Normal 25794 2 3 2011-02-02T13:43:00Z 2011-02-02T13:43:00Z 127 79722 454416 TBMM 3786 1066 533072 12.00 Clean Clean false 0 0 nk 0 nk 0 0 false false false TR X-NONE X-NONE 0 nk 0 nk MicrosoftInternetExplorer4

DÖNEM: 23                            CİLT: 87                    YASAMA YILI: 5

 

 

 

 

 

TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ

TUTANAK DERGİSİ

 

39’uncu Birleşim

22 Aralık 2010 Çarşamba

 

 

(Bu Tutanak Dergisi’nde yer alan ve kâtip üyeler tarafından okunmuş bulunan her tür belge ile konuşmacılar tarafından ifade edilmiş ve tırnak içinde belirtilmiş alıntı sözler aslına uygun olarak yazılmıştır.)

İ Ç İ N D E K İ L E R

  I. - GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

 II. - BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkh’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1360)

 

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

 

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576)

 

A) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GELİR BÜTÇESİ

 

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı MHP olarak kınadıklarına ilişkin açıklaması

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı kınadığına ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu olmasını kutladığına ilişkin açıklaması

3.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin açıklaması

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin konuşmasına ilişkin açıklaması

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

 

VI.- YAZILI SORULAR VE CEVAPLARI

1.- İzmir Milletvekili Selçuk Ayhan’ın, 2011 yılı bütçe tasarısındaki para cezası gelir hedefine ilişkin Başbakandan sorusu ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in cevabı (7/16788)

2.- Mersin Milletvekili Ali Rıza Öztürk’ün, Akkuyu Nükleer Santrali’ne ilişkin sorusu ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın cevabı (7/17158)


I.- GEÇEN TUTANAK ÖZETİ

TBMM Genel Kurulu saat 11.03’te açılarak dört oturum yaptı.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı (1/960) (S. Sayısı: 575) ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporlarının Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi’nin (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) görüşmelerine devam edilerek;

Millî Eğitim Bakanlığı,

Yükseköğretim Kurulu,

Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Merkezi,

Üniversiteler:

Ankara Üniversitesi, Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Hacettepe Üniversitesi, Gazi Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Teknik Üniversitesi, Boğaziçi Üniversitesi, Marmara Üniversitesi, Yıldız Teknik Üniversitesi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi, Ege Üniversitesi, Dokuz Eylül Üniversitesi, Trakya Üniversitesi, Uludağ Üniversitesi, Anadolu Üniversitesi, Selçuk Üniversitesi, Akdeniz Üniversitesi, Erciyes Üniversitesi, Cumhuriyet Üniversitesi, Çukurova Üniversitesi, Ondokuz Mayıs Üniversitesi, Karadeniz Teknik Üniversitesi, Atatürk Üniversitesi, İnönü Üniversitesi, Fırat Üniversitesi, Dicle Üniversitesi, Yüzüncü Yıl Üniversitesi, Gaziantep Üniversitesi, İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Gebze Yüksek Teknoloji Enstitüsü, Harran Üniversitesi, Süleyman Demirel Üniversitesi, Adnan Menderes Üniversitesi, Zonguldak Karaelmas Üniversitesi, Mersin Üniversitesi, Pamukkale Üniversitesi, Balıkesir Üniversitesi, Kocaeli Üniversitesi, Sakarya Üniversitesi, Celal Bayar Üniversitesi, Abant İzzet Baysal Üniversitesi, Mustafa Kemal Üniversitesi, Afyon Kocatepe Üniversitesi, Kafkas Üniversitesi, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi, Niğde Üniversitesi, Dumlupınar Üniversitesi, Gaziosmanpaşa Üniversitesi, Muğla Üniversitesi, Kahramanmaraş Sütçü İmam Üniversitesi, Kırıkkale Üniversitesi, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi, Galatasaray Üniversitesi, Ahi Evran Üniversitesi, Kastamonu Üniversitesi, Düzce Üniversitesi, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi, Uşak Üniversitesi, Rize Üniversitesi, Namık Kemal Üniversitesi, Erzincan Üniversitesi, Aksaray Üniversitesi, Giresun Üniversitesi, Hitit Üniversitesi, Bozok Üniversitesi, Adıyaman Üniversitesi, Ordu Üniversitesi, Amasya Üniversitesi, Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi, Ağrı İbrahim Çeçen Üniversitesi, Sinop Üniversitesi, Siirt Üniversitesi, Nevşehir Üniversitesi, Karabük Üniversitesi, Kilis Yedi Aralık Üniversitesi, Çankırı Karatekin Üniversitesi, Artvin Çoruh Üniversitesi, Bilecik Üniversitesi, Bitlis Eren Üniversitesi, Kırklareli Üniversitesi, Osmaniye Korkut Ata Üniversitesi, Bingöl Üniversitesi, Muş Alparslan Üniversitesi, Mardin Artuklu Üniversitesi, Batman Üniversitesi, Ardahan Üniversitesi, Bartın Üniversitesi, Bayburt Üniversitesi, Gümüşhane Üniversitesi, Hakkâri Üniversitesi, Iğdır Üniversitesi, Şırnak Üniversitesi, Tunceli Üniversitesi, Yalova Üniversitesi,

