DÖNEM: 23 CİLT: 87 YASAMA YILI: 5
TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ
TUTANAK DERGİSİ
39’uncu
Birleşim
22 Aralık 2010 Çarşamba
(Bu Tutanak
Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge
ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı
sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)
İ Ç İ N D E K İ L E R
I. - GEÇEN TUTANAK
ÖZETİ
II. - BAŞKANLIĞIN
GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed
Al Sheıkh’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir
Parlamento heyetiyle Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin
Başkanlık tezkeresi (3/1360)
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN
DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960)
(S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi
Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait
Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı
Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
A) MALİYE BAKANLIĞI
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU
1.- Kamu İhale
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu İhale
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir
Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına
Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı MHP olarak
kınadıklarına ilişkin açıklaması
2.- Malatya
Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun,
İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet
sırasında yapılan menfur saldırıyı kınadığına ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol
Takımının dünya şampiyonu olmasını kutladığına ilişkin açıklaması
3.- Ordu
Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Bitlis
Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin
açıklaması
4.- Adıyaman
Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin konuşmasına
ilişkin açıklaması
V.- ÖNERİLER
A) Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun
çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu
önerisi
VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI
1.- İzmir
Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 2011 yılı bütçe tasarısındaki para cezası gelir
hedefine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı
(7/16788)
2.- Mersin
Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu
Nükleer Santrali’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner
Yıldız’ın cevabı (7/17158)
I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ
TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak dört oturum yaptı.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S.
Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile
Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)
görüşmelerine devam edilerek;
Millî Eğitim Bakanlığı,
Yükseköğretim Kurulu,
Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,
Üniversiteler:
Ankara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi,
Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul
Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yıldız Teknik
Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz
Eylül Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Anadolu
Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi,
Cumhuriyet Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Ondokuz
Mayıs Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, İnönü
Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi,
Gaziantep Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gebze Yüksek
Teknoloji Enstitüsü, Harran Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Adnan
Menderes Üniversitesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Mersin Üniversitesi,
Pamukkale Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Sakarya
Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi,
Mustafa Kemal Üniversitesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi,
Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Niğde
Üniversitesi, Dumlupınar Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Muğla
Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi,
Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Ahi Evran Üniversitesi, Kastamonu Üniversitesi, Düzce
Üniversitesi, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Rize
Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Aksaray
Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Hitit Üniversitesi, Bozok
Üniversitesi, Adıyaman Üniversitesi, Ordu Üniversitesi, Amasya Üniversitesi, Karamanoğlu Mehmetbey
Üniversitesi, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Sinop Üniversitesi, Siirt Üniversitesi,
Nevşehir Üniversitesi, Karabük Üniversitesi, Kilis Yedi Aralık Üniversitesi,
Çankırı Karatekin Üniversitesi, Artvin Çoruh
Üniversitesi, Bilecik Üniversitesi, Bitlis Eren Üniversitesi, Kırklareli
Üniversitesi, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Muş
Alparslan Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi,
Batman Üniversitesi, Ardahan Üniversitesi, Bartın Üniversitesi, Bayburt
Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Hakkâri Üniversitesi, Iğdır Üniversitesi,
Şırnak Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Yalova Üniversitesi,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesapları kabul edildi.
Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, MHP Grubu adına
konuşmasında yanlış bilgi verdiğini belirterek, konuya ilişkin bir açıklamada
bulundu.
Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Kocaeli Milletvekili Fikri
Işık’ın, partisine,
Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, Yalova Milletvekili Muharrem
İnce’nin, şahsına,
Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.
22 Aralık 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşime 19.19’da son verildi.
|
|
Şükran
Güldal MUMCU |
|
|
|
|
Başkan Vekili |
|
|
|
Harun
TÜFEKCİ |
|
Gülşen
ORHAN |
|
|
Konya |
|
Van |
|
|
Kâtip Üye |
|
Kâtip Üye |
|
|
|
Yusuf
COŞKUN |
|
|
|
|
Bingöl |
|
|
|
|
Kâtip Üye |
|
|
22 Aralık 2010 Çarşamba
BİRİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 11.00
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşimini açıyorum.
Toplantı yeter
sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi
vardır, okutuyorum:
II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI
A) Tezkereler
1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şûra
Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkh’in
vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistan’a
resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1360)
17.12.2010
Türkiye Büyük
Millet Meclisi Genel Kuruluna
TBMM Başkanı
Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şura Meclisi Başkanı Sayın Dr. Abdullah
Muhammed Al Sheıkh’in vaki davetine icabet etmek
üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan’a resmî ziyarette
bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin
Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un
tasviplerine sunulur.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
BAŞKAN –
Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Sayın
milletvekilleri, gündemimize göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu
Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki
görüşmelere devam edeceğiz.
Program uyarınca
bugün bir tur görüşme ve 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın
8’inci maddesine kadar oylamasını yapacağız.
On dördüncü turda
Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı,
Kamu İhale Kurumu bütçeleriyle gelir bütçesi yer almaktadır.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı
Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların
Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu
Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)
A) MALİYE BAKANLIĞI
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU
1.- Kamu İhale
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu İhale
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ
BAŞKAN – Komisyon
ve Hükûmet yerinde.
Evet, saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarımız zaten sisteme girdiler
soru-cevap için. Onun için o kısmı tekrar etmiyorum.
Şimdi “Gelir ve
finansman” başlıklı 2’nci maddeyi okutuyorum.
Buyurun efendim:
Gelir ve
finansman
MADDE 2 – (1)
Gelirler:
Bu Kanuna bağlı
(B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 5.484.035.000 Türk Lirası
öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam
26.960.263.500 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.892.505.000
Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(x)
575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek
Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim
Tutanağı’na eklidir.
(2) Finansman:
Bu Kanuna bağlı
(F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 146.330.000 Türk
Lirası,
b) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı
10.000.000 Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir.
BAŞKAN – On
dördüncü turda söz isteyen milletvekili arkadaşlarımızın isim listesini
okumadan önce, Sayın Oktay Vural’ın kısa bir söz talebi var, 60’ıncı maddeye
göre kendisine söz vereceğim.
Sayın Vural,
buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR
1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in Pınar
Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan
menfur saldırıyı MHP olarak kınadıklarına ilişkin açıklaması
OKTAY VURAL
(İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Söz istememin
sebebi, dün İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif
faaliyet sırasında yapılan menfur saldırılardır. Bunu kınıyoruz.
Bugün, Avrupa
Birliğine alınmış bir ülkenin göbeğinde maalesef bir Türk takımına saldırılar
yapılmaktadır. İşte, bugün geldiğimiz bu noktada aslında Kıbrıs’ta, Kıbrıs
Türklerinin de huzur ve güveninin güneye teslim edilemeyeceğini göstermesi
bakımından son derece önemlidir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak Karşıyaka Spor Kulübüne geçmiş olsun diyoruz ve
özellikle bu yapılan saldırıyı da kınıyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Vural.
Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.
2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu’nun, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol
Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı
kınadığına ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu olmasını
kutladığına ilişkin açıklaması
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ben de kınıyorum aynı şekilde, Grup olarak da…
Ayrıca,
Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu olmasını yürekten
kutluyorum. (Alkışlar) Dün, biliyorsunuz dünya şampiyonu oldu Fenerbahçe
Acıbadem Voleybol Takımı. Kutluyorum ve özellikle Fenerbahçe Acıbadem’e büyük sponsorluk yapan Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a
da başarılar diliyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
III.-
KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan
ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı
ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin
Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna
Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905,
3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)
1.- Maliye
Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Maliye
Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Gelir İdaresi
Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)
1.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
D) KAMU İHALE KURUMU (Devam)
1.- Kamu İhale
Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
2.- Kamu İhale
Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
E) GELİR BÜTÇESİ (Devam)
BAŞKAN – On
dördüncü turda söz alan milletvekili arkadaşlarımızın gruplara bağlı olarak
isimlerini Genel Kurula arz ediyorum.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına: Ertuğrul Kumcuoğlu,
Aydın; Ümit Şafak, İstanbul; Süleyman Turan Çirkin, Hatay; Erkan Akçay, Manisa
milletvekilleri.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına: Harun Öztürk, İzmir; Oğuz Oyan,
İzmir; Mustafa Özyürek, İstanbul milletvekilleri.
AK PARTİ Grubu
adına: İsmail Özgün, Balıkesir; Öznur Çalık, Malatya;
Ahmet Öksüzkaya, Kayseri; Mehmet Erdoğan, Gaziantep;
Mehmet Yüksel, Denizli; Orhan Karasayar, Hatay;
İbrahim Yiğit, İstanbul; Sedat Kızılcıklı, Bursa
milletvekilleri.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına: Hasip Kaplan, Şırnak;
Osman Özçelik, Siirt; Mehmet Ufuk Uras, İstanbul
milletvekilleri.
Şahsı adına:
Lehinde Hasan Angı, Konya; Aleyhinde Münir Kutluata, Sakarya milletvekilleri.
İlk söz
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
Sayın Kumcuoğlu, süreniz on iki dakika efendim.
MHP GRUBU ADINA
ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Konuşmamın hemen
başında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, voleybol şampiyonu olan
Fenerbahçe Kulübümüzü candan kutluyorum bir Beşiktaşlı olarak ayrıca. (MHP
sıralarından alkışlar)
İkincisi,
Kıbrıs’ta Karşıyaka Spor Kulübü takımımıza karşı vuku bulan menfur saldırıyı da
buradan kınıyorum ve Hükûmeti de uyarıyorum:
Komşularla sıfır problem politikası tek taraflı yürütülemez, nokta.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
Sayın Bakan burada yapmış olduğu konuşmada Maliye Bakanlığının misyonunu belirtirken, “Maliye Bakanlığı köklü ve öncü bir
kuruluştur.” dedi. Elhak öyledir, öyle de olması gerekir fakat son zamanlarda kapımızın
eşiğine kadar gelen ve Türkiye’deki ekonomik yapıyı ciddi surette tehdit eden
finansal kesim kriziyle ilgili olarak gerek Maliye Bakanlığının -hem Bakan hem
teşkilat olarak- gerek Hazine Müsteşarlığının -hem Bakan hem teşkilat olarak-
biraz oluşuma Fransız kaldıklarını hissediyorum ve bu konuda birkaç şey
söylemek istiyorum.
Evet, Merkez
Bankası Kanunu’nda finansal kesimde istikrarı sağlamak görevi Merkez Bankasına
da verilmiş olabilir fakat böyle bir kriz ihtimaliyle baş edebilmek için, böyle
bir riski göğüslemek için Merkez Bankasının elindeki enstrümanlar
yeterli değildir; bu bir.
İkincisi: Merkez
Bankası görevli olabilir fakat tarihe karşı ve kamuoyuna karşı sorumlu olan
sizsiniz, Hükûmettir. Dolayısıyla, bu konuda sizin
önlem almanız gerekir. Lütfen bunu yapınız.
Üçüncüsü: bu
krize karşı alınan önlemler konusunda, dikkat ediyorum, Maliye Bakanı olarak
ufkunuz beş yılın ötesine geçmiyor. Beş yıl, iktisat, dünya iktisadi
gelişmeleri muvacehesinde uzun vade değildir Sayın Bakan. Uzun vade on yıldır,
yirmi yıldır, otuz yıldır. Dolayısıyla, eğer siz, Türkiye’nin borç portföyünü beş yıl ertelemeyi düşünüyorsanız bu bir seçim
boyu, seçim süresi uzatmak demektir ki bu da benden sonra tufan anlayışını akla
getiriyor. Böyle bir şey yaparsanız Türkiye’ye yazık olur.
Şimdi, karşı
karşıya bulunduğumuz finansman kesimiyle ilgili kriz denilen olay nedir? Sıcak
para sorunudur. Bugün, Türkiye, çok ciddi surette bir sıcak para sorunuyla
karşı karşıyadır. Geçen gün, burada Sayın Başbakan dedi ki: “2002 yılında
Merkez Bankasının döviz rezervi 27,5 milyar dolardı, şimdi de 79 milyar dolar.”
Şiddetle alkışladınız. Ama müsaade ederseniz, bir de resmin öbür tarafına
bakalım: 2002 yılında Türkiye’nin toplam döviz rezervi 27,5 milyar dolardı ve
kısa vadeli toplam borçları 16,5 milyar dolardı. Herhangi bir panik hâlinde,
bizim kısa vadeli borçlarımızın tamamını ödedikten sonra elimizde 10 milyar
dolar daha para kalıyordu. Ama bugünkü durum şöyledir: Evet, döviz rezerviniz
79 milyar dolardır ama ülkedeki sıcak para da 75 milyar dolardır. Dolayısıyla
herhangi bir panik hâlinde, bu kaynakların çekilmesi hâlinde yatırımcıları
tarafından, el elde, baş başta kalırsınız. İşte bunun için, bir süredir, başta
Merkez Bankası olmak üzere ilgili taraflar bir telaş içinde, bu işi nasıl
göğüsleyebiliriz diye.
Tabii, müsaade
ederseniz, bu neden oldu? Bu gayet basit. Bu, sizin
sekiz yıldır izlediğiniz ithalata dayalı büyüme veya büyüyememe stratejisinin
bir neticesidir. Başka türlü yapmak mümkün müydü? Mümkündü. Bakın, arkadaşlar,
her zaman buraya geliyor Sayın Başbakan, tüm cumhuriyet tarihine taân ediyor ve hep “Biz iyi yaptık”, hep “Biz iyi yaptık”
diyor. Hâlbuki benim de bir bürokrat olarak görev almak şerefine nail olduğum
1980-1989 döneminde -ki aşağı yukarı sizin Hükûmet
döneminize denk gelir süre olarak- Türkiye ihracatını 5’e katladı, tam 5’e
katladı, hem de doğru kur politikasıyla, hiç dış ticaret açığı vermeden. Siz ne
yaptınız? Aynı dönem zarfında, sekiz yılda ihracatı 3’e katladınız ve büyük dış
ticaret açıkları vererek. Ondan sonra geldi, finansal sistem krizi kapımıza
dayandı. Şimdi, bu işin içinden nasıl çıkabiliriz diye çare arıyorsunuz. Ama
bakıyoruz elimizdeki rakamlara, çare arama konusunda biraz telaşlı
görünüyorsunuz fakat geleceğe doğru hiçbir tedbir almış görünmüyorsunuz. Bakın,
elimizdeki rakamlara göre -benim rakamlarım değil- orta vadeli programa göre,
önümüzdeki ilk üç yılda 236 milyar dolar dış ticaret açığı vermeyi
öngörüyorsunuz. 2002’de devletin toplam borçları 130 milyar dolarmış, 135
milyar dolar da siz ilave etmişsiniz. Kaç senede? Sekiz senede. Şimdi,
önümüzdeki üç senede sadece 236 milyar dolar dış ticaret açığı vermeyi
öngörüyorsunuz. “Efendim, biz bunu kapatırız.” “Nasıl kapatırız?” “Efendim,
görünmeyen kalemlerle, turizmle filan falan…” Buna rağmen, önümüzdeki üç yıl
için 135 milyar dolarlık borçlanma yapmak durumundasınız. Bu, son sekiz yılda
yaptığınız borçlanma kadardır. İş her adımda kötüye gidiyor ve geleceğe emin
adımlarla yürüyemiyoruz.
Şimdi efendim,
diyebilirsiniz ki: “Doğrudan yatırımlar var, biz bunları bunlarla kapatırız.”
Hayır, kapatamazsınız çünkü geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz bunun o kadar
kolay olmadığını gösteriyor. Nitekim, dünya finans
krizinde, 2009 yılından 2010 yılına dünyadaki doğrudan yatırımlar yüzde 37
düşerken Türkiye’deki doğrudan yatırımlar yüzde 57 düşmüş. Yani siz hâlâ dünya
ortalamasıyla mukayese edildiğinde emin yatırım odağı değilsiniz. Bunu nasıl
sağlayabilirsiniz, üzerinde çalışılabilir ama “Efendim, biz şöyle iyiyiz, biz
böyle iyiyiz, Standart and Poor’s
şöyle yaptı, böyle yaptı”yla bunu geçiştiremezsiniz.
Bu rakamlar ürkütücüdür arkadaşlar. Dolayısıyla uyanık olmak durumundayız.
Ayrıca, bir de şu
konuya temas etmekte fayda görüyorum: Yabancı sermaye yatırımları. Değerli
milletvekilleri, el değiştirmeler suretiyle gelen yabancı para yatırım
değildir. Üretim yaratmayan, işsizliği önlemeyen yatırım, yatırım değildir.
Şimdi, Başbakan
bu kürsüden yaptığı konuşmada bazı tarımsal ve sınai
mallarla ilgili olarak kendi dönemlerinde ne kadar büyük başarı gösterildiğini
ifade etti. Efendim, bunlardan tarım kesimine de üç örnek verdi: Süt, mısır ve
kiraz. Meğer Türkiye’de son sekiz senede kiraz üretimi 110 bin tondan 450 bin
tona dönmüş; böylece Türkiye’de insan başına artık 1 tane daha fazla kiraz
yiyebilirmişiz! Ama müsaade ederseniz -iyi ki misal olarak
ayvayı vermemiş, o ayrı mesele- şimdi ben size başka rakamlar vereyim: 2002
yılında 720 bin hektar alanda 2,5 milyon ton kütlü pamuk üretiyorken, bugün 420
bin hektarda 1,7 milyon ton pamuk üretiyoruz yani pamuk üretiminde ekim
alanlarını neredeyse yarı yarıya, üretimi yüzde 33 düşürmüşsünüz. Bunu
niye misal olarak vermiyorsunuz?
Ayrıca Türkiye’de
2002 yılında 9 milyon 300 bin hektar alanda buğday üretilirken, 19 milyon 508
bin ton, şimdi bunu yüzde 14 daraltmışsınız, ayrıca da buğday üretimi 2008
senesinde 2002’ye göre 2 milyon 274 bin ton düşmüş. Bu ne demek biliyor musunuz
arkadaşlar? Yılda kişi başına 30 kilo daha az buğday üretmişsiniz. Yani siz
Türk vatandaşına -sordum burada, Ankara’da 300 grammış ekmek- “Yılda adam
başına 100 ekmek daha az yiyeceksiniz.” diyorsunuz bu millete. Ondan sonra “Biz
tarımı şöyle götürdük, biz bunu böyle götürdük.” diye iftihar ediyorsunuz;
yanlış.
Şimdi, bir de
Sayın Başbakan diyor ki: “Efendim, 2002 yılında 16 milyon ton çelik
üretiliyordu, şimdi 25 milyon ton çelik üretiyorlar.” Arkadaşlar, ark
ocaklarında hurda demiri saca veyahut da yuvarlak demire çevirmek, demir çelik
üretmek değildir. Erbakan Hoca duymasın “Vah, benim çömezlerim ne hâle düşmüş!”
diye hayıflanır.
Alacaksınız
oradan hurda demiri, ark ocağına sokacaksınız…
Bakın, ben size
söyleyeyim: Sizin devri hükûmetinizde demir çelik
başta olmak üzere bakırda, alüminyumda, petrol rafinerilerinde, PETKİM
ürünlerinde bir gıdım artış yapmadınız.
Şimdi, siz,
devamlı olarak kendinizi 2002 ile mukayese ediyorsunuz. Bu, sizi ciddi bir
yanılgıya düşürüyor. Bakın, ben size söyleyeyim: İzlemiş olduğunuz politikalar
yüzünden Türkiye 2005 yılından itibaren ciddi bir durgunluğa girdi. Bakın,
2005’ten 2010 yılına kadar tarımda katma değer hiç artmıyor. Artık bırakın
2002’yi, kendi döneminize bakın ve önünüzü sağlıklı görün.
Ayrıca, sanayide
de durum parlak değil. 2005 yılından itibaren pek çok sektörde, dayanıksız
tüketim malları imalatında, ham petrol ve doğal gaz çıkarmada, gıda ürünleri
imalatında, deri ve deri ürünleri imalatında, diğer metalik olmayan mineral
ürünler imalatında, kömür ve linyit çıkarılması gibi konularda yıllık artış
yüzde 3’ün altında, büyüme hızının neredeyse yarısı kadar.
Bunun dışında kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde,
tekstil ürünlerinde, giyim işlerinde, diğer ulaşım araçlarında ve daha da
önemlisi bilgisayar, elektronik ve optik ürünler imalatında 2005 yılına nazaran
geridesiniz, geriliyorsunuz dolayısıyla geriye bakıp bakıp,
2002’yi örnek alıp alıp burada, tamam, yanlış
rakamlarla halkı kandırabilirsiniz ama kendinizi kandıramazsınız; lütfen,
ileriye daha sağlıklı bakabilmek açısından hep 2002’ye takılmayın, kendi zamanı
idarenizde de ne konularda yanlış yapmışsınız, politikalarınız ne ölçüde
başarılı oluyor bakın, aksi takdirde geleceğimiz parlak görünmüyor.
Zamanım doldu,
hepinize saygılar sunuyorum. Bilemiyorum bu bütçe millete hayırlı olur mu ama
âdet olmuş, ben de “Hayırlı olsun.” diyerek sözlerimi tamamlıyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Kumcuoğlu.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ümit Şafak.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gelir İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış
bulunuyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum.
Gelirler Genel
Müdürlüğü 2005 yılında 5345 sayılı Yasa ile “Gelir İdaresi Başkanlığı” adı
altında yeniden yapılandırılarak Maliye Bakanlığına bağlı kuruluş hâline
dönüştürülmüştür. Yirmi dokuz ilde doğrudan Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı
vergi dairesi başkanlıkları kurulmuş olmasına rağmen, elli iki ilde vergi
dairesi başkanlıklarının kurulamaması sebebiyle Gelir İdaresi Başkanlığının
yapılanması tamamlanamamıştır.
657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinde ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 43’üncü maddesinde
yapılan değişikliklerle gelir uzmanlığı kadrosu ihdas edilmiştir. Bu tarihten
itibaren gelir uzmanları Gelir İdaresi Başkanlığının merkez ve taşra
birimlerinde kariyer meslek olarak görev yapmaktadır. Gelir uzmanlığı kadrosuna
2006 yılından itibaren yapılan özel sınavlarla kurum içinden de personel
alınmaktadır. Memurluktan gelir uzmanı olanlar ile mesleğe gelir uzman
yardımcısı olarak başlayıp yapılan yeterlik sınavı sonucu gelir uzmanı olanlar
birbirleriyle sıkıntı yaşamaktadırlar. Ayrıca, vergi dairelerinde aynı işi
yapan ve yan yana çalışan personelden birisinin maaşı gelir uzmanı olduğu için
artmış, diğerinin maaşı sabit kalmıştır. Vergi dairelerinde aynı işi yapanlara
farklı ücret ödenmeye başlanmıştır.
Sayın
milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı Vergi Daireleri İşlem Yönergesi’ni
güncellemediği ve içeriğini genişletmediği için vergi daireleri aynı konuda
birbirlerinden tamamen farklı uygulamalar yapabilmektedir. Vergi daireleri,
tereddütlü işlemlerde mükelleften vergi dairesi başkanlıklarından mukteza
almasını istemektedirler. Mukteza gelinceye kadar mükellefin işi beklemekte,
ayrıca vergi dairesi başkanlıklarının iş yükü artmaktadır. Bir bakıma, vergi
daireleri işlem yönergesinin eksikliğini mukteza sistemiyle gidererek
kendilerini güvenceye almaya çalışmaktadırlar.
Gelir İdaresi
Başkanlığı elindeki mevcut bilgiyi paylaşmadığı, daha doğrusu “vergi
mahremiyeti” tanımını değiştirip elindeki veri depolarının bir kısmını düzgün
çalışıp vergisini ödeyen mükellefe açmadığından, hâlen birçok vergi
mükellefinin naylon faturadan canı yanmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi
İşlem Merkezindeki kayıtları mükellefe açarak mükellefin de güvenceye alınmasını
sağlamalıdır.
Sayın Bakan bütçe
sunuş konuşmasında “Vergi borçlarını yapılandırıyoruz.” dedi. Sayın
milletvekilleri AKP iktidarları döneminde 2003 yılında vergi barışı, 2008
yılında varlık barışı ve bugün de 300 kamu alacağında yeniden yapılandırmayı
amaçlayan kanun tasarısı olmak üzere sekiz yılda toplam 3 defa çok kapsamlı
vergi affı yapılmıştır. Torba yasanın içine konulan tasarı Plan Bütçede
görüşülmektedir. Af tasarısının hazırlık ve yasalaşma süreci uzadığı için vergi
daireleri alacaklarını alamamaktadırlar, tahsilatlar
durmuştur. Vergisini düzgün ödeyen mükellef sekiz senede üçüncü defa
küstürülmüş, üçüncü defa enayi yerine konulduğunu düşünmektedir. Sekiz senede
üçüncü defa “Vergini ödeme, nasıl olsa af çıkar.” diyenler, haklı çıkarılmıştır.
Bu afta da hazırlanan diğer iki af gibi yeterince hazırlık yapılıp alt yapı
oluşturulamamıştır. O sebeple, geçim sıkıntısı çeken, süresinde normal
vergisini dahi ödeyemeyen küçük esnafın bu aftan yararlanması mümkün değildir.
Küçük esnaf ve sanatkâr bu afta da ihmal edilmiştir.
Gene Sayın Bakan
bütçe sunuş konuşmasında “Vergi denetimindeki esasları düzenledik.” demiştir.
Vergi denetimi siyasi otoritenin maşası gibi kullanılmakta, iktidara karşı olan
veya biat etmeyen sermaye grupları vergi denetimiyle köşeye sıkıştırılmaktadır.
Vergi denetimleri sonucu yazılan raporlardaki vergiler ve cezalar merkezî
uzlaşmalarda âdeta kuşa çevrilmektedir. AKP İktidarları döneminde vergi
mükellefi matrah artırımına zorlanmaya devam etmekte, AKP Hükûmetleri
tehdit ve şantajla vergi toplamaya devam etmektedir. Bu Hükûmet,
dolaylı vergilerdeki artışlarla vergi yükünü dar gelirliye yüklemiştir. Mal
fiyatlarının artmasına bağlı olarak, gizlendiği için görülmeyen dolaylı vergi
artışları sebebiyle ücretli çalışanlar ve emekliler gibi sabit gelir elde eden
vatandaşların üzerindeki vergi yükü artmıştır.
Bakınız, 2002
yılında kurşunsuz benzinin litre fiyatı 1,64 lira iken 1 dolar 1,67 lira idi.
Bugün kurşunsuz benzinin litre fiyatı 3,97 lira iken bir dolar 1,52 lira
olmuştur. 60 litre depoya sahip bir aracın deposu 2002 yılında 98 lira 40
kuruşa dolarken bugün 238 liraya dolmaktadır.
Sayın
milletvekilleri, Türkiye ekonomisi 2009’un dördüncü çeyreğine gelinceye kadar,
devamlı surette, sırasıyla, yüzde 7, 14,6; 7,6 ve 2,7 küçülmüştür. 2009’un son
çeyreğindeki yüzde 6’lık büyümeye rağmen, 2009 yılı ortalamasında yüzde 4,7
oranında küçülen ekonomide, küçük esnaf ve sanatkârlar iş yerlerini kapatmakta
ve işsizler ordusuna katılmaktadır. Kurulan ve kapanan iş yerleri açısından bir
değerlendirme yaparsak durumun vahametini daha iyi görürüz. 2007 yılından
itibaren kurulan iş yerlerinde sürekli bir azalma gözlenirken kapanan iş
yerlerinde ise sürekli artış olmaktadır. 2007 yılında kurulan iş yeri sayısı
104 bin iken 2008’de 95 bine, 2009’da 88.522’ye düşmüştür. Gene, 2007 yılında
kapanan iş yeri 33.549 iken 2008’de 46.921’e çıkmış, 2009’da 42.814 olarak
gerçekleşmiştir. AKP İktidarları döneminde, 2002 yılından 2009 yılı sonuna
kadar, 120 binin üzerinde gerçek ve basit usulde vergi mükellefi
mükellefiyetini terk etmiştir. Küçük esnaf iş yerini kapattıktan sonra, işini
kaybeden işçiler gibi işsizlik ödeneği de alamamaktadırlar. Aile ve
çalışanlarıyla birlikte nüfusun üçte 1’ine hitap eden esnaf ve
sanatkârlarımızın sayısı 2 milyon civarındadır, kendileriyle birlikte 4 milyon
kişiye ekmek kapısıdır. BAĞ-KUR’a, vergi dairesine,
Sosyal Güvenlik Kurumuna borçlarını ödeyemeyen esnafımız sekiz yıllık AKP
iktidarları döneminde bitmiştir.
Sayın Başbakan,
yabancı sermayeli alışveriş merkezlerini “dönüşüm” ve “değişim” olarak adlandırmaktadır
ancak bu alışveriş merkezleri açılırken esnaf ve sanatkârı koruyacak hiçbir
tedbir alınmamıştır. Her gün yenileri açılan büyük alışveriş merkezleri
esnafımızın sonunu hazırlamaktadır. AKP iktidarları göz göre göre esnafımızı yabancı sermayeye boğdurmaktadır. 2
milyonun üzerinde BAĞ-KUR’lunun Sosyal Güvenlik
Kurumuna borcu vardır, 500 bin BAĞ-KUR’lu artık
borcunu hiç ödeyememektedir.
Sayın
milletvekilleri, AKP iktidarları döneminde işler kötü gitmektedir. 2008 Ocak
ayında 106.945 kişiye işsizlik ödeneği verilirken, bu sayı 2009 yılında 306 bin
kişiyi aşmıştır. 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye 650 bin ton kömür yardımı
yapılırken, 2009 yılında 2 milyon 240 bin aileye 2 milyon 170 bin ton kömür
yardımı yapılmıştır. Neredeyse her 7 kişiden 1’i sosyal yardımlarla
yaşamaktadır. Eğer bu ülkede işler hakikaten yolunda gitseydi altı yılda yardım
yapılan aile sayısı yüzde 100’ün üzerinde artmazdı.
Sayın
milletvekilleri, insanlar iş yerlerini kapatırken, işini kaybedip işsizlik
ödeneği ile kömür ve gıda yardımları ile yaşama savaşı verirken, milyonlar
açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşarken AKP Hükûmetinin
bu bütçede verdiği rakamlar doğru değildir. Ekonominin iyi gittiği de kuyruklu
bir yalandır.
2011 bütçesinin
ülkemize hayır getirmesi dileğiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum. Fenerbahçe
Bayan Voleybol Takımı’nın Dünya Şampiyonluğunu kutluyorum. Saygılar sunuyorum
efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Şafak.
Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı bütçe kanununun Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu
bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu
adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın
milletvekilleri, özelleştirme, sermaye piyasasının geliştirilmesi, atıl
tasarrufların ekonomiye kazandırılması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman
yükünün azaltılması amacıyla yapılır. Nihai hedef, devletin ekonomideki
işletmecilik alanından çekilmesi ve elde ettiği kaynakların altyapı yatırımları
ve halkın refah seviyesini artırmak üzere kullanılmasıdır. Bu mantıkla yapılan
özelleştirmeye MHP de karşı değildir. Parti programında
özelleştirmeyle ilgili yaklaşımını da net bir şekilde ortaya koyan MHP, üretim
ve istihdam artışını sağlayan, halka arz yöntemiyle yapılan ve mülkiyetin
tabana yayıldığı, satış sonucunda bu kuruluşlarda çalışanların mağdur
edilmediği bir özelleştirme politikasını da her zaman desteklemiştir ancak MHP
özelleştirmeler sonucunda yeni tekellerin oluşması, stratejik kuruluşların
yabancılara satılması, şeffaflıktan uzaklaşılması, kamu üzerinde yük teşkil
etmeyen kuruluşların satılmaması konusunda hassastır. Bu hassasiyetler,
başta AKP olmak üzere bazı çıkar çevrelerini de rahatsız etmektedir.
Sayın
milletvekilleri, AKP İktidarı döneminde yapılan uygulamalara baktığımızda,
özelleştirme, kendi deyimleriyle, tüccar bir Başbakanın “Babalar gibi satması.”
şeklinde algılanmaktadır. Devletin malı haraç mezat bir şekilde, ederi ne
olursa olsun satılsın yöntemiyle kimi zaman ahbabı yararına, kimi zaman da
tamamen yabancılaştırma şeklinde kullanılmaktadır.
Son dönemdeki
özelleştirmelere gelince: Herhangi bir master planı
ve programı olmadan günübirlik politikalarla yapılmaktadır. Özellikle ve
öncelikle kârlı kuruluşlar yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Özelleştirme
sonucunda, bu kuruluşlarda çalışanlar “4/C” adı altında köleliğe itilmekte, sesini
çıkaranlar gazlı, coplu sıra dayağına çekilmektedir, tıpkı Tekel işçilerinde
olduğu gibi. Stratejik kuruluşların neredeyse tamamının yabancılara satıldığı
görülmektedir. Canlı yayında, şeffaflık iddiasıyla yapılan ihalelerin kapalı
kapılar ardında pazarlıklarla bitirildiği bilinmektedir. Özelleştirmeleri iptal
eden mahkeme kararları hiçe sayılmakta, gerekirse yasa çıkarılarak hukuk
devleti terk edilmektedir.
Sayın
milletvekilleri, şimdi gelelim bu iddialarımızı somutlaştırmaya: Türk
Telekom’un yüzde 55’i 6,5 milyar dolara Oger
Telekom’a satılmıştır. Bu satıştan hemen sonra kurumlar vergisi yüzde 30’dan
yüzde 20’ye düşürülerek Oger daha ilk günden kâra
geçmiştir. Şirketin sadece 2010 yılının dokuz aylık döneminde açıkladığı net
kârı 1,9 milyardır. Tekelin içki satış bölümü 292 milyon dolara satılmış, alan
firma aynı kuruluşu iki yıl içinde 810 milyon dolara başka bir firmaya
satmıştır. Manisa Mensucat Fabrikası 3,7 milyon dolara satılmış, alan firma 90
dönümlük arazinin 55 dönümünü 13,7 milyon dolara satmıştır. Galataport
ihalesinin kanunlara aykırı olarak Offer-Kutman grubuna bedelinin de çok altında verildiği yargı
kararıyla ortaya çıkmış, ihale iptal edilmiştir. Seydişehir Alüminyum,
Başbakanın Rizeli arkadaşı Mehmet Cengiz’e 2005 Haziranında 290 milyon dolara
verilmiştir. Cengiz’e Seydişehir Alüminyumun yanında Oymapınar Santralinin de bonus olarak bedelsiz devredildiği ortaya çıkınca Danıştay
satışı iptal etmiştir. Değer tespit raporuna göre 51,2 milyon dolarlık piyasa
değeri olan SEKA Balıkesir 1,1 milyon dolara Albayrak
ailesine verilmiştir. Bursa İdare Mahkemesi satışı iptal etmiş, Danıştay da bu
kararı “yerindedir” gerekçesiyle onaylamıştır.
TÜPRAŞ için iki
ihale yapılmıştır. Yapılan ilk ihalenin süreci devam ederken Maliye Bakanı
Kemal Unakıtan’ın özel uçakla Tataristan’a gittiği,
ihaleyi kazanan Kanadalı firma yetkilileriyle iki gece kaldığı ortaya
çıkmıştır. Yapılan ihalenin 10. İdare Mahkemesince bozulması üzerine ikinci
ihale yapılmış, TÜPRAŞ’ın satış fiyatı 1 milyar
dolardan 4 milyar dolara çıkmıştır.
Millî Emlakın elindeki yüzlerce arsa, tarla ve arazi satılmaya
başlamış, Özelleştirme İdaresi dükkânı kapatıp “emlakçı”
tabelasını asmıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama maalesef süremiz
yetmiyor.
Şimdi, sekiz
yıldır “özelleştirme” adı altında yapılan bu satışların yaklaşık bedeli 40
milyar dolardır. Karşılığında ne üretim ne istihdam ne yatırım, hiçbir şey
yapılmamıştır. Sadece borçların faizlerini ödemek için cumhuriyetin seksen
yıllık birikimi haraç mezat satılmıştır.
Değerli milletvekilleri,
Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın özelleştirme politikasının ekonomik boyutu
budur. Şimdi gelelim siyasi ve hukuki boyutuna: Hükûmet
“özelleştirme” adı altında yaptığı usulsüz satışların yargı tarafından
bozulmasından rahatsız olacak ki Anayasa’nın 125’inci maddesini referandum
yoluyla değiştirip yargı denetiminden kaçırmıştır.
Ayrıca, sekiz
yıllık İktidarınızda ranta dayanan özelleştirme
politikanız 2 bakanı görevinden etmiştir. Ayrıca, 1 eski başkan, 1 enerji
müsteşarı, 1 başkan vekili, 4 başkan yardımcısı, 5 daire başkanı ihalelere
fesat karıştırmaktan dolayı ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaktadır.
Şimdi burada
Sayın Başbakana sormak isterim: Geçtiğimiz günlerde, haklarında dava açıldığı
için 3 generali açığa aldınız. Bu takdirinizdir, kendinizce uygun gördünüz ve
savundunuz. Peki, özelleştirmede yaptıkları işler nedeniyle mahkemelik olan üst
düzey bürokratlarınızı neden görevden almıyorsunuz? Yoksa bu bürokratlarla
aranızda “sen-ben-bizim oğlan” üçgeninde bir omerta
anlaşması mı bulunmaktadır?
Sayın
milletvekilleri, özelleştirme politikasına ilişkin görüşlerimiz böyle. Gelelim
Kamu İhale Kurumuna: İktidar tarafından “AB müktesebatına uyum” bahanesiyle 14
defa değişikliğe uğrayan Kamu İhale Kanunu sayesinde Kurum çalışamaz hâle
getirilmiştir. “Uyum” adı altında yapılan her yeni düzenleme devlette mal ve
hizmet alımındaki şeffaflığı ve denetimi giderek kısıtlamış, Kurumun görev
alanı giderek daralmıştır. Neredeyse bütün kamu kurumlarındaki alımları Kamu
İhale Kanunu kapsamının dışına çıkaran Hükûmet, ihbar
üzerine resen inceleme yapan Kurumun elindeki bu yetkiyi de almıştır.
Netice olarak,
AKP döneminde “Babalar gibi satarım.” düşüncesi ile yürütülen
özelleştirmelerin, “Oferleştirme”, “Albayraklaştırma” ve “Tayyipleştirme” hâlini aldığını
görüyoruz ve MHP olarak, yapılan tüm yanlışların hesabını Sayın Başbakan, Sayın
Maliye Bakanı ve ilgili yandaş bürokratlardan sormaya da gün sayıyoruz.
Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2011 yılı bütçesinin milletimize hayırlı
olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Manisa
Milletvekili Sayın Erkan Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına
saygıyla selamlıyorum.
Vergi, bir
ülkenin en sağlıklı finansman kaynaklarından birisidir ancak vergi gelirlerinin
sağlıklı, düzenli ve yeterli olabilmesi ve iyi bir vergilemenin yapılabilmesi
için bazı önemli şartlar vardır. Bunları, adaletli bir vergi sistemi, eşitlik,
genellik, verginin tabana yayılması, vergi mevzuatında sadelik, kayıt dışılığın
önlenmesi ve en önemlisi de, canlı ve istikrarlı bir ekonomi olarak
sayabiliriz. Sağlıklı ve üretken bir ekonomik ortam yoksa,
sağlıklı, yeterli, düzenli ve adil bir vergi toplamak da mümkün değildir.
Değerli
milletvekilleri, vergi ekonominin aynasıdır. Bu aynaya
yansıyan görüntüye baktığımızda ortaya çıkan manzarai
umumiye şudur: Başta ara malı üretiminde yaşanan sorunlar olmak üzere
üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, vergi
adaletsizliği, kayıt dışı ekonomi, kamunun ve vatandaşın içinde bulunduğu
borçluluk, tasarruf açığı, cari işlemler açığı, dış ticaret açığı, sosyal
güvenlik sistemi açığı, bütçe açığı ve kayıt dışılık ülke ekonomisinin en
karakteristik özelliklerinden bazılarıdır.
Sekiz yıllık
iktidar dönemi göstermiştir ki AKP hükûmetleri bu
sorunların altından kalkamamış, çözüm üretememiş, birçok sorunun daha da
büyümesine yol açmıştır. Bu arada, ülkemizi âdeta sömürge ülkesi hâline
dönüştüren yabancılaşmayı da gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Borsamız,
bankacılık ve sigortacılık sistemimiz büyük şirketlerimizin önemli bir kısmı,
perakendecilik ve bilgi iletişim sektöründe yabancılaşma oranı çok yüksek bir
duruma gelmiştir. Bankalarımızın yüzde 42’si, sigorta şirketlerinin yüzde 63’ü
yabancıların eline geçmiş, başta elektrik dağıtım şirketleri olmak üzere kamu
varlıkları satılmış, vatandaşlarımız dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmak
zorunda bırakılmıştır. Hükûmet ise yükselen enerji ve
akaryakıt fiyatlarında iki kuruşluk indirim için özel sektöre âdeta yalvar
yakar olmuştur.
AKP hükûmetlerinin sekiz yıldır uyguladığı ekonomi
politikaları, Türkiye’yi üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ortama
sürüklemiştir. Bunun üstüne, adaletsiz, eşitsiz, yerel ve küresel ekonomik
ilişkiler ağı, kaynakları ve sermayeyi kendine çekmiş, milletimizin payına ise
işsizlik ve yoksulluk düşmüştür.
Bu ahval ve
şerait içinde Türkiye'nin gelir kaynakları ve vergi gelirleri de bu
sorunlarından nasibini almakta ve karşımıza çarpık bir gelir tablosu ortaya
çıkmaktadır. Ülkemizde üretimin temel girdileri üzerinden yüksek düzeyde vergi,
resim, harç ve fon alınmaktadır. Yüksek reel faizle istikrar sağlanmaya
çalışılmaktadır. Tasarruf oranının artırılması hedeflenmemektedir.
Hane halkı
borçlarının hane halkı geliri içindeki payı 2007’de yüzde 31 iken, 2008’de
yüzde 34’e, 2009’da yüzde 37,7’ye yükselmiştir.
Yurt içi tasarruf
oranları da 1998’de yüzde 24 iken, 2008’de yüzde 17’ye gerilemiş, 2009 yılı
içinde bu yurt içi tasarruf oranının yüzde 14,4’e gerilediği tahmin
edilmektedir.
“Serbest kur
politikası” adı altında gerçekte baskılanmış bir kur politikası
uygulanmaktadır.
Cari açık ile
büyüme arasında yüksek olan ilişki daha da artırılmakta ve krizlere açık bir
yapı oluşturulmaktadır. Hâlâ esaslı bir sanayi politikamız yoktur.
Enerji sektörü
özelleştirilirken devletin uzun vadeli planlayıcı ve yönlendirici rolü terk
edilmiş, enerjide dışa bağımlılık cumhuriyet tarihinin rekorlarına ulaşmıştır.
Tarım sektörünün
modern ekonomiye kazandırılması yönünde bir girişim yoktur.
Sosyal güvenlik
açıklarının her yıl giderek artmasının önüne geçilememektedir.
2011 yılı
bütçesinin Hükûmet tarafından iddia edildiği gibi
büyümeyi hedefleyen, yatırımı yapan, reel kesimi destekleyen, ekonomik ve
sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı gözeten bir bütçe olduğuna
ilişkin söylemleri kesinlikle doğru değildir. Sekiz yıl boyunca benzeri
hedefleri dillendiren AKP İktidarının bunların hiçbirisine ulaşamadığını
üzülerek görüyoruz.
Hatırlanacak
olursa, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde ekonomik krizin etkilerini azaltmaya
yönelik politikalara yer verilmediğini vurgulamış ve eleştirmiştik ancak bu
eleştirilerimiz Hükûmet tarafından dikkate
alınmamıştır.
Orta Vadeli
Program ile 2011 yılı bütçe gerekçesinde, bütçe gelirlerinin enflasyon ve
büyüme hedeflerine paralel artırılacağı söylenmektedir. Orta Vadeli Program’a
göre, 2011 yılı büyüme hedefi yüzde 4,5; enflasyon hedefi ise yüzde 5,3’tür.
AKP Hükûmeti tarafından halka sürekli büyüme masalları
anlatılmaktadır. İşsizlik artmış, cari açık artmış, dış ticaret açığı artmış,
kamunun ve halkın borçları artmış, halk daha da yoksullaşmış, yurt içi tasarruf
oranları azalmış ama “Büyüdük.” diyoruz. Büyüdüysek bu büyüme nereye ve kime
gidiyor? Halka yansımayan, kâğıt üzerinde kalan sanal bir büyüme söz konusudur.
Bu büyümenin ülke ekonomisine ve vatandaşa bir faydası olmamaktadır; halkın
yoksulluğuna, işsizliğine çare olmamaktadır.
Yanlış
politikalar, ülkenin sanayisini, üretimini, rekabet gücünü baltalamış ve
istihdamı bir virüs gibi eritmektedir. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans
güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm etmiştir. Ülkemizi bir ithalat
cennetine çevirmiş, tüketimi körüklemiştir. Ülkenin yetersiz tasarruflarının
birikimine engel olmuştur. Rekor düzeyde cari işlem açıklarına yol açılmıştır.
Ülkenin kaynaklarının satılıp çarçur edilmesine, borçlarımızın günden güne
artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün içerisine
hapsetmiştir.
Vergi
gelirlerindeki artış beklentisi yüzde 10,5’tur. Üretimde ve istihdamda ciddi
bir artış beklenmeyen ülkemizde enflasyon ve büyüme oranının üzerinde vergi
artışı öngörmek mantıklı ve inandırıcı değildir. Vergi gelirlerindeki 10,5
puanlık artış öngörüsü 2011 yılında dolaylı vergilerde ciddi artışların
olacağına işaret etmektedir.
Vergi gelirlerine
detaylı olarak bakıldığında, vergi gelirlerinin artış oranının yüzde 2,8 ile
yüzde 18 oranı arasında değiştiği görülmektedir. Dâhilde alınan katma değer
vergisinin yüzde 2,8; özel tüketim vergisinin yüzde 7,7; kurumlar vergisinin
yüzde 10,7; ithalde alınan katma değer vergisinin yüzde 15,3; banka ve sigorta
muameleleri vergisinin yüzde 18 artacağı öngörülmüştür.
Gelir vergisinin
vergi gelirleri tahsilatı içindeki payı 2008 yılında
yüzde 22,6 iken bu oranın sürekli düşerek 2011 yılında yüzde 20,4’e
gerileyeceği görülmektedir. Buradan da kayıt dışılığın arttığı ve istihdamın
azaldığı anlaşılmaktadır. Hükûmet büyümeyi ithalata,
sıcak para ve cari açığa dayandırdığı gibi vergi gelirlerini de ithalat
üzerinden alınan vergilere dayandırmıştır. Gerçek usulde, gerçek kazanç
üzerinden beyana dayalı vergi tahsil edemeyen, kayıt dışılığın önüne geçemeyen Hükûmet milyonlarca vatandaşın üzerindeki dolaylı vergi
yükünü artırmaya devam edecektir. Nitekim bu uygulamanın sonucunda 2008 yılında
beyana dayalı gelir üzerinden alınan vergiler ile mülkiyet üzerinden alınan
vergilerin toplamı olan dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki oranı
yüzde 35 iken bu oran 2010 yılında yüzde 31’e düşmüştür. Buna paralel olarak
dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 64,8’den yüzde 69’a
yükselmiştir. Bu durum ülkemizde verginin tabana yayılmadığını, verginin
adaletli toplanmadığını göstermektedir. Dolaylı vergilerin dolaysız vergilere
oranına dünya örnekleri itibarıyla da baktığımızda Türkiye'nin tam tersi durumu
görürüz. Örneğin, Fransa’da dolaysız vergiler yüzde 75, dolaylı vergiler yüzde
25.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Sözlerime burada son verir, muhterem heyetinizi saygıyla
selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Akçay.
Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı
ile Gelir İdaresi Başkanlığının 2011 yılı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıya
selamlıyorum.
2011 yılı
bütçesini görüştüğümüz bugünlerde dünyanın 2008 yılının son çeyreğinde başlayan
krizden henüz tam olarak çıkmadığını görüyoruz. Hükûmet,
gelişmiş ülkelerden krizden çıkış konusunda ayrıştığımızı söylese de bizde de
kaygılar henüz sona ermiş değildir. Gelişmiş ülkelerin kriz sırasında
uyguladıkları genişletici maliye politikaları sonucunda ortaya çıkan küresel
likidite fazlası, bulundukları ülkelerde reel faizlerin negatif olması, büyüme
ve krizden çıkış yönünde risklerin henüz sürmesi nedeniyle aynı ya da daha
fazla riskle karşılaşacak olsalar bile reel getirisi yüksek olan ülkelere
yönelmektedir. Bu ülkeler bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan
ülkelerdir. Nitekim 2010 yılında ülkemize “sıcak para” olarak ifade edilen spekülatif amaçlı sermaye girişi bu nedenle artmıştır. Artan
cari açığın spekülatif amaçlı gelen sıcak parayla
finanse ediliyor olması, sağlıklı bir finansman yöntemi değildir. Sayın Bakanın
Komisyonda cari açık ve işsizlik dışında her şeyin iyi gittiğini söylemesi
manidardır. Bu iki şeyin kötü gitmesi, ekonomiyi yönetemediğinizin acı bir
itirafıdır.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüştüğümüz ortamı bu şekilde
özetledikten sonra, Hükûmetin bugüne kadarki maliye
politikalarını değerlendirmek istiyorum. Hükûmetin
bugüne kadarki maliye politikalarının başarılı olup olmadığını test etmede başvurduğumuz
dokümanlar, kalkınma planları, hükûmet programları ve
Gelir İdaresi Başkanlığının benimsediği stratejilerdir.
AKP Hükûmeti işbaşına geldiğinde, 2001-2005 arasını kapsayan
Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlükteydi. Bu plan,
kamusal harcamaların bütçe içine alınmasını, bütçe dışı yeni fon kurulmamasını,
mali disiplin sağlanmasını, harcama reformunun hayata geçirilmesini, hesap
verme sorumluluğunun geliştirilmesini, denetim sisteminin bağımsız çalışmasını
ve performans denetimine geçilmesini, vergi sisteminin basit ve anlaşılır hâle
getirilmesini, vergi kayıp ve kaçaklarının azaltılmasını, verginin tabana
yayılmasını, vergi istisna, muafiyet ve indirimlerinin yeniden düzenlenmesini,
vergi affı uygulamasını gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve af
beklentilerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin
gerçekleştirilmesini öngörmüştü.
Hükûmetin uygulamaya
koyduğu Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda ise kayıt dışı ekonomiyi ödüllendiren,
kamuya olan güveni sarsan ve kayıt dışılığı özendiren her türlü af ve borç
yapılandırılması beklentisinin önüne geçilmesi hedefi tekrarlanmıştı.
60’ıncı Hükûmet Programı’nda da vergi politikalarının temel amacı
ekonomide kayıt dışılığın azaltılması, daha basit, adil ve geniş tabanlı bir
vergi sistemi oluşturulması, damga vergisi başta olmak üzere işlemler üzerinden
alınan vergilerin kademeli olarak kaldırılması şeklinde belirlenmişti.
Değerli
milletvekilleri, AKP döneminde belirlenen bu hedeflerden çoğunun
gerçekleşmediğini, hatta bazılarında hedeflerle taban tabana zıt gelişmeler
yaşandığını görüyoruz.
Ecevit hükûmetleri döneminde bütçe dışı fonların büyük kısmı bütçe
kapsamı içine alınmıştı. AKP döneminde ise “özel hesap” adı altında fon benzeri
bazı uygulamalarla yeniden bütçe dışına çıkılmaya çalışıldığı, bazı gelir ve
giderlerin de özel yasalar çıkarılarak bütçeyle ilgilendirilmeden
muhasebeleştirildiğini görüyoruz.
Sekizinci Plan
döneminde harcama reformuna dayanak olmak üzere 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi
ve Kontrol Kanunu, muhalefetin de desteğiyle yasalaşmıştı. Ancak Hükûmet, bu Kanun’un mali disiplin için öngördüğü birçok
hükmüne uymamayı alışkanlık hâline getirmiştir. Bu Kanun’un mali disiplini
hedefleyen ödenek aktarma yetkisine ilişkin sınırlayıcı hükümlerinin bütçe
kanunlarıyla esnetilmesi bunların başında gelmektedir. Bu Kanun’un öngördüğü
çok yıllı bütçelemede önemli olan Orta Vadeli Program ve orta vadeli mali
planlar zamanında yürürlüğe konulmamıştır.
Yine bu Kanun’un
ve kalkınma planlarının öngördüğü ve kıt kamu kaynaklarının etkin ve verimli
kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesini öngören performans denetimi
Sayıştay Kanunu değişikliğiyle tümüyle rafa kaldırılmıştır. Bütün bunlar,
hedeflenenin aksine mali disiplinden hızla uzaklaştırılmakta olduğunu
göstermektedir.
Vergi denetiminde
koordinasyon sağlanamamış, tarafsızlık temin edilememiş, denetim kapasitesi
güçlendirilememiştir. Vergi oranlarında bazı indirimler yapılmasına rağmen
istisna ve muafiyetler esastan ele alınamamış, vergi sistemi basit ve anlaşılır
hâle getirilememiş, vergilemede adaleti sağlamaya, kayıt dışı ekonomiyi kayıt
altına almaya, vergiyi tabana yaymaya yönelik bir mesafe alınamamıştır. Vergi
affı uygulamasını gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve af beklentilerini
ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Aksine 2003
yılında çıkarılan Vergi Barışı Kanunu ve 2008 yılında kabul edilen Bazı
Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun ile vergiler ve kayıt
dışı ekonomiyle ilgili af beklentileri sürekli hâle getirilmiştir.
Peş peşe yapılan
ve af, uzlaşma veya vergi incelemesinden muaf tutulma hakkı veren bu
düzenlemeler de yetmemiş, son düzenlemenin ardından henüz iki yıl geçmişken Hükûmet, ödenmeyen vergi ve cezalarda tarihin en kapsamlı
affını gündeme yeniden getirmek zorunda kalmıştır.
Değerli
milletvekilleri, Hükûmetin krize zamanında doğru
teşhis koyamaması nedeniyle borç batağına saplanan vatandaşın bu bataktan bir
an önce kurtarılmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Hükûmetten
çok daha fazla istemekteyiz. Ancak Hükûmet bu af tasarısının
arkasına başka şeyleri de taktığı için, yasalaşması gecikmektedir. Milletimiz
bilsin ki gecikmenin sebebi Hükûmetin iyi niyetten
uzak, art niyetli tutumudur.
Değerli
milletvekilleri, yeniden, plan hedeflerine dönmek istiyorum. Elbette söz konusu
dönemde maliye politikası alanında bazı gelişmeler olmuştur. 2001 krizinden
sonra başlatılan faiz dışı bütçe fazlasıyla kamu harcamaları kontrol edilmeye
çalışılmış, bunun sonucunda bütçe açıklarının ve faiz giderlerinin gayrisafi
yurt içi hasılaya oranları tedricî olarak düşmüştür.
Ancak, 2009 yılından itibaren yeniden artmaya başlayan bu oranların tekrar
düşüp düşmeyeceğini zaman gösterecektir. AKP döneminde borç stokundaki artış,
miktar olarak kendisinden önceki cumhuriyet döneminde yapılan borç stokunu katlamış
olmasına rağmen, borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı dolar kurunun düşük tutulması nedeniyle azalmıştır. Ancak, önümüzdeki
onlu yıllarda, faiz giderlerinin yanı sıra bütçeye ikinci bir kambur daha
bineceğini bugünden görmeliyiz. Bu kambur, yap-işlet-devret modeliyle
yaptırıldıktan sonra bedelsiz olarak kamunun hizmetine sunulacak yatırımlar
nedeniyle ortaya çıkacaktır çünkü bu modelin öngördüğü yatırımın bedeli,
girişimciye, otuz kırk yıllık süre boyunca “bütçeden katkı payı” adı altında
ödenecektir. Bunun anlamı “Gelecekte tahsil edeceğimiz vergileri bugünden
harcıyoruz.” demektir.
Değerli
milletvekilleri, burada da Gelir İdaresi Başkanlığının 2007-2009 Strateji
Planı’nda öngördüğü bazı değerlendirmelere girmek istiyorum. 2007 yılı esas
alındığında, vergi gelirleri hâlâ OECD ülke ortalamalarının 12,1 puan altında
olduğuna göre, toplumsal refahın artırılmasını sağlayacak ölçüde yeterli gelir
toplandığı söylenemez. Bu sonuçta, vergi oranlarının düşüklüğünden çok, kayıt
dışı ekonominin kayıt altına alınamamasından kaynaklanan verginin tabana
yayılamaması etkili olmaktadır. Vergilerin toplumu oluşturan kişiler arasında
hak ve adalete uygun biçimde dağıtılması vergilemede adalet ilkesinin
gereğidir. 2002 yılında yüzde 64,3 olan dolaylı vergi oranının 2010 yılında
67,6’ya çıkması, herkesin mali gücüne göre vergilendirilmediğini
göstermektedir. Böyle bir durumda adil bir vergilemeden söz etmek mümkün
değildir. Medya örneğinde olduğu gibi vergi incelemelerine yürütmenin
gölgesinin düşmesi tarafsızlık ilkesinin zedelendiğini ortaya koymaktadır. Bu
tür sakıncaların tekrarlanmaması için vergi idaresinin özerk bir yapıya
kavuşturulması kaçınılmaz görülmektedir. Getirilen risk esasına dayalı denetime
siyasi müdahalenin önlenememesi vergilemede tarafsızlık ilkesine zarar
verecektir.
2002 yılında
Gelir İdaresi harcamalarının vergi gelirlerine oranı binde 7,2 iken 2009
yılında bu oran binde 8,2’ye çıkmıştır yani vergilemede tasarruf ilkesine
uymada kötüleşme olmuştur. Mükelleflere verilen hizmet kalitesini sürekli
iyileştirmek ve yeni hizmet seçenekleri geliştirmek hedefiyle ilgili olarak
mükellef beklenti, öneri ve görüşlerinin yeterince tespit edilip dikkate
alındığı söylenemez. Toplumun tüm kesimlerine vergi bilincinin artırılması
hedefi doğrultusunda mesafe alınamamıştır. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün
ölçülerek sektörel dağılımlarının ve sebeplerinin
tespiti hedefi gerçekleştirilememiştir. Vergi ve diğer mali yükümlülüklerin
zamanında ödenmesini sağlamak amacıyla etkin bir cebrî tahsilat
sistemi kurulamamıştır.
Değerli
milletvekilleri, 2009 yılı verilerine göre Maliye Bakanlığı kadrolarında
doluluk oranı merkez teşkilatında yüzde 41, taşrada yüzde 55’tir. 25 Ekim 2010
itibarıyla maliye müfettişleri kadrolarının sadece yüzde 33,2’si, hesap
uzmanları kadrolarının yüzde 26,9’u, gelirler kontrolörleri kadrolarının yüzde
40’ı ve vergi denetmeni kadrolarının da yüzde 28,3’ü doludur. Toplam 14.168
denetim elemanı kadrosundan 10.041 adedi boştur. Yani Türkiye Büyük Millet
Meclisi, Hükûmete denetimin kapasitesini artırmak
üzere istediği kadroları vermiş ancak Hükûmet bu
kadroları doldurup nitelikli denetim elemanı yetiştirmede yetersiz kalmıştır.
2009 yılı mükellef sayılarında 2002 yılına göre gelir vergisinde yüzde 2,7;
basit usulde vergilendirmede 8,8 ve KDV’de 22,1’lik azalış dikkat çekmektedir.
2003 yılında yüzde 88 olan tahsilat tahakkuk oranı,
2009 yılında yüzde 82,1’e gerilemiştir. 2002 yılında iadelerin gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı yüzde 1,6 iken 2009 yılında bu oran
2,6’ya çıkmıştır.
Değerli milletvekilleri,
vergi mahremiyeti ile saydamlık arasında uygun bir denge mutlaka kurulmalı,
vergi mahremiyetine sığınarak saydamlık ve hesap verilebilirlikten
kaçınılmamalıdır. Son düzenlemelerde denetim raporlarının hızlandırılmasında
denetim elemanlarının vergi mevzuatını yorumlama inisiyatifin
ellerinden alınması doğru olmamıştır.
Değerli
milletvekilleri, son yıllarda hem kurum içinde hem de kurumlar arasında maliye
personeli aleyhine ortaya çıkan ücret eşitsizlikleri, bu personelin motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Maliye personelinin
ücretleri hak ettikleri düzeye mutlaka çıkarılmalıdır diyor, bütçelerin hayırlı
olması dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, grubum
adına, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu üzerindeki
görüşlerimizi açıklayacağım.
Ama konuya
girmeden, Başbakana, her yıl yaptığım gibi, bir düzeltmeyi yaparak başlayayım
ve Genel Kurulu aydınlatma görevimizi sürdürelim. Başbakan her bütçe
görüşmesinde burada bize bir IMF hikâyesi anlatıyor. Bu IMF hikâyesine göre
diyor ki, bakın, geçen sene söylediğini söyleyeyim: “Biz 21,5 milyar dolar
borçla devraldık IMF’den, ödedik ödedik, şu an 8
milyar borcumuz var. Muhalefet borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi
otururuz.” diye geçen sene bu lafı etmişti.
Biz burada bir
hafta sonra çıktık, bunun külliyen gerçek dışı olduğunu anlattık. Şuydu gerçek:
AKP iktidara geldiğinde 13,9 milyar dolarlık bir IMF borcu vardı, 23,5 değil
yani. Kaldı ki AKP döneminde bunlar artmıştı yani AKP net borçlanmaya devam
etmiş, IMF borcunu kullanmıştı, 2004’te örneğin 18,4’e çıkmıştı. Tabii daha
sonra azaldı, net borç ödeyicisi olduğumuz için.
Bu sene ne
görüyoruz? Bu sene Başbakan 13 Aralık 2010 tarihinde geldi burada dedi ki,
23,5’u düzeltti, bakın ne dedi, aynen söylüyorum: “Ben burada size bir şey
söyleyeyim, göreve geldiğimizde Türkiye'nin sadece IMF’ye olan borcu 26,5
milyar dolardı. Ha, bu 26,5 milyar doların şu anda kalanı da 6 milyar dolar.”
dedi.
Sayın Maliye
Bakanı orada, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı dışında herhâlde Hazineden
temsilciler de vardır. Yani Başbakan bilgileri nereden alıyor Allah aşkına?
Hazine Başbakanlığa bağlı değil mi? Yani nasıl oluyor da burada milletvekilleri
böylesine çarpık… Benim “yalan” demeye dilim varmıyor, yani bir Başbakan yalan
söyler mi söylemez mi onu sizin takdirinize bırakıyorum. Milletin aldatılmasına
artık bir son vermek gerekiyor.
Değerli
arkadaşlarım, şimdi bu özelleştirme meselesine gelelim. Özelleştirme gelirleri
2011’de ne olacak? Yani geçen yıl, 2009 Yıllık Ekonomik Rapor’da en azından
bize bilgiler veriliyordu. Bu yıl Yıllık Ekonomik Rapor’da 2010’a ilişkin -bize
sunulan, milletvekillerine, bütçe gerekçesiyle birlikte- özelleştirmenin adı
yok, hiç bahsedilmiyor, hiçbir veri yok. Geçen yıl en azından şunu öğrenmiştik:
Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yaptığı özelleştirmeler haricinde,
ki bu yıl 33 milyar dolardır AKP döneminde yapılan, daha önceki 8 milyar
dolarla birlikte toplam 41 milyar dolardır. Geçen yıl şunu söylüyordu: “Bir 10
küsur milyar dolar da Ulaştırma Bakanlığının ve TMSF’nin
yaptığı özelleştirmeler var.” Oradan o bilgiyi almıştık. Peki, bu sene… Bu sene
hiçbir şey yok, ara tara hiçbir şey yok. Bu arada ben bu yılın şubat ayında bir
yazılı soru sordum Özelleştirme İdaresine, tabii ilgili Başbakana. Dedim ki;
nedir bu, bunların bir dökümünü verin bize. TMSF’nin
yaptığı özelleştirmelerin yani kendi elindeki varlık satışlarının, Ulaştırma
Bakanlığının, şu otoyoldur, limandır, vesaire satış, bunları bize bir verin.
Çıt yok. Şubat ayından beri bekliyorum, şubat ayından beri çıt yok. Yani, bu
nasıl şeffaflıktır, bu nasıl kamu yönetimidir? Biz, eğer burada
milletvekillerinin denetleme hakkını sınırlandırırsak, bunun adı ikinci sınıf
demokrasi standardıdır. Buna eğer layık görüyorsanız kendinizi, buyurun bu yola
devam edin.
Bakın, burada
özelleştirme konusunda değerli arkadaşlarım benden önce anlattılar. Yani,
TÜPRAŞ özelleşmesinden tutun SEKA’ya vesaireye bir
yığın şey var. WikiLeaks belgelerinde dile getirildi TÜPRAŞ’ın birinci özelleştirilmesi meselesi. 1,3 milyar
dolara yüzde 67’si satılırken tam bir peşkeş, tam bir yağma, tam bir soygun
yapılırken, sonuna kadar da direndiler ama olmadı, yargı orada müdahale etti
ama bu gerçekleşmiş olabilirdi.
Değerli
arkadaşlarım, bu tür talanlara acaba bir son verecek miyiz, yoksa daha da bu
talanları artıracak bir yönde mi gidiyoruz? Bakın, şimdi bu talanları daha da
artıracak bir yönde gittiğimizin birkaç tane size işaretini vereyim. Bunlardan
bir tanesi Anayasa değişikliğidir. Referandum paketinde Anayasa’ya koyduğunuz
hükümle yerindelik denetiminin yapılmasını kamu çıkarlarını, kamu yararını
korumak açısından ortadan kaldırdınız. Bu Anayasa’nın en önemli hükümlerinden
biri buydu, en zararlı hükümlerinden biri buydu bu paketin ve artık yerindelik
denetimi yapılamaz durumda.
Şimdi, torba
yasayla -bir torba yasa var biliyorsunuz şu an alt komisyon çalışıyor, bu torba
yasayla- bunu daha da genişletmeye, yargı dışına nasıl çıkarırız bütün bunları,
bu talan düzenini, onun hesaplarını yapıyorsunuz. Torba yasa dediğiniz nedir?
Torba yasa, 165 sayfadan oluşan, gerekçeleriyle beraber, bir yasa, tam bir
torba. Bu torba içinde çok şey var; emek aleyhine getirilen çokça düzenleme var
ama özelleştirmeyle ilgili çok ilginç bir şey var. 93’üncü maddesinde bir
geçici madde ekleniyor ve özelleştirme işlemleriyle ilgili yargı tarafından
alınan yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının Özelleştirme İdaresi
Başkanının yerine getirmemesinin önü açılırken, idarenin ilgili davadan feragat
edebilmesi sağlanıyor.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Oyan, onu çıkardık.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Çıkar çıkarma, bunu getirmiş olmak, bu yağma düzenini sorgu sual
olmaksızın getirmek bile bir önemli ayıptır bu grup açısından, iktidar grubu
açısından, keza tabii Hükûmet açısından. Yani bu öyle
bir şey ki, yani bunu getirerek şirkete özel, yani yürürlükte olan birtakım
özelleştirme davalarını düşüren bir şey. Kaldı ki Seydişehir Eti Alüminyumu, TÜPRAŞ’ın işte yüzde 14,76; Global Menkul ve Ofer’leri, keza gene liman özelleştirmelerini, Balıkesir
SEKA’yı, bütün bunları aslında yargı süreçleri dışına taşımak, ben yaptım oldu,
fiilî durum yaratmak ve talanı meşrulaştırmak amacına yönelik oluyor.
Kamu İhale
Kurumuyla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Bir kere Kamu İhale Kurumu ve Kamu
İhale Kanunu konusunda yapılanlar aslında tam bir yüz karası. Bu 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ile 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Yasası 2003 ile 2008 arasında tam 18 kez değişti, tam 18 kez ama
bu yetmedi, şimdi bunu yeniden değiştirmeye hazırlanıyorsunuz ve buradaki
herhâlde çok iştah kabartan pastaları o bildiğimiz, eskiden biz buna iş
adamı-siyasetçi-bürokrat derdik, şimdi tarikat-bürokrat-siyasetçi diyebiliriz,
böyle bir üçgen içinde bu ihaleleri nasıl yönlendirebiliriz aşamasına gelmiş
bulunuyorsunuz.
Bakın TEPAV’ın yaptığı bir araştırmaya göre 2008 itibarıyla
toplam kamu harcamalarının, ihaleye konu olan harcamaların yüzde 22’si, 23’ü
açısından bakınca 48 milyar dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. 48 milyar
dolarlık büyüklük çok önemli. Hadi istisnaları ve doğrudan teminleri bir tarafa
bırakalım, 14 milyar dolardan aşağı olmayan bir pastadan bahsediyoruz. Yani çok iştah kabartıcı bir pasta. Yani bunu acaba nasıl
biz ihale düzenlemeleri dışına çıkarırız veya mevcut ihale düzeneklerine
kendimize göre daha kestirme yollara yönlendiririz?
Bunun anlamı
şudur: 18 kez değiştirdik biz bu Kamu İhale Kanunu’nu ama bu bizim için gene de
bir ayak bağıdır, hiç olmasa daha iyi olurdu. Hiç olmaması için ne
yapıyorsunuz? Mesela, Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir diye kırk beş tane
yasa çıkardınız bu dönemde. Kırk beş yasa, Petrol Yasası, bilmem ne dâhil, Kamu
İhale Kanunu’na dâhil değil. Bu da yetmiyor, yeniden değiştirmek istiyorsunuz.
Yeniden nasıl değiştireceksiniz?
Bir tane de yeni
bir taslağınız var, çok ilginç, birkaç kelime edeyim: Kamu Alımları ve Sektörel Alımlar ile İmtiyaz İhaleleri Hakkında Kanun
Tasarısı taslağınız var. Bu, tüm alımları üç gruba ayırıyor, yani kamu
alımları, sektörel alımlar ve imtiyaz ihaleleri. Bu,
her grubu da kendi içinde alt gruplara ayırıyor; tam bir keşmekeş, tam bir
kargaşa, içinden çıkılmaz bir durum, yani denetimsiz, istismara açık bir
kargaşa düzeni. Şimdi, hangi ihalelerde kamu alımı, hangilerinde sektörel alım olacağı konusu açık değil, karmakarışık. Bu,
bilinçli bir bulanıklık yaratma anlayışıdır. İstisnaları da
çok anlamlı. Bakınız, bir tane örnek vereyim: Bu düzenlemenin 4’üncü
maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine göre, yabancı bir ülkeyle yapılan
anlaşmaya farklı bir alım usulü konularak istisna kapsamına alınabileceği
öngörülüyor. Yani, Rusya ile nükleer santral ihalesi yapıyorsunuz. Bunu burada
yasaya bağladınız geri dönmesin, bir şey olmasın diye. Şimdi, artık buna da
gerek kalmayacak, istediğiniz kadar, istediğiniz ülkeyle, hatta birden çok
ülkeyle bir anlaşma yapacaksınız ve diyeceksiniz ki: “Bu, istisna
kapsamındadır.” Yani, önce anlaş, sonra ihalesiz ihaleyi kap. Bunun anlamı bu;
önce anlaş, kiminle anlaşacaksan, sonra ihalesiz ihaleyi kap. Ha, buradan hemen
göndermeyi yapalım, bunun örneğini gördük. TÜPRAŞ’ın
birinci özelleştirmesi bunun çok tipik örneği; 1,3 milyar dolara adresi bir
posta kutusundan ibaret bir şirkete sattınız önce ama o döndü yargıdan. Şimdi
diyorsunuz ki: “Bu, yargıdan dönmesin.” Nasıl dönmesin? “Ee,
ben böyle bir kanun çıkarırım, buna istisna hükmü getiririm veya yabancı ülkeyle
olduğunda bu girmez.” Ne güzel değil mi, böylece dikensiz gül bahçesini
oluşturursunuz! Sayın Hasan Gül alınmasın, dikensiz gül bahçesi derken, o Gül
gider, başka Gül gelir, dikensiz gül bahçeleri devam eder.
Şimdi, bakınız,
bu Kamu İhale Kurumu da, çok ilginç bir şekilde, bu taslağa göre üye sayısı…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Oyan.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Efendim,
bütçe münasebetiyle almış olduğumuz karar var, hiç söz uzatmıyoruz.
Teşekkür ederim.
OĞUZ OYAN
(Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.
Sayın Özyürek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri;
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına gelir bütçesi hakkında görüşlerimizi
açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sistemimizle ilgili Anayasa’mızda bir temel hüküm var.
Anayasa’mızın 73’üncü maddesi der ki: “Vergi mali güce göre alınmalıdır.” O
nedenle, vergi sistemini değerlendirirken bu ilkeyi göz önünde bulundurmak
lazım. Bu ilke açısından baktığımızda, bizim vergi sistemimizde mali güce göre
alınan vergilerin düşük, küçük, buna karşılık, tüketim üzerinden alınan,
adaletsiz olduğu herkes tarafından kabul edilen dolaylı vergilerin yüksek
olduğu görülecektir. Nitekim -birkaç puan her zaman oynayabilir ama- yüzde
70’ler civarında bir dolaylı vergi, yüzde 30’lar civarında bir, dolaysız,
doğrudan alınan vergi söz konusu.
O nedenle, Hükûmet sürekli dolaylı vergilere yüklenmek suretiyle vergi
politikasını götürmektedir, özellikle seçtiği alanlar petrol ürünleridir,
sigaradır, içkidir.
Dünyanın en
pahalı benzini değerli arkadaşlarım, Türkiye’de satılmaktadır. Çünkü Türkiye’de
akaryakıt üzerinden, benzin üzerinden astronomik özel tüketim vergisi ve katma
değer vergisi alınmaktadır ayrıca özel tüketim vergisi üzerinden de yüzde 18
katma değer vergisi alınmaktadır. Hükûmet 2011
yılında 61 milyar lira ÖTV almayı planlıyor. Bunu nereden alıyor? Daha çok
benzin üzerinden, akaryakıt üzerinden alıyor. Akaryakıt üzerinden alınan
vergiler, özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi toplam vergi gelirlerinin
yüzde 15’ine ulaşıyor. Alkollü içkiler üzerinden çok yüksek vergi alınıyor ve
sigara üzerinden çok yüksek vergi alınıyor.
Sayın Maliye
Bakanı bir konuşmasında demişti ki: “Biz, halkın sağlığını düşündüğümüz için
alkollü içkiler üzerinden yüksek vergi alıyoruz.” Sayın Bakan bu
değerlendirmesiyle alkollü içkileri, içecekleri eroin konumuna getirmektedir.
Yasaklamaya cesaret edemedikleri içkiyi zam üstüne zam yaparak kullanılamaz
hâle getirmeye çalışmaktadırlar.
Değerli arkadaşlarım,
vergi sistemimizdeki bu bozukluğun temel nedeni kayıt dışılıktır. Çünkü kayıt
dışılık çok yüksek olunca, vergi kayıp ve kaçağı çok yüksek olunca, Hükûmet, gelir vergisini yeteri kadar tahsil edemiyor,
kurumlar vergisini yeteri kadar tahsil edemiyor ve dolaylı vergilere
yüklendikçe yükleniyor.
Değerli
arkadaşlarım, kayıt dışılık bir ülkenin gerçekten ekonomik sistemini tahrip
eden bir durumdur. Eğer ekonominizin yüzde 40’lar civarında bir kayıt dışılığı
varsa sizin kullandığınız parametreler, büyüme gibi, istihdam gibi
parametrelerin hiçbir değeri yoktur çünkü bu rakamların önemli bölümü tahminden
ibarettir, gerçek bir hesaplama yapamazsınız. Ayrıca, kayıt dışılık rekabeti
önleyen bir olgudur çünkü vergi ödemeyen bir işletmeyle vergisini kuruşuna kadar
ödeyen bir işletmenin rekabet etmesi söz konusu olamaz.
