DÖNEM: 23 CİLT: 87 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
41’inci
Birleşim
24 Aralık 2010 Cuma
(Bu
Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür
belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş
alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L
E R
I. -
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
II. - GELEN KÂĞITLAR
III.
- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A)
TEZKERELER
1.- TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi
Genel Halk Kongresi Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento
heyetiyle Libya’ya resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi
(3/1364)
IV.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
3.- Türk Ticaret
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/324) (S. Sayısı: 96)
4.- Türk Borçlar
Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu (1/499) (S. Sayısı: 321)
5.- Kütahya
Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik
Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair
Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji
Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon
İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu (1/903) (S. Sayısı 537)
7.- Türk-Arap
İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558)
V.-
SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Balıkesir
Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmete
ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
2.- Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin, Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ecevit Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
3.- Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Giresun Milletvekili
Nurettin Canikli’nin, 57’nci Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
4.- Giresun
Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin Milletvekili
Mehmet Şandır’ın, Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
VI.-
ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki
sıralama ile Genel Kurulun çalışma saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin
Danışma Kurulu önerisi
VII.-
OYLAMALAR
1.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon
İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı’nın oylaması
2.- Türk-Arap
İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair
Kanun Tasarısı’nın oylaması
VIII.-
YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- Antalya
Milletvekili Hüseyin Yıldız’ın, Antalya ve ilçelerindeki hastanelerde açılan
soruşturma ve ihalelere ilişkin sorusu ve Sağlık Bakanı Recep Akdağ’ın cevabı (7/16645)
2.- Kırklareli
Milletvekili Tansel Barış’ın, Burgaz Rakıyı alan firmanın işten çıkardığı
işçilere ilişkin sorusu ve Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Ömer Dinçer’in cevabı (7/16711)
3.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, Tavşanlı’daki mera
alanlarının tapu kayıtları ile ilgili iddialara ilişkin sorusu ve Bayındırlık
ve İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16896)
4.- Kütahya
Milletvekili Alim Işık’ın, arazi
toplulaştırmalarındaki hatalı tescil işlemlerine ve Kütahya Şeker Fabrikası
adına tescil edildiği iddia edilen bir araziye ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve
İskân Bakanı Mustafa Demir’in cevabı (7/16897)
5.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, ataması yapılan ve
kurumdan ayrılan personele ilişkin sorusu ve Bayındırlık ve İskân Bakanı
Mustafa Demir’in cevabı (7/16898)
6.- Adana
Milletvekili Hulusi Güvel’in, Türk Patent Enstitüsünün
yönetim kademesinde çalışanların gelirlerine ve bunların siyasetçiler ile
yakınlığına ilişkin sorusu ve Sanayi ve Ticaret Bakanı Nihat Ergün’ün cevabı
(7/17012)
7.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, hizmet alımı
yoluyla çalıştırılan personele ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17132)
8.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, WikiLeaks’in
yayımladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17202)
9.- Muğla
Milletvekili Fevzi Topuz’un, WikiLeaks’in yayınladığı
belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17206)
10.- Denizli
Milletvekili Ali Rıza Ertemür’ün, WikiLeaks’in
yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17207)
11.- İzmir
Milletvekili Ahmet Ersin’in, WikiLeaks’in yayınladığı
belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17209)
12.- Gaziantep
Milletvekili Yaşar Ağyüz’ün, WikiLeaks’in
yayınladığı belgelerdeki bir iddiaya ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet
Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17219)
13.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, yabancı bir şirkette
yatırımı olduğu iddiasına ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve
Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17263)
14.- Antalya
Milletvekili Hüsnü Çöllü’nün, resmî tören ve tesis
açılışlarında yaptığı konuşmalara ilişkin Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı
ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in cevabı (7/17264)
15.- Adana
Milletvekili Tacidar Seyhan’ın, bir iddiaya ilişkin
Başbakandan sorusu ve Devlet Bakanı ve Başbakan Yardımcısı Cemil Çiçek’in
cevabı (7/17321)
I.-
GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu
saat 11.04’te açılarak yedi oturum yaptı.
TBMM Dışişleri
Komisyonu üyelerinden oluşan bir parlamenter heyetin, Türk-Arap Parlamenter Diyaloğu 2. Toplantısı’na katılmak üzere Arap
Parlamentosunun vaki davetine icabetle Kuveyt’e resmî ziyarette bulunmasına
ilişkin Başkanlık tezkeresi kabul edildi.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki
İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk
Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi
ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporunun (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
görüşmelerine devam edilerek, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı
24’üncü maddesine kadar kabul edildi.
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Aydın Milletvekili M. Fatih Atay’ın, Grubuna ve Genel
Başkanına,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Muş Milletvekili Sırrı Sakık’ın,
grubuna,
Muş Milletvekili
Sırrı Sakık, Samsun Milletvekili Suat Kılıç’ın,
şahsına,
Trabzon
Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi, Muş Milletvekili
Sırrı Sakık’ın, Genel Başkanına,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
partisine,
Sataşması
nedeniyle birer konuşma yaptılar.
Adana
Milletvekili Kürşat Atılgan, son günlerde Türk Silahlı Kuvvetlerine ve güvenlik
güçlerine küfredilip, iftiralarla saldırıldığına, bunlara, bakanların cevap
vermelerinin zorunluluğuna,
Diyarbakır
Milletvekili Akın Birdal, Mersin Milletvekili Kadir
Ural’ın, Mersin’de bir barda işlenen cinayetle ilgili konuşmasına,
Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır, AK PARTİ ve BDP Gruplarının etnik kimlikler
üzerindeki tartışmasının Anayasa’ya aykırılık teşkil edeceğine,
Samsun
Milletvekili Suat Kılıç, Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi
ve Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın, AK PARTİ
Grubunu hedef alan ve düzeltilmesi gereken cümlelerine,
İstanbul
Milletvekili Ünal Kacır, Muş Milletvekili M. Nuri
Yaman’ın, KİT’lerde yolsuzluk yapıldığı sözlerine,
İlişkin birer
açıklamada bulundular.
Alınan karar
gereğince, 24 Aralık 2010 Cuma günü saat 10.00’da toplanmak üzere birleşime
00.29’da son verildi.
Meral
AKŞENER |
Başkan
Vekili |
|
Fatih
METİN Yaşar
TÜZÜN |
Bolu Bilecik |
Kâtip Üye Kâtip
Üye |
|
Bayram
ÖZÇELİK |
Burdur
|
Kâtip
Üye |
No.: 49
II.-
GELEN KÂĞITLAR
24
Aralık 2010 Cuma
Tasarılar
1.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Finlandiya Cumhuriyeti Arasında Gelir Üzerinden Alınan
Vergilerde Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşması ile Anlaşmaya İlişkin
Protokol ve Notaların Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı
(1/978) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
8.12.2010)
2.- Türkiye
Cumhuriyeti ile Azerbaycan Cumhuriyeti Arasında Stratejik Ortaklık ve
Karşılıklı Yardım Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/979) (Dışişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 8.12.2010)
3.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile Senegal Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Yatırımların
Karşılıklı Teşviki ve Korunması Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna
Dair Kanun Tasarısı (1/980) (Plan ve Bütçe ile Dışişleri Komisyonuna)
(Başkanlığa geliş tarihi: 14.12.2010)
4.- Türkiye
Cumhuriyeti Çevre ve Orman Bakanlığı ile Irak Cumhuriyeti Tarım Bakanlığı
Arasında Orman ve Ormancılık Araştırmaları Alanlarında Mutabakat Zaptının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı (1/981) (Tarım, Orman ve Köyişleri ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
5.- Türkiye
Cumhuriyeti Genelkurmay Başkanlığı ve Almanya Federal Cumhuriyeti Federal Savunma Bakanlığı
Arasında Yapılan Mühimmat Dahil Leopard 2 Ana
Muharebe Tankı Silah Sisteminin Müşterek Konfigürasyon Kontrol Yönetimi (JCCM)
Konulu Mutabakat Muhtırasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/982) (Milli Savunma ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş
tarihi: 14.12.2010)
6.- Türkiye
Cumhuriyeti Hükümeti ile İran İslam Cumhuriyeti Hükümeti Arasında Çevre
Alanında Mutabakat Zaptının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun
Tasarısı (1/983) (Çevre ile Dışişleri Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi:
14.12.2010)
Teklifler
1.- Edirne Milletvekili Rasim Çakır ve 14 Milletvekilinin; 1971 ve
1980 Darbe Dönemleri ve 28 Şubat 1997 Süreçlerinde Yargı Denetimine Kapalı
Yüksek Askeri Şura Kararları ile Silahlı Kuvvetlerden Re’sen
Emekli Edilen Subay, Astsubay ve Askeri Memurun Özlük Haklarını Yeniden
Düzenleyen Kanun Teklifi (2/822) (Milli Savunma ile Plan ve Bütçe
Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 13.12.2010)
2.- İstanbul
Milletvekili Ayşe Jale Ağırbaş ve 5 Milletvekilinin;
2011 Yılının Bireysel Silahsızlanma Yılı Olarak İlan Edilmesine İlişkin Kanun
Teklifi (2/823) (İçişleri Komisyonuna) (Başkanlığa geliş tarihi: 16.12.2010)
3.- Kilis
Milletvekili Hasan Kara ve 2 Milletvekilinin; 1111 Sayılı Askerlik Kanununa Bir
Geçici Madde Eklenmesine Dair Kanun Teklifi (2/824) (Plan ve Bütçe ile Milli
Savunma Komisyonlarına) (Başkanlığa geliş tarihi: 17.12.2010)
24 Aralık 2010 Cuma
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 10.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Başkanlığın Genel
Kurula sunuşları vardır.
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır; okutup, oylarınıza
sunacağım:
III.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk
Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi
Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in
vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Libya’ya resmî
ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1364)
22.12.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Libya Arap Halk Sosyalist Büyük Cemahiriyesi Genel Halk Kongresi Başkanı Muhammed Ebulkasım El-Zuvey’in vaki
davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Libya’ya
resmi ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış
İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 sayılı Kanun’un 6. Maddesi uyarınca
Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN – Kabul
edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi, programa göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
(x) 575 ve 576 S.Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010
tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.
BAŞKAN - Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Geçen birleşimde
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 23’üncü maddesi kabul
edilmişti.
Şimdi, 24’üncü
maddeyi okutuyorum:
İşçi istihdamı ve
ödeneklerine ilişkin esaslar
MADDE 24 – (1)
Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile 5018 sayılı Kanuna ekli (II) sayılı
cetvelde yer alan kamu idareleri, sürekli işçileri ile 4/4/2007
tarihli ve 5620 sayılı Kanuna göre çalıştıracakları geçici işçileri,
bütçelerinin (01.3) ile (02.3) ekonomik kodlarını içeren tertiplerde yer alan
ödenekleri aşmayacak sayı ve/veya süreyle istihdam edebilirler.
(2) 190 sayılı
Kanun Hükmünde Kararname kapsamındaki kamu idare, kurum ve kuruluşlarının boş
sürekli işçi kadrolarına, 22/5/2003 tarihli ve 4857
sayılı İş Kanununun 30 uncu maddesi uyarınca yükümlü oldukları özürlü ve eski
hükümlü işçi atamaları, anılan Kanun Hükmünde Kararnamenin 11 inci maddesinin
(d) bendi hükmüne göre açıktan atama iznine bağlı olmaksızın gerçekleştirilir.
Bu atamalar izleyen ayın sonuna kadar Maliye Bakanlığına ve Devlet Personel
Başkanlığına bildirilir.
(3) Toplu iş
sözleşmelerinden doğacak yükümlülükler, ihbar ve kıdem tazminatı ödemeleri,
asgari ücret ve sigorta prim artışı nedeniyle meydana gelecek ödenek
noksanlıkları Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama
Ödeneği" ile "Yedek Ödenek" tertiplerinde yer alan ödeneklerden
aktarma yapılmak suretiyle karşılanabilir. Birinci fıkrada belirtilen ekonomik
kodlara bu durumlar dışında (söz konusu ekonomik kodlar arasındaki aktarmalar
ile bu kodlar için birimler arası aktarmalar hariç) hiçbir şekilde ödenek
aktarması yapılamayacağı gibi bütçenin başka tertiplerinden işçi ücreti ve
fazla süreli çalışma ve/veya fazla çalışma ücreti de ödenemez. Bu fıkradaki
kısıtlamalar, kendi bütçe tertiplerinden aktarma yapılması koşuluyla TÜBİTAK
için uy-gulanmaz.
(4) Birinci
fıkrada belirtilen kamu idarelerinin harcama yetkilileri, fazla çalışma için
öngörülen ödeneğe göre iş programlarını yapmak, bu ödeneği aşacak şekilde fazla
süreli çalışma ve/veya fazla çalışma yaptırmamak ve ertesi yıla fazla süreli
çalışma ve/veya fazla çalışmadan dolayı borç bıraktırmamakla yükümlüdürler. Deprem, yangın, su baskını, yer kayması, kaya düşmesi, çığ ve
benzeri afetler nedeniyle yürürlüğe konulacak Bakanlar Kurulu kararları
uyarınca yaptırılacak fazla çalışmalar ile fazla çalışma ücret ödemelerine
ilişkin ilama bağlı borçlar için yapılacak aktarmalar hariç fazla süreli
çalışma ve/veya fazla çalışma ücret ödemeleri için hiçbir şekilde ödenek
aktarması yapılamaz.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz isteyen Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Mehmet Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 24’üncü
madde üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bütçe
görüşmeleri devam ediyor uzun süredir. Ben, bugün, ayın 17 ve 18’inde Bitlis
ilimizi ziyaret eden Sayın Başbakanın ziyaretiyle ilgili bir değerlendirme
yapacağım.
Tabii, değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakanın Bitlis’i ziyaret etmesi önemli çünkü Bitlis
nüfusu son yıllarda 390 binden 328 bine inmiş yani nüfusu yüzde 15 oranında
düşmüş. Savaşın, çatışmaların şiddetinin devam ettiği dönemde 250 tane köy ve
mezrası boşaltılmış. Geçmiş dönemde devlet tarafından kurulan Tekel Sigara
Fabrikası, Et Balık Kurumu, Yem Sanayiinin
kapatıldığı, nüfusunun yarısının, her iki kişiden birinin yeşil kartlı olduğu,
bir dönem 22 bini bulan tütün ekicilerinin gittikçe azaldığı, kotalarla en son
Tekel Sigara Fabrikası ve Yaprak Tütün İşletmelerinin kapatılmasıyla bunların
hepsinin işsiz kaldığı bir yer. Bu anlamda Sayın Başbakanın Bitlis’i ziyareti önemli.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, öncelikle Bitlis’te Sayın Başbakanın ziyaretiyle birlikte Bitlis
Valisi Sayın Nurettin Yılmaz’ın genelgesini okuyacağım size. Bitlis Valisi
Sayın Nurettin Yılmaz’ı belki birçok arkadaş bilmez ama biz, burada, daha önce
CHP’li hatipler tarafından da dile getirildi, Sayın İçişleri Bakanına önerge
verdik bu konuda şimdiye kadar cevabını almış değiliz.
Sayın Bitlis
Valisi Nurettin Yılmaz’ın Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin kararı neticesinde
deşifre olan bir konuşması var. Bu konuşması 29 Mart 2009 seçimlerinin olduğu
gün akşam saat 19.00. Gazeteci Ahmet Albayrak telefon
açıyor Sayın Bitlis Valisine, önce hâl hatır sorduktan sonra soruyor: “Seçim
nasıl gidiyor?” Seçimlerin yapıldığı gün akşam saat yedi civarları. Sayın Vali
de “Merkezi alıyorlar da bu Tatvan’ı sol parti alıyor, DTP alıyor. Orada Saadet
mahvetti ortalığı. Saadet Partisi Tatvan’da bayağı sıkıntı yarattı. 500 oy fark
var AKP ile DTP arasında.” Ahmet Albayrak “Peki,
Bitlis’te ne kadar ilerideyiz?” Vali Bey diyor ki: “Bitlis’te iyiyiz şu an.
Bana göre bir sorun çıkmaz. Bana öyle geliyor ki yüzde 45-33 gibi bir şey.
Burada Saadet fazla oy alamadı. Tatvan’a önem veriyorduk ama orası gidiyor.”
Değerli arkadaşlar, bu Sayın Vali, seçim döneminde bu tür bir
telefonu, Erzincan Sulh Ceza Mahkemesinin dinleme kararı neticesinde dinlenen
ve bu konuda soru sorduğumuz, İçişleri Bakanına ne işlem yaptığını sorduğumuz
Sayın Vali, bu süreden bu yana Bitlis’te valilik yapıyor ve tabii Bitlis AKP İl
Başkanlığını ve il örgütünü de tanıyoruz fakat çalışmayı Sayın Vali Nurettin
Yılmaz yapıyor ve Nurettin Yılmaz, bir genelge gönderiyor, 18-19’u için millî
eğitim müdürlüğüne gönderiliyor ve o gün tüm müdürlüklere gönderiliyor. “Konu:
Büroların açık tutulması. Sayın
Başbakanımızın ilimizi teşriflerinden dolayı 18-19 Aralık 2010 tarihinde
müdürlüklerinize bağlı bütün büroların açık bulundurulması ve tüm personelin
görevi başında hazır bulunmasını önemle rica ederim.” Böyle bir genelge
yayınlanıyor. Valiliğin talimatıyla millî eğitim müdürlüğü ve diğer tüm
müdürlükler memurlarına, çalışanlarına bu talimatı veriyor.
Sayın Başbakanın
Bitlis’i ziyaretinde okul açılışları, sağlık ocağı açılışları var. Bu kurumların müdürlerinin bilgi vermesi amacıyla hazır bulunmaları
doğaldır ancak genelgeyle tüm çalışanların o gün görev başında bulunmasını ve
hazır bulunmasını -18-19’unda, cumartesi ve pazar günü- istemek ancak Nurettin
Yılmaz gibi, biraz önce konuşmasını söylediğim, seçimle ilgili “biz” dediği,
seçim çalışmasını bizzat yürüttüğünü ve “Diğer yerlerde çok çabaladık, çok
yüklendik ama kaybettik” diyen bir vali yapabilir ve bu vali Bitlis’te valilik
yapıyor. Altı ay sonra seçime gideceğiz, bu vali de orada görev yapacak
ve ondan sonra da “Türkiye’de seçimler yapılıyor, demokratik seçimler, herkes
eşit koşullarda seçime giriyor.” diyeceğiz.
Şimdi, tabii, bu
ziyarette Sayın Başbakanın değerlendirmeleri var. İnsanların beklentisi var,
biraz önce anlattık Bitlis nasıl bir ildir. Sayın Başbakan geliyor, önemli,
böyle birinden herkesin beklentisi var. Fakat Sayın Başbakan “Devlet bugüne
kadar fabrika kurmuş da ne olmuş? Hep zarar etmiş, bu zararın yükü milletten
çıkmış. Bu anlayış komünist rejimlerin anlayışı. Şimdi
komünist dünyada bile özelleştirmeler yapılıyor. Bizdekiler ise hâlâ orada
kaldılar, değişmeye niyetleri yok. Her şeyi devletten beklemek küreselleşme
yapısına uymuyor. Hükûmetin gelip de buralarda
fabrika açmasını kimse beklemesin. Devlet eğer burada fabrika açarsa iş
adamlarımız nasıl iş yapacak?” Peki, doğrudur, iş adamlarımızın iş yapması için
önlerinin açılması gerekiyor. Fakat siz 22 bin tütün üreticisini üretimden
kopardınız. Siz Tekel sigara fabrikasını kapattınız, yaprak tütün işletmesini
kapattınız, hayvancılığın ve tarımın bölgesi olan Bitlis’te Et Balık Kurumunu
kapattınız, Yem Sanayiini kapattınız ve orada,
gidiyorsunuz, tarımla ilgili, hayvancılıkla ilgili, işsizlikle ilgili hiçbir
mesaj vermiyorsunuz. Üstelik halkın karşısına çıkıp “Burada fabrika istemek
veya iş istihdamı ile ilgili bir şey istemek eski zihniyette kaldı, komünist
zihniyetin ürünü.” diyorsunuz. Peki, niye gittiniz Bitlis’e? Bitlis halkına ne
verdiniz? Orada yapılan sağlık ocağını, bir iki yıl önce yapılan, birçoğunun
daha önce açılışı da yapılmış okulları açmasaydınız da olurdu. Yani bir tane
ilköğretim okulunu, bir sağlık ocağını, bir kültür merkezini açmak için mi
gittiniz Bitlis’e? Beş bin yıllık tarihî geçmişi olan, bu kadar sıkıntıları
yaşayan, Hükûmetiniz döneminde de bu sıkıntıları
yaşamış bir ile bunun için mi gidilir?
Tabii, başka
şeyler de söylüyor Sayın Başbakan, Ahlat Kültür
Merkezinin açılışında. Ahlat Kültür merkezinin o dönem
Ahlat, Tatvan, Bitlis Merkez, Hizan ve beş ilçede kültür merkezlerinin temeli
atılıyor 1992’de. Tabii, şimdi, açılışı yeni yapıldı, daha tam faaliyete
geçmemiş. Sayın Başbakan aynen şunu söylüyor, Ahlat
Selçuklu Kültür Merkezinin temelinin 1992’de atıldığını ancak bitirilmediğini,
kendi iktidarları döneminde çok kısa sürede inşaatın tamamlandığını ifade etti.
Şimdi, bunu söyleyen Sayın Başbakan, eğer bir yıldır iktidarda olan bir Başbakan
olsaydı bir şey söylemeyecektik. 2002’de AKP iktidar olmuş, Bitlis’ten 3 tane
milletvekili çıkarmış, 2010’dayız, 2010’da kültür merkezinin açılışı yapılıyor,
üstelik 1992’de başlamış, birçok işi de 2002’ye kadar yapılmış. Diyor ki “Daha
önceki hükûmetler temelini attı ama yapmadı, biz
geldik kısa süre içinde bitirdik.” 2010, 18-19 Aralık, 2002’den bu yana da AKP
iktidar.
Yine değerli
milletvekilleri, Bitlis’in 4 tane deresi akıyor. Bu dereler elli yıldır tüm
belediyeler tarafından, devlet kurumları tarafından gerçekten ya-şanmaz hâle getirildi, üzerlerine binalar yapıldı. Bu
derelerin üzerinde başta il özel idaresinin, maliyenin, belediyenin, vakıfların
dükkânları, iş yerleri var. Bu iş yerleriyle ilgili Sayın Başbakan “İşgalcilere
artık izin vermeyeceğiz.” Diyor ki: “Yıkacağız.”
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Karabaş.
MEHMET NEZİR
KARABAŞ (Devamla) – Ben bunu takdirlerinize bırakıyor ve hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
BAŞKAN - Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz is-teyen
Mustafa Kalaycı, Konya milletvekili.
Buyurun Sayın
Kalaycı. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 24’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Tasarının bu
maddesiyle, genel ve özel bütçeli kamu idarelerinin istihdam edeceği sürekli
işçiler ile 5620 sayılı Kanun’a göre çalıştıracakları geçici işçilerin
ödeneklerle sınırlı olarak çalıştırılması hükme bağlanmaktadır. Yine, özürlü ve
eski hükümlü işçi atamalarının açıktan atama iznine bağlı olmaksızın
yapılabileceği hüküm altına alınmakta, ayrıca, işçilik ödenekleri, geçici iş
pozisyonları ve fazla süreli çalışma veya fazla çalışma ücret ödemeleri
sınırlandırılmaktadır.
Ülkemizde
endüstri ilişkileri alanında muhtelif gelişmeler aynı anda yaşanmaktadır:
Bunlardan birincisi, endüstri ilişkilerinin kamudan özel sektöre doğru bir
gelişme göstermesidir; ikincisi ise, sendikalı ve toplu sözleşmeli iş yeri
sayısının azalmasıdır. Güçsüz örgütlenme ve taşeronlara teslim edilmiş
piyasalar, özellikle sendikal faaliyetlerin korunaksız hâle getirilmesinin
önünü açmaktadır. İşçi ve işveren sendikacılığında gelişme trendi negatife
dönmüştür. Sendika üye sayılarında büyük azalmalar yaşanmaktadır.
Özelleştirmeler, kamudaki işçi sayısında önemli gerilemelere sebep olmuştur. Bu
eğilim beraberinde sendikasız ve toplu sözleşmesiz iş yerlerinin artmasına yol
açmaktadır. Toplu sözleşmeli iş yerlerinde de sendikalar ve işçiler, ekonomik
daralma ve artan işsizlik arasında sıkışmış durumdadır, bu nedenle sendikalar
haklarını aramakta zorlanmaktadırlar.
Değerli
milletvekilleri, ülkemizin ekonomik, sosyal ve kültürel yapısının bir gereği
olarak, 4857 sayılı İş Kanunu kapsamında, çeşitli kamu kurum ve kuruluşunda
hizmet akdiyle çalışan işçiler mevcuttur. Bu işçilerin eş durumu ve sağlık
sebepleri ya da başka nedenlerle bir kamu kuruluşundan diğerine naklen atanma
talepleri söz konusu olmaktadır. Kamuda çalışan memurlar ile 399 sayılı Kanun
Hükmünde Kararname’ye tabi sözleşmeli personelin kuruluşlar arasında nakilleri
yapılmakta iken, sürekli hizmet akdiyle çalışan işçilerin kurumlar arasında tayin
olmamasının Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10’uncu maddesine
aykırı olduğuna kuşku yoktur.
Yine, Anayasa’nın
123’üncü maddesindeki “İdare, kuruluş ve görevleriyle bir bütündür ve kanunla
düzenlenir.” hükmü, memurlar için uygulanmakta, bir memur kurumlar arası geçiş
yapabilmektedir ancak işçiler söz konusu olduğunda idarenin bütünlüğü göz ardı
edilmekte ve işçiler kurumlar arası geçiş yapamamaktadırlar.
Milliyetçi
Hareket Partisi olarak 29/11/2010 tarihinde verdiğimiz
(2/804) esas numaralı Kanun Teklifi ile 4857 sayılı İş Kanunu’nda değişiklik
yapılmak suretiyle, kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan işçilerin eş durumu
veya sağlık sebepleri ya da başka nedenlerle diğer kamu kurum ve kuruluşlarına
naklen atanabilmesine imkân sağlanması öngörülmüştür. Bu kanun teklifiyle bu
konudaki sorun giderilmekte, yasal boşluk doldurulmakta ve işçilerin bu hususa
ilişkin mağduriyetleri önlenmektedir. Yapılacak olan düzenleme ile esasında
kamu hizmetini yürüten kamu kurumlarının personel politikası açısından hiçbir
sakınca yaratmayacak olan düzenleme ile ailesel bütünlük sağlanacak, personelin
verimi en üst sıraya yükselmiş olacaktır.
Dolayısıyla,
vereceğiniz destek ile bu kanun teklifinin bir an önce görüşülerek yasalaşması
önem arz etmektedir.
Değerli milletvekilleri,
ülkemizde “mevsimlik” ve “geçici işçilik” adı altında bir dram yaşanmaktadır,
devletin sürekli işlerini yapmalarına rağmen yılın belirli bölümlerinde işten
çıkarılmaktadırlar. 2007 milletvekili seçimlerinin hemen öncesinde 4/4/2007 tarihli ve 5620 sayılı Kanun ile kamuda çalışan 218
bin civarında geçici işçi, memur ve sözleşmeli kadrolara atamıştır. Bu kanunun,
2006 yılı içerisinde, toplam altı ay veya daha fazla süreyle çalışmış olan
geçici işçileri kapsaması nedeniyle 20 binin üzerinde mevsimlik ve geçici kamu
işçisi bu imkândan yararlanamamıştır. Sadece 2006 yılı için altı aylık çalışma
aranması büyük haksızlık ve eşitsizlik oluşturmuştur. Zira,
daha önceki yıllara ait çok daha fazla hizmeti olanlar ile her yıl çalışması
olmakla birlikte 2006 yılında altı ayın altında çalışması olanlar büyük
haksızlığa uğramışlardır. Yine başta şeker fabrikalarında olmak üzere, kamuda
her yıl dört ay mevsimlik çalışanlar mağdur olmuşlardır. On-on beş senedir
kamuda çalışanlar kadroya geçememiş ama sadece altı aydan fazla çalışması
olanlar kadroya geçebilmiştir. Ayrıca, bu kanunla, bir mali yılda altı aydan az
olmak üzere işçi çalıştırılabilmesi hükme bağlanmış, on bir ay geçici
çalıştırmaya son verilmiştir. Geçici işçilerin altı ay çalışıp geri kalan altı
ayda ne yapacakları dikkate alınmamıştır; daha önceleri, boşta kaldıkları
dönemde iş bulup çalışabilmekte iken işsizliğin had safhaya yükseldiği bu
dönemde iş bulamamaktadırlar. Bu şartlarda emekliliği hak etmeleri de mümkün
değildir. Mevsimlik ve geçici işçiler geçinmekte, eve ekmek götürmekte
zorlanmaktadır; her birinin ailesi var, üniversitede okuyan çocukları var, bu
şartlar altında nasıl okutacaklar, nasıl geçinecekler?
Değerli
arkadaşlarım, sadece bir ay bile maaş almadığınızı elinizi vicdanınıza koyun ve
düşünün, bu arkadaşlarımızın durumunu da ona göre değerlendirin. Kamuda çalışan
mevsimlik ve geçici işçiler kadro beklemektedir, 2007 yılında eksik ve
adaletsiz yapılan uygulamanın düzeltilmesini istiyorlar. Bu arkadaşlarımızın
sorunlarına mutlaka çözüm getirilmesini, eşitsizliğin giderilmesini teminen kadroya geçirilmeleri gerektiğine inanıyoruz.
Geçici ve mevsimlik işçilerin sorunları Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında
mutlaka çözüme kavuşturulacaktır.
Değerli
milletvekilleri, kamu kurum ve kuruluşlarında büro işlerinden güvenliğe,
sağlıktan eğitime, iş makinesi operatörlüğünden mühendisliğe varıncaya kadar
her konuda işlerin görülmesi için hizmet alımı yoluna gidilmektedir. Bugün
sadece sağlık kuruluşlarında taşeron işçi sayısı 120 bini geçmiştir. Temizlik
işleri ile başlayan taşeronlaşma bugün ameliyathanelere, acil servislere kadar
uzanmıştır. İş güvencesiz, düşük ücretle, ehil olmadıkları işlerde taşeron
firma çalışanları istihdam edilmektedir. İşsizliğin olumsuzluğunu fırsata
çevirenler tarafından oluşturulan bu sömürü düzeni sadece çalışana değil,
yürütülen sağlık hizmetine de zarar vermektedir. Bu nedenle, taşeronlaşmadan
vazgeçilmelidir. Asli veya sürekli kamu hizmetlerinin hizmet alımı yoluyla
taşeron işçisi eliyle gördürülmesi kabul edilemez, doğru değildir, Anayasa’ya
da aykırıdır.
Kamuda 1 milyon
civarında taşeron işçisi çalıştığı ifade edilmektedir. Bu işçiler, tabiri caiz
ise sesi kısılmış, elleri kolları bağlanmış, komutla hareket eden bireyler
hâline getirilmiştir. Bu işçilerin çoğu asgari ücretle çalışmaktadır, kadrolu
işçilerden çok düşük ücret alıyorlar. Taşeron işçilerinin hiçbir güvenceleri
yok, en küçük itirazlarında işlerine son veriliyor, hiçbir sendikal hakları
yok, izin hakları çok kısıtlı, fazla çalışma ücretleri yok, her sözleşme dönemi
sonunda yeniden sözleşme imzalamama korkusu yaşıyorlar. Taşeron işçilerine her
tür keyfî muamele yapılıyor, işten çıkarılanlara ihbar öneli ya da kıdem
tazminatı verilmiyor, maaşlarını düzenli alamıyorlar, hakları gasbedildiğinde dava açamıyorlar, açsalar bile bu işçilere
hukuk hilesi yapılıyor. Bu işçiler, taşeron ile devletin arasına sıkışmış
durumdadır. Devletin, işsizliğin yoğun olduğu ortamdan istifade ederek uyanık
ve fırsatçı tüccar gibi davranmaya, daha az personel maliyeti için farklı numaralar
denemeye hakkı olmaması gerekir. Asli ve süreklilik arz eden kamu hizmetlerinin
kadrolu kamu çalışanları eliyle yürütülmesini, taşeron personel olarak
çalıştırılan insanımızın da yaptıkları işe ve vasıflarına göre bu kadrolara
alınması ve insan onuruna yaraşır bir biçimde çalıştırılması gerektiğini
düşünüyoruz.
İnşallah
Milliyetçi Hareket Partisi iktidarında, bu köle düzenine, bu Orta Çağ
zihniyetine son verilecektir.
Teşekkür ediyor,
saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kalaycı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Ergün Aydoğan,
Balıkesir Milletvekili. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Aydoğan, şahsi söz talebiniz var, ekliyorum ve süreniz on
beş dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî
yönetim bütçesinin 24’üncü maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi ve şahsım
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 24’üncü madde işçi istihdamı ve işçi
ödenekleriyle ilgili, bu süreyle ilgili.
Değerli
arkadaşlar, bugün bütçenin sonuna geldik. On bir günden beri yoğun bir çalışma
temposu içerisinde 2011 merkezî bütçesini görüşüyoruz. Tabii, bütçeler saydam
olmalı, samimi olmalı, gerçekçi olmalı ve topluma güven vermeli. Öyle
anlaşılıyor ki on bir günden beri görüştüğümüz bütçemize Parlamentonun ilgisi
de oldukça zayıf.
Bu süre
içerisinde -her zaman olduğu gibi- AKP milletvekilleri ve AKP sözcüleri AKP’nin
başarılarından ve Türkiye'nin sorunlarının çözüldüğünden sıklıkla bahsettiler.
Bizler de vatandaşlarımızın, ülkemizin yaşadığı sorunları burada dile
getiriyoruz. Bu süre içerisinde de ülkemizin önündeki en büyük sorun, ne yazık
ki, işsizlik.
Türkiye’de 1988-2002
yılları arasında işsizlik oranı yüzde 8 iken, AKP döneminin başlamasıyla
beraber yüzde 8’le alınan işsizlik 2003-2009 yılları arasında yüzde 11,11’e
yükseldi, devam eden yıllarda da yüzde 14 oldu ve çift haneli rakamlardan,
maalesef, aşağıya inmedi. Sürekli ekonomik mucizelerden
bahsedilirken, iktidarın başarılarından bahsedilirken, yüzde 8’de alınan
işsizlik şu anda yüzde 11’lerde. 14’e kadar çıktı, her zaman olduğu gibi
TÜİK’in rakamları marifetiyle son günlerde 2 puan
düşüldüğü iddia edildi.
“Gerçekler böyle
mi?” diye baktığımızda, maalesef, gerçeklerin böyle olmadığını görüyoruz.
AKP Hükûmeti oluşan bu tabloyu sanıyorum içine sindiriyor ki
sürekli başarılardan bahsediyor. Ekonominin başarılı olduğunu söylerken,
başarıyla yönettiğini iddia ederken, “Dünyada oluşan işsizlikte neredeyiz?”
diye baktığımızda, en çok işsizi olan ülkeler arasında 49’uncu sıradayız.
2003-2006 yılları arasında ise 23’üncü sıraya fırlamışız. Bu da yine işsizlikte
ne kadar başarılı bir yönetim olduğunun çok açık bir göstergesi!
İşsizlik açısından, Türkiye, en ağır faturayı ödeyen ülkelerden
birisi. 2009 yılında da işsizlik yüzde 14
seviyesine ulaştı. Rakamlar, gerçek işsizlik rakamlarını ne yazık ki
göstermiyor. İş arama umudunu kaybedenleri de eklediğimizde, rakamların yüzde
21, yüzde 22’lere çıktığını görüyoruz.
Durum böyleyken,
gerçeği saklamak adına, mevsimlik çalışan işçileri de işsiz saymadığımızı
görüyoruz, yani haftada bir gün pamuk, fındık, çay, zeytin toplayan mevsimlik
işçilerin de işsiz sayısından düşüldüğünü ne yazık ki gördük.
Ülkemizde
işsizlik hızla artarken; 3,7 artarken… Arjantin’de binde 9, Afrika’da binde 6,
Rusya’da 2,1 ve Başbakan bu rakamlarla övünürken, işsizlik ülkemizde 3,7
artmıştır ve rakamlar hızla artarken, Başbakan ve AKP’liler savurmaya devam
ediyor.
Daha vahim olanı
genç işsizlerin durumudur. Üniversiteyi bitirmiş, okumuş, askerliklerini yapmış
gelmişler, tam faydalı olacakları yaşta da Başbakan diyor ki: “Her üniversite
mezunu iş bulacak değildir.” Normal yaşlarda iş bulamayan işsizler ilerleyen
yaşlarda nasıl iş bulacak, o da ayrı bir sorun.
“AKP Hükûmeti çözüm üretmek için ne yapıyor?” diye baktığımızda,
her tarafa talimat veriyor ve diyor ki iş dünyasına, işveren odalarına: “Her
işveren 1 işçi alsa bu sorun çözülür.” Bunu yapmaları da mümkün değil,
yapamazlar, çünkü onlar da sizin övündüğünüz ve “Bizi teğet geçti.” dediğiniz
krizin etkisi altında zorlanmaktalar.
Yine, bu yaşanan sorunları, işsizliği çözmek adına planlarınıza
baktığımızda 2011-2013 planında Türkiye'nin büyüme rakamları ortalama yüzde 5.
Ortalama yüzde 5 büyüme rakamlarıyla işsizliği çözmenin mümkün olmadığı, ancak
yüzde 8 kalkınma hızıyla bu işsizliğin çözülebileceği yani 2023 yılında ilk
10’a girebilmek için her yıl yüzde 8 büyümesi gerekirken AKP’nin hedefi yüzde 5
büyümedir ve bu büyüme rakamlarıyla cumhuriyet ortalamasını bile
yakalayamamışız.
İşsizlik sorunu,
ekonominin ve sosyal yaşamın ayrılmaz bir parçası hâline gelmiştir. İşsizliğin
artması, azaltılmaması durumunda, huzurun kalmadığı, barışın parçalanacağı,
sevginin bitirileceği, toplumun kaosa sürükleneceği
çok açık bir gerçek iken AKP, işsizliği TÜİK rakamlarıyla düşürmeye
çalışmaktadır. Bir taraftan da fakir fukara edebiyatı yapanlarla temel hakkı
çalışmak olanları… Gerçekten tirajikomik bir
durumdur.
Türkiye
İstatistik Kurumu rakamlarına göre de 12 milyon 930 bin yoksul vatandaşımız
vardır. Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu:
“Yoksulluğu ortadan kaldıracağız dediğimizde, ‘Nasıl kaldıracaksınız?’ diye
bize sormaktalar.” AKP döneminde yoksulluğun da hızla arttığı bir gerçektir.
Değerli
arkadaşlar, işsiz kalan işçilere ödenen İşsizlik Fonu’ndaki rakamın da
geçtiğimiz yıl bir bölümünü GAP’a aktardınız. GAP’ı ihmal etmişken şimdi kalan
rakamı da işsizlere ödemek yerine yine burada, İşsizlik Fonu’nda biriken rakama
da göz diktiğinizi üzüntüyle görüyoruz.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bu kayıt dışı istihdamı kayıt altına
alırsanız, eğer bugünkü vergi ve sigorta prim oranlarını düşürürseniz, bu
konuda öncelikli bir çalışma yapılabilirse istihdam artıracak bir adım
atarsanız belki bu işsizliği çözmeniz mümkün olabilir. Ama öncelikli yapılması
gereken… Yapılmadan önce, doğrudan Fon’daki paraya göz diktiniz ve bu gidişle
hazıra dağ dayanmaz. Bir bölümünü GAP’a aktardınız Fon’daki paranın, bir
bölümünü de başka yerlerde kullanacağınız çok açık bir gerçek.
Tabii,
Türkiye’deki bu işsizlik sorunu Balıkesir’de de yakıcılığını sürdürmektedir.
Balıkesir’de de 26 bin işsiz yani 14 bin vasıfsız, 12 bin vasıflı yurttaşımız
da işsizdir değerli milletvekilleri.
Değerli
milletvekilleri, döneminizde işsizlikle beraber çalışanlar da sınıflandırıldı,
4/C, 4/B gibi tam bir kölelik düzeni oluşturuldu. 4/C yani özelleştirme
sonrasında dışarıda kalan kamu çalışanlarını 4/C adı altında kamuda
çalıştırmaya devam ettiniz. Şimdi yine bir ay işsiz kalacaklar yani tam bir
kölelik düzeni.
Peki, 4/C bir
kölelik düzeni de sizin döneminizdeki 4/B kölelik düzeni değil mi? İşsizlikten
imzalamak zorunda kaldıkları 4/B sözleşmesinde de TARGEL’le
uyguladığınız yükseköğrenim görmüş yurttaşlarımız yine köylerde ikamet etme
zorunluluğuyla karşı karşıyalar yani işsizlikten imzalamak zorunda kaldıkları
sözleşmeyle köyde ikamet zorunda kalıyorlar.
İşsizlik
azalıyormuş… Peki, değerli arkadaşlar, Burdur’da 21 kişilik bir kadroya 1.705
kişi temizlik işçisi olabilmek için başvuruyor ve aralarında da üniversite
mezunlarının olduğu bir tablo. Yani siz diyorsunuz ki işsizlik azalıyor ama
Burdur’da -yani iyiye gidiyoruz
diyorsunuz- 21 kişilik bir kadroya tam 1.705 kişi başvuru yapıyor. Eğer
azalıyor dediğiniz işsizlik buysa vay hâlimize!
Değerli arkadaşlar,
değerli milletvekilleri; Sayın Başbakan bütçe konuşmasında diyor ki: “Siyaseti
kendimiz ve yakın çevremizin geçim kaynağı, bir ikbal vesilesi olarak
görmedik.” Peki, mahdumlarınız ve siz nasıl zenginleştiniz? Gemicilik,
kuyumculuk sektörüne nasıl girdiniz?
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Gökten yağmış onlara!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Yakınlarınız zenginleşirken, Kısıklı’da
villa sahibi olurken, özelleştirmeler kimlere yapıldı? Yoksulluk artarken dolar
milyarderlerinin artmasını nasıl açıklıyorsunuz? “Üniversite mezunu gençler iş
bulmak durumunda değil.” derken, sizin çocuklarınız, bakanların, AKP’lilerin
çocukları çok akıllı ve zeki olduğu için mi zenginleşiyor ve iş buluyor? Ben
soruyorum değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri: İçinizde herhangi birinizin
çocuğu, yakını işsiz var mı?
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Var.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Bu yakıcı işsizlik sorununu hisseden var mı?
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Var, var, benim var.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Ne yazık ki yok. Hastanelerdeki temizlik işçileri bile AKP
örgütlerinden geçiyor. O zaman, evet, yani vatandaşımız işsizlikten kırılırken,
bakanların, milletvekillerinin yakınları nasıl zenginleşiyor?
Peki, iş yok da,
demokrasi var mı? Döneminizde demokrasi de yok. Ekonomist dergisinin dünya demokrasi
endeks araştırmasına göre tam ve kusurlu demokrasiler arasında yer alamadı
Türkiye, Tanzanya ve Uganda’nın bulunduğu “hibrit”
yani “melez rejimler” grubunda yer aldı. 2008 yılına göre iki basamak
gerileyerek 5,69 puanla 89’dan 87’nci sıraya düştü.
Demokrasi gibi,
medya özgürlüğü de yok. Türkiye, kötüye giden ülkeler arasında. Sivil özgürlük
de yok. Siyasi katılımda da Türkiye 3,8 puanla otoriter rejimler
kategorisindeki ülkelerden bile geride kaldı. Seçim süreci değerlendirmesinde
7,92’yle Sri Lanka’yı ancak geçti.
Değerli
arkadaşlar, değerli milletvekilleri; bir AKP Milletvekili diyor ki: “Benim
yakınlarımda da işsizlik var.” Sayın Başbakan “Biz iktidarımızı kendimiz ve
yakınlarımız için kullanmadık.” ifadesini bütçe görüşmelerinde söyledi. Peki, AKP Genel Başkan
Yardımcısı Haluk İpek’in eniştesi jet hızıyla, kırk günde nasıl profesör oldu?
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Allah Allah!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Allah Allah! Evet, buyurun değerli
arkadaşlar.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp, ayıp be!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Nesi ayıp? Yani, şimdi, ayıp diye bir şey yok.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Aklına geleni söylüyorsun!
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Bu ayıp varsa ayıbı yapan sizlersiniz.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp! Ayıp!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Türkiye’de şu anda insanlar yoksulluktan, işsizlikten kırılırken,
sizin çocuklarınız…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Utanın!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Biz utanacak bir şey yapmadık. Biz yakınlarımızı zenginleştirmedik,
biz çocuklarımıza kuyumcu dükkânları açmadık, biz çocuklarımıza gemicikler
almadık, siz ve İktidar mensupları aldınız.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – İspat etmeyen ahlaksızdır! Ayıp!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Özelleştirmeleri yakınlarınıza siz sağladınız. Türkiye’yi bu
noktaya siz getirdiniz, biz getirmedik.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp be! Ayıp!
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Buyurun “Eniştem sağ olsun.” diyor. AKP Genel Başkan Yardımcısının
eniştesi jet hızıyla hem doçent oluyor hem profesör oluyor, kurulan bir üniversiteye
de rektör atanıyor değerli arkadaşlar.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp be!
BAŞKAN – Sayın
Kafkas…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Bu, yakınlarınıza çıkar sağlamak ve menfaat sağlamak değil midir?
Sivil özgürlük de
yok. Bakın, demokrasinin tahamüllüğünü görüyorsunuz.
Bir parlamentere siz yaptık…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ayıp! Ayıp! İspat edemezsen…
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen…
ERGÜN AYDOĞAN (Devamla) – Sayın Başkan, lütfen susturur musunuz.
MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Olur mu! İftira et, çamur at…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – İftira atmıyoruz değerli arkadaşlar, belgeyle konuşuyoruz belgeyle,
iftira atmıyoruz.
Burada sizin
yaptıklarınızı anlatmak…
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – İspat etmeyen ahlaksızdır, ayıp!
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - …on dakikaya, on beş dakikaya sığmaz, günler, aylar ister. O kadar
çok ki bu ülkenin kaynaklarını kimlere peşkeş çektiğinizi, kimleri nelere
yerleştirdiğinizi dakikalarca, saatlerce anlatamayız.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Savcılar orada!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Açıkla, açıkla!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) - Her gün yaptıklarınız bu. Oysa burada Türkiye’nin kalkındığını,
demokraside geliştiğini söylüyorsunuz.
Bakın, “16’ncı
büyük ekonomiyiz ama yaşam kalitesinde 126’ncıyız.” Ben söylemiyorum, bu
ülkenin sivil toplum örgütleri söylüyor ve aynı zamanda kendi içinizde de
çelişki içerisindesiniz. Başbakan diyor ki: “Dünyanın 17’nci ekonomisiyiz.”
Sizler “16’ncı ekonomi” diyorsunuz. Eğer dünyanın 16’ncı ekonomisiysek, şu
anlattığım işsizlikler zaten yaşanmamalı, bu yoksulluk olmamalı. Her 4 gençten
1’i işsiz olmamalı ama oluyor değerli arkadaşlar. Yine,
Türkiye Avrupa’nın 7’nci fakir ülkesi, tablo bu.
Bir taraftan
dolar milyarderleri artıyor, bir taraftan yoksulluk artıyor, işsizlik artıyor
ama demokrasi… Demokratik yöntemlerle demokrasi adına iş başına geldiniz, bir
parlamentere bile tahammülünüz yok. Çok özgün ifadelerle hakaret ediyor.
Demokrasi anlayışınız bu, demokrasi kültürünüz bu, basına uyguladığınız şiddet
bu.
Değerli
arkadaşlar, elbette…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ama yanlış söylüyorsun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Yanlış değil efendim, yanlış değil.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Ne diyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Kafkas, lütfen…
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Yargıdan dönen özelleştirmeleri biz mi yaptık? Yani hiçbirisi yalan
değil.
AGÂH KAFKAS
(Çorum) – Yalan söylüyorsun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Ama hiçbirisi yalan değil.
Bu bütçe bu
sorunları çözmeyecektir, ülkenin sorunlarını çözmeyecektir, açlığı, yoksulluğu
ortadan kaldırmayacaktır, işsizlikle kıvranan vatandaşların sorunlarını
çözmeyecektir çünkü bu ülkede AKP’li olmayana iş yok. AKP örgütlerinden belge
getirmeyen temizlik işçisi bile olamıyor.
MURAT YILDIRIM
(Çorum) – Geç onu ya, geç!
ERGÜN AYDOĞAN
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, sevgili milletvekilleri; 2011 bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Aydoğan.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Tesadüfe bak, söylediklerinin hepsi doğru ya. Bir tane de yanlış
söyle be birader.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Doğru tabii, hiçbirisi yanlış değil.
BAŞKAN – Şimdi,
madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Septioğlu,
Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Septioğlu.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Septioğlu…
Buyurun Sayın Canikli.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Konuşmacı biraz önce hem Hükûmetimize
hem grubumuza çok ağır suçlamalarda bulunmuştur.
BAŞKAN – Ne
söyledi de suçlamalarda bulundu Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – “Özelleştirmeleri yandaşlarınıza verdiniz.” şeklinde çok haksız bir
iftirada ve ithamda bulunmuştur, sataşmadan söz istiyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Sayın Canikli, buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – İftira değil eleştiri Sayın Başkan.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Bunlar bütçe eleştirisi, yani bunları söylemeyeceğiz de ne
söyleyeceğiz.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Başkan, eleştirdik.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – “Yandaşlara verildi” ifadesi…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bu bir bütçe görüşmesi…
BAŞKAN – Yalnız
biriniz konuşursanız, konuşmaları anlayacağım.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, Sayın Ergün Aydoğan
bir bütçe konuşması yaptı. Bütçede doğal olarak Hükûmet
politikaları eleştirilir, siyasi değerlendirmeler yapılır. Bu herhangi bir
şekilde bir sataşma nedeniyle söz hakkı vermez efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, bu bir töhmettir. “Özelleştirmeleri yandaşlarınıza
verdiniz.” şeklindeki bir ifade çok açık bir şekilde…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Eleştiri bu efendim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Elbette eleştirilebilir, ona bir itirazımız olamaz ama çok net bir
şekilde bu kelimeyi kullanmıştır.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Hükûmet kendini savunur efendim, Hükûmet kendini savunur.
BAŞKAN – Sayın Canikli, yeni bir sataşmaya mahal vermeden, iç Tüzük’ün
69’uncu maddesi gereğince…
İki dakika süre
veriyorum, buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sataşmayı gerektirecek bir şey yok efendim.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Sayın Başkan, her doğruyu bir yalanla mı düzelteceğiz?
BAŞKAN – Lütfen…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Söylenenlerin hepsi doğru, bunu yalanla mı düzelttireceksiniz?
Burada ifade edilen her doğruyu yalanla mı düzelteceksiniz? (AK PARTİ
sıralarından gürültüler)
V.- SATAŞMALARA İLİŞKİN KONUŞMALAR
1.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan’ın, Hükûmete ve grubuna sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Hep söylüyoruz,
elbette eleştirilebilir, eleştirilecek, ona hiç kimsenin bir itirazı olamaz ama
çok açık bir şekilde burada bir itham ve bir töhmet söz konusu. Söylenen şudur:
“AK PARTİ döneminde özelleştirmeler Hükûmetin ya da
partinin yandaşlarına veriliyor.”
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Gerçekten bunu söylemek için en hafif ifadeyle insaf sahibi olmak
gerekir değerli arkadaşlar.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Peki, Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz Sayın Canikli?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bakın, ilk defa bizim dönemimizde özelleştirmeler tüm dünyanın gözü
önünde -Türkiye'nin değil bakın, tüm dünyanın gözü önünde- ve kameralar
eşliğinde yapılıyor. Türkiye'nin hiçbir döneminde bu kadar şeffaf, bu kadar
açık, bu kadar objektif özelleştirme yapılmadı değerli arkadaşlar. Hepsini
izliyoruz, bütün dünya izliyor.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Çalık da öyle miydi? Hariri, Ofer öyle
miydi?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bakın, 2001 yılında kamu ihale mevzuatı değişti. Kamu ihale
mevzuatı değişti ve ilk uygulamasını biz yaptık. Sayın Kemal Derviş döneminde
değiştirildi. Daha önce uygulanan ihale yönteminde davetiye usulü şeklinde bir
sistem vardı ve idareler bu yöntemi kullanarak hemen hemen
her ihaleyi istediğine verebiliyordu değerli arkadaşlar. Bunun sayısız örneği
var.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı kime verdiniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Ben yöntem olarak söylüyorum, böyle bir yöntem vardı. Bu
değiştirildi, bu kaldırıldı ve...
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı söyle.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - ...bizim dönemde artık uygulanmadı.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Canikli, şeker fabrikalarını ihaleye niye
sokmadınız? Söylediğine kendin de inanmıyorsun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Dolayısıyla eğer yandaşlara adam kayırmacı bir mantıkla ihale
verilmesinin örneklerine bakmak istiyorsanız 2001 ve 2002’den önceki dönemlere
bakacaksınız değerli arkadaşlar.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Yazıklar olsun sana!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bizim dönemde olmaz. Neden? Çünkü ihale mevzuatı buna imkân
sağlamıyor.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Canikli, Balıkesir SEKA’yı söyler misiniz?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bu kadar açık, bu kadar net.
Aynı şey bakın,
personel alımı için geçerli.
RECEP TANER
(Aydın) – Yüzünün kızarması lazım, Kayseri İl Başkanınız neler yaptı? Kayseri
İl Başkanınızı bir anlatsana!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Personel, memur alımları daha önce nasıl yapılıyordu? Memur alacak
her kurum, her bakanlık komisyon oluşturuyordu, yazılı sınavı da kendisi
yapıyordu, mülakatı da kendisi yapıyordu.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Hayır efendim, Devlet Personel yapıyordu.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Şimdi kim yapıyor? ÖSYM yapıyor değerli arkadaşlar. Karşılaştırın,
hangi sistemde yolsuzluk olur, adam kayırmacılık olur?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İftira ediyorsun. Başbakanlığa bağlı Devlet Personel yapıyordu.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Sayın Canikli, Balıkesir SEKA’yı söyler misiniz?
BAŞKAN – Sayın Aydoğan, lütfen yerinize oturun.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - İnsafa davet ediyorum. Bu değerlendirmeyi...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Gerçekten insaflı olmak gerekir.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Başkan.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Balıkesir SEKA’yı söyler misiniz?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Canikli...
BAŞKAN – Sayın Aydoğan eğer susarsa konuşmanızı anlayacağım Sayın Başkan.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Canikli, konuşmasında AKP
öncesi hükûmetlerin yapmış olduğu bazı olumlu
uygulamaları AKP’ye mal etmek suretiyle bir değerlendirme yaptı.
Devlet
memurluğuna giriş sınavı, Sayın Bülent Ecevit Hükûmeti
döneminde merkezî sistemle...
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Hamzaçebi, iki dakika süre size de veriyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, ben bir sataşma yapmadım ki.
Sayın Başkan,
yani söylediğimizin neresi yanlış, 2001 yılında değiştirilmedi mi? Biz de onu
söylüyoruz Sayın Başkan. Böyle bir şey olur mu?
2.- Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi’nin,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, Ecevit Hükûmetine sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Sayın Ergün Aydoğan konuşmasında siyasi bir değerlendirme yaptı.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Balıkesir SEKA ihalesi 4 defa ihale edilmiştir.
Herkese, kamuya açık ihale yapılmıştır. Kayıtlara geçmesi için söylüyorum.
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen oturun, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Hükûmete yönelik eleştirilerde
bulundu. Bu, Hükûmete yönelik bir eleştiriydi. Bu bir
bütçe konuşmasıdır. Bütçelerde daima hükûmet
politikaları muhalefet tarafından eleştirilir, kendi görüşleri, kendi çözümleri
ifade edilir. Bundan dolayı sataşma nedeniyle Sayın Canikli
söz aldı. Sataşma diye herhangi bir şey söz konusu değil. Eğer sataşma
nedeniyle bir söz alma ihtiyacı varsa Hükûmet burada
oturuyor, Sayın Maliye Bakanı söz alabilir, gerekli açıklamaları yapabilir.
Ayrıca, Sayın Canikli açıklamasında, kendi dönemlerinde özelleştirme
uygulamalarının gayet şeffaf bir biçimde yapıldığını söyledi. Hatırlayacaksınız
Sayın Canikli -unutmuş olabilirsiniz- Kuşadası Limanı
ihalesini Ofer diye bir kişi, grup alınca Ofer’in Sayın Başbakanla ilişkileri bir anda sorgulanmaya
başlandı. Sayın Başbakanla olan ilişkileri nedeniyle bu ihalenin Ofer’e verildiği iddiası çok ciddi bir şekilde ortaya atıldı,
bizim tarafımızdan ortaya atıldı. Sayın Başbakan konuya yönelik olarak
kendisine yöneltilen sorulara “Ben Ofer’i
tanımıyorum.” dedi. Daha sonra, aynı gün öğleden sonra “Tanıyor olabilirim,
belki görüşmüş olabilirim.” dedi. Akşam da “Evet, ben Başbakanlıkta kendisiyle
görüştüm.” dedi. AKP döneminde özelleştirme ihaleleri bu kadar saydam
yapılmaktadır! (CHP sıralarından alkışlar)
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ne oldu, ihale ne oldu? Kime verildi?
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Ayrıca, Sayın Bülent Ecevit döneminde Türk kamu yönetim
sisteminde çok modern bir adım atıldı, kamu yönetimine, memuriyete giriş
merkezî bir sınav sistemine bağlandı, objektif yapıldı ama sizin birkaç gün
önce -bunu siz kendinize mal ediyorsunuz- bir süre önce Çalışma Bakanlığı bir
Sınav Yönetmeliği yayınladı. O Yönetmelik’e göre
uzmanlık sınavına yazılı giriş şartı kaldırıldı. Siz istediğinizi alacaksınız.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Hamzaçebi.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Başkan…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkanım, Kuşadası ihalesiyle ilgili olarak örtülü bir
şekilde Sayın Başbakanımıza haksız ithamda bulunmuştur. Sataşmadan söz
istiyorum Sayın Başkan. Biraz önce ben sataşma yapmadığım hâlde…
BAŞKAN – Bir saniye
Sayın Canikli, önce Sayın Şandır’ı
bir dinleyeyim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ofer’e bir açıklık getirsene, Ofer’e!
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Getireceğim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – SEKA’ya, SEKA’ya! Balıkesir SEKA’ya!
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Sayın Canikli, hiç gereksiz şekilde 21.
Dönem 57’nci Cumhuriyet Hükûmetini ilzam edecek
sözler söyledi…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – İlzam etmedim, tam tersine o dönemde değiştirildiğini söyledim
sadece.
BAŞKAN – O zaman
her üç sayın grup başkanvekiline de söylüyorum, biz bu işlemi akşama kadar
devam ettirelim yani!
Buyurun Sayın
Şandır, size de söz veriyorum iki dakika sataşmadan dolayı, sonra Sayın Canikli’ye.
Buyurun.
3.- Mersin Milletvekili Mehmet Şandır’ın,
Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin, 57’nci Hükûmete sataşması nedeniyle konuşması
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Değerli arkadaşlar, yani duvarınız camdan olursa komşuya taş
atmayacaksınız. Şimdi, yüreğiniz yetiyorsa, Hükûmetsiniz,
tüm kayıtlar elinizde, 57’nci Cumhuriyet Hükûmeti ve
daha önceki hükûmetler döneminde ne kadar yolsuzluk
varsa, getirin görüşelim.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Rahşan affıyla kurtardınız onların hepsini! Hiçbiri hakkında
soruşturma yapılamıyor!
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen müdahale etmeyin.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Hiç böyle burada suçüstü yakalanmış olmanın telaşında etrafa çamur
atmayın. Gelin, burada Balıkesir SEKA’yı bir anlatın! Gelin, burada Balıkesir
SEKA’yı anlatın, yandaş kayırmasının örneğini Türkiye Cumhuriyeti tarihinde
anlatamayacaksınız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Anlatacağım, şimdi anlatacağım!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Gelin, burada Manisa’yı anlatın. Gelin, burada Ofer’i
anlatın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Çalık’ı anlatın, Çalık’ı!
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Dolayısıyla, milletin gözünün içine baka baka
suçüstü yakalanmış olmanın telaşıyla, geçmişe… Yanlış olmuşsa da olmuştur, ama
eğer geçmişi suçluyorsanız hakkınız yok, Hükûmet
sizsiniz, devlet sizsiniz, konuşmaya hakkınız yok, yapmak sorumlususunuz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hem yapacağız, hem konuşacağız.
MEHMET ŞANDIR
(Devamla) – Gelin, burada, sekiz yıldan bu yana geçmişe dönük hangi bütçenin
kesin hesabını ibra etmediniz de Yüce Divana verdiniz? Böyle bir şey yok. Ama
siz kendinizi savunamıyorsunuz. Kendinizi savunamamanın telaşıyla geçmişe
atıfta bulunuyorsunuz, geçmişi suçluyorsunuz.
Çok net
söylüyorum: Balıkesir SEKA’yı burada anlatmalısınız, Ofer’i
anlatmalısınız, TÜPRAŞ’ın 14,76’sının gece yarıları
nasıl satıldığını anlatmalısınız. Yoksa, bu milletin
aklıyla alay etmek hakkınız yok, geçmişi suçlamak da sizin haddiniz değil.
Görevinizi yapın! Bir şey biliyorsanız yargı da burada, kayıtlar da burada,
devletsiniz. Gelip de bu Meclisin mehabetini bozmaya hakkınız yok Sayın Canikli.
Teşekkür ediyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Şandır.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sayın Başkan, Sayın Konuşmacı birkaç ihaleden, isim zikrederek çok
net bir şekilde, bunların açık bir şekilde usulsüz olarak yapıldığı şeklinde
bir ithamda bulundu.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Açık, açık…
BAŞKAN – Sayın
Şandır… Sayın Canikli, lütfen ama…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) - Ben sataşmadım. Bakın Sayın Başkan, ben hiç sataşmadım ama sataşma
var.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – İlgilisi mahkemeye versin.
BAŞKAN – İki
dakika söz vereceğim fakat…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Tekrar söz isteyeceğiz Sayın Başkan.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Canikli.
4.- Giresun Milletvekili Nurettin Canikli’nin,
Trabzon Milletvekili Mehmet Akif Hamzaçebi ve Mersin
Milletvekili Mehmet Şandır’ın, Hükûmete
sataşması nedeniyle konuşması
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütün
özelleştirmelerde olduğu gibi, sözü edilen Balıkesir SEKA ihalesi, bakın,
bizden önce tam 3 defa ihaleye çıkarılıyor, herkese duyuruluyor ama kimse
girmiyor. 4’üncü kez, yine herkese açık, bir şekilde ihale ediliyor ve bir kişi
alıyor.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Kaç paraya satıldı? Ne kadara sattınız?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - Bakın, önemli olan şu: İhaleye giriş engellenmiş mi? Herhangi
birileri girmek istemiş de…
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Kaç kişi girdi? Kim aldı? Ne kadara aldı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen… Cevap veriyor.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - … böyle bir engelleme olmuş mu? Olmamış,
çok net bir şekilde.
Değerli
arkadaşlar, defalarca konuşuldu. Bakın, TÜPRAŞ, o zaman…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – TÜPRAŞ’ın 14,76’sını aldılar. İhaleyle mi
sattınız pazarlıkla mı?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) - … yüzde 14’ü borsadaki fiyatı üzerinden,
en yüksek fiyat üzerinden satılmıştır. Buna kimsenin bir itirazı var mı? Yok.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Var.
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Daha sonra, tüm Türkiye’de olduğu gibi bütün şirketlerin fiyatları
yükselmiştir, tersi de olabilirdi. Nitekim, bakın İstanbul’da Büyükşehir’in
sattığı 1 milyar dolarlık arsa yargıya takıldı, iptal edildi ama şu
anda 300 milyon dolar etmez değerli arkadaşlar. Dolayısıyla,
her şeyi bu çerçevede değerlendirmek lazım.
Bakın, ben
geçmişi falan suçlamadım. Elbette, suçlanması gerekirse konuşacak çok şey var
ama öyle bir tartışma açmak istemedim ben.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Ne yaptın?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sadece, bir sataşma oldu, sataşmaya cevap verdim. Eğer…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Niye gereğini yapmıyorsun? Sekiz yıldır Hükûmetsin,
niye gereğini yapmıyorsun?
