattin Aydemir… Daha dün geldi. Bakın, Eskişehir H Tipi Cezaevinde kalıyor. Cezaevi yönetiminin -ki burada her yerde ayrımcılık var, tabii bu ayrımcılık cezaevlerine de yansıyor- Kürt olmaktan ötürü ve Kürt mahkûmlara karşı ayrımcı davrandığını ve kötü muamele gördüğünü protesto etmek için ölüm orucuna yatıyor. Şimdi dördüncü gün. Eğer biz buna kulak vermezsek Sabahattin Aydemir’in yarın cenazesi çıkacak.

Yine, Habip Çiftçi… Bu, Kandıra Cezaevinde on yedi yıldır yatıyor. Kanser ve boyun ameliyatı olması gerekiyor. Bir aylık başvurusu ne yazık ki karşılık görmüyor.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu küresel krizin atlatılabilmesi elbette ki silahlanmayla ve giderek korkuyla, baskıyla ve silahla baskı altına almakla giderilecektir. Başka çaresi yoktur çünkü görülüyor, üretim yok, yatırım yok, sosyal adalet yok ve nitekim, şu anda dünyanın silahlanmaya ayırdığı para 1,5 trilyona ulaştı ve Türkiye'nin de bu silahlanmadaki payı çok önemli ki nitekim Türkiye'nin silahlanmaya ayırdığı şu anda 13 milyar dolar ve kamu güvenliği için yapılan ödeneklerin ne kadar olduğunu dün sizlere sunduk.

O nedenle, kamu mallarının birtakım çevrelere peşkeş çekilerek “özelleştiriliyor” adının makul gerekçelere sığınması ya da savunması yapılamaz. Bunlar, emekçilerin yarattığı ortak kamu mallarıdır. Gerçekten, siz yatırım yapmak yerine, üretim yapmak yerine ve ekonomik yaşamı demokratikleştirmek yerine, hep özelleştirme tercihi yaptığınız zaman elbette ki böyle bir karşılık olacaktır. Nitekim, şimdi, seçim nedeniyle güçlü tepkiler alınca, alt komisyondaki silahlanma yasa tasarısı şu anda rafa kaldırıldı. Ama görülecek ki eğer 12 Hazirandan sonra, seçimlerden sonra halkımız bu yanılsama ve aldatma sürecine yeniden itibar ederse, hemen o silah lobileri yine faaliyete geçecek ve nitekim AKP’li olduğunu öğreniyoruz silah üretim ve ticareti yapan birinin ve İstanbul’dan –bilmem- aday olduğunu öğreniyoruz. Şimdi ertelendi fakat 1 kişiye 5 tane silah taşıma hakkı getiriyor ya da bulundurma hakkı getiriyor.

ÜNAL KACIR (İstanbul) – Şimdi kaç?

AKIN BİRDAL (Devamla) - İkisine de taşıma ruhsatı verilecek. Acaba Hükûmet, bütçe açığını silahlandırmayla, ruhsat gelirleriyle mi acaba kapatmaya çalışacak?

AHMET YENİ (Samsun) – Şu anda kaç ?

AKIN BİRDAL (Devamla) – Neden 5 tane silah? Neden silah? Neden silahla?

SUAT KILIÇ (Samsun) – Şu anda sınırsız.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Komik olmayın. Şu anda sınırsız.

BAŞKAN – Sayın Canikli lütfen… Sayın Yeni…

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Şu anda sınırsız, Hükûmetimiz sınırlandırıyor 5’le.

AKIN BİRDAL (Devamla) – O nedenle, bence bu silahlandırmadan vazgeçin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Neden insanları yanıltıyorsunuz? Neden insanlara yanlış şeyler söylüyorsunuz? Hükûmetimiz sınırlandıracak. Ayıptır ya!

AKIN BİRDAL (Devamla) - Tehdit ve korku üreten rejim silahlanmaya yol açıyor. O nedenle buna son verin ve biz buna karşı çıkacağız ve demokratik kamuoyu da vazgeçecek. Silah gücüyle değil, demokrasinin, hukukun gücüyle konuşun ve bunu eşitlikçi, özgürlükçü bir toplum projesine bağlı kılın. Neden 5 silah? İki yanınızda silah taşıyacaksınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hadi canım siz de oradan! Şimdiye kadar halkımızı hiç böyle tehdit edemediniz ve silahlarla da tehdit edemeyeceksiniz ya.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Aynısını, teröristlere söylüyor musun aynısını, teröristlere!

AKIN BİRDAL (Devamla) - O nedenle, bence burada…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Aynısını teröristlere söyle bakayım.

AKIN BİRDAL (Devamla) - Neyse…

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ya “Neyse” buraya gelince!

AKIN BİRDAL (Devamla) - Burada hesap kitabı konuşuyoruz. Bu hesabınız kitabınız yanlış ve geri dönecek.

EMİN NEDİM ÖZTÜRK (Eskişehir) – Sizin hesabınız yanlış, sizin!

AKIN BİRDAL (Devamla) - Ankara’da yaptığınız hesap Diyarbakır’dan, İstanbul’dan, İzmir’den, Mersin’den, Samsun’dan geri dönecek çünkü bu yaptığınız hesap yanlış hesap ve halkımızın ve ülkemizin çıkarlarına karşılık verecek, beklentilerini, özlemlerine yanıt verecek bir hesap değil. Bu hesap AKP hesabıdır. Üç üç daha altı yapmaz, dokuz yapar bazen, bunu da göreceksiniz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Sizden daha iyi biliriz hesabı.

AKIN BİRDAL (Devamla) - Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesinin 27’nci maddesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Biraz önce Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş muhalefetin konuşmalarında lüzumsuz konuşmalar, incir çekirdeğini doldurmayan konuşmalar yapıldığını ifade etti. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki milletin sorunlarını, yoksulluğu, yolsuzluğu ve bazı konuların bu milletin kürsüsünden dile getirilmesinden rahatsızlık duymamanız gerekir.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) – Rahatsızlık duymuyoruz.

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Evet, Sayın Elitaş keşke olsaydı, kürsüye gelsin de Manisa Et-Balık Kurumunun, Manisa Sümerbankının, Manisa Alaşehir Tekel Suma Fabrikasının nasıl özelleştirildiğini burada milletimize bir anlatsa da acaba bizim daha önce bu özelleştirmelerle ilgili yaptığımız konuşmalar incir çekirdeğini mi doldurmuş yoksa bu, birilerinin cebini mi doldurmuş, milletimiz bir de Elitaş’ın ağzından duyardı. Ayrıca, verdiği benzin hesabı da yanlış. Biraz önce Sayın Maliye Bakanı da gerekli düzeltmeyi yaptı. Onun için Google’a Sayın Elitaş kendisi bakmalı ve doğru bilgileri buradan ifade etmeli.

Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmasında 2002 yılıyla 2010 yılına ait bazı göstergeleri karşılaştırdı, bir de yumurta hesabı yaptı. Bu hesabı şimdi hep birlikte yeniden yapacağız.

Öncelikle, bütçe sunuşunda TÜFE oranları kıyaslanırken Ocak 2003 ile Aralık 2010 dönemi kıyaslandı. Böylelikle 2003 yılı Ocak ayından 2010 yılı Aralık ayına kadar TÜFE’nin yüzde 107 arttığı açıklandı. Asgari ücret ve memur maaşıyla bazı malların alım güçleri kıyaslandı. Yalnız, bu kıyaslamalar yapılırken bir kurnazlık da yapıldı. TÜFE’de Ocak 2003 dönemi baz alınırken diğer unsurlarda yani TÜFE’de Ocak 2003 baz alınıyor ancak aile yardımı ödeneği dâhil olmak üzere en düşük memur aylığında, net asgari ücrette, en düşük SSK’lı emekli aylığında, BAĞ-KUR’lu esnaf emekli aylığında, en düşük altmış beş yaş memur aylığında ve muhtar aylıklarında 2002 Aralık baz alınıyor. Böylelikle Aralık ayından Ocak ayına geçişte yapılan yüzde 23’lük asgari ücret artışı da kendi hanesine kaydediliyor. Buradan bir yüzde 23’lük avantaj sağlıyor ve asgari ücret Aralık 2002’de 184 lira iken Ocak 2003’te 226 liradır.

Tabii, bu uyanıklık, bununla sınırlı kalmıyor. Mesela asgari ücret kıyaslaması yapılırken 2010 yılında asgari geçim indirimi, net asgari ücrete de dâhil ediliyor. Biraz önce Sayın Elitaş da 599 lira olarak ifade etti asgari ücreti fakat 2002 yılındaki vergi iadesine bilinçli olarak dâhil edilmiyor ve 2002 Aralığın 184 liralık asgari ücreti dikkate alınıyor. Oysa 2002 ve 2003 yıllarında, malum, vergi iadesi vardı. Madem asgari geçim indirimini 2010 yılı için net asgari ücrete dâhil ediyorsunuz o zaman 2002 yılı için vergi iadesini de asgari ücrete dâhil etmeniz gerekir çünkü asgari geçim indirimi vergi iadesinin yerine getirilmiştir. 2010’da asgari ücrete asgari geçim indirimini dâhil ediyorsanız bunu da etmelisiniz veya ikisini de dâhil etmemeniz gerekir, en doğrusu da dâhil etmemektir.

Değerli arkadaşlar, gerçek şudur: Ocak 2003’te 226 lira olan asgari ücret, 2010 Aralık ayında 544 liraya yükselmiştir; öyle, Sayın Bakanın, Sayın Elitaş’ın dediği gibi 599 Türk lirası değildir. Yüzde 10’luk da burada bir yanıltma yapılıyor. Mesela 2002 Aralık ayında 184 lira olan asgari ücretin 599 lira olduğu söylenerek TÜFE kıyaslaması Ocak 2003 ile 2010 arasında yapıldığına göre aile yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşlarının, aylıkların da Ocak 2003 ile Aralık 2010 arasında yapılması gerekmektedir.

Sayın Maliye Bakanı da yumurta modasına uydu ve Türk lirası hesabından yumurta hesabına geçti. Şimdi, Sayın Bakan bu yumurtaya neden bu kadar merak sardı? Ben de merak ettim ve yumurta borsasını aradım, araştırma yaptım. Yumurta üreticileri kan ağlıyor. Maliyetler yüzde 100 artarken yumurta fiyatları yüzde 30 artmış. Aslında bu yumurta hesabını Sayın Unakıtan daha iyi bilir yani Sayın Şimşek’in girmemesinde fayda var.

OSMAN DURMUŞ (Kırıkkale) – Abdullah Unakıtan spekülatör!

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Lütfen konuya biraz da üretici gözüyle bakınız. Hükûmet Türkiye ekonomisinin performansını yumurta alım gücü artışıyla açıklamaya çalışmakta. Hatırlarsınız, kuş gribi bahanesiyle yüz binlerce tavuk telef edildi, köy tavukçuluğu neredeyse bitti; kendi ailesinin beslenmesi için tavuk besleyen çok sayıdaki aile de artık yumurta ve tavuk satın almaya başladı.

Madem Hükûmet Türk lirasından yumurta hesabına geçti, biz de yumurta hesabıyla devam edelim. 2003 Ocak ayında bir tüp gaz 150 yumurtayla alınırken 2010 Aralıkta 550 yumurtayla alınabiliyor. 2003 Ocak ayında bir litre benzin 24 yumurtayla alınabilirken 2010 Aralık ayında 38 yumurtayla alınabiliyor. 2003 Ocak ayında 1 kilo dana eti 61 yumurtayla alınabilirken 2010 Aralık ayında 285 yumurtayla alınabiliyor. Bunlar tamamen Sayın Bakanın verdiği rakamlar üzerinden yapılan bir mukayesedir. 2003 Ocak ayında gerçek kira 4.500 yumurtayla ödenebilirken bu 5.500 yumurtaya çıkmıştır ve 1 kilo zeytin 61 yumurtayla alınabilirken 2010 Aralık ayında da 115 yumurtayla alınabilmiştir. Bir asgari ücretle Ocak 2003’te, yani 226 Türk liralık asgari ücretle 11 tüp gaz alınabilirken, 2010’da ise 544 lirayla sadece 9 tüp gaz alınabilmektedir. Ocak 2003’te 141 litre benzin alınabilirken, 2010’da sadece 136 litre benzin alınabilmektedir. Ocak 2003’te 51 kilo zeytin alınabilirken, 2010’da sadece 49 kilo alınabilmektedir. Yani iktidar simit hesabından sonra yumurta hesabında da, tüp gaz hesabında da, benzin, mazot hesabında da sınıfta kalmıştır.

Sizin döneminizden önce çiftçilerin evinin avlusunda mazot depoları, tankerleri vardı, şimdi artık mazotu çiftçi pet şişede alabiliyor. Sekiz yıllık AKP döneminde pamukta yüzde 68, buğdayda yüzde 94 fiyat artışı var ama girdilerde, mesela gübreye yüzde 400’lere ulaşan zamlar yapıldı, sulamaya yüzde 230, mazota yüzde 140 zam geldi ve mazottan ÖTV’yi kaldıracağınızı söylediniz, sekiz yılda sadece vergileri artırdınız.

Biraz da dört işlemi dikkatli yapmak gerekiyor. Sunuş’un 33’üncü sayfasında 2002 yılı rakamları ile 2010 yılı rakamları karşılaştırılmış ve artış oranları verilmiş ancak oranlar yanlış hesaplanmıştır, tekrar bakılmasını rica ediyorum, yine bu asgari ücret kıyaslamaları ve artış oranları bakımından.

Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanının yabancı gazetecilere söylediği “Bazı emekliler son maaşlarının yüzde 106’sına kadar maaş alıyor, bu bir çılgınlıktır. Türkiye'de bu yıl çalışanlar elli yaşında emekli olabiliyor, bu, bu ülkenin yaptığı büyük hatalardan biridir.” sözünü tekrar hatırlatmak istiyorum ve buradan yine bir emekli gözüyle ifade etmek gerekir ki asıl çılgınlık bu kadar emekli maaşıyla geçinebilmektir hatta Turgut Özakman “Şu Çılgın Emekliler” adında bir roman dahi yazabilir. Türkiye'de emekliler açlık sınırının altında kalan maaşla neler yapılabileceğini göstermektedirler ve asıl çılgınlık budur.

Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son veriyor, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tayfur Süner, Antalya Milletvekili.

Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 27’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başbakan ekonomik olayları kendi penceresinden değerlendirerek, 2010 bütçesini Mecliste değerlendirdi. Örneğin bütçe konuşmasında, örnek vererek “Rusya’ya ihracatımız 1 milyar dolardan 3 milyar dolara çıkmıştır.” dedi. “Komşularımız da kazanıyor, biz de kazanıyoruz.” dedi.

Allah aşkına, Sayın Başbakan, Rusya’yla ticaretimizde 2010 yılında verdiğimiz açık 18 milyar  dolar. Bu ne biçim kazanç? Yani ekonomiyi siz hep kendi pencerenizden bakarak değerlendiriyorsunuz. Hep konuşmanıza başladığınız zaman 2002 yılını baz alıyorsunuz. 2002 yılında toplam ticaret açığı 15,5 milyar dolarken bugün artık 66 milyar dolara yükseldi ve bir de devamlı gayrisafi millî hasılanın yüksekliğinden bahsediyorsunuz. Ülkemizde yükselen şeyler var hem de çok; işsizlik, halkın giderek fakirleşmesi, ekonomik dağılımın giderek adaletsizleşmesi, yabancılara para transferlerinin olağanüstü artması, borçlar, işte bunlar yükselmiştir. Ülkemizin dış borcu 2002’de 115 milyar dolar iken şu anda yaklaşık, sadece devletin 300 milyar dolardır; özel sektörün borçları hariç. Tabii, onları da katarsanız 2 katına çıkar, 600 milyar dolara falan çıkar.

Ülkemizde para yabancının elindedir. Ülkemize gelen sıcak para sonucunda gayrisafi millî hasıla ve millî gelir yüksek çıkmaktadır. Ancak yabancılar buraya gelip de bu sıcak parayla yatırım yapmak yerine, paralarına para katmayı tercih etmektedirler.

Ekonomimizin büyümesi, gelişmesi sadece verilerin artmasıyla anlatılamaz. Gerçek işsizlik oranlarınız düşmeye, yoksul sayılarımız azalmaya başladıysa, emeklilerimize gereken değer ve ücret verilebiliyorsa enflasyonumuz kaç olursa olsun ülkemiz ekonomik olarak iyi yolda diyebiliriz. Aksi hâlde bunları söylemek işkembeyi kübradan atmak demektir.

Hemen hemen bütün ülkeler küresel kriz nedeniyle bankalara destek vermiş ama Türkiye Cumhuriyeti vermemiş diye övünüyorsunuz ama bir şeyi unutuyorsunuz Sayın Başbakan: Bankalar, 2002’de geldiğiniz zaman zarar ediyordu; bugün artık 3-4 milyar, 5-6 milyar dolar para kazanıyorlar, sübvanse etmiyorsunuz ama bankalara halkı soyduruyorsunuz. “Muamele vergisi”, “havale vergisi”, “havale parası” diyerek bankaların kazançlarını vasıtalı olarak artırdınız. Dolayısıyla devletin sübvanse etmesine gerek kalmadı, halk zaten onu yerine getiriyor. Bankalara vatandaşın parasını 0,49 faizle kullandırıyorsunuz ama kredi kartlarına geldiği zaman yüzde 35 bankalar faiz alıyor. Sanayide, reel sektörde ve tarımda kullandırdığınız krediler de mevduat faizlerinin kat kat üstünde.

Sayın Başbakan yaptığı konuşmalarda devletin doğuya fabrika ve otel yapamayacağını söylüyor. Peki, doğuya ne yapacaksınız da terör kalkacak Sayın Başbakan? Ekonomik olarak orada yaşayan insanların ekonomisini yükseltmeden terörün nasıl önüne geçeceksiniz? Güneydoğu’dan, Doğu Anadolu’dan kalkan insanlar kamyonlarla gelip Çukurova’da tarım sektöründe çalışıyor, çay sektöründe çalışıyor, bölgem Antalya’da kesme çiçek sektöründe çalışıyor. Cebine herhangi bir sosyal sigorta kartı veriyor musunuz, “Ben vatandaşım.” diyebiliyor mu, çalışmadığı zaman işsizlik sigortası alabiliyor mu? Siz, ekonomik olarak sorunları çözün, o zaman terör nasıl biter görürsünüz.

Bakın, 1990 senesinde Amerika’da, New York’ta bir arkadaşla tanıştım. Tipinden sanki Suriyeli, Iraklı veya İranlı olduğunu tahmin ettiğim için “Nerelisin?” diye sordum, “Amerikalıyım.” dedi. Bu soruyu 4 kere tekrarladım, çünkü Amerikalı olmadığını anlamıştım. Çocuklarının olduğunu, evli olduğunu anlattıktan sonra dedim ki: “Allah aşkına merak ettim, söyle nerelisin? Amerikalı olduğunu anladık.” “Ben, 1980 senesinden Irak’tan Amerika’ya göç ettim ama artık çocuklarım Amerika’da yaşıyor, hiçbir sağlık sorunum yok, ekonomim gayet iyi, Irak’a da dönmek istemiyorum. Niye ben Iraklıyım diyeyim? Ben Amerikalıyım.” dedi. Eğer Türkiye’de bir yanlışlık varsa devlet olarak yanlışlığı bizim kendimizde aramamız lazım. Biz cumhuriyet kurulalıdan beri tüm vatandaşlarımıza üniter yapıyı savunduramıyorsak bunda kendi yanlışlığımız vardır. Çocuklar dağa çıkıyorsa bunda tüm hükûmetlerin sorumluluğu vardır. Onun için diyoruz ki: Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin sözlerine kulak verin. Ne diyor Cumhuriyet Halk Partisi: “Kültürel hakları verelim. Güneydoğu’ya ve Doğu Anadolu’ya yirmi bir tane fabrika yapalım. Oradaki insanlarımızı kalkındıralım. O zaman terör sıfır sorun olur.” diyor. Aynen katılıyorum.

Sayın Genel Başkanımız kurultayımızda bir çerçeveyle bunu gayet güzel çizdi. “Kürt demedin.” dediler. Yahu Allah aşkına, bundan güzel bir çerçeve çizilir mi? Herkesi kucaklayan, tüm vatandaşların ekonomik ve sosyal durumunu yükseğe çıkarmak için sosyal devlet anlayışını bu memlekette payidar etmeye çalışan bir genel başkan başka ne diyebilir ki?

Türkiye Cumhuriyeti’nde üniter yapıya kimse zeval getirtemez. Onun için, tüm vatandaşlarımız huzuru kalple bu memlekette yaşamaya devam edecektir, merak etmeyin.

Tabii, hep Başbakandan bahsettik de Sanayi Bakanından da biraz bahsetmek lazım, bu bütçede olduğuna göre. İktidarınız zamanında ara malı ithalatının önünü açtınız, bütün KOBİ’lerin canına ot tıkadınız; maalesef, KOBİ diye bir şey kalmadı. Ara malı ithalatı ile maalesef sanayinin yüzde 69’u yabancıların eline geçti. Bankaların yüzde 43’ü yabancıların elinde. Maalesef, dış ticareti karşılama oranı sıcak parayla yüzde 87, reel ekonomide yüzde 16.

Sayın Sanayi Bakanı da bunları söyledikten sonra bir de petrol fiyatları üzerinde duracağım. 2002’de iktidara geldiğiniz zaman ham petrol fiyatı 150 dolardı, bugün 90 dolar. 150 dolarken motorinin fiyatı 2 liraydı, bugün 90 dolar ama motorinin fiyatı 3 lira.

SAFFET KAYA (Ardahan) – 150 dolar değildi.

OSMAN DEMİR (Tokat) – Doğru değil.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Sayın Bakanım, ÖTV’yi alıyorsunuz…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAYFUR SÜNER (Devamla) – …yüzde 18 de KDV alıyorsunuz, verginin vergisini tahsil ediyorsunuz.

BAŞKAN – Sayın Süner teşekkür ederim, süreniz tamamlandı.

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen, Kemalettin Aydın, Gümüşhane Milletvekili.

Buyurun Sayın Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAYFUR SÜNER (Devamla) – Laf atıyorsunuz ama “Silivri Toplama Kampı Zulümhane” diye bir kitap almıştım okumak için; Türkiye zulümhane hâline geldi zaten!

BAŞKAN – Sayın Süner lütfen… Sayın Süner

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci madde üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

On iki gündür yüce Mecliste gruplar ve birçok konuşmacı merkezî bütçe üzerine yoğun tartışmalar yaşamıştır. Ben, farklı bir konseptten bakarak ülkemizin 2002 yılında sosyoekonomik gelişmişliğinde yetmiş ikinci sırada olan bir ile merkezî bütçenin burada onaylanmasından sonra nasıl bir yansıma oluyor ve nasıl bir adaletli kalkınma sağlanabiliyoru sizlerle paylaşmak istiyorum o il adına.

Eğitime baktığımız zaman, 2002’de 1.143 öğretmen olan ilimizde 1.608 öğretmene ulaşmış olup, ders başına ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Avrupa standartlarına ulaşmıştır. Fiziksel mekân eksiklikleri tamamlanmış olup, buna paralel olarak da 2002 yılında ÖSYM’de Türkiye’de yetmişinci sıralarda olan bu il, 2010 yılında Türkçe-sosyalde Türkiye üçüncüsü olup, diğer alanlarda da Türkiye’de ilk on arasında yer almıştır. Bununla paralel olarak da 2002 yılında dört yıllık fakülte kazanan öğrenci sayısı 150’ler civarındayken bu yıl, 2010 yılında 600 öğrencisi dört yıllık fakülte kazanmıştır. Kızlarımızın okula gitme oranları da yüzde 40’lardan yüzde 90’lara çıkartılmış, ödül kazanan okullar TÜBİTAK ödülü alan okullar, “Bu benim eserim.” diye yarışmaya girip 1’inci olan yavrularımız ve üniversiteye yerleşmede de toplamda yüzde 50 ilde Türkiye’de 30’uncu sıralara inmiştir.

Sadece eğitimde değişim olmamıştır, sağlıkta da değişim olmuştur ve yüzde 30’lara yakın bir personel artımı ve 78’den 90’a çıkan sağlık ocağı ile 5’ten 23’e çıkan ambulans sayısıyla…Ki bunlar özellikle bu aylarda burada tartışılan bütçeden o ile giden paralarla alınan hizmetlerdir. 25 olan uzman sayısı 66’ya ulaşmış olup 6 bin, 7 bin kişiye 1 uzman hekim düşerken, bugün 2 bin kişiye bir uzman hekim düşmüş ve bunun sonucunda da bu şehirde bebek ölüm oranları binde 16’dan binde 13,8’lere düşmüş, aşılama oranları da yüzde 83’ten yüzde 91’lere çıkartılmış ve sağlıkta ciddi iyilik sağlanmıştır. Bununla da kalmayıp hekim başına düşen muayene sayısı 3 kat artmış, ameliyat sayısı bu ilde 4 kat artarak başka illere sevk oranı da 4 kat azalmıştır.

Spora gelince: Eğitim, sağlık ve spor bir toplumun en önemli üç unsuru dediğimiz zaman da 2002 yılında bu bütçeler tartışılmadan, önceki yıllarda başka bütçeler tartışıldığında bin lisanslı sporcu varken bugün 4.500 lisanslı sporcu vardır, 1 millî sporcu varken bugün 9 millî sporcu olmuştur ve bocce ve voleybol takımları da Türkiye Birinci Ligi’nde mücadele etmektedir.

Tarım ve sulamaya gelecek olursak: 2002 yılında 18-19 bin hektar sulanabilir arazi varken bugün 27-28 bin sulanabilir araziye ulaşılmış ve 4 milyon tarımsal hibe desteği verilirken bugün 2010 yılında 12 milyon hibe desteği almış olup Devlet Su İşleri olarak da bütün ilçelerin ve il merkezinin dere ıslahları yapılmıştır.

İletişimde yaylalarda dahi İnternet’i olan, kara yollarında 10 kat ödenekleri artan, yaklaşık bin özürlüye evde bakım hizmeti verilen bir duruma ulaşmış olup KÖYDES yatırımlarında kişi başına düşen yatırım miktarında da Türkiye 3’üncüsü olabilen bir ildir bu il. Yine, kamu yatırımlarında, 2002 yılında, kişi başına düşen para anlamında 70’inci olan bu il, bugün ilk 10’lar içerisine girmiştir burada onaylanan bütçeler sayesinde.

2010 yılında SODES kapsamında 4 trilyon hibe gönderilmiş olup projelere; yine, 2002 yılında var olan 5 bin sigortalı -kriz yıllarına rağmen- bugün 10.800 sigortalıya ulaşmış olup bunların da yaklaşık 5 bini teşvikten yararlanmaktadır.

Üniversitesi olmayan bir il, bugün üniversitesine sahiptir; 1 fakülte 4 fakülteye ulaşmış olup 2 bin öğrenci 6 bin öğrenciye ve 20 akademik kadro 336 kadroya ulaşmıştır.

Kısaca, “Torul Gençlerbirliği” denilen bir takım çıkmıştır 5 bin nüfuslu Torul ilçesinden ve Galatasaray, Fener, Beşiktaş, Halkbank, Ziraat gibi takımlarla mücadele etmektedir. 10 maçının 5’ini galip gelmiş, yarın da inşallah Fenerbahçe’yi İstanbul’da yenecektir.

2002 yılında bu bütçeler burada onaylanırken, “evet” denirken, acaba, o il, Gümüşhane ili ne demiştir bu bütçelere diye baktığınız zaman: 2002 yılında yüzde 42’yle “Evet, bu bütçe uygundur.” demiş, 2007 yılında yüzde 62’yle ”Bu bütçe uygundur.” demiş, 12 Eylül 2010 referandumunda da yüzde 79’la “Bu bütçe uygundur.” demiştir Sayın Bakanım.

Sizin şahsınızda ve Sayın Başbakana ilimin ve Gümüşhane halkının bu oranlardaki teşekkürlerini sunuyor, bütçemiz hayırlı olsun dileklerini takdim ediyorum.

Saygılarımla. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Konuşmayacağım.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemine başlıyoruz.

On dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Aslanoğlu, Sayın Doğru, Sayın Enöz, Sayın Paksoy, Sayın Işık, Sayın İnan, Sayın Sakık, Sayın Asil, Sayın Varlı, Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın Aydoğan, Sayın Kaplan, Sayın Yaman, Sayın Güner, Sayın Uzunırmak ve Sayın Genç.

Sayın Yıldız, buyurun.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, kanun tasarı ve tekliflerinde olduğu gibi, bütçe görüşmelerinde de görüştüğümüz konulara bağlı kalmak kaydıyla, Genel Kurula katılıyor, sorular hazırlıyor ve nezaketle soruyoruz ancak sayın bakanlar, bize göre, doğru cevap vermiyorlar ya da hiç cevap vermiyorlar ya da “Yazılı cevap vereceğiz.” diyorsunuz. En çok soru soran milletvekillerinden birisiyim. Hiçbir bakandan soruma yazılı olarak cevap alamadım. “Yazılı cevap vereceğim” sözünü ne zaman yerine getireceksiniz? Yoksa, yazılı belge vermek istemiyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakana soruyorum: Tasarının bu maddesi yürürlüğe girdiğinde 15 TL’nin altında kaldığı gerekçesiyle muhasebe kayıtlarından düşürülecek olan toplam alacak tutarı ne kadar olacaktır? Geçen yıl bu kapsamda ne kadar alacaktan vazgeçilmiştir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Türkiye’de Üçüncü Lig’den başlamak üzere, İkinci Lig ve Bank Asya Lig’indeki takımlar son derece zor durumdadır. Bunların tek gelir kaynağı, en önemli gelir kaynağı Spor Toto’dan aldıkları paylardır ama bu payları hep siz alıyorsunuz. Siz yüzde 25 alıyorsunuz, takımlara yüzde 6 veriyorsunuz. Spor Toto Kanunu’nda bir değişiklik yapıp takımların aldığı payı yüzde 15’e yükseltecek misiniz? Burada olan tüm milletvekillerinin bu sorunu vardır. Türkiye liglerindeki kulüplerin Spor Toto paylarının yüzde 15’e yükseltilmesi için Spor Toto Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapacak mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat ili Türkiye Emekliler Derneği Başkanı Kadir Erüre ile Turhal İşçi Emeklileri Derneği Başkanı İsmet Sert sorulmasını istediler.

Emeklilerle ilgili çok büyük problemler var. Emekliler geçinemediklerini ifade ediyorlar. Emeklilerin durumlarıyla ilgili olarak İşçi Emeklileri İntibak Kanunu 2007 senesinde söz verilmiş olmasına rağmen Hükûmet tarafından hâlâ çıkarılmamıştır, bundan dolayı da işçi emeklileri büyük bir mağduriyet yaşıyorlar. Ayrıca, tüm emeklilerin hepsi yeni iyileştirmeler yapılmasını, kışa hazırlık adı altında yeni ödemeler yapılmasını bekliyorlar. Hükûmet olarak emeklilerle ilgili bir çalışmanız var mıdır? İşçi emeklileri intibak kanununu ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Sayın Başkanım, iktidara geldiğinizden beri kamuda özürlü ve eski hükümlü kadrolarına kaç kişi istihdam edebildiniz? Kaç boş kadromuz bulunmaktadır kamuda?

Yine, eski hükümlü kadrolarından özel sektörde tekrar istihdamı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, izlediğiniz düşük kur, yüksek faiz politikası sonucunda 2010 yılında cari açık 37,5 milyar dolara çıkmıştır. Ülkemiz sıcak para cenneti oldu; bankaların yüzde 42’si, borsanın yüzde 70’inin üzeri ise yabancıların eline geçti. Merkez Bankası döviz rezervi 70 milyar dolar civarında. Böyle kırılgan bir ekonomide döviz rezervlerimiz sizce yeterli midir? Döviz rezervi bakımından gelişmekte olan ülkelerle kıyas eder misiniz? Döviz rezervinin ülkemize maliyeti nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, iki madde önce sormuştum ama kargaşaya geldi, cevap alamadım, tekrarlıyorum çünkü işçilerden gelen talep üzerine.

Bilindiği gibi, Emet Bor İşletmesi Hisarcık ve Espey Konsantratör servislerinde çalışan 160 taşeron işçisi hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesine göre asıl işverenin işçi sayılmaları yönünde ve Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin aynı maddesi uyarınca da söz konusu iş yerindeki alt işverenlik uygulamasına son verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla, işletmenin bu müfettiş raporunun reddi konusunda açtığı dava da 16 Eylül 2010 tarihinde Emet Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından sonuçlanmış ve talebin reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla işçiler şu anda ortadadır. Bu taşeronluk sistemi devam ediyor, işçiler ortada. Bu konuda Hükûmetinizce nasıl bir çözüm bulunabilir?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Işık, sorunuzu aldım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ileteceğim çünkü benim doğrudan doğruya bilgi sahibi olduğum bir konu değil, ancak biz kendilerine iletiriz, onlar da size inşallah cevap verirler.

Değerli arkadaşlar, bir soruda düşük kur, yüksek faiz politikasından bahsedildi. Herhâlde son dönemdeki faizleri yakından takip etmiyor. Şu anda Türkiye’de reel faiz yüzde 0. 2002 yılında yüzde 13’tü reel faiz. Dolayısıyla, artık, böyle “Yüksek faiz, düşük kur”, böyle bir politika yok, olmadı da. Şu anda reel faizin sıfır olduğu, kısa vadeli, Merkez Bankasının borçlanma faizinin yüzde 1,5 olduğu bir ülkede yüksek faiz politikasından bahsedilemez.

Merkez Bankası piyasadan borçlandığı zaman yüzde kaç veriyor? Yüzde 1,5. Bu yüksekse, Brezilya’da veya ne bileyim, bizim gibi gelişmekte olan birçok ülkede Merkez Bankasının verdiği faizin 6 kat fazlasını veriyorlar, o ülkelerde belki yüksek faizden bahsedebilirsiniz.

Dolayısıyla, cari açığın temelinde bu yatmamaktadır. Cari açığın birkaç sebebi var, birincisi: Dünyada emtia fiyatları yükseliyor, petrol fiyatları yükseliyor. Bu ülke, yılda -fiyatlara göre- 40 milyar dolarla 50 milyar dolar arasında brüt enerji ithalatı yapan bir ülkedir. Bunu ne yaparsanız yapın, isterseniz kurunuz yüksek olsun, isterseniz faizleriniz eksi olsun -ki böyle bir şey söz konusu olamaz ancak reel bazda olur- fark etmez, bu açığı veriyorsunuz. Niye? Çünkü doğal gazın yüzde 99’unu, petrolün yüzde 95’ini ithal ediyorsunuz. Dolayısıyla uluslararası petrol fiyatları, enerji fiyatları, emtia fiyatları çok önemlidir. Maalesef, bizim aleyhimize gelişmektedir. Bu, dünyanın, dünya ekonomisinin beraberinde getirdiği bir husustur.

İkincisi: Türkiye, Avrupa Birliğinin yaklaşık 4 katı bir hızla büyümektedir. Yani ticari ortaklarımıza oranla 4 kat daha hızla koşuyoruz, daha hızlı büyüyoruz. Türkiye şu anda yüzde 8 büyüme ile gidiyor. Avrupa Birliği en iyi ihtimalle yüzde 2 civarında büyüyecek. Bu da ikinci bir faktördür.

Üçüncü bir faktör: Tabii ki rekabet gücü önemlidir. Maalesef, her sektörde arzuladığımız düzeyde bir rekabet gücümüz yok, onun da etkisi var.

“Özürlü ve hükümlülere ilişkin kaç kişi istihdam edildi?” sorusu… Arkadaşlar çıkartabilirlerse bir sonraki soru-cevap kısmında size cevap vermeye çalışacağım ama önümde öyle bir rakam yok.

Bu intibak kanunu, ben dün de söyledim, biz en düşük maaş alan emeklilerimize -ki intibak konusu burada gündeme geliyor- her zaman çok daha yüksek oranlarda bir artış veriyoruz. Bakın, 2011 yılı için en düşük maaş alan emeklilerimize biz yüzde 21 civarında bir maaş artışı vereceğiz, enflasyon öngörüsü yüzde 5,3; en yüksek maaş alan emeklilerimize de yüzde 8 civarında bir maaş artışı vereceğiz. Dolayısıyla, fark sürekli bir şekilde azalıyor. Şu anda bunun dışında intibak yasasına ilişkin bir çalışmamız yok.

Futbol kulüplerine ekstra kaynak, bu loto gelirlerinin yeninden paylaşımına ilişkin şu anda bir çalışma yok. Bütçe bağlanmış durumda, bir gelir-gider dengesi var. Şu an itibarıyla üzerinde çalıştığımız bir husus yoktur.

Sayın Özdemir, 15 liranın altında ne kadar alacak geçen sene silindi, bu sene ne kadar alacaktan vazgeçilecek… O rakamları vereyim ben size: 15 liranın altında silinen 353.500 liradır arkadaşlarım. Bir de diğer mevzuat hükümleri varmış, o hükümler çerçevesinde silinen 8 milyon 45 bin 812. Yani çok cüzi rakamlardan bahsediyorsunuz, 353.500 liradan bahsediyorsunuz 15 liranın altında silinen.