Değerli
arkadaşlarım, Hükûmet kayıt dışılıkla mücadele
noktasında hiçbir ilerleme göstermemiştir. Sürekli kayıt dışılıkla mücadele
için planlar, programlar hazırlandığı iddiası ortaya atılmakta ve son olarak da
yeni bir revizyonla kayıt dışıyla mücadele programının
ilan edileceği söylenmekte ise de şu ana kadar açıklanan bir program yoktur.
Olsa bile işin özüne girmeden, ekonomiyi bütün sektörler itibarıyla, bütün
kanunları gözden geçirerek kayıt dışılıkla mücadele eden bir anlayışla
yönetmeden kayıt dışılıkla mücadele edemezsiniz. Kayıt dışılıkla mücadele tabii
sadece Maliye Bakanlığının, vergi sistemimizin sorunu değil ekonomimizin bir
sorunudur. Kayıt dışılıkla mücadele edebilmek için kayıt dışı çalışan
sektörlere diyet borcunuzun olmaması gerekiyor. Ama AKP kayıt dışı sektörlerden
beslenen bir partidir, bir iktidardır. Onun için, kayıt dışı ekonomiyle
mücadele etmesi beklenemez, söz konusu olmaz fakat “Kayıt dışıyla mücadele
etmiyoruz.” denilemeyeceği için de sürekli halkı oyalayan açıklamalar gündeme
getirilir.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sisteminde kanunların adil, uygulanabilir olmasının yanında
vergi idaresinin güçlü, etkin olması gerekir, vergi denetiminin etkin ve
tarafsız olması gerekir. Vergi idaremiz ne yazık ki yeni bir kanun çıkmasına
rağmen, Gelirler Genel Müdürlüğünü Gelir İdaresi Başkanlığına dönüştürmemize
rağmen yeterli etkinliğe, güce ulaşamamıştır. Vergi denetiminin yansızlığı söz
konusu değildir. Çünkü bütün sektörlerde, bütün iş dünyasında vergi denetiminin
keyfî olarak kullanıldığı, partizan bir şekilde kullanıldığı, belli kesimleri
susturmak için kullanıldığı bilinmektedir. Bir büyük kuruluşumuzun, bir sivil
toplum örgütümüzün başkanı demişti ki: “Ne zaman Hükûmeti
eleştirsek vergi denetçileri kapıda görünüyor.”
Ve gene büyük bir
medya kuruluşu vergi incelemeleriyle etkisiz hâle getirilmiştir. Orada en büyük
rakamı, hisse senedi alışverişinde uygulanmış olan katma değer vergisi
oluşturmaktadır. Biz, bu incelemelerden sonra çeşitli şekillerde yaptığımız
açıklamalarda ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde de ifade
etmiştik ki bu raporlar dayanaktan yoksundur, yargıdan geri döner. Nitekim, hisse senedi satışından katma değer vergisi
alınmasına dönük raporlar yargıdan dönmüştür ancak o kuruluş, o büyük medya
kuruluşu icra takipleriyle, çeşitli baskılarla etkisiz hâle gelmiş, âdeta
susturulmuştur. Onun için, yargı bağımsızlığı kadar vergi denetiminin
bağımsızlığı da önemlidir.
Eğer siz, vergi
denetimini bağımsız, tarafsız hâle getirmezseniz, bunu keyfî şekilde
kullanırsanız o ülkede özgürlükten, girişim özgürlüğünden, teşebbüs
özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bugün bütün iş dünyasına müthiş bir vergi
korkusu hâkimdir. Niçin? Çünkü vergi denetimi son derece keyfî, son derece
partizan amaçlarla kullanılmaktadır.
Ve yargı…
Denilebilir ki: “Maliye vergi inceleme elemanları yanlış yaparsa yargı var.”
Ama ne yazık ki bu Anayasa referandumundan sonra yargının da bütünüyle Hükûmetin emrine girdiğini biliyoruz, görüyoruz. Hâkimler
Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısı, orada yapılan atamalar göstermiştir ki
bütünüyle yargı, vergi mahkemelerinde görevlendirilecek hâkimler, Danıştayda vergiyle ilgili konularda çalışacak hâkimler,
artık bundan böyle Hükûmetin keyfine, isteğine göre
görevlendirilecektir.
Değerli
arkadaşlarım, vergi sistemini tahrip eden önemli olgulardan biri de sık sık çıkarılan vergi aflarıdır. AKP 2003 yılında naylon
faturacıları affederek yola çıktı, şimdi sürekli yeni yeni
vergi afları getiriyor. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe
Komisyonunda görüşülen bir torba yasada yeniden yapılanma yani vergi
borçlarının ve sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılması
öngörülüyor. Biz vergi aflarının doğru olmadığını bilmemize rağmen, bunun
piyasanın, esnafın, tüccarın ihtiyacı olduğunu düşünerek destek olacağımızı
söyledik. Biraz önce Değerli Arkadaşım Harun Öztürk’ün de söylediği gibi “21 maddeden oluşan bu ‘Yeniden
Yapılandırma’ bölümünü ayırın, bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden
geçirelim.” dedik ama iktidar çoğunluğu buna yanaşmadı çünkü o 21 maddelik
yeniden yapılandırmayı, affı kullanarak pek çok konuyu bir torba yasa hâlinde
topladı ve birlikte bunu çıkarmaya çalışıyor. Ama temmuz ayından beri de
iş dünyası esnafıyla, tüccarıyla, sanayicisiyle bu yeniden yapılanmayı
bekliyor. Ama bir yandan hacizler devam ediyor, bir yandan vergi
incelemeleriyle af etkisiz hâle getirilmeye çalışılıyor.
Değerli
arkadaşlarım, AKP belediyeleriyle çok övünür. İstanbul Belediyesiyle ilgili bir
haber var. Belediye gerçi yalanladı ama o haberde deniliyor ki, Guardiyan gazetesindeki haberde: “İstanbul Belediyesi
Avrupa’da uçurumun kenarında olan beş kentten biri.” Şimdi, belediye yalanladı,
onu gördük. Ama ben Maliye Bakanından sormak istiyorum ve öğrenmek istiyorum:
İstanbul Belediyesinin ne kadar borcu var? İstanbul Belediyesinin nerelere
borcu var? Bunları konuşmamız lazım çünkü İstanbul Belediyesinin icraatlarını
gerek Başbakan gerek AKP sözcüleri öve öve
bitiremezler. Tabii bir şeyler yapılıyor ama buna karşılık da belediye iflas
noktasına gelmiş.
Değerli
arkadaşlarım, Ankara Belediyesi, çok büyük borcu olmasına rağmen çeşitli
kanunlarla, yargıya gitmek suretiyle bu borcunu ödemez. Gene torba yasa
nedeniyle dün komisyonda görüştük. 4,4 milyar lira Ankara Belediyesinin borcu
var, bunun -torba yasa geçerse- 1,3 milyar lirası silinmiş, kaldırılmış oluyor.
Peki, bütün belediyeler zamanında borcunu öderken Ankara Belediyesi niçin
zamanında borcunu ödemiyor, niçin diğer belediyelere uygulanan yöntemler Ankara
Belediyesine uygulanmıyor? Bunların açıklanması ve bilinmesi
lazım.
Değerli
arkadaşlarım, İstanbul Belediyesinin borçlarıyla ilgili acaba yeni bir kanun
çıkacak mı, yeni bir uygulama yapılacak mı? Bunları da hep birlikte görmemiz,
bilmemiz lazım.
Vergi sistemiyle
ilgili bir diğer önemli müessese muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğidir.
1989 yılında ilgili yasa çıkmış olmasına rağmen Hükûmetin
yeteri kadar ilgilenmemesi nedeniyle mali müşavirlik mesleği tam, etkin bir
şekilde ne yazık ki kullanılamamıştır. Verilmiş olan yetkiler, Vergi Usul
Kanunu’nda mevcut olan yetkiler uygulanmadığı gibi, camianın 80 bin kişiyi
bulan TÜRMOB camiasının taleplerine cevap verilmemekte ve bu camia hak ettiği
yeri alamamaktadır. Eğer bu camiaya yeteri kadar yetki verilse, güç verilse
vergi denetiminde, vergicilikte önemli bir mesafe alınmış olur ama Hükûmet ve Maliye Bakanlığı hem kendisine verilen yetkileri
kullanmıyor hem de bu yetkileri bir türlü devretmiyor. Eğer bu yapılmış olsa,
malî müşavirlik müessesesi etkin bir şekilde değerlendirilmiş olsa inanıyorum
ki vergicilikte çok önemli mesafe alabiliriz.
Ben bu
düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Özyürek.
AK PARTİ Grubu
adına ilk konuşmacı Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Özgün,
süreniz beş dakika.
AK PARTİ GRUBU
ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye
Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, Maliye Bakanlığı önemli bir bakanlık. Görevlerine şöyle bir
baktığımız zaman, gerçekten, görevleri itibarıyla en köklü, en öncü
kuruluşlarımızdan, bakanlıklarımızdan birisi olarak görüyoruz ve güçlü de bir
geleneğe sahip bir bakanlığımız. Ta Osmanlıdan günümüze kadar geçen yüz elli
yıllık -aşağı yukarı- bir süreç içerisinde ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına
bugüne kadar önemli katkıları olmuş bir bakanlığımız. Bakanlığımızın
tabii en önemli görevlerinden birisi bütçeyi hazırlamak. Bütçeyi Meclise
sunmak ve bütçeyi uygulamak gibi çok önemli bir görevi var. Aynı zamanda maliye
politikalarının belirlenmesi, gider politikaları, harcama politikaları,
bunların hepsinin belirlenmesinde çok önemli katkıları ve görevleri olan bir
bakanlığımız. Yine, devlet hesaplarını tutmak, devlet mallarını idare etmek
gibi önemli görevleri var.
Maliye
Bakanlığımız bu görevlerini, geçtiğimiz sekiz yıllık süreç içerisinde gerçekten
büyük bir performans göstermek suretiyle bugüne kadar görevini başarıyla
sürdürmüştür. Hâlbuki geçtiğimiz dönemlere, AK PARTİ hükûmetlerinden
önceki dönemlere baktığımız zaman bu konuda önemli sıkıntılar, ülkemiz,
yaşamıştır. O dönemlerde Maliye Bakanlığının kamu maliyesinin
görevini tam olarak yerine getirmemesinden dolayı da önemli ekonomik
sıkıntılar, önemli problemlerle ülkemiz karşı karşıya kalmış, o dönemlerde mali
disiplin sağlanması çabaları görülmüştür ancak onlar mali disiplini
sağlayacağız diye hizmetleri daraltmış, harcamaları kısmış ve mali yükler de
giderek o dönemlerde artmış ve büyük krizlerin içerisine halk girmiş, krizlerin
faturası da ne yazık ki halka çıkarılmıştır. Oysa Hükûmetimiz
döneminde görülmüştür ki mali disiplin sağlanması konusunda gerçekten büyük
başarı orta yere konulmuş ve mali yükler hafifletilmiş ve bütçe konusunda da
önemli gelişmeler kaydedilmiştir.
Hükûmetlerin veya Maliye
Bakanlığının başarısını neye göre tespit edeceğiz diye baktığımız zaman, bu
konuda iki önemli göstergeden söz etmemiz mümkündür. Bunlardan birisi bütçe
dengesidir, diğeri de faiz dışı fazla dengesidir. Şimdi, buna bir baktığımız
zaman AK PARTİ Hükûmeti döneminde bütçe dengesinde
2002 yılında yüzde 11,5 olan bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2010 yılında yüzde 4 olarak gerçekleşeceği
beklenmektedir. Bu çok önemli bir gelişmeye, değerli arkadaşlar, işaret
etmektedir. Yani bu rakam bize bütçe açığımızın giderek azaldığını
göstermektedir, yani giderek artık denk bütçe yapma noktasına doğru gittiğimizi
bize göstermektedir. Diğer önemli bir gösterge de faiz dış fazla dengesidir.
Buna da baktığımız zaman, 2002 yılında yüzde 3,3 olan faiz dışı fazlanın
gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranı 2010 yılında
yüzde 0,5 olarak gerçekleşeceği görülmektedir. Bu da bize bütçe üzerindeki
faizin baskısının giderek azaldığını göstermektedir. AK PARTİ Hükûmeti bütçeyi borç faizinden, borç faiz sarmalından
kurtarıyor. Bu, bunu bize gösteriyor. 2002 yılında faiz giderlerinin bütçe
içerisindeki payı yüzde 43 iken, yaklaşık bütçenin yarısı faize giderken 2011
yılında hedef yüzde 20 olarak orta yere konmuştur. Yani geçtiğimiz o 2002
yılından önceki hükûmetler döneminde toplanan her 100
liralık verginin 86 lirası faize giderken 2011 yılında 20 lirası faize
gidecektir. Bu da gösteriyor ki Hükûmet doğru
yoldadır, Maliye Bakanlığı görevini yapmaktadır ve bütçemiz gerçekten giderek
düzelmektedir.
O bakımdan,
çalışmalarından dolayı Maliye Bakanlığımıza ve çalışanlarına teşekkürlerimi
buradan sunuyorum, başarılı çalışmalarının devamını beklediğimizi ifade ediyor,
yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Özgün.
Malatya
Milletvekili Sayın Öznur Çalık.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye
Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış
bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2002 yılında
Türkiye’de başlayan köklü değişim sürecini Hükûmetimizin
gerçekleştirdiği basiretli para ve maliye politikalarına borçluyuz. Bu değişim
süreciyle birlikte, hem 2001 krizinin ardından gelen sıkıntılı süreci kendi
avantajımıza çevirebildik hem de 2008 dünya ekonomik krizi karşısında önemli
bir direnç göstermeyi başardık.
Biz biliyoruz ki
ekonomik refah ancak siyasi ve ekonomik istikrar ile sürdürülebilir büyüme
sağlanırsa artar. Sürdürülebilir büyüme ise kalıcı rakamlara ulaşabilmekle
olur. 2003-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,9 gibi yüksek bir büyüme
performansı gösteren Türkiye 2002 yılında sadece 3.500 dolar olan fert başına
düşen millî geliri cumhuriyet tarihimizde ilk kez 2008 yılında 10 bin doların üzerine
taşımıştır. Türkiye çok güçlü devletlerin bile ciddi finansal sıkıntılar
yaşadığı bir dönemde geçen yıla göre yerini bir basamak daha yükselterek
dünyanın en güçlü ekonomileri listesinde 16’ncı sıraya yükseltmiştir. G20’de
Çin’den sonra en fazla büyüyen 2’nci ülke, 31 üyeli OECD ülkeleri içerisinde en
fazla büyüyen ülke ilan edilmiştir ve bu, 2010 yılının ilk çeyreğinde yüzde
11,7’lik büyümeyi bize getirmiştir ve inşallah bundan sonra da büyümeye devam
edeceğiz.
Ülkemizin
yaşlanan bir Avrupa’nın yanında yükselen, genç, dinamik nüfusu büyük bir
ekonomik kalkınma potansiyelini zaten beraberinde getirmektedir. Hükûmetimizin hedefi bu potansiyele sahip çıkmak, onu
yapılandırmak.
Sosyal
politikaların dünya ülkeleri tarafından krize kurban edildiği bu dönemde
Türkiye, bu yüzden uluslararası araştırmalarca önümüzdeki otuz kırk yıla
damgasını vuracak ülkeler arasında gösterilmektedir.
Bakınız, dünyanın
en büyük ekonomilerinden biri olan İngiltere’de üniversite öğrenci harçları
yaklaşık 3 kat artırılırken, İspanya, Yunanistan ve Romanya’da kamuda
çalışanların maaşlarında yüzde 5 ile 15 arasında kesinti yapılırken,
Portekiz’de 2011 yılında kamuya yeni personel alınmayacağı duyurulurken,
İtalya’da 2013 yılına kadar kamu sektöründe ücretler durdurulurken Türkiye’de
neler oldu:
Tüm dünyada
yaşanan ekonomik buhranın faturası vatandaşlarına kesilirken Türkiye’de
vatandaşlar yüceltildi ve “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” dendi. Türkiye’de
Hükûmet insan emeğini, vatandaşın tatminini birinci
dert olarak edindi. AK PARTİ kriz süresince ülkemizi kara yolları, demir
yolları, hava limanları, hastaneler, üniversiteler, okullar ile donatmaya devam
etti. Adalet, eğitim ve sağlığa en fazla bütçeyi ayırarak, yüzde 20 oranında da
artırarak aslan payını verdi. Bu kapsamda, öğrenci harçlarını artırmak yerine
2011 yılında burs, öğrenim ve harç kredisi oranlarını yüzde 22 oranında
artırdı. Maaşlarını 24 TL gibi çok küçük bir rakamdan 900 TL’ye yükselttiğimiz
engellilerimiz için ise ayırdığımız bütçe yüzde 33 oranında artırıldı. Memurlarımızın
maaşlarındaki 200 TL’yi aşkın zam ise hepinizin bilgisinde.
Değerli Başkan,
değerli milletvekillerim; 1980’lerin başında Suudi Arabistan ekonomisi
Türkiye’den daha büyüktü, Yunanistan ile eşit konumdaydık. Bugün ise Türkiye,
dört bölgenin en büyük ekonomisi konumunda: Orta Doğu, Balkanlar, Kuzey Afrika
ve Orta Asya. Şimdi, dünya ekonomik krizden kurtuluş yöntemleri geliştirmeye
dursun, biz, 2011 bütçesiyle GAP, DAP, Konya Ovası gibi bölgesel projelere
kaynak aktarmaya devam ediyoruz. Dünya ülkeleri çareyi küçülmekte bulurken biz,
İtalya ve Hindistan arasındaki geniş coğrafyada en büyük sanayi üretim
kapasitesiyle çalışan 200 organize sanayi bölgeli ülke olarak sanayi ve
tüccarımızın üretim ve pazarlama ağlarını geliştirmeye destek veriyoruz.
Dünya ülkeleri mali tedbir paketlerinin yükünü halklarının
omuzlarına yüklerken biz, insan potansiyelimizi ve kaynaklarımızı akılcı bir
şekilde yönetmeye devam ediyoruz ve 21’inci yüzyılın Türk asrı olacağına
inanıyoruz ve muhalefet partileri, ayda bir kongre ve kurultay yaparken bizler
Türkiye olarak dünyaya çağ atlatmaya devam ediyoruz ve ben yüce Meclise
saygılarımı sunuyor, Maliye Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını temenni
ediyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Kayseri
Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya, buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
yılı bütçe kanunu görüşmelerinde Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında söz
aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.
Maliye
politikasının temel amaçlarından olan gelir politikası uygulamalarına yön veren
Gelir İdaresi Başkanlığına, 2010 yılında toplam 1 milyar 568 milyon liralık
başlangıç ödeneği ayrılmış iken 2011 yılında yüzde 15,87 oranında artışla 1
milyar 817 milyon lira olarak öngörülmüştür. Benzer oranda bir artış da yatırım
harcamaları için yapılmıştır. Sermaye yatırımları için 2010 yılında başlangıç
ödeneği 55 milyon 630 bin lirayken 2011 yılı için başlangıç ödeneği 82 milyon
liraya çıkartılmıştır. Bu bütçeyle makine teçhizat alımı ve onarımı, yazılım
alımı, araç alımı, bina onarım ve inşa faaliyetleri finanse edilecektir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; gelir idarelerinin en önemli görevi, vergiye gönüllü
uyumu sağlayarak verginin zamanında ve tam ödenmesini temin etmektir. Vergiye
gönüllü uyumun sağlanamadığı durumlarda, uyum risklerini tespit etmek,
değerlendirmek ve bu risklere yönelik tedbirler almak gerekmektedir. Bundan
dolayıdır ki Gelir İdaresi Başkanlığınca daha kaliteli, hızlı ve kapsamlı
hizmet sunma anlayışı benimsenmiş ve birçok uygulama hayata geçirilmiştir. Bu
çerçevede, kurumsal, teknolojik, insan kaynakları, mükellef hizmetleri ve diğer
hizmet alanlarına yönelik yatırımlara, proje ve faaliyetlere ait pek çok
uygulama sürdürülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir İdaresi Başkanlığının son beş yıl
içinde gerçekleştirdiği bazı icraatlardan bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere,
2005 yılında mükellef odaklı perspektifle yeniden yapılandırılan Gelir İdaresi
Başkanlığı topladığı vergilerin daha adil ve verimli olması, sunduğu hizmet
kalitesinin yükseltilmesi, vergi sisteminin basitleştirilmesi ve kayıtlı
ekonomiye geçiş amaçları doğrultusunda önemli adımlar atmıştır. Gelişmiş ülke
örneklerinde olduğu gibi, İstanbul ilinde Büyük Mükellefler Vergi Dairesi
kurulmuştur. Ayrıca Vergi İletişim Merkezi faaliyete geçirilmiş ve telefon
santralleri üzerinden hizmet veren “Call Center” uygulamasına geçilmiştir.
Maliye Bakanlığının
Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen bir
maddeyle, Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul,
Maliye Bakanlığı bünyesinde hâlen farklı birimler tarafından, birbirinden
bağımsız olarak gerçekleştirilen vergi incelemelerini tüm ülke bazında
planlayacak ve denetim birimleri arasında koordinasyonun ve uygulama birliğinin
sağlanmasını sağlayacaktır, yıllık vergi inceleme ve denetim planını
hazırlayacaktır. Yapılan bu düzenlemeyle vergi inceleme ve denetiminde
yeknesaklık ve uygulama birliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, Gelir
İdaresi Başkanlığınca Özelge Sistemi Uygulaması
Yönergesiyle mükellefe özelge tayin edilmesi yönünde
düzenleme yapılmış olup tüm bu işlemlerin elektronik ortamda gerçekleşmesini
sağlayan Özelge Otomasyon Sistemi kurularak 26 Ocak
tarihi itibarıyla tüm Türkiye’de kullanılmaya başlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir İdaresi Başkanlığının mükelleflere
sunulan hizmet kalitesinin yükseltilmesi amacıyla teknolojik imkânların
vergilendirmede kullanılmasına yönelik çalışmalarından bahsetmek istiyorum.
e-vergi uygulamasıyla birlikte
mükelleflerin yaklaşık yüzde 99’u vergi dairelerine gitmeksizin, İnternet
üzerinden beyannamelerini verebilmektedir. Mükellefler artık İnternet
bankacılığı ve kredi kartı aracılığıyla vergilerini ödeyebilmektedir.
Klasik vergi
denetimi anlayışından risk odaklı denetim modeline geçilmiş ve bu alanda bilgi
teknolojilerinden daha fazla yararlanılmaya başlanmıştır.
Vergi incelemelerine
tam inceleme için bir yıl, sınırlı incelemeler için ise altı aylık süre
içerisinde incelemelerin bitirilmesi kuralı getirilmiştir.
Kredi kartı
aracılığıyla motorlu taşıtlar vergisi ve diğer vergilerin tahsilatına
başlanmıştır.
Yeni Özelge Sistemi hayata geçirilmiş ve özelgelerde
standardizasyon sağlanmıştır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, kayıt dışı ekonominin vergi gelirleri
üzerinde olumsuz etkilere yol açtığı, piyasadaki aktörler arasında haksız
rekabete neden olduğu ve nihayetinde kayıt altında çalışan mükellefleri olumsuz
etkilediği bir gerçektir. Ülkemizin bu sorununun çözülebilmesi için Kayıt Dışı
Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı hazırlanmış ve yürürlüğe
konulmuştur.
Sayın
milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Öksüzkaya.
Gaziantep
Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Başbakanlık Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu
vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bildiğiniz üzere ülkemizde özelleştirme çalışmaları, 1985
yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kurulmasıyla, dünyada olduğu gibi
ülkemizin de gündeminde yer almıştır ancak yapısal reformlarda mesafe
alınamamıştır. Yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar özelleştirmeyi
etkileyen başlıca sebeplerdendir.
Değerli
milletvekilleri, özelleştirme alanında önemli bir döneme girilmiştir.
Özelleştirmedeki kararlılık ve ekonomide sağlanan istikrar sonucu sekiz yılda
33 milyar ABD dolarlık özelleştirme gerçekleştirilmiştir. 1986 yılından
itibaren gerçekleştirilen özelleştirme işlemleri tutarı ise toplam 41 milyar
ABD dolarıdır. 2010 yılı Aralık ayı itibarıyla ihale süreçleri tamamlanmış ve
sözleşmeleri imzalanmış olan uygulamaların toplamı ise 2,4 milyar dolardır.
Krizden sonraki bir yılda gerçekleştirilen 16 milyar ABD dolarının üzerindeki
özelleştirme uygulamaları ise ülkemize olan güvenin ve ekonomik istikrarın en
önemli göstergesidir.
Özelleştirilen
kuruluşlarda çalışan işçilerin ücret, izin ve çalışma süreleri geçmiş yıllarda
olduğu gibi 2010 yılında da iyileştirilmiş, söz konusu işçiler diğer kamu kurum
ve kuruluşlarına geçici personel statüsünde işe yerleştirilmişlerdir. 2005-2010
yılları arasında 29.337 işçi geçici personel olarak istihdam edilmek üzere
Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiştir.
Ayrıca, kamu
iktisadi teşebbüslerinin ve buna bağlı kuruluşların, şartları elvermesi ve de
Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından uygun görülmesi hâlinde 2011 yılında
özelleştirilmeleri planlanmaktadır. Ülkemizde özelleştirme uygulamaları
açısından 2011 yılı da 2010 yılı gibi başarılı geçecektir.
Özelleştirme
uygulamalarının yanı sıra ekonomimizin en önemli dinamiklerinden olan küçük ve
orta büyüklükteki işletmelerimize, üretici sanayicimize, yatırımcı
girişimcilerimize Hükûmetimizin tüm teşvik ve desteği
artarak devam etmektedir. Bu sebeple, Hükûmetimiz
KOBİ’lerin mali yapılarını güçlendirmek için sağladığı sıfır faizli kredilerle
işletmelere can suyu olmuş ve esnafımızı yatırıma ve istikrarlı büyümeye teşvik
etmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bilindiği üzere özelleştirme ihalelerinin kamuoyu ve basının
önünde açık, şeffaf ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde ve rekabet
ortamında yapılması özelleştirmedeki başarının en önemli etkenlerinden biri
olmuştur. Bu yapılan özelleştirmeler, ülkemizde rekabetin ve verimliliğin
artmasına, kamunun üzerindeki istihdam ve finansman yükünün azaltılmasına büyük
katkı sağlamıştır, yeni yerli ve yabancı sermayenin ülkemize yatırım yapma
güvenini artırmıştır. Hükûmetimizin özelleştirme
kapsamında sarf ettiği gayret ve çaba, ülkemiz ekonomisini daha da güçlendirmek
içindir. Yapılan ekonomik programlarla ekonominin önünde büyük sorun teşkil
eden cari açığı orta ve uzun vadede daha iyi, daha yönetilebilir seviyelere
çekmek için tedbirler alınmaktadır.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, İstiklal Madalyası sahibi
Gaziantep ilimizin 25 Aralık tarihinde, kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü
kutlanacaktır. Bu sebeple, tarihimize altın harflerle yazılan bu tarih uğruna
şehit olan 6.317 şehidimizi rahmetle anıyor, ülkemize ve milletimize merkezî
bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Denizli Milletvekili
Sayın Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Değerli Başkanım ve çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; Maliye Bakanlığına bağlı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hakkında
söz almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında,
İstiklal Savaşı’ndan sonraki dönemlerde rahmetli Atatürk’ün başlattığı, o günün
şartlarına uygun devletçi bir yapıyla tüm yurtta şeker fabrikalarının, alkol
fabrikalarının, Sümerbank’ların tüm yurt sathına kurulup yayıldığı bir
dönemden, 1950’li yıllardan itibaren de yavaş yavaş
ülkemizde ve dünyada devletçilikten, devlet yapısından özel sektöre doğru geçiş
başlamış ve bu maraton bugüne kadar devam etmiştir. O günkü devlet yapıları hantal bir devlet yapısı ama daha sonra
özelleştirmeyle birlikte bu yapıdan hızla kurtulunmuştur.
Dünyada
özelleştirme olgusu 1980’lerden itibaren İngiltere başta olmak üzere birçok
ülkede uygulanmaya başlamış ve kısa süre içerisinde tamamlanmıştır. Yakın bir zamana kadar özel mülkiyete izin vermeyen, katı bir
devletçi anlayışla yönetilen Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri dahi, günümüzde,
ekonomideki kamu işletmelerinin büyük kısmını özel sektöre devrederek ekonomilerini
bunalımlardan korumuş, üretimde kalite ve verimliliklerini artırmış, sanayi
yapısını ve teknolojilerini özelleştirme yoluyla yenilemiştir, Avrupa
Birliğinin tam üyelikteki temel şartlarından olan işleyen pazar ekonomisi olma
hedefini yakalayabilmişlerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede
başarıyla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarında Türkiye ne yazık ki
uzun süre başarıyı sağlayamamış olup bunun bedelini yüksek enflasyon, yüksek
faiz oranları, kamu finansman açıkları, yüksek iç ve dış borçlanma ve benzeri
olumsuzluklarla birlikte milletçe ağır biçimde ödemiştir.
Yine,
özelleştirmenin sosyal boyutunu göz ardı etmeden onu incelediğimiz zaman da Hükûmetimizce 2004 yılında çıkarılan 2004/7898 sayılı
Bakanlar Kurulu Kararı çevresinde, 1992 yılından günümüze kadar yapılan
özelleştirme uygulamaları sonucu işini kaybeden ve müracaatta bulunan 29.377
kişi işe yerleştirilmiştir. Dünya Bankası ile birlikte yürütülen Özelleştirme
Sosyal Destek Projesi kapsamında gerçekleştirilen Yeniden İşe Yerleştirme
Eğitimi ve Danışmanlık Programı’nda 33.500’ü aşkın kişinin katılımı sağlanmış,
süreç sonunda da eğitimleri tamamlanan yaklaşık 16 bin kişi iş sahibi olmuştur.
Yine, aynı proje çerçevesinde 12 adet iş geliştirme merkezi kurulmuş, bu
merkezlerde 360’tan fazla işletme faaliyete geçmiş ve toplam 1.650’nin üzerinde
kişiye istihdam sağlanmıştır.
Evet, tabii,
burada, işletmelerin, Türkiye’deki ve dünyadaki işletmelerin kalbi ve omurgası
o işletmenin finansmanı ve muhasebesidir, hükûmetlerin
kalbi ve omurgası ise maliye bakanlığıdır. Maliye Bakanlığı öyle bir kurum ki
herkes sizden ister fakat siz bakanlık olarak incitmeden, incinmeden, tıpkı bir
tüccar gibi zor olanı başarmak zorundasınız. Zıtlıklarla dolu bu zor yolda,
Sayın Bakanım, ekibinizle birlikte sizlere kolaylıklar ve başarılar dilerim.
Ben bir vecizeyle
sözlerimi tamamlamak istiyorum: Evet, “Kucaklamaya kollarımızın yetmeyeceği bir
ağaç küçücük bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar küçücük adımlarla başlar.”
Başarıya ulaşmak ise araştırmayla, girişimle, eğitimle, ileriyi görmekle başlar.
Hepinizi sevgi ve
saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Saygıdeğer
milletvekilli arkadaşlarım, birleşime bir saat ara veriyorum.
Kapanma Saati: 12.59
İKİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 14.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin İkinci
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı’nın on dördüncü turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam
edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası Hatay
Milletvekili Orhan Karasayar’a aittir.
Buyurun. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu
İhale Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Kamu giderleri
içindeki en önemli bileşenlerden biri de kamu alımlarıdır. Kamu kaynaklarının
verimli kullanılması, kamu hizmetlerinin zamanında ve verimli olarak yerine
getirilmesinde kamu örgütlerinin mal ve hizmet ihtiyaçları ile yapım işlerinin
etkin bir ihale sistemiyle temin edilmesi önem taşır. Ülkemizde uzun süre kamu
alımı ihalelerine yönelik uygulamada eş güdümün ve iş birliğinin
sağlanamamasında kamu alımları konusunda parçalı idari yapı etkili olmuştur.
Kamu alımları konusunda saydamlık, verimlilik ve rekabeti artıran, aynı zamanda
hesap verebilirliği, kamuoyu denetimi sağlayan yeni kamu alımları sistemi 4734
sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhaleleri Sözleşmeleri Kanunu ile
düzenlenmiş ve 2003 yılı başından itibaren de uygulamaya konulmuştur. Türk kamu alımları sistemi, 4734 ve 4735 sayılı kanunlarla
devletimizin kamu kaynaklarını en verimli ve en etkin şekilde kullanarak
vatandaşlarına daha etkin ve verimli kamu hizmeti götürebilmesi, değişen ve
çeşitlenen koşullara cevap verebilmesi, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası
uygulamalarla uyumun sağlanması bakımından daha saydam ve hesap verilebilir bir
yapıya dönüştürülmüştür.
2003 yılından
itibaren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki ihalelere ilişkin mevzuatın
hazırlanması ve itirazen şikâyetlerin incelemesinde
Kamu İhale Kurumu önemli çabalar sergilemiştir. Kurumun kuruluşundan bu yana
kamu alımları sisteminin açıklık, rekabet ve güvenilirlik standartlarını
oluşturacak önemli çalışmalar yapılmıştır. Kamu alımlarında şeffaflığın
sağlanması ve ihale dokümanlarının hazırlanmasında hataların en az düzeye
indirilmesi konusunda 1 Eylül 2010 tarihinde uygulamaya konulan Elektronik Kamu
Alımları Platformu çok büyük bir adımdır. Kamuoyunda yeterince farkına
varılamayan ve Kurumun, kamuoyunu yeterince aydınlatamadığı önemli bir
gelişmedir. 1 Eylülden itibaren ülkemizde kamu idareleri, ihalelere yönelik
ihale dokümanı hazırlama ve tekliflerin değerlendirilmesi işlemini elektronik
ortamda gerçekleştirmektedir. Ülkemizde herkes kamu idarelerinin ihale
dokümanlarına İnternet üzerinden ulaşabilmektedir. İhale sonucuna yönelik
olarak ihaleye kaç isteklinin teklif verdiği, teklif veren istekliler, teklif
fiyatları, sözleşme imzalanan istekli gibi bütün bilgiler yer almaktadır. Kurum
tarafından yapılan çalışmalar ve planlar doğrultusunda, kısa bir süre
içerisinde ihale sürecinin tüm aşamalarının İnternet ortamında
gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.
Bütün kamuoyunun,
EKAP olarak kısaltılan Elektronik Kamu Alımları Platformu’nu yakından takip
etmesini önemsiyorum. Türk kamu alım sisteminde önemli bir dönüşüm
sağlanmıştır.
4734 sayılı Kanun
kapsamındaki ihalelere yönelik şikâyet sürecinin önemli olduğunu düşünüyorum.
Özellikle 2003 yılından önce ihalelere yönelik, idari incelemeye yönelik bir
düzenleme olmaması büyük bir eksiklikti. 4734 sayılı Kanun ile ihalelere
yönelik idari şikâyet süreci ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kamu İhale Kurumu
itirazen şikâyetleri incelemekte ve karara
bağlamaktadır. Yapılan başvurulara ilişkin kararlar, başvurularla ilgili
belgelerin Kuruma ulaşmasını takiben yirmi gün veya on iş günü gibi çoğu Avrupa
ülkesindeki süreçten çok daha kısa bir sürede verilmektedir.
İhale ilanlarının
elektronik olarak yayımlanan Kamu İhale Bülteni’nde yayımlanmasıyla katılımın
daha artmasına katkı sağlanmıştır. Kamu İhale Bülteni’ne herkes Elektronik Kamu
Alımları Platformu üzerinden ücretsiz olarak erişebilmektedir. Ayrıca,
platforma ücretsiz olarak kayıt olan kişiler kendileriyle ilgili ihale
ilanlarından haberdar edilmektedirler.
Kamu ihale
sistemindeki rekabetçi, şeffaf, güvenilir uygulamaların devletin harcamalarında
etkinliğin sağlanması açısından çok önemli olduğu hususunu bir kez daha
vurgulayarak sözlerime son veriyor, 2011 yılı bütçemizin ülkemize ve aziz
milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit.
Sayın Yiğit,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Kamu İhale Kurumu bütçesi üzerinde
grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale
Sözleşmeleri Kanunu 1 Ocak 2003’te yürürlüğe girmiştir. Kamu İhale Kurumu, bu
kanunlar çerçevesinde, mal alımları, hizmet alımları, yapım işleri ve
danışmanlık hizmeti alımı ihalelerine yönelik yönetmelikler, tip idari
şartnameler, sözleşme tasarıları ile diğer ikincil mevzuatı hazırlamıştır.
Kamu alımlarının önemi her gün biraz daha artmakta. Kamu alımları ülkelerin sanayi politikalarını ve sosyal
politikalarını etkileyen bir niteliğe sahiptir. Özellikle 2003 yılından
itibaren ülkemizde kamu alımlarına yönelik ciddi gelişmeler olmuştur, kamu alım
ihalelerinin şeffaflaşması ve kamu kaynaklarının verimli kullanılması için
önemli adımlar atılmıştır.
Değerli
arkadaşlar, Kamu İhale Kurumu ve Maliye Bakanlığı, kamu alımlarına yönelik
uygulamalarda eş güdüm ve iş birliğinin sağlanması için önemli çalışmalar
yapmaktadır. Avrupa Birliği ilerleme raporunda Kamu İhale Kurumunun idari
kapasitesinin güçlü olduğuna vurgu yapılması son derece önemli bir gelişmedir.
Kurumun
çalışmalarını temelde iki kategori altında toplamak mümkündür: İhale
mevzuatının hazırlanması ve ihale mevzuatına ilişkin uygulamaya yönelik
çalışmaların yapılması, ikinci olarak da ihalelere yönelik itirazen
şikâyetlerin incelenmesidir. 2003 yılından önce ihalelere yönelik idari
başvurular açısından bir mekanizma bulunmamaktaydı. İhaleye katılan firmalar
sadece idari yargı yoluna başvurabilmekte, idari yargı tarafından konuya
ilişkin karar verilmesi ise yıllarca sürmekteydi. Bugün ise önce idareye
şikâyet başvurusunda bulunmakta, daha sonra da Kamu İhale Kurumuna itirazen şikâyet başvurusu yapılabilmektedir. Son derece
kısa sürede doğru kararlar alınabilmektedir.
Kamu ihaleleri
konusunda 2010 yılında olumlu gelişmelerden birisi de esnaf ve sanatkârların
kamu ihalelerine katılmasının kolaylaştırılmasıdır. Özel sektörün bilgi
düzeyinin artırılması amacıyla yaklaşık 20 bin kişiye ihale eğitimi
verilmiştir.
Değerli
arkadaşlar, ikinci önemli çalışma ise mal ve hizmet alımları ile yapım işleri
ihaleleri için kapsamlı kılavuzlar hazırlanmasıdır. Bu kılavuzlar Mayıs 2010’da
Kurumun İnternet sayfasında yayınlanmıştır. Bu kılavuzların son derece kapsamlı
ve yararlı olduğu ilerleme raporunda da yer almaktadır.
Sanayi ve Ticaret
Bakanlığı ile Kamu İhale Kurumunun mal alımı ihalelerinde yerli malının teşvik
edilmesine de yönelik ortak bir çalışma başlatılması diğer bir konudur. Yerli
üretimin desteklenmesi temel hedefimizdir. Kamu İhale Kurumu tarafından
Elektronik Kamu Alımları Platformu 1 Eylül 2010 tarihinde uygulamaya
konulmuştur. İdareler, tüm ihale dokümanlarını elektronik ortamda bu platformda
hazırlamakta ve bu dokümanlara İnternet üzerinden ulaşmak mümkün olmaktadır.
İhale sürecindeki işlemler İnternet üzerinden yapılmaktadır. Mart 2011’de ise
elektronik ihale gerçekleştirilecektir. Ülkemiz gibi ihale yapan idare
sayısının son derece fazla olduğu bir ülkede bunun gerçekleştirilmiş olması
büyük bir başarıdır. Şu an platforma girdiğinizde Kamu İhale Kurumunun bugüne
kadar olduğu gibi bundan sonra da uygulamacı idarelerle yaptığı iş birliğinin
sürdürülmesinde yarar bulunmaktadır.
İnanıyoruz ki bu
yolla sistemde yaşanan ve yaşanabilecek sorunların daha fazla eğitim ve ikincil
mevzuatta yapılacak değişikliklerle giderilmesi ve kanunun temel ilkeleri olan
saydamlık, verimlilik, hesap verilebilirlik ve rekabetin sağlanması gerçekleşecektir.
Sözlerimi
bitirirken 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler,
hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Yiğit.
Bursa
Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
AK PARTİ GRUBU
ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili
arkadaşlarım; gelir bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum.
Öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
2011 yılı
bütçesine baktığımızda giderlerin 312,5 milyar lira, bütçe gelirlerin 279
milyar lira olduğunu ve bütçe açığımızın da 33,5 milyar liralara kadar
düşürüldüğünü görüyoruz. Burada tabii gelir bütçesinin en önemli kalemi olan
vergi gelirlerinin 232,2 milyar olarak hedeflendiğini görüyoruz. Tabii, gelir
bütçesini aslında daha fazla konuşmamız gerekir diye düşünüyorum çünkü
konuştuğumuz bütün bakanlık bütçelerinde istediğimiz hizmetler ya da maaş
artışları, katsayı artışları, yeni hizmetlerin yapılması, hep gider bütçesini
büyütmeye yönelik talepler. Bu talepleri karşılayabilmemiz için hepimizin gelir
bütçesi üzerinde çalışıp yeni kaynaklar bulmak ve gelir bütçesini artırmaya
yönelik tedbirler almamız gerekir ki bu hizmetleri ya da bu talepleri çok daha
rahat bir şekilde karşılayalım.
Tabii, bunun
içinde en önemli kalem olan vergi gelirleri için kayıt dışılıkla mücadele çok
önemli ve yine vergi oranlarının ödenebilir ortama getirilmesi önemli. Bu
anlamda Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması, kurumlar vergisinin yüzde
33’lerden 20’lere düşürülmesi, katma değer vergisi üzerindeki indirimler, SSK
primi üzerindeki indirimler ve ÖTV’lerdeki
indirimler, özellikle kriz döneminde alınan tedbirler, gerçekten vergi
gelirlerimizi de büyütmeye yönelik ve bu vergilerin de hizmete dönüşmesine yönelik
çalışmalarıdır.
Önceden insanlar,
özellikle vergi mükellefi, vergilerinin hizmete dönüşmediğini gördüğünde ve
vergi oranlarının yüksekliğini bahane ederek vergiye karşı bir direnç
oluşturuyordu ama alınan bu tedbirlerle vergiye karşı direncin azaldığını
düşünüyorum.
Tabii, bu arada,
insanlarımız, ödediği vergilerle 13 bin kilometreyi aşkın yeni duble yolların kara yollarımıza ilave edilmesi, 300 binleri
aşkın toplu konutların hizmet olarak milletimize verilmiş olması, yapılan
hastaneleri, yapılan okulları ya da barajları, hizmete açılan barajları gördüğü
zaman kesinlikle vergilerin hizmete gittiğini, doğru yere gittiğini görmekte.
Değerli
arkadaşlarım, bakın, faiz giderlerimizin gayrisafi yurt içi hasıla
içindeki payı 2002’li yıllarda yüzde 14,8 iken bu oran 2011’de 3,9’lara kadar
gerileyecektir. Yine vergilerimizin, topladığımız vergilerin faize gitme oranı
2002’li yıllarda yüzde 85,7 iken 2011 yılında bu oran yüzde 20,5’lara kadar
düşürülecektir yani 100 lira vergi toplanıyor, yaklaşık 86 lirası faize
verilirken bugün toplanan her 100 birim verginin sadece 20,5 lirası faize
verilecek. Dolayısıyla millete ayrılan pay, hizmetlere ayrılan pay büyümeye
devam ediyor.
Reel faizlerin
2002’de yüzde 39 olduğunu ama 2010 yılında reel faizin binde 6 seviyelerine,
yüzde 1’lerin altına düştüğünü gördüğümüz için, artık üretim ekonomisinin çok
açık bir şekilde bu ülkede kullanıldığına hep beraber şahidiz. Bütçe açığı
2002’lerde yüzde 11,5’tu, bugün 2,8’lere kadar gerilemiştir. Borç stokunun
gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranı da 2002’lerde
yüzde 74’ten 2011’de yüzde 40,6’ya düşmüş olacaktır.
Değerli
arkadaşlarım, son verileri vermek istiyorum: Bakın, vergi gelirlerimiz 2002
yılında 60 milyar 205 milyonken, 2011 yılında 232,2 milyar olarak
hedeflenmektedir. Bu da 3,8 kat artışa tekabül etmektedir.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Böyle kıyaslama olmaz ki… Öyle kıyaslanmaz.
SEDAT KIZILCIKLI
(Devamla) – Gider bütçesine bakıyoruz: 115 milyar 682 milyonluk gider bütçemiz,
2002 yılında, bugün 312 milyar 500 milyona çekilmektedir, artış da 2,7 kattır.
Gelir bütçesine bakıyoruz: 2002’de 75 milyar 592 milyon olan gelir bütçesi,
2011’de 279 milyara çıkarılmaktadır, artış 3,7 kattır.
Ben şunu söylemek
istiyorum: Bunlar arasında bir kıyaslama yaptığımız zaman -çok basit- bu
kıyaslamanın olabildiğini hepimiz görebiliyoruz. Sadece gider bütçesini, sadece
gelir bütçesini kıyaslasaydım haklıydınız ama ben diyorum ki bu ülkenin gider
bütçesi 2,7 kat artmıştır, gelir bütçesi 3,7 kat artmıştır. Gelir bütçesini
daha çok artırırsanız daha çok hizmet edersiniz, millete daha çok verirsiniz
diyorum. Biz de millete vermeye devam ediyoruz.
Teşekkür
ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kızılcıklı, 2002
rakamları içerisinde vergi dışı gelirler yok, sonrakilerde vergi dışı var.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
AK PARTİ Grubu
adına konuşmalar tamamlanmıştır.
Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip
Kaplan.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.
Evet, 2011
bütçesini görüşüyoruz. Gider 312,6; gelir 279, açık 33,5 milyar. Ancak
geçenlerde bir gecede gayrisafi millî hasılayı kişi
başına 2.345 dolara yükseltmiştiniz, bir de yıllık 16 bin dolara. Bu aralar
döviz oynuyor, fırlıyor. Acaba, diyorum -kurlar riskli, Merkez Bankası da bazı
önlemler alıyor- bir gecede de yoksullaşmayalım muhtemeldir ki.
Tabii, bütçenin
patronu Maliye Bakanlığı; 72,1 milyar alıyor. Sonrası en büyük pay totalde
güvenliğe ayrılmış, Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri artı, 33,2. Buna askerî
harcamalar, silah alımları, F-35’ler falan dâhil değil çünkü gözükmüyor bunlar.
Arkasından 35,8 de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, hani “kara delik”
denilen bir bakanlık, sonra 34,2’yle Eğitim Bakanlığı geliyor. Sağlık Bakanlığı
da 17,2. Yani “Bu ülkenin eğitimi de sağlığı da o kadar önemli değil, güvenlik
daha önemli.” deyip yapmışız.
Şimdi, genel
bütçeli idareler arasında bakıyoruz: En az payı alan bakanlık Enerji. Allah,
Allah diyoruz, 100 milyarla oynuyorlar, niye böyle? 451,7 milyon lira. Tabii,
Enerji Bakanı elinde çanta, ithal enerji peşinde koşuyor, ihalelerle veya
satmalarla uğraşıyor, bu nedenle kasa tamtakır. Enerji ithal olan bütçenin
Bakanlığının bütçesi de o kadar olur diyoruz yani bunun başka yolu yok.
1,1 milyar dolar
Dışişleri Bakanlığının çünkü diplomasiye ihtiyaç yok, maşallah AK PARTİ’lilerin hepsi diplomat, bakmayın hep masada
kaybediyor diyenlere.
Yine 1,2 milyar
Kültür ve Turizm Bakanlığı. Yani, niye bu kadar az diye soruyoruz? Arkadaşlar,
bizim Suudi, İran gibi petrolümüz yok. Bu ülkenin aspirinidir turizm, onu da
göz ardı etmeyin.
Anayasa
Mahkemesine 16, Yargıtaya 76, Danıştaya
101, Sayıştaya 128 milyon ve AKP’lilerin “…tay”ları
sevmediğini biliyorum ama yani Anayasa Mahkemesini hani ele geçirdiniz,
diyorsunuz ya “Biraz para…” Adınız “Adalet”, adalete verseniz iyi olur diye
düşünüyorum.
Şimdi, Özürlüler
İdaresi Başkanlığına 9 milyon, toplam 10 milyon özürlü var Türkiye’de, kişi
başına 80 kuruş vermişsiniz. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne 7
milyon, Türkiye’de 30-40 milyon arası aile var, aile başına 25 kuruş
vermişsiniz. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne 5 milyon, 36 milyon kadın var
Türkiye’de, kadın başına 15 kuruş ayırmışsınız. Hani referandumda
bağırıyordunuz “Pozitif ayrımcılık” diye, hani Anayasa’yı değiştirmiştiniz? En
az payı yine özürlülere, aileye, kadına ayırdınız.
Şimdi, tabii bu
sosyal adalet anlayışınız, sosyal eşitlik anlayışınız, sosyal bütçe anlayışınız
buraya kadar, burada iflas ediyor. Hepsi Cumhurbaşkanı Gül’ün dün Eskişehir’de
bindiği bir F-16 uçağının parası etmiyor zaten.
Bir de
görülmeyenler var arkadaşlar bütçede gider: Derin devletin bütçesi gözükmüyor.
Operasyonlarda ne harcadığınız belli değil. F-35 uçaklarına, silah alımlarına
verdikleriniz de belli değil. Örtülü ödenek de bilinmiyor. Başbakan çocuklara
harçlık, oyuncak veriyor, onu da hazineden ödüyorsunuz. Vatandaşın parasını
gaza harcıyorsunuz. İşkencecilere avukat tutuyorsunuz, ücretini ödüyorsunuz.
Altın madencileri yüzünden Türkiye AİHM’de mahkûm
oluyor, parasını siz ödüyorsunuz, rücu da
etmiyorsunuz. Bütçeden çıkan da belli değil, giren de.
Bakın, mali
yapılandırmayla hedef 50 milyar lira gelecek, bütçe kaleminde yok.
Özelleştirmeyle daha iki hafta önce elektriği sattınız 6 milyar geldi, o da
bütçede yok. Yap-işlet-devret var, satış kiralama var, Galataport,
üçüncü köprü, kara yolları satılacak, e, o da gözükmüyor. Gözükmezse bunun adı
nedir arkadaşlar? Bunun adı, alın size illegal, korsan bütçe, girdisi, çıktısı
belli olmayan.
Şimdi, bakın,
ekonomiyi anlaşmazlıklardan, uzmanlıklardan kurtarmadınız, şeffaflıktan
kaçtınız, iki Türkiye oluşturdunuz. Birisi varsılların, zenginlerin Türkiye’si,
diğeri de yoksulların, milyonların Türkiye’si. Bu bir gerçek,
bu fotoğraf. Şimdi bu fotoğrafta Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı
2010 İnsani Gelişme Endeksi diyor ki: “83’üncü sıradayız.” Avrupa’da 46’ncı
sıradayız. Türkiye'nin bütün mal varlığının birçoğunu yüzde 10’luk kesim
alıyor, yüzde 10; fakir ise yüzde 2’sini alıyor. Bu kadar adaletsiz bir gelir
dağılımı var.
Şimdi, sayın
milletvekilleri, faili meçhul cinayetler, dırvır
yasası, linç girişimleri, çeteler, darbeciler, vurguncular, talancılar,
yolsuzluk yapanlar, eline bayrağı, Atatürk’ü, Kur'an’ı
alan yürüyor “Vatan, millet, Sakarya…” Bunların hepsi
kahraman. Şimdi bir de demokratik haklarını kullanmak isteyenler var,
“Eşitlik, özgürlük, adalet.” diyen. Onlar da oluyor vatan haini, terörist,
bölücü.
“Askerî vesayete
karşıyız.” diyorsunuz. Esas duruşu bozmadınız, biliyorum ama şu komutanları
Yüce Divanda yargılama hadisesini açıklığa kavuşturun. Meclis karar vermesin,
askerî heyetler karar versin diye taslak hazırlıyorsunuz. Bu sorunların yeri Meclistir derken mensuplarınızın bizi ihbar ettiğini
görüyoruz; yargıya havale ediyorsunuz, Diyarbakır’da, Ankara’da savcılıklara.
Evren’in siyasi
yasalarına, darbe Anayasası’na sığınmak ne kadar ahlaki ayrı bir konu ama
defalarca AİHM’de parti kapatmadan mahkûm olan bir
Türkiye var; daha dün HADEP’ten mahkûm oldu. Anayasa
Mahkemesi, Siyasi Partiler Yasası’nın 108’inci maddesini de iptal etti hatta
HAK-PAR, KADEK davalarında federasyonu istedikleri için açılan kapatma davasını
reddetti. Yani dedi ki: “Federasyonu konuşup tartışabilirsiniz.” Şimdi
federasyonun konuşulup tartışıldığı yerde demokratik özerkliği tartışamazsınız
gibi bir tez atılıyor ortaya Anayasa Mahkemesinin açık kararlarına rağmen.
Şimdi,
“Bürokratik vesayete de karşıyız.” dediniz. Başta güvenlik, her alanda
kadrolaşma, valileri il başkanı, kaymakamları ilçe başkanı yaptınız. Şimdi, yargı vesayeti hakeza, adalet hakeza. Sizin
zamanınızda yeni ceza tarifeleri oluştu: Basın açıklaması yedi-on altı sene,
slogan atmak on üç sene altı ay, “Onurlu Barışa Evet.” demek, Diyarbakır
Ticaret Sanayi Odası Başkanı, GÜNSİAD Başkanı, Tabip Odası Başkanı, STK
başkanları bir yıl ceza ve ondan sonra özgürlükten bahsediyorsunuz. Kantarın
topuzunu kaçırıyorsunuz. Size karşı olan çevrecileri de “bölücü” ilan
ediyorsunuz Hasankeyf’e, Alliaonoi’ya sahip çıkan
Tarkan’ı, Sezen Aksu’yu, Şivan’ı. Resmî selamlaşmayı
da ideolojikleştirdiniz, kafa tokuşturan, toslayan bir cumhuriyet yarattınız.
Maşallah “eşitlik” dediniz, eşitliğiniz de ortada.
Şimdi, Cizre’yi
de Yüksekova’yı da il yapacaksınız. Yani sizin amacınızı biliyoruz, güvenlik
şu, bu, ama ben seçim bölgem Cizre, İdil, Güçlükonak olarak diyorum ki,
buyurun, hodri meydan, yapmayan namerttir, getirin yasayı burada bir günde
çıkaralım. Biz halka inanır, güveniriz. Halka inanmayanlar, güvenmeyenler,
inkâr edenler korksun. Biz çok iyi biliyoruz ki halkımızın başı Cilo, Cudi Dağları kadar dik ve
onurlu, gökyüzünün mavisi kadar özgürlüğe sınırsız sevdalıdırlar.
Şimdi, değerli
milletvekilleri, ihbar, tehdit, aşağılama, ayrımcılık, inkâr devri sadece
despotik rejimlerde, tiranlarda, darbeler döneminde kaldı. Hiçbir vatandaşımız
Meclisin ve Türkiye'nin Kunta Kinteleri değildir.
Zamanı gelmiş bir fikrin karşısında dünyanın en güçlü ordularının duramadığını
tarih yazıyor. Bu nedenle bir tek seçenek var, konuşacağız. Dil dünyanın en
tehlikeli silahıdır, birleştirir de böler de. Bilirsiniz, hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa
anlaşır. Gelin, hukukun, demokrasinin, birliğin, kardeşliğin dilini konuşalım.
Gelin, sorunları siyasetle çözelim.
Konuşmaktan,
fikirlerden, projelerden korkmayan, konuşan bir Türkiye özlemiyle hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Siirt Milletvekili
Sayın Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 mali yılı
bütçesi üzerine, Maliye Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
AK PARTİ
“Dünyanın 17’nci büyük ekonomisine ulaştık, büyüklüğümüz o seviyeye ulaştı.”
diyor. Fert başına düşen millî gelirin 10 bin dolar, önümüzdeki günlerde de 15
bin dolar olacağını söylüyor. Bu rakamların ne kadar gerçekçi olduğu
konusundaki endişelerimizi bir yana bırakarak, bunlar gerçekten doğru bile
olsa, bu ekonomik büyüme ve fert başına düşen millî gelir konusunda adaletli ve
eşit bir dağılımın yapılabildiğini söylemek mümkün mü? Gerek bireyler arasında
gerekse bölgeler arasında kalkınmışlık farklarını giderebildiniz mi, eşit
dağılım, adaletli dağılımı sağlayabildiniz mi? Görüyoruz ki gerek bireylerin
gelir düzeyleri arasında gerekse bölgeler arasındaki dengesizlik bakımından
görülmemiş bir fark, bir uçurum var, uçurumun eşiğinde.
Türkiye'de 15
milyon kişi yoksulluk sınırında, 2 milyon kişi açlık sınırında. Durum böyleyken
kalkınmış bir ülkeden, kalkınmış bir ekonomiden söz edebilir miyiz?
Bakın, asgari
ücretle ancak 2 depo benzin alabiliyoruz. Yine asgari ücretle ancak 2 koyun
budu alabiliyoruz. İnsanların bir maaşıyla ancak 2 depo benzin alabildiği bir
ülkede, eşitlikten, kalkınmışlıktan söz edebilir miyiz?
Açlıktan
etkilenen dünya ülkeleri Eritre ve Kongo. Haiti’de
insanların yüzde 58’i aç. Türkiye'de açlık sınırı, açlık oranı belki Eritre, Kongo ve Haiti kadar değil ama,
Türkiye'nin bazı bölgelerinde açlık yine neredeyse yüzde 70’lere varıyor. Böyle
bir dengesizlik karşısında demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü geliştirmeniz
mümkün mü?
Bakın, bölgeler
arasındaki fark açısından söylüyorum, İstanbul Türkiye’deki toplam tüketimin
yüzde 24,6’sını yapıyor. Doğu ve Güneydoğu’da yurttaşlar toplam gelirlerinin
yüzde 33,1 kadarını gıdaya veriyor. Güneydoğu’da toplam tüketim yüzde 5,4.
Gelirinin yüzde 33’ünü gıdaya sarf etmek zorunda kalan insanların çok iyi tüketim
yaptıklarını söylemek mümkün mü? Çok düşük gelirli olduklarını ve ancak
gelirlerinin büyük bir bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kaldıklarını,
çocuklarının gıdalarından kısarak bütçelerini oluşturduklarını görüyoruz.
Bölgedeki yirmi bir ilin toplam kazancı -buna Gaziantep, Erzurum, Malatya gibi
görece kalkınmış, gelişmiş iller dâhil- ancak İstanbul’un yüzde 3’üne eşit
durumda.
“İşsizlik yüzde
12’lerde.” deniyor ama bölgedeki bu oran kimi yerde, yer yer
yüzde 70’lere kadar varıyor. Bölgede insanlar işsiz; yüzde 14, yüzde 12’ler
inandırıcı değil. Bölgede işsizlik oranı yer yer
yüzde 40’a, 50’ye, 60’a varıyor.
Şöyle bir
hesaplama yaparsanız -ki, AK PARTİ rakamlarla oynamayı çok güzel beceriyor-
diyelim ki, bir ilde veya bir bölgede işsizlik oranı yüzde 5, nüfus açısından
eş durumdaki bir başka bölgede işsizlik oranı yüzde 25 yani 5 kat. İkisini
topla, ikiye böl, işsizlik oranı otomatik olarak düşüyor. Böyle değil. Bölgeler
arasında 3 kat, 5 kat fark var ve bu fark giderek açılıyor, büyüyor.
Diğer bütün ekonomik
verilerde de AK PARTİ ortalamayı alıyor ama ortalama gerçeği ifade etmiyor.
Mesela, okullaşma oranını ele alalım: Ortaöğretimde okullaşma oranı Türkiye
ortalamasında yüzde 76,9. Bu, Türkiye ortalaması. Ortalamanın
düşük görülmesini sağlayan iller Doğu ve Güneydoğu illerinde, örneğin,
Siirt’te, Türkiye ortalaması 76,9 iken, Siirt’te bu oran yüzde 32, Hakkâri’de
yüzde 41,5; Van’da yüzde 28. Bu illere benzer veya gelişmişlik düzeyi
bakımından da çok ileri olmayan Rize’de yüzde 76,9; Kırklareli’nde yüzde 79,87;
Bilecik’te yüzde 82. Okullaşma oranı bakımından da en geri kalmış iller yine
Doğu ve Güneydoğu illerinde.
Mardin, Batman,
Şırnak, Siirt kentlerini kapsayan TRC3 bölgesinin, kalkınma ajanslarının
tasnifine göre, gayrisafi katma değer içindeki payı, yani bu dört ilimizin
Türkiye’nin gayrisafi katma değer içindeki payı yüzde 1,1 yani katma değer
üretmeyen bir yer. Buna mukabil Bursa, Eskişehir, Bilecik illerini kapsayan
TR41 bölgesinde bu oran yüzde 6,6; katma değer üretimi 6 kat daha fazla. Bu,
bölgedeki insanların tembelliğinden mi kaynaklanıyor? Yoksa yatırım yapılmadığı
için üretim yapılmadığı hatta mevcut doğal olanakların bile engellenmesi,
hayvancılığın güvenlik gerekçesiyle engellenmesi, tarımın neredeyse yok
edilmesi noktasına gelmesi nedeniyle midir? Yoksa aynı zamanda, devletin
yeterince yatırım yapmamasıyla mı ilgilidir?
Şimdi Başbakan
diyor ki: “Bana ana dilde eğitimle ilgili bir taleple gelmeyin.” Peki, neyle
ilgili gelelim? Bitlis’te diyor ki: “Benden fabrika da istemeyin. Devlet
fabrika yapmaz.” diyor. Ee, ana dilimizde eğitim
istemeyeceğiz, yani kültürel, demokratik, sosyal haklarımızı talep etmeyeceğiz.
Başka? Ekonomik haklar da talep etmeyeceksiniz. Fabrika istemeyeceksiniz.
Peki, işsizliği
nasıl önleyeceksiniz? Ee, işte kardeşiz ya! Bu içi
boş kardeşlik, içtenlikten yoksun kardeşlik söylemleriyle artık bizi
kandıramazsınız, artık bizi peşinize takamazsınız, deniz bitti, yalanın da sonu
geldi artık, artık inandırıcı hiçbir şey bulamıyorsunuz. Ekonomik talepler yok
sayılacak, kültürel, sosyal talepler yok sayılacak, bundan vazgeçeceğiz ve biz
kardeş olacağız; bu söylem inandırıcı değil.
Türkiye nüfusunun
yüzde 17’sini oluşturan Doğu ve Güneydoğu illerinde sizin Hükûmet
döneminizde, 2008 yılında teşvik belgesi alan yatırımların oranına baktığımızda
da korkunç bir fark var. Yani seksen yıldır devletin sürdürmüş olduğu bölgenin
geri bırakılmışlığı, geri bırakılması projesinde farklı bir yaklaşımınız yok.
2008 yılında Marmara Bölgesi’nde teşvik belgesi alan yatırımların oranı, payı
yüzde 39,7; Doğu Anadolu’da bu oran 4,7; parasal karşılığı da Marmara
Bölgesi’nde 75 milyar, Doğu Anadolu’da 6 milyar. Nasıl kalkınma olacak? Aradaki
fark nasıl kapanacak? Pozitif ayrımcılık yapılması gerekirken hâlâ bu fark
giderek sizin Hükûmet döneminizde de açılıyor.
Devlet fabrika
açamazmış, özel sektörle rekabet etmeyecekmiş. E, peki, özel sektörün orada
yatırım yapmasını sağlayacak teşvik konusunda bir çaba göstermeyeceksiniz,
altyapı sağlamayacaksınız, kendiniz de yapmayacaksınız, “Özel sektör yapsın.”
diyorsunuz. Özel sektör nasıl yapacak? Hiçbir şekilde bunu yapacak durumda
değil yani siz bölgede ne devletin ne de özel sektörün yatırım yapmasına olanak
tanımıyorsunuz. Bölgeye çok yatırım yapıldığını söylüyorsunuz, ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz. Hazine Müsteşarlığının
rakamlarına bakalım, bölgeye yaptığınız yatırımlar savunma harcamalarıdır.
Bakın, Siirt’te bölgeye yapılan yatırımların yüzde 36,3’ü, Tunceli’de yüzde
53’ü, Kayseri’de buna mukabil yüzde 24’ü, Isparta’da yüzde 29’u savunma
harcamaları. Bölgede, Siirt’te sağlık harcamaları yüzde 11, sosyal güvenlik
harcamaları yüzde 3, unceli’de sağlık 6,5; sosyal
güvenlik yüzde 1,4; ama güvenlik harcamaları yüzde 53. Ve “Bölgeye biz çok
büyük yatırımlar yapıyoruz.” diyerek bu halkı kandırmaya daha uzun süre devam
edemezsiniz.
Zamanım bitti.
Evet, bu bölgeler
arası dengesizliği giderecek yeni projelere ihtiyaç var. Demokratik özerklik
projemiz, işte bunun çaresidir.
Saygılarımla
bitiriyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
İstanbul
Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; önce Sayın
Bakanım bir dakikanızı alacağım ama, her görüşmede
söylüyorum, yine bakıyorum bürokraside bir tane kadın arkadaş yok, bir erkek
topluluğu olarak görüşmelere geliyorsunuz. Hemcinslerinize gösterdiğiniz bu
dayanışma konusunda sizi önce eşinize, sonra Türkiye’deki tüm kadınlara havale
ediyorum.
Değerli Başkan,
değerli vekiller; 2011 bütçesini tartışırken şüphesiz ki dünyanın ekonomik
koşullarını göz ardı edemeyiz. Bugünün dünyası dünün dünyasından farklıdır.
Dünün dünyasında ülkelerarası ekonomik koordinasyon büyük ölçüde G-7’lerce
yapılmaktayken bugünün dünyasında aynı ihtiyacı “G-20” adı verilen yeni bir
birlik karşılamaya çalışıyor. Bu ihtiyacın ortaya çıkışında, Çin ve Hindistan
gibi geniş nüfuslu ülkelerin ucuz emek ve teknoloji yoluyla elde ettikleri
maliyet avantajlarıyla birçok üründe rekabet üstünlüğü elde etmeleri yatıyor.
Böylelikle, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin dünya ekonomik faaliyetleri
içindeki payları arttıkça geleneksel G-7 ülkelerinin etkileri de azalıyor.
Sonuçta, var olan uluslararası ekonomik düzenin sürdürülebilmesi için bu yeni
yükselen ekonomilerin de işin içine katılması kaçınılmaz oluyor. Hatırlayın,
2008’de Amerika’da başlayan krizin yaygınlaşmaması için G-20’ler doğrudan bir
koordinasyon merkezi gibi çalışmaya başlamıştı. Başta ABD ekonomisi olmak
üzere, hemen hemen bütün dünya pazarlarında daralan
talebin canlanması ve zora düşmüş şirketlerin batmaması, batanların da
kurtarılması için genel bir mali genişleme kararı alındı ve bunun koordinasyonu
da büyük ölçüde G-20’ler tarafından üstlenildi. Genişleyici politikalara bir
son vermek gerekiyordu çünkü aksi durumda bütün dünyada enflasyon yeniden
korkulu bir rüya hâline gelebilirdi, çünkü genişleyici politikalar talebi çok
fazla tahrik ettikçe fiyatlar da yükselme eğilimine girebilirdi. O nedenle de
bir çıkış stratejisine ihtiyaç vardı. Yani genişleyici politikaları durdurmak,
daraltıcı politikalara geçmek gerekiyordu. Fakat bazı ülkelerde iyileşmeler
beklendiği gibi gerçekleşmediğinden o ülkelerin daraltıcı politikalara geçmekte
zorlandıkları görüldü. Bu ülkelerin başında da ABD gelmekteydi. Amerika bir
türlü genişleyici politikalardan vazgeçmediği gibi Amerikan Merkez Bankası
(FED) parasal genişlemeyi daha da arttırdı, karşılıksız dolar basmaya devam
etti. G-20’ler bu işte başarılı olamadı ve bir anlamda kur savaşları da
başlamış oldu. Kurların düzeyi normal olarak ülkelerin üretimdeki
verimliliklerinin bir yansıması olarak onların rekabetçiliğinin bir
göstergesidir. Uluslararası ticarette kurlar ancak ülkeler arası verimlilik ve
enflasyon farklılığı oranında farklılaşabilirler. Fakat bu genel kabule rağmen
bugün itibarıyla kur savaşları sona ermiş değildir. Amerika’dan sonra Avrupa
Merkez Bankası da Yunanistan ve İrlanda’nın arkasından diğer başka Avrupa
ülkelerinin de zora girebileceği kaygısıyla mali genişlemeye devam etmektedir.
Dünya
ekonomisindeki bu gelişmelerin Türkiye'yi nasıl etkilediği meselesine gelince,
açıktır ki parasal genişlemenin devam ediyor oluşu Türkiye'nin daha fazla sıcak
parayla karşılaşmasına neden oluyor. Sıcak para bağımlılığı uyuşturucu
bağımlılığından farklı değildir. Sıcak paranın ekonomiye girişiyle kurlar yükseliyor,
ihracat azalıp ithalat artıyor ve sonunda Türkiye ekonomisinin bugün en önemli
riski olan cari açık artıyor. Unutmamak gerekir ki Türkiye'nin en önemli
ithalat kalemi enerjidir. Bu anlamda Türkiye enerji ithal edip bu enerjiyle
üretim ve ihracat yapmaktadır. Kurların her yukarıya çıkışı üretim
maliyetlerinin de yukarıya fırlaması demektir. Aynı şekilde unutmamak gerekir
ki Türkiye aynı zamanda net borç alan bir ülkedir. Dolayısıyla, kurun her
artışı, almış olduğu borcun da ödediği faizin de yukarıya fırlaması anlamına
geliyor. Bu nedenle de kurların istikrarı çok önemlidir, ama ne var ki,
uygulanmakta olan dalgalı kur politikası kurlar üzerinde etki etmeyi
önlendiğinden, ekonomimiz dünya ekonomisindeki büyük dalgalar içinde yüzen bir
tekne misali sallanıp durmaktadır.
Bugün Merkez
Bankasının almakta olduğu tedbirler, bir yandan parasal genişleme yaratarak
faizleri düşürmek ve böylelikle sıcak paranın önünü kesmek, ama öte yandan,
bazı bankacılık uygulamalarıyla da, düşen faizlerin tüketimi ve kredilerini
artırmasını önlemekten ibarettir. “Hiç yapılmasın.” diyenler piyasaya teslim
olanlardır; “Az yapılıyor.” diyenler ise, yeni önlemleri tartışarak, ekonominin
üzerindeki cari açık vesayetine karşı mücadele etmek isteyenler, ekonomideki
adaletsizliği büyük sorun olarak görenlerdir. İktidar partisi, cari açığın
yarattığı adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve tehlikeleri ciddiye almamaktadır.
Her ne kadar bu politika akıllı bir politika gibi görünse de, Amerika’dan ve
Avrupa’dan gelen sıcak para dalgalarıyla baş etmekte sınırlı etkisi olacaktır.
O nedenle de cari açık hâlen ekonomide en önemli risk konusu olmaya devam
etmektedir.
Bugün Türkiye
ekonomisinde iki önemli alanda sorunlar ağırlaşıyor; biri işsizlik, diğeriyse
cari açıktır.
Bütçe kanunu, hükûmetlerin bir yıl içinde gelirlerini hangi kaynaklarla
elde edeceklerini ve bu kaynakları nasıl kullanacaklarını özetler. Devlet ve
onu yöneten hükûmetler, faaliyetlerini geleneksel
olarak merkezî bir biçimde belirlerler, bu, geçmişten bugüne süregelmiştir, ama
artık her şey değişiyor. Dünya ve özellikle teknolojik gelişmelerle bilginin
daha fazla yaygınlaşmasıyla bilgiye halkın ulaşımının daha fazlası olması
sonucunda dünya toplumlarının kendi kaderlerini daha fazla belirleyebilecekleri
bir dünya hâline geliyor. Artık bu geleneksel merkezîlik aşılmalıdır.
Demokrasilerde, devletin yapacağı harcamaların büyüklüğüne ve kapsamına ve bu
harcamaların yapılabilmesi için halkın ödeyeceği vergilere yurttaşlarla,
çeşitli mekanizmalarla karar vermelidir. Bütçe, yurttaşların bir belgesi
olmalıdır. Bir başka deyişle, kamu harcamalarına, bu harcamaların finansmanını
oluşturan vergilere, bu vergilerin miktarına, süresine ve tahsil usulüne karar
verme sürecine yurttaşlar kendi örgütleri aracılığıyla daha fazla katılmalıdır.
Kaynaklar ve
harcamalar dengesi yurttaşların katılımına açık hâle getirilmelidir. Yurttaşlar
kendi tercihlerini kendi örgütleri aracılığıyla yansıtabilmelidir.
Bugün bütçe
tercihleri neye göre belirleniyor? Neye göre kararlar alınıyor? Milletvekilleri
yurttaşların tercihlerini biliyor mu? Taleplerini ve ihtiyaçlarını anlıyorlar
mı? Hayır.
Bu Hükûmet de, muhalefet de bütçe sürecini yurttaşların
katılımını nasıl sağlanacağını düşünme üzerine şekillendirmelidir. Yurttaşın
tercihlerinin nasıl yansıtılacağının değerlendirilmediğini açıkça görüyoruz.
Sorulsa görülecektir ki yurttaşların tercihleri ile hükûmetlerin
tercihleri arasında büyük farklar ortaya çıkmaktadır.
Sürekli açık
veren bir bütçe, üretimin az tüketimin çok oluşu, bölgeler arasındaki
dengesizlik, gelir dağılımındaki korkunç uçurum, kazançtan değil tüketimden
vergi almayı alışkanlık hâline getirme, işsizlik, kayıt dışı ekonominin düzeyi,
bütçenin aslan payını alan militer harcamalar
yurttaşların tercihleri olabilir mi hiç?
Ekonomide de
demokrasi ve katılım olmalıdır. Bu nedenle bugünün toplumlarının layık
oldukları ve bütçede adaleti sağlayabilecek bütçe yapma yaklaşımının daha fazla
katılım içermesi gerektiği, zamanın ruhuna uygun bir yaklaşımdır. Oysa AKP Hükûmeti böyle bir katılımcı bütçe yapma arayışı içinde
değildir.
Ekonomideki
düzenleyici kurulların örgütsel dizaynlarının da
katılımcı olmaması, bunların ya hükûmetin ya da özel
kesimin etkisi altına girmesi de aynı zihniyetin bir sonucudur.
Demokratik
toplumlarda bütçenin kaynağını teşkil eden vergileri veren yurttaşların, sivil
toplum örgütlerinin katılımı ve denetimi esastır. Hâlbuki bütçe çalışmalarında
milyonlarca insanı temsil eden kuruluşların, odaların, sendikaların, meslek
birliklerinin, sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmamaktadır. AKP Hükûmeti, vergi verenlerin ve kamu hizmeti almayı hak
edenlerin taleplerini dinlemiyor. Ekonomide de demokrasi ve katılımı
gerçekleştirmeden adalet ve eşitlik sağlanamaz.