BAŞKAN – Sayın
Milletvekilim…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Bakın, arkadaşlar, lütfen…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Niye yapmıyorsun?
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – O konulara girersek…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Gir, yüreğin varsa gir!
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – Sadece şunu söyleyeyim…
BAŞKAN – Sayın Canikli, lütfen…
NURETTİN CANİKLİ
(Devamla) – 19-21 Şubat 2001 tarihinde Merkez Bankasının sattığı 6,5 milyar
dolarlık döviz kime satıldı? Kaç paradan satıldı? Bunun hesabını verin. (MHP
sıralarından gürültüler)
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Canikli.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Niye hesabını sormuyorsunuz? Haydi sorun. Niye hesabını
sormuyorsun?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Şu dokunulmazlıkları kaldıralım, gereğini yapın.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – 2 milyar doları Citibank’ta hibe eden
siz değil misiniz? “Citi”ciler sizi!
RECEP TANER
(Aydın) – Utanmadan çıkıp konuşuyorsunuz bir de.
BAŞKAN – Sayın
Taner, lütfen…
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Faruk Septioğlu,
Elâzığ Milletvekili.
Buyurun Sayın Septioğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
FARUK SEPTİOĞLU
(Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesinin 24’üncü
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle bütün, hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, bütçeler, bir memleketin en önemli işidir. AK PARTİ İktidarı,
dokuzuncu bütçesi olan bu bütçede gelişen ve kalkınan ülkemizin hedeflerini
daha ileriye götürecek bir gayretin ürünü olarak buradadır.
3 Kasım 2002’de
AK PARTİ’nin iktidara gelmesiyle milletimizin
arzuladığı ve beklediği istikrar ortamı sağlanmış, sekiz yıllık icraatının
sonunda Türkiye, dünyadaki saygın ve güçlü ekonomilerin içinde yer almıştır.
Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisine sahip olan Türkiye…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – 16 mı, 17 mi? Başbakan “16” diyor.
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Geleceğiz, 16’ya da geleceğiz inşallah.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Siz “16” diyorsunuz, Başbakan “17” diyor, hangisi doğru?
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Artık krizler ülkesi değil, krizlere bulduğu çözümlerle örnek
alınan bir huzur ve istikrar ülkesidir.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Mersiyelerden, methiyelerden bir vazgeçin ya! Vazgeçin!.. Sizi seçmenleriniz kutluyor!
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Tabii, inşallah, göreceksiniz.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen…
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Beyler, biz geçmişi de biliyoruz, geçmişimizi de unutmuyoruz.
BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen Genel Kurula hitap eder misiniz siz;
buyurun.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, burada kimi dinleyeceğiz biz!
BAŞKAN – Lütfen Sayın Milletvekili…
OSMAN DURMUŞ
(Kırklareli) – Muhalefet konuşamaz!
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Benim onda birim kadar konuş Haydar!
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz. ..
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Ne dedin, ne dedin?.. Avukat mısın?
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Dedim bak, tutanaklardan okursun.
BAŞKAN – Sayın Septioğlu, lütfen Genel Kurula hitap edin.
FARUK SEPTİOĞLU
(Devamla) – Türkiye bugün hem demokratik istikrar hem siyasi gücüyle hem de
gelişen ve büyüyen ekonomik imkânlarıyla tüm dünyanın en gözde merkezi hâline
gelmiştir. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Türkiye, yıllarca
enerjisini enflasyona, faize, kamu borçlarına sarf ederken, tüketirken, bugün
oluşan ya da oluşabilecek tüm sorunlarının üzerine hızla giden, anında çözümler
üreten güçlü, istikrarlı ve deneyimli bir ülke konumundadır. Öyle ki bir daha
olmamasını niyaz ettiğimiz bir deprem yaşadık bölgemizde. Tabii, Hükûmet olarak anında müdahaleyle yaralar sarıldı ve
bölgede bulunduk. Bu arada, ilk etapta 3.190 çadır, 7.276 battaniye, 1.132
soba, 1.060 yatak, 60 prefabrik ev ve 4 adet mobil mutfakla hizmete başlandı. Şu ana kadar toplam
1.655 konut hak sahiplerine dağıtıldı. 695 konutumuz hazır vaziyete getirilmiş,
inşaatı devam ediyor. 356 konut da en kısa zamanda hak sahiplerine teslim
edilecektir. Tabii, bölgemizde eğitim, sağlık, tarım, ulaşım ve diğer kamu
yatırımları da yapılmıştır. Bu bağlamda, bölgemizde 11 okul, 11 öğretmen lojmanı
hizmete açılmış, Baskil YİBO Anadolu Öğretmen Lisesine dönüştürülmüştür.
Yatırımlarımız bununla da kalmamış, şu anda ihale ve yapım aşamasında devam
eden 2 adet anaokulu, 25 adet ilköğretim okulu; ilave olarak 4 adet anaokulu,
19 adet ilköğretim 2011 yılı projesinde sonuçlanacaktır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bölgemizde DSİ olarak Elâzığ şehir merkezinin 2040
yılına kadar içme suyu ihtiyacını sağlayacak olan Hamzabey
barajı ihalesi yapılarak inşaat aşamasına geçilmiş, Kanatlı barajı ve Sarıcan
barajı proje ve ihalelerinde son aşamaya gelinmiştir. Bölgedeki gölet, pompaj
sulama ve taşkın koruma projelerinin yapımı da hızla devam etmektedir. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Septioğlu.
Madde üzerinde on
dakika süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Sayın Özdemir,
buyurun.
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Kamu kurumlarında 4/C statüsünde çalıştırılan toplam kaç işçi
bulunmaktadır? Bir yılda on bir ay süreyle çalıştırılan bu işçilerin kadrolu
olarak çalıştırılması konusunda bir çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum: 4/B
statüsünde sözleşmeli olarak çalıştırılan kamu personelini kadrolu personel
hâline dönüştürmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaptan,
buyurun.
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kendisi Emekli Sandığı emeklisi olan bir bayan, dul kalması hâlinde, babası
BAĞ-KUR emeklisi veya SSK emeklisi ise babasından maaş alamıyor. Ancak, tam tersi,
yani kendisi BAĞ-KUR veya SKK emeklisi, babası Emekli Sandığı emeklisi ise
babasından dolayı maaş alabiliyor. Bu eşitsizliğin giderilmesi için torba
yasada bir düzenleme yapılacak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Adıyaman il merkezine 5 kilometre mesafede Pirin köyü, diğer ismiyle tarihî Perra antik kenti bulunmaktadır. 5 bin yıllık bir tarihi
var. Burada oturan yurttaşlarımız perişan durumdalar. Oturdukları evler hem
yetersiz hem de 7-8 kişi aynı evde yatıp kalkmaktalar. Bu insanların şöyle bir
istekleri var sizlerden: Ya kamulaştırma yapılsın ya da sit alanı olduğu için
bu mağduriyetin giderilmesi anlamında tadilata izin vermek mümkün mü? Gerçekten
bu insanların büyük sıkıntıları vardır. Bu konuda Hükûmetiniz
olarak ne düşünüyorsunuz? Bir açıklama yaparsanız çok memnun olurum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, şeker fabrikalarını özelleştirme kapsamına
aldınız, artık vazgeçtiniz. Lütfen… Özelleştirme İdaresi ancak satmayı bilir,
şeker üretmeyi bilmez. Şeker Fabrikaları yönetimini, Özelleştirme İdaresinden
Şeker Fabrikalarının kendisine iade etmeyi düşünüyor musunuz? Artık özelleştirmeden
vazgeçtiniz; lütfen, şeker fabrikasına dokuz yıldır, sekiz yıldır bir tek çivi
alamıyorlar, bir makine alamıyorlar, bir tadilat yapamıyorlar, elleri kolları
bağlı. Böyle bir kurum üretimde başarılı olabilir mi? Bırakın, kendi hâllerinde
Şeker Fabrikaları yönetimi çok başarılı olur. Lütfen, özelleştirmeden
kendilerine iade etmeyi düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık,
buyurun.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, Eti Maden İşletmelerine bağlı Kütahya ili Emet Bor
İşletmesinde uzun süredir çalıştırılan 160 dolayındaki taşeron işçisinin,
işletmede kadrolu olarak çalışan diğer işçilerle aynı işi yaptırıldıkları
gerekçesiyle Çalışma Bakanlığı tarafından açılan davada haklı bulundukları ve
bu mahkeme kararına rağmen Enerji Bakanlığı tarafından bu işçilerin kadrolu
işçi statüsüne geçirilmediği iddiaları doğru mudur? Doğruysa, Türkiye Cumhuriyeti devletinde bu uygulama hukukun
üstünlüğüyle çelişmemekte midir? Bu konudaki Hükûmetinizin
düşüncesi nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Işık.
Sayın Aydoğan, buyurun.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Balıkesir olarak biz de gelişen ve kalkınan ekonomiden pay almak istiyoruz.
Balıkesir Üniversitesi ve tıp fakültesinin uzun zamandan beri kadro talebi var,
YÖK’te bekliyor fakat YÖK’ün verdiği cevapta ödenek eksikliği nedeniyle
kadronun tahsis edilemediği söylenmekte. Bu tıp fakültesi tam kapasite
faaliyete geçebilmiş değil kadro yetersizliği nedeniyle. Balıkesir Üniversitesinin
kadro eksikliğini gidermeyi düşünüyor musunuz?
Ayrıca 40 bin
öğrenci kapasitesi olan ilimizde en önemli sorunlarımızdan birisi de yurt
sorunu. Bu konuda da bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Soru sorma süresi
tamamlanmıştır.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şu anda 4/C’li çalışan sayısı 30.707 kişi, özelleştirmeden gelen
17.838 kişi, diğer kamu kurumları 2.012 kişi ve Tekelden de gelen 10.857 kişi.
Değerli
arkadaşlar, 1992’den ta 2004’e kadar, en azından, biz, 4/C gibi bir imkânı
sağlayana kadar dışarıda kapı önüne bırakılmış 12 bin tane, özelleştirme
nedeniyle kapı önüne bırakılmış 12 bin tane işçimizi biz aldık kamuya, onlara
maaş bağladık ve kendilerine emeklilik imkânı sağladık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, hangi kapının önüne? Bu ifadeler size yakışmıyor gerçekten.
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen… Soru soruldu, cevap veriyor Sayın Bakan. Lütfen sabredelim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, AK PARTİ Hükûmetlerinden
önce…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kapı önüne bırakılmadı. Yanlış ifade kullanıyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Önce medeni bir şekilde dinleyin.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, bu şekilde ifade ederek kamuoyunu yanlış bilgilendiriyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu soruyorsunuz, medeni bir şekilde
dinlemiyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, lütfen… Soruya cevap verin efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, dinleyin. Yanlış bilgilendirmiyorum.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kapı önünde kimse kalmadı.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Bağırıp çağırma! (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN – Sayın
Işık, soruyu sordunuz, lütfen cevabı bir dinleyin.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Kapı önüne bırakılıyor diye bir şey yok.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ya, soru sordun, dinle işte! Soru sordun dinle!
Niye dinlemiyorsunuz arkadaşlar?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Yanlış ifade ediyorsunuz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşım, sonraki konuşmanda sorarsın.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ama şimdi yanlış bilgi veriyorsunuz, herkes sizi dinliyor.
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen… Sayın Bakan cevap veriyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sonraki sorunuzda sorarsınız. Bir dinleyin bakayım.
Bir dinlemeyi öğrenin. Dinlemiyorsunuz.
BAŞKAN - Sayın
Bakan, lütfen cevap verir misiniz sorulara.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Değerli arkadaşlar, AK PARTİ Hükûmetlerinden
önce özelleştirme yapılınca işçilerin kıdem tazminatı ödenir, kapı önüne
bırakılırdı. Ne zamana kadar? 2002 yılı sonuna kadar. AK PARTİ geldi… (MHP
sıralarından gürültüler)
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Siz o zaman İngiltere’deydiniz, haberiniz bile yoktu, kurum
değiştiriyordunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Siz yoktunuz o zaman. Vatandaşı kim kapının önüne bırakabilir!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Böyle bir usul var mı?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru sordunuz, lütfen cevabı dinleyin, Sayın Bakan cevap
versin.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, size yakışmıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Böyle bir usul var mı? Böyle bir usul var mı?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Bir Bakana yakışıyor mu bu?
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Size yakışmıyor bu Sayın Bakan.
ERTUĞRUL
KUMCUOĞLU (Aydın) – Ne zaman AK PARTİ’li oldun sen?
BAŞKAN – Lütfen
sayın milletvekilleri…
Sayın Bakan,
lütfen sorulara cevap verin siz Genel Kurula hitap ederek.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan, böyle bir şey olur mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Böyle bir usul var mı?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Vatandaşı kapı önüne bırakmak da ne demek?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Ne alakası var? Benim söylediğimle ne alakası var
bunun?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Böyle bir üslup bir Bakana yakışıyor mu?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, lütfen sorulara cevap verin, Genel Kurula hitap edin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, böyle bir usul var mı?
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – O zaman biraz daha bir Bakanın üslubuyla konuşun! Ne demek kapı
önüne bırakmak?
BAŞKAN – Sayın
Bakan, siz devam edin sorulara cevap vermeye. Tabii ki iktidar sorgulanacak,
soru sorulacak, cevap vereceksiniz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, 2002 sonundan önce,
özelleştirilen şirketlerde çalışanların kıdem tazminatları ödenir, işten
çıkartılırdı, başka bir hak verilmezdi. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde “4/C” diye bir kadro ihdas edildi. Bizden önce, 1992 ile 2002
arasında kapı önüne bırakılan işçilerimiz de dâhil olmak üzere -ki oradan 12
bin tane vatandaşımız başvurmuştur- onlar da dâhil olmak üzere, biz kendilerini
kamuda işe aldık, kendilerine maaş bağladık ve kendileri böylece emekli olma imkanına kavuştular. 4/C, o anlamda, hakikaten, AK PARTİ hükûmetlerinin getirdiği çok önemli, çok doğru bir
düzenlemedir; bir mağduriyeti gidermiştir ve o anlamda da, hakikaten, farkımızı
ortaya koymaktadır.
Değerli
arkadaşlar, Emekli Sandığında çok farklı uygulamalar olduğu söylendi, biz
onları not aldık. Emekli Sandığıyla ilgili hususu ilgili Bakanımıza bildiririz;
eğer hakikaten, düzeltilmesi gereken bir husus varsa, eminim yardımcı olur.
Sayın Köse, tabii
ki gündeme getirdiğiniz hususu yine biz Kültür Bakanlığımızla paylaşalım çünkü
kamulaştırma yapılması gerekiyorsa yapılır.
Şeker Fabrikaları
konusuna gelince: Tabii, Şeker Fabrikaları bir yönetim kuruluna sahip ve bir
genel müdür tarafından yönetiliyor. Şeker Fabrikalarında, en yeni yönetici,
sekiz yıldır orada yönetici olarak çalışıyor, yirmi yıllık üst düzey yönetici
tecrübesine sahip bir yönetici kadrosu söz konusudur. Özelleştirme İdaresinin
Şeker Fabrikalarının günübirlik yönetimine müdahalesi söz konusu değildir.
Türkiye’de 1 kilogram şeker, son dünya şeker fiyatlarının artmasına rağmen,
dünya fiyatlarının neredeyse 2 katı bir maliyetle üretiliyor. Türkiye’deki
şeker fabrikalarının toplam kapasitesi Türkiye'nin şeker ihtiyacının 2 katıdır.
Yani şunu ifade etmeye çalışıyorum: Türkiye’deki şeker fabrikalarını tam
kapasiteyle çalıştırırsanız, Türkiye'nin ihtiyacı olan 2 kat şeker üretirsiniz
ama bunu ihraç edemezsiniz çünkü dünya fiyatlarının 2 katına üretiyorsunuz. O
nedenle, şeker fabrikalarının daha verimli çalışması için, daha üretken
çalışması için özelleştirilmesi gerekiyor. Özelleştirme programından çıkarmayı
düşünmüyoruz.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, süre tamamlanmıştır.
Teşekkür ediyorum
Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
25’inci maddeyi
okutuyorum:
YEDİNCİ BÖLÜM
Çeşitli Hükümler
Uluslararası
kuruluşlara üyelik
MADDE 25 – (1) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel
bütçeli idareler ta-rafından kanun, kararname ve uluslararası anlaşmalar gereği
üye olunan uluslararası kuruluşlar dışındaki uluslar arası kuruluşlara, gerekli
ödeneğin temini hususunda Maliye Bakanlığının uygun görüşü alınmadan üye
olunamaz ve katılma payı ile üyelik aidatı adı altında herhangi bir ödeme
yapılamaz.
(2) Hazine ve Dış
Ticaret Müsteşarlıklarının uluslararası anlaşmalar, kanun ve karar-namelerle
Türkiye Cumhuriyeti adına üye olduğu uluslararası kuruluşlara ilişkin işlem-lerine (katılma payı ödemeleri dahil)
bu madde hükmü uygulanmaz.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hasip
Kaplan, Şırnak Milletvekili.
Buyurun Sayın
Kaplan.
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
25’inci madde uluslararası kuruluşlara üyelikle ilgili. Biz de diyoruz ki AK PARTİ hükûmetlerine:
“Gidin, görün, öğrenin, dersinizi çalışın, gereğini yapın.” Bunu söylüyoruz.
Niye bunu söylüyoruz? Birleşmiş Milletler İnsani Gelişme Endeksi’nde
Türkiye'nin neden 83’üncü sırada olduğunu öğrenirsiniz. Neden Avrupa’da 47 ülke
içinde 46’ncı sırada olduğumuzu öğrenirsiniz. Hatta daha dün Ekonomist
dergisinin yayınlamış olduğu demokrasi endeksindeki ders notunuzu öğrenirsiniz;
sınıfta nerede çaktınız, nerede zar zor geçtiniz onu öğrenirsiniz.
Bakın, rapor
birçok noktadan hareket ediyor; demokrasi, özgürlüklerin korunması amacına
yönelik kurumsallaşmış ilkeler ve uygulamalar olarak tanımlanıyor. Yine, asgari
koşulu, bireysel hak ve özgürlüklerin, azınlık haklarının güvence altına
alınması, çoğulculuk, adil yargılanma ve yasalar önündeki eşitliğin sağlanmasıdır.
Serbest seçimler, hükûmetin işleyişi, siyasi katılım,
demokrasi kültürü ve özgürlükler; işte, karnenizde nota tabi tutulduğunuz
hususlar.
Şimdi, bu rapora
göre 1’inci grupta tam demokrasiler var, Avustralya, Avrupa Birliği gibi. 2’nci
grupta ise kusurlu demokrasiler var, bunlar da İtalya, Fransa gibi. 3’üncü
grubun adı ise “hibrit” ve aslında bu raporda bunlar
için “demokrasi” sözcüğünü kullanmıyorlar. Bu grup için otoriter rejimlerle
demokrasiler arasında melez bir yönetimi ifade eden, “hibrit”in
de anlamı zaten “melez”, “karma”, “karmakarışık” anlamındadır. Bunun, bu tür
ülkelerin içinde de maalesef Türkiye yer alıyor.
AK PARTİ hükûmetlerinin sekizinci yılı. Sekizinci yılının son üç
yılında Türkiye’de seçimler endeksinde 7,9, işleyişte 7,14 ama siyasi katılıma
gelince 3,89. Oysa 2007’de bu 4,4’tü. Yine, siyasi kültürde 5, özgürlüklerde
4,71. Oysa 2007 raporunda bu 5,59’du. Siz, yani Hükûmet
olarak çakmışsınız siyasal katılımda, çakmışsınız siyasal kültürde, çakmışsınız
özgürlüklerde!
Şimdi, serbest
seçimler, siyasal katılım, özgürlükler, sivil demokratik kuruluşlar, gösteri
yürüyüşleri, protesto hakkı, düşünce özgürlüğü, bütün bunların her birine son
bir ay içinde bakarsak AK PARTİ’nin zulmü, zorbalığı
ve baskısıyla karşılaşıyoruz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Ayıp, ayıp!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Öyle ki, Başbakan bile basın mensuplarına kendisine hangi soruların
sorulabileceğini belirleyecek düzeye geliyor. Başbakanı protesto etmek yasak, Obama’yı protesto etmek serbest!
Bakın, yine
öğrencilere yönelik baskılar, yine izinsiz gösteri nedeniyle açılan ceza
davaları, 2 bini aşan partilimize birer açıklama nedeniyle verilen yedi on yıl
hapis cezaları, yine 2 bini aşkın Kürt siyasetçinin yargılandığı davalar, bütün
bunlar. Bırakın onu, demokratik toplumlarda ve ülkelerde şiddet unsuru olmadığı
sürece her türlü fikrin, en zıt fikirlerin, en aykırı fikirlerin parlamentoda
tartışılması demokrasinin gereğidir. Oysaki bir demokratik özerklik projesi
ortaya koyduk, Hükûmet bunun karşısında da öylesine
bir tepki veriyor ki kendi projesini ortaya koymayanlar, kendi Başkan
Yardımcıları çıkıyor “siyasi suikast” kavramını kullanıyor. Bir başka Başkan
Yardımcısı bir kentimizin insanlarını aşağılıyor.
Dün söylemiştim:
“İki ‘Çelik’ bu Hükûmette çok! Birisi İzmir halkından
özür dileyecek, o diğer Çelik de Kürt halkından özür dileyecek.” Böyle ileri
geri konuşmanın zamanı, süresi geçti.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ama siz istediğinizi söyleyin!
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Değerli milletvekilleri, bir konuyu daha sizinle paylaşmak
istiyorum, bu konuda samimiyetimizi ortaya koyacağız.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Siz istediğiniz gibi konuşun, onlar konuşmasınlar!
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen...
HASİP KAPLAN
(Devamla) – Konuşacağım, dinleyeceksiniz. Bu kürsü halkın kürsüsü, ben halktan
güç alıyorum. Bak, dinle, ben sana güzel şeyler anlatacağım şimdi.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Ne güzel şeyleri?
HASİP KAPLAN
(Devamla) - Dün Plan ve Bütçe Komisyonundaydık arkadaşlar. Mali af,
yapılandırma torba yasası var. Hükûmet, aklına gelen
her türlü düzenlemeyi bu yasanın içine koydu, katrilyonları bu yasanın içine
koydu bu ülkenin vergisini veren bütün vatandaşların. Ben de bu Komisyonun alt
komisyonunda BDP’yi temsilen bulunuyorum. 2011
seçimlerinde üç siyasi partiye 376 milyon lira bütçemizden para ayrıldı ama
grubu bulunan partimize ayrılan bir bütçe, bir para yok. Bu eşitsiz bir durum
değil mi? Bu antidemokratik değil mi? Böyle bir seçim koşullarında ahlaken
kendi vicdanınıza nasıl sığdırırsınız?
Biz bunu
araştırdık, 2004’te AK PARTİ’den ayrılan bir grup
kuruldu diye, gruplar para almasın diye, Kenan Evren’in bile Siyasi Partiler
Yasası’nda grubu olan partilere verdiği hazine yardımını sizin kestiğinizi
tespit ettik.
Şimdi, bu böyle. Bunu getirdik ve
dedik ki Mecliste: “Gelin, bunu değiştirelim.” Bir önerge verdik: “Bir defaya
mahsus olmak üzere, Mecliste grubu bulunan siyasi partiler dâhil temsil edilen
partiler, Meclisin dışında olan, yüzde 1 oy alan partilere, gelin, eşit olarak
hazine yardımı yapalım.”
Burada biz -Sayın
Sakık da vardı- Bülent Arınç
-Başbakan Yardımcısı- ve Alt Komisyon Başkanı Recai Berber’le şurada bu konuyu
konuştuk bu adaletsizliği giderin diye. Kendisi de Komisyon Başkanına söyledi.
Sonra CHP’yle görüştük, Grup Başkan Vekili Sayın Kemal Anadol’la
görüştük ve Komisyon üyesi Sayın Mustafa Özyürek’le.
Bu önergeyi getirdik, dün verdik ve bu önerge AK PARTİ oylarıyla reddedildi,
dikkatinizi çekerim. Şimdi, Cumhuriyet Halk Partisi “Biz seçim barajının da
inmesinden yanayız. Vergi verenler bu grubun üyelerini seçti, hazine
yardımından da yanayız.” dedi. Hatta, telefonla Sayın Kılıçdaroğlu’nun bizzat müdahalesiyle CHP bu önergemizi
destekledi. Cumhuriyet Halk Partisi, eğer baraj karşısında, eğer hazine yardımı
karşısında böyle bir tavır koyabiliyorsa kutluyorum ama bu kutlamayı size, Hükûmete yapamıyorum. Niye yapamıyorum? Bakın, şunu açıkça
söyledik: Seçim barajı bizim kırmızı çizgilerimizdir
-çok açık söylüyorum- ve bu seçim barajında -çok açık söylüyorum- ortaklaşma en
asgari çizgidir. Şunu bilin: Burada ortaklaşacağımız çok şey var, hatta
ortaklaşıyoruz, yapıyoruz.
Bakın, İç
Tüzük’te, dört Meclis grubunun oluşturduğu İç Tüzük’ün Komisyon üyesiyim. Yine
temel kanunlar, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu, Hukuk Usulü Muhakemeleri
Kanunu’nda da parti grubum nedeniyle orada görev yapıyorum. Şimdi, burada 3 bin
tane madde var, ortaklaşmazsak bu geçmez. Bunu uyarıyoruz, söylüyoruz
“Arkadaşlar yapmayın…” Biz tehdit etmiyoruz. CHP, MHP dün bunu söyledi ve bunun
üzerine Haberal yasası çıkarıldı. Şimdi size
söylüyoruz: Bizi zorda bırakmayın. Size bir seneye kadar mühlet -seneye kadar-
3 bin madde var, 3 bin önerge veririz, 3 bin kez konuşuruz, 3 bin kez yoklama
yaparız, üç senede de siz bu yasaların hiçbirini çıkaramazsınız. Çünkü siz eşit
değilsiniz, adil değilsiniz, özgür değilsiniz. Bu yasalarda ortaklaşamazsanız
biz de sizinle ortaklaşamayız, size de seneye kadar süre veriyoruz.
Saygılarımla. (BDP sıralarından alkışlar)
BENGİ YILDIZ
(Batman) – Seneye az kaldı, bir hafta kaldı.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kaplan.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Mithat Melen, İstanbul
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Melen. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce heyeti
saygıyla selamlıyorum. Bütçe Kanunu’nun 25’inci maddesi üzerinde Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti tekrar
selamlarım.
Değerli
milletvekilleri, önce maddeden başlamak istiyorum konuya. Madde gayet açık ve
net bir madde çünkü uluslararası kuruluşlara üye olmayı ancak ve ancak Maliye
Bakanlığının iznine bağlamış çünkü bunun da ezbere olmaması gerekiyor, Maliye
Bakanlığını bu konuda yetkili kılmış. Fakat burada başka bir atıfta bulunulacak
mesele var -bu doğru, buraya kadar olan kısmı doğru- o da şudur: Maliye
Bakanlığı bunu nasıl değerlendirecek veya bu konuda Türkiye’nin, başta hükûmetler olmak üzere, yeni kuruluşlara üye olmak gibi
nasıl bir politikası var? Çünkü gerçekten dünya değişiyor; hatta mevcut
kuruluşların dünyada bugün, Avrupa Birliği dâhil, IMF’nin, hatta Dünya
Bankasının, birçok kuruluşların, G-20’lerin, hepsinin statüleri de değişiyor
çünkü geçmiş elli sene gelecek elli sene gibi olmayacak yani bu kuruluşlardan
çoğu değişecek, belki yenileri gelecek, buna Avrupa Birliği dâhil.
Onun için, bu
maddeyi bu kadar böyle basite indirgeyip Maliye Bakanlığına yetki vermek… Yetki
verilmesine karşı değilim ama bunda bir, arkada politika ve yasanın gereği var.
Niye? Çünkü artık dünyada önemli bir değişim var ve bu yasada
da belki şunu yapmamız lazım: Bizim ne yapacağımıza karar vermemiz lazım yani
bizim uluslararası kuruluşlar içerisinde artık hep iddia ediyoruz ya dünyaya
açıldık, şu kadar iyiyiz, bu kadar öne gittik, çok fazla temsil ediliyoruz;
hayır, bu uluslararası kuruluşlarda temsil edilmiyoruz, bilakis daha altta
temsil ediliyoruz. Bu konuda Türkiye gerçekten tecrübeli, yetişmiş
birçok personeli var fakat bu kuruluşların içerisinde bir tane doğru dürüst yer
kapamıyor. Artık bunun için başkanlıktan bahsediyorum ben. Bu kuruluşların,
Türkiye, başkanı olabilecek düzeye gelmiştir, bu nettir ama bunun için bir
politika yok. Bu politika ne Dışişleri Bakanlığında var doğru dürüst ne de hükûmetlerde var ama bu politika için belki yeni yasa
çıkarmak lazım.
Onu da şununla bağlayabilirim: Mesela bir Hollanda’nın çok ufak
arazisi belki ama Hollanda’nın 13 milyon nüfusuna oranla uluslararası
kuruluşlarda temsil edilme oranı o kadar çok yüksek ki. Birçok uluslararası
kuruluşların başında Hollandalılar var. Niçin? O da bir politika icabı, gereği.
Her yıl Hollanda Hükûmeti 150’ye yakın memurunu veya
genci uluslararası kuruluşlara gönderiyor ve oradan herhangi bir görev
kapmaları hâlinde yardım ediyor. Bizim hiç öyle bir şeyimiz yok. Mesela, Sağlık
Teşkilatına bakın, Dünya Sağlık Teşkilatında kaç tane Türk çalışıyor? Dünyada
G-20’ler var şimdi, yeni bir kurum, yeni bir yapılanma, hiçbir Türk çalıştığını
görmüyorum, başka sekreteryalar o görevi görüyor.
Onun için… Çünkü bu maddenin arkasında diyor ki: “Hazinenin ve diğer
uluslararası kuruluşlara üyelik bu madde kapsamında değildir.” O zaman bu madde
yeni kuruluşlara üye olmayı öngördüğüne göre, Maliye Bakanlığının bir
politikası. Yetmez; Hükûmetlerin bu konudaki
politikaları ve belki, gerçekten karar mekanizmalarını bu konuda oturup
çalışmaları lazım. Yani belki bir yasa çıkarmamız lazım, bunu da düşünmemiz
lazım ama burada hep geçmişle uğraştığımız için, hiç gelecekle uğraşmadığımız
için, bu konularda hiç düşünme zahmetini de görmemişiz kendimizde; bu maddeler
de böyle, hep şey gibi geçiyor, sıradan geçiyor.
Şimdi, mesela,
yine biraz önce 2001’e atıfta bulunuldu. Yani ben de mecburen o 2001’e atıfta
bulunulduğu için, 2002’den bahsedildiği için ondan bir şey söylemek istiyorum.
Aslında 2001’deki o meşhur ekonomi politikası var ya -o IMF’nin de yardımıyla,
işte biraz önce ismini bahsettiğiniz, pek söylemek istemediğim ismin de
yardımıyla- o model bitti artık, onu da kabul etmeniz lazım. O model bitti.
Yani o model üzerinde İstanbul’da oturup, bir üniversitede birtakım çalışmalar
yapıp, o çalışmalarla yeni birkaç değişiklik yaparak Türk ekonomisinin
sorunlarını çözemezsiniz. Onun için, o modeli oturup da lütfen değiştirin. Yeni
bir program hazırlayın, hazırlayalım hatta çünkü 2011 yılı, 2012 yılı çok zor
geçecek. Bakın, ne orta vadeli ne kısa vadeli programlar artık tutmuyor,
tutarlı olmuyor.
Bir şey daha
söylemek istiyorum: Bütün bu alınan önlemlerle -dün Sayın Başbakan
Yardımcısının açıkladığı önlemlerle, biraz da bankaları tehdit ederek- ne cari
açığı ne sıcak parayı önleyemeyeceksiniz. Bu, çok tehlikeli. Aslında,
dün de söylemeye çalıştım, arz etmeye çalıştım. Gerçekten, muhalefetin ağzında
cari açık olabilir, bunları sık sık söyleyebiliriz
ama iktidarın ağzı da sık sık, başta Başbakandan
başlamak üzere, herkes cari açıktan şikâyet ediyorsa iş demek ki çok ciddi hâle
gelmiştir ama önlem almak lazım. Yani İstanbul’da 3 kişinin bir arada, üç
akılla, biraz da bankaları tehdit ederek bunu çözemezsiniz ve bu sadece sizin
değil, yarın bizim de başımıza, hepimizin başına, Türkiye’de ekonomiyle meşgul
olan herkesin başına iş getirecek. Niye getirecek? Çünkü bir türlü Parlamento,
Türkiye Büyük Millet Meclisi ekonomiyle ilgili hiçbir konuya hâkim değil, her
şey onun dışında hallediliyor. Torba kanunlar da öyle. Ne kadar acı o torba
kanunlar. Türkiye’de, dünyada hiç olmayan bir sistemi gerçekleştiriyorsunuz.
Bürokrasinin ödü kopuyor, her maddeyi torba kanuna koyuyor. Sistem altüst
olmuş. 3 bin madde midir, 7 bin madde midir, artık ben takip edemiyorum, ben
anlamıyorum artık. Torba kanunlardan anlamıyorum. Hatta bazen düşünüyorum “Bu
ekonomi bilimini boş yere mi yapmışız?” diye çünkü burada ekonomi biliminin
katledildiğini de görüyorum veyahut da yeni bir ekonomi bilimi icat ettiniz,
ona da saygı duyuyorum gerçekten. Çünkü gerçekten anlamıyorum o torba
kanunları. Bunda bütün sistemi altüst ettik ve sistem yeni baştan kurulmaya
çalışılıyor ama nasıl kuruluyor? Eksik kuruluyor.
Bakın, şu anda ne
oluyor biliyor musunuz Türkiye’de? O kadar çok para var ki, o kadar bol para
var ki ama alacak kimse yok. Bu ne demek? Türkiye’de üretim yapılmıyor demek,
üretim için kimse yatırım yapmıyor demek. Bu ne demek? Türkiye’de sadece
tüketim yapılıyor demek. Bu kürsülere çıkıp “Şunu şu kadar artırdık, bunu bu
kadar artırdık.” demek yerine “Yarın neler yapacağız?”ı bir konuşsak. Yarın, bir
sabahleyin kesilecek... Mesela, otomotiv sektöründe artma tabii önemli,
küçümsemiyorum ama yeterli mi? Üretim sektöründe, mesela demir çelik çok
artıyor mu? Demir çelik üretimimiz artıyor mu? İthalatımız çok arttı. Şimdi
ithalatımız da yavaş yavaş bu önlemlerle çünkü faiz
yükseldikçe, döviz kuru yükseldikçe azalacak. İhracat da bu dönemde mecbur olup
azalacak ki yine bu bütçe açıkları bugünkünden daha fazla olacak. Bugünkünden
daha fazla olduğunda, tekrar bu açıkları bulmak için paraya ihtiyacımız olacak.
Onu kim karşılayacak? Onu da ne Hükûmeti dinleyecek
ne tehdidi dinleyecek, gidecek özel sektör de dâhil olmak üzere yurt dışından
en ucuz parayı bulup getirecek.
Onun için, bakın,
yeni bir sisteme ihtiyaç var, yeni bir programa ihtiyaç var. Yeni program
olmasa… Ben İstanbul’da görüyorum. İstanbul çatırdamak üzere.
İstanbul bu para konusunda çatırdayacak. Para politikalarıyla bu işi
böyle götüremezsiniz artık. Bunu gerçekten değiştirirsek, hep birlikte
değiştirirsek, hatta 1 Ocaktan itibaren gündem maddesi bu olursa, bir kere de
bu ekonomi bu Meclise gelirse, bu ekonomi gerçekten bu Mecliste konuşulursa ama
nasıl konuşulursa? Hâlâ kafanızı 2001’lerden, o sudan çıkarıp, o programın
bittiğini, onun iflas ettiğini anlayıp yeni baştan yeni bir program yeni kadrolarla
yapıp… Hatta bunda da anlaşmak lazım. Yani bunu seçimde
kimsenin kullanmaması lazım. Sizin her gün yaptığınız gibi, 2001’de şu
oldu, 2001’de bu oldu dememek lazım. Yani oturup…
Bakın, deminden
beri ben bakıyorum. Yanlış anlamayın ama yani hiç, hiç içeriğe dönük bir şey
konuşmuyoruz burada. Hep karşılıklı suçlamalarla, birbirimizi hırpalayarak ve
Türkiye’ye yararlı olmayan işlerle uğraşıyoruz. Türkiye’ye yararlı olmak
istiyor muyuz? Çünkü bence Türkiye Büyük Millet Meclisinin görevi Türkiye’ye
yararlı olmak, Türkiye’nin sorunlarını aşmak, toplumun önünde hareket etmek.
Hayır, toplumun gerisinde kalıyor Türkiye Büyük Millet Meclisi. Niçin? Çünkü
toplum kendi sorunlarını kendi çözümleriyle bulmaya çalışıyor. Terörün de aslı
buradan kaynaklanıyor. Siz toplumun sorunlarını çözemezseniz, toplumun
gerisinde kalırsanız, toplum kendi sorunlarını kendi kendine çözmeye başlar ki
çok tehlikeli. Hele
demokrasilerde en tehlikeli şey bu. Toplumların seçtikleri
adamlar, insanlar vasıtasıyla sorunlarını çözememeleri ve bunu anlamaları çok
tehlikeli bir iş. Ben şimdi gözlüyorum hep bunları ve üzülerek gözlüyorum.
Bu duygu ve
düşüncelerle yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ederim.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Melen, bu güzel konuşmanızdan dolayı.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Şükrü Elekdağ,
İstanbul Milletvekili.
Buyurun Sayın Elekdağ. (CHP sıralarından alkışlar)
Sayın Elekdağ, süreniz, eğer AK PARTİ Grubunun grup adına konuşma
talebi yoksa on beş dakika.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ŞÜKRÜ MUSTAFA ELEKDAĞ (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı bütçe yasasının 25’inci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisinin
görüşlerini arz etmek amacıyla söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, kabul etme olasılığı nedeniyle Ankara’nın bir haftadır diken
üstünde oturmasına yol açan, 1915 olaylarını “soykırım” diye tanımlayan
Amerikan Temsilciler Meclisi yasa tasarısı, dün gece gündemden düşerek kadük oldu. Ancak Amerika’daki Ermeni diasporası
ve onun Temsilciler Meclisindeki uzantıları mücadeleden vazgeçmiş değiller. Nitekim, yasa tasarısının baş sunucusu olan Demokrat
Milletvekili Adam Schiff, 5 Ocakta başlayacak yeni
yasama yılında tasarının bir benzerini Temsilciler Meclisine sunacağını
açıkladı.
Değerli
arkadaşlarım, Amerikan Kongresinden soykırımı kararının geçirilmesi, Erivan ve diaspora açısından büyük önem taşıyor. Zira Erivan,
Kongreden soykırım kararını geçirebildiği takdirde bunun çorap söküğü etkisi
yapacağını ve şimdiye kadar bu konuda tereddüt içinde olan birçok diğer
devletin parlamentosuna örnek teşkil edeceğini hesaplıyor. Ermenistan’ın ve diasporanın açıklamalarına göre soykırımın, tarihsel açıdan
kanıtlanmış bir olay, yani -tırnak içinde- “...” (x) olduğunun kanıtlanması
için mümkün olduğu kadar fazla parlamentodan Türkiye’yi soykırım ile
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
suçlayan kararlar geçirmek gerekmektedir. Bu yaklaşımlarında da pek haksız
oldukları söylenemez. Zira, Doğu Perinçek’e
karşı soykırımı inkâr suçu davasında Lozan Mahkemesi, soykırım iddiasının
tarihsel açıdan kanıtlanmış bir olay olduğunu ispat amacıyla bu iddianın Avrupa
Birliği Parlamentosu da dâhil olmak üzere birçok devlet parlamentosu tarafından
kabul edilmiş olduğunu ileri sürmüştü. Bu itibarla Amerika’daki Ermeni
kuruluşları ile Ermeni vakıf ve kurumları soykırım tasarısını Kongreden
geçirmek için bundan sonra da var güçleriyle çaba göstereceklerdir.
Türkiye’yle
Ermenistan arasında müzakere edilerek 10 Ekim 2009’da imzalanan protokollerin
önde gelen amaçlarından biri de Türk ve Ermeni bilim adamlarından oluşacak bir
ortak tarih komisyonunun kurulmasıydı. Ortak komisyon arşivlerde araştırma
yaparak 1915 olaylarına ait gerçekleri aydınlığa çıkaracaktı. Tabiatıyla
Türkiye ve Ermenistan da tüm arşivlerini araştırmaya açacaklardı. Böyle bir
tarih komisyonunun kurulmasının Ermenistan tarafından kabul edilmesinin önemli
bir yararı da Ermenistan’ın ve diasporanın araştırma
sürecinde Türkiye aleyhindeki soykırım propagandasını durdurmak mecburiyetinde
kalacakları idi.
Değerli
arkadaşlarım, ben ortak tarih komisyonu kurulması fikrimi 2005 yılında
Dışişleri Bakanı olan Sayın Abdullah Gül’e açmıştım. Sayın Gül önerimi kabul
etme cesaretini göstermişti. Cesaretten bahsediyorum, zira daha önceki bakanlar
bu önerimi kabul edemediler, bu cesareti gösteremediler. Dışişleri Bakanlığı
bürokrasisi benim bu önerime kuvvetle karşı çıkıyordu. Askerî cenah da bu
konuda istekli değildi. Korktukları, daha tasnif edilmemiş bazı belgelerin
Türkiye aleyhine kullanılacak nitelikte olması ihtimaliydi.
Yaptığım üç
görüşmeden sonra Sayın Abdullah Gül’ü endişe edecek bir şey olmadığına ikna
edebildim. O da Sayın Başbakanı ikna etti. Bu şekilde 8 Mart 2005 tarihinde
Başbakan Erdoğan ile ana muhalefet partisi lideri Deniz Baykal bir araya
gelerek Ermenistan’a ortak tarih komisyonu kurulmasını öneren bir deklarasyonu açıkladılar.
Değerli
arkadaşlarım, 2005 yılından bu yana ortak tarih komisyonu önerisi, 1915
olaylarına ilişkin görüşlerimizin savunulmasında temel gerekçemizi
oluşturmuştur. Son beş yıldır Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Başbakan, Sayın
Dışişleri Bakanı ve dışarıda görevli tüm büyük elçilerimiz, Türkiye’nin tezini
savunmak için bu “ortak tarih komisyonu” önerisini ileri sürmektedirler. Bu
şah-siyetler muhataplarına “Ermenistan eğer haklıysa
ortak tarih komisyonu kurulmasını kabul eder ve gerçeğin gün ışığına çıkmasını
sağlar.” diyorlar. Nitekim Sayın Başbakan da “ortak tarih komisyonu” önerimize
dayanarak gümbür gümbür “Türkiye tarihiyle
yüzleşmekten korkmuyor.” diyor ve “Aynı tutumu Ermenistan’dan da bekliyoruz.”
şeklinde görüşünü belirtiyor.
Değerli
arkadaşlarım, ne var ki Ermenistan Hükûmeti bu
teklifi kabul etmedi. Ancak bilahare ortak tarih komisyonu kavramı Türkiye ile
Ermenistan arasında müzakere edilen protokollerde yer aldı. Eğer onaylanıp uygulanmaya
konulabilseydi, protokollerin Türk-Ermeni ilişkilerinin normalizasyonuna
hizmet edecek en önemli maddesi söz konusu “ortak tarih komisyonu”nun
kurulmasına dair olanı olacaktı.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, önümüzde 24 Nisan tarihi var. Ermeni lobileri bu tarihte Başkan Obama’nın yapacağı geleneksel açıklamada “soykırım”
sözcüğünü kullanması için yoğun girişimlerde bulunacaklardır. Washington da bu
durumda “soykırım” sözcüğünün açıklamada kullanılmaması için Ankara üzerinde
protokollerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından onaylanması hususunda
baskı yapacaktır. Ancak Başbakan Erdoğan’ın Dağlık Karabağ sorunu çözümlenmeden
Türkiye-Ermenistan sınırının açılmayacağı hususundaki kesin ifadeleri
ortadayken protokollerin Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kabul edilmesi
düşünülemez. Fakat, burada belirtmemiz gereken bir husus da bugün gelinen
noktada Karabağ sorunu çözülse bile protokollerin onaylanmasının mümkün
olmayacağıdır. Bunun nedeni de protokollerin Türkiye'nin ulusal çıkarlarıyla
bağdaşmayan son derece sakıncalı hükümler içermesidir. Daha imzalanmadan biz bu
protokollerde Türkiye açısından dört sakıncalı madde gördük. Bu maddeler,
Ermenistan’ın geleneksel tezleri doğrultusunda yorumlanabilecek tarzda muğlak ve üstü kapalı ifadelerle kaleme alınmıştı. Buna göre
Moskova ve Kars anlaşmalarının geçerliliği tartışmaya açılıyor, Ermenistan’ın
Doğu Anadolu üzerindeki hak iddiası meşruiyet kazanıyor, kurulacak hiçbir
komisyon soykırım iddiasının gerçekliğini araştıramıyor, Erivan Hükûmeti dünyada soykırım iddialarını kabul ettirme misyonundan geri adım atmıyor ve Yukarı Karabağ sorunu ile
protokoller arasında hiçbir bağ kurulmuyordu.
Değerli
arkadaşlarım, ben Dışişleri Bakanının dikkatini bu sakıncalı noktaların üzerine
çektim, Sayın Bakanla konuştum, Dışişleri Bakanlığındaki görevlilerle konuştum,
muhtelif gazetelerde dört ayrı makale yazdım ve protokollerin imzalanmasının
Türkiye'nin ulusal çıkarları açısından son derece zararlı sonuçlar yaratacağını
vurguladık. Nezaketle dinlendim ama uyarılarım kesinlikle dikkate alınmadı ve
çok geçmeden değerli arkadaşlarım, korktuğumuz başımıza geldi. Ermenistan
Anayasa Mahkemesi protokollerde tarafımdan işaret edilmiş olan zafiyet
noktalarını yorumlamak suretiyle şu dört ön şartı Türkiye’ye dayattı:
1) Kars ve
Moskova antlaşmaları, Ermenistan hukuk sisteminin bir parçası değildir. Bu
nedenle ikisi de geçersizdir.
2) Protokoller,
Ermenistan Anayasası ve Ermenistan Bağımsızlık Bildirisi’nde yer alan amaç ve
ilkeler ışığında yorumlanmalıdır. Bu bakımdan, Ermenistan’ın Doğu Anadolu
toprakları üzerindeki hakları meşru ve geçerlidir.
3) Keza,
Ermenistan Anayasası ve Bağımsızlık Bildirisi gereğince 1915 soykırım olayı
tartışılmaz bir gerçektir. Bu gerçeğin uluslararası alanda tanınması için
Erivan her türlü çabayı gösterecektir. Bu nedenle, ilişkilerin tarihî boyutunu
incelemekle görevli ortak komisyon, soykırım iddiasını ele alamaz.
4) Protokoller,
uluslararası hukuk ilkeleri gereğince sadece ve sadece Türkiye ile Ermenistan
arasındaki ilişkileri kapsar, Karabağ sorununa teşmil edilemez.
Esasen, Karabağ
ile Türkiye-Ermenistan ilişkileri arasında bağ kuran hiçbir ifade protokollerde
yer almamaktadır.
Bu durumda,
Dışişleri Bakanlığı 18 Ocak 2010’da yaptığı sert bir açıklamayla Ermenistan
Anayasa Mahkemesinin kararı ile protokollerin lafzının ve ruhunun
değiştirildiğini, içeriğini ve anlamını tahrif eden ön koşullara bağlandığını
ve bu yaklaşımın Türkiye tarafından kabul edilemeyeceğini vurguladı.
Evet, değerli
arkadaşlarım, bu açıklama 18 Ocak 2010’da Dışişleri Bakanlığı tarafından
yapıldı ve Dışişleri Bakanlığı sitesinde yayınlandı. Şimdi, bu gelişmeden sonra
Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin haklılığını kabul ettirebileceği umuduyla
Ankara-Erivan yaklaşmasında rol oynamış ve müzakere sürecini yakından izlemiş
olan İsviçre, Amerika, Fransa ve Rusya’nın hakemliğine başvurdu. Bakan dedi ki:
“Türkiye, Ermenistan Anayasa Mahkemesi kararının protokolleri tahrif eden bir
yorum yaptığını tespit etmiştir. Bu tutum Türkiye açısından kabul edilemez.”
Ancak sonuç ne oldu biliyor musunuz değerli arkadaşlar? Dört devlet de bir
ağızdan, Ermenistan Anayasa Mahkemesinin kararında hiçbir sorunun olmadığını ve
mahkeme tarafından yapılan yorumun protokollerin içeriğiyle uyum hâlinde
olduğunu belirterek Ankara’nın itirazında haksız olduğunu vurguladılar ve
tabii, benim söylediklerimi de bu şekilde, tartışmasız bir şekilde
desteklediler.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, sonuç olarak bu protokoller Türkiye açısından geçersiz ve
hükümsüz bir nitelik kazanmıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından
onaylanma şansları da sıfırdır. Bu duruma rağmen Hükûmetimiz,
güç odaklı baskılar nedeniyle protokollerin geçersiz ve hükümsüz hâle geldiğini
açıklayamadığı gibi protokolleri Meclisten geri çekme cesaretini de
gösteremiyor. Sayın Davutoğlu’nun bu konudaki en
büyük hatası, komşumuz ve dostumuz Rusya’nın niyet ve çıkarlarını teşhis
konusunda son derece hayalperest davranması olmuştur. Davutoğlu
bu hatayı her zaman yapıyor.
Davutoğlu, Türk-Ermeni
ilişkilerinin iyileştirilmesine olumlu baktığı izlenimini veren Moskova’nın,
hiçbir zaman, Kafkasya’da son kalesi olarak gördüğü Ermenistan’ın Rusya’nın
yörüngesinden çıkmasına müsaade etmeyeceğini, bu nedenle de Karabağ sorununa
çözüm bulunmasına zerre kadar istekli olmayacağını bir türlü anlayamamıştır.
Moskova’nın, Karabağ sorunu çözümlenirse Ermenistan’ın Batı yörüngesine
gireceği hususunda çok derin endişeleri vardır. Karabağ sorununun anahtarını
elinde tutan Moskova, Ankara ile Erivan birbirine ne kadar yaklaşırsa
Azerilerin Türkiye’den o kadar uzaklaşacağı ve kendi etki sahası içine gireceği
hesabı içinde olmuştur. Gerçekte Moskova’nın esas amacı, Türkiye-Azerbaycan
dostluk hattını çökertmekti. Bu nedenle, bir taraftan Ermenistan-Türkiye
yakınlaşma sürecine destek verir gözükürken Moskova, Bakû’yü
Ankara’dan soğutacak nitelikteki bazı görüşmelerin tüm sırlarını da Başkan Aliyev’e ulaştırmıştır.
Davutoğlu’nun kavrayamadığı
bir başka husus da Ermeniler için protokollerin yürürlüğe girmesinden daha
önemli olan hususun Türkiye’yi uluslararası camia önünde mahkûm ettirmek
olduğudur. Nitekim Erivan şimdi, protokollerin onaylanmasını geciktirdiği için
oyunbozanlıkla suçladığı Türkiye üzerinde uluslararası baskı yaratmaya
çalışıyor.
Şimdi, değerli
arkadaşlarım, buraya kadarki izahatım bir noktayı açıklıkla ortaya koyuyor. Bu
da ayakları sağlam bir şekilde yere basmayan, hayalperest bir dış politikanın
ülkemizin sorunlarına çözüm getirmek şöyle dursun, Türkiye’yi yeni ve ağır
sorunlarla karşı karşıya bıraktığıdır.
Bu görüşlerle
bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılarımı sunuyorum değerli
arkadaşlarım. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elekdağ.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Mehmet Hanifi Alır, Ağrı
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Alır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET HANİFİ
ALIR (Ağrı) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 25’inci maddesi üzerinde söz almış bulunmaktayım.
Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2002 yılından bugüne kadar sekiz yıllık AK PARTİ İktidarı süreci
içerisinde uluslararası platformlarda, uluslararası arenada, uluslararası kurum
ve kuruluşların yönetiminde, uluslararası güç dengeleri içinde, uluslararası
siyaset denklemi içinde Türkiye çok ciddi bir prestije,
çok önemli bir role, çok büyük bir güce ve ciddi bir güce kavuşmuştur. Artık
Türkiye masaya yatırılan bir ülke değildir, Türkiye masaya oturan bir ülkedir.
Artık Türkiye kendisine rol biçilen bir ülke değildir, rol dağıtan bir ülkedir.
Artık Türkiye üstünde hesap yapılan bir ülke değildir, hesap yapan, vizyon belirleyen, rol veren bir ülke konumuna gelmiştir.
Artık Türkiye'nin dünya gündeminde uluslararası insan hakları ihlaliyle ilgili
dosyası yoktur ve bu konuda sorgulanmamaktadır, tam tersine sorgulayan ve hakem
rolünü oynayan bir ülke konumuna gelmiştir.
Değerli
arkadaşlar, isterseniz 2002 öncesiyle bugünkü Türkiye’yi bir karşılaştıralım.
2002 öncesi, on sene önce, bugün olduğu gibi, Türkiye bütün komşularıyla sıfır
problemle yaşayan bir ülke olacak diye kim inanırdı? Biz on sene önce
Suriye’yle göğüs göğse değil miydik? Bizim on sene önce Irak korkulu rüyamız
değil miydi? On sene önce İran Ergenekon’un yaptığı eylemlerin günah keçisi
değil miydi? Türki cumhuriyetler “İçimizi
karıştırıyorlar.” diye şikâyet etmiyorlar mıydı? Ama bugün Bakanlar Kurulu
Suriye’de ve Irak’ta toplantılar yapabiliyor, ama bugün Türki
cumhuriyetlerle ve İran’la kardeşane ilişkilerimiz
devam edebiliyor, ama bugün Yunanistan’la, Bulgaristan’la dostane ilişkilerimiz
devam edebiliyor ve bugün Başbakanım Lübnan’da, âdeta Konya’da, Trabzon’da
miting yapıyormuş gibi, halkın büyük gösterisiyle, büyük teveccühüyle, büyük
sevgisiyle karşılanabiliyor.
Değerli
arkadaşlar, aynı zamanda ülkemiz uluslararası kurum ve kuruluşlarda çok önemli
görevler almaktadır. Bugün İslam Konferansına bir arkadaşımız başkanlık
yapmaktadır. Bugün Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisine bu Meclisin şerefli
bir üyesi başkanlık yapmaktadır. Bugün dünyanın her yerinde artık Yunus Emre
kültür merkezleri yapılmaktadır ve bu vesileyle, çok kıymetli Kültür Bakanımıza
teşekkür ediyoruz. Aynı zamanda “Mem û Zîn” adlı eseri, Ahmed Hani'nin
çok önemli eserini Kültür Bakanlığına kazandırdığı için yöremin insanları adına
çok teşekkür ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – İnşallah gün gelir, Yunus Emre kültür merkezinin yanında Ahmed Hani’nin kültür merkezleri de olur.
OSMAN ÖZÇELİK
(Siirt) – İnşallah…
MEHMET HANİFİ
ALIR (Devamla) – Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Alır.
Sayın
milletvekilleri, öğleden önceki çalışma süremiz tamamlanmak üzeredir.
Soru-cevap işlemi için yeterli süre kalmamıştır.
Birleşime, saat
13.00’e kadar ara veriyorum.
Kapanma Saati : 11.54
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 13.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2011 yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 25’inci
madde üzerinde soru-cevap işlemi yapacağız.
Soru sorma
sırası: Sayın Taner, Sayın Köse, Sayın Kaptan, Sayın Aydoğan,
Sayın Işık, Sayın Paksoy, Sayın Doğru, Sayın Genç,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Şandır, Sayın Enöz ve Sayın Süner.
Sayın Taner, buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, Temmuz 2010 itibarıyla Merkez Bankası açıklamasına göre,
bankalara olan toplam kredi borç stoku 493 milyar, kişi başı borç stoku da
6.750 TL’dir. 2002 yılında aynı banka borç stoklarına baktığımızda, kişi başı
borç 805 TL’dir. 2002’ye göre yüzde 838 artış, vatandaşın durumunun
iyileştiğinin göstergesi midir? Hâlâ ekonomik olarak vatandaşın durumunun iyi
olduğundan bahsedebilecek misiniz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Sosyal Güvenlik Kurumu verilerine göre çalışanların toplam yüzde 41,1’i asgari
ücret almaktadır yani yoksulluk sınırının değil, açlık sınırının altında maaş
almaktadır. Her asgari ücretli de 2,57 kişiye bakmaktadır. Buna göre asgari
ücretle bakılan kişi sayısı 10 milyon 88 bin 44’tür. Siz sürekli
zenginleşmekten bahsediyorsunuz. Bu tablo karşısında zenginleşen halk mıdır,
yoksa kimlerdir? Bunu merak ediyorum. Açıklar mısınız.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Kaptan…
OSMAN KAPTAN
(Antalya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
zimmetine para geçiren kamu görevlileri iktidar yanlısı ise korunuyor mu?
Korunuyor diye bir intiba var.
Bir örnek vermek
istiyorum: Antalya Kepez ilçesinde bir ilköğretim okulunda kurucu müdür olarak
atanan bir kişi bir yıl orada çalıştıktan sonra Aksu ilçesine müdür olarak
atanıyor ve ilk çalıştığı Kepez’deki okuldan 20 bin lira zimmet çıkarılıyor ve
6 defa da kademe durdurması cezası alıyor. Şimdi, Sayın Bakan, bu kişinin
disiplin kurulunca da cezası kesinleşiyor ve yönetmeliğe göre 1 defa kademe
durdurması alan müdürlükten alınıyor. Bu kişi 6 defa kademe durdurması almasına
rağmen müdürlükte kalıyor hem de 20 bin lira…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Balıkesir Üniversitesiyle ilgili talebimi yineliyorum, biraz önce sormuştum.
Bir de Maliyenin
10 numaralı yağ ithalatından lisansa bağlanma talebi doğru mudur? Bu akaryakıt
fiyatlarının yüksekliği nedeniyle 10 numaralı yağ, bunun lisansa bağlanma
talebi doğru mudur, vergi kaçağını önlemek adına? Ki kamyoncuların çok sık
kullandığı, akaryakıt fiyatlarının pahalılığı nedeniyle 10 numaralı yağ
kullandığı, bu da maliyenin, vergi kaçağına neden olması nedeniyle, 10 numaralı
yağ ithalat lisans bağlaması talebi doğru mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
yüce Meclis zaman zaman kabadayılık yapan ve sokak
ağzıyla konuşarak milletvekillerini hakir gören bazı bakanlara şahit oldu.
Üzülerek ifade ediyorum ki biraz önceki maddede size sorulan bir soruya
verdiğiniz cevabı verirken sizden önceki dönemde işçilerin kapı önüne konduğunu
ısrarla söylemeye devam ettiniz. “Kapı önüne konma”dan
neyi kastediyorsunuz? Bu bir sokak ağzı değil midir? 2002’den önce kapı önüne
konan kaç kişi olmuştur? İş yerinden kovularak tekmeyle atılan kişi olmuş
mudur? Bunların sayısı kaçtır? Hangi firmalar tarafından kapı önüne konmuştur?
Bugünkü kapı önüne konanlarla öncesini bir kıyaslar mısınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Bu son soru.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Özelleştirmeyle
ilgili Sayın Bakan biraz önce “AKP İktidarı öncesinde herkes kapı dışarı
edildi.” demiştir, “Biz 4/C’yle bunlara iş verdik.”
demiştir. Sayın Bakanım, doğru söylemiyorsunuz. 25/4/2002
tarihinde Resmî Gazete’nin mükerrer sayısında, özelleştirmede işsiz kalan
insanların işe yerleştirilmesi, kadroya atanmasıyla ilgili bir karar
yayınlanmıştır. Bunun neticesinde de 31/7/2002
tarihine kadar, o zamana kadar işsiz bulunan 1.800 işçi yerleştirilmiştir. Biz
doğruları söylediğimiz zaman kızıyorsunuz ve şiddetli bir şekilde karşı
koyuyorsunuz. Sizce yapılan bu iş doğru mudur? Şu an itibarıyla da o 1.800 işçi
işlerine devam etmektedir.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bu 4/C kararnamesi öncesinde 12.789 tane daha önce… Petlas, Petrol Ofisi, SEKA, Sivas Demir Çelik, Sümer
Holding, Sümerbank, Taksan, Tekel, TESTAŞ, TURBAN, TÜGSAŞ, Tümosan,
Türkiye Denizcilik İşletmeleri, Türkiye Gemi Sanayi Anonim Şirketi, yani liste
tam bir sayfa, arkadaşlarla da paylaşırız. 12.789 tane daha önce kamuda çalışıp
da şirketler özelleştirildikten sonra işine son verilen vatandaşımız, kararname
çıktıktan sonra bunlar 4/C’den yararlanmıştır. Yani
bizim Hükûmetimizden önce de 1992-2002 dönemine kadar
özelleştirme nedeniyle işsiz kalan vatandaşlarımızı biz tekrar işe almışız.
Kararname sonrasında da 4/C’den yararlanan yaklaşık
16.864 tane de vatandaşımız vardır. Dolayısıyla biz burada sadece rakamlar ve
yaptığımız düzenlemeler çerçevesinde konuşuyoruz. Evet, Türkiye’de -daha önce
de söyledim, açılış konuşmasında Maliye Bakanlığının bütçesiyle ilgili olarak-
özelleştirme yapmayan hiçbir hükûmet olmamıştır. Yani
1986’yla 2002 arasında bütün hükûmetler, dolayısıyla
o hükûmetlerde görev alan bütün partiler bir anlamda
özelleştirme yapmışlardır. Bütün dönemlerde yabancılara şirket satılmıştır,
bütün dönemlerde. Bakın, Demirbank HSBC’ye ne zaman
satıldı? 2001 krizi sonrasında satıldı. Yani bütün partiler özelleştirme
yapmış, bütün partiler yabancılara şirket satmış ve dolayısıyla bunda da ben
bir sıkıntı görmüyorum.
Bu 4/C’yle ilgili hususta hakikaten Hükûmetimiz,
mağdur olan, geçmişte
ve bizim dönemde mağdur duruma düşmemeleri için işçilerimizi ne yapmış? 4/C çerçevesinde bu
imkândan yararlandırmış. Bu, doğru bir şeydir ve şu anda ilkokul mezunlarından
başlamak üzere asgari ücretin üzerinde de bir maaş vermektedir. Türkiye’de şu
anda asgari ücreti alamayan 3 milyon vatandaşımız var. Dolayısıyla bu 4/C
hususu AK PARTİ’nin yaptığı doğru bir düzenlemedir,
önceki yanlışları da düzeltmiştir.
Sosyal Güvenlik
Kurumunun rakamları, işte yüzde 60 asgari ücretle çalıştırması hususu… Değerli
arkadaşlar, kamuda asgari ücretle zaten çalıştırılan yok. Bu bahsettiğiniz
rakamlar tabii ki özel sektörü ilgilendiriyor. Özel sektör beyan üzerine
çalışıyor. Gerçekten bu kadar kişi asgari ücretle çalışıyor mu, çalışmıyor mu
hususu, tabii ki denetime tabidir ama sonuç itibarıyla Türkiye’de asgari ücret
şu anda, ben şöyle söyleyeyim, Bulgaristan ve Romanya’dakinin -ki bunlar Avrupa
Birliği ülkesidir- 3 katından fazladır. Net asgari ücret Türkiye’de Bulgaristan
ve Romanya’daki asgari ücretin 2 katından fazladır çünkü orada 97 eurodur, Türkiye’de 600 lira net maaş verilmektedir.
Dolayısıyla asgari ücret, Türkiye'nin imkânları çerçevesinde, Türk sanayisinin
rekabet gücü çerçevesinde
belirleniyor ve bunu özel sektör beyan ediyor, özel sektör
veriyor.