Diğer bir soru… Sayın Yıldız, yine cevap yok çünkü o hususları arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 15.07

ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 15.21

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 28’inci maddeyi okutuyorum:

Gelir ve giderlere ilişkin diğer hükümler

MADDE 28 – (1) 4046 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki nakit fazlası tutar, Fon tarafından Hazine İç Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarına aktarılır ve genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Anılan Kanunun geçici 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrası kapsamında öngörülen ödenek kayıtları yapılmaz. Ayrıca, 4046 sayılı Kanunun geçici 24 üncü maddesinin ikinci fıkrası ile 4628 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrasında öngörülen özel gelir kayıtları yapılmaz. Bu gelirler genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir olarak kaydedilir.

(2) 22/2/2005 tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel idareleri ve belediyelerin ileri teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren alt yapı yatırımlarında Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı Kanunun 51 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dahil borç limitinin hesaplanmasına dahil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip oldukları şirketler tarafından Avrupa Birliği ile katılım öncesi mali işbirliği çerçevesinde desteklenen projelerinin finansmanı için yapılan borçlanmalar, çok taraflı yatırım ve kalkınma bankalarından yapılan borçlanmalar ve hükümetlerarası ikili mali işbirliği protokolleri kapsamındaki projelerinin finansmanı için yapılan borçlanmalar ve BELDES Projesi kapsamında yürütülecek işler için İller Bankasından yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma şartı aranmaz.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ufuk Uras, İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Uras.

BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bütçe görüşmelerinin sonuna doğru gelirken, bu görüşmelerle ilgili genel olarak izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.

Sayın Bakana geçen gün takılmıştım, erkeklerden oluşan bir heyet diye.   Bir rötuş yaptı ama çok değişen bir şey yok.   Bu “devlet ricali”   lafı  -rical, adamlar demek- devlet adamları lafından mütevellit, hep böyle bir erkek egemen dünyada yaşamaya devam ediyoruz.

Çoğulculuk, bütçe görüşmelerinde tabii önemli. Farklı görüşlerin olması, çok seslilik bir insani, siyasi olgunlaşmayı gerektiriyor ama çok seslilik yüksek seslilik anlamına gelmiyor. Zaman zaman bizim BDP Grubuna yüksek sesle seslenen vekillerimizi gördüğümde, aklıma hemen Hemingway’in bir hikâyesi geliyor. Konuşma yaparken kenara yazarmış “Burada fikirler zayıf, burada yüksek sesle konuşulacak.” diye. Bu zayıf fikirler her zaman bizim gruba yönelik olduğu zaman gündeme geliyor ama zihnimizdeki hapishanelerin sorgulanması açısından, insanlıktan umudu kesmemek gerekiyor.

Bütçe dediğiniz, aslında kaynakların yeniden yapılandırılması faaliyeti. Sık sık “Nerede o eski bütçe tartışmaları?” diyen arkadaşlarımız bilmeli ki kamu kaynakları neoliberal politikalar nedeniyle eridikçe bütçe tartışmalarının da eski ağırlığı doğal olarak kalmıyor çünkü tartışılacak bir kamusal alan giderek eriyor. O yüzden, neoliberal bir bütçe yerine sosyal bir bütçeyi savunmak, aynı zamanda sosyal bir ekonomiyi, dayanışma ekonomisini savunmak anlamına geliyor.

Bütçe tartışmaları bizim açımızdan aynı zamanda harcama ve gelir önceliklerinin de tartışılması demek oluyor. Toplumun çoğunluğunun aleyhine olan tercihler nedeniyle görüyoruz ki sosyal devletin çöküşü aslında insanın çöküşüdür. İlk on altı ekonomi arasına girip Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam Endeksi’nde 83’üncü sırada olmamızın nedeni aslında bölüşüm politikalarına ilişkin tercihlerin vahim sonucundan dolayı oluyor. Dengeli bölüşmeyen bir toplumun bütün dengelerinin bozulduğunu  görüyoruz. Bütün kamusal yükümlülüklerin piyasaya devredildiği bir ortamdayız. Unutmayın ki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23’üncü maddesi “Her insanın çalışmaya, mesleğini seçmeye, adil ve elverişli çalışma şartlarında ve eşitsizliğe karşı korunmaya hakkı vardır.” demektedir. Yani insani, siyasi haklarla sosyal ve iktisadi toplumsal taleplerin ne kadar iç içe olduğunu gösteren bir örnektir bu.

Sevgili Mina Urgan “Bir Dinazorun Anıları” kitabında trenin camından bakarken gördüğü yoksul bir kızla kurduğu empati nedeniyle ve benzeri örneklerle açıklar niye tercihinin emekten, eşitlikten ve soldan yana olduğunu. Empati yeteneğini yitirmemek önemlidir. Belki bu şekilde her mücadele de kazanılmayabilir ama mücadele etmeden kazanmanın mümkün olmadığını biliyoruz.

Amerika’da bir siyahi diyor ki: “Biz işsiz kaldığımızda bize ‘tembel’ diyorlar, beyazlar işsiz kaldığında bunun adı ‘ekonomik kriz’ oluyor.” Tekel işçileri de “Bize ‘marjinal’ dediler ama sonunda orijinal olduk.” demiyorlar mıydı? Yılmaz Güney “Arkadaş” filminde bir karakterine “Çalışanların hâlinden çalışmayanlar anlamaz.” diyordu. Burada ideolojiler ve hayatın neresinde olduğumuz son derece önemli. Sözü örgütlemenin kendisidir aslında politika.

Bizim bu mücadelemizin bir tarihi var. Ta Meşrutiyet Döneminde Meclisi Mebusan da Cavit Bey Osmanlı’yı yedi düvele peşkeş çekme konuşmaları yaparken, örneğin Ermeni sosyalist Mebus Zohraf Efendi önerdiği vergi politikalarıyla toplumun çıkarını özel olarak savunarak kendi özgün farkını ortaya koyuyordu o Meclisin iş birlikçileri karşısında ama gene de İttihat Terakkinin tehcirinden ve zulmünden maalesef kurtulamadı.

Bugün, bakıyorum, kapitalist modeli benimseyen partiler farklı nüanslarla bu bütçe görüşmelerinde de aynı zeminde siyaset yapıyorlar. Daha üç gün öncesine kadar Kemal Derviş’in modelini -BDP Grubu hariç- sırasıyla, uygulayan partiler değil miydi? Kimisi güler yüzlü olanı, kimisi vahşi kapitalizmi savunuyor ama nihai olarak kapitalizmi savunuyor. Kapitalizmi itiraz etmeden, nasıl muhalif ve solcu olunur, doğrusu ben bilemiyorum. Rosa Luxemburg kapitalizmi tanımlarken, “kendi kuyruğunu yiyen yılan” olarak tanımlıyordu. Ekonomide bir yatay iş bölümü var, kimisi bakkal, kimisi tellak, vesaire, bir de dikey bir iş bölümü var. Dikey iş bölümü, bizi ekonomik süreci denetleyen bir sınıf gerçeğiyle karşı karşıya bırakıyor.

Bir sosyalist olarak beni sizden farklı kılan temalardan biri de, ekonomiye bakarken merkeze artı değer sömürüsünü koymamızdır. Artı değer, emekçinin kullanım değeriyle değişim değeri arasındaki farktır. Ödenmemiş emeğin maddeleşmesidir artı değer. Artı değere kim el koyuyor sorusu, iktisatta en temel sorudur. Liberal ekonomik modele itirazımızın ve ekonomide demokrasi ve katılım bütçesini savunmamızın temeli de zaten bu analize dayanır.

Zaman zaman AKP’nin gizli gündemi olduğu iddiası üzerine siyaset yapanlar da bilmelidir ki, AKP’nin var olan gündemi zaten yeterince muhalefet etmek için çok geniş bir malzeme bize sunmaktadır. Ayrı bir dedektiflik mesaisine gerek var mıdır, bilemiyorum. İşte, BDP’ye ilişkin hazine yardımı konusunda alınan gayriadil tutum. Şimdi, adil bir seçimden mi yana olacağız önümüzdeki süreçte, yoksa “adil”in “l”si düşüp her türlü “adi”liğin serbest olduğu bir zeminde mi önümüzdeki süreçte siyaset yapacağız?

Zaman zaman Mecliste yapılan konuşmalardaki mantık ve analiz hatalarını toparlıyorum. Neredeyse bir on ciltlik bir külliyat oldu. Mesela Başbakan Erdoğan’dan başlayalım. Bütçe görüşmelerinde dedi ki: “Koyun bile güdemeyenler toplumu yönetemezler.” Bu cümleden birkaç sonuç çıkarılabilir. Bir tanesi, koyun güden, toplumu yönetebilir. İşte Sülü, Süleyman örneğine falan baktığımızda doğru mu, değil mi takdir sizde. İki: Toplumu yöneten iyi koyun güdebilir. Onu da bilemiyoruz. Üç: Koyun gütmeyle toplumu yönetme arasında analoji yapanlar, bilinç altlarında acaba koyun gibi toplumu da güdecek bir nesne gibi mi algılamaktadırlar sorusunu mutlaka sormalıyız. Denilebilir ki ne güden ne güdülen; insanca, özgür, hakça, demokratik bir düzen talebi geleceğimizi şekillendirmelidir.

Sosyalizm bayrağını devralmaktan her zaman onur duyduğumuz Türkiye İşçi Partisi Genel Başkanı Mehmet Ali Aybar, bu kuzu-koyun mevzusunda “Kuzu postuna bürünenler ancak koyunları kandırabilir.” diyordu. O yüzden, galiba, bütün bu bütçe görüşmelerinde, İbni Mukaffa’nın dediği gibi belagat uğruna fesahati, yani gönül açıklığını hiçbir şekilde kaybetmemek gerekiyor.”

Ana muhalefet partisine dönelim. Sayın Kılıçdaroğlu, bütçe konuşmasında “İstihdam yaratmayan büyüme bir bizde var.” demişti. Hâlbuki başta Almanya olmak üzere bütün Batı kapitalizmindeki bu yapısal sorun üzerine devasa bir külliyat bulunmaktadır. Gruptaki akademik iktisatçılar aslında bunu çok iyi kendileri de bilirler. Nietzsche, ineğin huzurunu, hatırlama yetisinin olmamasına bağlar. O yüzden hep hatırlayıp kapitalizmin bu yapısal krizleri konusundaki analizlerimize dikkat ederken, sermayenin küresel saldırısı karşısında ulus eksenli değil, emek eksenli bir mücadelenin önemini de unutmayalım. Tarık Ali, bu yüzden, Medeniyetler Çatışması kitabında aptalların antiemperyalizminden bahsetmektedir. Ne demektir bu? Emperyalizm sermaye ilişkilerinin yaygınlaşması ise, antiemperyalizm otoriter militarist bir devlet hükümranlığından yana olmak anlamına gelmez; despotik devlet yapısı, ulus devlet diye savunulamaz. O yüzden militarizmin, savaşın değil, barışın bütçesini inşa etmek de bir politik tercihtir. Söylediklerinizle yaptıklarınız arasında o yüzden fark olmamalıdır. Batılıların “…”(x) dedikleri, “kirala ve at” dedikleri taşeronlaştırma karşısında, iktidarıyla muhalefetiyle taşeron işçiler konusundaki duyarlılığınızı elinizdeki yerel yönetimlerden başlayarak göstermek gerekmez mi? Kendi genel merkezlerindeki hizmetleri bile taşeron şirketlere veren partilerin listesini şimdi sıralayıp sizi mahcup etmek istemem.

                                     

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

O yüzden, bizim hem bireysel yoksulluk hem kamusal yoksullukla ilgili önceliklerimizin değişmesi gerekmektedir. Unutmayalım, disneylandlarda, lunaparklarda, o şamatanın içinde sendikaların olmadığı gerçeğini gizleyen bir ideolojik hipnoz hayatımızın bir hakikati olarak önümüzde durmaktadır.

O yüzden “devir ideoloji devri değil” deyip fiilen kapitalizmin propagandasını yapan vekillere inat, inadına eşitlik, inadına demokrasi, inadına sosyalizm, inadına barış, inadına “…(x)  (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili.

Buyurun Sayın Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, orta vadeli programa göre 2011 yılı büyüme hedefi yüzde 4,5, enflasyon hedefi ise yüzde 5,3’tür. Bütçe gelirlerindeki artış oranı ise yüzde 10,4, vergi gelirlerinde ise yüzde 10,5’tir. Vergi gelirleri incelendiğinde artış oranının yüzde 2,8 ile yüzde 18 arasında değiştiğini görüyoruz. Hükûmetin yıl sonu işsizlik tahmini yüzde 12,2. Devlet memurlarına yüzde 4+4 zam verilecek olması ve ayrıca özel sektörde maaş zamlarının dondurulması, prim ve mesai ödemelerinin kesilmesini de dikkate aldığımızda, 2011 yılında 2010 yılına göre gelir vergisi tahsilatında yüzde 15’lik bir artış öngörülmesi gerçekçi değildir. İstihdamda ciddi bir artış beklemediğimize göre, enflasyon ve büyüme oranının üzerinde bir vergi tahsilat artış öngörüsü de inandırıcı değildir. Gelir vergisinin vergi gelirleri tahsilatı içindeki payı 2008 yılında yüzde 22,6 iken, bu oran sürekli düşerek 2011 yılında yüzde 20,5’e gerilemektedir. Buradan kayıt dışılığın arttığı ve çalışanların ücretlerinin düştüğü, istihdamın azaldığı ortaya çıkmaktadır.

Kurumlar vergisinde 2011 yılında yüzde 10,7’lik bir artışla 23 milyar liralık bir tahsilat öngörülmektedir. Kurumlar vergisinde öngörülen bu artışın sebebi finans sektöründe öngörülen büyümedir. Bu sektörün tüm kurumlar vergisi içinde yüzde 35’lik paya sahip olduğunu düşündüğümüzde ve dâhilde alınan katma değer vergisi oranının sadece yüzde 2,8’lik oranda artacağını da dikkate aldığımızda, bankacılık hariç diğer sektörlerde daralma öngörüldüğü açıktır. Bankacılık sektörünün büyümesi demek, banka faiz gelirlerinin veya bankacılık ücretlerinin artması demektir. Bu da halkın gelirinin artmayacağını, bilakis borcunun artacağını göstermektedir.

Değerli milletvekilleri, ithalat artışları da Hükûmete âdeta can simidi olmuştur. İthalat üzerinden alınan katma değer vergisinin ithalata oranı dikkate alındığında, 2011 yılında yüzde 15’lik bir artışla 41 milyar 40 milyon liraya ulaşacağı öngörülmektedir. AKP Hükûmetinin ithalata dayalı büyüme politikasını sürdürmeye devam edeceği buradan anlaşılmaktadır. Hükûmet vergi gelirleri tahsilatını artırmak için âdeta ithalatı desteklemektedir.

Kriz ve devam eden süreçte enflasyon artışı kaydeden ülkeler arasında Türkiye 6’ncı sırada yer almaktadır. Tüketici fiyatlarında kaydedilen yüzde 8,5 oranındaki yıllık ortalama artış, Türkiye'de ekonomik krizin enflasyon artışıyla beraber yaşandığını göstermiştir. 2010 yılında tüketici fiyatlarında, incelenen 42 ülkenin 27’sinde 2009 yılına göre artış kaydedilmesi beklenmekle birlikte Türkiye bu ülkeler arasında 2,4 puanlık artış ile enflasyon oranı en yüksek artış göstermesi beklenen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu mevcut enflasyona rağmen dâhilde alınacak katma değer

                                     

(x) Bu bölümde, Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.

vergisinde sadece yüzde 2,8’lik bir artış öngörülmesi ve bu oranın KDV tahsilatına büyük katkı sağlayan özel tüketim vergisi artışının çok altında kalması ve ayrıca gelir ve kurumlar vergisi tahsilatıyla paralel bir artış göstermemesi, hatta enflasyon ve büyümenin altında kalması ciddi bir çelişki arz etmektedir. Aslında sadece katma değer vergisiyle kurumlar vergisi karşılaştırıldığında bile Hükûmetin maliye politikasında ne kadar başarısız olduğu ortaya çıkmaktadır.

Uluslararası ticaret ve muamelelerden alınan vergilerin vergi gelirleri içindeki payı 2009’da yüzde 16,6’ya, 2010 yılında yüzde 18’e, 2011 yılında ise yüzde 19,3’e yükselmektedir. Bu da Hükûmetin verginin büyük bir kısmını ithalat üzerinden aldığını, bu nedenle ithalatın artmasından rahatsız olmadığını, hatta memnun olduğunu bize defaatle göstermektedir. Tabii, bu noktada 2011 yılı için motorlu taşıtlar vergisi, harçlar, damga vergisi başta olmak üzere bütün cezalara gelecek artışları da dikkate almak gerekmektedir.

Vergi gelirlerinde asıl vahim durum ise vergi tahsilatında görülmektedir. Tahsilat oranı 2010 yılının ilk dokuz ayında, vergi gelirlerinde yüzde 81’e, gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerde yüzde 75’e, kurumlar vergisinde yüzde 75’e ve dâhilde alınan vergide yüzde 64’e varan düşmeler yaşanmıştır. Bunlar tahsilat oranlarıdır. Hükûmet bu durumu fark etmiş olmalı ki 2011’de yapılacak seçimi de göz önünde bulundurarak borç yapılandırmasını gündeme getirmiştir. Yani, aslında Hükûmetin vatandaşın borcunu düşündüğü yoktur.

AKP Hükûmetinin dolaylı vergileri azaltmak, vergi kayıp kaçağıyla mü-cadele etmek, verginin tabana yayılması veya vergi adaletini sağlamak gibi bir derdi yoktur. Hükûmetin tek derdi, vergi tahsilatını nasıl olursa olsun bir şekilde artırmaktır. Bunun için de âdeta her yol mubahtır. Vergi ister vatandaşların borçlanmalarının artmasından, bankacılık ve finans sisteminden gelsin, ister ithalattan gelsin hiç dert değildir. Bunun en belirgin örneğini yine Sayın Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmalarında dile getirmiştir. Türkiye’de hane halkı borçluluk oranının düşük olduğunu ifade etmiş, buradan vatandaşın daha çok borçlanarak tüketimini artıracağını tahmin ettiklerini belirtmiştir. Vatandaşın gelirini artırmaktan vazgeçen, borçlanarak tüketim harcaması yapmasından vergi uman bir anlayış, maalesef, Hükûmete hâkim olmuştur. 2011 yılında da aynı anlayış devam edecektir.

Şu hazin duruma bakınız değerli milletvekilleri, Hükûmet vatandaşın daha fazla vergi ödemesi için daha fazla kazanmasını düşünmüyor da, vatandaş daha çok borç alsın, daha fazla faiz ödesin, buradan tüketim harcaması yapsın ve vergi gelsin diyor.  Değerli milletvekilleri, bir hükûmetin görevi vatandaşın gelirini artırmaktır, onu borçlandırmak değildir. Çiftçi kazanacak, esnaf kaza-nacak, sanayici ve tüccar kazanacak ki daha çok vergi ödenebilsin.

Nitekim, AKP’nin politikaları sonucunda, Merkez Bankası verilerine göre Aralık 2002 yılında Türkiye’de toplam kredi stoku 56 milyar Türk lirası iken, Eylül 2010 itibarıyla 510 milyar lirayı aşmıştır. Yani, vatandaşın borçluluğu sekiz yılda tam 10 kat artmıştır. Bankalara olan kişi başı ortalama borç 7 bin liraya yükselmiştir. Yıl sonunda toplam borç 550 milyar lirayı muhtemelen aşacaktır, ortalama borç ise 7.500 liranın üzerine çıkacaktır ve 2011 yılında ise bu oranın en az 600 milyar liraya ve kişi başına 8.300 lira borçluk oranına ula-şacağını tahmin ediyoruz.

Ülkemizde, sekiz yıllık AKP hükûmetleri döneminde, vatandaşı yoksulluktan kurtaracak ve hakça gelir paylaşımı sağlayacak bir sosyal düzen tesis edilememiştir. AKP’nin uyguladığı politikalar bir taraftan dolar milyarderi sayısını hızla artırırken, diğer taraftan yoksulu daha da yoksullaştırmış ve insanlarımızı yardıma muhtaç hâle getirmiştir. Bir derginin dolar milyarderleri listesine göre, 2002 yılında Türkiye’deki dolar milyarderi sayısı 8 kişi iken, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek artması neticesinde bu sayı 2006’da 28 kişiye, 2008’de 35 kişiye ulaşmış, 2009 itibarıyla da 40’ı aşmış; 2010 yılı itibarıyla da sayısının kaç olduğunu Sayın Elitaş’tan sormak lazım. Türkiye, yoksul sayısı arttıkça dolar milyarderi sayısı da artan bir ülke durumuna gelmiştir, bu bakımdan Avrupa’da 3’üncü, dünyada ise 8’inci sıraya yerleşmiştir. Milyonlarca halk kitlesi yoksullaşırken, ülkemizde, çoğu bir kuruş vergi ödemeyen milyoner sayısı da artmaktadır. Ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin milyoner sayısı 4 bin kişi artarken, milyonerlerin bankalardaki mevduatı da 60 milyar liralık artış göstermiştir ve milyoner sayısı geçen yıla oranla yüzde 29 artış göstermiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son verirken hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçeler, hükûmetler, vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır. Adres veriyorum, söylüyorum, defalarca söyledim, bu bütçenin son gününde gene söylüyorum: Malatya Doğanşehir Topraktepe köyü, dokuz yıldır harman yakılıyor, ev yakılıyor, ağaçlar kesiliyor, bulunamıyorsa, vatandaşlar namusuna, can güvenliğine zarar geleceğine artık kuşkuyla bakıyor, her gece korkuyla yatıyorlar. Dokuz yıldır her iki ayda bir, her üç ayda bir, bir köyde ağaç kesiliyor, harman yakılıyor, ev yakılıyor, hayvanlar telef ediliyor ama hâlâ daha vatandaşın can güvenliği temin edilemiyorsa ben kime kimi şikâyet edeceğim? Son kez söylüyorum: Bu köyde, artık, vatandaşın can güvenliğine sıra gelmiştir, bırakın mal güvenliğini, can güvenliği endişe altındadır.

Değerli milletvekilleri, sizi deminden beri dinliyorum, ne kadar şeffaf özelleştirme yaptığınızı söylüyorsunuz. Ben de size bir özelleştirme hikâyesi anlatacağım: Tekel.

Sayın milletvekilleri, Tekeli sattınız. Daha sonra, önce içki bölümü satıldı 280 milyon dolara. Ne kadar başarılı bir özelleştirme yaptınız ki… Bakın, daha sonra alanlar 900 milyon dolara bir başkasına sattı, şimdi alanlar da 2,5 milyar dolara birisiyle pazarlık ediyorlar. Ne kadar başarılı bir özelleştirme yapmışsınız! 2,5 milyar dolarlık malı 280 milyon dolara vermek şeffafmış. Ben anlamam böyle şeffaflıktan! 280 milyon dolar, 2,5 milyar dolar… Ne kadar başarılısınız!

Gelelim tütün kısmına. Türkiye’de 500 bin aile tütün ekimi yapıyor; bu, yaklaşık 3 milyon kişi yapar. Bu aileler genelde çocuklu aileler. Sattınız, dediniz ki: “Sigara fabrikaları kapanmayacak.” Burada geçen dönem… Etmeyin, tutmayın… Başladı sırayla; Adana, Malatya, Bitlis, Tokat, Samsun. Tek tek tek, hepsinin, geldiler, kapısına kilit vurdular. Üstelik bu yetmedi, bu sigara fabrikalarını sattınız ya, adamlar geldi -yabancılar- Malatya Sigara Fabrikası’nı 20 milyon dolara sattı, cebine para koydu. Yarın Adana’yı da satacak, zannediyorum Tokat’ı da satıyorlar. Herhâlde, verdiğiniz gayrimenkullerden bir 200-250 milyon dolar para alacaklar. İşçiler gitti, kimse kalmadı, o fabrikalarda baykuşlar ötüyor. Ne kadar başarılı bir…

Şimdi, değerli milletvekilleri “Türkiye’de tütün ekimi serbest.” diyorsunuz. Ben soruyorum: Acaba, Alkol ve Tütün Piyasası Kurulu ne iş yapar? Merak ediyorum, bu kurum ne iş yapar? Sayın Bakan, bu kuruma gerek yok, siz Maliye Bakanlığı içinde alkol ve tütün piyasasının vergileriyle ilgili bir birim kurun, o birim bu işi yapar. Ne gereği var bir de kurum kuruyorsunuz? Kurum kimin hakkını koruyor? Üreticinin mi hakkını koruyor, tüketicinin mi hakkını koruyor? Bu kurum ne iş yapar? Maliye Bakanlığı içinde alkol ve içkiden alınacak vergilerle ilgili bir birim kurun, bu görevi siz yapın.

“Tütün ekimi serbest.” diyorsunuz. Arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum. Eğer bir şeyin ekimi serbestse satışı da serbest olmalı. Maalesef… Malatya’da, Adıyaman’da, Bitlis’te -özellikle şark tipi tütünlerde- köylü götürüyor şehre, 3 kuruş para alacak, ekeceği tütün en fazla 300 kilodur, elde ettiği, en fazla 500 kilodur, yok bile. Bir çiftçi 300 kilodan fazla tütün götüremez. Götürür dükkânlara, 5 milyon ceza yazılıyor. Arkadaşlar, bir şeyin ekimini serbest bırakıyorsanız, bunun satışını da serbest bırakın. O zaman, siz kaçak sigarayı teşvik ediyorsunuz. Güneyden giren kaçak sigara ne kadardır bakın. Sarmalık tütün… Türk halkının bir dudak zevki vardır. İstediğiniz kadar, istediğiniz sigarayı getirin, bazı insanlar sarmalık tütün dışında sigara içemez arkadaşlar. Ama gidip onlara, bu yörelerde tütün satan dükkânlar var, polis 3 kilo tütün gördüğü zaman 5 milyar ceza yazıyor.

Sayın milletvekilleri, bir şeyi serbest bırakıyorsanız, serbestse ekimi, satışı serbest olmalı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Kime yarıyor bu, bu cezayı niçin uyguluyorsunuz? Köylü kendi ektiği tütünü pazara götürüp satamıyorsa, pazarda gidip insanlara ceza veriyorsanız, ne yapmak istiyorsunuz, amacınız nedir? Bana birisi bunu bir şekilde söylesin ya! Amacınız nedir? Yani illa dışarıya parayı mı ödeyelim? Türkiye’de tek gram sigara artık Samsun dışında… Bir fabrika çalışıyor, Samsun Fabrikası, o da çok yakında kapatılır. Tamamen dışarıda üretilen sigaralar getiriliyor, tamamen Türk tütününü artık kullanmıyor maalesef bu fabrikalar, altını çiziyorum. Yani amaç nedir? Yani Türkiye’de köylüyü bu şekilde mi yok etmek istiyorsunuz?

Sayın Bakan, Tütün ve Alkol Piyasası Kurumunun ne iş yaptığını ben bilmek istiyorum. Kimin hakkını koruyor, köylünün mü hakkını koruyor, çiftçinin mi hakkını koruyor? Bana diyor ki Plan ve Bütçe Komisyonunda Kurum Başkanı: “Siz de tesis yapın, izin verelim.”

Ya, benimle alay mı ediyor arkadaşlar? “Tesis yapın.” diyor. Türkiye’de acaba sattığınız Tekel dışında başka tütün üreten bir tesis var mı arkadaşlar? “Köylü tesis yapsın.” diyor. Arkadaşlar, bir tesis yaptırmak kaç para? Köylü bunu yaptırabilir mi?

Sayın Bakan, lütfen, Tütün ve Alkol Piyasası Kanunu’ndaki 8’inci maddeyi -köylü kendi tütününü rahatça satabilmeli- bu maddeyi değiştirmelisiniz. Bu madde kolluk kuvvetlerinin elini kolunu bağlıyor. Kolluk kuvvetlerinin burada hiçbir suçu yok, böyle bir talimat gitmiş valiliklere, bu talimatı uyguluyor. Lütfen, Tütün ve Alkol Kurumu Kanunu’nun 8’inci maddesine “Köylü, kendi ürettiği tütününü serbestçe satabilir.” ibaresini getirmek zorundasınız. Bu ülkenin köylüsü kendi üretip üç kuruş parasını oradan kazanıyorsa buna engel olmaya kimsenin hakkı yoktur ve köylü götürüyor bu ürünü, diyor ki: “Vallahi ben alamam çünkü ceza yazıyorlar. Alırsam ancak bu fiyata alırım.” Böyle şey olur mu arkadaşlar? Böyle şey olur mu arkadaşlar?

Sayın Bakan, lütfen, Malatya’da, Adıyaman’da, Bitlis’te, sarmalık tütün içen insanların dudak zevkini yok etmeyin. Hangi ülkede bir ürünü üretmek serbest, satmak yasak? Bana bunu birisi söylesin arkadaşlar ya, bunun manası, anlamı nedir? Ben bilmek istiyorum, niçin, kimin için, bu iş kime yarıyor?

Ben, hepinize saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Hüseyin Devecioğlu, Kilis Milletvekili.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HÜSEYİN DEVECİOĞLU (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, on iki gündür yoğun bir şekilde devam eden bütçe çalışmalarımızın sonuna doğru gelmekteyiz. İktidar ve muhalefetin katkılarıyla yapılmaya çalışılan bu bütçe çalışmalarında, milletimizin ihtiyacına cevap verecek en iyi bütçeyi hep beraber yapmaya çalışıyoruz. Tabii ki bu bütçe, Hükûmetimizin 9’uncu bütçesi olacaktır. Bu bütçe de diğerlerinde olduğu gibi, bir hedefin, bir iradenin, bir gayretin yansımasıdır. Bu hedef, ülkemizi layık olduğu yere taşımaktır. İşin başı istikrardır. İstikrar dediğimiz zaman, önce siyasi istikrar gelir, bu, ekonomik istikrarla devam eder ve sosyal istikrarla tamamlanır.

Ülkemiz sekiz yıl önce âdeta bir krizler ülkesiydi. Türkiye bugün dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın da 6’ncı büyük ekonomisi konumundadır. Bir krizler ülkesi değil, huzur ve istikrar ülkesi olmuştur.

Geçmişte bizim yaşadığımız bu kötü yönetimi, yanlış ekonomik politikaları bugün komşumuz Yunanistan’dan İspanya’ya, Fransa’dan İrlanda’ya kadar birçok Avrupa memleketleri yaşamaktadır ve bu ülkeler âdeta yardıma muhtaç hâle gelmişlerdir. Yüz milyarlarca euroluk yardım, destek programlarıyla ancak ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.

Az önce örneğini verdiğimiz ülkeler krizin altında kalarak ekonomilerini küçültmüşler, yüzlerce bankaları batmış, insanları işsiz kalmıştır. Hâlbuki, Türkiye bu krizden en az zararla çıkmış ve Başbakanımızın deyimiyle, kriz teğet geçmiştir. Ülkemizde ekonomik krizin siyasi istikrarı bozmasını bekleyenler hayal kırıklığına uğramıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; krizi iyi yönetmek başlı başına bir marifettir. Bu krizde IMF karşısında ilk kez komplekssiz bir duruş sergilenmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Başbakanımız IMF’ye, gereken yeri, kapının önünü göstermiştir. Bu, yüksek liderlik, siyasi bir kararlılık ve milletine duyulan sarsılmaz inancın sonucudur.

94, 99, 2001 krizlerinde hükûmetler krize bir teşhis bile koyamazken, yurt dışından ithal kurtarıcılardan medet umarken, Hükûmetimiz, böyle büyük bir küresel ekonomik krizde, IMF’den borç almak bir yana, 2002 yılında IMF’ye 23,5 milyar dolar olan ülke borcumuzu 2010 Ekim ayı sonu itibarıyla 6,4 milyar dolara kadar indirmiştir.

Türkiye, küresel finans krizinde, bütçe dengesini yönetmede de başarılı bir performans göstermiştir. Nitekim, sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde üç seçim, iki referandum olmasına rağmen, daima bütçe hedefleri içerisinde kalmış, vergiler artmamış, yatırımlar kısıtlanmamış, milletin parası çarçur edilmemiş, popülist bir politika asla uygulanmamıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmetinin bir diğer başarı örneği de bütçeleri ağır faiz yükünden kurtarmak olmuştur. Örneğin, 2002’de faiz giderlerinin bütçe içerisindeki oranı yüzde 43,22 iken bugün, 2011 yılında bu oran yüzde 15,2’ye çekilmiştir. Bütçeden, faiz oranı aynı kalsaydı 135 milyar lira faiz ödenecekti. Bu da bugünkü rakamla cebimizden 87,5 milyar çıkması demektir. İşte, Hükûmetimiz, rantiye ve faize gidecek olan bu parayı buralardan âdeta keserek milletimizin hizmetine sunmuştur. Bu hizmetlerden serhat şehri olan Kilis ilimiz de faydalanmıştır. 1995 yılında il olan Kilis’imize 2002 yılına kadar, birçok iktidar gelmiş geçmiş olmasına rağmen, sadece vilayet ve emniyet binasından başka hiçbir yatırım yapılamamıştır.

2002 yılında iktidara gelen AK PARTİ ve AK PARTİ’yle Kilis’te yapılan hizmetleri şöyle özetleyebiliriz: 60 kilometre Gaziantep-Kilis duble yolu, 10 kilometre Öncüpınar-Halep duble yolu, 40 kilometre İslâhiye iyileştirme çalışmaları. 7 Aralık Kilis Üniversitesi, yurduyla, hizmet binalarıyla 5 bin öğrenciye hizmet edecek kapasiteye gelmiştir. TOKİ tarafından yine 900 normal, 280 sosyal konut yapılmıştır. 2007 yılında tamamlanan 160 yataklı, beş yıldızlı otel rahatlığında devlet hastanesi yapılmış, aile hekimliğine geçilmiştir. Yine yirmi beş yıldır bitirilemeyen Küçük Sanayi, Organize Sanayi Kilis’imizin hizmetine sunulmuştur. Yine Kilis Kültür Merkezi tamamlanmıştır. Katı atık deposuyla, atık su arıtmasıyla, Seve Barajı’yla, Afrin Barajı’yla Kilis’imiz birçok hizmete kavuşmuştur. 2005 yılından bu yana SODES, KÖYDES kapsamlarında yüzlerce hizmet yapılmıştır.

Sözlerimi bitirirken bütçemizin hazırlanmasında başta Hükûmetimiz olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Devecioğlu.

Şahsı adına söz isteyen Şevket Köse, Adıyaman Milletvekili.

Buyurun Sayın Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

Değerli arkadaşlar, biraz önce Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt Aslanoğlu gerçekten çok önemli konuları gündeme getirdi, kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak seçim bölgem olan Adıyaman’la ilgili bir iki şey de ben söylemek istiyorum. Adıyaman ilinde 29 bin aile, yaklaşık olarak 150 bin kişi hayatını tütün üretimiyle sağlıyordu. Şimdi bu kotalarla tütün yok edildi. Adıyaman’ın 9 ilçesinin yaklaşık olarak 6 ilçesinde bu ürün yetiştiriliyordu. Tekel Yaprak Tütün İşletmelerinde 1.200 işçi çalışıyordu. Tekelin kapatılmasıyla bu insanlar işsiz kaldı. Daha doğrusu tütünden dolayı Adıyaman ekonomisine yılda 100 milyon lira, yani geçmiş parayla 100 milyar kadar bir girdi olurdu. Bu yönden hem köylümüz hem de esnafımız perişan bir durumdadır.

Biz bu kürsüde çok defa gündeme getirdik bu konuları. Adıyaman’da siz dokuz yıldır iktidardasınız. Çok önemli iki barajımız var: Koçali ve Gömükhan barajlarımız hem sulama amaçlı hem içme suyu amaçlı hem de elektrik amaçlı. Eğer iktidarınız becerikli olmuş olsaydı bugüne kadar bunlar bitmiş olurdu ve Adıyaman’da da sulu tarıma bağlı ekonomi canlanmış olurdu, belki 35-40 bin civarında insan istihdam edilmiş olurdu, bugün Adıyaman’da 240 bin insan yeşil karta mahkûm edilmemiş olurdu ve geri kalan da mevsimlik tarım işçisi konumuna gelmezdi.

Sayın milletvekilleri, bu kürsüde Nemrut’un durumunu defalarca kez anlattım ama bir türlü size anlattıramadım. Benzer bir biçimde Adıyaman’daki Perre Antik Kenti’ni de örnek vermek istiyorum. Kommagene Krallığı’nın beş büyük kentinden biri olan Perre Antik Kenti, Güneydoğu Torosların eteğinde Anadolu ile Mezopotamya arasındadır. Burası Kommagene Kralı için büyük bir öneme sahip, tanrıların ve tapınakların mekânı olarak Nemrut’a bakacak şekilde inşa edilmiştir. Acaba biz bu zenginliğin değerini bilmekte miyiz? Tabii ki hayır.