Ekonomiyi
anlaşılabilir kılmak, günlük yaşam ve demokrasi açısından halk için çok
önemlidir. Hem ekonomik büyüme hem özgürlük ve demokrasi, işte olması gereken
budur.
İktidar partisi,
demokrasi ve özgürlük söz konusu edildiğinde sınıfta kalıyor. Ekonomide
demokrasi ve yurttaş katılımından söz ettiğimizde, bilinmeyen bir dil
konuşuyormuşuz gibi geliyor iktidar partisi milletvekillerine.
Katılım demişken,
son günlerde koparılan gürültüye de değinmeden edemeyeceğiz.
Yerel
yönetimlerin demokratikleştirilmesi demek, yerellerde yurttaşların daha fazla
söz ve karar hakkı sahibi olması demektir. Yerinden yönetim demek, merkezî
vesayetin azaltılması, süreç içinde tasfiye edilmesi ve yerinden yönetim
mekanizmalarının güçlendirilmesi demektir, yani halkın yönetime katılması
demektir.
Temsilî demokrasi ile
katılımcı demokrasinin birliğinin sağlanması, hem demokraside istikrarı sağlar
hem de demokrasinin demokratikleştirilmesini, halkın söz ve karar sahibi
olmasını sağlar.
Bunu tartışmak,
bu konuları demokratik zeminlerde özgürce konuşmak neden rahatsız eder, neden
ürkütür? Olsa olsa, demokratik olmayan
alışkanlıkların sürmesinden, bu zihniyetin kalıntılarından kaynaklanmaktadır
yaşadığımız tıkanıklık. Hemen savcılar ve başsavcılar harekete geçebiliyor,
“kapatırız”, “kapattırırız” çığlıkları atılmaya başlanıyor.
Galiba hâlâ
anlaşılamadı ve hazin bir durumla karşı karşıyayız. Biz bir çınarız, ne kadar
budasanız o kadar gürleşiriz. Köklerimiz çok derindedir.
Bir kez daha
hatırlatalım ki bu çınarı köklerinden sökerek bu ait olduğu topraklardan
uzaklaştırmaya çabalayanlar, bu ait olduğu topraklarda yaşamasın diye
çabalayanlar esas bölücülerdir.
Özgür ve
demokratik bir tartışmadan korkmaya gerek yoktur. Bugün, dünyada da Türkiye’de
de zamanın ruhu, demokrasi, yurttaş katılımı ve özgürlüktür. Bu anlaşıldığı
zaman değişim başlamış demektir. Sözde değil, özde demokrat olmak gerekiyor.
Soruyorum Hükûmete ve AKP milletvekillerine, muhalefet partilerine,
çığlık çığlığa dolaşan bürokratlara: “Kamu Yönetimi Yeniden Yapılanma Kanunu”
ya da o şerhlerle doldurduğunuz “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı” veya “Bölgesel kalkınma
ajansları” laflarını duyduğunuzda neleri hatırlıyorsunuz?
Bu konuların
tartışılmasıyla yerinden yönetimin gerçekleştirilmesi ve güçlendirilmesi veya
yerel yönetimlerin demokratikleşmesi tartışmalarının arasında büyük bir fark
yoktur. Bu tartışmaları özgürce yapmazsanız, yapanları engellerseniz, o zaman
ne Avrupa Birliği ne de yeni demokratik ve özgürlükçü bir anayasa konusunda
söylediklerinize kimse inanmaz, hepsi sadece yalan olur.
AKP Hükûmeti, bütün geçmiş hükûmetlerin
ve kendisinin de iktidarda olduğu sekiz yıl boyunca yaptığı gibi bir kez daha,
vergide adaletsizliği yapısallaştıran dolaylı vergilere yükleniyor. Vergilerin
yüzde 68’inin dolaylı, gerisinin, yani yüzde 32’sinin dolaysız vergilerden
oluşan bir bütçe tasarısını ortaya koymuş olması bunun en açık ifadesidir.
Adaletli vergi almak yerine, tüketiciden, halktan vergi alma anlayışından hiç
vazgeçmeyecek misiniz? En son petrol fiyatlarındaki artışın ne denli çarpıcı
olduğunu ve yurttaşlara çarptığını görmüyor muyuz?
Büyük gelir
eşitsizliği olan Türkiye’de gelir uçurumunu bütçe üzerinden daraltmak
mümkünken, tersine, vergi ve harcamalarla eşitsizlik büyütülüyor. Vergilerin
ağırlığı, gelir vergisi yoluyla doğrudan, tüketim harcaması yaparken de dolaylı
olarak çalışan sınıflardan alınıyor. Şirketler, bankalar, varlıklı sınıfın
gücünün çok altında vergi ödüyorlar.
Vergilerdeki payı
üçte 2’lik büyüklükte oluşan dolaylı vergilerin çoğunu, gelirinin tümünü
harcamak zorunda olan ve harcarken vergilendirilen alt ve orta sınıflar ödüyor.
İhtiyaç duyulan
kaynaklar hakça bir vergileme sistemiyle toplanamıyor.
Gelir bütçesini
büyütmeden, geliri artırmadan tabii ki gider bütçesinin artması, daha fazla
açık demek ve ileride daha büyük sıkıntılar demektir. O yüzden bizim öncelikle
amacımız pastayı büyütmek olmalıdır. O yüzden bizim öncelikle amacımız gelir
bütçesini çoğaltmak olmalıdır. Tabii ki gelir bütçesi içindeki en önemli
kalemin de vergi gelirleri olduğunu biliyoruz.
Peki, bu Hükûmet bunu nasıl yapıyor? Dolaylı
vergileri artırarak. Yani halkın elindekine göz dikerek. Kayıt dışına
savaş açarak değil. Kazanandan daha çok vergi alarak, vergi adaletini
sağlayarak değil, halktan daha fazla vergi alarak.
Gelir dağılımı
adaletsizdir. Yoksulluk, eşit vatandaşlık temelinde çözülmelidir. Sosyal
yardımlardan yararlanan yurttaşların sayısı artırılmalı, sosyal yardım
politikası kapsamına alınmalı, çocuk yoksulluğuyla mücadelede özel sosyal
yardım politikaları geliştirilmeli, yaşlılara yönelik sosyal yardım ve hizmet
politikalarına kaynak ayrılmalı, sosyal yardım alanındaki kurumsal
parçalanmışlık kaldırılmalı, insan onuruna yaraşır hâle getirilmelidir.
Bütün verginin
neredeyse yüzde 70’ini yine çalışan kesimlerden alıyorsunuz. Bu tehlikelidir,
emekçi halkı anlamayan bir anlayıştır. Yoksullarla değil, yoksullukla,
işsizlerle değil, işsizlikle mücadele etmek esas politika olmalıdır.
Bu Hükûmet, çalışanların örgütlenme hakkının, sendikal
haklarının, sosyal hakların, onurlu ücret politikalarının da sağlıklı
demokrasinin temeli olduğunu anlamıyor. İşsizlik hâlâ yüzde 10-11’ler
seviyesinde ki 2010 yılında büyümenin yüzde 7,5-8 gibi bir seviyede
gerçekleşeceği düşünüldüğünde bunun oldukça can sıkıcı bir rakam olduğu
ortadadır.
AKP Hükûmeti emek alanını ilgilendiren düzenlemelerde de benzer
bir tutuma sahiptir. Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin
geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve
uygulamalarının izlenmesi amacıyla Hükûmet, işçi ve
işveren konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere üçlü temsile
dayalı olarak kurulmuş bulunan Üçlü Danışma Kurulunu hiç bilgilendirmemektedir.
Konfederasyonların görüşleri doğru dürüst alınmamaktadır. Üçlü Danışma Kuruluna
İlişkin 144 sayılı ILO Sözleşmesi’ne ve de sosyal diyaloğa
aykırı davranılmaktadır. Zaten Hükûmet, ILO
kararlarına da hiç özen göstermemektedir. Özellikle sermaye kesimleri
tarafından dile getirilen esnekliğin yaygınlaştırılması gibi öneriler olunca Hükûmet hemen vaziyet almakta, bunları desteklemektedir.
Eksik ve yetersiz
istihdam edilenlerin -gizli işsizlerin- sayısını arttıracak, yarı zamanlı ve
geçici çalışmayı yaygınlaştıracak önerilere Hükûmet
büyük bir iştahla sarılmaktadır. Halbuki hedef, insan
onuruna yaraşır nitelikli ve güvenceli işler yaratmaktır, esnek çalışma
biçimlerini ve gençlerin sömürüsünü yaygınlaştırmaya çalışmak değildir.
Türkiye’nin en
büyük sorunu hâline gelen işsizliğin çözümüne yönelik emek kesiminin
taleplerine karşı sessiz ve duyarsız kalan da bu Hükûmettir.
Kadınların ve gençlerin istihdama katılımının artırılmasına yönelik önermeler
yerine, çalışma yaşamına en acımasız koşullarda katılan bu kesimlerin iş
talebini artıracak önlemler alınmamaktadır. İnsan onuruna yaraşır bir iş
talebinin göz ardı edildiği koşullarda, stajyer sömürüsünün artırılması, deneme
sürelerinin uzatılması, kısmi zamanlı çalışma ile eksik zamanlı ve yetersiz
istihdamın yaygınlaştırılması gibi uygulamalardan geniş kesimler lehine
sonuçlar çıkarmak mümkün değildir.
“Stajyerlik” adı
altında işe yeni giren işçilerin daha fazla sömürülmesine olanak tanıyan
düzenlemeleri de bu Hükûmet tasarlamaktadır. Meslek
yüksekokullarını da stajyer sömürüsü kapsamına alan, stajyerlik için uygulanan
asgari ücreti aşağı çeken anlayışlara bu Hükûmet prim
vermektedir. Ucuz emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması
genişletilmekte, ödenecek ücretler ise düşürülmektedir.
Kısmi süreli
çalışmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırıcı uygulamaları da bu Hükûmet tasarlamaktadır.
Türkiye, çalışma
hayatı açısından çok ciddi kuralsızlıkların ve denetimsizliklerin yaşandığı bir
ülkedir. Buna rağmen, atipik istihdam biçimlerinin
yaygınlaştırılma çabası iyi niyet taşımamaktadır. Esnek çalışma biçimlerinden
biri olan çağrı üzerine çalışmaya ilave olarak, evden ve uzaktan çalışma
uygulamaları da ilave edilmektedir. Esneklik uygulamalarının İş Kanunu’na yeni
çalışma biçimleriyle girmesi, esnekliğin yani kuralsızlığın bir kural hâline
getirilmesini amaçlamaktadır. Kişinin çalışma yaşamına sadece kendisine ihtiyaç
duyulduğunda dâhil olduğu, sosyal ve ekonomik haklarını iş gücüne dâhil
oldukları bu geçici sürelerde kullanabildikleri bu tip düzenlemeler yetersiz
istihdamın artırılmasını amaçlamakta, işsizliğin gizlenmesi anlamına
gelmektedir. Yani işsizliği ortadan kaldıracak önlemler değildir bu Hükûmetin hedeflediği.
Bugün âdeta iki
Türkiye oluşmaktadır: Birisi tuzu kuruların Türkiye'si, diğeri de toplumsal
adaletsizlik pençesinde kıvranan milyonlarca insanın Türkiye’sidir. Sosyal,
siyasal ve kültürel boyutları da bulunan iki Türkiye manzarası, demokrasinin
gelişimi açısından da son derece düşündürücü ve vahimdir. Bu durumu
değiştirecek olan acil sosyoekonomik adımlara ve toplumsal adaleti
gerçekleştirecek sosyal bütçelere ihtiyaç vardır.
Tasarıda Hükûmetin 279 milyar gelir, 312,5 milyar Türk lirası gider
planladığı ve bütçe açığının ise 33,5 milyar Türk lirası olacağı ifade
ediliyor. Buradan da anlaşılmaktadır ki, 2011 yılının bütçe açığı gayrisafi
yurt içi hasılanın 2,8’i olacaktır. Geçen yıl bu
rakamın yüzde 4 olduğu dikkate alındığında Hükûmetin
2011 yılında daha da sıkı bir maliye politikası yürüteceği anlaşılmıştır.
Ancak, bu kısılmanın merkezî yönetim giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 27’sinden yüzde 25,7’sine düşürülmesiyle
elde edilen bir kısılma olduğu göz önüne alındığında ekonomide kamu ağırlığının
azalmasıyla gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.
Bu bütçeyle bir
kez daha görülmektedir ki, işçisi, emeklisi, işsizi, çiftçisi, küçük üreticisi,
öğrencisi, ev kadını, yoksulu ile geniş toplumsal kesimlerin taleplerini
yansıtan bir sosyal bütçe yapılması için, temsilde adaleti içeren, yeni dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen akıl dışı ve
antidemokratik barajlar olmaksızın oluşturulacak yeni bir Meclise, yeni bir Hükûmete ve yeni bir Anayasa’ya ama sözde değil, sahiden
demokratik ve özgürlükçü bir sosyal Anayasa’ya ihtiyaç vardır.
Engels vaktinde demişti
ki: “Ne mutlu o yoksullara ki öteki dünya onlarındır, er geç bu dünya da
onların olacaktır.” Bu saptamanın ne kadar doğru ve haklı olduğunu görüyorum.
Bu çerçevede,
sosyal sınıfların, emekçi sınıfların talepleri doğrultusunda farklı bir
bütçenin gerçekleşmesinin, özgür, demokratik, sosyal bir cumhuriyet inşa
edilmesinde vazgeçilmez olduğuna inanıyorum, teşekkürlerimi ifade ediyorum.
(BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Uras.
Şahsı adına
lehte, Hasan Angı, Konya Milletvekili.
Buyurun Sayın Angı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
HASAN ANGI
(Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan merkezî
yönetim 2011 yılı bütçe ve 2009 yılı kesin hesap kanunu tasarılarının Maliye
Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi
Başkanlığı bölümleriyle ilgili lehinde söz almış bulunuyor, herkesi saygıyla
selamlıyorum.
Sağlanan siyasi
ve ekonomik istikrar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar sayesinde sağlam
makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak, dünyada oluşan yeni ekonomik konjonktürü dikkate alan, reel ekonomiyi destekleyen ve aynı
zamanda sosyal yönü güçlü bir bütçeyi görüşüyoruz.
2009 yılı
bütçesinde Maliye Bakanlığına 52,5 milyar TL ödenek öngörülmüş, yıl sonunda 52,3 milyar TL harcama gerçekleşmiş, bu tutarın
970 milyon TL’si Bakanlığın kendi ihtiyaçları için kullanılırken 51,3 milyar
TL’si ise diğer idarelere kamu hizmetlerinin finansmanı için aktarılmıştır.
2011 yılı gider bütçesinde 72,2 milyar TL ödeneğin 1,2 milyar
TL’lik kısmı Bakanlığın kendi ihtiyaçları için, 27,2 milyar TL’si Sosyal
Güvenlik Kurumuna, 1,5 milyar TL’si devredilen Köy Hizmetlerinin personelinin
ücretlerinin karşılanmasına, 550 milyon TL’si KÖYDES için il özel idarelerine,
BELDES için 400 milyon TL, mahallî idare payları karşılığı için 23,7 milyar TL,
fon payları karşılığı için 5 milyar TL, yükseköğretim kurumlarına 10,1 milyar
TL, yedek ödenekler için 1,7 milyar TL olmak üzere 71 milyar TL aktarılmak
üzere öngörülmüştür.
2009 yılında faiz
giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı yüzde 20 olarak gerçekleşirken 2011
yılı için yüzde 15 olarak öngörülüyor. Vergi gelirlerine göre baktığımız zaman
yüzde 20 olarak öngörülen ama gerçekleşmenin ise bunun altında kalacağının
tahminini yaşıyoruz. Bir zamanlar “Vergi alma borç al.” mantığının ekonomiyi
batma noktasına getirdiği, topladığınız vergilerin tamamının borç faizini dahi
karşılamadığı bir dönemden bu oranlara indirildiğini görüyoruz. Bu başarıda
emeği olanları kutluyorum. Bu başarıyı önemsiyorum. Geçmiş dönemlerdeki
borçlanma anlayışı devam etseydi, bırakınız bütçenin tamamının borç faizine
yetmeyeceğini, gayrisafi yurt içi hasılanın bile bunu
karşılayamayacağı bir hâle gelirdik. Bu hâle gelinmemişse, AK PARTİ hükûmetlerinin basiretli politikaları, piyasalara verdiği
güven ve vazgeçmediği mali disiplin anlayışıdır. Bir taraftan vergi oranlarında
önemli indirimler yapılırken diğer taraftan kayıt içine girişler teşvik edilmiş
ve böylece hem faizlerde hem de enflasyonda son otuz kırk yılın en düşük
seviyeleri yakalanmış. Geçmişte söylenen “Ödediğiniz her kuruş vergi size yol,
su, elektrik olarak döner.” sözü tekrar geçerli hâle gelmiş. Aksi hâlde, ödenen
tüm vergiler faizi bile karşılayamaz, faizler artar ve devlet borç sarmalından
dolayı Avrupa’daki şu anda krizden çıkmak için çırpınan ülkelere dönerdi.
Gelir İdaresinin
yeniden yapılandırılması: Vergi ödemelerinde mükelleflere büyük kolaylıklar
getirilmiş, tahsilatlar hızlanmış, bilgilendirmeler
kolaylaştırılmış, birikmiş borçlarla ilgili ödeme kolaylıkları getirilirken
borçlulara ilave yükler de hafifletilmiştir.
Piyasa ekonomisi için kurulan idare uzun yıllar geliri giderini
bile karşılayamadığı için öncelikle özelleştirilmesi gerekli hâle gelen
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bugün kendisine yüklenen işi başarıyla yaparak
2003-2010 döneminde 33 milyar dolar olmak üzere 1986 yılından bugüne 41 milyar
doları aşan özelleştirmeyi gerçekleştirmiş; 29,4 milyar doları Hazineye, 9,3
milyar doları da kapsamdaki kuruluşlara aktarılmıştır.
2011 yılı gider
bütçesi 19,7 milyon TL olan, yüzde 74’ü personel giderlerine, yüzde 19’u mal ve
hizmet alımlarına, yüzde 7’si ise sermaye giderleri ile cari transferlere
tahsis edilecektir.
4 Ocak 2002 tarih
ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’yla kurulmuş olan Kamu İhale Kurumu, kamu
tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurumdur. Kamu İhale
Kanunu kapsamında ülkemizde yılda yaklaşık 150 bin adet, tutarı 70 milyar TL
olan ihaleler yapılmaktadır. Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin son derece
hızlı olduğu çağımızda kamu alımları gibi önemli bir alanın yönlendirilmesi,
gelişmelere uygun düzenlemelerin yasal çerçevede yapılmasını sağlamak açısından
Kamu İhale Kurumunun bu düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır.
Bütçenin
hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, bütçemizin kurumlarımıza,
milletimize hayırlı olmasını, ülkemizin güçlü ve aydınlık geleceğine emin
adımlarla yürüyüşünün ivmelenerek ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyor,
heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Angı.
Hükûmet adına Maliye
Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.
Sayın Bakan,
buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de
Maliye Bakanlığı bütçesine ilişkin değerlendirmelere, tespitlere cevap vermek
üzere bu sözü aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Müsaade
ederseniz, önceden hazırlanmış bir konuşma yapmaktansa gündeme getirilen birkaç
husus hakkında sizleri aydınlatmak istiyorum. Genel olarak Türkiye’deki vergi
yükü üzerine epey bir tartışma tabii ki yaşanıyor, o konuyla başlamak
istiyorum. Daha sonra özelleştirme konusuna değinmek istiyorum. Arkasından,
yine sık sık gündeme gelen borç, kamu borç stoku
tartışmalarına değinmek istiyorum.
Bunlara ek olarak,
müsaade ederseniz, özellikle son dönemde yaptığımız mükellef haklarındaki
iyileştirmeler, denetimin daha etkin, daha verimli çalışmasına ilişkin
yaptığımız çalışmalar ve bu çerçevede kayıt dışılıkla ilgili olarak attığımız
adımlar, yani bu hususları da içerecek şekilde sizlere bir sunum yapmak
istiyorum.
Sayın Başkan,
tabii ki, Türkiye’de vergi yükü tartışmasına başlarken, bir genel olarak
Türkiye’de gerçekten vergi yükü yüksek mi değil mi, o konuya bakalım.
Tabii ki, en son
OECD Aralık 2010 yılında bir çalışma yayınladı. Şu an itibarıyla OECD’de 33
tane ülke var bildiğim kadarıyla. Bu 33 ülke arasında Türkiye’nin toplam vergi
yükü, millî gelire oran olarak… Ki, bunun içinde sosyal güvenlik primleri var,
merkezî Hükûmetin topladığı bütün vergiler, harçlar
var; mahallî idarelerin topladığı vergiler var, harçlar var. Yani Türkiye’de
kamu tarafından toplanan bütün vergileri, bütün sosyal güvenlik primlerini
alıyorsunuz, bunları topluyorsunuz, millî gelire oranlıyorsunuz, Türkiye’de bu
oran 2009 yılı sonu itibarıyla yüzde 24,6. Bu oran, 33 OECD ülkesi arasında en
düşük 30’uncu sırada. Yani genel olarak Türkiye’de vergi yükü, iddia edildiği
gibi genel olarak yüksek değil. Yani Türkiye’de toplanan bütün vergi, sosyal
güvenlik primlerinin millî gelire oranı yüzde 25’in altında, 33 OECD ülkesi
arasında biz 30’uncu sıradayız. Mesela, OECD ülkeleri arasında ortalama yük
yaklaşık yüzde 34 ama Danimarka gibi bir ülkede yüzde 48,2 fakat bizden
düşükler de var, Meksika gibi, onlar da yüzde 17,5 civarında.
Peki, madem böyle,
neden Türkiye’de vergi yükü yüksek algılaması var? Tabii ki, o zaman, mal ve
hizmetler üzerindeki vergi yüküne bakmamız lazım. Mal ve hizmetler üzerinden,
biz, genel olarak bir KDV alıyoruz bir de ÖTV alıyoruz bazı ürünlerde. Yine
Türkiye’de dolaylı olarak, yani “dolaylı” diye tanımladığımız KDV, ÖTV vesaire
gibi vergilerin millî gelire oranı Türkiye’de yaklaşık yüzde 11,2 civarındadır
2009 yılı sonu itibarıyla. Bu oran, yine OECD ülkelerine baktığınız zaman
-aslında ortalamaya son derece yakınız- 15’inci sırada bir ülkeyiz. Yani toplam
itibarıyla, topladığımız vergi itibarıyla yine OECD ülkelerinden çok farklı
değiliz, ortalamasından çok farklı değiliz. Yani genel vergi yükü
karşılaştırmasında olsun, mal ve hizmetlerin üzerindeki vergi yükü karşılaştırmasında
olsun çok yüksek değil.
Fakat Türkiye’de
bir sorun var. Nedir o sorun? Bizim gelir ve kazançlar üzerinden aldığımız
vergilerin millî gelire payı düşük. Bu yeni bir husus mu? Değil. Düzeltilebilir
mi? Tabii ki düzeltilebilir. Bu konuda da epey adım atıyoruz. Bu arada basit
bir rakam vereyim: Son birkaç yıldır yapılan çalışmalar sayesinde, kira geliri
elde edenler arasında daha önce hiç beyannamede bulunmayan 540 bin tane
mükellef kazandık. Evet, daha önce mülk sahibi olup da, kira geliri elde edip de,
bu, bizim kayıtlarımızda olmayan veya beyan etmeyen vatandaşlarımız arasından
540 bin tanesini biz bu anlamda, şu veya bu şekilde kayıt içine almışız ve bu
vatandaşlarımız şimdi vergi vermeye de başlamışlar. Yani birtakım çalışmalar
var ve hakikaten de bir başarı da var. Dolayısıyla çok büyük genellemeler
yapıp…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Onlar yeni mükellef…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Müsaade edin ben bitireyim. Bakın, güzel güzel, size elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.
Şimdi, teker teker bazı vergi konularına da indiğiniz zaman… Mesela KDV
Türkiye’de efektif oran… Çünkü Türkiye’de biliyorsunuz yüzde 1 olarak uygulanan
ürünler var, yüzde 8 olarak uygulanan ürünler var, yüzde 18 olarak uygulanan
ürünler var. Türkiye’de “ortalama” diyelim, KDV oranı yüzde 14,4. Hangi gün?
Bugün itibarıyla veya 2009 yılı sonu itibarıyla. Peki, 2005 yılında bu yüzde
kaçtı? Ortalama yüzde 16’ydı. Türkiye’de biz KDV’yi düşürmüşüz. Nerede
düşürmüşüz? Eğitimde düşürmüşüz, sağlıkta düşürmüşüz, bazı gıda ürünlerinde
düşürmüşüz, tekstilde düşürmüşüz. Aslında, birçok sektörde biz KDV’yi yani
dolaylı vergi yükünü düşürmüşüz, artırmamışız. Bu dönemde bana KDV’si artan,
oran olarak veya şu veya bu şekilde, yani bir ürün gösterin 2002’ye oranla,
gerçekten o zaman bakalım.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Mücevherat...
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – ÖTV’ye bakalım. Şimdi, özel
tüketim vergisi, Avrupa Birliği müktesebatına baktığınız zaman Avrupa Birliği
diyor ki: “Enerji ürünleri, alkollü içkiler ve tütün mamullerinden özel tüketim
vergisi alınır.” diyor ve hakikaten de Avrupa’daki bütün ülkeler alıyor. Biz,
Avrupa Birliğiyle vergi faslını aştık, Avrupa Birliğiyle bir uyum sürecindeyiz.
Şimdi, burada alınan vergiler gerçekten çok mu yüksek veya daha önemlisi bu
dönemde bir artış oldu mu? Şimdi, bazı ürünlerde vergi yükü
yüksek. Bunu ben her zaman söylüyorum ama bu dönemde, 2002’den bu yana
bu vergi yüklerinde bir artış olmamıştır.
Bakın size en
tartışmalı konuyu müsaade ederseniz rakamlarla vereyim. 95 oktanlı -ki 2002
yılında var olan bir ürün olduğu için bunu alıyorum, bugün 97 oktanlı var ama
2002’de 97 oktanlı olmadığı için- kurşunsuz benzin. Avrupa Yakası, İstanbul... 31/12/2002 yılında litre 1,63 lira yani 2002 yılının sonunda
1 litre benzin 95 oktanlı, her şey dâhil, vergileriyle 1 lira 63 kuruş. Peki,
2010, dün itibarıyla kaç lira? 3 lira 78 kuruş. Artış oranı ne kadar? Yüzde
131,9.
Şimdi, buraya
kadar bilgiyi verdim. Müsaade ederseniz, bu dönemde petrol fiyatı nereden
nereye çıktı onu da söyleyeyim. Petrol fiyatı Aralık 2002 sonu itibarıyla 28
dolardı, bugün itibarıyla, dün itibarıyla 93 dolardır. Bu petrol fiyatını biz
belirlemiyoruz, uluslararası piyasalarda belirleniyor. Bunun yüzde 95’ini, yani
petrolün yüzde 95’ini bu ülke ithal ediyor, doğal gazın yüzde 99’unu bu ülke
ithal ediyor.
Şimdi, 50
litrelik bir depo düşünelim. Dolar cinsinden, 2002 yılında 49 dolara
dolduruluyordu, bugün 121 dolara dolduruluyor. Yani dolar cinsinden hakikaten
bayağı bir artış var. Peki, Türk lirası cinsinden 82 liradan dolduruluyordu
2002 yılında, bugün itibarıyla 189 lira. Artış, yine daha önce söylediğim gibi
yüzde 131,9.
Peki, şöyle bir
bakalım, en düşük memur maaşı ile siz ne kadar… Yani, daha doğrusu şöyle
söyleyeyim: Bir memur, en düşük maaş alan bir memur maaşının yüzde kaçını
ödeyerek bir depo doldurabiliyordu? 2002’de yüzde 20,8; bugün itibarıyla yüzde
14,5. Yani bugün en düşük maaş alan bir memurumuz maaşının yüzde 14,5’uyla bir
depoyu doldurabiliyor, o gün maaşının yüzde 21’ine yakınını harcamak
zorundaydı. Asgari ücret…
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – En düşük maaşlı memurun arabası yok.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, asgari ücretten bahsediyorum.
Bunlar referans noktaları. Bunlar referans. Yani asgari ücretlinin var mı yok
mu, bunun tartışmasına girmeyeceğim ben.
Şimdi, bakın,
asgari ücretle siz maaşınızın yüzde 44,2’sini 2002 yılı sonunda harcayarak bir
depo benzin alabiliyordunuz; yüzde 44,2’sini… Bugün yüzde 31,5’uyla
alabiliyorsunuz. Peki, hadi varsayalım ki maaşlar hızlı artmış bu kategorilerde,
hakikaten de alım gücü artmış. Onu bir kenara bırakalım. Şimdi, bizim dönemde
bu vergilerde, bu vergi yükünde hakikaten bir artış var mı? Şimdi ona bakalım.
Şimdi, 2002
tarihinde Özel Tüketim Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiş. Ne zaman? 05/06 yani Haziran
2002 yılında o günün Koalisyon Hükûmeti, bizim
Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti veya Parlamento o
dönemde bu tasarıyı kabul etmiş. Bu tasarıyla ne yapılmış? Petrol ürünlerinden
maktu ÖTV alınmaya başlanmış. Bu maktu ÖTV de her ay -yani basitleştiriyorum-
toptan eşya, TEFE oranında artırılıyor. Yani her ay bir maktu vergi var, o
maktu vergi her ay enflasyon kadar artırılıyor ve böyle bir kanun çıkarılmış.
Yani 2002 yılının ortalarında koalisyon hükûmeti
böyle bir kanun çıkartmış ve bu kanun çerçevesinde ta 2005 yılına kadar bu
uygulanmış 2005 yılına kadar. 2005 yılında benzine uygulanan maktu ÖTV 1 lira
36 kuruş düzeyinde, motorinden alınan ÖTV 83 kuruş civarında, 2005’e kadar.
2005 yılında, AK PARTİ Hükûmeti döneminde “Biz şu
uygulamaya son verelim, bundan sonra Bakanlar Kurulu belirlesin.” denilmiş ve
her ay enflasyonla maktu ÖTV artışına son verilmiş. 2007 yılının kasımına kadar
hiç bu maktu ÖTV’lerde de artış olmamış. 2007
Kasımından sonra bir artış söz konusu ama bu artışlar, varsayalım ki 2002
yılında koalisyon hükûmetinin yaptığı yasal düzenleme
çerçevesinde olsaydıkinin altında. Şimdi, bunu
rakamlarla da vereyim. Ama burada önemli olan şey şu: Bütün bunlar, akaryakıt
ürünlerinde vergi yükünün yüksekliğini ortadan kaldırmıyor. Akaryakıt ürünleri
üzerinde 2002 yılında vergi yükü yüksekti, şimdi de yüksek ama bugün daha az.
Şimdi, bakın, soruna bu şekilde bakarsak, o zaman...
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Oran ne? Oranı söyle.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılı son gün, 1 litre
benzin aldığınız zaman onun yüzde 70,3’ü maliyeye geliyor, hazineye geliyor,
vergi. Bugün, yani dün itibarıyla alsanız yaklaşık yüzde 64,8’idir. Yani şunu
söylemeye çalışıyorum: Siz, 100 liralık bir benzini 2002 yılında alsanız, o gün
70 liradan fazlası hazineye geliyordu, vergiydi, bugün yaklaşık 65 lirası
vergidir. Şimdi, bu gerçekleri bilelim, ondan sonra tartışmaya devam edelim.
Değerli
arkadaşlar, bakın vergi yükü artmamıştır. AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, bakın, tek tük bazı ürünler hariç -onlara da bakabiliriz- hiçbir
konuda vergi yükü ciddi anlamda artmamıştır. Akaryakıt ürünleri üzerindeki
vergi yükü azalmıştır.
KÜRŞAT ATILGAN
(Adana) – Yüzde 68’i vergi Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kurumlar vergisi yüzde 33’ten
yüzde 20’ye düşürülmüştür. Niye düşürülmüştür? Türkiye’deki şirketlerin rekabet
gücü artsın, dünyayla rekabet etsin, Türkiye’ye daha fazla yatırım çekelim diye
düşürülmüştür. Türkiye’de gelir vergisi…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yabancı bankalara kıyak yaptınız.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Telekom’a kıyak…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Telekom’a geleceğim. Telekom ne zaman özelleştirme
programına alındı hatırlıyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Sayın Bakan; karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakanım, Genel
Kurula hitap ediniz lütfen.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir konuşma tarzı
var mı, böyle bir konuşma tarzı? Müsaade edin, bakın, ne güzel konuları
açıklıyorum. Niye dinlemekte zorluk çekiyorsunuz?
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, Genel Kurula hitap edin.
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – Sayın Bakan, onlar gerçeklerden rahatsız oluyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, AK PARTİ hükûmetleri kurumlar vergisini yüzde 37’den yüzde 20’ye
düşürdü mü? Düşürdü. KDV’yi düşürdü mü? Düşürdü. Bütün akaryakıt ürünleri
üzerindeki vergi yükünü fiyata oranla düşürdük mü? Düşürdük. Gelir vergisini
düşürdük mü? Düşürdük. Neydi? En yüksek dilim yüzde 45’ti, en düşük dilim yüzde
20’ydi. Biz bunları yüzde 15 ve yüzde 35’e düşürdük. Başka?
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Vergiyi ne zaman düşürdünüz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, hemen hemen
tüm vergi kategorilerinde vergiler, vergi yükü Türkiye’de düşmüştür, artmamıştır.
Bu konuya ilişkin Gelir Politikaları Genel Müdürlüğümüzün çok güzel bir
çalışması var, memnuniyetle sizlere de dağıtırım. Orada, olumlu olumsuz bütün
yönleriyle Türkiye’deki vergi yükü ele alınmıştır. Ama bu bir gerçek,
Türkiye’de vergi yükü son sekiz yıldır artmadı, vergi oranları itibarıyla da
olsun, yükü itibarıyla da olsun birçok kategoride düştü.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Yabancı bankaların vergisini niye düşürdünüz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, müsaade ederseniz ikinci bir konuya değinmek
istiyorum, o da özelleştirme konusu.
Şimdi, değerli
arkadaşlar, Türkiye’de 1985’ten bu yana her hükûmet
özelleştirme yapmaya çalıştı, her hükûmet.
AHMET BUKAN
(Çankırı) – 15 milyon icralık dosya var, 15 milyon!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bunun içinde ANAP’ı var, Doğru Yol Partisi var,
DSP’si var, MHP’si var, SHP’si var.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – AKP’si de var, AKP’si de.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yani aklınıza gelecek bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri var, partileri var. 1985’ten bu yana Türkiye
Cumhuriyeti’nde özelleştirme yapılıyor.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Özelleştirmeye kimse karşı çıkmıyor Sayın Bakan, peşkeşe karşı
çıkıyoruz!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bugün yaptığımız özelleştirmelerin yüzde 90’ının
programa alınması kararı bizden önce verilmiştir, yüzde 90’ının. Bunu, bu
çalışmayı da yaptırdım.
Bakın, size
söyleyeyim, Telekom, ERDEMİR, TÜPRAŞ, PETKİM, Türk Hava Yolları, Sümer Holding,
Tekel, Şeker Fabrikaları, bunlar gibi yüzlerce kuruluşun özelleştirme kapsamına
alınması bizden önce olmuştur ve bu özelleştirmelerin kararlarına mesela
DSP-ANAP-MHP hükûmetleri döneminde karar verilmiştir.
Güzel de yapmışlar, doğru yapmışlar, kendilerini tebrik ediyorum.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, yanlış bir şey değil, özelleştirme doğrudur.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Ama siz yanlış yaptınız, siz yabancılaştırma yaptınız,
yabancılaştırma!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, bakın, 1985’ten 2002 yılına kadar her hükûmet döneminde, ANAP-DSP-DTP, DYP-DSP-ANAP veya diğer
bütün hükûmetler döneminde birçok özelleştirme
yapılmıştır ve bu yanlış bir şey değildir.
Peki,
özelleştirmeler sadece bizim dönemimizde mi mahkemeler tarafından
durdurulmuştur? Hayır. Bakın, AK PARTİ hükûmetlerinden
önce otuz dört tane özelleştirme uygulaması Türk yargısı tarafından nihai karar
olarak durdurulmuştur, iptal edilmiştir. Bu iptal kararlarının hiçbir tanesi
uygulamaya konulmamıştır, hepsi ÖYK kararlarıyla -ki bunlar Resmî Gazete’de
bile çıkmıyor- ortadan kaldırılmıştır. Fiilî imkânsızlık nedeniyle bir sorun
var. Arkadaşlar, bir özelleştirme yapıyorsunuz, üç yıl, beş yıl sonra bir yargı
kararı çıkıyor.
Bakın, bizden
önceki dönemlerde bütün hükûmetler, altında Sayın
Demirel’in, Rahmetli Ecevit’in, Rahmetli İnönü’nün…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – İnönü zamanında özelleştirme yoktu ki!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …yani birçok Türk büyüğünün, liderin, parti liderinin
imzası var bu kararlarda. Nedir bu kararlar? Bu kararlarla yargı kararları
ortadan kaldırılıyor. Ne kararı bu? Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ve bunun
örnekleri var. Ben şey yapmak istemiyorum. Bakın, burada, Mesut Yılmaz
döneminde, 96-97 döneminde; yine Sayın Demirel döneminde, Sayın Akbulut
döneminde, Sayın Ecevit döneminde yargı kararları…
KADİR URAL
(Mersin) – Erbakan döneminde yok mu, Erbakan döneminde?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Onun döneminde de olabilir.
KADİR URAL
(Mersin) – Söylesene Sayın Bakan, niye söylemiyorsun?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yargı kararları uygulanmamış, evet, AK PARTİ
döneminden önce yargının iptal ettiği otuz dört tane özelleştirme fiilî
imkânsızlık nedeniyle devam ettirilmiştir. Orada Meclise bile gelinip o zahmete
girilmedi.
Bakın, biz ne
yapmışız: Bizim dönemimizde Özelleştirme İdaresi mahkemeye gitmiş, o bahsedilen
hususların düzeltilmesi için yargıya başvurmuş ve şu anda birçok konuda yargı
süreci ya devam ediyor ya da Yargıtayda “Bu iş geri
döndürülemez.” diye karar verilmiş. Dolayısıyla özelleştirme uygulamalarındaki
problemler sadece bu döneme ait değildir. Geçmişte de özelleştirmede yargı
iptal etmiştir. Bu iptal kararları uygulanmamıştır, otuz dört tane örneği
vardır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde benim bildiğim
kadarıyla sadece ve sadece beş tane özelleştirme uygulaması yargıda nihai karar
olarak iptal edilmiştir. Her beş uygulamaya ilişkin olarak da biz mahkemelerde
dava açmışız bu varlıkları geri almak için ama gelin görün ki burada bir fiilî
imkânsızlık söz konusu.
Değerli
arkadaşlar, bakın, burada önemli olan kamu yararıdır. Tabii ki, bir şirketi
özel sektör alsın, daha verimli, daha etkili çalıştırsın, daha fazla kazansın,
daha fazla istihdam yaratsın diye özelleştirme yapılır. Biz özelleştirmeye
gelir olarak bakmıyoruz, biz özelleştirmeye yapısal bir reform olarak
bakıyoruz. Niye? Çünkü yapısal reform olarak baktığınız zaman zaten başarılı
oluyor.
Bakın, sık sık gündeme getiriliyor Türk Telekom. Diyorlar ki: “Türk
Telekom gayrimenkulleri satıyor.”
NECATİ ÖZENSOY (Bursa)
– Evet.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 2005 yılından bu
yana Türk Telekom’un sattığı bütün gayrimenkullerin değeri 49 milyon 418 bin
178 lira. Peki, Türk Telekom’un satın aldığı veya yatırım yaptığı gayrimenkullerin
değeri ne kadar? Tam 674 milyon 534 bin 259 lira.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Telekom’un gayrimenkulleri düşük gösterildi.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yani, bakın, Türk Telekom gayrimenkule 13 kat daha
fazla yatırım yapmış, 13 kat; 13 kat değerli arkadaşlar, 13 kat. Dolayısıyla…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Telekom kanuna aykırı olarak gayrimenkulleri satıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hiçbir kanuna aykırı değildir.
Satılanlar…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Hayır efendim, sözleşmeye aykırı…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Kanuna aykırılık olsaydı müdahale ederdik. Hâlâ,
bizim, orada yüzde 31 oranında payımız var. 10 Yönetim Kurulu üyesinin 4’ü
kamudandır. Bir yanlışlık olsa müdahale edilirdi. Hepsi şartnameye uygundur,
hepsi kanun ve kurallara uygundur.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Her birisi 100 milyar lira maaş alıyor Sayın Bakan!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Devlete nasıl güven sağlayacaksınız değerli
arkadaşlar? Kuralını koyacaksın, özelleştirmeye çıkacaksın, 85’ten beri
yapacaksın; ondan sonra, keyfine gelmediği zaman: “Bunu yapamazsın, şunu
yapamazsın.” Şartnamede ne varsa o yapılır.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Şartnamede “Satılamaz.” kaydı var. Devir sözleşmesinde var.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, üçüncü bir konu kamu net
borç stoku veya kamu borç stokuna ilişkin. Sayın Oğuz Oyan burada konuşmasına
başlarken -ben metinden okuyorum- şunu dediler: “Başbakan her bütçe
görüşmesinde burada bize IMF hikâyesi anlatıyor.” Sayın Oyan’ın
söylediklerini okuyorum burada: “Bu IMF hikâyesine göre diyor ki, bakın geçen
sene söylediğini söyleyeyim: ‘Biz 21,5 milyar dolar borçla devraldık IMF’den;
ödedik ödedik, şu an 8 milyar borcumuz var. Muhalefet
borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi oturuyoruz.’” Devam ediyor Sayın Oyan,
diyor ki: “Bu arada, bir hafta sonra biz çıktık, bunun külliyen gerçek dışı
olduğunu anlattık. Şuydu gerçek: AK PARTİ iktidara geldiğinde 13,9 milyar
liralık bir IMF borcu vardı, 23,5 milyar değil yani. Kaldı ki AK PARTİ
döneminde bunlar artmıştı yani AK PARTİ net borçlanmaya devam etmiş, IMF
borcunu kullanmıştı.”
Değerli
arkadaşlar, IMF borcu bu. Hazinemiz her ay bütün borç istatistiklerini
yayınlıyor. Bakın, en son Kasım 2010 itibarıyla Hazinenin yayınladığı borç
istatistiklerinden bakıyorum. 2000 yılında -bakın, 2000 yılından başlıyorum-
IMF’ye olan borç stoku dönem sonu itibarıyla -dolar cinsinden okuyorum- 4
milyar 174 milyon dolar. 2002’nin sonunda AK PARTİ biliyorsunuz devralıyor,
borç: 22 milyar 86 milyon dolar. Yani 4 milyar dolardan yaklaşık 22 milyar
dolar civarına çıkmıştır.
Şimdi, 2003’ün
başında gerek yeni kullanımlar gerekse de kurlardaki hareketlerden dolayı
-çünkü IMF’nin borçları SDR cinsinden veriliyor ama dolar cinsinden kur
iniş-çıkışlarına bağlı- 2003’ün sonunda bizim IMF’ye borcumuz 24 milyar dolar.
Şimdi, Sayın Başbakanımızın kullandığı 23,5 milyar dolar çok büyük olasılıkla
-ben baktırdım arkadaşlara, 2003 yılının başı, o kur hareketlerinden de
kaynaklanmış olabilir- doğrudur, yani Sayın Başbakan doğruyu söylemiş. 23,5
milyar dolar civarında bir IMF borcu vardı 2003’ün başında. Peki, bugün
itibarıyla IMF’ye olan borcumuz ne? Ekim ayı itibarıyla söyleyebilirim, çünkü
bu resmî bir rakam, 6,5 milyar dolar. Bu sene sonu tahmini nedir? Yaklaşık 6
milyar dolardır. Evet, yani 2000 yılında 4 milyar dolar civarında bir borçla
başlıyoruz, bir ara 24 milyar dolara 2003’te çıkıyor, ama bugün itibarıyla 6
milyar dolara inmiştir. Şimdi, bu, Türkiye’nin başarısıdır. Bu Türkiye’nin
başarısıdır ve bu hakikaten yani doğruları söylemek, doğruları takdir etmek
niye? (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Ne demek “Sizin borcunuzu ödedik.”, biz ödedik, siz ödediniz diye
bir şey mi var?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi…
Müsaade edin…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – 2003 ve 2004’te de siz almadınız mı? “Sizin borcunuzu ödedik.” ne
demek?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ödedik ama ödedik. (MHP sıralarından gürültüler)
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – 24 milyarın 10 milyarını siz almadınız mı?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – 24 milyar dolardan…
BEKİR BOZDAĞ
(Yozgat) – 2008’de almamış, 2009’da almamış… Son iki yılda hiç almamış.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ya arkadaşlar, bakın… Şu anda ne kadar? Şu anda ne
kadar IMF’ye olan? 6 milyar dolar. (MHP sıralarından gürültüler)
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, karşılıklı konuşmayınız. Lütfen…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bir şey demedik, biz de sizin 6 milyarınızı hazirandan sonra
ödeyeceğiz dedik.
BAŞKAN – Sayın Günal…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’de…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Bizimkini ödemiyorsunuz siz…
BAŞKAN –
Arkadaşlar, biraz sonra soru-cevap işlemi başlayacak, o zaman sorarsınız,
lütfen… Sayın Günal, lütfen…
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Hayır, düzeltsin Sayın Başkanım.
BAŞKAN – Hayır,
soru-cevap işleminde sorarsınız efendim, lütfen, konuşsun yani…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Az biraz matematik… (MHP sıralarından gürültüler)
Sizinkini ödedik…
Sizinkini ödedik, 23 milyar dolardan aldığımızı ödedik, 23 milyar dolar, yani,
DSP-MHP-ANAP döneminde alınan borç yaklaşık 23 milyar dolar, 22 milyar doların
üzerinde. Bugün 6 milyar dolarsa AK PARTİ sizin borcunuzu ödemiştir tabii ki.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Biz de hazirandan sonra, sizin aldığınızı ödeyeceğiz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi,değerli arkadaşlar,
bakın, matematikten biraz anlıyorsak, bir ülkede eğer faiz sıfır değilse borç
artar… Faiz sıfır değilse…(MHP sıralarından gürültüler) Bakın, çok basit bir
şey söylüyorum: 2002 yılında Türkiye’nin toplam kamu brüt borcu ne kadar? Lira,
bakın artık millî gelirden de vazgeçtik, uluslararası standartlardan vazgeçtik.
Ne kadar? Tam 256 milyar 899 milyon yani yaklaşık 257 milyar. 2002’nin sonu
itibarıyla Türkiye’nin brüt kamu borç stoku yaklaşık 257 milyar lira, bunun bir
kısmı iç borç, bir kısmı dış borç. Peki, iç borcun ortalama faizi ne kadar?
Yüzde 63 civarında, 62,7 yani 100 liralık borç almışsınız 2002’de, 2003’te,
eğer ortalama vade bir yılsa, hiç yeni borç almasanız, bu arada da faiz dışı
açık veriyorsanız -ki geçmiş dönemlerde, özellikle 90’lı yıllarda Türkiye
vermiş- ne oluyor o zaman? Borcunuz zaten artar bir miktar. Niye? Çünkü faiz
sıfır değil ki, artacak tabii. Dış borcunuz da artar, faiz hiçbir zaman sıfır
değil ki, kimse size sıfır faizle borç vermez.
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Şimdi alıyorlar sıfır faizle.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir borç stokunuz var, o borç stoku belli bir faizle
alınmış, bu faizi bir sene, iki sene sonra ya ödeyeceksiniz o sene içerisinde…
Hepsini ödeyemezseniz ne oluyor o zaman? O zaman borç stokunuz artar.
Şimdi, Türkiye
tabii bu dönemlerde önemli faiz dışı fazla vermeye başlamış, hakikaten de bu
borç yükünü aşağıya çekmiştir ama mutlak rakam olarak, TL cinsinden, dolar
cinsinden borcun artması matematiğin gereğidir yani ondan daha doğal bir şey
yoktur.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Geometrik olarak artıyor, matematiksel değil.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Çünkü borç faizi sıfır değil değerli arkadaşlar.
Şimdi, size basit
bir örnek vereyim: Türkiye Cumhuriyeti 2000 yılı itibarıyla, bütün yani
cumhuriyet tarihinde 2000 yılına kadar ne kadar borç stoku biriktirmiş? 85
milyar 555 milyon lira yani 85,5 civarında. Peki, 2002’de ne olmuş? Tam 3 kat
artmış. Yani bırakın sekiz yılda 2’ye katlamayı, bakın, 2002’de 256,9 milyar
lira olmuş yani 3 kat artmış. Şimdi, şunu diyebilir miyiz: Yani, efendim “Üç
yıl içerisinde cumhuriyet tarihindeki borç stokunu 3’e katladınız?” Bunlara biz
girmiyoruz. Bunların bir matematiği var, bir mantığı var.
MEHMET GÜNAL
(Antalya) – Daha nasıl diyeceksin, söylüyorsun işte.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ama siz söylüyorsunuz değerli arkadaşlar, siz bunları
söylüyorsunuz.
Borç stoku
Türkiye'de azalıyor; millî gelire oran olarak bakmak lazım, Türkiye'de millî
gelire oran olarak… Türkiye hakikaten büyük bir başarı
hikâyesi. Bakın, bu sene, Avrupa Birliğinde yirmi yedi tane ülke var. Bu
ülkeler arasında borcunu en fazla azaltan ülke Türkiye. Borcu geçen sene en az
artan ülke Türkiye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
ŞERAFETTİN HALİS
(Tunceli) – Millî gelir dağılımında kaçıncı sıradayız?
NECATİ ÖZENSOY
(Bursa) – Özel sektöre yüklediniz borçları.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, şimdi, özel sektöre de gelelim.
Değerli
arkadaşlar, bakın, şunu söyleyeyim: Bütçe konuşmamda çok basit bir rakam
verdim. 2002 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün vatandaşlar, bütün
şirketler, herkes çalışıyor, didiniyor ihracatçısıyla, esnafıyla, bir katma
değer üretiyor. Buna “millî gelir” diyelim, buna “gayrisafi yurt içi hasıla” diyelim. Ne kadar? Bunun yüzde 14,8’ini faize
ödüyoruz. Nereden? Bütçeden. Şimdi, bugün itibarıyla ne ödüyoruz? Yüzde 4,5
civarı. Peki, yüzde 14,8 gibi bir şey kalsaydı -yani varsayalım ki biz hiçbir
performans göstermedik, biz aynı durumu devam ettirdik- 2011 yılında ne kadar
faiz ödeyecektik? Türkiye bütçesi diyelim ki 312 milyar lira, bunun 179 milyar
lirası faiz olacaktı. Hâlbuki ne kadar faiz öngörüyoruz? 47,5 milyar lira faiz
öngörüyoruz. Yani bu bile tek başına gösteriyor ki Türkiye’de borç stoku
artmıyor, Türkiye’de borç yükü artmıyor; Türkiye’de borç stoku azalıyor.
Azalmasaydı bu kadar hizmet üretemezdi AK PARTİ.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Ne hizmeti ürettiniz?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Başbakanın dediği doğrudur değerli
arkadaşlar.
Şimdi, müsaade
edersiniz, özellikle bir konuyu ben sizlerle paylaşmak istiyorum; mükellef
hakları. Bu benim için çok önemli. Yani hakikaten, bakın, vergi denetimlerine
ilişkin bir sürü tartışma yaşanıyor zaman zaman,
doğrusu bu beni çok üzüyor.
Türkiye’de, bakın,
2009 yılında -tartışmaların en çok yaşandığı yıl diyelim- 92.752 tane vergi
inceleme raporu yazılmış. Yani ben Maliye Bakanı olarak bütün samimiyetimle
söylüyorum: Bunlara birer dakika ayırsam başka hiçbir şey yapmamam lazım. Ben
bilmiyorum. Tamamen, vergi denetim birimleri gidiyorlar, bu incelemeleri
yapıyorlar, bu raporları hazırlıyorlar, yapmaları da lazım çünkü bu ülkede…
Bakın, eğer biz
kalıcı bir şekilde, sağlıklı bir şekilde kamu harcamalarını vergi gelirleriyle
finanse edemezsek borçlanmak zorundayız. Biz borçlanmak istemiyoruz değerli
arkadaşlar, biz kısa vadeli borç istemiyoruz; biz mümkün olduğunca kendi
yağımızda kavrulmak istiyoruz.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Albayrakların hesabını incelediniz mi?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şu anda bu mümkün değil ama bunu mümkün hâle
getirecek süreçlerdeyiz şu anda ve Türkiye hakikaten çok iyi bir konumda. Bunu
yaparken de… Girişimci tabii ki bir risk alıyor, sermayesini koyuyor, adam
çalıştırıyor, çok ciddi zorluklara katlanıyor. Bu, bizim için çok önemlidir.
Ben Maliyedeki denetim elemanlarına şunu söylüyorum: Önce, bir kere, bizim
mükellef haklarını mutlaka bir şekilde gözetmemiz lazım. Hatta,
şu anda bir yönetmelik düzenliyoruz, diyorum ki: Sadece mükellef aleyhine olan
delillere bakmayın, mükellef lehine olan delillere de bakın. Hazineci yaklaşımı
biraz bir kenara bırakalım. Vergi güvenliğini…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bugüne kadar lehe olanları dikkate almıyorlar mıydı Sayın
Bakan? Öyle bir hukuksuzluk olur mu?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır yani bakalım diyorum, daha fazla bakalım.
Biz ne yaptık?
Gelir politikasını adalet ve tarafsızlık içerisinde daha iyi uygulamak için,
gönüllü uyumu artırmak için, mükellef haklarını gözeterek yüksek kalitede,
mükellef odaklı bir hizmet peşindeyiz.
6009 sayılı Kanun
Meclisimizden temmuz ayında geçti. Bence, bu Kanun’la çok önemli düzenlemeler
yaptık. Bundan sonra, vergi inceleme ve denetimleri yıllık vergi inceleme ve
denetim planı çerçevesinde yapılacak. Daha önce de denetim birimleri bu
planları yapıyordu ama bu defa herkesi kapsayacak şekilde, çok daha derli toplu
bir şekilde yapılacak, bir koordinasyon söz konusu olacak ve çok daha objektif kriterlerle yani Gelir İdaresi Başkanlığında risk analiz
sistemi kullanılarak bu mükellefler denetime tabi tutulacak, mükellefler
belirlenecek ve bunları bir komisyon belirleyecek. Bunu, yine benim katıldığım
bir birim belirlemeyecek.
Bakın, vergi
incelemesinde biz şunu dedik: Genel tebliğ ve sirkülere aykırı rapor yazılmasın
çünkü genel tebliğ, sirküler, bunlar hep ortak akılla Maliye Bakanlığının var
olan kanunları yorumladığı, açıklığa kavuşturduğu unsurlar. Şimdi, mükellef
bunu baz alıp kendi hesap kitabını buna göre yaptıysa
biz bunu artık cezalandıramayız ama geçmişte bazı yanlış uygulamalar olmuş
olabilir. Şimdi ne yapıyoruz burada? Diyoruz ki: Mükellefin hakkı önemlidir.
Ortak akılla bir fikir koymuşsak, bu fikre biz de tabii ki uyacağız; bunlara
aykırı rapor yazılamaz. Şimdi, diyoruz ki: Mükellefin defterlerini alıp onu
yıllarca tutmak yanlıştır. Bunları biz alırız ama eğer tam bir denetlemeyse bir
yıl içerisinde bitiririz -–yani incelemeyse- yok eğer sınırlı incelemeyse altı
ay içerisinde. Ha, bazı olağanüstü durumlarda ekstra zaman da verilebilir. Ne
yapıyoruz yine? Mükellefin hakkını korumuş oluyoruz.
Bakın, rapor
değerlendirme komisyonları ve merkezî rapor değerlendirme komisyonları
oluşturduk. Niye? Çünkü şu anda da okuma komisyonları var, okuma kurulları var
ama biz dedik ki: Daha karma bir komisyon olsun ve bu karma komisyon yine ciddi
bir şekilde, arkadaşlarımızın yazdığı inceleme raporlarını gözden geçirsin
çünkü yine mükellef hakları bizim açımızdan son derece önemlidir.
Şu anda bir torba
tasarı var. Bu, vergi levhasını da kaldırmayı biz hakikaten istiyoruz çünkü çok
anlamsız bir şey. Müsaade ederseniz…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Niye kaldırıyorsunuz Sayın Bakan, millet görsün ne vergi ödediğini?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir yerlere saklıyorlar, kimsenin gördüğü yok zaten.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Olur mu canım, iş yerine gitsin, görsün kaç lira vergi verdiğini.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında da
hakikaten önemli çalışmalar var. Ha, başarı biraz yavaş, ben onu kabul ediyorum
fakat hiçbir ülkede kayıt dışılık sıfırlanmıyor zaten.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Şu vergi mahremiyetini de kaldırın. Vergi mahremiyeti de nedir?
Kaldırın şu vergi mahremiyetini.
MALİYE BAKANI MEHMET
ŞİMŞEK (Devamla) – Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bile bazı tahminlere göre
yüzde 20-25 civarında bir kayıt dışılık söz konusu. Bakın, 2009 yılında bir
Başbakanlık genelgesi olarak kayıt dışı ekonomiyle mücadele stratejisi ortaya
konulmuş. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım. Arkadaşlar, lütfen… Sayın Genç,
lütfen…
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, burada şu eylemler uygulamaya konulmuştu:
Bakın, şimdi biz, akaryakıt pompalarının ödeme kaydedici cihazlara bağlanmasına
ilişkin çalışmamızı tamamladık çünkü bu alanda büyük bir kayıt dışılık vardı,
bu kayıt dışılığı azaltmak için bu adımı attık.
Yine belli tutarı
aşan tahsilat ve ödemelerin bankalar veya PTT aracılığıyla
yapılmasını zorunlu hâle getirdik şu anda uygulanıyor.
KDV iadelerinde
sıkıntıları gidermek için Türkiye genelinde bir KDV İadesi Risk Projesi’ni
uygulamaya koyduk, uygulamada bir standart sağladık ve böylece de kod sistemini
kaldırmış olduk.
İhbar ve
şikâyetleri tek merkezden almaya, etkin bir şekilde değerlendirmeye başladık.
Bakın, denetim
kapasitesini artırmadan kayıt dışıyla mücadele edemeyiz. Ne yapıyoruz? Sadece
2010 yılında 1.500 tane yeni vergi denetmeni alıyoruz. Amacımız ne? Amacımız hakikaten
kayıt dışıyla mücadele ama bunlar zaman alacak. Kayıt dışıyla mücadelenin
sonuçlarını bir gün içerisinde beklememek lazım.
Yine, biz çok
önemli, çok da değer verdiğim bir veri ambarı uygulamasına geçtik ve bu bilgi
kapasitesi güçlendiği ölçüde biz merkezden çok daha iyi sorgulamalarla, çok
daha etkin bir denetim yapabilecek noktadayız.
Yine, elektronik
fatura, elektronik tebliğ gibi çok önemli hususları biz uygulamaya koyduk.
Bakın, elektronik defter uygulamasına da geçmemiz lazım, bence o da çok yararlı
olacak.
Şu anda,
geçenlerde, yine, birileri geldi, dediler ki: “Hakikaten bir program var,
denetimi önemli ölçüde otomatik hâle geçirecek yani yardımcı olacak -hiçbir
zaman tam otomatik hâle gelemez tabii- birtakım çalışmalar var.” Onları biz
yakından izliyoruz, teknolojiyi yakından izliyoruz. Niye? Çünkü amacımız şu:
Türkiye’de bir kamu harcaması var mı? Var. Eğitime, sağlığa, altyapıya,
araştırma geliştirmeye bu ülkenin ihtiyacı var mı? Var. Peki, bizim bunları
mümkün olduğunca vergi gelirleriyle mi finanse etmemiz lazım? Evet. O zaman,
biz ne yapacağız? Vergiyi tabana yayacağız.
Vergi oranlarında
bir artış istemiyoruz ama eğer imkânları oluşturabilirsek, önümüzdeki dönemde,
özellikle rekabet gücümüzü olumlu yönde etkileyecek, istihdamı artıracak ve
vatandaşımızın özellikle “vergide adalet” mefhumuna olan güvenini artıracak
birtakım düzenlemeleri yapmayı ben canıgönülden
istiyorum. Evet, tek tük bazı ürünlerde, bazı kategorilerde vergi yükü hâlâ
yüksektir; düşmüştür ama daha da düşürülmesi lazımdır ama bunun için de
başkasından borçlanarak düşüremeyiz arkadaşlar. Bakın, kim gelirse gelsin
buraya, bazı vergi düzenlemeleri zaman alacak, kayıt dışılıkla mücadele zaman
alacak. Onun için, ben olaya bu çerçevede bakıyorum.
Çalışma Bakanımız
benden özellikle istirham etti -benim fazla zamanım da kalmadı- dedi ki: “Bu
işçi, işveren konfederasyonları ile biz çok düzenli Üçlü Danışma Kurulu
toplantılarını yapıyoruz, o toplantıların yapılamaması diye bir şey söz konusu
değildir.” Hatta dedi ki: “Üçlü Danışma Kurulu toplantılarında taraflar dile
getirmek istedikleri bütün hususları gündeme getirebiliyorlar çünkü gündemi
taraflar belirliyor yani gündemi sadece Çalışma Bakanlığı belirlemiyor ve son
günlerde bizlerle görüşülmediği şeklindeki eleştiriler, esas itibarıyla,
çalışma hayatıyla değil, sosyal güvenlik konusuyla ilgilidir.” Bunlar da tabii
ki daha çok Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiren hususlardır.
Değerli
arkadaşlar, özetle şunu söylemek istiyorum: Maliye Bakanlığı… Tabii ki biz,
sürekli bir şekilde, kendimizi nasıl daha iyileştiririz, nasıl daha verimli
çalışırız, nasıl bu ülkeye daha iyi hizmet ederiz, nasıl kaynaklarımızı daha
iyi, sağlıklı bir şekilde artırırız, bu ülkenin hizmetine sunarız; inanın, 67
bin kişiyle bunu yapıyoruz. Ben, rutin bir konuşmadan çok bu konuları, en
azından bu hususlardaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Önümüzdeki
dönemde daha da iyi olacak. Yani, hakikaten, bugün, ben, şu son iki yıla
-geriye- baktığım zaman, Avrupa’daki durumu görünce, dünyadaki durumu görünce,
gerçekten, kendimi şanslı bir Maliye Bakanı olarak addediyorum. Niye? Çünkü çok
iyi konumdayız, çok iyi durumdayız ve bu konumu da devam ettirmek için
elimizden geleni yapacağız.
Bütün
katkılarınız için, eleştirileriniz için, tespitleriniz için de çok teşekkür
ediyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – O hayalî çay ihracatçılarını da bir incelettirseydiniz ya! O hayalî
çaycılar ne oldu Sayın Bakan?
BAŞKAN – Şahsı
adına aleyhte Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata,
buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MÜNİR KUTLUATA
(Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla
selamlıyorum. Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.
Ben Maliye
Bakanlığı bütçesiyle sınırlı tutmak niyetindeydim konuşmamı ama Sayın Bakan
öyle konulara temas etti ki bu çok kısa süre içerisinde, kırk dakikalık
konuşmaya cevap olabilecek kısmıyla, beş dakika içinde bazı hususlara temas
etmek istiyorum Sayın Bakan.
Siz söylerken
“Hesap kitap bilmek de lazım.” dediniz. Değil mi efendim? “Hesaptan biraz
anlayan bunları bilir.” dediniz borçlarla ilgili. Zatıaliniz
Maliye Bakanı olduğunuz için elbette hesabı iyi biliyorsunuz. Ben size şimdi
bir hesap sorusu ortaya koyuyorum Sayın Bakan bu borçlarla ilgili: 221 milyar
dolardan 506 milyar dolara çıkmış toplam borçlarımız. Yüzde 130’luk bir artış
var. Türkiye ekonomisi de sizin dönemizde, zatıalinizin çok yakından bildiği
gibi yıllık büyüme oranlarını alır kümülatif hâle de getirirseniz,
bu sene sonu itibarıyla hedef gösterilen 6,8’i de kabul ederseniz, yüzde 43’lük
bir büyüme var. Yüzde 43 ekonomik büyümeye karşılık borçlarda yüzde 130’luk bir
artış. Arada yüzde 87 fark var. Bu yüzde 87 fark ne oldu? Bu, nereden geliyor?
Bunu açıklamakta büyük yarar var. O zaman bu borç tartışmaları geçer.
Kıyaslanamaz
millî gelir rakamlarını alıp da, yurt içi gayrisafi hasıla
rakamlarını alıp da, kıyaslanamaz rakamları kıyaslayıp, sonra millî gelire
oranlıyoruz deyip birbirimizi yanıltmaya gerek yok. Yüzde 43 büyüme sekiz yılın
sonunda, sekiz yılı aşkın bir zamanda, evet sekiz yıl iki ayda yüzde 43 büyüme,
borçlarda yüzde 130’luk artış. Bunu değerlendirdiğimiz zaman konuyu buradan
-sürem çok kısa- bunun neye delalet ettiğini de bir başka yerde ben gerekirse
açıklarım.
Sayın Bakan yine
temas ettiniz, depolardan konuştunuz, memur maaşlarından ve otomobil
depolarıyla kıyaslama yaptınız.
Yine, sizin
ifadeniz Sayın Bakan: “Akaryakıt harici petrol ürünlerinin kullanımını,
geliştirdiğimiz etkin kontrol mekanizmalarıyla önlüyoruz, bu sayede 10 numara
yağ kullanımını da önleyeceğiz.” Bakın, depoyla ilgili: Bazı esnafımız, çok
büyük oranda, depolarında mazot koyamadıkları için 10 numaralı yağ
kullanıyorlar. Maliye Bakanımız ve Hükûmet, bunu
önlemenin yolu olarak etkin metotlar geliştiriyor. Etkin metot geliştirmek
yerine bu fiyatları düşürecek veya şoför esnafını deposuna mazot koymaktan
alıkoyan ne ise, gelirindeki, işindeki daralma ne ise onları düzeltecek
tedbirler alınsaydı ümit ediyorum ki çok daha etkili olurdu. Dolayısıyla, eğer
her temas edilen konuya cevap vermek gerekirse hiç de Türkiye'nin görüntüsü bu
şekilde değildir, bakmak lazımdır. Türkiye’de esnaf, niye aracına, geçim
vasıtasına uygun yakıtı koyamıyor da kendi aracını tahrip etmek pahasına günlük
ekmeğini kazanmaya çalışıyor. Sizin sorumluluğunuzun, Hükûmetin
sorumluluğunun bu olduğunu ifade etmek istiyorum.
Özelleştirme
konusu Hükûmetin dilinde bir övünme meselesidir.
Bugün Sayın Bakan gerçekten zarif bir üslupla mazeret yönüne temas etti.
Gerçekten de söylediği gibi, doğrudur, bütün hükûmetler
özelleştirme konusuyla ilgilenmişlerdir ama Sayın Bakan, çok iyi biliyorsunuz
ki özelleştirmenin sebebi, özelleştirmenin arzu edilmesinin sebebi, devletin
artık kendisine ihtiyaç duyulmayan alanlarda meşgul edilmemesi üretimle ilgili
ve verimlilik düşüklüklerinin önüne geçilmesi, kâr eden işletmeler hâline
gelmesi. Ama özelleştirmenin “yabancılaştırma” diye bir maksadı yok, sadece
teknoloji gerektiren, yüksek teknoloji gerektiren bazı alanlarda bazı
işletmelere küçük ortaklar almak suretiyle teknolojik gelişmeye katkı
sağlasınlar düşüncesiydi. Ama siz, şimdi, bugün söylediniz, “Bütün hükûmetler yaptı…” Ama özelleştirmeden yabancılaştırma
anlarsak ve yabancılaştırmayı devlet mallarını, devletin, milletin mallarını,
işletmelerini vermekle sınırlı tutmayıp özel sektörün de yabancılaşmasının
önünü açar, teşvik edersek Türkiye’de bu üretim birimlerini, yarın siz hangi
millî gelir hesabını yapacaksınız? Nitekim bugün yapamıyorsunuz, Türkiye'nin
millî geliri, gayrisafi millî hasılası hesap
edilmiyor.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MÜNİR KUTLUATA
(Devamla) – Gayrisafi yurt içi hasıla da kesiliyor;
kesilmesinin sebebi, bölüşümün nereye gideceği net olarak ortada göründüğü
için.
Bu bakımdan, eğer
her söylenene cevap verecek olsaydık hepsinin cevabı var Sayın Bakan ama sizin
sakin üslubunuza fazla da cevap verme arzusu içinde değilim, onu da söyleyeyim.
Hepinizi saygıyla
selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum Sayın Kutluata.
Sayın
milletvekilleri, on dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.
Şimdi, soru-cevap
işlemine geçeceğiz.
Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
vergi daireleri, normal vergisini dahi ödeyemeyen vergi mükelleflerine vergi
matrahlarını artırmaları için maliye elemanlarınca söylemde bulunulduğu, vergi
matrahlarını artırmamaları durumunda defterlerin inceleneceği tehdidinde
bulunmaktadırlar. Sayın Bakan, vergi mükelleflerinin çoğu perişandır.
Durumlarının iyice incelenip karar verilmesi daha uygun olmaz mı?
İkinci sorum da:
Bir hemşehrim aradı, “Sayın Bakana et ve akaryakıt
fiyatlarını sor. Artık dayanır durumumuz kalmadı. Eve et alamaz olduk. Arabanın
kapısına kilit vurduk, acil durumlarda ancak kullanabiliyoruz.” diyorlar.
Akaryakıttaki vergiyi azaltmayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
Sayın Bakanım,
bir sorum daha olacak: İngiliz vatandaşlığınız devam ediyor mu?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Akcan…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Aracılığınızla
Sayın Bakana sormak istiyorum:
Sayın Bakan,
Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerine temelde üç vaatle girdi:
Bunlardan bir
tanesi, çiftçi mazot bedellerini ÖTV ve KDV’den arındırma sözüydü ve bu Sayın
Başbakanının sözüydü. Bu sözü ne zaman yerine getireceksiniz? Zira, sekiz senedir çiftçi bu sözün yerine getirilmesini
bekliyor.
İkincisi:
Hazırladığınız torba yasada, tasarıda, çiftçilerin sulama elektrik borçlarıyla
ilgili olarak gecikme faiz ve borçlarının yeniden yapılandırılması hususu var
mıdır? Yoksa, bunu torba yasanın içine almayı düşünür
müsünüz?
Üçüncüsü: Aynı
torba yasa tasarısında, belediyelere ait, özellikle küçük belediyelere, belde
belediyelerine ait vergi ve prim borçlarının gecikme faizlerin yeniden
yapılandırılması çalışması var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat ilinin
Pazar ilçesinde dünyada benzeri olmayan doğa harikası Ballıca isimli bir mağara
vardır. Bu mağara ve etrafındaki tesisler devlet tarafından çalıştırılamayınca
özel teşebbüse kiralanarak verilmiştir. Ancak, dün itibarıyla mağara ve
tesisler ziyaretçilere kapatılmıştır. Tokat’ın tanıtımı ve turizmi için çok
önemli olan burasının acilen tekrar ziyarete açılması, mağdur olan insanların
zararlarının da giderilmesi gerekmektedir. Bölgeye gelen binlerce ziyaretçi de
mağdur olmaktadır. Bu konuyla ilgili Hükûmetin
ilgisini ve bilgisini bekliyoruz.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan,
Sayın Maliye Bakanına soruyorum:
Ülkemiz mali
sisteminin en önemli sorunu vergi politikalarında görülmektedir. İktidarınız
döneminde de üreticilere, esnafa, mükelleflere, tüketicilere yüklenen vergiler
vatandaşlarımıza ciddi ekonomik yük getirmektedir. Ülkemizdeki vergi oranıyla
maliyetler üzerindeki yük Avrupa Birliği ülkelerine göre yüksek orandadır. Buna
göre, vergi oranlarının Avrupa Birliği standartlarına indirilmesi için bir
çalışmanız var mıdır?
İkinci sorum:
Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin eğitim, sağlık, ağırlama, temsil gibi
harcamalarının gider olarak kabul edilmesi vergi adaleti ve vergi
kaçakçılığının önlenmesi açısından son derece önemlidir. Bu konuda bir
çalışmanız var mıdır?
Üçüncü sorum:
Sanayici için KDV istisnası sadece makine ve teçhizatla sınırlı tutulmayıp
tesislerin imal ve inşasıyla ilgili olarak yapılan her türlü teslim ve
hizmetleri kapsaması doğrultusunda bir çalışma düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
muhtar maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Milliyetçi
Hareket Partisinin bu konuda vermiş olduğu kanun teklifini desteklemeyi
düşünüyor musunuz?
Sayın Başbakan
“Kriz bizi etkilemedi.” diyor, sizler de “Krizin yaralarını sarmaya çalışıyor.”
diyorsunuz. Bunların hangisi doğrudur?
İl özel
idarelerinde çalışan işçilerin başka kurumlara nakledilmesiyle ilgili torba
yasada bir çalışma var. Bu çalışmayı geri çekmeyi düşünüyor musunuz?
2011 yılında
hangi devlet kurumlarını özelleştirmeyi düşünüyorsunuz? Niğde Bor Şeker
Fabrikası bu özelleştirmenin içinde midir ve işçilerin durumu ne olacaktır?
”Faiz sıfır
değilse borçlanma yükselecektir.” diyorsunuz. Acaba Türkiye’de faizleri hâlâ
neden düşürmeyi düşünmüyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, memur ve emeklilerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldıkları payın yüzde 6,2’den yüzde 5,7’ye düşmesi
çalışanların ve emeklilerin enflasyon karşısında ezilmesi manasına gelmiyor mu?
İki: Bankacılık
sektöründeki faiz gelirlerinin faiz giderlerini karşılama oranının yüzde 200’ün
üzerine çıkması, uyguladığınız yanlış politikalar sonucu kredi kullananların
ezdirildiği manasına gelmiyor mu?
Üç: Geçtiğimiz
yıl en fazla kurumlar vergisi ödeyenlerin listesinde bankaların ön sıralarda
olması, üretim sanayisinin, imalat sanayisinin gerilerine düşmesi
politikalarınızın sonucu mudur? Yani amacınız üretmeden tüketen bir toplum
yaratmak mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Korkmaz…
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Tabii
afetlere maruz kalan belediye ve özel idarelere genel bütçeden pay verilmesi
kanun gereği. 2001 yılında tahakkuk etmiş ve dokuz yıldır hakkını alamamış
belediyeler var. Bu belediyelerin içerisinde kendi partinizin belediyeleri de
var. Örneğin Isparta’da Milliyetçi Hareket Partili belediyeleri de sayarsak
Isparta Belediyesi, Senirkent, Yukarıkaşıkara, yine
Demokrat Partiden bir belediye Gelendost, yine AKP’li belediyeler, dokuz yıldır
bunlara bu hak verilmiyor. Acil Durum Yönetim Başkanlığına sorduğumuzda “Biz
Maliye Bakanlığına yazdık, ancak ödenek vermiyor.” diyorlar. Bunların
mağduriyeti ne zaman giderilecek? Bu ödenekler ne zaman Acil Durum Yönetim
Başkanlığına verilecek diyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, 4/C’liler bizleri arıyorlar “Sayın Bakan, Sayın Hükûmet 2011 yılında bizleri kadroya alacak mı?” diye
soruyorlar.