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçeleri ve 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesapları kabul edildi.

Balıkesir Milletvekili Ahmet Duran Bulut, MHP Grubu adına konuşmasında yanlış bilgi verdiğini belirterek, konuya ilişkin bir açıklamada bulundu.

Yalova Milletvekili Muharrem İnce, Kocaeli Milletvekili Fikri Işık’ın, partisine,

Kocaeli Milletvekili Fikri Işık, Yalova Milletvekili Muharrem İnce’nin, şahsına,

Sataşması nedeniyle birer konuşma yaptılar.

22 Aralık 2010 Çarşamba günü, alınan karar gereğince, saat 11.00’de toplanmak üzere birleşime 19.19’da son verildi.

 

 

Şükran Güldal MUMCU

 

 

 

 

Başkan Vekili

 

 

 

Harun TÜFEKCİ

 

Gülşen ORHAN

 

 

Konya

 

Van

 

 

Kâtip Üye

 

Kâtip Üye

 

 

 

Yusuf COŞKUN

 

 

 

 

Bingöl

 

 

 

 

Kâtip Üye

 

 


22 Aralık 2010 Çarşamba

BİRİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 11.00

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Gülşen ORHAN (Van), Bayram ÖZÇELİK (Burdur)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşimini açıyorum.

Toplantı yeter sayısı vardır, gündeme geçiyoruz.

Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığının bir tezkeresi vardır, okutuyorum:

II.- BAŞKANLIĞIN GENEL KURULA SUNUŞLARI

A) Tezkereler

1.- TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şûra Meclisi Başkanı Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkh’in vaki davetine icabetle, beraberinde bir Parlamento heyetiyle Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunmasına ilişkin Başkanlık tezkeresi (3/1360)

                                                                                                               17.12.2010

Türkiye Büyük Millet Meclisi Genel Kuruluna

TBMM Başkanı Mehmet Ali Şahin’in, Suudi Arabistan Şura Meclisi Başkanı Sayın Dr. Abdullah Muhammed Al Sheıkh’in vaki davetine icabet etmek üzere, beraberinde bir Parlamento heyetiyle, Suudi Arabistan’a resmî ziyarette bulunması hususu Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin Dış İlişkilerinin Düzenlenmesi Hakkında 3620 Sayılı Kanunun 6. Maddesi uyarınca Genel Kurul’un tasviplerine sunulur.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

BAŞKAN – Tezkereyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Sayın milletvekilleri, gündemimize göre 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere devam edeceğiz.

Program uyarınca bugün bir tur görüşme ve 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesine kadar oylamasını yapacağız.

On dördüncü turda Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu bütçeleriyle gelir bütçesi yer almaktadır.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (x)

A) MALİYE BAKANLIĞI

1.- Maliye Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) KAMU İHALE KURUMU

1.- Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GELİR BÜTÇESİ

 

BAŞKAN – Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Evet, saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, milletvekili arkadaşlarımız zaten sisteme girdiler soru-cevap için. Onun için o kısmı tekrar etmiyorum.

Şimdi “Gelir ve finansman” başlıklı 2’nci maddeyi okutuyorum.

Buyurun efendim:

Gelir ve finansman

MADDE 2 – (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 5.484.035.000 Türk Lirası öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 26.960.263.500 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.892.505.000 Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

                 

(x) 575 ve 576 S. Sayılı Basmayazılar ve Ödenek Cetvelleri 13/12/2010 tarihli 31’inci Birleşim Tutanağı’na eklidir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 146.330.000 Türk Lirası,

b) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı 10.000.000 Türk Lirası, olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – On dördüncü turda söz isteyen milletvekili arkadaşlarımızın isim listesini okumadan önce, Sayın Oktay Vural’ın kısa bir söz talebi var, 60’ıncı maddeye göre kendisine söz vereceğim.

Sayın Vural, buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR

1.- İzmir Milletvekili Oktay Vural’ın, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı MHP olarak kınadıklarına ilişkin açıklaması

OKTAY VURAL (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Söz istememin sebebi, dün İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırılardır. Bunu kınıyoruz.