Şimdi burası sit alanı olarak ilan edilmiştir, yurttaşlarımız mağdur edilmiştir. Sebep ise kamulaştırma yapılmamıştır. Kamulaştırma yapılmamasının en büyük nedeni ise ödenek yokluğudur. Dolayısıyla çalışmalar aksadı. Hepinizin tahmin edeceği gibi, bu ödenek yokluğundan dolayı Pirin Antik Kenti’nde insanlar, 7-8 kişi  bir evde kalmaktadırlar. Bu insanların evleri çatlamış, göçük hâline gelmiştir. Ne tadilatını yapabilmektedirler ne de kamulaştırma olmadığı için herhangi bir rahatlama sağlanabilmektedir. Onun için, bu bölgede yaşayan insanların mağdur edilmemesi için yer değişimi mutlaka, derhâl sağlanmalıdır. Ardından da eksik olan kazı çalışmaları tamamlanmalıdır diye düşünüyorum.

Sayın milletvekilleri, alternatif üründe yeterli desteği bulamamış, tütünü elinden alınmış, teşvikte üvey evlat muamelesi görmüş, bağrında çok sayıda mevsimlik tarım işçisi barındıran, esnafı borcundan kepenk kapatan, gençleri işsiz şekle gelen Adıyaman’da turizmin gelişmesinin ne kadar önemli olduğunu herhâlde az çok kavramışsınızdır.

Sayın Bakan, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde çalışan tüm memurlar sınıflandırılarak maaş almaktadırlar. Dört yıllık üniversite mezunu olan kimya, gıda ve ziraat mühendisleri ile biyolog ve kimyagerler çoğunlukla aynı işletme ve laboratuvarlarda çalışmaktadırlar, doğal olarak da iş yaparken aynı iş riskine sahiptirler. Kimyagerler pek çok laboratuvarda şef veya sorumlu olarak çalışmaktadırlar. Ayrıca ağırlıklı olarak laboratuvar ve kimya eğitimi almaları nedeniyle pek çok meslek grubuna yol gösterici konumda da görev yapmaktadırlar. Yalnız kimyagerler, saydığımız diğer alandaki çalışmadan daha az bir göstergeyle maaş aldıkları için büyük bir adaletsizlik yaşamaktadırlar. Örneğin, Hıfzıssıhhada çalışan bir kimyager 1.300 lira alıyorken eczacı 1.800 civarında maaş almaktadır. Bu durumun adaletle bağdaşır hiçbir yanı bulunmamaktadır. Hükûmet 2011 yılı bütçesi döneminde bu konuyu mutlaka gündeme getirmelidir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu konuda her zaman destek olmaya hazırız. Benim de zaten bu konuda bir yasa teklifim mevcuttur.

2011 yılı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Köse.

Şimdi on dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Aslanoğlu, Sayın Tankut, Sayın Aydoğan, Sayın Sipahi, Sayın Yıldız, Sayın Güner, Sayın İnan, Sayın Işık, Sayın Köse, Sayın Ağyüz, Sayın Sakık.

Sayın Aslanoğlu, buyurun.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, dokuz yıldır muhtarlarla ilgili ben burada konuşuyorum. Ceplerinde bir kuruş para kalmıyor, sosyal güvenlik primine gidiyor. 20 lira kalıyor Sayın Bakan, 20 lira. Siz istediğiniz kadar artırdık deyin, 20 lira para kalıyor ve sonra Köy Kanunu’na attınız. Köy Kanunu’nu seçim olmadan buraya getirecek misiniz? Muhtarların bu sorununa seçim olmadan çözüm bulacak mısınız? Çok net cevap istiyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Tarım Bakanlığı tarafından kırsal kalkınmayı destekleme amacıyla verilen hibe kredilerle ilgili olarak Bakanlığın istediği proje dosya evraklarının belirli bir zamanda tamamlanması gerekmektedir. Ancak 63 adet evrak istendiği için de bu dosyaların büyük bir bölümü maalesef tanınan süre içerisinde tamamlanmamıştır ve bunun tamamlanmadığına dair de bilgiler bize iletilmektedir. Şu an Komisyonda görüşülmekte olan ve pek çok konuya af getiren torba yasa tasarısında söz konusu kırsal kalkınma hibe projelerinin dosyalarının tamamlanma sürelerinin uzatılması da mevcut mudur, yoksa almayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Avrupa’nın en yüksek fiyatlı benzinini kullanıyoruz. Bir varil ham petrol 150 dolarken 1 litre benzin 3,34 TL’ye satılıyordu. Petrolün varili 40 dolara kadar düştü ancak benzin Türkiye’de ucuzlamadı, aradaki fark vergi artışıyla kapatıldı. Bir varil petrol 80 dolardan 88 dolara çıkınca benzine son bir haftada ikinci zam geldi. Türkiye’de vatandaşın satın alma gücü hepsinden az olmasına rağmen Avrupa’nın açık ara en pahalı benzinini kullanıyoruz ve siz 2002’ye göre vergi yükünün azaltıldığını ifade ediyorsunuz. Bu rakamlar gerçekleri ne kadar yansıtıyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bu getirilecek torba kanun içerisinde çiftçinin sulamayla ilgili, elektrik borçlarıyla ilgili de bir hüküm olacağı daha evvel soruldu ve cevap verdiniz. Ancak, çiftçinin sulamayla ilgili elektrik borçlarında en önemli kalem faiz borçlarıdır. Ben geçen sene size sormuştum, yaşadığım bir örnek var: Çiftçinin elektrik borcu 50 lira ama gecikme faizi 802 lira 98 kuruş, yer Menemen ilçesi, Doğaköy. Dolayısıyla bu faiz konusunda bir çözüm getirmediğiniz müddetçe bu borçlar affedilse de bir müddet sonra tekrar ortaya çıkacak. Bu konudaki görüşlerinizi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yine zor bir sorum var. Plan ve Bütçe alt komisyonunda görüşmeleri tamamlanan, vatandaşlarımızın yüz yirmiye yakın ödeyemediği vergi, sigorta ve benzeri borçlarıyla ilgili cumhuriyet tarihinin en kapsamlı affını getiriyorsunuz. Başta Sayın Başbakan, bakan ve milletvekilleriniz, 2002’yle de karşılaştırarak AKP’nin ekonomi yönetiminde ne kadar başarılı olduğunuzu anlatıyorsunuz. Sizce vatandaşlarımız devlete olan borçlarını niçin ödeyememektedirler, spor olsun diye mi, zevkten mi, yoksa AKP’nin yanlış ekonomik politikaları nedeniyle mi, yoksa para kazanamadıkları için midir, yoksa başka bir nedeni mi vardır? Sizce bu borçları vatandaş neden ödeyememiştir şimdiye kadar?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Güner...

RAHMİ GÜNER (Ordu) – Sayın Bakan, 2004 senesinde Karadeniz Bölgesi’nde fındıkta büyük bir don hasarı oldu. Burada 288 milyon TL zarar meydana geldiği tespit edildi. Altı sene oldu, şimdiye kadar ödenen para 127 milyon lira, şu anda 161 milyon lira ödeme durumu kaldı. Bu durumu ödeyecek misiniz? Ödeyecekseniz ne kadar tahsisat ayrıldı? Bu konuda cevabınızı bekliyorum efendim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Son soru.

Sayın İnan...

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.

Sayın Bakanım, Niğde merkezde il özel idaresine ait eski toprak ve sosyal tesislerini Kızılay, kan merkezi yapmak üzere talep etmiştir ama maalesef yıllardan beri tahsis edilmemiştir ve boş durmaktadır. Demin de sorduğum sorularla bağlantılı olarak devletin elindeki bu tür atıl yapıların bir kurumsal taassuptan çıkarılarak devletin diğer kurumlarına tahsis edilmesine yardımcı olursanız sevinirim. Bu sorduğum sorulara da cevap verirseniz çok memnun olurum.

Diğer taraftan, Niğde Kemerhisar-Pozantı otoyolunda geçtiğimiz ay 2 lira olan otoban geçişleri aniden 8 liraya yükselmiştir. Yani bu kadar aşırı bir zam, vatandaşlar tepki göstermektedirler. Bunun nedeni nedir? Bu konuda bir açıklama yaparsanız sevinirim.

Yine, muhtarlarla ilgili -bugün bütçeleri izledikleri için muhtarlar sürekli takip ediyorlar- bir gelişme olacak mı, maaş artışları olacak mı, sosyal güvence altına alınabilecekler mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Köy Kanunu’nun seçimlerden önce gelip gelmeyeceği tabii ki ilgili bakanlığımızın çalışmalarını tamamlamasına, aynı zamanda tabii ki Meclisin gündemine muhtemelen bağlı olacaktır. Dolayısıyla o konuda benim bir kesin ifade kullanmam mümkün değil, doğru da olmaz.

Değerli arkadaşlar, 2002 Aralık ayında muhtarların maaşı 97 lira. En düşük aylık prim tutarı 87 lira. Yani  bir muhtarımız maaşının 2002 yılında yüzde 89,4’ünü ödeyerek ancak kendisini en düşük prim aylığı tutarında sigortalayabiliyordu. Gelelim 2010 yılı Ekim ayına. Muhtar maaşı 354 lira, en düşük aylık prim tutarı 255 lira. Yani 2010 yılı Ekim itibarıyla bir muhtarımız maaşının yüzde 71,9’unu ödeyerek kendisini sigortalayabiliyor. 2002 yılında ne kadar? Yüzde 89,4. Dolayısıyla yani muhtarlarımızın hem maaşlarında hem aylık prim yani -kendilerini sigortalama anlamında- kapasitesinde çok ciddi bir iyileşme olmuştur.

Tarım Bakanlığının verdiği hibe kredilerin yani kırsal kalkınma çerçevesinde uzatılıp uzatılmayacağı hususu en azından benim bilgim dâhilinde bu konu torba tasarısında yok. Sayın Bakanın bu konuyla ilgili olarak da en azından bizim yakın bir dönemde bu konuyu müzakere ettiğimiz bir konu değil. Torba tasarısı takdir edersiniz ki birçok bakanlığı ilgilendiren bir tasarıdır. Şu an itibarıyla, bildiğim kadarıyla böyle bir husus yoktur.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Tarım Bakanına hatırlatır mısınız Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, petrol ürünleri üzerindeki vergiler konusunda hem Maliye Bakanlığı bütçesini sunarken hem sonraki bütün soru-cevap kısımlarında gerçekten en detaylı bir şekilde bütün rakamları vererek, karşılaştırmaları vererek cevaplandırdım. Hem petrol fiyatlarında artış var, kur yerinde saymıyor hem de tabii ki, takdir edersiniz ki petrol ürünleri üzerinde değerli arkadaşlar, 2002 yılı ortalarında bir maktu vergi getirilmiştir. Maktu vergi demek yani devlet diyor ki: “Ben şu kadar para alırım.” Normalde o vergiyi her sene bizim yeniden değerleme oranı kadar artırmamız lazım. Niye? Çünkü devletin harcamaları en az bir o kadar artıyor.

Şimdi, zamanında, 2002 yılında ÖTV getirilirken şöyle bir kanun, yani bir kararname, neyse, çıkartılmış ve denilmiş ki: “Her ay üretici fiyatları endeksiyle -o zamanlar toptan eşya fiyatı endeksiydi- bununla güncellenir.” Biz onunla güncelleseydik vergi yükü çok daha farklı boyutlarda olacaktı, ben o rakamları da verdim.

Tam aksine, 2005 yılında biz demişiz ki: “Yok artık, enflasyon kadar da artırmayalım.” 2005-2007 yılları arasında maktu ÖTV miktarları sabit tutulmuştur ama sonraki dönemlerde uluslararası petrol fiyatları sürekli bir şekilde yükselmiş ve Hükûmet olarak da tabii ki bunları güncellemek durumunda kalmışız kısmen.

Bugün gelinen nokta itibarıyla tekrarlıyorum: Eğer 100 liralık bir benzini 2002 yılında alsaydınız 70 lirası vergiydi, bugün 65 lira civarında bir rakamı vergidir. Evet, vergi yüksektir ama AK PARTİ hükûmetleri döneminde vergi yükü düşmüştür.

Sulama elektrik borcunun en önemli tabii ki unsuru faiz, katılıyorum size, bu önemli bir husustur. Şu anki taslakta öngörülen şey şu: O yüksek faizler yerine, üretici fiyatları endeksiyle bir güncelleme öngörülüyor. Ha, Meclisimize gelir, o zaman tekrar bu konular tartışılır ama şu an itibarıyla komisyondaki taslak bu çerçevede.

Değerli arkadaşlar, tabii ki bu yapılandırma hakikaten kapsamlı, doğru bir tanımlama ama bir af değil çünkü biz anaparadan vazgeçmiyoruz, hatta şunu söylüyoruz: Mutlaka ve mutlaka, faiz almayacağız ama en az bir enflasyon kadar anaparanın değerini güncelleyeceğiz. Şimdi, buna af denilemez. Zaten zamanında vatandaş bu borcu ödeseydi bu kadar ödeyecekti, gerçek değeri üzerinden biz alıyoruz. Şimdi, niye bu borçları ödeyemiyorlar?

Değerli arkadaşlar, tabii ki dönem dönem şirketler sıkıntıya girebilirler veya bunu alışkanlık hâline getirenler bile olabilir ama bu yeni bir şey değil…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

29’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 29 – (1) Bu Kanun 1/1/2011 tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Osman Özçelik, Siirt Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına görüşmekte olduğumuz bütçe yasa tasarısının 29’uncu maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Barış ve Demokrasi Partisi olarak ülkenin tüm sorunlarına ilişkin görüş ve önerilerimizi gerek bu kürsüden gerek Meclis araştırma önergeleri gerek kanun teklifleri gerekse yazılı ve sözlü soru önergeleriyle dile getiriyoruz. Ama muhalefet olarak biz bu görevimizi yaparken AK PARTİ, muhalefetin sesine kulak tıkıyor, Meclisteki sayısal çoğunluğuna, nicel büyüklüğüne güvenerek, bildiğim bildik tarzda bir Meclis çalışması yapıyor. AK PARTİ, muhalefetin önerilerini, eleştirileri dikkate almıyor, sırtını parmak sayısına dayıyor. AK PARTİ’ye yönelik eleştirileri bugün de olduğu gibi “İncir çekirdeğini doldurmaz şeyler.” diye niteliyor ve muhalefetin bu denetim yapma görevini âdeta küçümsüyor.

Sayın milletvekilleri, son yıllarda ortaya çıkan ciddi bir hastalık var: Silikozis. Silikozis, toplumu meşgul eden bir ciddi sorun olarak duruyor karşımızda. Bu soruna ilişkin olarak 05/11/2008 tarihinde Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın Akın Birdal Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına yazılı cevaplandırılması istemiyle bir önerge verdi. 14/01/2009 tarihinde İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sebahat Tuncel silikozis hastalığı ve bunun ortaya çıkardığı sorunlarla ilgili Meclis araştırması önergesi verdi. 28/04/2010 tarihinde Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır yine aynı konuya ilişkin bir Meclis araştırma önergesi verdi. Biz sorunun peşini bırakmadık. Daha sonra, silikozis hastaları, bu hastalıktan yaşamını kaybeden hastaların ailelerinin sorunları ve hastalığa neden olan iş yerlerinin denetimi ve benzeri konularla ilgili bir kanun tasarısı, kanun teklifi hazırladık, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır imzasıyla yine Meclise sunduk. Gördüğünüz gibi bu hastalık ayrım yapmaksızın insanları öldürüyor. Bu hastalığı ortaya çıkaran sorunları çözmek, bu hastalıktan sonra ortaya çıkan sorunlara çözüm bulmak bu Meclisin görevidir. Biz sorunun peşini bırakmadık, muhalefet görevimizi yaptık ama AK PARTİ eleştirilere “İncir çekirdeğini doldurmaz.” diyor. Bakın, bütün belgeler burada, bunlar eğer incir çekirdeğini doldurmayacak şeylerse acaba AK PARTİ’nin inciri ve çekirdeği hangi büyüklükte, nelerle doldurabileceğiz, onu bilemiyorum.

Bu silikozis hastalığı “silisyum dioksit” denilen bir kimyasal maddenin solunması sonucu akciğerde meydana gelen bir hastalık. Bu hastalık daha ziyade cam fabrikalarında, çimento fabrikalarında, tünel kazma işinde, yol işinde, seramik fabrikalarında seramik üretiminde çalışan işçilerde, emekçilerde görülen bir hastalık. Ancak son yıllarda çok özel bir alana yayılan bir hastalık. Modanın gelişmesi, “kot pantolonlarının taşlanması” diye bilinen kot kumaşlarının silisyum dioksit ihtiva eden özel bir kumun kuru hava ile kompresörlerle püskürtülerek kot pantolonların ve diğer kumaşların beyazlatılması ve aşındırılması esasına dayanan bu taşlama işinde çalışan işçilerde yoğun olarak görülmeye başladı. Bu hastalık öyle bir hastalık ki tedavisi yok. Bir defa, hasta silisyum dioksiti solumaya başladıysa bunun tedavisi mümkün değil. Burada yapılacak şey hastalığa yakalanmadan önce gerekli koruma önlemlerinin alınmasıdır. Ancak ne yazık ki büyük kot fabrikaları, kapasite olarak büyük kot fabrikaları, dünya çapında kot üretimi yapan fabrikalar bu taşlama işini bizzat kendi fabrikalarında yapmıyor, bizim “merdiven altı” dediğimiz küçük atölyelerde, genellikle işçilerin güvencesiz yaşadığı, gerekli sağlık önlemlerinin alınmadığı, çoğunun sigortasız çalıştığı iş yerlerinde bu kot taşlama işi yapılıyor ve hastalık ortaya çıkıyor. Kot taşlama işinde çalışanlarda hastalık, altı ay çalıştıktan sonra ortaya çıkabiliyor. Eğer emekçi, çalışan, işçi altı ay sonra bile bu işi terk etmiş, başka bir işe geçmiş olsa bile hastalık ortaya çıkabiliyor. Daha önce ismini saydığımız iş yerlerinde, tünel kazma işinde, cam fabrikalarında, cam üretiminde, çimento üretiminde çalışan işçilerde, maden işçilerinde de bu çıkıyor ama yirmi otuz yıl süreyle çalıştıktan sonra bu hastalık ortaya çıkabiliyor. Bu nedenle, bu kot taşlama işindeki hastalık, kronik bir hastalık olarak çıkıyor ve ani olarak çıkıyor ve kesinlikle ölümle sonuçlanıyor.

2003 ile 2008 yılları arasında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıklamalarına göre, Türkiye’de 2.500’ü aşkı insan bu hastalıktan yaşamını yitirdi. Yine şu anda 10 bini aşkın insan bu hastalıkla pençeleşiyor. Şu anda bu hastalıktan muzdarip 30 kişi, Meclisin bütçe görüşmelerini yaptığı sırada, kendi sorunlarına bir çözüm bulunabilir umuduyla Ankara’ya geldiler ve Petrol-İş Sendikasında demokratik haklarını kullanarak bir eylem yapıyorlar ve bizden bir ışık, bir umut bekliyorlar ama görüyoruz ki Meclisin gündeminde böyle bir şey yok. Bu bir toplumsal sorundur. Buna mutlaka bir çare bulunması lazım, bu insanlara el atılması lazım.

Sayın milletvekilleri, burada çalışan işçiler genellikle toplumun en yoksul kesiminden gelen insanlar, iş bulma umuduyla büyük kentlere gelen ve çoluk çocuğunun ekmeğini kazanmak adına kendi yaşamını ortaya koyan insanlar, köyünden ya kovulmuş ya köyünde, yaşadığı memleketinde herhangi bir iş bulamamış, büyük kentte çocuklarının nafakası peşinde koşan insanlar. Bunlara el atılması lazım, giderek sayıları daha da artıyor. Yapılacak şey, öncelikle bu işte zarar gören, yaşamını yitiren insanların ailelerine el atmak, hâlen bu çalışmayı sürdüren iş yerlerinin kesinlikle denetiminin yapılması lazım, sağlıklı bir ortamda çalışma yapmak lazım ve belki de bu kot taşlama işini yasaklamak da gerekebilir. İnsanın yaşamına neden olan böyle keyfekeder bir iş nasıl bir iş olur, onu anlamakta ben zorluk çekiyorum. Kot eski olsa ne olacak, yeni olsa ne olacak, insan yaşamının burada tüketilmesine değer mi? Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın Bakanın, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgilenmesini ve bu insanların sesine kulak vermesini istiyoruz.

Sayın Başbakanımız şiir okumayı çok seviyor. Ben de bir şiir okumak istiyorum. Büyük şair Orhan Veli’nin sanki bugün için yazılmış bir şiiri, elli yıl, altmış yıl önce yazdığı bir şiir “Bedava” şiirini ben de size sunmak istiyorum. Orhan Veli ne diyor?

“Bedava yaşıyoruz, bedava;

Hava bedava, bulut bedava;

Dere tepe bedava;

Yağmur çamur bedava;

Otomobillerin dışı,

Sinemaların kapısı,

Camekânlar bedava;

Peynir ekmek değil ama

Acı su bedava;

Kelle fiyatına hürriyet,

Esirlik bedava;

Bedava yaşıyoruz, bedava.”

Özgürlüğün kelle fiyatına olmadığı bir ülke dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçe kanunu tasarısının 29’uncu maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli milletvekilleri, AKP’li sözcüler buraya çıkıyorlar, sanki biz bu Türkiye’de yaşamıyoruz, bu Türkiye’de yalnız bunlar yaşıyorlar, o kadar yalan söylüyorlar ki bu yalanlara sanki biz bu memlekette olmasak inanırız. Mesela şimdi, birileri çıktı burada dediler ki: “Özelleştirmeleri biz şeffaf yapıyoruz.” Peki, ATV ve Sabah ihalesinin nasıl yapıldığını biliyorsunuz değil mi? Tayyip Bey gitti, ihaleden önce bütün herkesi diskalifiye etti, o zaman sıkıysa birisi katılsın. Böyle tek kişilik yahut da anlaşan kişilerin girdiği bir ihalede bir şeffaflık olabilir mi? Telekomda ne baskılar yapıldı. Telekom bedava verildi beyler. Telekom iki yıllık, üç yıllık gelir bedeline verildi. Zamanımız çok olmadığı için her konuya girmiyorum.

Sayın Bakan, özellikle burada bu akaryakıt konusunda diyor… Gerçekten akaryakıt konusunda Türkiye’de yapılan zamlara dayanmak mümkün değil. Bugün bir tane otobüs şoförü arkadaş geldi, “İstanbul’da 10 numara yağları tenekelere dolduruyoruz, otobüsün deposuna, üzerine de çok az bir mazot koyuyoruz.” diyor. Günah değil mi Sayın Bakan? “Ondan sonra otobüsü akşam çektiğimiz zaman sanki ızgara balık kokuyor. Millet, bu ızgara balığı nerede yapıyorlar.” diyor.

Değerli arkadaşlarım, bu özellikle akaryakıt konusunda, doğal gaz konusunda Hükûmet gerçekleri söylemiyor. Mesela İran’dan alınan gazın bin metreküpünü kaça alıyorsunuz? Söylemiyorlar. Niye? Gizliyorlar. Niye gizliyorlar? Çünkü, burada gizli hesaplar var. Burada alınan birtakım pahalı doğal gaz, emsaline göre dış ülkelerden daha pahalıya alınıyor ve bu arada farkta birileri katakulli yapıyor.

Ayrıca bakın, İran’dan alınan doğal gazdan dolayı da arkadaşlar, geçen sene ve evvelsi sene 1 milyar 300 küsur milyon dolar al veya öde şartlarını yerine getirmediği hâlde, gaz alınmadığı hâlde İran’a para ödemişiz. Bu böyle olur mu? Böyle bir devlet ciddiyeti olur mu, devlet yönetimi olur mu?

Dolayısıyla bu doğal gaz konusunda özellikle bir soru sormuştu geçmişte… Bu Hükûmetin bazı bakanları özellikle yalan söylemeyi kendilerine prensip edinmişler.

Şimdi, dedim ki bakın arkadaşlar, bu doğal gazın…. Türkiye’de Turusgaz diye bir şirket kurmuşlar. Bu Turusgaz şirketinin bir hissesi özel bir şirkete ait, BOTAŞ’a ait bir kısmı da, bir de hissesi belli olmayan bir yüzde 12’lik bir hisse var. Bu doğal gaz geliyordu eskiden… 96’da bu anlaşma yaptı. Gel diyor, Bulgaristan sınırından giriyor, orada Turusgaza bir hisse veriyorlar, bin metreküpüne 10 dolar veriyorlar. Önce Recai Kutan bu anlaşmayı yaptı, sonra Mesut Yılmaz devam ettirdi. O zaman 2 milyon metreküptü, sonra bunu 8 milyon metreküpe çevirdiler. Ben burada sordum bu Enerji Bakanına, “Yahu, biz onu 2003’te bitirdik.” dedi. Bu sene KİT Komisyonunda açtık rapora baktık, hâlâ anlaşmayı bitirmemişler. Bu, tamamen bir suistimal. Bu, devletin, vatandaşın parasını alıp birtakım kişilerin cebine aktarmak demektir ve burada senede ödenen para 500-600 milyon dolar sayın milletvekilleri. Ama soru soruyoruz, burada, Hükûmet sırasında oturan insanlar yalan söylüyor, bize doğruları söylemiyor.

BAŞKAN – Sayın Genç, siz bir milletvekilisiniz ve bu konuşmanızda üçüncü defa “Yalan söylüyor.” diye…

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabii canım, yalan söyleyene “Yalan söylüyorsun.” derler Sayın Başkan.

BAŞKAN – Lütfen… Sizi İç Tüzük’ün 67’nci maddesi gereğince temiz bir lisanla konuşmaya davet ediyorum.

KAMER GENÇ (Devamla) – Peki nasıl diyeyim, yani yalan söyleyeni nasıl ifade edeyim?

BAŞKAN – Sayın Genç, geçen Sayın Bakan da aynı kelimeyi kullandı, uyardım. Lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Hayır, yani doğrusunu söylesinler. O zaman gerçek söylemiyorlar diyelim. Öyle mi diyelim yani? Gerçekleri söylemiyor bakanlar arkadaşlar. Tamam mı?

YAHYA DOĞAN (Gümüşhane) – Kahvede öyle konuş da burada konuşma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, neyse… Kahvede değil.

Değerli milletvekilleri, bakın, burada milletin hakkını korumak zorundayız. Peki, doğal gaz orada girerken niye bu şirket kuruldu? Şirketin ortağı belli değil. Söylüyoruz Hükûmete, diyor ki: “Biz bunu 2003’te bitirdik.” Hayır, bitirmemiş, hâlâ, 2009’da devam ediyor. İşte, KİT Komisyonu raporunda çıktı ortaya. Bunu söylemek benim hakkım değil mi arkadaşlar? Birilerine buradan açıktan, havadan para gidiyor. İran doğal gazında yine birilerine, bazı partilere açıktan para gidiyor arkadaşlar. Eğer gitmiyorsa buyurun açıklayalım. İran doğal gazının fiyatını niye açıklamıyorsunuz? Demek ki burada…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Biliyorsan sen açıkla. Ha bire buraya getiriyorsun, biliyorsan açıkla.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, açıklamıyor, gizliyor; gizliyor halk bilmesin diye.

Şimdi, değerli milletvekilleri, bir diğer konu bu Kayseri meselesi: Mustafa Bey buradayken bundan bahsetmekte yarar var. Kayseri’den dün bana şey kanalıyla bir yazı geldi. Bu yazının şeyinde şöyle diyor, bakın: “İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı, Bakanlık bürosu makamına…” Bu Kayseri’deki olayla, Hacı Ali Hamurcu’yla ilgili uzun uzadıya bu Yusuf Erikel ifade veriyor. Burada 10 trilyon liralık bir senet var. Bu 10 trilyon liralık senet nedir? 10 trilyonluk senedi diyor ki… “Bu Hacı Ali Hamurcu’ya, Kayseri Belediye Başkanı ile Genel Sekreterin imzasını taşıyan bir senet…” deniliyor. Peki, bu senet nerede? Bu senedi, hakikaten, Kayseri  Belediye Başkanı ile Genel Sekreteri imzalamış mı? Ondan sonra, bu Yusuf Erikel’in iş yerinde yapılan bir arama var. Kendisi içeride.

İRFAN GÜNDÜZ (İstanbul) – Kamer Bey, senet sahte, bugün açıkladı.

KAMER GENÇ (Devamla) – Neyse, sahte mahte

Burada diyor ki, bakın, kendi bürosunda elde edilen bir belgede diyor ki ibraname… Bu ibranamede, bu 10 trilyon liralık senedin tahsil edildiği ve avukatın, hissesini aldığı ve müvekkilin de Hacı Ali Hamurcu’nun da hissesini, alacağını aldı, ibra ediyorum diyor.

Değerli arkadaşlarım, bakın, şimdi, eğer, hakikaten, AKP’liler şeffaf olmak istiyorlarsa, gerçeği açıklamak istiyorlarsa… Bakın, tabii, burada çok iğrenç ifadeler var. Bu Yusuf Erikel’in ifadesinde, bu Hacı Ali Hamurcu’ya “Ya, niye sen peki vazgeçtin? Güzel güzel çalıyordunuz, topluyordunuz bu paraları.” “Ya, o kadar iğrenç yöntemlere başvurdular ki... Artık bunları yedi, sömürdü ya, bu defa başladılar başka ahlaksızlıklar yapmaya, ben de bunun üzerine bu senedi getirdim ifade verdim.” diyor. Aslında, tabii, buradaki ifadeleri açıklamak da istemiyorum, hakikaten yüz karası bir durum var.

Şimdi ben bir teklif getiriyorum: Arkadaşlar, bakın, bu işi, tabii, kim ortaya… Ortada bir Kayseri Vali Muavininin İçişlerine gönderdiği bir rapor var, Vali Muavini İbrahim Yurdakul’un. Şimdi, arkasından, bu iş öyle devleti… Ta Abdullah Gül’den kaynaklanan -Abdullah Gül: “Ben kefilim.” diyor- kaynaklanan bir olay var. Bunun özünü ortaya çıkarmak için buyurun Mecliste bir komisyon kuralım. Tarafsız bir milletvekilinin başkanlığında bu Kayseri olayını araştıralım çünkü burada çok ciddi bir kayırma var. Eğer AKP örtbas etmek istemiyorsa…

Bakın, Adana Anakent Belediye Başkanı Aytaç Durak kaç aydır açıkta? Hakkında ciddi bir şikâyet var mı? Yok. Soruşturma var mı? Yok. Ama adamcağızı siz orada tutuyorsunuz. Peki, Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili bu kadar açık, net bilgiler var, makbuzlar var, Kayseri Belediye Başkanının mührünü taşıyan senetler var, vatandaşlardan toplanan paralar var. Peki, olay bu kadar gün gibi ortadayken bunu açıklamıyorsunuz ve Kayseri Belediyesi meselesini üç günde, beş günde kapatıyorsunuz. Bu hangi adalet? Peki, bu Adana Belediye Başkanının ne suçu var? Çıksın birileri burada açıklasın. Koskoca Adana ili bu kişiye oy vermiş. Ortada fol yok, yumurta yok. Dolayısıyla, arkadaşlar, eğer, hakikaten, AKP’liler “bizim burada yüzümüz ak” diyorlarsa, buyurun, gidelim, bir onu inceleyelim. O 10 trilyon liralık senet nerededir? Hakikaten 10 trilyonluk senetteki imza Kayseri Anakent Belediye Başkanına ve Genel Sekreterine mi aittir, değil midir? Yine o ifadede bahsedilen birtakım kadınlar, kızlar var, onların ifadesine başvuralım. Şimdi, bunu kaçırmakla bir yere varamayız.

Tabii, aslında çok şey var, şimdi bir vergi inceleme meseleleri var. Sayın Bakana sordum: “Merkezî Uzlaşma Komisyonunda 2007, 2008, 2009’da kaç tana mükellef gitti, ne kadar uzlaştınız?” Mesela Citibank’ın sizin zamanınızda 3,5 milyar dolarlık vergi borcunu siz bir kalemde sildiniz Merkezî Uzlaşma Komisyonunda. Bunun gibi daha olaylar var mıdır, yok mudur?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) - Ama bilmiyoruz ki, bize burada söylenmiyor ki değerli milletvekilleri.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkanım, madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz istiyorum.

BAŞKAN - Madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Konuşmacı konuşmasına başlarken ilk etapta ATV-Sabah ihalesinin nasıl verildiği ve ihaleye kimlerin katıldığı, bu ihale süreci içerisinde başkalarının katılmasının engellendiği şeklinde bir iddiada bulunmuş. Açıkçası bu, bu Parlamentoda sürekli tartışıldı. Muhalefet partisinin özellikle gündeme getirdiği “ATV-Sabah ihalesinde soru işaretleri var.” şeklinde olan kısmı hem biz hem de diğer grup başkan vekilleri arkadaşlarımız yeterince açıkladığımızı zannediyoruz ama maalesef malzeme kıtlığından dolayı, yeni yeni bir şeyler bulamadıklarından dolayı, sekiz yıldır yapılan icraatın bu milletin gönlündeki fethettiği yere hitap edememelerinden dolayı…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sen “Şeffaf yapıyoruz.” dersen ben de bunları söylerim.

BAŞKAN – Sayın Milletvekili, lütfen…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …bu milletin gönlünde yer almak yerine, açıkça bu tutanaklarda iftiralarla yer almayı yeğ tuttuklarından dolayı maalesef büyük bir kıskançlık içerisinde bu iftiraları ortaya atıyorlar. Biz, “İftira atma ne olur; koş, milletin içine git, bu millet seni de gönlüne alır.” diyoruz ama yapmıyorsunuz bunları.

Bakın, ATV-Sabah ihalesi 1 milyar doların üzerinde bir bedelle ihale edildi. Bu ihaleye fiyat aşırı derecede yüksek olduğundan dolayı hiç kimse girmedi.

İki: Şu anda benzeri olan bir şirketin satışıyla ilgili, hem yurt içinde hem yurt dışında çeşitli alıcı firmalarla yapılan durumda bir büyük gazete ile bir büyük televizyonun satışıyla ilgili kamuoyunda, gazetelerde yer alan fiyat ATV-Sabah ihalesinin altıda 1’ine yakın bir fiyat. Bakın dikkatinizi çekiyorum, ATV televizyonu ile Sabah gazetesinin ihale edildiği fiyat ile şu anda eş değerinde bir gazeteyle, Türkiye'nin en eski gazetelerinden biri ile en eski genel televizyonlardan birinin ATV-Sabah ihalesinin altıda 1’i fiyata pazarlık edildiği kamuoyunda yazılıyor, gazetelerde yazılıyor ve onun gazetelerde yer almasıyla birlikte borsa endeksinde o holdingin fiyatlarında, kâğıtlarında önemli bir artışın var olduğunu görüyoruz.

İki: ATV-Sabah’la ilgili verilen krediler ile Halk Bankası ile Ziraat Bankasından verilen kredilerle ilgili bugüne kadar benzer kredilerdeki en yüksek faiz oranı uygulanmıştır ve yine aynı düzeydeki firmalara verilen kredilerde hiç uygulanmadık şekilde teminat alınmıştır. Bu teminat da en yüksek teminattır, gayrimenkul teminatıdır, şahsi kefaletini de ortaya koyan teminattır. Ve yine bu satış içerisinde, ilk defa böyle ihaleler içerisinde en yüksek öz kaynak oranı da bu ATV-Sabah’ta olmuştur. Ama maalesef burada iftira atmayı kendisine meslek edinmiş, ilke edinmiş şahıslar sürekli temcit pilavı gibi bunu dile getiriyorlar.

Bakınız değerli arkadaşlarım, yüzde 25’e yakın öz kaynak oranı var ve satışından bugüne kadar da alan firma hiç aksatmadan borçlarını günü gününe ödüyor. Bu gerçeği de açıkçası kabul etmeniz gerekir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Devletin bütün kaynakları… Tabii ki ödeyecek.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - İki: Doğal gaz meselesi. İran’la ve diğer ülkelerle bizden önceki dönemde yapılmış, ta 56’ncı Hükûmet dönemlerine kadar, 55’inci Hükûmet dönemlerine kadar giden, senin de içinde bulunduğun siyasi partinin, o dönemde içinde bulunduğun siyasi partinin hükûmeti tarafından imzalanan ve “gizli”lik ifadesini taşıyan sözleşmelerdir. Bizden önceki hükûmetler açıklamadı, daha önceki hükûmetler de açıklamadı. Şimdi bunu “Açıklamadı.” diye ifade etmek yanlıştır. Bununla ilgili bir komisyon kuruldu; bakın, 22’nci Dönemde bir komisyon kuruldu, yolsuzlukları soruşturma komisyonu kuruldu, orada dahi bu fiyatlar ortaya çıkmadı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Örtbas komisyonu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Onun için, arkadaşlar, böyle şeyleri temcit pilavı gibi buraya getirmenin bir manasının olmadığını ifade ediyorum.