Bir diğer sorum
ise: Esnaf, çiftçi ucuz kredilere, düşük faizli kredilere ulaşamamaktan
şikâyetçi. “Vergi borcu, prim borcu, bankalara borç gibi nedenlerle istenilen
şartları karşılayamıyoruz ve gönderilen krediler kullanılamıyor. Bizim
sıkıntımızı giderecek, rahatlatacak bir çözüm olacak mı?” diye soruyorlar.
Bir diğer sorum
ise: Belediyelerimizin önemli bir kısmı hizmet üretemez hâle gelmiştir.
Belediyeleri hizmet verir hâle getirebilmek için ekonomik sıkıntılarını
rahatlatacak bir programınız olacak mı?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Yıldız...
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2011
yılında tarıma ne kadar destek verilecektir? 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre
gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini bulmakta
mıdır vereceğiniz destekler?
2011 yılında yeni
vergiler getirecek misiniz?
2011 yılında ÖTV’de yükseltmeler yapmayı düşünüyor musunuz?
Yine, 2011
yılında reel sektörün önünü açmak için ne gibi tedbirleri öngörmektesiniz?
2011 yılında
yatırımlara ayırdığınız ödenek ne kadardır?
2011 yılında faiz
giderleri için ayırdığınız ödenek ne kadardır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Kaptan...
Sayın Tankut...
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
emekli vatandaşlarımız arasında ücret adaletsizliğinin kaldırılması için
intibak yasasının çıkartılmasına destek vermeyi düşünüyor musunuz?
Yine, ehliyet
harçlarının yüksek olmasından dolayı on binlerce sürücü adayının ehliyetlerini
trafik tescil bürolarından alamadıklarından bilginiz var mıdır? Harç
fiyatlarının düşürülmesi konusunda herhangi bir çalışmanız mevcut mudur?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Köse...
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bildiğiniz gibi kimyagerler aynı ortamda ve aynı riskle çalıştıkları diğer
mesleklere göre daha az maaş almaktadırlar. 2011 yılında kimyagerlerin
mağduriyetinin çözülmesi için herhangi bir girişiminiz olacak mıdır?
İkinci sorum:
Özel diş hekimlerinden hizmet alımına ilişkin 2011 yılında herhangi bir
düzenleme yapacak mısınız? Diş hekimleri bu konuda sizden müjde
beklemektedirler.
Son sorum: Çok
sayıda kalemde, affa ilişkin bir düzenleme yakın zamanda Genel Kurula sunulacak
ancak incelediğim kadarıyla çiftçi borçlarına ilişkin herhangi bir düzenleme
göremedim. Bu konuda çiftçilerimiz neden unutulmuştur? Bir düzenleme yapmayı
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum sorular için.
Hiçbir şekilde
bizim bir denetim elemanımızın mükelleflerimizi matrah arttırmaya zorlaması diye
bir şey söz konusu olamaz. İdare olarak biz bunu hiçbir şekilde tasvip etmeyiz.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Oluyor Sayın Bakan, iftira
atmıyoruz.
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Çok yapılıyor Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bir yerde yani bir
yanlışlık varsa düzeltiriz. Bize spesifik bilgiyi
verin, biz üzerine gidelim ama ben genel ilkelerden bahsediyorum.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Elemanlarınız o ilkelere uymuyor
Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Maliye Bakanlığı olarak hiçbir şekilde biz Yeniden
Yapılandırma Tasarısı çıktıktan sonra gidin sahaya, efendim, mükellefleri…
Böyle bir şey söz konusu olamaz değerli arkadaşlar. Böyle bir şey…
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Varlık Barışı’nda herkese yazı gönderdiniz Sayın Bakan,
yapmayın.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vatandaşı Varlık Barışı’nda… Sorunuzu sordunuz.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, karşılıklı niye konuşuyorsunuz? Soru sordunuz cevap
versin Sayın Bakan. Ayrıca bir şey varsa kendisiyle konuşursunuz. Lütfen…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Sayın Bakan bilmiyor Sayın Başkan.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, yani “Bir yanlışlık varsa düzeltiriz.” diyor, daha
başka ne desin yani? İstirham ediyorum yani.
Buyurun…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Bir eksiklik var Sayın Bakan. Vergi dairesi başkanları bizzat
mükellefleri arıyor.
BAŞKAN – Bakanın
verdiği her cevap arkadaş, soru soranların hoşuna gidecek diye bir şey yok ki.
Lütfen yani.
Buyurun Sayın
Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, Sayın Başkan, burada biz Varlık Barışı’nda
olsun bu Yeniden Yapılandırma sonrasında olsun mükelleflerimizi yapılan
düzenlemeler konusunda bilgilendirmekle mükellefiz yani mükellefi “Bakın, böyle
bir imkân var, böyle bir kolaylık sağlıyoruz, böyle bir fırsat var. Yararlanmak
isterseniz şartları, çerçevesi budur.” demek onları zorlamak anlamına gelmez.
İkisi arasında çok büyük farklılıklar vardır. Yani biz burada tabii ki
mükellefimizi Hükûmetimizce yapılan kolaylıklardan nasıl
yararlanacakları konusunda bilgilendiririz ama hiçbir şekilde mükelleflerimizi
matrah artırımına zorlamayız, zorlayan olursa da gereğini yaparız.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Yapar mısınız gereğini Sayın
Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yaparım, evet.
Değerli
arkadaşlar, şu anda Meclis gündeminde olan tasarıda, daha doğrusu alt
komisyonda tartışılan tasarıda tabii ki çiftçilerimizin TEDAŞ’a
olan elektrik borçları da yapılandırma kapsamındadır. Aynı şekilde
belediyelerimizin yine vergi ve prim borçları da bu kapsamda vardır.
Dolayısıyla, biz, aşağı yukarı hemen hemen herkesi
kucaklayacak şekilde bir kolaylık sağlıyoruz. Dolayısıyla, çiftçilerimizin de,
belediyelerimizin de bunun dışında tutulması diye bir şey söz konusu değildir.
Değerli
arkadaşlar, kredi kartları bankalar ile vatandaş arasında bir sözleşme sonucu
çıkan, diyelim ki bir borç. Geçtiğimiz dönemde buna ilişkin bir düzenleme de
yaptık, ama hiçbir şekilde bankaları zorlayamayız, bankalar istediği zaman,
böyle bir kanuna gerek kalmadan, kredi kartı mükellefiyle, yani borçlusuyla
oturup, çok rahat bir şekilde, istediği şekilde faizi, vadeyi düzenleyebilir,
istediği şekilde. Bakın, şu anda buna kanuni bir engel söz konusu değil. Çünkü
niye? Sonuç itibarıyla bir özel anlaşma, banka ile tüketici arasındaki bir
anlaşmadır.
Değerli
arkadaşlar, Tokat ilindeki durumla ilgili olarak bir bilgim yok, ama
arkadaşlara söyleyeceğim, bizi ilgilendiren bir boyutu varsa, ne gerekiyorsa
yaparız. Özel sektöre devredildiğinden bahsettiniz, şu anda kapalı olduğundan
bahsettiniz. Tabii ki bizim bu türden turistik veya kültürel varlıklarımızın
iyi bir şekilde korunması ve aynı şekilde, tabii ki vatandaşın hizmetinde
tutulması bizim için önemlidir. Bu konuya bakacağım, ama dediğim gibi şu an
itibarıyla bilgim olmadığı için yorum yapmak istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, az önce bu kürsüden, Türkiye'de vergi yükünün OECD… 33 tane OECD
ülkesi var, bunun önemli bir kısmı Avrupa Birliği ülkesi. 33 tane OECD ülkesi
arasında en düşük vergi yüküne sahip 30’uncu ülkenin Türkiye olduğunu ben
rakamlarıyla ortaya koydum. Biz, hemen hemen bütün
konularda -birkaç Avrupa ülkesi hariç- birçok konuda, vergi yükü itibarıyla
Avrupa Birliğinin çok altındayız. Bakın, Avrupa Birliğinde KDV oranları yüzde
15, genel, hiç kimse yüzde 15’in altında belirleyemez. Bakın, son dönemde hemen
hemen bütün ülkelerde KDV oranlarında artış
görüyoruz, kimisinde 23, kimisinde 24, kimisinde 25, yani 25’e çıkartan oldu.
Gelir vergisini yüzde 50’ye çıkaran oldu. Kurumlar vergisinde tartışmalar
yaşanıyor. Türkiye, bu dönemde hem vergi yükünü azaltmıştır hem Avrupa’ya
oranla vergi yükü düşüktür. Bundan sonra da imkânımız olursa daha düşük vergi
yükünü, ama seçici bir şekilde, istihdama yönelik, Türkiye'nin rekabet gücüne
yönelik kullanmayı tabii ki isteriz.
Değerli
arkadaşlar, tabii ki, kurumlar vergisinde veya gelir vergisinde
mükelleflerimizin bazı harcamalarını düşürmelerine imkân sağlanmasına yönelik
çalışmalar olabilir. Özellikle Gelir Vergisi Kanunu, biliyorsunuz, bir çalışma
var, yeniden yazılıyor. O çerçevede, bir düzenleme yapılabilir ama şu an
itibarıyla, tabii ki, nihai şeklini verdiğimiz bir düzenleme olmadığı için
detaylarına girmek istemiyorum.
Değerli
arkadaşlar, İçişleri Bakanlığımızın şu anda bir köy kanunu taslağı var, onun
üzerine bir çalışma yapılıyor. O çerçevede, muhtarlarımızın durumu da eminim
değerlendirilecektir. Şu an itibarıyla, sadece muhtarlara özgü yaptığımız bir
özlük çalışması da söz konusu değildir ama dediğim gibi… Ben zaten tek tek özlük haklarının düzenlenmesinden çok onların kendi
kanunlarında bir çerçevede yapılmasını daha doğru buluyorum.
İl özel
idaresinde veya belediyelerimizde diyelim ki, norm kadro fazlası veya ihtiyaç
fazlası çalışan varsa bu çalışanların kamuya geçişine imkân sağlayan düzenleme
şu anda alt komisyonda var olan bir düzenlemedir. O düzenlemeyi geri çekmek
gibi bir düşüncemiz söz konusu değildir. Nedeni de basit: Biz,
belediyelerimizin, il özel idarelerimizin bir istihdam bürosu olmasını
istemiyoruz. Biz, onların bir hizmet bürosu olmasını istiyoruz, hizmet
üretsinler, kendilerine gelen kaynağın büyük bir kısmını vatandaşımıza hizmet
için, yatırım için harcasınlar. Maaş ödeyemeyen bir sürü belediyemiz olduğunu
ben biliyorum çünkü bu sıkıntıların çoğu bana yansıyor. Bu sıkıntıları köklü
bir şekilde çözmek için bu türden arayışlar içerisine girdik ve bence bu çok
önemli bir çözümdür.
Yine bakın,
2007’den beri olmayan BELDES’i yine biz koyduk
bütçemize, 400 trilyon lira. Niye? Çünkü, bazı
belediyelerimiz maaş ödemekten kanalizasyon, su, vesaire gibi birtakım temel
ihtiyaçları karşılayamıyor. Bu temel ihtiyaçları belediyelerimiz karşılasın
diye biz BELDES’e para koyduk.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Hani çağ atlamıştı belediyeler döneminizde!
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, evet, şimdi faizler konusu;
“Niye daha da düşürülmüyor?”
Değerli
arkadaşlar, 2000, yani kriz döneminde faizi en fazla düşüren ülke, gelişmekte
olan ülkeler arasında inanın Türkiye veya yine ben hani hatırlatmak istiyorum:
2002 yılında, bakın, nominal faiz yükü iç borçlanmada
yüzde 62,7; reel faiz yüzde 13,4.
Şimdi, 2010 yılı
Kasım, Aralık itibarıyla baktığınız zaman, 2010 yılında nominal
faiz, yani Hazinenin ortalama işte borçlanma faizi diyelim burada, yüzde 7,7’ye
kadar düşmüş, yani neredeyse 9-10 kat kadar düşmüş. Aynı zamanda reel faiz
sıfır civarında, yani yaklaşık olarak konuşuyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar,
dolayısıyla hakikaten faizler düşmüş.
Enflasyon
görünümü, Türkiye’nin bütçe performansı buna daha fazla imkân sağlarsa ben daha
fazla düşmesini tabii ki tercih ederim. Niye biz daha fazla faiz ödeyelim ki?
Faize ödeyeceğimiz paramızı biz sağlığa, eğitime, vatandaşımıza hizmete
harcayalım.
Değerli
arkadaşlar, memurların gayrisafi yurt içi hasıladan
aldığı pay düşmemiştir, artmıştır. Müsaade ederseniz, rakamları vereyim:
Bakın, sosyal
güvenlik primleri dâhil -çünkü sosyal güvenlik primleri ileriki dönemlerde
memurlarımıza emekli maaşı olarak dönecek- gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde personel giderlerinin payı 2008 yılında
yüzde 5,8’di. 2011 yılında yüzde 7 olarak öngörülmüş, 2010 yılında yüzde 6,7.
Yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak personel giderlerimizin oranı
artıyor, azalmıyor ve inanın -yani bütçe konuşmamda da size detaylı bir şekilde
verdim- hiçbir kesim enflasyonunun altında bir artış görmemiştir. Hemen hemen, özellikle en düşük veya ortalama memur maaşlarının
enflasyondan kat kat daha fazla arttığını ben ortaya
koydum. Tekrar o detaylara girip zamanınızı almak istemiyorum çünkü başka
sorular da var.
Değerli
arkadaşlar, kurumlar vergisinde bankaların üst sıralarda olması konjonktür sonucudur veya bankacılık sektörünün mali
yapısının tabii ki güçlü olmasından da kaynaklanıyor. Şunu da söyleyeyim:
Bakın, ekim ayı itibarıyla -yanlış hatırlamıyorsam- Türkiye’de sanayi üretim
endeksi -bakın ben şu üründen bu üründen bahsetmiyorum- cumhuriyet tarihinin
rekor düzeyine ulaşmıştır. Evet, yani bankalarımız da kâr ediyor, sağlıklı,
güçlü bir yapıya sahip, aslında tabii ki vatandaşa da yük olmamış. Bu kötü bir
şey değil ama sanayi üretiminde de rekor kırılmış bu ülkede. Dolayısıyla olaya
bence o şekilde bakmakta yarar var.
Değerli
arkadaşlar…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süremiz doldu, isterseniz diğer sorulara yazılı cevap verebilirsiniz.
Teşekkür ederim.
S. NEVZAT KORKMAZ
(Isparta) – Afet yardımlarıyla ilgili…
HÜSEYİN YILDIZ
(Antalya) – Sayın Bakan, geçen sene de cevap vermediniz, bu sene de.
BAŞKAN –
Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi sırasıyla on dördüncü turda yer alan
bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayır okutup
oylarınıza sunacağım.
Maliye Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
12 - MALİYE BAKANLIĞI
1.– Maliye Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel
Kamu Hizmetleri 42.307.326.900
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu
Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 77.090.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 İskân
ve Toplum Refahı Hizmetleri 2.451.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
07 Sağlık
Hizmetleri 125.000.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Eğitim
Hizmetleri 2.825.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
10 Sosyal
Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri 27.159.221.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
TOPLAM 72.122.462.900
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maliye Bakanlığı
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Maliye Bakanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Maliye Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 52.543.022.826,62
- Bütçe Gideri : 52.272.716.204,45
- Ödenek Üstü Gider : 104.577.562,16
- İptal Edilen Ödenek : 374.884.184,33
- Ertesi Yıla Devreden Ödenek : 557.227,00
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Maliye Bakanlığı
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
12.76 – GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI
1.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 1.816.620.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri 1.305.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 1.817.925.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 1.365.445.598,00
- Bütçe Gideri : 1.607.395.916,79
- Ödenek Üstü Gider : 256.138.395,89
- İptal Edilen Ödenek : 14.188.077,10
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir İdaresi
Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
40.35 – ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANIĞI
1.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 9.851.200
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 9.825.800
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 19.677.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 439.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 19.228.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye Gelirleri 10.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 19.677.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul
edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine
geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul
edilmiştir.
2.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2009 Yılı Merkezî
Yönetim Kesin Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 19.556.040,00
- Bütçe Gideri : 16.634.145,30
- İptal Edilen Ödenek : 2.921.894,70
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 18.187.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 19.638.229,33
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Özelleştirme
İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul
edilmiştir.
Kamu İhale Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Bölümleri
okutuyorum:
42.06 – KAMU İHALE KURUMU
1.– Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi
ÖDENEK CETVELİ
Kodu
Açıklama
(TL)
01 Genel Kamu Hizmetleri 14.828.400
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Ekonomik İşler ve Hizmetler 61.291.600
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.120.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Gelir cetvelini
okutuyorum:
GELİR CETVELİ
KODU
Açıklama
(TL)
03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri 54.301.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer Gelirler 21.819.000
BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM 76.120.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Kamu İhale Kurumu
2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.
Kamu İhale Kurumu
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
2.– Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin
Hesabı
BAŞKAN – (A)
cetvelinin genel toplamını okutuyorum:
A – C E T V E L İ
(TL)
- Toplam Ödenek : 91.285.000,00
- Bütçe Gideri : 85.076.727,28
- İptal Edilen Ödenek : 6.208.272,72
BAŞKAN – (A)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
(B) cetvelinin
genel toplamını okutuyorum:
B – C E T V E L İ
(TL)
- Bütçe Tahmini : 71.765.000,00
- Yılı Net Tahsilatı : 69.462.780,12
BAŞKAN – (B)
cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir
Kamu İhale Kurumu
2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, böylece, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı,
Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumunun 2011 yılı merkezî
yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul
edilmiştir, hayırlı olmasını diliyorum.
Saygıdeğer
milletvekilleri, on dördüncü turdaki görüşmelerin tamamlanmasıyla birlikte,
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddeleri kapsamına giren bakanlık ve
ilgili kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve finansman ile
ilgili 2’nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır.
Şimdi, program
uyarınca sırasıyla 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2009
Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerini görüşüp,
oylamalarını yapacağız.
Şimdi, 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gider bütçesiyle ilgili 1’inci
maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım, fakat okutmadan önce
birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 16.21
ÜÇÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 16.33
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Üçüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Şimdi 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesiyle ilgili 1’inci
maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.
2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI
BİRİNCİ BÖLÜM
Gider, Gelir, Finansman ve Denge
Gider
MADDE 1 - (1) Bu
Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003
tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 306.648.678.330
Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 26.598.692.500 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.902.505.000 Türk
Lirası, ödenek verilmiştir.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilmiş bulunan cetvelleriyle
birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul
edilmiştir.
Gelir bütçesine
ilişkin 2’nci maddeyi tekrar okutuyorum:
Gelir ve
finansman
MADDE 2 – (1)
Gelirler:
Bu Kanuna bağlı
(B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (I) sayılı
cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000 Türk Lirası,
b) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 5.484.035.000 Türk Lirası
öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam
26.960.263.500 Türk Lirası,
c) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.892.505.000
Türk Lirası,
olarak tahmin edilmiştir.
(2) Finansman:
Bu Kanuna bağlı
(F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;
a) (II) sayılı
cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 146.330.000 Türk
Lirası,
b) (III) sayılı
cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı
10.000.000 Türk Lirası,
olarak tahmin
edilmiştir.
BAŞKAN – Şimdi,
2’nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup ayrı ayrı
oylarınıza sunacağım.
B - C E T V E L İ
KODLAR
AÇIKLAMA 2010
YILI BÜTÇE GELİRLERİ (TL)
01 Vergi
Gelirleri 250.769.413.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
03 Teşebbüs
ve Mülkiyet Gelirleri 7.344.410.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
04 Alınan
Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler 1.239.414.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
05 Diğer
Gelirler 22.560.140.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
06 Sermaye
Gelirleri 10.037.551.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
08 Alacaklardan
Tahsilat 217.951.000
BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
TOPLAM
BÜTÇE GELİRLERİ 292.168.879.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
09 Red ve İadeler ( - ) 19.417.953.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
NET
BÜTÇE GELİRİ 272.750.926.000
BAŞKAN – Kabul
edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer
milletvekilleri, 2’nci maddeyi kabul edilen ekli cetveliyle birlikte oylarınıza
sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.
3’üncü maddeyi
okutuyorum:
Denge
MADDE 3 – (1) Bu
Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ödenekler
toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a)
bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile
karşılanır.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın
Hamit Geylani.
Buyurun efendim.
(BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü madde
üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, 2011 yılı bütçesi de topluma hiçbir yaşamsal alanda özgür yurttaş
olma sevincini sunmuyor ne yazık ki. Çünkü böylesi bir sunum gerçek sosyal
devlet anlayışıyla olanaklıdır.
Sosyal devlet
düzeninde ekonomik refahla birlikte siyasal hakların da, tüm baskılardan uzak,
herkes için eşit, halkın özgür iradesini yansıtacak bir şekilde olmalıdır.
Tekçi bir siyasetin ürünü olan bu bütçe, özlem duyulan yaşam düzeyini ve özgür
bir iradeyi yansıtmaktan oldukça uzaktır çünkü bu olgular demokratik ortamda
anlam bulur.
Bakınız, temel
yurttaşlık hakları arasında yer alan kimlik, dil ve kültür hakları, iç ve
evrensel hukuk normlarıyla korunması doğal bir hak ve demokrasinin gereğidir
ama Türkiye’de gerici sistem demokratikleşmenin bu doğallığını kavrayamamıştır.
Onun için, egemen güçler yurttaşlık ilişkisini siyasi, ekonomik ve bireysel
çıkarları için tebaa anlayışıyla biçimlendirmektedirler. Bu güçler
hukuksuzluklarını gizlemek için ülkenin ortak değerlerine sığınarak devlete
sadakat adına militan vatandaşlıkla var olan devlet anlayışını sergiliyorlar.
Bu bağlamda siyasi, askerî ve yargısal tehditler de günlük hukuksuzluklar
arasında yer almaktadır. Temel anlayış da bu olunca 2011 bütçesi de Türkiye'nin
temel sorunlarına çözüm olmaktan uzak görünmektedir. İşsizlik, yolsuzluk,
bölgeler arası gelir ve gelişmişlik farkları ile eğitim ve sağlık sorunları her
geçen gün daha da artmaktadır. Güvenlik ve savunma endeksli bütçeler kuşkusuz
toplumsal gereksinimlere yanıt olmaktan oldukça uzak kalıyorlar.
Değerli
arkadaşlar, Türkiye’deki adaletsizlik, eşitsizlik ve antidemokratik uygulamalar
sistemin derinliğinde saklıdır. İster “Doğu ve Güneydoğu” deyin isterse de
“Kürt coğrafyası” deyin -ki bize göre doğru olanı budur- uygulamalar hiç ama
hiç değişmiyor. Bölgeler arası derin adaletsizlik ise asırlık ayrımcılığın bir
ürünüdür. Bu bölgelerde yaşam kalitesi her nedense seksen yıldır sürekli ve
artan bir şekilde Türkiye'nin batı bölgelerine nazaran her alanda daha geri
kalmıştır. Hatta her geçen gün aradaki makas da giderek açılmaktadır.
Bakınız,
bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si yaşamaktadır. Devlet
Planlama Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o tarihten bugüne
kadar da hiç güncelleştirilmeyen illerin sosyoekonomik gelişmişlik
sıralamasında bölgenin 21 ilinden 17’si Türkiye'nin 81 ilinin alt 20’lik
diliminin içinde yer almaktadır. Kişi başına gelirde ise bölgedeki 21 ilin tümü
Türkiye ortalamasının altındadır. Adaletsiz gelir dağılımıyla birlikte yaşam
kalitesinin en temel ölçütü olan eğitim ve sağlık göstergelerinde de bölgedeki
durum daha da vahim bir durumdadır.
Yeşil kartlı
nüfus oranı bölgedeki yoğunluğun en çarpıcı göstergesidir. Türkiye genelinde
yeşil kart toplam nüfusun yüzde 12’sine denk düşmekteyken, bu oran bölgede
yüzde 30’larda, hatta bazı illerde yüzde 50’lere tırmanmaktadır. Yani bölgede
yaşayan yurttaşların yüzde 30’u hiçbir gelire sahip değil anlamı çıkmaktadır.
Yeşil kart bunun tipik bir göstergesidir. Bu da, yurttaşı basit bir sadakaya
teslim alma basitsizliğidir.
Türkiye genelinde
olduğu gibi, resmî verilere bakarak bölgede yaşanan işsizlik sorunu da oldukça
çarpıcı göstergeler göstermektedir. Şimdi buna baktığımızda bu bölgelerde
gerçek işsizlik oranı yüzde 50 dolayında. Yıllardır bilinçli politikalar
sonucunda ekonomik alanda da geri bırakılan bölgelerde yirmi altı yıldır devam
eden şiddet ve çatışmalı ortamda yoksulluk ve işsizlik her geçen gün daha da
derinleşmiştir.
Bölge halkı için
en büyük geçim kaynaklarının başında gelen hayvancılık ve tarım zorla köy
boşaltmaları ve yayla yasakları nedeniyle neredeyse bitme noktasına gelmiştir.
En korkunç tablo ise halkın tüm üretim ilişkilerinden kopuk olması anlayışıdır.
Çünkü bununla yurttaşı köy koruculuğuna, yeşil karta, makarnaya ve kömüre
muhtaç etme anlayışıdır.
Değerli
arkadaşlar, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının en çok hissedildiği bir
konu ise sağlık alanıdır. Tıbbi donanımlı hastaneler, uzman doktor ve sağlık
personelleri yetersiz kalmakta, bunun neticesinde bölgedeki halkın sağlık
sorunlarının arttığı da bilinen bir gerçekliktir.
İnsani yaşam
endeksinin en önemli ölçütü olan eğitim durumu da bölge açısından ayrı bir
paradokstur. Birçok köyün hâlâ okulu olmazken, çok sayıda okulda da öğretmen
bulunmazken, eğitim ve öğretim imam ve korucuların eğitmenliğinde yapılmaya
çalışılmaktadır.
Eğitimin başta
sorunu ana dil eğitimidir. Onun inkârı ise insan haklarının, hukukun ve
beşeriyetin inkârıdır çünkü bilimsel bir gerçeklik olarak bireyin ana dili,
onun on iki yaşına kadar dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği yegâne bir
düşünce aracıdır. Onun içindir ki dil düşünceyi, düşünce de dili besler. Bu
yüzden, Kürt halkının ana dilinde eğitim hakkı meşrudur ve en temel insan
haklarından biridir. Ana dil özgürlüğü, istikrarlı bir ülke yönetiminin,
toplumsal barışın, onurlu yaşamın ve çağcıl hukukun en temel güvencesidir.
Değerli
arkadaşlar, işte, tüm yaşananlar noktasında ve insani gelişmişlik endeksi
açısından hangi kalemi ele alırsanız alın, bölgeler arası gelişmişlik farkının
ne kadar derin bir uçurum ufkunda olduğunu görmek mümkündür.
Güvenlik
fobisiyle, yeniden siyasi çıkar temelinde ve askerî amaçlarla yeni il
ihdasları, bu sorunları çözmekten çok uzaktır. Şimdi, bugünkü tarih itibarıyla
basından öğrendiğimiz kadarıyla Hakkâri iline bağlı Yüksekova ilçesi, Şırnak
iline bağlı Cizre ilçesi il olacaklardır. Eğer, demin de söylediğim gibi,
sadece güvenlik amaçlarıysa bu sorunları çözmekten çok uzak. Ama,
bölge halkına ekonomik ve sosyal refah sağlayacaksa, istihdam alanlarını
genişletip işsizliği önleyecekse, özellikle bölgede yaşayan halka başta ana
dili olmak üzere özgürlükler tanıyacaksa ve yaşamın her alanında herkese
kendisini kendi kimliğiyle ifade etmesine olanak sağlayacaksa “baş üstüne, gözüstüne” deriz. Ama amaç bu değildir, amaç daha da
bölükleri taburlaştırmak, taburları alaylaştırmak, alayları tugaylaştırmak ve
tümenleştirmek, daha da büyük ölçüde polis yığını yığmak. Bu nedenle, bölgedeki
sorunları bugüne kadar bu kültür çözmedi bundan sonra da çözmesi mümkün
değildir.
Kısaca
belirttiğim bu nedenlerle…
Tekrar Genel
Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına 3’üncü madde üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce
heyeti saygıyla selamlıyorum.
3’üncü madde,
aslında, sayın milletvekilleri, bir net borçlanmayı ifade eden bir madde,
1’inci ve 2’nci madde arasındaki farkı net olarak borçlanmayla ilgili bir
konuma getiren madde yani bir yerde denge maddesi hakikaten. Zaten, hiç şimdiye
kadar dengesiz bir bütçe olmamıştır, bütün bütçeler dengeyle bitmiştir. Ama
nasıl bir denge, işte onun üzerinde epeyce tartışmak lazım. Nasıl bir borçlanma
stratejisi, onu epeyce tartışmak lazım.
Türkiye’de
bütçeler daima borçlanmayla sonuçlanıyor. Denk bütçe çok az. Fakat,
biz bir de bununla ilgili hiç ekonomik yönüne bakmadan kararlar verip kararlar
alıyoruz yani aslında şu anda, biraz önce Sayın Bakanı da dinliyordum, işin
ekonomik yanına bakmadan gayet doğru bir mantıkla, düz bir mantıkla başka
yönüne bakıyoruz işin.
Yani bütçe, bir
ülkede gayrisafi millî hasıla içerisinde aslında
ülkenin bir yıllık faaliyetlerini düzenleyen, geleceğe dönük tabii, mali ve
iktisadi faaliyetlerini düzenleyen önemli bir belge. Niye önemli bir belge?
Çünkü kamunun en büyük pay; dünyada da hâlâ en büyük pay kamuda olduğu için
kamunun ileriye dönük projeksiyonu. İleriye dönük projeksiyonda makro denge gözetilmezse hakikaten ülkede
başka sıkıntılar doğurur. Mesela, görüyoruz, şimdi, finansal istikrar, hep bunu
konuşuyoruz. Finansal istikrarı sağlaması gerekli kim? Maliye Bakanlığı yani Hükûmet başta, değil mi? Ama finansal istikrar bile kime
bırakılmış? Merkez Bankasına bırakılmış. Merkez Bankası finansal istikrarla
uğraşıyor devamlı olarak. Son zamanlarda benim gerçekten ilgimi çekiyor. Mesela
cari açıktan muhalefet milletvekilleri, hepimiz her gün söz edebiliriz. Cari
açık bir ülkede önemli bir mesele; bütçe açığı gibi, net açıklar gibi. Fakat
cari açıktan söz eden kim? Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı, hatta
ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, onlar söz ediyorlar. Ne kadar ilginç!
Niye söz ediyorlar? Çünkü ortada bir gerçek var; cari açık. Cari açıktan
rahatsız olan kim? Sadece Merkez Bankası değil, cari açıktan rahatsız olan
ekonomi ve dışarıyla bağlantı tabii. Niye? Bu cari açık yarın başka bir şeyi
beraberinde getirecek, o da daha başka bir borçlanmayı. İşte, onun için faiz
indirimine gidip, işte kurları biraz yükseltip bir ayarlama, silkinme geçiriyor
Türkiye. Şu anda Sayın Başbakan Yardımcısı banka müdürlerini almış toplantı
yapıyor. Niye yapıyor toplantı? Çünkü diyor ki: “Fazla, altı ay içinde,
kıpırdamayın, seçime gidiyoruz. Seçime gittiğimiz için çok kıpırdarsanız, bir
kriz mriz olursa başımıza mesele olur.” Ne kadar ilginç, değil mi? Finansal istikrarı sağlamakla görevli Hükûmet bu işi Merkez Bankası üzerinden yürütmeye çalışıyor
ve sadece bankaları çekip koruması gerekirken korumayıp -tabii, hakikaten,
bankaları korumak hiçbirimize düşen bir iş değil ama başta Merkez Bankası
olarak Hükûmetin de meselesi- onlara “Aman dikkat
edin, şu borçlanma meselesinde aşırıya varmayın, sıkıntı yaratmayın.” diye
dikkat çekiyor.
Bunu ben çok,
ekonomik denge açısından, yanlış bir olay olarak görüyorum. Hem serbest piyasa
ekonomisinden bahsedeceksiniz hem bütçenizdeki… Geçen yıl bütçede, kabul etmek
lazım, öngörülenin daha altında bir açık var, bu iyi bir gelişme ama bu ne
demek? Bu sene, 2011 bütçesinde, öngörülenin daha üzerinde bir açık olacak.
Onun için, hakikaten, cari açığın yanında da Türk lirası açığı da fazla olduğu
için, tekrar piyasalara gitmek zorunda kalacaksınız. Yani bunun önlemi de neyle
mümkün? Bir parça, kısa vadeye yayılan borcunuzu uzun vadeye uzatmakla ilgili.
Bugün bunu yapıyor, bunu yapmaya çalışıyor Hükûmet.
Şimdi, doğru mu
yanlış mı, onu tartışmıyoruz ama tartıştığımız çok önemli bir konu var:
Finansal istikrarı maliye politikalarıyla değil de para politikalarıyla yapmaya
kalkarsanız, onlar bir gün size ters dönebilir. Altı ay sonra ne olacak? Altı
ay sonra gerçekten, tekrar bu önlemleri yeni baştan almak zorunda kalacaksınız.
Mesela, yine
Sayın Maliye Bakanı biraz önce konuştuğu şeyde petrolden bahsetti. Petrolün
fiyatı… Hep de nedense, bir türlü alışamadığımız o geriye dönmek fikrinden
kimse vazgeçmiyor. İşte, 2001’de şöyle olmuş, 2001’de böyle olmuş. Bırakın
onları. Yanlış yaptığı için o hükûmetler değişmiş,
siz gelmişsiniz. Siz gelecekte ne yapacaksınız, onları konuşalım. Bir türlü o
gelecekle ilgili… Bir türlü kafamız o geleceğe dönemiyor nedense. Aslında bütçe kanunu geleceğe dönük bir kanun. İşte, 2011’i
tartışıyoruz, hiç onu konuşan yok, bu dediklerimi konuşmak isteyen yok.
“2011’de o oldu, 2001’de bu oldu.” Hayır, o değil. Bakın, ne olacak 2011’de?
Altı ay sonra seçim olacak, altı ay sonra, seçimden sonra acayip önlemlerle
gelmeniz gerekecek, eğer iktidara gelirseniz, gelmezseniz, gelen herkesin
başına yıkılacak o sıkıntılar. İşte, o zaman da bankaları çekip tekrar fırça
çekmenin de bir âlemi kalmayacak, zorlanacak çünkü iş. Yani
bu plan nasıl bir plansa ileriye dönük, bence yanlış bir plan. Finansal
istikrarı bütçeyle sağlayacaksınız başta, maliye politikaları uygulamakla
sağlayacaksınız ama maliye politikalarını uygulamaya pek niyetiniz olmadığı
açık veya şimdilik idare etmeye niyetiniz var.
Bakın, KDV’yle
ÖTV hep gelir vergisinin ötesinde, daha çok toplanmış. İlk on bir ay bütün
hedefler aşılmış geçmiş yılda. Şimdi, gelecek yılda o hedefler de aşılmayacak
çünkü ithalat ister istemez kurdan düşecek. Kur yükseldiği için ithalat
düşecek, ithalat düştüğü için bütçenin gelirleri azalacak. Mesela burada keşke
gelir vergisiyle ilgili birkaç tane yasa getirseydik, gelir vergisini
konuşabilseydik, gelir vergisindeki dengesizlikleri çözebilseydik. Çünkü
Türkiye’de gerçekten üzerinde durulması gerekli meselelerden bir tanesi, işte o
net farkı kapatmak için Türkiye’de doğru dürüst gelir vergisi toplayamamamız.
Dünyada ilginç
bir rakam var: Dünyada seçmen adedine yakın vergi mükellefi var yaklaşık,
Batılı demokrasilerde. Bizde seçmen adediyle ilgisi olmayan bir vergi mükellefi
sayısı var. 49 milyon seçmen adedimiz varsa, kayıtlı mükellef adedimiz 6
milyon. Geçici ve diğer şeyleri de, kurumlar vergisini falan da katarsanız 8
milyon mükellef adedimiz var. Ne kadar seçmen adedimiz var? 49 milyon. Çok
ilginç. Yani Türkiye’nin neredeyse beşte 1’i kayıt dışı. Şimdi, bunu çözemeden
bu net borçlanmayı veya bunu çözemeden bütçe açıklarını kapatmak mümkün değil.
Ama ileriye dönük -başa tekrar dönüyorum- hiçbir şey yapmadığımız için, hep
geçmişle uğraştığımız için, işte, o petrol gibi, hiç bununla uğraşmıyoruz.
Bakın, petrolde
de başka bir sıkıntı var, hiç kimse gündeme getirmiyor. Bugün 80-90 dolar,
yaklaşık, varili petrolün ve Türkiye en fazla vergilerden alan bir ülke. Oradaki
neyi kaybetmişiz biz? Marjı. Yarın 150 dolara çıktı petrol. Ne kadar
artıracaksınız? 8 liraya mı çıkaracaksınız petrolü? İşte, derste okutulan
enflasyonu artırma yolu bu, gider enflasyonu yoluyla bu. Yakında çıkacak petrol
150 dolara, öyle görünüyor, bir daha sene öyle görünüyor. O zaman ne olacak?
Çok sıkıntılı...
Bugün, mesela,
İngiltere’de tarihin en önemli önlemlerini aldılar, en önemli gider kısıcı
önlemleri aldılar hükûmeti tehlikeye sokacak. Avrupa
Birliği gerçekten yeni önlemlere doğru gidiyor. Euro bile, hep konuşuluyor,
sıkıntıda. Bu önlemleri almazlarsa seneyi çıkarmaları mümkün değil. Biz ise,
geçmişte şu olmuş, ondan bahsediyoruz. Türk ekonomisinin, özellikle makro
dengeleriyle ilgili önlemleri almamız gerekli ve burada almamız gerekli ve lütfen,
şu “geçmişte şöyle olmuş, böyle olmuş”u bir bırakın ve bunu bir politik malzeme
olarak kullanmayı da bir bırakın. Yani bunu öğrenmek gerekiyor. Ekonomi
ahlakında da bu var. Gerçekten, geçmişte olanlar yanlışlarını ödemişlerdir ama
biz gelecekte ne yapacağız? Şimdi, hepimiz Türkiye’nin geleceğini düşünmüyor
muyuz? Sadece seçimi mi düşünüyoruz? Kim gelirse gelsin Türkiye’de iktidara, bu
sıkıntıları çekecek.
Onun için, hep
birlikte, gelin, bu önlemleri alalım ama almaya kimsenin niyeti yok. İnşallah,
Türkiye 2011 yılının ilk altı ayını rahat geçirir de, rahat bir seçim yaşarız.
Ondan sonra, nasıl olsa, hep birlikte, milletçe kemer sıkmaya başlayacağız.
Saygıyla arz
ederim. Yüce heyeti selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum efendim.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis
Tütüncü.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bütçe Kanunu
Tasarısı‘nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bu madde Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun
15’inci maddesiyle ilgilidir. 15’inci madde bütçe açıklarının nasıl
kapatılacağı hakkındaki hükmün bütçe kanununda bulunmasını öngörmüştür. O
nedenle, bu 3’üncü madde, denge maddesi bütçe kanunlarında yer almaktadır. Bu
maddeyle olası bütçe açığının net borçlanma ile karşılanacağı öngörülmüştür.
Bütçe açığı
nedir? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kapsamına giren kamu
idarelerine tahsis edilen ödenekler toplamıyla bütçe gelir tahmini arasındaki
farktır. Bu fark, net borçlanmayla kapatılacak. Açığın 2010 yılı sonu
gerçekleşme tahmini ne olmuştur diye bakarsak, 44 milyar Türk liralık bir
açıkla 2010 yılı bütçesinin kapatılacağı tahmin ediliyor. Öte yandan, 2011 yılı
bütçesindeki açık 34 milyar Türk lirası olarak programlanmış. Yani 2010’a göre
mutlak olarak, hem de gayrisafi millî hasılanın oranı
olarak daha düşük oranda bir bütçe açığı programlanmış.
Şimdi, bunları
şunun için söylüyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Bütçe dengesindeki
gelir, gider ve açık ile ilgili makro değerlerin ancak bir dereceye kadar
anlamı vardır. Neden? Örneğin konuştuğumuz bu bütçedeki harcama miktarının
millî gelire oranı yüzde 25,7’dir, böylesine gerilemiştir. Yani millî gelirin
dörtte 1’i kadar bir büyüklüğü burada konuşuyoruz. 2002’de bu büyüklük yüzde 34
idi. Yanlış anlaşılmasın, burada ben millî gelir içindeki bütçe payının düşük
ya da yüksek olduğu konusundaki bir tartışmaya girmek istemiyorum. Tabii ki o
tartışma yapılır, yapılmalıdır da. Bizim gibi bir ülkede millî gelir içinde bu
kadar düşük bir bütçe payının ne anlama geldiğini herkesin bilmesi lazım,
ekonominin “e”sini bilen insanların bilmesi lazım.
Buna girmiyorum. Ancak 2011 yılı bütçesindeki bu millî gelirin dörtte 1
oranındaki düşük payının ne anlama geldiğini size söyleyeyim: Sosyal devletin
giderek tasfiye edilmekte olduğunu gösteriyor, birinci anlamı bu.
İkinci anlamı:
Zengin-fakir ayırımı yapılmadan herkesten aynı ölçüde vergi alınmakta olduğunu
ifade ediyor. Öyle değil mi? Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki
payı yüzde 70’lerin üzerinde. Türkiye’nin de dâhil olduğu OECD ülkeleri içinde,
dolaylı vergilerin -ki adaletsiz vergilerin- gelir dağılımını daha da adaletsiz
hâle getiren bu vergi oranlarının hangi OECD ülkesinde yüzde 70’lerin üzerinde
seyrettiğini siz bana söyleyebilir misiniz? Yok böyle
bir şey. Yani dar gelirlilerin, vergi sopasıyla AKP tarafından dövüldüğünü
gösteriyor.
Yine ne anlama
geliyor? İşsizlikle mücadelede AKP’nin gerekli sorumluluğu göstermediğini,
işsizlikle mücadelede AKP’nin kaçak güreşmekte olduğunu gösteriyor. Bunu daha
da somutlaştırayım. Bakınız, kamuya personel alıyorsunuz ancak kamu
istihdamının artışını, yükü iş güvenliği daha az olan sözleşmeli personele
kaydırıyorsunuz ya da geçici işçi istihdamına kaydırıyorsunuz. 2008’e göre
-somutlaştırayım- 2010’da sözleşmeli personel harcamaları yüzde 72 yükselmiş,
memur için yapılan harcamalar yüzde 27 yükselmiş. Geçici işçi harcamaları yüzde
34 yükselmiş, 2008’e göre 2010’da, işçiler için yani kamunun daimî işçileri
için yapılan harcamalar yüzde 3 artmış. Yani istihdam dokusunu sözleşmeli
personel ya da geçici personele doğru kaydırıyorsunuz, bu anlama geliyor. Ne
anlama geliyor? Birçok anlama geliyor ama bu on dakikalık sürede asıl
Türkiye'nin ekonomisi açısından, ekonomi gemisinin omurgasını oluşturması
gereken tarım ve hayvancılığın ne anlama geldiğini, nasıl darbe yediğini
göstermesi açısından da anlam ifade ediyor.
Bakınız, tarımın
millî gelir içindeki payı 2002 yılında yaklaşık yüzde 12, 2009’da yüzde 10’un
altına düşmüş, yüzde 9,8, 2011’de de yüzde 9’un da altına düşecek. Tarım
Kanunu’nu çıkardınız. Ne söz verdiniz? 21’inci maddesinde “Tarımsal destekleme
programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır.
Bütçeden ayrılacak kaynak millî gelirin yüzde birinden az olamaz.” dediniz. Bu
açık hüküm burada duruyor. Soruyorum: Tarım için hangi yıl verdiğiniz sözü
tuttunuz? Tarımsal desteklemeleri çıkardığınız Kanun uyarınca ne zaman yüzde
1’e çıkarttınız? 2001’de ne oluyor biliyor musunuz? Yüzde yarımın bile altında.
Yazık, günah!
Konuyu daha da
netleştireyim, bu “denge” maddesinde çok önemli. Vermezseniz, dengeyi de tabii
tutturmaya çalışıyorsunuz. Söz ağızdan çıkar. Söz veriyorsunuz, tutacaksınız.
Siz sözü ağızdan veriyorsunuz, bir de yasa çıkarıyorsunuz, buna rağmen sözünüzü
tutmuyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Sonra
“denge” maddesinde, işte “Açık miktarı düştü…” Ne kadar güzel! Kimi
kandırıyorsunuz?
Bakınız, eğer
sözünüzü tutmuş olsaydınız 2011 yılında ulaşılacak millî gelir tahminine göre
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 milyar 149 milyon lira tarıma
destekleme vermeniz lazımdı. Ne veriyorsunuz? 6 milyar 10 milyon lira, yüzde
50’den az. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda tarıma verilen ödeneklerin
artırılması konusunda önerge verdik, AKP’nin oylarıyla reddedildi.
Siz bana söyler
misiniz, dünyanın hangi ülkesinde tarım sektörü serbest piyasa koşullarına
bırakılmıştır? Hiçbir ülkede. Türk çiftçisine tarihinde görmediği sıkıntıları
yaşattınız. AKP’nin sekiz yıllık devri saadetinde
ayçiçeğinde yüzde 45 fiyat artışı oldu, pancarda yüzde 50 fiyat artışı oldu,
buğdayda yüzde 100 fiyat artışı oldu. Tebrik ederiz. E peki girdiler ne oldu?
Gübrede yüzde 400, mazotta yüzde 140, sulama ücretlerinde yüzde 230. Ne oldu?
Çiftçi yoksullaştı. Bizim hesaplarımıza göre çiftçinin yoksullaşma oranı AKP
İktidarı öncesine göre yüzde 40, yüzde 50 dolayındadır. Tabii ki ekonominin sırtında
bir kambur olarak görürseniz tarım ve hayvancılığı böyle yaparsınız, ondan
sonra da “denge”, “Dengeyi tutturacağız.”, “Açık düşüyor.”
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; en büyük darbe bu çerçevede tasarrufların düşüklüğü,
düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Tasarrufların düşük olması kamunun ve özel
sektörün olağanüstü düşük yatırım düzeylerinde dahi tasarruf-yatırım dengesinin
açık vermesine yol açmaktadır. Dolayısıyla millî gelir düşük olmaktadır, düşük
millî gelirde düşük gelir olmaktadır, düşük gelirde düşük harcama olmaktadır.
Ondan sonra “denge…”
Bu duygu ve
düşüncelerle yine de hayırlı olsun diyorum bütçe. Hepinizi sevgiyle, saygıyla
selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Mehmet Ocakden. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
MEHMET OCAKDEN
(Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, bütçelerin temel özelliği dengedir. Gelir-gider arasındaki
dengenin sağlanması hayati bir öneme sahiptir. Ülkeler o dengeyi sağlamak adına
bazen borçlanma ihtiyacı hissederler ama bir ülkenin borç yükü altına
girebilmesi için borcu verecek ülkelerle arasında güvenilir bir ortamın
sağlanması çok önemlidir. Kuşkusuz bu da öncelikle mali disiplinle mümkündür.
Hepimiz çok iyi
biliyoruz ki koalisyon yılları bu ülkenin kayıp yıllarıdır. Nitekim 1990’lı
yıllar verimsiz koalisyonlarla heba edilen ve uluslararası itibarımızın da çok
azaldığı dönemler olarak tarihe geçmiştir.
AHMET DURAN BULUT
(Balıkesir) – Bugüne bakın, bugüne.
MEHMET OCAKDEN
(Devamla) – Ancak iktidarımızla birlikte hem itibarımız artmış hem de kaos yıllarındaki kayıplarımız önemli ölçüde azalma
eğilimine girmiştir.
AK PARTİ
İktidarının en temel ekonomik rotası mali disiplin olmuştur. Bununla ilgili
olarak da bir yandan cari açık azaltılmış, diğer yandan ise enflasyon tek
haneli rakamlara çekilerek mali disiplin sağlanmıştır. Yüzde 30’lar seviyesinden
aldığımız enflasyon 2009 yılı sonunda yüzde 6,5 seviyesine gerilerken 2010 yılı
Kasım ayında yüzde 7,3 olmuş ve tek haneli düşük enflasyon bu yıl da muhafaza
edilmiştir. Bu, ekonomide istikrarın göstergesidir ve bir başarı öyküsüdür.
Sürdürdüğümüz
mali disiplinle AB tanımlı kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 73,7 iken 2008 yılında Maastricht kriterlerinin de altına inerek yüzde 39,5’e
gerilemiştir. 2009 yılında küresel krize karşı alınan tedbirler nedeniyle yeniden
artış gösteren kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya
oranının 2010 yılında yüzde 42,3’e gerileyeceği tahmin edilmektedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasetinin geleneksel
bir hastalığı vardır: Eline mikrofonu alan özellikle muhalefet liderleri ve
temsilcileri millete dağı taşı vaat ederler, bütün işsizlere iş bulurlar,
esnafın cebini parayla doldururlar, herkese karşılıksız maaş bağlamayı vaat
ederler, üniversite harçlarını kaldırma sözü verirler ama üniversite kapılarında
ikna odalarından da bir türlü vazgeçmezler.
Pembe hayallere
ve sanal vaatlere dayanmayan AK PARTİ İktidarıyla Türkiye'nin millî geliri 15
bin dolarlar seviyesine yükselmiştir. 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan
ihracatımız 112 milyar dolarlar seviyesine yükselmiştir. Ülkemize gelen yabancı
yatırım miktarı 10 kat artmıştır. 2002 yılında 17 milyar dolar olan döviz
rezervimiz bugün 71,3 milyarlar dolayındadır. 23,5 milyar dolardan
devraldığımız IMF’ye olan borcumuz şu anda 6 milyar dolarlar düzeyine düşmüştür.
Eğer bugün dünyada her gün büyüyen bir itibarımız, bölgesel ve küresel
meselelere dünyada söyleyecek sözümüz varsa bu, AK PARTİ İktidarının adım adım gerçekleştirdiği büyük Türkiye rüyasının bir
sonucudur. Şunu bilelim ki: Memurların maaşlarını ödeyebilmek için IMF
kapısında kredi ricasında bulunan bir ülkenin sözünü dünyada hiç kimse dinlemez
ve de o ülkenin bir saygınlığı olamaz. İşte 70’li yılların popülist
söylemiyle pembe hayaller kuranlarla AK PARTİ İktidarının farkı budur.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Antalya
Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
ABDURRAHMAN ARICI
(Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesi hakkında söz
almış bulunuyorum.
2011 bütçesinin
ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner,
buyurun efendim.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 2011 yılı bütçesindeki ödeneklere baktığımızda bir
önceki yıla göre en fazla artan ve düşen kurullar hangileridir?
Aynı dönemlerde
kurulan üniversiteler arasındaki bütçe artışlarına baktığımızda Celal Bayar
Üniversitesinde yüzde 32, Pamukkale Üniversitesinde yüzde 21,6 artış yapılırken
Aydın Adnan Menderes Üniversitesine yüzde 11,5 artış yapılması sizce adil
midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU
(Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Ülkemizde son
yıllarda yabancı sermayeli alışveriş merkezleri sayıları artarak açılıyor.
Bunlar ülkemizin her yerinde şube açıyorlar. Açılan her şube de en az 70
civarında esnafın dükkânını kapatmasına sebep oluyor. Bu da işsizleri
artırıyor. Hükûmet olarak perakende kanununu Türkiye
Büyük Millet Meclisine getirip kanunlaştırmayı düşünüyor musunuz?
İkinci olarak,
ülkemizde kaç tane yabancı sermayeli alışveriş merkezi vardır? Ayrıca bu
merkezlerin şube açmasını da engelleyici, sınırlandırıcı bir kanun getirmeyi
düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın İnan…
MÜMİN İNAN
(Niğde) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım,
muhtarlarla ilgili, maaş durumlarını sorduk ama bu konuyla ilgili bir cevap
vermediniz, yeniden tekrarlıyorum.
İkincisi:
Defalarca elektrik yapılandırmalarıyla ilgili çalışmalar yapıldığını söylediniz
ama bu yapılandırmalar vatandaşın gücünü aşan yapılandırmalardı. Sulama
elektriklerinde faizleri silecek misiniz ve ödeme planının süresi ne olacaktır?
Yıl verebilir misiniz?
Bor Şeker
Fabrikasını sordum özelleştirilecek mi ve işçilerin durumu ne olacak diye, yine
cevap vermediniz, cevap verirseniz sevinirim.
Sayın Başbakan,
hatırlıyorum Niğde’de 2002 yılındaki bir konuşmasında “Bana iki yıl müsaade
edin, her yıl 1 milyon insana iş vereceğim.” demişti. Acaba bu son beş yıl
içerisinde Hükûmet olarak kaç milyon kişiye iş
verdiniz? Bu bütçeyle beraber 2011 yılında da ne kadar işçiye iş vermeyi vadediyorsunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Uslu,
buyurun.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Kısa bir sorum
olacak Sayın Bakana, bu akaryakıt fiyatlarıyla ilgili: Akaryakıt tüketiminden
alınan yıllık vergi toplamımız bizim nedir? Toplam vergi gelirleri içerisinde
bunun yüzdesi nedir? Akaryakıt fiyatlarının düşürülmesiyle ilgili bir
düşünceniz, projeniz var mıdır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Sayın Bakan, geçtiğimiz gün Sanayi ve Ticaret Bakanına sorduğum
soruyu size de sormak istiyorum: Ülkemizde gayrisafi millî hasıla
içerisindeki tarımsal paylar giderek düşmesine rağmen ziraatın ülke
ekonomisindeki önemi değişmemektedir. Tarımsal ürünlerin değerlendirilmesinde
finansal ihtiyaç orta yerdedir. Hükûmetinizin, tarım
satış kooperatiflerinin fiyat oluşturma görevini yerine getirebilmesi için
finans ihtiyaçlarının karşılanması, düşük faizle karşılanması için herhangi bir
hazırlığı var mıdır?
Ayrıca,
vatandaşlarımızdan yoğun olarak şikâyet aldığımız bir hususu sizlerle paylaşmak
isterim: Bankacılık sistemi içinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde bile en
çok kâr eden sektör olageldi. Ancak vatandaşlarımızdan, gerek kredi açılışı
sırasında gerekse kredilerini ödemiş vatandaşlarımızın ipotek kaldırma
işlemleri sırasında çeşitli miktarlarda ve değişen oranlarda komisyonlar
alınmaktadır. Bu konudaki farklılıkları ve kanunsuzlukları gidermek için
herhangi bir çalışmanız var mıdır?
BAŞKAN – Sayın
Akkuş…
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Seydişehir Alüminyum Tesisleri ülkemizin
büyük sanayi kuruluşlarından birisidir. Burası 286 milyon dolara satıldı
-fabrika artı Oymapınar artı maden sahası ve artı lojmanlar olarak- iptal
edildi ancak işletme devam ediyor yani alan kişi işletmeye devam ediyor.
Ayrıca, satış şartları içinde yer alan “Üretilen elektrik satılamaz, işletmede
kullanılır.” ibaresi… Yüklenici, fabrika sahasına bir termik santral kurmuş,
elektrik satmak için de TEİAŞ’a müracaat etmiştir.
Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Bu doğru mudur? Bu hak ve hukukun gasbı değil midir? Fabrikanın bugünkü maliyeti kaç milyar
lira olabilir? Bu konuda açıklamalarınızı bekliyorum.
Sağ olun.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın Bakanım,
buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Bütçesi en fazla
artan kurumlar, Dış Ticaret Müsteşarlığı birinci sırada, bana verilen rakamlara
göre DFİF sebebiyle çünkü DFİF’i Dış Ticaret
Müsteşarlığının bütçesine ekledik, yüzde 531; en az artan Bayındırlık ve İskân
Bakanlığı. Bu da afet ödenekleri eskiden Bayındırlık ve İskân Bakanlığına
veriliyordu. Afet, tabii ki yönetim yeniden yapılandırıldı. Bayındırlık ve
İskân Bakanlığı bütçesi yüzde 24 düşmüş ama fonksiyonları nedeniyle değil, bu
türden yani yeniden yapılandırma nedeniyle olmuştur.
Değerli
arkadaşlar, üniversitelere verilen ödenekler tabii ki Devlet Planlama Teşkilatı
tarafından yapılan çalışmalar, yani Yükseköğretim Kurulu, Devlet Planlama
Teşkilatı, Millî Eğitim Bakanlığı… Biz Maliye olarak tabii ki oradan gelen
çalışmalar bazında bir ödenek tahsisi yapıyoruz. Birtakım kriterleri
vardır. Mutlaka üniversitenin, işte, büyümesiyle ilişkilidir, yatırım
planlarıyla ilişkilidir. Şimdi, ben ilgili üniversitelerle ilgili detayları
bilmiyorum, arkadaşlar çalışsınlar, gerekirse size o konuda yazılı bilgi
veririm.
Değerli
arkadaşlar, akaryakıt ürünleri üzerinden alınan ÖTV, spesifik
bir rakam soruldu. Yine, müsaade ederseniz, karşılaştırmalı vereyim -yani sırf
hani bir perspektif vermek açısından- çünkü sadece bir yılı vermek yetmez: 2010
yılında 32 milyar lira akaryakıt ürünleri üzerinden aldığımız ÖTV söz konusu.
Bu, gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 2,9’u
yani tam rakam yüzde 2,92; 2002 yılında 11,2 milyar lira alınıyordu ama o
zamanlar da gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,21’di. Yani gayrisafi
millî hasılaya oran olarak akaryakıt ürünlerinden aldığımız ÖTV 2010 yılında
yüzde 2,9; 2002 yılında yüzde 3,2’ydi.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Toplam vergi gelirleri ne Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Vergi gelirlerini de söyledim değerli arkadaşlar yani
rakamı verdim burada.
CEMALEDDİN USLU
(Edirne) – Vergi gelirleri içindeki yüzdesi?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Düşük mü efendim faizler, düşük mü?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, sizin sorularınıza… Bakın,
soruları sordular, onlarınkine cevap vereyim. Yani bu şekilde yapalım.
Beraberiz, üç dört gün beraberiz.
TANSEL BARIŞ
(Kırklareli) – Ama bir şeyler öğrenmek lazım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Elimden geldiğince bütün sorularınıza cevap
vereceğim. Bakın, bundan başka daha ne yapayım ben?
Değerli
arkadaşlar, bu AVM’lerle ilgili bir taslak kanun var
ama tabii ki henüz Meclisimizin gündeminde değil. Burada, bence önemli olan
husus şu: Bütün ülkelerde perakende sektörü çok önemlidir, istihdam açısından,
yaratılan katma değer açısından inanılmaz bir öneme sahiptir. Dolayısıyla,
değişik modeller uygulanıyor ama şu anda Türkiye’deki model, Japonya hariç yani
tek tük birkaç ülke hariç, aslında dünyaya paralel giden bir düzenlemedir yani
tüketici odaklı çünkü herkes bir tüketicidir. Yani milletvekili de olsanız,
esnaf da olsanız, sonuç itibarıyla bir tüketicisiniz. Alışveriş merkezlerinde
tercihler, ortam, bunların hepsi rol oynuyor. Dolayısıyla burada yabancı
sermayeli kaç AVM var bilmiyorum ama Türk girişimciler de, yabancılar da,
yerliler de birlikte tabii ki AVM’ler açabiliyorlar.
O konuda istatistiki rakam varsa sizlerle paylaşırım.
Değerli
arkadaşlar, muhtarlarla ilgili açıklamayı aslında ben yaptım. Bildiğim
kadarıyla Köy Kanunu yenilenecek, İçişleri Bakanlığımız yeni bir kanun
hazırlıyor. Tabii ki o kanun çerçevesinde muhtarların maaşlarının, onlara
ilişkin özlük hakların düzenlemesini ben daha doğru buluyorum. Şu an itibarıyla
yaptığımız bir çalışma yok.
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Mahalle muhtarları ne olacak?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar şunu da söyleyeyim: 2002 yılı
Aralık ayında muhtarların maaşı 97 liraydı, 2010 Aralık ayında 354 lira, yani
yaklaşık yüzde 264 oranında artmış. Bu dönemde TÜFE’deki
artış yüzde 108,8. Dolayısıyla bütün kesimlerde olduğu gibi muhtarlara ilişkin
maaşları da biz, enflasyonun neredeyse…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, BAĞ-KUR primleri ne kadar?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, enflasyonun 2 katından fazla, nominal oranda muhtar maaşları artmış.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Yapmayın Allah aşkına Sayın Bakan! BAĞ-KUR primleri ne
kadar artmış?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani bu çok ciddi bir artıştır.
Değerli
arkadaşlar, şimdi, Sayın Başbakanımız “İstihdamı artıracağım.” demiş. Doğrudur,
artırmışız. 2005 yılı istihdamına baktığınız zaman -arkadaşlar şimdi rakamları
verdiler- yaklaşık 20 milyon 67 bin kişilik bir istihdam söz konusu, “son beş
yıl” dediğiniz için söylüyorum. 2010 yılı Ağustos -en son elimdeki rakamlar
bunlar- 23 milyon 193 bin, yani yaklaşık 3 milyon 128 bin kişilik bir istihdam
artışı olmuş. Şunu size açıkça… Yani ben gerçi birçok konuşmamda da değindim.
Yirmi yedi Avrupa ülkesinde şu son üç yılda 2,1 milyon kişilik istihdam azalışı
olmuş, Amerika gibi bir ülkede 6,5 milyon kişilik bir istihdam azalışı olmuş.
Türkiye, istihdam yaratan, yani iş yaratan, vatandaşına iş imkânı sağlayan çok
nadir ülkelerden bir tanesidir. İnanın bana, ILO rakamlarına bakın, bu rakamlar
çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Yetiyor mu? Yetmiyor tabii, daha fazlasını
yaratmamız lazım.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, süremiz doldu. Bu süreye artık özen gösteriyoruz bizler de. Onun için,
size de teşekkür ediyorum.
Saygıdeğer
milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
3’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
4’üncü maddeyi
okutuyorum:
İKİNCİ BÖLÜM
Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler
Bölüm düzeni ve
deyimler
MADDE 4 – (1)
Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak
fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve
dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.
(2) Bu Kanunda ve
diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;
a) "Fasıl ve
bölüm" deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,
b)
"Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,
c)
"Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,
ç)
"Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların
bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,
d) Borç ödemeleri
yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin
yürütüldüğü ilgili tertipleri,
ifade eder.
(3) Tahakkuk
ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın
dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı
ise ikinci düzeyde hazırlanır.
(4) ilgili
mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu
sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler
yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Madde
üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin
Buldan konuşacaktır.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında grubum adına
söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçede yine kadının adı yok. Bütçe görüşmelerini
tamamlamak üzereyiz ama bu görüşmeler yapılırken ülkemizde her sene daha da
katmerleşen kadına yönelik şiddete değinmeden geçemeyeceğim. Nitekim bu sorun
hâlihazırda ülkenin en can yakıcı problemlerinin başında gelmektedir ve
üzülerek görmekteyiz ki Hükûmetin bu konuda acil
tedbirlerin devreye konulacağı bir plan ve programı bulunmamaktadır. Bu
duyarsızlık kadına yönelik şiddetin Hükûmet
tarafından kabul edilebilir bir olgu olarak görüldüğünü göstermektedir ki bu
durum bize kaygı vermektedir.
Kadına yönelik
şiddet ve ayrımcılık her yıl bir önceki yıla göre artarak devam ederken kadın
haklarına ilişkin olarak ulusal ve uluslararası düzeyde verilmiş taahhütler
kâğıt üzerinde kalmaktadır. Bu sorunun önünün alınması için acil tedbirler
geliştirilmediği için, her yıl ülkenin herhangi bir yerinde adını duyduğumuz ya
da duyamadığımız binlerce kadınımız onarılması güç yaralar almakta veyahut daha
da kötüsü yaşamını yitirmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin ölümle sonuçlanan en ağır türü
olan kadın cinayetleri, Adalet Bakanının da açıkladığı üzere, 2002 yılından bu
yana yüzde 1.400 artarak devam etmektedir. Töre ve namus cinayetleri de dâhil olmak
üzere 2002 yılında 66 kadın cinayeti işlenirken bu sayı 2003’te 83’e, 2004’te
164’e, 2005’te 317’ye, 2006’da 663’e ve 2007’de ise 1.011’e ulaşmıştır. Geride
bıraktığımız 2010 yılına baktığımız zaman ise kadına yönelik şiddet oranlarının
rekor düzeylere ulaştığını görmekteyiz. Bu yıl içerisinde her ay ortalama 30
kadın çeşitli bahanelerle katledilirken 6.423 kadın gördükleri şiddet nedeniyle
hastanelik olmuştur.
Dünya Ekonomik
Forumu’nun kadın-erkek eşitliği sıralamasında 135 ülke arasında 126’ncı sırada
yer alan Türkiye’de, taciz ve tecavüz gibi cinsel saldırı suçlarında, TÜİK
verilerine göre, son beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; burada uzun uzadıya istatistiksel verileri sıralayarak
sizleri bunaltmak niyetinde değilim ancak bu objektif verilerin bize anlattığı
bir şey var, o da Hükûmetin görmezden geldiği kadın
katliamları ve kadına yönelik şiddet oranlarının devasa boyutlara ulaştığı ve
kaygı yaratmanın da ötesinde, dehşet verici düzeylerde olduğudur. Kapalı bir
ataerkil toplum düzeninde yaşadığımız gerçeğini de göz önünde
bulundurduğumuzda, korktuğu için şikâyette bulunmayan ya da akıbeti hiç
bilinmeyecek şekilde üzeri kapatılan olaylarla beraber bu oranların çok daha
korkunç boyutlarda olduğu ortaya çıkmaktadır, zira bu oranın da yüzde 40 gibi
ciddi bir miktara denk düştüğü belirtilmektedir.
2002 yılından
2009’a kadar kadına yönelik şiddet ve cinayetler nedeniyle toplam 12.678
açıldı. Bu davalarda 15.564 kişi yargılanırken bunlardan 5.736’sı mahkûm oldu.
Bu davalarda 1.859 kişi için beraat, 794 kişi için de denetimli serbestlik
kararı verildi. Açılan davalardaki dosyalardan 11.216 dosya karara bağlanırken
6.074 dosyanın yargılanmasına devam edilmektedir. Karara bağlanan dosyalardan
5.483’ünün Yargıtay aşaması tamamlanırken mahkemelerin karara bağladığı 4.592
dosya Yargıtayda onay beklemektedir.
İşte bu rakamlar
da adalet sisteminin, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesinde ne
kadar yetersiz kaldığını göstermektedir. Gerçi, Türkiye adalet sisteminin,
adaleti sağlamak noktasında ne kadar zayıf olduğunu sanırım hepimiz çok iyi
bilmekteyiz. Ancak bu adalet sisteminin, söz konusu öteki kimlikler olunca ne
kadar hukuksuz kararlar verebildiğini, ne kadar hantallaşabildiğini ve nice
dosyaları zaman aşımına uğrattığını bildiğimiz hâlde, Hükûmetin
bu konuda sadece inşa ettiği adalet saraylarıyla övünmesini bir aymazlık örneği
olarak görmekteyiz.
Adaletin,
Kürtleri, Alevileri, gayrimüslimleri, kadınları, muhalifleri ve bütün ötekileri
es geçtiği bir ülkede Hükûmetin, yaptığı binalarla
övünmesi, adaletin tesisisin Hükûmet için zaten bir
bina kadar önemli bir husus teşkil etmediğini göstermektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yine, kadına yönelik şiddetin bir başka tezahürü
olarak gerçekleşen ve aynı zamanda çocuk istismarı olan çocuk gelinlerin durumu
da çok önemli bir sorun olarak vuku bulmaktadır. Bu evlilik türü, ülkemizin
yaklaşık olarak bütün bölgelerinde yaygın olarak gerçekleştirilmektedir.
Ataerkil yapı
tarafından normalleştirilerek meşru hâle getirilen kız çocuğu evlilikleri her
üç evlilikten birini kapsayacak derecede yüksek bir orana tekabül etmektedir.
Erken yaşta evlilikler yıkım getirmektedir. Bu kapsamda çocuk gelinlerin
öncelikle eğitim hayatı son bulmaktadır. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları
okuldan alınmaktadır ve bu nedenle okuldan ayrılmak zorunda kalan kız çocuğu sayısı
çok ciddi rakamlarla ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra çocuk gelinler, ruhsal
ve bedensel çöküntü içerisine girmektedirler. Erken yaşta evlendirilen kız
çocukları birçok ruhsal sorun yaşadıkları gibi bedensel olarak da ciddi sağlık
sorunlarının etkisine açık hâle gelmektedirler. Kız çocukları, bedensel
gelişimini tamamlamadan çocuk yaşta anne olmanın beraberinde getirdiği
risklerin mağduru olmaktadırlar.
Toplumsal ve
ruhsal gelişimini tamamlayamadan evlendirilen kız çocukları, evlilik
sonrasında, arkadaşlarından kopma, öz güven eksikliği, toplumsal faaliyetlere
katılımdan uzaklaşma gibi problemler yaşamaktadırlar ve bütün bunların yanı
sıra çocuk olmaları nedeniyle yetişkin istismarına karşı savunmasız olan kız
çocukları, eşleri tarafından fiziksel, duygusal, sözel ve hatta cinsel şiddete
maruz kalabilmektedirler. Bütün bu şiddet sarmalının bir sonucu olarak erken
yaşta evlendirilen kız çocukları, ya kaybolmakta ya da öz yıkım yolunu seçerek
yaşamlarına son vermektedirler.
Nitekim kaybolan
ve intihar girişiminde bulunan çocukların önemli bir kısmının erken yaşta
evlendirilen kız çocukları olduğu görülmektedir. Türkiye basınında hemen her
gün bu nitelikte gerçekleşen acı olaylar sıklıkla yer almaktadır. Bu durum
temel insan hakları ve çocuk haklarına aykırı bir olaydır ve hiçbir şekilde
çözüme kavuşturulmamış olması aynı zamanda toplumsal çöküntüyü de beraberinde
getirmektedir.
Çocuk
evliliklerin bu denli yaygın olarak gerçekleştiği ülkemizde, devlet, önleyici
tedbirleri ihmal etmekle beraber, altına imza koyduğu Evrensel İnsan Hakları
Bildirgesi, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni ve
Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni de ihmal etmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; ötelenemeyecek düzeyde acil çözümler bekleyen kadına
yönelik şiddetin önlenmesi amacı ile öncelikli olarak çocuk gelinler ihmalini,
şiddet ve kadın cinayetlerini bağlayan acil yasalar, düzenlemeler yapılmalıdır.
Bu bağlamda yasalar, kadın katillerinin değil, kadınların korunmasına hizmet
edecek ve kadın cinayeti işleyenlerin cezalarında indirime gidilmeyecek şekilde
yeniden düzenlenmelidir.
Kadınların
rahatlıkla ve her türlü koruma talep edebilecekleri mekanizmalar yaratılmalı,
var olanların da koşulları iyileştirilerek kadınlar lehine işlemesi derhâl
denetim altına alınmalıdır. Devlet, yasal ve kurumsal bütün mekanizmaların
işlerliğini sağlama sorumluluğunu göstermelidir.
Bu duygu ve
düşünceler ile hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 17.38
DÖRDÜNCÜ OTURUM
Açılma Saati: 18.04
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Dördüncü
Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu
Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
4’üncü madde
üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın
Hasan Çalış.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz bütçe kanunu tasarısının 4’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket
Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla
selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlarım, madde bütçenin düzeni ve deyimlerle ilgili. Tabii ki bir bütçenin
düzeni, dengesi çok önemli fakat bir bütçede en önemli olan, bu bütçeyle sosyal
kesimlere, işçiye, memura, emekliye ne verebileceğimiz, bu kesimlerin hayat
standartlarını ne kadar iyileştirebileceğimiz ve ne kadar
kötüleştirebileceğimiz önemli bir gerçeklik oluyor.
Kıymetli arkadaşlar,
her ne kadar burada iktidar partisinin temsilcileri emeklilerle ilgili,
memurlarla ilgili, diğer çalışanlarla ilgili değişik rakamları takla attırarak
güzel tablolar çizse de dünya dönüyor arkadaşlar. Çizdiğiniz bu tablolar
emeklinin yaşadığı sıkıntıların gerçeğini değiştirmiyor. Bu çizdiğiniz tablo
işçinin yaşadığı sıkıntıları gidermiyor. Bu çizdiğiniz tablo memurun içinde
bulunduğu sıkıntıları gidermiyor. Gerçek olan nedir? İktidarıyla, muhalefetiyle
milletin bizden beklentisi nedir? Bu kesimlerin, sosyal
kesimlerin tamamının refah seviyesini gerçekte düzeltmek.
Arkadaşlar, kâğıt
üzerindeki düzelmeler toplumun gerçek hayatına yansımıyorsa bir yerde sakatlık
var demektir.
Aslında, bu
dönem, Türkiye İstatistik Kurumu, maalesef -maalesef diyerek altını çiziyorum-
tartışılır bir kurum hâline gelmiştir. Nitekim İstatistik Kurumunun rakamları,
emekliyi, işçiyi, memuru çok yakından ilgilendirmektedir. Onun için, ileride
yapılacak tarafsız bir çalışmada Türkiye İstatistik Kurumunun bu dönemi
üzerinde tartışılmaya maalesef devam edilecektir, tartışılmaması gereken bir
kurum.
Kıymetli
arkadaşlar, Türkiye’mizde -Emekli Sandığı, BAĞ-KUR, SSK- bütün emeklilerimizin
nüfusu 10 milyon 800 bindir. Neredeyse ülke nüfusunun yedide 1’i. Gerçekten bu
nüfus çalıştığı sürede ne beklemiş? Refah içinde, huzur içinde bir yaşlılık
geçirmek, sıkıntı yaşamamak ama gerçek nedir? Kıymetli arkadaşlar, bu konularda
yapılan değişik çalışmalar var.
Kurumun birisi
tarafından -ben ismini vermeyeyim- yaşlılık geçim endeksi kamuoyu araştırması
yapılmış. Bu araştırmaya göre, emeklilerin yüzde 50’si geçimini sağlayabilmek
için ikinci bir işte çalışmak zorunda olduğunu belirtiyor, yüzde 30’u çalışacak
bir iş bulabiliyor, yüzde 12’si iş aramaya devam ediyor.
Yine, bu
çalışmaya göre, emeklilerin içerisinde çalışma ihtiyacı hissetmeyenlerin önemli
bir kısmının ya bir ek geliri vardır ya da çocukları tarafından yardım
yapılmaktadır.
Arkadaşlar,
emeklilerimizin çok önemli bir kısmı aylık harcamalarının büyük bölümünü gıda,
ısınma, elektrik, su gibi zaruri ihtiyaçlarına harcamak durumunda kalıyor.
Yüzde 28’i ancak borç veya kredi kullanabiliyor.
Kıymetli
arkadaşlar, aslında emeklilerimizin Türkiye'nin her yanında problemleri
birbirine benziyor. Bütçe çalışmaları başlamadan birkaç gün önce Karaman’da
Türkiye Emekliler Derneği Karaman Şubesini ziyaret ettim. Orada emekli hemşehrilerimi dinlediğim zaman inanın üzülmemek mümkün
değil. O tabloyu görüp onların yaşadığı sıkıntıları hissetmemek, o
sıkıntılardan dolayı rahatsız olmamak mümkün değil. Orada hemşehrilerimizin
bütün sıkıntılarını not aldım ve toplantının bitiminde dedim ki: “Benden ne
istiyorsunuz arkadaşlar?” Bu arkadaşlarımızın bana söylediği şu oldu: “Sayın
Vekilim, birkaç gün önce iktidar partisinden bir vekilimiz de geldi, ziyaret
etti. Problemlerimizi ona da anlattık. Aslında hemşehrimiz
Çalışma Bakanlığında, gelip bizim problemlerimizi dinlemesini ve bunlara sahip
olmasını istiyoruz ama sizi bulmuşken sizden isteğimiz, siz bizim sesimiz olun.