Bugün, Avrupa Birliğine alınmış bir ülkenin göbeğinde maalesef bir Türk takımına saldırılar yapılmaktadır. İşte, bugün geldiğimiz bu noktada aslında Kıbrıs’ta, Kıbrıs Türklerinin de huzur ve güveninin güneye teslim edilemeyeceğini göstermesi bakımından son derece önemlidir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Karşıyaka Spor Kulübüne geçmiş olsun diyoruz ve özellikle bu yapılan saldırıyı da kınıyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Vural.

Sayın Aslanoğlu, buyurun efendim.

2.- Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu’nun, İzmir’in Pınar Karşıyaka Basketbol Takımına Kıbrıs’ta bir sportif faaliyet sırasında yapılan menfur saldırıyı kınadığına ve Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu olmasını kutladığına ilişkin açıklaması

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Efendim, ben de kınıyorum aynı şekilde, Grup olarak da…

Ayrıca, Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımının dünya şampiyonu olmasını yürekten kutluyorum. (Alkışlar) Dün, biliyorsunuz dünya şampiyonu oldu Fenerbahçe Acıbadem Voleybol Takımı. Kutluyorum ve özellikle Fenerbahçe Acıbadem’e büyük sponsorluk yapan Sayın Mehmet Ali Aydınlar’a da başarılar diliyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

A) MALİYE BAKANLIĞI (Devam)

1.- Maliye Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Maliye Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

B) GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

C) ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANLIĞI (Devam)

1.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

D) KAMU İHALE KURUMU (Devam)

1.- Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

2.- Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

 

E) GELİR BÜTÇESİ (Devam)

 

BAŞKAN – On dördüncü turda söz alan milletvekili arkadaşlarımızın gruplara bağlı olarak isimlerini Genel Kurula arz ediyorum.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına: Ertuğrul Kumcuoğlu, Aydın; Ümit Şafak, İstanbul; Süleyman Turan Çirkin, Hatay; Erkan Akçay, Manisa milletvekilleri.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına: Harun Öztürk, İzmir; Oğuz Oyan, İzmir; Mustafa Özyürek, İstanbul milletvekilleri.

AK PARTİ Grubu adına: İsmail Özgün, Balıkesir; Öznur Çalık, Malatya; Ahmet Öksüzkaya, Kayseri; Mehmet Erdoğan, Gaziantep; Mehmet Yüksel, Denizli; Orhan Karasayar, Hatay; İbrahim Yiğit, İstanbul; Sedat Kızılcıklı, Bursa milletvekilleri.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına: Hasip Kaplan, Şırnak; Osman Özçelik, Siirt; Mehmet Ufuk Uras, İstanbul milletvekilleri.

Şahsı adına: Lehinde Hasan Angı, Konya; Aleyhinde Münir Kutluata, Sakarya milletvekilleri.

İlk söz Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Aydın Milletvekili Ertuğrul Kumcuoğlu’na aittir.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

Sayın Kumcuoğlu, süreniz on iki dakika efendim.

MHP GRUBU ADINA ERTUĞRUL KUMCUOĞLU (Aydın) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Konuşmamın hemen başında Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, voleybol şampiyonu olan Fenerbahçe Kulübümüzü candan kutluyorum bir Beşiktaşlı olarak ayrıca. (MHP sıralarından alkışlar)

İkincisi, Kıbrıs’ta Karşıyaka Spor Kulübü takımımıza karşı vuku bulan menfur saldırıyı da buradan kınıyorum ve Hükûmeti de uyarıyorum: Komşularla sıfır problem politikası tek taraflı yürütülemez, nokta.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, Sayın Bakan burada yapmış olduğu konuşmada Maliye Bakanlığının misyonunu belirtirken, “Maliye Bakanlığı köklü ve öncü bir kuruluştur.” dedi. Elhak öyledir, öyle de olması gerekir fakat son zamanlarda kapımızın eşiğine kadar gelen ve Türkiye’deki ekonomik yapıyı ciddi surette tehdit eden finansal kesim kriziyle ilgili olarak gerek Maliye Bakanlığının -hem Bakan hem teşkilat olarak- gerek Hazine Müsteşarlığının -hem Bakan hem teşkilat olarak- biraz oluşuma Fransız kaldıklarını hissediyorum ve bu konuda birkaç şey söylemek istiyorum.

Evet, Merkez Bankası Kanunu’nda finansal kesimde istikrarı sağlamak görevi Merkez Bankasına da verilmiş olabilir fakat böyle bir kriz ihtimaliyle baş edebilmek için, böyle bir riski göğüslemek için Merkez Bankasının elindeki enstrümanlar yeterli değildir; bu bir.