Üç: Kayseri’yle ilgili kısım. Şunun bir kere altını çiziyorum: “Hacı Ali Hamurcu” denilen şahıs, sorumlu bir vatandaş olarak vicdan muhasebesi yaptığından dolayı gidip savcılığa itirafta bulunmamış…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Tehditle, tehditle…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …“Biz Belediye Başkanı ve çalışanlarıyla birlikte şöyle şöyle yolsuzlukları yaptık, ben vicdan muhasebesi içerisinde öbür tarafta hesap vereceğim, ondan dolayı şu itiraflarda bulunuyorum.” diye gitmemiş. Büyükşehir Belediye Başkanlığına yapılan vatandaş şikâyeti üzerine Büyükşehir Belediye Başkanlığının 25 Haziran tarihinde –dikkatinizi çekiyorum, 25 Haziran 2007 tarihinde- savcılığa müracaatıyla birlikte, şahıs yirmi iki gün sonra başka bir vilayette yakalanmış; İstanbul’da, Malkara’da, Tekirdağ’da, Adapazarı’nda, neredeyse, o vilayetlerde yakalanmış.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Komisyon kuralım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Niye yakalanmış bu şahıs? Gidip de “Ben itiraf edeceğim.” diye değil, vatandaşı dolandırdığından dolayı, sahtecilik yaptığından dolayı bu şahıs Belediye Başkanlığının şikâyeti üzerine yakalanmış.

Sonra? Belediye Başkanlığının şikâyetiyle yakalandıktan sonra bu adam on dört-on sekiz tane taksi durağıyla ilgili şikâyet konusu ifadesi alınırken, Belediye Başkanı ve çalışanlarla da ilgili bir iddiada bulunmuş. O süreçteki Cumhuriyet Başsavcılığı sorumlu bir davranış içerisinde demiş ki: “Bu konuyla ilgili biz ifadesini alırken, Belediye Başkanının verdiği şikâyet üzerine ifade alırken bu şahıs belirli iddialarda bulunuyor.” Bu, memurların yargılanmasına girdiğinden dolayı İçişleri Bakanlığından izin istemiş, İçişleri Bakanlığı da derhâl izin vermiş.

Kim o zaman İçişleri Bakanı? Osman Güneş. Sonradan hani “Valiydi, müsteşardı, imza attı.” diyorsunuz ya. Osman Güneş’in İçişleri Bakanlığı döneminde buna izin verilmiş. Kime gönderilmiş? Sizin söylediğiniz İbrahim Yurdakul’a, Vali Vekiline gönderilmiş. Vali Vekili 21 Ağustos tarihindeki raporunda yazıyor, diyor ki: “Buna muhakkik tayin etmeye gerek yoktur. Zaten bu 3628 sayılı Yasa’nın 17’nci maddesine girdiğinden dolayı, bu Yolsuzlukla Mücadele Yasası’na girdiğinden dolayı buna muhakkik tayin etmeye, izne gerek yok, derhâl soruşturmayı başlatabilirsiniz.” Bu süreç aynı şekilde devam ediyor. Siz 21 Ağustos tarihindeki İbrahim Yurdakul’un yazdığı dosyayı rapor olarak okuyorsunuz. Orada “eki dosya” diyor. Bu dosya ne? Başsavcının İçişlerine Bakanlığına yazdığı rapor. Hani “kayboldu” dediğiniz on sayfa var ya, o on sayfa gidiyor İçişleri Bakanlığına. İçişleri Bakanlığı o on sayfayı “eki dosya” diyor, Valiliğe gönderiyor. Valilik bu işi alıyor “Muhakkike gerek yoktur.” diyor, tekrar aynı şekilde “eki 1 dosya” diye İçişleri Bakanlığına gönderiyor.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bir komisyon kuralım diyorum.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Bu süreci, kalkıp da “kaybolan on sayfa” diye iddia etmenin bir manası yok. Açıkçası, eğer, siz, o sürecin 25 Haziran tarihinden itibaren başladığı kısmı, 17 Temmuz 2007 tarihine kadar geçen kısmı milletin gözünden saklamasaydınız, kaçırmasaydınız ve bu belgeleri saklayarak milleti yanlış yöne sevk etme ihtiyacını hissetmemiş olsaydınız, bu konuyu, burada, bütçe görüşmeleri sırasında gündeme getirmezdiniz.  Açıkçası birilerinin sakladığı, kendi ikbali ve geleceği için yaptığı bir çalışmayı maalesef bir siyasi parti genel başkanına burada söyletmek mecburiyetinde kaldınız. Hâlâ onun üstünde devam ediyorsunuz, hâlâ onu ısrarla ifade etmeye çalışıyorsunuz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – 10 trilyonluk senetler…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – İki: Bakın, şunu da bir kere… 17 Temmuz 2007 tarihinde Büyükşehir Belediye Başkanlığı kendisine şantaj yapıldığını, sahte bir senetle kendisine şantaj yapıldığını cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyor. Derhâl, Yusuf Erikel denilen şahıs üzerinde ve iş yerinde arama yapılıyor ama bu arama sonucunda senet bulunamıyor. “Senet bulunamıyor.” diye tutanak tutuluyor. Arkasından, hani Sayın Genel Başkanın sorduğu “Bu Hacı Ali Hamurcu nerede?” demişti ya, Hacı Ali Hamurcu, 2007 yılında, aldığı suçtan dolayı, sahtecilik ve dolandırıcılıktan dolayı aldığı suçtan Kayseri Pınarbaşı Cezaevinde yatıyordu. İki yıl yattı, izin aldı, İstanbul’a gitti, Yusuf Erikel’le buluştu ve mason üstatlarına suikast düzenlemek üzereyken yakalandı. Sorgusu sırasında “Biz böyle böyle işler yaptık.” deyince tekrar savcılık Yusuf Erikel’in yazıhanesinde araştırma yaptı, o araştırmada işte bu söylediğiniz senet bulundu. O senette de kriminal araştırmalar yapıldı, mührün ve imzanın Büyükşehir Belediye Başkanı ve Genel Sekreter üzerinde olmadığıyla ilgili rapor düzenlendi. Emniyet bu raporu düzenledi ve bunun sahte olduğundan dolayı Hacı Ali Hamurcu ile Yusuf Erikel’in birlikte bu işi düzenleyerek şantaj yaptıklarını ve bunun da Ergenekon iddianamesinde geçen bir paşalarla alakalı olduğunu… Eğer orada sen ifadeyi, tutanakları okursan, o iddianameyi okursan kiminle alakalı olduğunu görürsün. Bundan dolayı Hacı Ali Hamurcu, yatmakta olduğu Pınarbaşı Cezaevinden aldığı izin sürecinde Ergenekon’la ilişkilendirilip Silivri’de yatıyor, Yusuf Erikel ile beraber Silivri’de yatıyor. Bunu milletin kafasında soru işaretleri çıkarmanın, bırakmanın bir manası yok diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, dedi ki: “Daima yalan söylüyor, gerçekleri inkâr ediyor.” ismimi de zikrederek. Müsaade ederseniz sataşmaya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Sayın Genç, konuşmasında, siz üç defa “Yalan söylüyor.” dediniz ama Sayın Elitaş’ın “Yalan söylüyor.” dediğini ben duymadım. Söylemedi, “Yalan söylüyor.” diye hiçbir kelime kullanmadı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hiç “Yalan söylüyorsunuz.” demedim.

KAMER GENÇ (Tunceli) – “Devamlı burada iftira ediyor.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, sataşmaya mahal verecek hiçbir şey söylemedim, tamamen belgelerden konuştum.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Elitaş, lütfen…

KAMER GENÇ (Tunceli) – “ATV-Sabah ihalesiyle ilgili yalan söylüyor, gerçekleri inkâr ediyor.” dedi.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – “Yalan söylüyor.” demedim. Yalan söylüyorsa o başka!

BAŞKAN – Hayır, “Yalan söylüyor.” demedi. O zaman tutanakları isteyeceğim Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Kendisi gerçek dışı söyledi. Bakın, ATV ve Sabah ihalesine giren bir müteahhidin Tayyip Erdoğan tarafından Atatürk Havaalanında alıkonulduğu, kendisinin âdeta taciz edildiğini o günkü gazeteler yazdı.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, gazetelerden konuşmasın, belgelerden konuşsun.

BAŞKAN – Bir saniye Sayın Elitaş

Sayın Genç, tutanakları istetiyorum. “Yalan söylüyor.” kelimesi varsa söz vereceğim size.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, çok önemli ihalelerde devlet gücü kullanılmak suretiyle, Başbakanlık gücü kullanılmak suretiyle rakiplerin ihaleye girmesi önlendi.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç, tutanaklara geçmiştir.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Ali Güner, Iğdır Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun Sayın Güner.

ALİ GÜNER (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2011 Yılı Merkezî Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iki haftaya yakındır biz burada bu bütçeyi görüşüyoruz. Burada hakikaten, kendi şahsım adına bunu söylemek istiyorum, ben çok üzüldüm. Üzülmemin sebebi de şu: Acaba şu ana kadar hazırlanan bu bütçelerde Türkiye’nin yararına, ülkenin yararına, illerimiz yararına hakikaten bir şey yapılmamış mıdır? Bütçenin tarifine bakıyoruz ki mevcut olan hükûmetlerin başarılı veya başarısız olduklarını gösteren ve onların aynası hükmünde olan bir olaydır.

Şimdi bakıyorum, ben de 2002 yılında milletvekiliydim, bu Meclisteydim, bugünleri yaşadık. Türkiye’de, gelen gelirin -ben kısaca izahını yapmak istiyorum- 100 liranın 87 lirası faize gidiyordu ve mevcut bütçe yüzde 13’le idare ediliyordu. Memurun, esnafın, işçinin, tüm Türkiye’deki yatırımlar ama şimdi bakıyoruz, bu dönemde bu yüzde 23’lere inmiş ama temennimiz, 2012’de bu yüzde 20’lere düşsün.

Şimdi, arkadaşlar söylüyor, özellikle muhalefetteki arkadaşlarımız. Şimdi, benim ilim en son il, Iğdır, Türkiye’nin en son ili. Ulaşıma bakıyorum -hakikaten, rakamlar elimde- 13 bin kilometre duble yol yapılmış.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Duble yolun yarısı vardı zaten Ali Bey.

ALİ GÜNER (Devamla) - Ben oradan esinlenerek şunu söylüyorum: Acaba Iğdır’da da bir şeyler olmuş mu? Bakıyorum, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Iğdır’da sadece ve sadece 10 kilometre duble yol yapılmış, bugün bu miktar 200 kilometreye çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ha, demek ki bu bütçe iyi bir bütçedir diyorum.

Şimdi, TOKİ’ye bakıyoruz. Rakamlar elimizde. 475 bin tane konut yapılmış. Acaba dedim, ilimde de bir şeyler olmuş mu? İlime bakıyorum, 250 tane konut, iş yeri, cami ve bu sene de 300 tane yapılacak. Ha diyorum, bu bütçe güzeldir.

Şimdi, ulaşıma bakıyorum. Yalnız duble yolla kalmıyor ki. KÖYDES’in yaptığı bir sürü hizmetler var. Kendi ilimde 600 kilometre asfalt yol yapılmıştır köylere, 1.750 kilometre stabilize yol; bunun menfezi, köprüsü, şuyu, buyu hariç. Bütçeye bakıyorum, ha, demek ki Iğdır’a da yansımıştır.

Şimdi, eğitime bakıyoruz. Şimdi, 100 binlerce dersliklerden bahsediyoruz. Acaba diyorum, benim ilime yansıması olmuş mudur?

Değerli arkadaşlar, şimdi cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Iğdır’da 950 tane derslik yapılmış, sekiz yıl içerisinde 1.600 tane derslik yapılmış. Ben, niçin bunu söylüyorum? 2002’de millî eğitime ayrılan pay yüzde 7, şimdi yüzde 15. Ha, bu yeterli midir? Değildir.

Bunun yanında, başka ne yapılmış? O güne kadar 8 tane olan yurt ve pansiyon bugün 16’ya çıkmış.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yüzde 20 olan yerleri de söylesene.

ALİ GÜNER (Devamla) – Evet, yüzde 20 olanı söylüyorum. 2012 için söylüyorum. Yani bu bütçenin esnafa, eğitime, sağlığa, emekliye, memura katkı sağlayacağına ben inanıyorum.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Ali Bey, otoyollara kaç lira ödenmiş, kaç lira?

ALİ GÜNER (Devamla) – Şimdi, bu icraatlarımızı söylerken değerli arkadaşlar, hakikaten gönül isterdi ki muhalefetten bir arkadaş çıksın “Şunları şunları yaptınız da keşke şunları da yapsaydınız.” Hep bardağın boş tarafını gösteriyorsunuz.

Bakın, değerli arkadaşlar, ben Türkiye’nin en son ilinden geliyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen boş tarafını söyle.

ALİ GÜNER (Devamla) – Boş tarafını söyleyeyim size. Bakın, siz hep boş konuşuyorsunuz. Onun için, dervişin fikrini neyse zikri de odur. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Değerli arkadaşlar, şimdi, konu şu: Bak, bu yıl içerisinde, bu yıl için konuşuyorum, benim ilime…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sen daha önce başka partiden milletvekili olduğun zaman yapılan iyi şeyleri söyle.

ALİ GÜNER (Devamla) – Evet, evet, 2002’de beraberdik, koalisyonda beraberdik. Ben de o hükûmetin bir ferdiydim.

OKTAY VURAL (İzmir) – İyi bir şey yapmadı mı?

ALİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben kendi şahsım için konuşuyorum. Vallahi de billahi de…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ediyorum.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hiçbir şey yapmadı mı?

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Niye yapmadın, niye?

ALİ GÜNER (Devamla) – …biz bunları yaşadık.

BAŞKAN – Sayın Güner

ALİ GÜNER (Devamla) – Faizleri gördük. Bir günde vatandaşın ne hâle geldiğini gördük.

SUAT KILIÇ (Samsun) – Ali Ağabey, süre bitti.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Güner.

ALİ GÜNER (Devamla) – Değerli arkadaşlar, başta bakanlarımız olmak üzere…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Beş dakika daha versinler.

BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen!

ALİ GÜNER (Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili…

Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili…

Başka talep yok.

Soru-cevap işlemine geçiyoruz.

Soru sorma sırası: Sayın Tankut, Sayın Köse, Sayın Çalış, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın İnan, Sayın Paksoy, Sayın Enöz, Sayın Doğru, Sayın Aslanoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Sakık ve Sayın Kaplan.

Sayın Tankut, buyurun.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bundan bir süre önce, temmuz ayında bir grup iş adamının davetiyle Adana’ya gelmiştiniz ve orada Adana’nın problemleriyle ilgili olarak “Özel olarak ilgileneceğim.” demiştiniz. Dün de sormuştum, cevap alamadım, yeniden sorma ihtiyacı hissediyorum.

Adana’nın bu süre içerisinde, yaklaşık altı ay zaman dilimi geçmesine rağmen, hangi sorunuyla ilgili olarak özel ilgilendiniz? Özel ilgilendiğiniz sorunlardan hangisini çözebildiniz? Adana’nın ikinci devlet üniversitesine olan ihtiyacı konusunda bir girişiminiz oldu mu? Yine, Adana’ya yıllardan beri haksız teşvik uygulamasıyla ilgili herhangi bir çözümünüz veya girişiminiz oldu mu? Bunları öğrenmek istiyorum. Açıklarsanız memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, sekiz yıllık İktidarınız döneminde bankaların ve sanayi kuruluşlarımızın yüzde kaçı özelleştirilmiştir? Bu kuruluşların yüzde kaçı yabancının eline geçmiştir? Bakanlık olarak bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Yine, Sağlık Bakanlığı, performansa dayalı olarak sağlık çalışanlarına bir ücret ödemektedir. Ancak alt kademedeki çalışan personele ödenen ücret çok düşüktür. Bu performans adaletsizliğini ortadan kaldırmak için bir çalışmanız var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış...

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.

Sayın Bakan, yüce Meclis sicil affını çıkardı ama bankaların önemli bir kısmı bu affı tanımıyor. Bu probleme bir çözüm getirebilecek miyiz?

İkinci bir sorum: Sosyal Güvenlik Destek Primi gerçekten yüksek. Bu primleri biraz daha uygun bir seviyeye çekip düşürmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan...

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 4/C mağduriyetini giderecek düzenleme yapacak mısınız?

Ayrıca, bu 4/B’yle ilgili, 657 sayılı Kanun’da, devlet memurlarının çalışma saat süreleri, devlet memurları için belirlenen çalışma saati aynıdır. “Bitirilmesi gereken işler söz konusu olduğunda normal çalışma saatleri dışında hafta tatili ve resmî tatillerde çalışmak zorundadır. Çalışmalar karşılığında personele herhangi bir ücret ödenmez.” diyor. Yani bu haksız düzenlemeyi ortadan kaldırmayı düşünüyor musunuz?

Yine, bu mühendislerle yapılan sözleşmelerin köylerdeki ikamet etme zorunluluğunun kaldırılmasını düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Yıldız...

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, cevaplarımı alamadığım sorularımı güzel bir dilekle tamamlıyorum. 12 Haziran 2011 tarihinde yapılacak seçimler sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisinin son yaptığı bütçe olması dileklerimle, 2011 yılı bütçesinin Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan...

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, Türkiye ve Niğde için soruyorum. 1999 ve 2009 yılları itibarıyla ne kadar usulsüzlük cezası, ne kadar özel usulsüzlük, ne kadar da kaçakçılık cezası kesilmiştir? Ayrıca ne kadar trafik cezası kesildiğini öğrenmek istiyorum.

Ayrıca, Niğde’de işsizlik oranlarının ve vergi ödeme oranlarında düşüş olup olmadığını da öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan “eşit işe eşit ücret” sözünüzden hareketle, üzerinde aylarca çalışılan uzman maaşlarının eşitlenmesine yönelik düzenlemenin torba yasadan geri çekildiği söylenmektedir. Sayın Bakan, bürokraside büyük bir heyecanla beklenen söz konusu yasa konusunda açıklayıcı bilgi verir misiniz?

İkinci sorum: IMF’ye kaç ülke borçlanmak için müracaat etti, kaç ülke imzaladı, isimlerini sayar mısınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, Manisa’da, Tarım Bakanlığında döner sermayeden çalışan işçiler var. Bu işçiler maalesef üç aydır maaşlarını alamıyor. Türkiye çapında da döner sermayeden çalışan bu işçilerin sayısı 230 civarında. Sağlık Bakanlığında olduğu gibi bu işçilerin de kadroya geçirilmesi düşünülüyor mu?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru, buyurun.

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tokat’tan Artova çiftçisi soruyor: “Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarımızı ve bankalara olan borçlarımızı ödeyemiyoruz.” Gerçi Sayın Bakan “Özel bankalar kendileri bir yapılandırma yapabilir.” diyor ama bu çiftçi kardeşlerimizin Ziraat Bankasına borçları var. Tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarıyla ilgili önümüze gelecek olan torba kanuna bir şeyler koymayı düşünüyor musunuz? Bunu sormak istiyorlar.

Teşekkür ederim Sayın Bakan.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Doğrudur, ben bir süre önce Gaziantep’ten dönerken Adana’da arkadaşlar yolumu kestiler, bir yemek yiyelim… Sonra baktım, orada  bazı sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri de vardı. Orada Adana’nın meseleleri açıldı ve hakikaten de yani “Adana geçmişte sanayimizin önemli bir merkeziydi, şimdi de bu dinamizmini kazanması için Hükûmet olarak, ben de bu Hükümetin bir üyesi olarak ne yapılması gerekiyorsa yapalım.” dedim.

Şunu bir hatırlatmak istiyorum, sadece bilginiz olsun diye: Eskiden Adana teşvik sistemi kapsamında değildi, sonra teşvik sistemi daha rasyonel bir zemine oturtuldu ve öyle görünüyor ki… (MHP sıralarından gürültüler)

Değerli arkadaşlar, bir müsaade edin, bakın, şu an…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ama başka iller de teşvik kapsamında değildi o zaman!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama değerli arkadaşlar, soruya cevap vermeye çalışıyorum. Bir dinleseniz…

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen sabredin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, Adana ilinde 2009 yılı Ağustos ile Temmuz 2010 döneminde seksen dokuz firmaya teşvik belgesi verildi, 18,5 milyar liralık yatırım ve 3.172 kişiye istihdam sağlamak üzere. Dolayısıyla Adana’ya yatırım yapma konusunu bu teşvik sistemi daha şimdiden ciddi bir şekilde olumlu yönde etkilemeye başlamış. Geçen gün yine Adana Organize Sanayi Bölgesinde elektrik tüketiminin yıllık bazda yüzde 38, doğal gaz tüketiminin yıllık bazda yüzde 30’lar civarında arttığını… Çünkü burada kullanılan elektrik, burada kullanılan doğal gaz aslında doğrudan doğruya sanayinin, oradaki üretimin, Adana’daki üretimin yakaladığı ivmeyi göstermesi açısından önemli.

Şimdi, değerli arkadaşlar, “Sekiz yıllık iktidarınızda kaç tane banka özelleştirildi?” diye soruldu. Değerli arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla sadece bir Halk Bankası kısmen halka arz edildi. Geriye kalan, yani TMSF tarafından elden çıkartılan…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – “Satılan bankalar” diye sormak istedi, “satılan özel bankalar” olarak sormak istedi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, satılan özel bankalar bir kere özelleştirilmiyor.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, niye karşılıklı konuşuyorsunuz? Lütfen, Genel Kurula, cevap verin siz sorulara.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani diyelim ki bir firma kendi şirketini satışa çıkartıyor. Bunu yerlisi, yabancısı alabilir, ben söyledim.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Kaç tanesi yabancıların eline geçti Sayın Bakan? Gayet açık bir soru.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, 2000’li yılların başında da bankalar el değiştirmiş. Yani buna niye ticari bir alışveriş olarak bakmıyorsunuz da özelleştirme… Devletin bunda bir katkısı yok ki.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, Sağlık Bakanlığımızın uyguladığı döner sermaye sistemi, OECD ülkeleri tarafından, OECD tarafından bir rapor yazıldı ve dünyanın en güzel uygulama örnekleri olarak gösterildi ve hakikaten bu kadar güzel hizmeti, kapsamlı hizmeti bu kadar düşük fiyata bu kadar insanımıza ulaştırması açısından çok başarılı.

Sayın Çalış, bankalar sicil affı… Tabii ki biz bu türden taleplere cevap verdik, çıkarttık ama bankaların ellerindeki verileri yok edemezsiniz. Bankalar “Biz bu sicil affına uymuyoruz.” demiyorlar. Meclis kanun çıkartmış ama ellerinde veri var, o veriyi hâlâ dikkate alabilirler. Zaten bu kanun çıkartılırken, o zamanlar ben hazineden sorumluydum, benim görüşüm sorulduğu zaman ben dedim ki: “Zaten böyle bir kanun, bankalar istemezse çok fazla da etkili olmaz.”

4/C mağduriyetinden bahsediyorsunuz.

Değerli arkadaşlar -bu konuda bugün çok konuştuk- 4/C yoktu, 4/C’yi biz getirdik, gerçekten güzel bir uygulamadır, başarılı bir uygulamadır. Özelleştirme sonucunda vatandaşlarımız mağdur olmasın, emekliliklerine zaman olanlar bir sigorta kapsamı çerçevesinde çalışmaya devam etsinler… Asgari ücretten çok daha fazla, hatta bazı kategorilerde asgari ücretin yüzde 50 daha fazlası maaş bağlıyoruz, dolayısıyla bunu bir mağduriyet olarak görmemek lazım.

4/B’lerle ilgili fazla mesai ücreti konusuna doğrusu ben tam olarak vâkıf değilim, arkadaşlar baksınlar.

Sayın Yıldız, ben de size teşekkür ediyorum. Aslında sizin sorduğunuz soruların çoğunu cevaplandırmaya çalıştım. Üç gündür üst üste buradayım, aşağı yukarı her arkadaşımın sorularını sürem yettiği ölçüde cevaplandırmaya çalıştım, dolayısıyla soruların cevaplandırılmaması diye bir şey söz konusu olmaz.

Sayın İnan, sorduğunuz sorularla ilgili verileri arkadaşlar çıkarsınlar…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Yazılı da isterim efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …size ulaştırsınlar çünkü birçok bilgi istiyorsunuz.

Eşit işe eşit ücret… Değerli arkadaşlar, şöyle bir husus vardı: Bir denge tazminatı alanlar vardı, makam…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Lütfen…

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.04

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 17.15

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 30’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 30 – (1) Bu Kanunun;

a) Türkiye Büyük Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Baş-kanı,

b) Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,

c) Sayıştay Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı,

ç) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye Bakanı,

d) Özel bütçeli idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve Maliye Bakanı,

e) Düzenleyici ve denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum başkanları,

f) Diğer hükümlerini Maliye Bakanı,

yürütür.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık, Muş Milletvekili.

Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bu bütçe görüşmelerinde 30’uncu madde son madde. Biraz önce AKP Grup Başkan Vekili çıkıp burada muhalefete haksızlık ederek, “Çıkıp incir çekirdeğini doldurmayan söylemler…” Aslında bu dil hoş bir dil değil. Siz iktidarsınız, çıkıp olmayan şeyleri methediyorsunuz, Sayın Başbakana mesaj gönderiyorsunuz, seçmene mesaj gönderiyorsunuz. E, muhalefet de çıkıp sizi eleştirecek. Sizin bakanlarınız çıkıp burada topluma yanlış bilgiler veriyor.

Bakın, geçen gün Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde Barış ve Demokrasi Partisi adına ben konuştum. Buradan Millî Savunma Bakanlığı bütçesini eleştirdim, ama Millî Savunma Bakanı çıkıp burada sizin gözünüzün içine baka baka hem sizi hem de halkımızı yanılttı. Ben dönmüştüm… Mesela şunu sordum, dedim ki, dünyada bankası olan tek ordu var mı? Dedi ki, “Ya, böyle bir banka yok.” Peki, bu banka OYAK değil miydi? Bu banka uzun süre askerlere hizmet eden bir banka değil miydi? Yine, dünyada sigortası olan tek ordu Türk Silahlı Kuvvetleri. Buna benzer onlarca şeyi söylediğimizde Sayın Bakan çıkıp her şeyi ters yüz etti. Oysaki OYAK Bank’ı, AB’nin İlerleme Raporu’ndaki eleştirilerinden dolayı satmak zorunda kaldılar. Kime sattılar? Hollanda’da ING denilen bir bankaya 2,8 milyar dolara sattılar. Peki, dünyada bana bir tek örnek gösterebilir misiniz, yani ordunun bu kadar sermayeye hükmettiği bir ordu gösterebilir misiniz? Biz yalan mı söyledik, Bakan çıktı burada bizi ve kamuoyunu yanılttı? Biz doğruları söylüyoruz. Kamuoyunun bilgilenmesi gerekiyor ve nitekim çıkıp mesela 65 bin askerin subaylara hizmetkârlık, hizmetçilik görevi yaptığını söylediğimizde de çıkıp tam tersini söyledi. Oysaki söylediklerimizin hepsi doğru. Biz toplumu doğru bilgilendireceğiz.

Bakın sevgili arkadaşlar, burada militer güçlere karşı eleştirilerimiz olunca kıyametleri koparıyorsunuz, biz itfaiyeyi eleştirirken, itfaiye kurumuna karşı olduğumuz noktasında bir algı oluşmamalıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisini eleştirdiğimizde parlamenter demokrasiye karşı olduğumuz anlaşılmamalıdır. Eğer militer güçlere karşı eleştirilerimiz varsa, onlar hukuk dışına çıktığı içindir ki, eleştiriyoruz ve eleştirmek zorundayız.

Bakın, bugün “balyoz” sanıklarından üç generalin terfilerinin geri verilmesi için Askerî Yüksek İdare Mahkemesi karar verdi. Demokratik ülkelerde bu olur mu? Parlamento buna seyirci kalır mı? Biz bunları dile getirdiğimiz için… Belli birimler ordudan besleniyor, kışladan besleniyor yani artık, Türkiye’yi cami avlusundan ve kışladan kurtarmalıyız, siyaset dünyası ürettikleriyle var olmalıdır. Kimisi cami avlusunda kimi de kışladan nemalanarak siyaset olmaz. Eğer ordu gerçekten görevini yapacaksa hiçbir eleştirimiz yoktur ama ordu yasa dışı ilişkiler… Eğer ordu siyasal iktidarlara karşı komplo düzenliyorsa, darbe planlıyorsa bunları eleştirmek de siyaset dünyasının görevidir.

Bakın, yine, yakın bir tarihte, 17 Aralıkta e-muhtıra denilen bir şey. Ne oldu? Çok dillilikle ilgili Genelkurmay açıklama yapıyor ve Parlamentodan ses çıkmıyor, Hükûmetten ses çıkmıyor. Bir tek kimden ses çıktı? Hüseyin Çelik’ten. İktidar, muhalefet, muhalefet, ses yok. Nasıl ordu müdahale edebilir? Yani halkın iradesiyle seçilenlere karşı nasıl böyle bir şey söyleyebilir? Ama sorun işte tam da bu noktadadır. Yani 27 Nisanda da aynı şeyi yapmamış mıydı? Size karşı yapmıştı. Kime karşı yaparsa yapsın biz karşısında oluruz.

Sevgili arkadaşlar, biz, zaman zaman bu kürsüde birçok şeyi dile getirdik, nasıl hukuksuzlukların işlendiğini, bu ülkede askerlerin zaman zaman üzerlerindeki üniformayla, üzerindeki o üniforma ve mevki, makamlarıyla halka karşı nasıl suçlar işlediğini. Mesela Hakkâri Çukurca’da 6 askerin öldüğü o mayın döşenmesinde, biz bunu gündeme getirdiğimizde siz bize karşı ayaklandınız. Sonra ne oldu? O generallerden biri şu an cezaevinde. Nitekim, geçmişte, mesela, Bolu ve Kayseri tugay birliklerinin halka karşı nasıl acımasız politikalar uyguladığını -keşke Sayın Bakanım olmuş olsaydı- köyleri nasıl yaktıklarını bütün Türkiye biliyor ve bunları yakarken de üzerlerinde üniforma vardı. Şimdi, bu ülkenin askeri gidip nasıl bu ülkenin halkının köyünü, kentini yakabilir? Şimdi, biz bunlara karşıyız, bunlara karşı olmak insanlık görevidir. Eğer vicdanımız varsa, bu vicdanımıza karşı bizim de bunları dile getirmemiz gerekir.

Siz söylüyorsunuz: “Efendim, biz 12 Eylül’den hesap soracağız.” ve 12 Eylülde gittiniz, halk size destek verdi. Oysaki 12 Eylül’le ilgili başvuruları olanlar, yani “Yetmez, evet.” diyenler, size oy verenler gitti başvurdu ama hiçbirinin başvurusu kabul edilmedi ve o dönemin generalleri şu an ellerini kollarını sallayarak dolaşıyorlar ama bugün Arjantin’de seksen beş yaşındaki o askerî general yargılandı, ömür boyu cezaya mahkûm oldu. Onun için halkı çok kandırmaya kimsenin hakkı yoktur. Eğer yüreğiniz yetiyorsa, bu generallerden, bu ihtilalcilerden, ihtilale teşebbüs edenlerden bu Parlamentonun hesap sorması gerekir.

Eğer gerçekten sizler, yani burada her konuşmamızdan sonra bize laf yetiştirmeye çalışanlar, sanki biz Türk Silahlı Kuvvetlerinin düşmanıymışız gibi bizi kamuoyuna lanse edenler, eğer gerçekten bu kadar sevdalıysanız militer güçlere, keşke askerde tezkere bıraksaydınız. Kiminiz bugün belki yüzbaşı, kiminiz albay, kiminiz belki… General olma şansınız yoktu. Kalsaydınız orada, parlamenter demokraside ne işiniz vardı? Yani biz yanlışlıklara karşı gerçekten duruş sergileyen bir gelenekten geliyoruz.

Sevgili arkadaşlar, bakın, şimdi, zaman zaman hep şu söylenir: Bu ülkede çok masumane talepler seslendirildiği zaman “Aman bu ülkenin sinir uçlarına dokunmayın.” diyorlar. Peki, Allah aşkına bizim sinir uçlarımız yok mudur? Bizim hassasiyetlerimiz yok mudur?

Bakın, sizin Grup Başkanınızın sürekli seslendirdiği, 1937-1938’deki Dersim katliamının mimarlarından olan, hiçbir savaşa katılmamış Sabiha Gökçen’in ihtisas alanı sadece neresidir biliyor musunuz? Dersim’deki köyler ve Dersim kentidir. Oraya bombalar yağdırmıştır ve o bombalardan sonra bundan özür dilenilmesi gerekirken, İstanbul’da bir havaalanına onun adını veriyorsunuz. Yine 33 masum Kürt’ü Van’da katleden Mustafa Muğlalı’nın adını orada kışlaya o köylülerin gözünün içine soka soka veriyorsunuz. 12 Eylülde ihtilal yapanların yani Kenan Evren’in adını hâlen kışlaya veriyoruz ve ne oluyor? Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı da çıktı “Derhâl değiştirin.” dedi. Ben de Cumhuriyet Halk Partisine buradan sesleniyorum, bakın iktidarsınız, Muğla’da Belediye Başkanlığı sizde: Muğla’da bir caddenin adı Mustafa Muğlalı Caddesi’dir. Muğla’da bir iş hanının adı Mustafa Muğlalı İş Hanı’dır. Eğer İktidar yapmıyorsa siz görevinizi yapın, derhâl o adları değiştirin. İnsanlığa karşı suç işleyenlerin adı eğer bu ülkede her yere verilirse peki bizim hassasiyetimiz ne olacak? Bu işin mağdurları olan biz halkın hassasiyeti ne olacak? Hassasiyetten bahsediyorsak, gerçekten, hepimiz bu toplumda yaşayan her bireyin hakkına, hukukuna saygı göstermeliyiz. Yani hak ve hukuk ararken sadece kendimize karşı bir hak, hukuk değil, toplumun bütün kesimlerine karşı da bir hak, hukuk mücadelesi vermeliyiz.

Son olarak diyorum ki: Korktukça tutsak, umut ettikçe özgür olacağız. Korkmayacağız ve özgürleşmek adına hepimizin yürekli olmasının gerekli olduğunu düşünüyorum. Hepinize iyi yıllar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Abdülkadir Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 yılı bütçe kanunu tasarısının 30’uncu maddesi, yürütme maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçe adına, yapılacak işler veya yapılmış işler adına, burada iktidar ve muhalefetten çok kişi konuştu. Özellikle, iktidar partisi milletvekillerinin gene klasik, sekiz seneden beri unutamadıkları 2002 yılı ve sonrası, 2002 yılı ve öncesi konuşmaları hep gündeme geldi.

Değerli milletvekilleri, Türklerin hasletlerine bir bakarsak, insan olma adına ve insanlık için, insanca davranma adına düşünerek ele alırsak İslam’ın öngördüğü davranış biçimleriyle örtüştüğünü görürüz. Mesela, dinimiz üç günden fazla küs kalmamayı emrederken bir anlamda, küslüğe sebep olan nedenleri unutmayı da dolaylı yoldan öngörüyor demektir. Bu sebepten midir yoksa başka ek sebep var mıdır bilmem ama yüce Türk milleti, hadiseleri, kendisine yapılan kötülükleri ve olumsuzlukları çok kolay, çok çabuk unutan bir millet. Mesela, “Habur rezaleti” diye andığımız ve cereyan ettiği günlerde milletimizi derinden yaralayan, şimdi milletimizin unutmaya başladığı bu olay Sayın İçişleri Bakanımız tarafından da “yol kazası” olarak nitelendirilmişti ve biz bunu yeniden andığımızda AKP’li arkadaşlar maalesef celalleniyorlar. AKP iktidarları da milletimizin bu özelliğini çok iyi biliyor ve kullanıyor. Sanki 2002’den önce hiçbir şey yapılmamış, 2002’den önce yapılan her şey kötüymüş gibi lanse edilmeye çalışılıyor ancak bu bütçe görüşmeleri sırasında, bütçe kanun tasarısının 10’uncu maddesinde söz alan, iktidar partisi milletvekili Sayın Mehmet Ceylan’ın konuyla ilgili olarak yaklaşımında teşekküre şayan -ve kendisini kutladım, teşekkür ettim- şu ifadelerini görüyoruz, Sayın Ceylan diyor ki: “Değerli arkadaşlar, bakın, bizden önceki bütçeler ve bizim bütçelerimizin makro göstergeleri elimde. 1993’ten 2010 yılına kadar kıyasladığımızda…” İşte teşekkür edilecek nokta bu. İlk defa bir iktidar partisi sözcüsü 1993’ten 2010’a kıyaslama ihtiyacını hissetmiş ama biraz eğri, biraz doğru olmayan tarzda sunsa da ben yürekten kendisine burada, huzurlarınızda teşekkür ediyorum. “…bizden önceki hükûmetler döneminde maalesef ve maalesef bütçeler tamamen faiz bütçesiydi, faiz ödeme bütçesiydi ve onun dışında da maaş bütçesiydi. Esneklikleri kalmamıştı bütçelerin bizden önceki hükûmetlerin döneminde. Bakın, 2002 yılında, bizden önceki dönemde, faiz harcamalarının toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 87. Yani toplanacak her 100 liralık verginin 87 lirası faize gidiyor değerli arkadaşlar.” diyor. Doğru. Madem Sayın Ceylan 93’ten aldın, şu 99’a gidiversek.