Biz sesimizi duyuramıyoruz.” Ben şimdi, yüce Meclise, Hükûmetimizin
Sayın Maliye Bakanına -eğer dinlemeyi lütfederse- emeklilerimizin problemlerini
iletmek istiyorum.
Sayın Bakanım, Hükûmet adına Maliyenin, kasanın başında bir bakan olarak
emeklilerimizin inanın sıkıntılarını dinleyip rahatsız olmamak mümkün değil.
Nedir istekleri? “Adil bir ücret, intibak sorununun halledilmesi, emekliler
arasındaki maaş farkının giderilmesi, tek çatı uygulamasının altını doldurarak
taban aylığı eşitliğinin sağlanması. Millî gelirden hakkımız olan refah payını
geriye dönük olarak bizim ücretlerimize yansıtsınlar. Emekli Sandığı
emeklilerine sağlanan haklar diğer emeklilere de sağlansın. TÜFE’den
doğan yanlış hesaplamalar giderilsin, hakkımız teslim edilsin. Hastanelerde,
özel hastanelerde emeklilerden alınan katkı payı kaldırılsın. Özellikle asgari
ücretin altında maaş alan emeklilerimize, özürlü ve yatalaklarımıza, gıda,
ısınma, aydınlatma, ulaşım, akülü araç ve benzeri ihtiyaçları için yardım
edilsin. 2011 yılı bütçe kanununda bizim derdimize derman olacak bir şeyler
olsun.” diyorlar değerli arkadaşlarım.
Değerli
arkadaşlar, ben, AKP’nin sayın yöneticilerinden, sayın
Hükûmetten, bu yüce Meclisten, hemşehrilerim
adına, partim adına, bütün emekliler adına ve çalışanlar adına rica ediyorum.
İnanın, bu emeklilerimizin önemli bir kısmı için 500 kilogram kömür alabilmek,
evinde sıcak bir çorbayı kaynatabilmek, çoluk çocuğunun rızkını temin edebilmek
çok önemli bir problem hâline gelmiştir.
Biz, Milliyetçi
Hareket Partisi olarak yüce Meclise şu sözü veriyoruz: Emeklilerle ilgili,
memurlarla ilgili ve diğer çalışanlarla ilgili getireceğiniz her çalışmaya,
olumlu çalışmaya katkı vereceğiz.
Kıymetli
arkadaşlar, çalışanların bir diğer problemi nedir? Sosyal
güvenlik destek primi. Bu konuda bir yıldır kanun teklifimiz bekliyor.
Yüzde 15’lere varan sosyal güvenlik destek priminin Türkçesi nedir arkadaşlar
biliyor musunuz? Emekliye “Sen otur kardeşim, çalışma, sen bu hâlinle ayakta
durmanın bir yolunu bul.” Ya, arkadaşlar, Allah aşkına, asgari ücretle ayakta
nasıl dursun bu insanlar?
Kıymetli
arkadaşlar, emeklilerimiz böyle de çalışanlarımız ne durumda? Bugün
memurlarımızın yüzde 80’inin sıkıntısı, en önemli sıkıntısı, TÜİK’in sihirli rakamları nedeniyle, satın alma paritesi karşısında maaşlarının küçülmesi, geçimlerini
sağlayamamak.
Yine, bu
arkadaşlarımızın önemli bir kısmı, konut kredisi, araç kredisi, kredi kartı
gibi önemli bir kıskaca girmiştir. Maalesef devri iktidarınızda Diyanet İşleri
Reisimiz de fetva veriyor: “Artık memurlarımız kurban kesmeyebilir, memura
zekât verilebilir.”
Kıymetli
arkadaşlar, memurlarımızın sıkıntısı bununla bitiyor mu? İktidar yanlısı
sendika memurlarımızın üzerine akşam güneşi olmuş, batmıyor. Niye batmıyor?
“Efendim, bizimle beraber olacaksın.” Ya arkadaşlar, sizin demokrasi
anlayışınız bu mu Allah aşkına?
Ben teşekkürler
ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.
Saygılarımı
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt
Aslanoğlu.
Buyurun. (CHP
sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri;
hepinize saygılar sunuyorum.
Değerli
arkadaşlar, ülkede hükûmetler insanlara verdikleri
sözden asla dönmemeli. Ne sözü veriyorsa, insanlar -bu sözler hükûmetin, devletin verdiği bir sözdür- bu söze göre
kendilerini ayarlarlar ve geleceklerini buna göre planlarlar.
Soruyorum: Bir
Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi yapıldı. Herkes tüketici kredisi almış,
birtakım krediler almış, buna göre gitmiş taksitlerini “Ben bu kadar
ödeyebilirim.” demiş, belki beş yıl vadeli, belki üç yıl vadeli, belki iki yıl
vadeli… Arkasından bir tebliğ: “Kaynak Kullanım Destekleme Fonu’nu artırdım.”
Arkadaşlar, bunu
kime artırıyorsunuz, biliyor musunuz? Tüketiciye. Eğer bu artacaksa bundan
böyle kredi alacaklara “Ben Kaynak Kullanım Destekleme Fonu’nu bu kadar
yapıyorum.” deyin. Bunu tartışalım yapılmalı mı yapılmamalı mı, ama sen
gidiyorsun, eskiden kredi alan insanlara diyorsun ki: “Bundan böyle ödeyeceğin
taksitlerinde bu kadar Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi yaptım.” Takdir
sizin arkadaşlar. Böyle bir şey olmaz. Ve ne olacak biliyor musunuz? Genelde
bunlar tüketici; tüccar değil, yani ticari kredilere yapmıyor. Bir kere bu, eşyanın tabiatına aykırı. Bundan böyle yapacağım
derse, yapmalı mı yapmamalı mı, bunu tartışabiliriz ama eskiden kredi almış,
daha vadesine iki yıl var, bir buçuk yıl var, üç yıl var. Nasıl olur
arkadaşlar? Bundan böyle üç yıl daha bu insanlar ilave edilen Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu’na ilave ödeyecekler.
Arkadaşlar, bu
haksızlık. Bankalarla tüketicileri karşı karşıya getirdiler. Bir kere bir
Tüketici Kanunu var. Bu Kanun’u burada hep beraber yaptık. Tüketici Kanunu’nda,
bu yasa yapılırken, bankaların belirlediği aylık taksitlerden fazla para isteyemez,
diye bir taahhüt var. Bankalar müşteriye bunu yapıyor. Şimdi, müşteriyle
bankalar karşı karşıya getirildi.
Sayın Bakan,
öncelikle, burada alacağınız rakam çok büyük değil. Öncelikle bu Kaynak
Kullanımı Destekleme Fonu ile ilgili kararınızı bir daha gözden geçirin. Bir
daha gözden geçirin. Tüketiciye, o geçinemeyen, ancak tüketici kredisiyle
geçinen insanlara bu yükü yüklemenizi hakikaten hazmetmek mümkün değil. Ben bir
kez daha sizi bu konuda uyarıyorum.
Yine aynı
şekilde, biliyorsunuz futbol kulüplerinin, özellikle İkinci Lig’de, Üçüncü
Lig’deki kulüplerin en büyük geliri İddaa oyunundan,
yani Spor-Toto payından verilen paylardır. Geçen sene Sayın Bakan bir karar
aldı -mayıs ayı mıydı, hangi aydı- İddaa oyunundan
giden payları, hepsini yok etti, kulüpleri mahvetti. Daha sonra da döndü, iki
ay sonra, üç ay sonra kararından vazgeçti ama kulüplerin dengesini bozdu.
Şimdi, Sayın
Bakan, arkadaşlar; Türkiye’de bugüne kadar oynanan İddaa
oyununun toplam rakamı 14 milyar, yani eski parayla 14 katrilyon. Kulüplerin ne
aldığını biliyor musunuz, bu 14 katrilyondan ne veriliyor bu kulüplere?
Kulüpleri at gibi koşturuyor böyle tıkıtak tıkıtak, verdiği para 900 milyon. 900 milyon yani yüzde 6.
Acaba Maliye Bakanlığı İddaa oyununu devlete gelir
getirmek için mi yapıyor, yoksa acaba kulüplere bir yarar getirmek için mi
yapıyor? Sayın Bakan, yüzde 6 veriyorsunuz. Üçüncü Lig’deki bir kulübün yılda
aldığı para 300 bin lira. Kulüplerin lütfen ekonomik özgürlüğünü sağlamak için,
İddaa oyununun temeli kulüplerse ve bunların
sırtından bu parayı kazanıyorsa devlet, kulüplerin hakkını vermek zorundadır.
Kulüplerin eli sizin yakanızdadır. Verdiği para yüzde 6 arkadaşlar. Süper
Lig’de kulüpler için sorun yok. Niye? Çünkü yayın gelirinden çok yüksek para
alıyorlar. Ama Üçüncü Lig, İkinci Lig ve “Bank Asya Ligi” dediğimiz kulüpler
ise en fazla aldığı para -Bank Asya’nın- 1,5 milyon, İkinci Lig kulüpleri 500
bin, Üçüncü Lig kulüpleri ise 300 bin lira para alıyor arkadaşlar.
Sayın Bakan,
kulüplerin ekonomik özgürlüğünü yok ediyorsunuz. Koşturuyorsunuz, İddaa oyunu oynatıyorsunuz ve verdiğiniz para dilenciye
verilmeyecek yüzde 6. Kulüplerin hakkını yemeyin Sayın Bakanım. Spor Toto’nun
hiçbir suçu yok burada, bunun altını çiziyorum. Kanun’u böyle yapmışsınız.
Defalarca dile getirdik, Spor Toto Kanunu’ndaki yüzde 6’lık kulüp paylarının
yüzde 15’e çıkarılması… Burada, özellikle son kurulan şike komisyonunun tek
gündem maddesi buydu, şike ve kulüplerin sorunlarının tek gündem maddesi buydu
ve tüm parti gruplarının, oraya temsilci veren tüm partilerin en büyük
eleştirdiği konu bu arkadaşlar.
Sayın Bakan,
kulüplerin hakkını verin. Siz İddaa oyununu… Bir şeye
karar verin, “Biz İddaa oyunu oynatacağız…” Başka
oyun oynatın. Kulüplerin sırtından oynatmayın. “Oynatacağız, devlete vergi
kazandıracağız.” diyorsanız başka bir oyunda kendinizi deneyin. Ama İddaa oyununda kulüplerin sırtından para kazanarak,
kulüplere dilenci parası gibi yüzde 6 veriyorsanız ben kulüplerin hakkını size
helal etmiyorum.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Ediyor musun, etmiyor musun?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Etmiyorum! Bir daha söyleyeyim mi Mehmet Bey, etmiyorum!
(AK PARTİ sıralarından “Etme!” sesi)
Ediyor musun sen?
Şimdi, yine…
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Yüzde kaça çıkarılmasını istiyorsunuz?
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – 15, minimum 15.
Sayın Ali Uzunırmak Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan
komisyonumuzdadır, Sayın Abdurrahman Arıcı, Fatih
Bey, hepsi… Fatih Bey burada, desin ki: “Benim yüreğim bunda rahat.” özür
dileyeceğim, özür dileyeceğim.
FATİH ÖZTÜRK
(Samsun) – Demiyorum.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Devamla) – Yine, devlet sözünde durmalı arkadaşlar, devlet her zaman
sözünde mutlaka durmalı, insanlar da kendi geleceklerini planlayabilmeli.
Şimdi, 2005 yılında Bankacılık Kanunu’nu değiştirdiniz. Hep beraber destek
verdik; o günün koşullarında özellikle İmar Bankası açısından, hep beraber,
Türkiye’de dürüst, namuslu, şerefli insanları korumak adına destek verdik. Ama
Sayın Bakan, oraya o gün bir zimmet maddesi getirdik. Yani, zimmet maddesi,
bugün Türk bankacılığının başına beladır. Kars şubesinde kredi yetkilisinin
imzaladığı bir kredi elli tane imzadan geçiyor, eğer o kredide yarın bir sorun
olursa hâlâ… Bu zimmet kalkanı orada kaldığı sürece, bankalar müşterisine kredi
açmaktan imtina ediyorlar, korkuyorlar. Hiçbir banka kendi parasını batırsın
diye kredi vermez. Bunun için, Bankalar Kanunu’ndan grup kredileri dışında
-altını çiziyorum, grup kredileri dışında- verilen krediler zimmet olamaz.
Müşteriye verilen bir kredi, Gaziantep’teki müşteriye, Malatya’daki müşteriye
verilen bu kredi, hiçbir zaman…Tabii, ekonomide
sorunlarla karşılaşır kurumlar, firmalar ama kimse parasını bir başkasına
peşkeş çekmez, hiçbir banka. Bunun için, piyasanın önünü açmak için, bankaların
piyasaya daha yaygın açılması için mutlaka bu zimmet maddesini Bankalar
Kanunu’ndan kaldırmak zorundasınız. Bir sicil affı getirdiniz. “İşlemez.”
dedik. Her bankanın masasının altında… “Bu af, sicil affı işlemeyecek.” dedik.
O kara kaplı defter bankaların altında. Neden korkuyorlar? Yarın “Sen bakmadın,
sicil affı var ama baksaydın kardeşim sen...” Zimmet maddesinden dolayı, sicil
affı da olsa o kara kaplı defter duruyor. Bu nedenle, zimmet maddesi öncelikle
kaldırılırsa piyasanın önü açılır.
Hepinize saygılar
sunuyorum.
Teşekkür
ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına, Edirne Milletvekili Necdet Budak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK
(Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 4’üncü
maddesiyle, gider cetveli bölümlerinin analitik bütçe sınıflandırmasıyla uyumlu
olmak üzere fonksiyonlar şeklinde düzenlenmesi, fonksiyonların alt
fonksiyonlara ayrılması, cetvellerde yer alan deyimlerin neleri ifade ettiği ve
tahakkuk edecek giderlerin ekonomik sınıflandırma düzeyleri belirlenmiştir.
Bütçe kodlaması,
devletin mali istatistiklerinin daha düzenli, daha güvenilir, daha tutarlı,
aynı zamanda ölçmeye ve analiz etmeye daha elverişli olması açısından özel önem
arz eder.
Sayın
milletvekilleri, gider cetvelleri, kurumların yapacakları hizmetler için talep
etmiş oldukları ödenekleri gösteren bir cetveldir. Gider cetveli, genel ve özel
bütçeli ve ayrıca düzenleyici ve denetleyici kurumların da hazırlaması gereken
bir cetveldir.
2011 yılı merkezî
yönetim bütçesinde genel bütçeli kurumlarımız için 306,6 milyar TL, özel
bütçeli kurumlarımız için 26,6 milyar TL, düzenleyici ve denetleyici
kurumlarımız için ise 1,9 milyar TL olmak üzere toplam 355,1 milyar TL ödenek
tahsis edilmiştir.
2002 yılından
itibaren ekonomisi büyüyen ve yatırımları artan Türkiye, bugün Avrupa’nın
önemli büyük ekonomilerinden birisi hâline gelmiştir.
Öte yandan, 2001
yılında bütçe harcamaları içerisinde faiz giderleri yaklaşık yüzde 43,2
civarındaydı. Bir başka deyimle ülke ekonomisinin çarkları dönmüyordu.
Halkımızdan toplanan vergiler halka hizmet ve yatırım olarak geri dönmüyor,
aksine rantçılar gelir sağlıyordu. Bugün faize ödenen
oran bütçenin yaklaşık yüzde 15,2’sine gerilemiştir. AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde sıkı bir kamu maliyesi
uygulanmaktadır. Tabii ki bu uygulamalarda sosyal politikalardan ödün
verilmemektedir.
Hazırlanan
bütçelerle toplumdaki tüm kesimlerin yanı sıra, özellikle çiftçiler, köylüler
ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız desteklenmektedir. Bu anlamda tarımsal
destekleme bütçesi 2002 yılında 1,8 milyar TL iken, 2011 yılında 3,4 kat
artışla yaklaşık 6 milyar TL’ye ulaşmıştır. Ekonomideki olumlu gelişmelerle
birlikte tarıma ayrılan pay daha da artacaktır.
Bu noktada,
özellikle eleştiri konusu olan, 2011 yılı için öngörülen tarım desteklerinin
gayrisafi millî hasılanın binde 5’i düzeyinde olduğu
yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir, çünkü bu eleştiriyi
yapanlarca, şu anda tarım satış birliklerinin -yaklaşık on sekiz birlik
üzerindeki- 1 milyar TL civarındaki DFİF kredileri, tarımsal KİT’lerin
faaliyetleri, tarımsal kredilerdeki sübvansiyonlar, tarımsal KİT’lerin
faaliyetlerinin yanı sıra ihracat sübvansiyonları, tarımsal amaçlı sulama
projelerine verilen destekler göz ardı edilmektedir.
Özellikle OECD
raporu, uluslararası anlamda ülkelerin kendi iç bünyelerinde tarıma verdikleri
destekleri ortaya koyan verilere sahiptir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma
Örgütü (OECD) raporuna göre, uluslararası anlamda destekler ülkeler bazında
kıyaslanmıştır. Bu rapora göre, 2009 yılı dikkate alındığında, ülkemizde
tarımın gayrisafi millî hasıla içerisinde almış olduğu
toplam destek payı yüzde 3,97’dir. Bu pay, Avrupa Birliğinde yüzde 0,84;
Amerika Birleşik Devletleri’nde ise yüzde 0,87’dir. Yani OECD raporuna göre,
Türkiye’de, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göre oransal
olarak yaklaşık 4-5 kat daha fazla destek verilmektedir. Buradaki,
hesaplamalardaki hata, ülkemizdeki destekler çiftçiye verilen direkt destekler
-siyaseten devamlı kürsüden konuşuluyor- bir de tüketici üzerinden verilen
desteklerin dikkate alınması gerekir.
Değerli
milletvekilleri, ülkemiz için güven ve istikrar çok önemlidir. İstikrar
bozulursa ekonomi bozulur, ekonomi bozulursa tüm dengeler altüst olur, işsizlik
artar, ülkemizin uluslararası anlamda etkinliği azalır. Onun için gelir-gider
tahminlerinin yer aldığı bütçelerin ekonomi ve istikrar açısından çok önemli
olduğunu düşünüyorum.
Özellikle başta
Maliye Bakanımız olmak üzere, tüm bürokratlara ve çalışanlara bütçeyi
hazırlamalarından dolayı teşekkür ediyorum. Bütçemizin ülkemiz için hayırlı
olmasını diliyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili… Yok.
Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili… Yok.
Başka söz talebi
yok.
Soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
Sayın Aydoğan, buyurun efendim.
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
diyorsunuz ki: “Türkiye’de emekli maaşları çok yüksek, bu çılgınlık, bundan
gurur duymuyorum.” Hangi emeklinin maaşı çılgınlık düzeyindedir? Geçinmekte
zorlanan, elektrik, su parasını ödeyemeyen, torunlarına harçlık veremeyen
emekliden de gurur duyuyor musunuz? İntibak yasasını çıkarmayı düşünüyor
musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, devlet personeli açısından, 2002 yılındaki kadrolu işçi
ve memur sayısı nedir, 2010 yılında ne olmuştur? Aynı şekilde 2002 yılındaki
devraldığınız sözleşmeli ve geçici personel sayısı ne kadardır, sekiz yılın
sonunda ne olmuştur?
2) Hükûmet olarak, çalışanların daha az iş güvenliği olan
sözleşmeli, geçici ve taşeron işçi sistemine geçmenizdeki sebep nedir? Neden
işçiler daha az güvenlikli bir sisteme geçmiştir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda yeniden
yapılandırma yaklaşık bir aydır görüşülüyor, elektrik paraları da var. Adres
veriyorum, Konya Akşehir’de, ilgili şirket, herkesin tapusuna haciz koydurdu
mu, koydurmadı mı? Bir şekilde, bu yasa çıkmadan insanları bu kadar zorlamayı
ben vicdanen kabul edemiyorum. “Nasılsa bu yasa çıkacak.” diye insanlar yasanın
çıkmasını bekliyor ama buna rağmen, Konya Akşehir, adres gösteriyorum, ilgili
şirket, tapuları dâhil, her şeylerine haciz koydurmuş. Ben vicdanen bunu kabul
edemiyorum. İnceletin, böyle bir durum var mı, yok mu? Hakikaten, bu şirket ne
istiyor bu insanlardan, yoksa bu kanun çıkmadan insanlardan parasını mı almak
istiyor?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Sipahi…
KAMİL ERDAL
SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bütçe sunuş konuşmanızın otuz altıncı sayfasında 2002 ile 2010 arasında net
asgari ücretle neler satın alınabiliyordu, nereden nereye mantığıyla
hazırlanmış bir çizelge vardı. Ben, hane halkı borç oranına göre, belirlenen
yıllara göre, bunları tekrar belirledim. Asgari ücret 2002’de 184’ten 150 liraya
iniyor, 2010’da 599’dan 336 liraya iniyor. Bu takdirde, 2002’de 120 litre mazot
alınırken, şimdi 105 litre alınabiliyor. 2002’de 17 kilo dana eti alınırken,
şimdi 12,5 kilo et alınabiliyor. Ayrıca, 2002’de alınan et, bu ülkenin eti,
sağlıklı, Türk üreticisinin eti iken; 2010’da alınan et, nerede, nasıl, ne
zaman, ne şekilde kesildiği, ne eti olduğu belirsiz, mundar mı, mekruh mu
olduğu belirsiz et. Benim size şimdi sorum şu: Bu belirttiğim kıstaslara göre
bu çizelgeyi yeni baştan hazırlamayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Köse…
ŞEVKET KÖSE
(Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Türkiye’deki yaklaşık 70 bin muhtarın bir dileğini size sormak istiyorum:
“Muhtarların maaşları yeterlidir.” diyorsunuz. Emekli olmayan muhtarların
ödediği aylık BAĞ-KUR primi ne kadardır? Aldığı maaşla BAĞ-KUR primi borcunu
ödemeyen muhtarlar geçimini nasıl temin edecek? Emekli olmayan muhtar olmasın
mı diyorsunuz? Muhtarları gözden mi çıkardınız? Yoksa muhtarlığı kaldırmayı mı
düşünüyorsunuz? Bu konuda açıklama yaparsanız sevinirim.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Özdemir…
HASAN ÖZDEMİR
(Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakana
soruyorum: Özelleştirme stratejileri Hükûmetinizin
ekonomi politikalarında önemli yer tutmaktadır ancak, özelleştirme sonucunda
elde edilen gelirin kullanımına dair kamuoyunda net bilgiler bulunmamaktadır.
Seçim bölgem Gaziantep’te Hükûmetiniz döneminde
satılan kamu mallarından elde edilen gelirlerin miktarı nedir? Bu gelirlerden
Gaziantep iline aktarılan miktar ne kadardır? Aktarılan kaynağın ne kadarı yeni
kamu yatırımlarına ne kadarı mevcut kamu giderlerinin finansmanında
kullanılmıştır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, lüks
yat ve tekne sahiplerine mazotta ne ölçüde ÖTV indirimi yapılıyor? Bu ÖTV
indiriminden niçin çiftçimiz, üreticimiz faydalanamıyor? Bununla ilgili
önümüzdeki dönemde çiftçimize, üreticimize bir müjde verebilecek misiniz? Cevap
verirseniz memnun olacağım.
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Buyurun
Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, her şeyden önce bu emekli maaşlarıyla
ilgili soruyu sordukları için kendilerine teşekkür ediyorum çünkü bu konuyu üç
kez düzelttim ama ona rağmen, maalesef, haber yazılırken büyük başlıklarla
yazılıyor, sonra düzeltmeler ufak tefek yazılıyor; bu, Türkiye'nin bir gerçeği.
Bir İspanyol
Gazetesi -tek başına değil- 17 Avrupalı gazeteciyle beni ziyaret ettiler Maliye
Bakanlığında. Onlarla çok geniş ölçekte -Türkiye Avrupa Birliği sürecinden
başlayarak- birçok konuyu konuşma imkânı bulduk. Bir İspanyol gazeteci dedi ki:
“İspanya’da emekli maaşları azaltılıyor, yaş yükseltiliyor, sizde de böyle bir
çalışma var mı?” Ben dedim ki: “Bizde böyle bir çalışma yok. Tam aksine biz emeklilerimizin
maaşlarını bu sene enflasyon öngörüsünün -yani 2011 için konuşuyorum- en düşüğü
için 4 kat artırıyoruz yani yüzde 21,7 ve en yüksek emekli maaşını da en az
yüzde 8 artırıyoruz.” O da enflasyon öngörüsünün üzerinde. “Bizde yaş artışı da
yok, tam aksine 1990’lı yıllarda popülist
yaklaşımlarla 1950’de bile elli beş olan emeklilik yaşı 1990’lı yılların
başında otuz sekiz ve kırk üçe indirildi. Bu yaşlarda insanların emekli
edilmesi çılgınlık.” dedim ve o düzeltmeyi de yaptım.
Bakın, Türkiye’de
esas çılgınlık olan şey maaşlar değil, vatandaşımızın hâlâ elli yaşın altında
emekli oluyor olmasıdır. Çünkü aslında bu insanlarımızın çalışıyor, üretiyor
olması lazım. Şimdi, eğer Türkiye’de Avrupa’da olduğu gibi emekli yaşı makul
düzeyde olsaydı… Bakın, 30 OECD ülkesinin -son 3 ülkeyi bilmiyorum- 21’inde
emekli yaşı altmış beş ve üstü, 4’ünde altmış-altmış beş, sadece Türkiye’de
altmışın altında. Bırakın altmışın altını, bu sene bile ellili yaşlar civarında
emekli olabiliyorsunuz. Bu yanlış bir şey. Eğer bu olmasaydı
bugün emeklilerimize çok daha büyük imkânlar ayırabilecektik çünkü bu kadar
genç yaşta, bu kadar yüksek sayıda emeklimiz olmazdı. Şimdi, yani ben buna bu
çerçevede bir açıklama yaptım ama maalesef çarpıtıldı, sunuldu. Bana bu
açıklama imkânını verdiğiniz için tekrar size teşekkür ediyorum.
Emeklilerimizin
maaşları, değerli arkadaşlar, bizim dönemde çok ciddi bir şekilde
yükseltilmiştir, enflasyondan kat kat
yükseltilmiştir. Yani konu önemli olduğu için size tekrar rakamları vereyim:
Yani bugün en düşük bir SSK işçisi -yine referans noktası 2002- 257,1 lira
alıyordu, bugün 2010 yılında, aynı işçiyi referans alırsak, 710 lira alıyor. Yani aradaki fark ortada. Muhtarlarımız için de böyle,
emeklilerimiz için de böyle, memurlarımız için de böyle. Ha, peki, bu seviye
yeter mi? Yetmez tabii. Benim 4 tane kardeşim var kamuda zamanında çalışmış
olan 3’ü öğretmen emeklisi, birisi de Bayındırlıktan emekli; memur emeklisi
veya işçi emeklisi. Şimdi bunların durumlarını ben çok iyi biliyorum.
Dolayısıyla benim böyle bir ifade kullanmamın imkânı yok, ben bunu kullanmadım.
Ama şunu açıkça söyleyeyim: Türkiye'nin imkânları arttıkça, Türkiye kendi refah
düzeyini yükselttikçe bu mutlaka işçimize, emeklimize, asgari ücretlimize de
yansıyor. Yansıyor da, şu anda yansıyor. Bakın 2011 yılında eğer biz en düşük
emeklimizin maaşını yüzde 20’den fazla artırıyorsak ve enflasyon öngörümüz
yüzde 5,3 ise… Hadi 5,3 tutmaz, başka bir şey olur. Ama çok
ciddi bir artış olduğu ortada. Fakat emeklilerimize daha fazla vermek
için dışarıdan da, içeriden de borç almak da doğru bir strateji olmaz. Biz daha
fazlasını veriyoruz ama sürekli o dengeyi gözetmemiz lazım. O dengeyi
kaybettiğimiz zaman, o zaman her tarafta refah tabii ki azalır, o eninde
sonunda herkese yansır.
Şimdi ikinci
soruya gelelim. İkinci soru tabii teknik bir soru. Takdir edersiniz ki bu
rakamlar yok bende. Yani kadrolu işçi, memur vesaire. Yani
2002-2010… Arkadaşlar çıkartırlarsa ben sonraki seanslarda size ya gönderirim
ya da cevap veririm.
Yeniden
yapılandırma hususu. Konya’daki o uygulama…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Konya Akşehir, Çeltik Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki hukuk dışı bir
uygulama varsa bu işten sorumlu kurumlarımız ki, burada EPDK’dır
veya başka birimlerdir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, gereğini yapsın. Ben
konunun detayına vâkıf değilim. Ama şu da bir gerçek: Biz Türkiye’de sattığımız
elektriğin parasını toplayamıyoruz ve bunu toplamamız lazım. Çünkü onun
faturasını bütün vatandaş ödüyor. Şimdi, değerli arkadaşlar…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Ama halka “Yapılandırma yapacağım, bekle.” demişsiniz
Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama yapılandırmanın tarihini belirledik, ondan
sonrası olmaz dedik. Şimdi bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri lazım.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, 01/07’den önceki borçlar... Ama millet diyor ki:
“Yapılandırma çıkacaksa niye ödeyeyim!”
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki yani hane
halkının borcunu dikkate alıp…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Müdahale edin Sayın Bakanım, müdahale edin.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…
Sayın Bakanım,
son sözlerinizi alayım efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, hane halkının borcunu dikkate
alan bir satın alma gücü çizelgesi tabii ki yapamayız. Biz şu anda ne maaş
veriyoruz, o maaşla ne alınabiliyor, 2002’de ne alınıyordu, her şey ortada.
Bizim vatandaşımız 2002’de aldığı ürünlerin bugün çok çok
daha fazlasını, yani hemen hemen her kategoride çok çok daha fazlasını alabiliyor. Satın alma gücü
yükselmiştir, zenginleşmiştir diye düşünüyorum.
Muhtar maaşları
çok sıklıkla gündeme getirildi. Buna ilişkin -yine söylüyorum- bir çalışma
yapılsın, o çalışmada biz Maliye Bakanlığı olarak destek oluruz ama yine
tekrarlamam gerekirse, şimdi bakın, bir mahalle muhtarı 2002 Aralığında 97 lira
alıyordu, 2010 yılında 354 lira alıyor.
Şimdi prim
tutarına bakıyoruz: 2002 yılında en düşük prim 87 liraydı ve bu, aldığı maaşın
yüzde 89’una tekabül ediyordu.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, teşekkür ederim.
Yani sayın
bakanlarımız veya sayın milletvekillerimiz tabii üç dört tane soru soruyor,
sayın bakanlar haklı olarak cevap vermeye kalkışınca ne oluyor… Dolayısıyla,
ben vakti kullanmak durumundayım, bana düşen görev bu.
Teşekkür ediyorum
size.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN –
Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.
4’üncü maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
5’inci maddeyi
okutuyorum:
Bağlı cetveller
MADDE 5 – (1) Bu
Kanuna bağlı cetveller aşağıda gösterilmiştir.
a) Bu Kanunun 1
inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),
b) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline
devam olunacak gelirler (B),
c) Merkezi
yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel
hükümler (C),
ç) Bazı
ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),
d) 5018 sayılı
Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit
imkanları ile bu imkanlardan harcanması öngörülen
tutarlar (F),
e) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri
uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),
f) Çeşitli
kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ),
g) Ek ders,
konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları
(K),
ğ) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul
Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı
tarafından yönetilen okul pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon
ücretleri (M),
h) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti
Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak hayvanların alım
değerleri (O),
ı) 3634 sayılı
Kanun uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak motorlu taşıtların
ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P),
i) 5018 sayılı
Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin
yıl içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette
kullanılacağı ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve
237sayılı Taşıt Kanununa tabi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların
azami satın alma bedelleri (T),
j) Kanunlar ve
kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V).
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal.
Buyurun. (BDP
sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi
Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.
Şimdi, burada
sıkça sözü edilen sayısal değerlerin tek başına bir anlam taşımadığı açıktır. Bütçe en büyük siyasal bir metni oluşturmakta. Bu yasayla,
ülkenin bütününde oluşan gelirin, değerlerin, toplamın, hangi kesimlere nasıl
dağıtılacağı belirlenmektedir. Bu dağıtımda kullanılan tercih ideolojik ve
siyasi bir tercihtir. Anayasasında sosyal hukuk devleti olduğu yazan bir ülkede
bütçenin eşitlikçi bir toplumsal yapıyı hedeflemiş olması beklenir. Bu
ödenekleri karşılamak için öngörülen değerlere bakarsak en büyük gelir kalemi
hiç kuşkusuz vergilerdir. 2011 yılı için 250 milyar 769 milyon TL vergi
toplanacağı öngörülmüştür. Bunun 74 milyar 310 milyon TL’si gelir ve kazanç
üstünden alınan vergidir yani işçinin, kamu emekçilerinin, esnafın
kazançlarından sağlanacak vergidir; oran olarak yaklaşık toplam vergi gelirinin
de yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Sermaye şirketlerinin ödediği kurumlar vergisi
25 milyar 359 milyon olarak öngörülmüştür. Bu verginin payı da yüzde 10
dolayındadır. Yani dar gelirli, bordro mahkûmu dediğimiz, küçük esnaf dediğimiz
emekçi kesim toplam vergi gelirinin yüzde 10’unu karşılayacak olurken sermaye
sahipleri ise yüzde 10 kurumlar vergisi ödeyecek. Bu, kuşkusuz büyük bir
haksızlıktır. Bu siyasi iktidar bütçe kaynaklarını belirlerken tercihini
sermayeden yana kullanmıştır ve de kendisine dayatılan neoliberal
politikaların özelleştirmeye yol açan, sendikasızlaştırmaya, işsizliğe,
yoksulluğa, açlığa ve de giderek adaletsizliğe yol açan bir tercihtir.
Şimdi bir başka
adaletsizlik, haksızlık ise ÖTV olarak bilinen özel tüketim vergisinden
kaynaklanmaktadır. Maliye disiplininin en temel ilkelerinden biri verginin
gelirin türevi olduğudur yani gelirin kadar vergi verirsin ve gelirin arttıkça
ödediğin vergi de artar. Ülkemizde özellikle son yıllarda bu ilke tamamen
tersine işlemektedir. Artan oranlı gelir üzerindeki vergi yükü azaltılmakta,
düşük gelir üzerindeki vergi yükü artırılmaktadır. Biraz önce verdiğimiz
örnekler bunu açıklamaktadır.
Şimdi ÖTV’ye bakalım. 2011 için öngörülen ÖTV tutarı 61 milyar
196 milyon TL’dir. Geliri ne olursa olsun arabasına benzin alan, evine doğal
gaz alan, sigara içen herkes aynı vergiyi ödeyecek yani aylık geliri 10 bini
aşkın biri de, aylık geliri 600 TL olan bir emekçi de aynı vergiyi ödeyecek. Bu
adaletsizliğin gerekçesi ne olursa olsun açıklanamaz. Eğer sosyal devlet
niteliği hâlen geçerliyse bu eşitsizliğin kaldırılması, dengenin emekçiler,
yoksullar lehine oluşturulması öngörülmektedir.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; yaklaşık üç gün önce, 30 işçi,
ki, kot taşlama işçileri bunlar… Biliyorsunuz, bu alanda yaşanan trajedi
gerçekten herkesi çok ağır yaralamakta ama sadece bu sorunları duymayan,
iktidar olmuştur. Bugüne kadar silikozis
hastalığından 46 kişi yaşamını yitirmiş ve şu anda da 1.200 emekçi hastanede
yatmaktadır. Kot taşlama işçileri… Şimdi artık bunlar çalışamıyorlar,
sayılarının 10 bin civarında olduğu bilinmektedir, işçi sağlığına uygun olmayan
yerlerde çalıştılar. Yani devlet o tür işyerlerine izin vermekle,
denetlememekle, doğrudan bu konuda kusurludur, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin
olmamasının trajik sonuçlarıdır.
O nedenle, şimdi,
yaklaşık üç gündür, burada, Ankara’da bulunan silikozis
hastalığına yakalanmış kot taşlama işçileri Ankara’da bir muhatap
aramaktadırlar ve onların talepleri maluliyet hakkının verilmesidir ve
bunların, en azından akciğer naklinin yapılabilmesi ve emeklilik hakkının sağlanmasıdır.
Hiç değilse yaraları belki bu şekilde hafifletilebilinir ve bundan sonra da bu
alanda çalışanların gerçekten işçi sağlığı ve güvenlik hakları sağlanarak, bu
konudaki trajediler son bulur.
Yine aynı
şekilde, Tekel özelleştirildi, kimi işyerleri kapatıldı, binlerce işçi bir anda
işsiz hâle geldi ve 4/C uygulamasıyla işçilerin kazanılmış hakları ellerinden
alındı, aileleri dağıtıldı, emekli olmaları neredeyse olanaksız hâle getirildi.
Geçtiğimiz yıl, yetmiş sekiz gün, Ankara’da, Sıhhiye’de, Abdi İpekçi Parkı’nda
direndiler ve sorunlarını yine Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımaya
çalıştılar ama nelerle karşılaşıldığını biliyoruz. Bir yıl öncesinin durumunu
yeniden, yaklaşık, işte, pazar günü yine İzmir’den, Batman’dan, Diyarbakır’dan,
İstanbul’dan, Mersin’den, Adana’dan, her bir yerden Tekel işçileri geldiler ve
bu haksızlığın yıldönümünü yine burada bir kez daha duyumsatmak istediler.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bakın, bu ülkede 10 milyon kişi yeşil kart sahibi.
Benzin 4 lira sınırında, bankalar kârına kâr katmakta, 27 banka vergi
rekortmenliğini ilan etmekte, bankaların aktif büyüklüğü yüzde 15 artmış ama
vergilendirilmemektedir.
Şimdi, 2011
merkezî yönetim bütçesi görüşülürken, doğrusu, ben, merak ediyorum Diyarbakır
Milletvekili olarak ve benim seçim alanımdaki, örneğin Benusen’deki
açlık ve yoksullukla uğraşan insanlara ne getirecek bu bütçe ya da Şehitlik’te, İplik’te, Seyrantepe’deki yoksul insanlara ne getirecek? Onlar
yaklaşık on gündür dinliyorlar, ne getirecek bize iş, ekmek ve aş açısından,
özgürlük açısından? Cezaevlerindekiler bekliyor, tutuklu olanlar, adil
yargılanma ve savunma hakkı açısından ne getirecek diye ya da tutukluluğu
gerçekten cezaya dönüşmüş olan 57 bin mahkûm bekliyor ne getirecek ve bu
tutukluluk ne zaman sona erecek diye. Ve şimdi işçiler, işsizler, emekçiler,
küçük esnaf, emekliler, köylüler beklediler ne getirecek diye. Acaba bunun
karşılığı ne oldu? Kocaman bir hiç. Çünkü, gerçekten,
bu bütçe emekçi halkın bütçesi değil, sermayenin, egemen güçlerin bütçesidir.
Bunu da göreceğiz. Beş, altı ay böyle bir seçime endeksli birtakım düzenlemeler
yapılacak ama ondan sonrasını hep birlikte yaşayacağız.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçede sağlanmayan eşitlik başka bir yerde de elbette
ki sağlanamaz. Yaşamın her yerinde sağlanacak eşitlik, adalet ancak “biz”
duygusunu yaratabilir. Son dönemlerde güvenlik güçlerinin demokratik
tepkilerini de göstermek isteyen öğrencilere yönelik, örneğin, ne getirdi?
Onların harçlarını mı değiştirdi, yurt olanaklarını mı sağladı ya da yemek
ücretlerini mi düşürdü, yurt ücretlerini mi düşürdü? Yani şimdi nasıl bir
demokratik toplum yaratılacak? Doğrusu böyle bir kaygımız var. Zaten, böyle
bir, herhâlde, kaygısı da olmayan tek iktidar gerilim üzerinden belki bir seçim
sürecinde yeni politikalar üretilecek. Oysa, iş, ekmek
ve özgürlük gerçek bir demokrasidedir, barıştadır ve çatışmasız bir ortam
yaratmaktadır ve bunun da, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüyle
doğrudan ilgisi vardır. Siyasi iktidarın sekiz yıllık uygulamaları eşitlik ve
adaleti yaşamdan sonrası için olanaklı kılmıştır.
Nâzım Hikmet bu
durumu bir Acem şairinden alıntı yaparak şöyle açıklıyor:
“Bir eski Acem
şairi,
Ölüm adildir
diyor,
Aynı haşmetle
vurur şahı, fakiri.
Neden
şaşıyorsunuz?
Hiç duymadınız mı
be kardeşim,
Herhangi bir
şahın bir gemi ambarında,
Bir kömür
küfesiyle öldüğünü?
Biliyorum,
Ölümün adil
olması için,
Hayatın adil
olması lâzım, diyorsunuz.”
Adil olmayan bir
bütçeden, adil bir yaşam, adil demokratik bir toplum ve toplumsal barış elbette
ki çıkması beklenilemez. 2011 yılı bütçesi de bunu karşılamaktan çok uzaktır.
Bu duygularla hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.
Buyurun. (MHP
sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte
olduğumuz tasarının 5’inci maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce
heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.
Kıymetli
arkadaşlar, 5’inci madde de cetvellerle ilgili. Tabii ki cetveller bu bütçenin
bir şekilde rakamlarının toparlandığı bir bölüm. Fakat tabii ki bu rakamların,
biraz önce de belirttiğim gibi, toplumun sosyal hayatına, ekonomik hayatına,
refahına katkısı son derece önemli. Sağ olsun, sayın bakanlarımız bütçe
görüşmeleri başlayalı beri bir rakamın bir kenarından tutuyorlar, onun
etrafından değişik rakam oyunlarıyla tozpembe bir dünya oluşturuyorlar. İnanın
benim de gönlüm arzu ediyor Türkiye sizin gönlünüzdeki gibi olsun, Türkiye
güllük gülistanlık olsun ama gerçek bu değil değerli arkadaşlar.
Kıymetli arkadaşlar,
bu Türkiye’nin kişi başına gayrisafi millî hasılasını
her ne kadar bir gecede 2.500-3.000 dolar artırabilseniz de enflasyondaki
düşüş, kalkınma hızı sizi ilgilendiriyor, ihracattaki artış sizi ilgilendiriyor
da ithalattaki patlama sizi ilgilendirmiyor mu? Bütçenin verdiği cari açık,
duvara toslamak üzere olan cari açık sizi ilgilendirmiyor mu değerli
arkadaşlar?
Bu yanlış ithalat
politikalarınızdan dolayı sanayinin, sermayenin yurt dışına kaçması, Mısır’a
kaçması, Bulgaristan’a kaçması, Çin’e kaçması, ihracat ihracat
dediğiniz rakamların yüzde 80’iyle Çin’de istihdam sağlamanız, “Mısır’da 70 bin
kişiyi istihdam ettik.” diye sağda solda övünmeniz! Arkadaşlar, bunlar sizi
rahatsız etmiyor mu Allah aşkına? Mısır’da 70 bin kişi istihdam edilirken, 70
bin kişiye iş imkânını Türk iş adamları sağlarken Denizli’de, Malatya’da,
İstanbul’da, Bursa’da iş yerleri, fabrikalar patır patır
kapanıyor. Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlar?
Kıymetli
arkadaşlarım, bunlar sizi ilgilendirmiyor. Pekâlâ yani
boyuna 2002’yle karşılaştırırsınız. Protesto edilen senet sayısı 2002’de bütün
Türkiye’de 499 kişi arkadaş, bugün ne olmuş? 2 milyonu geçmiş karşılıksız çek,
karşılıksız senetler. Türkiye’nin borcu, tarih boyunca 221 milyar dolardaki
borç 506 milyar dolara çıkıyor, bundan hiç bahsetmiyorsunuz. IMF’ye olan borç
üzerinde, 26 milyar doların üzerinde bir şeyler konuşuyorsunuz. Ya kardeşim,
sizin yaptığınız bu 385 milyar dolar, bu ülkenin borcu değil mi, vatandaşın
borcu değil mi? Özel sektörü soktuğunuz borç batağı, tüketici kredisinin
durumu, kredi kartlarının durumu, bireysel kredilerin durumu, geriye ödenme
imkânı kalmamış kredilerin durumu sizi ilgilendirmiyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, pekâlâ, bu bütçenin vatandaşa yansıması sizi ilgilendirmiyor mu?
Bugün işçinin içinde bulunduğu durum sizi ilgilendirmiyor mu arkadaşlar? Bugün
işçimizin durumu nedir? 4/C’liler, sizin gözünüzde,
çok imkânlar verilmiş insanlar. Fakat arkadaşlar, bunlar, özelleştirme
kapsamına alınmadan önce 1,5 milyar, 2 milyar maaş alırken, bugün 500 milyon,
600 milyon maaş alan, senenin on bir ayında çalışan ve çıktıktan sonra işe
gireceği garanti olmayan, birilerinin iki dudağı arasına bağlı olan insanlar.
Sendikacılarımızın
içine düştüğü durum sizi ilgilendirmiyor mu? Taşeronluk sistemiyle
sendikacılığı ve iş hayatını, işçiliği öldürmeniz sizi ilgilendirmiyor mu?
Pekâlâ, açlık
sınırındaki, yoksulluk sınırındaki rakamların patlaması sizi ilgilendirmiyor
mu? Sadece TÜİK’in rakamlarına bakmayın arkadaşlar,
Türk-iş’in rakamlarına da bir bakın, Kamu-Sen’in rakamlarına da bir bakın. Yani
52 milyon insan yoksulluk sınırına girme riski taşıyorsa, bu ülkenin durumuyla
ilgili siz rahatsız olmuyor musunuz?
Kıymetli arkadaşlar,
bugün işçi sendikaları, memur sendikalarıyla ilgili olarak… Ya arkadaşlar,
sizin demokrasiden, sizin hukuktan anladığınız kendinize demokrasi, kendinize
hukuk mu? “Daha fazla demokrasi” diye bar bar
bağırıyorsunuz. Ya kardeşim, bu memur sendikanıza sahip olun o zaman, diğer
sendikaların üzerindeki şu baskılarını bir kaldırsın. İşçi sendikalarına
serbestçe sendikalaşma imkânı verin. Şu taşeronluk sistemini bitirmezseniz bu
ülkede sendikacılık diye bir şey olmaz. Taşeronluk sistemiyle sendikacılık hayatının
altını oyuyorsunuz değerli arkadaşlar.
Kıymetli
arkadaşlarım, bugün çiftçinin içine düştüğü durumdan siz memnun musunuz? Tarım
Bakanımız sağ olsun, geliyor buraya, parlak rakamlar söyleyip gidiyor. Ya
arkadaşlar, ben çiftçilerle iç içe bir insanım. Dedikleri şu: “Bugün bizim, ne
kadar az ekiyorsak borcumuz o kadar az olacak. İşin içinden çıkamıyoruz. TEDAŞ’a borç, tarım krediye borç, bankalara borç,
köylülerin hepsi birbirine müteselsil kefil…” İnanın öyle köylerimiz var,
kahvede köylülerin bize söylediği nedir biliyor musunuz: “Bizim köyü satsanız
bizim borcu ödemez arkadaş.”
Yahu arkadaşlar,
1,5 milyon çiftçinin artık çiftçilikten vazgeçmiş olması, paketlere mecbur
olması sizi rahatsız etmiyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, bugün esnafın içinde bulunduğu durum: Şu semt pazarlarına bir
gidin Allah aşkına, çarşı pazarı bir dolaşın, artık, esnafımızın durumu içler
acısı.
Karaman’ımızın
Esnaf Kefalet Kooperatif Başkanını sabahleyin aradım, “Sayın Başkan, nedir
durum?” dedim. Dediği şu arkadaşlar: “Benim elimde yeterli miktarda para var,
kredi vereceğim ama şartları tutan esnaf yok, ya vergi borcu var ya prim borcu
var ya bankalara borçlu ya karşılıksız çekten, ödeyemediği senetten başı derde
girmiş ya birine kefil olmuş başı derde girmiş, alacak durumu yok. Şartları
kolaylaştırdık, kefili azalttık, yine kredi verecek insan bulmakta
zorlanıyoruz.”
Bakınız,
buralarda bağırıyorsunuz sıfır faizli kredi... Yahu arkadaşlar, o kadar şartlar
koyuyorsunuz ki bu sizin sıfır faizli kredilerinize çiftçinin, esnafın ve diğer
kesimlerin ulaşma şansı yok.
Bakın, “Can suyu,
can suyu” dediniz. Ne çıktı can suyunuzdan? Kim alabildi? Benim Karaman’ımda,
kocaman Karaman’da şartları tutan 39 kişi çıktı arkadaşlar. Yahu, milleti
kandırmanın anlamı yok, gelin bir şeyler yapacaksak bu milleti gerçekten ayağa
kaldıracak bir şey yapalım.
Ne diyor
esnafımız: “Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarını yeniden yapılandıralım.
Perakende yasası çıkarılsın.”
Arkadaşlar, siz
bu hipermarketlerin şartlarını kontrol altına almadığınız sürece perakende
esnafını, küçük esnafı bitirirsiniz. Buna tedbir alalım, beraberce tedbir
alalım.
Sicil affı iki
defa çıktı ama uygulamıyorlar, buna tedbir almak bu Yüce Meclisin görevi
arkadaşlar.
Bir diğer husus:
Paketleriniz bitmiyor. Gelin arkadaşlar, şu esnafa da bir paket açalım. Ne
koyalım bu paketimize? Yeni iş yeri açacak esnaflarımıza beş yıl süreyle bir
vergi indirimi koyalım, nakliyeci esnafının akaryakıtta ÖTV’sini
indirelim, şoför esnafına KDV, ÖTV kolaylığı sağlayalım; esnafın yanında
çalışanların sosyal güvenlik primlerini devlet ödesin arkadaşlar, kalfaların
sigorta primlerini devletimiz ödesin; esnaf ve sanatkârların tükettiği enerjiye
yardımcı olunsun değerli arkadaşlarım. Bakınız, bugün 209 bin esnaf, KOBİ
esnafı, KOBİ takibe düşmüşse, 6,5 milyar para ödenemez hâle gelmişse bunun
sizce bir anlamı olmalı.
Kıymetli
arkadaşlarım, tabii ki ben, partim, bu bütçenin milletimize hayırlı uğurlu
olmasını diliyoruz ancak geçmiş tecrübelerimiz göstermiştir ki, sizin bu
üretmeyen, istihdam etmeyen, katma değer yaratmayan ekonomi politikalarınızdan
vazgeçmeniz gerekiyor; milleti merkeze koyan politikalar izlemeniz gerekiyor.
Bakınız, bu milletin bir taraftan dolar milyarderini artırırken yoksulluk
sınırındaki insan sayısı patlama gösteriyor; bundan vicdanlarınız rahatsız
olmuyor mu?
Kıymetli
arkadaşlarım, saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.
Buyurun efendim.
(CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA
ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili
arkadaşlarım; 2011 yılı bütçesinin 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bu konuşmamda ben
üç konu üzerinde durmak istiyorum. Birincisi: Halkımızın refah ve geçim sorunu.
Değerli
milletvekilleri, yoksulluk ve işsizlik, ülkemizde onurlu yaşam hakkını
kısıtlayan en önemli sorun hâline dönüşmüştür. İşsiz olan 5,5 milyon insanımız,
asgari ücretle çalışmakta olan 5 milyon kişimiz, 9 milyon emeklimiz, 2,5 milyon
memurumuz, küçük esnaf, üretici ve çiftçimiz, engelli ve korumaya muhtaç
insanlarımız yani en az 40 milyon insanımız bugün yoksulluk koşulları altında
yaşama tutunmaya çalışmakta, çabalamaktadır. Bu yapısıyla Türkiye bugün
Avrupa’nın 37 ülkesi arasında en yoksul 7 ülkeden biridir.
Sayın Bakan,
sekiz yıllık iktidarınızda işçi, memur ve emekliyi hep hor gördünüz. Sendikal
hakları kırptınız, esnek çalışma koşulları ve taşeron uygulamalarını
destekleyerek emekçilerin ezilmesine göz yumdunuz. Ücret ve maaşların 2002
yılında yüzde 26 olan millî gelir içindeki payını günümüzde yüzde 22’nin altına
çektiniz. Buna karşın sekiz yılda rantiye kesimine tam
87 milyar dolar faiz geliri aktardınız. Bu, asgari ücretle çalışan tam 2 milyon
250 bin kişinin sekiz yıllık maaşının toplamı olan miktardır.
Değerli
arkadaşlar, yoksullaşma ve sömürü ortamı ancak üretim ekonomisi ayağa
kaldırılarak, istihdam dostu politikalar uygulanarak, hepsinden öte koruyucu,
sosyal refah devleti yapılanması yaşama geçirilerek aşılabilir. Ancak ne yazık
ki, sizin İktidarınızın kesinlikle böyle bir vizyonu,
böyle bir tercih ve iddiasının olmadığı görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, üzerinde duracağım ikinci konu, devletin ekonomideki görev ve
işlevlerine yönelik iktidarın bakışıdır. Geçenlerde Bitlis’teki bir açılış
töreninde Sayın Başbakan “Artık, her şeyin devletten geldiği dönem geride
kaldı. Hükûmetin gelip buraya fabrika açmasını hiç
kimse beklemesin.” demiş. Bu görüş çerçevesinde olacak ki Hükûmet
toplam kamu yatırımlarının 2011 yılında yüzde 8,9 oranında geriletilmesini,
2012 ve 2013 yıllarında ise sadece yüzde 1 düzeyini aşmayan oranlarda büyüyerek
fiilen yerinde saymasını öngörmektedir. Bu koşullarda -Sayın Bakan size sormak
istiyorum- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, ülkemizin gelişmemiş diğer yörelerinde
eğer özel sektör fabrika kurmuyorsa, eğer Sayın Başbakan bu bölgelerde fabrika
kurmasın diye devletin elini ve kolunu bağlıyorsa oralarda kim fabrika kuracak?
Kim yeni istihdam olanakları yaratacak?
Bugün, teşvik
belgeli sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya
oranı Marmara Bölgesi’nde binde 12,2 iken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran
sadece binde 1,4’tür yani Marmara Bölgesi’nin dokuzda 1’i düzeyindedir. Keza,
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran sadece binde 1,8’dir yani Marmara
Bölgesi’nin ancak yedide 1’i düzeyindedir.
Diğer yandan,
toplam teşvik belgeli yatırımların gayrisafi millî hasılaya
oranı da giderek azalmaktadır. Bu oran 2003 yılında yüzde 4,5 iken 2007’de
yüzde 3,1’e, 2009’da ise yüzde 2,1’e gerilemiştir. Sayın Bakan, bunun açık
anlamı şudur: Hem teşvikler yetersizdir hem de özel sektör, ülkemizin geri
kalmış bölgelerine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yeterince yatırım
yapmamakta, fabrika kurmamakta, istihdam yaratmamaktadır. Kaldı ki ülkemizin
toplam sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasılaya
oranı, Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş piyasa ekonomilerinin dahi gerisindedir
bugün.
Sayın Bakan “Doğu
ve Güneydoğu Anadolu’ya kim fabrika kuracak? İstihdamın artırılmasına kim omuz
verecek?” sorusunun tek doğru ve gerçekçi yanıtı vardır: Özel sektörün
kurmayacağı fabrikayı devlet kuracaktır, zarar etse dahi devlet kuracaktır,
bunun başka çıkış yolu yoktur. Sayın Başbakanın da bu gerçeği kavrayabilmesi
gerekir.
Ancak burada bir
hususun da altını çizmek istiyorum: Kamu kesimi, rekabetçi sosyal piyasa
mekanizmasının alternatifini oluşturamaz ancak onun tamamlayıcısı olmalı, özel
kurumlar olarak faaliyette bulunmalıdır. Kamu kesimi bu anlayışla, özel
girişimcinin uzak durduğu yeni teknoloji ve sermaye yoğun yatırım alanlarında, bilgi
çağının öncü sektörlerinde, ulusal güvenliğin öngördüğü projelerde yeni
yatırımları üstlenmeli, stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet sunmaktan
hiçbir şekilde kaçınmamalıdır.
Siz, sekiz yıllık
İktidarınızda, kamunun yeni fabrikalar kurmasına, elindeki ekonomik girişimleri
kamu yararına işletmesine hep engel oluşturdunuz. Yetmedi, kamu işletmelerini
ilkesiz özelleştirmelerle elden çıkartarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’da talan edilmelerine ve kapatılmalarına neden oldunuz. 1985’te Özal ile
başlayan özelleştirmeler on sekiz yılda toplam 800 milyar 250 milyon dolar ile
sınırlı kalırken, takip eden son sekiz yılda bunun 4 katı, yani toplam 33
milyar dolar düzeyinde özelleştirme gerçekleştirdiniz. Üstelik,
bunu, vurguncu, yandaşlarınızı kayırıcı, yolsuzluklara bulaşmış bir anlayışla
yürüttünüz. Bu sorumsuz uygulamalarınız tarihe kara lekeniz olarak geçecektir,
bunu unutmayın.
Değerli
milletvekilleri, biliniz ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkınması için
esirgediğiniz güçlü kamu desteği, ilk seçimlerden sonra CHP’nin sosyal demokrat
iktidarında partimiz tarafından mutlaka verilecektir.
Bu kapsamda;
Yeterli kamu
kaynağının bu bölgelere öncelikle aktarılması sağlanacaktır. (CHP Parti
Programı, sayfa 287)
GAP ve diğer
bölgesel kalkınma projeleri, sulama ve sosyal kalkınma boyutu dâhil hızla
tamamlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 290)
Bölge, gerekli
ekonomik ve sosyal altyapıya kavuşturulacak, kırsal altyapıya yönelik kapsamlı
bir süreli istihdam projesi uygulamasına geçilecektir. (CHP Parti Programı,
sayfa 283)
Terör ortamının
yaratmış olduğu maddi mağduriyetler, hak ve hukuk temelinde devlet tarafından
hızla giderilecektir. (CHP Parti Programı, sayfa 290)
Zorunlu
boşaltılmış köylere güvenli ve gönüllü geri dönüş, gerekli devlet desteği
altında sosyal ve ekonomik içerikli projeler eşliğinde mutlaka sağlanacaktır.
(CHP Parti Programı, sayfa 290)
Değerli
milletvekilleri, son olarak İktidarın büyüme vizyonu
üzerinde durmak istiyorum. Bakınız, geçen gün de ifade ettim bunları,
cumhuriyetin kuruluşundan 2010 yılı sonuna kadar, seksen sekiz yıl boyunca
Türkiye ekonomisi yılda ortalama 4,6 oranında büyüdü. Güçlü kamu
girişimciliğini içeren karma ekonomi politikalarının etkin makro planlama
içinde uygulandığı 1962-1979 döneminde ise, on sekiz yıl süresince ekonomimiz
yılda ortalama 6,5 oranında büyüme olanağını yakaladı. Buna karşın, neoliberal ekonomi politikalarının gevşetilmiş makro
planlama işinde uygulandığı, kamunun ekonomik işlevlerinin geriletildiği,
özelleştirmenin yaygınlaştığı 1980-2010 döneminde Türkiye ekonomisi, otuz yıl
süresince yılda ancak ortalama 3,9 oranında büyüyebildi. Sizin son sekiz yıllık
döneminizde ise büyüme oranı, uluslararası finans ortamındaki bütün olumlu
koşullara rağmen, yüzde 4,6’yla sınırlı kaldı. Kısaca, Sayın Başbakanın
“İktidarımızda büyümede dünya rekorları kırdık.” sözlerinin hepsinin içi
boştur, hepsi hikâyeden ibarettir.
Sayın
milletvekilleri, oysa bizim parti programımız, önümüzdeki on yıllık süre içinde
ekonominin yılda ortalama yüzde 7 hızla büyümesini ve böylelikle, ulusal
refahın on yıl içinde 2’ye katlanmasını öngörmektedir. Bunun gereğini
iktidarımızda mutlaka yapacağız ve bu çerçeve içinde, ulusal değerlerimize ve
bağımsızlığımıza duyarlı, laik, sosyal hukuk devletimizi her koşulda yücelten
bir anlayışı sarsılmaz bir inançla iktidara taşımaya, sosyal demokrasinin
evrensel önceliklerini Atatürk ilke ve değerleri çerçevesinde eksiksiz olarak
yaşama geçirmeye CHP olarak kararlıyız. Bu kürsüden, partim adına bu sözü
halkımıza bir kez daha vermeyi görev biliyorum.
Bu duygularla
bütçenin, yetersiz dahi olsa, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize derin
saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Niğde
Milletvekili Muharrem Selamoğlu. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim
bütçesinin 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi
saygılarımla selamlıyorum.
Sözlerime
başlamadan önce, perşembe günü elim bir saldırı sonucu kaybettiğimiz aziz
şehidimiz, hemşehrim Uzman Çavuş Kenan Erdem’i
buradan bir kez daha rahmetle anıyor, değerli ailesine başsağlığı dileklerimi
iletiyorum.
Değerli
milletvekilleri, biz göreve geldiğimiz günden beri yaptığımız bütçeler ülkemizi
istikrara ve başarıya taşıdığı gibi, hazırlanan dokuzuncu bütçemiz de bu
hizmetlerimizin bir devamı olacaktır. 2011 bütçesi, seçim bütçesi olarak
hazırlanmamıştır, “seçim ekonomisi” kavramını ortadan kaldırmıştır. AK PARTİ
İktidarı seçim için değil, milleti için çalışan, bunun karşılığını da milletten
gören bir iktidardır. Biz, vaatleriyle değil, icraatlarıyla övünen partiyiz.
Bizim farkımız, boş vaatlerle, hayallerle hareket etmiyor, biz hayalleri
gerçekleştiriyoruz. Partimiz kurulduğu günden bu yana her zaman halka hizmet
etmeyi şiar edinmiş, halka rağmen değil, halkı için çalışmıştır. Başarının
altında yatan sır da budur.
Değerli
milletvekilleri, burada yapmış olduğumuz hizmetleri anlatırken hep 2002
yılından önce ve sonrasını kıyasladığımızda bizlere kızıyorsunuz. Seksen yılda
yapılmış olan bölünmüş yol miktarının 2 katından fazlasını, demir yolu ve hava
taşımacılığında, hızlı tren hatlarını ve dünyanın dört bir yanında yeni uçuş
seferlerini sekiz yılda vatandaşımızın hizmetine sunarak çığır açtık.
Millî eğitimin
bütçelerden hak ettiği payı almaya başlaması sonucunda 160 bin derslik,
ülkemizin yarınları olan çocuklarımız için inşa ettik. Seksen bir ilimizi
üniversiteye kavuşturduk. 76 olan üniversite sayısını 146’ya çıkardık. 950
milyona yakın kitap dağıttık. Okullarımızı bilgisayarlarla donattık.
122 adet yeni
adalet sarayı yaparak yargı organlarımızın daha modern ve sağlıklı, sıhhi
mekânlarda hizmet etmelerini sağladık.
163 tane yeni
hastane ve hastanelerimize 224 tane ek bina yaptık. Hastanelerimizi ve sosyal
güvenlik sistemimizi tek çatı altında toplayarak vatandaşlarımızın istediği
hastaneden hizmet ve istediği eczaneden ilacını almasını sağladık. Sağlıkta
yapmış olduğumuz bu hizmetleri halkımız takdirle karşılıyor.
Enerji alanında
da büyük atılımlar yaparak ülkemizin doğal kaynaklarından daha ucuz enerji
üretilmesi yönünde projeleri geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Bakû-Tiflis-Ceyhan, Şahdeniz, Nabucco ve Samsun-Ceyhan petrol hatları projesiyle dünyanın
ve ülkemizin enerji arz güvenliğinin sağlanması noktasında kilit ülke olmayı
başardık.
TOKİ tarafından
460 bin konut inşa ettik. Bunların büyük bir bölümünü hak sahiplerine teslim
ettik. Modern sitelerde yaşamın mutluluğunu insanlarımıza sunduk.
66 ilimizi doğal
gaza kavuşturduk.
Tarım sektöründe
çiftçilerimize vermiş olduğumuz desteklemelerle ülkemizde bir tarım
seferberliği başlattık, daha modern ve daha verimli tarım yapmalarını sağladık.
AKİF AKKUŞ
(Mersin) – Her şeyi yaptınız, artık gidin!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) – Onu halkımız bilir, 2011’de görürsünüz.
Emeklimizi,
memurumuzu, işçimizi hiçbir zaman enflasyona karşı ezdirmedik.
Yapmış olduğumuz
icraatların hepsini burada beş dakika gibi bir sürede anlatmamız mümkün değil. Hükûmetimiz icraatlarıyla halkımız için çalışırken, aslı
astarı olmayan iddialarla dolu dosyaları koltuğunuz altına alarak, insanlara
çamur atarak bir yere varamazsınız. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Biz devlet
yönetiyoruz, takdir etmiyorsunuz lakin yiğidi öldürün hakkını da teslim edin.
YAŞAR AĞYÜZ
(Gaziantep) – Bütçeye gel, bütçeye; reklamları bırak!
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) – Biz yapılanları anlatınca anlamıyorsunuz, seçim
bölgelerinize gittiğinizde vatandaşlar sizlere anlatır ve yapılan görülüyor ki
her seçimde Sayın Başbakanıma ve Hükûmetimize
destekleri gittikçe artmaktadır. Biz AK PARTİ milletvekilleri olarak, bu kadar
çok ilkin, bu kadar çok hizmetin İktidarımız tarafından çok kısa bir sürede
gerçekleştirilmiş olmasından dolayı Başbakanımızla, bakanlarımızla gurur
duyuyoruz.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MUHARREM
SELAMOĞLU (Devamla) – Halkımızın arasında, başımız dik, göğsümüzü gere gere yapılan hizmetleri anlatıyoruz.
Bütçemizin
hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
M. MÜCAHİT
FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım;
özellikle kürsüde konuşan hatip arkadaşlarımı çok yakından takip ettim. Bu
konuşmayı da bir arkadaşımdan rica ettim. Burada bazı yanlışlıkları, bazı
yanlış ifadeleri düzeltmek için, tutanaklara geçsin ve halkımız duysun diye söz
almış bulunuyorum. Söz sırasını bana veren Sayın Yaşar Karayel’e de çok
teşekkür ediyorum.
“Doğu ve
Güneydoğu’ya mutlaka devlet eliyle fabrika yapılmalıdır; oraya fabrikalar
açmalıyız, işçilere istihdam yaratmalıyız…” Çok kıymetli arkadaşlar, bunlar
1960’ların, 65’lerin politikasıdır. Dolayısıyla, bu kadar eski politikalarla
dünyanın ekonomik hayatını okumak, dünyanın üretim hayatını okumak mümkün
değildir.
Bakın, devlete
düşen görev, basma yapmak, potin yapmak, bez yapmak, cam yapmak değildir,
bunların hepsi özel sektörün yapması gereken işlerdir. Devletin asıl yapması
gereken, bu tip arpalıkları tekrardan canlandırmak yerine, özel sektörün önünü
açmak, yatırım teşviklerinin önünü açmak ve bölgedeki altyapıları harekete
geçirmek, bölgedeki altyapı eksikliklerini tamamlamaktır.
İşte, yapılan bu
çalışmalarla, Doğu ve Güneydoğu’da altyapı çalışmaları fevkalade hızlı
gitmekte. Organize sanayi bölgeleri, çıkarılan teşvik yasaları, ihracatta…
Komşularımızla yapılan iyi diyalogların neticesinde, artık, Doğu ve Güneydoğu
illerimiz, hiç hesaba almadığımız iller dahi bugün ihracat yapar konuma gelmiş,
üretim yapar konuma gelmiştir. Artık, Türkiye, Ankara’dan Ağrı’ya kadar hızlı
tren projelerini konuşuyor, duble yollarını tamamladı
otoban yollarını konuşuyor; bilişim altyapısını tamamlıyor ve bu şekilde üretim
kapasitesini artırıyor.
Size, esnafımıza,
üreticimize en son çıkardığımız yasayla, KOSGEB Yasası’yla birlikte toplam 3
katrilyonluk bir pazar açtığımızı da buradan söylemek isterim.
Bunların faydası
var mı? Burada bir MHP’li arkadaşım konuşması sırasında “Denizli’de ve
Malatya’da fabrikalar patır patır kapanıyor.” dedi.
Çok kısa bir bilgiyle onu da kendisine veriyim, düzelteyim: Malatya’da son üç
yılda, yalnızca üç yılda toplam 55 fabrika hizmete girdi. Şu anda 2011’in sonu
itibarıyla 52 fabrika daha hizmete girecek. Şu anda 3.500 olan yalnızca bir
organize sanayi bölgesindeki çalışan sayımız, toplam 12.500 kişiye çıkacak.
Bunları da
düzelttikten sonra, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar
sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Sayın
milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.
Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, enerji KİT’leriyle ilgili, geçen, Meclis
tatil olmadan, bizi sabahlara kadar çalıştırdınız. Oradaki bir borç
yapılanmasını, özellikle köylerin içme suyundan dolayı ve bazı elektrik
borçlarını… Sabahlara kadar bizi Plan Bütçe Komisyonunda çalıştırdınız Meclis
tatil olmadan önce ama maalesef aradan bu kadar ay geçti hâlâ bu yasa çıkacak
mı, çıkmayacak mı? Çünkü bir sürü insanın içme suyundan dolayı, sokak
aydınlatmasından dolayı, bazı belediyelerimiz içme suyu üretmek adına artık
borçlarını ödeyemez hâldeler. Bu yasa çıkacak mı, çıkmayacak mı?
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, 2011 yılı bütçe hedeflerinizdeki özelleştirme gelirleri
beklentiniz nedir? Bu geliri karşılamak için hangi özelleştirmeleri 2011’de
yapmayı düşünüyorsunuz?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, az
önceki konuşmanızda matematik bilginizle, bize göre, gerçek olmayan çok güzel
bir pembe tablo çizdiniz ve bu tablo içerisine sabit ücretlilerin alım gücünün Hükûmetiniz döneminde, akaryakıt da dâhil olmak üzere,
oldukça yükseldiğinden bahsettiniz.
Şimdi soruyorum:
2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday
satıyordu, bugün 1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday satmaktadır?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakanım,
size bana gelen bir mail’i okuyacağım da bu sözleşmelilerle ilgili, sizi de
ilgilendirir yani bunu hâlâ artırarak devam ediyoruz da. “Ben kadrolu, eşim
sözleşmeli öğretmen olarak görev yapmaktayız. Ben Adana’da, eşim
Kahramanmaraş’ta görev yapıyoruz. Altı aydır çocuğumuz var, sık sık hastalanıyor. Eşim çocuğun bakımıyla ilgilenemiyor. İki
defa özür grubundan başvuruda bulunduk fakat il kontenjanında boş pozisyon
olmadığından tayinimiz olmadı. Mağduriyetimiz çok büyük ve giderilmesini
istiyoruz. Anayasa’da aile bütünlüğü ile ilgili kanun varken beni eşimden ve
çocuğumdan ayırmak hangi yasayla ilgilidir?”
Yani bunun gibi
mail’ler devam edip geliyor. Yani siz Maliye Bakanlığı olarak, bu
sözleşmelileri hâlâ artırmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda düşüncelerinizi
öğrenebilir miyim?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
Ziraat Bankası haricindeki bankalardan alınan zirai kredilerin oranı oldukça
yüksektir. Çiftçilerin çoğunun arazisi bu bankalar tarafından haczedilmektedir.
Bu bankalar üzerinde faiz oranlarının düşürülmesi konusunda bir yaptırımınız
olabilir mi? Bu özel bankaların ipoteğinde kaç bin dekar arazi vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Orhan…
AHMET ORHAN
(Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Biraz önce,
iktidar partisi temsilcileri, ülkede yaptıklarıyla ilgili güzel şeyler ifade
ettiler. Ben, bir vatandaşımızdan aldığım mektubun bazı satırlarını sizlerle
paylaşmak istiyorum: “Sayın Vekilim, artık bu hayattan bıktım, yaşamak bana
haram oldu. Dericilik yapıyordum, kökten bitti. Tekstilcilik yaptım, iyi değil.
Nereye gitsem ‘Makineci lazım değil.’ deniyor. Kimse eleman almıyor. İzmir’e
gittim, garajda yattım, gündüz çalıştım. Geçen kış Haydarpaşa Tren Garı’nda
yattım, çalıştım ama bir türlü düzene sokamadım hayatımı. Fabrika gibi bir
yerlerde çalışıp hayatımı kurmak istiyorum. Otuz yaşına geldim, hâlen gelecekle
ilgili kaygılarımı ortadan kaldıramadım. Allah rızası için bana yardım eli uzatmanızı
istiyorum. Çok zordayım. Bir iş olsa, başka bir şey istemiyorum.” Vatandaşların feryatları bu. Gerçekten yeniden Türkiye’de
yüzde 10’ların altında işsizlik oranlarının olduğu günleri ne zaman göreceğiz?
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
ülkemizde sıcak para sorunu var mıdır? Varsa önlem almayı düşünüyor musunuz? Ne
gibi önlemler alacaksınız? Kur istikrar fonu olabilir mi? Dünya ülkelerindeki
borçlanma faizi yüzde 0,1 iken, ülkemizin borçlanma faizi yüzde 7’lerdedir. Bu
faiz oranları yüksek değil midir? Cari açık miktarı nedir? Geçen yıllara göre
ne kadar artmıştır?
BAŞKAN – Sayın
Genç…
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Başkan, şu
elimdeki kitap, Türkiye Büyük Millet Meclisince basılan Bütçe Tasarı Raporu’nun
ikinci cildi. Bunun 279’uncu sayfasını açın, burada bir tablo var: Resmî
dairelerin alabilecekleri taşınmazlar. Lütfen bu raporu alın. Bir tek satırı
okunmuyor efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle gayriciddi
bir rapor düzenlenir mi? Lütfen bakın. Yani böyle bir raporu buraya göndermek
için, milletvekillerine dağıtmak için milletvekillerine saygı olmaması lazım.
Bakanlığa şunu
sormak istiyorum: 2007 ile 2010 arasında Bakanlığınızca yapılan kaç tane inceleme
var? Merkezî Uzlaşma Komisyonuna ne kadarı gitmiştir? Ne kadar vergi, ne kadar
ceza affedilmiştir? Bu konuda ayrı ayrı bilgi
istiyorum. Bir de bu uzlaşma konusunda…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Evet
Sayın Genç, bahsettiğiniz konuyu gördüm ben.
Sayın Bakanım,
buyurun.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, sorulara cevap için bana sadece dört
dakika bırakıyorsunuz.
BAŞKAN – Beş dakika.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki bu enerji
KİT’lerinin mahsuplaşmasına ilişkin tasarı önemli bir tasarı, ümit ediyorum ki
ilk çeyrekte hepimizin katkısıyla geçer. Tabii, Plan ve Bütçe Komisyonunda
çalışmalarınızdan dolayı da teşekkür ediyorum. Biliyorum, hakikaten yoğun bir
çalışma dönemi geçtiğimiz yıllarda, geçtiğimiz dönemde geçirdik.
Özelleştirme
hedefi, benim bildiğim kadarıyla 2011 için 9,5 milyar lira diye hatırlıyorum,
bu, merkezî yönetim yani Hükûmet. Ama bir de
belediyelerin özelleştirme çalışmaları var. Onları da kattığınızda bu rakam bir
miktar daha yükselebilir diye genel kamu için bir rakam var.