Halkımızın
zenginleştiği şuradan ortaya çıkıyor: Bugün sağlık sisteminde Türkiye, dünyanın
en iyi ülkeleri arasında, bugün eğitimde -imkân açısından konuşuyorum- dünyanın
en iyi ülkeleri arasına giriyor. Bugün Türkiye’de araba satışları rekor
kırıyor. Bugün Türkiye’de sadece TOKİ’nin yaptığı
yani teslim edilen sayısıyla birlikte devam eden 500 bine yakın bir konut söz
konusu. Bütün bunlar tabii ki vatandaşımızın hayat standartlarının sürekli bir
şekilde iyileştiğinin en güzel göstergesidir. Bugün Türkiye’de yılda 6-7 milyon
beyaz eşya satılıyor, yine yaklaşık -endüstri rakamlarından söylüyorum- 1
milyona yakın LCD veya plazma televizyon satılıyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum. Süre tamamlandı.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
26’ncı maddeyi
okutuyorum:
Kamu idarelerince
işletilen sosyal tesisler
MADDE 26 – (1)
Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerince işletilen eğitim ve dinlenme
tesisi, misafirhane, çocuk bakımevi, kreş, spor tesisi ve benzeri sosyal
tesislerin giderleri, münhasıran bu tesislerin işletilmesinden elde edilen
gelirlerden karşılanır. Bu yerlerde, merkezi yönetim bütçesi ile döner sermaye
ve fonlardan ücret ödenmek üzere 2011 yılında ilk defa istihdam edilecek yeni
personel görevlendirilmez.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Hamit Geylani, Hakkâri Milletvekili.
Buyurun Sayın Geylani. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, yasa tasarısının 26’ncı maddesi üzerine
Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, yaşamın her alanında olduğu gibi eğitim ve dinlenme tesisi,
misafirhane, kreş, spor ve sosyal tesisler konusunda da bölgeler arasında
adaletsizlik ve eşitsizlikler derin bir şekilde söz konusudur. Batı illerinde başta spor
tesisleri, buna ilçeler ve köyler de dâhil olmak üzere büyük yatırımlarla
gerçekleştirilmektedir. Sadece somut bir örnek, seçim bölgem olan Hakkâri’de
yüzme havuzu ve benzer tesisler bir yana -belki bunlar lüks sayılır- gençlerin
kendilerini yetiştirebileceği ciddi bir spor alanı bulunmamaktadır. İl
genelinde sadece bir kütüphane var, o da çok sınırlı olanaklara sahiptir.
İlimizde devlet
destekli hiçbir kültür sanat etkinliği de yapılmamaktadır. Hakkâri ve diğer
bölge illerinde, gerek sanat gerekse spor dalında çok büyük yetenekler olduğu
hâlde olanaksızlıklar nedeniyle bu yurttaşlarımız büyük hayal kırıklığı yaşamaktadırlar.
Bakınız, Hakkâri
kış sporlarına elverişli iklim şartlarına ve coğrafyaya sahip bir ilimiz. Kayak
dalında kendi olanak ve yetenekleriyle dünyada çok önemli dereceler alan
sporcularımız mevcuttur ancak bugüne kadar Hakkâri’de ve de ilçelerinde tek bir
kayak tesisi yapılmamıştır.
Peki, Hükûmetin bu bölgelere “aktardım” dediği kaynaklar
nerelerde kullanılmaktadır? Bölge, ekonomik ve kalkınmışlık bakımından otuz yıl
önceki hâlinden daha da ileri bir konumda değildir.
Yine, sadece
Hakkâri’de her 10 gençten 9’u işsizdir çünkü istihdam sağlayacak hiçbir özel ve
devlet yatırımı söz konusu değildir burada.
Diğer bölgelere
göre aktarılan kaynaklar oldukça da düşüktür ve bu kaynaklar da yine ne yazık
ki yandaş ihaleci kesimler tarafından yağmalanmaktadır, artakalan kısmı da
sınır bölgelerinde kurulan taburlara, karakollara harcanmaktadır.
AKP Hükûmeti döneminde yirmi bir ile aktarılmış görünen
kaynaklar, yaşanan çatışmalar gerekçe gösterilerek bölgedeki savunma, güvenlik
harcamalarında ve bölgenin kullanmadığı enerji yatırımlarında kullanılmıştır.
Bakınız, sadece
Çukurca ilçemizde, Hakkâri’nin Çukurca ilçesinde, bir gün içerisinde atılan top
mermilerinin maliyetiyle bir okul ya da bir spor tesisi inşa edilebilir
nitelikte çünkü Çukurca merkezden sınırın öte yakasına her gün yüzlerce top
atışı yapılmaktadır. Bu top atışları, başta çocuk ve kadınlar olmak üzere
halkın psikolojisini bozarken doğanın da tahrip olmasına neden olmaktadır.
Değerli
milletvekilleri, Türkiye'nin özlemi olan barışın ve demokrasinin inşası için bu
Hükûmetin başta yapması gereken temel çokça konu
vardır. Bir kere, Kürt dilinin, edebiyatının ve kültürünün geliştirilmesi için
Kültür Bakanlığınca bütçe sağlanmalıdır. Doğrudan gelir desteğinin yanı sıra
bölge için eğitim ve sağlık yatırımları artırılmalı, kadın-erkek fırsat
eşitsizliğini ortadan kaldırmak için sosyal programlar da uygulanmalıdır.
Bölgelerin özelliklerine göre sınır ticareti, kültür turizmi, yerli kaynakları
kullanan sanayi alanlarını teşvik politikaları geliştirilmelidir. Bölgeye daha çok
altyapı yatırımları yapılmalı ve yerel yönetimlere daha çok yetki ve kaynak
sağlanmalıdır.
Değerli
arkadaşlar, kamu harcamalarından nüfus başına Türkiye ortalamasının çok altında
pay alan bu bölgeler mahallî idare harcamalarında da “öteki” muamelesi görmektedirler.
Onun için, Türkiye'nin idari yapısı demokratik bir anlayışla yeniden
yapılandırılmalıdır. Bunu her platformda altını çizerek dile getiriyoruz.
Bakınız,
sorunları çözmeye dönük altyapı yatırımları ve mahallî idarelere merkezden
aktarılan paylar hep düşük kalmaktadır ama hepimizin vergilerinden toplanan
hazine kasasından sadece Meclisteki üç partiye trilyonlar aktarılmaktadır.
Oysaki halkın eksik iradesi olsa bile bu Mecliste grubu bulunan dört partiyle
temsil ediliyor. Ayrıca, Meclis dışında kalan birçok parti de aldıkları oy
oranında halkın temsilcileri konumundadırlar ama bu hukuksuzlukta direnen AKP
hem Allah hem de kul huzurunda bunun cevabını veremeyecektir fakat her şey
bitmiş değildir, bu hatadan şimdi de dönülebilir.
Sayın Başkan, değerli
arkadaşlar; demokrasinin bütünselliği içinde yerel yönetimler
demokratikleştirilmeden ve hizmet kalemleri merkezî idarenin keyfî vesayetinden
kurtulmadıkça doğru ve adil bir bütçeden söz edilemez. Onun için, partimizin
Türkiye'nin geneli için tartışmaya açtığı yerel yönetimlerin demokratik
özerklik modeli neden bazılarının uykularını kaçırıyor? Bunu anlamak mümkün
değil.
Biraz ortak
tarihimize dönelim. Savaş koşullarında çıkarılan ilk Anayasa 1 Şubat 1921
tarihlidir, adı “Teşkilatı Esasiye Yasası” Şimdi, “İdare” başlıklı 10’uncu
maddesine kısaca bir bakalım. Bakınız, Türkiye'nin idari yapısı vilayetlere,
vilayetler ilçelere, ilçeler nahiyelere ayrılıyor. “Yereldeki hizmetlerde de
özerkliktir.” denilmektedir. Dış siyaset, yargı, iç siyaset, askerî işler,
uluslararası ekonomik işler merkezî idarenin yapacağı işlerdendir. Bu
hizmetlerin dışında vakıflar, medreseler, eğitim, sağlık, ekonomi, tarım,
bayındırlık ve sosyal yardım işleri ise Büyük Millet Meclisi tarafından
çıkarılacak yasalar ile il meclisleri tarafından yerine getirilecektir.
Değerli
arkadaşlar, bundan çeyrek cesaret alarak AKP Hükûmeti
2004 yılında biraz da 21 Anayasası’nı taklit ederek Kamu Yönetimi Temel Kanun
Tasarısı’nı Meclisten geçirdi ama her yasa da olduğu gibi dönemin Cumhurbaşkanı
Sayın Sezer tarafından bu da veto edildi. Bu kez, AKP de veto gerekçelerine
aynen uyarak ve tasarıyı da kuşa çevirerek İl Özel İdaresi ve Belediyeler
Kanunu olarak yasalaştırmadı mı? İşte, bu Yasa’nın hukukilik
ve demokratik perişanlığı da işte tam ortada.
Değerli
arkadaşlar, aradan tam doksan yıl geçmiş ama hâlen değişim ve dönüşüme,
dünyadaki demokratik, ilerici değişim ve dönüşümlere bir direnç vardır. İşte bu direnci kırmak en önemli hadise. 1921’den bugüne
köprülerin altından çokça kanlı sular aktı ama hiçbir zaman kan kanla
temizlenmedi. Onun için diyoruz ki temel amaç, bu köprülerin barış köprüleri
olması ve altlarından berrak sularla dostluğun akmasıdır. Tarihten ve böylesi
dileklerden kimsenin korkmaması gerekir. 70 milyon halkın birlikteliğine ve ortak
vatanımızın demokratikleşmesine inancı olan, çağcıl, hukuk normlarını
içselleştiren ve kendisine güveni olan hiçbir barış sevdalısının korkmayacağına
da inanıyoruz. Gelin, hep birlikte korku zincirlerini kıralım, korku
imparatorluklarının karanlık dönemlerine son verelim.
Bu dileklerimle,
yeniden Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kemal Cengiz,
Çanakkale Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KEMAL CENGİZ (Çanakkale) – Sayın Başkan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2009 yılı kesin hesabı ve 2011 yılı tahminî bütçeyle ilgili
26’ncı madde kapsamında kamu idareleri eliyle işletilen sosyal tesisler üzerine
söz aldım. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Değerli Başkan, değerli milletvekilleri; sekiz yıl önce iktidara
gelen AKP İktidarı, özellikle kamuya ait lojmanlar ve sosyal tesislerin
devletin üzerinde çok büyük bir kambur olduğunu ve bunun acilen düzeltilmesi
noktasında hızlı adımlarla ve eylem planlarıyla işe girdi fakat bu süre içinde,
baktığımızda, özellikle Türkiye Büyük Millet Meclisi lojmanlarının apar topar
bir şekilde Türkiye Büyük Millet Meclisi bütçesine de zarar veren bir yöntemle
lağvedildiğini görürken özellikle son üç yıla baktığımızda 2008 ve 2010 yılları
arasındaki lojmanların arttığını görmekteyiz ve lojman sultasının devam
ettiğini -aynı resmî taşıtlarda olduğu gibi- ve dolayısıyla 2008’de 219.367
olan lojmanların 2010 yılında 235.219’a yükseldiğini, buna karşılık sosyal
tesislerin azaldığını görüyoruz. İşte burada
ilginç bir nokta var: Sosyal tesisler azalırken lojmanlar yükselmiş, özellikle
TOKİ eliyle yapılan işlerde de birçok şaibeleri de beraberinde getirmiştir.
Özellikle 2008
yılındaki sosyal tesisler 3.037 iken bugün 2.976’ya düşmüş ve 61 tane sosyal
tesis eksilmiş. Burada şunu görmekteyiz: Özellikle rantabl
olan, iş yapan, sahil kesimlerde, devletin elinde, manzarasıyla, deniz
kenarında çok güzel yerlerde bulunan sosyal tesislerin birilerine doğru
kaydığını, birilerine doğru peşkeş çekildiğini ve rantabl olmayan, işte
Gökçeada’da bulunan Sağlık Bakanlığına ait, Adalet Bakanlığına ait, yılda bir
iki ay çalışıp on ay yatan ve bunun yanında Çanakkale’de bulunan yine gençlik
kamplarının tamir ve tadilatını yaptıramayan da bir Hükûmeti
sekiz yıldan beri görmekteyiz. Dolayısıyla, bu sosyal tesisler ve lojmanlar
konusunda da yine söyledikleriyle uyuşmamıştır ve buralardaki yolsuzluklar da
dikkatimizi çekmektedir.
Bunları
araştırırken bir olay da dikkatimizi çekti. Değerli milletvekili arkadaşlarım, 27/10/2010 tarihinde Hürriyet gazetesinin İstanbul
sayfasında tam sayfa olarak, 12/12/2010 tarihinde de Hürriyet gazetesinin
Ankara baskısında yarım sayfa olarak “Sahibinden satılık taşınmazlar” diye bir
ilan çıkmış ve bu sahibinden satılık taşınmazların kimden olduğu ilanda belli
olmamaktadır ve “Sahibinden satılık taşınmazlar”dan
sonra “Aşağıdaki taşınmazlar kapalı zarf, açık ihale usulüyle satılacaktır.”
ibaresinden sonra irtibat telefonlarına bakmaktayız ve irtibat telefonlarına
baktığımızda, 555 ile başlayan telefonlar dikkati çekmektedir. Özellikle 555’li
telefonların Telekom idaresi tarafından kullanıldığını ve bunları aramamız
sonucunda da karşımıza Türk Telekom yetkililerinin çıkması da dikkatimizi
çekti. İşte bu bağlamda, kendi ismini dağlara, taşlara, statlara, formalara
büyük paralarla verdiren Türk Telekom, taşınmaz gayrimenkullerinin satış
ilanında niye adını ve logosunu koymamıştır? Niye böyle bir gizleme cihetine
gitmiştir? Böyle bir flulukla el altından bu
taşınmazları satma cihetine giden Telekom, milyonları aktardığı bu sahalarda
adını yazdırmak için dağlara, taşlara, statlara milyonlar aktaran bu Telekom
acaba niye ismini gizlemiştir de “Sahibi” adı altına sığınmıştır? Bu
dikkatimizden kaçmamıştır. Bu gayrimenkulleri satışa çıkarırken, İstanbul’da Avcılar’da, Silivri’de, Beylikdüzü’nde
üç taşınmaz, bunun yanında Eskişehir’de, Isparta’da, İstanbul’da, Kütahya’da,
Malatya’da, Sakarya’da, Samsun’da ve Trabzon’daki taşınmazların acaba neye göre
satıldıklarını da biz merak etmekteyiz.
Bu bağlamda,
Telekom acaba burada açık ve alenen devlete uygun, devlet prosedürüne
uygun olarak niye bir ihale yapmamıştır, adını saklamıştır, logosunu
saklamıştır, neden çekiniyordur, suç mu işliyordur yoksa yasalara uymayan bir
işlemle karşı karşıya mıyız? Çünkü, Telekom ile Bilgi
Teknolojileri Kurumu arasındaki sözleşmenin 38’inci maddesine göre, Türk
Telekom, imtiyaz sözleşmesinin bitiminde, yani 2026 yılında alt yapısını ve
taşınmazlarını devlete iade etmek zorundadır. Türk Telekom, imtiyaz sözleşmesinin
bu maddesine şerh koymuş ve Danıştay bu şerhi bozmuştur, iptal etmiştir. İşte oysa, birkaç istisna dışında Türk Telekom, tüm
gayrimenkullerini alırken, Devlet Planlama Teşkilatından telekomünikasyon
tesisatı kurmak amaçlı onay almış ve bu manada bunları çoğaltmıştır.
İki:
Telekomünikasyon amacıyla kullanılacak gayrimenkuller özelleştirme öncesi diğer
kuruluşlara devredilmiştir. Türk Telekom taşınmazlarının büyük bir bölümünü,
telekomünikasyon tesisatı kurulması amacıyla hibe edilmiş, kamulaştırılmış
gayrimenkuller oluşturmaktadır. Bizim kanaatimize göre, Türk Telekom,
taşınmazlarını satarak imtiyaz sözleşmelerinin hükümlerini ihlal etmektedir.
Türk Telekom, daha önceki satış ihalelerinde olduğu gibi son satış ihalelerinde
“Türk Telekom” ismini ve logosunu kullanmayarak yasa hükmünü de ihlal etmiştir.
Türk Telekom’daki
kamu hisselerinin sahibi Hazine Müsteşarlığından, kamu hisselerini temsil
edecek yönetim kurulu üyelerini seçen Ulaştırma Bakanlığından, imtiyaz
sözleşmelerinin tarafı olan Bilgi Teknolojileri Kurulundan ve… Cumhurbaşkanına bağlı Devlet Denetleme Kurulundan Bilgi
Teknolojileri Kurumunun denetlenmesi sonucunda düzenlenen raporun 44’üncü
maddesinde: Türk Telekom temsilcisi tarafından imtiyaz sözleşmesine konulan
şerhin Danıştay kararı ile kaldırılmasına karşılık, mahkeme kararı
doğrultusunda yeni imtiyaz sözleşmesi imzalandığına dikkat çekilmiş ve
sorumluların tespiti için Başbakanlık müfettişleri tarafından inceleme
yapılması istenmişti ve biz de soruyoruz: Bugüne kadar yeni imtiyaz sözleşmesi
neden imzalanmamıştır? Başbakanlık Teftiş Kurulu sorumlular hakkında ne
işlem yapmıştır? Türk Telekom’un gayrimenkullerinin usulsüz satışlarına karşı ve bu yanlış
ve ihaleye uymayan satış ihale şartnamesine ve satışlara kimler dur diyecektir?
Bunları da merak ediyoruz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AKP İktidarı, sekiz yıl önce yolsuzluklarla ve
yoksullukla mücadele için yola çıkmış bir parti olarak karşımıza çıktı. 2002
yılında halkın da bildiği Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Fonu’ndan, Fak Fuk Fon’dan 600 bin ihtiyaç sahibini devraldılar. Bugün
itibarıyla 2 milyon 500 bin civarında bir ihtiyaç sahibinin arttığını ve
yoksulluğun ne aşamaya geldiğini görmekteyiz. Özellikle buna bağlı olarak da
yolsuzluklara baktığımızda, her taşın altında da bir yolsuzluk çıkmaktadır.
Sayın Bakan da
oturuyor arkada. Bingöl’de de bazı olaylar olmuştu. Bu konuda şahsımın,
Bingöl’le ilgili… Özellikle oradaki, TOKİ’nin, 74
adet Yelesen konutlarıyla ilgili birinci ihaleyi
iptal etmesi, ikinci ihaleyi aynı kişinin alması, birinci ihale ile ikinci
ihale arasında 10 bin YTL’lik farkın bulunması… Bunlara hâlâ bir cevap
bulamamışız ve bunları da yazılı olarak önergemizde sorduk.
Yine, 18 adet
yapılan karakol ihalelerinde şaibeler devam etmekte. Bununla ilgili de bize
cevap gelmemiştir.
Yine, Elâzığ
Belediyesiyle ilgili de, özellikle oradaki belediye meclis üyelerinin raporları
doğrultusunda savcılığa intikal eden konular tarafımızdan sorulmuş ve 7 Nisanda
sormuş olduğumuz soruya hâlâ cevap gelmemiştir.
Bu bağlamda, Adana’da
gösterilen hassasiyetin Elâzığ’da niye gösterilmediği, Kayseri’de niye
gösterilmediği konusunda da bizim şüphelerimiz ve endişelerimiz hâlâ devam
etmektedir.
Değerli
milletvekili arkadaşlarımız, biz de bunları yazılı soru önergesiyle sorduk, bu
iki, Bingöl ve Elâzığ olayını bizzat ben sordum, hâlâ cevap alamadım. Bu
konularda…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Kayseri’deki davası bitmiş, yargılanmış. Başkalarının iftiralarına
sığınma, onu malzeme olarak kullanma.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) - Biz cevap alamadığımızı söylüyoruz.
Değerli
milletvekili arkadaşlarım, şimdi, bakın, yine, Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik
Programları Merkeziyle de ilgili 22 personel…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) – Süreyi uzatacak mısınız?
BAŞKAN – Yok,
uzatmıyoruz.
MUSTAFA KEMAL
CENGİZ (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Cengiz.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Fevzi Topuz, Muğla Milletvekili.
Buyurun Sayın
Topuz. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FEVZİ TOPUZ (Muğla) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına görüşlerimizi belirtmek üzere söz aldım. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Sekiz yıldan bu
yana iktidarda olan AKP’nin en büyük özelliğinden biri kamuya ait malları
yandaşlara babalar gibi satmak olmuştur. Geçen sekiz yıllık sürede seksen
yıllık cumhuriyetin tüm kazanımları ya uluslararası şirketlere ya da ülke
içinde ve dışındaki yandaşlara satıldı. Bu satışlar genellikle Orta Doğu
kökenlilere yapılarak bir yerlere mesajlar verildi.
AKP Hükûmeti “Sosyal devlet” yerine “Düzenleyici devlet”
ilkesinden yana tavır almaktadır. Düzenleyici devleti yaratmanın ilk şartı,
sosyal devletin mal ve hizmet üreten, dağıtan, yöneten tüm kurum ve
mekanizmalarını tasfiye etmektir. İkinci aşama ise devletin bu tür kurumlaşmaya
gitmesini yasaklamaktır.
Kamu işletmeleri
haraç mezat satılırken, kamu idarelerinin işlettikleri sosyal tesisler de bu
özelleştirmeden payını almakta, çoğunlukla yarı fiyatına birilerine
devredilmektedir. Bildiğiniz gibi, çalışanlar için Bakanlık bünyesinde -sosyal
devlet olmanın gereği- sosyal tesisler oluşturularak çalışanların tatil yapması
sağlanır ve her bakanlığın ve her kurumun böyle tesisleri mevcut idi. Şimdi,
kamuya ait sosyal tesislerin satılmasına sıra geldi. Bundan böyle, kamuda
çalışanlar tatil için Maliye Bakanının söylemiyle beş yıldızlı otellere
gidebileceklerdir. Maliye Bakanının kamudaki tesis ve sosyal tesisleri satma
gerekçesini ortaya koyarken “Memurların beş yıldızlı otellerde tatil yapmaları
sosyal tesislerden daha ucuzdur.” söylemi talihsiz bir açıklamadır. Anlaşılan o
ki, Maliye Bakanı ya hesap bilmiyor ya da kaldığı beş yıldızlı otellerin
ücretini ödemiyor. Bu ifadeyle memurlarla alay etmiştir. Ortalama 1.350 lira
aylık geliri olan bir memur ailesinin tatile gitmesinin mümkün olmadığını
bilmeyen Maliye Bakanının “Beş yıldızlı otellere gitsinler.” ifadesi
memurlarımıza yapılmış en büyük saygısızlıktır.
Ülkeyi
yönetenlerin “Sosyal devlet” anlayışını terk ederek “Tüccar devlet”
zihniyetiyle hareket etmesi Anayasa’mızın “Sosyal devlet” ilkesiyle
bağdaşmamaktadır.
Merak ediyoruz,
ülkede devletin elinde bulunan menkul ya da gayrimenkuller kalmadığında Hükûmet neyi satacak? Misafirhaneler, kamu yararına sosyal
tesislerdir. Sosyal tesisler, ilgili kurum personelinin mesleki bilgi ve
becerilerini geliştirmek amacıyla hizmet içi eğitimlerin yapılması için ve kamu
çalışanlarının ve ailelerinin konaklama ihtiyaçlarının karşılanması için
kurulmuşlardır. AKP İktidarı giderayak, devletin elinde ne varsa yandaşlarına
satmak, bugüne kadar yarattığı yandaş zenginlere yenilerini eklemek peşindedir.
Değerli
milletvekilleri, AKP, geçmişte olduğu gibi 2011 bütçesinde de Türk Silahlı
Kuvvetlerine ait sosyal tesislerin, MİT’e ait sosyal tesislerin ve Emniyet
Genel Müdürlüğüne ait polisevleri ve moral eğitim tesislerinin elektrik, su ve
yakacak giderleriyle büyük onarım giderlerinin kurum bütçesinden karşılanmasını
öngörmektedir. Böylece, söz konusu tesislerin hizmet maliyetleri düşürülerek,
buralardan yararlanan polis ve askerlerimizin daha ucuz ve kaliteli hizmet
almaları sağlanmaktadır fakat öğretmenlerimiz baş tacımız değil mi?
Başbakan Sayın
Recep Tayyip Erdoğan bundan bir ay önce, 24 Kasım Öğretmenler Günü’nde
“Ellerinden öperim.” diyerek selamladığı öğretmenlerimiz ve öğretmenevlerimiz
var. Öğretmenevlerinin elektrik, su, yakacak giderleri ve onarım giderleri
neden bütçeden karşılanmıyor, bu ayrımcılık neden yapılıyor?
Değerli
milletvekilleri, AKP İktidarı sosyal tesisleri birer birer
satmaktadır. Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek, geçen aylarda yaptığı basın
toplantısında Maliye Bakanlığı sosyal tesislerinden başlayarak kamuya ait bütün
sosyal tesisleri satışa çıkaracağını ilan etmiştir.
Özelleştirme
uygulamalarıyla, AKP Hükûmeti, ülkede artan
işsizliğin ve yoksulluğun sebebi olarak zarar eden kamu kurum, kuruluşlarını
işaret etmiştir ve “Bunların acil olarak elden çıkartılıp, bunların satışından
elde edilecek sıcak para ile yeni üretim tesisleri” vaadiyle halkımız
kandırılmıştır.
Geçmişe dönüp
baktığımızda, sürekli olarak sıcak para girişi olan ve zarar etmediği gibi ülke
ekonomisine büyük katkılarda bulunan Telekom, Türkiye Elektrik Kurumu, Petrol
Ofisi, TÜPRAŞ, Tekel ve limanlar gibi daha saymadığımız kamuya ait birçok
varlığın satıldığını görmekteyiz. 2002’de işsizlik oranı yüzde 8 civarında iken
2010’da işsizlik yüzde 12’ler civarındadır. İzlenen yanlış ekonomik politika ve
özelleştirme uygulamaları ile yoksulluk, yolsuzluk ve işsizlik her geçen gün
daha da artmıştır. AKP Hükûmeti, tüm mali strateji ve
politikalarını satılacak olan kamu kurum ve kuruluşlarının ve sosyal tesislerin
ve hazine arazilerinin satışı üzerine kurmuştur.
Maliye Bakanı
Sayın Mehmet Şimşek, maliye emekçilerinin kullanımına açık olan Maliye
Bakanlığına ait sosyal tesisleri satışa çıkardığını açıkça ilan etmiştir.
Anlaşılan odur ki, Sayın Bakan, kendisinden önceki halefi Sayın Kemal Unakıtan’ın “Babalar gibi satarım.” düşünce ve söylemini
onun selefi olarak aynen kabul ve tekrar etmektedir. Sayın Bakan düzenlediği
basın toplantısında Maliye Bakanlığı bünyesindeki sosyal tesislerin zarar
ettiğini ve bundan dolayı satışa sunulduğunu söylemiştir. Sayın Bakana
soruyoruz: Bu sosyal tesislerin zarar ettiğini incelettiniz mi? Bu tesislerin
iyi işletildiği ve iyi denetlendiği takdirde zarar etmesinin mümkün olmadığını
görecektir.
Değerli
milletvekilleri, bir örnek vermek istiyorum: Sinop’ta Devlet Su İşleri Sosyal
Tesisleri satışa çıkarılmıştır. Piyasa değeri 30 milyon lira olan tesisler 16 milyon liralık
muhammen bedel üzerinden satışa çıkarılmıştır. Tesislerin 50 dairelik bir
apartman fiyatına peşkeş çekilmek istenildiği iddia edilmektedir. Bu durumda,
Maliye Bakanlığı piyasa değeri 30 milyon lira olan bu tesisi yarı fiyatına
pazarlamaya çalışmaktadır. İflas etmiş tüccarın mallarını yok fiyatına satması
gibi gerçekleştirilmek istenen bu haraç mezat satışın adını koymayı kamuoyuna
bırakıyoruz. Yazıktır, bu tesisler milletin verdiği vergilerle yapılmıştır.
Halkın bin bir sıkıntıya göğüs gererek oluşturduğu bu değerler yok fiyatına
yandaş sermaye gruplarına satılmaya çalışılmaktadır. Tesislerin her taşında
tüyü bitmemiş yetimlerin hakkı vardır. Bu tesis hem memurun hem de bölge
halkının en ekonomik şekilde dinlenme ihtiyacına hizmet etmektedir. Yarın bu
tesis özelleştirildiğinde bölge halkının hiçbirinin bu tesisin kapısından
içeriye girme şansı yoktur.
Değerli
milletvekilleri, sosyal devlet anlayışını yok eden siyasal iktidarın sadaka
devlet anlayışıyla dağıtılan yardımları AKP’nin liberal ve dinsel
politikalarıyla şekillenmektedir. Bugün emperyalizm biçim değiştirmiş olup
artık toprak işgal etmeden de istediği ülkenin topraklarını ele geçirebilmektedir.
Bu noktada ülkemizin topraklarının tapu yoluyla haraç mezat satılmış olması
kabul edilemez. Sosyal toplum ve kamu yararına dayanan projelere sırtını dönen
AKP Hükûmeti, varlık nedeni olan yağma, talan ve
peşkeş projeleriyle kendilerine ve yandaşlarına yeni rant
alanları yaratmaktadır. AKP Hükûmeti, kamu
varlıklarını orman alanlarını bir avuç rantiyeye satma
ısrarından artık vazgeçmelidir. Kamu kurumlarının var olma nedeni ortadan
kaldırılmakta, hatta bu kurumların kuruluş gerekçeleri tartışılır hâle
getirilmektedir. Bu kurumlar halka hizmet için vardır. Bu kurumların sosyal
işletmeleri elden çıkarılması yerine maliyetine çalıştırılmalıdır. Bu dönemde
yolsuzluk, suistimal, adam kayırmacılık âdeta bir
devlet politikası hâline gelmiştir. Sosyal devlette halkın ihtiyaçları ve
toplumsal fırsat eşitliği ön plandadır. Yapılan iş ne kadar halkın
gereksinimlerini karşılıyor, bu konuda kararı halkımızın takdirine bırakıyor,
yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Topuz.
AK PARTİ Grubu
adına söz isteyen Mustafa Elitaş, Kayseri
Milletvekili.
Buyurun Sayın Elitaş. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılı merkezî
bütçesinin görüşmelerinin son anına geldik. Şu anda 26’ncı maddeyi görüşüyoruz,
toplam 30 madde, arkasından kesin hesapla ilgili konuları da değerlendireceğiz.
İnşallah, pazar günü son konuşmaları ve bütünü üzerindeki oylamaları yapacağız.
Bugüne kadar,
22’nci Dönem içerisinde maddeler üzerinde genel anlamda konuşmalar yapılmazdı
ama 23’üncü Dönemde bütün bütçelerde maddeler üzerinde de konuşma yapılmaya
başladı. Değerli milletvekili arkadaşlarımız maddeleri
incelerlerse, madde üzerinde konuşulacak herhangi bir şey olmamasına rağmen,
aslında bunların, bu maddelerin, toplam 30 maddenin belki 20 tanesinin, 25
tanesinin 5018 sayılı Kamu Yönetimi Kanunu’nda olması gerekmesine rağmen,
siyaset yapmak adına, tribünlere, seçmene mesaj vermek adına, ama son
zamanlarda da seçmene mesaj değil, kendisini yazacaklar adına mesaj verme
konumuna dönmeye başladı. (CHP ve MHP sıralarından gürültüler)
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Muhalefetin denetim görevini bu kadar aşağılıyorsunuz ya, pes
doğrusu!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakınız, söylenenler incir çekirdeğini doldursa, hemen
araştırmalara, incelemelere başlanacak.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Siz gemileri dolduruyorsunuz.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Şu anda konuştuğunuz incir çekirdeğini dolduruyor mu?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Muhalefet partileri öyle almışlar ki, temcit pilavı gibi ağızlarına
sakız etmişler, “Şurada yolsuzluk var, şurada peşkeş var, şurada yandaşlara
satma var.” diyorlar.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Rahatsız mı oldunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ (Devamla)
- Bakınız, değerli milletvekilleri, biraz önce Sayın Bakan ifade etti: 1986
yılından bu tarafa Türkiye yeni bir ekonomik sistem içerisinde, kamudaki devlet
kaynaklarının, devlet yatırımlarının daha verimli bir şekilde çalışması
amacıyla özelleştirme içine girdi. 1986 yılından 2002 yılına gelene kadar bütün
hükûmetler özelleştirme yaptılar.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) - Siz ne kadar yaptınız?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 86-2002 yılı arasındaki yapılan özelleştirmelerin kamu bütçesine
katkısı 8 milyar dolar…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Siz ne kadar yaptınız, siz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …ama bunun maliyeti, masrafı ne kadar biliyor musunuz? 8 milyar
dolarlık alın teri kaynak satılmış, 11 milyar dolar masraf edilmiş. Yani
özelleştirme yapılırken 3 milyar dolar da üstüne ilave edilmiş. Tıpkı 2001
yılında toplanan vergilerin faizleri ödemeye yetmeyip, üstüne 3 liralık
borçlanma yapıldığı gibi, 2002 yılı öncesindeki yapılan bütün özelleştirmelerin
masrafı daha fazla olmuş.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Ne masrafı yapılmış Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Yani burada öyle ifade var ki hani “Eğirdiği kılı yüne değişmek.”
diye ifade var. AK PARTİ İktidarı döneminde ne kadar özelleştirme yapılmış? 33
milyarlık özelleştirme yapılmış. Bu özelleştirmeler ne olmuş?
RECEP TANER
(Aydın) – Karabük’ü kaça sattınız?
ERGÜN
AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Elitaş, rakamları saptırıyorsunuz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bir dinlerseniz, anlarsınız.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hayır, ne masrafı yaptınız? Yalan söylüyorsun!
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, iftira atıyorsunuz, “Peşkeş.” diyorsunuz. “Yalan söylüyor.”
diye söyleme Hocam. “Yalan söylüyor.” diye söyleme. Rahatsız olmayın...
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Masraf ne yaptınız?
BAŞKAN – Sayın
Işık, lütfen müdahale etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Burada sizin iftiralarınızı biz sabırla dinliyoruz ama siz
gerçekleri duymaktan rahatsız oluyorsunuz. Gerçekler rahatsız etmesin.
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Elitaş, sen niye rahatsız oldun da oraya
çıktın konuşuyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, değerli milletvekilleri, bugün az önce milletvekili
arkadaşımız ifade ettiler.
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Sayın Elitaş, niye rahatsız oldun da
oraya çıktın, madem maddeler üzerinde konuşulmuyor?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İşte “Özelleştirilen kurumlar
çok düşük fiyatlarla satılıyor, yarı fiyatla satılıyor, ihaleyle muhammen bedel
bu hâle getiriliyor...” Bir şey satılırken nasıl satılması gerekir? İhaleyle
satılması gerekir, şeffaf bir şekilde satılması gerekir ve herkese açık,
televizyonların önünde yapılan ihalelerde eğer siz art niyet ararsanız, bu,
maalesef sizin bu konudaki samimiyetinizin ne kadar olumsuz olduğunun en önemli
göstergesidir.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Bilkent’teki görüşmeyi anlat.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 33 milyar dolarlık yapılan özelleştirmede ne oldu? 13 bin kilometre
duble yol oldu, 33 bin kilometre adliye sarayları
oldu, 33 bin kilometre hastane oldu, 33 bin kilometre derslik oldu ve 33 bin
kilometre teknolojiden faydalanan öğrencilerimize bilgisayar oldu.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Gemicikler ne oldu, gemicikler?
FEVZİ TOPUZ
(Muğla) - Borçlanmalar ne oldu, borçlanmalar?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Dün teknolojiden çok önemli bir fayda sağladık. Sayın Bakan
açıklama yaptı, Sayın Cevdet Bey. Cevdet Bey yaptığı açıklamada dedi ki: “2002
yılı sonu itibarıyla asgari ücretin alabileceği tüp gaz miktarı 9 adet 12
kilogramlık tüp.” dedi. “2010 yılı itibarıyla, kasım ayı rakamlarını veriyorum,
asgari ücretin alabileceği tüp gaz miktarı da 11 adettir.” dedi. Hemen
muhalefet sıralarından itiraz geldi. Hâlbuki,
muhalefet sırasındaki arkadaşlarımız AK PARTİ İktidarı döneminde hızlanmış
teknolojiden faydalansalardı, -kendilerinin de önünde vardı- Türkiye Büyük
Millet Meclisi Başkanlığının bu dönem içerisinde milletvekili arkadaşlarımıza
verdiği son telefonlarda da tuşlara girip Google’da
arasalardı, 2002 tarihindeki tüp gazın, 12 kilogramlık tüp gazın kaç lira
olduğunu, 2002’deki asgari ücretin ne kadar olduğunu anında, saniyesinde
bulurlardı.
AHMET BUKAN
(Çankırı) – 2002’de buğday ne kadardı, şimdi ne kadar?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Google on iki saniyede…
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Bir de ekmek hesabı yap.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Google on iki saniyede bulduğunu ifade
ediyor.
Oradan
arkadaşlarımız dediler ki: “Sayın Bakan, milleti bürokrasinin ağzıyla
yanıltmayın.”
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Ekmek, ekmek…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, değerli arkadaşlar, 2002 yılı sonunda asgari ücret 184 bin
lira, 184 milyon lira. 2002 yılında Ankara, İstanbul, İzmir ilindeki tüp gaz
fiyatları da belli. 21 milyon 580 bin lira Ankara’daki fiyat. Bölün 184 milyon
liraya.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Hangi tarihte? 15.750 lira haziran ayında.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 8,4 adet…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Tarihi söyle? Doğru söyle.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 8,4 adet tüp gaz eder.
Girerseniz Alim
Hocam, Google’a girin …
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Girdim, girdim…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 27 Aralık 2002 tarihindeki…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Niye tarihi söylemiyorsun?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - 27 Aralık 2002 tarihindeki Dünya gazetesine bakarsanız bulursunuz. Eğer 2002 tarihinde tüp gazla ilgili, tüp gaza yapılan zamlarla
ilgili sayfayı okursanız, o dönemdeki hükûmet
zamanında bir yıl içerisinde 10 veya 12 tane zammın yapıldığını, hatta Haziran
2002 tarihinde Türkiye’nin ilk defa Dünya Kupası kazandığı süreç içerisinde,
nasıl medyanın alaycı bir şekilde, milletin kırk sekiz yıllık özleminin bir
anda tüp gaz fiyatlarına yüzde 10 zam yapılarak uyutulmaya çalışıldığını o
günlerde çok rahat bir şekilde görürsünüz.
RECEP TANER
(Aydın) – Birazdan göreceğiz.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Şimdi, 2010 tarihi itibarıyla yine Google’a
girdiğiniz takdirde görürsünüz tüp gaz fiyatlarını veya telefon açarsınız
sorarsanız. Burada komisyon üyesi arkadaşımız derhâl telefon açtı.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Pancarın fiyatını söyleyin. Pancarı kaça alıyordunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Tüp gaz fiyatları 52 lira ile 58 lira arasında değişiyor, ortalama
55 lira. Bölün 599 liraya, 11,4 tüp gaz alır.
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Yalan söylüyorsun. Elindeki rakamlar yanlış Elitaş.
Biraz sonra göreceksin.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen müdahale etmeyin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 11,4 tüp gaz alır. Bugün Sayın Bakanın söylediği “2002 yılında 9
tane tüp gaz alır.” derken, yine centilmence davranmış; 8,6’yı ilave etmiş,
tama iblağ etmiş, “9 tüp gaz alır.” diyor, bu dönem içerisinde 11,4 tüp gaz
alan bir asgari ücretlide 11 yapmış. Yani bunda rahatsız olacak ne var?
ERKAN AKÇAY
(Manisa) – Yanlış rakamlar. Asgari ücret 544 lira.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Girin İnternet’e. Eğer yoksa ben size makineyi göndereyim biraz
sonra bakarsınız. Teknolojiden faydalanmayı hepimizin ilke edinmesi gerekir.
Bakın değerli
milletvekilleri, arkadaşımız ifade etti, sosyal tesislerin satılmasıyla ilgili.
Türkiye’nin en güzel yerleri...
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Mazot kaç lira oldu, mazot?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 2009 yılında, bakın, mazot 3,67 idi, 2010 yılı sonunda 3,87 lira
mazot. Bir yıldaki mazot artışı yüzde 5 olmuş.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – 3.300 lira mazot. Gene yanlış söylüyorsunuz.
AHMET BUKAN
(Çankırı) – Maliye Bakanı burada “benzin 3.600 lira” diyor, 4 bin lira oldu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bakın, 2002 yılında 1,5 liraydı mazot, şu anda 3,87 lira.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
O da yanlış.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – 2002 yılında petrol fiyatları 18 dolardı, şu anda 88 dolar.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bakan 28 dolar olduğunu söyledi, siz 18 dolar fiyatı nereden buldunuz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Petrol fiyatlarında 5 misli artış var, mazot fiyatlarında 2,5 misli
artış var.
Değerli
milletvekilleri, bakın, petrol fiyatlarındaki 5 misli artışa rağmen bugün mazot
fiyatlarında...
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Sayın Bakan o tarihteki petrol fiyatlarının 28 dolar olduğunu söyledi, siz “18
dolar” diyorsunuz. Hangisi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – ...akaryakıt fiyatlarında eğer 2 misli, 2,5 misli artış varsa, biz
bu millete ızdırap çektirmiyoruz, bu millete imkânlar
ölçüsünde en ucuz kaynakları kullandırmak için gayret gösteriyoruz.
Sosyal tesisler
konusuna: Türkiye’nin en güzel sosyal tesisleri deniz kıyılarındadır. X
işletmesinin moral, motivasyon ve eğitim merkezli,
sosyal amaçlı tesisleri. Kim faydalanır? X işletmesindeki genel müdürler ve ona
yakın insanlar. Kaç kişi? 300-500 kişi, bin kişi.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Şimdi kim faydalanıyor?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bu sosyal tesisleri özelleştirdiğiniz takdirde oradan halk
yararlanır, millet yararlanır. 73 milyon insanın yararlanamadığı, sadece kamu
görevlilerinin imtiyazlı bir sınıf hâline getirilip onlara hizmet edilmek
yerine, onların kaynaklarının tekrar ekonomiye kazandırılarak milletin yararlanabileceği
bir hâle getirmeyi eleştirme, açıkçası, buradan, fırsat bulamayıp başka
konularda eleştirme imkânı bulamayan, malzeme üretemeyen siyasilerin yaptığı
icraatlardır diye düşünüyorum.
RECEP TANER
(Aydın) – Sekiz yıldır neredeydiniz Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Halka selam vermek için yapıyorsunuz ama halk bunların hepsini
biliyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Nereden biliyor halk? Meclis lojmanlarını kime peşkeş çektiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Ama son zamanlarda halka selamdan da geçti, genel başkanlara selam
vermek adına yapılan konuşmalar hem bizi rahatsız ediyor hem milleti rahatsız
ediyor.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) - Manavgat’ı, Çolaklı’yı, Seferihisar’ı
kime peşkeş çektiniz?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bu kürsüde doğruları konuşmak, bu milletin yüce temsilerinin en
önemli görevidir diyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına söz isteyen Hasan Altan, Kastamonu Milletvekili.
Buyurun Sayın
Altan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ALTAN
(Kastamonu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 26’ncı maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Hepinizi bu vesileyle, sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Görüşülmekte olan
2011 yılı bütçesi, AK PARTİ Hükûmeti olarak
hazırlamış olduğumuz “Güçlü Türkiye” vizyonuyla uyumlu
dokuzuncu bütçedir. Hepimizin bildiği gibi, Türkiye, AK PARTİ hükûmetleri öncesi, kamu borçları, kamu açıkları, yüksek
enflasyon ve faizin hâkim olduğu, siyasi güven ve istikrarın kaybolduğu bir
dönemden geçti. 3 Kasım 2002’de AK PARTİ’nin iktidara
gelmesiyle milletimizin hasretle beklediği istikrar ve güven ortamı
sağlanmıştır. Sekiz yıllık iktidarımız sürecinde, her alanda, cumhuriyet
tarihimizin ilkleri denecek reform niteliğinde birçok proje
gerçekleştirilmiştir. Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olan Türkiye
istikrar ve huzur ülkesidir. Ekonomik krizin siyasi istikrarı bozmasını
bekleyenler, kötümser senaryolar kuranlar hayal kırıklığına uğramıştır. Birçok
ülke kriz ortamında yatırım kısıtlamasına gidip, vergileri artırıp, kamu
çalışanlarının sayısını azaltıp, kamu hizmetlerini kesintiye uğratıp IMF’den
destek alırken, biz IMF’den borç almadan, yatırımları artırıp, vergileri
azaltıp, teşvik paketleri uygulayıp küresel krizden alnımızın akıyla çıkmayı
başardık. 2010 yılının ilk dokuz ayında yüzde 8,9 oranında büyüme
gerçekleştirdik. Bu büyüme, krizi nasıl, ne kadar iyi okuduğumuzun açık bir
göstergesidir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ İktidarı olarak, bundan önce hazırlanan sekiz
bütçeyle başta eğitim, ulaştırma, vakıflar ve KÖYDES projeleri olmak üzere
birçok alanda reform niteliğinde yatırımları hayata geçirdik.
2010 bütçesinde
olduğu gibi, 2011 yılı bütçesinden de yine en yüksek pay eğitime ayrılmıştır.
Eğitimde sekiz yılda 160 bin derslik açtık, 2010 yılında 39.980 kadrolu
öğretmenin atamasını yaptık. İlk ve ortaöğretim öğrencilerine ücretsiz ders
kitabı desteğine önceki yıllarda olduğu gibi bu yıl da devam edilecektir. Yine
bütçe sunuş konuşmasında Sayın Bakanım Mehmet Şimşek’in açıkladığı gibi,
öğrenci burs ve harç destekleri yüzde 22 oranında artacaktır.
Medeniyet olarak
gördüğümüz ulaştırmada vatandaşlarımızın daha güvenli ve rahat seyahat etmeleri
için proje üretmeye devam ediyoruz. Artık yollarda beklemek yok, zulüm çekmek
yok. Son sekiz yılda inşa ettiğimiz otoyol ve bölünmüş yol uzunluğu, yetmiş
dokuz yılda inşa edilen bölünmüş yol miktarının 2 katından fazladır, 13.375
kilometredir. Bu, AK PARTİ İktidarının başarısıdır. Şu anda dünyadaki en büyük
ulaşım altyapı projelerinden biri olan, “asrın projesi” olarak adlandırılan Marmaray Projesi’nin çalışmalarına da hızla devam
edilmektedir. Hızlı tren projelerinin tamamlanmasıyla yurdumuzu demir ağlarla
öreceğiz.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; eğitim, sağlık, ulaştırmayla ülkemizi çağdaş
medeniyetler düzeyine yükseltirken, 2003-2010 yılları arasında kültürel
mirasımız olarak gördüğümüz ata yadigarı 3.484 adet
tarihî eser Vakıflar Genel Müdürlüğümüz tarafından restore edilmiştir.
Diğer önemli
projeler ise AK PARTİ İktidarımız zamanında hayata geçirilen, seçim bölgem olan
Kastamonu için de hayat kaynağı diyebileceğim KÖYDES ve BELDES projeleridir. Bu
projelerle köylerimizin ve kasabalarımızın bütün altyapı hizmetleri, içme suyu
şebekeleri ve yollarının asfaltlanması sağlanmıştır. İddia ediyorum ki Hükûmetimiz döneminden önce bu projeler hayata geçirilmiş
olsaydı, iller ve bölgeler arasındaki gelişmişlik farkı ortadan kalkmış ve
kırsal kesimlerden kentlere göç engellenmiş olurdu.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu duygu ve düşünceler ile 2011 yılı merkezî yönetim
bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olması dilekleriyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET BUKAN
(Çankırı) – 90 bin, Çankırı’nın nüfusu düştü Hemşehrim,
sizin de milletvekili sayınız düştü; nasıl göç önlendi?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Şahsı adına
Mehmet Akif Hamzaçebi, Trabzon Milletvekili.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe kanunu
maddeleri, bölümleri Hükûmet politikalarının
değerlendirildiği maddeler ve bölümlerdir. Dolayısıyla bu kürsüde Hükûmet politikalarına yönelik eleştiri, değerlendirme ve
önerilerin her madde vesilesiyle yapılıyor olmasını doğal karşılamak gerekir.
Ben,
özelleştirmeyle ilgili kısa bir bilgi vermek istiyorum. Biraz önce burada
konuşan Sayın Elitaş özelleştirme konusunda
değerlendirmeler yaptı, Hükûmetinin görüşlerini ifade
ettiler. Ben de bu çerçevede hem Sayın Elitaş’ın
değerlendirmelerine biraz açıklık getirmek hem de bu konudaki Cumhuriyet Halk
Partisi görüşünü ifade etmek istiyorum.
1980’li yıllara
kadar dünyada ve Türkiye'de “özelleştirme” kavramı yoktu. 1980’lerle birlikte
“özelleştirme” kavramı bütün dünyanın ve Türkiye'nin gündemine girmiştir.
1980’lere kadar daha çok, devletin hâkim olduğu, küreselleşmenin olmadığı bir
yapı vardı. Küreselleşmeyle birlikte, devletin ekonomideki rolü sorgulanmaya
başlandı. Vergi yükünün olağanüstü artmış olması nedeniyle vergi ödeyiciler,
mükellefler “Vergilerimiz acaba doğru yere gidiyor mu, devlet vergilerimizi
doğru alanlara harcıyor mu?” şeklindeki bir sorgulamayı dünyanın gündemine
getirdiler. Bu çok doğal, doğru bir gelişme. O tarihten itibaren
özelleştirmeler de dünyanın gündemine girdi, Türkiye'nin de gündemine girdi.
Özelleştirme tabii ki bir tabu değildir, ihtiyaç duyduğunuz alanda, yerde
özelleştirme yaparsınız. Piyasa ekonomisinin esas olduğu bir modelde devletin
ekonomide üretimde bulunması doğru değildir. Ana kural budur. Ancak
özelleştirme yaparken gözetilmesi gereken bir kural vardır: Gelişigüzel
özelleştirme yapılmaz, yani devlet ekonomideki bir alandan çekilecek, o alanı
özel sektöre bırakacak ise, bu alanda devletin alması gereken bazı önlemler
vardır. Nedir bu? O alanda o piyasada rekabetin olması gerekir. O piyasada
rekabet yok ise, devlet rekabeti sağlayana kadar, rekabet ortamını yaratana
kadar o piyasadan çekilmemelidir. Aksi takdirde, devlette olan bir tekeli bir
özel sektör tekeli hâline dönüştürürsünüz, bundan vatandaşlar zarar görür.
Tekel demek fiyatı istediği gibi belirlemek demektir.
Bu konuda TÜPRAŞ’ı örnek vermek istiyorum. TÜPRAŞ Türkiye’de tek
rafineridir. TÜPRAŞ’ı Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmeti özelleştirdi. Yüzde 51’ini sattı daha önce, ondan
sonra yüzde 14,76’sını sattı, daha önce özelleş-tirilen
bölümler de vardı, TÜPRAŞ özelleştirilmiş oldu. Şimdi, akaryakıt zamlarına
ilişkin olarak Sayın Maliye Bakanı açıklamalar yapıyor. “Vergi politikası bunun
sorumlusu değildir.” diyor. Peki, vergi politikası bu fiyat artışlarının
sorumlusu değilse, bir sorumlu bulmamız gerekir. Dünyadaki petrol fiyatındaki
yükselişler olarak Sayın Maliye Bakanı bunu ortaya koyuyor, ancak daha önce
geçen yıl yaşadığımız fiyat yükselişi karşısında, geçen, evvelki yıl yaşadığımız
fiyat yükselişleri karşısında bugünkü fiyat yükselişinin bu petrol zammının
gerekçesi olmayacağı açıktır. Ne yapıyor? Eğer dünyada meydana gelen fiyat
yükselişlerinden kaynaklanıyorsa akaryakıt fiyatlarındaki artış, o zaman Enerji
Bakanının petrol şirketlerinden, rafineri şirketlerinden ricacı olmaması lazım.
Yalvar yakar Enerji Bakanı diyor ki, “Lütfen fiyatlarınızı indirin, rica
ediyorum sizden, anlayış bekliyorum.” diyor. Böyle bir özelleştirme politikası
olabilir mi? TÜPRAŞ devletteyken piyasayı regüle
ediyordu. O piyasada yeni bir rafineri kurana kadar onu özelleştirmeyebilirdiniz.
Şimdi, rekabet
neyle mümkün o piyasada? Akaryakıt ithalatıyla. Akaryakıt ithalatı demek,
yirmi, yirmi beş gün demektir; güçlük demektir, zaman kaybı demektir ve Enerji
Bakanı enerji şirketlerinden, akaryakıt şirketlerinden indirim rica ettiğine
göre, o zaman problem petrol fiyatından değil akaryakıt şirketlerinden
kaynaklanıyor. Böyle bir özelleştirme olabilir mi?
Ayrıca, 8 milyar
dolarlık özelleştirme geliri zamanında…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – …sadece 50-60 milyon dolarlık bir maliyetle
gerçekleştirilmiştir. Bunu da bilgilerinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Hamzaçebi, teşekkür ediyorum.
Şimdi on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır. Sayın Doğru, Sayın Aydoğan,
Sayın İnan, Sayın Taner, Sayın Işık, Sayın Enöz,
Sayın Güner, Sayın Cengiz, Sayın Kaplan, Sayın Sakık, soru sorma sıraları.
Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Tokat ilinde,
Tekelin özelleştirilmesiyle beraber önce sigara fabrikası satılmış,
kapatılmayacak denmiş olmasına rağmen daha sonra kapatılmıştır. Akabinde de
tütün üreticileri tamamen mağdur edilmiş ve tütün üretiminden vazgeçilir konuma
gelmiştir. Tütün üretiminden vazgeçilmesiyle beraber yaprak tütün işletme
müdürlükleri de kapanmıştır. Tokat’taki Yaprak Tütün İşletme Müdürlüğü ve
sosyal tesislerine Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hizmet içi eğitimle ilgili
olarak talip olunmaktadır. Millî Eğitim Bakanlığına veya Millî Eğitim Müdürlüğüne
hizmet içi eğitimle ilgili olarak buranın verilmesi mümkün müdür? Onların
taleplerine ne tür cevap verdiniz?
İkinci olarak da
pancarın fiyatı 2002 senesinde 80 kuruş civarındaydı, şu an itibarıyla pancarın
kampanya dönemi tamamlanmış olup şu andaki fiyatı da 90 ila 110 kuruş
civarındadır. Acaba pancar fiyatı böyle düşürülerek…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
akaryakıt ürünleri üzerindeki verginin yüksek olduğunu söylüyorsunuz ama “2002
yılında vergi yükü daha yüksekti, şimdi yüksek ama 2002’ye göre az.”
diyorsunuz. Oysa rakamlara göre, baktığımızda, benzinde Avrupa’da birinciyiz,
motorinde ikinciyiz. Türkiye, oransal olarak baktığımızda, benzinde yüzde
66,8’le diğer ülkelere göre birinci durumdadır, motorinde de yüzde 56,5’la
ikinci durumdadır. Bu kadar yüksek bir vergiyi düşürmek planlarınızda var
mıdır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN (Niğde)
– Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Birincisi: Sayın
Bakanım, Niğde Çamardı ilçesinde İl Özel İdaresine ait dağcılık ve kayakevi var. Bu kayakevi
gerektiği gibi işletilmemekte ve atıl durumdadır. Dağcılık Federasyonu buraya
bir okul açmak üzere İl Özel İdaresinden bunu istemiştir ama ret cevabı
gelmiştir. Çamardı ilçemize katkı yapabilecek bu binanın Dağcılık Federasyonuna
tahsisine yardımcı olabilir misiniz?
İkincisi: Yine,
Niğde Ulukışla Çiftehan’da, İçişlerine bağlı “polis
eğitim moral merkezi” olarak yapılan ama yıllardır atıl bir vaziyette bekleyen
bir binanın, İl Özel İdaresine tahsis edilmek suretiyle kazançlı hâle
getirilmesine bir destek verebilir misiniz? Bugüne kadar yaptığımız bütün
girişimler reddoldu, bina çürümeye terk edildi.
Üçüncüsü: Yine,
Niğde merkezde İl Özel İdaresine ait…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Taner,
buyurun.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, biraz önce sordum, cevap alamadım.
Merkez Bankası
açıklamasına göre, Temmuz 2010 itibarıyla, bankalara olan toplam kredi borç
stoku 493 milyar TL, kişi başı borç da 6.750 TL’dir. 2002 yılı toplam borç 56
milyar TL, kişi başı borç da 805 TL seviyesindedir. 2002’ye göre yüzde 838
artış olması vatandaşın durumunun iyileştiğinin göstergesi midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kamuoyunun doğru bilgilenmesi açısından soruyorum.
1) Biraz önce
konuşan Değerli AK PARTİ Grup Başkan Vekili Sayın Elitaş,
iktidarı devraldıkları dönemde petrolün varil fiyatının 18 dolar olduğunu
söyledi, hâlbuki dün siz ise bunu 28 dolar olarak ifade ettiniz. Hangisi
doğrudur?
2) Ankara’nın
güzide semtlerinden birisi olan Or-An’daki Türkiye
Büyük Millet Meclisi lojmanları ve arsaları TOKİ’ye
hangi şartlarda devredilmiştir? TOKİ, bu lojmanların arsasını hangi şartlarla,
hangi şirketlere devretmiş ya da paylaştırmıştır? Bu şirketlerin isimleri
nelerdir? Hazine bu devir işinden ne kadar gelir elde etmiş? TOKİ ve diğer şirketler
bu yolla kaç dairenin sahibi olmuşlar ve ne kadar kazanç elde etmişlerdir?
Milletvekillerini iki dönemdir mağdur eden ve cumhuriyet tarihinin en büyük
vurgunlarından birisi olarak tarihe geçeceği iddia edilen bu uygulamayı
Bakanlık olarak nasıl denetlediniz? Bu konuda yaptığınız bir işlem var mı?
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz, buyurun.
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
ben de aynı konuya değinmek istiyorum çünkü son derece önemli bir konu.
Ankara’nın en güzel yeri olan Or-An’daki milletvekili
lojmanları arsasına, biliyorsunuz, alışveriş merkezi ve çok katlı binalar
yapıldı. Bu inşalarda kaç iş yeri ve kaç konut vardır, yapılmıştır? Bunun
karşılığında devlet yani kamu ne kadar gelir elde etmiştir? Bedeli ne olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bu Or-An’daki milletvekili lojmanlarının TOKİ’ye
devri, ondan sonraki gelişmelerle ilgili olarak arkadaşlar çalışacaklar,
sizlere yazılı olarak cevap verecekler.
Sayın Grup Başkan
Vekilimiz Elitaş “18 dolar” dedi. 2002 Kasım
itibarıyla petrol fiyatları 25 dolardı, dün itibarıyla 90 doların üzerindeydi
ama aralık sonu itibarıyla yani 2002 Aralık sonu itibarıyla son günde 28 dolara
çıktı. Dolayısıyla 2002 ortalaması yaklaşık 25 dolar diye varsayabilirsiniz ama
bugün itibarıyla onun neredeyse 4 katı civarında yani 93 dolar civarında.
Sayın Taner,
şimdi şöyle bir durum var: Biliyorsunuz, 1970’li yılların sonlarından itibaren,
ta 2004, 2005’e kadar Türkiye çift haneli, zaman zaman
üç haneli enflasyon, devalüasyon ve faiz hadlerini
içeren bir makroekonomik ortamda yaşamış. Böyle bir ortamda, takdir edersiniz
ki bırakın tüketicilerin yani büyük ölçekte borçlanabilmesi… Bir kere zaten hiç
kimsenin geçmişte evi, arabayı krediyle alacak taksitlendirme imkânı yoktu,
yani hem vadeler çok kısaydı -ben çok iyi hatırlıyorum, 1990’lı yıllarda,
2000’li yılların başlarında en uzun vadeler on sekiz aydı, hadi otuz altı ay olsun-
hem de faizler aylık yüzde 5’ti. Dolayısıyla, bu sektörü iyi bilen birisi
olarak, vatandaşımız isteseydi bile borçlanamazdı. Şimdi, Avrupa’ya, Batı’ya
baktığınız zaman kredi hacminin, tüketici hane veya şöyle diyeyim, hane halkı
borcunun millî gelire oranı Avrupa’nın 27 ülkesinde ortalama yüzde 58. Yani o
ülkelerin millî geliri 100 liraysa hane halkı borcu 58 lira. Türkiye’de millî
gelir 100 liraysa hane halkı borcu 15 lira. Dolayısıyla, karşılaştırmalara
böyle bakmamız lazım. “1 liradan 8 liraya çıktı, yüzde 800 arttı.” şeklindeki
yorumlar tabii ki yapılabilir ama bu istatistiklerin bu şekilde değil,
uluslararası standartlarda sunulması lazım.
Niğde’yle ilgili
gündeme getirilen hususlarla ilgili olarak tabii, takdir edersiniz ki oturup
bakmamız lazım. İl Özel İdaresini ilgilendiren hususlar anladığım kadarıyla ama
memnuniyetle biz, İl Özel İdaresiyle temasa geçeriz, ülke yararına ne yapılması
gerekiyorsa yapmaya çalışırız.
Değerli
arkadaşlar, akaryakıt ürünlerinde ben söyledim defalarca, hakikaten başka
ülkelerle karşılaştırıldığı zaman nispeten Türkiye’deki vergi yükü yüksek ama
şunu da ifade ettim: 2002’de toplam vergi yükü yüzde 70,3’tü, bugün itibarıyla
toplam vergi yükü yüzde 64,8 civarına kadar inmiştir. Yani vergi yükünde bir
azalma var, bir artış yok ama vergi yükü düşük değil, vergi yükü yüksek fakat
bizim AK PARTİ hükûmetleri döneminde akaryakıt
ürünleri üzerinde, benzinde, mazotta, diğer ürünlerde vergi yükü artmamıştır,
azalmıştır. Benim söylemeye çalıştığım konu bu.
Tokat’taki Millî
Eğitim Bakanlığının talebine tabii ki olumlu bakarız. Yani ben detayları
bilmiyorum ama Millî Eğitime hizmet edecek… Yani ben, Tekel binalarının,
tesislerinin yani mülklerinin çoğunu Millî Eğitime verdim. Özellikle onlara
öncelikli olarak veriyoruz, üniversitelerimize, Millî Eğitim Bakanlığına, o
hususta en ufak bir tereddüt göstermeyiz, eğer hakikaten talep edilen…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Satılmasın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - Yani, mesele şu: Önemli olan, ülkenin menfaatidir.
Satıldığı zaman o bölgeye bir dinamizm, bir yeni enerji, yeni bir ticari
faaliyet alanı doğuracaksa onu da yapmak lazım, istihdam yaratacaksa onu da
yapmak lazım ama Millî Eğitimin ihtiyacı varsa Millî Eğitim öncelikli gelir,
ticaret ikinci öncelikle gelir.
Evet, herhâlde
bütün sorulara cevap verdim Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Şimdi, 26’ncı
maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
27’nci maddeyi
okutuyorum:
Muhasebe
kayıtlarından çıkarılacak tutarlar
MADDE 27 – (1) 21/7/1953 tarihli ve 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil
Usulü Hakkında Kanun kapsamında izlenen alacakların dışında kalan ve muhasebe
kayıtlarında bulunan Devlet alacaklarından tutarı 15 Türk Lirasına kadar
olanların tahsili için yapılacak takibat giderlerinin asıl alacak tutarından
fazla olacağının anlaşılması halinde, bu tutarların muhasebe kayıtlarından
çıkarılmasına genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinde Maliye Bakanı, diğer
kamu idarelerinde üst yöneticiler yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Akın Birdal,
Diyarbakır Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Birdal.
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı’nın 27’nci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
27’nci madde,
muhasebe kayıtlarından çıkarılacak tutarlara ilişkindir. Buna göre, devlet
alacaklarından 15 TL’ye kadar olanlar, takip giderleri daha fazla olacağı için
muhasebe kayıtlarından düşürülecektir. Bu, muhasebe tekniği ve bütçe açısından
doğru bir yaklaşımdır. 15 TL’lik alacak için 30 TL’lik bir gider söz konusu ise
15 TL’den vazgeçmek gerekir. Ne var ki bu anlayış ve yaklaşım siyasi iktidarın
genel bütçedeki tutumuna yansımamaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu bütçe AKP’nin sınıfsal ve ideolojik bir tercihini
yansıtmaktadır ve bu da bugünden yarına elbette ki değiştirilemez çünkü AKP’nin
bugün varlık nedeni de, böyle bir tercihin sonucu bu Parlamento çatısı
altındadır ve iktidardır. Ama kimi şeyler var ki günlük hayatı
kolaylaştırabilir ve daha da yaşanılabilinir kılar. Bu da birtakım olguları
kabul ederek olur, ret ve inkâr anlayışından vazgeçerek olur ve başta yaşam
hakkı olmak üzere, kişi güvenliği ve özgürlüğü, cezaevlerinde insan haklarına
dayalı bir düzenleme, dinlenmediğinize dair, özel yaşamınızın güvence altında
olduğu gibi bazı düzenlemeler yapılabilinir.