Değerli milletvekilleri, 12 Eylül ihtilalinden sonra kurulan, 99 yılına kadar kurulan hiçbir hükûmette, Milliyetçi Hareket Partisi yer almamıştır. Aldı diyen varsa söylesin. 99 yılında, koalisyonun üçte 1 ortağı olmasına rağmen, o hükûmetin

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – MC’de vardı.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – 80 öncesi, MC’yi karıştırmayın, 80 sonrası MC yok.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Onlar da vardı MC’de, MSP vardı, ataları vardı.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Kendiniz de varsınız ve MC’lerin mimarısınız.

Şimdi değerli arkadaşlar, bu 99 yılında, 29 Mayısta göreve başlayan hükûmet, Haziran ayında, 15 Haziranda, Plan ve Bütçe Komisyonuna bütçe kanunu tasarısını sundu. O tasarıda… Sayın Maliye Bakanı çıkıp çıkıp, sık sık işte “Devlet arşivlerinden, devlet kaynaklarından.” diyor, ora da devletin kaynağı. “Sayın Bakan bir bakıverin.” diyeceğim ama şansım yok, kendisi gitmiş. Sayın Bakan, bir bakıver o Plan ve Bütçe Komisyonundaki rakamlara. Toplanacak her 100 liraya karşılık 107 lira iç ve dış borç faizi ödemek zorunda olan bir sorumluluğu üstlenmiş, hükûmetin üçte 1’lik ortağı olmasına rağmen. Buraya her çıkışta, sanki bunun başka sorumluları yokmuş gibi, dönüp dönüp orada MHP sıralarını taciz ede ede 9’uncu bütçeyi yapıyoruz değerli milletvekilleri.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Çok alınganlık gösteriyorsunuz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Bu tacizlere rağmen ne yaptık bakın, sizin durumunuz ne? Sayın Ceylan diyor ki: “2001 yılında, toplanacak her 100 liralık vergiye karşılık 103 lira faiz ödenecekti. 2002’de, 87 lira ödenecek hâle geldi.” Bu nedir? İki tane ekonomik kriz yaşanmış bir ülkede, toplanacak vergilerin 100 lirasına karşılık 107 lira borç faizi ödeme zorunluluğunu 87 liraya düşürmek başarı değilse “Pes doğrusu.” demek bizim hakkımız.

Şimdi, ona rağmen, ne olmuş 2001 yılında reel enflasyon, ÜFE? Eylül 2001: 74,7.

AHMET YENİ (Samsun) – Bugüne gel, bugüne.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Buna karşılık Eylül 2001’de -tarıma öyle önem veriyoruz ki bu ülkenin en önemli fırsatlarından biri olarak görüyoruz- enflasyonun yüzde 74 olduğu bu ülkede tarıma yüzde 44 faizle kredi vererek sübvanse etmişiz.

Şimdi Sayın Bakana İstanbul Milletvekilimiz Sayın Durmuş Ali Torlak bir soru yöneltti: “Bu faiz eşiğinde, Sayın Bakan, siz yatırım yapar mısınız?” Sayın Bakan da anlattı anlattı anlattı, “Yaparım.” dedi. “Yaparım.” dediği kredi desteklemenin faiz oranı -Ziraat Bankası açısından söylüyorum- şu anda yüzde 13. Doğru mu, yanlış mı? Yüzde 2 komisyon, eder yüzde 15. Enflasyona, övünerek “Yüzde 7,5.” diyorsunuz. Tarımsal kredi olarak verdiğiniz ve “düşük faizli destek” diye adlandırdığınız bu destek, reel enflasyonun 2 katı olmuyor mu? Ve bunu da…

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Olmuyor, olmuyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Peki, ne oluyor?

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Yüzde 7,5 reel oluyor.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Ne oluyor? Yüzde 7,5 enflasyon, yüzde 13 -“düşük faizli reel kredi” dediğiniz- faizli zirai krediler…

HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sıfırdan 13’e kadar Sayın Bakanım.

ABDÜLKADİR AKCAN (Devamla) – Bizim zamanımızda da sıfır faizli kredi kalemleri tarımda vardı ama bunların hepsini geçiyorsunuz değerli milletvekilleri, bunları bir bir söylemek zorundayız.

Değerli milletvekilleri, Sayın Ali Babacan bir soru üzerine görev zararlarıyla ilgili “1,5 milyar civarında görev zararı karşılayacağız, bunun en önemlisi TMO’ya ait, Toprak Mahsulleri Ofisine.” diye ifade etti. Şimdi, bir taraftan reel piyasa ekonomisi şartlarında ithalat yaptırıyorsunuz Toprak Mahsulleri Ofisine, burada şekillenen görev zararını kapatıyorsunuz. Görev zararı olarak TMO adına ödediğinizin yarısını, gelin, kiralamak için inanılmaz derecede çırpınışa girdiğiniz… Bu ülkenin tarım sektörünün en çok ihtiyaç duyduğu ve kullanılması hâlinde bu konuyla ilgilenen herkesin “Evet, doğru.” diyeceği sertifikalı tohum üretimi nerede gerçekleşir? Birinci planda, Türkiye’de üretilen sertifikalı tohumun yüzde 60’ını TİGEM üretiyor. Orada çalışan bütün arkadaşları, Genel Müdüründen teknisyenine, yürekten kutluyorum. Eğer her tarafta sertifikalı tohum kullanın, kullanacağınız tohum ile minimum yüzde 10 verim artışı sağlarsınız. 20 milyon ton ortalama yıllık üretimimiz var buğdayda, yüzde 10 verim artışı 2 milyon ton. İki gün önceki Bakanlar Kurulu kararında ne verdi Bakanlar Kurulu Toprak Mahsulleri Ofisine görev olarak? Buğday ithalatını verdi. Yani buğday ithal ederek, bu buğdayı, ithal ettiğiniz ülkenin üreticisini sübvanse etme görevi verdi bir anlamda.

Biz diyoruz ki: Bu bütçede kesinlikle hayvan hastalıklarıyla mücadele için ayrılan ödenekler yetersiz. Bu mücadele için ayrılan ödeneklerin yetersizliğini görüyoruz, bunun sebep olduğu hastalıklara bağlı olarak hayvanlar yavru atıyor, damızlık ve materyal ihtiyacınızı karşılayamıyorsunuz, yine iki gün önce çıkan Bakanlar Kurulu kararında buzağı ithalatına izin veriyorsunuz. Ülkeyi getirdiğiniz plato bu, getirdiğiniz seviye bu. Bununla övünecekseniz, buyurun övünün; bununla bizi yerecekseniz, buyurun yerin! Bu milletimiz biliyor.

Dönüp dönüp oraya bakmanın nedenini de söyleyeyim mi? Milliyetçi Hareket Partisi korkusu. (MHP sıralarından alkışlar) Korkunun ecele faydası yok. Haziran 2011’de bu millet size öyle bir ders verecek ki ne olduğunu göreceksiniz ve şaşıracaksınız.

Her şeye rağmen bütçenin Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili, buyurun.

CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bir önceki maddede konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş, Kayseri Büyükşehir Belediyesiyle ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin olarak çeşitli bilgiler verdi ancak vermiş olduğu bilgilerin bir bölümünün, daha doğrusu, verdiği bilgiler içerisinde yer alması gereken önemli bir bölümün olmadığını gördüm. Ben o bilgileri sizlere vermek üzere huzurunuzdayım:

Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanlığı söz konusu olayda muhbir veya şikâyetçi konumunda olan Hacı Ali Hamurcu’yla ilgili olarak 25 Haziran 2007 tarihinde…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Şikâyetçi değil, asıl problem orada.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim?

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Hacı Ali Hamurcu şikâyetçi değil.

BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz beni dinlerseniz, farklı bir şey söylemediğimi anlayacaksınız.

Söz konusu rüşvet olayında şikâyetçi veya muhbir konumunda olan Hacı Ali Hamurcu’yla ilgili olarak Kayseri Büyükşehir Belediyesi, daha önce 25 Haziran 2007 tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına bir suç duyurusu yapıyor. Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı bu suç duyurusu üzerine harekete geçiyor ve 10 Temmuz 2007 tarihinde soruşturmayı başlatıyor, aynı anda Emniyet Müdürlüğünden de soruşturma istiyor. Kayseri Emniyet Müdürlüğü 18 Temmuz 2007 tarihinde adı geçen kişinin tam 26 sayfalık ifadesini alıyor ve alınan bu ifade aynı gün Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor ve adı geçen kişi de mevcutlu olarak tutuklanma talebiyle birlikte Emniyet Müdürlüğüne sevk ediliyor.

Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığı kendisine gelen bu yazı üzerine 31 Temmuz 2007 tarihinde İçişleri Bakanlığına talepte bulunuyor, şikâyet dilekçesi veya Emniyet Müdürlüğünün, Cumhuriyet Başsavcılığının aldığı ifade ektedir, konu Bakanlığınızı ilgilendirdiğinden bu konuda soruşturma başlatılması için izin veya talepte bulunuyor. Ancak şu unutuluyor: 3628 sayılı Mal Bildiriminde Bulunulması ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanun’unun 17’nci maddesine göre rüşvet suçu için cumhuriyet savcılıkları doğrudan soruşturma yaparlar. Bu konuda herhangi bir bakanlığın iznine gerek bulunmamaktadır, gerek yok, böyle bir müessese düzenlememiş. Savcılık, doğrudan soruşturmayı başlatacaktır ancak her ne hikmetse cumhuriyet savcılığı, soruşturmayı doğrudan başlatmak yerine konuyu İçişleri Bakanlığına göndermeyi tercih ediyor. İçişleri Bakanlığı, kendisine gelen bu yazı üzerine, 10 Ağustos 2007 tarihinde Kayseri Valiliğine bir yazı gönderiyor “Savcılıktan gelen yazı ektedir, konunun Valiliğinizce incelenerek gereğinin yapılması.” diyor. Valilik diyor ki 21 Ağustos 2007 tarihli yazısında -Efendim, herhâlde dikkatinizden kaçtı anlamında bir ifade olarak ben bunu anlıyorum- “Rüşvet suçu bizim soruşturabileceğimiz bir suç değildir. Bu iddia cumhuriyet savcılığının yetkisindedir, görev alanındadır, bizim görev alanımızda  değildir.” diyor ve dosyayı İçişleri Bakanlığına iade ediyor. İçişleri Bakanlığının yapacağı bir şey yok. Ne yapacak? Dosyayı bu sefer Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiyor 3 Eylül 2007 tarihinde. Şimdi, savcılık ne yapıyor? Savcılık alıyor bunu, diyor ki: “Bu suç rüşvet değildir, görevi kötüye kullanma suçudur.” Dolayısıyla İçişleri Bakanlığının izin vermesi, soruşturması gerekir.

Buraya kadar, bakın, hep rüşvet olduğu söyleniyor, iddia o yönde. Muhbirin, müştekinin, her neyse, söz konusu kişinin iddiası, burada bir rüşvet şebekesi veya rüşvet çetesi var. Doğru veya yanlış, bir iddia. Bunun soruşturulması gerekir. Hukuk devletinde isek bu iddia soruşturulmalıdır. Ne yapıyor savcılık? “Hayır, bu, görevi kötüye kullanmadır.” düşüncesiyle dosyayı İçişleri Bakanlığına gönderiyor. İçişleri Bakanlığı, böylesi önemli bir iddia karşısında mülkiye müfettişi görevlendirmesi gerekirken bu yola gitmiyor, yazıyı tekrar Kayseri Valiliğine gönderiyor. Kayseri Valiliği, bunu alıyor, inceliyor, işte o bilinen prosedür işliyor ve daha sonra tekrar “Burada herhangi bir şey yoktur.” diyerek İçişleri Bakanlığına gönderiliyor ve dosya kapanıyor.

Şimdi, hiç kimse diyemez ki “Burada bir suç yoktur.” Bir kere, siz hukukun yolunu kapatmış durumdasınız. Bıraksaydınız, bu yol işleseydi, bu iddia savcılık tarafından soruşturulsaydı ve savcılık “Burada suç vardır.” veya “Yoktur.” deseydi. Bundan neden korktunuz? Problem burada. Yani, eğer herhangi bir korku yok ise, bıraksaydınız, savcılık 3628 sayılı Kanun’a göre rüşvet iddiasını doğrudan soruştursaydı. Ben “Şu kişi suçludur.” veya “Değildir.” şeklinde bir yorumda bulunmuyorum. Ortada bir iddia var. Hukuk devletinde iddialar soruşturulur.

Şimdi, her türlü açıklamayı yapabilirsiniz, bu kürsüden yapabilirsiniz, basın toplantıları yapabilirsiniz ama bu sorunun yanıtı bugüne kadar verilmiş değil. Benim önerim şu: Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanını televizyonda açık oturuma davet etti. Çıksınlar açık oturuma, tartışsınlar. Kim haklı, kim haksız, millet kendisi karar versin. Bakın, bir açık oturum davetini yapmış Sayın Milletvekili. Neden… Kabul etsin Büyükşehir Belediye Başkanınız, otursunlar, tartışsınlar arkadaşlar. Bu sorunun cevabı verilmiş değil. Bu sorunun cevabı bu kürsüden de verilebilecek durumda değil. Sayın İçişleri Bakanı da istediği kadar açıklama yapsın, hukukun yolu kapanmıştır, tıkanmıştır, problem buradadır. Bunu ifade etmek için huzurunuza geldim.

Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın son maddesini görüşüyoruz. Bu vesileyle, katılmasak, yetersiz bulmuş olsak da 2011 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını dilerim.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum öncelikle Sayın Hamzaçebi.

AK PARTİ Grubu adına Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Buyurun.

AK PARTİ GRUBU ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Hamzaçebi’nin açıkladığı süreç içerisinde itiraz ettiğim bir nokta var. Onu da yerimden ifade etmiştim ama Sayın Hamzaçebi “Açıklayacağım, sizin söylediğinize geleceğim.” diye ifade etti. İlk defa Cumhuriyet Halk Partili bir arkadaşımızın, bu sürecin başlangıcından itibaren alması, 25 Hazirandan itibaren alması önemli bir gelişme, onun altını çizmek istiyorum. Ama ifadesini kullanırken “itirafçı” veya “şikâyetçi” şeklinde bir ifade kullandı. O, o şekilde değil.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Rüşvet konusunda müşteki, şikâyetçi. Diğer konuda Büyükşehir Belediyesi onu şikâyet ediyor tabii ki.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Hayır efendim. Şikâyetçi, şikâyetçi değil. Asıl oradaki altı çizilmesi gereken noktası şu: Şahıs, biraz önce de söylediğim gibi, öyle bir vicdan muhasebesi içerisinde kalmış ki gitmiş…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ben öyle bir cümle kullanmadım.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bakın, itirafçı olarak söylüyorsunuz. Bu şahıs, Büyükşehir Belediye Başkanlığının 25 Haziran tarihindeki…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Söyledim onu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …kendisine gelen şikâyetler üzerine, başsavcılığa verdiği müracaat üzerine tam yirmi iki gün sonra yakalanmış.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Tamam, güzel.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bu şahıs, ifadesi verilirken, Sayın Genel Başkanın söylediği 26 sayfalık ifadeyi verirken, savcılık sorumluluk içerisinde demiş ki: “Bu ifadede bir de ihbar var.” demiş. Şahsın verdiği ifadeyi ihbar olarak kabul etmiş. O 26 sayfalık ifadenin 16 sayfalık kısmı, Büyükşehir Belediyesinin şahısla ilgili iddiaları üzerine…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – “Şikâyetçi veya muhbir” dedim Sayın Elitaş. O iddia konusunda…

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - …Büyükşehir Belediyesinin ihbarı üzerine 16 sayfalık bir iddianame düzenlemiş. Bu şahısla ilgili kısım.

Sayın Genel Başkanın sorduğu “10 sayfa nerede?” diye bir ifade kullanıyor. Bakın, değerli arkadaşlar, o 26 sayfanın içerisindeki 16 sayfa Büyükşehir Belediye Başkanının şikâyetiyle alakalı. Sayın Genel Başkanın sorduğu “10 sayfa nerede?” diye ifade edildiği takdirde, o 10 sayfalık kısım da 13 sayfa hâlinde İçişleri Bakanlığına gönderilen dosya. 13 sayfa oluş sebebi nerede? Kapak yazılarıyla imza sayfalarından olmasından dolayı 13 sayfa…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ben o hususlara girmedim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Ben sizin söylediğinizi ifade etmiyorum. Sayın Genel Başkan bize sordu ya “İşte 26” dedi, “Nerede 10 sayfa?” dedi. Biz 10 sayfayı anlatıyoruz. Diyoruz, “Burada, burada.” diyoruz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yani onun sonucu ne oldu mesela orada? Sayın Genel Başkanın sorduğu odur.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Siz de onu iddia etmediğinizi söylüyorsunuz, doğru. Yani şu anda… Bakın, şu da 13 sayfalık kısım. Kapak yazıları ve son yazıyla birlikte birleştirdiğiniz, 16’yla 13’ü birleştirdiğiniz takdirde şuradaki 26 sayfanın tamamına ulaşmış oluyorsunuz.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Konu, o sayfada yer alan iddia ne oldu, niye soruşturulmadı?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) – Şimdi, savcılık diyor ki… Bakın, eğer o iddianameyi, 26 sayfalık iddianameyi iyi okursanız, savcılıkla İçişleri Bakanlığı arasındaki yazışmaları, savcılık “Böyle, böyle bir iddianame var. Bunu aynı zamanda ihbar kabul ediliyorum.” diyor. Aynı zamanda görevi kötüye kullanma da ortaya çıkabileceğinden dolayı, tekrar izne ihtiyaç hissedilmemesi adına olayı hızlandırmak için İçişleri Bakanlığından izin istiyor. Zaten İçişleri Bakanlığı, o zamanki İçişleri Bakanı Sayın Osman Güneş derhâl Vali Vekiline gönderiyor, Vali Vekili de “TCK 252’yle 3628’in 17’sine girdiğinden dolayı bu konu izne tabi değildir, dava açabilirsiniz.” diyor. Savcı tekrar yazdığı yazıda “Zaten ben bu davayı açtım.” diyor. Eğer yine okursanız 19 Eylül 2007 tarihli dosyada, savcılığın İçişleri Bakanlığına yazdığı dosyada “Zaten ben bu davayı açtım ama bu dava süreci devam ederken yine izin gerektirebilecek görevi kötüye kullanma gibi bir durum ortaya çıkabilir, o anlamda ben izin istiyorum.” diyor.

Yine gözlerden kaçan çok önemli bir nokta var: Şimdi değerli arkadaşlar, hiç ifade etmediğiniz şahıs… Hani Saygıdeğer, Sevgili Sayın Genel Başkanın söylediği gibi… Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı yolsuzluktan dolayı ve dolandırıcılıktan dolayı, evraktan sahtekârlıktan dolayı yargılanıp içeride yatan şahsın ifadesini hiç okumuyor. 3 sayfalık bir ifade daha var, şahıs burada diyor ki ifadesini verirken savcılıkta: “Ben hakkımdaki suçlamalardan kurtulmak için ve belediye üst düzey görevlilerinin bana yardımını sağlamak için bu ifadeyi verdim. Bu nedenle önceki ifadelerimin gerçek dışı olduğunu belirtmek istiyorum. Orada petrol istasyonlarıyla ilgili olarak -yani hani sizin “kayıp” dediğiniz 10 sayfa- açıkladığım usulsüzlükler tamamen hayaldir. En azından herhangi bir usulsüzlükten ben haberdar değilim. Bundan önceki yaptığım şeylerin göz önüne alınmaması gerekir.” diye ifade ediyor.

AKİF AKKUŞ (Mersin) - O ifadelerlerden hangisi doğru Sayın Elitaş?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Şimdi, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu kürsüde ifade ettiği yazılar vardı. 10 Ağustos 2007 tarihli yazı, 16 Ağustos 2007 tarihli yazı ve 21 Ağustos 2007 tarihli yazılar. Bunlar İçişleri Bakanlığı-Vali arasındaki yazışmalar. Bunun eğer altına bakarsanız -Sayın Kılıçdaroğlu “Burada rapor nerede?” diye sordu- eğer, dosyaların gittiği yazışmaların altına bakarsanız eki ne diye, hepsinin ekinde dosya ifadesi var. O dosya her ne hikmetse birdenbire rapor hâline geldi. O anlamda değerli milletvekilleri, bu konunun tekrar gündeme getirilmesinin bir anlamı olmadığını ifade ediyorum.

Açıkça söylüyorum, eğer Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu kürsüde aldığı, muhatap olduğu şahıs Büyükşehir Belediye Başkanıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’na Büyükşehir Belediye Başkanımız açıkça söylemiştir, tüm televizyon kanallarını... Demiştir ki “Hangi kanalda istiyorsanız Sayın Kılıçdaroğlu’yla bu dosyanın A’sından Z’sine, ıcığını cıcığını araştırmak üzere hazırım.” Muhatabı Sayın Kılıçdaroğlu’dur.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Niye, Kayseri milletvekili değil mi?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Eğer Sayın Kılıçdaroğlu Büyükşehir Belediye Başkanını muhatap almıyorsa... Sayın Kılıçdaroğlu, zamanında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına çıkmıştır, Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı da her konuda ortaya çıkar.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Elitaş, Sayın Kılıçdaroğlu’nun muhatabı Sayın Başbakandır.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Bugün kamuoyunun gündemine getiren Sayın Kılıçdaroğlu’dur. Kayseri milletvekili arkadaşımız bundan bir buçuk ay önce, 12 Kasım 2010 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Kayseri’de bunu sürekli dile getirdi ama kamuoyu...

OKTAY VURAL (İzmir) – Aranızda bir husumet mi var?

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ... buna hiç ilgi duymadı ve sizin il teşkilatınız da bu konuyla ilgili bir satır yazmadı  ve bir satır itirazda bulunmadı. “Kayseri Büyükşehir Belediyesinde böyle bir yolsuzluk vardır.” diye itirazda bulunmadı.

Açıkça söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu’nun muhatabı Büyükşehir Belediye Başkanıdır. O Kayseri milletvekili arkadaşın muhatabı...

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başbakan...

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - ...Büyükşehir Belediye Başkanı değildir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başbakan olur muhatap.

MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla) - Eğer bu konunun açıklanmasını yüreklilikle, istekle arzu ediyorsanız Sayın Kılıçdaroğlu çıkar bir televizyon programına, karşısında Büyükşehir Belediye Başkanı gelir, dosyalarıyla, hani o içi boş meşhur kırmızı dosyalarınız var ya, o dosyalarla beraber tartışırlar, kim haklı, kim haksız bu millet görür.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Elitaş.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mithat Ekici, Denizli Milletvekili.

Sayın Ekici, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MİTHAT EKİCİ (Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; 2011 Yılı Bütçe Kanunu Tasarısı’nın yürütmeyle ilgili 30’uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.

Ülkemizin ihtiyacı olan ve dört gözle beklenen bu bütçeyi gece gündüz çalışarak beraberce çıkardık. Peki, çıkardığımız bu bütçe nasıl bir bütçe? Bu bütçe özürlü eğitimi ve evde bakım programları için 3,2 milyar TL ayıran sosyal bir bütçedir.

Bu bütçe Halk Bankası aracılığıyla esnaf ve sanatkârlara kullandırılan krediyi 153 milyon TL’den 3,3 milyar TL’ye çıkaran, kredi limitini 5 milyon TL’den 50 milyon TL’ye yükselten, faiz oranlarını yüzde 59’dan yüzde 5’e kadar indiren, esnaf ve sanatkârı destekleyen bir bütçedir.

Bu bütçe işçiyi, memuru, emekliyi enflasyona karşı ezdirmeyen ve alım gücünü daha da artıran bir bütçedir.

Bu bütçe en büyük payı Millî Eğitim Bakanlığına ayırarak eğitime önem veren bir bütçedir.

Bu bütçe doğrudan tarım desteklerini 1,8 milyardan 6 milyara çıkaran, hayvancılık desteklerini 83,6 milyon TL’den 1 milyar 267 milyon TL’ye yükselten, yüzde 59’lu çiftçi kredileri faizini yüzde sıfır ile yüzde 9,5 arasında indiren çiftçi dostu bir bütçedir.

Bu bütçe KÖYDES ve BELDES projelerine toplam 6 milyar TL kaynak ayırarak “Şehirde ne varsa köyde de aynısı olacaktır.” diyen bir bütçedir.

Bu bütçe ARGE’yi daha fazla destekleyen geri kalmış bölgeler için daha fazla kaynak ayırarak bölgeler arası gelişmişlik farkını kaldırmaya çalışan bir bütçedir.

Kadın, genç ve özürlülerin sigorta primlerini karşılayarak, işverenin yükünü azaltarak, kısa çalışma ödeneğine işlerlik kazandırarak, mesleki eğitim, girişimcilik eğitimi ve staj programları uygulayarak istihdamı destekleyen bir bütçedir.

Bu bütçeyle faiz giderleri azalıyor. 2002 yılında toplanan her 100 liralık verginin 86 lirası faize gidiyordu, şimdi ise sadece 24 lirası faize gidiyor, aradaki 62 liralık fark kasada kalıyor ve yatırımlara yönlendiriliyor.

Değerli arkadaşlar, bunların neticesi olarak IMF’ye olan borcumuzu 23,5 milyar dolardan 6 milyar dolara indirdik. Dünyanın 26’ncı büyük ekonomisinden 16’ncı büyük ekonomisine yükseldik. Merkez Bankasındaki döviz rezervimizi 26,8 milyar dolardan 68 milyar dolara çıkardık. Enflasyonu yüzde 70’den yüzde 7’lere indirdik.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sağlıkta yaptıklarımıza gelince: Sekiz yıldır Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı başarıyla uyguluyoruz. Tüm hastaneler birleştirildi, isteyen istediği hastaneye gidiyor, ilaçları istediği eczaneden alıyor. Hekim seçme özgürlüğünü getirdik. İlaç fiyatlarını düşürdük. Hasta odalarını 1-2 kişilik nitelikli yataklar hâline getirdik. Hastaneleri modern ve son teknolojik cihazlarla donattık. Yoğun bakımları ve acil servisleri daha ileri seviyelere götürdük. Hastanede rehin kalma olayını ortadan kaldırdık. Ambulans hizmetlerini ücretsiz yaptık. Sadece kara ambulanslarını değil, hava, deniz ve kızak ambulanslarını da yurdumuzun dört bir yanında acil hastalarımızın hizmetine sunduk. Genel sağlık sigortasıyla on sekiz yaş altı herkesi sağlık güvencesine kavuşturduk. Tam Gün Yasası’nı çıkararak ve Türkiye'nin dört bir yanında modern hastaneler inşa ederek, fakir, zengin herkesin sağlığa ulaşımında fırsat eşitliğini sağladık. Aile hekimleri köylerimize, kasabalarımıza, hatta mahallelere kadar giderek vatandaşlarımızı muayene ve tedavi etmektedir. Yine, aile hekimleri tarafından vatandaşlarımızın sağlık kontrolleri, çocuklarının aşıları ücretsiz olarak yapılmakta ve kendilerine sağlık danışmanlığı hizmeti verilmektedir. Vatandaşımız sağlık ve sağlığa ulaşım hakkının temel bir insan hakkı olduğu bilincine vardı ve bu hakkını kullanmaktadır.

Tabii ki, ben buradan, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı en iyi şekilde uygulayan, yirmi dört saat, gece-gündüz demeden, yorgunluk göstermeden, yüzündeki tebessümü bir an bile eksiltmeyen ve bu tebessümü hastalardan hiç esirgemeyen, onların hayır dualarını alan ve bu ulvi hizmeti başarıyla yürüten vefakâr, cefakâr sağlık çalışanlarına, doktorlara, hemşirelere, ebelere, teknisyenlere, tüm sağlık personeline teşekkür etmeyi bir görev kabul ediyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MİTHAT EKİCİ (Devamla) – 2011 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ekici.

Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili… Yok.

Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili… Yok.

Başka talep yok.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Soru sorma sırası: Sayın Taner, Sayın İnan, Sayın Doğru, Sayın Işık, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz; Sayın Akkuş, Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Aslanoğlu ve Sayın Uzunırmak.

Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, beyana tabii gelir ve kurumlar vergilerinde verilen beyannamelerde son beş yılda Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınan vakıflara ve derneklere ne kadar matrah indirimi yapılmıştır? Bunun vergisel karşılığı ne kadardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, Türkiye’de olduğu gibi Niğde’nin de birçok yerlerinde tapu, kadastro yanlışlıkları ortaya çıkmaktadır. Bu, Türkiye genelinde ne kadardır? Türkiye genelinde ikinci bir tapu, kadastro çalışması düşünüyor musunuz?

Diğer taraftan, hazine arazilerini kullanan, ekim, dikim yapan vatandaşlarımızın daha sonra hazine bu mallarını ellerinden almaktadır, gerçi, isteyenlere vermektedir, satmaktadır ama bedeller yüksektir. Daha uygun fiyatlarla vermeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

2002 senesinde AKP’nin ilk icraatlarından bir tanesi Or-An’daki milletvekili lojmanlarının tasarruf amaçlı olarak kapatılması ve daha sonra da arsasının TOKİ’ye devredilmesidir.

Benim sorum odur ki, 2002 senesindeki lojman sayısı ülke genelinde ne kadardır? 2010 senesinde, şu an itibarıyla lojman sayısı ne seviyeye gelmiştir? Bunu öğrenmek istiyorum.

İkinci sorum olarak: Şu anda mevcut olan lojmanlarda devlet memurlarına yüzde 8 oranında kirayla ilgili zam gelmiştir. Bu yüzde 8 oranı yüksek olarak değerlendirilmektedir. Yüzde 8’i tespit ederken hangi kriterlere göre bunu tespit ettiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Işık.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, yaklaşık 18.500 dekarlık bir alandan oluşan Kütahya İli Simav ilçesi sınırları içerisindeki Simav göl arazisinin mevcut kullanım şartlarının belirlenmesi ve geleceğine yönelik bir araştırma amacıyla Kütahya Valiliği tarafından geçen yıl bir miktar ödenek bakanlığınızdan istenmişti. Bu ödenek karşılanabildi mi?

Diğer yandan, Çevre ve Orman Bakanlığının da bu göl arazisiyle ilgili bazı çalışmaları yürütülmektedir. Acaba, bakanlığınız ve Hükûmet olarak Simav göl arazisinin geleceğiyle ilgili düşünceniz nedir? On bir köy ve beldenin vatandaşlarını yakından ilgilendiren bu önemli sorunun çözümüyle ilgili ne aşamadasınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Çalış... Yok.

Sayın Ağyüz.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, KİT’lerde çalışan müdürler ve başuzmanlarla, müdür yardımcıları, şef, başmühendis ve mühendislerden daha düşük maaş alıyorlar. Sıra düzenine uymayan bu ücretlendirme düzenlemesi torba yasada varken dün neden çıkarıldı?

Ayrıca, il planlama, millî emlak, gelir uzmanlarıyla, bunların yardımcıları torba yasada özlük haklarından mahrum bırakılıyor. Uzmanlar arasında bu ayrım neden?

Elektrik özelleştirmeler sonucu daimi işçi statüsünde kapsam dışı çalışan 1.500 genç elektrik mühendisinin ve raportörlerin güvenceleri yok. Bunların hakları ne olacak? İlgili Bakanlar Kurulu kararını ne zaman alacaksınız?

Ayrıca, Kayseri çok konuşuluyor. Kayseri’ye bir yazar demiş ki: “Kayseri’de bir kuş var. Kanadında gümüş var. Gitti para gelmedi. Belli bunda bir iş var.” Sayın Elitaş

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akkuş...

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; hemen hemen her çıkan bakan ve AKP milletvekilleri 13 bin kilometre duble yolu gündeme getirmektedir. Bu 13 bin kilometre yolun ne kadarı mevcut yola bir iki şerit eklenerek yapılmıştır? Duble yolun 1 kilometresinin maliyeti nedir? 13 bin kilometre yol için proje dâhil kaç lira ödenmiştir? Bu ödenen miktar özelleştirme gelirinin kaçta kaçıdır, bütçelere ne kadar yük getirmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Özdemir ve son soru…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan aynı zamanda Gaziantep Milletvekilidir. Bana Oğuzeli, Nizip ve Karkamış bölgesindeki Barak köylerinden vatandaşlarımız soruyor ve milletvekillerimiz de bilhassa iktidar milletvekilleri sürekli “Şu gün olacak, bugün olacak.” diye devam ediyorlar. İstedikleri konu şu: Son altı yıldır bu Barak Sulama Projesi’yle ilgili Maliye Bakanlığının para göndermediğini ve bu sulamaların olmadığını söylüyorlar. Bu konuda vatandaş gerçekten sizden müjdeli bir haber bekliyor.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Özdemir, bu Barak Ovası’nın sulama projesinin tamamlanması için Maliye Bakanlığı olarak ne gerekiyorsa yaparım ama şunu da ifade etmek istiyorum: Gerçekten, biliyorsunuz Güneydoğu Anadolu Projesi çerçevesinde bu da ele alınan bir proje ve DSİ’ye biz ciddi kaynak ayırdık ve şunu da söyleyebilirim: Bu kaynaklar bu sene tamamen de kullanılamadı yani dolayısıyla, bir para probleminden çok muhtemelen eğer orada işler hızlı yürümüyorsa başka hususlar vardır. Ama ben o konuyu Sayın Bakanımızla konuşayım, hangi aşamada, onunla bir ilgilenelim.

Sayın Akkuş, bu sorduğunuz sorulara ancak Ulaştırma Bakanlığımız cevap verebilir çünkü çok teknik hususlar var burada. Dolayısıyla, arkadaşlarımız iletsinler veya siz her zaman yazılı olarak tabii ki sorabilirsiniz.

Sayın Ağyüz, bu gündeme getirdiğiniz husus doğru bir husustur, KİT’lerdeki müdürlerin alttakilerden daha az maaş alması hususu. Biz onu ayrı bir şekilde çalışacağız. Bu torba tasarısında özlük haklarına ilişkin hemen hemen her şeyi çıkarmaya çalıştık. Bundan sonra çalışacağız yani sorunun farkındayız, çözmeye çalışacağız. Tekrar dikkatimize getirdiğiniz için teşekkür ediyorum.

Kütahya-Simav’a eğer geçen sene katkıda bulunduysak, bitmediyse, ilgili valimiz bizimle temasa geçerse kaynaklarımızın elverdiği ölçüde, biz yine…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Bildiğim kadarıyla para gelmedi Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır, hayır… Yani bilemiyorum arkadaşlar. Şimdi, tabii, ülkemizdeki bütün bu sıkıntıları bana soruyorsunuz ama ben bunları ancak not alırım, daha sonra ancak kendileriyle görüşmemiz olur.

Ha, bu arada, arkadaşlar yaklaşık 13 bin kilometreye 31,7 milyar lira harcandığını ifade ettiler.

Değerli arkadaşlar, bütçe konuşmamda da söylemiştim toplam özelleştirme gelirleri yaklaşık 33 milyar dolardı. Bu 33 milyar doların, bizim dönemde, 29 küsur milyar dolarını biz hazineye verdik ve hazinemiz onu borç azaltmada kullandı.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Azalmadı ki!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, burada 13 bin kilometreye 31,7 milyar lira para harcanmış, özelleştirmeden toplamda 33 milyar dolar civarında para gelmiş ama hazineye aktarılan, yani Özelleştirme İdaresinden hazineye aktarılan kısım yaklaşık 29 küsur milyar dolar.

Değerli arkadaşlar, hazır iki dakikam varken sık sık gündeme getirilen bir husus konusunda da ben yine sizleri bilgilendirmek istiyorum, yani yeni bir tartışma anlamında söylemiyorum. Şimdi, sık sık denildi ki: “Türk Telekom birkaç yıllık kârı bedeline satıldı.” Değerli arkadaşlar, Türk Telekom’un yüzde 55’i 7 milyar 56 milyon dolara satıldı. Fakat, sonradan yüzde 15’i halka arz edildi, yaklaşık -ben yuvarlıyorum rakamları- 1,7 milyar dolar civarında bir gelir elde edildi. Bu dönemde, hazineye temettü olarak Türk Telekom’dan da yaklaşık 3,6 milyar dolar geldi. Bir de özelleştirmenin hemen öncesinde oradan 1 milyar dolar almıştık. Toplamda, Türk Telekom’dan bugüne kadar, yani 2005 döneminden bu yana, yani özelleştirme safhasından bu yana, bize, hazineye 13,3 milyar dolar… Hâlâ hazinenin Türk Telekom’da yüzde 31’in üzerinde de hissesi var değerli arkadaşlar.