“Nereden
gelecek?” sorusu: Şimdi, takdir edersiniz ki elektrik dağıtım şirketlerinin
önemli bir kısmının özelleştirme ihalesi yapıldı, bir kısmının devir işlemleri
yapıldı, bir kısmının henüz yapılmadı. Bunlar, tabii ki ödemeler taksitle
yapılabiliyor. 2011 yılına denk gelecek önemli miktarda oradan bir tahsilat söz konusu, dolayısıyla esas ayağını o oluşturuyor.
Ama şu anda tabii ki özelleştirme bünyesinde, kapsamında olup da özelleştirmeyi
düşünebileceğimiz başka şirketler de olabilir fakat onların piyasa etkisi
olabilir yani diyelim ki ikincil halka arz gibi, vesair,
o nedenle, bugünden bir yorumda bulunmak istemiyorum. Ama özü itibarıyla bizim
özelleştirme çabalarımız bir yapısal reform niteliğinde olan elektrik
özelleştirmeleri üzerine yoğunlaşmaya devam edecek. Çünkü biz, vatandaşımıza,
ümit ediyorum ki bu özelleştirmeler sayesinde kayıp-kaçakları düşürerek daha
kaliteli, daha az yani daha ucuza hizmet götürme imkânına kavuşacağız, amacımız
budur.
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, otoyolları ve Ziraat Bankasını merak etmiştim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İşte, şu an itibarıyla kararlaştırdığımız hususlar
değil ama 2011 yılında gündeme gelebilir, yapılabilir ama şu an itibarıyla
benim bilgim dâhilinde, henüz kesin karar verilmiş bir husus değil bunlar.
Diğer bir soru:
Sözleşmeli öğretmenimizin durumunu siz bize ilettiniz, teşekkür ediyorum.
Değerli
arkadaşlar, bu eş durumu tayini tabii ki Millî Eğitim Bakanlığımızın takdirinde
olan, daha doğrusu en azından ilgilendiren bir husus. Şimdi,
işin bir boyutu bu. Diğer bir boyutu şu: Maliye Bakanlığı olarak biz
çalışanlarımızın sözleşmeli, yani 4/B veya 4/A’lı
olması arasında bize maliyeti itibarıyla bir fark görmüyoruz. Dolayısıyla ilke
olarak kadrolu eleman çalıştırma hususunda yani biz taraf değiliz.
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sözleşmeli artarak devam ediyor Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yalnız şöyle bir husus var: Özellikle sağlıkta ve
diğer bazı alanlarda sadece belli yörelerdeki ihtiyaçları karşılamak üzere elemana
ihtiyacımız olabiliyor. Mesela, diyelim ki bizim Urfa’da hemşireye ihtiyacımız
var, Ankara’da yok, örnek olarak diyorum. Şimdi, biz Urfa için hemşire alıyoruz
ama hemen oradan Ankara’ya veya başka bir bölgeye geçmek istiyorlar, bu bir
problem yaratıyor. Dolayısıyla bazı bakanlıkların böyle bir ihtiyacı var. Bu
ihtiyaca binaen sözleşmeli personel hususu ihdas edilmiştir, doğrudur ve bu
ihtiyaç çerçevesinde değerlendirilmelidir ama maliyet esası itibarıyla
bakıyorsanız, bizim açımızdan o anlamda bir farklılık arz etmiyor.
Ziraat Bankası
dışında özel bankalar ne kadar kredi veriyorlar veya kaç bin dekar arazi haciz
altında, benim bu konuda bir bilgim yok. Arkadaşlar bu bilgiyi
toparlayabiliyorlarsa sizinle paylaşırım. Yalnız şöyle bir husus var: Tabii ki
özel sektör bankalarından kredi aldığınız zaman teminat isterler. Bu
yükümlülüğünüzü yerine getirmezseniz tabii ki bir haciz söz konusu olabilir ama
şu bir gerçek, bankalar hiçbir şekilde portföylerinde
arazi tutamazlar arkadaşlar. Yerlisi, yabancısı fark etmez. Neden? Çünkü, esas işleri arazi sahipliği değildir, mülk sahipliği
değildir. Onların işi bankacılık yapmaktır. Bu konuda çok açık kurallar vardır,
hiçbir şekilde bankaların bu şekilde çiftçimizin elinden arazilerini alması söz
konusu olamaz. Alsa bile sonra tekrar...
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN –
Açıklayacağınız bir iki konu kaldı mı Sayın Bakanım?
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bir dakika daha verirseniz...
BAŞKAN – Buyurun,
devam edin.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – “İşsizlik ne zaman yüzde 10’ların altına düşecek?”
Biz istihdam yaratıyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, son bir yıl içerisinde
Avrupa’da en fazla istihdam yaratan ülke Türkiye’dir. 2009 yılında dahi
Türkiye’de 83 bin istihdam artışı olmuştur net bazda.
Dolayısıyla, ben inanıyorum, yani Türkiye yakaladığı bu yatırım ivmesiyle, bu
büyümesiyle işsizlik oranlarını daha da aşağıya çekecektir, daha fazla istihdam
yaratacaktır ama bunun için de tabii ki bizim bir yandan yatırım ortamını
iyileştirmeye devam etmemiz lazım bir yandan da tabii ki yatırımları teşvik
etmemiz lazım, ki bunları da yapıyoruz. Ben inanıyorum
ama şu kısa dönemde tabii ki bunun gerçekleşmesi olasılığı zayıftır.
“Sıcak para
sorunu var mıdır?” Türkiye’de kısa vadeli bir portföy
yatırımı söz konusudur. Bu anlamda bir sıcak para sorunu vardır. Biz kayıtsız
değiliz, önlemler alınıyor. Yani ne tür önlemler alacaksınız hususu... Makro
ihtiyati çerçevede birçok önlemi şu anda Merkez Bankamız, BDDK, Maliye olarak
bizler alıyoruz. Şu an itibarıyla zaten bunun yansımalarını da görmeye
başladık. Bizim amacımız Türkiye’ye uzun vadeli sermaye benzeri kaynağın
gelmesi, bizim amacımız Türkiye’ye doğrudan küresel yatırımların gelmesi. Tabii
ki şu anda sistem olarak öbürlerini dışlamıyoruz ama kısa vadeli borçlanmayı,
fonları pahalı hâle getirecek karşılıklarından oranlarına tutun birçok
düzenlemeyi yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.
Cari açık, tabii
ki Türkiye’de şu anda millî gelirin yüzde 5,5-6’sı civarında bir orana tekabül
edecek gibi görünüyor 2010 yılında. Bu nispeten yüksek bir orandır. Bu,
Türkiye'nin diğer ülkelere oranla çok daha hızlı büyümesinin bir yansımasıdır
çünkü Avrupa Birliği bizim en büyük ticari ortağımızdır. Avrupa Birliği yüzde 2
oranında büyümektedir, biz yüzde 8 civarında büyüyoruz, 4 katı büyüyoruz, bu
bir.
İkincisi: Takdir
edersiniz ki petrol fiyatları, emtia fiyatları son bir yıldır çok ciddi oranda
arttı. Bu ikinci bir husus. Tabii ki yapısal boyutları
var. Ben bütçe konuşmamda bu hususa, yanlış hatırlamıyorsam, beş-altı sayfa
ayırdım. Gerçekten tavsiye ederim, bir bakın. Türkiye’de faizler yüksek değil…
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Gelişmekte olan ülkelere oranla Türkiye’de faizler
gerçekten düşük, yüksek değil. Reel faizler şu anda sıfır civarındadır.
Gelişmiş ülkelerde…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Yüzde 1 Sayın Bakan.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bahsettiğiniz faizler Merkez Bankasının
faizleridir. Gelişmiş ülkelerde de faizler yüksektir, sıfır civarında değildir.
BAŞKAN –
Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi, 3-4 tane, her arkadaşımız peş peşe soruyu
sorunca tabii Sayın Bakan bir anda bunlara motamot
cevap verse bunlar yanlış anlaşılmaya sebebiyet verir. Etraflıca bir anlatmak
istiyor, bu defa süre çok geçiyor yani beş dakikalık soruya yirmi dakikada
ancak cevap verebilir hatırı sayılır olursa. Onun için, soruları kısa
sorarsanız sayın bakanlar da cevap verebilir ama ben bu vakti iyi
değerlendirmek durumundayım.
Teşekkür
ediyorum.
KAMER GENÇ
(Tunceli) – Sayın Başkan, benim o dediğim raporu okumak mümkün olmadığına göre
efendim, o rapora istinaden bence müzakere yapmamak lazım. Yani silinen,
okunmayan bir Plan Bütçe raporu dağıtılmış. Bu raporun
geçersiz olması lazım. Yani İç Tüzük’e göre geçersiz bir rapora
dayanarak burada müzakere yapamayız.
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Genç.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
5’inci maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
6’ncı maddeyi
okutuyorum:
Yeni tertip,
gelir ve finansman kodları açılması
MADDE 6 – (1)
İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye
Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde merkezi yönetim
kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler,
(B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde
yeni finansman kodları açılabilir.
BAŞKAN – Barış ve
Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bengi
Yıldız.
Sayın Yıldız,
buyurun efendim.
BDP GRUBU ADINA
BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine söz aldım.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, Adalet ve
Kalkınma Partisinin icraatlarını, bütçesini dinlerken tarih çağları içerisinde
adlandırırsak, herhâlde Cilalı Taş Devri’ne denk gelir, çünkü kendi bütçesini,
icraatlarını en iyi süsleyebilen ve gerçekten de defalarca topluma bunu
sunabilen bir pratik içerisindedir, bundan dolayı da aslında kutlamak lazım.
Bizim Silvan’da
bir hocam anlatıyordu, diyordu ki: “Silvan’ın en meşhur ağalarından birisinin
misafiri olacaktık. Evine gittik, çok büyük bir sofra, gelişkin bir sofra
bekliyoruz. Köye gittiğimizde bir çardağın kurulduğunu gördük. Ağa çağırdı
oradan ‘Haso, karpuz getir.’ Diğerini de çağırdı ‘Sen
de git, peynir, ekmek getir.’ Getirdikten sonra bütün öğretmen arkadaşlarımızla
oturduk, bize karpuzun, ekmek, peynirin yararlarını anlatmaya başladı. ‘Sıhhate
şu kadar yararlıdır, içinde A, B, C, D vitaminleri vardır.’ O karpuz, peynir,
ekmeği yerken dünyanın en güzel yemeklerini sunmuş olsaydı, ancak bu kadar
memnun kalırdık. Hâlbuki biz zaten her gün o karpuz, ekmeği yiyorduk.”
Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarını dinlediğimizde, eğer dönüp
de kendi yaşamımıza bakmazsak, bunu gerçekten de tabiri caizse yutacağız. Ama
Sayın Bakan Batmanlıdır, ben de Batmanlıyım. 2002 yılından bugüne kadar…
Kendisi Batman’ın Gercüş ilçesinin Ardıç köyündendir herhâlde, bildiğim
kadarıyla. Bir dönsün, Batman’daki 2002 yılından 2010 yılına kadarki hayat
standardı, oradaki insanların yaşam kalitesi ve oradaki işsizliğe bir baksın.
Her milletvekili kendi bölgesinden ele alabilir.
Ben bir tütün
üreticisiyim. Benim ailemin tamamı tütüncülükle uğraşırdı. Şu
anda ailemin hepsi işsiz. Batman’da on binlerce böyle insan var. Tütünle
uğraşan, buğdayla uğraşan, pamukla uğraşan insanlar, 2002 yılından 2010 yılına
kadarki süreçte işsizdirler. Eskiden biraz gizli işsizlik vardı yani herkes
tarımda çalışırdı, çalışır gibi gözüküyordu, şimdi, o da yok. Çatışmalı
dönemden daha fazla insan bu süreçte evini, barkını, köyünü terk edip
İstanbul’a, Adana’ya, metropollere göç etmek zorunda
kaldı.
Gerçekten, tam da
işte burada, geçmişteki o tartışmalardan, hani derler ya “Felsefenin sefaleti.”
Şu anda, Batman’da ve ülkemizin birçok yerinde bu Fakir
Fukara Fonu ile benzeri yardımlarla Adalet ve Kalkınma Partisi aslında
sefaletin felsefesini yapıyor yani aç bir toplum, işsiz bir toplum ama günlük
ihtiyaçlarını karşılayan, geleceğe ilişkin hiçbir umudu olmayan, âdeta hani
anneleri bir parça yiyeceği dışarıdan getirince o kuş yavruları ağızlarını
açarlar ya, sürekli ağzı açık olan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu
gerçekliği görmeden sabahtan akşama kadar süsleyebilirsiniz. Çok iyi bir bütçe
hazırlıyorsunuz. Gerçekten herkesin işi gücü var diyebilirsiniz, biz de diyelim
ama toplumsal gerçeklik böyle değil. Üretmeyen bir toplumla karşı karşıyayız.
İşsiz, güçsüz, üretmeyen… Eskiden insanlar derdi ki: “Çocuklarımızı okutalım.
Bir okusunlar, sonra iş güç sahibi olurlar.” Şimdi vallahi, ülkemizin her
yerinden kaliteli, vasıflı insanlar yetişiyor ama işsizdirler. Bu, Batman’da da
öyledir, Zonguldak’ta da öyledir, İstanbul’da da öyledir; kadınlarda da
böyledir, erkeklerde de böyledir. Dolayısıyla bu durumu bir kere dönüp şu anda
ekranları başında bizi izleyen insanlara “Gerçekten sizin günlük yaşayışınızda
ne değişti? 2002 yılından 2010 yılına sizin ailenizde, sizde ekonomik durumunuz
hangi noktaya geldi? O zaman işsizdiniz, şimdi iş sahibi mi oldunuz, yoksa
işiniz vardı, şu anda işsiz misiniz?” diye sormak lazım ve ona göre de cevabını
vermek gerektiğine inanıyorum.
Bu, ekonominin bir boyutu. Şüphesiz ülkemizin çeşitli sorunları var ve bu sorunları
parlamenter zeminde, sivil, demokratik zeminde tartışmak gerekir. Ülkemizin
Kürt sorunu var, Alevilerin sorunu var, emekçilerin sorunu var, işsizlik sorunu
var. Bunların hepsini demokratik zeminde tartışmanın olanaklarını ortaya
koymamız gerekiyor. Fakat son zamanlarda, özellikle Parlamentodan tutun da sivil
alandaki tartışmalara kadar, büyük bir gürültünün koparıldığını görüyoruz. Biz
Barış ve Demokrasi Partisi olarak, ülkemizin temel sorunlarını hem Parlamentoda
hem Parlamento dışındaki sivil toplum örgütleriyle, aydınlarla görüşerek ve
ülkemizdeki bu sorunlara çözüm önerileri üretmek gerektiğine inanıyoruz. Bundan
kimsenin rahatsızlık duymaması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu sorunları
görmezden gelerek bu sorunları çözemeyiz.
İşte, geçen gün
Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi’nin düzenlediği bir çalıştay var. Burada çeşitli insanlar, aydınlar,
Türkiye’den, Batı’dan her yerden insanlar katılmış, bir çalıştay
düzenlenmiş. Oraya çeşitli tebliğler sunulmuş. Bu tebliğlerden birisi de son
günlerde kamuoyunda tartışma yaratan bir tebliğdir ama şunu belirtmek isteriz
ki, orada bir karar alınmadığı gibi ülkemizin en temel sorunlarını tartışmaktan
da çekinmemek lazım, kaçınmamak lazım, her türlü fikre de saygılı olmak
gerektiğine inanıyoruz.
1946’dan bu yana
ülkemizin çok partili bir siyasal yaşamının olduğunu söylüyoruz. Çeşitli
partiler kurulmuş ama pratikte baktığımızda aslında kurulan bu partilerin
tamamına yakınının aynı dünya görüşünü, aynı ideolojiyi, resmî ideolojiyi
savunduklarını görüyoruz ve bunların dışında siyasal yaşama atılan partilerin
geçmişten bugüne kadar sürekli düşüncelerinden, programlarından dolayı
kapatıldığını görüyoruz. Yirmi-yirmi beş civarında ülkemizde kapatılan parti
vardır. Özellikle son on beş yıl içerisinde kapatılan, bizim de siyasal
geleneğinden geldiğimiz partilerin tamamına yakınının Avrupa İnsan Hakları
Mahkemesinden döndüğünü, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların evrensel
hukuka uymadığını, düşünce ve ifade özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne
uymadığını karar altına aldığını görüyoruz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin.
Dolayısıyla ülkemizde çok partili bir siyasal yaşamdan bahsetmekten çok,
aslında aynı görüşü savunan birden çok siyasal partinin olduğunu söylemek daha
doğru olacak. Mesela söyleyelim, şu anda demokrasiyle övünen,
ülkenin çok demokratikleştiğini, geliştiğini söyleyen Adalet ve Kalkınma
Partisi -anayasal düzeyde değil de yasal düzeyde Siyasi Partiler Kanunu’nun
81’inci maddesi var- biz her ağzımızı açtığımızda Sayın Meclis Başkanından
tutun da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman’a
kadarki çeşitli kurumlar bu düşüncelerimizin Siyasi Partiler Yasası’nın 81’inci
maddesine uymadığını söylüyorlar. Burada, Türkiye’de farklı bir dilin,
farklı bir mezhebin, farklı bir kültürün olduğunu söylemek bu Siyasi Partiler
Kanunu’nun 81’inci maddesine aykırıdır. Kürt dilinin ve başka dillerin,
kültürlerin korunması gerektiğini söylemek de yine bu 81’inci maddeye aykırıdır
ve parti kapatma gerekçesidir. Türkiye'nin aslında bir an önce bu ayıplardan
kurtulması lazım. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi, yasal değişiklik
gerektiren -bu alanlarda- çokça demokrasi kahramanlığı yapıyor, şimdiye kadar
değiştirmemesini de yadırgatıcı bulduğumuzu söylüyorum.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BENGİ YILDIZ
(Devamla) – Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Yıldız.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe
kanun tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, önce kısaca kurumlar vergisinden bahsederek başka bir konuya
geçmek istiyorum. Kurumlar vergisinde 2011 yılında yüzde 10,7’lik bir artışla
23 milyar 149 milyon Türk liralık bir tahsilat
öngörülmektedir. Kurumlar vergisinde öngörülen bu artışın ana sebebi, sigorta
ve emeklilik fonları hariç, finansal hizmet faaliyetleri sektöründe öngörülen
büyümedir. Bu sektörün tüm kurumlar vergisi içinde yüzde 35’lik paya sahip
olduğu düşünüldüğünde ve dâhilde alınan katma değer vergisi oranının sadece
yüzde 2,8’lik oranda artacağı dikkate alındığında, bankacılık hariç diğer
sektörlerde daralmaya işaret etmektedir. Bankacılık sektörünün büyümesi ise
bankaların faiz gelirlerinin veya bankacılık ücretlerinin artması demektir. Bu
da halkın gelirinin artmayacağını, borcunun artacağını göstermektedir. Kurumlar
vergisinin gerçekten sağlıklı artmamasının ana sebeplerinden biri de kapasite
kullanım oranındaki daralmadır. 2007 Eylül ayında yüzde 83,2 olan üretim değeri
ağırlıklı kapasite kullanım oranı 2008 yılı Eylül ayında yüzde 79,8; 2009 yılı
Eylül ayında ise yüzde 70 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010 yılı başında yüzde
67’lere düşen kapasite kullanım oranı nisan ayından itibaren yavaş bir
toparlanma eğilimine girmiş ve ekim ayı itibarıyla da yüzde 75,3’e
yükselmiştir. Ancak yılın tamamı itibarıyla bakıldığında kapasite kullanım
oranı 2008 yılı seviyelerine hâlâ ulaşamamıştır. Bu da kurumlar vergisi tahsilatına doğrudan yansımaktadır.
Kurumlar vergisi
oranının yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürülmesi iktidar tarafından sürekli
gündeme getirilmektedir. Ancak unutmayalım ki gerçekte yatırım indiriminin
kaldırılması nedeniyle mükellefin yükünün değişmesi söz konusu değildir.
Mükellef daha önce yatırım indiriminden faydalanarak matrahını indirebiliyordu
şimdi ise matrahı yüksek oran düşüktür, sonuçta değişen bir durum yoktur.
Kurumlar
vergisinin vergi gelirleri içindeki payı 2008 yılında yüzde 10,6 iken 2011
yılında da yüzde 9,9’a düşmesi öngörülmektedir. Üstelik,
kurumlar vergisinde ilk 100 mükellefin verginin yüzde 65’ini ödediği dikkate
alındığında küçük şirketlerin kârının yok denecek kadar azaldığı görülmektedir.
Değerli
milletvekilleri, dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu Türkiye kullanmaktadır.
Akaryakıtta en yüksek vergi bizdedir. Petrol ürünlerindeki vergi yükü yüzde
65’i aşmıştır. Ayrıca, verginin vergisi alınmaktadır.
Benzin fiyatları
Türkiye'de 4 liraya yaklaşmıştır. Sayın Bakan 4 liralık benzini görmediğini
ifade etmektedir ancak 3,97; 3,98 ile 4 lira arasında. Zaman dilimi olarak,
herhâlde en fazla bir iki haftalık bir zaman sonra o 4 lirayı aştığını da hep
birlikte göreceğiz. O 4 liraya yaklaşan benzin Yunanistan’da 3, Fransa’da 2,8;
Avusturya’da 2,4; İspanya’da 2,4; Romanya’da 2,2; Bulgaristan’da 2 Türk
lirasına tekabül etmektedir. 1 litre benzinden Türkiye’de 2 lira 48 kuruş vergi
alınırken, Yunanistan’da 2, Fransa’da 1,6; Avusturya’da 1,4; İspanya’da 1,2;
Romanya’da 1,2 ve Bulgaristan’da 1 Türk lirası değerinde vergi alınmaktadır.
Motorin fiyatları ve LPG fiyatları da benzeri durumdadır.
Hükûmet, gelen tepkiler
üzerine, akaryakıt fiyatlarını indirmek için harekete geçtiğini açıkladı ama
boş, hem de nasıl boş. Hükûmet, benzin fiyatlarını
indirmek için, TÜPRAŞ’ın litresini 98 kuruşa sattığı
benzinin vergilerle birlikte pompa fiyatının 4 liraya çıktığını görmezden
gelerek 2 kuruşluk indirim için TÜPRAŞ’a baskı
yapmaktadır. Fiyat indirimi için özel sektöre âdeta yalvarmaktadır. Oysa Hükûmet, önce kendi üzerine düşeni yapsa, sadece yasaları
uygulasa, benzinin litre fiyatı hemen 25 ile 30 kuruş arasında ucuzlayacaktır.
Ancak Hükûmet kendi üzerine düşeni yapmıyor, özel
sektöre rica etme, hatta yalvarma noktasına getiriyor. Bu özel sektöre yalvarma
işi AKP’nin bir alışkanlığına dönüşmüştür değerli arkadaşlar. Hükûmet elektrik fiyatları için yalvarıyor, akaryakıt
fiyatları için yalvarıyor, istihdam için Odalar ve Borsalar Birliğine
yalvarıyor, herkes bir işçi alsın diye, emeklileri de banka promosyonlarına
havale ederek bankalara yalvarıyor.
Değerli milletvekilleri, Danıştay Dava Dairelerinin, tüketici
dernekleri tarafından, yeniden değerleme oranının yüzde 2,2 olmasına karşılık,
Bakanlar Kurulu kararıyla Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na Ekli I Sayılı Listede
yer alan ürünlerden alınan maktu vergi tutarlarının yüzde 10’un üzerinde
artmasının iptali için açılan davada vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararına
göre 2009 ve 2010 yıllarında Hükûmet vatandaştan
haksız yere vergi almıştır ve almaya da devam etmektedir. Hükûmet mahkeme kararını
uygulamamaktadır. Danıştayın bu kararını baypas etmek
için Hükûmet kanun değişikliği tasarısı hazırlamış ve
Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşülmektedir. Hükûmetin
bırakalım ÖTV’de indirim yapmasını, ayrıca, aslında
mahkeme kararına göre vatandaşa ÖTV iadesi bile yapması gerekmektedir.
Asıl dikkat çeken
husus ise, Danıştay kararının gerekçesinde yer alan “Anayasa’nın 73’üncü
maddesinin dördüncü fıkrasının gerekçesinde Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin
vergi yükünün muaflık ve istisnaların reel olarak zamanla düşmesini engellemek
üzere verildiği ve amaç kanunda gösterilen unsur içinde kalması gerektiği.”
ibaresi bulunmaktadır. Bu ibare ile Hükûmetin vergi
oranlarını düzenlerken hukuk devleti ilkelerini çiğnediği ortaya çıkmaktadır.
Aynı kararın bir
uzantısı olarak harçlar ve damga vergisi başta olmak üzere Bakanlar Kurulu
kararı doğrultusunda artırılan bütün vergilerde benzeri bir durum ortaya
çıkmaktadır.
Hükûmet tarafından
akaryakıt fiyatı artışının sebebini dünya petrol fiyatlarındaki değişime
bağlama çabası vardır. Ham petrol fiyatının 58 dolar olduğu Ocak 2003’te benzin
1,60 kuruştur, ham petrolün 159 dolar olduğu Mayıs 2008’de benzin 3,48
kuruştur, petrolün 88 dolar olduğu Aralık 2010’da benzin 4 liraya gelmiştir.
Değerli
milletvekilleri, diğer önemli bir konu da Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu
faciasıdır. “Facia” diyorum, gerçekten bir hukuk faciası da Kaynak Kullanımı
Destekleme Fonu’nda yaşanmaktadır. 2010 yılında, 974 sayılı Bakanlar Kurulu
Kararı ile tüketici kredilerinden alınan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu
kesintisi oranı yüzde 10’dan 15’e yükseltilmişti bilindiği üzere ve benzer bir
oran artırımı da yine 2004 yılında yapılmıştı. 2004 yılında artırılan Kaynak
Kullanımı Destekleme Fonu kesintisi oranı 2004 yılında Bakanlar Kurulu
kararının yayımı tarihinden önce kullanılan açık kredilere uygulanmazken, 2010
yılındaki Bakanlar Kurulu kararı ile bu uygulamadan vazgeçilmiş, yapılan oran
artışı açık kredilere de uygulanmıştır. Bu uygulama ile Hükûmet
yeni kanun hükmü olmadan Anayasa’ya aykırı olarak bir vergilendirmeye
gitmiştir.
Değerli
milletvekilleri, bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
(MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Akçay.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.
Buyurun.
CHP GRUBU ADINA
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
6’ncı madde
üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum.
Aslında yapmayı
düşündüğüm konuşmanın dışında bir konuya değinme zorunluluğunda kaldım. Neden
kaldık? Bir önceki maddede konuşan AKP’nin Sayın Sözcüsü hiç gerek yokken,
bilmediği bir konuda, anlamadığı bir konuda burada öylesine bir konuşma yaptı
ki bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değil.
Konu şu: Biz
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkınması için
devletin, yeni bir kamu girişimciliği politikasıyla, yeni bir kamu
girişimciliği anlayışıyla oralarda mutlaka fabrikalar kurmasını, istihdam
olanakları yaratmasını kaçınılmaz görüyoruz ve bunu da yeni programımızda
yazdık ve Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri her platformda dile getiriyorlar.
Şimdi, AKP’nin Sayın Sözcüsü, bizim bu zorunluluktan kaynaklanan görüşümüz
karşısında aynen şöyle konuştu: “Bu kafa 30’lu yılların kafasıdır. Devletin işi
fabrika yapmak değildir, altyapı yapmaktır.” Ne demek “bu kafa”? Yani, bu
kürsüde bu şekilde hitap etmek bir iktidar partisi milletvekiline yakışıyor mu?
Bu bir. İki: Bir kere bu arkadaşımız, 30’lu yıllar devletçiliğini anlamamış.
Yine bu arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisinin şimdiki kamu girişimciliği
modelini hiç ama hiç anlamamış.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; en ayıp şey bilmeden konuşmaktır, en ayıp şey
anlamadan konuşmaktır. Hele bu ayıp, milletin kürsüsünden yapılıyor ise ayıbın
çok ötesinde, bu, millete saygısızlıktır. 30’lu yıllar devletçiliğini anlamak
için cumhuriyeti kuranların, 30’lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce
Türkiye’de hangi modeli uyguladıklarına bakmak lazım, bunu bilmek lazım.
Cumhuriyeti kuranlar, 30’lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce liberal
anlayışın kalkınma modelini seçmişlerdi ama başarısız olundu. Neden başarısız
olundu? Sermaye yok, girişimci yok, tarımsal altyapı çok geri, sosyal ve
fiziksel altyapı çok geri, okuma yazma oranının yüzde 6-7’ler düzeyinde olduğu
bir zaman kesiti ve okuma yazma bilenlerin, o yüzde 6-7 oranının da çoğunluğu
gayrimüslimler. Baktılar ki model yürümüyor ve derken aynı dönemde, 1929 yılı
dünya ekonomik büyük buhranı yaşandı ve durum çerçevesinde, cumhuriyeti
kuranlar, ülkenin kalkınması için, daha önceki modelin başarısızlığının
nedenlerini de görerek, kapitalist dünyanın liberal anlayışının da 1929 büyük
dünya buhranında çöktüğünü görerek, zorunlu olarak 30’lu yıllar devletçiliğine
girdiler. İyi ki girdiler, iyi ki girdiler ama bu devletçilik modelinde Atatürk
aynen şunu söylemiştir: “Aslolan, bireyin, kişinin
girişimidir, özgür girişimcilik ruhudur. Ancak özel girişimcinin gidemediği
noktalarda devlet mutlaka ve mutlaka sorumluluk üstlenmelidir sosyal ve
ekonomik kalkınma açısından.” Yani 30’lu yıllar devletçiliği böyle bir
zorunluluktan doğdu yani pragmatik bir anlayıştı,
İngiliz pragmatizminin bir yansımasıydı, iyi ki yapıldı.
Ben size başka
bir şey söyleyeyim: 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldi büyük
iddialarla, “Her mahallede bir milyoner yaratacağız.” iddiasıyla ve 30’lu
yıllar devletçiliğini, ondan sonraki devletçiliği tamamen yererek, eleştirerek
geldiler. “Yeter söz milletindir…” Dikkatinizi çekiyorum, 1950-60 yılları
Türkiye'de kamu girişimciliğinin en yoğun olduğu, kamu yatırımlarının en fazla
yapıldığı dönemdir; açın, bakın. Neden? Türkiye’nin ihtiyacı vardı da ondan.
Yani burada boşa konuşmayalım lütfen, çok ayıp oluyor. Cumhuriyet Halk
Partisinin -hele hele son programındaki- bu konudaki anlayışını bilmeden,
burada, milletin gözünün içine baka baka, gerçekten
şükranla yâd etmemiz gereken bir dönemi karalamanın da siyaseten ne kadar doğru
olduğunu sizin takdirlerinize sunuyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; mademki konuşmamızın dışında bir konuşma yapma
ihtiyacını hissetim burada, izin verirseniz, son olarak, Tekirdağ’mızın
kamu kaynaklarından yararlanmada yıllardır uğradığı, uğratılmakta olduğu
mağduriyete dikkatlerinizi çekmek istiyorum.
Bakınız,
Tekirdağ, kişi başına ödenen vergide Türkiye’de ilk 3’e giriyor ancak İl Genel
Meclisi bütçesine aktarılan paylarda sürekli son sıralarda yer alıyor. 2009
yılında 20 milyon Türk lirası verilmiş ancak bunun 5 milyonunu genel bütçe
içinde yer alması gereken millî eğitim yatırımlarına aktarmak zorunda
bırakılmışız, kalmış 15 milyon lira.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – 5’ini de bize gönder, bizim o kadar yok.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Evet, yani son sıralarda, onu söylemek istiyorum. Tabii, Malatya’nın
durumu Tekirdağ’dan kötüyse biz 5 milyonu da Malatya’ya yollarız, hiç merak
etmeyin.
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Helal! İşte senden bu beklenir.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Ama değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; bakınız,
Tekirdağ, yıllardır bu mağduriyetin altında eziliyor ama şöyle bir sıkıntıyla
karşı karşıyayız: Son yıllarda yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye
coğrafyasında iş bulamayan, işini yitiren genç insanlar akın akın Tekirdağ’a gelmeye başladılar.
MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU
(Bursa) – Demek ki iş var orada.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Devamla) – Şu anda Tekirdağ -son iki üç yıl için söylüyorum, TÜİK’in resmî rakamlarından söylüyorum- son yıllarda iç göç
baskısıyla ve net nüfus artışı açısından Türkiye’de 2’nci sıraya gelmiştir, 1’inci
Yalova.
Şimdi, buradan,
Sayın Bakan sizin ve Hükûmet yetkililerinin
dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani Tekirdağ tabii ki Türkiye'nin dört bir
yanında onuru için, alın teri için oraya göç eden insanlarımızı
kucaklayacaktır, kucaklamaktan da mutluluk duyar, onur duyar ama Tekirdağ iline
yükleneceği kadar bir yük verelim. Siz, Millî Eğitim yatırımları açısından,
derslik açısından, sağlık göstergeleri açısından, sosyal ve fiziksel altyapı
açısından Tekirdağ’ın ne kadar geri olduğunu biliyor musunuz? Lütfen… Bu
konuları burada zabıtlara geçiriyorum ve Tekirdağ’ımıza yıllardır yapılan bu
haksızlığın bir an önce giderilmesinin, özellikle son yıllarda nüfus artış hızı
açısından Türkiye 2’nciliği konumuna gelmiş olan Tekirdağ’ın sorunlarının bir
an önce çözülmesi için gereken bütçe payının verilmesinin kaçınılmaz olduğuna
inanıyorum.
Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; bütçenin bu maddesinin de hayırlı olmasını diliyorum,
hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına Bursa
Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.
Buyurun efendim.
(AK PARTİ sıralarından alkışlar)
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bütçe kanununun 6’ncı
maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Ben de farklı bir
konuşma hazırlamıştım ama Sevgili Enis Tütüncü’yü
dinleyince biraz değiştireyim dedim. Ben de dinledim konuşmacıyı. Sanıyorum
Malatya Milletvekilimiz Mücahit Bey konuşmuştu. Ben şöyle anladım: 1930’lardaki
ekonomik politikayı eleştirmedi, 1930’ların ekonomik politikasının bugün
uygulanamayacağını söyledi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Kim savunuyor ki bunu!
MEHMET EMİN TUTAN
(Devamla) – Elbette ki Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış bir Türkiye, gerçekten yokluklarla
kurulmuş bir Türkiye, Atatürk ve silah arkadaşları ve içinde bulunduğumuz
Meclis bu Türkiye’yi çok zor günlerde buldu. 1930’lar elbette ki 1925
buhranından sonra gelen yıllardır. O yıllarda yapılması gerekenler yapılmıştır
çünkü burjuvazi yok çünkü sermaye yok. 1930’larda yapılanlar, ekonomik anlamda
yapılanlar elbette doğru şeylerdir ama 2000’li yıllarda siz hâlâ “1930’lardaki
politikaları uygulayacağız.” diyorsanız, işte bizim orada itirazımız var. O
zaman devlet basmacılık yapmalıydı, o zaman devlet bankacılık yapmalıydı,
sigortacılık yapmalıydı, inşaat yapmalıydı, hepsi doğru ama bugün geldiğimiz
noktada elbette ki çok daha farklı düşüneceğiz. Tüm dünyada artık devletler
ekonomik alanda sadece düzenleyici rol oynuyorlar. Bizim kastettiğimiz budur.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Doğu, Güneydoğu için ne düşünüyorsunuz?
MEHMET EMİN TUTAN
(Devamla) – Güneydoğu için ne düşündüğümüz ortadadır.
Değerli
arkadaşlar, şu anda, Güneydoğu’da yaptıklarımızın karşılığını zaten biz
görüyoruz, oy olarak görüyoruz.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Kaç tane fabrika kurdunuz Doğu, Güneydoğu’da?
MEHMET EMİN TUTAN
(Devamla) – Ben umuyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi de Güneydoğu’yla ilgili
ekonomik önlemlerini çok açık bir şekilde -öyle yüzeysel değil- burada ortaya
koymalı ve bizler de faydalanmalıyız.
Elbette ki
muhalefetin görevi eleştirmektir ama bizlerin de iktidar olarak görevi
yaptıklarımızı anlatmak. Arkadaşlarımız her konuda yaptıklarımızı anlatmaya
çalıştılar, ben de kısaca ülkemizin neredeyse üçte 1’lik kesimini ilgilendiren,
özürlü, engelli kardeşlerimizle ilgili olarak hükûmetlerimizin
yaptıklarını anlatmaya çalışacağım.
Değerli
arkadaşlar, özürlülerin hayata daha umutla baktığı bir dönem olan bu dönemde
eğitimden sağlığa, rehabilitasyon hizmetlerinden
ulaşıma, istihdamdan vergi muafiyetlerine kadar birçok alanda hükûmetlerimiz büyük beğeni gören ve destek alan şu
icraatları gerçekleştirmişlerdir:
İktidara
geldiğimiz 2002 yılında, özürlü vatandaşlarımıza devlet tarafından ödenen aylık
24 liraydı, 2010 yılı itibarıyla bu ücret 292 liraya kadar çıkmıştır. Aralık
ayı sonu itibarıyla toplam 461.857 kişi devletimizden özürlü aylığı almaktadır.
İlk kez Hükûmetimiz döneminde uygulamaya konulan, özürlülerin evde
bakımı için Türkiye genelinde 2010 Mart ayı sonu itibarıyla bakım aylığı
ödemesi yapılan kişi sayısı, değerli arkadaşlar, 231.697’dir, bakım ücreti ise
2010 Mart ayı sonu itibarıyla 522 liradır.
AK PARTİ İktidarı
döneminde, özürlülerimizin ekonomik şartlarını iyileştirmeye dönük
düzenlemelerden ilk kez, on sekiz yaşın altındaki özürlü çocuklarımız da
yararlanmış ve kendilerine özürlü aylığı bağlanmıştır.
Yine,
Hükümetimizin getirdiği bir imkân: Hayata daha güvenle bakabilme imkânı bulan
özürlü vatandaşlarımız için yapılan en önemli düzenlemelerden biri de destek
eğitimi alanında olmuştur. Özürlülerin destek eğitimlerinin devlet tarafından
karşılanmasıyla on binlerce aile ücretsiz olarak özürlü çocuğuna destek eğitimi
aldırma fırsatı yakalamıştır.
Özel eğitime
ihtiyacı olan bireylere, velisinin sosyal güvencesine bakılmaksızın, 2010 yılı
verilerine göre 205.435 özürlü için 69 milyon 923 bin 97 lira ödeme
yapılmıştır.
Yine,
özürlülerimizin özel araç gereç, bilgisayar programları gibi harcamalarına
vergi muafiyetleri getirilmiştir.
Yine, özel eğitim
kurumlarına giden özürlü öğrencilerimiz ücretsiz servisler tarafından
taşınmaktadır.
Yine, özürlü
vatandaşlarımızın üç ayda bir aldıkları maaşlar evlerinde teslim edilmeye
başlanmıştır.
Değerli
arkadaşlar, vaktim kısıtlı olduğu için bundan sonrakileri anlatamayacağım.
Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Buyurun
efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Arkadaşımız söylemediğim bir sözden dolayı yorum yaptı, izin
verirseniz…
BAŞKAN – Ne gibi
mesela Sayın Tütüncü?
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Efendim, mesela 1930’lu yılları…
BAŞKAN –
Arkadaşlar…
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Ama ismimi verdi.
BAŞKAN – Sayın
milletvekilleri, şöyle…
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – “Enis Tütüncü olarak hâlâ 2000’li yıllarda bunu savunuyor.” dedi.
Bunu savunan kim?
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Öyle demedim, lütfen.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Hayır, hayır, öyle demedi.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Öyle bir şey savunmadım, böyle bir şey yoktur. Sataşmadan dolayı
söz istiyorum.
BAŞKAN –
Arkadaşlar, birbirimizi eleştirmemiz gayet doğal. Eğer birbirimizi
eleştirmeyeceksek o zaman müzakereleri bırakmamız lazım, öyle bir şey olmaz.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Ama söylemediğimizi, söylemediğimi söylemiş gibi söyleyerek burada
şey yapmak sataşmadır. Söz istiyorum efendim.
BAŞKAN – Efendim,
tutanakları getirteyim, bir bakayım.
MEHMET EMİN TUTAN
(Bursa) – Sayın Başkan, öyle bir kastım yoktu. Hayır, ben öyle bir şey demedim.
BAŞKAN – Ondan
sonra, varsa öyle bir şey söyleyelim ama karşılıklı her ismi geçen kürsüye
yürürse işin içinden çıkamayız.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Yok efendim, rica ederim…
BAŞKAN –
Getirteyim, öyle bir şey varsa veririm efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ
(Tekirdağ) – Yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak istiyorum. Sanırım ben yanlış
anlattım, arkadaşımız yanlış anladı.
BAŞKAN – Zaten
kayıtlara geçti, buyurun.
Sayın Abdurrahman Arıcı…
Sayın Jale Ağırbaş… Yok.
Evet, soru-cevap
işlemi gerçekleştiriyoruz sayın milletvekilleri.
Sayın Işık,
buyurun efendim.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
bilindiği gibi, 5084 sayılı Yasa kapsamındaki teşvikler yıl
sonu itibarıyla sona ermektedir. Yeni teşvik sisteminde ise 2010 yılı
sonuna kadar yatırımlarını yapmış olanlar yararlanabilecektir. Acaba herhangi
bir nedenle 2010 yılında yatırıma başlayamamış, 2011 yılında da yatırıma
başlayacak olan yeni firmaların teşvik kapsamından yararlandırılması mümkün
olabilir mi?
İkinci soru: Yine
aynı teşvik kapsamında şimdiye kadar kaç firma yararlanmış, bu teşvikler
nedeniyle ne kadar ek istihdam sağlanmıştır? Bunun Kütahya iline düşen
yansıması ne olmuştur?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF
PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Maliye Bakanımız da yok ama “eşit işe eşit ücret” esas itibarıyla Bakanlığınızı
ilgilendirmektedir. Kamu görevlileri ne zaman eşit işe eşit ücret
uygulamasından yararlandırılacaktır? Örneğin, üniversitelerde görev yapan daire
başkanları diğer kamu kuruluşlarındaki daire başkanlarından daha az maaş
almaktadır, yani makam tazminatı alamamaktadır. Özetle, söz konusu benzeri
görev yapanlar arasında ne zaman ücret adaletini sağlayacaksınız?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın
Taner…
RECEP TANER
(Aydın) – Sayın Bakan, ülkemizde hane halkı borçluluk oranı olarak
baktığımızda, borç tutarı 2002 yılına kıyasla artmakta mıdır, düşmekte midir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu…
FERİT MEVLÜT
ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, geçici işçilerin yaklaşık 200 bini kadroya
geçti. Orada beş ay yirmi dokuz günü olan insanlar büyük haksızlığa uğradılar.
Kalan 28 bin kişi. En azından, dört aydan fazla çalışan bu insanların… Sürekli,
her yıl çalışıyorlar, özellikle şeker fabrikalarında. Hakikaten, vicdanen çok
rahatsız oluyorum ben. Yani, bunlar her yıl işe geliyorlar. Beş ay yirmi dokuz
günü olan bir insanın hakkıyla altı ayı olan bir insanın hakkı arasında bir
fark var mıydı? Bu 28 bin kişi için herhangi bir düşünceniz var mı?
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT
(Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan,
geçtiğimiz günlerde yüzde 26,5’luk oranla Adana Türkiye’de en fazla işsizliğin
olduğu vilayet olarak açıklanmış idi. Bir zamanlar sanayimize de beşiklik yapan
Adana’mızın bugün isminin işsizlikle anılıyor olması hangi gelişmeler
çerçevesinde olmuştur? Özellikle yatırım ve teşviklerden istifade edemeyen
Adana’nın, Hükûmetiniz tarafından uygulanan bu
adaletsizliğin giderilebilmesi için bu dönem ne gibi çalışmalar yapmayı
planlamaktasınız?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Torlak…
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan,
Türkiye’deki bankaların, üretimi destekleyen ucuz kredi konusundaki tutumları
maalesef olumlu değildir. Faiz rakamları dünyadaki fiyatlardan yüksektir.
Kürsüden ifade
ettiğiniz matematik bilginize istinaden sormak istiyorum: Siz bir sanayici
olsaydınız, bu yüksek faizle üretim yapmayı düşünür müydünüz?
İkinci sorum:
Türkiye’de ödenemeyen çek ve senetlerin sayısının artışını ve iflasları neye
bağlıyorsunuz?
Çok teşekkür
ederim.
BAŞKAN – Sayın
Çalış…
HASAN ÇALIŞ
(Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana
soruyorum:
Sayın Bakanım,
yapı kullanım izni gerçekten Türkiye genelinde ciddi bir problem hâline geldi.
Beş yıl ve daha uzun süredir kullanılan ve yapı kullanım izni olmayan konutlar
için yeni bir düzenleme veya torba yasa içine koymayı düşünüyor musunuz?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Teşekkür
ediyorum.
Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ
(Manisa) – Teşekkür ederim.
Birtakım yeni
yapılandırmaların ve vergi aflarının da söz konusu olduğu torba yasa tasarısı
ne zaman Genel Kurula getiriliyor?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN
(Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan,
TEDAŞ özelleştirildi. Balıkesir merkez köyleri Kozören
başta olmak üzere İvrindi, Soğanbükü, Balya, Kocabük gibi sayısız köylerin elektrikleri günlerce kesik.
Şu anda sayısız telefonlar alıyoruz. Elektrik kesilmesinden vatandaş mağduriyet
yaşıyor, sorumlu bulamıyor ve bunun, borçlardan ve trafoların eskiliğinden
kaynaklandığı söyleniyor. Vatandaş borcunu ödemediğinde elektriği hemen
kesilirken vatandaşın uğradığı zararı kim tazmin edecek? Uğradığı zararın
karşılığını nerede bulacak? Ev aletleri ve hayvan sağım makinelerinin zararları
kimler tarafından tazmin edilecek?
Teşekkür
ediyorum.
BAŞKAN – Sayın
Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Ben yokken bir
soru vardı eşit işe eşit ücret hususuyla ilgili olarak. 2008 Ağustos ayından bu
yana, aslında, biz, ücretlerdeki farklılıkları azaltmak için hakikaten önemli
adımlar attık, denge tazminatı müessesesini getirdik ve bu anlamda daha önce
makam tazminatı vesaire gibi almayanlarla alanlar arasındaki farkı çok büyük
oranda azalttık. Önümüzdeki yıllarda da bu süreç devam edecek ve ben ümit
ediyorum ki kamuda bu ücret dengesizliği bu uyguladığımız politikalar sayesinde
önemli ölçüde azalmaya önümüzdeki dönemde de devam edecek.
Şimdi, son
sorudan başlayayım. “Balıkesir’de TEDAŞ özelleştirildi, köylerin elektrikleri
kesiliyor.” Eğer bu kesilmeler gerçekten yatırım eksikliğinden kaynaklanıyorsa
yani burada firmanın bir hatası söz konusuysa EPDK çok güçlü yetkilerle
donatılmıştır ve EPDK’nın sorumluluğundadır. Vatandaş
şikâyetini oraya iletebilir ve bu konuda tazminat isteyebilir. Yani bu benim
genel çerçevede bildiklerim. Dolayısıyla, özelleştirmeler yapılırken bu
hususlar düşünüldü, EPDK yetkilendirildi. Ama şunu da kabul etmek lazım:
Hakikaten, bir ara Enerji Bakanımızdan dinlemiştim, Türkiye’de yani bütün
bölgeleri dikkate alırsanız neredeyse milyarlarca, işte milyonlarca
kilometrelik tabii ki dağıtım şebekesi var yani bir iletim şebekesi var. Bu
şebekede zaman zaman hatalar olabiliyor, elektrik
kesilmeleri olabilir, normal dönemde de olabilir, özelleştirmeden önce de
olabilir. Onun için, sistemin daha iyi çalışması için EPDK yetkilendirilmiştir.
Oraya başvurabilir arkadaşlar.
Torba tasarısı ne
zaman Genel Kurula gelecek? Tabii, şu anda alt komisyonda görüşmeler devam
ediyor. Eğer alt komisyonda görüşmeler biterse -bu akşam bitirilmesi
öngörülüyordu- ve önümüzdeki birkaç gün içerisinde üst komisyonda çalışmalar
biterse o zaman belki önümüzdeki hafta Genel Kurula gelir ama takdir edersiniz
ki bu, Komisyonun takdirinde olan bir husustur yani şu an itibarıyla ben size
kesin bir gün veremem.
Yapı kullanım
izni, tabii ki Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızı doğrudan doğruya ilgilendiren
bir husustur. Şu anda -bildiğim kadarıyla- bizim torba tasarısında böyle bir
düzenleme gündemde değil.
“Bankalar bu
faizlerle üretimi desteklemiyorlar…” Değerli arkadaşlar, tabii ki sonuç
itibarıyla Türkiye’de hakikaten faizler düştü. Yani ben yatırım yapar mıydım bu
faizlerle? Gerçekten yapardım.
D. ALİ TORLAK
(İstanbul) – Yapmayın Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, bugün Karadeniz’in bazı bölgelerinde, Doğu
Anadolu’nun neredeyse tamamında, Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamında yedi
yıl sosyal güvenlik primi işveren payını ödemiyorsunuz, faiz desteği
alıyorsunuz, bakın, faiz sübvansiyonu alıyorsunuz. Efendim, kurumlar vergisi
2’ye kadar iniyor yani öyle teşvikler…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, oradaki şirketlere
veriyorsunuz, adamlar batıya geliyor, batıdaki şirketlerin rekabet gücünü
ortadan kaldırıyor.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, öyle teşvikler var ki
samimi olarak söylüyorum, yani ben sermayem olsaydı…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Orada yapanlara verin ama oradaki
şirketlere burada yaparsa veriyorsunuz.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama bakın, Karadeniz’de de var. Yani bugün bir
Kastamonu’ya dahi gitseniz, şu yatırımı yapsanız aşağı yukarı bu bahsettiğim
çerçevede.
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Aşağı yukarı değil Sayın Bakan,
öyle değil.
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, üçüncü bölge de böyle yani
inanılmaz teşvikler var. Faizler geçmişe göre…
ABDÜLKADİR AKCAN
(Afyonkarahisar) – Hep Doğu’ya, Güneydoğu’ya...
MALİYE BAKANI
MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, yıllık, şu anda
yüzde 3’lerden -dolar faizinden- kredi kullananlar var, TL cinsinden yüzde
7,5-8’lerden kullananlar var ve bunlar büyük şirketler değil, orta ölçekli
şirketler. Dolayısıyla Türkiye’de hakikaten söylediğiniz gibi olsaydı, son bir
yıldır 66 milyar liralık yatırım teşvik belgesi alınmazdı, alındığına göre
demek ki bu faizlerle yatırım yapılabilir.
Adana ilinde
tabii ki işsizlik oranının bu kadar yüksek olması üzücü bir durumdur. Ha, niye
olmuştur? Şimdi, değerli arkadaşlar, Adana ilimiz tabii ki teşvik kapsamındadır
bugün itibarıyla, bildiğim kadarıyla ikinci bölgededir. İkinci bölgede de yine
önemli teşvikler vardır ve bu teşvikler çerçevesinde Adana ilimize de yatırımların
gitmemesi için hiçbir sebep yoktur.
Geçici işçi
meselesine gelince: Tabii ki biz 2007 yılında altı ay ve daha fazla
çalışanların…
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Bakanım, mazur görünüz beni.
Soru-cevap işlemi
tamamlanmıştır.
6’ncı maddeyi
oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.
7’nci maddeyi
okutuyorum:
ÜÇÜNCÜ BÖLÜM
Bütçe
Uygulamasına İlişkin Hükümler
Gerektiğinde
kullanılabilecek ödenekler
MADDE 7 – (1)
Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Genel bütçe
kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan
ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği
giderler için "Personel Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik
Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ile ilgili mevcut veya yeni açılacak
tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,
(2) Yedek Ödenek:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer
alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve
(08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu hallerde (06)
ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma yapmaya,
(3) Yatırımları
Hızlandırma Ödeneği:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer
alan ödenekten, 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karar esaslarına uyularak, 2011 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna
göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması
veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer
alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya
ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu
idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni
açılacak tertiplere aktarma yapmaya,
(4) Doğal Afet
Giderlerini Karşılama Ödeneği:
Maliye Bakanlığı
bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer
alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı ile
ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel
bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut
veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,
Maliye Bakanı
yetkilidir.
BAŞKAN – 7’nci
madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın
Nuri Yaman.
Buyurun Sayın
Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)
BDP GRUBU ADINA
M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yatırım harcamaları” başlıklı 7’nci maddesi hakkında
konuşma yapmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi en
içten duygularla selamlarım.
Bu maddeyle,
görüldüğü gibi, gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler konusunda, diğer bir
kısım giderlerle birlikte personel giderlerinin de eksikliği hâlinde Maliye
Bakanı tarafından aktarma yapılabileceği ve artırılabileceği söz konusu
olduğundan ben de bu kapsamda kamuda çalışan personelin sorunlarını ve bununla
ilgi eksiklikleri, görüşlerimi size sunmak istiyorum.
Kamu kurum ve
kuruluşlarında çalışan devlet memurlarının hizmet şartları, nitelikleri,
atamaları, yetiştirilmeleri ve yükümlülükleri bilindiği gibi 657 sayılı Devlet
Memurları Kanunu’yla düzenlenmiştir. Söz konusu kanunda kamu hizmetlerinin
memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler olmak üzere dört
istihdam şekliyle yerine getirileceği belirlenmiştir.
Sayın Bakanın
Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde vermiş olduğu bilgilere göre, bugün
ülkemizde kamu kurum ve kuruluşlarında 1 milyon 809 bin 78’i memur, 186.483
sözleşmeli personel ve 93.670 sürekli işçi olmak üzere toplam 2 milyon 89 bin
237 personel çalışmaktadır.
Bu personelin yıllar itibarıyla artış oranı ve Türkiye’deki
nüfustaki artış oranlarına vurduğumuzda arada büyük bir dengesizliğin
bulunduğunu ve son dönemlerde bu dengenin sağlanmaya çalışıldığını belirtmekle
sadece yetineceğim ancak bu personelin çalıştığı şartlar, görev yaptığı
mekânlar ve 4 kişilik bir ailenin geçimiyle ilgili karşılaştıkları sorunları
hepimiz ülkenin bir gerçeği olarak her yerde rastlıyor ve görüyoruz. Öyle ki Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle bu karşılaştırmaları
yaptığımızda birçok gelişmiş ülkede kamu görevlileri kendi ücretlerinin yüzde
10’uyla 4 kişilik bir aileyi geçindirdikleri hâlde maalesef ülkemizde bu oran,
kendi ücretinin ancak yüzde 62 oranındaki bir harcamasıyla 4 kişilik bir aileyi
geçindirebilmektedir.
Şimdiye kadar ülkemizde her yıl bütçeler gündeme geldiğinde
memurun gözü, kulağı, çıkacak olan bütçedeki bu düzenleme ile acaba bana ne
getiriyor, bana ve gelecekteki yaşam biçimime, çocuğumun okuluna, ailemin
sağlığına ve diğer hizmetlerime, bana ne katkı sunuyor diye bekliyor ancak son
beş yıl içindeki AKP yönetiminin düzenlemiş olduğu hiçbir bütçede bu konularda
memurun yüreğini serinletecek hiçbir olumlu adımın atılmadığını üzülerek
görüyoruz. Son Anayasa değişikliğinde de
zaten “Memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma hakkına
sahiptir.” hükmü eklenmiş olmasına rağmen memurların hak ettikleri ücrete
kavuşmaları konusunda yapılan bu düzenlemeye eklenen şu fıkra onun umutlarını
da maalesef tüketmiş bulunmaktadır. Çünkü aynı maddeye “Toplu sözleşme
yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem
Kuruluna başvurabilirler. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve
toplu sözleşme hükmündedir.” ibaresi de eklenmiştir. İşte, memurun gerçekten
belini büken madde de ve işin can alıcı noktası da budur. Bu nedenle, memura
toplu sözleşme yapma ve bir noktada da işçilerin grev yapma haklarını almayla
ilgili bu engeller hiçbir zaman için bu ülkede hayata da geçirilmemiş, bundan
sonra da geçirilmeyecektir.
Ben Maliye
Bakanlığının bütçesi söz konusu olduğu için genelde yerel yönetimlerimizi
yakından ilgilendiren ve 2008 yılından bu yana da uygulanan dengeleme
ödeneğiyle ilgili uygulamalardaki haksızlıkları, ayrımcılığı ve kayırmaları da
değerli milletvekillerime sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, bu düzenlemeyle bir
önceki gelirlerin tahsilatının toplamının binde 1’i
oranında nüfusu 10 binin altında bulunan belediyelere ek bir gelir sağlamak ve
onların ihtiyaçlarını gidermek amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından bir
dengeleme ödeneği gönderilmektedir. Bu dengeleme ödeneğinin yıllara göre
durumuna baktığımızda da 2008 yılında 62 milyar TL, 2009 yılında 153 milyar TL,
2010 yılında da 169 milyar TL’nin dağıtıldığı, haricen ve ilgililerden, bir
bakıma zorla aldığımız bilgiler dâhilindedir.
Son aldığımız
bilgiye göre de 2011 yılında, yine, bu konuda dengeleme ödeneği olarak
önümüzdeki yıl, bu nüfusu 10 binin altında bulunan beldelere, genelde belde
niteliğindeki küçük yerleşim yerlerine 173 milyar TL’nin dağıtılacağı
öngörülmektedir. Ne yazık ki bu konuyla ilgili sürekli ilgililerle bu üç yıldan
bu yana yaptığımız görüşmelerde, bu ödemelerin değişik birtakım kriterler ve düşüncelerle, komşu olan il içindeki aynı ilin
beldeleri arasında nasıl bir ayrımcılığa gittiğini bizzat yaşayan bir kişiyim.
Ben Muş özelinde
mevcut 28 belediyemizle ilgili birebir yaptığım araştırmada, bunlardan, bu 28
belediyenin 22 tanesi bu kıstasa uyan beldeler ve bu belediyelere, en son
geçtiğimiz yıl bu beldelerin nüfusu 5 bine kadar olanlara 36 bin, diğerlerine
de 144 bin lira olmak üzere bu dengeleme ödeneğinin gönderildiğini saptadık.
Bunun, tamamıyla Sayın Maliye Bakanının kendi iki dudağı arasında takdirine
kalmış olan bir yöntemle dağıtıldığını da gördük. Ancak bundan önceki
dönemlerde, bu en son 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel
Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a göre, bu ödeneğin bir
kısmı nüfusu az olmasından dolayı yetersiz olan belediyelere, genelde daha önce
İçişleri Bakanlığı, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü tarafından bir bakıma
proje karşılığı veriliyordu.
Yine, hepiniz
hatırlayacaksınız, daha önceki yıllarda Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerine de
böyle bir ödeneğin kullanılması imkânı sağlanmıştı. Tabii, 2003 yılından
itibaren bu ödeneğin Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerince kullanılması ortadan
kaldırıldı. Buradaki amaç, bu yasal düzenlemeyle tamamıyla İçişleri
Bakanlığının projelerine rağmen… Çok yerde yine partizanlık ve parti
düşüncesiyle birçok projenin o Bakanlıktan geri döndüğünü bire bir yaşamış olan
bir kişiyim.
Bu nedenle,
buradan Sayın Bakanıma söylüyorum: Lütfen, bu sene ayrılan 173 milyar liralık
bu dengeleme ödeneğini dağıtırken adil olun, adil davranın, hatta bundan önce
dağıttığınız diğer beldelerin konumunu da düşünerek hiç almayan beldelere de
-isterseniz, onların listesini de çok rahatlıkla size verebilirim- ödemeniz
gerektiğini belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Milliyetçi
Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.
Buyurun efendim.
(MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA
ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Bütçe Kanunu
Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Değerli
milletvekilleri, kamu çalışma hayatımızın en önemli sorunlarından birisi de
kamu personel rejiminin bozukluğudur. Sekiz yıllık AKP hükûmetleri
döneminde bu konuda bir arpa boyu yol alınamamıştır. Eşit işe eşit ücret ilkesi
uygulanamamaktadır. Kariyer ve liyakat düzeni altüst olmuştur, çalışma barışı
ve huzuru kalmamıştır.
Hükûmet Sözcüsü Sayın
Cemil Çiçek, 2 Kasım 2009 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında
yaptığı açıklamada eşit işe eşit ücret politikasının bir adımı olarak kamuda
çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılıklarını gidermek amacıyla bir çalışma
yapılacağını ve konuyla ilgili tasarının bir ay içinde hazırlanarak Meclise
sunulacağını açıklamıştı. Ancak bu çalışma tam yedi ay sürdü ve haziran ayında
ortaya bir metin çıktı. Tasarıyı haziran ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine
sunarak binlerce uzmanın beklentisini referandumda oya çevirme hesabı yapıp
istismar eden Hükûmet, referandum sonrasında
sessizliğe büründü. 657 sayılı Kanun’da değişiklikler öngören tasarı, bırakın
yasalaşmayı Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme dahi gelemedi.
Sayın Yazıcı her
defasında gündemin yoğunluğundan bahsederek önce 2011 bütçesi öncesini, sonra
yeni yılın ilk günlerini işaret ederek kamu uzmanlarındaki beklentiyi canlı
tutmaya ve ümit vermeye de devam etti. Sonrasında sürpriz bir şekilde kamu
uzmanlarına ilişkin düzenlemeler şu an komisyonda görüşülen torba tasarı
kapsamına alındı.
Kamu uzmanlarına
eşit işe eşit ücretin uzmanlıklardan başlayarak giderileceğini defalarca
açıklayan Bakan Sayın Yazıcı, son olarak 3 Aralıkta Plan ve Bütçe Komisyonunda
torba kanuna ilişkin sunumunda “Kamunun değişik idarelerinde uzman
yardımcıları, uzmanlar çok farklı ücret alıyor ve bunlar arasında uçurum var.
İlk kez bu tasarıyla, kamu personel rejiminde adaleti gözeten bir düzenleme
getiriyoruz. Tasarının yasalaşması hâlinde kamu kurum ve kuruluşlarında uzman
yardımcısı olarak çalışmaya başlayacaklar taşra hariç aynı ücreti alacak.
Kazanılmış haklar korunacak.” diyerek bu konudaki siyasi irade kararlılığını
tekraren ifade etmişti. Ancak Bakanın bu sunumundan sonra 7 Aralık Salı günü bu
düzenlemeler tasarıdan çıkarıldı.
Şimdi, bu geri
adımın arkasındaki nedenler üzerine her gün birtakım farklı gerekçeler
açıklanıyor ve spekülasyonlar yapılıyor. Sayın Yazıcı
bu düzenlemeyi daha da geliştirerek yaklaşık 50-60 madde olarak 2011 yılında,
yani çıkmaz ayın son çarşambasında yeniden getireceklerini açıklamış. Biz bu Hükûmete bu kadar süre vermiyoruz, milletimizin de
önümüzdeki seçimde tutulamayan bu vaatlerin hesabını soracağına inanıyoruz.
Bazı AKP yetkilileri bu düzenlemenin kamuda dengeleri bozacağını, üzerinde
yeniden çalışılması gerektiğini söylüyorlar. O zaman, değerli milletvekilleri,
sormak hakkımızdır: On üç aydır neyin üzerinde çalıştınız? Aynı düzenlemeyi 2
defa Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarken bunun farkında değil miydiniz?
Cuma günü tasarıyı sunarken adaletsizlikleri gideriyordunuz da dört gün sonra
aylarca çalıştığınız metnin adaletsizliğe yol açtığını mı fark ettiniz? Bu çok
ciddi bir çelişkidir. Bu yaşananlar AKP Hükûmetinin o
her fırsatta dile getirdiği bürokratik oligarşiye yenik düşmesinden başka bir
şey değildir. Binlerce uzman, aylardır özlük haklarındaki adaletsizliğin son
bulmasını beklerken bürokrasideki bazı seçkinci yapı ve onun Parlamentoda,
basında yer alan uzantılarının maksatlı, eksik ve yanlış değerlendirmeleri
sayesinde düzenlemenin geri çekilmesi karşısında büyük bir hayal kırıklığı
yaşamaktadırlar. Malum, Sayın Başbakanın sözüdür, aynen şöyle diyordu Sayın
Başbakan: “Biz ülkemizde bürokratik oligarşiden çok çektik, hâlâ da çekiyoruz.
Bürokratik oligarşi bir beladır, bir ülkenin ayağa kalkmaması için ne
gerekiyorsa onu yaparlar.” diyerek devam etti. Şimdi, biz de buradan Sayın
Başbakana soruyoruz: Sayın Başbakan, on üç ay önce “çözün” talimatı verdiğiniz
sorunun çözümsüzlüğünü nasıl açıklıyorsunuz? Bürokratik oligarşi nerededir,
kimdir bunlar, nerelere kadar ulaşmaktadır? “Yeter artık!” diyoruz. Bu kamu
personeliyle ve uzmanlarıyla oynayıp durmayın, onurlarını zedelemeyin.
Bakanlıklardaki bütün uzmanların sorunlarını adalet ve kariyer gözeterek
çözünüz ve beklentilere cevap veriniz. Bakanlıkların merkez ve taşra
teşkilatlarında çalışan uzmanların, memurların ve yöneticilerin feryatlarını
artık duyunuz.
Değerli
milletvekilleri, 2011 yılı bütçe tasarısının gerekçesindeki hedeflerde,
makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek hususu
da yer almaktadır. Bu, büyümeyle sağlanabilir. Oysa,
büyüme, cari açık vererek gerçekleştirilmekte, cari açığın finansmanının
kalitesi ise bozulmakta ve kısa vadeli finansman ile büyüme finanse
edilmektedir.
Kamu
harcamalarının kalitesinin artırılması ve bu suretle halkımızın hayat
standartlarının yükseltilmesini sağlamak hususuna da gerekçede yer verilmekle
birlikte, yatırım harcamalarının azalması harcama kalitesinin düzelmesi
anlamına gelmez. Harcama kalitesi artmadan da halkın hayat standardı yükselmez.
“Kamu
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesini ve
kullanılmasını temin etmek” ifadesi kullanılıyor. Bu hususta da Hükûmetin samimi olmadığı kısa süre önce görülmüştür. Kamu
kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli şekilde temin edilmesini isteyen bir Hükûmet… En bariz örnek olarak da geçtiğimiz haftalarda
performans denetiminin Sayıştay Kanunu’nda ortadan kaldırılmasıdır.
“Sosyal
yardımlarda yerindelik ve harcamalarda etkinlik sağlamak” denilmektedir.
Sayıştay Kanun Tasarısı’nın görüşülmesi sırasında, yerindelik ve harcamaların
etkinliğinin sağlanmasından giderek uzaklaşıldığı görülmüştür.
Orta ve uzun
vadede ekonominin verimliliğini ve üretken yapısını destekleyen altyapı
yatırımlarına ağırlık verileceği söylenmektedir. Yatırımların gayrisafi yurt
içi hasılaya oranı 2013 yılı hedefinde bile 2008
yılının gerisinde kalınmaktadır.
“Bütçe
ödenekleri, orta vadeli program ve mali planda yer alan politika, hedef ve
öneriler ile idarelerin geçmiş yıllar harcama eğilimleri, yürüttükleri önemli
faaliyet ve projeler dikkate alınarak belirlendi.” denilmektedir. Bunların
hepsinin beş günde yapıldığı ifade edilmektedir. Malumunuz, 5018 sayılı Kanun’a
uyulmamıştır gerek orta vadeli programın açıklanmasında gerekse bütçe
süreçlerinin hazırlanmasında.
Kişi başı gelir
2011 hedefinde bile 2008’ler düzeyindedir. Kamu yatırımları reel olarak
azalmaktadır. Yatırımlardaki azalma reel olarak yüzde 8,7’dir. Cari işlem
hedefi 18 milyar dolar iken gerçekleşme tahmini 39 milyar dolardır. Harcamalar
yüzde 5,2, gelirler yüzde 10 artmaktadır. Mahallî idarelerin gelirlerinde
2010’da yüzde 24, 2011’de yüzde 19,6 artış vardır. Harcamalar ise 2010 yılında
yüzde 17,3; 2011 yılında ise yüzde 16,4 artmaktadır. Sabit fiyatlarla merkezî
yönetim bütçesi sabit sermaye yatırımları yüzde 26,6 azalmaktadır. İller
Bankası yatırımları yüzde 33, özelleştirmeci KİT’lerde ise azalma yüzde 44’tür.
Mahallî idareler hariç kamu sabit sermaye yatırımları azalışı yüzde 20, toplam
kamu sabit sermaye yatırımlarında ise azalma yüzde 9,5’tur. Mahallî
idarelerdeki artış hedefi yüzde 19 olarak belirlenmiştir. Bunlar seçim faaliyetlerinin
açık delilleridir.
(Mikrofon
otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERKAN AKÇAY
(Devamla) – Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son verip hepinizi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın
Akçay, teşekkür ederim.
Cumhuriyet Halk
Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Murat Sönmez. (CHP sıralarından
alkışlar)
Sayın Sönmez,
buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA
FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011
Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi hakkında
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce
Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli
arkadaşlar, iktidar milletvekilleri sürekli bu kürsüde dillerine doladıkları
birkaç konuyla kendilerini övmeye çalışmaktadırlar. Ama şunu bilmenizi isterim
ki bozuk saat de günde 2 kere doğruyu gösteriyor ama bu, saatin doğru
çalıştığını göstermez.
HASAN KARA
(Kilis) – İki tane doğru…
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Hemen tek yapacağınız iş laf atmak sizin, başka bir işe
yaramıyorsunuz orada.
HASAN KARA
(Kilis) – Devam et, devam et.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Ben devam edeceğim tabii. Ben size, özellikle size 2010
yılındaki yaşanan birkaç olayı hatırlatayım o zaman, sizin neler yaptığınızı
göreceksiniz.
BAŞKAN – Sayın
Kara, lütfen…
Sayın Sönmez,
Genel Kurula hitap edin.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde “Çiftçinin yüzünü
güldüreceğiz.” demişti, hatırlıyorsunuz değil mi? Evet ama bugün çiftçi hâlâ
borç batağında, kredi umuduyla dolup dolaşıyor ve siz onları Ziraat Bankasına
yönlendiriyorsunuz, orada ucuz kredi var diye. Evet
var ama Ziraat Bankası krediyi verirken o çiftçinin kendi ekip biçtiği araziyi
teminat olarak kabul etmiyor.
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ediyor, ediyor.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Ediyor mu, emin misin?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ediyor.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Ama her yerden…
BAŞKAN – Sayın Koyuncu…Sayın Koyuncu… Oturunuz yerinize. Lütfen müdahale
etmeyin arkadaşlar.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Sen beni dinle.
Ama şehirden
arsa, arazi istiyor. Artık Ziraat Bankası çiftçinin değil ağaların bankası
hâline geldi. İktidara gelirken “Hayvancılığımızı geliştireceğiz.” demediniz mi
arkadaşlar? Evet. 2010 yılında ne gördük? İktidara geldiniz, ilk defa
Türkiye’de büyükbaş hayvanı Türkiye’ye ithal eder hâle geldik. Etmiyoruz değil
mi?
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Ediyoruz, ediyoruz.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Ediyoruz. Zaten, Sırbistan’daki bir belediye başkanı da bu
yüzden, satamadıkları hayvanları aldığınız için sizlere, Et ve Balık Kurumunun
Genel Müdürüne teşekkür ediyor.
2010 yılında
başka ne oldu? Onlardan da hatırlatalım isterseniz birkaç tane. Dursun Kartal
veya Engin Düzcük isimleri size bir şey anımsatıyor mu? Ben size hatırlatayım o
zaman. 17 Mayısta kaza oldu Zonguldak’ta bir maden ocağında ve 30 işçimiz
hayatını kaybetti. Başbakanımız, Başbakanınız orada “Bu işe girenler sonucuna
katlanmak zorundadır. Mesleğin kaderinde bu var.” demişti ama maalesef
hepimizin içinde bu laf yara olarak kalmıştır. Bir şey daha söylemişti Sayın
Başbakan: “Ölüler çıkana kadar o mezar başından bakanlarımız ve il
milletvekilleri ayrılmayacak.” demişti. Ocak başında şu anda herhâlde AKP’li
kimse yok ama o iki gencin cansız bedeni hâlâ göçüğün altında bulunmakta.
Başka neler mi
oldu? Söz vermiştiniz -evet, hızlı tren iyi bir olaydır, ben de kabul ediyorum-
sizin programınıza göre 2008 yılında İstanbul’a varması gerekiyordu o hızlı
trenin, yıl 2010, siz ancak Eskişehir’e varabildiniz.
Bu arada, hızlı
trene özenip 2004 yılında da hızlandırılmış tren uygulaması yaptınız,
Adapazarı’nda 40 kişi hayatını kaybetti. Eski rayların üzerinde o eski
vagonları yürüttünüz, sonra suçu o makiniste yüklediniz. Madem doğruydu, suç
makinistteydi niye uygulamaya devam etmediniz?
Başka ne
yaptınız? 2004 yılında “Avrupa Birliğine girdik.” diye sevinçten havai fişek
attınız arkadaşlar.
MEHMET ŞANDIR
(Mersin) – Hem de gündüz saat on ikide.
FEHMİ MURAT
SÖNMEZ (Devamla) – Yıl 2010, şimdi Avrupa Birliğinin kapısında hâlâ
beklemekteyiz.
Başka neler
yaptık? “Eğitimde devrim yaptık.” dediniz. Bir bakanınızın koyduğu SBS
imtihanlarını sonra başka bir bakanınız geldi, beğenmeyip uygulamadan kaldırdı.
Yıl 2010, evet, bu yıl yaptıklarınız.
Sonra Temmuz
2010’da da bir KPSS sınavı yaptınız ve sonucu nasıl oldu? Müthiş! Üç yüzü aşkın
kişi soruların tümünün cevabını bildi, bugüne kadar hiç kimsenin başaramadığı
bir şekilde. Bir yıl evvel kimse başaramamıştı onda. Sonunda bakıldı ki aynı
aileden karı, koca, kardeşler hepsi bütün soruları biliyor. “Ha, bu işte bir
terslik var, sorular sızdırılmış.” Sonra bir daha imtihan yapıldı tabii ki
haklı olarak ve soruların hepsini bilen kimse çıkmadı.
“Peki, bu
suçlular nerede?” dersek yargılama devam ediyor, yedi ay geçmiş bir türlü
bulunamıyor. Niye bulunamıyor? Bu soruyu sormaya gerek var mı? Biz de merak
ediyoruz “Acaba bunları örtmeye çalışan gizli bir güç var mı?” diye.
Peki, bu davalar
ve uzayan mahkemeler olunca aklımıza başka bir dava daha geliyor sizin pek
hatırlamak istemediğiniz ama vatandaşın sonucunu merakla beklediği bir dava.
Adını söyleyeyim mi? Deniz Feneri davası. Evet, bu davanın suçluları, sanıkları
belli ama dava hangi aşamada hâlâ bilen yok. Peki, niye ilerlemiyor sizce?
Acaba KPSS imtihanlarına uzanan el oraya da mı uzandı?
2010 yılında AKP
olarak referandumu yönlendirdiniz, gittik referanduma, başarıyla çıktınız,
“evet” oyu aldınız ama orada esas amacınız Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve
Savcılar Yüksek Kurulu iken siz onları geçirebilmek için neler dediniz? “Kadınlara pozitif ayrımcılık, gençlere özgürlük.” Ama dün
gördük ki, bundan çok kısa bir süre önce, gençlerin siz İstanbul’a bile
girmesine izin vermeyip şiddet uyguladınız, aynı, Tekel işçilerine yaptığınız
gibi ve ondan sonra da bu şiddeti uygulayanlara da sahip çıktınız “Acaba düzeltme
yoluna nasıl giderim?” diye düşünmeden.