Şimdi, biz,
tabii, muhalefet olarak bazı şeyleri söylüyoruz. Zaten muhalefetin böyle bir
itici gücü ve rolü vardır. İktidarlar ya da devlet
muhalefetin söylediğine üç yıl sonra gelir ya da dört yıl sonra gelir ama dört
yıl sonra geldiği yerde muhalefetin bugün söylediğini söylerken, muhalefet,
daha ileride, daha çağdaş, daha günlük gereksinmelere karşılık verecek yine
birtakım tespitler ve öneriler yapar ve iktidar ya da devlet dört yıl sonra
yine o muhalefetin dediği yere gelir. Hep böyle sürer gider bu ama bazı
şeyler var ki ertelenemez.
Şimdi, örneğin,
“Birtakım olguların ret ve inkârı.” dedik. Şimdi, Sayın Ömer Çelik diyor ki…
Bugünkü süreçte gerçekten insanların beklentilerine, toplumun gereksinmelerine
karşılık veriliyormuş gibi bir yanılsamayla, bizim bu süreci suikast ettiğimizi
söylemektedir.
Şimdi, neden
suikast? Bir defa, ayrıca gerçekten bu “suikast” sözcüğü rencide edicidir çünkü
suikast, tuzak kurulur ve İttihat Terakki’den beri gelen baskıcı, otoriter,
faşizan, militer yönetimlerin bir geleneğidir ve
hatta İttihat Terakki’de enseden –onların imzası vardır- tek kurşunla vururlar.
Şimdi, biz neden
suikastçı oluyoruz? Bir halkın ve Türkiye'nin taraf olduğu uluslararası
hukuktan kaynaklanan bir hakkının kullanılması gerektiğini söylüyoruz, iki
dilli bir yaşam ya da demokratik özerklik. Yani şimdi neden buna karşı
çıkıyoruz? Örneğin, Avrupa Yerel Yönetimler Özerklik Şartı, doğrudan yerinde
yönetim ve halkın doğrudan yönetime katılmasını öngörmüyor mu ve bugün küresel
krizin getirdiği bütün yönetimlerde şimdi yeni böyle bir yol seçilmektedir. Örneğin
Britanya’da işte şimdi, Başbakan Cameron’ın dediği
gibi, büyük toplum projesi buna dayandırılıyor, yerinde yönetim ya da Fransa’da
ama onlarda olacak ve bize geldiği zaman olmayacak ya da bu başka şekilde
adlandırılacak.
Biz bunu elbette
ki reddediyoruz çünkü olacaksa her şey karşılıklı ve insanca ve dürüstçe olsun.
Örneğin, böyle bir suikast tarihine, kültürüne karşı Avrupa’da da işte
karşılıklı düello vardır ve gelinir, her şey açıkça orada kozlar paylaşılır.
Şimdi, örneğin,
daha şu iki gündür yine cezaevlerinde gerçekten bu kanayan bir yara, bunu
söylüyoruz biz. Son üç örnek vereyim. Belki Hükûmet
adına kayıt yapılır. Her şey para değil çünkü dünyada “İnsanlık onuru.” diye de
bir şey var ve herkes için yaşam hakkı var. Örneğin “İnsanlık onuru.” kavramı,
biz söylüyoruz geçiyoruz ama, Birleşmiş Milletlerin
kırk altı yıllık atölye çalışmalarında bulunmuş bir kavram. Biz bu değerlere
sahip çıkmalıyız ve her şeyi sermaye ve onun çıkarlarına bağlı bir dünya ya da
hayat görmemeliyiz.
Bakın şimdi,
cezaevlerinde, Latif Bodur Midyat Cezaevinde kalıyor ve 1992’den beri içeride.
Kanser hastalığına yakalanmış, Adli Tıp Kurumuna tahliye için başvurmuş, Adli
Tıp yanıt vermemekte. Diyor ki: “Ailem, yakınlarım benim cezaevinde ölmemi
istemiyor.” Son günlerini geçiren bir mahkûmun ne istediği ne yazık ki karşılık
bulmuyor.
Yine, Sabahattin
Aydemir… Daha dün geldi. Bakın, Eskişehir H Tipi Cezaevinde kalıyor. Cezaevi
yönetiminin -ki burada her yerde ayrımcılık var, tabii bu ayrımcılık
cezaevlerine de yansıyor- Kürt olmaktan ötürü ve Kürt mahkûmlara karşı ayrımcı
davrandığını ve kötü muamele gördüğünü protesto etmek için ölüm orucuna
yatıyor. Şimdi dördüncü gün. Eğer biz buna kulak
vermezsek Sabahattin Aydemir’in yarın cenazesi çıkacak.
Yine, Habip Çiftçi…
Bu, Kandıra Cezaevinde on yedi yıldır yatıyor. Kanser ve boyun ameliyatı olması
gerekiyor. Bir aylık başvurusu ne yazık ki karşılık görmüyor.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu küresel krizin atlatılabilmesi elbette ki
silahlanmayla ve giderek korkuyla, baskıyla ve silahla baskı altına almakla
giderilecektir. Başka çaresi yoktur çünkü görülüyor, üretim yok, yatırım yok,
sosyal adalet yok ve nitekim, şu anda dünyanın
silahlanmaya ayırdığı para 1,5 trilyona ulaştı ve Türkiye'nin de bu silahlanmadaki
payı çok önemli ki nitekim Türkiye'nin silahlanmaya ayırdığı şu anda 13 milyar
dolar ve kamu güvenliği için yapılan ödeneklerin ne kadar olduğunu dün sizlere
sunduk.
O nedenle, kamu
mallarının birtakım çevrelere peşkeş çekilerek “özelleştiriliyor” adının makul
gerekçelere sığınması ya da savunması yapılamaz. Bunlar, emekçilerin yarattığı
ortak kamu mallarıdır. Gerçekten, siz yatırım yapmak yerine, üretim yapmak
yerine ve ekonomik yaşamı demokratikleştirmek yerine, hep özelleştirme tercihi
yaptığınız zaman elbette ki böyle bir karşılık olacaktır. Nitekim,
şimdi, seçim nedeniyle güçlü tepkiler alınca, alt komisyondaki silahlanma yasa
tasarısı şu anda rafa kaldırıldı. Ama görülecek ki eğer 12 Hazirandan sonra,
seçimlerden sonra halkımız bu yanılsama ve aldatma sürecine yeniden itibar
ederse, hemen o silah lobileri yine faaliyete geçecek ve nitekim AKP’li
olduğunu öğreniyoruz silah üretim ve ticareti yapan birinin ve İstanbul’dan
–bilmem- aday olduğunu öğreniyoruz. Şimdi ertelendi fakat 1 kişiye 5 tane silah
taşıma hakkı getiriyor ya da bulundurma hakkı getiriyor.
ÜNAL KACIR
(İstanbul) – Şimdi kaç?
AKIN BİRDAL
(Devamla) - İkisine de taşıma ruhsatı verilecek. Acaba Hükûmet,
bütçe açığını silahlandırmayla, ruhsat gelirleriyle mi acaba kapatmaya
çalışacak?
AHMET YENİ
(Samsun) – Şu anda kaç ?
AKIN BİRDAL
(Devamla) – Neden 5 tane silah? Neden silah? Neden silahla?
SUAT KILIÇ (Samsun) – Şu anda sınırsız.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Komik olmayın. Şu anda sınırsız.
BAŞKAN – Sayın Canikli lütfen… Sayın Yeni…
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Şu anda sınırsız, Hükûmetimiz
sınırlandırıyor 5’le.
AKIN BİRDAL
(Devamla) – O nedenle, bence bu silahlandırmadan vazgeçin.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Neden insanları yanıltıyorsunuz? Neden insanlara yanlış şeyler
söylüyorsunuz? Hükûmetimiz sınırlandıracak. Ayıptır
ya!
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Tehdit ve korku üreten rejim silahlanmaya yol açıyor. O nedenle
buna son verin ve biz buna karşı çıkacağız ve demokratik kamuoyu da vazgeçecek.
Silah gücüyle değil, demokrasinin, hukukun gücüyle konuşun ve bunu eşitlikçi,
özgürlükçü bir toplum projesine bağlı kılın. Neden 5 silah? İki yanınızda silah
taşıyacaksınız! (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Hadi canım siz de oradan!
Şimdiye kadar halkımızı hiç böyle tehdit edemediniz ve silahlarla da tehdit
edemeyeceksiniz ya.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Aynısını, teröristlere söylüyor musun aynısını, teröristlere!
AKIN BİRDAL
(Devamla) - O nedenle, bence burada…
SUAT KILIÇ (Samsun)
– Aynısını teröristlere söyle bakayım.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Neyse…
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ya “Neyse” buraya gelince!
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Burada hesap kitabı konuşuyoruz. Bu hesabınız kitabınız yanlış ve
geri dönecek.
EMİN NEDİM ÖZTÜRK
(Eskişehir) – Sizin hesabınız yanlış, sizin!
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Ankara’da yaptığınız hesap Diyarbakır’dan, İstanbul’dan, İzmir’den,
Mersin’den, Samsun’dan geri dönecek çünkü bu yaptığınız hesap yanlış hesap ve
halkımızın ve ülkemizin çıkarlarına karşılık verecek, beklentilerini,
özlemlerine yanıt verecek bir hesap değil. Bu hesap AKP hesabıdır. Üç üç daha altı yapmaz, dokuz yapar bazen, bunu da
göreceksiniz.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Sizden daha iyi biliriz hesabı.
AKIN BİRDAL
(Devamla) - Saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesinin
27’nci maddesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Biraz önce Grup
Başkan Vekili Sayın Elitaş muhalefetin konuşmalarında
lüzumsuz konuşmalar, incir çekirdeğini doldurmayan konuşmalar yapıldığını ifade
etti. Öncelikle şunu ifade etmeliyim ki milletin sorunlarını, yoksulluğu,
yolsuzluğu ve bazı konuların bu milletin kürsüsünden dile getirilmesinden
rahatsızlık duymamanız gerekir.
NURETTİN CANİKLİ
(Giresun) – Rahatsızlık duymuyoruz.
ERKAN AKÇAY (Devamla) – Evet, Sayın Elitaş
keşke olsaydı, kürsüye gelsin de Manisa Et-Balık Kurumunun, Manisa Sümerbankının, Manisa Alaşehir Tekel Suma Fabrikasının
nasıl özelleştirildiğini burada milletimize bir anlatsa da acaba bizim daha
önce bu özelleştirmelerle ilgili yaptığımız konuşmalar incir çekirdeğini mi
doldurmuş yoksa bu, birilerinin cebini mi doldurmuş, milletimiz bir de Elitaş’ın ağzından duyardı. Ayrıca, verdiği benzin hesabı
da yanlış. Biraz önce Sayın Maliye Bakanı da
gerekli düzeltmeyi yaptı. Onun için Google’a Sayın Elitaş kendisi bakmalı ve doğru bilgileri buradan ifade
etmeli.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmasında 2002 yılıyla 2010
yılına ait bazı göstergeleri karşılaştırdı, bir de yumurta hesabı yaptı. Bu
hesabı şimdi hep birlikte yeniden yapacağız.
Öncelikle, bütçe
sunuşunda TÜFE oranları kıyaslanırken Ocak 2003 ile Aralık 2010 dönemi
kıyaslandı. Böylelikle 2003 yılı Ocak ayından 2010 yılı Aralık ayına kadar TÜFE’nin yüzde 107 arttığı açıklandı. Asgari ücret ve memur
maaşıyla bazı malların alım güçleri kıyaslandı. Yalnız, bu kıyaslamalar
yapılırken bir kurnazlık da yapıldı. TÜFE’de Ocak
2003 dönemi baz alınırken diğer unsurlarda yani TÜFE’de Ocak 2003 baz alınıyor ancak aile yardımı ödeneği
dâhil olmak üzere en düşük memur aylığında, net asgari ücrette, en düşük SSK’lı
emekli aylığında, BAĞ-KUR’lu esnaf emekli aylığında,
en düşük altmış beş yaş memur aylığında ve muhtar aylıklarında 2002 Aralık baz
alınıyor. Böylelikle Aralık ayından Ocak ayına geçişte yapılan yüzde 23’lük
asgari ücret artışı da kendi hanesine kaydediliyor. Buradan bir yüzde 23’lük
avantaj sağlıyor ve asgari ücret Aralık 2002’de 184 lira iken Ocak 2003’te 226
liradır.
Tabii, bu
uyanıklık, bununla sınırlı kalmıyor. Mesela asgari ücret kıyaslaması yapılırken
2010 yılında asgari geçim indirimi, net asgari ücrete de dâhil ediliyor. Biraz
önce Sayın Elitaş da 599 lira olarak ifade etti
asgari ücreti fakat 2002 yılındaki vergi iadesine bilinçli olarak dâhil
edilmiyor ve 2002 Aralığın 184 liralık asgari ücreti dikkate alınıyor. Oysa
2002 ve 2003 yıllarında, malum, vergi iadesi vardı. Madem asgari geçim
indirimini 2010 yılı için net asgari ücrete dâhil ediyorsunuz o zaman 2002 yılı
için vergi iadesini de asgari ücrete dâhil etmeniz gerekir çünkü asgari geçim
indirimi vergi iadesinin yerine getirilmiştir. 2010’da asgari ücrete asgari
geçim indirimini dâhil ediyorsanız bunu da etmelisiniz veya ikisini de dâhil
etmemeniz gerekir, en doğrusu da dâhil etmemektir.
Değerli
arkadaşlar, gerçek şudur: Ocak 2003’te 226 lira olan asgari ücret, 2010 Aralık
ayında 544 liraya yükselmiştir; öyle, Sayın Bakanın, Sayın Elitaş’ın
dediği gibi 599 Türk lirası değildir. Yüzde 10’luk da burada bir yanıltma
yapılıyor. Mesela 2002 Aralık ayında 184 lira olan asgari ücretin 599 lira olduğu
söylenerek TÜFE kıyaslaması Ocak 2003 ile 2010 arasında yapıldığına göre aile
yardımı ödeneği dâhil en düşük memur maaşlarının, aylıkların da Ocak 2003 ile
Aralık 2010 arasında yapılması gerekmektedir.
Sayın Maliye
Bakanı da yumurta modasına uydu ve Türk lirası hesabından yumurta hesabına
geçti. Şimdi, Sayın Bakan bu yumurtaya neden bu kadar merak sardı? Ben de merak
ettim ve yumurta borsasını aradım, araştırma yaptım. Yumurta üreticileri kan
ağlıyor. Maliyetler yüzde 100 artarken yumurta fiyatları yüzde 30 artmış.
Aslında bu yumurta hesabını Sayın Unakıtan daha iyi
bilir yani Sayın Şimşek’in girmemesinde fayda var.
OSMAN DURMUŞ
(Kırıkkale) – Abdullah Unakıtan spekülatör!
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Lütfen konuya biraz da üretici gözüyle bakınız. Hükûmet
Türkiye ekonomisinin performansını yumurta alım gücü artışıyla açıklamaya
çalışmakta. Hatırlarsınız, kuş gribi bahanesiyle yüz binlerce tavuk telef
edildi, köy tavukçuluğu neredeyse bitti; kendi ailesinin beslenmesi için tavuk
besleyen çok sayıdaki aile de artık yumurta ve tavuk satın almaya başladı.
Madem Hükûmet Türk lirasından yumurta hesabına geçti, biz de
yumurta hesabıyla devam edelim. 2003 Ocak ayında bir tüp gaz 150 yumurtayla
alınırken 2010 Aralıkta 550 yumurtayla alınabiliyor. 2003 Ocak ayında bir litre
benzin 24 yumurtayla alınabilirken 2010 Aralık ayında 38 yumurtayla
alınabiliyor. 2003 Ocak ayında 1 kilo dana eti 61 yumurtayla alınabilirken 2010
Aralık ayında 285 yumurtayla alınabiliyor. Bunlar tamamen Sayın Bakanın verdiği
rakamlar üzerinden yapılan bir mukayesedir. 2003 Ocak ayında gerçek kira 4.500
yumurtayla ödenebilirken bu 5.500 yumurtaya çıkmıştır ve 1 kilo zeytin 61
yumurtayla alınabilirken 2010 Aralık ayında da 115 yumurtayla alınabilmiştir.
Bir asgari ücretle Ocak 2003’te, yani 226 Türk liralık asgari ücretle 11 tüp
gaz alınabilirken, 2010’da ise 544 lirayla sadece 9 tüp gaz alınabilmektedir.
Ocak 2003’te 141 litre benzin alınabilirken, 2010’da sadece 136 litre benzin
alınabilmektedir. Ocak 2003’te 51 kilo zeytin alınabilirken, 2010’da sadece 49
kilo alınabilmektedir. Yani iktidar simit hesabından sonra yumurta hesabında
da, tüp gaz hesabında da, benzin, mazot hesabında da sınıfta kalmıştır.
Sizin
döneminizden önce çiftçilerin evinin avlusunda mazot depoları, tankerleri
vardı, şimdi artık mazotu çiftçi pet şişede alabiliyor. Sekiz yıllık AKP
döneminde pamukta yüzde 68, buğdayda yüzde 94 fiyat artışı var ama girdilerde,
mesela gübreye yüzde 400’lere ulaşan zamlar yapıldı, sulamaya yüzde 230, mazota
yüzde 140 zam geldi ve mazottan ÖTV’yi
kaldıracağınızı söylediniz, sekiz yılda sadece vergileri artırdınız.
Biraz da dört
işlemi dikkatli yapmak gerekiyor. Sunuş’un 33’üncü
sayfasında 2002 yılı rakamları ile 2010 yılı rakamları karşılaştırılmış ve
artış oranları verilmiş ancak oranlar yanlış hesaplanmıştır, tekrar bakılmasını
rica ediyorum, yine bu asgari ücret kıyaslamaları ve artış oranları bakımından.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanının yabancı gazetecilere söylediği “Bazı
emekliler son maaşlarının yüzde 106’sına kadar maaş alıyor, bu bir
çılgınlıktır. Türkiye'de bu yıl çalışanlar elli yaşında emekli olabiliyor, bu,
bu ülkenin yaptığı büyük hatalardan biridir.” sözünü tekrar hatırlatmak
istiyorum ve buradan yine bir emekli gözüyle ifade etmek gerekir ki asıl
çılgınlık bu kadar emekli maaşıyla geçinebilmektir hatta Turgut Özakman “Şu Çılgın Emekliler” adında bir roman dahi
yazabilir. Türkiye'de emekliler açlık sınırının altında kalan maaşla neler
yapılabileceğini göstermektedirler ve asıl çılgınlık budur.
Değerli
milletvekilleri, konuşmama burada son veriyor, muhterem heyetinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Tayfur Süner,
Antalya Milletvekili.
Buyurun Sayın Süner. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
TAYFUR SÜNER (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 27’inci maddesi üzerine Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başbakan
ekonomik olayları kendi penceresinden değerlendirerek, 2010 bütçesini Mecliste
değerlendirdi. Örneğin bütçe konuşmasında, örnek vererek “Rusya’ya ihracatımız
1 milyar dolardan 3 milyar dolara çıkmıştır.” dedi. “Komşularımız da kazanıyor,
biz de kazanıyoruz.” dedi.
Allah aşkına,
Sayın Başbakan, Rusya’yla ticaretimizde 2010 yılında verdiğimiz açık 18 milyar dolar. Bu ne
biçim kazanç? Yani ekonomiyi siz hep kendi pencerenizden bakarak
değerlendiriyorsunuz. Hep konuşmanıza başladığınız zaman 2002 yılını baz alıyorsunuz. 2002 yılında toplam ticaret açığı 15,5
milyar dolarken bugün artık 66 milyar dolara yükseldi ve bir de devamlı
gayrisafi millî hasılanın yüksekliğinden
bahsediyorsunuz. Ülkemizde yükselen şeyler var hem de çok; işsizlik, halkın
giderek fakirleşmesi, ekonomik dağılımın giderek adaletsizleşmesi, yabancılara
para transferlerinin olağanüstü artması, borçlar, işte bunlar yükselmiştir.
Ülkemizin dış borcu 2002’de 115 milyar dolar iken şu anda yaklaşık, sadece
devletin 300 milyar dolardır; özel sektörün borçları hariç. Tabii, onları da
katarsanız 2 katına çıkar, 600 milyar dolara falan çıkar.
Ülkemizde para
yabancının elindedir. Ülkemize gelen sıcak para sonucunda gayrisafi millî hasıla ve millî gelir yüksek çıkmaktadır. Ancak yabancılar
buraya gelip de bu sıcak parayla yatırım yapmak yerine, paralarına para katmayı
tercih etmektedirler.
Ekonomimizin
büyümesi, gelişmesi sadece verilerin artmasıyla anlatılamaz. Gerçek işsizlik
oranlarınız düşmeye, yoksul sayılarımız azalmaya başladıysa, emeklilerimize
gereken değer ve ücret verilebiliyorsa enflasyonumuz kaç olursa olsun ülkemiz
ekonomik olarak iyi yolda diyebiliriz. Aksi hâlde bunları söylemek işkembeyi kübradan atmak demektir.
Hemen hemen bütün ülkeler küresel kriz nedeniyle bankalara destek
vermiş ama Türkiye Cumhuriyeti vermemiş diye övünüyorsunuz ama bir şeyi
unutuyorsunuz Sayın Başbakan: Bankalar, 2002’de geldiğiniz zaman zarar
ediyordu; bugün artık 3-4 milyar, 5-6 milyar dolar para kazanıyorlar, sübvanse
etmiyorsunuz ama bankalara halkı soyduruyorsunuz. “Muamele vergisi”, “havale
vergisi”, “havale parası” diyerek bankaların kazançlarını vasıtalı olarak
artırdınız. Dolayısıyla devletin sübvanse etmesine gerek kalmadı, halk zaten
onu yerine getiriyor. Bankalara vatandaşın parasını 0,49 faizle
kullandırıyorsunuz ama kredi kartlarına geldiği zaman yüzde 35 bankalar faiz
alıyor. Sanayide, reel sektörde ve tarımda kullandırdığınız krediler de mevduat
faizlerinin kat kat üstünde.
Sayın Başbakan
yaptığı konuşmalarda devletin doğuya fabrika ve otel yapamayacağını söylüyor.
Peki, doğuya ne yapacaksınız da terör kalkacak Sayın Başbakan? Ekonomik olarak
orada yaşayan insanların ekonomisini yükseltmeden terörün nasıl önüne
geçeceksiniz? Güneydoğu’dan, Doğu Anadolu’dan kalkan insanlar kamyonlarla gelip
Çukurova’da tarım sektöründe çalışıyor, çay sektöründe çalışıyor, bölgem
Antalya’da kesme çiçek sektöründe çalışıyor. Cebine herhangi bir sosyal sigorta
kartı veriyor musunuz, “Ben vatandaşım.” diyebiliyor mu, çalışmadığı zaman
işsizlik sigortası alabiliyor mu? Siz, ekonomik olarak sorunları çözün, o zaman
terör nasıl biter görürsünüz.
Bakın, 1990
senesinde Amerika’da, New York’ta bir arkadaşla tanıştım. Tipinden sanki
Suriyeli, Iraklı veya İranlı olduğunu tahmin ettiğim için “Nerelisin?” diye
sordum, “Amerikalıyım.” dedi. Bu soruyu 4 kere tekrarladım, çünkü Amerikalı
olmadığını anlamıştım. Çocuklarının olduğunu, evli olduğunu anlattıktan sonra
dedim ki: “Allah aşkına merak ettim, söyle nerelisin? Amerikalı olduğunu
anladık.” “Ben, 1980 senesinden Irak’tan Amerika’ya göç ettim ama artık
çocuklarım Amerika’da yaşıyor, hiçbir sağlık sorunum yok, ekonomim gayet iyi,
Irak’a da dönmek istemiyorum. Niye ben Iraklıyım diyeyim? Ben Amerikalıyım.”
dedi. Eğer Türkiye’de bir yanlışlık varsa devlet olarak yanlışlığı bizim
kendimizde aramamız lazım. Biz cumhuriyet kurulalıdan beri tüm vatandaşlarımıza
üniter yapıyı savunduramıyorsak bunda kendi
yanlışlığımız vardır. Çocuklar dağa çıkıyorsa bunda tüm hükûmetlerin
sorumluluğu vardır. Onun için diyoruz ki: Gelin, Cumhuriyet Halk Partisinin
sözlerine kulak verin. Ne diyor Cumhuriyet Halk Partisi: “Kültürel hakları
verelim. Güneydoğu’ya ve Doğu Anadolu’ya yirmi bir tane fabrika yapalım.
Oradaki insanlarımızı kalkındıralım. O zaman terör sıfır sorun olur.” diyor.
Aynen katılıyorum.
Sayın Genel
Başkanımız kurultayımızda bir çerçeveyle bunu gayet güzel çizdi. “Kürt
demedin.” dediler. Yahu Allah aşkına, bundan güzel bir çerçeve çizilir mi?
Herkesi kucaklayan, tüm vatandaşların ekonomik ve sosyal durumunu yükseğe
çıkarmak için sosyal devlet anlayışını bu memlekette payidar etmeye çalışan bir
genel başkan başka ne diyebilir ki?
Türkiye
Cumhuriyeti’nde üniter yapıya kimse zeval getirtemez.
Onun için, tüm vatandaşlarımız huzuru kalple bu memlekette yaşamaya devam
edecektir, merak etmeyin.
Tabii, hep
Başbakandan bahsettik de Sanayi Bakanından da biraz bahsetmek lazım, bu bütçede
olduğuna göre. İktidarınız zamanında ara malı ithalatının önünü açtınız, bütün
KOBİ’lerin canına ot tıkadınız; maalesef, KOBİ diye bir şey kalmadı. Ara malı
ithalatı ile maalesef sanayinin yüzde 69’u yabancıların eline geçti. Bankaların yüzde 43’ü yabancıların elinde. Maalesef, dış
ticareti karşılama oranı sıcak parayla yüzde 87, reel ekonomide yüzde 16.
Sayın Sanayi
Bakanı da bunları söyledikten sonra bir de petrol fiyatları üzerinde duracağım.
2002’de iktidara geldiğiniz zaman ham petrol fiyatı 150 dolardı, bugün 90
dolar. 150 dolarken motorinin fiyatı 2 liraydı, bugün 90 dolar ama motorinin
fiyatı 3 lira.
SAFFET KAYA
(Ardahan) – 150 dolar değildi.
OSMAN DEMİR
(Tokat) – Doğru değil.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Sayın Bakanım, ÖTV’yi alıyorsunuz…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – …yüzde 18 de KDV alıyorsunuz, verginin vergisini tahsil
ediyorsunuz.
BAŞKAN – Sayın Süner teşekkür ederim, süreniz tamamlandı.
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen, Kemalettin Aydın,
Gümüşhane Milletvekili.
Buyurun Sayın
Aydın. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TAYFUR SÜNER
(Devamla) – Laf atıyorsunuz ama “Silivri Toplama Kampı Zulümhane”
diye bir kitap almıştım okumak için; Türkiye zulümhane
hâline geldi zaten!
BAŞKAN – Sayın Süner lütfen… Sayın Süner…
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 27’nci madde üzerinde
şahsım adına söz almış bulunuyorum.
On iki gündür
yüce Mecliste gruplar ve birçok konuşmacı merkezî bütçe üzerine yoğun
tartışmalar yaşamıştır. Ben, farklı bir konseptten
bakarak ülkemizin 2002 yılında sosyoekonomik gelişmişliğinde yetmiş ikinci
sırada olan bir ile merkezî bütçenin burada onaylanmasından sonra nasıl bir
yansıma oluyor ve nasıl bir adaletli kalkınma sağlanabiliyoru
sizlerle paylaşmak istiyorum o il adına.
Eğitime
baktığımız zaman, 2002’de 1.143 öğretmen olan ilimizde 1.608 öğretmene ulaşmış
olup, ders başına ve öğretmen başına düşen öğrenci sayısı Avrupa standartlarına
ulaşmıştır. Fiziksel mekân eksiklikleri tamamlanmış olup, buna paralel olarak
da 2002 yılında ÖSYM’de Türkiye’de yetmişinci sıralarda olan bu il, 2010
yılında Türkçe-sosyalde Türkiye üçüncüsü olup, diğer alanlarda da Türkiye’de
ilk on arasında yer almıştır. Bununla paralel olarak da 2002 yılında dört
yıllık fakülte kazanan öğrenci sayısı 150’ler civarındayken bu yıl, 2010
yılında 600 öğrencisi dört yıllık fakülte kazanmıştır. Kızlarımızın okula gitme
oranları da yüzde 40’lardan yüzde 90’lara çıkartılmış, ödül kazanan okullar
TÜBİTAK ödülü alan okullar, “Bu benim eserim.” diye yarışmaya girip 1’inci olan
yavrularımız ve üniversiteye yerleşmede de toplamda yüzde 50 ilde Türkiye’de
30’uncu sıralara inmiştir.
Sadece eğitimde
değişim olmamıştır, sağlıkta da değişim olmuştur ve yüzde 30’lara yakın bir
personel artımı ve 78’den 90’a çıkan sağlık ocağı ile 5’ten 23’e çıkan ambulans
sayısıyla…Ki bunlar özellikle bu aylarda burada
tartışılan bütçeden o ile giden paralarla alınan hizmetlerdir. 25 olan uzman sayısı 66’ya ulaşmış olup 6 bin, 7 bin kişiye 1 uzman
hekim düşerken, bugün 2 bin kişiye bir uzman hekim düşmüş ve bunun sonucunda da
bu şehirde bebek ölüm oranları binde 16’dan binde 13,8’lere düşmüş, aşılama
oranları da yüzde 83’ten yüzde 91’lere çıkartılmış ve sağlıkta ciddi iyilik
sağlanmıştır. Bununla da kalmayıp hekim başına düşen muayene sayısı 3
kat artmış, ameliyat sayısı bu ilde 4 kat artarak başka illere sevk oranı da 4
kat azalmıştır.
Spora gelince: Eğitim, sağlık ve spor bir toplumun en önemli üç
unsuru dediğimiz zaman da 2002 yılında bu bütçeler tartışılmadan, önceki
yıllarda başka bütçeler tartışıldığında bin lisanslı sporcu varken bugün 4.500
lisanslı sporcu vardır, 1 millî sporcu varken bugün 9 millî sporcu olmuştur ve bocce ve voleybol takımları da Türkiye Birinci Ligi’nde
mücadele etmektedir.
Tarım ve sulamaya gelecek olursak: 2002 yılında 18-19 bin hektar
sulanabilir arazi varken bugün 27-28 bin sulanabilir araziye ulaşılmış ve 4
milyon tarımsal hibe desteği verilirken bugün 2010 yılında 12 milyon hibe
desteği almış olup Devlet Su İşleri olarak da bütün ilçelerin ve il merkezinin
dere ıslahları yapılmıştır.
İletişimde yaylalarda dahi İnternet’i olan, kara yollarında 10 kat
ödenekleri artan, yaklaşık bin özürlüye evde bakım hizmeti verilen bir duruma
ulaşmış olup KÖYDES yatırımlarında kişi başına düşen yatırım miktarında da
Türkiye 3’üncüsü olabilen bir ildir bu il. Yine, kamu yatırımlarında, 2002
yılında, kişi başına düşen para anlamında 70’inci olan bu il, bugün ilk 10’lar
içerisine girmiştir burada onaylanan bütçeler sayesinde.
2010 yılında
SODES kapsamında 4 trilyon hibe gönderilmiş olup projelere; yine, 2002 yılında
var olan 5 bin sigortalı -kriz yıllarına rağmen- bugün 10.800 sigortalıya
ulaşmış olup bunların da yaklaşık 5 bini teşvikten yararlanmaktadır.
Üniversitesi
olmayan bir il, bugün üniversitesine sahiptir; 1 fakülte 4 fakülteye ulaşmış
olup 2 bin öğrenci 6 bin öğrenciye ve 20 akademik kadro 336 kadroya ulaşmıştır.
Kısaca, “Torul Gençlerbirliği” denilen bir takım çıkmıştır 5 bin nüfuslu
Torul ilçesinden ve Galatasaray, Fener, Beşiktaş, Halkbank,
Ziraat gibi takımlarla mücadele etmektedir. 10 maçının 5’ini galip gelmiş,
yarın da inşallah Fenerbahçe’yi İstanbul’da yenecektir.
2002 yılında bu bütçeler burada onaylanırken, “evet” denirken,
acaba, o il, Gümüşhane ili ne demiştir bu bütçelere diye baktığınız zaman: 2002
yılında yüzde 42’yle “Evet, bu bütçe uygundur.” demiş, 2007 yılında yüzde
62’yle ”Bu bütçe uygundur.” demiş, 12 Eylül 2010 referandumunda da yüzde 79’la
“Bu bütçe uygundur.” demiştir Sayın Bakanım.
Sizin şahsınızda
ve Sayın Başbakana ilimin ve Gümüşhane halkının bu oranlardaki teşekkürlerini
sunuyor, bütçemiz hayırlı olsun dileklerini takdim ediyorum.
Saygılarımla. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Akif Hamzaçebi, Trabzon
Milletvekili.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Konuşmayacağım.
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemine başlıyoruz.
On dakika süreyle
soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma
sırası: Sayın Yıldız, Sayın Özdemir, Sayın Aslanoğlu,
Sayın Doğru, Sayın Enöz, Sayın Paksoy,
Sayın Işık, Sayın İnan, Sayın Sakık, Sayın Asil,
Sayın Varlı, Sayın Taner, Sayın Çalış, Sayın Aydoğan,
Sayın Kaplan, Sayın Yaman, Sayın Güner, Sayın Uzunırmak ve Sayın Genç.
Sayın Yıldız,
buyurun.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
kanun tasarı ve tekliflerinde olduğu gibi, bütçe görüşmelerinde de görüştüğümüz
konulara bağlı kalmak kaydıyla, Genel Kurula katılıyor, sorular hazırlıyor ve
nezaketle soruyoruz ancak sayın bakanlar, bize göre, doğru cevap vermiyorlar ya
da hiç cevap vermiyorlar ya da “Yazılı cevap vereceğiz.” diyorsunuz. En çok
soru soran milletvekillerinden birisiyim. Hiçbir bakandan soruma yazılı olarak
cevap alamadım. “Yazılı cevap vereceğim” sözünü ne zaman yerine getireceksiniz?
Yoksa, yazılı belge vermek istemiyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakana
soruyorum: Tasarının bu maddesi yürürlüğe girdiğinde 15 TL’nin altında kaldığı
gerekçesiyle muhasebe kayıtlarından düşürülecek olan toplam alacak tutarı ne
kadar olacaktır? Geçen yıl bu kapsamda ne kadar alacaktan vazgeçilmiştir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Türkiye’de Üçüncü Lig’den başlamak üzere,
İkinci Lig ve Bank Asya Lig’indeki takımlar son derece zor durumdadır. Bunların
tek gelir kaynağı, en önemli gelir kaynağı Spor Toto’dan aldıkları paylardır
ama bu payları hep siz alıyorsunuz. Siz yüzde 25 alıyorsunuz, takımlara yüzde 6
veriyorsunuz. Spor Toto Kanunu’nda bir değişiklik yapıp takımların aldığı payı
yüzde 15’e yükseltecek misiniz? Burada olan tüm milletvekillerinin bu sorunu
vardır. Türkiye liglerindeki kulüplerin Spor Toto paylarının yüzde 15’e
yükseltilmesi için Spor Toto Kanunu’nda herhangi bir değişiklik yapacak
mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat ili Türkiye
Emekliler Derneği Başkanı Kadir Erüre ile Turhal İşçi
Emeklileri Derneği Başkanı İsmet Sert sorulmasını istediler.
Emeklilerle
ilgili çok büyük problemler var. Emekliler geçinemediklerini ifade ediyorlar.
Emeklilerin durumlarıyla ilgili olarak İşçi Emeklileri İntibak Kanunu 2007
senesinde söz verilmiş olmasına rağmen Hükûmet
tarafından hâlâ çıkarılmamıştır, bundan dolayı da işçi emeklileri büyük bir
mağduriyet yaşıyorlar. Ayrıca, tüm emeklilerin hepsi yeni iyileştirmeler
yapılmasını, kışa hazırlık adı altında yeni ödemeler yapılmasını bekliyorlar. Hükûmet olarak emeklilerle ilgili bir çalışmanız var mıdır?
İşçi emeklileri intibak kanununu ne zaman çıkarmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Sayın Başkanım, iktidara geldiğinizden beri kamuda özürlü ve eski
hükümlü kadrolarına kaç kişi istihdam edebildiniz? Kaç boş kadromuz
bulunmaktadır kamuda?
Yine, eski
hükümlü kadrolarından özel sektörde tekrar istihdamı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
izlediğiniz düşük kur, yüksek faiz politikası sonucunda 2010 yılında cari açık
37,5 milyar dolara çıkmıştır. Ülkemiz sıcak para cenneti oldu; bankaların yüzde
42’si, borsanın yüzde 70’inin üzeri ise yabancıların eline geçti. Merkez
Bankası döviz rezervi 70 milyar dolar civarında. Böyle kırılgan bir ekonomide
döviz rezervlerimiz sizce yeterli midir? Döviz rezervi bakımından gelişmekte
olan ülkelerle kıyas eder misiniz? Döviz rezervinin ülkemize maliyeti nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, iki
madde önce sormuştum ama kargaşaya geldi, cevap alamadım, tekrarlıyorum çünkü
işçilerden gelen talep üzerine.
Bilindiği gibi, Emet Bor İşletmesi Hisarcık ve Espey
Konsantratör servislerinde çalışan 160 taşeron işçisi
hakkında Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı müfettişlerince Alt İşverenlik
Yönetmeliği’nin 13’üncü maddesine göre asıl işverenin işçi sayılmaları yönünde
ve Alt İşverenlik Yönetmeliği’nin aynı maddesi uyarınca da söz konusu iş
yerindeki alt işverenlik uygulamasına son verilmesi gerektiği belirtilmiştir. Dolayısıyla, işletmenin bu müfettiş raporunun reddi konusunda
açtığı dava da 16 Eylül 2010 tarihinde Emet Asliye Hukuk Mahkemesi tarafından
sonuçlanmış ve talebin reddine karar verilmiştir. Dolayısıyla işçiler şu anda
ortadadır. Bu taşeronluk sistemi devam ediyor, işçiler ortada. Bu konuda Hükûmetinizce nasıl bir çözüm bulunabilir?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Işık,
sorunuzu aldım, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına ileteceğim çünkü benim
doğrudan doğruya bilgi sahibi olduğum bir konu değil, ancak biz kendilerine
iletiriz, onlar da size inşallah cevap verirler.
Değerli
arkadaşlar, bir soruda düşük kur, yüksek faiz politikasından bahsedildi.
Herhâlde son dönemdeki faizleri yakından takip etmiyor. Şu anda Türkiye’de reel
faiz yüzde 0. 2002 yılında yüzde 13’tü reel faiz. Dolayısıyla, artık, böyle
“Yüksek faiz, düşük kur”, böyle bir politika yok, olmadı da. Şu anda reel
faizin sıfır olduğu, kısa vadeli, Merkez Bankasının borçlanma faizinin yüzde
1,5 olduğu bir ülkede yüksek faiz politikasından bahsedilemez.
Merkez Bankası
piyasadan borçlandığı zaman yüzde kaç veriyor? Yüzde 1,5. Bu yüksekse,
Brezilya’da veya ne bileyim, bizim gibi gelişmekte olan birçok ülkede Merkez
Bankasının verdiği faizin 6 kat fazlasını veriyorlar, o ülkelerde belki yüksek
faizden bahsedebilirsiniz.
Dolayısıyla, cari
açığın temelinde bu yatmamaktadır. Cari açığın birkaç sebebi var, birincisi:
Dünyada emtia fiyatları yükseliyor, petrol fiyatları yükseliyor. Bu ülke, yılda
-fiyatlara göre- 40 milyar dolarla 50 milyar dolar arasında brüt enerji ithalatı
yapan bir ülkedir. Bunu ne yaparsanız yapın, isterseniz kurunuz yüksek olsun,
isterseniz faizleriniz eksi olsun -ki böyle bir şey söz konusu olamaz ancak
reel bazda olur- fark etmez, bu açığı veriyorsunuz.
Niye? Çünkü doğal gazın yüzde 99’unu, petrolün yüzde 95’ini ithal ediyorsunuz.
Dolayısıyla uluslararası petrol fiyatları, enerji fiyatları, emtia fiyatları
çok önemlidir. Maalesef, bizim aleyhimize gelişmektedir. Bu, dünyanın, dünya
ekonomisinin beraberinde getirdiği bir husustur.
İkincisi:
Türkiye, Avrupa Birliğinin yaklaşık 4 katı bir hızla büyümektedir. Yani ticari
ortaklarımıza oranla 4 kat daha hızla koşuyoruz, daha hızlı büyüyoruz. Türkiye
şu anda yüzde 8 büyüme ile gidiyor. Avrupa Birliği en iyi ihtimalle yüzde 2
civarında büyüyecek. Bu da ikinci bir faktördür.
Üçüncü bir
faktör: Tabii ki rekabet gücü önemlidir. Maalesef, her sektörde arzuladığımız
düzeyde bir rekabet gücümüz yok, onun da etkisi var.
“Özürlü ve
hükümlülere ilişkin kaç kişi istihdam edildi?” sorusu… Arkadaşlar
çıkartabilirlerse bir sonraki soru-cevap kısmında size cevap vermeye
çalışacağım ama önümde öyle bir rakam yok.
Bu intibak
kanunu, ben dün de söyledim, biz en düşük maaş alan emeklilerimize -ki intibak
konusu burada gündeme geliyor- her zaman çok daha yüksek oranlarda bir artış
veriyoruz. Bakın, 2011 yılı için en düşük maaş alan emeklilerimize biz yüzde 21
civarında bir maaş artışı vereceğiz, enflasyon öngörüsü yüzde 5,3; en yüksek
maaş alan emeklilerimize de yüzde 8 civarında bir maaş artışı vereceğiz.
Dolayısıyla, fark sürekli bir şekilde azalıyor. Şu anda bunun dışında intibak
yasasına ilişkin bir çalışmamız yok.
Futbol
kulüplerine ekstra kaynak, bu loto gelirlerinin yeninden paylaşımına ilişkin şu
anda bir çalışma yok. Bütçe bağlanmış durumda, bir gelir-gider dengesi var. Şu
an itibarıyla üzerinde çalıştığımız bir husus yoktur.
Sayın Özdemir, 15
liranın altında ne kadar alacak geçen sene silindi, bu sene ne kadar alacaktan
vazgeçilecek… O rakamları vereyim ben size: 15 liranın altında silinen 353.500
liradır arkadaşlarım. Bir de diğer mevzuat hükümleri varmış, o hükümler
çerçevesinde silinen 8 milyon 45 bin 812. Yani çok cüzi rakamlardan
bahsediyorsunuz, 353.500 liradan bahsediyorsunuz 15 liranın altında silinen.
Diğer bir soru…
Sayın Yıldız, yine cevap yok çünkü o hususları arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 15.07
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 15.21
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 28’inci
maddeyi okutuyorum:
Gelir ve
giderlere ilişkin diğer hükümler
MADDE 28 – (1)
4046 sayılı Kanunun 10 uncu maddesinin üçüncü fıkrası kapsamındaki nakit
fazlası tutar, Fon tarafından Hazine İç Ödemeler Muhasebe Birimi hesaplarına
aktarılır ve genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydedilir. Anılan
Kanunun geçici 23 üncü maddesinin ikinci fıkrası, geçici 24 üncü maddesinin
ikinci fıkrası ile 20/2/2001 tarihli ve 4628 sayılı
Elektrik Piyasası Kanununun 14 üncü maddesinin beşinci fıkrası kapsamında
öngörülen ödenek kayıtları yapılmaz. Ayrıca, 4046 sayılı Kanunun geçici 24 üncü
maddesinin ikinci fıkrası ile 4628 sayılı Kanunun 14 üncü maddesinin beşinci
fıkrasında öngörülen özel gelir kayıtları yapılmaz. Bu gelirler genel bütçenin
(B) işaretli cetveline gelir olarak kaydedilir.
(2) 22/2/2005
tarihli ve 5302 sayılı İl Özel İdaresi Kanununun 51 inci maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci maddesinin birinci
fıkrasının (f) bendi uyarınca il özel idareleri ve belediyelerin ileri
teknoloji ve büyük tutarda maddi kaynak gerektiren alt yapı yatırımlarında
Devlet Plânlama Teşkilatı Müsteşarlığının teklifi üzerine Bakanlar Kurulunca
kabul edilen projeleri için yapılacak borçlanmalar, 5302 sayılı Kanunun 51 inci
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi ile 5393 sayılı Kanunun 68 inci
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendi kapsamında hesaplanan faiz dahil borç limitinin hesaplanmasına dahil edilir. Ancak, il özel idareleri, belediyeler ve bunların bağlı kuruluşları
ile sermayesinin yüzde ellisinden fazlasına sahip oldukları şirketler
tarafından Avrupa Birliği ile katılım öncesi mali işbirliği çerçevesinde
desteklenen projelerinin finansmanı için yapılan borçlanmalar, çok taraflı
yatırım ve kalkınma bankalarından yapılan borçlanmalar ve hükümetlerarası
ikili mali işbirliği protokolleri kapsamındaki projelerinin finansmanı için
yapılan borçlanmalar ve BELDES Projesi kapsamında yürütülecek işler için İller
Bankasından yapılan borçlanmalarda söz konusu borç stoku limitine uyma şartı
aranmaz.
BAŞKAN – Madde
üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Ufuk Uras,
İstanbul Milletvekili. (BDP sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın
Uras.
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; bütçe
görüşmelerinin sonuna doğru gelirken, bu görüşmelerle ilgili genel olarak
izlenimlerimi sizinle paylaşmak istiyorum.
Sayın Bakana
geçen gün takılmıştım, erkeklerden oluşan bir heyet diye. Bir rötuş yaptı ama çok değişen bir şey
yok. Bu “devlet ricali” lafı
-rical, adamlar demek- devlet adamları lafından mütevellit, hep böyle
bir erkek egemen dünyada yaşamaya devam ediyoruz.
Çoğulculuk, bütçe görüşmelerinde tabii önemli. Farklı görüşlerin olması, çok seslilik bir insani, siyasi
olgunlaşmayı gerektiriyor ama çok seslilik yüksek seslilik anlamına gelmiyor.
Zaman zaman bizim BDP Grubuna yüksek sesle seslenen
vekillerimizi gördüğümde, aklıma hemen Hemingway’in
bir hikâyesi geliyor. Konuşma yaparken kenara yazarmış “Burada fikirler zayıf,
burada yüksek sesle konuşulacak.” diye. Bu zayıf fikirler her zaman bizim gruba
yönelik olduğu zaman gündeme geliyor ama zihnimizdeki hapishanelerin
sorgulanması açısından, insanlıktan umudu kesmemek gerekiyor.
Bütçe dediğiniz,
aslında kaynakların yeniden yapılandırılması faaliyeti. Sık sık
“Nerede o eski bütçe tartışmaları?” diyen arkadaşlarımız bilmeli ki kamu
kaynakları neoliberal politikalar nedeniyle eridikçe
bütçe tartışmalarının da eski ağırlığı doğal olarak kalmıyor çünkü tartışılacak
bir kamusal alan giderek eriyor. O yüzden, neoliberal
bir bütçe yerine sosyal bir bütçeyi savunmak, aynı zamanda sosyal bir
ekonomiyi, dayanışma ekonomisini savunmak anlamına geliyor.
Bütçe
tartışmaları bizim açımızdan aynı zamanda harcama ve gelir önceliklerinin de
tartışılması demek oluyor. Toplumun çoğunluğunun aleyhine olan tercihler
nedeniyle görüyoruz ki sosyal devletin çöküşü aslında insanın çöküşüdür. İlk on
altı ekonomi arasına girip Birleşmiş Milletler İnsani Yaşam Endeksi’nde 83’üncü
sırada olmamızın nedeni aslında bölüşüm politikalarına ilişkin tercihlerin
vahim sonucundan dolayı oluyor. Dengeli bölüşmeyen bir toplumun bütün
dengelerinin bozulduğunu
görüyoruz. Bütün kamusal yükümlülüklerin piyasaya devredildiği
bir ortamdayız. Unutmayın ki İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 23’üncü
maddesi “Her insanın çalışmaya, mesleğini seçmeye, adil ve elverişli çalışma
şartlarında ve eşitsizliğe karşı korunmaya hakkı vardır.” demektedir. Yani
insani, siyasi haklarla sosyal ve iktisadi toplumsal taleplerin ne kadar iç içe
olduğunu gösteren bir örnektir bu.
Sevgili Mina Urgan “Bir Dinazorun
Anıları” kitabında trenin camından bakarken gördüğü yoksul bir kızla kurduğu empati nedeniyle ve benzeri örneklerle açıklar niye
tercihinin emekten, eşitlikten ve soldan yana olduğunu. Empati yeteneğini
yitirmemek önemlidir. Belki bu şekilde her mücadele de kazanılmayabilir ama
mücadele etmeden kazanmanın mümkün olmadığını biliyoruz.
Amerika’da bir siyahi diyor ki: “Biz işsiz kaldığımızda bize ‘tembel’
diyorlar, beyazlar işsiz kaldığında bunun adı ‘ekonomik kriz’ oluyor.” Tekel
işçileri de “Bize ‘marjinal’ dediler ama sonunda
orijinal olduk.” demiyorlar mıydı? Yılmaz Güney “Arkadaş” filminde bir
karakterine “Çalışanların hâlinden çalışmayanlar anlamaz.” diyordu. Burada
ideolojiler ve hayatın neresinde olduğumuz son derece önemli. Sözü örgütlemenin
kendisidir aslında politika.
Bizim bu
mücadelemizin bir tarihi var. Ta Meşrutiyet Döneminde Meclisi Mebusan da Cavit Bey Osmanlı’yı yedi düvele peşkeş çekme
konuşmaları yaparken, örneğin Ermeni sosyalist Mebus Zohraf
Efendi önerdiği vergi politikalarıyla toplumun çıkarını özel olarak savunarak
kendi özgün farkını ortaya koyuyordu o Meclisin iş birlikçileri karşısında ama
gene de İttihat Terakkinin tehcirinden ve zulmünden maalesef kurtulamadı.
Bugün, bakıyorum,
kapitalist modeli benimseyen partiler farklı nüanslarla
bu bütçe görüşmelerinde de aynı zeminde siyaset yapıyorlar. Daha üç gün
öncesine kadar Kemal Derviş’in modelini -BDP Grubu hariç- sırasıyla, uygulayan
partiler değil miydi? Kimisi güler yüzlü olanı, kimisi vahşi kapitalizmi
savunuyor ama nihai olarak kapitalizmi savunuyor. Kapitalizmi itiraz etmeden,
nasıl muhalif ve solcu olunur, doğrusu ben bilemiyorum. Rosa
Luxemburg kapitalizmi tanımlarken, “kendi kuyruğunu
yiyen yılan” olarak tanımlıyordu. Ekonomide bir yatay iş bölümü var, kimisi
bakkal, kimisi tellak, vesaire, bir de dikey bir iş bölümü var. Dikey iş
bölümü, bizi ekonomik süreci denetleyen bir sınıf gerçeğiyle karşı karşıya
bırakıyor.
Bir sosyalist
olarak beni sizden farklı kılan temalardan biri de, ekonomiye bakarken merkeze
artı değer sömürüsünü koymamızdır. Artı değer, emekçinin kullanım değeriyle
değişim değeri arasındaki farktır. Ödenmemiş emeğin maddeleşmesidir artı değer.
Artı değere kim el koyuyor sorusu, iktisatta en temel sorudur. Liberal ekonomik
modele itirazımızın ve ekonomide demokrasi ve katılım bütçesini savunmamızın
temeli de zaten bu analize dayanır.
Zaman zaman AKP’nin gizli gündemi olduğu iddiası üzerine siyaset
yapanlar da bilmelidir ki, AKP’nin var olan gündemi zaten yeterince muhalefet
etmek için çok geniş bir malzeme bize sunmaktadır. Ayrı bir dedektiflik
mesaisine gerek var mıdır, bilemiyorum. İşte, BDP’ye
ilişkin hazine yardımı konusunda alınan gayriadil
tutum. Şimdi, adil bir seçimden mi yana olacağız önümüzdeki süreçte, yoksa
“adil”in “l”si düşüp her türlü “adi”liğin serbest
olduğu bir zeminde mi önümüzdeki süreçte siyaset yapacağız?
Zaman zaman Mecliste yapılan konuşmalardaki mantık ve analiz
hatalarını toparlıyorum. Neredeyse bir on ciltlik bir külliyat oldu. Mesela
Başbakan Erdoğan’dan başlayalım. Bütçe görüşmelerinde dedi ki: “Koyun bile
güdemeyenler toplumu yönetemezler.” Bu cümleden birkaç sonuç çıkarılabilir. Bir
tanesi, koyun güden, toplumu yönetebilir. İşte Sülü,
Süleyman örneğine falan baktığımızda doğru mu, değil mi takdir sizde. İki:
Toplumu yöneten iyi koyun güdebilir. Onu da bilemiyoruz. Üç: Koyun gütmeyle
toplumu yönetme arasında analoji yapanlar, bilinç altlarında
acaba koyun gibi toplumu da güdecek bir nesne gibi mi algılamaktadırlar
sorusunu mutlaka sormalıyız. Denilebilir ki ne güden ne güdülen; insanca,
özgür, hakça, demokratik bir düzen talebi geleceğimizi şekillendirmelidir.
Sosyalizm
bayrağını devralmaktan her zaman onur duyduğumuz Türkiye İşçi Partisi Genel
Başkanı Mehmet Ali Aybar, bu kuzu-koyun mevzusunda
“Kuzu postuna bürünenler ancak koyunları kandırabilir.” diyordu. O yüzden,
galiba, bütün bu bütçe görüşmelerinde, İbni Mukaffa’nın
dediği gibi belagat uğruna fesahati, yani gönül açıklığını hiçbir şekilde
kaybetmemek gerekiyor.”
Ana muhalefet
partisine dönelim. Sayın Kılıçdaroğlu, bütçe
konuşmasında “İstihdam yaratmayan büyüme bir bizde var.” demişti. Hâlbuki başta
Almanya olmak üzere bütün Batı kapitalizmindeki bu yapısal sorun üzerine devasa
bir külliyat bulunmaktadır. Gruptaki akademik iktisatçılar aslında bunu çok iyi
kendileri de bilirler. Nietzsche, ineğin huzurunu, hatırlama yetisinin
olmamasına bağlar. O yüzden hep hatırlayıp kapitalizmin bu yapısal krizleri
konusundaki analizlerimize dikkat ederken, sermayenin küresel saldırısı
karşısında ulus eksenli değil, emek eksenli bir mücadelenin önemini de
unutmayalım. Tarık Ali, bu yüzden, Medeniyetler Çatışması kitabında aptalların
antiemperyalizminden bahsetmektedir. Ne demektir bu? Emperyalizm sermaye
ilişkilerinin yaygınlaşması ise, antiemperyalizm otoriter militarist bir devlet
hükümranlığından yana olmak anlamına gelmez; despotik devlet yapısı, ulus
devlet diye savunulamaz. O yüzden militarizmin, savaşın değil, barışın
bütçesini inşa etmek de bir politik tercihtir. Söylediklerinizle yaptıklarınız
arasında o yüzden fark olmamalıdır. Batılıların “…”(x) dedikleri, “kirala ve
at” dedikleri taşeronlaştırma karşısında, iktidarıyla muhalefetiyle taşeron
işçiler konusundaki duyarlılığınızı elinizdeki yerel yönetimlerden başlayarak
göstermek gerekmez mi? Kendi genel merkezlerindeki hizmetleri bile taşeron
şirketlere veren partilerin listesini şimdi sıralayıp sizi mahcup etmek istemem.
(x)
Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade
edildi.
O yüzden, bizim
hem bireysel yoksulluk hem kamusal yoksullukla ilgili önceliklerimizin
değişmesi gerekmektedir. Unutmayalım, disneylandlarda,
lunaparklarda, o şamatanın içinde sendikaların olmadığı gerçeğini gizleyen bir
ideolojik hipnoz hayatımızın bir hakikati olarak önümüzde durmaktadır.
O yüzden “devir
ideoloji devri değil” deyip fiilen kapitalizmin propagandasını yapan vekillere
inat, inadına eşitlik, inadına demokrasi, inadına sosyalizm, inadına barış,
inadına “…(x) (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili.
Buyurun Sayın
Akçay. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, orta vadeli programa göre 2011 yılı büyüme hedefi yüzde 4,5,
enflasyon hedefi ise yüzde 5,3’tür. Bütçe gelirlerindeki artış oranı ise yüzde
10,4, vergi gelirlerinde ise yüzde 10,5’tir. Vergi gelirleri incelendiğinde
artış oranının yüzde 2,8 ile yüzde 18 arasında değiştiğini görüyoruz. Hükûmetin yıl sonu işsizlik tahmini yüzde 12,2. Devlet
memurlarına yüzde 4+4 zam verilecek olması ve ayrıca özel sektörde maaş
zamlarının dondurulması, prim ve mesai ödemelerinin kesilmesini de dikkate
aldığımızda, 2011 yılında 2010 yılına göre gelir vergisi tahsilatında
yüzde 15’lik bir artış öngörülmesi gerçekçi değildir. İstihdamda ciddi bir
artış beklemediğimize göre, enflasyon ve büyüme oranının üzerinde bir vergi tahsilat artış öngörüsü de inandırıcı değildir. Gelir
vergisinin vergi gelirleri tahsilatı içindeki payı
2008 yılında yüzde 22,6 iken, bu oran sürekli düşerek 2011 yılında yüzde 20,5’e
gerilemektedir. Buradan kayıt dışılığın arttığı ve çalışanların ücretlerinin
düştüğü, istihdamın azaldığı ortaya çıkmaktadır.
Kurumlar
vergisinde 2011 yılında yüzde 10,7’lik bir artışla 23 milyar liralık bir tahsilat öngörülmektedir. Kurumlar vergisinde öngörülen bu
artışın sebebi finans sektöründe öngörülen büyümedir. Bu sektörün tüm kurumlar
vergisi içinde yüzde 35’lik paya sahip olduğunu düşündüğümüzde ve dâhilde
alınan katma değer vergisi oranının sadece yüzde 2,8’lik oranda artacağını da
dikkate aldığımızda, bankacılık hariç diğer sektörlerde daralma öngörüldüğü
açıktır. Bankacılık sektörünün büyümesi demek, banka faiz gelirlerinin veya
bankacılık ücretlerinin artması demektir. Bu da halkın gelirinin artmayacağını,
bilakis borcunun artacağını göstermektedir.
Değerli
milletvekilleri, ithalat artışları da Hükûmete âdeta
can simidi olmuştur. İthalat üzerinden alınan katma değer vergisinin ithalata
oranı dikkate alındığında, 2011 yılında yüzde 15’lik bir artışla 41 milyar 40
milyon liraya ulaşacağı öngörülmektedir. AKP Hükûmetinin
ithalata dayalı büyüme politikasını sürdürmeye devam edeceği buradan
anlaşılmaktadır. Hükûmet vergi gelirleri tahsilatını artırmak için âdeta ithalatı desteklemektedir.
Kriz ve devam
eden süreçte enflasyon artışı kaydeden ülkeler arasında Türkiye 6’ncı sırada
yer almaktadır. Tüketici fiyatlarında kaydedilen yüzde 8,5 oranındaki yıllık
ortalama artış, Türkiye'de ekonomik krizin enflasyon artışıyla beraber
yaşandığını göstermiştir. 2010 yılında tüketici fiyatlarında, incelenen 42
ülkenin 27’sinde 2009 yılına göre artış kaydedilmesi beklenmekle birlikte
Türkiye bu ülkeler arasında 2,4 puanlık artış ile enflasyon oranı en yüksek
artış göstermesi beklenen ülkeler arasında yer almaktadır. Bu mevcut enflasyona
rağmen dâhilde alınacak katma değer
(x) Bu bölümde, Hatip
tarafından Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
vergisinde sadece yüzde 2,8’lik bir artış öngörülmesi ve bu oranın KDV
tahsilatına büyük katkı sağlayan özel tüketim vergisi artışının çok altında
kalması ve ayrıca gelir ve kurumlar vergisi tahsilatıyla paralel bir artış
göstermemesi, hatta enflasyon ve büyümenin altında kalması ciddi bir çelişki
arz etmektedir. Aslında sadece katma değer vergisiyle kurumlar vergisi
karşılaştırıldığında bile Hükûmetin maliye
politikasında ne kadar başarısız olduğu ortaya çıkmaktadır.
Uluslararası
ticaret ve muamelelerden alınan vergilerin vergi gelirleri içindeki payı
2009’da yüzde 16,6’ya, 2010 yılında yüzde 18’e, 2011 yılında ise yüzde 19,3’e
yükselmektedir. Bu da Hükûmetin verginin büyük bir
kısmını ithalat üzerinden aldığını, bu nedenle ithalatın artmasından rahatsız
olmadığını, hatta memnun olduğunu bize defaatle
göstermektedir. Tabii, bu noktada 2011 yılı için motorlu taşıtlar vergisi,
harçlar, damga vergisi başta olmak üzere bütün cezalara gelecek artışları da
dikkate almak gerekmektedir.
Vergi
gelirlerinde asıl vahim durum ise vergi tahsilatında
görülmektedir. Tahsilat oranı 2010 yılının ilk dokuz
ayında, vergi gelirlerinde yüzde 81’e, gelir ve kazanç üzerinden alınan
vergilerde yüzde 75’e, kurumlar vergisinde yüzde 75’e ve dâhilde alınan vergide
yüzde 64’e varan düşmeler yaşanmıştır. Bunlar tahsilat
oranlarıdır. Hükûmet bu durumu fark etmiş olmalı ki
2011’de yapılacak seçimi de göz önünde bulundurarak borç yapılandırmasını
gündeme getirmiştir. Yani, aslında Hükûmetin
vatandaşın borcunu düşündüğü yoktur.
AKP Hükûmetinin dolaylı vergileri azaltmak, vergi kayıp kaçağıyla mü-cadele etmek,
verginin tabana yayılması veya vergi adaletini sağlamak gibi bir derdi yoktur. Hükûmetin tek derdi, vergi tahsilatını
nasıl olursa olsun bir şekilde artırmaktır. Bunun için de âdeta her yol
mubahtır. Vergi ister vatandaşların borçlanmalarının artmasından, bankacılık ve
finans sisteminden gelsin, ister ithalattan gelsin hiç dert değildir. Bunun en
belirgin örneğini yine Sayın Maliye Bakanı bütçe sunuş konuşmalarında dile
getirmiştir. Türkiye’de hane halkı borçluluk oranının düşük olduğunu ifade
etmiş, buradan vatandaşın daha çok borçlanarak tüketimini artıracağını tahmin
ettiklerini belirtmiştir. Vatandaşın gelirini artırmaktan vazgeçen, borçlanarak
tüketim harcaması yapmasından vergi uman bir anlayış, maalesef, Hükûmete hâkim olmuştur. 2011 yılında da aynı anlayış devam
edecektir.
Şu hazin duruma
bakınız değerli milletvekilleri, Hükûmet vatandaşın
daha fazla vergi ödemesi için daha fazla kazanmasını düşünmüyor da, vatandaş
daha çok borç alsın, daha fazla faiz ödesin, buradan tüketim harcaması yapsın
ve vergi gelsin diyor. Değerli
milletvekilleri, bir hükûmetin görevi vatandaşın
gelirini artırmaktır, onu borçlandırmak değildir. Çiftçi kazanacak, esnaf
kaza-nacak, sanayici ve tüccar kazanacak ki daha çok vergi ödenebilsin.
Nitekim, AKP’nin
politikaları sonucunda, Merkez Bankası verilerine göre Aralık 2002 yılında
Türkiye’de toplam kredi stoku 56 milyar Türk lirası iken, Eylül 2010 itibarıyla
510 milyar lirayı aşmıştır. Yani, vatandaşın borçluluğu sekiz yılda tam 10 kat
artmıştır. Bankalara olan kişi başı ortalama borç 7 bin liraya yükselmiştir. Yıl sonunda toplam borç 550 milyar lirayı muhtemelen
aşacaktır, ortalama borç ise 7.500 liranın üzerine çıkacaktır ve 2011 yılında
ise bu oranın en az 600 milyar liraya ve kişi başına 8.300 lira borçluk oranına
ula-şacağını tahmin ediyoruz.