Şimdi, size, hani bunu anlamak açısından söylüyorum: British Telecom 1980’li yılların ortalarında özelleştirildi yüzde 50’si, sonra 90’lı yılların başlarında yüzde 47’si daha satıldı. Ben yüzde 47’si satılırken İngiltere’deydim, çok iyi hatırlıyorum, yaklaşık 5 milyar pound elde edildi. Şirketin değeri 1999’da 80 milyar pounda çıktı. Sonra, bugün itibarıyla bakarsanız 14 milyar pound. Yani şirketler canlı organizmadır, bunların değerleri iner çıkar. Burada hakikaten yanlış bir şey aramamak lazım. Bakın, Denizbank’ı 1997 yılında Özelleştirme İdaresi 66 milyon dolara satmış. Sonra bunu alan grup çıkmış bunu 3,5 milyar dolara satmış.

Şimdi değerli arkadaşlar, ille de yani sadece AK PARTİ  döneminde bir şirket şu fiyata satıldı, değeri şuraya çıktı, bunun altında bir şey aramamak lazım. Varsa hakikaten bir hata…

OKTAY VURAL (İzmir) – Var var. Niye aramayalım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama değerli arkadaşlar, bakın, açık, şeffaf bir şekilde bu şirketler…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Kısa aralıklarla oluyor ama.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, ben size, değerli arkadaşlar, British Telecom’u anlattım.

OKTAY VURAL (İzmir) – Hariri’yi anlat mesela.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, yarısı 5 milyar pounda satılıyor, değeri 80 milyar pounda çıkıyor, bugün 14,5 milyar pound.

OKTAY VURAL (İzmir) – Gizli ortak var mı yok mu onu anlatın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, burada hakikaten, Türkiye'de, sizin döneminizde de bizim dönemimizde de başarılı özelleştirme uygulamaları olmuştur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN - Sayın Bakan teşekkür ediyorum.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

Madde üzerinde bir önerge vardır.

Önergeyi okutuyorum:

Türkiye Büyük Millet Meclisi  Başkanlığına

Görüşülmekte olan 575 sıra sayılı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 30 uncu maddesinin (1) inci fıkrasının (c) bendinde yer alan “Sayıştay Birinci Başkanı” ibaresinin “Sayıştay Başkanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.

                    Mustafa Elitaş                          Bekir Bozdağ                         A.Müfit Yetkin

                         Kayseri                                    Yozgat                                   Şanlıurfa

                                            Suat Kınıklıoğlu                         Kürşad Tüzmen

                                                   Çankırı                                       Mersin

BAŞKAN - Komisyon önergeye katılıyor mu?

PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.

BAŞKAN - Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:

Gerekçe:

3/12/2010 tarihli ve 6085 sayılı Sayıştay Kanunu 19/12/2010 tarihli ve 27790 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanun ile ilga edilen 21/12/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununda yer alan “Sayıştay Birinci Başkanı” ibaresi, 6085 sayılı Kanun ile “Sayıştay Başkanı” olarak değiştirildiğinden, önerge ile mevzuattaki gerekli güncellemenin sağlanması amaçlanmıştır.

BAŞKAN – Önergeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.

Kabul edilen önerge doğrultusunda 30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, kanun tasarısının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylama, pazar günkü birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Şimdi, 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.

2009 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP

KANUNU TASARISI

Gider bütçesi

MADDE 1- (1) 5828 sayılı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 257.742.143.488 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 16.423.005.878 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.923.611.108 Türk Lirası,

ödenek verilmiştir.

(2) 2009 yılı merkezi yönetim konsolide ödenek toplamı 262.217.866.000 Türk Lirasıdır.

(3) Kanunların verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı bütçe giderleri toplamı 262.597.514.551,99 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı bütçe giderleri toplamı 17.368.169.726,37 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2009 yılı bütçe giderleri toplamı 1.819.209.938,32 Türk Lirası,

olarak gerçekleşmiştir.

(4) 2009 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gideri toplamı 268.219.184.705,19 Türk Lirasıdır.

BAŞKAN – 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

Gelir bütçesi

MADDE 2- (1) 5828 sayılı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin gelirleri 244.170.907.000 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.877.617.905 Türk Lirası öz gelir, 12.657.033.320 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 16.534.651.225 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.923.611.108 Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

(2) 2009 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gelir tahmini toplamı 248.758.274.859 Türk Lirasıdır.

(3) Merkezi yönetim kesin hesap gelir cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı net bütçe gelirleri toplamı 209.484.497.597,67 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı net bütçe gelirleri toplamı 18.495.925.775,29 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2009 yılı net bütçe gelirleri toplamı 1.811.075.522,94 Türk Lirası, olarak gerçekleşmiştir.

(4) 2009 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe geliri toplamı 215.458.340.727,85 Türk Lirasıdır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kesin hesap kanunu, yürütme organına verilen harcama yetkisinin kanunlara uygun olarak etkin, ekonomik ve verimli bir şekilde kullanılıp kullanılmadığının Meclis tarafından denetlenmesidir.

Kamu mali yönetiminde “hesap verilebilirlik”, “saydamlık” ilkelerinin önemi her geçen gün artmaktadır. Vatandaşların, kendilerinden toplanan vergilerin nerelere, ne kadar harcandığından haberdar olma istekleri ve daha kaliteli kamu hizmeti beklentisi, kesin hesabın önemini daha da artırmaktadır.

2009 döneminde verginin tabana yayılması konusunda maalesef mesafe alınamamıştır. Dolaylı vergiler artırılmış, kayıt dışı ekonomi büyümüştür. Doğrudan vergiler yüzde 28’e düşerken, dar gelirleri ezen dolaylı vergiler yüzde 72’lere dayanmıştır. Türkiye, dolaylı vergi oranı ile OECD ülkeleri arasında ikinci sıradadır.

2009 yılında nüfusun binde 1’i ve uluslararası sermaye millî gelirin yüzde 16’sını, bütçe giderlerinin de yüzde 33’ünü almıştır. Gelir dağılımının bu hâli 2009 yılı bütçesinin adalet anlayışını belgelemektedir. AKP döneminde gelir dağılımı daha da bozulmuş, zengin daha çok zenginleşirken, fakir daha da fakirleşmiştir.

OECD’ye üye 30 ülkeden 24’ünü kapsayan “Gelir Dağılımı” konulu raporda, Türkiye, Meksika’dan sonra gelir dağılımı en bozuk ülke olarak yer almıştır. AKP döneminde, en fakir ve en zengin yüzde 10’luk gruplar arasındaki gelir farkı 13 kat olmuştur.

2009 yılı bütçesi, tüm uyarılarımıza rağmen, ekonomik kriz dikkate alınmadan hazırlanmış, öngörülen hiçbir hedefin, bırakın tutmasını, yanından bile geçilememiştir. 2009 yılı bütçesi, bu nedenle, cumhuriyet tarihimizin en kötü bütçelerinden birisidir.

Kasım 2002’de iktidara gelen AKP, 57’nci Koalisyon Hükûmetinin ekonomik programını devralmış ve uygulamaya çalışmıştır, kendisi yedi yılda başkaca bir program uygulamamıştır. Yedi yıllık AKP İktidarı ekonominin hangi temel sorununu çözmüştür? Üretimsizlik, işsizlik, dış ticaret açığı, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve refah konusunda bütün sorunlar daha da derinleşmiştir. Bütçe dengeleri sakat, kamu maliyesi bozuktur. Sağlıklı gelir toplanamamıştır.

Diğer yıllarda olduğu gibi, 2009’da da bir bakıyoruz borçlanmaya yüklenilmiş, yetmemiş, satışlara yüklenilmiş. Özelleştirme Fonu’ndan bütçeye aktarma yapılmış yine yetmemiş ve bir de bakmışız ki İşsizlik Sigortası Fonu’nun paraları bütçeye gelir yazılmış.

2009-2011 yılı orta vadeli programda yüzde 5 büyüme, yüzde 9,8’lik işsizlik oranı ve yüzde 7,5’luk enflasyon hedefiyle hazırlanan 2009 yılı bütçesi, yüzde 4,7’lik küçülme, yüzde 14 işsizlik oranı ve yüzde 6,5’luk enflasyonla tamamlanmıştır. Bu büyük sapmaların sonunda âdeta 2009 yılında bir bütçe faciası yaşanmıştır.

2009 bütçesinin gerçekleşme rakamlarına baktığımızda, 2009 yılında krizin, o meşhur deyimle, teğet geçmediğini, ülkeyi perişan ettiğini görürüz. Hükûmet, 2009 yılı krizinde bütçe açığını aşağıda tutabilmek için harcamalarda kısıntı yapma gayretine girmiştir ancak evdeki hesap çarşıya uymamıştır.

2009 bütçesindeki harcama ödenekleri yüzde 3,5 oranında artmıştır. Ödenek üstü harcama 9 milyar liradır. 2009 yılında da krizin faturası yine çalışanlara çıkmıştır. Personel giderleri yüzde 2,2 daha küçük gerçekleşmiş, bu arada 1 milyar 264 milyon lira kısıntıya gidilmiştir yani krizde bütçe harcamaları artarken personel giderleri kısılmıştır.

Gelir rakamları ise krizin nasıl vurduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. 248 milyar lira olan bütçe gelirleri tahminleri yüzde 14 düşerek 215 milyar lira olarak gerçekleşmiştir. Vergi gelirleri her şeyi tam olarak ortaya koymaktadır. 2009 Yılı Bütçe Kanunu’nda 202 milyar lira olan vergi hedefi, 29 milyar lira olarak, hedefin altında yüzde 14,7 sapmayla 172 milyar Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Tabii, bunların sonucunda 10 milyar Türk lirası açık vermesi öngörülen bütçe 52 milyar 760 milyon Türk lirası açık vermiştir. Bütçe açığı vergi gelirlerinin yüzde 31’idir.

Harcamalara biraz daha ayrıntılı baktığımızda personel giderlerinin bütçe hedefinin yüzde 2,2 altında gerçekleştiğini ifade etmiştik. Bütçe ödeneğinin altında kalan harcamalar ise dikkat çekicidir. Ödenekleri kullanılamayan harcamalar da yine, ayrıca dikkati çekmektedir. Örneğin, tarım reformu uygulama projelerinde yüzde 50, tarımsal amaçlı desteklerde yüzde 44, eğitime katkı payında yüzde 16, hayvancılık destekleme hizmetlerinde yüzde 23, eğitim transferlerinde yüzde 32, tarım destekleme ödeneklerinde yüzde 9, gelirlerden ayrılan paylarda yüzde 13, mahallî idare paylarında yüzde 15, il özel idarelerine ayrılan paylarda yüzde 16, küçük belediyelere ayrılan paylarda yüzde 45 ve büyükşehir belediyelerine ayrılan paylarda yüzde 33 azalma gerçekleşmiştir.

Ancak, bazı harcamalarda ödenekler aşılmıştır. Örneğin, mal ve hizmet alım giderlerinde yüzde 24, görev zararlarında yüzde 34, Hazine teşvik ödemelerinde yüzde 61, gayrimenkul alımları ve kamulaştırmada yüzde 233, yurt içi sermaye transferlerinde yüzde 58 ve borç vermede yüzde 22 ödenek üstü harcama yapılmıştır.

2009 yılı gelirlerinde ise dâhilde alınan katma değer vergisi ile veraset ve intikal vergisinin dışında tüm vergilerde hedefin gerisinde kalınmıştır. Gelir vergisinde yüzde 15, kurumlar vergisinde yüzde 11, özel tüketim vergisinde yüzde 12, gümrük vergisinde yüzde 30, ithalde alınan katma değer vergisinde yüzde 32, damga vergisinde yüzde 12 ve harçlarda yüzde 20 oranında hedeflerin gerisinde kalınmıştır.

Teşebbüs ve mülkiyet gelirlerinden alınan vergilerde ise yüzde 35’lik bir artış gerçekleşmiştir. En dikkat çekici husus da budur. Hükûmet 2009 yılında vergi kaybını faizler, paylar ve cezalardaki yüzde 18’lik tahsilat artışıyla kapamaya çalışmıştır.

Özel bütçeli idareler gelirlerini yüzde 30 artırırken, düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri yüzde 5 düşmüştür. Vergi muafiyetinin yanı sıra yine Kesin Hesap Kanunu’yla ilgili olarak vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen Kamu Gelirleri Cetveli Kesin Hesap Kanun Tasarısına eklenmemektedir.

5018 sayılı Kanun’un 18’inci maddesinin ikinci fıkrası ( c) bendine göre, vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen kamu gelirleri cetvelinin, Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’na, Türkiye Büyük Millet Meclisinde görüşülmesi esnasında ekleneceği hüküm altına alınmış olmasına rağmen bu maddenin gerekleri yerine getirilmemiştir.

Esasen, dolaylı bir bütçe gideri olarak tarif edilebilecek olan istisna, indirim ve muafiyet ve benzeri uygulamalardan dolayı vazgeçilen kamu gelirleri tamamen Hükûmetin yetki ve tasarrufundadır.

Değerli milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Sayın milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 18.26

BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 18.32

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN  (Bilecik)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi, 2’nci madde üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nezir Karabaş, Bitlis Milletvekili.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, sabah da bahsetmiştim, bu konuşmamda da Sayın Başbakanın Muş ve Bitlis’i ziyaretiyle ilgili bazı değerlendirmeleri yapacağım.

Değerli milletvekilleri, Bitlis’i belki bir çoğunuz görmüşsünüzdür. Direkt Bitlis’e gitmeyen, Diyarbakır üzerinden Van, Hakkâri, Ağrı, Kars’a veya Muş üzerinden yine aynı illere giden insanların yolunun geçtiği bir kent. Tabii, dünyada içinden derenin geçtiği çok kent var, çok il var ama içinden dört tane derenin geçtiği çok az il var, Bitlis böyle bir il. Maalesef, yıllardır, hem yerel yönetimler, belediyeler hem çeşitli iktidarlar döneminde geçmişten bu yana kadar oraya atanan valiler, yerel yetkililer tarafından hem derelerin üzeri kapatılmış hem de kentin o beş bin yıllık tarihî yapısı, tarihî dokusu, çeşitli medeniyetlerin izleri silinme noktasına gelmiştir.

Tabii, Bitlis’te, mevcut derelerin üzerinde yedi yüz civarında iş yeri var. Bu iş yerleri her zaman derenin temizlenmesini de engellemiş, birçok zaman orada çeşitli sorunlara da neden olmuş. Sekiz yıldır AKP iktidarda, yedinci yıldır da Bitlis Belediye Başkanı AKP’li belediye başkanı. Bu süre içinde de dereyle ilgili, derenin ıslahıyla ilgili ve dere üzerindeki yapılaşmayla ilgili diğer belediyelerin icraatı ne olmuşsa aynı olmuş.

Sayın Başbakan Bitlis’teki 17-18-19 tarihlerindeki ziyaretinde dere üzeriyle ilgili, oradaki iş yerleriyle ilgili şunu söylüyor, diyor ki: “Şimdi kimsenin yanlışını doğru olarak kabule mecbur değiliz. O derenin üzerindeki işgalleri kaldıracağız.” O derenin üzerinde 700 tane iş yeri var, Bitlis’teki esnafların toplamının üçte 1’i kadar. O derenin üzerindeki binaların en büyüğü İl Özel İdaresinin, Maliyenin, Belediyenin, vakıfların binaları var ve yine geriye kalan binalar da, iş yerleri de vatandaşa aittir; tapusu var, hiçbiri gecekondu değil, belediyeye gidilip ruhsat alınmış, bina yapılmış, iş yeri yapılmış, oturma ve kullanım izinleri var. Sabah belirttik, 3 kişiden 1 gencin işsiz olduğu, köylünün köyünü terk ettiği; tütün üretiminin, pancar üretiminin bittiği, bitirildiği, Tekel’in kapatıldığı, işçilerin işsiz kaldığı bir ile, bir kente Başbakan gidiyor oradaki iş yerlerinin, esnafın üçte 1’inin oturduğu iş yerleriyle ilgili ve o esnafa “işgalci” diyor. Sayın Başbakanı Bitlis milletvekilleri –şu anda kimse burada yok, Cemal Bey burada- Bitlis Valisi, Bitlis İl Özel İdare Müdürü, diğer yetkililer, oradaki bürokrasi yanıltmıştır. Orada gecekondu yoktur, derenin üzerinde. Derenin üzerindeki yerlerin yarısından çoğu resmî kurumlara aittir, devletin kurumlarına aittir, gerisi de tapulu yerdir ve belediye tarafından ruhsat alınıp yapılmıştır. Elbette o derenin üzerinin kaldırılmasıyla ilgili çalışma yapılmalı, biz her zaman önerdik ve bizim gündemimizde. Eğer biz de belediyeyi alsaydık onunla ilgili çalışma yapacaktık ama bu yapılırken, orada oturan insanlara, yıllardır, elli yıldır, altmış yıldır orada oturan, iş yapan, babadan dededen kalan dükkân sahiplerine, mülk sahiplerine, esnafa işgalci demeye hiç kimsenin hakkı yoktur, Başbakanın hiç yoktur.

Ve yine, değerli milletvekilleri, Bitlis’teki açılışların içinde Bitlis arıcılık tesislerinin açılışı var. Bitlis yaylalarıyla, flora ve fauna zenginliğiyle, Türkiye’nin bal üretiminde en değerli balları üreten illerden biridir. Köylerde sınırlı sayıda kovanla arıcılık yapanların dışında, şu anda Arıcılar Birliğinin 600’e yakın üyesi var ve Bitlis’te yılda 800-900 ton bal üretilmektedir.

Belki hepiniz bilirsiniz, bir ara Türkiye’de arıcılık enstitüleri vardı. Arıcılık enstitüsünün olduğu üç ilden biriydi Bitlis ili. On yıldır Arıcılık İşletme Enstitüsü kapatıldı ve orası çürümeye terk edildi. Arıcılar Birliği üç yıldır, birçok bürokratik işlemden sonra, birçok bürokratik işlemi aşarak, orada beş dönümle birlikte, harap durumdaki tesisleri aldı. Üç yıldır, başta Bitlis Arıcılar Birliği Başkanının ve Arıcılar Birliğine üye arıcıların çabası, emeği ve katkıları sonucu orada, Bitlis arıcılığında, bal paketleme tesisi, kovan üretimi tesisi, mum üretim tesisi, bal satış noktası ve yetmiş yıldır, seksen yıldır belediyelerin yapmadığı, gerçekten çağdaş, büyük, güzel, Bitlis’e bir park kazandırıldı ama o tesisler bugün çalışmıyor. Sınırlı miktarda kovan üretimi yapılıyor, diğer tesislerin hiçbiri çalışmıyor çünkü yıllardır oraya yaptıkları yatırımdan sonra tükendiler, piyasaya borçlandılar ve orayı işletmeye sokma güçleri yok. Bitlis Arıcılar Birliği Başkanı gerçekten becerikli, çalışkan, bürokrasiyle iyi ilişki kuran biri. Sayın Cumhurbaşkanı ve Başbakan başta olmak üzere, Tarım Komisyonu Başkanı, diğer bakanlıkların tümüne dosya yapıp göndermiştir, Tüm Bitlisli iş adamlarına dosya yapıp göndermiştir, bu işle, arıcılıkla ilgilenen tüm kesimlere dosya yapıp göndermiştir ve destek istemiştir. Ancak yapılan sınırlı destekler, yapılan sınırlı katkılar Arıcılar Birliğinin tümüyle tesislerini faaliyete geçirmesine yetmemiştir. Sayın Başbakan, eğer bu konuda da yeterince bilgilendirilseydi, inanıyorum, onun açılışıyla birlikte Arıcılar Birliğinin şu anda ihtiyaç duyduğu kaynağı tümüyle karşılayacak bir çalışmanın içinde olurdu. Nitekim, şu anda, daha önce kurulmuş olan, İl Özel İdaresinin, Sanayi Ticaret Odasının da ortağı olduğu, sonradan Arıcılar Birliğinin çekildiği ve arıcılığı destekleme amacıyla kurulan şirketin 700-800 milyar parası bekletiliyor. Bu konuda, bu paranın aktarılması ve Arıcılar Birliğinin sorununun çözülmesiyle ilgili çaba sarf edilebilir.

Değerli milletvekilleri, yine, Rahva’da beş altı yıldır vatandaşa dağıtılan, vatandaşın içinde konakladığı, yaşadığı TOKİ’nin konutları var. Bu yıl da ek konutların, yeni yapılan konutların açılışını yaptı Sayın Başbakan. Ben, daha önce Başbakana soru önergesi vermiştim. TOKİ’nin kanalizasyon, foseptik çukurlarıyla ilgili bana verilen cevap var: “Bitlis Rahva bölgesi TOKİ tarafından yapılaşmaya açılmış olup bölgede daha önce herhangi bir imar çalışması yapılmamıştır. Burada 1.072 konut, polis okulu, yurt binası, okul, cami yapılmıştır.” diyor. “Bitlis Belediye Başkanlığı Fen İşleri Müdürlüğüne devri yapılmıştır ancak geçen zaman diliminde adı geçen Belediye Başkanlığınca foseptikte gerekli bakım ve boşaltma işlemleri yapılmadığından taşmalar ve geri tepmeler meydana gelmiştir.” TOKİ’de yaşayan vatandaşlar iki yıldır Valiliğe, milletvekillerine, Belediye başkanlarına sorunu götürüyorlar, çözümlenmiş değil ve Sayın Başbakan diyor ki: “Söz konusu atık su ve yağmur suyu hatları tekniğine ve Bitlis Belediye Başkanlığınca onaylı altyapı projelerine uygun olarak tamamlanmış, Belediye Fen İşleri Müdürlüğüne teslim edilmiştir.” “Sorumluluk belediyededir.” dediği belediye, yedinci yıldır AKP belediyesidir. Geçen dönem de AKP belediyesiydi bu dönem de. Şimdi, bir AKP belediyesi, AKP valisi Başbakana böyle cevap veriyor.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Karabaş.

Soru-cevap işlemi yapacağız.

Sayın Uzunırmak, buyurun.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Ben, Sayın Bakana bireysel olarak da sordum, zabıtlara da geçer herhâlde: IMF’e kaç ülke müracaat etti, kaç ülke anlaşma imzaladı ve bu ülkelerin isimlerini döküm olarak istediğimi rica ettim.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Benim bildiğim kadarıyla 2008 sonundan bu yana yani krizin derinleştiği noktadan bu yana ya 21 ya da 22 tane ülke IMF’yle yeni anlaşma imzaladı ama kaç kişi başvurdu, bilmiyorum. Benim bildiğim kadarıyla, aşağı yukarı başvuran bütün ülkelere bu program imkânı tanındı çünkü olağanüstü bir kriz dönemiydi. IMF’nin imkânları 3’e katlandı, 750 milyar dolara çıkartıldı. Dolayısıyla 22 ülke krizin derinleştiği noktadan itibaren anlaşma imzaladı.

BAŞKAN – Sayın Sakık

SIRRI SAKIK (Muş) – Başkanım, özür, ben aslında soru sormayacaktım, kalkacaktık ama küçük bir şey Sayın Bakandan rica ediyoruz.

Bu 1993’ten bugüne kadar yani evleri yakılan binlerce insan var. Aradan on yedi yıl geçti ve gerçekten çok da büyük bir mağduriyet var. Bu mağduriyetin giderilmesi için yani sadece sizden değil, Hükûmetten bu konuda mağduriyetin giderilmesi için bir çaba sarf etmenizi rica ediyoruz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu, biliyorsunuz terör tazminatlarıyla ilişkili olarak gerçekten her sene bütçe imkânları çerçevesinde çok ciddi aktarımlar yaptık ve yanlış hatırlamıyorsam, terör tazminatı uygulamaya girdiğinden bu yana 1,8 milyar liranın üzerinde bir kaynak aktardık. Şu anda beklemede olan, yani bizden talep edilip de henüz bizim ödeyemediğimiz, takipte olan 300 küsur milyon liralık bir şey var. Yani aklımda kaldığı kadarıyla söylüyorum, onu da imkânlar el verdiğince hızlandırıp ödemeleri yapacağız.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Şimdi (B) cetvelinin genel toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım.

(B) cetvelini okutuyorum:

B - CETVELİ

          Bütçe Geliri Tahmini           Tahsilât                 Red ve İadeler                 Net Tahsilat

                         TL                             TL                              TL                           TL

TOPLAM:   263.243.700.000,00     233.804.378.635,33     24.319.881.037,66    209.484.497.597,67

BAŞKAN – Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi (B) işaretli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... 2’nci madde (B) işaretli cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3- (1) 2009 yılı bütçe giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 53.113.016.954,32 Türk Lirası bütçe gider fazlası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 1.127.756.048,92 Türk Lirası bütçe gelir fazlası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 8.134.415,38 Türk Li-rası bütçe gider fazlası,

gerçekleşmiştir.

(2) 2009 yılı merkezi yönetim konsolide bütçe gider fazlası 52.760.843.977,34 Türk Lira-sıdır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe dengesi konusunda görüşlerimi açıklamak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.

Bütçe uygulamalarında esas olan, denk bütçe yapabilmektir. Kamu harcamalarına yetecek kamu geliri elde edilmediği zaman ortaya çıkan bütçe açığı borçlanma gereğini de beraberinde getiriyor. Bu da faiz ödemelerinde artışlara neden oluyor. Artan faiz harcamaları kamu hizmetlerine gidecek payı azaltıyor. Bir başka deyişle, bütçe esnekliği ortadan kalkıyor. Bu açıdan bakınca, bütçe denkliğinin önemi daha iyi anlaşılmaktadır.

Bu noktada kısaca, faiz ödemeleri ve bütçe denkliği konusu üzerinde durmak istiyorum. Bir yılın bütçe büyüklüğü belirlenirken, kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcamalarla daha önceki yılların bütçe açıklarının finansmanı için alınan borçların faiz ödemeleri esas alınmaktadır. Bir tarafta kamu hizmetlerinin gerektirdiği harcama miktarı, diğer tarafta faiz ödemelerinin gerektirdiği harcama miktarı, bunların üst üste koyulması bütçe büyüklüğünü ortaya çıkarıyor bildiğiniz gibi. Bu iki ana kalemden ne kadar kamu harcaması yapılacağını belirlemek bütçeyi yapan hükûmetin iradesine bağlıdır. O bütçe dönemindeki ödenecek faiz miktarı ise hükûmetin önüne veri olarak gelmektedir, o konuda hükûmetin yapabileceği fazla bir şey yoktur. Bu gerçek dikkate alındığında, Hükûmetin ikide bir Milliyetçi Hareket Partisi sıralarına dönerek “Sizin ortağı olduğunuz 57’nci Hükûmet döneminde faiz ödemeleri şöyleydi, böyleydi.” demesinin hiçbir anlamı olmadığı görülüyor. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin ortak olduğu hükûmet döneminde ödenen faizlerin, Milliyetçi Hareket Partisi öncesi hükümetlerin bütçe açıklarının kapatılması için yaptıkları borçların faizleri olduğu biliniyor. Bu vesileyle belirtmek gerekir ki bugün faiz yükünün nispi olarak düşmüş olmasının, Türkiye benzeri ülkelerde ortalama yüzde 56’lar civarında olan enflasyonun 2002’den itibaren düşerek yüzde 7’ler düzeyine inmiş olmasının soncudur.

Şimdi, faizler düşerken, dünyada bu rahatlık varken, Türkiye’ye de sirayet etmişken Türkiye “Fazla faiz ödemedim.” diye hayıflanmakta mıdır, Hükûmet bunu mu söylüyor, anlayabilmiş değiliz. Bu, o günün trendlerinin sonuçları idi, bunu söylemek istiyorum.

Tekrar bütçe denkliğinin önemi konusuna dönersek, bu konuda yani denk bütçe yapma gereğinin önemi konusunda ciddi bir ihtilaf olmamasına rağmen süre konusunda farklı görüşler vardır. Bütçe denkliğinden yıllık bir eşitliği mi anlamak lazım geldiği, yoksa birkaç yıllık bir dönemi mi esas almak gerektiği noktasında bir görüş farkı vardır.

Büyüme oranlarının yıldan yıla önemli farklılıklar göstermesi hâlinde ve kriz ortamlarında denklikten ziyade dönemsel bir denge hesabına gidileceği kabul edilir, büyümedeki zikzaklara paralel bir denklik anlayışının büyümeyi daha da istikrarsızlaştıracağı düşünülür. Kriz ortamında ise ekonominin daralmasına seyirci kalmanın bütçe denkliğini sağlamayı gelirler açısından daha da zorlaştıracağı bilinir. Nitekim, son krizde birçok ülkenin krizin kendi ülkelerindeki daralma etkisini azaltabilmek için bütçe açıklarını göze aldıklarını, ekonomilerini çeşitli şekillerde desteklediklerini gördük.

Türkiye’de ise, kriz ortamında hazırlanmış olmasına rağmen 2009 yılı bütçesinde gerçekçi olmadığı belli olan düşük bir bütçe açığı öngörülmüş fakat 5 katının üzerinde bir gerçekleşme ile karşılaşılmış idi. Bu da gösteriyor ki iktidar krizi ne algılayabilmiş ne de önlem alabilmişti. “Algılamamış” demek yerine “Umursamamış” demenin daha yerinde olacağı anlaşılıyor. 52 milyar TL olarak gerçekleşecek bir açığı herkes tahmin ederken Hükûmetin 10 milyar TL olarak öngörmüş olması bunu göstermektedir. Krizin en yoğun yaşandığı 2009 yılı için 10 milyar TL bütçe açığı öngörülürken 2010 yılı açığı 44 milyar civarında olmuş, 2011 yılı için ise 35,5 milyar açık öngörülmüştür, üstelik 13,7 milyar TL olarak hedeflenen özelleştirme hasılatının üzerine. Bütün bu karşılaştırmalar ışığında 2011 bütçesinin denklikten hayli uzak, açık veren bir bütçe olduğunu söyleyebiliriz.

Her yıl önemli miktarda özelleştirme ve yabancılara yönelik varlık satışları ile düşük tutulmaya çalışılan bütçe açıklarını iyi değerlendirmek gerekiyor. Özelleştirmenin bir sınırı olması gerektiği ve yabancılara satışların sağlıklı bir yol olmadığı düşünülürse bütçe açıkları konusunda Hükûmetin karnesinin iyice zayıf olduğu görülecektir. Özetleyecek olursak, ekonomi daralırken bütçe açığı vermeyeceğini iddia etmeye ihtiyaç duyan, ama tarihî bir bütçe açığı veren, bir taraftan “Ekonomi düzeldi.” deyip bir taraftan bütçe açıkları vermeye devam eden, millî kuruluşlarımızı yabancılara satarak bütçe açığı rekorlarını düşürmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız.

Bütçe açığını değerlendirirken cari açıkla ilişkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bütçe açığı ile ödemeler dengesi açığı, bir ekonominin birbirini çoğaltıcı etkiye sahip en önemli iki defosudur. İç açık ve dış açık sorununu bir arada yaşayan ülke ekonomilerinin ciddi tehdit altında olduğu bilinir. Bu iki ciddi sorunun bir arada yaşanıyor olması “ikiz açık” ifadesiyle değerlendirilmektedir. Türkiye maalesef bu iki sorunu bir arada yaşayan şanssız ülkelerden bir tanesidir. Artan bütçe açığının cari açığı nasıl artırdığı, artan cari açığın yeniden bütçe açığını nasıl tetiklediği çok kişinin malumudur. Ancak mekanizmanın Türkiye'de biraz farklı işlediğini de söylemeliyiz. Vergi sistemindeki çarpıklıklar nedeniyle Hükûmet cari açığı artırarak bütçe açığını nispeten aşağılarda tutmaya çalışıyor. İthalata dayalı büyüme modelinde ithalat, ihracat gelirleriyle değil, dış açıkla finans ediliyor. Vergi gelirlerimiz içinde vasıtalı vergilerin payının yüksek olması, cari açıkla yapılan ithalat ürünlerinden alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin miktarını artırıyor, ithalden alınan KDV toplamı da artıyor. Bütçe gelirleri içinde kazançtan alınan doğrudan vergilerin payı azalırken, dolaylı vergiler artmakta, bu gelirlerin de cari açıkla finanse edilen ithalattan geldiği bilinmektedir.

Buradan, Hükûmetin cari açığın büyümesine neden razı olduğu, sıcak paranın Türkiye’yi kavurmasına neden seyirci kaldığına gelirsek, görünen manzara şudur: Türkiye, AKP İktidarı döneminde tarihinin en yüksek cari açık-larını vermektedir. Kendi ülke ürünlerini ihraç ederek, yani ihracattaki yerli ürün payını artırarak cari açığı azaltma yolunu kapatmış, büyümeyi cari açığa bağlı hâle getirmiştir. Cari açığı azaltmak için elindeki tek yol, büyümeyi düşürmektir. İthalatın azaltılması, büyümeden vazgeçme şartına bağlı hâle gelmiştir. Bir başka nokta: Hükûmet “Cari açık azalsın.” dese, yani sıcak paranın Türkiye’yi fakirleştirmesine artık razı olmayacağını söylese ithalat düşecek. İthalat düşünce büyüme düşecek, büyüme düşünce hem ithal yoluyla alınan direkt ve dolaylı vergiler hem de ekonomi küçüldüğü için kazançtan vergiler azalacak, gelen vergiler düşecek, o zaman bütçe açığı rekor düzeylere çıkacak.

Görüldüğü gibi, Hükûmet, Türkiye ekonomisini cari açık ve bütçe açığı gibi iki büyük tahribatı birden yaşamaya mahkûm etmiş, ülkeyi birinin zararını azaltmak için diğerinin zararını artırmak mecburiyetine sokmuştur.

Hangi açıdan bakılırsa bakılsın Türkiye’yi çok büyük sıkıntıların içine sokmuş olan AKP İktidarının sadece bütçe denkliği açısından bakıldığı zaman bile durumu budur. Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, Türkiye’de denge konusu söz konusu olduğu zaman, sadece denge konusu üzerinden bile konuşacak olsak, Türkiye’deki açıkların esasen çok dolaylı ve geçici yollardan telafi edildiğini, esasen rekor düzeylerde olabilecek bütçe açıklarının birtakım satışlarla kamufle edildiğini görmüş oluyoruz.

Bu açıklamalarımdan sonra hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yapılacak.

Sayın Genç, buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, 8 Martta Elâzığ’da bir deprem meydana geldi. Bu deprem sonucunda Tunceli’de de birçok ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif hasarlı binalar tespit edildi. Bunu defalarca dile getirdim ama maalesef Hükûmet de tatmin edici bir cevap vermedi.

Şimdi, bu deprem sonucunda vatandaşların bazılarına 43 metrekarelik prefabrik ev veriyorlar, bazılarına 3 bin lira veriyorlar, bazılarına 2 bin lira veriyorlar yani bununla o insanların derdine deva bulunması mümkün değil. Ben şimdi Sayın Bakandan öğrenmek istiyorum: 8 Mart depreminde Tunceli’de depremzede olarak tespit edilen bu vatandaşlara -ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif hasarlı binalara- yeni senede emsallerine verilecek miktarda yardım yapabilir misiniz? Çünkü bu sene, 2 bin, 3 bin lira bir para veriliyor. Seneye bir ev yapmayı düşünüyor musunuz? Bu konuda özellikle bir cevap almak istiyorum.

Bir de Düzce’den vatandaşlar bana telefon ettiler, diyorlar ki... 2003 yılında Anayasa’da yapılan değişiklikten önce aile reisi erkekti. Orada tütün eken aileler var, evli hanım. 2003’ten sonra evli hanım BAĞ-KUR üyesi olabiliyor da 1994’ten başlıyor bu, o zaman aile reisi olmadığı için evli hanım BAĞ-KUR’a müracaat edemiyor ama bu konuda iş mahkemelerine açılan davaları da kazanıyor. Bakanlık olarak bu vatandaşları mahkemeye sevk etmeden, doğrudan doğruya, 1994’ten itibaren bu evli kadınları da BAĞ-KUR iştirakçisi olarak kabul etmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, bu Elâzığ depremi sonrasında eğer Tunceli’de bir hasar söz konusuysa, Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığı onları tespit ettiyse, biz Maliye Bakanlığı olarak elimizdeki imkânlar çerçevesinde tabii ki yardımcı oluruz.

Şunu söyleyeyim ben: TOKİ’nin özellikle o bölgede deprem sonrası yaptığı konutlarda yardımcı olmak üzere -çünkü Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığının bütçe imkânları son derece sınırlı- biz bu sene bütçe imkânları elverişli olduğu için kendilerine de yardımcı olduk yani hem TOKİ’ye hem il özel idarelerine. Dolayısıyla, vatandaşlarımıza, böylesine bir felaket karşısında en azından devletin desteği burada esirgenmedi. Yani ben teknik olarak Tunceli’de ne oldu bilmiyorum ama sonuç itibarıyla tabii ki buradaki muhatap kurum veya kuruluş Afet ve Acil Durum Yönetimi Başkanlığıdır, onların bize getirmesi lazım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O tespit edilmiş Sayın Bakan. Onlar tespit etmişler yani.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Siz zaten bunu gündeme getirdiğinize göre eminim onların da bir çalışması vardır.