Ve yıl 2010,
insanlar artık telefonlarında konuşamaz hâle geldiler, birbirleriyle konuşurken
şaka bile yapamıyorlar ama tabii ki… Ulaştırma Bakanımızın herhâlde bir önerisi
vardı yanlış hatırlamıyorsam: “Kardeşim, dinlendiğinizi düşünüyorsanız siz de
telefonda konuşmayın.”
Bugün de dışarıda
birçok arkadaşımız, kot kumlamada çalışan arkadaşlarımız o zor koşullarda
çalıştıklarından dolayı maalesef sıkıntı içindeler ve Mecliste bir çare
arıyorlar, hiç olmazsa onların derdine çare bulun diyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim.
Şahsı adına
Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.
Buyurun efendim.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe kanun
tasarısının 5’inci ve 6’ncı maddeleri üzerinde söz alan Cumhuriyet Halk Partisi
sözcüleri konuşmaları sırasında Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda nasıl bir
yatırım modeli, nasıl bir kalkınma modeli uygulanabilir düşüncesiyle Cumhuriyet
Halk Partisinin o konudaki programını kısaca anlatmaya çalıştılar. Bu
konuşmalara karşı söz alan iktidar partisi sözcüleri Cumhuriyet Halk Partisi
sözcülerini 1930’lu yıllarda kalmış olmakla eleştirdiler. Bu konuyu, maddenin
izin verdiği ölçüde sizlerin dikkatine sunmak, biraz açmak istiyorum.
Her şeyden önce
ifade edeyim ki: İktidar partisi sözcüleri ya arkadaşlarımızın söylediklerini
dinlemediler ya da dinledikleri, anladıkları hâlde konuyu çarpıttılar. Durum
şudur, bizim söylediğimiz, arkadaşlarımızın söylediği şudur: Cumhuriyet Halk
Partisinin kalkınma modelinde, sanayileşme modelinde piyasa ekonomisi esastır.
Tartışmasız, bütün dünyada piyasa ekonomisi var. Devlet altyapı yatırımları
yapacaktır, devlet yine ekonomide düzenleyici ve denetleyici bir çerçeveye
sahiptir. Çünkü her şeyi piyasa ekonomisine bıraktığınız takdirde, “piyasa
başarısızlığı” dediğimiz bir kavram, bir sonuç ortaya çıkabilir. Nitekim 2009
yılı krizi, bütün dünyanın yaşadığı kriz, piyasa ekonomisinin bir yerde
başarısız olduğu alanları, yerleri göstermiştir. Bundan sonra bütün dünyada
finansal mimari yeniden şekilleniyor. Devletin düzenleyici ve denetleyici
çerçevesinin kapsamı genişletiliyor.
Yine, Cumhuriyet
Halk Partisi programında güçlü bir sosyal devlet vardır. Çünkü her şeyi piyasa
ekonomisine bıraktığınız takdirde piyasa ekonomisi işsizle ilgilenmez, yoksulla
ilgilenmez, dar gelirliyle ilgilenmez, bunlarla ilgilenecek olan, güçlü bir
sosyal devlettir. Peki, Doğu ve Güneydoğu için ne söylüyoruz? Söylediğimiz
şudur: Doğu ve Güneydoğu’da yine piyasa ekonomisi çerçevesinde özel sektörün
oraya giderek yatırım yapması esastır, tartışmasız. Ancak yine bunu piyasa
ekonomisine bırakırsanız oraya gitmez, yatırımcı gitmez. Ne yapar Hükûmetler böyle bir durumda? Teşvik tedbirleri uygulamaya
koyarlar. Nitekim…
ALİ KOYUNCU
(Bursa) – Biz de öyle yaptık.
MEHMET AKİF
HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bitireyim.
Nitekim Hükûmetiniz de bu konuda bir teşvik paketini uygulamaya
koydu. 31 ili dördüncü bölgeye almak suretiyle, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu
bölgelerindeki illerle birlikte diğer bölgelerdeki bazı illeri de bu kapsama
almak suretiyle bir teşvik paketi uygulamaya koydu. Ancak bu teşvik paketi de
Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yatırımlar açısından arzu edilen sonucu
yaratmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisinin programında da teşvik vardır ama
biz, dördüncü bölgeye yönelik olarak verilen teşviklerin az olduğunu, Doğu ve
Güneydoğu Anadolu Bölgesi için çok daha özel bir teşvik programının uygulanması
gerektiğini söylüyoruz. Yine, özel teşviki öngörülen yatırımlar için
gerektiğinde sıfır faizli kredi uygulaması uygulamaya konulmalıdır, görüşümüz
budur. Kamu-özel sektör iş birliği uygulamaya konulmalıdır. Bütün bunlara
rağmen yatırımcı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gitmiyor ise devlet oraya gidip
yatırım yapacaktır, bunu söylüyoruz. Baştaki dört beş maddeyi bir tarafa atıp
da sonuncusunu alıp “Siz 1930’ları savunuyorsunuz.” demeyi, ben
söylediklerimizin iyi anlaşılmamış olmasına bağlamak istiyorum. Biz diyoruz ki:
“Mutlaka yatırım yapacağız oraya.” Ama iktidar partisi şunu söylüyor: “Biz
devlet olarak yatırım yapmayacağız kardeşim Doğu, Güneydoğu’ya. Biz
Diyarbakır’da modern bir cezaevi inşa edeceğiz.” Siz, devlet olarak sadece bunu
vadediyorsunuz. Siz, devlet olarak özel sektörün
oraya yatırım yapmaması hâlinde nasıl bir yol izleyeceğinizi söyleyemiyorsunuz.
Aramızdaki fark budur, bunu dikkatinize sunuyorum.
Hepinize saygılar
sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür
ederim Sayın Hamzaçebi.
Sayın
milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:
V.- ÖNERİLER
A)
Danışma Kurulu Önerileri
1.- Genel Kurulun çalışma gün ve
saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi
Danışma Kurulu Önerisi
Tarihi:
22/ 12/2010
Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel
Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.
Mehmet
Ali Şahin
Türkiye
Büyük Millet Meclisi
Başkanı
|
Mustafa Elitaş |
|
Akif Hamzaçebi |
|
Adalet ve
Kalkınma Partisi |
|
Cumhuriyet Halk
Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Mehmet Şandır |
|
Bengi Yıldız |
|
Milliyetçi
Hareket Partisi |
|
Barış ve
Demokrasi Partisi |
|
Grubu
Başkanvekili |
|
Grubu Başkanvekili |
Öneri:
Genel Kurulun;
22 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşiminde (bugün) 2011 Yılı
Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11 inci maddesine kadar oylanması,
23 Aralık 2010 Perşembe günkü birleşiminde 2011 Yılı Merkezi
Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesine kadar oylanması,
24 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 2011 Yılı Merkezi Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap
Kanunu Tasarısının oylanmamış maddelerinin oylanması ve bu birleşimde saat
10.00'dan 12.00'ye ve 13.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar
çalışması,
25 Aralık 2010 Cumartesi günü toplanmaması,
Önerilmiştir.
BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Danışma Kurulu Önerisi kabul edilmiştir.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN – Şahsı adına Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bütçeler birçok alanda yatırımlarla ilgili. İllerimiz anlamında,
ülkemiz anlamında çok çok önemli. Onun için bütün
konuların -iktidar, muhalefet- bu kürsüden tartışılmasını çok önemsiyorum. Ben
de burada yatırımlarla ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum.
Özellikle tarımsal yatırımlarda direkt destekleme olarak
gözükmeyen ve siyasilerin uzun vadeli yatırım olduğu için yatırım yapmadığı
alan olan su yatırımlarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.
Su politikalarının önemini günümüzde tartışmaya hiç gerek yok ama
ekonomik olarak Türkiye’de sulanabilir alan miktarı 8,5 milyon hektar ve şu
anda 5,4 milyon hektarı sulanabiliyor ve Hükûmet
olarak 2012 yılına kadar 8,5 milyon hektarın tamamını sulama hedefini bu
bütçelerle koymuş olmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bu son
sekiz yıl içerisinde 1 milyon hektar alan sulamaya açılmıştır.
Ben sadece Edirne ilimle ilgili olarak basit bir rakam
vermek istiyorum: 2003 yılına kadar yılda 35-40 trilyon sulama yatırımı
alırken, şu anda, son sekiz yıl içerisinde 700 trilyona yakın Türkiye'nin en
verimli topraklarının olduğu bir bölge olan Trakya’mız, büyük barajların
yapılması anlamında ilk defa yatırım alıyor ve çiftçilerimiz bu barajların bir
an önce bitmesi yönünde sabırsızlanıyorlar. Hamzadere Barajı bitti,
Çakmak Barajı önümüzdeki yıl bu bütçeyle bitecek, Ergene iletim kanalımız
bitecek. Onun için, bütün bunların bir vizyon meselesi
olduğunu düşünüyorum. Su tarımda temel sorunlardan birisi,
arazi toplulaştırması aynı şekilde. Cumhuriyet tarihimizde 1961-2002
yılları arasında, sadece 451 bin hektar alanda arazi toplulaştırması yapılmış
ama son yedi yıla baktığımızda, o dönemden çok daha fazlası, 691 bin hektar
alanda arazi toplulaştırması yapılmış ve şu anda da 2 milyon hektar arazinin
arazi toplulaştırması hızla devam etmektedir. Bütün bunlar, bütçelerin doğru,
etkin ve yerinde düzenlenmesiyle mümkündür.
Ben, Trakya milletvekilleri de dile getirdiği için, Trakya’dan
hayvancılıkla ilgili bir iki örnek söylemek istiyorum. Şu anda, bizi
Trakya’daki damızlık birliği üyeleri de izliyorlar. Onlarla birlikte, Tarım
Bakanlığımızın desteğiyle birlikte, Trakya şap hastalıklarından ari bölge ilan edildi ve Avrupa Birliği tarafından
belgelendi, onaylandı. Edirne de Trakya da hayvan üreticilerimiz artık sadece
süt ve et üretmek için hayvancılık değil -içerisine teknoloji girmiş- katma
değeri çok daha yüksek damızlık üreterek Türkiye'nin damızlık ihtiyacını
karşılayacak bir bölge hâline geliyor. Bunun için de bir kararname çıkarttık ve
70 trilyon, sıfır faizli, iki yıl hiç ödemesiz, yedi yıl geri ödemeli bir
kararla Trakya bölgesindeki büyükbaş hayvan sahiplerinin her bir üyesinin 10
baş inek, 20 baş et olmak üzere hayvan ithal etmesi söz konusu. Bu da Trakya bölgesinde çok önemli bir somut örnek. Tabii
bütün bu üretim modeli, yine Tarım Bakanlığımızın ve bu bütçeye konulan
paralarla yapılmıştır.
Bir de son olarak, bir başka yatırım ve önemli bir konu, bütçeyi
de ilgilendiren bir konu. Tabii ki tamamen bunların hepsi vizyonla
ilgili. Bakın, Türkiye’de, sağda solda, gelmiş geçmiş bütün hükûmetler
“Çiftçinin sırtından aracıyı, tefeciyi, hatta tüccarı biz söküp alacağız.” diye
devamlı iddiada bulunmuşlar, maalesef bu yapılamamış ama biz bunu Hükûmet olarak buradaki bütçe tartışmaları içerisinde dile
getirmemiz lazım. Biz bunu başardık. Nasıl mı? Çiftçilerimize, özel sektöre
mallarını sattıkları zaman müstahsil fişi alma zorunluluğu getirdik ki prim
desteği alabilsinler. Böylelikle hem çiftçimizi hem de tüccarı kayıt altına
aldık. Tüccardan aldığımız vergiyi çiftçimize prim desteği olarak ödedik.
Sadece 2009 yılı içerisinde tahıllara 1 milyar TL prim ödedik ve hemen hemen aynı miktarda da tüccardan vergi olarak devletin
kasasına para girdi.
Bütün bunlar ve bunları ve bu yatırımları düşünmek, bütçeye
koymak, vizyon oluşturmak ve çiftçimize,
vatandaşlarımıza gelir elde etmek açısından bu vizyonun ve bu bütçenin… (AK
PARTİ sıralarından alkışlar)
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
NECDET BUDAK (Devamla) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi
gerçekleştireceğiz.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, bizim bir şeyimiz vardı.
BAŞKAN – Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana soruyorum: Devri iktidarınızda Adana ilimiz ne yazık
ki işsizlikte birinci duruma geldi. Adana’nın yeniden eski canlılığını
kazanabilmesi için, büyük, dev fabrikaların yapılabilmesi, sanayicilerin oraya
yatırım yapabilmesi için sigorta primlerinde indirim, vergi uygulamasında yeni
bir yapılandırma, enerji tüketiminde daha ucuz bir enerji uygulamayı düşünüyor
musunuz? Bu birinci sorumuz.
İkincisi: Çiftçilerimiz hazine arazilerini kullanırken ecri misil
ödemektedir. Yine çiftçilerimiz bir başkasından kiraladıkları araziye kira
kontratı yaparak prim desteği alabilmektedir ancak hazine arazilerine -ben bunu
birçok defa sordum, yine gündeme getiriyorum- para ödemelerine rağmen, ecri
misil ödemelerine rağmen ne yazık ki prim desteği alamamaktadırlar. Bununla
ilgili bir kanuni düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?
BAŞKAN – Sayın Aydoğan…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, geçen yıl bütçe görüşmelerinde Balıkesir ili
Bandırma, Gönen, Erdek, Manyas ve diğer ilçelerde uğranılan doğal afet
zararları ile ilgili zarar tespit raporunu şahsınıza takdim etmiştim. Bunu
inceleyeceğinizi ve en kısa sürede ödenek tahsisi yapacağınızı söylemenize
rağmen, bir yıl geçti, bu yıl da yine adını saydığım ilçelerde ve körfez
ilçelerimizde doğal afet zararlarına uğradık. Yani bütçenin bu kadar iyi
olduğunun ifade edildiği, gelişmenin bu kadar hızlı olduğu bir ortamda, zarar
mağduru olan bu ilçelerimizin zararları neden tazmin edilemez?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Paksoy…
MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın
Başkanım.
Sayın Bakan, sosyal yardımların Hükûmetiniz
döneminde Avrupa ülkelerinde olduğu gibi destek olmaktan öte, bağımlılık yapan
ve vatandaşlarımızı son derece inciten şartlı sadakaya dönüştürülmesi
uygulamasını revize etmeyi düşünüyor musunuz?
Bir de dünyanın hangi ülkesinde ziyaretleri sırasında çocuklara ve
vatandaşlara harçlık ve oyuncak dağıtan bir başbakan vardır?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, biraz önce Hükûmet adına
oturan diğer Bakanımıza sordum ama cevabını alamadım: Yıl
sonunda sona eren 5084 sayılı Yasa kapsamındaki teşviklerden yararlanıp
yeni bölgesel teşvik sisteminden yararlanamayan, örneğin Kütahya gibi illerde
bulunan sanayicilerimizin durumunun ne olacağı konusu belirsizdir. Bu konuda
acaba desteklere devam edilebilecek mi, bir çalışmanız var mı?
İkincisi de, 2004 yılında çıkarılan 5233 sayılı Terör ve Terörle
Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında şu ana
kadar, o günden bugüne kaç kişi talepte bulunmuş? Toplam talep miktarı ne
kadardı ve ne kadarını ödediniz?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, bugün, maalesef, sormuş olduğum hiçbir sualimi
cevaplamadınız, öncelikle onu bir belirteyim.
Az önce, 5’inci maddede sorduğum sualin isterseniz cevabını ben
vereyim, siz yanlışsa lütfen düzeltiniz. 2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot
alabilmek için yaklaşık 2,5-3 kilogram buğday satıyordu. Ancak 2010 yılı hasat
döneminde çiftçimiz yaklaşık 6-7 kilogram buğday satarak 1 litre mazot
alabilmektedir. Şimdi, bizim bu tespitimize siz katılıyor musunuz? Şayet
katılmıyorsanız, katıldığınız tespiti söyleyebilir misiniz?
Çok teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Nisan 2010’da, Dolmabahçe
toplantıları çerçevesinde, Başbakan ve sizin dâhil olduğunuz 6 bakanla Esnaf ve
Sanatkârlar Değişim ve Destek Eylem Planı’nı açıklamıştınız. Üzerinden sekiz ay
geçmesine rağmen, açıklanan esnaf planının otuz maddesinden hiçbir tanesinin
gerçekleştiğini görmedik. Sizin gerçekleştirdiğiniz herhangi bir madde var
mıdır? Yoksa, bu eylem planı esnafların referandumda
oylarını alabilmek için yapılan sözde açılımlardan biri miydi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Son sorudan başlayayım.
Tabii, bizim açıkladığımız o kırk maddelik Esnaf Değişim, Dönüşüm
ve Destek Projesi’ndeki gelişmeleri madde madde şu
anda ben size özetleyemem ama bir tane madde söyleyebilirim: Daha düşük bir
maliyetle finansmana erişimlerini sağladık. Şu anda esnafımız yüzde 5 faizle
kredi alabiliyor. O güne göre çok daha önemli bir şey ama öbür maddelerini de
ben inceleyeyim, size geri geleyim.
Şimdi, değerli arkadaşlar…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Vergi, SSK borçları olsa da
alabiliyorlar mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Tankut, tabii, bu hesap şu anda benim yapabileceğim türden
bir hesap değil ama şu var: Sizin söylediğiniz…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Burada her şeyi…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır, hayır… Ben size
inanıyorum. Eminim, çalışmışsınızdır, getirmişsinizdir. Yalnız, sizin
söylediğiniz rakamlar şunu da gösteriyor: Biliyorsunuz, dünya ticaret
hadlerinde bazı ürünler lehine, bazı ülkeler lehine, bazı sektörler lehine
sürekli değişiklikler olabiliyor. Son yıllarda, Çin gibi gelişmekte olan
ülkelerin talebi sayesinde, hakikaten, bazı ürün fiyatlarında abartılı artışlar
oldu. Bunlardan bir tanesi de petrol fiyatıdır. Az önce ben size sunuş yaparken
petrol fiyatlarının 2002 yılında 28 dolar iken 93 dolara çıktığını söyledim,
yani neredeyse 3-4 kat arttı. Dolayısıyla bu söylediğiniz şey doğru olabilir
ama bu sadece uluslararası emtia fiyatlarıyla bazı tarım ürünlerindeki ticaret
hadlerinin, yani fiyatların oranlamasındaki değişikliği ifade eder. Tabii ki
biz çiftçimize bu çerçevede daha fazla destek olmalıyız. Çiftçilerimize destek
oluyoruz. Bu sene, Tarım Bakanlığına dolaylı ve doğrudan olarak 9,8 milyar lira
destek oluyoruz.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, mazotta ÖTV’yi
kaldırırsanız bu iş biter.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani bu, 2002 yılına
göre enflasyon yüzde 108 artmışken 4 kata yakın bir artışı ifade eder. Bu da
aslında son derece önemlidir.
Değerli arkadaşlar, bu terör tazminatından kaç kişi talep etti,
kaç kişi yararlandı? Şu anda önümde bu rakamlar yok ama arkadaşlarımız
hazırlasınlar size iletelim.
5084’ten yararlananlar… Rakamlar geldi bu arada, onu söyleyeyim: 5233
sayılı Kanun çerçevesinde 12 Ekim 2010 tarihi itibarıyla toplam 1 milyar 809
milyon 934 bin 367 liralık bir ödeme yapılmış yani yaklaşık 1,8 milyar lira.
Ödenmeyi bekleyen ise 325 milyon 915 bin 232 liralık bir borç bulunmaktadır.
Dolayısıyla o rakamları da vermiş olduk.
Şimdi, 5084’ten yararlandıktan sonra diyelim ki yeni teşvik
sistemi geldi. Değerli arkadaşlar, tabii teşvik sistemleri değişebilir ama bir
yatırım, yeni yatırım, bir teşvik sisteminden yararlanıyorsa tabii ikinci bir
teşvik sisteminden ancak bir tevsi yani ek bir yatırıma geçerse yararlanabilir.
Dolayısıyla hem önceki teşviklerden yararlanıp hem sonra yeni teşvikler gelince
bir de yenisinden yararlanma yani şu anda uygulanmakta olan modelde böyle bir
şey söz konusu değildir.
Sosyal yardımlar her zaman daha rasyonel hâle getirilebilir. Ama
sosyal yardımlar hakikaten bir zarurettir. Yani Türkiye’de biz yoksulluğu
azalttık ama bu tamamen ortadan kaldırıldı anlamına gelmiyor, dolayısıyla…
Geçenlerde ben bir uluslararası gezimden gelirken şu dikkatimi çekti:
İngiltere’de kış aylarında yaklaşık -yanlış hatırlamıyorsam rakamı- 24 bin tane
yaşlı, emekli soğuktan ölüyormuş.
Şimdi, bu ülkede eğer biz vatandaşımıza ihtiyacı olması hasebiyle
kömür vesaire gibi diğer yardımlarda bulunuyorsak aslında bu doğru bir şeydir
değerli arkadaşlar, bunu yanlış görmemek lazım. Bunu yapan…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Doğal gazla ısınan yere kömür verilmesi, yanlışlık orada!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Biz, valilikler
aracılığıyla yapıyoruz. Bunun bir siyasi boyutu da söz konusu değildir.
Balıkesir’de doğal afet zararları bir yıl geçti… Ben hatırlıyorum,
o dosyaları bana getirdiniz, incelettim. Yalnız şöyle bir husus var: Şimdi,
uzun bir süredir beklemede olan, tartışmalı olan, Danıştay tarafından da birtakım
kararlar var. Henüz içinden çıkamadığımız, geçmişe yönelik, bakın, geçmişe
yönelik önemli ölçüde bu konuda dosyalar var. Dolayısıyla bir tek ilin
dosyalarını çözmek o anlamda bir çözüm değil.
Şimdi, biz, hukuk müşavirliğimizle tekrar bu süreçte görüştük.
Tekrar bunu sıfırdan bir ele alıyoruz. Nasıl çözebiliriz? Çünkü yeni bir kanun
tasarısı yani daha doğrusu “Kanuni düzenleme gerekebilir.” dediler ama acaba
biz bu belediyelerle oturup, hani aradan da uzun zaman geçmiş, anlaşarak bu işi
çözebilir miyiz? Doğrusu, ben, onu tercih ederim. Ama dediğim gibi, bu konu
gündemde olan bir konudur. Bu, bütçe meselesinden çok hukuki bir meseledir.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doldu. Bir de maddeler arttığı
için çalışmaya devam edeceğiz. Onun için bu kadarla iktifa edelim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan…
BAŞKAN – Efendim?
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Benim bir maruzatım vardı efendim,
baktınız mı?
BAŞKAN – Evet, baktım.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Nedir?
BAŞKAN – Hiçbir sataşma yok efendim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Emin misiniz?
BAŞKAN – Açık, işte burada, siz de okuyabilirsiniz, hiçbir şey
görmedim.
ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Evet, 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
8’inci maddeyi okutuyorum:
Aktarma ve ekleme işlemleri
MADDE 8 – (l) a) Genel bütçe kapsamındaki
kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel
Giderleri" ile "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi
Giderleri" tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin
"Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile gerektiğinde "Yedek
Ödenek" tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan
ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer
alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek
Ödenek" tertibine aktarmaya,
b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak
olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek
olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın
ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,
c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2011 Yılı
Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak
yılı yatırım programında değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu
projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarmaya,
ç) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe
kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak
gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli
düzenlemeleri yapmaya,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli
idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20'sine kadar kendi
bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20'yi geçen
diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine
Dair Karara uygun olarak 2011 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde
yer alan projeler arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği
tertipler arası ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın bu fıkra
hükümlerine göre yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu
fıkrada yer alan yüzde 20 oranı yüzde 100 olarak uygulanır.
(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 13/12/1983
tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri
Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına
yaptıracağı işlere ilişkin ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı
bütçesine aktarmaya yetkilidir.
(4) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin
bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri arasında
karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.
(5) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil
Güvenlik Komutanlığı; bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden
yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir
hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği,
fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.
(6) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici
kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde
gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen
ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman
fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak
tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve
esaslar çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2011 Yılı Programının Uygulanması,
Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım
programıyla ilişkilendirilir.
(7) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak
transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi
kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk
işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar,
ilgili kamu idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan
(A) işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.
BAŞKAN – Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi adına Bitlis
Milletvekili Nezir Karabaş.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan,
değerli milletvekilleri; 8’inci madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, bütçeyle ilgili, bütçenin yapısı, işleyişiyle ilgili birçok
değerlendirme yapıldı. Aslında bütçeler, bütçe kapsamına temel gelir ve
giderlerin aktarılması gereken bir yapı. Ancak mevcut yapısıyla birçok gelirin,
devletin birçok gelirinin ve birçok giderinin yer almadığı bir bütçenin tek
başına bakanlıkların mevcut ayrılan bütçesiyle, harcamalarla ve gelirle
değerlendirme yapmak çok anlamlı olmuyor. Ancak birçok arkadaş çeşitli
bakanlıkların bütçeleriyle ilgili değerlendirme yaptı, ben de enerjiyle ilgili
bir değerlendirme yapmak istiyorum.
Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz enerji dünyada da önemli,
Türkiye’de de yıllardır -geçmiş hükûmetler döneminde
de- bugüne kadar hep sorun olmuş. Enerjide sürekli, teorik anlamda, dışa
bağımlılıktan kurtulmak gerektiği, ülke kaynaklarının sonuna kadar değerlendirilmesi
gerektiği, yenilenebilir kaynakların bir an önce kullanılması gerektiği
söylenmiş, ancak bugüne kadar bunlar sadece söylemde kalmış, teorik olarak
söylenip geçilmiş.
Tabii, AKP geçmiş hükûmetlerin dışa
bağımlı, kendi kaynaklarını çok değerlendirmeyen enerji politikasını devralmış
ama -bugün de hep bunu dile getiriyor- nereden nereye getirmiş. Tabii bunu
yaparken, önce, bütçesini görüştüğümüz Sayın Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın
bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmadan birkaç paragraf okuyup ondan sonra
değerlendirme yapacağım.
Sayın Zafer Çağlayan’ın yaptığı konuşmadan paragraflar: “Bizim
yapmış olduğumuz ithalatı ister beğenin, ister beğenmeyin, geçmişte Türkiye'nin
yapmış olduğu yanlış politikalardan dolayı, enerji alanındaki hatalı
politikalardan dolayı, enerjiyi Türkiye’ye getirip dışa karşı bağımlı hâle
getiren Hükûmetimiz öncesindeki yanlış politikadan
dolayı bugün Türkiye yapmış olduğu ithalatının yüzde 20’sini enerji ithalatı
yapıyor.” Aynen, hiçbir sözcüğünü değiştirmeden okuyorum ve devam ediyor: ”Eğer
bulunan petrol, doğal gaz var da biz bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008
yılında 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık.” Ve yine diyor ki: “Yani bu
konuda ne olur, yaparken biraz sayfa karıştırın, biraz hesapları karıştırın.”
Bunu muhalefet milletvekillerinin konuşmasıyla ilgili söylüyor ve devam ediyor:
“Petrol fiyatlarını biz belirlemiyoruz, biz tespit etmiyoruz ve aslında bugün,
enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiye’ye getirip doğal gazdan dolayı
elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın. Bizim utanacak bir şeyimiz yok bu
konuda.” diyor, tabii devam ediyor.
Değerli milletvekilleri, tabii ki Türkiye’de doğal gaz ve petrolde
dışarıya bağımlıyız ve yüzde 90’ın üzerinde ithalattan elde ediliyor bu
kaynaklar ancak doğal gazın Türkiye’ye getirilip çevrim santralleriyle
elektriğe çevrilmesi olayı yeni değil, AKP döneminde başlanmamış ama biz
rakamlara bir bakalım:
2002’de doğal gazla çalışan çevrim santrallerinden elde
edilen elektrik oranı, toplam elektrik üretimi içinde yüzde 40,6. Sekiz yıldır
AKP iktidarda ve AKP’nin belirlediği merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısı
analizinde de belirttiği 2010 için -20’si- yüzde 48,5. Yani siz, doğal gaz
çevrim santrallerinin elektrik üretmesini, ithal edilip elektriğe çevrilmesini
eleştireceksiniz, yerden yere vuracaksınız, utanılması gerektiğini
söyleyeceksiniz ama sizin rakamlarınız da burada.
Eğer Sayın Zafer Çağlayan “Utanmaları gerekir.” dediği sözcüğü,
tabii ki ithalattan, ihracattan sorumlu bir Bakan, eğer bu sözcükleri, bu
“Utanılması gerekir.” sözcüğünü daha önceki enerji bakanlarımız Sayın Hilmi
Güler ve şimdiki Bakanımız Taner Yıldız’la ilgili söyleseydi katılırdık,
doğrudur. Yani siz ithalatın önemli bir kısmını doğal gaz ve petrolden
yapıyorsunuz, ithalat rakamlarının büyük bir kısmını buraya veriyorsunuz.
Enerji konusunda kötü politikalarınızdan dolayı biz ihracatımızdan elde
ettiğimiz gelirin büyük kısmını ithalata veriyoruz. Buna katılırdık ancak Sayın
Zafer Çağlayan bunu söylemiyor, daha önceki hükûmetlere
yüklüyor bunun hepsini. Peki, siz sekiz yıl ne yaptınız Sayın Zafer Çağlayan
veya sizin enerji bakanlarınız ne yaptı? Rakamlar ortada. Siz yüzde 40,6 olan
rakamı yüzde 48,5’e çıkarmışsınız.
Şimdi, merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısının analiziyle ilgili
bir değerlendirme yapacağım. Bu, Hükûmetin
değerlendirmesi. “Birincil enerji arzı artmakla birlikte üretimin tüketimi
karşılama oranında bir gelişme gözlenmemektedir. 2008 yılında yüzde 28; 2009
yılında yüzde 29,5 olan üretimin tüketimi karşılama oranının 2010 yılında yüzde
28,5 düzeyinde kalması öngörülmektedir.” diyor. “Bu veriler, Türkiye'nin enerji
piyasasında dışa bağımlılığın yüzde 70’lerde olduğunu gösterir. Enerji
tüketiminde en büyük pay doğal gaz kaynaklarına aittir. Tüketilen doğal gazın
önceki üç senede olduğu gibi 2010 yılında da yaklaşık yarısının elektrik
üretiminde kullanılacağı ve doğal gaz kullanımının 2010 yılındaki sektörel dağılımının da yüzde 52 elektrik, yüzde 27 sanayi,
yüzde 20 konut ve yüzde 1 de diğerleri olacak gerçeği görülmektedir.” diyor.
Bunu söyleyen Hükûmetin kendisi ve Hükûmetin Bakanı, Devlet Bakanı Sayın Zafer Çağlayan çıkıp
diğer hükûmetlerle ilgili “Utanmaları gerekir.” diyor.
Elbette enerji politikasında bugüne kadar AKP öncesi hükûmetler
de yanlış politikalar izlediler. En büyük vurgunlar, soygunlar, rant sağlamalar orada oldu, sekiz yıllık AKP İktidarında da
en büyük hırsızlıklar enerjide oluyor, en büyük vurgunlar, en büyük
kayırmacılıklar enerjide oluyor değerli arkadaşlar.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Söyle o zaman nerede olduğunu!
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, bunu söylüyorum. Siz
dışarıdan doğal gazı, dışarıdan petrolü getirip çevrim santrallerinde elektriğe
çevirip vatandaşa veriyorsunuz. Türkiye'nin kaynaklarını işletmekle ilgili de
burada bir teklif var, kanun teklifi. Teklif Sayın Soner Aksoy tarafından
verilmiş. Sanayi, Ticaret ve Enerji Komisyonu Başkanımız. Verdiği tarih 14/11/2008. İki yıldır bunu beklettiniz, ondan sonra da
Meclise getirdiniz, tekrar bu teklifi geri aldınız.
Peki, siz bu değerlendirmeyi yaptığınız zaman, değerlendirmede de
“Ülke kaynaklarının, yenilenebilir enerjinin yoğun bir şekilde dikkate alınması
ve üretime sokulması gerekir.” diyorsunuz, ama ne bütçede ne planlamanızda bu
yok. Bütçeye de, planlamanıza da koyduğunuz, yine, bugüne kadar diğer hükûmetlerin de sürdürdüğü, sekiz yıldır da sizin
sürdürdüğünüz politikaları devam ettirmektir.
Evet, bu devam ettiği sürece ülke kaynaklarının önemli bir kısmı
enerji ithalatına gidecektir. Onun için bir an önce yenilenebilir enerji
kaynaklarının ve ülke kaynaklarının enerjide üretime sokulması gerekir diyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın Hatip…
BAŞKAN – Evet, Sayın Güler, buyurun.
ALİ KOYUNCU (Bursa) – Rüzgâr güllerini
görmedin mi?
BAŞKAN – Sayın Koyuncu, arkadaşlar, herkes kendisiyle ilgili
olanlarda konuşsun lütfen. İstirham ediyorum…
Sayın Hatip konuşması sırasında, yüzde 40’la çevrim
santrallerindeki enerji üretiminin, daha doğrusu elektrik üretiminin
alındığını, daha sonra yüzde 48’e çıktığını söyledi. Sizin isminizden ve Sayın
Taner Yıldız’ın isminden bahsetti. İki dakika süre vereceğim. Husus neyse onu
açıklarsınız siz, aykırı olan konu.
Buyurun efendim.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
3.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi
Güler’in, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir
Karabaş’ın, yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin açıklaması
MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Değerli milletvekilleri, hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
Böyle, yüce Mecliste birtakım yanıltıcı bilgilerin verilmesine
gönlüm razı olmadı. Sayın Hatip, ismimden de bahsederek bazı doğru olmayan
ifadeleri kullandılar.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Adından bahsetmem konuşması için
yeterli mi Sayın Başkan?
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yüce milletimizin ve sizlerin bu
doğruları en azından tekrar hatırlamasında yarar olur diye düşündüm, onun için
söz aldım. Aslında, normal olarak benim tarzım değil ama…
BAŞKAN – Sayın Bakanım, seri olursanız… Çünkü,
iki dakikalılık süreniz var.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Dönemimizde yerli kaynaklara ve
yenilenebilir enerjiye son derece önem verilmiştir. Kömürde rezervleri 2 katına
çıkardık ve bunu sadece enerjide kullanmadık, fakir fukaraya da dağıtarak
onların soğuk kış günlerinde üşümemesini sağladık; bu bir.
İkinci bir nokta, rüzgâr haritalarını, güneş haritalarını,
jeotermal kaynakların haritalarını çıkararak, bunları fiilen devreye soktuk.
Geldiğimizde 17 megavat rüzgâr enerjisi üreten türbinimiz vardı, bu 1.500’e çıktı,
potansiyel ise 40 bin megavat.
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ben Sayın Zafer Çağlayan’ın
sözlerini okudum.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Onun dışında, güneşle ilgili güneş
haritası çıktı. Burada da 54 bin megavatlık bir potansiyel var.
Jeotermal ilk defa büyük ölçüde kullanılmaya başladı ve aynı
zamanda seracılıkta büyük atılımlar sağlandı yani OSB’ler yerine yeni organize
sera bölgeleri çıktı, bunlar devreye girdiler.
Hidrojen enerjisinin ilk defa Türkiye’de merkezini kurduk, bunlar
çalışmalarını yapıyorlar.
Borla ilgili çalışmalarda, sodyum bor hidrürü üreterek hidrojene
geçişi sağlayacak duruma getirdik.
Tabii, arkadaşımız bunları görmeyebilir ama en azından bundan
sonra, benim bu açıklamamdan sonra bu hataları yapmayacağını ümit ediyorum çünkü
biz bunu bütün Türkiye için yaptık. Özellikle Güneydoğu’daki HES’lerin devreye girişi…
MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ben sizin Hükûmetinizin
yayımladığı rakamları okudum, başka bir şey okumadım ki.
MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – 1.600 tane proje devreye girdi ki,
6 Keban Barajı yapar bu. Tabii, burada belki Ilısu
konusunda belki işin ideolojik boyutlarında bunlar değerlendirilebilir. Bunu da
anlayışla karşılıyorum.
Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum efendim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekili Emin Haluk Ayhan.
Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi
Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi
saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin kurumlara ilişkin görüşmelerini
tamamladık, bütçenin maddeleri üzerinde görüşüyoruz. Görüştüğümüz maddenin
başlığı “Aktarma ve Ekleme İşlemleri” Doğrudur diyelim, demek de mümkün değil
de maddeyle ne yapıyoruz? Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre,
personel ve sosyal güvenlik primi giderleri dışındaki diğer ekonomik kodlara
ilişkin tertiplerde yer alan ödeneklerin 5018 sayılı Kanun’un 21’inci
maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye
Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek tertibine aktarılabilmesi hususunda Maliye
Bakanına yetki veriyoruz.
Bu, dikkatle incelenirse; bütün idare bütçelerinde yer alan
ödeneklerin Maliye Bakanınca yedek ödeneğe aktarılabilmesi anlaşılıyor. Bu
yetki, Meclisin bütçe hakkının gasbı anlamına gelir.
Böyle bir yetkiyi alacaksan bütçeye ne gerek var?
Aynı şekilde, maddenin diğer bölümlerinde de “5018 sayılı Kanun’un
21’inci maddesine tabi olmaksızın.” denilmek suretiyle, 5018 sayılı Kanun ile
aktarmalara getirilen sınırlamalar ortadan kaldırılmaktadır.
Madem böyle bir ihtiyaç var, 5018 sayılı Kanun’un 21’inci
maddesini yeniden gözden geçirin. Bütçe kanunu ile 5018 sayılı Kanun’u
deliyorsunuz. Kendi yaptığınız kanuna uymuyorsunuz.
Şimdi “Daha önceleri de aktarma ve ekleme işlemleri yapılıyordu.
Buraya getirip şeffaf bir şekilde ortaya koyuyoruz.” diyebilirsiniz ama bu hiç
inandırıcı olmaz. Hem 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nu çıkaracaksınız,
bu Parlamentodan geçireceksiniz, ondan sonra bu Parlamentoya gelip “Ben bunu
askıya alıyorum, uygulamayacağım.” diyeceksiniz. Bu olmaz. Olursa bu kamuoyunun
önünde güvenilirliğiniz kalır mı? Kalmaz. İnandırıcılığınız olur mu? Olmaz.
Hadi sizi bir tarafa bırakalım, bu konuda bırakmamız mümkün değil ama, size, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hükûmetine,
Türkiye Cumhuriyeti’nin hele hele Maliye Bakanına
böyle bir şeyi yakıştırmak olmaz.
Böyle uygulamalara neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Bunun üzerinde
duralım, daha doğrusu ben durmak istiyorum.
İlk husus: Bürokrasi size hiç güvenmiyor. Yarın herhangi bir
zaruret hâlinde bu çoğunluğunuzla, gerekmesi hâlinde, aktarma ve ekleme
işlemlerinizi bu Parlamentoda yapamayacağınıza inanıyor, elinin altında sağlam
bir garanti istiyor. Kanun teklifi veya kanun tasarısı gelirse bu çoğunluğunuz
ile bile bunu kanun hâline getirip uygulayamayacağınızı dikkate alarak tasarıyı
ve bu maddeyi koyuyor. Zaten Bakanlar Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulunda
sizler bunları detaylı tartışmıyorsunuz. Tartışmış olsanız, bunlar buraya böyle
gelmez. Müzakere de etmiyorsunuz, etmediğiniz için de bürokrasi bunu buluyor,
yazıyor, sizin önünüze koyuyor, siz de buraya getiriyorsunuz.
Diğer bir ihtimal: Bürokrasi sizin gidip gelmeyeceğinize inanıyor.
Bu nedenle “Seçimlere kadar işlerimizi rahat götürelim, ülkeyi sıkıntıya
sokmayalım, daha sonra da bunlar gitti mi gelen olur da ‘Bu iş olmaz.’ derse
sıkıntı olmasın.” diyor.
Üçüncü ihtimal: Siz bunları iyi takip edemiyorsunuz, onun için
böyle geçiyor. “Bunu neden söylüyorsunuz?” diyeceksiniz, anlatayım: Takip etmiş
olsanız bu işe engel olursunuz. İlk Maliye Bakanı olduğunuzda, Sayın Bakan,
“Bir daha böyle torba tasarı gelmeyecek.” dediniz. Hatta “Gelen tasarının
hesabını, ne getirip ne götüreceğini, hesabını vereceğim.” dediniz. Akabindeki tasarıda bunu da yaptınız; söz verdiniz,
hakikaten yaptınız. Ancak ondan sonraki tasarılarda duvardan ses var, sizden
ses yok. Neden? AKP’nin iş yükü altında ezildiniz, ses çıkaramıyorsunuz. O
zaman siz de inanmadınız, şimdi de inanmıyorsunuz ama çaresiz kaldınız,
mecburen böyle yola gidiyorsunuz. Hesabı kitabı bir tarafa bırakın, bu konudaki
soru ve talepleri bile duymazlıktan geliyorsunuz. “Vurdumduymaz” diyemeyeceğim,
“vurdumduyarlı da duymaz” oluyorsunuz. Sıkıntı
burada.
Şu anda, yukarıda, Komisyonda bunun benzer bir örneğini yaşıyoruz.
Öyle torba tasarılar geliyor ki kamuoyunda 20 madde diye ilan ediliyor, 120
madde olarak geliyor. Şimdi, Sayın Bakanım, Parlamentoda bu kadar sayısal gücü
olan bir Hükûmetin memleketin bütün dertlerini sekiz
sene biriktirip 120 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine giderayak
sunması, en az yüz yirmi tane problemin var olması demektir. Siz de
biliyorsunuz, yukarıdaki tasarının her bir maddesinde en az üç beş tane
problemli iş var. Demek ki, şu kısa sürede biriktirdiğiniz problemli iş miktarı
beş yüzü aşıyor. “Bunu nereden biliyorsunuz?” diyeceksiniz, vatandaşın bize
olan taleplerinden de biliyoruz. Basın mensupları bile “1’inci maddesi kaç gün
sürecek?”, “Kapsamı bu kadar sürerse uygulaması ne olacak?” diye şakalaşmaya
başlayıp Komisyonun önünü terk ettiler, ilgileri azaldı.
Bir diğer husus: Vatandaşın problemi o kadar çoğalmış ki, o kadar
talep geliyor ki ya bu ülkede olandan bitenden haberiniz yok ya da vatandaş
gerçekten problemli, problemli değilse eğlence olsun diye geliyor. Tabii ki
doğrusu bu değil; vatandaşın problemi var, eğlence olsun diye niye gelsin?
Şimdi, bakın Sayın Bakan, vatandaş bütün gruplara mensup
milletvekillerini ziyaret ediyor Komisyonda. Yukarıda, Komisyon Başkanının
odası, koridorlar, milletvekili odaları, hem iktidara mensup hem muhalefete
mensup milletvekillerinin odaları dolup dolup
taşıyor, problemlerle, dertlerle. Vatandaş geliyor bize diyor ki: “Vekilim,
vallahi şunda bize bir omuz verin, benim de şu borcum şu işin içine girsin, şu
derdim çözülsün. Bir önerge veriverin de benim şu işim hallolsun.” Biz de:
“Uygunsa olur ama bizim verdiğimiz önergeyi iktidar partisi istemedikten sonra
sayısal çoğunluk olarak bizim oradan geçirmemiz mümkün değil ki çünkü çoğunluk
onlarda.” diyoruz. Gerçeği de bu. Fakat işin aslı bu olmasına rağmen, gerisinde
temel bir doğru daha var. O nedir? Artık, sorunlar o kadar arttı ki iktidar
bunları çözmekten acizleşti. Buna ilave olarak parti merkezinden veya Sayın
Başbakandan -talimat diyemem, yüce Meclise yakışmaz- görüş geliyor ve bu
nedenle iktidar partisine mensup arkadaşlar veya Hükûmet
tasarıya bir şey koymaktan imtina ediyor, çekiniyor. İktidar milletvekillerinin
yaşadığı zorluklar var. Ne oluyor, nasıl oluyor? İktidar milletvekilleri
önergelere koridorlarda imza ikmali yapıyorlar, uçakların yakıt ikmali yaptığı
gibi havada. Bunun sonucunda ne oluyor? Bazen önergeyi hazırlayanlar -her kim
ise itham etmek istemiyorum- o önergede bir şey, bir kelime, bir ifade
değiştirmek istiyor ve eliyle düzeltiyor, getiriyor oraya koyuyor. O önerge
okunurken, önergeye imza koyan iktidar partisine mensup milletvekili arkadaş
isyan ediyor “Bu kadar da değil canım!” diyor.
Şimdi, bundan ne vatandaş memnun ne Hükûmet
olarak siz memnunsunuz ne buradaki milletvekilleri memnun iktidar ve muhalefete
mensup. Ondan sonra da şöyle diyoruz: “AKP İktidarı fevkalade iyi götürdü.”
Vatandaş krediye -biraz önce bahsettiniz- müracaat edemiyor, vergi borcundan,
SSK borcundan…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …müracaat edemiyor. Bunları dikkate
almamız lazım.
BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ederim.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle yüce Parlamentoya saygılar
sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahsı adına, Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek,
buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 mali yılı bütçesinin 8’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış
bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Bu maddede, yıl içerisinde meydana gelecek gelişmelerin zorunlu
kıldığı durumlarda bütçe ödenekleri arasında aktarma yapılmasına ilişkin
esaslar yer almaktadır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi AK PARTİ
İktidarının hazırlamış olduğu dokuzuncu bütçedir. Daha önceki sekiz bütçemizde
olduğu gibi 2011 yılı bütçesi de, bir hedefin, bir iradenin, bir gayretin
yansımasıdır. Hedef, ülkemizi layık olduğu yere taşımak, milletimizin hak
ettiği hizmetleri ayağına götürmektir. 2011 yılı bütçesi de, diğer
bütçelerimizde olduğu gibi, ülkemizin mali disiplinini, ekonomik istikrarını temel
alan, sosyal yönü güçlü olan, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçe
olma özelliğini taşımaktadır.
Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olan Türkiye bir krizler
ülkesi değil, huzur ve istikrar ülkesidir. Türkiye bugün bir demokratik
istikrar adası olarak sadece siyasi gücüyle değil, gelişen, büyüyen ekonomik
imkânlarıyla da dünyadaki en önemli cazibe merkezlerinden birisi olmuştur. Düne
kadar başarı grafiklerini, gelişmişlik seviyelerini imrenerek izlediğimiz
ülkeler “hasta adam” konumuna gelmiş, krizle boğuşurken, ülkemiz bugün dimdik
ayaktadır. Bir büyük küresel felaket karşısında bile sendelemeden, tökezlemeden
güçlenen ülkemizin bu başarısından ülkesini seven herkes gurur duymalıdır.
Evet, ekonomik krizden Türkiye için bir çöküş bekleyenler mahcup
olmuştur. Ekonomik krizin siyasi iktidarı bozmasını bekleyenler hayal
kırıklığına uğramıştır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde uygulanan ekonomik politikalarla
halkımızın yaşam kalitesi artmış, sağlık, eğitim, konut, kentsel dönüşüm,
sosyal yardımlar, ulaştırma, yeni üniversiteler gibi birçok alanda reform
niteliğinde adımlar atılmıştır.
Bölgesel kalkınmayı desteklemek amacıyla kalkınma ajansları
kurulmuş, GAP, DAP, KOP gibi önemli projeler hazırlanmış ve hızlandırılmıştır.
Kırsal alanda altyapının geliştirilmesi, kalite ve standartların
yükseltilmesi için KÖYDES gibi, BELDES gibi önemli projeler programa geçirilmiş
ve uygulamaya devam edilmektedir.
Avrupa Birliği ile tam müzakere çalışmaları başlatılmış, Avrupa Birliği
müktesebatına uyum noktasında somut ilerlemeler sağlanmıştır.
Ekonomik ve sosyal alanlarda uluslararası iş birliklerini
artıracak ve yeni pazarlara ulaşmaya imkân verecek onurlu dış politika
açılımları gerçekleştirilmiştir.
AK PARTİ İktidarıyla sağlanan güven ve huzur ortamı ve ekonomik
istikrarla ülkemizde binlerce hizmet gerçekleştirilmiştir.
Bu hizmetlerden Bolu’muzda yapılanlardan sadece birkaç tanesini
sizlerle paylaşmak istiyorum:
On dört yılda 16 bakan ve birçok hükûmet
eskiten Bolu Dağı Tüneli İktidarımızda üç yılda tamamlanmış ve hizmete
girmiştir.
İlimizi çevre illere bağlayan 93 kilometre duble
yok sıcak asfaltla kaplanarak bitirilmiş, elli yıl önce yapılan ilçe
yollarımızın tamamında iyileştirme ve standartlarını yükseltme çalışmaları başlatılmış
ve yapımları devam ediyor.
Karayollarının ilimizdeki toplam yatırım tutarı 1 milyar 487
milyon Türk lirasıdır.
Tüm ilçelerimizde toplu konut uygulamaları başlatılmış, 3.904 adet
konut yapımı gerçekleştirilmiştir. Bu yatırımların toplam tutarı 260 milyon
TL’dir.
KÖYDES kapsamında 60 milyon TL kaynak aktarılmış ve cumhuriyet
tarihimizden 2003’e kadar yapılandan daha fazla yol yapılmıştır.
Eğitimde dört yüzü aşan derslik ve 2.100 kişilik yurt yapımı
gerçekleştirilmiştir.
Sağlıkta dört yeni branş hastanesi
Bolu’muza kazandırılmıştır.
İlimiz merkezi doğal gaza kavuşmuş ve Gerede ilçemiz de 2011
yılında kavuşacaktır.
Tarihî eserlere sahip çıkılmıştır.
AK PARTİ İktidarı doğru ekonomik politikaları üretmeseydi bu
yatırımlar gerçekleşmezdi.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkeyi sevmek demek,
millete şirin gözükmek için boş vaatler vermek değildir. Ülkeyi sevmek demek,
milletin millî duygularını kullanarak hamaset yapmak değildir. Ülkeyi sevmek,
ülkenin geleceğini, milletin geleceğini kendi çıkarları ve parti çıkarları
üstünde tutmak ve popülizm yapmadan, oy ve gelecek
kaygısına düşmeden, milletle, tarihle ve millî değerlerle bütünleşerek ülkeyi
kalkındırmak demektir. Kişi başına millî geliri 3.492 dolardan alıp 10.444
dolara çıkarmak demektir. Ülkesini sevmek demek, ekonomik göstergeler
bakımından dibe vurmuş Türkiye'yi İsveç’in ardından Avrupa’nın en hızlı büyüyen
ekonomisi yapmaktır. Birleşmiş Milletlerde yüz elli bir ülkenin oyunu alarak
mazlumların sesi olmaktır. Ülkesini, söz dinleyen değil, sözü dinlenen ülke
yapmaktır. 2011 yılı bütçesi de önceki bütçelerde olduğu gibi güçlü Türkiye vizyonu ile uyum içindedir.
2011 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını
diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Başka söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Orhan…
AHMET ORHAN (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Hükûmetinizin uyguladığı
yanlış politikalar sonucunda 2007-2008 yıllarında süt fiyatlarının 30 kuruşa
düşmesi sonucunda resmî rakamlara göre 400 bin, gayriresmî
rakamlara göre de 850 bine ulaşan damızlık büyükbaş hayvan kesilmiş ve bunun
sonucunda da ülkemizde et ve et ürünleri fiyatlarında ciddi artışlar olmuş ve
enflasyona da olumsuz etkileri görülmüştür. Gerçi, biraz önce değerli bir hatip
burada 70 trilyonluk bir bütçeden bahsetti Trakya’yla ilgili. Tahmin ederim,
etkili olsun diye eski lirayla söyledi. Bu, 10 bin baş hayvan bile etmez.
Türkiye'nin 850 bin büyükbaş hayvan eksiğini gidermeye bu bütçeler yetmez.
Ancak vatandaşımızın merak ettiği bir şey var: Sıfır faiz
uygulaması 2011 yılında da devam edecek mi?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Çalış…
HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakanım, bölgemizde özellikle damlama yöntemiyle sulama
yapmak isteyen çiftçilerimiz düşük faizli kredi kullanmışlar ancak belirli bir
taksit ödedikten sonra taksitlerde aksama oluyor ve ondan sonra faiz uygulaması
kredinin ilk ayından itibaren yüzde 16,5 gibi katlayarak devam ediyor. “Buna
bir kolaylık getirilebilir mi?” diyor çiftçilerimiz, bunu soruyorlar, bir.
Bir diğer husus da: Düşük faizli hayvancılık kredilerinde vatandaş
gerçekten krediye ulaşamıyor. Şehirden apartman dairesi istiyorlar, memur kefil
istiyorlar, ortaya koyulan şartları inanın ki, mükelleflerin karşılama şansı
yok yani. Bunu bir gözden geçirme imkânı var mı?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Doğru…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Tokat ilinde geçtiğimiz nisan, mayıs, haziran aylarında başta dolu
olmak üzere çeşitli afetler meydana geldi. Afet tespit komisyonlarının
tespitleri yapmış olmasına rağmen hâlâ henüz afetle ilgili bir yardım
yapılmamıştır. Bu yardımlar ne zaman yapılacaktır? Birinci soru.
İkinci sorum: Yine Tokat ilinde olduğu gibi Türkiye’nin çeşitli
yerlerinde de vardır, 2 binin altındaki belediyeler mahkeme kararıyla 2009
seçimlerine girdiler ve kazandılar. Acaba bu belediyeler önümüzdeki seçimlere
girecekler mi, kapanacak mı? Bu konuda bilgi almak istiyoruz.
Üçüncü soru olarak da: Belediyelerimiz yoğun bir borç batağı
içerisindedir. Belediye Başkanları devamlı arıyorlar, acaba yeni kaynaklar
verilebilir mi, borçlarla ilgili yeni bir yapılanma yapılabilir mi diye
soruyorlar. Bu konuda bilgi almak istiyorum.
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 2002 ve 2010 yıllarında benzin ve mazottan alınan ÖTV
miktarları ve oranları nedir?
İkincisi, 2011 yılında kamuya alınması planlanan üniversite
mezunlarının sayısı ne kadardır? Bunların içerisinde mühendislik mesleğine
sahip olanların oranı nedir?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Taner…
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, 2011 yılı bütçesi daha
yürürlüğe girmeden Hükûmetin artırdığı Kaynak
Kullanım Destekleme Fonu’nun mevcut açılmış olan kredilere uygulanması
Anayasa’ya uygun mudur?
Diğeri: İktidara geldiğinizde kamudaki taşıt sayısı neydi, sekiz
yılın sonunda şu anda kamudaki taşıt sayısı nedir? Yaş ortalaması kaç idi, şu
anda kaça düşmüştür?
Teşekkür ederim.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan teşekkür
ediyorum.
Bu sıfır faiz kredi uygulaması tabii ki gerçekten çok başarılı
oldu ve büyük bir taleple karşılandı. Yanlış hatırlamıyorsam, şu ana kadar
tahsis edilen miktar da 1 milyar lirayı aştı yani eski parayla 1 katrilyonu.
Çünkü yedi yıl, iki yılı ödemesiz, sıfır faizli, hakikaten çok önemli bir
imkân. 2011 yılına ilişkin, uzatılır mı uzatılmaz mı hususu, doğrusu sadece
benim kararıma bağlı olan bir husus değildir, dolayısıyla bir Hükûmet kararı olacaktır ama bu kadar başarılı bir
projenin, bu kadar talep toplayan bir projenin tabii ki bir planlama
çerçevesinde devam ettirilmesini ben o anlamda desteklerim Maliye Bakanı
olarak.
Damlama sulama için kredi alanların sıkıntıya düştüklerini ve
bunlar için bir kolaylık getirilip getirilemeyeceğini sordunuz; krediye
ulaşımda sorun yaşadıklarını söylediniz. Yine benim bildiğim kadarıyla, bunu
Ziraat Bankası veriyordu, bildiğim kadarıyla sıfır faizle veriyordu yani faiz
anlamında bir sıkıntının olmaması lazım bildiğim kadarıyla. Sadece herhâlde
anapara geri ödemelerinde mi bir sıkıntı yaşanıyor onu bilmiyorum. Tabii, bu
yapılandırma çerçevesinde bu yok bildiğim kadarıyla; çünkü bunun doğrudan
doğruya faiz yükü de yok, anaparanın tabii ki geri ödenmesini bekleriz.
Tokat’ta dolu yani bir afet yaşandı diyorsunuz. Afette Tarım
Bakanıyla ilişkili bir zarar mı söz konusu, onların mı karşılanması…
REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet, tabii olmuş ama para ödenmemiş.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani şöyle, ben son bir
iki yıllık deneyimden söyleyeyim: Tarım Bakanlığımız bu tür durumlarda Bakanlar
Kuruluna bir karar getiriyor, biz çıkartıyoruz ve gerekli kaynağı da
aktarıyoruz. O kapsamda ele alınmadıysa bilemiyorum.
Tabii ki nüfusu 2 binin altında olan belediyelerimizin sıkıntıda
olduğunu biliyorum. Bu sıkıntıları aşmak için iki tane temel çözüm ürettik. Bir
tanesi, 2011 yılı bütçesine BELDES yani bu belediyelerin de yararlanacağı
çerçevede 400 milyon lira bir kaynak koyduk. Bu, tamamen altyapı -yani
sulamadır, vesairedir- projeleri için konmuş bir kaynaktır, bütün
belediyelerimiz o çerçevede yararlanabileceklerdir, özellikle beldeler.
İkinci husus da şu: Nüfusu 2 binin altında olan belediyelerimizin
çoğununun sıkıntısı, maaş ödemekten hizmet üretemiyorlar. Şimdi, biz de diyoruz
ki: Norm kadro fazlası veya ihtiyaç fazlası çalışanlarını biz kamuya alırız
belli şartlar altında. Böylece onlara daha fazla hizmet üretme imkânı sağlarız.
Nitekim, buna ilişkin madde, şu anda, işte az önce
üzerinde yorum yapılan torba tasarısı içerisindedir. Yani “torba” tabii ki
aslında benim de çok tercih etmediğim bir yöntem ama şu bir gerçek: Birçok
problemin çözülmesine katkıda bulunabiliyor. Bakın, şu çözümlerden bir tanesi
orada.
ÖTV’ye ilişkin… Değerli
arkadaşlar, ÖTV oranı benzinde 2002 yılında yüzde 55’ti, 2010 yılında yüzde
49,5; mazotta 2002 yılında yüzde 44,6’ydı, 2010 yılında ÖTV oranı yüzde 39,8.
Maktu miktarları arkadaşlar herhâlde getiremediler, getirirlerse bakarım,
sizlerle paylaşırım.
Değerli arkadaşlar, kamuya ne kadar üniversite mezunu alacağız,
onu bir çalışmamız lazım. Zaten şu son dönemde aldıklarımızın hepsi KPSS’yle alınıyor, üniversite mezunları arasından alınıyor.
Değerli arkadaşlar, KKDF şöyle: Şimdi, yanlış hatırlamıyorsam,
2009 yılında kriz nedeniyle yüzde 15’ten yüzde 10’a indirirken, yine o dönemde
de aynı uygulama yapılmış; yani indirilirken vatandaşa geri kalan kredi
taksitleri üzerine yansıtılmış. Şimdi, KKDF nedir? Neyin üzerinden alınıyor?
Kredinin faizi üzerinden alınıyor, kredi üzerinden alınmıyor. Yani eskiden
yüzde 15’ti, krizde biz vatandaşımıza yardımcı olalım diye yüzde 10’a indirdik.
Şimdi, kriz bitti. Biz bunu cari açığı azaltmak amacıyla, kredileri sınırlamak
amacıyla tekrar yüzde 15’e çıkarttık. İndirirken hangi uygulamayı yaptıysak
çıkartırken aynı o uygulamayı yaptık. Tartışılan bir konu ama indirirken nasıl
yaptıysak çıkartırken aynı uygulamayı yapmışız.
Sayın Başkan, zamanım varsa önceden sorulan bir soruya cevap
vermek istiyorum.
BAŞKAN – Bir dakikanız var.
Buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Adana’yla ilgili birkaç
soru geldi.
Şimdi, Adana Organize Sanayi Bölgesi’nden aslında çok olumlu
sinyaller alıyoruz. Mesela, bu yıl geçen seneye göre elektrik tüketiminde yüzde
38’lik bir artış var. Bakın, şehirden bahsetmiyorum, Adana Organize Sanayi
Bölgesi’nden bahsediyorum. Doğal gaz tüketiminde de, kullanımında da yüzde
30’luk bir artış var. Aslında, bütün bu sinyaller Adana’da da çok ciddi bir
şekilde yeni bir heyecanın, yeni bir canlanmanın…
MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, Güney Sanayi gitti, Tekel
gitti…
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Gerçekten, rakamlar bunu
söylüyor.
YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, Adana Organize Sanayi
Bölgesi’ni birlikte ziyaret edelim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O nedenle, Adana’da da
bir gelişme var, bir kalkınma var, eminim, bu hızla devam ederse işsizlik
sorunu da önemli ölçüde azaltılacaktır.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler…
Kabul edilmiştir.
9’uncu maddeyi okutuyorum:
Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler
MADDE 9 – (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı
cetvellerde yer alan kamu idareleri;
a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde
bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere
yapılacak ödemeleri,
b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan
kişilere yapılacak ödemeleri,
c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı
Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde
meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,
ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet
Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (c) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici
personele yapılacak ödemeleri,
bütçelerinin (01.4) ekonomik
kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik
kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu
ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 8
inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar
hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme
uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü
maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II)
sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için
gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi
saygıyla selamlıyorum.
9’uncu maddeyle ilgili söz aldım. Burada (I) ve (II) cetvelde yer
alan kamu idarelerinin geçici hizmet karşılığı yapacakları ödemelerin
niteliğini anlatan bir madde bu fakat hayatın içinde, bu anlaşılmaz kavramlarla
anlatılan bu maddeyi, bütçenin bu maddesini hepimiz yaşadık, gördük. Aslında
çok uzağa gitmeye de gerek yok. Şimdi, TÜİK’in bir
zamanlar anketörleri vardı. Bu anketörler bir ay, iki ay çalışırdı. Onlar için
çıkardığı bir düzenleme, geçici ve süreli. Daha sonra hayatımıza, Türkiye'nin
siyasi literatürüne “4/C” olarak işlendi. Yani şu an
biz Meclis Genel Kurulunda çalışırken bizim için ayakta bekleyen, gece on
ikilere kadar bekleyen, koridorda bizimle beraber mesai eden, Bütçe
Komisyonundan geliyorum, orada bizimle mesai eden Meclisin çalışanları, onların
hepsi de 4/C kapsamında. Şimdi, bu “geçici süreli, kısa süreli ödenek” denince
gerçekten insan düşünüyor. “Bir ay” deniliyor, çizilen sınır bir ay. Ben sordum
bizim Bütçe Komisyonunda bizimle beraber gece on ikilere, birlere kadar çalışan
personele, tam on beş yıldır çalışan geçici süreli var. On beş yıl arkadaşlar,
gözlerimizin önünde, Meclisin içinde personel çalışıyor. E, şimdi, biz burada
ödeneklerle ilgili düzenleme yapacağız, bütçe de buna bir sınır koyacak ve
ondan sonra da “Tamam, bütçeyi yaptık.” diyeceğiz.
Tabii, bu değil yalnız. Özelleştirme uygulamaları nedeniyle
yaşanan dramlar var. Özelleştiriyorsunuz fabrikaları, tütün fabrikalarını,
Tekel işçilerini sokağa atıyorsunuz, sonra da onlar da 4/C’li
oluyorlar. Daha önce bir statüleri var, çalışıyorlar, o kâr eden bütün
kurumları satıyorsunuz, işçilerini sokağa atıyorsunuz, sonra da 4/C’li yapıyorsunuz. Sonra da kitabına uydurmak için ayda bir
dönüşümlü veya belli aralıklarla da sözleşme yeniliyorsunuz, işe giriş-çıkış
yaptırıyorsunuz. Şimdi, bu ahlaki midir? Hangi iş ahlakında, hangi gelişmiş ülkede,
hangi insan haklarının olduğu ülkede işçisine, emekçisine bunca zulüm reva
görülür, söyler misiniz?
Şimdi, bu 4/C’li olacak olan Tekel
işçilerinin Ankara soğuklarında yaşadıkları dramlar Avrupa Birliğinin
raporlarına girdi, kitap oldu, film oldu, yerel seçimlerde bütün siyaset
meydanlarında konuşuldu; bırakın onu, referandumlarda konuşuldu ama döndük
dolaştık geldik, aynı noktadayız. Şimdi, tekrar bu maddeyi oylayacağız, eller
kalkacak, çoğunluk “Bu yanlışa devam.” diyecek.
Evet, şimdi, bazı kurumlarımız vardır, meslek eğitimi için dışarı
gidiyor bir aylığına, iki aylığına, ben bunu anlarım veya bir anketör
tutarsınız, bir aylığına, iki aylığına çalışır, onun sınırlı bir harcama
kalemini de verebilirsiniz, “geçici çalışma”dır bunun adı ama kardeşim, Allah
aşkına, burada, on sekiz yıldır Mecliste milletvekilliği yapan var. Ali Er
nerede? Bakıyorum, AK PARTİ sıralarında, Ali Er gibi, Cemil Çiçek gibi birçok
arkadaş var burada. Her gün o 4/C’lilerle
karşılaşıyorsunuz, her gün onların çayını içiyorsunuz ama… Çayını içmekle
kalmıyorsunuz. Bakın, 4/C’linin çayını içiyorsunuz, o
4/C’linin hiçbir güvencesi yok gözlerinizin önünde.
Şimdi de şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz Tekel gibi. Garip bir olay,
bir tek şeker fabrikasını da kurmamış iktidarınız. Bir tek şeker fabrikası
değil, bir tek yatırım yapan fabrika kurmamış. Satıyorsunuz şeker fabrikasını,
pancara da kota koyuyorsunuz. E, canım, ithalat… İthalat… İşte, şeker
kamışından daha ucuz şeker üretiliyor, daha ucuza Türkiye’ye getiriliyor.
Bir kaçak çay biliriz arkadaşlar. Kaçak çay bizde, özellikle benim
bölgemde, sınır olduğu için, çok eski tarihlerden hep huduttan getirildiği için
adı “kaçak çay”. Peki, siz kaçak şeker yediğinizi biliyor musunuz? Hiç
düşündünüz mü, kaçak şeker yiyor musunuz? Evet, kaçak şeker yeniyor, sakarinden
üretilen, suni tatlandırıcıdan yapılan kaçak şeker piyasada dolaşıyor. Böyle
bir durum da var.
Sadece bu mu? Bütçemiz biraz açık veriyor. Sanki hiç geçmiş
senelerde vermemiş. Bütçe açığını kapatmak için… Sadece bir ay içinde elektrik
şirketlerinin tamamının satılması ve özelleştirilmesiyle 6 milyar lira bütçeye
girdi, Tekelden bilmem kaç milyar lira bütçeye girdi, şeker fabrikalarından
geldi. Bırakın diğer özelleştirmeleri, TÜPRAŞ’ı,
Telekom'u, diğerlerini; milyarları aldınız, getirdiniz, borç ödemede
kullandınız. Oradaki işçilerin yıllarının, emeğinin hiç mi hakkı yok? Orada
çalışan işçilerin çocuklarının hiç mi güvencesi yok? Yok işte. Böyle bir ülkede
yaşıyoruz. Bu yaşadığımız ülkede maalesef bu uygulamalar “4/C” olarak geçiyor.
Bu uygulamalar da bu maddenin içinde geçiyor. Bu maddeyi demin, Kâtip okudu,
bütün Türkiye dinliyor bizi şu an. Hiç kimse o maddeden bir
şey anlamaz, ne dediğini de kimse bilmez, ne olduğu da anlaşılmıyor ama “4/C”
dediniz mi, o kamulaştırdığınız, özelleştirdiğiniz, sattığınız fabrikaların
işçileri, o sokağa bırakılan işçiler, o güvencesiz aileler, o perişan olan
karda gazla, copla durmadan saldırıya maruz kalan insanlar, işte onlar, bu
madde odur. Bu maddeyi TÜİK çıkardı. Zaten ne geldiyse Türkiye'nin
başına bu TÜİK’ten geliyor. Bu TÜİK bir ay, iki
aylığına anketörler çıkardı, Türkiye’de kalıcılaştı.
Şimdi ne yapacağız? Artık, vicdan konuşacak, insanlık konuşacak.
Bütçelemede “performans” diye bir şey getirildi, ölçümleme, denetim. Bunu,
aslında Sayıştay Kanunu’nda da konuşmuştuk. Kimse bundan bir şey de anlamıyor
çünkü bu kavramları yalnız uzmanlar anlıyor, yalnız maliyeciler anlıyor. Zaten
bugün mali afta 500 tane kalemde uzman alımı üzerinde tartışıyorduk, şuraya
uzman, buraya uzman, oraya uzman…
Arkadaşlar, sağlam performans kriteri
koyacaksınız. On beş yıl bu adam doğru dürüst çalışıyorsa işini yapıyordur. Ya
işini yapıyorsa hakkını vereceksin ya da işini yapmıyorsa işine son vereceksin.
On beş senedir burada çalışan birine kalkıp diyebilir misiniz “Sen Mecliste on
beş yıldır çalışıyorsun, e, doğru çalışmıyorsun, iyi çalışmıyorsun,
performansın yok.” diyebilir misin? Zaten performansı olmayanı, performans
göstermeyen yerden alıp başka bir yere bırakıyor Meclis idaresi.
Biz, bu maddede biraz vicdan, biraz insaf davetinde bulunuyoruz ve
inanın, çokça daha özelleştirme olacak. Bu 4/C’liler
için biraz vicdan diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili
Reşat Doğru.
Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – 2011 bütçesinin 9’uncu
maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum.
Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemelerle ilgili olan bu
maddede çıraklık okullarındaki öğrencilerle ilgili ödemeler yer alıyor.
Ülkemizde maalesef çıraklık okullarında öğrenci bulmakta zorlanıyoruz. Hatta
onu bırakın, esnaflarımız bile yanlarında çırak çalıştırmakta zorlanıyorlar.
Bununla ilgili okullara gönderilen öğrencilere en azından bazı noktalar cazip
hâle getirilebilirse şayet o zaman insanlar -çırak bulmakta- daha kolay bir
şekilde bunlara ulaşabilirler. Yani mesela sağlıkla ilgili… Bu çocuklara bir
sağlık yardımı yapılması veyahut da sigorta primlerinin devlet tarafından
karşılanmış olması onlarda cazip bir durum ortaya koyabilir.
Yine bu maddenin diğer bir bölümünde, diğer bir fıkrasında geçici
personelle ilgili ödemeler yer alıyor.
Sayın milletvekilleri, tabii ödemeler olunca 4/C kapsamı gündeme
geliyor. 4/C kapsamı, ülkemizde son zamanlarda en fazla konuşulan konuların
başında geliyor. 4/C kapsamındaki işçiler, işte Mecliste çalışanlarımız,
Tekelde çalışıp da şu anda mağdur olan insanlar, son zamanlarda TEDAŞ’taki, TEDAŞ’ın
özelleşmesiyle beraber ortaya çıkan işçiler ve yine şeker fabrikalarının
özelleşmesiyle beraber de yakın bir zamanda yine o 4/C kapsamına girmekte olan
işçiler.
Tabii, bu işçilerin hepsi mağdur durumdadır. Kendisi kanun yapan
Mecliste 4/C ile ilgili bir kanunun çıkartılamaması ve de Meclis personelinin
4/C kapsamından asıl kadroya alınamaması uzun zamandan beri kanayan bir
yaradır. Aşağı yukarı herkes bu konuyu gündeme getiriyor ama enteresandır,
Mecliste de bu konuda herhangi bir gelişme olmuyor.
Diğer bir konu Tekel işçileri ve Yaprak Tütün işçileri. Tekel
işçileri ve Yaprak Tütün işçileri AKP İktidarında çok büyük mağduriyet yaşamış
olan işçilerdir. Bu insanlar uzun yıllar devlete hizmet etmiş ve katma değer
ortaya koyarak devletimizin kalkınmasına ve gelişmesine çok büyük oranda katkı
yapmış olan insanlardır. Ancak, Hükûmetin almış
olduğu özelleştirme kapsamı içerisinde, sigara fabrikaları önce satılmış, daha
sonra, “Satıldıktan sonra kapanmayacak, çalışacak.” denmiş olmasına rağmen,
maalesef, enteresandır, Tokat Sigara Fabrikasının da içerisinde bulunduğu
fabrikalar bir bir kapanma durumuyla karşı karşıya
kalmışlar ve akabinde de 4/C kapsamı içerisine bu işçiler geçmişlerdir.
Tabii, 4/C kapsamına geçmeyi işçilerin kabul etmesi mümkün
değildir çünkü bu insanlar yıllardan beri belli ekonomik şartlar içerisinde
geçimlerini temin etmişler, çocuklarının nafakalarını temin etmişlerdir ve
belli bir geçim şartları ve standartları vardır. Siz bunları işte 4/C kapsamına
aldınız. Tabii, alınınca ne oldu? Bu insanların hepsi bir anda yıkım içerisine
girdiler ve akabinde kendi haklarını korumak için Ankara’nın buz gibi ayazında
buralara koştular, geldiler ama enteresandır, Hükûmet
bu garip ve mahzun insanların üzerine saldırdı, biber gazı sıktı ve beraberinde
buz gibi soğukta havuz içerisine düşerek büyük bir sıkıntı yaşadılar.
Psikolojileri bozuldu, çocuklarının psikolojileri bozuldu. Daha sonra 4/C kapsamında
atamalar yapılacağı söylendi. Enteresandır, bazılarının atamaları yapılmış
olmasına rağmen şu an bile 4/C kapsamında işe başlayamayan Tekel işçileri,
Yaprak Tütün İşletmelerinin işçileri vardır.
Tabii, atama yapılanlar, belli bir miktarda para verileceği
bunlara söylendiği için, bunlara az miktarda para verildiği için, kendileriyle
aynı şartlarda çalışan insanlardan daha az para alıyorlar. Tabii, akabinde,
beraberinde belli bir yaşam standartları var, onu da temin edemiyorlar. Hatta bazıları -mesela Tokat için söylüyorum- kendisi, ailesi,
Erbaa ilçesinde olmasına rağmen, bunu Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde, işte
Almus’un en uzak ücra köşesine veriyorlar veya Reşadiye’nin en uzak köşesine
veriyorlar, hem almış olduğu maaş çok düşük hem de oraya ailesini götürme
şartları da yok, ağır bir durumla, psikolojik bir bunalımla karşı karşıyalar.
Bunlara, sayın milletvekilleri, mutlaka Hükûmetin
acil bir şekilde çözüm bulması gerekir. Bu insanlar “geçici” ad altında
adlandırıyorlar. Hâlbuki bu insanlar geçici olarak çalışan insanlar değildir,
on sene, on beş sene, yirmi sene çalışmış olan insanlardır. Dolayısıyla
bunların hakkı on iki ay çalışmak ve haklarının da daha önceki durumlara göre
verilmiş olmasıdır.
Tabii, şu anda aynı tabloyla TEDAŞ işçileri karşı karşıyadır.
Bakınız, şu anda ülkemizde yaklaşık olarak 60 binin üzerinde TEDAŞ işçisi
vardır. TEDAŞ işçileri 4/C kapsamında dağılma durumuyla karşı karşıya kaldılar.