Ülkemizde, sekiz
yıllık AKP hükûmetleri döneminde, vatandaşı
yoksulluktan kurtaracak ve hakça gelir paylaşımı sağlayacak bir sosyal düzen
tesis edilememiştir. AKP’nin uyguladığı politikalar bir taraftan dolar
milyarderi sayısını hızla artırırken, diğer taraftan yoksulu daha da
yoksullaştırmış ve insanlarımızı yardıma muhtaç hâle getirmiştir. Bir derginin
dolar milyarderleri listesine göre, 2002 yılında Türkiye’deki dolar milyarderi
sayısı 8 kişi iken, gelir dağılımındaki adaletsizliğin giderek artması
neticesinde bu sayı 2006’da 28 kişiye, 2008’de 35 kişiye ulaşmış, 2009
itibarıyla da 40’ı aşmış; 2010 yılı itibarıyla da sayısının kaç olduğunu Sayın Elitaş’tan sormak lazım. Türkiye, yoksul sayısı arttıkça
dolar milyarderi sayısı da artan bir ülke durumuna gelmiştir, bu bakımdan
Avrupa’da 3’üncü, dünyada ise 8’inci sıraya yerleşmiştir. Milyonlarca halk
kitlesi yoksullaşırken, ülkemizde, çoğu bir kuruş vergi ödemeyen milyoner
sayısı da artmaktadır. Ekim ayı itibarıyla Türkiye’nin milyoner sayısı 4 bin
kişi artarken, milyonerlerin bankalardaki mevduatı da 60 milyar liralık artış
göstermiştir ve milyoner sayısı geçen yıla oranla yüzde 29 artış göstermiştir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son verirken hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Madde üzerinde Cumhuriyet
Halk Partisi Grubu adına söz isteyen Ferit Mevlüt Aslanoğlu, Malatya Milletvekili.
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçeler, hükûmetler, vatandaşın can
ve mal güvenliğini sağlamak zorundadır. Adres veriyorum, söylüyorum, defalarca
söyledim, bu bütçenin son gününde gene söylüyorum: Malatya Doğanşehir Topraktepe köyü, dokuz yıldır harman yakılıyor, ev
yakılıyor, ağaçlar kesiliyor, bulunamıyorsa, vatandaşlar namusuna, can
güvenliğine zarar geleceğine artık kuşkuyla bakıyor, her gece korkuyla
yatıyorlar. Dokuz yıldır her iki ayda bir, her üç ayda bir, bir köyde ağaç
kesiliyor, harman yakılıyor, ev yakılıyor, hayvanlar telef ediliyor ama hâlâ
daha vatandaşın can güvenliği temin edilemiyorsa ben kime kimi şikâyet
edeceğim? Son kez söylüyorum: Bu köyde, artık, vatandaşın can güvenliğine sıra
gelmiştir, bırakın mal güvenliğini, can güvenliği endişe altındadır.
Değerli
milletvekilleri, sizi deminden beri dinliyorum, ne kadar şeffaf özelleştirme
yaptığınızı söylüyorsunuz. Ben de size bir özelleştirme hikâyesi anlatacağım:
Tekel.
Sayın
milletvekilleri, Tekeli sattınız. Daha sonra, önce içki bölümü satıldı 280
milyon dolara. Ne kadar başarılı bir özelleştirme yaptınız ki… Bakın, daha
sonra alanlar 900 milyon dolara bir başkasına sattı, şimdi alanlar da 2,5
milyar dolara birisiyle pazarlık ediyorlar. Ne kadar başarılı bir özelleştirme
yapmışsınız! 2,5 milyar dolarlık malı 280 milyon dolara vermek şeffafmış. Ben
anlamam böyle şeffaflıktan! 280 milyon dolar, 2,5 milyar dolar… Ne kadar
başarılısınız!
Gelelim tütün
kısmına. Türkiye’de 500 bin aile tütün ekimi yapıyor; bu, yaklaşık 3 milyon
kişi yapar. Bu aileler genelde çocuklu aileler. Sattınız, dediniz ki: “Sigara
fabrikaları kapanmayacak.” Burada geçen dönem… Etmeyin, tutmayın… Başladı
sırayla; Adana, Malatya, Bitlis, Tokat, Samsun. Tek tek
tek, hepsinin, geldiler, kapısına kilit vurdular.
Üstelik bu yetmedi, bu sigara fabrikalarını sattınız ya, adamlar geldi
-yabancılar- Malatya Sigara Fabrikası’nı 20 milyon dolara sattı, cebine para
koydu. Yarın Adana’yı da satacak, zannediyorum Tokat’ı da satıyorlar. Herhâlde,
verdiğiniz gayrimenkullerden bir 200-250 milyon dolar para alacaklar. İşçiler
gitti, kimse kalmadı, o fabrikalarda baykuşlar ötüyor. Ne kadar başarılı bir…
Şimdi, değerli
milletvekilleri “Türkiye’de tütün ekimi serbest.” diyorsunuz. Ben soruyorum:
Acaba, Alkol ve Tütün Piyasası Kurulu ne iş yapar? Merak ediyorum, bu kurum ne
iş yapar? Sayın Bakan, bu kuruma gerek yok, siz Maliye Bakanlığı içinde alkol
ve tütün piyasasının vergileriyle ilgili bir birim kurun, o birim bu işi yapar.
Ne gereği var bir de kurum kuruyorsunuz? Kurum kimin hakkını koruyor?
Üreticinin mi hakkını koruyor, tüketicinin mi hakkını koruyor? Bu kurum ne iş
yapar? Maliye Bakanlığı içinde alkol ve içkiden alınacak vergilerle ilgili bir
birim kurun, bu görevi siz yapın.
“Tütün ekimi
serbest.” diyorsunuz. Arkadaşlar, dikkatinizi çekiyorum. Eğer bir şeyin ekimi
serbestse satışı da serbest olmalı. Maalesef… Malatya’da, Adıyaman’da,
Bitlis’te -özellikle şark tipi tütünlerde- köylü götürüyor şehre, 3 kuruş para
alacak, ekeceği tütün en fazla 300 kilodur, elde ettiği, en fazla 500 kilodur,
yok bile. Bir çiftçi 300 kilodan fazla tütün götüremez. Götürür dükkânlara, 5
milyon ceza yazılıyor. Arkadaşlar, bir şeyin ekimini serbest bırakıyorsanız,
bunun satışını da serbest bırakın. O zaman, siz kaçak sigarayı teşvik
ediyorsunuz. Güneyden giren kaçak sigara ne kadardır bakın. Sarmalık tütün… Türk
halkının bir dudak zevki vardır. İstediğiniz kadar, istediğiniz sigarayı
getirin, bazı insanlar sarmalık tütün dışında sigara içemez arkadaşlar. Ama
gidip onlara, bu yörelerde tütün satan dükkânlar var, polis 3 kilo tütün
gördüğü zaman 5 milyar ceza yazıyor.
Sayın
milletvekilleri, bir şeyi serbest bırakıyorsanız, serbestse ekimi, satışı
serbest olmalı. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir şey yoktur. Kime yarıyor bu,
bu cezayı niçin uyguluyorsunuz? Köylü kendi ektiği tütünü pazara götürüp
satamıyorsa, pazarda gidip insanlara ceza veriyorsanız, ne yapmak istiyorsunuz,
amacınız nedir? Bana birisi bunu bir şekilde söylesin ya! Amacınız nedir? Yani
illa dışarıya parayı mı ödeyelim? Türkiye’de tek gram sigara artık Samsun
dışında… Bir fabrika çalışıyor, Samsun Fabrikası, o da çok yakında kapatılır.
Tamamen dışarıda üretilen sigaralar getiriliyor, tamamen Türk tütününü artık
kullanmıyor maalesef bu fabrikalar, altını çiziyorum. Yani amaç nedir? Yani
Türkiye’de köylüyü bu şekilde mi yok etmek istiyorsunuz?
Sayın Bakan,
Tütün ve Alkol Piyasası Kurumunun ne iş yaptığını ben bilmek istiyorum. Kimin
hakkını koruyor, köylünün mü hakkını koruyor, çiftçinin mi hakkını koruyor?
Bana diyor ki Plan ve Bütçe Komisyonunda Kurum Başkanı: “Siz de tesis yapın,
izin verelim.”
Ya, benimle alay
mı ediyor arkadaşlar? “Tesis yapın.” diyor. Türkiye’de acaba sattığınız Tekel
dışında başka tütün üreten bir tesis var mı arkadaşlar? “Köylü tesis yapsın.”
diyor. Arkadaşlar, bir tesis yaptırmak kaç para? Köylü bunu yaptırabilir mi?
Sayın Bakan,
lütfen, Tütün ve Alkol Piyasası Kanunu’ndaki 8’inci maddeyi -köylü kendi
tütününü rahatça satabilmeli- bu maddeyi değiştirmelisiniz. Bu madde kolluk
kuvvetlerinin elini kolunu bağlıyor. Kolluk kuvvetlerinin burada hiçbir suçu
yok, böyle bir talimat gitmiş valiliklere, bu talimatı uyguluyor. Lütfen, Tütün
ve Alkol Kurumu Kanunu’nun 8’inci maddesine “Köylü, kendi ürettiği tütününü
serbestçe satabilir.” ibaresini getirmek zorundasınız. Bu ülkenin köylüsü kendi
üretip üç kuruş parasını oradan kazanıyorsa buna engel olmaya kimsenin hakkı
yoktur ve köylü götürüyor bu ürünü, diyor ki: “Vallahi ben alamam çünkü ceza
yazıyorlar. Alırsam ancak bu fiyata alırım.” Böyle şey olur mu arkadaşlar?
Böyle şey olur mu arkadaşlar?
Sayın Bakan,
lütfen, Malatya’da, Adıyaman’da, Bitlis’te, sarmalık tütün içen insanların
dudak zevkini yok etmeyin. Hangi ülkede bir ürünü üretmek serbest, satmak
yasak? Bana bunu birisi söylesin arkadaşlar ya, bunun manası, anlamı nedir? Ben
bilmek istiyorum, niçin, kimin için, bu iş kime yarıyor?
Ben, hepinize
saygılar sunuyorum, teşekkür ediyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Hüseyin Devecioğlu, Kilis
Milletvekili.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
HÜSEYİN
DEVECİOĞLU (Kilis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerine şahsım adına söz
almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, on iki
gündür yoğun bir şekilde devam eden bütçe çalışmalarımızın sonuna doğru
gelmekteyiz. İktidar ve muhalefetin katkılarıyla yapılmaya çalışılan bu bütçe
çalışmalarında, milletimizin ihtiyacına cevap verecek en iyi bütçeyi hep
beraber yapmaya çalışıyoruz. Tabii ki bu bütçe, Hükûmetimizin
9’uncu bütçesi olacaktır. Bu bütçe de diğerlerinde olduğu gibi, bir hedefin,
bir iradenin, bir gayretin yansımasıdır. Bu hedef, ülkemizi layık olduğu yere
taşımaktır. İşin başı istikrardır. İstikrar dediğimiz zaman, önce siyasi
istikrar gelir, bu, ekonomik istikrarla devam eder ve sosyal istikrarla
tamamlanır.
Ülkemiz sekiz yıl
önce âdeta bir krizler ülkesiydi. Türkiye bugün dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın da
6’ncı büyük ekonomisi konumundadır. Bir krizler ülkesi değil, huzur ve istikrar
ülkesi olmuştur.
Geçmişte bizim
yaşadığımız bu kötü yönetimi, yanlış ekonomik politikaları bugün komşumuz
Yunanistan’dan İspanya’ya, Fransa’dan İrlanda’ya kadar birçok Avrupa
memleketleri yaşamaktadır ve bu ülkeler âdeta yardıma muhtaç hâle gelmişlerdir.
Yüz milyarlarca euroluk yardım, destek programlarıyla
ancak ayakta kalmaya çalışmaktadırlar.
Az önce örneğini
verdiğimiz ülkeler krizin altında kalarak ekonomilerini küçültmüşler, yüzlerce
bankaları batmış, insanları işsiz kalmıştır. Hâlbuki,
Türkiye bu krizden en az zararla çıkmış ve Başbakanımızın deyimiyle, kriz teğet
geçmiştir. Ülkemizde ekonomik krizin siyasi istikrarı bozmasını bekleyenler
hayal kırıklığına uğramıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; krizi iyi yönetmek başlı başına bir marifettir. Bu
krizde IMF karşısında ilk kez komplekssiz bir duruş
sergilenmiştir. Cumhuriyet tarihinde ilk defa Başbakanımız IMF’ye, gereken
yeri, kapının önünü göstermiştir. Bu, yüksek liderlik, siyasi bir kararlılık ve
milletine duyulan sarsılmaz inancın sonucudur.
94, 99, 2001
krizlerinde hükûmetler krize bir teşhis bile
koyamazken, yurt dışından ithal kurtarıcılardan medet umarken, Hükûmetimiz, böyle büyük bir küresel ekonomik krizde,
IMF’den borç almak bir yana, 2002 yılında IMF’ye 23,5 milyar dolar olan ülke
borcumuzu 2010 Ekim ayı sonu itibarıyla 6,4 milyar dolara kadar indirmiştir.
Türkiye, küresel
finans krizinde, bütçe dengesini yönetmede de başarılı bir performans
göstermiştir. Nitekim, sekiz yıllık AK PARTİ iktidarı döneminde üç seçim, iki
referandum olmasına rağmen, daima bütçe hedefleri içerisinde kalmış, vergiler
artmamış, yatırımlar kısıtlanmamış, milletin parası çarçur edilmemiş, popülist bir politika asla uygulanmamıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; AK PARTİ Hükûmetinin bir
diğer başarı örneği de bütçeleri ağır faiz yükünden kurtarmak olmuştur.
Örneğin, 2002’de faiz giderlerinin bütçe içerisindeki oranı yüzde 43,22 iken
bugün, 2011 yılında bu oran yüzde 15,2’ye çekilmiştir. Bütçeden, faiz oranı
aynı kalsaydı 135 milyar lira faiz ödenecekti. Bu da bugünkü rakamla cebimizden
87,5 milyar çıkması demektir. İşte, Hükûmetimiz, rantiye ve faize gidecek olan bu parayı buralardan âdeta
keserek milletimizin hizmetine sunmuştur. Bu hizmetlerden serhat şehri olan
Kilis ilimiz de faydalanmıştır. 1995 yılında il olan Kilis’imize 2002 yılına
kadar, birçok iktidar gelmiş geçmiş olmasına rağmen, sadece vilayet ve emniyet
binasından başka hiçbir yatırım yapılamamıştır.
2002 yılında
iktidara gelen AK PARTİ ve AK PARTİ’yle Kilis’te
yapılan hizmetleri şöyle özetleyebiliriz: 60 kilometre Gaziantep-Kilis duble yolu, 10 kilometre Öncüpınar-Halep
duble yolu, 40 kilometre İslâhiye iyileştirme çalışmaları. 7 Aralık Kilis
Üniversitesi, yurduyla, hizmet binalarıyla 5 bin öğrenciye hizmet edecek
kapasiteye gelmiştir. TOKİ tarafından yine 900 normal, 280 sosyal konut
yapılmıştır. 2007 yılında tamamlanan 160 yataklı, beş yıldızlı otel
rahatlığında devlet hastanesi yapılmış, aile hekimliğine geçilmiştir. Yine
yirmi beş yıldır bitirilemeyen Küçük Sanayi, Organize Sanayi Kilis’imizin
hizmetine sunulmuştur. Yine Kilis Kültür Merkezi tamamlanmıştır. Katı atık
deposuyla, atık su arıtmasıyla, Seve Barajı’yla, Afrin
Barajı’yla Kilis’imiz birçok hizmete kavuşmuştur. 2005 yılından bu yana SODES,
KÖYDES kapsamlarında yüzlerce hizmet yapılmıştır.
Sözlerimi
bitirirken bütçemizin hazırlanmasında başta Hükûmetimiz
olmak üzere emeği geçen herkese teşekkür ediyor, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Devecioğlu.
Şahsı adına söz isteyen Şevket Köse, Adıyaman Milletvekili.
Buyurun Sayın
Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 28’inci maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunmaktayım. Sözlerime başlarken yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.
Değerli
arkadaşlar, biraz önce Malatya Milletvekilimiz Sayın Mevlüt
Aslanoğlu gerçekten çok önemli konuları gündeme
getirdi, kendilerine teşekkür ediyorum. Ancak seçim bölgem olan Adıyaman’la
ilgili bir iki şey de ben söylemek istiyorum. Adıyaman ilinde 29 bin aile,
yaklaşık olarak 150 bin kişi hayatını tütün üretimiyle sağlıyordu. Şimdi bu
kotalarla tütün yok edildi. Adıyaman’ın 9 ilçesinin yaklaşık olarak 6 ilçesinde
bu ürün yetiştiriliyordu. Tekel Yaprak Tütün İşletmelerinde 1.200 işçi
çalışıyordu. Tekelin kapatılmasıyla bu insanlar işsiz kaldı. Daha doğrusu
tütünden dolayı Adıyaman ekonomisine yılda 100 milyon lira, yani geçmiş parayla
100 milyar kadar bir girdi olurdu. Bu yönden hem köylümüz hem de esnafımız
perişan bir durumdadır.
Biz bu kürsüde
çok defa gündeme getirdik bu konuları. Adıyaman’da siz dokuz yıldır
iktidardasınız. Çok önemli iki barajımız var: Koçali
ve Gömükhan barajlarımız hem sulama amaçlı hem içme
suyu amaçlı hem de elektrik amaçlı. Eğer iktidarınız becerikli olmuş olsaydı
bugüne kadar bunlar bitmiş olurdu ve Adıyaman’da da sulu tarıma bağlı ekonomi
canlanmış olurdu, belki 35-40 bin civarında insan istihdam edilmiş olurdu,
bugün Adıyaman’da 240 bin insan yeşil karta mahkûm edilmemiş olurdu ve geri
kalan da mevsimlik tarım işçisi konumuna gelmezdi.
Sayın
milletvekilleri, bu kürsüde Nemrut’un durumunu defalarca kez anlattım ama bir
türlü size anlattıramadım. Benzer bir biçimde Adıyaman’daki Perre
Antik Kenti’ni de örnek vermek istiyorum. Kommagene
Krallığı’nın beş büyük kentinden biri olan Perre
Antik Kenti, Güneydoğu Torosların eteğinde Anadolu
ile Mezopotamya arasındadır. Burası Kommagene Kralı
için büyük bir öneme sahip, tanrıların ve tapınakların mekânı olarak Nemrut’a
bakacak şekilde inşa edilmiştir. Acaba biz bu zenginliğin değerini bilmekte
miyiz? Tabii ki hayır.
Şimdi burası sit
alanı olarak ilan edilmiştir, yurttaşlarımız mağdur edilmiştir. Sebep ise
kamulaştırma yapılmamıştır. Kamulaştırma yapılmamasının en büyük nedeni ise
ödenek yokluğudur. Dolayısıyla çalışmalar aksadı. Hepinizin tahmin edeceği
gibi, bu ödenek yokluğundan dolayı Pirin Antik Kenti’nde insanlar, 7-8 kişi bir evde
kalmaktadırlar. Bu insanların evleri çatlamış, göçük hâline gelmiştir. Ne
tadilatını yapabilmektedirler ne de kamulaştırma olmadığı için herhangi bir
rahatlama sağlanabilmektedir. Onun için, bu bölgede yaşayan insanların mağdur
edilmemesi için yer değişimi mutlaka, derhâl sağlanmalıdır. Ardından da eksik
olan kazı çalışmaları tamamlanmalıdır diye düşünüyorum.
Sayın
milletvekilleri, alternatif üründe yeterli desteği bulamamış, tütünü elinden
alınmış, teşvikte üvey evlat muamelesi görmüş, bağrında çok sayıda mevsimlik
tarım işçisi barındıran, esnafı borcundan kepenk kapatan, gençleri işsiz şekle
gelen Adıyaman’da turizmin gelişmesinin ne kadar önemli olduğunu herhâlde az
çok kavramışsınızdır.
Sayın Bakan, 657
sayılı Devlet Memurları Kanunu çerçevesinde çalışan tüm memurlar
sınıflandırılarak maaş almaktadırlar. Dört yıllık üniversite mezunu olan kimya,
gıda ve ziraat mühendisleri ile biyolog ve kimyagerler çoğunlukla aynı işletme
ve laboratuvarlarda çalışmaktadırlar, doğal olarak da
iş yaparken aynı iş riskine sahiptirler. Kimyagerler pek çok laboratuvarda şef veya sorumlu olarak çalışmaktadırlar.
Ayrıca ağırlıklı olarak laboratuvar ve kimya eğitimi
almaları nedeniyle pek çok meslek grubuna yol gösterici konumda da görev
yapmaktadırlar. Yalnız kimyagerler, saydığımız diğer alandaki çalışmadan daha
az bir göstergeyle maaş aldıkları için büyük bir adaletsizlik yaşamaktadırlar.
Örneğin, Hıfzıssıhhada çalışan bir kimyager 1.300 lira alıyorken eczacı 1.800
civarında maaş almaktadır. Bu durumun adaletle bağdaşır hiçbir yanı
bulunmamaktadır. Hükûmet 2011 yılı bütçesi döneminde
bu konuyu mutlaka gündeme getirmelidir. Biz, Cumhuriyet Halk Partisi olarak bu
konuda her zaman destek olmaya hazırız. Benim de zaten bu konuda bir yasa
teklifim mevcuttur.
2011 yılı
bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi, yüce Meclisi saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Köse.
Şimdi on dakika
süreyle soru-cevap işlemi yapılacaktır.
Soru sorma
sırası: Sayın Aslanoğlu, Sayın Tankut,
Sayın Aydoğan, Sayın Sipahi, Sayın Yıldız, Sayın Güner, Sayın İnan, Sayın Işık, Sayın Köse, Sayın Ağyüz, Sayın Sakık.
Sayın Aslanoğlu, buyurun.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, dokuz yıldır muhtarlarla ilgili ben burada konuşuyorum.
Ceplerinde bir kuruş para kalmıyor, sosyal güvenlik primine gidiyor. 20 lira
kalıyor Sayın Bakan, 20 lira. Siz istediğiniz kadar artırdık deyin, 20 lira
para kalıyor ve sonra Köy Kanunu’na attınız. Köy Kanunu’nu seçim olmadan buraya
getirecek misiniz? Muhtarların bu sorununa seçim olmadan çözüm bulacak mısınız?
Çok net cevap istiyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Tarım Bakanlığı tarafından kırsal kalkınmayı destekleme amacıyla verilen hibe
kredilerle ilgili olarak Bakanlığın istediği proje dosya evraklarının belirli
bir zamanda tamamlanması gerekmektedir. Ancak 63 adet evrak istendiği için de
bu dosyaların büyük bir bölümü maalesef tanınan süre içerisinde
tamamlanmamıştır ve bunun tamamlanmadığına dair de bilgiler bize
iletilmektedir. Şu an Komisyonda görüşülmekte olan ve pek çok konuya af getiren
torba yasa tasarısında söz konusu kırsal kalkınma hibe projelerinin
dosyalarının tamamlanma sürelerinin uzatılması da mevcut mudur, yoksa almayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Avrupa’nın en yüksek fiyatlı benzinini kullanıyoruz. Bir varil ham petrol 150
dolarken 1 litre benzin 3,34 TL’ye satılıyordu. Petrolün varili 40 dolara kadar
düştü ancak benzin Türkiye’de ucuzlamadı, aradaki fark vergi artışıyla
kapatıldı. Bir varil petrol 80 dolardan 88 dolara çıkınca benzine son bir
haftada ikinci zam geldi. Türkiye’de vatandaşın satın alma gücü hepsinden az
olmasına rağmen Avrupa’nın açık ara en pahalı benzinini kullanıyoruz ve siz
2002’ye göre vergi yükünün azaltıldığını ifade ediyorsunuz. Bu rakamlar
gerçekleri ne kadar yansıtıyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Sipahi…
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, bu
getirilecek torba kanun içerisinde çiftçinin sulamayla ilgili, elektrik
borçlarıyla ilgili de bir hüküm olacağı daha evvel soruldu ve cevap verdiniz.
Ancak, çiftçinin sulamayla ilgili elektrik borçlarında en önemli kalem faiz
borçlarıdır. Ben geçen sene size sormuştum, yaşadığım bir örnek var: Çiftçinin
elektrik borcu 50 lira ama gecikme faizi 802 lira 98 kuruş, yer Menemen ilçesi,
Doğaköy. Dolayısıyla bu faiz konusunda bir çözüm
getirmediğiniz müddetçe bu borçlar affedilse de bir müddet sonra tekrar ortaya
çıkacak. Bu konudaki görüşlerinizi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldız…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, yine
zor bir sorum var. Plan ve Bütçe alt komisyonunda görüşmeleri tamamlanan,
vatandaşlarımızın yüz yirmiye yakın ödeyemediği vergi, sigorta ve benzeri
borçlarıyla ilgili cumhuriyet tarihinin en kapsamlı affını getiriyorsunuz.
Başta Sayın Başbakan, bakan ve milletvekilleriniz, 2002’yle de karşılaştırarak
AKP’nin ekonomi yönetiminde ne kadar başarılı olduğunuzu anlatıyorsunuz. Sizce
vatandaşlarımız devlete olan borçlarını niçin ödeyememektedirler, spor olsun
diye mi, zevkten mi, yoksa AKP’nin yanlış ekonomik politikaları nedeniyle mi,
yoksa para kazanamadıkları için midir, yoksa başka bir nedeni mi vardır? Sizce
bu borçları vatandaş neden ödeyememiştir şimdiye kadar?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Güner...
RAHMİ GÜNER
(Ordu) – Sayın Bakan, 2004 senesinde Karadeniz Bölgesi’nde fındıkta büyük bir
don hasarı oldu. Burada 288 milyon TL zarar meydana geldiği tespit edildi. Altı
sene oldu, şimdiye kadar ödenen para 127 milyon lira, şu anda 161 milyon lira
ödeme durumu kaldı. Bu durumu ödeyecek misiniz? Ödeyecekseniz ne kadar tahsisat
ayrıldı? Bu konuda cevabınızı bekliyorum efendim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Son soru.
Sayın İnan...
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Sayın Bakanım,
Niğde merkezde il özel idaresine ait eski toprak ve sosyal tesislerini Kızılay,
kan merkezi yapmak üzere talep etmiştir ama maalesef yıllardan beri tahsis
edilmemiştir ve boş durmaktadır. Demin de sorduğum sorularla bağlantılı olarak
devletin elindeki bu tür atıl yapıların bir kurumsal taassuptan çıkarılarak
devletin diğer kurumlarına tahsis edilmesine yardımcı olursanız sevinirim. Bu
sorduğum sorulara da cevap verirseniz çok memnun olurum.
Diğer taraftan,
Niğde Kemerhisar-Pozantı otoyolunda geçtiğimiz ay 2
lira olan otoban geçişleri aniden 8 liraya yükselmiştir. Yani bu kadar aşırı
bir zam, vatandaşlar tepki göstermektedirler. Bunun nedeni nedir? Bu konuda bir
açıklama yaparsanız sevinirim.
Yine, muhtarlarla
ilgili -bugün bütçeleri izledikleri için muhtarlar sürekli takip ediyorlar- bir
gelişme olacak mı, maaş artışları olacak mı, sosyal güvence altına
alınabilecekler mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Köy Kanunu’nun
seçimlerden önce gelip gelmeyeceği tabii ki ilgili bakanlığımızın çalışmalarını
tamamlamasına, aynı zamanda tabii ki Meclisin gündemine muhtemelen bağlı olacaktır.
Dolayısıyla o konuda benim bir kesin ifade kullanmam mümkün değil, doğru da olmaz.
Değerli
arkadaşlar, 2002 Aralık ayında muhtarların maaşı 97 lira. En düşük aylık prim
tutarı 87 lira. Yani
bir muhtarımız maaşının 2002 yılında yüzde 89,4’ünü ödeyerek
ancak kendisini en düşük prim aylığı tutarında sigortalayabiliyordu. Gelelim
2010 yılı Ekim ayına. Muhtar maaşı 354 lira, en düşük aylık prim tutarı 255
lira. Yani 2010 yılı Ekim itibarıyla bir muhtarımız maaşının yüzde 71,9’unu
ödeyerek kendisini sigortalayabiliyor. 2002 yılında ne kadar? Yüzde 89,4.
Dolayısıyla yani muhtarlarımızın hem maaşlarında hem aylık prim yani
-kendilerini sigortalama anlamında- kapasitesinde çok ciddi bir iyileşme
olmuştur.
Tarım
Bakanlığının verdiği hibe kredilerin yani kırsal kalkınma çerçevesinde uzatılıp
uzatılmayacağı hususu en azından benim bilgim dâhilinde bu konu torba
tasarısında yok. Sayın Bakanın bu konuyla ilgili olarak da en azından bizim
yakın bir dönemde bu konuyu müzakere ettiğimiz bir konu değil. Torba tasarısı
takdir edersiniz ki birçok bakanlığı ilgilendiren bir tasarıdır. Şu an
itibarıyla, bildiğim kadarıyla böyle bir husus yoktur.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Tarım Bakanına hatırlatır mısınız Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, petrol ürünleri üzerindeki
vergiler konusunda hem Maliye Bakanlığı bütçesini sunarken hem sonraki bütün
soru-cevap kısımlarında gerçekten en detaylı bir şekilde bütün rakamları
vererek, karşılaştırmaları vererek cevaplandırdım. Hem petrol fiyatlarında
artış var, kur yerinde saymıyor hem de tabii ki, takdir edersiniz ki petrol
ürünleri üzerinde değerli arkadaşlar, 2002 yılı ortalarında bir maktu vergi
getirilmiştir. Maktu vergi demek yani devlet diyor ki: “Ben şu kadar para
alırım.” Normalde o vergiyi her sene bizim yeniden değerleme oranı kadar
artırmamız lazım. Niye? Çünkü devletin harcamaları en az bir o kadar artıyor.
Şimdi, zamanında,
2002 yılında ÖTV getirilirken şöyle bir kanun, yani bir kararname, neyse,
çıkartılmış ve denilmiş ki: “Her ay üretici fiyatları endeksiyle -o zamanlar
toptan eşya fiyatı endeksiydi- bununla güncellenir.” Biz onunla güncelleseydik
vergi yükü çok daha farklı boyutlarda olacaktı, ben o rakamları da verdim.
Tam aksine, 2005
yılında biz demişiz ki: “Yok artık, enflasyon kadar da artırmayalım.” 2005-2007
yılları arasında maktu ÖTV miktarları sabit tutulmuştur ama sonraki dönemlerde
uluslararası petrol fiyatları sürekli bir şekilde yükselmiş ve Hükûmet olarak da tabii ki bunları güncellemek durumunda
kalmışız kısmen.
Bugün gelinen
nokta itibarıyla tekrarlıyorum: Eğer 100 liralık bir benzini 2002 yılında
alsaydınız 70 lirası vergiydi, bugün 65 lira civarında bir rakamı vergidir.
Evet, vergi yüksektir ama AK PARTİ hükûmetleri
döneminde vergi yükü düşmüştür.
Sulama elektrik
borcunun en önemli tabii ki unsuru faiz, katılıyorum size, bu önemli bir
husustur. Şu anki taslakta öngörülen şey şu: O yüksek faizler yerine, üretici
fiyatları endeksiyle bir güncelleme öngörülüyor. Ha, Meclisimize gelir, o zaman
tekrar bu konular tartışılır ama şu an itibarıyla komisyondaki taslak bu
çerçevede.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki bu yapılandırma hakikaten kapsamlı, doğru bir tanımlama
ama bir af değil çünkü biz anaparadan vazgeçmiyoruz, hatta şunu söylüyoruz:
Mutlaka ve mutlaka, faiz almayacağız ama en az bir enflasyon kadar anaparanın
değerini güncelleyeceğiz. Şimdi, buna af denilemez. Zaten zamanında vatandaş bu
borcu ödeseydi bu kadar ödeyecekti, gerçek değeri üzerinden biz alıyoruz.
Şimdi, niye bu borçları ödeyemiyorlar?
Değerli
arkadaşlar, tabii ki dönem dönem şirketler sıkıntıya
girebilirler veya bunu alışkanlık hâline getirenler bile olabilir ama bu yeni
bir şey değil…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
29’uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 29 – (1) Bu
Kanun 1/1/2011 tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Osman Özçelik,
Siirt Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına görüşmekte olduğumuz bütçe yasa tasarısının
29’uncu maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Barış ve
Demokrasi Partisi olarak ülkenin tüm sorunlarına ilişkin görüş ve önerilerimizi
gerek bu kürsüden gerek Meclis araştırma önergeleri gerek kanun teklifleri
gerekse yazılı ve sözlü soru önergeleriyle dile getiriyoruz. Ama muhalefet
olarak biz bu görevimizi yaparken AK PARTİ, muhalefetin sesine kulak tıkıyor,
Meclisteki sayısal çoğunluğuna, nicel büyüklüğüne güvenerek, bildiğim bildik
tarzda bir Meclis çalışması yapıyor. AK PARTİ, muhalefetin önerilerini,
eleştirileri dikkate almıyor, sırtını parmak sayısına dayıyor. AK PARTİ’ye yönelik eleştirileri bugün de olduğu gibi “İncir
çekirdeğini doldurmaz şeyler.” diye niteliyor ve muhalefetin bu denetim yapma
görevini âdeta küçümsüyor.
Sayın
milletvekilleri, son yıllarda ortaya çıkan ciddi bir hastalık var: Silikozis. Silikozis, toplumu
meşgul eden bir ciddi sorun olarak duruyor karşımızda. Bu soruna ilişkin olarak
05/11/2008 tarihinde Diyarbakır Milletvekilimiz Sayın
Akın Birdal Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığına
yazılı cevaplandırılması istemiyle bir önerge verdi. 14/01/2009
tarihinde İstanbul Milletvekilimiz Sayın Sebahat Tuncel
silikozis hastalığı ve bunun ortaya çıkardığı
sorunlarla ilgili Meclis araştırması önergesi verdi. 28/04/2010
tarihinde Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir
Bayındır yine aynı konuya ilişkin bir Meclis araştırma önergesi verdi. Biz
sorunun peşini bırakmadık. Daha sonra, silikozis
hastaları, bu hastalıktan yaşamını kaybeden hastaların ailelerinin sorunları ve
hastalığa neden olan iş yerlerinin denetimi ve benzeri konularla ilgili bir
kanun tasarısı, kanun teklifi hazırladık, Şırnak Milletvekilimiz Sayın Sevahir Bayındır imzasıyla yine Meclise sunduk. Gördüğünüz
gibi bu hastalık ayrım yapmaksızın insanları öldürüyor. Bu hastalığı ortaya
çıkaran sorunları çözmek, bu hastalıktan sonra ortaya çıkan sorunlara çözüm
bulmak bu Meclisin görevidir. Biz sorunun peşini bırakmadık, muhalefet
görevimizi yaptık ama AK PARTİ eleştirilere “İncir çekirdeğini doldurmaz.”
diyor. Bakın, bütün belgeler burada, bunlar eğer incir çekirdeğini
doldurmayacak şeylerse acaba AK PARTİ’nin inciri ve
çekirdeği hangi büyüklükte, nelerle doldurabileceğiz, onu bilemiyorum.
Bu silikozis hastalığı “silisyum dioksit” denilen bir kimyasal
maddenin solunması sonucu akciğerde meydana gelen bir hastalık. Bu hastalık
daha ziyade cam fabrikalarında, çimento fabrikalarında, tünel kazma işinde, yol
işinde, seramik fabrikalarında seramik üretiminde çalışan işçilerde,
emekçilerde görülen bir hastalık. Ancak son yıllarda çok özel
bir alana yayılan bir hastalık. Modanın gelişmesi, “kot pantolonlarının
taşlanması” diye bilinen kot kumaşlarının silisyum dioksit ihtiva eden özel bir
kumun kuru hava ile kompresörlerle püskürtülerek kot pantolonların ve diğer
kumaşların beyazlatılması ve aşındırılması esasına dayanan bu taşlama işinde
çalışan işçilerde yoğun olarak görülmeye başladı. Bu hastalık öyle bir hastalık
ki tedavisi yok. Bir defa, hasta silisyum dioksiti solumaya başladıysa bunun
tedavisi mümkün değil. Burada yapılacak şey hastalığa yakalanmadan önce gerekli
koruma önlemlerinin alınmasıdır. Ancak ne yazık ki büyük kot
fabrikaları, kapasite olarak büyük kot fabrikaları, dünya çapında kot üretimi
yapan fabrikalar bu taşlama işini bizzat kendi fabrikalarında yapmıyor, bizim
“merdiven altı” dediğimiz küçük atölyelerde, genellikle işçilerin güvencesiz
yaşadığı, gerekli sağlık önlemlerinin alınmadığı, çoğunun sigortasız çalıştığı
iş yerlerinde bu kot taşlama işi yapılıyor ve hastalık ortaya çıkıyor. Kot
taşlama işinde çalışanlarda hastalık, altı ay çalıştıktan sonra ortaya
çıkabiliyor. Eğer emekçi, çalışan, işçi altı ay sonra bile bu işi terk etmiş,
başka bir işe geçmiş olsa bile hastalık ortaya çıkabiliyor. Daha önce ismini
saydığımız iş yerlerinde, tünel kazma işinde, cam fabrikalarında, cam
üretiminde, çimento üretiminde çalışan işçilerde, maden işçilerinde de bu
çıkıyor ama yirmi otuz yıl süreyle çalıştıktan sonra bu hastalık ortaya
çıkabiliyor. Bu nedenle, bu kot taşlama işindeki hastalık, kronik bir hastalık
olarak çıkıyor ve ani olarak çıkıyor ve kesinlikle ölümle sonuçlanıyor.
2003 ile 2008
yılları arasında, Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının açıklamalarına göre,
Türkiye’de 2.500’ü aşkı insan bu hastalıktan yaşamını yitirdi. Yine şu anda 10
bini aşkın insan bu hastalıkla pençeleşiyor. Şu anda bu hastalıktan muzdarip 30
kişi, Meclisin bütçe görüşmelerini yaptığı sırada, kendi sorunlarına bir çözüm
bulunabilir umuduyla Ankara’ya geldiler ve Petrol-İş Sendikasında demokratik
haklarını kullanarak bir eylem yapıyorlar ve bizden bir ışık, bir umut
bekliyorlar ama görüyoruz ki Meclisin gündeminde böyle bir şey yok. Bu bir
toplumsal sorundur. Buna mutlaka bir çare bulunması lazım, bu insanlara el
atılması lazım.
Sayın
milletvekilleri, burada çalışan işçiler genellikle toplumun en yoksul
kesiminden gelen insanlar, iş bulma umuduyla büyük kentlere gelen ve çoluk
çocuğunun ekmeğini kazanmak adına kendi yaşamını ortaya koyan insanlar,
köyünden ya kovulmuş ya köyünde, yaşadığı memleketinde herhangi bir iş
bulamamış, büyük kentte çocuklarının nafakası peşinde koşan insanlar. Bunlara
el atılması lazım, giderek sayıları daha da artıyor. Yapılacak şey, öncelikle
bu işte zarar gören, yaşamını yitiren insanların ailelerine el atmak, hâlen bu
çalışmayı sürdüren iş yerlerinin kesinlikle denetiminin yapılması lazım,
sağlıklı bir ortamda çalışma yapmak lazım ve belki de bu kot taşlama işini
yasaklamak da gerekebilir. İnsanın yaşamına neden olan böyle keyfekeder bir iş nasıl bir iş olur, onu anlamakta ben
zorluk çekiyorum. Kot eski olsa ne olacak, yeni olsa ne olacak, insan yaşamının
burada tüketilmesine değer mi? Buna dikkatinizi çekmek istiyorum. Sayın
Bakanın, Sayın Başbakanın bu konuyla ilgilenmesini ve bu insanların sesine kulak
vermesini istiyoruz.
Sayın
Başbakanımız şiir okumayı çok seviyor. Ben de bir şiir okumak istiyorum. Büyük
şair Orhan Veli’nin sanki bugün için yazılmış bir şiiri, elli yıl, altmış yıl
önce yazdığı bir şiir “Bedava” şiirini ben de size sunmak istiyorum. Orhan Veli
ne diyor?
“Bedava
yaşıyoruz, bedava;
Hava bedava,
bulut bedava;
Dere tepe bedava;
Yağmur çamur
bedava;
Otomobillerin
dışı,
Sinemaların
kapısı,
Camekânlar
bedava;
Peynir ekmek
değil ama
Acı su bedava;
Kelle fiyatına
hürriyet,
Esirlik bedava;
Bedava yaşıyoruz,
bedava.”
Özgürlüğün kelle
fiyatına olmadığı bir ülke dileğiyle, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz isteyen
Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (CHP sıralarından
alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçe kanunu
tasarısının 29’uncu maddesi üzerinde söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
milletvekilleri, AKP’li sözcüler buraya çıkıyorlar, sanki biz bu Türkiye’de
yaşamıyoruz, bu Türkiye’de yalnız bunlar yaşıyorlar, o kadar yalan söylüyorlar
ki bu yalanlara sanki biz bu memlekette olmasak inanırız. Mesela şimdi,
birileri çıktı burada dediler ki: “Özelleştirmeleri biz şeffaf yapıyoruz.”
Peki, ATV ve Sabah ihalesinin nasıl yapıldığını biliyorsunuz değil mi? Tayyip
Bey gitti, ihaleden önce bütün herkesi diskalifiye etti, o zaman sıkıysa birisi
katılsın. Böyle tek kişilik yahut da anlaşan kişilerin girdiği bir ihalede bir
şeffaflık olabilir mi? Telekomda ne baskılar yapıldı.
Telekom bedava verildi beyler. Telekom iki yıllık, üç yıllık gelir bedeline
verildi. Zamanımız çok olmadığı için her konuya girmiyorum.
Sayın Bakan,
özellikle burada bu akaryakıt konusunda diyor… Gerçekten akaryakıt konusunda
Türkiye’de yapılan zamlara dayanmak mümkün değil. Bugün bir tane otobüs şoförü
arkadaş geldi, “İstanbul’da 10 numara yağları tenekelere dolduruyoruz, otobüsün
deposuna, üzerine de çok az bir mazot koyuyoruz.” diyor. Günah değil mi Sayın Bakan?
“Ondan sonra otobüsü akşam çektiğimiz zaman sanki ızgara balık kokuyor. Millet,
bu ızgara balığı nerede yapıyorlar.” diyor.
Değerli
arkadaşlarım, bu özellikle akaryakıt konusunda, doğal gaz konusunda Hükûmet gerçekleri söylemiyor. Mesela İran’dan alınan gazın
bin metreküpünü kaça alıyorsunuz? Söylemiyorlar. Niye? Gizliyorlar. Niye
gizliyorlar? Çünkü, burada gizli hesaplar var. Burada
alınan birtakım pahalı doğal gaz, emsaline göre dış ülkelerden daha pahalıya
alınıyor ve bu arada farkta birileri katakulli
yapıyor.
Ayrıca bakın,
İran’dan alınan doğal gazdan dolayı da arkadaşlar, geçen sene ve evvelsi sene 1
milyar 300 küsur milyon dolar al veya öde şartlarını yerine getirmediği hâlde,
gaz alınmadığı hâlde İran’a para ödemişiz. Bu böyle olur mu? Böyle bir devlet
ciddiyeti olur mu, devlet yönetimi olur mu?
Dolayısıyla bu
doğal gaz konusunda özellikle bir soru sormuştu geçmişte… Bu Hükûmetin bazı bakanları özellikle yalan söylemeyi
kendilerine prensip edinmişler.
Şimdi, dedim ki
bakın arkadaşlar, bu doğal gazın…. Türkiye’de Turusgaz diye bir şirket kurmuşlar. Bu Turusgaz
şirketinin bir hissesi özel bir şirkete ait, BOTAŞ’a ait bir kısmı da, bir de
hissesi belli olmayan bir yüzde 12’lik bir hisse var. Bu doğal gaz geliyordu
eskiden… 96’da bu anlaşma yaptı. Gel diyor, Bulgaristan sınırından giriyor,
orada Turusgaza bir hisse veriyorlar, bin metreküpüne
10 dolar veriyorlar. Önce Recai Kutan bu anlaşmayı yaptı, sonra Mesut Yılmaz
devam ettirdi. O zaman 2 milyon metreküptü, sonra bunu 8 milyon metreküpe
çevirdiler. Ben burada sordum bu Enerji Bakanına, “Yahu, biz onu 2003’te
bitirdik.” dedi. Bu sene KİT Komisyonunda açtık rapora baktık, hâlâ anlaşmayı
bitirmemişler. Bu, tamamen bir suistimal. Bu,
devletin, vatandaşın parasını alıp birtakım kişilerin cebine aktarmak demektir
ve burada senede ödenen para 500-600 milyon dolar sayın milletvekilleri. Ama
soru soruyoruz, burada, Hükûmet sırasında oturan
insanlar yalan söylüyor, bize doğruları söylemiyor.
BAŞKAN – Sayın
Genç, siz bir milletvekilisiniz ve bu konuşmanızda üçüncü defa “Yalan
söylüyor.” diye…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tabii canım, yalan söyleyene “Yalan söylüyorsun.” derler Sayın
Başkan.
BAŞKAN – Lütfen…
Sizi İç Tüzük’ün 67’nci maddesi gereğince temiz bir lisanla konuşmaya davet
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Peki nasıl diyeyim, yani yalan söyleyeni nasıl ifade edeyim?
BAŞKAN – Sayın
Genç, geçen Sayın Bakan da aynı kelimeyi kullandı, uyardım. Lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Hayır, yani doğrusunu söylesinler. O zaman gerçek söylemiyorlar
diyelim. Öyle mi diyelim yani? Gerçekleri söylemiyor bakanlar arkadaşlar. Tamam
mı?
YAHYA DOĞAN
(Gümüşhane) – Kahvede öyle konuş da burada konuşma!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, neyse… Kahvede değil.
Değerli
milletvekilleri, bakın, burada milletin hakkını korumak zorundayız. Peki, doğal
gaz orada girerken niye bu şirket kuruldu? Şirketin ortağı belli değil.
Söylüyoruz Hükûmete, diyor ki: “Biz bunu 2003’te
bitirdik.” Hayır, bitirmemiş, hâlâ, 2009’da devam ediyor. İşte, KİT Komisyonu
raporunda çıktı ortaya. Bunu söylemek benim hakkım değil mi arkadaşlar?
Birilerine buradan açıktan, havadan para gidiyor. İran doğal gazında yine
birilerine, bazı partilere açıktan para gidiyor arkadaşlar. Eğer gitmiyorsa
buyurun açıklayalım. İran doğal gazının fiyatını niye açıklamıyorsunuz? Demek
ki burada…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Biliyorsan sen açıkla. Ha bire buraya getiriyorsun, biliyorsan
açıkla.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, açıklamıyor, gizliyor; gizliyor halk bilmesin diye.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, bir diğer konu bu Kayseri meselesi: Mustafa Bey buradayken
bundan bahsetmekte yarar var. Kayseri’den dün bana şey kanalıyla bir yazı
geldi. Bu yazının şeyinde şöyle diyor, bakın: “İstanbul Cumhuriyet
Başsavcılığı, Bakanlık bürosu makamına…” Bu Kayseri’deki olayla, Hacı Ali Hamurcu’yla ilgili uzun uzadıya bu Yusuf Erikel ifade veriyor. Burada 10 trilyon liralık bir senet
var. Bu 10 trilyon liralık senet nedir? 10 trilyonluk senedi diyor ki… “Bu Hacı
Ali Hamurcu’ya, Kayseri Belediye Başkanı ile Genel
Sekreterin imzasını taşıyan bir senet…” deniliyor. Peki, bu senet nerede? Bu
senedi, hakikaten, Kayseri
Belediye Başkanı ile Genel Sekreteri imzalamış mı? Ondan sonra,
bu Yusuf Erikel’in iş yerinde yapılan bir arama var.
Kendisi içeride.
İRFAN GÜNDÜZ
(İstanbul) – Kamer Bey, senet sahte, bugün açıkladı.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Neyse, sahte mahte…
Burada diyor ki,
bakın, kendi bürosunda elde edilen bir belgede diyor ki ibraname… Bu
ibranamede, bu 10 trilyon liralık senedin tahsil edildiği ve avukatın,
hissesini aldığı ve müvekkilin de Hacı Ali Hamurcu’nun
da hissesini, alacağını aldı, ibra ediyorum diyor.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, şimdi, eğer, hakikaten, AKP’liler şeffaf olmak
istiyorlarsa, gerçeği açıklamak istiyorlarsa… Bakın, tabii, burada çok iğrenç
ifadeler var. Bu Yusuf Erikel’in ifadesinde, bu Hacı
Ali Hamurcu’ya “Ya, niye sen peki vazgeçtin? Güzel güzel çalıyordunuz, topluyordunuz bu paraları.” “Ya, o
kadar iğrenç yöntemlere başvurdular ki... Artık bunları yedi, sömürdü ya, bu
defa başladılar başka ahlaksızlıklar yapmaya, ben de bunun üzerine bu senedi
getirdim ifade verdim.” diyor. Aslında, tabii, buradaki ifadeleri açıklamak da
istemiyorum, hakikaten yüz karası bir durum var.
Şimdi ben bir
teklif getiriyorum: Arkadaşlar, bakın, bu işi, tabii, kim ortaya… Ortada bir
Kayseri Vali Muavininin İçişlerine gönderdiği bir rapor var, Vali Muavini
İbrahim Yurdakul’un. Şimdi, arkasından, bu iş öyle devleti… Ta Abdullah Gül’den
kaynaklanan -Abdullah Gül: “Ben kefilim.” diyor- kaynaklanan bir olay var.
Bunun özünü ortaya çıkarmak için buyurun Mecliste bir komisyon kuralım.
Tarafsız bir milletvekilinin başkanlığında bu Kayseri olayını araştıralım çünkü
burada çok ciddi bir kayırma var. Eğer AKP örtbas etmek istemiyorsa…
Bakın, Adana
Anakent Belediye Başkanı Aytaç Durak kaç aydır açıkta? Hakkında ciddi bir
şikâyet var mı? Yok. Soruşturma var mı? Yok. Ama adamcağızı siz orada
tutuyorsunuz. Peki, Kayseri Belediye Başkanıyla ilgili bu kadar açık, net
bilgiler var, makbuzlar var, Kayseri Belediye Başkanının mührünü taşıyan
senetler var, vatandaşlardan toplanan paralar var. Peki, olay bu kadar gün gibi
ortadayken bunu açıklamıyorsunuz ve Kayseri Belediyesi meselesini üç günde, beş
günde kapatıyorsunuz. Bu hangi adalet? Peki, bu Adana Belediye Başkanının ne
suçu var? Çıksın birileri burada açıklasın. Koskoca Adana ili bu kişiye oy
vermiş. Ortada fol yok, yumurta yok. Dolayısıyla, arkadaşlar, eğer, hakikaten,
AKP’liler “bizim burada yüzümüz ak” diyorlarsa, buyurun, gidelim, bir onu
inceleyelim. O 10 trilyon liralık senet nerededir? Hakikaten 10 trilyonluk
senetteki imza Kayseri Anakent Belediye Başkanına ve Genel Sekreterine mi
aittir, değil midir? Yine o ifadede bahsedilen birtakım kadınlar, kızlar var,
onların ifadesine başvuralım. Şimdi, bunu kaçırmakla bir yere varamayız.
Tabii, aslında
çok şey var, şimdi bir vergi inceleme meseleleri var. Sayın Bakana sordum:
“Merkezî Uzlaşma Komisyonunda 2007, 2008, 2009’da kaç tana mükellef gitti, ne
kadar uzlaştınız?” Mesela Citibank’ın sizin
zamanınızda 3,5 milyar dolarlık vergi borcunu siz bir kalemde sildiniz Merkezî
Uzlaşma Komisyonunda. Bunun gibi daha olaylar var mıdır, yok mudur?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) - Ama bilmiyoruz ki, bize burada söylenmiyor ki değerli
milletvekilleri.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkanım, madde üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz istiyorum.
BAŞKAN - Madde
üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz isteyen Kayseri Milletvekili Mustafa Elitaş.
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Konuşmacı
konuşmasına başlarken ilk etapta ATV-Sabah ihalesinin nasıl verildiği ve
ihaleye kimlerin katıldığı, bu ihale süreci içerisinde başkalarının
katılmasının engellendiği şeklinde bir iddiada bulunmuş. Açıkçası bu, bu
Parlamentoda sürekli tartışıldı. Muhalefet partisinin özellikle gündeme
getirdiği “ATV-Sabah ihalesinde soru işaretleri var.” şeklinde olan kısmı hem
biz hem de diğer grup başkan vekilleri arkadaşlarımız yeterince açıkladığımızı
zannediyoruz ama maalesef malzeme kıtlığından dolayı, yeni yeni
bir şeyler bulamadıklarından dolayı, sekiz yıldır yapılan icraatın bu milletin
gönlündeki fethettiği yere hitap edememelerinden dolayı…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sen “Şeffaf yapıyoruz.” dersen ben de bunları söylerim.
BAŞKAN – Sayın
Milletvekili, lütfen…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …bu milletin gönlünde yer almak yerine, açıkça bu tutanaklarda
iftiralarla yer almayı yeğ tuttuklarından dolayı maalesef büyük bir kıskançlık
içerisinde bu iftiraları ortaya atıyorlar. Biz, “İftira atma ne olur; koş,
milletin içine git, bu millet seni de gönlüne alır.” diyoruz ama yapmıyorsunuz
bunları.
Bakın, ATV-Sabah
ihalesi 1 milyar doların üzerinde bir bedelle ihale edildi. Bu ihaleye fiyat
aşırı derecede yüksek olduğundan dolayı hiç kimse girmedi.
İki: Şu anda
benzeri olan bir şirketin satışıyla ilgili, hem yurt içinde hem yurt dışında
çeşitli alıcı firmalarla yapılan durumda bir büyük gazete ile bir büyük
televizyonun satışıyla ilgili kamuoyunda, gazetelerde yer alan fiyat ATV-Sabah
ihalesinin altıda 1’ine yakın bir fiyat. Bakın dikkatinizi
çekiyorum, ATV televizyonu ile Sabah gazetesinin ihale edildiği fiyat ile şu
anda eş değerinde bir gazeteyle, Türkiye'nin en eski gazetelerinden biri ile en
eski genel televizyonlardan birinin ATV-Sabah ihalesinin altıda 1’i fiyata
pazarlık edildiği kamuoyunda yazılıyor, gazetelerde yazılıyor ve onun
gazetelerde yer almasıyla birlikte borsa endeksinde o holdingin fiyatlarında,
kâğıtlarında önemli bir artışın var olduğunu görüyoruz.
İki: ATV-Sabah’la
ilgili verilen krediler ile Halk Bankası ile Ziraat Bankasından verilen
kredilerle ilgili bugüne kadar benzer kredilerdeki en yüksek faiz oranı
uygulanmıştır ve yine aynı düzeydeki firmalara verilen kredilerde hiç
uygulanmadık şekilde teminat alınmıştır. Bu teminat da en yüksek teminattır,
gayrimenkul teminatıdır, şahsi kefaletini de ortaya koyan teminattır. Ve yine
bu satış içerisinde, ilk defa böyle ihaleler içerisinde en yüksek öz kaynak
oranı da bu ATV-Sabah’ta olmuştur. Ama maalesef burada iftira atmayı kendisine
meslek edinmiş, ilke edinmiş şahıslar sürekli temcit pilavı gibi bunu dile
getiriyorlar.
Bakınız değerli
arkadaşlarım, yüzde 25’e yakın öz kaynak oranı var ve satışından bugüne kadar
da alan firma hiç aksatmadan borçlarını günü gününe ödüyor. Bu gerçeği de
açıkçası kabul etmeniz gerekir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Devletin bütün kaynakları… Tabii ki ödeyecek.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - İki: Doğal gaz meselesi. İran’la ve diğer ülkelerle bizden önceki
dönemde yapılmış, ta 56’ncı Hükûmet dönemlerine
kadar, 55’inci Hükûmet dönemlerine kadar giden, senin
de içinde bulunduğun siyasi partinin, o dönemde içinde bulunduğun siyasi
partinin hükûmeti tarafından imzalanan ve “gizli”lik ifadesini taşıyan sözleşmelerdir. Bizden önceki hükûmetler açıklamadı, daha önceki hükûmetler
de açıklamadı. Şimdi bunu “Açıklamadı.” diye ifade etmek yanlıştır. Bununla
ilgili bir komisyon kuruldu; bakın, 22’nci Dönemde bir komisyon kuruldu,
yolsuzlukları soruşturma komisyonu kuruldu, orada dahi bu fiyatlar ortaya
çıkmadı.
KAMER GENÇ (Tunceli) – Örtbas komisyonu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Onun için, arkadaşlar, böyle şeyleri temcit pilavı gibi buraya
getirmenin bir manasının olmadığını ifade ediyorum.
Üç: Kayseri’yle
ilgili kısım. Şunun bir kere altını çiziyorum: “Hacı Ali Hamurcu” denilen
şahıs, sorumlu bir vatandaş olarak vicdan muhasebesi yaptığından dolayı gidip
savcılığa itirafta bulunmamış…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Tehditle, tehditle…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …“Biz Belediye Başkanı ve çalışanlarıyla birlikte şöyle şöyle yolsuzlukları yaptık, ben vicdan muhasebesi
içerisinde öbür tarafta hesap vereceğim, ondan dolayı şu itiraflarda
bulunuyorum.” diye gitmemiş. Büyükşehir Belediye Başkanlığına yapılan vatandaş
şikâyeti üzerine Büyükşehir Belediye Başkanlığının 25 Haziran tarihinde
–dikkatinizi çekiyorum, 25 Haziran 2007 tarihinde- savcılığa müracaatıyla
birlikte, şahıs yirmi iki gün sonra başka bir vilayette yakalanmış; İstanbul’da,
Malkara’da, Tekirdağ’da, Adapazarı’nda, neredeyse, o vilayetlerde yakalanmış.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Komisyon kuralım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Niye yakalanmış bu şahıs? Gidip de “Ben itiraf edeceğim.” diye
değil, vatandaşı dolandırdığından dolayı, sahtecilik yaptığından dolayı bu
şahıs Belediye Başkanlığının şikâyeti üzerine yakalanmış.
Sonra? Belediye
Başkanlığının şikâyetiyle yakalandıktan sonra bu adam on dört-on sekiz tane
taksi durağıyla ilgili şikâyet konusu ifadesi alınırken, Belediye Başkanı ve
çalışanlarla da ilgili bir iddiada bulunmuş. O süreçteki Cumhuriyet
Başsavcılığı sorumlu bir davranış içerisinde demiş ki: “Bu konuyla ilgili biz
ifadesini alırken, Belediye Başkanının verdiği şikâyet üzerine ifade alırken bu
şahıs belirli iddialarda bulunuyor.” Bu, memurların yargılanmasına girdiğinden
dolayı İçişleri Bakanlığından izin istemiş, İçişleri Bakanlığı da derhâl izin
vermiş.
Kim o zaman
İçişleri Bakanı? Osman Güneş. Sonradan hani “Valiydi, müsteşardı, imza attı.”
diyorsunuz ya. Osman Güneş’in İçişleri Bakanlığı döneminde buna izin verilmiş.
Kime gönderilmiş? Sizin söylediğiniz İbrahim Yurdakul’a, Vali Vekiline
gönderilmiş. Vali Vekili 21 Ağustos tarihindeki raporunda yazıyor, diyor ki:
“Buna muhakkik tayin etmeye gerek yoktur. Zaten bu 3628 sayılı Yasa’nın 17’nci
maddesine girdiğinden dolayı, bu Yolsuzlukla Mücadele Yasası’na girdiğinden
dolayı buna muhakkik tayin etmeye, izne gerek yok, derhâl soruşturmayı
başlatabilirsiniz.” Bu süreç aynı şekilde devam ediyor. Siz 21 Ağustos
tarihindeki İbrahim Yurdakul’un yazdığı dosyayı rapor olarak okuyorsunuz. Orada
“eki dosya” diyor. Bu dosya ne? Başsavcının İçişlerine
Bakanlığına yazdığı rapor. Hani “kayboldu” dediğiniz on sayfa var ya, o
on sayfa gidiyor İçişleri Bakanlığına. İçişleri Bakanlığı o on sayfayı “eki
dosya” diyor, Valiliğe gönderiyor. Valilik bu işi alıyor “Muhakkike gerek
yoktur.” diyor, tekrar aynı şekilde “eki 1 dosya” diye İçişleri Bakanlığına
gönderiyor.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bir komisyon kuralım diyorum.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Bu süreci, kalkıp da “kaybolan on sayfa” diye iddia etmenin bir
manası yok. Açıkçası, eğer, siz, o sürecin 25 Haziran tarihinden itibaren
başladığı kısmı, 17 Temmuz 2007 tarihine kadar geçen kısmı milletin gözünden
saklamasaydınız, kaçırmasaydınız ve bu belgeleri saklayarak milleti yanlış yöne
sevk etme ihtiyacını hissetmemiş olsaydınız, bu konuyu, burada, bütçe
görüşmeleri sırasında gündeme getirmezdiniz.
Açıkçası birilerinin sakladığı, kendi ikbali ve geleceği için yaptığı
bir çalışmayı maalesef bir siyasi parti genel başkanına burada söyletmek
mecburiyetinde kaldınız. Hâlâ onun üstünde devam ediyorsunuz, hâlâ onu ısrarla
ifade etmeye çalışıyorsunuz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – 10 trilyonluk senetler…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – İki: Bakın, şunu da bir kere… 17 Temmuz 2007 tarihinde Büyükşehir
Belediye Başkanlığı kendisine şantaj yapıldığını, sahte bir senetle kendisine
şantaj yapıldığını cumhuriyet başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyor. Derhâl,
Yusuf Erikel denilen şahıs üzerinde ve iş yerinde
arama yapılıyor ama bu arama sonucunda senet bulunamıyor. “Senet bulunamıyor.”
diye tutanak tutuluyor. Arkasından, hani Sayın Genel Başkanın sorduğu “Bu Hacı
Ali Hamurcu nerede?” demişti ya, Hacı Ali Hamurcu, 2007 yılında, aldığı suçtan
dolayı, sahtecilik ve dolandırıcılıktan dolayı aldığı suçtan Kayseri Pınarbaşı
Cezaevinde yatıyordu. İki yıl yattı, izin aldı, İstanbul’a gitti, Yusuf Erikel’le buluştu ve mason üstatlarına suikast düzenlemek
üzereyken yakalandı. Sorgusu sırasında “Biz böyle böyle
işler yaptık.” deyince tekrar savcılık Yusuf Erikel’in
yazıhanesinde araştırma yaptı, o araştırmada işte bu söylediğiniz senet
bulundu. O senette de kriminal araştırmalar yapıldı,
mührün ve imzanın Büyükşehir Belediye Başkanı ve Genel Sekreter üzerinde
olmadığıyla ilgili rapor düzenlendi. Emniyet bu raporu düzenledi ve bunun sahte
olduğundan dolayı Hacı Ali Hamurcu ile Yusuf Erikel’in
birlikte bu işi düzenleyerek şantaj yaptıklarını ve bunun da Ergenekon
iddianamesinde geçen bir paşalarla alakalı olduğunu… Eğer orada sen ifadeyi, tutanakları
okursan, o iddianameyi okursan kiminle alakalı olduğunu görürsün. Bundan dolayı
Hacı Ali Hamurcu, yatmakta olduğu Pınarbaşı Cezaevinden aldığı izin sürecinde
Ergenekon’la ilişkilendirilip Silivri’de yatıyor, Yusuf Erikel
ile beraber Silivri’de yatıyor. Bunu milletin kafasında soru işaretleri
çıkarmanın, bırakmanın bir manası yok diyorum.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından “Bravo” sesleri, alkışlar)
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, dedi ki: “Daima yalan söylüyor, gerçekleri inkâr
ediyor.” ismimi de zikrederek. Müsaade ederseniz sataşmaya cevap vermek
istiyorum.
BAŞKAN – Sayın
Genç, konuşmasında, siz üç defa “Yalan söylüyor.” dediniz ama Sayın Elitaş’ın “Yalan söylüyor.” dediğini ben duymadım.