Şimdi, 2003 Anayasa değişikliği öncesi durum ve tabii ki kadınların BAĞ-KUR hususu… Yine, arkadaşlar not alsınlar, biz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza iletelim. Muhtemelen eğer bu bir kanun değişikliği gerektiriyorsa biz kendilerine iletelim. Ama takdir edersiniz ki bu, Maliye Bakanlığının bir hususu değil çünkü BAĞ-KUR…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hükûmet sıfatıyla size sordum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tabii ki ben Hükûmet sıfatıyla buradayım.

Benim dediğim gibi, arkadaşlar, bu gündeme getirdiğiniz bütün hususları not alıyorlar. Benim talimatım şu: İlgili bakanlıklara da bildirelim, dolayısıyla onlar bu konularla da ilgilensinler, Meclise getirilmesi gereken bir husus olursa da getirilir.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mahkemeler lehte karar veriyor.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

Nazım gelir ve gider

MADDE 4- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider ve gelir cetvellerinde gösterildiği üzere 2009 yılında toplam 506.441.106,84 Türk Lirası nazım gelir tahsil edilmiş ve aynı miktar gider gerçekleşmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan, Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini arz etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nda bütçe giderleri toplamı 268,2 milyar Türk lirası, bütçe gelir toplamı 215,5 milyar Türk lirası, bütçe açığı ise 52,8 milyar Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Tabii ki bunlar Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nda kuruşuna kadar var, vakit almamak için böyle izah ediyorum.

2009 yılı sonu itibarıyla, kısa vadeli devlet iç borcu 14 milyar Türk lirası, orta-uzun vadeli devlet iç borcu 316 milyar Türk lirası olmak üzere, toplam 330 milyar Türk lirası devlet iç borcu, 112 milyar Türk lirası devlet dış borcu, 17,5 milyar Türk lirası hazine garantili borç bulunmaktadır.

5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda kesin hesap kanunu süreci ve genel uygunluk bildirimi usul ve esaslarına dair hükümler yer almaktadır. Buna göre, Sayıştayın genel uygunluk bildirimini, dış denetim raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet raporunu dikkate alarak hazırlaması gerekmektedir fakat 5018 sayılı Kanun’un gerektirdiği değişiklikler konusunda Sayıştayın uygunluk bildirimi, dış denetim raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet raporları dikkate alınmaksızın hazırlanmıştır.

2009 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5018 sayılı Kanun’da “İdarelerin faaliyet raporları, genel faaliyet raporu, dış denetim, genel değerlendirme raporu ve kesin hesap kanun tasarısı ile merkezî yönetim bütçe kanun tasarısı birlikte görüşülür.” hükmüne uygun olmayan bir biçimde Plan ve Bütçe Komisyonunca genel faaliyet raporu veya dış denetim genel değerlendirme raporları olmaksızın veya dikkate alınmaksızın görüşülmüştür. Şimdiye kadar böyle olmuştur, bunu aynı şekilde muhalefet şerhimizde de belirttik. Bu kanun hesap verilebilirlik ve şeffaflık açısından önemlidir. Hükûmet, 5018 sayılı Kanun’la getirilen hükümlere uygun olarak gerekli düzenlemeleri yapmayarak değerlendirme ve hazırlanıştaki eksikliklere yol açması nedeniyle hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkelerine uygunluğu konusunda kesin hesap kanununu maalesef sakatlamıştır.

Sayıştay, 2009 yılı merkezî yönetim bütçesi sonuçları hakkında, Sayıştay Genel Kurulunun 6/9/2010 tarih ve 5286/1 sayılı kararı ile kabul edilen genel uygunluk bildirimini hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine göndermiştir. Genel Uygunluk Bildirimine göre, 2009 yılı merkezî yönetim bütçesi kapsamındaki kamu idareleri bu yıl içinde toplam 9,8 milyar Türk lirası tutarında ödenek üstü harcama yapmıştır. Bu ödenek üstü harcamanın 8,6 milyar Türk lirası Sayıştay tarafından, personel harcamaları ve diğer yasal harcamalar olduğu için tamamlayıcı ödenek verilmesi konusunda uygun görüşle Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir ancak 1,2 milyar Türk lirası tutarındaki ödenek üstü gider için 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun ilgili maddelerinin açık hükümleri karşısında tamamlayıcı ödenek verilmemesi gerektiği görüşüyle konu yüce Meclisin takdirine bırakılmıştır.

Diğer taraftan, Kesin Hesap Kanun Tasarısı, yeterli iç kontrol ve dış denetim güvencesine sahip midir? Maalesef değildir. Burada ifade etmek istediğim bir husus: Gerçekten, yüce Meclis, 2009 Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı incelerken detayıyla bu işi ele almalıdır. Neden? 2009 yılı bütçesi görüşülürken biz, Milliyetçi Hareket Partisi ve diğer muhalefete mensup milletvekili arkadaşlar, gerek komisyonda gerekse burada, çok önemli bir şekilde Hükûmeti ikaz etmiştir. 2009 yılı bütçesi değerlerinin gerçekçi olmadığını, dünyada ve Türkiye’de gelmekte olan ekonomik krizi karşılayamayacağını çok açık ve net bir şekilde Hükûmete ikaz etmişizdir. Hatta, Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ekonomik birimlerinin, müesseselerinin, kurumlarının, bu krizi karşılayacak güçte yeniden ekonomik olarak bütçeyi gerçeklere uygun olarak hazırlayabileceğini, bir hafta gibi kısa bir sürede de olsa yapılandırabileceğini, bütçenin geri çekilmesini, gerçekçi bir biçimde tekrar yüce Meclise sunulması gerektiğini ifade etmişizdir. Fakat, Hükûmet ısrarla buna karşı çıkmıştır, bu bütçenin gerçekçi olduğunu söylemiştir.

Bu bütçenin gerçekçi olmadığı, bu Kesin Hesap Tasarısı’yla önümüze gelmiştir. Gelirler, harcamalar tutmamıştır. 10 küsur milyar dediğimiz açık, 52-53 milyar Türk lirasına gelmiştir. Bu yetmemiştir, siz kendinizden şüphe etmişsinizdir, 70 milyar TL’ye uzanacak bir yetki almışsınızdır. Dolayısıyla, yani bu Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı kabul ettiğimiz takdirde, harcamaların uygun harcanıp harcanmadığı ama gerçekleşmelerin düzgün olmadığını da burada tescil etmiş olacağız. Niye bunu söylüyorum? Siz buna inanmadınız, getirdiğiniz tasarının düzgün olduğunu söylediniz, her şeyin gerçekçi olduğunu söylediniz. Bunu niye söylüyorum? Önünüzde ne geldi? Mart seçimleri geldi. Siz, bütçeyi Parlamentoya getirdiğinizde şunu düşündünüz: “Ya, biz bunu getirdik ama seçim öncesi bu millete ne söyleyeceğiz? Bizim getirdiğimiz bütçe doğru değil. Biz bunu düzenleyemeyiz. Biz bunun doğru olmadığını millete anlatamayız. Anlatırsak mahallî idare seçimlerinde vatandaşlar bize ne der? ‘Niye doğruyu getirmediniz?’ der.” diye bunu düzeltmediniz ama gerçek ortaya çıktı. “10 milyar, 12 milyar.” dediğiniz açık çıktı geldi 52-53 milyara. Bu gelip biriniz burada izah etmiyorsunuz Sayın Bakanım. Diyorsunuz ki: “Bütün dünyada da bu vardı, bizde de böyle oldu. Bunun için 2009 bütçesinde bu sıkıntı oldu.” Ama bu sıkıntıların olacağı size muhalefet tarafından zaten söylenmişti. Bütün dünyada bu problemler vardı ama siz vatandaşa mahallî idare seçimleri öncesi “Biz doğru düzgün bir bütçe getiremedik, biz bunun farkına varamadık, getirdiğimizde de iş işten çok geçmişti.” diyemediniz. 

Şimdi de benzer şeyler oluyor. Problemi Merkez Bankasının üstüne yıktınız, problemi Merkez Bankası karşılamaya çalışıyor. Kamu maliyesine ilişkin tedbir almıyorsunuz, neyi alıyorsunuz? Merkez Bankası parasal ve finansal hususlara ilişkin birtakım tedbirler alıyor. Bu hadiseyi çözecek mi? Çözmeyecek.

Küresel kriz döneminde merkezî yönetim bütçe açığı gerçekten ciddi biçimde arttı. 2009 yılı Ekim ayına gelindiğinde merkezî yönetim bütçe açığı yıllık bazda 55 milyar Türk lirasına ulaştı. Ekonomide küçülmeyle birlikte vergi gelirlerindeki artış ve kriz döneminde kamu harcamalarındaki artış bütçe açığının artmasına neden oldu.

2010 yılında bütçe açığı azalmaya başladı. 2010 yılı Kasım ayında yıllık bazda bütçe açığı 29 milyar Türk lirasına geriledi. “Bu çok büyük oranda geriledi.” diyorsunuz ama bunun gerçekten gerilemediğini, önceki yıllarla mukayese ettiğinizde -kriz öncesiyle- 2 misli arttığını siz de biliyorsunuz. 2010 yılında iç talepteki artışla birlikte tüketim ve ithalat kaynaklı vergilerin artmasıyla bütçe açığı azalıyor. Bütçe açığındaki azalmaya rağmen, açığın seviyesi, biraz önce ifade ettiğim kriz öncesi dönemden daha fazla.

Bütçe açığı 2006, 2007 ve 2008 yıllarında sırasıyla, 5 milyar, 13 milyar ve 16 milyar Türk lirası tutarında gerçekleşti. Bununla şimdiki durumu mukayese ettiğinizde açığın düştüğünü ifade etmek mümkün mü? Bir başka deyişle, krizin en yoğun yaşandığı 2009 yılındaki 52 milyar Türk lirası tutarındaki açığımız azalmakla birlikte, bütçe açığımız -biraz önce ifade ettim- hâlâ kriz öncesi seviyelerinin yaklaşık 2 katı.

Ekonomide sıcak paraya dayalı bir büyüme gerçekleştiriyorsunuz. Bunları gerçekten ülkenin problemlerini çözücü, istihdam sağlayıcı bir hâle getirmiyorsunuz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütçenin ve kesin hesabın hayırlı olmasını diliyorum. 

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Başka söz talebi? Yok.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakandan soruyorum: 2008 ve 2009 yıllarında Başbakan tarafından harcanan örtülü ödenek miktarı kaç liradır kesin? Ayrıca da Başbakan dışında örtülü ödenek kullanan hangi bakanlar ve kuruluşlar vardır? Onların miktarları nedir?

Yine, 2009 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı incelendiğinde; 9,8 milyar ödenek üstü harcama var, bunun 1,2 milyar lirası yasalara aykırı. Şimdi, bunu getirip de Mecliste buna yasal bir meşruiyet kazandıracağına… Bu 1,2 milyar liralık ödenek üstü harcama, kanuna aykırı harcama yapan kişiler hakkında, neden bu paraları onlardan tahsil etme cihetine gitmiyorsunuz da getirip burada bunu onaylıyorsunuz? O zaman bütçe yapmanın ne anlamı var? Eğer Meclisin verdiği ödenekler aşılıyorsa ve Meclisin verdiği bu ödenekleri hiç kale almadan bakanlıklar böyle keyfî, istediği şekilde harcama yapıyorsa, o zaman bütçeye ne gerek var?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın  Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

2009 yılında örtülü ödenekten harcama 341 milyon 971 bin 42 lira, 2010 yılında en azından -yani elimizdeki son rakam- 307 milyon 482 bin 647 lira.

Şimdi, örtülü ödeneği kimler kullanıyor? Tabii ki 5018 sayılı Kanun’da belirtildiği gibi Başbakanlık, Dışişleri, İçişleri, güvenlik ve diğer istihbarat birimleri kullanıyor. Bu paralar, 5018 sayılı Kanun’da ifade edildiği gibi özel nitelikli amaçlar için kullanılıyor. Dolayısıyla rakamlar da bunlar.

Ödenek üstü harcamaya gelince: Takdir edersiniz ki 2009 yılı, son altmış yılın en büyük küresel kriziydi. Ekonominin tabii ki küresel krizden daha az etkilenmesi için birtakım tedbirler alındı. Bu tedbirlerin birtakım tabii ki gider etkisi söz konusu oldu. Esas itibarıyla farklılıkların Sosyal Güvenlik Kurumundan kaynaklandığını yani esas itibarıyla sosyal güvenlik, personel, sağlıkla ilgili hususlardan kaynakladığını göreceksiniz yani detaylarını incelediğiniz zaman.

Bütçedeki diğer fark da esas itibarıyla gelir farklılıklarından yani ekonomideki daralma nedeniyle vergi gelirlerinin azalması nedeniyle tabii ki bütçe açığında da artış olmuştur ama ödenek üstü harcamaların temelinde bu vardır.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O zaman ek bütçe getirseydiniz.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Tamamlayıcı ödenek

MADDE 5- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu idarelerinin 2009 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için toplam 9.816.447.248,96 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için toplam 2.506.887,11 Türk Lirası,

tamamlayıcı ödenek kabul edilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz, Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın son bölümlerini görüşmeye başladığımızı hatırlatarak, “Tamamlayıcı ödenek”  bölümünde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 2009 konsolide bütçe gideri toplamı 268 milyar lira, gelir toplamı 215 milyar lira, bütçe açığı da 53 milyar lira olarak gerçekleşmiş, devlet iç borcu, dış borcu ve hazine garantili borç toplamı olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin borç toplamı da 460 milyar liraya ulaşmıştır.

Bu rakamlar, kıymetli milletvekilleri, durumun milletimize daha iyi gösterilmesi amacıyla bir gecede değiştirilen sanal rakamlardan olmayıp canlı rakamlardır. Muhalefet bu borç meselesini gündeme getirdikçe Sayın Başbakan ve ekonomiden sorumlu bakanların kimyası bozulmakta “Ama gayrisafi yurt içi hasılamız da arttı, bunu büyütmeyin” demektedirler ancak biz büyütsek de büyütmesek de dünyadaki en borçlu ekonomilerden biri olduğumuz gerçeği değişmemekte, Sayın Başbakanın pembe dizileri aratmayacak cilalı sözler ile vatandaşımızın günlük hayatına bir türlü yansımayan refah ve gelişme bir türlü gerçekleşememektedir. Hesabı işlerine geldiği gibi yapan Hükûmet, biz biraz daha borç konuşursak bir gecede rakamlarla oynayıp toplam borç miktarını da değiştiriverecekler, buna da “Revizyon iyidir.” diye, milletin gözünün içine baka baka, yaptıklarının ne kadar millet menfaatine, faydasına, yararına olduğunu söylemeye devam edecekler.

Sayın Hükûmet, aziz milletimiz merak ediyor ve soruyor: AKP Hükûmeti Türkiye'nin iç ve dış borç toplamını 2’ye, 3’e katlar iken bu paralar nereye harcanmıştır, nerelerde kullanılmıştır? Bu paralar insanlarımızın günlük refahına, hayat şartlarına yansımadığına göre hangi sektörlere ve kimlerin cebine yönlendirilmiştir? Sık sık 2002 kıyaslaması yaptığınıza göre -olur olmaz yerlerde- 2010’a gelindiğinde insanlarımızın refah artışı 2002’ye göre hakikaten 3 kat artmış mıdır, insanlarımız 2002’ye göre 3 kat daha iyi mi yaşamaktadır? Bu karmaşa, bu düzensizlik, anlaşıldığına göre, AKP Hükûmeti gönderilinceye kadar devam edecek. La Fontaine’den masallar da ancak o zaman sona erecek.

Değerli milletvekilleri, ne kadar rakamları değiştirirseniz değiştirin, örneğin Ispartalı hemşehrilerimin yüz yüze kaldığı şu sorunları ortadan kaldırmamaktadır. Ben, kendi ilimi örnek veriyorum ama tüm illerde de durum bundan farklı değil. Merak ediyorsanız kendi ilinizdeki rakamları da lütfen bir çıkartın. 2010 yılının Eylül ayı itibarıyla Isparta ilinde sektörlere göre kullanılan kredilerin tümü dikkate alındığında, doksan gün içerisinde herhangi bir geri ödeme yapılmadığından takibe düşmüş tüm bankalardaki nakdî kredi miktarlarını sizlerle paylaşmak istiyorum ki bu rakamlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun resmî web sitesinden alınmış rakamlardır.

Gıda, meşrubat ve tütün sektöründe Aralık 2009’da 423 bin lirayken borç, sadece dokuz ay sonra Eylül 2010’da yüzde 23 artışla 533 bine gelmiş. İnşaat sektöründe 2 trilyon 22 milyar lira olan borç, yüzde 66 artışla 3 trilyon 360 milyar liraya gelmiş. Finansal kuruluşlardaki bu dokuz ay içerisindeki borç artışı yüzde 46, turizm sektöründe yüzde 10, ziraat ve balıkçılık sektöründe yüzde 33, taşıt kredisinde yüzde 20, tüketici kredisinde yüzde 8, kredi kartlarında yüzde 30 kıymetli milletvekilleri.

Bu miktarları topladığınızda, Isparta’nın muacceliyyet kazanmış, takibe düşmüş kredi miktarları toplamının Aralık 2009’da 50 trilyon 112 milyar lira iken, sadece dokuz ay sonra, dikkatinizi çekiyorum sadece dokuz ay sonra Eylül 2010’da 55 trilyon 172 milyar liraya ulaştığını ve bu borçların artış yüzdesinin de yüzde 10’u dokuz ay içerisinde arttığını görüyoruz.

Haydi bakalım, bir gecede rakamları hokus pokusla değiştiren AKP’nin ekonomi kurmayları ve Sayın Başbakan, bir zahmet şu meseleye de bir el atıverin, Ispartalının ve Türkiye'nin dört bir yerinde yaşayan vatandaşlarımızın borç yükünü de üzerlerinden bir alıverin. Ne oldu? Sizin sanal dünyanızdan sıyrılıp vatandaşın gerçek gündemiyle karşılaştığınızda söyleyecek sözünüz kalmıyor değil mi? Ne söylerseniz söyleyin, vatandaşın borçları arttı mı artmadı mı? Vatandaşımız zor durumda mı değil mi? Kâğıt üzerinde oynamalar sizin olsun Sayın Bakan, vatandaşın çektiğini ancak vatandaş biliyor.

Değerli milletvekilleri, Sayıştayın hazırladığı genel uygunluk bildirimine göre 2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçesi kapsamındaki kamu idareleri bu yıl içinde toplam 9 milyar 819 milyon lira ödenek üstü harcama yapmışlardır, yaklaşık 10 katrilyon lira eski parayla. Bu ödenek üstü harcamaların 8 milyar 637 milyon lirası personel harcamaları ve diğer yasal harcamalar olduğu için Sayıştay tarafından tamamlayıcı ödenek verilmesi hususunda uygun görüşle Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Ancak 1 milyar 182 milyon lira tutarındaki ödenek üstü gider için 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’nun 20, 26, 31 ve 70’inci maddelerindeki açık hükümler karşısında tamamlayıcı ödenek verilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin takdirine bırakılmıştır.

Değerli milletvekilleri, önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine verdiği harcama yetkisini ve sınırlarını aşmayı adet hâline getirmiştir. Bu tespit, sadece bizim tespitimiz değildir. TEPAV, yani Türkiye Odalar ve Borsalar Birliğinin vakfı, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfının hazırladığı rapora göre, bu raporda da aynı konuya işaret edilmiş, son yıllarda Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği harcama yetkisinin yürütme tarafından, Hükûmet tarafından yine bütçe kanununa eklenen ödenek aktarmalarına ilişkin maddelerle bütçe aşımı yapıldığı ve yılın sonunda başta verilen harcama yetkisinin üzerine çıkıldığına işaret edilmiştir. TEPAV’ın raporunda, bu aşımların özellikle 2008 yılında yapılan bütçe dışı harcamalarla 5 milyar lira -ki bu, eski parayla 5 katrilyon liraya tekabül ediyor- civarına çıktığı ve en çok personel kalemindeki ödeneklerde kendisini gösterdiği belirtilmektedir. Bu miktarların, yıl içerisinde, en çok personel harcamaları ödeneğinden kesinti yapılarak, önce yedek ödeneklere, oradan da ilgili kalemlere aktarıldığı ifade edilmektedir. “Türkiye Büyük Millet Meclisinden başta alınan ödeneklerin üzerinde yıl içinde harcama yapılmaktadır.” denilmektedir. Kaldı ki personel kaleminde ödenek olmasa da harcama yapılabildiği bilinmektedir. Böylelikle kesin hesap görüşmelerinde yıl sonunda ortaya çıkan ödenek üstü personel harcamaları Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Sayıştay tarafından tamamlayıcı ödenek verilmesi suretiyle yasallaştırılmaktadır.

Raporda, bu uygulamayla her şey kâğıt üzerinde çözüme kavuşturulmuş gibi görünse de Türkiye Büyük Millet Meclisinin başta devrettiği bütçe hakkının dışında harcamalar yapılmasına zemin hazırlandığına dikkat çekilerek, giderek yaygınlık kazanmaya başladığı anlaşılan bu uygulamaların istisnai durumlar dışında engellenmesi gereğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca, aktarılan bu ödeneklerin hangi kalemlere gittiğinin net bir biçimde raporlanmamasının da üzerinde durulması gereken bir başka husus olduğu ifade edilmektedir.

Bu düzensizlik ve disiplinsizlikler yıllardır devlet sistemimizde rastlanmayan şeylerdir. AKP, iktidarının ilanihaye süreceği gibi bir sarhoşluğa kapılmıştır. Bunun sıkıntıları katlanarak artacaktır.

AKP’ye, her ne kadar “Benden sonra tufan!” dese de, yapanın yanına bırakılmayacağını, bu hesapların didik didik edilip milletin gasbedilmiş her kuruşunun hesabının sorulacağını hatırlatıyor; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eksik ve yetersiz bulsak da 2011 bütçesinin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Korkmaz.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi yapılacaktır.

Sayın Kurt, buyurun.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Başkan, müsaadenizle, Hatip’in konuşmasıyla alakalı bir hususa açıklık getirmek için, 60/4’e göre…

BAŞKAN – Hayır Sayın Kurt, lütfen… Soru-cevap işlemi yapıyoruz. Soru soracaksınız Sayın Bakana. Buyurun. Onun için açtım ben mikrofonu.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Şimdi, efendim, konuşmacı Isparta’daki ekonomik durumla ilgili birtakım bilgiler verdi. Benim bildiğim kadarıyla Isparta Türkiye’de yaşanabilir kentler arasında 3’üncü sıradaki bir kent. Ayrıca, örneğin bir, araç tüketiminde…

BAŞKAN – Sayın Kurt, böyle bir usulümüz yok.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Benim rakamlarım BDDK rakamları.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Bakana soruyorum efendim.

BAŞKAN – Buyurun sorun.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Sayın Bakana soruyorum efendim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz, lütfen…

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Yani, araç tüketiminde Türkiye’deki ilk illerden birisi. Ekonomik durumu kötü bir il olarak bunu Sayın Bakan açıklayabilir mi? Bunu soruyorum efendim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, bu soru mudur? İç Tüzük’ün hangi maddesine uygun?

BAŞKAN – Soru soruyor Sayın Korkmaz.

Buyurun Sayın Bakanım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Böyle bir şey olur mu?!

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Olur, olur. Sen her çıktığında mendil sallarsan, olur. Mendil sallamayacaksın.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Ben sen miyim?

BAŞKAN - Lütfen sayın milletvekilleri…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Kanal 32’de tartışalım, seninle her yerde tartışırım bu rakamları, yüreğin yetiyorsa çık.

HAYDAR KEMAL KURT (Isparta) – Hadi, hadi…

BAŞKAN - Sayın Kurt… Sayın Korkmaz…

Sayın Bakan, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, soruyu anlamadım gerçekten.

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Bravo Sayın Bakan.

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Devredilen ödenek

MADDE 6- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinin ilgili sütununda gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı içinde harcanmayan toplam 196.421.588,97 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı içinde harcanmayan toplam 9.740.465,25 Türk Lirası,

ödeneği ertesi yıla devredilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya Milletvekili söz istemişlerdir.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan tasarının 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

2009 yılında 52,7 milyar Türk lirası bütçe açığı gerçekleşmiştir. 2009 yılı bütçesi hazırlanırken Hükûmetin önlem almak yerine, denk bütçe nutuklarıyla Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ettiği hatırlardadır. Öngörülen bütçe açığının yaklaşık 5 misli artış gösterdiği de ortadadır. Türkiye çok zorlu ve çetin bir ekonomik buhranın tüm sonuçlarını derinlemesine yaşamış ve toplumun tüm kesimleri bu süreçte çok ciddi yara almış, her sektörden ve her kesimden imdat çığlıkları yükselmiştir.

Türkiye ekonomisinin ağır kriz şartlarından en fazla etkilenen kesim hiç şüphesiz esnaf ve sanatkârlarımız olmuştur. Krizin tahribatı ve yoğunluğu esnafımızı bunaltmış ve iş yapamaz hâle getirmiştir. Ürettiğini satamayan, sattığının yerine ise yenisini koyamayan esnafımız kısır bir döngü içerisine hapsolmuş ve çırpınarak sürekli olarak dertlerine çözüm bulacak bir muhatap aramıştır. İş yeri kirasını dahi ödemekte zorluk çeken, hayatın güçlüklerine direnen esnafımız gerçekten çok zor duruma düşmüştür. Piyasalarda yaşanan durgunluk sebebiyle binlerce iş yeri kapanmıştır. Esnafımız kredi borçlarını, vadesi gelen senetlerini, vergi ve prim borçlarını kazanamadıkları için ödeyememişler ve birçoğu da ya kepenk kapatmış ya iflas etmiştir.

Sayın Maliye Bakanı, siz esnafımızın ne durumda olduğunu biliyor musunuz? Esnaf ve sanatkârlarımız AKP Hükûmetinin ihmali ve gözden çıkarmasıyla çilenin merkezi olmuştur. Ankara’da Siteler’e hiç yolunuz düşüyor mu? Esnafımızın sorunlarını hiç dinliyor musunuz? Gerçi AKP Hükûmeti olarak siz milletin sorunlarını değil ancak telefonlarını dinliyorsunuz.

Nakliyeci esnafımız zor durumda, aldığınız vergi ve belge harçları kamyoncunun altındaki emektarı kamyonunun değerinden daha yüksek. Otobüsçü, minibüsçü, taksici esnafımız çok dertli. Nakliyeci esnafımız iş bulamıyor, bulsa da aldığı para yakıtını ancak karşılıyor. Gemilere vergisiz yakıt veriyorsunuz. Peki ama neden kamyoncuya, nakliyeci esnafımıza ÖTV’siz, ucuz yakıt vermiyorsunuz? Sizin adaletiniz böyle mi?

Kamyoncu, otobüsçü esnafımız sekiz yıldır yaptığınız zamlar nedeniyle pahalandığı için mazot alamıyor, 10 numara yağ kullanıyor. Akaryakıt istasyonlarında “10 numara yağ bulunur.” yazısını hepiniz görüyorsunuzdur. Gerçi Sayın Maliye Bakanı Plan ve Bütçe Komisyonuna yaptığı sunumda “10 numara yağ sorununu çözüyoruz.” dedi. Nasıl mı? Denetleyerek. Yani nakliyeci esnafımız neden 10 numara yağ yakmak zorunda kalıyor, Maliye Bakanının ve AKP Hükûmetinin umurunda değil. O hâlde kamyoncumuz, nakliyecimiz geçimini nasıl sağlayacak, evine nasıl ekmek götürebilecek? Esnafımız feryat ediyor, kan ağlıyor ama onu dinleyen, sorunlarına çözüm getirecek bir iktidar ortada yok.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan 10 Nisan 2010 tarihinde ekonomiyle ilgili 6 bakanıyla birlikte İstanbul Dolmabahçe Sarayı Başbakanlık Ofisinde düzenlenen basın toplantısıyla Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm ve Destek Strateji Belgesi ve Eylem Planı’nı açıklamıştır. Esasen Eylem Planı’nda muğlak ifadeler bulunmakta olup genel ve belirsiz yaklaşımlarla esnafımızın sorunları halledilemez. Yine de AKP Hükûmetinin başını kaldırıp esnafı hatırlaması ve görmesi iyi bir gelişme olmuştur. Ancak, sadece hatırlamakla kalınmış, ertesi gün yine unutularak esnaf ve sanatkârlarımız kaderiyle baş başa bırakılmıştır.

Sayın Başbakan o toplantıda, hazırladıkları strateji belgesinin temel hedefinin esnaf ve sanatkârların rekabet gücünün artırılması ile değişim ve dönüşümün desteklenmesi olduğunu belirterek, bu temel hedefe ulaşmak için yedi ana başlık ve bu ana başlıklar altında otuz tedbir belirlediklerini açıklamıştır. Aradan tam sekiz ay on beş gün geçmiş olmasına rağmen açıklanan bu tedbirlerle ilgili bugüne kadar kayda değer bir düzenleme yapılmamıştır. Bu durum, Sayın Başbakanın ve AKP Hükûmetinin konulara ve sorunlara samimiyetten ve ciddiyetten uzak olan bakış açısını göstermektedir.

Sayın Başbakan o toplantıda “Hâlen esnaf muaflığı kapsamındaki meslek kolları için vergiden muaf esnaf belgesi uygulaması getiriyoruz, Gelir Vergisi Kanunu Tasarısı’nda basit usulden gerçek usule geçen esnaf ve sanatkârların şartlar oluştuğunda basit usulde vergilendirilmesini sağlayacak düzenlemelere yer vermeyi planlıyoruz.” diye açıklama yapmıştır ancak bir cümlelik ve bir maddelik düzenleme, ne hikmetse, sekiz buçuk aydır hâlâ planlama aşamasında.

Gerçek usulden basit usule geçmeyi yasaklayan düzenleme şu şekildedir: Gelir Vergisi Kanunu’nun 46’ncı maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesinde “Herhangi bir şekilde gerçek usulde vergilendirilecek olanlar ve gerçek usulde vergilendirilen mükellefler, bir daha hiçbir şekilde basit usule dönemezler. Bu kişilerin aynı türden iş yapan eş ve çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle basit usulden yararlanamazlar.” hükmü bulunmaktadır.

Gerçekten, bu hüküm büyük bir eşitsizlik ve haksızlıktır. Ülkemizde birçok esnaf ve sanatkâr basit usule tabi olmayı gerektiren şartları topluca taşıdığı hâlde, herhangi bir şekilde gerçek usulde vergilendirmeye geçtiği gerekçesiyle bir daha hiçbir şekilde basit usule dönememekte, hatta bu kişilerin aynı türden iş yapan eş ve çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle basit usulden yararlanamamaktadır. Bu durum, aynı durumdaki mükellefler arasında büyük bir haksızlığa neden olmakta, eşitlik ve adalet ilkelerine uygun düşmemektedir.

10 Nisandan beri birçok kanun çıkarıldı. Bir cümleyle yapılabilecek düzenlemeye, Milliyetçi Hareket Partisi olarak uyarılarımıza ve önerilerimize rağmen bu kanunlarda yer verilmedi. Sayın Başbakan, 6 bakanla Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı basın toplantısıyla söz vermiştir. Neden sözünüzü yerine getirmiyorsunuz? Madem yapmayacaktınız niye söz veriyorsunuz?

Plan ve Bütçe Komisyonunda şu anda torba kanun tasarısı görüşülüyor, alt komisyon tamamlandı. Olur olmadık maddeler eklendi, tasarı 130 maddeyi geçti ama esnaf muaflığıyla, esnafın basit usule dönebilmesiyle ilgili bir madde, maalesef, yine yok. Söz verip de yapmamak, sözünde durmamak AKP’nin temel özelliği hâline gelmiştir.

Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz 22 Nisan 2010 tarih ve (2/681) esas numaralı Esnaf ve Çalışanların Vergi Yükünün Hafifletilmesi ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde basit usule tabi olmayı gerektiren şartları topluca taşıyan esnaf ve sanatkârın gerçek usulden basit usule geçebilmesine imkân verilmesi, basit usule tabi esnaf ve sanatkârdan gelir vergisi alınmaması hususları da yer almaktadır. Bu kanun teklifinin hızla görüşülmesi konusunda destek vereceğinizi umuyorum.

Torba kanun tasarısında üç yüze varan kamu alacağı yeniden yapılandırılmaktadır. Bu düzenlemeyle AKP, esasen sekiz yıldır Türkiye’yi iyi yönetmediğini ikrar etmektedir. Vatandaşlarımızın borcunu ödeyemez hâle gelmesinin sorumlusu AKP Hükûmetidir. Aslında, bu düzenleme için çok geç kalınmıştır. Vatandaşımızın vergi, sigorta primi, elektrik, kredi gibi borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz sekiz ay önce yine 22 Nisan 2010 tarihi itibarıyla beş adet kanun teklifi verdik ama tekliflerimizi ve uyarılarımızı AKP Hükûmeti dikkate almamıştır. Yapılandırma tasarısının kanunlaşması daha da gecikeceğe benziyor. Yirmi bir maddesi, alacakların yapılandırılmasını içeren tasarı Hükûmetten geçici maddelerle birlikte 120 madde olarak gelmiş, alt komisyonda 130 maddeyi aşmıştır. Daha komisyon aşaması var, Genel Kurul aşaması var. Başka ilave madde gelmeyeceği düşünülse bile 136 madde ne zaman görüşülecek? Biz yine tekrarlıyoruz: Gelin, yirmi bir maddeyi hemen görüşelim, vatandaşımızın, esnafımızın beklentisine cevap verelim diyoruz.

Teşekkür ediyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kalaycı.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.

BAŞKAN – Önce söz isteyenleri davet edeyim Sayın Genç.

Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul… Yok.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Bundan önce okumuyordunuz ama değil mi? Ben söz istemediğim zaman okumuyordunuz.

BAŞKAN – Sayın Genç, sizin tavrınıza göre hareket edecek değilim.

Ramazan Başak, Şanlıurfa Milletvekili…

Azize Sibel Gönül, Kocaeli Milletvekili…

ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Genel Başkana ayıp olacak şimdi. Burada olmadıkları ortaya çıkıyor arkadaşların, yapmayın ya! Meclise devamsızlıkları ortaya çıkıyor arkadaşların.

BAŞKAN – Ali Öztürk, Konya Milletvekili…

Buyurun Sayın Genç.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 kesin hesap kanunu tasarısı üzerinde görüşme yapıyoruz.

Şimdi aslında bizim burada yaptığımız iş fuzuli. Bütçe yapıyoruz, idareler bunu hiç kale almıyor. Yüzde 10 seviyesinde ödenek üstü harcamalar var. Sayın Bakana soruyoruz, “Efendim, kriz oldu.” diyor. Kriz olduysa ek bütçe getirin. Dolayısıyla yani o zaman sen Meclisin iradesini bir tarafa bırakıyorsun da Meclisin verdiği ödeneklerin üstünde para harcıyorsun hem de bunun içinde 1,2 milyar liralık yapılan harcamalar da kanunlara aykırı. O zaman bu bütçenin ne anlamı var?

Şimdi değerli milletvekilleri, AKP hakikaten devlet nizamını yok etti, yani kuralları yok etti, denetimi yok etti, her şeyi yok etti. Ben biraz önce burada Kayseri’yle ilgili bir konuyu dile getirdim. Bunu dile getiren bizim Kayseri milletvekilimiz Kayseri Belediye Başkanına diyor ki: “Buyurun, televizyonlara çıkalım, konuşalım.” Ayrıca da ben söyledim, tabii Mustafa Elitaş çıktı, bana cevap verdi ama ben sataşmadan söz istedim, Sayın Başkan vermedi. Şimdi olay şu: Burada bu olayın kapatılması için ta Çankaya’dan, Hükûmetten, her taraftan, bir taraf olarak taraf koymuş kendisini. Şimdi, bunun karşısında tek sağlıklı incelemeyi Meclis yapacak. Mecliste bir komisyon kuralım, gidelim, hakikaten, bu Kayseri Belediyesinde hakikaten vatandaşlardan para toplanmış mı, toplanmamış mı; Kayseri Belediyesi ile Genel Sekreteri 10 trilyon liralık senet imzalamış mı, imzalamamış mı, bunları bir görelim. Yani bunu niye örtbas ediyoruz? Alnı açık olan insanlar der ki: “Hayhay arkadaş, buyurun.” Çünkü Vali Belediyeden yana, Hükûmet Belediyeden yana, Çankaya Belediyeden yana. Nasıl olacak peki? Nasıl bu işin temizliğini yapacağız, bu pisliği nasıl temizleyeceğiz arkadaşlar? Olmaz böyle bir şey.

AHMET YENİ (Samsun) – Millet Hükûmetten yana.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, bakın, bu Hükûmetin bir taktiği daha var. Resmî dairelerde kullanılan araçların büyük bir kısmı kiralık. Bu kiralık arabaları nasıl yapıyorlar arkadaşlar? Hep kendi yandaşlarının araçlarını alıyorlar. Ben sordum yukarıda, KİT Komisyonunda da sordum, burada da bir vesileyle sordum. Şimdi, bu ekseriye araçları kiralanan kişilerden mesela bir Beyaz Holding var. Bu Beyaz Holdingin en önemli… Beyaz Holding ama on tane yan şirket kurmuş. Bunun esas sahibi Zekeriya Karaman. Zekeriya Karaman kim? Onun oğluyla Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanak. Şimdi, bir bakıyorsunuz, çok yüksek fiyatlarla araç kiralanıyor.