Aynı akıbetle yani Tekel Yaprak Tütün İşletmesinin işçilerinin karşılaşmış
olduğu o akıbetle karşı karşıyalar. Yine tabii sırada başkaları da var.
Bakınız, şu anda şeker fabrikaları da özelleştirme kapsamı
içerisindedir, şeker fabrikalarının işçilerini de aynı akıbet bekliyor. Şu anda
Tokat’ımızın Turhal ilçesi, Turhal Şeker Fabrikası cumhuriyetin ilk yıllarında
kurulmuş ve ülkemize çok büyük oranda katma değer vermiş olan fabrikaların
başında gelmektedir ve Turhal Şeker Fabrikası yine Tokat Sigara Fabrikası gibi
o bölgenin en önemli kaynağıdır, can simididir. Tokat Sigara Fabrikasının kapatılmasıyla
beraber sadece işçiler mağdur olmadılar, işçilerin yanında esnaf mağdur oldu,
onların çevresinde işte ayakkabı boyacısından tutun da kamyoncusuna kadar,
kaportacısına kadar herkes mağdur oldu. Aynı akıbetle karşı karşıya şu anda
Turhallılar var, Turhal Şeker Fabrikasında çalışanlar vardır. Yani ülkemizdeki
şeker fabrikalarının özelleşmesiyle beraber yine birçok insan 4/C kapsamı
içerisine girecektir. Hâlbuki şeker fabrikaları da yaşatılabilir, sigara
fabrikaları da yaşatılabilir.
Şu anda pancarla ilgili üretici sayısı gün geçtikçe düşüyor.
Bakınız, şu anda işte pancar üretimiyle uğraşan insanların hepsi neredeyse
pancar üretiminden vazgeçer konuma gelmişler. 2002 yılı içerisinde pancarın
kilogramı 80 kuruştan, 120 kuruştan satılıyordu, şu an itibarıyla şeker
fabrikalarımız pancar alımlarını tamamladılar ama enteresandır şekerin gravitesine, durumuna göre, yani şeker oranına göre şu anda
105 kuruşla 110 kuruş, hatta 120 kuruşa kadar çıkmayan fiyatlarla karşı
karşıyalar. Yani pancar çiftçisi de perişan olmuştur.
Hâlbuki, bakınız,
tatlandırıcıların miktarını gelin düşürelim, şu anda yüzde 15’ler civarında
tatlandırıcılar vardır. Suni tatlandırıcıların artık insan vücuduna zarar
verdiği, sıkıntı yarattığı, beraberinde alerjik hastalıklar başta olmak üzere
birçok hastalıklara düçar olduğu ortadadır, hatta
bazı literatürlerde, tıbbi literatürlerde kansere
varan şekilde de, kanser yapmış olduğu noktasında da söylemler vardır.
Öyleyse geliniz, kaçak şekeri önleyelim, tatlandırıcıları
önleyelim, pancar üreticisini desteklemiş olalım ve şeker fabrikalarımız
çalışmış olsun ama enteresandır, her şeyde olduğu gibi, AKP İktidarında tütün
üreticisi gibi şeker pancarı çiftçisi de perişan bir hâlde hayatını devam
ettirme durumuyla karşı karşıyadır.
Sayın milletvekilleri, çiftçilerimizin kamu ve özel bankalar ile
tarım kredi kooperatiflerine 15 milyar liranın üzerinde borçları vardır. Borçlu
insanlar “Acaba nasıl ödeyeceğiz?” diye kara kara
düşünüyorlar. Tarımla uğraşan insanlar -her zaman Hükûmetin
iddialı şekilde söylediği- “Desteklerin durumu ne olacak? Elime ne geçecek?”
diye bekliyorlar. Çiftçiler de kredi, elektrik ve su borçlarının yeniden
yapılandırılmasını bekliyorlar. Yeni alabilecekleri kredilerde de
karşılayamayacakları teminat istenmesinden büyük oranda rahatsızlar.
Hayvancılık ülkemizde AKP İktidarında yok olmaya doğru gidiyor.
Anadolu insanı 30 liranın üstüne çıkan et fiyatlarından dolayı evine artık et
götüremiyor. Tokat ilinde bin kişinin üzerinde hayvan üreticisi sözde ucuz
kredi alabilmek için bankalara müracaat etti ve koştular, ancak kredi almak çok
büyük dert. Üreticiden karşılayamayacakları teminatlar isteniyor. Tokat merkez Büyükyıldız kasabasındaki Ali Amca bir türlü krediyi
alamadığını ve alımlarda da partizanlık yapıldığını iddia ediyor. Konunun
incelenmeye değer olduğunu söylememiz gerekmiyor mu?
AKP İktidarında ülkemizde ilk defa kurbanlık hayvan ithali
yapıldı. Açılan kredileri, vatandaş, mevzuata bağlamadan kredi alsın,
hayvancılığımız gelişsin, ayağa kalksın diyoruz.
Ayrıca, ülkemizde işsizlik günden güne artıyor; 2011 itibarıyla
yüzde 11’lerin üzerinde gösteriliyor, bundan katbekat işsizlik var. Kimden
vergi toplayacaksınız? Bugün 3 milyon çiftçimiz ürettiği ürünün para
yapmamasından dolayı çiftçiliği bıraktı, topraklar boş kalıyor. Pancar, tütün,
pamuk üreticisi üretimden süratli bir şekilde vazgeçiyor. Çiftçiler, gittikçe
daha fazla borç içerisine giriyorlar. Çiftçimizin geçen yıl kullandığı kredi
14,9 milyar iken bugün 17,8 milyar liradır. Çiftçilerin geçen yıla göre
ödeyemediği kredilerin oranlarının yüzde 45’lere çıkmış olduğunu görüyoruz.
Çiftçi, üretici, borçlanıyor ve borçlanıyor. Sonuçta “Tarım insanı
geçindirmiyor.” diyerek toprağa ve hayata küsüyor.
Bakınız, iktidardan önce 500 bin olan pancar üreticisi bugün 300
bine, tütün üreticisi ise 405 binden 70 binlere düşüyor.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
REŞAT DOĞRU (Devamla) – Sözlerime son verirken yüce Meclisi
saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmaları eğer bu kadar süre
uzatırsanız biz de Başkanlık Divanı olarak bir ara nefes almak durumunda
kalacağız, duyurulur.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan.
Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)
CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce
Meclisin değerli üyeleri; 2011 merkezî bütçesinin 9’uncu maddesi üzerine
Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve
ekranları başında bizleri izleyen tüm seyircileri saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, 13/12/2010’da
başladığımız bütçe görüşmelerinin onuncu günündeyiz. Bu on günlük süre
içerisinde haklı olarak muhalefet partisi milletvekilleri, ülkemizde yaşanan
sorunları, bölgesinde yaşanan sorunları kamuoyuyla paylaşıyorlar, sizlerle
paylaşıyorlar ama sekiz yıldan beri ülke yöneten AKP milletvekilleri, siz
değerli arkadaşlarımız da sanki ülkemizin hiçbir sorununun olmadığı, her şeyin
yolunda olduğu bir tablo çiziyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; hepimiz bu ülkede
yaşıyoruz. Sizler sekiz yıldan beri iktidarsınız, ülke yönetiyorsunuz;
Başbakanın dediği gibi dokuzuncu bütçeyi yapıyorsunuz, bizler de ülkede
muhalefet görevi yapıyoruz. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bu sorunları birlikte
yaşıyoruz yani bu ülkenin var olan sorunlarını görmemezlikten gelmek çok doğru
bir yaklaşım değil.
Değerli arkadaşlar, elbette sekiz yıl içerisinde yaptığınız doğru
ve faydalı işler de var tabii ki, olmalı, olmazsa “Niye burada duruyorsunuz?”
derler. En çok üzerinde durulan konulardan birisi tarım ve hayvancılık. Birçok
konuşmacı da bu akşam tarım ve hayvancılık üzerinde değerlendirmeler yaptı.
Yine, tarımın hiçbir sorunu olmadığı, çiftçinin hayatından son derece memnun
olduğu bir tabloyu bizlere anlattılar.
Değerli arkadaşlar, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Çiftçi hayatından
memnun olduğu için mi bankalarda, tarım kredi kooperatiflerinde borçları var
veya Türkiye’deki sizin yönetiminizde tarımı ayağa kaldırdığınız için mi
Türkiye tarımda ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Yani geçmişte “kendi
kendisine yeten yedi ülke” denirken bugün ithalatçı bir ülke olan Türkiye’yi
siz bu noktaya getirmediniz mi? Ne oldu da Türkiye ithalatçı bir ülke durumuna
geldi? Var olan topraklarımız mı ortadan kalktı? Çalışabilir nüfusumuz olmadığı
için mi biz buğdayı, pamuğu, arpayı ithal ediyoruz; hayvan yemi, efendim,
küspeyi ithal ediyoruz?
Değerli arkadaşlar, bu tabloyu AKP İktidarı yarattı. En son
yaşadığımız Kurban Bayramı’nda kurban ithal etmek zorunda kaldık. Siz hiç
bugüne kadarki yaşamınızda Türkiye'nin kurbanlık ithal ettiğini gördünüz mü? Bu da AKP’nin ilklerinden birisi. Tarımın girdilerinden
sürekli bahsettiğimizde tarımın en önemli girdi maddelerinden birisinin mazot
olduğu yani akaryakıt, gübre ve ilaç fiyatları…
Değerli arkadaşlar, tarımda çiftçinin kullandığı mazot 3.140 lira
yani 3 lira 140 kuruş, yıl sonunda da kırsal motorini
kaldıracaksınız, o 40 kuruşluk indirim de ortadan kalkacak. Şimdi, 4x4 lüks
cipin kullandığı mazot da 3.100 lira, çiftçinin kullandığı mazot da 3.100 lira.
Tarımdaki tablo bu, hayvancılıktaki tablo bu.
Peki, sanayide bütün sorunlarımızı çözmüş, sanayi gelişmiş durumda
mı? Dün Türkiye sanayide üretirken bugün Türkiye ürettiği malın ithalatçısı
olmuş durumda, üreten bir Türkiye şu anda ithalatçı bir tabloyla karşı karşıya.
İthalatçı anlayış… Ülkemizde işsizlik hızla artarken ithalat yoluyla başka
ülkenin işsizliğini finanse etmek durumunda kalıyoruz yani bir tarım ürünü
ithalatıyla Yunan çiftçisinin veya ithalat yapma sonrasında da başka ülkenin
işsizlerini finanse etmek durumunda kalıyoruz.
Tabii, bu Hükûmetin en önemli
başarılarından birisi de TÜİK’in hesaplama
yöntemleriyle bir gecede 2.354 dolar zenginleştik yani satın alma paritesini değiştirerek bir gecede 2.354 dolar zenginleştik.
Şimdi, ben buradan Sayın Bakana öneriyorum: Bu satın alma paritesinde olduğu gibi diğer rakamların da değiştirilerek
nasıl ki millî gelirimiz artırılıyorsa, işsizliğin de satın alma yöntemleri
değiştirilerek ortadan kaldırılması sanıyorum doğru bir uygulama olacaktır.
Hükûmetin uyguladığı düşük
kur, yüksek faiz, ithalata dayalı ekonomi maalesef yanlıştır; Türkiye üretmeyen
bir ekonomi tablosuyla karşı karşıya.
Maliye Bakanımız biraz önce dedi ki: “Türkiye Avrupa’nın 4 katı
büyüyen bir ekonomiye sahip.” ve işsizliği en hızlı azaltan ülke olduğunu, 83
bin istihdam sağladığını söyledi.
Peki, değerli arkadaşlar, her 4 gençten 1’inin işsiz olduğu bir
Türkiye tablosunu niye yaşıyoruz? Sayın Başbakan bütçe konuşmasında dünyanın
17’nci ekonomisi olduğunu söyledi ama AKP temsilcileri iki günden beri 16’ncı
büyük ekonomi olduğunu söylüyor. Şimdi, on günde 1 basamak geliştik mi yoksa
Sayın Başbakan mı bu 17’nci ekonomiyi doğru telaffuz etmiyor? Burada bir yanlışlık olduğu çok açık bir gerçek.
Değerli arkadaşlar, tabii OECD rakamlarına göre dünyanın 17’nci
veya 16’ncı ekonomisi olduğumuz ayrı bir tablo ama böylesi büyüyen bir tabloda
bu yaşanan olumsuzlukların, özellikle işsizliğin yaşanmaması gerekiyor. Eğer bu
işsizlik yaşanıyorsa bu büyüme sanal bir büyümedir, üreten bir büyüme değildir
ve işsizliği önlemeyen, işsizliği artıran bir büyümedir.
Yine Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde dedi ki: “Türkiye AK PARTİ
İktidarıyla birlikte seçim ekonomisi kavramını tedavülden kaldırmıştır.” Ya
Sayın Başbakanın kış aylarında dağıttığı buzdolabından haberi yok veya en son
Bursa Mustafakemalpaşa Ovaazatlı’da yapılan
seçimlerde, bir belde seçiminde “Bakanın ve Başbakanın hediyesi” yazılı o
kamyonları, makineleri -herhâlde bugüne kadar göndermediği- belediye olmaktan
çıkardığı Ovaazatlı’ya gönderme ihtiyacı duymuştur.
Değerli arkadaşlar, yine Sayın Başbakan bu bütçe görüşmesinde
devletin borçlanma faiz oranının yüzde 7 olduğunu… Oysa,
biraz önce de sordum, dünyada borçlanma faizi yüzde sıfır ve yüzde 1’lerde,
Türkiye, yüzde 7 faizle borçlanıyor.
Yine Sayın Başbakan diyor ki: “Dün Başkenti Ankara’nın köylerine
yol götüremeyen bir Türkiye vardı, bugün Ankara’nın da ülkemin dört yanında da
köylerine KÖYDES projesiyle yol, su götüren iktidar var.”
Değerli arkadaşlar, şu anda Balıkesir’de seksen yerleşim yerinin
içme sularının su pompa enerji hatları kesik, bu yerleşim yerlerinde içme suyu
yok.
Susurluk-Muradiye’de borç miktarı, ana borç 22.500 lira, 17.500
lira ödenmiş, şu andaki borç 79 bin lira.
Yine, seçimde popülizm yapmadığını
söyleyen Sayın Başbakan… Bu referandumda, AKP temsilcileri Balıkesir’in Nergiz köyüne gidiyorlar, diyorlar ki: “Referandum
sürecinde oy verin, suyunuzu akıtırız.” Bu Nergiz
köyündeki yurttaşlarımız “Evet” veriyorlar ama sonra su yine kesiliyor.
İkinci bir örnek Sındırgı’nın Kocasinan Köyü’nde. Bir AKP eski milletvekili yerel seçimler öncesinde Sındırgı’nın
Kocasinan Köyü’ne gidiyor ve diyor ki: “2004 yerel seçimlerinde bize oy
verirseniz elektrikleriniz gelir.” Belli oranda bir oy çıkıyor. AKP milletvekilinin
eşliğinde elektrikçiler çıkıyor elektrik direğine elektriği salıyorlar.
Peki, nasıl bir popülizm değildir? Nasıl
böyle bir yani seçim politikası uygulamıyorsunuz? Evet, bir Balıkesir
Milletvekili arkadaşımız el sallıyor; 2004 yılında Sındırgı Kocasinan’da
yaptıkları ortada, Balıkesir Nergiz’de yaptıkları
ortada, AKP’nin tipik bir seçim politikasıdır.
Yine burada baktığımız zaman, biraz önce de sordum, 2 sayın bakan
diyor ki: “Emeklilere zam yaptık. Satın alma güçleri arttı.” diyor. Burada oturan
Sayın Bakanımız da diyor ki: “Emekliler açlık ve yoksulluk sınırı altında.”
diyor; 2 sayın bakanın iki farklı açıklaması emeklilerle ilgili.
Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; maalesef bu 2011 yılı
bütçesi de ülkemizin bugün yaşadığı sorunları, bugüne kadar çözmediği gibi
bundan sonra da çözmeyecektir.
Bütün eksikliklerine rağmen 20011 yılı merkezî bütçesinin ülkemize
hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.
Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.
Kapanma Saati: 22.42
BEŞİNCİ OTURUM
Açılma Saati: 22.54
BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat
PAKDİL
KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK
(Burdur), Gülşen ORHAN (Van)
BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin
39’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı
Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız
yerden devam edeceğiz.
Komisyon ve Hükûmet yerinde.
Söz sırası, şahsı adına Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk’e aittir.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri;
2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Geçici hizmet karşılığı
yapılacak ödemeler” başlıklı 9’uncu maddesi hakkında şahsım adına görüşlerimi
belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde genel ve özel
bütçeli kamu idarelerinin arızi nitelikteki iş yerleriyle sınırlı kalmak
koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya
çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri, ilgili mevzuatı uyarınca kısmi
zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri, 3308 sayılı Mesleki
Eğitim Kanunu’nun 25’inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek
eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları
Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (c) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici
personele yapılacak ödemeleri, bütçelerinin (01.4)
ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yapabileceklerini ve bu
tertibe ödenek aktarılmayacağını, eklenemeyeceğini ve ödenek üstü harcama
yapılamayacağını düzenlemektedir. Daha önceki bütçelerde yer alan bu düzenleme,
bir taraftan idarenin ihtiyacının sağlanmasına izin verirken, diğer taraftan da
istismarı önlemek için mali disiplinin sağlanmasını hedeflemektedir.
Özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı
Kanun’un 4’üncü maddesinin (c) fıkrası hükmü çerçevesinde kamu idarelerinde
istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere
aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerinin mali disipline verdiği önem, ülkemizi de
küresel krizden korumuştur. Gelişmiş ülkelerde çalışanların ve emeklilerin
imkânları kısıtlanırken biz, bu ülkede, şükür olsun ki, emeklilere ve memurlarımıza
yeterince zam verdiğimizi hatırlatıyoruz ve bu konuda da Hükûmetimize
teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, şimdi sizlere
kamu görevlilerine, emeklilere ilişkin Hükûmetimizin
politikalarından kısaca bahsetmek istiyorum. Şu anda görüşmekte olduğumuz 2011
yılı bütçesi, kamu görevlilerini ve emeklileri gözeten bir bütçedir. 2011
yılında memurlarımızın aylıklarında yapılacak artışlar, devletin mali
imkânları, ülkenin ekonomik gelişmesi, enflasyon hedefi ile toplu görüşme
süreçleri sonucunda anlaşmaya varılan hususlar göz önünde bulunmak suretiyle
belirlenmiştir. Buna göre, ocak ve temmuz aylarında yüzde 4 artı yüzde 4
oranında artış sağlanacaktır. Yapılacak artışlar sonucunda, 2010 yılı Aralık
ayında aile yardımı ödeneği dâhil en düşük devlet memuru net maaşı 1.300 TL
iken 2011 yılı Ocak ayında 1.450 TL’ye, Temmuz ayında 1.532 TL’ye
yükselecektir. Böylece, 2011 yılının en düşük devlet memuru aylığı 17,9
oranında artmış olacaktır. 2011 yılı için tüketici fiyatlarında öngörülen artış
ise 5,3’tür. Dolayısıyla, aradaki fark, yüzde 12 daha fazla biz memurumuza,
işçimize zam vermiş oluyoruz.
2010 yılı Aralık ayında 1.570 TL olan aile yardımı dâhil ortalama
memur maaşı 2011 yılı Ocak ayında 1.717 TL’ye, temmuz ayında 1.793 TL’ye
yükseltilecektir. Böylece 2011 yılında ortalama devlet memuru aylığında artış
yüzde 13 oranında olacaktır.
Diğer taraftan, Hükûmetimiz tarafından
işçi, esnaf ve tarım sigortalısı emeklilerine ödenen aylık ve gelirler 2011
yılı Ocak ayında 60 TL’den az olmamak üzere yüzde 4 oranında ve Temmuz ayında
ise yüzde 4 oranında artırılacaktır. Yapacağımız artışlarla en düşük emekli
maaşı yıllık bazda yüzde 21,7 oranında artmış
olacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Hükûmetimizin ücret artışlarıyla ilgili 2003’ten bugüne
kadarki durumları size izah etmek istiyorum:
2003 Ocak ayından 2010 Kasım döneminde TÜFE’deki
artış -bunu dikkatinize sunmak istiyorum- 107,3 olmuştur yani sekiz yıldaki
artış 107,3 olmuştur. Buna karşılık aile yardımı ödeneği dâhil olmak üzere en
düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 399 iken 2010 Aralık ayında 1.300 TL’ye
çıkmıştır, artış oranı yüzde 207’dir.
Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken 2010 Aralık
ayında 599 TL’ye çıkmıştır, artış yüzde 94’tür.
En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 iken 2010 Aralık
ayında 720 TL’ye çıkmış, artış yüzde 180’dir.
En düşük BAĞ-KUR esnafı emekli aylığı 2002 Aralık ayında 149 iken
2010 Aralık ayında 570 TL’ye çıkmıştır, artış yüzde 288’dir.
En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 2002 Aralık ayında 66 iken
2010 Aralık ayında 410 TL’ye çıkmış, artış yüzde 523’tür,
ki en büyük orandır.
En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralıkta 377 TL iken 2010 Aralık
ayında ise 890’a çıkmıştır, artış yüzde 138’tir.
Altmış beş yaş aylığı yine 2002 Aralık ayında 24…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
TAHİR ÖZTÜRK (Devamla) – 2011 bütçesinin hayırlı olmasını
diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Başka söz talebi yoktur.
Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.
Sayın Taner, buyurun efendim.
RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2011 bütçesinde toplam 232
milyon TL vergi geliri tahmin edilmektedir. Bu tahminin yüzde 30’u kazanç
üzerinden alınan vergilerdir. Bu oranın kaynakta kesilen stopaj vergilerini
çıkardığımızda gerçek kazanç üzerinden alınan vergisi ne kadardır?
BAŞKAN – Sayın Işık…
ALİM IŞIK (Kütahya) –
Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, hâlen şehit ve gazi ailelerine ödenen şehit ve gazi
aylıkları ne kadardır? 2011 yılında bu aylıklara ne kadar zam yapılması
düşünülmektedir?
İki: Tüplü LPG’deki ÖTV fiyatlarının
2010 yılı başından geçerli olmak üzere yüzde 16 oranında artırılması kararına 24/9/2010 tarihinde Danıştay Dava Daireleri Kurulunca
yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olmasına rağmen bu kararın uygulanmadığı
iddiaları doğru mudur?
Daha çok taşrada kullanılan tüplü LPG’nin
ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz?
Şu anda 12 kilogramlık mutfak tüpünün tüketici fiyatı ne kadardır?
2002 yılından bu yana bu tüpe ne kadar zam yapılmıştır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Enöz…
MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.
Sayın Bakan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki elektrik kayıp kaçak
oranları nedir? Yüzde kaçını tahsil yapabiliyorsunuz? Devletimizin yıllık kaybı
ne kadardır?
Sağ olun.
BAŞKAN – Sayın Tankut…
YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, isteğe bağlı olarak sigortalı olmak isteyen
vatandaşlarımızın önemli bir bölümünden, kendileriyle ilgili bilgilere ve
belgelere sosyal güvenlik kurumlarının il ve bölge müdürlüklerinden
ulaşamadıkları şikâyetlerini almaktayız. Yani söz konusu vatandaşlarımız para
yatırmak, prim yatırmak… Yatırdıkları primin gün ve miktarını ve bundan sonra
yatıracakları primlerin ne olduğunu yetkili ve ilgililerden bir türlü
öğrenemediklerinden yakınmaktadırlar. Hükûmet olarak
bu sıkıntılarla ilgili bilginiz var mıdır? Varsa ne gibi tedbirler alınmış veya
alınacaktır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Varlı…
MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakana az önceki yönelttiğim soruyu ya ben tam anlatamadım
ya da Sayın Bakan tam anlayamadı. Bazı illerimizde SSK primlerini düşük
uyguluyorsunuz. Hâlihazırda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da buradayken
bunu gündeme getirmiş olayım. Adana’daki çalışan işçilerimize, sanayicilerimize
böyle bir desteğiniz olacak mı? Enerji fiyatlarında bir indirim düşünüyor
musunuz? Ben bunu sormuştum ama siz enerjide artışı söylediniz. Eğer
cevaplarsanız teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Buyurun Sayın Bakanım.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan, bu defa bana torpil geçtiniz.
Hemen Adana’dan başlayalım. Geçen defa biraz sürem kalmıştı, daha
önceden sorulan bir soruya cevap vermek üzere ben Adana’yla ilgili yorum
yaptım.
Şimdi, tabii, şu anda teşvikler kapsamında Adana ikinci bölgede.
Bu, şu demektir: Bir işveren orada yatırım yaparsa o işveren iki yıl sigorta
priminden muaftır dolayısıyla o şu anda Adana’da geçerli bir husustur.
Aynı şekilde, kurumlar vergisi, biliyorsunuz yüzde 2 ile 10
arasında değişmektedir, normalde yüzde 20’dir, Adana ikinci bölge olduğu için
yüzde 8 olarak uygulanmaktadır.
Yine, ülke genelinde geçerli olan katma değer gibi, gümrük
muafiyeti gibi muafiyetler de söz konusudur yeni yatırımlar için.
Bir de tabii genele şamil uyguladığımız, Sosyal Güvenlik Kurumunun
uyguladığı birtakım teşvikler var, onlar da Adana için geçerlidir.
Enerji teşviki uygulamasına biliyorsunuz 5084 kapsamında yer
vermiştik, ona bu yeni teşvik sistemiyle son verdik dolayısıyla şu aşamada
teşvik sisteminde herhangi bir değişiklik gündemde olmadığı için o
bahsettiğiniz çerçevede Adana’ya özgü tabii ki bir model şu anda söz konusu değildir.
Eğer bahsedildiği gibi Adana gerçekten ekonomik anlamda çok gerilere düştüyse…
Şu anda TÜİK bir çalışma yapıyor, gerçekten ilk defa iller bazında çok detaylı
olarak yani sadece kişi başına millî gelir değil, birçok diğer hususu içeren
bir veri seti oluşturulacak. Öyle sanıyorum ki önümüzdeki yıl içerisinde bu
çıkacak. Çıktıktan sonra biz, bu yeni veri setini esas alıp teşvik sistemini o
çerçevede yeniden rasyonel bir zemine oturturuz. Gerekiyorsa o zaman Adana daha
farklı bir grupta, daha farklı bir bölge çerçevesinde değerlendirilebilir.
İsteğe bağlı sigortalıların karşılaştığı sorunları, doğrusu ben
bilmiyorum. İlgili Bakanımız burada, kendisine ben sonradan sorayım size cevap
versin çünkü… Ama varsa böyle sorunlar mutlaka gidermemiz lazım.
Sanayi tipi dökme LPG’de Danıştayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı 1 Kasım
2010 tarihi itibarıyla Başbakanlığa tebliğ edilmiş olup o tarihten itibaren
kanuni ÖTV tutarı 1,21 yerine 0,93 TL olarak uygulanmaya başlanmıştır yani
dolayısıyla Danıştayın bu kararnameyi iptalinden
sonra ne gerekiyorsa yapmışız, 1 Kasımdan itibaren biz zaten Danıştayın kararı doğrultusunda bu ÖTV uygulamasına
geçmişiz, indirimli ÖTV.
ALİM IŞIK (Kütahya) –
2010 başlarından itibaren kaldırılmış oluyor mu?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, ne
zaman iptal ettiyse o günden itibaren.
GAP’ta elektrikteki kayıp kaçak konusu takdir edersiniz ki bayağı
detaylı bir soru. Dicle bölgesinde yüzde 73’müş, hakikaten yüksek bir tutar;
Van Gölü bölgesinde yüzde 55’miş, gerçekten yüksek bir miktar. Diğer
detaylarda, dediğim gibi isterseniz arkadaşlar size yardımcı olsunlar.
Şeref aylığı ile ilgili bir soru vardı. 2002 Aralık ayında 131
lira idi, 2010 Aralık ayında 366 liraya çıkmış. Anılan dönemde tabii ki artış
yaklaşık yüzde 180. Aynı dönemde TÜFE yüzde 108,8. Dolayısıyla, enflasyonun çok
ötesinde artmıştır. “2011 yılında ne olacak?” diye sordunuz. 2010 yılı sonu
itibarıyla 366 lira olan şeref aylığı 2011 Ocak ve Temmuz aylarında yapılacak
artışlarla birlikte -ki bu yüzde 11’e tekabül ediyor- 406 liraya ulaşmış
olacak.
Değerli arkadaşlar, aslında bundan önceki sorulardan bir tanesi
güzel bir soruydu, benim bir fikrim yoktu, sonra arkadaşlar üretmişler,
sizlerle paylaşmak istiyorum. Buğday fiyatı ve mazot
fiyatının karşılaştırılması. O konuda bayağı detaylı bir çalışma
yaptılar. 2002 yılında buğdayın kilogram fiyatı 0,23 kuruşmuş… (MHP
sıralarından gürültüler)
YILMAZ TANKUT (Adana) – Hangi buğdayın, Çukurova’da…
MUHARREM VARLI (Adana) – Ben çiftçiyim, o yanlış.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, bakın burada
dipnotu da…(MHP sıralarından gürültüler) E müsaade edin, tamam, ben vereyim
size. Bakın, “Buğday fiyatı Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatlarından
alınmıştır. Anadolu kırmızı sert buğday…” Arkadaşlar, bakın yani bu bizim resmî
verimiz. (MHP sıralarından gürültüler) Neyse, bir müsaade edin bitireyim, sonra
tekrar tartışırız.
Şimdi, buğday fiyatı 0,23’ten 2010 yılında 0,55’e, tabii
destekleri de kattıktan sonra, destekler de var, destekler dâhil buğday fiyatı
0,29’dan 0,65’e çıkmış, destekler dâhil. Mazot fiyatı 1,26’dan 3,10’a çıkmış.
Şimdi, 2002 yılında 1 litre mazotun fiyatı bölü 1 kilogram buğdayın fiyatı 4,3;
yani…
MUHARREM VARLI (Adana) – Yanlış…
EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Neyi neye böldünüz?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ya arkadaşlar “yanlış”
diyorsunuz da ben size rakamları vereceğim. Şimdi ne kadar? 4,8. Yani iddia
edildiği gibi bilmem 2 kat, 3 kat falan artmamış. Rakamlar burada. (MHP
sıralarından gürültüler)
NURİ USLU (Uşak) – Doğru Sayın Bakan, doğru.
RASİM ÇAKIR (Edirne) – Önüne gelen her şeyi öyle okursan vay
haline senin!
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli
arkadaşlar, bakın… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Şimdi, toplam vergi
gelirlerimiz 232 milyar lira, dolaysız toplam 76 milyar lira, burada stopaj 43
milyar lira, beyannameli, yani beyanname çerçevesinde beklediğimiz vergi
miktarı ise 33 milyar lira, arkadaşlar bunu da şey yaptılar.
Sayın Başkan, teşekkür ederim.
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım ben de size.
Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
10’uncu maddeyi okutuyorum:
Ödenek devir ve iptal işlemleri
MADDE 10 – (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel
Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve
"03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri" ekonomik
kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili
tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin
devamlılığını sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde 30'unu aşmamak üzere ertesi
yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,
b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı
Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve
Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında
bulunan (03) ekonomik kodunu içeren tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı
ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine
devren ödenek kaydetmeye,
c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin
40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan
ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren
ödenek kaydetmeye,
ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1, 19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1,19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4
ve 19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan
kısımlarını ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,
d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil
edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar
için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli
cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre
ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2010
yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine
devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere
ilişkin usul ve esaslar belirlemeye,
Maliye Bakanı yetkilidir.
(2) Birinci fıkra kapsamında devredilen sermaye ödenekleri, 2011
Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar
esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.
BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak
Milletvekili Hasip Kaplan.
Buyurun.
BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli
milletvekilleri; burada bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Tabii, bu bütçe
görüşmeleri nedeniyle bütçenin aslan payının güvenliğe, askerî harcamalara
ayrıldığını, halkın gerçek ihtiyaçları olan eğitim, sağlığa ayrılmadığını
söylüyoruz, milletvekiliyiz, zaman zaman seçim
bölgelerimizde de söylüyoruz.
Ben de Nusaybin’de bir konuşma yapmışım, bir fezleke gelmiş. Ne
demişiz? İşte, Hasip Kaplan “Bütçenin büyük bölümü
askerî harcamalara ayrılıyor.” demiş. Burada
söylediklerimizin aynısı. Halkı suç işlemeye tahrikten fezleke
göndermişler.
Şimdi, biz bu ülkede demokrasiyi geliştireceğiz. Demokrasi
gelişecek, insanlar konuşacak ve Türkiye gelişecek diye bekliyoruz. Ama
konuşmak için ya savcılara göre konuşacağız ya generallere göre konuşacağız ya
da iktidara göre konuşacağız ki istedikleri makul bir konuşma olsun. Bunu bir
türlü aşamadık. Türkiye’yi konuşan bir Türkiye durumuna getirme imkânımız
olmadı.
Şimdi, Mecliste görüşme yapıyoruz, bütçe görüşmeleri yapılıyor.
Bütçede bir yıl içinde yapılacaklar bellidir. Ama bir haber birdenbire gazete
manşetlerine çıkıyor, efendim “Hükûmet, Şırnak’ın
Cizre ilçesini vilayet yapacak, bir de Hakkâri’nin Yüksekova ilçesini vilayet
yapacak.” Şimdi, biz, bu Parlamentoda çalışıyoruz. Bakın, gecenin saat kaçı.
Bir yıllık harcamalar da bütçenin içinde var. Eğer yeni vilayet kuruyorsanız, o
yeni vilayetin de, valisinin de, kadrosunun da, müdürlerinin de, hepsinin de
bütçesi olması lazım, değil mi arkadaşlar? Var mı böyle bir bütçe?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yok öyle bir şey.
HASİP KAPLAN (Devamla) – Böyle bir bütçe yok. O zaman, kim bu
haberleri uçuruyor? İçişleri Bakanı “Millî Güvenlik Kurulunda konuştuk,
olurlarını aldık.” diyor. Neyin olurunu alıyorsunuz? Bu Parlamentodan mı olur
alacaksınız, komutanlardan mı olur alacaksınız? Şimdi, burada bir oturup
düşüneceğiz, komutanlardan mı olur alacaksınız, bu Parlamentodan mı? Yani
kıblenizi şaşırmışsınız arkadaşlar, kıblenizi şaşırırsanız, Parlamentoya
uğramazsınız, gidersiniz komutanlardan alırsınız, ondan sonra da Yüce Divanda
yargılamayı Anayasa hükmü hâline getirirsiniz, sonra kanun teklifi
hazırlarsınız, “Aman Parlamento karar vermesin.” Kim versin? “Komutanlar heyeti
karar versin Yüce Divana.” Cumhurbaşkanına, başbakana, bakanlara Parlamento
karar verecek ama komutanlara heyet karar versin. Ne hikmetse bütün kanunlar,
bütün düzenlemeler dışarıda yapılıyor, sonra Parlamentoya geliyor, noter makamı
gibi tasdike getiriliyor. Şimdi soruyorum: Referandumda Şırnak’ta yüzde 80
boykot çıktı, Hakkâri’de yüzde 90’ların üstünde çıktı. Şimdi, iki tane büyük
ilçesi var 100 binin üzerinde nüfusu olan, yani illerin 2 katı; biri Yüksekova,
birisi Cizre. “Bu halkın iradesini nasıl kırabilirim?” Bütün
hesap bu, görünen. “Cizre’de ve Yüksekova’da halkın iradesini nasıl
kırabilirim?” Görünen bu ama görünenin altını eşelediğiniz zaman çok daha
derin, çok daha vahim, çok daha korkunç hesaplar çıkıyor. Cizre, tarihte Bedirhan Beyliği’nin başkentliğini yapmış bir yerdir, öyle
tarihte sıradan bir yer değil. Elbette ki 100 bin nüfuslu Cizre dururken nüfusu
6 bin olan Şırnak da vilayet yapıldığı zaman asayiş kaygılarıyla yapılmıştı,
asayiş vilayeti olarak yapıldı. Şimdi, Cizre vilayet yapılmaya kalkılıyor ama
çizilen haritaya bakıyorsunuz, ne hikmetse cumhuriyet kurulduğundan beri
Silopi, İdil, Cizre, Mardin’e bağlıydı, 90’dan sonra Şırnak’a bağlandı. Silopi
ile Cizre neredeyse birbirine birleşmiş bir yerleşime dönüşmüş, Silopi Şırnak’a
bağlanıyor, Cizre ayrı bir şey.
Şimdi, buranın mantığını anlamak çok kolay ama oralı, orayı bilen
birisi ancak burayı anlayabilir. Oraya 50 bin tane sözleşmeli er alacağız,
sınır polisi de alacağız 10 bin etti 60 bin kişi. Oradan oy alamıyorsunuz ya,
taşıma oyla oradan seçim kazanmaya çalışıyorsunuz. O 60 bin paralı askerin,
lejyoner sisteminin yarısını, 30 binini Yüksekova’ya, Hakkâri’ye, yani Irak
sınırına koyarsınız, Cizre de Suriye sınırında kalıyor, oraya da 30 bin tane
koyarsınız eder 60 bin, evlilerse çocukları 40-50 bin… Zaten, vilayet olunca
tugayı tümen yapacaksınız, emniyeti artıracaksınız, memuru artıracaksınız, yani
yerli nüfusun karşısına bir o kadar nüfus koyacaksınız. Bu da olsa, bir seçim
hesabı da olsa hoş görürdük. Ondan da derin bir şey var arkadaşlar, bu planın
içinde bu Meclis yoktur. Bu planın içinde ne Cizrelilerin kara
kaşına, kara gözüne sevdalı bir hükûmet vardır
ne de Yüksekovalıların kara kaşına, kara gözüne hayran bir hükûmet
vardır. Burada, bu küresel krizin çöken şirketlerinin dünyayı yeniden
paylaşımının en büyük tezgâhının oynandığı bir oyun vardır. Dikkat edin. (AK
PARTİ sıralarından “Vay anasını!” sesleri) Dikkat edin, sizin anlayamayacağınız
kadar derindir.
Bakın, Cizre GAP barajının son halkasının yapılacağı yerdir, Cizre
Barajı. Kasrik Boğazı ve bütün Kasrik,
o vadi sular altında kalacak. Ilısu Barajı ne kadar?
O alan suyla dolacak ve Hasankeyf’i sular altında bırakacaksınız. Oradan
enerjiyi alacaksınız, tıpkı GAP’tan bugün yüzde 48,7 Türkiye'nin enerjisi nasıl
sağlanıyorsa oradan alacaksınız…
MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Bunlar seni mutlu etmiyor mu?
HASİP KAPLAN (Devamla) – …ve oradan aldıktan sonra diyeceksiniz:
”Bunlar elektrik borçlarını ödemiyor, elektrik hırsızlığı yapıyor.” Bir de bu
hakareti yapacaksınız.
Bakın, ikincisi: Şırnak’ta Silopi’yi Şırnak’a bağlı
bırakacaksınız. Cudi Dağı, Şırnak’ın bütün o alanı
kömürdür, altı da petroldür. Ciner Grubu orada bir
termik santral kurdu. Sizin Hükûmetinizin atadığı
valilerinin de içinde olduğu 6 tane termik santral başvurusu var. 6 tane termik
santral, adıyla sanıyla çıkarırım. 1 termik santral bir şehri boğar, 2 termik
santral onu öldürür, çevreyi, doğayı, tarihi, her şeyi katleder; 6 tanesini
kurmaya çalışıyorsunuz. Yani Şırnak halkını, o güzelim dağlarında, Türkiye'nin
en temiz şehrinde boğacaksınız, kirleteceksiniz, doğal zenginliklerini
alacaksınız, dört şirkete sermaye vereceksiniz. O dört şirketin de yarı ortağı
Amerikalı olacak, yarı ortağı Avrupalı olacak. Enerji oyununu, enerji koridoru
oyununu Yüksekova’dan Cizre’ye kadar bizim üzerimizden oynayacaksınız,
vatandaşa da diyeceksiniz: “Sizi vilayet yapıyoruz, bak, fabrikalar kuruyoruz,
işiniz çoğalacak.” Onu kandıracaksınız.
Ben burada boşuna demedim, hodri meydan! Çıkarmak istiyorsanız
yasayı, getirin, bir günde çıkaralım buradan. Siz oralara fabrika zaten
kuramazsınız. Asfalttan yolları altın döşeseniz, siz o halkın özgürlük
sevdasını anlayamazsınız. Onun kimliğini, dilini, kültürünü, ana dilini
anlamadığınız sürece, siz, o halkın bir tek ferdi bile kalsa… O Bedirhanilerin evlatlarını, o Botan
halkının o yiğit direnişini ve sevdasını hiçbir güç söndüremez.
Bu yanlışlarınızı gelin burada konuşun, kapalı kapılar ardında
değil diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.
BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli
Milletvekilli Emin Haluk Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)
MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum
Sayın Başkan.
Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket
Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla
selamlıyorum.
Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin -biraz önceki konuşmamda da
ifade ettim- kuruluşlarla ilgili kısmını tamamladık, maddeler üzerinde
görüşüyoruz. Görüştüğümüz bu maddenin başlığı: “Ödenek devir ve iptal
işlemleri”. Bu maddenin (a), (b), (c), (ç) bentleri ile Millî Savunma
Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kültür ve
Turizm Bakanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile Sanayi ve
Ticaret Bakanlığı bütçesinde yer alıp harcanmayan bazı ödeneklerin ertesi yıl
bütçelerine devrine imkân tanınıyor. Bu, bütçelerin yıllık olma ilkesine
aykırıdır. Bu idarelerin ödeneklerini devretmelerine izin verirken diğer
idarelerin kullanılmayan ödenekleri iptal oluyor. Bu, adaletsizliğe yol açar.
Aynı şekilde, bu maddenin (d) bendinde, ilgili mevzuatı gereğince
özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarlardan bahsediliyor. Nedir
bunlar açık açık yazsanız. Şu andaki durumuyla bir
şey anlaşılmıyor öyle değil mi? Bütçenin en önemli ilkesi, samimiyet ilkesi.
Şimdi, Sayın Bakan, bütçenin arkasındaki maddeleri gerçekten epey
ayıkladınız. Bunları yapmadınız desek doğruyu söylemiş olmayız. Ancak kalanları
bile muhtevasıyla incelesek yapılan bütçeye gerek olmadığına hükmedeceğiz. Bu
gidiş nereye doğru gidiyor? Onu hayal etmeye çalışıyorum. Bu maddelerdeki
hükümlere bakıyoruz, bunları bir de, bu bütçeyi, Orta Vadeli Plan’ı yapış
şeklinizi dikkate alırsak zaten bütçe yapmaya gerek olmadığı sonucu ortaya
çıkıyor. Gidişat da bu yönde. Bu çalışmaların yerine
“Devletin ihtiyacı olan kadar vergi” veya “Diğer gelir salar.” desek, “Canının
istediği kadar harcar.” desek, “Gelir, harcamaya yetmez ise canının istediği
kadar da borçlanır.” desek, o da olmazsa “Dilediğine el koyar.” desek. Bütün
bunlardan olur da kazara suç olan olursa görevi ihmale ve görevi suistimale girmez, kasıt olsa bile suç sayılmaz. Bunların
hepsi yedi madde. O da anlaşılsın diye böyle yazdım. Yoksa hepsi bir maddenin
içinde yerleşik tek bir madde olarak ortaya konulabilir. Bunu neden söylüyorum?
Bu kasıt bile olsa affedeceğiniz hükme dair madde, tasarılar maalesef
koridorlarda, basının elinde de dolaşıyor; onun için bunu ifade ediyorum.
Sayın Bakan, Komisyonda söyledim, burada milletin ve vekillerinin
önünde tekrar söylemeyi, tekrar etmeyi vicdani bir borç biliyorum, onun için
söylüyorum: Zaten OVP yüz otuz gün sonra açıklandı. Bütçe çağrısı, Mali Plan,
Yatırım Genelgesi, hepsi 10 Ekim tarihinde beşi birden yayınlandı. “Beş günde
hazırlanan bütçeden bu kadar olur.” diyeceksiniz, ona da eyvallah. Yeter ki
bunu ifade edin, söyleyin, millete doğruyu söyleyin.
Gerçi Sayın Başbakan burada söyledi, mealen “Hiçbir ülke ve
kuruluş bunu yapmadı, yapmaya cesaret edemedi kriz esnasında ama biz OVP’yi hazırladık.” dedi. Ama bunu böyle yaptığınızı
millete söyleseydiniz bir problem olmazdı. Hatta şöyle de yapabilirsiniz:
Gerçekleşme tamamlandıktan sonra “Bu zaten bu kadardı, biz de bunu böyle tahmin
etmiştik.” deseniz, hiç kimsenin de biraz önceki söylediklerimle beraber
birleştirdiğinizde size söyleyeceği, ifade edeceği bir şey olmaz. Daha doğrusu
“Sonra da gerçekleşen ne olursa olsun biz kendi aramızda konuşmuştuk.” deseniz
daha doğru olur.
Sayın Bakan, her ne kadar ihmal ve eksikliğiniz olsa da samimi
davranmaya çalıştığınızı her zaman, bir önceki konuşmamda da söyledim ama siz
sonradan intisap ettiğiniz AKP’ye uymak ve beğenmediğiniz davranışlarını tekrar
eder ve uygular duruma geldiniz. Bu yaptıklarınızın size ne kadar zor
geldiğini, hele inanmadan savunmanın sizin açınızdan ne kadar güç olduğunu
biliyorum. Bunu Komisyonda ifade ettiniz, söylediniz.
Sayın Bakan, AKP Hükûmeti suç
işlemiştir, kriz süresince vatandaşa doğruyu söylememiştir, ekonomik aktörlere
doğru sinyal göndermemiştir. 2009 bütçesi görüşülürken muhalefetin söylediğine
kulak kabartsaydınız bu duruma düşmezdiniz.
Bakın, ben, komisyonda Orta Vadeli Planı hazırlamakla görevli
Devlet Planlama Teşkilatı, onun Müsteşarı ve ilgili Sayın Bakana sordum. Sayın
Bakana dedim ki: “Siz talimat mı verdiniz bu Orta Vadeli Plan’ı hazırlamaması
için Devlet Planlama Teşkilatına?” Bu bir suçtur. Aksini
düşünelim, siz bürokrat olarak, bürokratlar olarak, Devlet Planlama Teşkilatı
size 5018 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesine göre getirmesi gereken Orta Vadeli
Plan’ı getirmedi mi, üzerine yazıyı yazıp ortaya koymadı mı, Yüksek Planlama
Kuruluna getirmedi mi, Bakanlar Kuruluna getirmedi mi? Veya getirdi, siz “O
dursun, biz bunu yapmayacağız.” mı dediniz, “Acelesi yok.” mu dediniz? Hanginiz
hangisini söylediyse suç işlemiştir dedik. Bu gerçekten suçtur.
Bakın, siz Anayasa’nın emrettiğinden iki gün önce bütçeyi teslim
ettiğinizi, 17 Ekimde değil de, 15 Ekimde teslim ettiğinizi söylüyorsunuz ama
yüz otuz gün geç getirdiğinizin kanunlara, Anayasa’ya aykırı olduğunu
söylemiyorsunuz. Yarın bir gün siz bunları yapmadığınız için yargılanırsınız.
Orada da söyledim, burada da söylüyorum. Biraz önceki ifademi -yukarıda- “Bu
kasıt da olsa affedilir.” hikâyesini özellikle söyledim çünkü çıkarmak
istediğiniz, uygulamak istediğiniz mevzuatlara bakıyoruz, geçmişe dair
yaptığınız en ufak bir hatadan dahi yarın hukuk önüne, kanun önüne çıkmaktan
kaçıyorsunuz, korkuyorsunuz.
Şimdi, nereden bakarsanız bakın bu tür problemler olur. Burada
bürokrasiden gelen, bu işlerle ilgili arkadaşlar var, sizin yanınızda bürokrat
arkadaşlar da var. Neyi söylerler? Geriye doğru, bu ülkede on aylık bütçeler
yapılma zarureti hasıl oldu ama bürokrasi -Hükûmetin önüne ilk getirip koyduğu şey- bunun hukuki
veçhesini, hukuki yönünü tamamlayalım, sıkıntı olmasın diye Hükûmetin
önüne koydu. Hangi hükûmet gelirse gelsin o dönemde
-biliyoruz- bunu kabullendi ve ona göre mevzuatını hazırladı.
Şimdi bütün bunları ne yapıyoruz? Unutuyoruz, ihmal ediyoruz,
hukuka uymuyoruz. Buradaki çoğunluğa dayanarak, buradaki çoğunluğa güvenerek,
şimdiden mevzuatını da hazırlayarak ihmalden kaçıyorsunuz, yargılanmaktan
kaçıyorsunuz. Bunun böyle olmaması lazım. Bu millete doğruları söylememiz
lazım.
Bakın, bu bütçeyi hazırlayan bütçe uzmanları orada, Maliyenin
diğer uzmanları orada. Hepsine ümit veriyorsunuz. Hiç birbiriyle alakası
olmayan, mevcut sistemi -uzmanlık sistemi- mahvediyorsunuz. O insanlara ne
yapıyorsunuz? Haklarını vermiyorsunuz, onları ayırıyorsunuz ve oradaki yönetici
arkadaşlar, ben biliyorum, o arkadaşları göreve getirmekten, bu bütçeyi
hazırlayan çocukları, memurları göreve getirmekten, buraya getirmekten zorluk
çekiyorlar. Hepsi size kırgın. Siz vadediyorsunuz,
siz söylüyorsunuz, siz yapmıyorsunuz. Bu sistem hakikaten
sıkıntılı. Yukarıda getirdiğiniz torba kanunda uygulamak istediğiniz
şeyde de büyük problemler var. Bakın, yarın Genel Kurula gelecek, Komisyonda
görüşülecek, onlarda da personel açısından da büyük problem var.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.
EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Bütçenin hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.
BAŞKAN – Sağ olun.
Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın
Şevket Köse. (CHP sıralarından alkışlar)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, şahsım adına talebim de
var.
BAŞKAN – Efendim, biliyorum. Ekrana bakarsanız görürsünüz,
istediğiniz kadar konuşabilirsiniz, fazla süre bile isteyebilirsiniz.
Buyurun efendim.
CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın
Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu
adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken sizleri ve ekranları başında
büyük bir umutla bütçeyi bekleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.
Sayın milletvekilleri, tasarının 10’uncu maddesi “Ödenek devir ve
iptal işlemleri” başlığını taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, harcanmayan ödeneklerin
ertesi yıla nasıl devredileceği hükme bağlanmaktadır.
10’uncu maddenin ikinci fıkrası, Turizm Teşvik Kanunu’nda yer alan
kimi tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımlarını ilgilendirmektedir.
Buna göre, bu ödenekler ertesi yıl bütçenin aynı tertiplerine devredilmektedir.
Devir işlemine ise Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.
Değerli arkadaşlar, hemen hemen her yıl
bütçede aynı devir işlemlerini görmek olanaklıdır. O zaman tanıtma amaçlı
ödeneklerin nasıl harcandığını tartışmak gerekmektedir. Nasıl oluyor da bu
ödenek artıyor? Örneğin Adıyaman ilimize Nemrut’un tanıtımına ilişkin yapılması
gereken onca şey vardır. Bunlar yapılmadığı için her seferinde uyarılarımı
yaptım, buna rağmen ödenek artıyorsa Hükûmet yanlış
yapıyor demektir. Bakınız, ödenek artmasın ama Nemrut için bazı tanıtımlar
yapmalıyız. Festivaller düzenleyelim, dünyanın dört bir yanında Nemrut’u
tanıtacak etkinlikler düzenleyelim.
Değerli milletvekilleri, bu artan ödenek ile sadece Nemrut’un
tanıtılması için değil, başka konularda da harcama yapılabilir. Örneğin
Nemrut’un yolları ve ulaşımı çok kötüdür, bunlar düzeltilebilir. Bir teleferik
kurulabilir ve bu yolla belki de turistik açıdan farklı bir cazibe de sunulmuş
olabilir.
Sayın milletvekilleri, şimdi size sormak istiyorum, bu ödeneğin
artmasının bir anlamı var mıdır? Nemrut gibi bir dünya harikasına sahibiz ama
bunu dünyaya tanıtamıyoruz. Ben ne yapayım böyle ödenek artmasını? Her şeyden
önce ülkemiz tanıtılır eğer Nemrut’un tanıtımı yapılırsa, hem Adıyaman’a hem
bölgeye hem de ülkeye büyük bir katkı sağlanmış olur. Bu katkının sosyal açıdan
da yapılması çok uygun ve yerinde olacaktır.
Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bilinen bir özelliği de
şudur: Herkesi fırçalamaktır. Bunun en son örneğini turizmcilerde gördük. Sayın
Başbakan kendisinin bir ekonomist olduğunu söyleyerek doğuya otel yapmayan özel
girişimciye fırça atmıştır. Sayın Başbakanın temennisine katılmamak elde değil,
şüphesiz Doğu’da, Güneydoğu’da oteller açılmalıdır. Bunun için özel sektörün
girişimde bulunması gerekir, ancak ekonominin en temel kuralı devletin altyapı
yapmasıdır. Hükûmet sadece duble
yol yapmayla bölgeye otel yapılacağını, özel yatırım gideceğini sanıyorsa
yanılıyordur.
Değerli arkadaşlar, mevcut teşvik koşullarıyla özel sektörün bu
bölgelere gideceğini düşünmek yanlıştır. Ayrıca nitelikli iş gücünün bölgeye
gitmesini sağlayacak olanaklar oluşturuldu mu acaba? Hastane,
okul sayısı yeterli mi? Bu sorunun yanıtı da, evet, kocaman bir “Hayır.” Ondan
sonra “Kalkıp gidin, bölgeye otel yapın.” diye kimseyi azarlama hakkınız yoktur
Sayın Başbakan. Önce Hükûmet üzerine düşeni yapacak,
ardından özel sektör bölgeye gidip yatırım yapacaktır. Oteller ve konaklama
tesisleri belki o zaman yapılacaktır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusunda
bahsettiğim ödenek devri konusu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı için de
yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ödenek devri yapması konusunda da
hayretlere düşmekteyim.
Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde
devlet eliyle fabrikalar yapılmasını önerdik. Bu kürsüden defalarca kez bizzat
ben söyledim. Sayın Başbakan “Biz devletçiyiz.” dedi, özel sektörün fabrika
yapacağını söyledi.
Peki, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yeterli altyapı var mıdır?
Yok. O yüzden özel sektör neden gidip yatırım yapsın bu bölgede? Bu nedenle
devlet, önce öncü olmalıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu
Anadolu Bölgesi’nde bacası tüten fabrikalar ve ekilmiş yeşil tarlalar görmek
istiyoruz.
Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde teşvik sistemi düzgün
işletilmelidir, mevcut teşvik sistemi bunun uzağındadır.
Yine, sadece duble yol yapımıyla ulaşımın
sağlanamayacağı bilinmelidir. Toplu taşımaya ayrıca önem verilmelidir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, dört yıldır bu Mecliste görev
yapmaktayım. Geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki: “Türkiye’de yolu olmayan köy
yoktur.” Üzülerek söylemek istiyorum, 5-6 kilometrelik benim köyümün yolu henüz
yapılmamıştır. Sayın Başbakan inşallah duymuştur bunu. (AK PARTİ sıralarından
gürültüler)
Sayın milletvekilleri, tarımsal sulama, tarımda teşvik
desteklemeleri yeterli değildir, üstelik Hükûmet
bunun farkındadır. Nitelikli iş gücü yetişmesine ilişkin organize sanayi
bölgesinde eğitim kurumları açılmalıdır. Bu konuda İşsizlik Sigortası Fonu’nda
biriken para mutlaka kullanılmalıdır.
KOSGEB, küçük ve orta ölçekli girişimcilere kredi verecektir.
Kredinin amacına uygun dağıtılmadığını hepimiz bilmekteyiz. Kredi ihtiyacı
olan, sosyoekonomik olarak zor durumda olan illerdeki girişimcilerimize
ayrıcalık mutlaka tanınmalıdır. Sayın Bakan, acaba bu konuda da ne
düşünüyordur?
Değerli milletvekilleri, iller bazında kota uygulanmalıdır diye,
gene, düşünüyorum. Sosyoekonomik göstergeleri ülke ortalamasının altında olan
iller ayrıca değerlendirilmelidir. Önerilerimizi sunduk, bunlar da yapılmadı. Üstelik
kredilerinin dağıtımına ilişkin birçok söylenti de kamuoyunda tartışılmaktadır.
Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı bütçeyle ilgili umut
verirken şöyle söylemiştir. AKP İktidarı döneminde yaptıklarından bahsetti.
Acaba neden teşvik konusunda ayrıntıya girmediniz Sayın Bakan? Örneğin Adıyaman
teşvikte neden üvey evlat muamelesi gördü yani sosyoekonomik olarak daha iyi
olan illerle aynı statüde değerlendirildi? Bunun açıklamasını yapabilir misin
Sayın Bakan?
Sayın Bakan, okullardan bahsettiniz. Her şeyin çok iyi gittiğini
söylediniz. Yalnız, ben önce bir yurttaş sonra bir milletvekili olarak
kendisinin hayal âleminden gerçek âleme dönmesini önemle rica ediyorum.
Sayın milletvekilleri, özelleştirme konusu ise AKP’nin övünerek
anlattığı konulardan biridir. Sayın Bakan bu konuya da aynı biçimde değindi.
Şöyle ki: Özelleştirme konusunda bir başarı örneği vermek istiyorum, tabii ki Hükûmet açısından. Kurumun adı Türk
Telekom. Türk Telekom dünyanın 13’üncü büyük şebekesine sahipti.
Yalnızca 2.500 adet gayrimenkulün değeri 10 milyar doların üzerindeydi,
yatırımları ve isim hakkıyla birlikte değeri 25 milyar doları buluyordu.
Bazılarına göre Türk Telekom’un gerçek değeri 40 milyar dolardır, başka bir
ifadeyle yüzde 55’inin değeri 22 milyar dolardır. Türk Telekom yeniden kurulmak
istenirse tesis 200 milyar doları aşacak bir parayla ancak kurulabilir.
Şimdi, sayın milletvekilleri, soruyorum ben size başka bir konu
için. Tekele gelelim. Tekeli Hükûmet bir haraç mezat
satışıyla başarısını zirveye taşıdı. AKP Hükûmeti
Tekeli önce üçe böldü. Alkollü içkiler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara
sattı. Satın alınan grup yaklaşık üç yıl sonra 3 katına yani 950 milyon dolara
satıldı. Tekelin sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında 1 milyar 720
milyon dolara satıldı. Bu satış yapılırken çalışanlara yani Tekelde çalışanlara
Yaprak Tütün İşletmelerini kapatmayacağını söz verdi. Ancak Tekelin Yaprak
Tütün İşletmeleri, Özelleştirme İdaresi tarafından maalesef kapatıldı. Bu hamle
Ankara’da hakkını arayan 12 bin işçinin coplanmasıyla ne yazık ki tamamlandı.
Sayın milletvekilleri, Tekel ve Türkiye tarımına yönelik yağmanın
sonuçları hiç gecikmeksizin ortaya çıktı. Tütün kısmının henüz satılmadığı 2006
yılının rakamlarına göre, Türkiye'de tütün üreticisi hane sayısı 2002-2006
döneminde 400 binden 200 bine düştü. Bu rakam, tüm aile fertleriyle birlikte
yaklaşık 1 milyon tütün üreticisinin işsiz kalması anlamına geldi. Tütün
üretimi ise aynı dönemde yüzde 40’a yakın gerileme kaydederek, 1962 yılından bu
yana ilk defa 100 bin tonun altına indi. 1984 yılında sıfır olan tütün ithalatı
2006 yılında 250 milyon dolara yükseldi. 2006 yılında ihracat 500 milyon dolara
geriledi, şu an ise AKP sayesinde dışa bağımlı hâle geldi. Vicdanı olan hiç
kimse bu olaya başarı diyemez. Tekelin yağmalanmasına, çalışanların işsiz
bırakılmasına, tütün üreticilerinin aç kalmasına başarı diyenler ve sessiz
kalanlar mutlaka hesap verecektir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar
özelleştirmelerden 40 milyar dolara yakın bir gelir elde edilmiştir. Hâlen
çaydan şekere, bankalardan şans oyunlarına, köprülerden otoyollara, madenlerden
gaz dağıtımına kadar pek çok tesisi devlet işletmektedir. Söz konusu tesislerin
özelleştirilmesinden 70 milyar dolar daha gelir elde edilmesi düşünülmektedir.
Bütün bu özelleştirmeler yapıldıktan sonra neyi satacaksınız Allah aşkına? AKP
İktidarı bu ülkede devlete ait olan tüm işletmeleri sattıktan sonra acaba ne
yapar diye merak ediyorum.
Sayın milletvekilleri, geriye kalan kuruluşları, ancak, satana
kadar iktidarda kalamayacak bu AKP İktidarı. Bunları yandaşlarına ya da gizlice
ortaklık kurduğu yabancılara satmanıza Cumhuriyet Halk Partisi olarak asla izin
vermeyeceğiz.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; limanlardan fabrikalara,
Telekom’dan elektriğe kadar her şeyi babalar gibi satan AKP İktidarı bu gelirle
ne yaptı? Özelleştirme yaptı da sonucunda dış borç mu bitirildi? Yeni üretim
tesisleri mi açıldı? İşsizlere iş olanağı mı sağlandı? Tabii
ki hayır. Mirasyedi AKP Hükûmeti bir yandan bu
satışları yapıp yandaşları ve yabancı ortakları zengin ederken, bir yandan dış
borç almayı da ihmal etmedi. “Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisiyiz.” diye
övünen iktidar, borçlanma sıralamasında Türkiye’yi 20’nci sıralara kadar
getirmiştir. Seksen yıl boyunca hükûmetlerin aldığı
borç maalesef AKP İktidarında 2 katına çıkarılmıştır. Türkiye, hiçbir yatırım
yapılmayıp borç batağına sokulmuştur. Siz buna başarı diyebiliyorsanız size de helal
olsun derim.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı tüyü bitmemiş
yetimin hakkını yemiştir, kul hakkı yemiştir ve yedirmiştir. Faiz, yandaşlara
yapılan peşkeş biçimindeki özelleştirmeler, çarçur ettiği paralar, üreticinin
ve üretimin bitirilmesi, tüketicinin daha da pahalıya ürün alması AKP
İktidarının maalesef başlıca meziyetleridir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız daha dün bir Kıbrıs
gazisi eşiyle birlikte intihar etti. İntiharın nedeni kredi borcunu
ödeyememesidir. Üreticilerimiz karın tokluğuna çalışan işçiler hâline geldi.
Tüketici her şeyi daha pahalıya tüketmektedir. Kurban Bayramı’nda ithal
kurbanlar piyasadaydı. 2 madencinin cenazesine daha ulaşılmadı. Emeklilerin
durumu perişan, esnaflar kepenk kapatmaktadır. Öğrenciler yerlerde sürülmekte
ve öldüresiye dayak yemektedir ve ne yazık ki bakanlar bunları inkâr ederek
cevap vermektedirler.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte AKP İktidarının
yurttaşlarımızı getirdiği nokta budur. İntiharlar, cinnetler, boşanmaların
artmasının nedeni AKP’nin ekonomik politikalarıdır.
NURİ USLU (Uşak) – Bizi ağlatacaksın Şevket Bey!
ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başbakanın ve Maliye Bakanının
Türkiye’deki çizdiği tablo maalesef budur.
Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken 2011 yılı bütçesinin
hayırlı olacağını söylemeyi çok isterdim. Maalesef bütçeden hayır çıkacağına
inanmıyorum ama yine de bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını
diliyor ve yüce Meclisi en güzel duygularla selamlıyorum.
İyi akşamlar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim.
Şahsı adına Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili.
Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, 60’a göre kısa bir söz
istiyorum efendim.
BAŞKAN – Ne oldu efendim?
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yerimden…
BAŞKAN – Yerinizden çok kısa bir katkıda bulunacaksınız 60’a göre.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet efendim.
BAŞKAN – Önce, Mehmet Ceylan’ı bir dinleyelim bakalım.
Buyurun.
MEHMET CEYLAN (Karabük) – Teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla
selamlıyorum.
Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesiyle ilgili söz almış
bulunmaktayım. Bu maddenin içeriğiyle ilgili benden önceki arkadaşlarım gerekli
bilgileri verdiler.
Değerli arkadaşlar, yaklaşık on gündür 2011 yılı bütçesini
görüşmekteyiz gece yarılarına kadar. Tabii, detaylı bir şekilde konuşmalar
oluyor. İktidardan arkadaşlarımız icraatlarımızı ve bütçenin özelliklerini
anlatmaya çalışırken, muhalefetteki arkadaşlarımız da acımasız bir şekilde
gerçekten eleştiriyorlar, işte, biraz önce de olduğu gibi.
Tabii, muhalefetin vazifesidir elbette ki eleştirmek ama birazcık
da insafı elden bırakmamak gerektiği inancı içindeyim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İnsaflı… Biraz tahammüllü olacaksınız.
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütçeler, hiç
şüphesiz ki hükûmetlerin performanslarını gösteren en
önemli göstergelerdir. Bu anlamda bütçeler bir anlamda hükûmetlerin
başarılarının ve başarısızlıklarının da birer aynası konumundadır.
O açıdan, izin verirseniz, ben vaktimin elverdiği ölçüde bizim hükûmetlerimizin dönemindeki bütçelerle bundan önceki
bütçeleri çok kısa bir şekilde analiz etmek, kıyaslamak istiyorum müsaadenizle.
Çünkü arkadaşlarımız -bağışlayın beni- sürekli bir şekilde Hükûmetimizi,
icraatları eleştirmekte, âdeta felaket tellallığı yapmaktadır. Bu, gerçekten
böyle midir, değil midir, bir iki göstergeyle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum
doğrusu.
Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi AK PARTİ hükûmetleri
döneminde, sekiz yıllık icraatımız döneminde hiçbir zaman için popülist bir yaklaşımda olmadık. Gelecek yıl seçim var, bir
seçim ekonomisi uygulamıyoruz. Hiçbir zaman için mali disiplini elden
bırakmadık, bütçe disiplinini elden bırakmadık, popülist
yaklaşmadık ve ülkemizin menfaatlerini her şeyin üstünde tutarak hareket ettik.
Değerli arkadaşlarım, bakın, bizden önceki bütçeler ve bizim hükûmetlerimizin bütçelerinin makro göstergeleri elimde.
1993’ten 2010 yılına kadar kıyasladığımızda şunu görmekteyiz: Bizden önceki hükûmetler döneminde maalesef ve maalesef bütçeler tamamen
faiz bütçesiydi, faiz ödeme bütçesiydi ve onun dışında da maaş bütçesiydi,
esneklikleri kalmamıştı bütçelerin, bizden önceki hükûmetlerin
döneminde. Yani hükûmetlerin “Şu alanda, eğitim
alanında, sağlık alanında, sosyal yardım alanında şunu yapayım, şu önceliği
vereyim.” deme şansları yoktu. Çünkü faiz almış başını götürüyordu ve bütçeleri
bitiriyordu. Bakın, 2002 yılında, bizden önceki dönemde faiz harcamalarının
toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 87 değerli arkadaşlar; yüzde 87; 2002
yılında. Bu demektir ki ülkede toplanan her 100 liranın 87 lirası faize
gidiyordu. 2001 yılında daha da kötü, felaket bir yıl, yüzde 103 o oran yani
tüm vergileri toplasanız faize yetiremiyorsunuz, öyle bir yıl. İşte böylesi bir
ortamda bütçe yapmak mümkün mü değerli arkadaşlar? Mümkün değil. Bakın, bizim
dönemimizde tabii ki sıkı bir mali disiplin uygulandı, bütçe disiplini
uygulandı, enflasyonun ve faizlerin inmesiyle birlikte kademe kademe bu oranlar düştü ve şu anda da yüzde 23’e düştü,
gelecek yıl yüzde 20’ye düşüyor. Eğer bu oran devam etseydi, bizden önceki
durum devam etseydi değerli arkadaşlar, bir yılda, şu anda bütçede, 2010 yılı
bütçesinde 183 milyar TL faiz olması gerekiyordu. Yani, 300 milyar liralık
harcama bütçesinin 183 milyarı faize gidecekti. İşte böylesi
bir durum, böylesi bir kompozisyon söz konusu.
İşte, AK PARTİ hükûmetlerinin başarısı
budur değerli arkadaşlar ve bu mali disipline, bütçe disiplinine devam
edeceğiz. İşte bu nedenledir ki, yıllardır, sekiz yıldır uyguladığımız başarılı
politikalarla eğitim alanında, sağlık alanında, kara yollarında ve diğer
alanlarda çok önemli başarıları hükûmetlerimiz
başarıyla yerine getirmişlerdir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET CEYLAN (Devamla) – Ben, bu duygu düşünce içinde bütçenin
hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından
alkışlar)
BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.
Sayın Aydın’ın çok kısa bir söz talebi var, onu yerine getireyim.
Buyurun Sayın Aydın.
IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)
4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet
Aydın’ın, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin konuşmasına ilişkin açıklaması
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.
Az önce, Adıyaman Milletvekilimiz, aynı zamanda çok değerli hemşehrim, muhalefetten, Sayın Köse’yi, konuşurken
hakikaten çok dikkatlice dinledim, biraz da hayret ettim işin doğrusu. Tabii
iyi de bir siyaset yaptı aslında, olmuş olanı da yok farz etti birçok alanda.
Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Hükûmetimizin
Doğu ve Güneydoğu politikası belli. Buralarda gerçekten bugüne kadar 25 milyar
liralık yatırım yapılmış, Türkiye genelinde yapılan 150 bin civarındaki
dersliğin 40 bini bu bölgeye yapılmış, 76 tane hastane, 250 civarında sağlık
ocağı yine bu bölgede yapılmış. Daha geçtiğimiz hafta, Muş’ta 41 fabrikanın
toplu açılışı yapıldı, ki “Sanayi desteklenmiyor.”
dendi.
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkanım, ne alakası var?
AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, aynı şekilde, değerli hemşehrim, daha önceki konuşmalarında şunu ifade ediyordu:
Köyünün içme suyundan bahsediyordu. Köyünün içme suyu vardı aslında, kaynak
suyu olmasına rağmen o kaynak suyunu köylü başka şekilde kullandığı için
vermiyordu ama orada devletimiz 4 defa tamamen sondaj yapmak suretiyle içme
suyunu buldu ve en kısa sürede köylüye ulaştırdı.
Şimdi de bakıyorum, bu yolla ilgili bir ifadede bulundu. Şimdi,
Sayın Köse’nin köyü çok dağlık bir köy ve bu manada da en iyi şekilde stabilizesi yapılmış durumda. Asfalt şartları belki şu an
için müsait olmayabilir ama o bölgede tabii ki stabilizesini
öncelikle halledip ondan sonra eğer şartlar uygunsa asfalt yapıp… Ama en iyi
şekilde stabilizesi de yapılmış…
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Köy yolu var mı?
BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.
AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onu ifade etmek istedim. (AK PARTİ
sıralarından alkışlar)
BAŞKAN – Sağ olun efendim.
III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
İLE KOMİSYONLARDAN
GELEN DİĞER İŞLER (Devam)
A) Kanun
Tasarı ve Teklifleri
(Devam)
1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim
Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı:
575) (Devam)
2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim
Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve
Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi
ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve
Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)
BAŞKAN – Sayın Aydoğan soru soracak.
Buyurun efendim.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Bakan, 5179 sayılı Gıda Kanunu kalktı. 5996 sayılı Kanun 12/12/2010 tarihinde yürürlüğe girdi fakat bu konudaki
yönetmelik yayınlanmadığı için gıda denetimcilerinin eli kolu bağlı. Bu yönetmelik
ne zaman uygulanacak?
Doğrudan gelir desteğinin çiftçi hesabına bayram öncesi yatacağı
Bakan tarafından söylendi ve şu ana kadar da yatırılmadı. Maalesef, her zaman
olduğu gibi çiftçiler yine bu konuda mağdur. Biraz önce de rakamsal olarak
ifade ettiniz, çiftçinin kullandığı mazotla buğday kıyaslaması yaptınız. Ben de
size soruyorum, diyorum ki: Avrupa'da çiftçinin kullandığı mazot fiyatıyla
Türkiye'deki çiftçinin kullandığı mazot fiyatı arasında nasıl bir farklılık
vardır? Türk çiftçisi Avrupa çiftçisinden daha ucuz mazot kullanmakta mıdır?
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın
Başkan.
Tabii, gıda yönetmeliğinin ne zaman yayınlanacağını ben
söyleyemem, Tarım Bakanımıza iletirim bunu. Eminim en kısa zamanda çıkar.
Doğrudan gelir desteğine ilişkin sözüne gelince, yine, eğer Tarım
Bakanlığımızın bütçe ödeneklerinde parası varsa verilecek. Bu arada arkadaşlar
notu ilettiler bütçeden, doğrudan gelir desteği dâhil tüm tarımsal destekleri
Tarım Bakanımıza aktarmışız. Dolayısıyla, ödenmesinin önünde bir engel yok
değerli arkadaşlar.
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda çiftçiler telefon etti,
çiftçilerin hesabına yatmamış.
BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim, siz Genel Kurula hitap
ediniz.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O zaman demek ki
yatırılacak, ödenecek.
Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği 27 ülkeden oluşuyor, 20 ülkede
ben mazot fiyatlarını çıkartmam lazım o bahsettiğiniz karşılaştırmayı yapmam
için, buğday fiyatlarını da karşılaştırmam lazım. Ama yani ben sabahleyin şu
vurguyu yaptım: “Bakın, akaryakıt ürünleri üzerinde Türkiye’de vergiler
yüksek.” Ama şunu da söyledim: “AK PARTİ hükûmetleri
döneminde bu vergi düşürülmüştür, artırılmamıştır.” Eskiden, 2002 yılında,
bizden önceki Koalisyon Hükûmeti döneminde bir kanun
çıkartılmış, ÖTV getirilmiş. ÖTV’ye göre akaryakıt
ürünleri üzerindeki maktu vergilerin enflasyona paralel olarak her ay
artırılması gerekiyordu. Biz gelmişiz, 2005’te buna son vermişiz, 2005 ile 2007
yılları arasında akaryakıt ürünleri üzerindeki maktu vergileri dondurmuşuz, hiç
artırmamışız. Kasım 2007’den itibaren, özellikle dünyadaki petrol
fiyatlarındaki hızlı artışa paralel olarak biz tekrar tabii ki bu maktu
vergilerde ayarlama yapmak zorunda kalmışız. Ama bütün bunlara rağmen o
dönemdeki enflasyonun altında seyretmiştir. O nedenlidir ki, mesela mazotta
toplam vergi yükü 2002 yılında yüzde 60 iken, yani 100 lira ödediğiniz zaman
mazota 60 lirası hazineye geliyor iken, bugün 55 lirası hazineye geliyor, yüzde
55’e düşmüştür. Ama bu çiftçilerin kullandığı mazotu karşılaştırma…
ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, ben reel rakamı
soruyorum.
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tamam, o imkânım
olmadığı için ben sabahleyin söylediklerimi…
BAŞKAN – Sayın Bakan, tamam mı efendim?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani istiyorsanız,
geçmişte sorulup da cevaplandırmadığım soruları cevaplandırayım.
BAŞKAN – Başka soru yok, geçmiş sorular yok efendim. Bu soru tamam
mı Sayın Bakan?
MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki, tamam.
BAŞKAN – Teşekkür ederim. Ağzınıza sağlık.
Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.
10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul
etmeyenler… Kabul edilmiştir.
Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa göre, 2001 Yılı
Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini
ve oylamalarını yapmak için, 23 Aralık 2010 Perşembe günü saat 11.00’de
toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.