Söylemedi, “Yalan söylüyor.” diye hiçbir kelime kullanmadı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hiç “Yalan söylüyorsunuz.” demedim.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – “Devamlı burada iftira ediyor.” dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, sataşmaya mahal verecek hiçbir şey söylemedim,
tamamen belgelerden konuştum.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Elitaş, lütfen…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – “ATV-Sabah ihalesiyle ilgili yalan söylüyor, gerçekleri inkâr
ediyor.” dedi.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – “Yalan söylüyor.” demedim. Yalan söylüyorsa o başka!
BAŞKAN – Hayır, “Yalan
söylüyor.” demedi. O zaman tutanakları isteyeceğim Sayın Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Kendisi gerçek dışı söyledi. Bakın, ATV ve Sabah ihalesine giren
bir müteahhidin Tayyip Erdoğan tarafından Atatürk Havaalanında alıkonulduğu,
kendisinin âdeta taciz edildiğini o günkü gazeteler yazdı.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Başkan, gazetelerden konuşmasın, belgelerden konuşsun.
BAŞKAN – Bir
saniye Sayın Elitaş…
Sayın Genç,
tutanakları istetiyorum. “Yalan söylüyor.” kelimesi varsa söz vereceğim size.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, çok önemli ihalelerde devlet gücü kullanılmak
suretiyle, Başbakanlık gücü kullanılmak suretiyle rakiplerin ihaleye girmesi
önlendi.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç, tutanaklara geçmiştir.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Ali Güner, Iğdır
Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Buyurun Sayın Güner.
ALİ GÜNER (Iğdır)
– Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz 2011 Yılı Merkezî
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 29’uncu maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, iki haftaya yakındır biz burada bu bütçeyi görüşüyoruz. Burada
hakikaten, kendi şahsım adına bunu söylemek istiyorum, ben çok üzüldüm.
Üzülmemin sebebi de şu: Acaba şu ana kadar hazırlanan bu bütçelerde Türkiye’nin
yararına, ülkenin yararına, illerimiz yararına hakikaten bir şey yapılmamış
mıdır? Bütçenin tarifine bakıyoruz ki mevcut olan hükûmetlerin
başarılı veya başarısız olduklarını gösteren ve onların aynası hükmünde olan bir
olaydır.
Şimdi bakıyorum,
ben de 2002 yılında milletvekiliydim, bu Meclisteydim, bugünleri yaşadık.
Türkiye’de, gelen gelirin -ben kısaca izahını yapmak istiyorum- 100 liranın 87
lirası faize gidiyordu ve mevcut bütçe yüzde 13’le idare ediliyordu. Memurun,
esnafın, işçinin, tüm Türkiye’deki yatırımlar ama şimdi bakıyoruz, bu dönemde
bu yüzde 23’lere inmiş ama temennimiz, 2012’de bu yüzde 20’lere düşsün.
Şimdi, arkadaşlar
söylüyor, özellikle muhalefetteki arkadaşlarımız. Şimdi, benim ilim en son il,
Iğdır, Türkiye’nin en son ili. Ulaşıma bakıyorum -hakikaten, rakamlar elimde-
13 bin kilometre duble yol yapılmış.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Duble yolun yarısı vardı zaten Ali Bey.
ALİ GÜNER
(Devamla) - Ben oradan esinlenerek şunu söylüyorum: Acaba Iğdır’da da bir şeyler
olmuş mu? Bakıyorum, cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Iğdır’da sadece ve
sadece 10 kilometre duble yol yapılmış, bugün bu
miktar 200 kilometreye çıkmıştır. (AK PARTİ sıralarından alkışlar) Ha, demek ki
bu bütçe iyi bir bütçedir diyorum.
Şimdi, TOKİ’ye bakıyoruz. Rakamlar elimizde. 475 bin tane konut
yapılmış. Acaba dedim, ilimde de bir şeyler olmuş mu? İlime bakıyorum, 250 tane
konut, iş yeri, cami ve bu sene de 300 tane yapılacak. Ha diyorum, bu bütçe
güzeldir.
Şimdi, ulaşıma
bakıyorum. Yalnız duble yolla kalmıyor ki. KÖYDES’in yaptığı bir sürü hizmetler var. Kendi ilimde 600
kilometre asfalt yol yapılmıştır köylere, 1.750 kilometre stabilize
yol; bunun menfezi, köprüsü, şuyu, buyu hariç.
Bütçeye bakıyorum, ha, demek ki Iğdır’a da yansımıştır.
Şimdi, eğitime
bakıyoruz. Şimdi, 100 binlerce dersliklerden bahsediyoruz. Acaba diyorum, benim
ilime yansıması olmuş mudur?
Değerli
arkadaşlar, şimdi cumhuriyet tarihinden bugüne kadar Iğdır’da 950 tane derslik
yapılmış, sekiz yıl içerisinde 1.600 tane derslik yapılmış. Ben, niçin bunu
söylüyorum? 2002’de millî eğitime ayrılan pay yüzde 7, şimdi yüzde 15. Ha, bu
yeterli midir? Değildir.
Bunun yanında,
başka ne yapılmış? O güne kadar 8 tane olan yurt ve pansiyon bugün 16’ya
çıkmış.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Yüzde 20 olan yerleri de söylesene.
ALİ GÜNER
(Devamla) – Evet, yüzde 20 olanı söylüyorum. 2012 için söylüyorum. Yani bu
bütçenin esnafa, eğitime, sağlığa, emekliye, memura katkı sağlayacağına ben
inanıyorum.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Ali Bey, otoyollara kaç lira ödenmiş, kaç lira?
ALİ GÜNER
(Devamla) – Şimdi, bu icraatlarımızı söylerken değerli arkadaşlar, hakikaten
gönül isterdi ki muhalefetten bir arkadaş çıksın “Şunları şunları yaptınız da
keşke şunları da yapsaydınız.” Hep bardağın boş tarafını gösteriyorsunuz.
Bakın, değerli
arkadaşlar, ben Türkiye’nin en son ilinden geliyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen boş tarafını söyle.
ALİ GÜNER
(Devamla) – Boş tarafını söyleyeyim size. Bakın, siz hep boş konuşuyorsunuz.
Onun için, dervişin fikrini neyse zikri de odur. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
Değerli
arkadaşlar, şimdi, konu şu: Bak, bu yıl içerisinde, bu yıl için konuşuyorum,
benim ilime…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sen daha önce başka partiden milletvekili olduğun zaman yapılan iyi
şeyleri söyle.
ALİ GÜNER (Devamla)
– Evet, evet, 2002’de beraberdik, koalisyonda beraberdik. Ben de o hükûmetin bir ferdiydim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – İyi bir şey yapmadı mı?
ALİ GÜNER
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, ben kendi şahsım için konuşuyorum. Vallahi de
billahi de…(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın Güner, teşekkür ediyorum.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hiçbir şey yapmadı mı?
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Niye yapmadın, niye?
ALİ GÜNER
(Devamla) – …biz bunları yaşadık.
BAŞKAN – Sayın Güner…
ALİ GÜNER
(Devamla) – Faizleri gördük. Bir günde vatandaşın ne hâle geldiğini gördük.
SUAT KILIÇ
(Samsun) – Ali Ağabey, süre bitti.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Güner.
ALİ GÜNER
(Devamla) – Değerli arkadaşlar, başta bakanlarımız olmak üzere…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Beş dakika daha versinler.
BAŞKAN – Sayın Güner, lütfen!
ALİ GÜNER
(Devamla) – Teşekkür ederim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Madde
üzerinde şahsı adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı,
Antalya Milletvekili…
Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili…
Başka talep yok.
Soru-cevap
işlemine geçiyoruz.
Soru sorma
sırası: Sayın Tankut, Sayın Köse, Sayın Çalış, Sayın Aydoğan, Sayın Yıldız, Sayın İnan, Sayın Paksoy, Sayın Enöz, Sayın Doğru,
Sayın Aslanoğlu, Sayın Özdemir, Sayın Sakık ve Sayın Kaplan.
Sayın Tankut, buyurun.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
bundan bir süre önce, temmuz ayında bir grup iş adamının davetiyle Adana’ya
gelmiştiniz ve orada Adana’nın problemleriyle ilgili olarak “Özel olarak
ilgileneceğim.” demiştiniz. Dün de sormuştum, cevap alamadım, yeniden sorma
ihtiyacı hissediyorum.
Adana’nın bu süre
içerisinde, yaklaşık altı ay zaman dilimi geçmesine rağmen, hangi sorunuyla
ilgili olarak özel ilgilendiniz? Özel ilgilendiğiniz sorunlardan hangisini
çözebildiniz? Adana’nın ikinci devlet üniversitesine olan ihtiyacı konusunda
bir girişiminiz oldu mu? Yine, Adana’ya yıllardan beri haksız teşvik
uygulamasıyla ilgili herhangi bir çözümünüz veya girişiminiz oldu mu? Bunları
öğrenmek istiyorum. Açıklarsanız memnun olacağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Köse…
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman)
– Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
sekiz yıllık İktidarınız döneminde bankaların ve sanayi kuruluşlarımızın yüzde
kaçı özelleştirilmiştir? Bu kuruluşların yüzde kaçı yabancının eline geçmiştir?
Bakanlık olarak bu konuda bir çalışmanız var mıdır?
Yine, Sağlık
Bakanlığı, performansa dayalı olarak sağlık çalışanlarına bir ücret
ödemektedir. Ancak alt kademedeki çalışan personele ödenen ücret çok düşüktür.
Bu performans adaletsizliğini ortadan kaldırmak için bir çalışmanız var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış...
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkürler.
Sayın Bakan, yüce
Meclis sicil affını çıkardı ama bankaların önemli bir kısmı bu affı tanımıyor.
Bu probleme bir çözüm getirebilecek miyiz?
İkinci bir sorum: Sosyal Güvenlik Destek Primi gerçekten yüksek. Bu primleri biraz daha uygun bir seviyeye çekip düşürmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan...
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 4/C mağduriyetini
giderecek düzenleme yapacak mısınız?
Ayrıca, bu 4/B’yle ilgili, 657 sayılı Kanun’da, devlet memurlarının
çalışma saat süreleri, devlet memurları için belirlenen çalışma saati aynıdır.
“Bitirilmesi gereken işler söz konusu olduğunda normal çalışma saatleri dışında
hafta tatili ve resmî tatillerde çalışmak zorundadır. Çalışmalar karşılığında
personele herhangi bir ücret ödenmez.” diyor. Yani bu haksız düzenlemeyi
ortadan kaldırmayı düşünüyor musunuz?
Yine, bu
mühendislerle yapılan sözleşmelerin köylerdeki ikamet etme zorunluluğunun
kaldırılmasını düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Yıldız...
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
cevaplarımı alamadığım sorularımı güzel bir dilekle tamamlıyorum. 12 Haziran
2011 tarihinde yapılacak seçimler sonucunda Adalet ve Kalkınma Partisinin son
yaptığı bütçe olması dileklerimle, 2011 yılı bütçesinin Türk milletine hayırlı
olmasını diliyor, saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan...
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
Türkiye ve Niğde için soruyorum. 1999 ve 2009 yılları itibarıyla ne kadar
usulsüzlük cezası, ne kadar özel usulsüzlük, ne kadar da kaçakçılık cezası
kesilmiştir? Ayrıca ne kadar trafik cezası kesildiğini öğrenmek istiyorum.
Ayrıca, Niğde’de
işsizlik oranlarının ve vergi ödeme oranlarında düşüş olup olmadığını da
öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ediyorum
efendim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan “eşit
işe eşit ücret” sözünüzden hareketle, üzerinde aylarca çalışılan uzman
maaşlarının eşitlenmesine yönelik düzenlemenin torba yasadan geri çekildiği
söylenmektedir. Sayın Bakan, bürokraside büyük bir heyecanla beklenen söz
konusu yasa konusunda açıklayıcı bilgi verir misiniz?
İkinci sorum:
IMF’ye kaç ülke borçlanmak için müracaat etti, kaç ülke imzaladı, isimlerini
sayar mısınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Sayın Bakan,
Manisa’da, Tarım Bakanlığında döner sermayeden çalışan işçiler var. Bu işçiler
maalesef üç aydır maaşlarını alamıyor. Türkiye çapında da döner sermayeden
çalışan bu işçilerin sayısı 230 civarında. Sağlık Bakanlığında olduğu gibi bu
işçilerin de kadroya geçirilmesi düşünülüyor mu?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru,
buyurun.
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tokat’tan Artova
çiftçisi soruyor: “Tarım kredi kooperatiflerine olan borçlarımızı ve bankalara
olan borçlarımızı ödeyemiyoruz.” Gerçi Sayın Bakan “Özel bankalar kendileri bir
yapılandırma yapabilir.” diyor ama bu çiftçi kardeşlerimizin Ziraat Bankasına
borçları var. Tarım kredi ve Ziraat Bankası borçlarıyla ilgili önümüze gelecek
olan torba kanuna bir şeyler koymayı düşünüyor musunuz? Bunu sormak istiyorlar.
Teşekkür ederim
Sayın Bakan.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Doğrudur, ben bir
süre önce Gaziantep’ten dönerken Adana’da arkadaşlar yolumu kestiler, bir yemek
yiyelim… Sonra baktım, orada
bazı sivil toplum kuruluşlarının yöneticileri de vardı. Orada
Adana’nın meseleleri açıldı ve hakikaten de yani “Adana geçmişte sanayimizin
önemli bir merkeziydi, şimdi de bu dinamizmini kazanması için Hükûmet olarak, ben de bu Hükümetin bir üyesi olarak ne
yapılması gerekiyorsa yapalım.” dedim.
Şunu bir
hatırlatmak istiyorum, sadece bilginiz olsun diye: Eskiden Adana teşvik sistemi
kapsamında değildi, sonra teşvik sistemi daha rasyonel bir zemine oturtuldu ve
öyle görünüyor ki… (MHP sıralarından gürültüler)
Değerli
arkadaşlar, bir müsaade edin, bakın, şu an…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Ama başka iller de teşvik kapsamında değildi o zaman!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama değerli arkadaşlar, soruya cevap vermeye
çalışıyorum. Bir dinleseniz…
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, soru sordunuz, Sayın Bakan cevap veriyor. Lütfen sabredin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, Adana ilinde 2009 yılı Ağustos ile Temmuz
2010 döneminde seksen dokuz firmaya teşvik belgesi verildi, 18,5 milyar liralık
yatırım ve 3.172 kişiye istihdam sağlamak üzere. Dolayısıyla Adana’ya yatırım
yapma konusunu bu teşvik sistemi daha şimdiden ciddi bir şekilde olumlu yönde
etkilemeye başlamış. Geçen gün yine Adana Organize Sanayi Bölgesinde elektrik
tüketiminin yıllık bazda yüzde 38, doğal gaz
tüketiminin yıllık bazda yüzde 30’lar civarında arttığını… Çünkü
burada kullanılan elektrik, burada kullanılan doğal gaz aslında doğrudan
doğruya sanayinin, oradaki üretimin, Adana’daki üretimin yakaladığı ivmeyi
göstermesi açısından önemli.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, “Sekiz yıllık iktidarınızda kaç tane banka özelleştirildi?” diye
soruldu. Değerli arkadaşlar, benim bildiğim kadarıyla sadece bir Halk Bankası
kısmen halka arz edildi. Geriye kalan, yani TMSF tarafından elden çıkartılan…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – “Satılan bankalar” diye sormak istedi, “satılan özel
bankalar” olarak sormak istedi.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, satılan özel bankalar bir kere
özelleştirilmiyor.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, niye karşılıklı konuşuyorsunuz? Lütfen, Genel Kurula, cevap verin siz
sorulara.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani diyelim ki bir firma kendi şirketini satışa
çıkartıyor. Bunu yerlisi, yabancısı alabilir, ben söyledim.
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Kaç tanesi yabancıların eline geçti Sayın Bakan? Gayet açık bir
soru.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, 2000’li yılların başında da bankalar el
değiştirmiş. Yani buna niye ticari bir alışveriş olarak bakmıyorsunuz da
özelleştirme… Devletin bunda bir katkısı yok ki.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın, Sağlık Bakanlığımızın uyguladığı döner sermaye sistemi, OECD
ülkeleri tarafından, OECD tarafından bir rapor yazıldı ve dünyanın en güzel
uygulama örnekleri olarak gösterildi ve hakikaten bu kadar güzel hizmeti,
kapsamlı hizmeti bu kadar düşük fiyata bu kadar insanımıza ulaştırması
açısından çok başarılı.
Sayın Çalış,
bankalar sicil affı… Tabii ki biz bu türden taleplere cevap verdik, çıkarttık
ama bankaların ellerindeki verileri yok edemezsiniz. Bankalar “Biz bu sicil
affına uymuyoruz.” demiyorlar. Meclis kanun çıkartmış ama ellerinde veri var, o
veriyi hâlâ dikkate alabilirler. Zaten bu kanun çıkartılırken, o zamanlar ben
hazineden sorumluydum, benim görüşüm sorulduğu zaman ben dedim ki: “Zaten böyle
bir kanun, bankalar istemezse çok fazla da etkili olmaz.”
4/C
mağduriyetinden bahsediyorsunuz.
Değerli
arkadaşlar -bu konuda bugün çok konuştuk- 4/C yoktu, 4/C’yi
biz getirdik, gerçekten güzel bir uygulamadır, başarılı bir uygulamadır.
Özelleştirme sonucunda vatandaşlarımız mağdur olmasın, emekliliklerine zaman
olanlar bir sigorta kapsamı çerçevesinde çalışmaya devam etsinler… Asgari
ücretten çok daha fazla, hatta bazı kategorilerde asgari ücretin yüzde 50 daha
fazlası maaş bağlıyoruz, dolayısıyla bunu bir mağduriyet olarak görmemek lazım.
4/B’lerle ilgili fazla mesai ücreti konusuna doğrusu ben tam
olarak vâkıf değilim, arkadaşlar baksınlar.
Sayın Yıldız, ben
de size teşekkür ediyorum. Aslında sizin sorduğunuz soruların çoğunu
cevaplandırmaya çalıştım. Üç gündür üst üste buradayım, aşağı yukarı her
arkadaşımın sorularını sürem yettiği ölçüde cevaplandırmaya çalıştım,
dolayısıyla soruların cevaplandırılmaması diye bir şey söz konusu olmaz.
Sayın İnan,
sorduğunuz sorularla ilgili verileri arkadaşlar çıkarsınlar…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Yazılı da isterim efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – …size ulaştırsınlar çünkü birçok bilgi
istiyorsunuz.
Eşit işe eşit
ücret… Değerli arkadaşlar, şöyle bir husus vardı: Bir denge tazminatı alanlar
vardı, makam…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Lütfen…
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime on
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.04
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 17.15
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Yusuf COŞKUN (Bingöl), Bayram ÖZÇELİK
(Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 30’uncu
maddeyi okutuyorum:
Yürütme
MADDE 30 – (1) Bu
Kanunun;
a) Türkiye Büyük
Millet Meclisi ile ilgili hükümlerini Türkiye Büyük Millet Meclisi Baş-kanı,
b)
Cumhurbaşkanlığı ile ilgili hükümlerini Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri,
c) Sayıştay
Başkanlığı ile ilgili hükümlerini Sayıştay Birinci Başkanı,
ç) Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile ilgili hükümlerini ilgili bakanlar ve Maliye
Bakanı,
d) Özel bütçeli
idarelere ilişkin hükümlerini idarelerin bağlı veya ilgili olduğu bakanlar ve
Maliye Bakanı,
e) Düzenleyici ve
denetleyici kurumlara ilişkin hükümlerini kendi kurulları ve/veya kurum
başkanları,
f) Diğer
hükümlerini Maliye Bakanı,
yürütür.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Sırrı Sakık,
Muş Milletvekili.
Buyurun Sayın Sakık. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
SIRRI SAKIK (Muş) – Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Tabii, bu bütçe görüşmelerinde 30’uncu madde son madde. Biraz önce AKP Grup Başkan Vekili çıkıp burada muhalefete
haksızlık ederek, “Çıkıp incir çekirdeğini doldurmayan söylemler…” Aslında bu
dil hoş bir dil değil. Siz iktidarsınız, çıkıp olmayan şeyleri methediyorsunuz,
Sayın Başbakana mesaj gönderiyorsunuz, seçmene mesaj gönderiyorsunuz. E,
muhalefet de çıkıp sizi eleştirecek. Sizin bakanlarınız çıkıp burada topluma
yanlış bilgiler veriyor.
Bakın, geçen gün
Millî Savunma Bakanlığı bütçesinde Barış ve Demokrasi Partisi adına ben
konuştum. Buradan Millî Savunma Bakanlığı bütçesini eleştirdim, ama Millî
Savunma Bakanı çıkıp burada sizin gözünüzün içine baka baka
hem sizi hem de halkımızı yanılttı. Ben dönmüştüm… Mesela şunu sordum, dedim
ki, dünyada bankası olan tek ordu var mı? Dedi ki, “Ya, böyle bir banka yok.”
Peki, bu banka OYAK değil miydi? Bu banka uzun süre askerlere hizmet eden bir
banka değil miydi? Yine, dünyada sigortası olan tek ordu Türk
Silahlı Kuvvetleri. Buna benzer onlarca şeyi söylediğimizde Sayın Bakan
çıkıp her şeyi ters yüz etti. Oysaki OYAK Bank’ı, AB’nin İlerleme Raporu’ndaki
eleştirilerinden dolayı satmak zorunda kaldılar. Kime sattılar? Hollanda’da ING
denilen bir bankaya 2,8 milyar dolara sattılar. Peki, dünyada bana bir tek
örnek gösterebilir misiniz, yani ordunun bu kadar sermayeye hükmettiği bir ordu
gösterebilir misiniz? Biz yalan mı söyledik, Bakan çıktı burada bizi ve
kamuoyunu yanılttı? Biz doğruları söylüyoruz. Kamuoyunun bilgilenmesi gerekiyor
ve nitekim çıkıp mesela 65 bin askerin subaylara hizmetkârlık, hizmetçilik
görevi yaptığını söylediğimizde de çıkıp tam tersini söyledi. Oysaki söylediklerimizin hepsi doğru. Biz toplumu doğru
bilgilendireceğiz.
Bakın sevgili
arkadaşlar, burada militer güçlere karşı
eleştirilerimiz olunca kıyametleri koparıyorsunuz, biz itfaiyeyi eleştirirken,
itfaiye kurumuna karşı olduğumuz noktasında bir algı oluşmamalıdır. Türkiye
Büyük Millet Meclisini eleştirdiğimizde parlamenter demokrasiye karşı olduğumuz
anlaşılmamalıdır. Eğer militer güçlere karşı eleştirilerimiz
varsa, onlar hukuk dışına çıktığı içindir ki, eleştiriyoruz ve eleştirmek
zorundayız.
Bakın, bugün
“balyoz” sanıklarından üç generalin terfilerinin geri verilmesi için Askerî
Yüksek İdare Mahkemesi karar verdi. Demokratik ülkelerde bu olur mu? Parlamento
buna seyirci kalır mı? Biz bunları dile getirdiğimiz için… Belli birimler
ordudan besleniyor, kışladan besleniyor yani artık, Türkiye’yi cami avlusundan
ve kışladan kurtarmalıyız, siyaset dünyası ürettikleriyle var olmalıdır. Kimisi
cami avlusunda kimi de kışladan nemalanarak siyaset olmaz. Eğer ordu gerçekten
görevini yapacaksa hiçbir eleştirimiz yoktur ama ordu yasa dışı ilişkiler… Eğer
ordu siyasal iktidarlara karşı komplo düzenliyorsa, darbe planlıyorsa bunları
eleştirmek de siyaset dünyasının görevidir.
Bakın, yine,
yakın bir tarihte, 17 Aralıkta e-muhtıra denilen bir şey. Ne oldu? Çok
dillilikle ilgili Genelkurmay açıklama yapıyor ve Parlamentodan ses çıkmıyor, Hükûmetten ses çıkmıyor. Bir tek kimden ses çıktı? Hüseyin
Çelik’ten. İktidar, muhalefet, muhalefet, ses yok. Nasıl ordu müdahale
edebilir? Yani halkın iradesiyle seçilenlere karşı nasıl böyle bir şey
söyleyebilir? Ama sorun işte tam da bu noktadadır. Yani 27 Nisanda da aynı şeyi
yapmamış mıydı? Size karşı yapmıştı. Kime karşı yaparsa yapsın biz karşısında
oluruz.
Sevgili
arkadaşlar, biz, zaman zaman bu kürsüde birçok şeyi
dile getirdik, nasıl hukuksuzlukların işlendiğini, bu ülkede askerlerin zaman zaman üzerlerindeki üniformayla, üzerindeki o üniforma ve
mevki, makamlarıyla halka karşı nasıl suçlar işlediğini. Mesela Hakkâri
Çukurca’da 6 askerin öldüğü o mayın döşenmesinde, biz bunu gündeme
getirdiğimizde siz bize karşı ayaklandınız. Sonra ne oldu? O generallerden biri
şu an cezaevinde. Nitekim, geçmişte, mesela, Bolu ve
Kayseri tugay birliklerinin halka karşı nasıl acımasız politikalar uyguladığını
-keşke Sayın Bakanım olmuş olsaydı- köyleri nasıl yaktıklarını bütün Türkiye
biliyor ve bunları yakarken de üzerlerinde üniforma vardı. Şimdi, bu ülkenin
askeri gidip nasıl bu ülkenin halkının köyünü, kentini yakabilir? Şimdi, biz
bunlara karşıyız, bunlara karşı olmak insanlık görevidir. Eğer vicdanımız
varsa, bu vicdanımıza karşı bizim de bunları dile getirmemiz gerekir.
Siz
söylüyorsunuz: “Efendim, biz 12 Eylül’den hesap soracağız.” ve 12 Eylülde
gittiniz, halk size destek verdi. Oysaki 12 Eylül’le ilgili başvuruları
olanlar, yani “Yetmez, evet.” diyenler, size oy verenler gitti başvurdu ama
hiçbirinin başvurusu kabul edilmedi ve o dönemin generalleri şu an ellerini
kollarını sallayarak dolaşıyorlar ama bugün Arjantin’de seksen beş yaşındaki o
askerî general yargılandı, ömür boyu cezaya mahkûm oldu. Onun için halkı çok
kandırmaya kimsenin hakkı yoktur. Eğer yüreğiniz yetiyorsa, bu generallerden,
bu ihtilalcilerden, ihtilale
teşebbüs edenlerden bu Parlamentonun hesap sorması gerekir.
Eğer gerçekten
sizler, yani burada her konuşmamızdan sonra bize laf yetiştirmeye çalışanlar,
sanki biz Türk Silahlı Kuvvetlerinin düşmanıymışız gibi bizi kamuoyuna lanse
edenler, eğer gerçekten bu kadar sevdalıysanız militer
güçlere, keşke askerde tezkere bıraksaydınız. Kiminiz bugün belki yüzbaşı,
kiminiz albay, kiminiz belki… General olma şansınız yoktu. Kalsaydınız orada,
parlamenter demokraside ne işiniz vardı? Yani biz yanlışlıklara karşı gerçekten
duruş sergileyen bir gelenekten geliyoruz.
Sevgili
arkadaşlar, bakın, şimdi, zaman zaman hep şu
söylenir: Bu ülkede çok masumane talepler seslendirildiği zaman “Aman bu
ülkenin sinir uçlarına dokunmayın.” diyorlar. Peki, Allah aşkına bizim sinir
uçlarımız yok mudur? Bizim hassasiyetlerimiz yok mudur?
Bakın, sizin Grup
Başkanınızın sürekli seslendirdiği, 1937-1938’deki Dersim katliamının
mimarlarından olan, hiçbir savaşa katılmamış Sabiha Gökçen’in
ihtisas alanı sadece neresidir biliyor musunuz? Dersim’deki
köyler ve Dersim kentidir. Oraya bombalar yağdırmıştır ve o bombalardan sonra
bundan özür dilenilmesi gerekirken, İstanbul’da bir havaalanına onun adını
veriyorsunuz. Yine 33 masum Kürt’ü Van’da katleden Mustafa Muğlalı’nın
adını orada kışlaya o köylülerin gözünün içine soka soka
veriyorsunuz. 12 Eylülde ihtilal yapanların yani Kenan Evren’in adını hâlen
kışlaya veriyoruz ve ne oluyor? Mesela, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı
da çıktı “Derhâl değiştirin.” dedi. Ben de Cumhuriyet Halk Partisine buradan
sesleniyorum, bakın iktidarsınız, Muğla’da Belediye Başkanlığı sizde: Muğla’da
bir caddenin adı Mustafa Muğlalı Caddesi’dir. Muğla’da bir iş hanının adı
Mustafa Muğlalı İş Hanı’dır. Eğer İktidar yapmıyorsa siz görevinizi yapın,
derhâl o adları değiştirin. İnsanlığa karşı suç işleyenlerin adı eğer bu ülkede
her yere verilirse peki bizim hassasiyetimiz ne olacak? Bu işin mağdurları olan
biz halkın hassasiyeti ne olacak? Hassasiyetten bahsediyorsak, gerçekten,
hepimiz bu toplumda yaşayan her bireyin hakkına, hukukuna saygı göstermeliyiz.
Yani hak ve hukuk ararken sadece kendimize karşı bir hak, hukuk değil, toplumun
bütün kesimlerine karşı da bir hak, hukuk mücadelesi vermeliyiz.
Son olarak
diyorum ki: Korktukça tutsak, umut ettikçe özgür olacağız. Korkmayacağız ve
özgürleşmek adına hepimizin yürekli olmasının gerekli olduğunu düşünüyorum.
Hepinize iyi yıllar diliyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Madde üzerinde
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Abdülkadir
Akcan, Afyonkarahisar Milletvekili. (MHP sıralarından
alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 2011 yılı bütçe kanunu tasarısının
30’uncu maddesi, yürütme maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçe adına, yapılacak işler veya yapılmış işler adına, burada
iktidar ve muhalefetten çok kişi konuştu. Özellikle, iktidar partisi
milletvekillerinin gene klasik, sekiz seneden beri unutamadıkları 2002 yılı ve
sonrası, 2002 yılı ve öncesi konuşmaları hep gündeme geldi.
Değerli
milletvekilleri, Türklerin hasletlerine bir bakarsak, insan olma adına ve
insanlık için, insanca davranma adına düşünerek ele alırsak İslam’ın öngördüğü
davranış biçimleriyle örtüştüğünü görürüz. Mesela, dinimiz üç günden fazla küs
kalmamayı emrederken bir anlamda, küslüğe sebep olan nedenleri unutmayı da
dolaylı yoldan öngörüyor demektir. Bu sebepten midir yoksa başka ek sebep var
mıdır bilmem ama yüce Türk milleti, hadiseleri, kendisine yapılan kötülükleri
ve olumsuzlukları çok kolay, çok çabuk unutan bir millet. Mesela, “Habur rezaleti” diye andığımız ve cereyan ettiği günlerde
milletimizi derinden yaralayan, şimdi milletimizin unutmaya başladığı bu olay
Sayın İçişleri Bakanımız tarafından da “yol kazası” olarak nitelendirilmişti ve
biz bunu yeniden andığımızda AKP’li arkadaşlar maalesef celalleniyorlar. AKP
iktidarları da milletimizin bu özelliğini çok iyi biliyor ve kullanıyor. Sanki 2002’den önce hiçbir şey yapılmamış, 2002’den önce yapılan
her şey kötüymüş gibi lanse edilmeye çalışılıyor ancak bu bütçe görüşmeleri
sırasında, bütçe kanun tasarısının 10’uncu maddesinde söz alan, iktidar partisi
milletvekili Sayın Mehmet Ceylan’ın konuyla ilgili olarak yaklaşımında teşekküre
şayan -ve kendisini kutladım, teşekkür ettim- şu ifadelerini görüyoruz, Sayın
Ceylan diyor ki: “Değerli arkadaşlar, bakın, bizden önceki bütçeler ve bizim
bütçelerimizin makro göstergeleri elimde. 1993’ten 2010 yılına kadar
kıyasladığımızda…” İşte teşekkür edilecek nokta bu. İlk defa bir iktidar
partisi sözcüsü 1993’ten 2010’a kıyaslama ihtiyacını hissetmiş ama biraz eğri,
biraz doğru olmayan tarzda sunsa da ben yürekten kendisine burada,
huzurlarınızda teşekkür ediyorum. “…bizden önceki hükûmetler
döneminde maalesef ve maalesef bütçeler tamamen faiz bütçesiydi, faiz ödeme
bütçesiydi ve onun dışında da maaş bütçesiydi. Esneklikleri kalmamıştı
bütçelerin bizden önceki hükûmetlerin döneminde.
Bakın, 2002 yılında, bizden önceki dönemde, faiz harcamalarının toplam vergi
gelirlerine oranı yüzde 87. Yani toplanacak her 100 liralık verginin 87 lirası
faize gidiyor değerli arkadaşlar.” diyor. Doğru. Madem Sayın Ceylan 93’ten
aldın, şu 99’a gidiversek.
Değerli
milletvekilleri, 12 Eylül ihtilalinden sonra kurulan,
99 yılına kadar kurulan hiçbir hükûmette, Milliyetçi
Hareket Partisi yer almamıştır. Aldı diyen varsa söylesin. 99 yılında,
koalisyonun üçte 1 ortağı olmasına rağmen, o hükûmetin…
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – MC’de vardı.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – 80 öncesi, MC’yi karıştırmayın, 80
sonrası MC yok.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Onlar da vardı MC’de, MSP vardı, ataları
vardı.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Kendiniz de varsınız ve MC’lerin
mimarısınız.
Şimdi değerli
arkadaşlar, bu 99 yılında, 29 Mayısta göreve başlayan hükûmet,
Haziran ayında, 15 Haziranda, Plan ve Bütçe Komisyonuna bütçe kanunu tasarısını
sundu. O tasarıda… Sayın Maliye Bakanı çıkıp çıkıp,
sık sık işte “Devlet arşivlerinden, devlet
kaynaklarından.” diyor, ora da devletin kaynağı. “Sayın Bakan bir bakıverin.”
diyeceğim ama şansım yok, kendisi gitmiş. Sayın Bakan, bir bakıver o Plan ve
Bütçe Komisyonundaki rakamlara. Toplanacak her 100 liraya karşılık 107 lira iç
ve dış borç faizi ödemek zorunda olan bir sorumluluğu üstlenmiş, hükûmetin üçte 1’lik ortağı olmasına rağmen. Buraya her
çıkışta, sanki bunun başka sorumluları yokmuş gibi, dönüp dönüp
orada MHP sıralarını taciz ede ede 9’uncu bütçeyi
yapıyoruz değerli milletvekilleri.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Çok alınganlık gösteriyorsunuz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Bu tacizlere rağmen ne yaptık bakın, sizin durumunuz ne? Sayın
Ceylan diyor ki: “2001 yılında, toplanacak her 100 liralık vergiye karşılık 103
lira faiz ödenecekti. 2002’de, 87 lira ödenecek hâle geldi.” Bu nedir? İki tane
ekonomik kriz yaşanmış bir ülkede, toplanacak vergilerin 100 lirasına karşılık
107 lira borç faizi ödeme zorunluluğunu 87 liraya düşürmek başarı değilse “Pes
doğrusu.” demek bizim hakkımız.
Şimdi, ona
rağmen, ne olmuş 2001 yılında reel enflasyon, ÜFE? Eylül 2001: 74,7.
AHMET YENİ
(Samsun) – Bugüne gel, bugüne.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Buna karşılık Eylül 2001’de -tarıma öyle önem veriyoruz ki bu
ülkenin en önemli fırsatlarından biri olarak görüyoruz- enflasyonun yüzde 74
olduğu bu ülkede tarıma yüzde 44 faizle kredi vererek sübvanse etmişiz.
Şimdi Sayın
Bakana İstanbul Milletvekilimiz Sayın Durmuş Ali Torlak bir soru yöneltti: “Bu
faiz eşiğinde, Sayın Bakan, siz yatırım yapar mısınız?” Sayın Bakan da anlattı anlattı anlattı, “Yaparım.” dedi.
“Yaparım.” dediği kredi desteklemenin faiz oranı -Ziraat Bankası açısından
söylüyorum- şu anda yüzde 13. Doğru mu, yanlış mı? Yüzde 2 komisyon, eder yüzde
15. Enflasyona, övünerek “Yüzde 7,5.” diyorsunuz. Tarımsal kredi olarak
verdiğiniz ve “düşük faizli destek” diye adlandırdığınız bu destek, reel
enflasyonun 2 katı olmuyor mu? Ve bunu da…
MEHMET ALTAN
KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Olmuyor, olmuyor.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Peki, ne oluyor?
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Yüzde 7,5 reel oluyor.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Ne oluyor? Yüzde 7,5 enflasyon, yüzde 13 -“düşük faizli reel kredi”
dediğiniz- faizli zirai krediler…
HALİL AYDOĞAN (Afyonkarahisar) – Sıfırdan 13’e kadar Sayın Bakanım.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Devamla) – Bizim zamanımızda da sıfır faizli kredi kalemleri tarımda vardı ama
bunların hepsini geçiyorsunuz değerli milletvekilleri, bunları bir bir söylemek zorundayız.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Ali Babacan bir soru üzerine görev zararlarıyla ilgili
“1,5 milyar civarında görev zararı karşılayacağız, bunun en önemlisi TMO’ya
ait, Toprak Mahsulleri Ofisine.” diye ifade etti. Şimdi, bir taraftan reel
piyasa ekonomisi şartlarında ithalat yaptırıyorsunuz Toprak Mahsulleri Ofisine,
burada şekillenen görev zararını kapatıyorsunuz. Görev zararı olarak TMO adına
ödediğinizin yarısını, gelin, kiralamak için inanılmaz derecede çırpınışa
girdiğiniz… Bu ülkenin tarım sektörünün en çok ihtiyaç duyduğu ve kullanılması
hâlinde bu konuyla ilgilenen herkesin “Evet, doğru.” diyeceği sertifikalı tohum
üretimi nerede gerçekleşir? Birinci planda, Türkiye’de üretilen sertifikalı
tohumun yüzde 60’ını TİGEM üretiyor. Orada çalışan bütün arkadaşları, Genel
Müdüründen teknisyenine, yürekten kutluyorum. Eğer her tarafta sertifikalı
tohum kullanın, kullanacağınız tohum ile minimum yüzde 10 verim artışı
sağlarsınız. 20 milyon ton ortalama yıllık üretimimiz var buğdayda, yüzde 10
verim artışı 2 milyon ton. İki gün önceki Bakanlar Kurulu kararında ne verdi
Bakanlar Kurulu Toprak Mahsulleri Ofisine görev olarak? Buğday ithalatını
verdi. Yani buğday ithal ederek, bu buğdayı, ithal ettiğiniz ülkenin
üreticisini sübvanse etme görevi verdi bir anlamda.
Biz diyoruz ki:
Bu bütçede kesinlikle hayvan hastalıklarıyla mücadele için ayrılan ödenekler
yetersiz. Bu mücadele için ayrılan ödeneklerin yetersizliğini görüyoruz, bunun
sebep olduğu hastalıklara bağlı olarak hayvanlar yavru atıyor, damızlık ve
materyal ihtiyacınızı karşılayamıyorsunuz, yine iki gün önce çıkan Bakanlar
Kurulu kararında buzağı ithalatına izin veriyorsunuz. Ülkeyi getirdiğiniz plato
bu, getirdiğiniz seviye bu. Bununla övünecekseniz, buyurun övünün; bununla bizi
yerecekseniz, buyurun yerin! Bu milletimiz biliyor.
Dönüp dönüp oraya bakmanın nedenini de söyleyeyim mi? Milliyetçi
Hareket Partisi korkusu. (MHP sıralarından alkışlar) Korkunun ecele faydası
yok. Haziran 2011’de bu millet size öyle bir ders verecek ki ne olduğunu
göreceksiniz ve şaşıracaksınız.
Her şeye rağmen
bütçenin Türk milletine hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz isteyen Mehmet Akif Hamzaçebi,
Trabzon Milletvekili, buyurun.
CHP GRUBU ADINA MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; bir önceki maddede konuşan Adalet ve Kalkınma Partisi
Grup Başkan Vekili Sayın Mustafa Elitaş, Kayseri
Büyükşehir Belediyesiyle ilgili yolsuzluk iddialarına ilişkin olarak çeşitli
bilgiler verdi ancak vermiş olduğu bilgilerin bir bölümünün, daha doğrusu,
verdiği bilgiler içerisinde yer alması gereken önemli bir bölümün olmadığını
gördüm. Ben o bilgileri sizlere vermek üzere
huzurunuzdayım:
Kayseri
Büyükşehir Belediye Başkanlığı söz konusu olayda muhbir veya şikâyetçi
konumunda olan Hacı Ali Hamurcu’yla ilgili olarak 25
Haziran 2007 tarihinde…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Şikâyetçi değil, asıl problem orada.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Efendim?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Hacı Ali Hamurcu şikâyetçi değil.
BAŞKAN – Sayın Elitaş, lütfen…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Siz beni dinlerseniz, farklı bir şey söylemediğimi
anlayacaksınız.
Söz konusu rüşvet
olayında şikâyetçi veya muhbir konumunda olan Hacı Ali Hamurcu’yla
ilgili olarak Kayseri Büyükşehir Belediyesi, daha önce 25 Haziran 2007
tarihinde Kayseri Cumhuriyet Başsavcılığına bir suç duyurusu yapıyor. Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığı bu suç duyurusu üzerine harekete geçiyor ve 10 Temmuz
2007 tarihinde soruşturmayı başlatıyor, aynı anda Emniyet Müdürlüğünden de
soruşturma istiyor. Kayseri Emniyet Müdürlüğü 18 Temmuz 2007 tarihinde adı
geçen kişinin tam 26 sayfalık ifadesini alıyor ve alınan bu ifade aynı gün
Cumhuriyet Başsavcılığına gönderiliyor ve adı geçen kişi de mevcutlu olarak
tutuklanma talebiyle birlikte Emniyet Müdürlüğüne sevk ediliyor.
Kayseri
Cumhuriyet Başsavcılığı kendisine gelen bu yazı üzerine 31 Temmuz 2007
tarihinde İçişleri Bakanlığına talepte bulunuyor, şikâyet dilekçesi veya
Emniyet Müdürlüğünün, Cumhuriyet Başsavcılığının aldığı ifade ektedir, konu
Bakanlığınızı ilgilendirdiğinden bu konuda soruşturma başlatılması için izin
veya talepte bulunuyor. Ancak şu unutuluyor: 3628 sayılı Mal Bildiriminde
Bulunulması ve Yolsuzluklarla Mücadele Kanun’unun 17’nci maddesine göre rüşvet
suçu için cumhuriyet savcılıkları doğrudan soruşturma yaparlar. Bu konuda
herhangi bir bakanlığın iznine gerek bulunmamaktadır, gerek yok, böyle bir
müessese düzenlememiş. Savcılık, doğrudan soruşturmayı başlatacaktır ancak her ne
hikmetse cumhuriyet savcılığı, soruşturmayı doğrudan başlatmak yerine konuyu
İçişleri Bakanlığına göndermeyi tercih ediyor. İçişleri Bakanlığı, kendisine
gelen bu yazı üzerine, 10 Ağustos 2007 tarihinde Kayseri Valiliğine bir yazı
gönderiyor “Savcılıktan gelen yazı ektedir, konunun Valiliğinizce incelenerek
gereğinin yapılması.” diyor. Valilik diyor ki 21 Ağustos 2007 tarihli yazısında
-Efendim, herhâlde dikkatinizden kaçtı anlamında bir ifade olarak ben bunu
anlıyorum- “Rüşvet suçu bizim soruşturabileceğimiz bir suç değildir. Bu iddia
cumhuriyet savcılığının yetkisindedir, görev alanındadır, bizim görev alanımızda değildir.”
diyor ve dosyayı İçişleri Bakanlığına iade ediyor. İçişleri Bakanlığının
yapacağı bir şey yok. Ne yapacak? Dosyayı bu sefer Kayseri Cumhuriyet
Başsavcılığına gönderiyor 3 Eylül 2007 tarihinde. Şimdi, savcılık ne yapıyor?
Savcılık alıyor bunu, diyor ki: “Bu suç rüşvet değildir, görevi kötüye kullanma
suçudur.” Dolayısıyla İçişleri Bakanlığının izin vermesi, soruşturması gerekir.
Buraya kadar,
bakın, hep rüşvet olduğu söyleniyor, iddia o yönde. Muhbirin, müştekinin, her
neyse, söz konusu kişinin iddiası, burada bir rüşvet şebekesi veya rüşvet
çetesi var. Doğru veya yanlış, bir iddia. Bunun
soruşturulması gerekir. Hukuk devletinde isek bu iddia soruşturulmalıdır. Ne
yapıyor savcılık? “Hayır, bu, görevi kötüye kullanmadır.” düşüncesiyle dosyayı
İçişleri Bakanlığına gönderiyor. İçişleri Bakanlığı, böylesi önemli bir iddia
karşısında mülkiye müfettişi görevlendirmesi gerekirken bu yola gitmiyor,
yazıyı tekrar Kayseri Valiliğine gönderiyor. Kayseri Valiliği, bunu alıyor,
inceliyor, işte o bilinen prosedür işliyor ve daha
sonra tekrar “Burada herhangi bir şey yoktur.” diyerek İçişleri Bakanlığına
gönderiliyor ve dosya kapanıyor.
Şimdi, hiç kimse
diyemez ki “Burada bir suç yoktur.” Bir kere, siz hukukun yolunu kapatmış
durumdasınız. Bıraksaydınız, bu yol işleseydi, bu iddia savcılık tarafından
soruşturulsaydı ve savcılık “Burada suç vardır.” veya “Yoktur.” deseydi. Bundan
neden korktunuz? Problem burada. Yani, eğer herhangi bir korku yok ise,
bıraksaydınız, savcılık 3628 sayılı Kanun’a göre rüşvet iddiasını doğrudan
soruştursaydı. Ben “Şu kişi suçludur.” veya “Değildir.” şeklinde bir yorumda
bulunmuyorum. Ortada bir iddia var. Hukuk devletinde iddialar soruşturulur.
Şimdi, her türlü
açıklamayı yapabilirsiniz, bu kürsüden yapabilirsiniz, basın toplantıları
yapabilirsiniz ama bu sorunun yanıtı bugüne kadar verilmiş değil. Benim önerim
şu: Kayseri Milletvekili Sayın Şevki Kulkuloğlu,
Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanını televizyonda açık oturuma davet etti.
Çıksınlar açık oturuma, tartışsınlar. Kim haklı, kim haksız, millet kendisi
karar versin. Bakın, bir açık oturum davetini yapmış Sayın Milletvekili. Neden…
Kabul etsin Büyükşehir Belediye Başkanınız, otursunlar, tartışsınlar
arkadaşlar. Bu sorunun cevabı verilmiş değil. Bu sorunun cevabı bu kürsüden de
verilebilecek durumda değil. Sayın İçişleri Bakanı da istediği kadar açıklama
yapsın, hukukun yolu kapanmıştır, tıkanmıştır, problem buradadır. Bunu ifade
etmek için huzurunuza geldim.
Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın son maddesini görüşüyoruz. Bu vesileyle, katılmasak,
yetersiz bulmuş olsak da 2011 yılı bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı
olmasını dilerim.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum öncelikle Sayın Hamzaçebi.
AK PARTİ Grubu
adına Mustafa Elitaş, Kayseri Milletvekili. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
Buyurun.
AK PARTİ GRUBU
ADINA MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Hamzaçebi’nin açıkladığı süreç içerisinde itiraz ettiğim
bir nokta var. Onu da yerimden ifade etmiştim ama Sayın Hamzaçebi
“Açıklayacağım, sizin söylediğinize geleceğim.” diye ifade etti. İlk defa
Cumhuriyet Halk Partili bir arkadaşımızın, bu sürecin başlangıcından itibaren
alması, 25 Hazirandan itibaren alması önemli bir gelişme, onun altını çizmek
istiyorum. Ama ifadesini kullanırken “itirafçı” veya “şikâyetçi” şeklinde bir
ifade kullandı. O, o şekilde değil.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Rüşvet konusunda müşteki, şikâyetçi. Diğer konuda
Büyükşehir Belediyesi onu şikâyet ediyor tabii ki.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Hayır efendim. Şikâyetçi, şikâyetçi değil. Asıl oradaki altı
çizilmesi gereken noktası şu: Şahıs, biraz önce de söylediğim gibi, öyle bir
vicdan muhasebesi içerisinde kalmış ki gitmiş…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ben öyle bir cümle kullanmadım.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bakın, itirafçı olarak söylüyorsunuz. Bu şahıs, Büyükşehir Belediye
Başkanlığının 25 Haziran tarihindeki…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Söyledim onu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …kendisine gelen şikâyetler üzerine, başsavcılığa verdiği müracaat üzerine
tam yirmi iki gün sonra yakalanmış.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Tamam, güzel.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bu şahıs, ifadesi verilirken, Sayın Genel Başkanın söylediği 26
sayfalık ifadeyi verirken, savcılık sorumluluk içerisinde demiş ki: “Bu ifadede
bir de ihbar var.” demiş. Şahsın verdiği ifadeyi ihbar olarak kabul etmiş. O 26
sayfalık ifadenin 16 sayfalık kısmı, Büyükşehir Belediyesinin şahısla ilgili
iddiaları üzerine…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – “Şikâyetçi veya muhbir” dedim Sayın Elitaş.
O iddia konusunda…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - …Büyükşehir Belediyesinin ihbarı üzerine 16 sayfalık bir iddianame
düzenlemiş. Bu şahısla ilgili kısım.
Sayın Genel
Başkanın sorduğu “10 sayfa nerede?” diye bir ifade kullanıyor. Bakın, değerli
arkadaşlar, o 26 sayfanın içerisindeki 16 sayfa Büyükşehir Belediye Başkanının
şikâyetiyle alakalı. Sayın Genel Başkanın sorduğu “10 sayfa nerede?” diye ifade
edildiği takdirde, o 10 sayfalık kısım da 13 sayfa hâlinde İçişleri Bakanlığına
gönderilen dosya. 13 sayfa oluş sebebi nerede? Kapak yazılarıyla imza
sayfalarından olmasından dolayı 13 sayfa…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Ben o hususlara girmedim.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Ben sizin söylediğinizi ifade etmiyorum. Sayın Genel Başkan bize
sordu ya “İşte 26” dedi, “Nerede 10 sayfa?” dedi. Biz 10 sayfayı anlatıyoruz.
Diyoruz, “Burada, burada.” diyoruz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Yani onun sonucu ne oldu mesela orada? Sayın Genel
Başkanın sorduğu odur.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Siz de onu iddia etmediğinizi söylüyorsunuz, doğru. Yani şu anda…
Bakın, şu da 13 sayfalık kısım. Kapak yazıları ve son yazıyla birlikte
birleştirdiğiniz, 16’yla 13’ü birleştirdiğiniz takdirde şuradaki 26 sayfanın
tamamına ulaşmış oluyorsunuz.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Konu, o sayfada yer alan iddia ne oldu, niye
soruşturulmadı?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) – Şimdi, savcılık diyor ki… Bakın, eğer o iddianameyi, 26 sayfalık
iddianameyi iyi okursanız, savcılıkla İçişleri Bakanlığı arasındaki
yazışmaları, savcılık “Böyle, böyle bir iddianame var. Bunu aynı zamanda ihbar
kabul ediliyorum.” diyor. Aynı zamanda görevi kötüye kullanma da ortaya
çıkabileceğinden dolayı, tekrar izne ihtiyaç hissedilmemesi adına olayı
hızlandırmak için İçişleri Bakanlığından izin istiyor. Zaten İçişleri Bakanlığı,
o zamanki İçişleri Bakanı Sayın Osman Güneş derhâl Vali Vekiline gönderiyor,
Vali Vekili de “TCK 252’yle 3628’in 17’sine girdiğinden dolayı bu konu izne
tabi değildir, dava açabilirsiniz.” diyor. Savcı tekrar yazdığı yazıda “Zaten
ben bu davayı açtım.” diyor. Eğer yine okursanız 19 Eylül 2007 tarihli dosyada,
savcılığın İçişleri Bakanlığına yazdığı dosyada “Zaten ben bu davayı açtım ama
bu dava süreci devam ederken yine izin gerektirebilecek görevi kötüye kullanma
gibi bir durum ortaya çıkabilir, o anlamda ben izin istiyorum.” diyor.
Yine gözlerden
kaçan çok önemli bir nokta var: Şimdi değerli arkadaşlar, hiç ifade etmediğiniz
şahıs… Hani Saygıdeğer, Sevgili Sayın Genel Başkanın söylediği gibi… Cumhuriyet
Halk Partisi Genel Başkanı yolsuzluktan dolayı ve dolandırıcılıktan dolayı,
evraktan sahtekârlıktan dolayı yargılanıp içeride yatan şahsın ifadesini hiç
okumuyor. 3 sayfalık bir ifade daha var, şahıs burada diyor ki ifadesini
verirken savcılıkta: “Ben hakkımdaki suçlamalardan kurtulmak için ve belediye
üst düzey görevlilerinin bana yardımını sağlamak için bu ifadeyi verdim. Bu
nedenle önceki ifadelerimin gerçek dışı olduğunu belirtmek istiyorum. Orada
petrol istasyonlarıyla ilgili olarak -yani hani sizin “kayıp” dediğiniz 10
sayfa- açıkladığım usulsüzlükler tamamen hayaldir. En azından herhangi bir
usulsüzlükten ben haberdar değilim. Bundan önceki yaptığım şeylerin göz önüne
alınmaması gerekir.” diye ifade ediyor.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) - O ifadelerlerden hangisi doğru Sayın Elitaş?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Şimdi, bakın, Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu
kürsüde ifade ettiği yazılar vardı. 10 Ağustos 2007 tarihli yazı, 16 Ağustos
2007 tarihli yazı ve 21 Ağustos 2007 tarihli yazılar. Bunlar İçişleri
Bakanlığı-Vali arasındaki yazışmalar. Bunun eğer altına bakarsanız -Sayın Kılıçdaroğlu “Burada rapor nerede?” diye sordu- eğer,
dosyaların gittiği yazışmaların altına bakarsanız eki ne diye, hepsinin ekinde
dosya ifadesi var. O dosya her ne hikmetse birdenbire rapor hâline geldi. O
anlamda değerli milletvekilleri, bu konunun tekrar gündeme getirilmesinin bir
anlamı olmadığını ifade ediyorum.
Açıkça
söylüyorum, eğer Sayın Kılıçdaroğlu’nun bu kürsüde
aldığı, muhatap olduğu şahıs Büyükşehir Belediye Başkanıdır. Sayın Kılıçdaroğlu’na Büyükşehir Belediye Başkanımız açıkça
söylemiştir, tüm televizyon kanallarını... Demiştir ki “Hangi kanalda
istiyorsanız Sayın Kılıçdaroğlu’yla bu dosyanın A’sından Z’sine, ıcığını cıcığını araştırmak üzere hazırım.” Muhatabı Sayın Kılıçdaroğlu’dur.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Niye, Kayseri milletvekili değil mi?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Eğer Sayın Kılıçdaroğlu Büyükşehir
Belediye Başkanını muhatap almıyorsa... Sayın Kılıçdaroğlu,
zamanında Ankara Büyükşehir Belediye Başkanına çıkmıştır, Kayseri Büyükşehir
Belediye Başkanı da her konuda ortaya çıkar.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) - Sayın Elitaş, Sayın Kılıçdaroğlu’nun muhatabı Sayın Başbakandır.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Bugün kamuoyunun gündemine getiren Sayın Kılıçdaroğlu’dur.
Kayseri milletvekili arkadaşımız bundan bir buçuk ay önce, 12 Kasım 2010
tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisinde, Kayseri’de bunu sürekli dile getirdi
ama kamuoyu...
OKTAY VURAL
(İzmir) – Aranızda bir husumet mi var?
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - ... buna hiç ilgi duymadı ve sizin il teşkilatınız da bu konuyla
ilgili bir satır yazmadı
ve bir satır itirazda bulunmadı. “Kayseri Büyükşehir
Belediyesinde böyle bir yolsuzluk vardır.” diye itirazda bulunmadı.
Açıkça
söylüyorum, Sayın Kılıçdaroğlu’nun muhatabı
Büyükşehir Belediye Başkanıdır. O Kayseri milletvekili arkadaşın muhatabı...
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başbakan...
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - ...Büyükşehir Belediye Başkanı değildir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başbakan olur muhatap.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Devamla) - Eğer bu konunun açıklanmasını yüreklilikle, istekle arzu
ediyorsanız Sayın Kılıçdaroğlu çıkar bir televizyon
programına, karşısında Büyükşehir Belediye Başkanı gelir, dosyalarıyla, hani o
içi boş meşhur kırmızı dosyalarınız var ya, o dosyalarla beraber tartışırlar,
kim haklı, kim haksız bu millet görür.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Elitaş.
Madde üzerinde şahsı adına söz isteyen Mithat Ekici, Denizli
Milletvekili.
Sayın Ekici,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MİTHAT EKİCİ
(Denizli) – Sayın Başkan, değerli milletvekillerim; 2011 Yılı Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın yürütmeyle ilgili 30’uncu maddesi hakkında şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Bu vesileyle sizleri saygıyla selamlıyorum.
Ülkemizin
ihtiyacı olan ve dört gözle beklenen bu bütçeyi gece gündüz çalışarak beraberce
çıkardık. Peki, çıkardığımız bu bütçe nasıl bir bütçe? Bu bütçe özürlü eğitimi
ve evde bakım programları için 3,2 milyar TL ayıran sosyal bir bütçedir.
Bu bütçe Halk
Bankası aracılığıyla esnaf ve sanatkârlara kullandırılan krediyi 153 milyon
TL’den 3,3 milyar TL’ye çıkaran, kredi limitini 5 milyon TL’den 50 milyon TL’ye
yükselten, faiz oranlarını yüzde 59’dan yüzde 5’e kadar indiren, esnaf ve
sanatkârı destekleyen bir bütçedir.
Bu bütçe işçiyi,
memuru, emekliyi enflasyona karşı ezdirmeyen ve alım gücünü daha da artıran bir
bütçedir.
Bu bütçe en büyük
payı Millî Eğitim Bakanlığına ayırarak eğitime önem veren bir bütçedir.
Bu bütçe doğrudan
tarım desteklerini 1,8 milyardan 6 milyara çıkaran, hayvancılık desteklerini
83,6 milyon TL’den 1 milyar 267 milyon TL’ye yükselten, yüzde 59’lu çiftçi
kredileri faizini yüzde sıfır ile yüzde 9,5 arasında indiren çiftçi dostu bir
bütçedir.
Bu bütçe KÖYDES
ve BELDES projelerine toplam 6 milyar TL kaynak ayırarak “Şehirde ne varsa
köyde de aynısı olacaktır.” diyen bir bütçedir.
Bu bütçe ARGE’yi daha fazla destekleyen geri kalmış bölgeler için
daha fazla kaynak ayırarak bölgeler arası gelişmişlik farkını kaldırmaya
çalışan bir bütçedir.
Kadın, genç ve
özürlülerin sigorta primlerini karşılayarak, işverenin yükünü azaltarak, kısa
çalışma ödeneğine işlerlik kazandırarak, mesleki eğitim, girişimcilik eğitimi
ve staj programları uygulayarak istihdamı destekleyen bir bütçedir.
Bu bütçeyle faiz
giderleri azalıyor. 2002 yılında toplanan her 100 liralık verginin 86 lirası
faize gidiyordu, şimdi ise sadece 24 lirası faize gidiyor, aradaki 62 liralık
fark kasada kalıyor ve yatırımlara yönlendiriliyor.
Değerli
arkadaşlar, bunların neticesi olarak IMF’ye olan borcumuzu 23,5 milyar dolardan
6 milyar dolara indirdik. Dünyanın 26’ncı büyük ekonomisinden 16’ncı büyük
ekonomisine yükseldik. Merkez Bankasındaki döviz rezervimizi 26,8 milyar
dolardan 68 milyar dolara çıkardık. Enflasyonu yüzde 70’den yüzde 7’lere
indirdik.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sağlıkta yaptıklarımıza gelince: Sekiz yıldır Sağlıkta
Dönüşüm Programı’nı başarıyla uyguluyoruz. Tüm hastaneler birleştirildi,
isteyen istediği hastaneye gidiyor, ilaçları istediği eczaneden alıyor. Hekim
seçme özgürlüğünü getirdik. İlaç fiyatlarını düşürdük. Hasta odalarını 1-2
kişilik nitelikli yataklar hâline getirdik. Hastaneleri modern ve son
teknolojik cihazlarla donattık. Yoğun bakımları ve acil servisleri daha ileri
seviyelere götürdük. Hastanede rehin kalma olayını ortadan kaldırdık. Ambulans
hizmetlerini ücretsiz yaptık. Sadece kara ambulanslarını değil, hava, deniz ve
kızak ambulanslarını da yurdumuzun dört bir yanında acil hastalarımızın hizmetine
sunduk. Genel sağlık sigortasıyla on sekiz yaş altı herkesi sağlık güvencesine
kavuşturduk. Tam Gün Yasası’nı çıkararak ve Türkiye'nin dört bir yanında modern
hastaneler inşa ederek, fakir, zengin herkesin sağlığa ulaşımında fırsat
eşitliğini sağladık. Aile hekimleri köylerimize, kasabalarımıza, hatta
mahallelere kadar giderek vatandaşlarımızı muayene ve tedavi etmektedir. Yine,
aile hekimleri tarafından vatandaşlarımızın sağlık kontrolleri, çocuklarının
aşıları ücretsiz olarak yapılmakta ve kendilerine sağlık danışmanlığı hizmeti
verilmektedir. Vatandaşımız sağlık ve sağlığa ulaşım hakkının temel bir insan
hakkı olduğu bilincine vardı ve bu hakkını kullanmaktadır.
Tabii ki, ben buradan, Sağlıkta Dönüşüm Programı’nı en iyi şekilde
uygulayan, yirmi dört saat, gece-gündüz demeden, yorgunluk göstermeden,
yüzündeki tebessümü bir an bile eksiltmeyen ve bu tebessümü hastalardan hiç
esirgemeyen, onların hayır dualarını alan ve bu ulvi hizmeti başarıyla yürüten
vefakâr, cefakâr sağlık çalışanlarına, doktorlara, hemşirelere, ebelere,
teknisyenlere, tüm sağlık personeline teşekkür etmeyi bir görev kabul ediyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MİTHAT EKİCİ
(Devamla) – 2011 yılı bütçemizin ülkemize hayırlı ve uğurlu olmasını temenni
ediyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ekici.
Madde üzerinde
şahsı adına söz isteyen Abdurrahman Arıcı, Antalya
Milletvekili… Yok.
Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili… Yok.
Başka talep yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Soru sorma
sırası: Sayın Taner, Sayın İnan, Sayın Doğru, Sayın Işık, Sayın Çalış, Sayın Ağyüz; Sayın Akkuş, Sayın Özdemir, Sayın Enöz, Sayın Aslanoğlu ve Sayın Uzunırmak.
Sayın Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, beyana tabii gelir ve kurumlar vergilerinde verilen
beyannamelerde son beş yılda Bakanlar Kurulu kararıyla vergi muafiyeti tanınan
vakıflara ve derneklere ne kadar matrah indirimi yapılmıştır? Bunun vergisel
karşılığı ne kadardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
Türkiye’de olduğu gibi Niğde’nin de birçok yerlerinde tapu, kadastro
yanlışlıkları ortaya çıkmaktadır. Bu, Türkiye genelinde ne kadardır? Türkiye
genelinde ikinci bir tapu, kadastro çalışması düşünüyor musunuz?
Diğer taraftan,
hazine arazilerini kullanan, ekim, dikim yapan vatandaşlarımızın daha sonra
hazine bu mallarını ellerinden almaktadır, gerçi, isteyenlere vermektedir,
satmaktadır ama bedeller yüksektir. Daha uygun fiyatlarla vermeyi düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
2002 senesinde
AKP’nin ilk icraatlarından bir tanesi Or-An’daki
milletvekili lojmanlarının tasarruf amaçlı olarak kapatılması ve daha sonra da
arsasının TOKİ’ye devredilmesidir.
Benim sorum odur
ki, 2002 senesindeki lojman sayısı ülke genelinde ne kadardır? 2010 senesinde,
şu an itibarıyla lojman sayısı ne seviyeye gelmiştir? Bunu öğrenmek istiyorum.