Şimdi, arkadaşlar, yani devletin siz paralarını ekonomik kullanamazsanız, kendi yandaşlarına çarçur ettirirseniz, peşkeş çektirirseniz, o zaman böyle bir devlet yönetimi olur mu? Soruyoruz, cevap vermiyorlar.

Yine soruyorum Sayın Bakana: Sizin, yani 2008, 2009, 2010 yıllarında araçlarını kiraladığınız şirketlerin isimlerini açıklayın. Şimdi, diyorlar ki: “Efendim, biz usulüne uygun olarak ihale açıyoruz.” Kesinlikle böyle bir şey yok arkadaşlar. Bu hep geliyor, aynı kişilere mi gidiyor?

İstanbul Belediye Başkanı eğitimle ilgili bir ihale yapıyor, hep Zekeriya Karaman’ın şirketi alıyor bunu, aşağı yukarı 500 trilyon liralık ihale. Tabii, sen şartnameyi ona göre ayarlarsan, tabii ki onun dışında kimse katılmaz. Yani işte, gözü siyah olacak, belki bir gözü körse “bir gözü de kör olacak” diyecek. Ona göre ihale şartnamesini hazırlıyorsun. Bir gözü kör, işte, bilmem, saçları siyah bir tane adam olur, o da gider, oraya girer. Yani böyle, yok şu kadar aracı olacak, şu kadar şey olacak.  Arkadaşlar, yani istendikten sonra istenilen şey yapılabilir.

Şimdi, bu Hükûmetin getirdiği en büyük marifetlerden birisi de kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirmesi. Bunda en büyük faydayı sağlayan yabancı bankalar. Bankaların Türkiye’de bugünkü kârı 15-16 katrilyon lira. Bunun yüzde 10’u ne ediyor? 1,5 katrilyon lira. Şimdi, bankalara öyle kazançlar sağlıyorsunuz ki mesela “500 lirayı aşan kiraları bankalara yatırın.” diyorsunuz. Bir banka 500 liralık kira alırken en azından 20 milyon liralık da ücret alıyor, adam oturduğu yerde. Yani hiç… Hükûmetin sağladığı imkânlarla sağlıyor. Yani bunlarda da getiriyorsunuz... Ne var? Yani bu sene bankalar… Eğer özellikle -yabancı bankaların şeyi de yüzde 45 olduğuna göre- normal kurumlar vergisi alınsaydı 1,5 katrilyon fazla vergi alınırdı arkadaşlar. Peki, kime çalışıyor bu Hükûmet?

MEHMET DOMAÇ (İstanbul) – Atma! Atma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, git, öğren bunları. Öğrenin de öyle gelin buraya. Dolayısıyla kime çalıştıkları belli. Bu millet dışında herkese çalışıyorlar sayın milletvekilleri.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

VI.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

                                                    Danışma Kurulu Önerisi

                                                                                                         Tarihi: 24.12.2010

Danışma Kurulunun 24.12.2010 Cuma günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                 Mehmet Ali Şahin

                                                        Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                         Başkanı

                    Mustafa Elitaş                                                                     M. Akif Hamzaçebi

          Adalet ve Kalkınma Partisi                                                       Cumhuriyet Halk  Partisi

               Grubu Başkan Vekili                                                              Grubu Başkan Vekili

                      Oktay Vural                                                                            Nuri Yaman

            Milliyetçi Hareket Partisi                                                       Barış ve Demokrasi Partisi

               Grubu Başkan Vekili                                                            Grubu Başkan Vekili Y.

Öneriler:

Gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 537 ve 558 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4 üncü ve 5 inci sıralarına alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,

Genel Kurulun 24 Aralık 2010 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylanmamış maddelerinin oylanmasının tamamlanmasından sonra Kanun Tasarı ve Tekliflerin görüşülmesi, bu birleşimde 558 sıra sayılı kanun tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

BAŞKAN – 7’nci maddeyi okutuyorum:

İptal edilen ödenek

MADDE 7- (1) Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2009 yılı içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan ödeneklerden, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam 14.118.860.846,09 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin toplam 2.183.662.073,10 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların toplam 166.833.873,68 Türk Lirası,

ödeneği iptal edilmiştir.

BAŞKAN – Madde üzerinde söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

Birleşime beş dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 19.48

 

ALTINCI OTURUM

Açılma Saati: 19.53

BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT

KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Altıncı Oturumunu açıyorum.

2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 8’inci maddeyi okutuyorum:

Devlet borçları

MADDE 8- (1) Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2009 yılı sonu itiba-rıyla;

a) 14.035.809.664,54 Türk Lirası kısa vadeli Devlet iç borcu ve 315.968.768.937,38 Türk Lirası orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu olmak üzere toplam 330.004.578.601,92 Türk Lirası Devlet iç borcu,

b) 112.043.291.591,86 Türk Lirası Devlet dış borcu,

c) 17.446.201.381,04 Türk Lirası Hazine garantili borç,

mevcuttur.

BAŞKAN – Madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok değerli milletvekilleri, en önemli maddelerden birine geldik bütçe üzerinde, en çok tartışılan maddelerden birisi. Dolayısıyla el kaldırmaktan, indirmekten yorulan siz milletvekillerine dikkat çekmek için ve vatandaşlarımızın dikkatini çekmek için kısa bir fıkra anlatmak istiyorum. Onunla bağlayın bunu.

Yetişip gelen bir şehzade varmış. Bu şehzade tabii ki etrafı tarafından -tırnak içinde- saray ve iktidar yanlıları tarafından edebiyat cemiyetlerine ve av cemiyetlerine falan davet ediliyor ve buralarda sohbetler ediliyor. Sohbetler edilirken deniliyor ki: “Sultanım, iki cümle de sen söyle.” falan. Tabii şehzade çıkıyor, diyor ki: “Bir ok attım, kebap oldu.” Hemen iktidar mensuplarından birisi çıkıyor -orada itiraz edenler var tabii ki akıllı uslu insanlardan bizim gibi itiraz edenler- diyor ki: “Olmaz.”

AHMET YENİ (Samsun) – Ayıp ediyorsun. Herkes akıllıdır.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Hemen diğeri, iktidar mensubu çıkıyor, diyor ki: “Olur, olur. Olmaz mı! Sultanımda öyle bir kol var ki öyle bir yay geriyor, bir ok attı, ceylanı vurdu. Ceylan havalandı gitti, ağaca saplandı. Okun şiddetinden ağaç alev aldı ve o közde ceylan kebap oldu.” “Olmadı ya, olsun hadi bakalım.” diyor. Neyse ikinci bir cemiyete geliyorlar. İkinci cemiyete geldiklerinde diyorlar ki: “Sultanım, iki söz de siz edin.” falan. Sultan diyor ki: “Bir ok attım, helva oldu.” Diyorlar ki: “Olmaz.” Taklacı tabii ki çıkıyor, diyor ki: “Sultanım ben bunu tevil yapamayacağım, kusura bakma.”

Ya ne olur, şimdi bu devlet borçları bu kadar olmuş, bu hükûmet borçları bu kadar olmuş, ne olur içinizden “olmuyor” deyin ya. Buradaki konuşmalar var, iki belge var elimde. Bunlardan birisi sizin Plan ve Bütçe Komisyon Raporu, birisi de Sayın Başbakanın konuşmaları. Şimdi bunlardan size devlet kaynaklarından örnekler vereceğim değerli arkadaşlar.

KEMALETTİN AYDIN (Gümüşhane) – “Olmuyor” diyen taklacı mı?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Elimde, hazine kaynak. Gerçi tarihlerde değişiklikler var ama bakın… Önce ikiye ayırıyorum, merkezî yönetim ve Türkiye Cumhuriyeti devlet borçları olarak. Merkezî yönetim 2002’de iç borç 91,7 milyar dolar, Ekim 2010 itibarıyla -daha iki ayı yok- 243,2 milyar dolar. 151 milyar dolarlık bir artış var, 2,6 kat. Dış borç 56,8 milyar dolar, 2010’da 78 milyar dolar ve artış 1,3 kat. Toplamda 148,5 milyar dolardan 321 milyar dolara çıkmış merkezî yönetimin, sizin hükûmetinizin yönetiminin.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Ne kadar artmış, kaç kat artmış?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Artış ne kadar? 172,9 milyar dolar artmış, 2,16 kat. Dolayısıyla…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Gayrisafi yurt içi hasıla ne kadar artmış?

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Gayrisafi yurt içi hasılaya geleceğiz. Sen onları hesaplamayı bilmiyorsun.

Bakın, Türkiye Cumhuriyeti’nin borçlarını sayıyorum değerli arkadaşlar: İç borç 91,7,  243,2; dış borç 129,5 milyar dolardan 266 milyar dolara çıkmış, devletin borçları ve 136,9 milyar dolar artmış, 2,05 kat artmış. Tabii ki daha bunun içinde özel sektör borçları yok değerli arkadaşlar, özel sektör borçlarıyla beraber hesapladığınızda 509 milyar dolar 2010 Ekim itibarıyla.

OKTAY VURAL (İzmir) – Sıcak parayı da koy.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Onları da vereceğiz.

Yani 221 milyar dolardan 509 milyar dolara çıkmış, 2,3 kat artmış devlet borçlarımız.

Elitaş diyor ki: ”Gayrisafi yurt içi hasıla ne kadar artmış?”

Değerli arkadaşlar, argümanlar değişiyor. Tabii ki enflasyonu hesaplarken TÜİK’in sepetini ayarlarsanız enflasyonu da geçmişe göre doğru kıyaslayamazsınız.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Dolar olarak hesapla, dolar, dolar.

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Bakın şimdi, “gayrisafi yurt içi hasıla” diye bir terim çıktı ortaya, eskiden gayrisafi millî hasıla vardı. Gayrisafi yurt içi hasılanın içerisinde yabancıların getirdikleri para, sıcak para, borçlar, özel sektör borçları, her şey var, eskiden bunlar yoktu.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Allah Allah!

ALİ UZUNIRMAK (Devamla) – Dolayısıyla bakın, özel sektör borcu 43 milyar dolardan 172 milyar dolara çıkmış yani 4 kat artmış değerli arkadaşlar, yaklaşık 130 milyar dolar artış var. Şimdi, bütün bunları ele aldığımızda Türkiye’de borç yönetimi doğru yönetilmiyor, aldatmaca bir şeyler söyleniyor.

Cari açık günden güne büyüyor. İşte elimizde, bakın TÜİK’in verilerinde AKP dönemindeki dış ticaret açığı yetmiş dokuz yılda 133 milyar dolar farkla sekiz yılda 380,5 milyar dolara çıkmış. Vatandaşlarımızın dikkatine sunuyorum ben bunları.

Orta Vadeli Plan’da da, bunda da bir hayır görünmüyor çünkü 39 milyar dolardan 2010’da 47,8 milyar dolara çıkıyor Orta Vadeli Program’da da.

Bunun yanında, tabii ki, cari işlemler açığında da bütün cumhuriyetin yetmiş dokuz yıldaki farkına sekiz yılda 163,5 milyar dolar AKP artı getirmiş. Bütün bu açıklar artıyor.

Değerli milletvekilleri, değerli vatandaşlarımız; bütün bu açıklar artarken acaba kişisel borçlarda ne oluyor? Kaynak Sayın Ali Babacan’a 06/10/2010 tarihinde verdiğim soru önergesine gelen cevap: Kredi kartı borç toplamı 4,5 milyardan 41 milyar dolara çıkmış, yaklaşık 10 kat. Gerçek kişi ve şirketlerin bankalara finansal borçları 51 milyardan 445 milyar 883 milyona çıkmış, 8,7 kat. Tüketici kredisi borç tutarı 2 milyar 260 milyondan 100 milyar 200 milyona çıkmış. Konut kredisi borç tutarı 297 milyondan 47 milyar 797 milyona çıkmış, 160 kat artmış. Yabancı bankaların kullandığı kredi tutarı 2 milyar 272’den 86 milyar 791’e çıkmış. Bütün bunlarda, tarımsal kredilerde, başka alanlarda… Tarımsal kredilerde geri dönüş on sekizde 1’e düşmüş. Borçları yeniden yapılandırarak, şunu yaparak, bunu yaparak vatandaşlarımızın borç ödeyebildiğini iddia etmek çok saçma bir yoldur değerli arkadaşlar.

Şimdi, bütün bunlara baktığımızda… Bugün 70-80 milyar dolara yakın Türkiye'de bir sıcak paranın olduğundan bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, aslında sıcak para Türkiye'de iyi para kazandırıyor ve aslında millî güvenliği tehdit unsurudur. Eğer borçlanmaya kalksanız, devlet borçlarıyla LIBOR artı yüzde 1-1,5’la falan borçlanırsınız ama bakın, sıcak paranın ben size bir hesabını yapacağım. 1 milyon doları eğer 1.500’den bozdursanız 1.400’e düştüğünde tekrar alsanız -ki bir ay içerisinde oldu bu hareketler- Türkiye'deki  1 milyon doların kazancı yüzde 12 civarındadır ve buna 3 defa takla attırdığınızda Türkiye'de yüzde 40 civarında bir para kazanır 1 milyon dolar. E, peki, devlet borçlanarak yapsa bu işleri yüzde 6’yla, 7’yle borçlanabilecek. Oysaki sıcak paranın bizdeki maliyetleri vatandaşımıza daha yüksektir.

Değerli milletvekilleri, burada bir noktaya gelmek istiyorum. Bu on dakikada tabii ki bu iş çok kolay değil, bütün meseleleri açıklayabilmek zor. Sayın Başbakanın 2011 bütçesiyle ilgili birtakım görüşmelerde sarf ettiği sözler var. Ben Sayın Başbakanın bunları konuştuğuna inanmıyorum çünkü, eğer bunları konuştuysa devletin rakamlarından haberi yok. Bunları zannederim ki yazılı verdiler. Başbakanın konuşmasında bu metni okumadığını zannediyorum çünkü değerli arkadaşlar, bu kadar doğru olmayan bilgilerle rakamlara yalan söylettirilerek bir devlet adamının yüzünün kızarması gerektiğine inanıyorum.

Bakın, Sayın Başbakanın bu konuşma metninde deniyor ki: “IMF’e 23,5 milyar dolar borç vardı, devralmıştık, şu an itibarıyla 6 milyar dolara düşürmüşüz. 2013 yılının Mayıs ayında IMF’e borcumuzu tamamen ödemiş olacağız. İşte emanete sahip çıkmak budur, işte vatandaşın hakkına, hukukuna sahip çıkmak budur.” Arkadaşlar, IMF’e borç 6,5 milyar dolara düştü ama Türkiye’nin borcu 550 milyar dolara çıktı! Yani Ahmet’e olan borcunu ödemiş olman, yeni eklenen borçları veya Mehmet’e olan borcunu, Cafer’e yeni borç edinmiş olmamanı gerektirmiyor. “Hayır, Türkiye’nin borcu, borç yükü artmıyor, tam tersine, Türkiye on yıllar öncesinden devraldığı borçları dahi bugün başarıyla ödüyor ve kapatıyor.” Ödeyemiyor, kapatmıyor. İşte bu sıcak parayla, misafir parayla, başka başka borçlanmalarla, “gayrisafi yurt içi hasıla” kavramının Türk ekonomisine girdiği yıldan beridir vatandaşın gözü boyanarak birtakım terimlerle bu borçlar, doğrudan yatırımlar, devlet bütçesinden yap-işlet-devret modeliyle yeni yatırımlar yapılmayıp özel sektöre yaptırılması, en basitinden yeni İzmir-İstanbul otoyolunun yapılması, özel sektöre yaptırılıyor. Hava limanları, enerji santralleri, birtakım şeyler hep özel sektöre yaptırılıyor. Eskiden bunları devlet borçlanıyordu. Cumhuriyet borçlandı bunları 2002’ye kadar ve bütün bu toplamlar hep netice olarak sıkıntıya doğru gitti. Dolayısıyla zırva tevil götürmüyor, rakamlar yalan söylettirilir ama bir gün patlar bu işler.

Türkiye’de ipin ucu şu anda Hükûmetin elinde görünüyor ama bu borçlarla sizlerin ipi, Sayın Bakanım, başkalarının elinde görünüyor. Bu, çok acı. Dolayısıyla, bu iple daha sizler ne açılımlar yaparsınız, ne kapanışlar yaparsınız. Ve ülkem adına üzülüyorum, acıyorum, bu kadar tevili, bu kadar doğru olmayan bilgiyi, bilimi yalan söylettirerek, inançları tevil yaptırarak bu halkı nereye kadar kandırabileceksiniz çok merak ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Halkımız çok akıllıdır, halkı kandırdığınızı zannediyorsunuz siz, halkı kanıyor zannediyorsunuz.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.

Başka söz talebi yok.

Sayın Yeni, buyurun soru soracaksınız.

AHMET YENİ (Samsun) – Sayın Başkanım, Bakana bir sorum var: Türkiye’nin borçlarının arttığı iddia ediliyor. Bu doğru mudur? Kamu borçları muhalefet sözcülerinin iddia ettiği gibi artmış mıdır? Hastaneleri, duble yolları, üniversiteleri, havaalanlarını, KÖYDES projelerini, BELDES projelerini, barajları, hızlı trenleri, havaalanlarını, bu bahsedilen bütçeyle mi yapıyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Yok, cebinden yapıyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Kendi zekâtından yapıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Lazımsa verelim.

BAŞKAN - Buyurun Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu borç hususu tabii sık sık konuşuluyor.

OKTAY VURAL (İzmir) – Bu zor bir soru aslında, yazılı cevap verseniz daha iyi olur Sayın Bakan. O kadar cevabı nasıl vereceksiniz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade ederseniz ben vereyim yine de.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ülkenin iç borcu olabilir, dış borcu olabilir. Burada aslında herhâlde kastedilen kamunun borcu çünkü sonuç itibarıyla, özel sektör borcunu konuşmak için özel sektörün bilançosundaki varlıkları da dikkate almak lazım.

OKTAY VURAL (İzmir) – 2002’den bugüne kadar…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz…

Bakın, Türkiye’nin önce size toplam dış borcunu söyleyeyim, ondan sonra kamunun toplam dış borcunu söyleyeyim, arkasından bir de iç borcu konuşalım ama bunlardan önce, Avrupa Birliğinin bir tanımı var, o bütün ülkeler için geçerlidir. Avrupa Birliğinin tanımına göre Türkiye’nin kamu, iç ve dış borç toplamı neydi, nereye geldi?

OKTAY VURAL (İzmir) – Onu sormadı Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama, yani konuyu açıklamak açısından…

OKTAY VURAL (İzmir) – Avrupa Birliğinin tanımı nedir diye sormadı, “Miktar nedir 2002’den bugüne kadar?” diye sordu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki, o zaman şöyle söyleyeyim: Türkiye’nin toplam borcu, iç ve dış borcu 2002 yılında 256,9 milyar lira idi. Türkiye’nin toplam iç ve dış borcu 256,9 milyar lira, bu brüt, kamunun toplam borcu. Şimdi, bunun millî gelire oranı…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Borcu soruyor, millî gelire oranını sormuyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Niye arkadaşlar? Yani millî gelire oranlamadan borcun anlamı yok.

OKTAY VURAL (İzmir) – Soru öyle Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nin bugün 10 trilyon dolardan fazla borcu var. İtalya’nın 2 trilyon dolardan fazla borcu var.

OKTAY VURAL (İzmir) – Soruyu değiştirsin de öyle cevap verin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, siz kalkıp Türkiye’nin borcu 300 milyar dolar, Amerika’nın 10 trilyon dolar deyip Amerika perişan olmuş diyebilir misiniz? Diyemezsiniz arkadaşlar.

OKTAY VURAL (İzmir) – Efendim, siz soruyu yanlış vermişsiniz oraya.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu yanlış vermemişim.

OKTAY VURAL (İzmir) – Soruları öyle verseydiniz öyle olurdu.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ülkenin mutlak borcuna bakılmaz…

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Bakanım, televizyondaki vatandaş dinliyor sizi, onlara konuşun, biz de dinliyoruz sizi. Bunlar doğruları öğrenmek istemiyorlar.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - …uluslararası bütün karşılaştırmalarda borcun millî gelire oranına bakılır.

Bakın, Türkiye’de kamu dış borç stoku üç aşağı beş yukarı 2002’yle aynı seviyededir ama Merkez Bankasının rezervlerine bakarsanız 27 milyar dolardan 80 milyar dolara çıkmıştır. Dolayısıyla kamunun toplam net dış borcu millî gelirinin yüzde 1’i kadar bir düzeye kadar düşmüştür değerli arkadaşlar.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Neyse 2010’u da söyle de.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi net kamu dış borcundan bahsediyorum, ama bırakalım netini, kasadaki parayı bir kenara bırakalım, Türkiye’de kamunun toplam iç ve dış borcunun… Bakın, ben söylüyorum: 257 milyar lira civarından, ikinci çeyrek sonu itibarıyla 479 milyar liraya ulaşmıştır. Peki, bu arada millî gelir nereden nereye gitmiştir?

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Ya adam millî geliri sormuyor Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Millî gelir 350 milyar liradan bu sene neredeyse 1,2 trilyon liraya çıkacaktır.

RECEP TANER (Aydın) – O millî gelirin içinde özel sektör var mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani borç, değerli arkadaşlar, 1 kat dahi artmamış ama millî gelir 4 kattan fazla nominal olarak artmıştır. Şimdi, hesap ortada.

Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılında borcunuz lira cinsinden…

OKTAY VURAL (İzmir) – Sayın Bakanım, nominal değil de sabit fiyatlarla yapacaksınız.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sabit fiyatlarla nasıl bakacaksınız? Faizi var bu işin.

OKTAY VURAL (İzmir) – O yanlış hesap orada. Nominal olur mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – 2002 yılında bize devredilen borcun ortalama faizi yüzde 62,7…

BAŞKAN – Sayın Bakan, teşekkür ediyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O sene hiç borçlanmasanız borcunuz 162,7 lira olacak.

OKTAY VURAL (İzmir) – Siz yazılı cevap verin en iyisi Sayın Bakanım.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Bakan, Ahmet Yeni’nin sorusuna bir cevap veremedin yani.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OKTAY VURAL (İzmir) – Soru cevaplanmadı galiba.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.

BEYTULLAH ASİL (Eskişehir) – Hangi parayla yaptınız o yatırımları?

BAŞKAN - Maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürürlük

MADDE 9- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Yürütme

MADDE 10- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama pazar günkü birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacaktır.

Böylece 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir.

Alınan karar gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmına geçiyoruz.

Basılı gündemin 1'inci sırasında yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Basılı gündemin 2'nci sırasında yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

4.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Basılı gündemin 3'üncü sırasında yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un, Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.

5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)

BAŞKAN - Komisyon? Yok.

Ertelenmiştir.

Gündemin 4’üncü sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.

6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/903) (S. Sayısı 537) (x)

BAŞKAN – Komisyon? Yerinde.

Hükûmet? Yerinde.

Komisyon raporu 537 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

Tasarının tümü üzerinde gruplar adına söz talebi? Yok.

Şahsı adına Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından “Yeter be!” sesleri)

Buyurun.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 537 sıra sayılı Yasa Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Yerinizden bağırıyorsunuz “Yeter be!” Ne “Yeter be!” ya! Biz burada çalışmıyoruz! Siz dua edin de biz maddeler üzerinde konuşmuyoruz. Yoksa ki her madde üzerinde konuşsak… Siz konuşuyorsunuz, biz konuşmuyoruz. Bu, bizim doğal hakkımız.

Şimdi, değerli milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Arap Devletleri Ligi diye bir kurumun arasında… Arap Liginin Türkiye’de bir misyonerlik bürosu açması bu anlaşmayla…

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Misyonerlik değil, misyon.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Misyonerlik olmaz.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, sen kendine hâkim ol. Misyon açma hakkını tanıyor.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

                                    

(x) 537 S.Sayılı Basmayazı tutanağına eklidir.

KAMER GENÇ (Devamla) – Tabii, Arap Ligi misyonunun açılmasına ilişkin getirilen bu anlaşmada da bu misyona çok diplomatik imtiyazlar veriliyor. Yani anlaşmanın belirli hükümlerinde öyle hükümler var ki mesela bir yerde “tüm doğrudan vergilerden muaflar”, bir yerde “dolaysız vergilerden” diyor. Bir defa, yani “doğrudan vergi”, “dolaysız vergi”, bunlar ne anlama geliyor? Mesela ben soruyorum buradan: Acaba bu misyon mensuplarının Türkiye’de kullanacakları akaryakıttan KDV, ÖTV alınacak mı, yani bunlar vergisiz akaryakıt mı kullanacak? Yine bunlar, Türkiye’de herhangi bir kaza yaptıkları zaman… Mesela misyondaki bir personel Türkiye’yi bırakıp gittiği zaman, getirmişsiniz “Bunların malına haciz konulmaz.” demişsiniz. O zaman, burada bir memuru gitti, vatandaşın birisine zarar verdi, bu da gitti, burayı terk etti, o zaman Türkiye Cumhuriyeti vatandaşının hakkı nasıl korunacak?

Şimdi, değerli milletvekilleri, tabii ki Araplar iyi dostlarımız da fakat pek öyle dostluk gösterileri yok. Mesela, kaç senedir, bu Arap kardeşlerimiz bir Kıbrıs’ı tanımadılar. Dostluk bazen var. Yani şimdi, tamam, Tayyip Bey, biraz onların hoşuna giden konuşmalar yaptı, gitti, bilmem, Hariri ailesinin olduğu yerlerde, Telekomdan alınan korkunç paraların, kârların şeyine kapılarak kendisi güzel bir ağırlandı ama birisini böyle gösterişle alkışlamak önemli değil, önemli olan, devletlerin birbirine olan dostluk belirtileridir. Yani Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı maalesef Arap dostlarımız bugüne kadar gerekli dostluk gösterilerini yapmamışlardır. Yani sokaktaki halkın, elbette ki onun hoşuna gidecek laflar söylersiniz ama devlet önemli, Türkiye Cumhuriyeti devleti önemli ama tabii, AKP İktidarı zamanında Türkiye Cumhuriyeti devleti maalesef uluslararası alanlarda itibarını kaybetti. Niye kaybetti? Çünkü bu devleti yöneten kişilerin basiretsiz tutumlarından kaynaklandı. Şimdi, geçen gün Adalet Bakanı, tuttu iki günlüğüne Amerika’ya gitti, geldi. Nereye gittin, kiminle görüştün, ne için gittin, belli değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir milletvekili olarak böyle bir gezinin bir devlette olması için çok istisnai bir görev olması lazım. İşte, mesela Kıbrıs Harbi sırasında, rahmetli Ecevit, atladı gitti, İngiltere’yle konuştu. Acaba şimdi… AKP İktidarının, Tayyip Bey ve Abdullah Bey’in bazı özel düşünceleri var. Bu düşüncelerini kamuoyunda açıkça konuşmuyorlar. Konuşmadıkları için, böyle gizli birtakım bilgileri, kimseye yani devletin diplomatlarına da sızdırmamak suretiyle gidip böyle özel ilişkiler kuruyorlar. Bunlar, devlet hayatında yaşanmamış olaylardır değerli milletvekilleri.

Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, her şeyin açık olması lazım. Yani işte, oraya gittiler, getirdiler “Federasyon, bilmem bölge ile ilgili bir düzenleme yapılacak.” dediler veyahut da orada ne taktik alacaklarını pek bilmiyoruz.

Şimdi, İsrail’le ilgili olaylar oldu. 9 tane Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı İsrail tarafından hunharca şehit edildi. Biz isterdik ki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin buna karşı gerekli tepkiyi göstermesi lazım ama anlaşılıyor ki Amerika’dan aldıkları talimat gereği, Amerika diyor ki “Ey Tayyip Bey, ey Abdullah Bey, sen İsrail’le anlaşmak zorundasın. İsrail’le anlaşmadığın takdirde sonun kötü.” Şimdi, bunun için de Tayyip Bey ne yapıyor? Bahane arıyor.

AHMET YENİ (Samsun) – Niyet mi okuyorsun, niyet mi? Ezbere konuşuyorsun.

KAMER GENÇ (Devamla) – Efendim, ben… Korkan sensin kardeşim, korkan sizsiniz.

AHMET YENİ (Devamla) – Karıştırma!

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben iktidarda olsam, İsrail’i perişan ederdim, perişan ederdim. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Tamam mı, perişan ederdim. Ben işte öyle bir insanım ama sizde o güç nerede?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sen anlamazsın insanlıktan!

AHMET YENİ (Devamla) – Biraz insanlıktan anlasan!

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, lütfen…

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, yani İsrail’le anlaşmak için her şeyi vermeye razı bir siyasi iktidar. Böyle bir anlayış içinde bir siyasi iktidara kim itibar eder ya? Şimdi, geçen gün İsrail’de bir yangın çıktı, hemen helikopter gönderdi. Yarın öbür gün bir şey daha olsa, Tayyip Bey “Acaba ben ne yapabilirim de yahu şu İsrail’le anlaşırım?” Herhâlde, belli bir süre geçtikten sonra “Yahu sen bizden özür dileme, biz senden özür dileyelim.” diyecek, mecburen ilişkileri kuracak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Göreceğiz beyler, göreceğiz ya, göreceğiz. Şimdi şurada göreceğiz, acaba…

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Biz İsrail’i perişan ettik.

KAMER GENÇ (Devamla) – Ben dilerim ki benim düşüncelerimde ben yanılayım ama ben yanılmıyorum çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını siz öyle yaptınız ki âdeta şimdi Amerika bir şey istediği takdirde ona mahkûmsunuz, Türkiye’yi o duruma getirdiniz.

Yani sizin bir milletvekiliniz veyahut da bir mensubunuz gidip de Amerikalara demedi mi ki: “Yahu, şu Tayyip’i deliğe süpürmeyin de bundan yararlanın.” demedi mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Dedi.

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunu hangi devletin başkanına, başbakanına, hangi kişi söyler? Bunu söyleyen kişi acaba sizin partide herhangi bir reaksiyon gördü mü, görmedi mi? Ne kadar süre geçti, o arkadaşınız da yine en üst safhalarda. Peki, yani Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanlığı makamında oturan bir kişiye “Yahu, bundan yararlanın; bu, işte, sizin her istediğinizi yapar. Bunu tuvaletin deliğine süpürmeyin.” demek kadar ağır, bir devlete hakaret sayılabilecek nitelikte bir söz, bir davranış biçimi olur mu? Ama siz sanki hiçbir şey olmamış gibi bu insanları, maalesef… Yani, işte, suskunluk, tabii, sükût ikrardan gelir.

Türkiye Cumhuriyeti devletinin askerinin başına çuval geçiren Amerikan komutanını siz getirip de burada başınızın üzerinde taşımadınız mı?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Taşıdılar.

KAMER GENÇ (Devamla) – Kendisine en üst seviyede diplomasi uygulamadınız mı?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Uyguladılar.

KAMER GENÇ (Devamla) –Yedirmediniz mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Yedirdiler.

KAMER GENÇ (Devamla) –İçirmediniz mi?

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – İçirdiler.

KAMER GENÇ (Devamla) – Yani diyemez miydiniz ki: “Yahu, ey Amerika, bu bizim askerimizin başına çuval geçirmekle bizim Türkiye Cumhuriyeti devletimizin başına çuval geçirdi…

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Ya, bu kadar yalanı nereden buluyorsun?

KAMER GENÇ (Devamla) – …itibarımızı sıfır etti. Hiç olmazsa bizim ilişkilerimizde bu adamı gönderme kardeşim, başka bir adam gönder.” diyemez miydiniz?

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Diyemezdik.

KAMER GENÇ (Devamla) – Niye diyemiyorsunuz? Çünkü mahkûmsunuz, çünkü… Ben bunu şu şekilde yorumladım: Türk askerinin başına çuval geçirmesini ya sizin Hükûmet istedi veyahut da… (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

AHMET YENİ (Samsun) – Hadi oradan be! Ettiği lafa bak!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, anlatacağım yahu.

AHMET YENİ (Samsun) – Utanmadan da konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – …veyahut da sizin Hükûmetin Amerikalıların elinde öyle kozları var ki ne yapsa karşı çıkamazsınız. Yahu, bunun başka izahı var mı?

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Çok kötü yalan söylüyorsun sen ya.

KAMER GENÇ (Devamla) – Şimdi, benim askerimin başına çuval geçirecek ve ben -o çuval benim başıma geçti, o çuval Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına geçti- bunun karşısında susacağım! E, ondan sonra böyle bir dış devlete itibar olur mu? Hangi devlet size itibar edecek? “Yahu, git!” diyecek. Kendisinin, ordusunun haysiyetini korumayan bir devletin devletliğinden mi söz edilir?

Arkadaşlar, bir devletin haysiyetini korumak yöneticilerin haysiyetli olmasına bağlıdır, dik durmasına bağlıdır. Yani gideceksin, ikide bir… Ondan sonra… Şimdi, İsrail, eğer İsrail… Siz İsrail’le barışmadıktan sonra Amerika’yla ilişkilerinizi… Yani Amerika belki, tabii, birtakım şeyler yaptırıyor da Amerika istiyor İsrail’le ilişkilerinizi düzeltmenizi. Siz mecbursunuz İsrail’le ilişkilerinizi düzeltmeye.

NURETTİN AKMAN (Çankırı) – Biraz önce ne diyordun?

KAMER GENÇ (Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, getirip de bu tip anlaşmalarla yine Türkiye Cumhuriyeti devletinde birtakım kapitülasyonlar getiriyorsunuz.

MUSA SIVACIOĞLU (Kastamonu) – Ne kadar saçma konuşuyorsun!

KAMER GENÇ (Devamla) – Yahu, durup dururken niye yani bir misyon, böyle bir şube açılmasına izin veriyorsunuz, ona bir sürü vergi muafiyetlerini getiriyorsunuz, yargı muafiyetini getiriyorsunuz, orada çalışanlara dokunulmazlık müessesesini getiriyorsunuz? Bu olmaz ki yani! Sonra, uluslararası ilişkilerde karşılıklılık ilkesi esastır. Karşılıklılık ilkesi olabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de onların bulunduğu yerlerde aynı niteliklerde bir büro açması lazım, o büroda çalışan kişilere bu imtiyazların sağlanması lazım.

Sonra, bu açılacak misyona öyle muafiyetler getirmişsiniz ki işte, vergilerden muaf olacak. Demin de dediğim gibi, acaba orada kullanılan araçlardan alınan… Mesela binalar KDV’den istisna olacak mı, olmayacak mı? Olacaksa bu nasıl olacak?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

KAMER GENÇ (Devamla) – Bunların hepsinin ayrıntılı şey edilmesi lazım ama tabii, bu saatte getirip Meclisten bunu geçiriyorsunuz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Genç.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ARAP DEVLETLERİ LİGİ ARASINDA TÜRKİYE’DE BİR MİSYON İHDAS EDİLMESİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR

KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 11 Ekim 2008 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Söz talebi? Yok.

Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Oylama için iki dakika süre veriyorum.

Oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:

“Kullanılan Oy Sayısı      :               271

  Kabul                             :               269

  Ret                                 :               1

  Çekimser                       :               1 (x)

                                        Kâtip Üye                       Kâtip Üye

                                       Fatih Metin                  Yusuf Coşkun

                                            Bolu                            Bingöl ”  

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

5’inci sıraya alınan, Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun  görüşmelerine başlayacağız.

7.- Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558)(xx)

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde. 

Komisyon raporu 558 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.

                                    

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.

(xx) 558 S.Sayılı Basmayazı tutanağa eklidir.

Tasarının tümü üzerinde söz isteyen? Yok.

Tasarının tümü üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.

Maddelerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

1’inci maddeyi okutuyorum:

TÜRK-ARAP İŞBİRLİĞİ FORUMU ÇERÇEVE ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI

MADDE 1- (1) 2 Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.

BAŞKAN – Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

2’nci maddeyi okutuyorum:

MADDE 2- (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

BAŞKAN - Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

3’üncü  maddeyi okutuyorum:

MADDE 3- (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

BAŞKAN -  Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Tasarının tümü açık oylamaya tabidir.

Açık oylamanın elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

İki dakika süre veriyorum oylama için ve oylama işlemini başlatıyorum.

(Elektronik cihazla oylama yapıldı) 

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:

“Kullanılan Oy sayısı:     273

  Kabul                       :     273 (x)

                                        Kâtip Üye                       Kâtip Üye

                                       Fatih Metin                  Yusuf Coşkun

                                            Bolu                            Bingöl ”  

Böylece tasarı kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.

Programa göre bütçenin tümü üzerindeki son konuşmaları ve 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın açık oylamalarını yapmak için, alınan karar gereğince, 26 Aralık 2010 Pazar günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

Kapanma Saati: 20.31

                                    

(x) Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.