İkinci sorum
olarak: Şu anda mevcut olan lojmanlarda devlet memurlarına yüzde 8 oranında
kirayla ilgili zam gelmiştir. Bu yüzde 8 oranı yüksek olarak
değerlendirilmektedir. Yüzde 8’i tespit ederken hangi kriterlere
göre bunu tespit ettiniz? Bunu öğrenmek istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Işık.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
yaklaşık 18.500 dekarlık bir alandan oluşan Kütahya İli Simav ilçesi sınırları
içerisindeki Simav göl arazisinin mevcut kullanım şartlarının belirlenmesi ve
geleceğine yönelik bir araştırma amacıyla Kütahya Valiliği tarafından geçen yıl
bir miktar ödenek bakanlığınızdan istenmişti. Bu ödenek karşılanabildi mi?
Diğer yandan,
Çevre ve Orman Bakanlığının da bu göl arazisiyle ilgili bazı çalışmaları
yürütülmektedir. Acaba, bakanlığınız ve Hükûmet
olarak Simav göl arazisinin geleceğiyle ilgili düşünceniz nedir? On bir köy ve
beldenin vatandaşlarını yakından ilgilendiren bu önemli sorunun çözümüyle
ilgili ne aşamadasınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Çalış...
Yok.
Sayın Ağyüz.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
KİT’lerde çalışan müdürler ve başuzmanlarla, müdür yardımcıları, şef,
başmühendis ve mühendislerden daha düşük maaş alıyorlar. Sıra düzenine uymayan
bu ücretlendirme düzenlemesi torba yasada varken dün neden çıkarıldı?
Ayrıca, il
planlama, millî emlak, gelir uzmanlarıyla, bunların yardımcıları torba yasada
özlük haklarından mahrum bırakılıyor. Uzmanlar arasında bu ayrım neden?
Elektrik özelleştirmeler
sonucu daimi işçi statüsünde kapsam dışı çalışan 1.500 genç elektrik
mühendisinin ve raportörlerin güvenceleri yok.
Bunların hakları ne olacak? İlgili Bakanlar Kurulu kararını ne zaman
alacaksınız?
Ayrıca, Kayseri
çok konuşuluyor. Kayseri’ye bir yazar demiş ki: “Kayseri’de bir kuş var.
Kanadında gümüş var. Gitti para gelmedi. Belli bunda bir iş var.” Sayın Elitaş…
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akkuş...
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; hemen hemen her
çıkan bakan ve AKP milletvekilleri 13 bin kilometre duble
yolu gündeme getirmektedir. Bu 13 bin kilometre yolun ne kadarı mevcut yola bir
iki şerit eklenerek yapılmıştır? Duble yolun 1 kilometresinin maliyeti nedir?
13 bin kilometre yol için proje dâhil kaç lira ödenmiştir? Bu ödenen miktar
özelleştirme gelirinin kaçta kaçıdır, bütçelere ne kadar yük getirmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Özdemir ve
son soru…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
Sayın Bakana soruyorum: Sayın Bakan aynı zamanda Gaziantep Milletvekilidir.
Bana Oğuzeli, Nizip ve Karkamış bölgesindeki Barak köylerinden vatandaşlarımız
soruyor ve milletvekillerimiz de bilhassa iktidar milletvekilleri sürekli “Şu
gün olacak, bugün olacak.” diye devam ediyorlar. İstedikleri konu şu: Son altı
yıldır bu Barak Sulama Projesi’yle ilgili Maliye Bakanlığının para
göndermediğini ve bu sulamaların olmadığını söylüyorlar. Bu konuda vatandaş
gerçekten sizden müjdeli bir haber bekliyor.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Özdemir, bu Barak Ovası’nın sulama projesinin tamamlanması
için Maliye Bakanlığı olarak ne gerekiyorsa yaparım ama şunu da ifade etmek
istiyorum: Gerçekten, biliyorsunuz Güneydoğu Anadolu Projesi çerçevesinde bu da
ele alınan bir proje ve DSİ’ye biz ciddi kaynak
ayırdık ve şunu da söyleyebilirim: Bu kaynaklar bu sene tamamen de
kullanılamadı yani dolayısıyla, bir para probleminden çok muhtemelen eğer orada
işler hızlı yürümüyorsa başka hususlar vardır. Ama ben o konuyu Sayın Bakanımızla konuşayım, hangi aşamada,
onunla bir ilgilenelim.
Sayın Akkuş, bu
sorduğunuz sorulara ancak Ulaştırma Bakanlığımız cevap verebilir çünkü çok
teknik hususlar var burada. Dolayısıyla, arkadaşlarımız iletsinler veya siz her
zaman yazılı olarak tabii ki sorabilirsiniz.
Sayın Ağyüz, bu gündeme getirdiğiniz husus doğru bir husustur,
KİT’lerdeki müdürlerin alttakilerden daha az maaş alması hususu. Biz onu ayrı
bir şekilde çalışacağız. Bu torba tasarısında özlük haklarına ilişkin hemen hemen her şeyi çıkarmaya çalıştık. Bundan sonra çalışacağız
yani sorunun farkındayız, çözmeye çalışacağız. Tekrar dikkatimize getirdiğiniz
için teşekkür ediyorum.
Kütahya-Simav’a
eğer geçen sene katkıda bulunduysak, bitmediyse, ilgili valimiz bizimle temasa
geçerse kaynaklarımızın elverdiği ölçüde, biz yine…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Bildiğim kadarıyla para gelmedi Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır, hayır… Yani bilemiyorum arkadaşlar. Şimdi,
tabii, ülkemizdeki bütün bu sıkıntıları bana soruyorsunuz ama ben bunları ancak
not alırım, daha sonra ancak kendileriyle görüşmemiz olur.
Ha, bu arada,
arkadaşlar yaklaşık 13 bin kilometreye 31,7 milyar lira harcandığını ifade
ettiler.
Değerli
arkadaşlar, bütçe konuşmamda da söylemiştim toplam özelleştirme gelirleri
yaklaşık 33 milyar dolardı. Bu 33 milyar doların, bizim dönemde, 29 küsur
milyar dolarını biz hazineye verdik ve hazinemiz onu borç azaltmada kullandı.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Azalmadı ki!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, değerli arkadaşlar, burada 13 bin
kilometreye 31,7 milyar lira para harcanmış, özelleştirmeden toplamda 33 milyar
dolar civarında para gelmiş ama hazineye aktarılan, yani Özelleştirme
İdaresinden hazineye aktarılan kısım yaklaşık 29 küsur milyar dolar.
Değerli
arkadaşlar, hazır iki dakikam varken sık sık gündeme
getirilen bir husus konusunda da ben yine sizleri bilgilendirmek istiyorum,
yani yeni bir tartışma anlamında söylemiyorum. Şimdi, sık sık
denildi ki: “Türk Telekom birkaç yıllık kârı bedeline satıldı.” Değerli
arkadaşlar, Türk Telekom’un yüzde 55’i 7 milyar 56 milyon dolara satıldı. Fakat, sonradan yüzde 15’i halka arz edildi, yaklaşık -ben
yuvarlıyorum rakamları- 1,7 milyar dolar civarında bir gelir elde edildi. Bu
dönemde, hazineye temettü olarak Türk Telekom’dan da yaklaşık 3,6 milyar dolar
geldi. Bir de özelleştirmenin hemen öncesinde oradan 1 milyar dolar almıştık.
Toplamda, Türk Telekom’dan bugüne kadar, yani 2005 döneminden bu yana, yani
özelleştirme safhasından bu yana, bize, hazineye 13,3 milyar dolar… Hâlâ
hazinenin Türk Telekom’da yüzde 31’in üzerinde de hissesi var değerli
arkadaşlar.
Şimdi, size, hani
bunu anlamak açısından söylüyorum: British Telecom 1980’li yılların ortalarında özelleştirildi yüzde
50’si, sonra 90’lı yılların başlarında yüzde 47’si daha satıldı. Ben yüzde
47’si satılırken İngiltere’deydim, çok iyi hatırlıyorum, yaklaşık 5 milyar
pound elde edildi. Şirketin değeri 1999’da 80 milyar pounda çıktı. Sonra, bugün
itibarıyla bakarsanız 14 milyar pound. Yani şirketler canlı organizmadır,
bunların değerleri iner çıkar. Burada
hakikaten yanlış bir şey aramamak lazım. Bakın, Denizbank’ı 1997 yılında
Özelleştirme İdaresi 66 milyon dolara satmış. Sonra bunu alan grup çıkmış bunu
3,5 milyar dolara satmış.
Şimdi değerli
arkadaşlar, ille de yani sadece AK PARTİ döneminde bir şirket şu fiyata
satıldı, değeri şuraya çıktı, bunun altında bir şey aramamak lazım. Varsa
hakikaten bir hata…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Var var. Niye aramayalım?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama değerli arkadaşlar, bakın, açık, şeffaf bir
şekilde bu şirketler…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Kısa aralıklarla oluyor ama.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, ben size, değerli arkadaşlar, British Telecom’u anlattım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Hariri’yi anlat mesela.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, yarısı 5 milyar pounda satılıyor, değeri 80
milyar pounda çıkıyor, bugün 14,5 milyar pound.
OKTAY VURAL (İzmir)
– Gizli ortak var mı yok mu onu anlatın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, burada hakikaten, Türkiye'de, sizin
döneminizde de bizim dönemimizde de başarılı özelleştirme uygulamaları
olmuştur.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Sayın
Bakan teşekkür ediyorum.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
Madde üzerinde
bir önerge vardır.
Önergeyi
okutuyorum:
Türkiye Büyük
Millet Meclisi
Başkanlığına
Görüşülmekte olan
575 sıra sayılı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 30 uncu
maddesinin (1) inci fıkrasının (c) bendinde yer alan “Sayıştay Birinci Başkanı”
ibaresinin “Sayıştay Başkanı” olarak değiştirilmesini arz ve teklif ederiz.
Mustafa
Elitaş Bekir
Bozdağ A.Müfit
Yetkin |
Kayseri Yozgat Şanlıurfa |
Suat
Kınıklıoğlu Kürşad
Tüzmen |
Çankırı Mersin |
BAŞKAN - Komisyon
önergeye katılıyor mu?
PLAN VE BÜTÇE
KOMİSYONU SÖZCÜSÜ SÜREYYA SADİ BİLGİÇ (Isparta) – Takdire bırakıyoruz Sayın
Başkan.
BAŞKAN - Hükûmet katılıyor mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Katılıyoruz Sayın Başkan.
BAŞKAN -
Anayasa’nın bütçe görüşmelerini düzenleyen 162’nci maddesinin “…değişiklik
önergeleri, üzerinde ayrıca görüşme yapılmaksızın okunur ve oylanır.” hükmü
gereğince önergenin gerekçesini okutuyorum:
Gerekçe:
3/12/2010 tarihli ve 6085
sayılı Sayıştay Kanunu 19/12/2010 tarihli ve 27790 sayılı Resmi Gazete’de
yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Söz konusu Kanun ile ilga edilen 21/12/1967 tarihli ve 832 sayılı Sayıştay Kanununda yer alan
“Sayıştay Birinci Başkanı” ibaresi, 6085 sayılı Kanun ile “Sayıştay Başkanı”
olarak değiştirildiğinden, önerge ile mevzuattaki gerekli güncellemenin
sağlanması amaçlanmıştır.
BAŞKAN – Önergeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Önerge kabul edilmiştir.
Kabul edilen
önerge doğrultusunda 30’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, kanun tasarısının tümü açık oylamaya tabidir.
Açık oylama,
pazar günkü birleşimde son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
Şimdi, 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddesini tekrar
okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.
2009 YILI MERKEZİ YÖNETİM KESİN HESAP
KANUNU TASARISI
Gider bütçesi
MADDE 1- (1) 5828
sayılı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (A) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı
Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 257.742.143.488
Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 16.423.005.878 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.923.611.108 Türk
Lirası,
ödenek verilmiştir.
(2) 2009 yılı
merkezi yönetim konsolide ödenek toplamı
262.217.866.000 Türk Lirasıdır.
(3) Kanunların
verdiği yetkiye dayanarak yıl içerisinde eklenen ve düşülen ödenekler sonrası
merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı bütçe
giderleri toplamı 262.597.514.551,99 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı bütçe giderleri toplamı
17.368.169.726,37 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2009 yılı bütçe
giderleri toplamı 1.819.209.938,32 Türk Lirası,
olarak gerçekleşmiştir.
(4) 2009 yılı
merkezi yönetim konsolide bütçe gideri toplamı
268.219.184.705,19 Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – 1’inci
maddeyi daha evvel kabul edilen cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
Gelir bütçesi
MADDE 2- (1) 5828
sayılı 2009 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanununa bağlı (B) işaretli cetvellerde
gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin gelirleri
244.170.907.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 3.877.617.905 Türk Lirası
öz gelir, 12.657.033.320 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam
16.534.651.225 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.923.611.108
Türk Lirası,
olarak tahmin
edilmiştir.
(2) 2009 yılı
merkezi yönetim konsolide bütçe gelir tahmini toplamı
248.758.274.859 Türk Lirasıdır.
(3) Merkezi
yönetim kesin hesap gelir cetvellerinde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna
ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı net
bütçe gelirleri toplamı 209.484.497.597,67 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı net bütçe gelirleri toplamı
18.495.925.775,29 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 2009 yılı net bütçe
gelirleri toplamı 1.811.075.522,94 Türk Lirası, olarak gerçekleşmiştir.
(4) 2009 yılı
merkezi yönetim konsolide bütçe geliri toplamı 215.458.340.727,85
Türk Lirasıdır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Erkan Akçay, Manisa
Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri, 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesi üzerinde söz aldım.
Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kesin hesap kanunu, yürütme organına verilen harcama
yetkisinin kanunlara uygun olarak etkin, ekonomik ve verimli bir şekilde
kullanılıp kullanılmadığının Meclis tarafından denetlenmesidir.
Kamu mali
yönetiminde “hesap verilebilirlik”, “saydamlık” ilkelerinin önemi her geçen gün
artmaktadır. Vatandaşların, kendilerinden toplanan vergilerin nerelere, ne
kadar harcandığından haberdar olma istekleri ve daha kaliteli kamu hizmeti
beklentisi, kesin hesabın önemini daha da artırmaktadır.
2009 döneminde
verginin tabana yayılması konusunda maalesef mesafe alınamamıştır. Dolaylı
vergiler artırılmış, kayıt dışı ekonomi büyümüştür. Doğrudan vergiler yüzde
28’e düşerken, dar gelirleri ezen dolaylı vergiler yüzde 72’lere dayanmıştır.
Türkiye, dolaylı vergi oranı ile OECD ülkeleri arasında ikinci sıradadır.
2009 yılında
nüfusun binde 1’i ve uluslararası sermaye millî gelirin yüzde 16’sını, bütçe
giderlerinin de yüzde 33’ünü almıştır. Gelir dağılımının bu hâli 2009 yılı
bütçesinin adalet anlayışını belgelemektedir. AKP döneminde gelir dağılımı daha
da bozulmuş, zengin daha çok zenginleşirken, fakir daha da fakirleşmiştir.
OECD’ye üye 30
ülkeden 24’ünü kapsayan “Gelir Dağılımı” konulu raporda, Türkiye, Meksika’dan
sonra gelir dağılımı en bozuk ülke olarak yer almıştır. AKP döneminde, en fakir
ve en zengin yüzde 10’luk gruplar arasındaki gelir farkı 13 kat olmuştur.
2009 yılı
bütçesi, tüm uyarılarımıza rağmen, ekonomik kriz dikkate alınmadan hazırlanmış,
öngörülen hiçbir hedefin, bırakın tutmasını, yanından bile geçilememiştir. 2009
yılı bütçesi, bu nedenle, cumhuriyet tarihimizin en kötü bütçelerinden
birisidir.
Kasım 2002’de
iktidara gelen AKP, 57’nci Koalisyon Hükûmetinin
ekonomik programını devralmış ve uygulamaya çalışmıştır, kendisi yedi yılda
başkaca bir program uygulamamıştır. Yedi yıllık AKP İktidarı ekonominin hangi
temel sorununu çözmüştür? Üretimsizlik, işsizlik, dış ticaret açığı, yoksulluk,
gelir dağılımındaki adaletsizlik ve refah konusunda bütün sorunlar daha da
derinleşmiştir. Bütçe dengeleri sakat, kamu maliyesi bozuktur. Sağlıklı gelir
toplanamamıştır.
Diğer yıllarda
olduğu gibi, 2009’da da bir bakıyoruz borçlanmaya yüklenilmiş, yetmemiş,
satışlara yüklenilmiş. Özelleştirme Fonu’ndan bütçeye aktarma yapılmış yine
yetmemiş ve bir de bakmışız ki İşsizlik Sigortası Fonu’nun paraları bütçeye
gelir yazılmış.
2009-2011 yılı
orta vadeli programda yüzde 5 büyüme, yüzde 9,8’lik işsizlik oranı ve yüzde
7,5’luk enflasyon hedefiyle hazırlanan 2009 yılı bütçesi, yüzde 4,7’lik
küçülme, yüzde 14 işsizlik oranı ve yüzde 6,5’luk enflasyonla tamamlanmıştır.
Bu büyük sapmaların sonunda âdeta 2009 yılında bir bütçe faciası yaşanmıştır.
2009 bütçesinin
gerçekleşme rakamlarına baktığımızda, 2009 yılında krizin, o meşhur deyimle,
teğet geçmediğini, ülkeyi perişan ettiğini görürüz. Hükûmet,
2009 yılı krizinde bütçe açığını aşağıda tutabilmek için harcamalarda kısıntı
yapma gayretine girmiştir ancak evdeki hesap çarşıya uymamıştır.
2009 bütçesindeki
harcama ödenekleri yüzde 3,5 oranında artmıştır. Ödenek üstü harcama 9 milyar
liradır. 2009 yılında da krizin faturası yine çalışanlara çıkmıştır. Personel
giderleri yüzde 2,2 daha küçük gerçekleşmiş, bu arada 1 milyar 264 milyon lira
kısıntıya gidilmiştir yani krizde bütçe harcamaları artarken personel giderleri
kısılmıştır.
Gelir rakamları
ise krizin nasıl vurduğunu çok açık bir şekilde göstermektedir. 248 milyar lira
olan bütçe gelirleri tahminleri yüzde 14 düşerek 215 milyar lira olarak
gerçekleşmiştir. Vergi gelirleri her şeyi tam olarak ortaya koymaktadır. 2009
Yılı Bütçe Kanunu’nda 202 milyar lira olan vergi hedefi, 29 milyar lira olarak,
hedefin altında yüzde 14,7 sapmayla 172 milyar Türk lirası olarak
gerçekleşmiştir. Tabii, bunların sonucunda 10 milyar Türk lirası açık vermesi
öngörülen bütçe 52 milyar 760 milyon Türk lirası açık vermiştir. Bütçe açığı
vergi gelirlerinin yüzde 31’idir.
Harcamalara biraz
daha ayrıntılı baktığımızda personel giderlerinin bütçe hedefinin yüzde 2,2
altında gerçekleştiğini ifade etmiştik. Bütçe ödeneğinin altında kalan
harcamalar ise dikkat çekicidir. Ödenekleri kullanılamayan harcamalar da yine,
ayrıca dikkati çekmektedir. Örneğin, tarım reformu uygulama
projelerinde yüzde 50, tarımsal amaçlı desteklerde yüzde 44, eğitime katkı
payında yüzde 16, hayvancılık destekleme hizmetlerinde yüzde 23, eğitim
transferlerinde yüzde 32, tarım destekleme ödeneklerinde yüzde 9, gelirlerden
ayrılan paylarda yüzde 13, mahallî idare paylarında yüzde 15, il özel
idarelerine ayrılan paylarda yüzde 16, küçük belediyelere ayrılan paylarda
yüzde 45 ve büyükşehir belediyelerine ayrılan paylarda yüzde 33 azalma
gerçekleşmiştir.
Ancak, bazı
harcamalarda ödenekler aşılmıştır. Örneğin, mal ve hizmet alım giderlerinde
yüzde 24, görev zararlarında yüzde 34, Hazine teşvik ödemelerinde yüzde 61,
gayrimenkul alımları ve kamulaştırmada yüzde 233, yurt içi sermaye
transferlerinde yüzde 58 ve borç vermede yüzde 22 ödenek üstü harcama
yapılmıştır.
2009 yılı
gelirlerinde ise dâhilde alınan katma değer vergisi ile veraset ve intikal
vergisinin dışında tüm vergilerde hedefin gerisinde kalınmıştır. Gelir
vergisinde yüzde 15, kurumlar vergisinde yüzde 11, özel tüketim vergisinde
yüzde 12, gümrük vergisinde yüzde 30, ithalde alınan katma değer vergisinde
yüzde 32, damga vergisinde yüzde 12 ve harçlarda yüzde 20 oranında hedeflerin
gerisinde kalınmıştır.
Teşebbüs ve
mülkiyet gelirlerinden alınan vergilerde ise yüzde 35’lik bir artış
gerçekleşmiştir. En dikkat çekici husus da budur. Hükûmet
2009 yılında vergi kaybını faizler, paylar ve cezalardaki yüzde 18’lik tahsilat artışıyla kapamaya çalışmıştır.
Özel bütçeli
idareler gelirlerini yüzde 30 artırırken, düzenleyici ve denetleyici kurumların
gelirleri yüzde 5 düşmüştür. Vergi muafiyetinin yanı sıra yine Kesin Hesap
Kanunu’yla ilgili olarak vergi muafiyeti, istisnası ve indirimleri ile benzeri
uygulamalar nedeniyle vazgeçilen Kamu Gelirleri Cetveli Kesin Hesap Kanun
Tasarısına eklenmemektedir.
5018 sayılı
Kanun’un 18’inci maddesinin ikinci fıkrası ( c) bendine göre, vergi muafiyeti,
istisnası ve indirimleri ile benzeri uygulamalar nedeniyle vazgeçilen kamu
gelirleri cetvelinin, Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’na, Türkiye Büyük
Millet Meclisinde görüşülmesi esnasında ekleneceği hüküm altına alınmış
olmasına rağmen bu maddenin gerekleri yerine getirilmemiştir.
Esasen, dolaylı
bir bütçe gideri olarak tarif edilebilecek olan istisna, indirim ve muafiyet ve
benzeri uygulamalardan dolayı vazgeçilen kamu gelirleri tamamen Hükûmetin yetki ve tasarrufundadır.
Değerli
milletvekilleri, sözlerime burada son veriyor, muhterem heyetinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Sayın
milletvekilleri, birleşime beş dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 18.26
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 18.32
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yaşar TÜZÜN (Bilecik)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Beşinci
Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi, 2’nci
madde üzerinde söz isteyen, Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Nezir
Karabaş, Bitlis Milletvekili.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; madde
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, sabah da bahsetmiştim, bu konuşmamda da Sayın Başbakanın Muş
ve Bitlis’i ziyaretiyle ilgili bazı değerlendirmeleri yapacağım.
Değerli
milletvekilleri, Bitlis’i belki bir çoğunuz
görmüşsünüzdür. Direkt Bitlis’e gitmeyen, Diyarbakır üzerinden Van, Hakkâri,
Ağrı, Kars’a veya Muş üzerinden yine aynı illere giden insanların yolunun
geçtiği bir kent. Tabii, dünyada içinden derenin geçtiği çok
kent var, çok il var ama içinden dört tane derenin geçtiği çok az il var,
Bitlis böyle bir il. Maalesef, yıllardır, hem yerel yönetimler, belediyeler hem
çeşitli iktidarlar döneminde geçmişten bu yana kadar oraya atanan valiler,
yerel yetkililer tarafından hem derelerin üzeri kapatılmış hem de kentin o beş
bin yıllık tarihî yapısı, tarihî dokusu, çeşitli medeniyetlerin izleri silinme
noktasına gelmiştir.
Tabii, Bitlis’te,
mevcut derelerin üzerinde yedi yüz civarında iş yeri var. Bu iş yerleri her
zaman derenin temizlenmesini de engellemiş, birçok zaman orada çeşitli
sorunlara da neden olmuş. Sekiz yıldır AKP iktidarda, yedinci yıldır da Bitlis
Belediye Başkanı AKP’li belediye başkanı. Bu süre içinde de dereyle ilgili,
derenin ıslahıyla ilgili ve dere üzerindeki yapılaşmayla ilgili diğer
belediyelerin icraatı ne olmuşsa aynı olmuş.
Sayın Başbakan
Bitlis’teki 17-18-19 tarihlerindeki ziyaretinde dere üzeriyle ilgili, oradaki
iş yerleriyle ilgili şunu söylüyor, diyor ki: “Şimdi kimsenin yanlışını doğru
olarak kabule mecbur değiliz. O derenin üzerindeki işgalleri kaldıracağız.” O
derenin üzerinde 700 tane iş yeri var, Bitlis’teki esnafların toplamının üçte
1’i kadar. O derenin üzerindeki binaların en büyüğü İl Özel İdaresinin,
Maliyenin, Belediyenin, vakıfların binaları var ve yine geriye kalan binalar
da, iş yerleri de vatandaşa aittir; tapusu var, hiçbiri gecekondu değil,
belediyeye gidilip ruhsat alınmış, bina yapılmış, iş yeri yapılmış, oturma ve
kullanım izinleri var. Sabah belirttik, 3 kişiden 1 gencin işsiz olduğu,
köylünün köyünü terk ettiği; tütün üretiminin, pancar üretiminin bittiği,
bitirildiği, Tekel’in kapatıldığı, işçilerin işsiz kaldığı bir ile, bir kente Başbakan gidiyor oradaki iş yerlerinin,
esnafın üçte 1’inin oturduğu iş yerleriyle ilgili ve o esnafa “işgalci” diyor.
Sayın Başbakanı Bitlis milletvekilleri –şu anda kimse burada yok, Cemal Bey
burada- Bitlis Valisi, Bitlis İl Özel İdare Müdürü, diğer yetkililer, oradaki
bürokrasi yanıltmıştır. Orada gecekondu yoktur, derenin üzerinde. Derenin üzerindeki
yerlerin yarısından çoğu resmî kurumlara aittir, devletin kurumlarına aittir,
gerisi de tapulu yerdir ve belediye tarafından ruhsat alınıp yapılmıştır.
Elbette o derenin üzerinin kaldırılmasıyla ilgili çalışma yapılmalı, biz her
zaman önerdik ve bizim gündemimizde. Eğer biz de belediyeyi alsaydık onunla
ilgili çalışma yapacaktık ama bu yapılırken, orada oturan insanlara, yıllardır,
elli yıldır, altmış yıldır orada oturan, iş yapan, babadan dededen kalan dükkân
sahiplerine, mülk sahiplerine, esnafa işgalci demeye hiç kimsenin hakkı yoktur,
Başbakanın hiç yoktur.
Ve yine, değerli
milletvekilleri, Bitlis’teki açılışların içinde Bitlis arıcılık tesislerinin
açılışı var. Bitlis yaylalarıyla, flora ve fauna
zenginliğiyle, Türkiye’nin bal üretiminde en değerli balları üreten illerden
biridir. Köylerde sınırlı sayıda kovanla arıcılık yapanların dışında, şu anda
Arıcılar Birliğinin 600’e yakın üyesi var ve Bitlis’te yılda 800-900 ton bal
üretilmektedir.
Belki hepiniz
bilirsiniz, bir ara Türkiye’de arıcılık enstitüleri vardı. Arıcılık
enstitüsünün olduğu üç ilden biriydi Bitlis ili. On yıldır Arıcılık İşletme
Enstitüsü kapatıldı ve orası çürümeye terk edildi. Arıcılar Birliği üç yıldır,
birçok bürokratik işlemden sonra, birçok bürokratik işlemi aşarak, orada beş
dönümle birlikte, harap durumdaki tesisleri aldı. Üç yıldır,
başta Bitlis Arıcılar Birliği Başkanının ve Arıcılar Birliğine üye arıcıların
çabası, emeği ve katkıları sonucu orada, Bitlis arıcılığında, bal paketleme
tesisi, kovan üretimi tesisi, mum üretim tesisi, bal satış noktası ve yetmiş
yıldır, seksen yıldır belediyelerin yapmadığı, gerçekten çağdaş, büyük, güzel,
Bitlis’e bir park kazandırıldı ama o tesisler bugün çalışmıyor. Sınırlı
miktarda kovan üretimi yapılıyor, diğer tesislerin hiçbiri çalışmıyor çünkü
yıllardır oraya yaptıkları yatırımdan sonra tükendiler, piyasaya borçlandılar
ve orayı işletmeye sokma güçleri yok. Bitlis Arıcılar Birliği Başkanı gerçekten
becerikli, çalışkan, bürokrasiyle iyi ilişki kuran biri. Sayın Cumhurbaşkanı ve
Başbakan başta olmak üzere, Tarım Komisyonu Başkanı, diğer bakanlıkların tümüne
dosya yapıp göndermiştir, Tüm Bitlisli iş adamlarına dosya yapıp göndermiştir,
bu işle, arıcılıkla ilgilenen tüm kesimlere dosya yapıp göndermiştir ve destek
istemiştir. Ancak yapılan sınırlı destekler, yapılan sınırlı katkılar Arıcılar
Birliğinin tümüyle tesislerini faaliyete geçirmesine yetmemiştir. Sayın
Başbakan, eğer bu konuda da yeterince bilgilendirilseydi, inanıyorum, onun
açılışıyla birlikte Arıcılar Birliğinin şu anda ihtiyaç duyduğu kaynağı tümüyle
karşılayacak bir çalışmanın içinde olurdu. Nitekim, şu
anda, daha önce kurulmuş olan, İl Özel İdaresinin, Sanayi Ticaret Odasının da
ortağı olduğu, sonradan Arıcılar Birliğinin çekildiği ve arıcılığı destekleme
amacıyla kurulan şirketin 700-800 milyar parası bekletiliyor. Bu konuda, bu
paranın aktarılması ve Arıcılar Birliğinin sorununun çözülmesiyle ilgili çaba
sarf edilebilir.
Değerli
milletvekilleri, yine, Rahva’da beş altı yıldır
vatandaşa dağıtılan, vatandaşın içinde konakladığı, yaşadığı TOKİ’nin konutları var. Bu yıl da ek konutların, yeni
yapılan konutların açılışını yaptı Sayın Başbakan. Ben, daha önce Başbakana
soru önergesi vermiştim. TOKİ’nin kanalizasyon, foseptik çukurlarıyla ilgili bana verilen cevap var:
“Bitlis Rahva bölgesi TOKİ tarafından yapılaşmaya
açılmış olup bölgede daha önce herhangi bir imar çalışması yapılmamıştır.
Burada 1.072 konut, polis okulu, yurt binası, okul, cami yapılmıştır.” diyor.
“Bitlis Belediye Başkanlığı Fen İşleri Müdürlüğüne devri yapılmıştır ancak
geçen zaman diliminde adı geçen Belediye Başkanlığınca foseptikte
gerekli bakım ve boşaltma işlemleri yapılmadığından taşmalar ve geri tepmeler
meydana gelmiştir.” TOKİ’de yaşayan vatandaşlar iki
yıldır Valiliğe, milletvekillerine, Belediye başkanlarına sorunu götürüyorlar,
çözümlenmiş değil ve Sayın Başbakan diyor ki: “Söz konusu atık su ve yağmur
suyu hatları tekniğine ve Bitlis Belediye Başkanlığınca onaylı altyapı
projelerine uygun olarak tamamlanmış, Belediye Fen İşleri Müdürlüğüne teslim
edilmiştir.” “Sorumluluk belediyededir.” dediği belediye, yedinci yıldır AKP
belediyesidir. Geçen dönem de AKP belediyesiydi bu dönem de. Şimdi, bir AKP
belediyesi, AKP valisi Başbakana böyle cevap veriyor.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Karabaş.
Soru-cevap işlemi
yapacağız.
Sayın Uzunırmak, buyurun.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Ben, Sayın Bakana
bireysel olarak da sordum, zabıtlara da geçer herhâlde: IMF’e
kaç ülke müracaat etti, kaç ülke anlaşma imzaladı ve bu ülkelerin isimlerini
döküm olarak istediğimi rica ettim.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Buyurun Sayın
Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Benim bildiğim
kadarıyla 2008 sonundan bu yana yani krizin derinleştiği noktadan bu yana ya 21
ya da 22 tane ülke IMF’yle yeni anlaşma imzaladı ama kaç kişi başvurdu,
bilmiyorum. Benim bildiğim kadarıyla, aşağı yukarı başvuran bütün ülkelere bu
program imkânı tanındı çünkü olağanüstü bir kriz dönemiydi. IMF’nin imkânları
3’e katlandı, 750 milyar dolara çıkartıldı. Dolayısıyla 22 ülke krizin
derinleştiği noktadan itibaren anlaşma imzaladı.
BAŞKAN – Sayın Sakık…
SIRRI SAKIK (Muş)
– Başkanım, özür, ben aslında soru sormayacaktım, kalkacaktık ama küçük bir şey
Sayın Bakandan rica ediyoruz.
Bu 1993’ten
bugüne kadar yani evleri yakılan binlerce insan var. Aradan on yedi yıl geçti
ve gerçekten çok da büyük bir mağduriyet var. Bu mağduriyetin giderilmesi için
yani sadece sizden değil, Hükûmetten bu konuda
mağduriyetin giderilmesi için bir çaba sarf etmenizi rica ediyoruz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu, biliyorsunuz terör
tazminatlarıyla ilişkili olarak gerçekten her sene bütçe imkânları çerçevesinde
çok ciddi aktarımlar yaptık ve yanlış hatırlamıyorsam, terör tazminatı
uygulamaya girdiğinden bu yana 1,8 milyar liranın üzerinde bir kaynak aktardık.
Şu anda beklemede olan, yani bizden talep edilip de henüz bizim ödeyemediğimiz,
takipte olan 300 küsur milyon liralık bir şey var. Yani aklımda kaldığı
kadarıyla söylüyorum, onu da imkânlar el verdiğince hızlandırıp ödemeleri
yapacağız.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Şimdi (B)
cetvelinin genel toplamlarını okutup oylarınıza sunacağım.
(B) cetvelini
okutuyorum:
B - CETVELİ
Bütçe Geliri Tahmini Tahsilât Red ve İadeler
Net Tahsilat
TL TL TL TL
TOPLAM: 263.243.700.000,00 233.804.378.635,33
24.319.881.037,66 209.484.497.597,67
BAŞKAN – Kabul
edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi (B)
işaretli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul
etmeyenler... 2’nci madde (B) işaretli cetveliyle birlikte kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
Denge
MADDE 3- (1) 2009
yılı bütçe giderleri ile bütçe gelirleri toplamları arasında, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 53.113.016.954,32
Türk Lirası bütçe gider fazlası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 1.127.756.048,92 Türk Lirası bütçe
gelir fazlası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların 8.134.415,38 Türk Li-rası bütçe gider fazlası,
gerçekleşmiştir.
(2) 2009 yılı
merkezi yönetim konsolide bütçe gider fazlası
52.760.843.977,34 Türk Lira-sıdır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Münir Kutluata, Sakarya Milletvekili.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe dengesi
konusunda görüşlerimi açıklamak üzere, Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına
söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygılarımla selamlıyorum.
Bütçe
uygulamalarında esas olan, denk bütçe yapabilmektir. Kamu harcamalarına yetecek
kamu geliri elde edilmediği zaman ortaya çıkan bütçe açığı borçlanma gereğini
de beraberinde getiriyor. Bu da faiz ödemelerinde artışlara neden oluyor. Artan
faiz harcamaları kamu hizmetlerine gidecek payı azaltıyor. Bir başka deyişle, bütçe
esnekliği ortadan kalkıyor. Bu açıdan bakınca, bütçe denkliğinin önemi daha iyi
anlaşılmaktadır.
Bu noktada
kısaca, faiz ödemeleri ve bütçe denkliği konusu üzerinde durmak istiyorum. Bir
yılın bütçe büyüklüğü belirlenirken, kamu hizmetlerinin gerektirdiği
harcamalarla daha önceki yılların bütçe açıklarının finansmanı için alınan
borçların faiz ödemeleri esas alınmaktadır. Bir tarafta kamu hizmetlerinin
gerektirdiği harcama miktarı, diğer tarafta faiz ödemelerinin gerektirdiği
harcama miktarı, bunların üst üste koyulması bütçe büyüklüğünü ortaya çıkarıyor
bildiğiniz gibi. Bu iki ana kalemden ne kadar kamu harcaması yapılacağını
belirlemek bütçeyi yapan hükûmetin iradesine
bağlıdır. O bütçe dönemindeki ödenecek faiz miktarı ise hükûmetin
önüne veri olarak gelmektedir, o konuda hükûmetin
yapabileceği fazla bir şey yoktur. Bu gerçek dikkate alındığında, Hükûmetin ikide bir Milliyetçi Hareket Partisi sıralarına
dönerek “Sizin ortağı olduğunuz 57’nci Hükûmet
döneminde faiz ödemeleri şöyleydi, böyleydi.” demesinin hiçbir anlamı olmadığı
görülüyor. Çünkü Milliyetçi Hareket Partisinin ortak olduğu hükûmet
döneminde ödenen faizlerin, Milliyetçi Hareket Partisi öncesi hükümetlerin
bütçe açıklarının kapatılması için yaptıkları borçların faizleri olduğu
biliniyor. Bu vesileyle belirtmek gerekir ki bugün faiz yükünün nispi olarak
düşmüş olmasının, Türkiye benzeri ülkelerde ortalama yüzde 56’lar civarında
olan enflasyonun 2002’den itibaren düşerek yüzde 7’ler düzeyine inmiş olmasının
soncudur.
Şimdi, faizler
düşerken, dünyada bu rahatlık varken, Türkiye’ye de sirayet etmişken Türkiye
“Fazla faiz ödemedim.” diye hayıflanmakta mıdır, Hükûmet
bunu mu söylüyor, anlayabilmiş değiliz. Bu, o günün trendlerinin
sonuçları idi, bunu söylemek istiyorum.
Tekrar bütçe
denkliğinin önemi konusuna dönersek, bu konuda yani denk bütçe yapma gereğinin
önemi konusunda ciddi bir ihtilaf olmamasına rağmen süre konusunda farklı
görüşler vardır. Bütçe denkliğinden yıllık bir eşitliği mi anlamak lazım
geldiği, yoksa birkaç yıllık bir dönemi mi esas almak gerektiği noktasında bir
görüş farkı vardır.
Büyüme
oranlarının yıldan yıla önemli farklılıklar göstermesi hâlinde ve kriz
ortamlarında denklikten ziyade dönemsel bir denge hesabına gidileceği kabul
edilir, büyümedeki zikzaklara paralel bir denklik anlayışının büyümeyi daha da
istikrarsızlaştıracağı düşünülür. Kriz ortamında ise ekonominin daralmasına
seyirci kalmanın bütçe denkliğini sağlamayı gelirler açısından daha da
zorlaştıracağı bilinir. Nitekim, son krizde birçok
ülkenin krizin kendi ülkelerindeki daralma etkisini azaltabilmek için bütçe
açıklarını göze aldıklarını, ekonomilerini çeşitli şekillerde desteklediklerini
gördük.
Türkiye’de ise,
kriz ortamında hazırlanmış olmasına rağmen 2009 yılı bütçesinde gerçekçi
olmadığı belli olan düşük bir bütçe açığı öngörülmüş fakat 5 katının üzerinde
bir gerçekleşme ile karşılaşılmış idi. Bu da gösteriyor ki iktidar krizi ne
algılayabilmiş ne de önlem alabilmişti. “Algılamamış” demek yerine
“Umursamamış” demenin daha yerinde olacağı anlaşılıyor. 52 milyar TL olarak
gerçekleşecek bir açığı herkes tahmin ederken Hükûmetin
10 milyar TL olarak öngörmüş olması bunu göstermektedir. Krizin en yoğun
yaşandığı 2009 yılı için 10 milyar TL bütçe açığı öngörülürken 2010 yılı açığı
44 milyar civarında olmuş, 2011 yılı için ise 35,5 milyar açık öngörülmüştür,
üstelik 13,7 milyar TL olarak hedeflenen özelleştirme hasılatının
üzerine. Bütün bu karşılaştırmalar ışığında 2011 bütçesinin denklikten hayli
uzak, açık veren bir bütçe olduğunu söyleyebiliriz.
Her yıl önemli miktarda
özelleştirme ve yabancılara yönelik varlık satışları ile düşük tutulmaya
çalışılan bütçe açıklarını iyi değerlendirmek gerekiyor. Özelleştirmenin bir
sınırı olması gerektiği ve yabancılara satışların sağlıklı bir yol olmadığı
düşünülürse bütçe açıkları konusunda Hükûmetin
karnesinin iyice zayıf olduğu görülecektir. Özetleyecek olursak, ekonomi
daralırken bütçe açığı vermeyeceğini iddia etmeye ihtiyaç duyan, ama tarihî bir
bütçe açığı veren, bir taraftan “Ekonomi düzeldi.” deyip bir taraftan bütçe açıkları
vermeye devam eden, millî kuruluşlarımızı yabancılara satarak bütçe açığı
rekorlarını düşürmeye çalışan bir iktidarla karşı karşıyayız.
Bütçe açığını
değerlendirirken cari açıkla ilişkisini de göz ardı etmemek gerekiyor. Bütçe
açığı ile ödemeler dengesi açığı, bir ekonominin birbirini çoğaltıcı etkiye
sahip en önemli iki defosudur. İç açık ve dış açık sorununu bir arada yaşayan
ülke ekonomilerinin ciddi tehdit altında olduğu bilinir. Bu iki ciddi sorunun
bir arada yaşanıyor olması “ikiz açık” ifadesiyle değerlendirilmektedir.
Türkiye maalesef bu iki sorunu bir arada yaşayan şanssız ülkelerden bir
tanesidir. Artan bütçe açığının cari açığı nasıl artırdığı, artan cari açığın
yeniden bütçe açığını nasıl tetiklediği çok kişinin malumudur. Ancak mekanizmanın
Türkiye'de biraz farklı işlediğini de söylemeliyiz. Vergi sistemindeki
çarpıklıklar nedeniyle Hükûmet cari açığı artırarak
bütçe açığını nispeten aşağılarda tutmaya çalışıyor. İthalata dayalı büyüme
modelinde ithalat, ihracat gelirleriyle değil, dış açıkla finans ediliyor.
Vergi gelirlerimiz içinde vasıtalı vergilerin payının yüksek olması, cari
açıkla yapılan ithalat ürünlerinden alınan KDV ve ÖTV gibi dolaylı vergilerin
miktarını artırıyor, ithalden alınan KDV toplamı da artıyor. Bütçe gelirleri
içinde kazançtan alınan doğrudan vergilerin payı azalırken, dolaylı vergiler
artmakta, bu gelirlerin de cari açıkla finanse edilen ithalattan geldiği
bilinmektedir.
Buradan, Hükûmetin cari açığın büyümesine neden razı olduğu, sıcak
paranın Türkiye’yi kavurmasına neden seyirci kaldığına gelirsek, görünen
manzara şudur: Türkiye, AKP İktidarı döneminde tarihinin en yüksek cari açık-larını vermektedir. Kendi ülke ürünlerini ihraç ederek,
yani ihracattaki yerli ürün payını artırarak cari açığı azaltma yolunu kapatmış,
büyümeyi cari açığa bağlı hâle getirmiştir. Cari açığı azaltmak için elindeki
tek yol, büyümeyi düşürmektir. İthalatın azaltılması, büyümeden vazgeçme
şartına bağlı hâle gelmiştir. Bir başka nokta: Hükûmet
“Cari açık azalsın.” dese, yani sıcak paranın Türkiye’yi fakirleştirmesine
artık razı olmayacağını söylese ithalat düşecek. İthalat düşünce büyüme
düşecek, büyüme düşünce hem ithal yoluyla alınan direkt ve dolaylı vergiler hem
de ekonomi küçüldüğü için kazançtan vergiler azalacak, gelen vergiler düşecek,
o zaman bütçe açığı rekor düzeylere çıkacak.
Görüldüğü gibi, Hükûmet, Türkiye ekonomisini cari açık ve bütçe açığı gibi
iki büyük tahribatı birden yaşamaya mahkûm etmiş, ülkeyi birinin zararını
azaltmak için diğerinin zararını artırmak mecburiyetine sokmuştur.
Hangi açıdan
bakılırsa bakılsın Türkiye’yi çok büyük sıkıntıların içine sokmuş olan AKP
İktidarının sadece bütçe denkliği açısından bakıldığı zaman bile durumu budur.
Dolayısıyla, sayın milletvekilleri, Türkiye’de denge konusu söz konusu olduğu
zaman, sadece denge konusu üzerinden bile konuşacak olsak, Türkiye’deki
açıkların esasen çok dolaylı ve geçici yollardan telafi edildiğini, esasen
rekor düzeylerde olabilecek bütçe açıklarının birtakım satışlarla kamufle edildiğini görmüş oluyoruz.
Bu açıklamalarımdan
sonra hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kutluata.
Başka söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacak.
Sayın Genç,
buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, efendim, 8 Martta Elâzığ’da bir deprem meydana geldi.
Bu deprem sonucunda Tunceli’de de birçok ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif
hasarlı binalar tespit edildi. Bunu defalarca dile getirdim ama maalesef Hükûmet de tatmin edici bir cevap vermedi.
Şimdi, bu deprem
sonucunda vatandaşların bazılarına 43 metrekarelik prefabrik ev veriyorlar,
bazılarına 3 bin lira veriyorlar, bazılarına 2 bin lira veriyorlar yani bununla
o insanların derdine deva bulunması mümkün değil. Ben şimdi Sayın Bakandan
öğrenmek istiyorum: 8 Mart depreminde Tunceli’de depremzede olarak tespit
edilen bu vatandaşlara -ağır hasarlı, orta hasarlı ve hafif hasarlı binalara-
yeni senede emsallerine verilecek miktarda yardım yapabilir misiniz? Çünkü bu
sene, 2 bin, 3 bin lira bir para veriliyor. Seneye bir ev yapmayı düşünüyor
musunuz? Bu konuda özellikle bir cevap almak istiyorum.
Bir de Düzce’den
vatandaşlar bana telefon ettiler, diyorlar ki... 2003 yılında Anayasa’da
yapılan değişiklikten önce aile reisi erkekti. Orada tütün eken aileler var,
evli hanım. 2003’ten sonra evli hanım BAĞ-KUR üyesi olabiliyor da 1994’ten
başlıyor bu, o zaman aile reisi olmadığı için evli hanım BAĞ-KUR’a müracaat edemiyor ama bu konuda iş mahkemelerine
açılan davaları da kazanıyor. Bakanlık olarak bu vatandaşları mahkemeye sevk
etmeden, doğrudan doğruya, 1994’ten itibaren bu evli kadınları da BAĞ-KUR
iştirakçisi olarak kabul etmeyi düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Tabii, bu Elâzığ
depremi sonrasında eğer Tunceli’de bir hasar söz konusuysa, Afet ve Acil Durum
Yönetimi Başkanlığı onları tespit ettiyse, biz Maliye Bakanlığı olarak
elimizdeki imkânlar çerçevesinde tabii ki yardımcı oluruz.
Şunu söyleyeyim
ben: TOKİ’nin özellikle o bölgede deprem sonrası
yaptığı konutlarda yardımcı olmak üzere -çünkü Afet ve Acil Durum Yönetimi
Başkanlığının bütçe imkânları son derece sınırlı- biz bu sene bütçe imkânları
elverişli olduğu için kendilerine de yardımcı olduk yani hem TOKİ’ye hem il özel idarelerine. Dolayısıyla,
vatandaşlarımıza, böylesine bir felaket karşısında en azından devletin desteği
burada esirgenmedi. Yani ben teknik olarak Tunceli’de ne oldu bilmiyorum ama
sonuç itibarıyla tabii ki buradaki muhatap kurum veya kuruluş Afet ve Acil
Durum Yönetimi Başkanlığıdır, onların bize getirmesi lazım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O tespit edilmiş Sayın Bakan. Onlar tespit etmişler yani.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Siz zaten bunu gündeme getirdiğinize göre eminim
onların da bir çalışması vardır.
Şimdi, 2003
Anayasa değişikliği öncesi durum ve tabii ki kadınların BAĞ-KUR hususu… Yine,
arkadaşlar not alsınlar, biz Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanımıza iletelim.
Muhtemelen eğer bu bir kanun değişikliği gerektiriyorsa biz kendilerine
iletelim. Ama takdir edersiniz ki bu, Maliye Bakanlığının bir hususu değil
çünkü BAĞ-KUR…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hükûmet sıfatıyla size sordum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tabii ki ben Hükûmet
sıfatıyla buradayım.
Benim dediğim
gibi, arkadaşlar, bu gündeme getirdiğiniz bütün hususları not alıyorlar. Benim
talimatım şu: İlgili bakanlıklara da bildirelim, dolayısıyla onlar bu konularla
da ilgilensinler, Meclise getirilmesi gereken bir husus olursa da getirilir.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Mahkemeler lehte karar veriyor.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
Nazım gelir ve
gider
MADDE 4- (1)
Merkezi yönetim kesin hesap gider ve gelir cetvellerinde gösterildiği üzere
2009 yılında toplam 506.441.106,84 Türk Lirası nazım gelir tahsil edilmiş ve
aynı miktar gider gerçekleşmiştir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Emin Haluk Ayhan,
Denizli Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan,
sayın milletvekilleri; 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini arz etmek için söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nda bütçe giderleri toplamı 268,2 milyar
Türk lirası, bütçe gelir toplamı 215,5 milyar Türk lirası, bütçe açığı ise 52,8
milyar Türk lirası olarak gerçekleşmiştir. Tabii ki bunlar Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nda kuruşuna kadar var, vakit almamak için böyle izah ediyorum.
2009 yılı sonu
itibarıyla, kısa vadeli devlet iç borcu 14 milyar Türk lirası, orta-uzun vadeli
devlet iç borcu 316 milyar Türk lirası olmak üzere, toplam 330 milyar Türk
lirası devlet iç borcu, 112 milyar Türk lirası devlet dış borcu, 17,5 milyar
Türk lirası hazine garantili borç bulunmaktadır.
5018 sayılı Kamu
Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nda kesin hesap kanunu süreci ve genel uygunluk
bildirimi usul ve esaslarına dair hükümler yer almaktadır. Buna göre, Sayıştayın genel uygunluk bildirimini, dış denetim
raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet raporunu dikkate alarak
hazırlaması gerekmektedir fakat 5018 sayılı Kanun’un gerektirdiği değişiklikler
konusunda Sayıştayın uygunluk bildirimi, dış denetim
raporları, idari faaliyet raporları ve genel faaliyet raporları dikkate
alınmaksızın hazırlanmıştır.
2009 Yılı Kesin Hesap Kanunu Tasarısı 5018 sayılı Kanun’da
“İdarelerin faaliyet raporları, genel faaliyet raporu, dış denetim, genel
değerlendirme raporu ve kesin hesap kanun tasarısı ile merkezî yönetim bütçe
kanun tasarısı birlikte görüşülür.” hükmüne uygun olmayan bir biçimde Plan ve
Bütçe Komisyonunca genel faaliyet raporu veya dış denetim genel değerlendirme
raporları olmaksızın veya dikkate alınmaksızın görüşülmüştür. Şimdiye kadar böyle olmuştur, bunu aynı şekilde muhalefet şerhimizde
de belirttik. Bu kanun hesap verilebilirlik ve şeffaflık açısından önemlidir. Hükûmet, 5018 sayılı Kanun’la getirilen hükümlere uygun
olarak gerekli düzenlemeleri yapmayarak değerlendirme ve hazırlanıştaki
eksikliklere yol açması nedeniyle hesap verilebilirlik ve şeffaflık ilkelerine
uygunluğu konusunda kesin hesap kanununu maalesef sakatlamıştır.
Sayıştay, 2009
yılı merkezî yönetim bütçesi sonuçları hakkında, Sayıştay Genel Kurulunun 6/9/2010 tarih ve 5286/1 sayılı kararı ile kabul edilen
genel uygunluk bildirimini hazırlamış ve Türkiye Büyük Millet Meclisine
göndermiştir. Genel Uygunluk Bildirimine göre, 2009 yılı merkezî yönetim
bütçesi kapsamındaki kamu idareleri bu yıl içinde toplam 9,8 milyar Türk lirası
tutarında ödenek üstü harcama yapmıştır. Bu ödenek üstü
harcamanın 8,6 milyar Türk lirası Sayıştay tarafından, personel harcamaları ve
diğer yasal harcamalar olduğu için tamamlayıcı ödenek verilmesi konusunda uygun
görüşle Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir ancak 1,2 milyar Türk
lirası tutarındaki ödenek üstü gider için 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve
Kontrol Kanunu’nun ilgili maddelerinin açık hükümleri karşısında tamamlayıcı
ödenek verilmemesi gerektiği görüşüyle konu yüce Meclisin takdirine
bırakılmıştır.
Diğer taraftan,
Kesin Hesap Kanun Tasarısı, yeterli iç kontrol ve dış denetim güvencesine sahip
midir? Maalesef değildir. Burada ifade etmek istediğim bir husus: Gerçekten,
yüce Meclis, 2009 Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nı incelerken detayıyla bu işi
ele almalıdır. Neden? 2009 yılı bütçesi görüşülürken biz, Milliyetçi Hareket
Partisi ve diğer muhalefete mensup milletvekili arkadaşlar, gerek komisyonda
gerekse burada, çok önemli bir şekilde Hükûmeti ikaz
etmiştir. 2009 yılı bütçesi değerlerinin gerçekçi olmadığını, dünyada ve
Türkiye’de gelmekte olan ekonomik krizi karşılayamayacağını çok açık ve net bir
şekilde Hükûmete ikaz etmişizdir. Hatta,
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin ekonomik
birimlerinin, müesseselerinin, kurumlarının, bu krizi karşılayacak güçte
yeniden ekonomik olarak bütçeyi gerçeklere uygun olarak hazırlayabileceğini,
bir hafta gibi kısa bir sürede de olsa yapılandırabileceğini, bütçenin geri
çekilmesini, gerçekçi bir biçimde tekrar yüce Meclise sunulması gerektiğini
ifade etmişizdir. Fakat, Hükûmet
ısrarla buna karşı çıkmıştır, bu bütçenin gerçekçi olduğunu söylemiştir.
Bu bütçenin
gerçekçi olmadığı, bu Kesin Hesap Tasarısı’yla önümüze gelmiştir. Gelirler,
harcamalar tutmamıştır. 10 küsur milyar dediğimiz açık, 52-53 milyar Türk
lirasına gelmiştir. Bu yetmemiştir, siz kendinizden şüphe etmişsinizdir, 70
milyar TL’ye uzanacak bir yetki almışsınızdır. Dolayısıyla, yani bu Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nı kabul ettiğimiz takdirde, harcamaların uygun harcanıp
harcanmadığı ama gerçekleşmelerin düzgün olmadığını da burada tescil etmiş
olacağız. Niye bunu söylüyorum? Siz buna inanmadınız, getirdiğiniz tasarının
düzgün olduğunu söylediniz, her şeyin gerçekçi olduğunu söylediniz. Bunu niye
söylüyorum? Önünüzde ne geldi? Mart seçimleri geldi. Siz, bütçeyi Parlamentoya
getirdiğinizde şunu düşündünüz: “Ya, biz bunu getirdik ama seçim öncesi bu
millete ne söyleyeceğiz? Bizim getirdiğimiz bütçe doğru değil. Biz bunu
düzenleyemeyiz. Biz bunun doğru olmadığını millete anlatamayız. Anlatırsak
mahallî idare seçimlerinde vatandaşlar bize ne der? ‘Niye doğruyu
getirmediniz?’ der.” diye bunu düzeltmediniz ama gerçek ortaya çıktı. “10
milyar, 12 milyar.” dediğiniz açık çıktı geldi 52-53 milyara. Bu gelip biriniz
burada izah etmiyorsunuz Sayın Bakanım. Diyorsunuz ki: “Bütün dünyada da bu
vardı, bizde de böyle oldu. Bunun için 2009 bütçesinde bu sıkıntı oldu.” Ama bu
sıkıntıların olacağı size muhalefet tarafından zaten söylenmişti. Bütün dünyada
bu problemler vardı ama siz vatandaşa mahallî idare seçimleri öncesi “Biz doğru
düzgün bir bütçe getiremedik, biz bunun farkına varamadık, getirdiğimizde de iş
işten çok geçmişti.” diyemediniz.
Şimdi de benzer
şeyler oluyor. Problemi Merkez Bankasının üstüne yıktınız, problemi Merkez
Bankası karşılamaya çalışıyor. Kamu maliyesine ilişkin tedbir almıyorsunuz, neyi
alıyorsunuz? Merkez Bankası parasal ve finansal hususlara ilişkin birtakım
tedbirler alıyor. Bu hadiseyi çözecek mi? Çözmeyecek.
Küresel kriz
döneminde merkezî yönetim bütçe açığı gerçekten ciddi biçimde arttı. 2009 yılı
Ekim ayına gelindiğinde merkezî yönetim bütçe açığı yıllık bazda
55 milyar Türk lirasına ulaştı. Ekonomide küçülmeyle birlikte vergi
gelirlerindeki artış ve kriz döneminde kamu harcamalarındaki artış bütçe
açığının artmasına neden oldu.
2010 yılında
bütçe açığı azalmaya başladı. 2010 yılı Kasım ayında yıllık bazda
bütçe açığı 29 milyar Türk lirasına geriledi. “Bu çok büyük oranda geriledi.”
diyorsunuz ama bunun gerçekten gerilemediğini, önceki yıllarla mukayese
ettiğinizde -kriz öncesiyle- 2 misli arttığını siz de biliyorsunuz. 2010 yılında
iç talepteki artışla birlikte tüketim ve ithalat kaynaklı vergilerin artmasıyla
bütçe açığı azalıyor. Bütçe açığındaki azalmaya rağmen, açığın seviyesi, biraz
önce ifade ettiğim kriz öncesi dönemden daha fazla.
Bütçe açığı 2006,
2007 ve 2008 yıllarında sırasıyla, 5 milyar, 13 milyar ve 16 milyar Türk lirası
tutarında gerçekleşti. Bununla şimdiki durumu mukayese ettiğinizde açığın
düştüğünü ifade etmek mümkün mü? Bir başka deyişle, krizin en yoğun yaşandığı
2009 yılındaki 52 milyar Türk lirası tutarındaki açığımız azalmakla birlikte,
bütçe açığımız -biraz önce ifade ettim- hâlâ kriz öncesi seviyelerinin yaklaşık
2 katı.
Ekonomide sıcak
paraya dayalı bir büyüme gerçekleştiriyorsunuz. Bunları gerçekten ülkenin problemlerini
çözücü, istihdam sağlayıcı bir hâle getirmiyorsunuz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN
(Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bütçenin ve kesin
hesabın hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Başka
söz talebi? Yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, Sayın Bakandan soruyorum: 2008 ve 2009 yıllarında
Başbakan tarafından harcanan örtülü ödenek miktarı kaç liradır kesin? Ayrıca da
Başbakan dışında örtülü ödenek kullanan hangi bakanlar ve kuruluşlar vardır?
Onların miktarları nedir?
Yine, 2009 Yılı
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı incelendiğinde; 9,8 milyar ödenek üstü harcama var,
bunun 1,2 milyar lirası yasalara aykırı. Şimdi, bunu getirip de Mecliste buna
yasal bir meşruiyet kazandıracağına… Bu 1,2 milyar liralık ödenek üstü harcama,
kanuna aykırı harcama yapan kişiler hakkında, neden bu paraları onlardan tahsil
etme cihetine gitmiyorsunuz da getirip burada bunu onaylıyorsunuz? O zaman
bütçe yapmanın ne anlamı var? Eğer Meclisin verdiği ödenekler aşılıyorsa ve
Meclisin verdiği bu ödenekleri hiç kale almadan bakanlıklar böyle keyfî,
istediği şekilde harcama yapıyorsa, o zaman bütçeye ne gerek var?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Bakan, buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
2009 yılında
örtülü ödenekten harcama 341 milyon 971 bin 42 lira, 2010 yılında en azından
-yani elimizdeki son rakam- 307 milyon 482 bin 647 lira.
Şimdi, örtülü
ödeneği kimler kullanıyor? Tabii ki 5018 sayılı Kanun’da belirtildiği gibi
Başbakanlık, Dışişleri, İçişleri, güvenlik ve diğer istihbarat birimleri
kullanıyor. Bu paralar, 5018 sayılı Kanun’da ifade edildiği gibi özel nitelikli
amaçlar için kullanılıyor. Dolayısıyla rakamlar da bunlar.
Ödenek üstü
harcamaya gelince: Takdir edersiniz ki 2009 yılı, son altmış yılın en büyük
küresel kriziydi. Ekonominin tabii ki küresel krizden daha az etkilenmesi için
birtakım tedbirler alındı. Bu tedbirlerin birtakım tabii ki gider etkisi söz
konusu oldu. Esas itibarıyla farklılıkların Sosyal Güvenlik Kurumundan
kaynaklandığını yani esas itibarıyla sosyal güvenlik, personel, sağlıkla ilgili
hususlardan kaynakladığını göreceksiniz yani detaylarını incelediğiniz zaman.
Bütçedeki diğer
fark da esas itibarıyla gelir farklılıklarından yani ekonomideki daralma
nedeniyle vergi gelirlerinin azalması nedeniyle tabii ki bütçe açığında da
artış olmuştur ama ödenek üstü harcamaların temelinde bu vardır.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O zaman ek bütçe getirseydiniz.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
Tamamlayıcı
ödenek
MADDE 5- (1)
Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, kamu
idarelerinin 2009 yılı ödenek üstü giderlerini karşılamak üzere, 5018 sayılı
Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için toplam
9.816.447.248,96 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idareler için toplam 2.506.887,11 Türk Lirası,
tamamlayıcı ödenek kabul
edilmiştir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Süleyman Nevzat Korkmaz,
Isparta Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın son bölümlerini görüşmeye
başladığımızı hatırlatarak, “Tamamlayıcı ödenek” bölümünde Milliyetçi Hareket Partisinin
görüşlerini açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 2009 konsolide bütçe gideri toplamı
268 milyar lira, gelir toplamı 215 milyar lira, bütçe açığı da 53 milyar lira
olarak gerçekleşmiş, devlet iç borcu, dış borcu ve hazine garantili borç
toplamı olarak Türkiye Cumhuriyeti devletinin borç toplamı da 460 milyar liraya
ulaşmıştır.
Bu rakamlar,
kıymetli milletvekilleri, durumun milletimize daha iyi gösterilmesi amacıyla
bir gecede değiştirilen sanal rakamlardan olmayıp canlı rakamlardır. Muhalefet
bu borç meselesini gündeme getirdikçe Sayın Başbakan ve ekonomiden sorumlu
bakanların kimyası bozulmakta “Ama gayrisafi yurt içi hasılamız
da arttı, bunu büyütmeyin” demektedirler ancak biz büyütsek de büyütmesek de
dünyadaki en borçlu ekonomilerden biri olduğumuz gerçeği değişmemekte, Sayın
Başbakanın pembe dizileri aratmayacak cilalı sözler ile vatandaşımızın günlük
hayatına bir türlü yansımayan refah ve gelişme bir türlü gerçekleşememektedir.
Hesabı işlerine geldiği gibi yapan Hükûmet, biz biraz
daha borç konuşursak bir gecede rakamlarla oynayıp toplam borç miktarını da
değiştiriverecekler, buna da “Revizyon iyidir.” diye, milletin gözünün içine
baka baka, yaptıklarının ne kadar millet menfaatine,
faydasına, yararına olduğunu söylemeye devam edecekler.
Sayın Hükûmet, aziz milletimiz merak ediyor ve soruyor: AKP Hükûmeti Türkiye'nin iç ve dış borç toplamını 2’ye, 3’e
katlar iken bu paralar nereye harcanmıştır, nerelerde kullanılmıştır? Bu
paralar insanlarımızın günlük refahına, hayat şartlarına yansımadığına göre
hangi sektörlere ve kimlerin cebine yönlendirilmiştir? Sık sık
2002 kıyaslaması yaptığınıza göre -olur olmaz yerlerde- 2010’a gelindiğinde
insanlarımızın refah artışı 2002’ye göre hakikaten 3 kat artmış mıdır,
insanlarımız 2002’ye göre 3 kat daha iyi mi yaşamaktadır? Bu karmaşa, bu
düzensizlik, anlaşıldığına göre, AKP Hükûmeti
gönderilinceye kadar devam edecek. La Fontaine’den
masallar da ancak o zaman sona erecek.
Değerli
milletvekilleri, ne kadar rakamları değiştirirseniz değiştirin, örneğin
Ispartalı hemşehrilerimin yüz yüze kaldığı şu
sorunları ortadan kaldırmamaktadır. Ben, kendi ilimi örnek veriyorum ama tüm
illerde de durum bundan farklı değil. Merak ediyorsanız kendi ilinizdeki
rakamları da lütfen bir çıkartın. 2010 yılının Eylül ayı itibarıyla Isparta
ilinde sektörlere göre kullanılan kredilerin tümü dikkate alındığında, doksan
gün içerisinde herhangi bir geri ödeme yapılmadığından takibe düşmüş tüm
bankalardaki nakdî kredi miktarlarını sizlerle paylaşmak istiyorum ki bu
rakamlar Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurulunun resmî web sitesinden
alınmış rakamlardır.
Gıda, meşrubat ve
tütün sektöründe Aralık 2009’da 423 bin lirayken borç, sadece dokuz ay sonra
Eylül 2010’da yüzde 23 artışla 533 bine gelmiş. İnşaat sektöründe 2 trilyon 22
milyar lira olan borç, yüzde 66 artışla 3 trilyon 360 milyar liraya gelmiş.
Finansal kuruluşlardaki bu dokuz ay içerisindeki borç artışı yüzde 46, turizm
sektöründe yüzde 10, ziraat ve balıkçılık sektöründe yüzde 33, taşıt kredisinde
yüzde 20, tüketici kredisinde yüzde 8, kredi kartlarında yüzde 30 kıymetli
milletvekilleri.
Bu miktarları topladığınızda, Isparta’nın muacceliyyet
kazanmış, takibe düşmüş kredi miktarları toplamının Aralık 2009’da 50 trilyon
112 milyar lira iken, sadece dokuz ay sonra, dikkatinizi çekiyorum sadece dokuz
ay sonra Eylül 2010’da 55 trilyon 172 milyar liraya ulaştığını ve bu borçların
artış yüzdesinin de yüzde 10’u dokuz ay içerisinde arttığını görüyoruz.
Haydi bakalım, bir
gecede rakamları hokus pokusla değiştiren AKP’nin
ekonomi kurmayları ve Sayın Başbakan, bir zahmet şu meseleye de bir el
atıverin, Ispartalının ve Türkiye'nin dört bir yerinde yaşayan
vatandaşlarımızın borç yükünü de üzerlerinden bir alıverin. Ne oldu? Sizin
sanal dünyanızdan sıyrılıp vatandaşın gerçek gündemiyle karşılaştığınızda
söyleyecek sözünüz kalmıyor değil mi? Ne söylerseniz söyleyin, vatandaşın
borçları arttı mı artmadı mı? Vatandaşımız zor durumda mı değil mi? Kâğıt
üzerinde oynamalar sizin olsun Sayın Bakan, vatandaşın çektiğini ancak vatandaş
biliyor.
Değerli
milletvekilleri, Sayıştayın hazırladığı genel
uygunluk bildirimine göre 2009 yılı Merkezî Yönetim Bütçesi kapsamındaki kamu
idareleri bu yıl içinde toplam 9 milyar 819 milyon lira ödenek üstü harcama
yapmışlardır, yaklaşık 10 katrilyon lira eski parayla. Bu ödenek üstü
harcamaların 8 milyar 637 milyon lirası personel harcamaları ve diğer yasal
harcamalar olduğu için Sayıştay tarafından tamamlayıcı ödenek verilmesi
hususunda uygun görüşle Türkiye Büyük Millet Meclisine sevk edilmiştir. Ancak 1
milyar 182 milyon lira tutarındaki ödenek üstü gider için 5018 sayılı Kamu Mali
Yönetimi ve Kontrolü Kanunu’nun 20, 26, 31 ve 70’inci maddelerindeki açık hükümler
karşısında tamamlayıcı ödenek verilmesi hususu Türkiye Büyük Millet Meclisinin
takdirine bırakılmıştır.
Değerli
milletvekilleri, önemli bir hususu sizlerle paylaşmak istiyorum. Hükûmet, Türkiye Büyük Millet Meclisinin kendisine verdiği
harcama yetkisini ve sınırlarını aşmayı adet hâline getirmiştir. Bu tespit,
sadece bizim tespitimiz değildir. TEPAV, yani Türkiye Odalar
ve Borsalar Birliğinin vakfı, Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfının
hazırladığı rapora göre, bu raporda da aynı konuya işaret edilmiş, son yıllarda
Türkiye Büyük Millet Meclisinin verdiği harcama yetkisinin yürütme tarafından, Hükûmet tarafından yine bütçe kanununa eklenen ödenek
aktarmalarına ilişkin maddelerle bütçe aşımı yapıldığı ve yılın sonunda başta
verilen harcama yetkisinin üzerine çıkıldığına işaret edilmiştir. TEPAV’ın raporunda, bu aşımların özellikle 2008 yılında
yapılan bütçe dışı harcamalarla 5 milyar lira -ki bu, eski parayla 5 katrilyon
liraya tekabül ediyor- civarına çıktığı ve en çok personel kalemindeki ödeneklerde
kendisini gösterdiği belirtilmektedir. Bu miktarların, yıl içerisinde, en çok
personel harcamaları ödeneğinden kesinti yapılarak, önce yedek ödeneklere,
oradan da ilgili kalemlere aktarıldığı ifade edilmektedir. “Türkiye Büyük
Millet Meclisinden başta alınan ödeneklerin üzerinde yıl içinde harcama
yapılmaktadır.” denilmektedir. Kaldı ki personel kaleminde ödenek olmasa da
harcama yapılabildiği bilinmektedir. Böylelikle kesin hesap görüşmelerinde yıl sonunda ortaya çıkan ödenek üstü personel harcamaları
Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından, Sayıştay tarafından tamamlayıcı ödenek
verilmesi suretiyle yasallaştırılmaktadır.
Raporda, bu
uygulamayla her şey kâğıt üzerinde çözüme kavuşturulmuş gibi görünse de Türkiye
Büyük Millet Meclisinin başta devrettiği bütçe hakkının dışında harcamalar
yapılmasına zemin hazırlandığına dikkat çekilerek, giderek yaygınlık kazanmaya
başladığı anlaşılan bu uygulamaların istisnai durumlar dışında engellenmesi
gereğine dikkat çekilmiştir. Ayrıca, aktarılan bu ödeneklerin hangi kalemlere
gittiğinin net bir biçimde raporlanmamasının da üzerinde durulması gereken bir
başka husus olduğu ifade edilmektedir.
Bu düzensizlik ve
disiplinsizlikler yıllardır devlet sistemimizde rastlanmayan şeylerdir. AKP,
iktidarının ilanihaye süreceği gibi bir sarhoşluğa
kapılmıştır. Bunun sıkıntıları katlanarak artacaktır.
AKP’ye, her ne
kadar “Benden sonra tufan!” dese de, yapanın yanına bırakılmayacağını, bu
hesapların didik didik edilip milletin gasbedilmiş her kuruşunun hesabının sorulacağını
hatırlatıyor; Milliyetçi Hareket Partisi olarak, eksik ve yetersiz bulsak da
2011 bütçesinin milletimize hayırlar getirmesini temenni ediyor, yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Korkmaz.
Başka söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi
yapılacaktır.
Sayın Kurt,
buyurun.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Başkan, müsaadenizle, Hatip’in konuşmasıyla alakalı bir
hususa açıklık getirmek için, 60/4’e göre…
BAŞKAN – Hayır
Sayın Kurt, lütfen… Soru-cevap işlemi yapıyoruz. Soru soracaksınız Sayın
Bakana. Buyurun. Onun için açtım ben mikrofonu.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Şimdi, efendim, konuşmacı Isparta’daki ekonomik durumla ilgili
birtakım bilgiler verdi. Benim bildiğim kadarıyla Isparta Türkiye’de
yaşanabilir kentler arasında 3’üncü sıradaki bir kent. Ayrıca, örneğin bir,
araç tüketiminde…
BAŞKAN – Sayın
Kurt, böyle bir usulümüz yok.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Benim rakamlarım BDDK rakamları.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Bakana soruyorum efendim.
BAŞKAN – Buyurun
sorun.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Sayın Bakana soruyorum efendim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz, lütfen…
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Yani, araç tüketiminde Türkiye’deki ilk illerden birisi. Ekonomik
durumu kötü bir il olarak bunu Sayın Bakan açıklayabilir mi? Bunu soruyorum
efendim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, bu soru mudur? İç Tüzük’ün hangi maddesine uygun?
BAŞKAN – Soru
soruyor Sayın Korkmaz.
Buyurun Sayın
Bakanım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) - Böyle bir şey olur mu?!
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Olur, olur. Sen her çıktığında mendil sallarsan, olur. Mendil
sallamayacaksın.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Ben sen miyim?
BAŞKAN - Lütfen
sayın milletvekilleri…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Kanal 32’de tartışalım, seninle her yerde tartışırım bu rakamları,
yüreğin yetiyorsa çık.
HAYDAR KEMAL KURT
(Isparta) – Hadi, hadi…
BAŞKAN - Sayın
Kurt… Sayın Korkmaz…
Sayın Bakan,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, soruyu anlamadım gerçekten.
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Bravo Sayın Bakan.
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi
okutuyorum:
Devredilen ödenek
MADDE 6- (1)
Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinin ilgili sütununda gösterildiği
üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin 2009 yılı içinde
harcanmayan toplam 196.421.588,97 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin 2009 yılı içinde harcanmayan toplam
9.740.465,25 Türk Lirası,
ödeneği ertesi yıla
devredilmiştir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Mustafa Kalaycı, Konya
Milletvekili söz istemişlerdir.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MUSTAFA KALAYCI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte
olan tasarının 6’ncı maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun
görüşlerini açıklamak üzere huzurlarınızdayım. Bu vesileyle hepinizi
saygılarımla selamlıyorum.
2009 yılında 52,7
milyar Türk lirası bütçe açığı gerçekleşmiştir. 2009 yılı bütçesi hazırlanırken
Hükûmetin önlem almak yerine, denk bütçe nutuklarıyla
Türkiye Büyük Millet Meclisini meşgul ettiği hatırlardadır. Öngörülen bütçe
açığının yaklaşık 5 misli artış gösterdiği de ortadadır. Türkiye çok zorlu ve
çetin bir ekonomik buhranın tüm sonuçlarını derinlemesine yaşamış ve toplumun
tüm kesimleri bu süreçte çok ciddi yara almış, her sektörden ve her kesimden
imdat çığlıkları yükselmiştir.
Türkiye
ekonomisinin ağır kriz şartlarından en fazla etkilenen kesim hiç şüphesiz esnaf
ve sanatkârlarımız olmuştur. Krizin tahribatı ve yoğunluğu esnafımızı bunaltmış
ve iş yapamaz hâle getirmiştir. Ürettiğini satamayan, sattığının yerine ise
yenisini koyamayan esnafımız kısır bir döngü içerisine hapsolmuş ve çırpınarak
sürekli olarak dertlerine çözüm bulacak bir muhatap aramıştır. İş yeri kirasını
dahi ödemekte zorluk çeken, hayatın güçlüklerine direnen esnafımız gerçekten
çok zor duruma düşmüştür. Piyasalarda yaşanan durgunluk sebebiyle binlerce iş
yeri kapanmıştır. Esnafımız kredi borçlarını, vadesi gelen senetlerini, vergi
ve prim borçlarını kazanamadıkları için ödeyememişler ve birçoğu da ya kepenk
kapatmış ya iflas etmiştir.
Sayın Maliye
Bakanı, siz esnafımızın ne durumda olduğunu biliyor musunuz? Esnaf ve
sanatkârlarımız AKP Hükûmetinin ihmali ve gözden
çıkarmasıyla çilenin merkezi olmuştur. Ankara’da Siteler’e
hiç yolunuz düşüyor mu? Esnafımızın sorunlarını hiç dinliyor musunuz? Gerçi AKP
Hükûmeti olarak siz milletin sorunlarını değil ancak
telefonlarını dinliyorsunuz.
Nakliyeci
esnafımız zor durumda, aldığınız vergi ve belge harçları kamyoncunun altındaki
emektarı kamyonunun değerinden daha yüksek. Otobüsçü, minibüsçü, taksici
esnafımız çok dertli. Nakliyeci esnafımız iş bulamıyor, bulsa da aldığı para
yakıtını ancak karşılıyor. Gemilere vergisiz yakıt veriyorsunuz. Peki ama neden kamyoncuya, nakliyeci esnafımıza ÖTV’siz, ucuz yakıt vermiyorsunuz? Sizin adaletiniz böyle
mi?
Kamyoncu,
otobüsçü esnafımız sekiz yıldır yaptığınız zamlar nedeniyle pahalandığı için
mazot alamıyor, 10 numara yağ kullanıyor. Akaryakıt istasyonlarında “10 numara
yağ bulunur.” yazısını hepiniz görüyorsunuzdur. Gerçi Sayın Maliye Bakanı Plan
ve Bütçe Komisyonuna yaptığı sunumda “10 numara yağ sorununu çözüyoruz.” dedi.
Nasıl mı? Denetleyerek. Yani nakliyeci esnafımız neden 10 numara yağ yakmak
zorunda kalıyor, Maliye Bakanının ve AKP Hükûmetinin
umurunda değil. O hâlde kamyoncumuz, nakliyecimiz geçimini nasıl sağlayacak,
evine nasıl ekmek götürebilecek? Esnafımız feryat ediyor, kan ağlıyor ama onu
dinleyen, sorunlarına çözüm getirecek bir iktidar ortada yok.
Değerli
milletvekilleri, Sayın Başbakan 10 Nisan 2010 tarihinde ekonomiyle ilgili 6
bakanıyla birlikte İstanbul Dolmabahçe Sarayı Başbakanlık Ofisinde düzenlenen
basın toplantısıyla Esnaf ve Sanatkârlar Değişim, Dönüşüm ve Destek Strateji
Belgesi ve Eylem Planı’nı açıklamıştır. Esasen Eylem Planı’nda muğlak ifadeler bulunmakta olup genel ve belirsiz
yaklaşımlarla esnafımızın sorunları halledilemez. Yine de AKP Hükûmetinin başını kaldırıp esnafı hatırlaması ve görmesi
iyi bir gelişme olmuştur. Ancak, sadece hatırlamakla kalınmış, ertesi gün yine
unutularak esnaf ve sanatkârlarımız kaderiyle baş başa bırakılmıştır.
Sayın Başbakan o
toplantıda, hazırladıkları strateji belgesinin temel hedefinin esnaf ve
sanatkârların rekabet gücünün artırılması ile değişim ve dönüşümün
desteklenmesi olduğunu belirterek, bu temel hedefe ulaşmak için yedi ana başlık
ve bu ana başlıklar altında otuz tedbir belirlediklerini açıklamıştır. Aradan
tam sekiz ay on beş gün geçmiş olmasına rağmen açıklanan bu tedbirlerle ilgili
bugüne kadar kayda değer bir düzenleme yapılmamıştır. Bu durum, Sayın
Başbakanın ve AKP Hükûmetinin konulara ve sorunlara
samimiyetten ve ciddiyetten uzak olan bakış açısını göstermektedir.
Sayın Başbakan o toplantıda “Hâlen esnaf muaflığı kapsamındaki
meslek kolları için vergiden muaf esnaf belgesi uygulaması getiriyoruz, Gelir
Vergisi Kanunu Tasarısı’nda basit usulden gerçek usule geçen esnaf ve
sanatkârların şartlar oluştuğunda basit usulde vergilendirilmesini sağlayacak
düzenlemelere yer vermeyi planlıyoruz.” diye açıklama yapmıştır ancak bir
cümlelik ve bir maddelik düzenleme, ne hikmetse, sekiz buçuk aydır hâlâ
planlama aşamasında.
Gerçek usulden
basit usule geçmeyi yasaklayan düzenleme şu şekildedir: Gelir Vergisi
Kanunu’nun 46’ncı maddesinin altıncı fıkrasının son cümlesinde “Herhangi bir
şekilde gerçek usulde vergilendirilecek olanlar ve gerçek usulde
vergilendirilen mükellefler, bir daha hiçbir şekilde basit usule dönemezler. Bu
kişilerin aynı türden iş yapan eş ve çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle
basit usulden yararlanamazlar.” hükmü bulunmaktadır.
Gerçekten, bu
hüküm büyük bir eşitsizlik ve haksızlıktır. Ülkemizde birçok esnaf ve sanatkâr
basit usule tabi olmayı gerektiren şartları topluca taşıdığı hâlde, herhangi
bir şekilde gerçek usulde vergilendirmeye geçtiği gerekçesiyle bir daha hiçbir
şekilde basit usule dönememekte, hatta bu kişilerin aynı türden iş yapan eş ve
çocukları da bu faaliyetleri nedeniyle basit usulden yararlanamamaktadır. Bu
durum, aynı durumdaki mükellefler arasında büyük bir haksızlığa neden olmakta,
eşitlik ve adalet ilkelerine uygun düşmemektedir.
10 Nisandan beri
birçok kanun çıkarıldı. Bir cümleyle yapılabilecek düzenlemeye, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak uyarılarımıza ve önerilerimize rağmen bu kanunlarda yer
verilmedi. Sayın Başbakan, 6 bakanla Dolmabahçe Sarayı’nda yaptığı basın
toplantısıyla söz vermiştir. Neden sözünüzü yerine getirmiyorsunuz? Madem
yapmayacaktınız niye söz veriyorsunuz?
Plan ve Bütçe
Komisyonunda şu anda torba kanun tasarısı görüşülüyor, alt komisyon tamamlandı.
Olur olmadık maddeler eklendi, tasarı 130 maddeyi
geçti ama esnaf muaflığıyla, esnafın basit usule dönebilmesiyle ilgili bir
madde, maalesef, yine yok. Söz verip de yapmamak, sözünde durmamak AKP’nin
temel özelliği hâline gelmiştir.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak verdiğimiz 22 Nisan 2010 tarih
ve (2/681) esas numaralı Esnaf ve Çalışanların Vergi Yükünün Hafifletilmesi ve
Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi’nde basit usule
tabi olmayı gerektiren şartları topluca taşıyan esnaf ve sanatkârın gerçek
usulden basit usule geçebilmesine imkân verilmesi, basit usule tabi esnaf ve
sanatkârdan gelir vergisi alınmaması hususları da yer almaktadır. Bu kanun teklifinin hızla görüşülmesi konusunda destek
vereceğinizi umuyorum.
Torba kanun
tasarısında üç yüze varan kamu alacağı yeniden yapılandırılmaktadır. Bu
düzenlemeyle AKP, esasen sekiz yıldır Türkiye’yi iyi yönetmediğini ikrar
etmektedir. Vatandaşlarımızın borcunu ödeyemez hâle gelmesinin sorumlusu AKP Hükûmetidir. Aslında, bu düzenleme için çok geç
kalınmıştır. Vatandaşımızın vergi, sigorta primi, elektrik, kredi gibi
borçlarının yeniden yapılandırılması konusunda Milliyetçi Hareket Partisi
olarak biz sekiz ay önce yine 22 Nisan 2010 tarihi itibarıyla beş adet kanun
teklifi verdik ama tekliflerimizi ve uyarılarımızı AKP Hükûmeti
dikkate almamıştır. Yapılandırma tasarısının kanunlaşması daha da gecikeceğe
benziyor. Yirmi bir maddesi, alacakların yapılandırılmasını içeren tasarı Hükûmetten geçici maddelerle birlikte 120 madde olarak
gelmiş, alt komisyonda 130 maddeyi aşmıştır. Daha komisyon aşaması var, Genel
Kurul aşaması var. Başka ilave madde gelmeyeceği düşünülse bile 136 madde ne
zaman görüşülecek? Biz yine tekrarlıyoruz: Gelin, yirmi bir maddeyi hemen
görüşelim, vatandaşımızın, esnafımızın beklentisine cevap verelim diyoruz.
Teşekkür ediyor,
hepinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kalaycı.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, şahsım adına söz istiyorum.
BAŞKAN – Önce söz
isteyenleri davet edeyim Sayın Genç.
Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul… Yok.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Bundan önce okumuyordunuz ama değil mi? Ben söz istemediğim zaman
okumuyordunuz.
BAŞKAN – Sayın
Genç, sizin tavrınıza göre hareket edecek değilim.
Ramazan Başak,
Şanlıurfa Milletvekili…
Azize Sibel
Gönül, Kocaeli Milletvekili…
ALİ UZUNIRMAK
(Aydın) – Genel Başkana ayıp olacak şimdi. Burada olmadıkları ortaya çıkıyor
arkadaşların, yapmayın ya! Meclise devamsızlıkları ortaya çıkıyor arkadaşların.
BAŞKAN – Ali Öztürk, Konya Milletvekili…
Buyurun Sayın
Genç.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2009 kesin hesap kanunu
tasarısı üzerinde görüşme yapıyoruz.
Şimdi aslında
bizim burada yaptığımız iş fuzuli. Bütçe yapıyoruz, idareler bunu hiç kale
almıyor. Yüzde 10 seviyesinde ödenek üstü harcamalar var. Sayın Bakana
soruyoruz, “Efendim, kriz oldu.” diyor. Kriz olduysa ek bütçe getirin.
Dolayısıyla yani o zaman sen Meclisin iradesini bir tarafa bırakıyorsun da
Meclisin verdiği ödeneklerin üstünde para harcıyorsun hem de bunun içinde 1,2
milyar liralık yapılan harcamalar da kanunlara aykırı. O zaman bu bütçenin ne
anlamı var?
Şimdi değerli
milletvekilleri, AKP hakikaten devlet nizamını yok etti, yani kuralları yok
etti, denetimi yok etti, her şeyi yok etti. Ben biraz önce burada Kayseri’yle
ilgili bir konuyu dile getirdim. Bunu dile getiren bizim Kayseri
milletvekilimiz Kayseri Belediye Başkanına diyor ki: “Buyurun, televizyonlara
çıkalım, konuşalım.” Ayrıca da ben söyledim, tabii Mustafa Elitaş
çıktı, bana cevap verdi ama ben sataşmadan söz istedim, Sayın Başkan vermedi.
Şimdi olay şu: Burada bu olayın kapatılması için ta Çankaya’dan, Hükûmetten, her taraftan, bir taraf olarak taraf koymuş
kendisini. Şimdi, bunun karşısında tek sağlıklı incelemeyi Meclis yapacak.
Mecliste bir komisyon kuralım, gidelim, hakikaten, bu Kayseri Belediyesinde
hakikaten vatandaşlardan para toplanmış mı, toplanmamış mı; Kayseri Belediyesi
ile Genel Sekreteri 10 trilyon liralık senet imzalamış mı, imzalamamış mı,
bunları bir görelim. Yani bunu niye örtbas ediyoruz? Alnı açık olan insanlar
der ki: “Hayhay arkadaş, buyurun.” Çünkü Vali Belediyeden yana, Hükûmet Belediyeden yana, Çankaya Belediyeden yana. Nasıl
olacak peki? Nasıl bu işin temizliğini yapacağız, bu pisliği nasıl temizleyeceğiz
arkadaşlar? Olmaz böyle bir şey.
AHMET YENİ
(Samsun) – Millet Hükûmetten yana.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, bakın, bu Hükûmetin bir taktiği
daha var. Resmî dairelerde kullanılan araçların büyük bir
kısmı kiralık. Bu kiralık arabaları nasıl yapıyorlar arkadaşlar? Hep
kendi yandaşlarının araçlarını alıyorlar. Ben sordum yukarıda, KİT Komisyonunda
da sordum, burada da bir vesileyle sordum. Şimdi, bu ekseriye araçları
kiralanan kişilerden mesela bir Beyaz Holding var. Bu Beyaz Holdingin en önemli…
Beyaz Holding ama on tane yan şirket kurmuş. Bunun esas sahibi Zekeriya
Karaman. Zekeriya Karaman kim? Onun oğluyla Tayyip Erdoğan’ın oğlu bacanak.
Şimdi, bir bakıyorsunuz, çok yüksek fiyatlarla araç kiralanıyor.
Şimdi,
arkadaşlar, yani devletin siz paralarını ekonomik kullanamazsanız, kendi
yandaşlarına çarçur ettirirseniz, peşkeş çektirirseniz, o zaman böyle bir
devlet yönetimi olur mu? Soruyoruz, cevap vermiyorlar.
Yine soruyorum
Sayın Bakana: Sizin, yani 2008, 2009, 2010 yıllarında araçlarını kiraladığınız
şirketlerin isimlerini açıklayın. Şimdi, diyorlar ki: “Efendim, biz usulüne
uygun olarak ihale açıyoruz.” Kesinlikle böyle bir şey yok arkadaşlar. Bu hep
geliyor, aynı kişilere mi gidiyor?
İstanbul Belediye
Başkanı eğitimle ilgili bir ihale yapıyor, hep Zekeriya Karaman’ın şirketi
alıyor bunu, aşağı yukarı 500 trilyon liralık ihale. Tabii, sen şartnameyi ona
göre ayarlarsan, tabii ki onun dışında kimse katılmaz. Yani işte, gözü siyah
olacak, belki bir gözü körse “bir gözü de kör olacak” diyecek. Ona göre ihale
şartnamesini hazırlıyorsun. Bir gözü kör, işte, bilmem, saçları siyah bir tane
adam olur, o da gider, oraya girer. Yani böyle, yok şu kadar aracı olacak, şu
kadar şey olacak. Arkadaşlar, yani
istendikten sonra istenilen şey yapılabilir.
Şimdi, bu Hükûmetin getirdiği en büyük marifetlerden birisi de
kurumlar vergisini yüzde 30’dan yüzde 20’ye indirmesi. Bunda en büyük faydayı
sağlayan yabancı bankalar. Bankaların Türkiye’de bugünkü kârı 15-16 katrilyon
lira. Bunun yüzde 10’u ne ediyor? 1,5 katrilyon lira. Şimdi, bankalara öyle
kazançlar sağlıyorsunuz ki mesela “500 lirayı aşan kiraları bankalara yatırın.”
diyorsunuz. Bir banka 500 liralık kira alırken en azından 20 milyon liralık da
ücret alıyor, adam oturduğu yerde. Yani hiç… Hükûmetin
sağladığı imkânlarla sağlıyor. Yani bunlarda da getiriyorsunuz... Ne var? Yani
bu sene bankalar… Eğer özellikle -yabancı bankaların şeyi de yüzde 45 olduğuna
göre- normal kurumlar vergisi alınsaydı 1,5 katrilyon fazla vergi alınırdı
arkadaşlar. Peki, kime çalışıyor bu Hükûmet?
MEHMET DOMAÇ
(İstanbul) – Atma! Atma!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, git, öğren bunları. Öğrenin de öyle gelin buraya. Dolayısıyla kime çalıştıkları belli. Bu millet dışında
herkese çalışıyorlar sayın milletvekilleri.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
VI.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Gündemdeki sıralama ile Genel Kurulun çalışma
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma
Kurulu Önerisi
Tarihi:
24.12.2010
Danışma Kurulunun
24.12.2010 Cuma günü yaptığı toplantıda, aşağıdaki önerilerin Genel Kurulun
onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin |
Türkiye
Büyük Millet Meclisi |
Başkanı |
Mustafa
Elitaş M.
Akif Hamzaçebi |
Adalet ve
Kalkınma Partisi Cumhuriyet
Halk Partisi |
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili |
Oktay
Vural Nuri
Yaman |
Milliyetçi
Hareket Partisi Barış
ve Demokrasi Partisi |
Grubu Başkan
Vekili Grubu
Başkan Vekili Y. |
Öneriler:
Gündemin “Kanun
Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer İşler” kısmında bulunan 537
ve 558 sıra sayılı kanun tasarılarının bu kısmın 4 üncü ve 5 inci sıralarına
alınması, diğer işlerin sırasının buna göre teselsül ettirilmesi,
Genel Kurulun 24 Aralık
2010 Cuma günkü (bugün) birleşiminde 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesinhesap
Kanunu Tasarısının oylanmamış maddelerinin oylanmasının tamamlanmasından sonra
Kanun Tasarı ve Tekliflerin görüşülmesi, bu birleşimde 558 sıra sayılı kanun
tasarısının görüşmelerinin tamamlanmasına kadar çalışma süresinin uzatılması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
IV.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bil-dirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN – 7’nci
maddeyi okutuyorum:
İptal edilen
ödenek
MADDE 7- (1)
Merkezi yönetim kesin hesap gider cetvellerinde gösterildiği üzere, 2009 yılı
içinde kullanılan ve ertesi yıla devredilen özel ödenekler dışında kalan
ödeneklerden, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinin toplam
14.118.860.846,09 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin toplam 2.183.662.073,10 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların toplam 166.833.873,68
Türk Lirası,
ödeneği iptal
edilmiştir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde söz talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
Birleşime beş
dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 19.48
ALTINCI OTURUM
Açılma Saati: 19.53
BAŞKAN: Başkan Vekili Sadık YAKUT
KÂTİP ÜYELER: Fatih METİN (Bolu), Yusuf COŞKUN (Bingöl)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 41’inci Birleşiminin Altıncı
Oturumunu açıyorum.
2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddeleri üzerindeki görüşmelere
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 8’inci
maddeyi okutuyorum:
Devlet borçları
MADDE 8- (1)
Devlet borçlarına ilişkin cetvellerde gösterildiği üzere 2009 yılı sonu itiba-rıyla;
a)
14.035.809.664,54 Türk Lirası kısa vadeli Devlet iç borcu ve 315.968.768.937,38
Türk Lirası orta ve uzun vadeli Devlet iç borcu olmak üzere toplam
330.004.578.601,92 Türk Lirası Devlet iç borcu,
b)
112.043.291.591,86 Türk Lirası Devlet dış borcu,
c)
17.446.201.381,04 Türk Lirası Hazine garantili borç,
mevcuttur.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz isteyen Ali Uzunırmak, Aydın Milletvekili. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) – Çok değerli milletvekilleri, en önemli maddelerden
birine geldik bütçe üzerinde, en çok tartışılan maddelerden birisi. Dolayısıyla
el kaldırmaktan, indirmekten yorulan siz milletvekillerine dikkat çekmek için
ve vatandaşlarımızın dikkatini çekmek için kısa bir fıkra anlatmak istiyorum.
Onunla bağlayın bunu.
Yetişip gelen bir
şehzade varmış. Bu şehzade tabii ki etrafı tarafından -tırnak içinde- saray ve
iktidar yanlıları tarafından edebiyat cemiyetlerine ve av cemiyetlerine falan
davet ediliyor ve buralarda sohbetler ediliyor. Sohbetler edilirken deniliyor
ki: “Sultanım, iki cümle de sen söyle.” falan. Tabii şehzade çıkıyor, diyor ki:
“Bir ok attım, kebap oldu.” Hemen iktidar mensuplarından birisi çıkıyor -orada
itiraz edenler var tabii ki akıllı uslu insanlardan bizim gibi itiraz edenler-
diyor ki: “Olmaz.”
AHMET YENİ
(Samsun) – Ayıp ediyorsun. Herkes akıllıdır.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Hemen diğeri, iktidar mensubu çıkıyor, diyor ki: “Olur, olur. Olmaz mı! Sultanımda öyle bir kol var ki öyle bir yay
geriyor, bir ok attı, ceylanı vurdu. Ceylan havalandı gitti, ağaca saplandı.
Okun şiddetinden ağaç alev aldı ve o közde ceylan kebap oldu.” “Olmadı ya,
olsun hadi bakalım.” diyor. Neyse ikinci bir cemiyete geliyorlar. İkinci
cemiyete geldiklerinde diyorlar ki: “Sultanım, iki söz de siz edin.” falan.
Sultan diyor ki: “Bir ok attım, helva oldu.” Diyorlar ki: “Olmaz.” Taklacı
tabii ki çıkıyor, diyor ki: “Sultanım ben bunu tevil yapamayacağım, kusura
bakma.”
Ya ne olur, şimdi
bu devlet borçları bu kadar olmuş, bu hükûmet
borçları bu kadar olmuş, ne olur içinizden “olmuyor” deyin ya. Buradaki
konuşmalar var, iki belge var elimde. Bunlardan birisi sizin Plan ve Bütçe
Komisyon Raporu, birisi de Sayın Başbakanın konuşmaları. Şimdi bunlardan size
devlet kaynaklarından örnekler vereceğim değerli arkadaşlar.
KEMALETTİN AYDIN
(Gümüşhane) – “Olmuyor” diyen taklacı mı?
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Elimde, hazine kaynak. Gerçi tarihlerde değişiklikler var ama
bakın… Önce ikiye ayırıyorum, merkezî yönetim ve Türkiye Cumhuriyeti devlet
borçları olarak. Merkezî yönetim 2002’de iç borç 91,7 milyar dolar, Ekim 2010
itibarıyla -daha iki ayı yok- 243,2 milyar dolar. 151 milyar dolarlık bir artış
var, 2,6 kat. Dış borç 56,8 milyar dolar, 2010’da 78 milyar dolar ve artış 1,3
kat. Toplamda 148,5 milyar dolardan 321 milyar dolara çıkmış merkezî yönetimin,
sizin hükûmetinizin yönetiminin.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Ne kadar artmış, kaç kat artmış?
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Artış ne kadar? 172,9 milyar dolar artmış, 2,16 kat. Dolayısıyla…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Gayrisafi yurt içi hasıla ne kadar artmış?
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Gayrisafi yurt içi hasılaya geleceğiz. Sen
onları hesaplamayı bilmiyorsun.
Bakın, Türkiye
Cumhuriyeti’nin borçlarını sayıyorum değerli arkadaşlar: İç borç 91,7, 243,2; dış borç 129,5 milyar dolardan 266
milyar dolara çıkmış, devletin borçları ve 136,9 milyar dolar artmış, 2,05 kat
artmış. Tabii ki daha bunun içinde özel sektör borçları yok değerli arkadaşlar,
özel sektör borçlarıyla beraber hesapladığınızda 509 milyar dolar 2010 Ekim
itibarıyla.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sıcak parayı da koy.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Onları da vereceğiz.
Yani 221 milyar
dolardan 509 milyar dolara çıkmış, 2,3 kat artmış devlet borçlarımız.
Elitaş diyor ki:
”Gayrisafi yurt içi hasıla ne kadar artmış?”
Değerli
arkadaşlar, argümanlar değişiyor. Tabii ki enflasyonu
hesaplarken TÜİK’in sepetini ayarlarsanız enflasyonu
da geçmişe göre doğru kıyaslayamazsınız.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Dolar olarak hesapla, dolar, dolar.
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Bakın şimdi, “gayrisafi yurt içi hasıla”
diye bir terim çıktı ortaya, eskiden gayrisafi millî hasıla vardı. Gayrisafi
yurt içi hasılanın içerisinde yabancıların
getirdikleri para, sıcak para, borçlar, özel sektör borçları, her şey var,
eskiden bunlar yoktu.
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Allah Allah!
ALİ UZUNIRMAK
(Devamla) – Dolayısıyla bakın, özel sektör borcu 43 milyar dolardan 172 milyar
dolara çıkmış yani 4 kat artmış değerli arkadaşlar, yaklaşık 130 milyar dolar
artış var. Şimdi, bütün bunları ele aldığımızda Türkiye’de borç yönetimi doğru
yönetilmiyor, aldatmaca bir şeyler söyleniyor.
Cari açık günden
güne büyüyor. İşte elimizde, bakın TÜİK’in
verilerinde AKP dönemindeki dış ticaret açığı yetmiş dokuz yılda 133 milyar
dolar farkla sekiz yılda 380,5 milyar dolara çıkmış. Vatandaşlarımızın
dikkatine sunuyorum ben bunları.
Orta Vadeli
Plan’da da, bunda da bir hayır görünmüyor çünkü 39 milyar dolardan 2010’da 47,8
milyar dolara çıkıyor Orta Vadeli Program’da da.
Bunun yanında,
tabii ki, cari işlemler açığında da bütün cumhuriyetin yetmiş dokuz yıldaki
farkına sekiz yılda 163,5 milyar dolar AKP artı getirmiş. Bütün bu açıklar
artıyor.
Değerli
milletvekilleri, değerli vatandaşlarımız; bütün bu açıklar artarken acaba
kişisel borçlarda ne oluyor? Kaynak Sayın Ali Babacan’a 06/10/2010
tarihinde verdiğim soru önergesine gelen cevap: Kredi kartı borç toplamı 4,5
milyardan 41 milyar dolara çıkmış, yaklaşık 10 kat. Gerçek kişi ve şirketlerin
bankalara finansal borçları 51 milyardan 445 milyar 883 milyona çıkmış, 8,7 kat.
Tüketici kredisi borç tutarı 2 milyar 260 milyondan 100 milyar 200 milyona
çıkmış. Konut kredisi borç tutarı 297 milyondan 47 milyar 797 milyona çıkmış,
160 kat artmış. Yabancı bankaların kullandığı kredi tutarı 2 milyar 272’den 86
milyar 791’e çıkmış. Bütün bunlarda, tarımsal kredilerde, başka alanlarda…
Tarımsal kredilerde geri dönüş on sekizde 1’e düşmüş. Borçları yeniden
yapılandırarak, şunu yaparak, bunu yaparak vatandaşlarımızın borç
ödeyebildiğini iddia etmek çok saçma bir yoldur değerli arkadaşlar.
Şimdi, bütün
bunlara baktığımızda… Bugün 70-80 milyar dolara yakın Türkiye'de bir sıcak
paranın olduğundan bahsediliyor. Değerli milletvekilleri, aslında sıcak para
Türkiye'de iyi para kazandırıyor ve aslında millî güvenliği tehdit unsurudur.
Eğer borçlanmaya kalksanız, devlet borçlarıyla LIBOR artı yüzde 1-1,5’la falan
borçlanırsınız ama bakın, sıcak paranın ben size bir hesabını yapacağım. 1
milyon doları eğer 1.500’den bozdursanız 1.400’e düştüğünde tekrar alsanız -ki
bir ay içerisinde oldu bu hareketler- Türkiye'deki 1 milyon doların kazancı yüzde 12
civarındadır ve buna 3 defa takla attırdığınızda Türkiye'de yüzde 40 civarında
bir para kazanır 1 milyon dolar. E, peki, devlet borçlanarak yapsa bu işleri
yüzde 6’yla, 7’yle borçlanabilecek. Oysaki sıcak paranın bizdeki maliyetleri
vatandaşımıza daha yüksektir.
Değerli
milletvekilleri, burada bir noktaya gelmek istiyorum. Bu on dakikada tabii ki
bu iş çok kolay değil, bütün meseleleri açıklayabilmek zor. Sayın Başbakanın
2011 bütçesiyle ilgili birtakım görüşmelerde sarf ettiği sözler var. Ben Sayın
Başbakanın bunları konuştuğuna inanmıyorum çünkü, eğer
bunları konuştuysa devletin rakamlarından haberi yok. Bunları zannederim ki
yazılı verdiler. Başbakanın konuşmasında bu metni okumadığını zannediyorum çünkü
değerli arkadaşlar, bu kadar doğru olmayan bilgilerle rakamlara yalan
söylettirilerek bir devlet adamının yüzünün kızarması gerektiğine inanıyorum.
Bakın, Sayın
Başbakanın bu konuşma metninde deniyor ki: “IMF’e
23,5 milyar dolar borç vardı, devralmıştık, şu an itibarıyla 6 milyar dolara
düşürmüşüz. 2013 yılının Mayıs ayında IMF’e borcumuzu
tamamen ödemiş olacağız. İşte emanete sahip çıkmak budur, işte vatandaşın
hakkına, hukukuna sahip çıkmak budur.” Arkadaşlar, IMF’e
borç 6,5 milyar dolara düştü ama Türkiye’nin borcu 550 milyar dolara çıktı!
Yani Ahmet’e olan borcunu ödemiş olman, yeni eklenen borçları veya Mehmet’e
olan borcunu, Cafer’e yeni borç edinmiş olmamanı gerektirmiyor. “Hayır,
Türkiye’nin borcu, borç yükü artmıyor, tam tersine, Türkiye on yıllar
öncesinden devraldığı borçları dahi bugün başarıyla ödüyor ve kapatıyor.”
Ödeyemiyor, kapatmıyor. İşte bu sıcak parayla, misafir parayla, başka başka borçlanmalarla, “gayrisafi yurt içi hasıla” kavramının Türk ekonomisine girdiği yıldan beridir
vatandaşın gözü boyanarak birtakım terimlerle bu borçlar, doğrudan yatırımlar,
devlet bütçesinden yap-işlet-devret modeliyle yeni yatırımlar yapılmayıp özel
sektöre yaptırılması, en basitinden yeni İzmir-İstanbul otoyolunun yapılması,
özel sektöre yaptırılıyor. Hava limanları, enerji santralleri, birtakım şeyler
hep özel sektöre yaptırılıyor. Eskiden bunları devlet borçlanıyordu. Cumhuriyet
borçlandı bunları 2002’ye kadar ve bütün bu toplamlar hep netice olarak
sıkıntıya doğru gitti. Dolayısıyla zırva tevil götürmüyor, rakamlar yalan
söylettirilir ama bir gün patlar bu işler.
Türkiye’de ipin
ucu şu anda Hükûmetin elinde görünüyor ama bu
borçlarla sizlerin ipi, Sayın Bakanım, başkalarının elinde görünüyor. Bu, çok
acı. Dolayısıyla, bu iple daha sizler ne açılımlar yaparsınız, ne kapanışlar
yaparsınız. Ve ülkem adına üzülüyorum, acıyorum, bu kadar tevili, bu kadar
doğru olmayan bilgiyi, bilimi yalan söylettirerek, inançları tevil yaptırarak
bu halkı nereye kadar kandırabileceksiniz çok merak ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Halkımız çok akıllıdır, halkı kandırdığınızı zannediyorsunuz siz,
halkı kanıyor zannediyorsunuz.
BAŞKAN - Teşekkür
ediyorum.
Başka söz talebi
yok.
Sayın Yeni,
buyurun soru soracaksınız.
AHMET YENİ
(Samsun) – Sayın Başkanım, Bakana bir sorum var: Türkiye’nin borçlarının
arttığı iddia ediliyor. Bu doğru mudur? Kamu borçları muhalefet sözcülerinin
iddia ettiği gibi artmış mıdır? Hastaneleri, duble
yolları, üniversiteleri, havaalanlarını, KÖYDES projelerini, BELDES
projelerini, barajları, hızlı trenleri, havaalanlarını, bu bahsedilen bütçeyle
mi yapıyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Yok, cebinden yapıyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Kendi zekâtından yapıyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Lazımsa verelim.
BAŞKAN - Buyurun
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, bu borç hususu tabii sık sık konuşuluyor.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Bu zor bir soru aslında, yazılı cevap verseniz daha iyi olur Sayın
Bakan. O kadar cevabı nasıl vereceksiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Müsaade ederseniz ben vereyim yine de.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, bir ülkenin iç borcu olabilir, dış borcu olabilir. Burada aslında
herhâlde kastedilen kamunun borcu çünkü sonuç itibarıyla, özel sektör borcunu
konuşmak için özel sektörün bilançosundaki varlıkları da dikkate almak lazım.
OKTAY VURAL
(İzmir) – 2002’den bugüne kadar…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, müsaade ederseniz…
Bakın,
Türkiye’nin önce size toplam dış borcunu söyleyeyim, ondan sonra kamunun toplam
dış borcunu söyleyeyim, arkasından bir de iç borcu konuşalım ama bunlardan
önce, Avrupa Birliğinin bir tanımı var, o bütün ülkeler için geçerlidir. Avrupa
Birliğinin tanımına göre Türkiye’nin kamu, iç ve dış borç toplamı neydi, nereye
geldi?
OKTAY VURAL
(İzmir) – Onu sormadı Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama, yani konuyu açıklamak
açısından…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Avrupa Birliğinin tanımı nedir diye sormadı, “Miktar nedir 2002’den
bugüne kadar?” diye sordu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki, o zaman şöyle söyleyeyim: Türkiye’nin toplam
borcu, iç ve dış borcu 2002 yılında 256,9 milyar lira idi. Türkiye’nin toplam
iç ve dış borcu 256,9 milyar lira, bu brüt, kamunun toplam borcu. Şimdi, bunun
millî gelire oranı…
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Borcu soruyor, millî gelire oranını sormuyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Niye arkadaşlar? Yani millî gelire oranlamadan
borcun anlamı yok.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soru öyle Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, Amerika Birleşik Devletleri’nin bugün 10
trilyon dolardan fazla borcu var. İtalya’nın 2 trilyon dolardan fazla borcu
var.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruyu değiştirsin de öyle cevap verin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, siz kalkıp Türkiye’nin borcu 300 milyar
dolar, Amerika’nın 10 trilyon dolar deyip Amerika perişan olmuş diyebilir
misiniz? Diyemezsiniz arkadaşlar.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Efendim, siz soruyu yanlış vermişsiniz oraya.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Soruyu yanlış vermemişim.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soruları öyle verseydiniz öyle olurdu.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bir ülkenin mutlak borcuna
bakılmaz…
MUSTAFA ELİTAŞ
(Kayseri) – Sayın Bakanım, televizyondaki vatandaş dinliyor sizi, onlara
konuşun, biz de dinliyoruz sizi. Bunlar doğruları öğrenmek istemiyorlar.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) - …uluslararası bütün karşılaştırmalarda borcun millî
gelire oranına bakılır.
Bakın, Türkiye’de
kamu dış borç stoku üç aşağı beş yukarı 2002’yle aynı seviyededir ama Merkez
Bankasının rezervlerine bakarsanız 27 milyar dolardan 80 milyar dolara
çıkmıştır. Dolayısıyla kamunun toplam net dış borcu millî gelirinin yüzde 1’i
kadar bir düzeye kadar düşmüştür değerli arkadaşlar.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Neyse 2010’u da söyle de.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi net kamu dış borcundan bahsediyorum, ama
bırakalım netini, kasadaki parayı bir kenara bırakalım, Türkiye’de kamunun
toplam iç ve dış borcunun… Bakın, ben söylüyorum: 257 milyar lira civarından,
ikinci çeyrek sonu itibarıyla 479 milyar liraya ulaşmıştır. Peki, bu arada
millî gelir nereden nereye gitmiştir?
EMİN HALUK AYHAN
(Denizli) – Ya adam millî geliri sormuyor Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Millî gelir 350 milyar liradan bu sene neredeyse
1,2 trilyon liraya çıkacaktır.
RECEP TANER
(Aydın) – O millî gelirin içinde özel sektör var mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani borç, değerli arkadaşlar, 1 kat dahi artmamış
ama millî gelir 4 kattan fazla nominal olarak
artmıştır. Şimdi, hesap ortada.
Bakın, değerli
arkadaşlar, 2002 yılında borcunuz lira cinsinden…
OKTAY VURAL
(İzmir) – Sayın Bakanım, nominal değil de sabit
fiyatlarla yapacaksınız.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sabit fiyatlarla nasıl bakacaksınız? Faizi var bu
işin.
OKTAY VURAL
(İzmir) – O yanlış hesap orada. Nominal olur mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – 2002 yılında bize devredilen borcun ortalama faizi
yüzde 62,7…
BAŞKAN – Sayın
Bakan, teşekkür ediyorum.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O sene hiç borçlanmasanız borcunuz 162,7 lira
olacak.
OKTAY VURAL
(İzmir) – Siz yazılı cevap verin en iyisi Sayın Bakanım.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Bakan, Ahmet Yeni’nin sorusuna bir cevap veremedin yani.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Dolayısıyla, arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL
(İzmir) – Soru cevaplanmadı galiba.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Bakan.
BEYTULLAH ASİL
(Eskişehir) – Hangi parayla yaptınız o yatırımları?
BAŞKAN - Maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Madde kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürürlük
MADDE 9- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi
okutuyorum:
Yürütme
MADDE 10- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, tasarının tümü açık oylamaya tabidir. Açık oylama pazar günkü
birleşimde, son konuşmalardan sonra yapılacaktır.
Böylece 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap
Kanunu Tasarısı’nın maddeleri kabul edilmiştir.
Alınan karar
gereğince gündemin “Kanun Tasarı ve Teklifleri ile Komisyonlardan Gelen Diğer
İşler” kısmına geçiyoruz.
Basılı gündemin
1'inci sırasında yer alan, Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
3.- Türk Ticaret Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/324) (S. Sayısı: 96)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Basılı gündemin
2'nci sırasında yer alan, Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu
Raporu'nun görüşmelerine kaldığımız yerden devam edeceğiz.
4.- Türk Borçlar Kanunu Tasarısı ve Adalet Komisyonu Raporu
(1/499) (S. Sayısı: 321)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Basılı gündemin
3'üncü sırasında yer alan, Kütahya Milletvekili Sayın Soner Aksoy'un,
Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına
İlişkin Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret,
Enerji, Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu'nun görüşmelerine
kaldığımız yerden devam edeceğiz.
5.- Kütahya Milletvekili Soner Aksoy’un; Yenilenebilir
Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin
Kanunda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Sanayi, Ticaret, Enerji,
Tabii Kaynaklar, Bilgi ve Teknoloji Komisyonu Raporu (2/340) (S. Sayısı: 395)
BAŞKAN -
Komisyon? Yok.
Ertelenmiştir.
Gündemin 4’üncü
sırasına alınan, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında
Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu Raporu’nun
görüşmelerine başlayacağız.
6.- Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi
Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ile Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/903) (S. Sayısı 537) (x)
BAŞKAN –
Komisyon? Yerinde.
Hükûmet? Yerinde.
Komisyon raporu
537 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
Tasarının tümü
üzerinde gruplar adına söz talebi? Yok.
Şahsı adına Kamer Genç, Tunceli Milletvekili. (AK PARTİ sıralarından “Yeter be!” sesleri)
Buyurun.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 537 sıra sayılı Yasa
Tasarısı’nın tümü üzerinde şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Yerinizden
bağırıyorsunuz “Yeter be!” Ne “Yeter be!” ya! Biz burada çalışmıyoruz! Siz dua
edin de biz maddeler üzerinde konuşmuyoruz. Yoksa ki her madde üzerinde
konuşsak… Siz konuşuyorsunuz, biz konuşmuyoruz. Bu, bizim doğal hakkımız.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti devleti ile Arap Devletleri Ligi diye bir
kurumun arasında… Arap Liginin Türkiye’de bir misyonerlik bürosu açması bu
anlaşmayla…
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Misyonerlik değil, misyon.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Misyonerlik olmaz.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, sen kendine hâkim ol. Misyon açma hakkını tanıyor.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
(x)
537 S.Sayılı Basmayazı tutanağına eklidir.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Tabii, Arap Ligi misyonunun açılmasına
ilişkin getirilen bu anlaşmada da bu misyona çok diplomatik imtiyazlar
veriliyor. Yani anlaşmanın belirli hükümlerinde öyle hükümler var ki mesela bir
yerde “tüm doğrudan vergilerden muaflar”, bir yerde “dolaysız vergilerden”
diyor. Bir defa, yani “doğrudan vergi”, “dolaysız vergi”, bunlar ne anlama
geliyor? Mesela ben soruyorum buradan: Acaba bu misyon
mensuplarının Türkiye’de kullanacakları akaryakıttan KDV, ÖTV alınacak mı, yani
bunlar vergisiz akaryakıt mı kullanacak? Yine bunlar, Türkiye’de herhangi bir
kaza yaptıkları zaman… Mesela misyondaki bir personel
Türkiye’yi bırakıp gittiği zaman, getirmişsiniz “Bunların malına haciz
konulmaz.” demişsiniz. O zaman, burada bir memuru gitti, vatandaşın birisine
zarar verdi, bu da gitti, burayı terk etti, o zaman Türkiye Cumhuriyeti
vatandaşının hakkı nasıl korunacak?
Şimdi, değerli
milletvekilleri, tabii ki Araplar iyi dostlarımız da fakat pek öyle dostluk
gösterileri yok. Mesela, kaç senedir, bu Arap kardeşlerimiz bir Kıbrıs’ı
tanımadılar. Dostluk bazen var. Yani şimdi, tamam, Tayyip Bey, biraz onların
hoşuna giden konuşmalar yaptı, gitti, bilmem, Hariri ailesinin olduğu yerlerde,
Telekomdan alınan korkunç paraların, kârların şeyine
kapılarak kendisi güzel bir ağırlandı ama birisini böyle gösterişle alkışlamak
önemli değil, önemli olan, devletlerin birbirine olan dostluk belirtileridir.
Yani Türkiye Cumhuriyeti devletine karşı maalesef Arap dostlarımız bugüne kadar
gerekli dostluk gösterilerini yapmamışlardır. Yani sokaktaki halkın, elbette ki
onun hoşuna gidecek laflar söylersiniz ama devlet önemli, Türkiye Cumhuriyeti
devleti önemli ama tabii, AKP İktidarı zamanında Türkiye Cumhuriyeti devleti
maalesef uluslararası alanlarda itibarını kaybetti. Niye kaybetti? Çünkü bu
devleti yöneten kişilerin basiretsiz tutumlarından kaynaklandı. Şimdi, geçen
gün Adalet Bakanı, tuttu iki günlüğüne Amerika’ya gitti, geldi. Nereye gittin,
kiminle görüştün, ne için gittin, belli değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin bir
milletvekili olarak böyle bir gezinin bir devlette olması için çok istisnai bir
görev olması lazım. İşte, mesela Kıbrıs Harbi sırasında, rahmetli Ecevit,
atladı gitti, İngiltere’yle konuştu. Acaba şimdi… AKP İktidarının, Tayyip Bey
ve Abdullah Bey’in bazı özel düşünceleri var. Bu düşüncelerini kamuoyunda
açıkça konuşmuyorlar. Konuşmadıkları için, böyle gizli birtakım bilgileri,
kimseye yani devletin diplomatlarına da sızdırmamak suretiyle gidip böyle özel
ilişkiler kuruyorlar. Bunlar, devlet hayatında yaşanmamış olaylardır değerli
milletvekilleri.
Şimdi, Türkiye Cumhuriyeti devletinde, her şeyin açık olması
lazım. Yani işte, oraya gittiler, getirdiler
“Federasyon, bilmem bölge ile ilgili bir düzenleme yapılacak.” dediler veyahut
da orada ne taktik alacaklarını pek bilmiyoruz.
Şimdi, İsrail’le
ilgili olaylar oldu. 9 tane Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı İsrail tarafından
hunharca şehit edildi. Biz isterdik ki Türkiye Cumhuriyeti Hükûmetinin
buna karşı gerekli tepkiyi göstermesi lazım ama anlaşılıyor ki Amerika’dan
aldıkları talimat gereği, Amerika diyor ki “Ey Tayyip Bey, ey Abdullah Bey, sen
İsrail’le anlaşmak zorundasın. İsrail’le anlaşmadığın
takdirde sonun kötü.” Şimdi, bunun için de Tayyip Bey ne yapıyor? Bahane
arıyor.
AHMET YENİ
(Samsun) – Niyet mi okuyorsun, niyet mi? Ezbere konuşuyorsun.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Efendim, ben… Korkan sensin kardeşim, korkan sizsiniz.
AHMET YENİ
(Devamla) – Karıştırma!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben iktidarda olsam, İsrail’i perişan ederdim, perişan ederdim. (AK
PARTİ sıralarından gürültüler) Tamam mı, perişan ederdim. Ben işte öyle bir
insanım ama sizde o güç nerede?
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sen anlamazsın insanlıktan!
AHMET YENİ
(Devamla) – Biraz insanlıktan anlasan!
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, lütfen…
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, yani İsrail’le anlaşmak için her şeyi vermeye razı bir
siyasi iktidar. Böyle bir anlayış içinde bir siyasi iktidara kim itibar eder
ya? Şimdi, geçen gün İsrail’de bir yangın çıktı, hemen helikopter gönderdi.
Yarın öbür gün bir şey daha olsa, Tayyip Bey “Acaba ben ne yapabilirim de yahu
şu İsrail’le anlaşırım?” Herhâlde, belli bir süre geçtikten sonra “Yahu sen
bizden özür dileme, biz senden özür dileyelim.” diyecek, mecburen ilişkileri
kuracak. (AK PARTİ sıralarından gürültüler) Göreceğiz beyler, göreceğiz ya,
göreceğiz. Şimdi şurada göreceğiz, acaba…
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Biz İsrail’i perişan ettik.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Ben dilerim ki benim düşüncelerimde ben yanılayım ama ben
yanılmıyorum çünkü Türkiye Cumhuriyeti devletinin itibarını siz öyle yaptınız
ki âdeta şimdi Amerika bir şey istediği takdirde ona mahkûmsunuz, Türkiye’yi o
duruma getirdiniz.
Yani sizin bir
milletvekiliniz veyahut da bir mensubunuz gidip de Amerikalara demedi mi ki:
“Yahu, şu Tayyip’i deliğe süpürmeyin de bundan yararlanın.” demedi mi?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Dedi.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunu hangi devletin başkanına, başbakanına, hangi kişi söyler? Bunu
söyleyen kişi acaba sizin partide herhangi bir reaksiyon gördü mü, görmedi mi?
Ne kadar süre geçti, o arkadaşınız da yine en üst safhalarda. Peki, yani
Türkiye Cumhuriyeti devletinin Başbakanlığı makamında oturan bir kişiye “Yahu,
bundan yararlanın; bu, işte, sizin her istediğinizi yapar. Bunu tuvaletin
deliğine süpürmeyin.” demek kadar ağır, bir devlete hakaret sayılabilecek
nitelikte bir söz, bir davranış biçimi olur mu? Ama siz sanki hiçbir şey
olmamış gibi bu insanları, maalesef… Yani, işte, suskunluk, tabii, sükût
ikrardan gelir.
Türkiye
Cumhuriyeti devletinin askerinin başına çuval geçiren Amerikan komutanını siz
getirip de burada başınızın üzerinde taşımadınız mı?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Taşıdılar.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Kendisine en üst seviyede diplomasi uygulamadınız mı?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Uyguladılar.
KAMER GENÇ
(Devamla) –Yedirmediniz mi?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Yedirdiler.
KAMER GENÇ
(Devamla) –İçirmediniz mi?
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – İçirdiler.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yani diyemez miydiniz ki: “Yahu, ey Amerika, bu bizim askerimizin
başına çuval geçirmekle bizim Türkiye Cumhuriyeti devletimizin başına çuval
geçirdi…
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Ya, bu kadar yalanı nereden buluyorsun?
KAMER GENÇ
(Devamla) – …itibarımızı sıfır etti. Hiç olmazsa bizim ilişkilerimizde bu adamı
gönderme kardeşim, başka bir adam gönder.” diyemez miydiniz?
TAHİR ÖZTÜRK
(Elâzığ) – Diyemezdik.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Niye diyemiyorsunuz? Çünkü mahkûmsunuz, çünkü… Ben bunu şu şekilde
yorumladım: Türk askerinin başına çuval geçirmesini ya sizin Hükûmet istedi veyahut da… (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
AHMET YENİ
(Samsun) – Hadi oradan be! Ettiği lafa bak!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, anlatacağım yahu.
AHMET YENİ
(Samsun) – Utanmadan da konuşuyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – …veyahut da sizin Hükûmetin
Amerikalıların elinde öyle kozları var ki ne yapsa karşı çıkamazsınız. Yahu,
bunun başka izahı var mı?
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Çok kötü yalan söylüyorsun sen ya.
KAMER GENÇ
(Devamla) – Şimdi, benim askerimin başına çuval geçirecek ve ben -o çuval benim
başıma geçti, o çuval Türkiye Cumhuriyeti devletinin başına geçti- bunun
karşısında susacağım! E, ondan sonra böyle bir dış devlete itibar olur mu?
Hangi devlet size itibar edecek? “Yahu, git!” diyecek. Kendisinin, ordusunun
haysiyetini korumayan bir devletin devletliğinden mi söz edilir?
Arkadaşlar, bir
devletin haysiyetini korumak yöneticilerin haysiyetli olmasına bağlıdır, dik
durmasına bağlıdır. Yani gideceksin, ikide bir… Ondan sonra… Şimdi, İsrail,
eğer İsrail… Siz İsrail’le barışmadıktan sonra Amerika’yla ilişkilerinizi… Yani
Amerika belki, tabii, birtakım şeyler yaptırıyor da Amerika istiyor İsrail’le
ilişkilerinizi düzeltmenizi. Siz mecbursunuz İsrail’le ilişkilerinizi
düzeltmeye.
NURETTİN AKMAN
(Çankırı) – Biraz önce ne diyordun?
KAMER GENÇ
(Devamla) – Dolayısıyla, şimdi, getirip de bu tip anlaşmalarla yine Türkiye
Cumhuriyeti devletinde birtakım kapitülasyonlar getiriyorsunuz.
MUSA SIVACIOĞLU
(Kastamonu) – Ne kadar saçma konuşuyorsun!
KAMER GENÇ
(Devamla) – Yahu, durup dururken niye yani bir misyon,
böyle bir şube açılmasına izin veriyorsunuz, ona bir sürü vergi muafiyetlerini
getiriyorsunuz, yargı muafiyetini getiriyorsunuz, orada çalışanlara
dokunulmazlık müessesesini getiriyorsunuz? Bu olmaz ki yani! Sonra,
uluslararası ilişkilerde karşılıklılık ilkesi esastır. Karşılıklılık ilkesi
olabilmesi için, Türkiye Cumhuriyeti devletinin de onların bulunduğu yerlerde
aynı niteliklerde bir büro açması lazım, o büroda çalışan kişilere bu
imtiyazların sağlanması lazım.
Sonra, bu
açılacak misyona öyle muafiyetler getirmişsiniz ki
işte, vergilerden muaf olacak. Demin de dediğim gibi, acaba orada kullanılan
araçlardan alınan… Mesela binalar KDV’den istisna olacak mı, olmayacak mı?
Olacaksa bu nasıl olacak?
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
KAMER GENÇ
(Devamla) – Bunların hepsinin ayrıntılı şey edilmesi lazım ama tabii, bu saatte
getirip Meclisten bunu geçiriyorsunuz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Genç.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRKİYE CUMHURİYETİ HÜKÜMETİ İLE ARAP DEVLETLERİ LİGİ
ARASINDA TÜRKİYE’DE BİR MİSYON İHDAS EDİLMESİNE İLİŞKİN ANLAŞMANIN
ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR
KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 11
Ekim 2008 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile
Arap Devletleri Ligi Arasında Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin
Anlaşma”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN – Söz
talebi? Yok.
Oylarınıza sunuyorum:
Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Oylama için iki
dakika süre veriyorum.
Oylama işlemini
başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti ile Arap Devletleri Ligi Arasında
Türkiye’de Bir Misyon İhdas Edilmesine İlişkin Anlaşmanın Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı açık oylama sonucu:
“Kullanılan Oy
Sayısı : 271
Kabul : 269
Ret : 1
Çekimser : 1 (x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye |
Fatih
Metin Yusuf Coşkun |
Bolu Bingöl ” |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
5’inci sıraya
alınan, Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun
Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu Raporu’nun görüşmelerine başlayacağız.
7.- Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının
Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı ve Dışişleri Komisyonu
Raporu (1/581) (S. Sayısı: 558)(xx)
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Komisyon raporu
558 sıra sayısıyla bastırılıp dağıtılmıştır.
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.
(xx) 558 S.Sayılı Basmayazı
tutanağa eklidir.
Tasarının tümü
üzerinde söz isteyen? Yok.
Tasarının tümü
üzerindeki görüşmeler tamamlanmıştır.
Maddelerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
1’inci maddeyi
okutuyorum:
TÜRK-ARAP İŞBİRLİĞİ FORUMU ÇERÇEVE
ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
MADDE 1- (1) 2
Kasım 2007 tarihinde İstanbul’da imzalanan “Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve
Anlaşması”nın onaylanması uygun bulunmuştur.
BAŞKAN –
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
2’nci maddeyi
okutuyorum:
MADDE 2- (1) Bu
Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.
BAŞKAN -
Oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi okutuyorum:
MADDE 3- (1) Bu
Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.
BAŞKAN - Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Tasarının tümü
açık oylamaya tabidir.
Açık oylamanın
elektronik oylama cihazıyla yapılmasını oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler…
Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
İki dakika süre
veriyorum oylama için ve oylama işlemini başlatıyorum.
(Elektronik
cihazla oylama yapıldı)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türk-Arap İşbirliği Forumu Çerçeve Anlaşmasının Onaylanmasının
Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Tasarısı’nın yapılan açık oylama sonucunu açıklıyorum:
“Kullanılan Oy
sayısı: 273
Kabul : 273
(x)
Kâtip
Üye Kâtip Üye |
Fatih
Metin Yusuf Coşkun |
Bolu Bingöl ” |
Böylece tasarı
kabul edilmiş ve kanunlaşmıştır.
Programa göre
bütçenin tümü üzerindeki son konuşmaları ve 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe
Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın
açık oylamalarını yapmak için, alınan karar gereğince, 26 Aralık 2010 Pazar
günü saat 13.00’te toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.
Kapanma Saati: 20.31
(x)
Açık oylama kesin sonuçlarını gösteren tablo tutanağa eklidir.