İkincisi: Merkez Bankası görevli olabilir fakat tarihe karşı ve kamuoyuna karşı sorumlu olan sizsiniz, Hükûmettir. Dolayısıyla, bu konuda sizin önlem almanız gerekir. Lütfen bunu yapınız.

Üçüncüsü: bu krize karşı alınan önlemler konusunda, dikkat ediyorum, Maliye Bakanı olarak ufkunuz beş yılın ötesine geçmiyor. Beş yıl, iktisat, dünya iktisadi gelişmeleri muvacehesinde uzun vade değildir Sayın Bakan. Uzun vade on yıldır, yirmi yıldır, otuz yıldır. Dolayısıyla, eğer siz, Türkiye’nin borç portföyünü beş yıl ertelemeyi düşünüyorsanız bu bir seçim boyu, seçim süresi uzatmak demektir ki bu da benden sonra tufan anlayışını akla getiriyor. Böyle bir şey yaparsanız Türkiye’ye yazık olur.

Şimdi, karşı karşıya bulunduğumuz finansman kesimiyle ilgili kriz denilen olay nedir? Sıcak para sorunudur. Bugün, Türkiye, çok ciddi surette bir sıcak para sorunuyla karşı karşıyadır. Geçen gün, burada Sayın Başbakan dedi ki: “2002 yılında Merkez Bankasının döviz rezervi 27,5 milyar dolardı, şimdi de 79 milyar dolar.” Şiddetle alkışladınız. Ama müsaade ederseniz, bir de resmin öbür tarafına bakalım: 2002 yılında Türkiye’nin toplam döviz rezervi 27,5 milyar dolardı ve kısa vadeli toplam borçları 16,5 milyar dolardı. Herhangi bir panik hâlinde, bizim kısa vadeli borçlarımızın tamamını ödedikten sonra elimizde 10 milyar dolar daha para kalıyordu. Ama bugünkü durum şöyledir: Evet, döviz rezerviniz 79 milyar dolardır ama ülkedeki sıcak para da 75 milyar dolardır. Dolayısıyla herhangi bir panik hâlinde, bu kaynakların çekilmesi hâlinde yatırımcıları tarafından, el elde, baş başta kalırsınız. İşte bunun için, bir süredir, başta Merkez Bankası olmak üzere ilgili taraflar bir telaş içinde, bu işi nasıl göğüsleyebiliriz diye.

Tabii, müsaade ederseniz, bu neden oldu? Bu gayet basit. Bu, sizin sekiz yıldır izlediğiniz ithalata dayalı büyüme veya büyüyememe stratejisinin bir neticesidir. Başka türlü yapmak mümkün müydü? Mümkündü. Bakın, arkadaşlar, her zaman buraya geliyor Sayın Başbakan, tüm cumhuriyet tarihine taân ediyor ve hep “Biz iyi yaptık”, hep “Biz iyi yaptık” diyor. Hâlbuki benim de bir bürokrat olarak görev almak şerefine nail olduğum 1980-1989 döneminde -ki aşağı yukarı sizin Hükûmet döneminize denk gelir süre olarak- Türkiye ihracatını 5’e katladı, tam 5’e katladı, hem de doğru kur politikasıyla, hiç dış ticaret açığı vermeden. Siz ne yaptınız? Aynı dönem zarfında, sekiz yılda ihracatı 3’e katladınız ve büyük dış ticaret açıkları vererek. Ondan sonra geldi, finansal sistem krizi kapımıza dayandı. Şimdi, bu işin içinden nasıl çıkabiliriz diye çare arıyorsunuz. Ama bakıyoruz elimizdeki rakamlara, çare arama konusunda biraz telaşlı görünüyorsunuz fakat geleceğe doğru hiçbir tedbir almış görünmüyorsunuz. Bakın, elimizdeki rakamlara göre -benim rakamlarım değil- orta vadeli programa göre, önümüzdeki ilk üç yılda 236 milyar dolar dış ticaret açığı vermeyi öngörüyorsunuz. 2002’de devletin toplam borçları 130 milyar dolarmış, 135 milyar dolar da siz ilave etmişsiniz. Kaç senede? Sekiz senede. Şimdi, önümüzdeki üç senede sadece 236 milyar dolar dış ticaret açığı vermeyi öngörüyorsunuz. “Efendim, biz bunu kapatırız.” “Nasıl kapatırız?” “Efendim, görünmeyen kalemlerle, turizmle filan falan…” Buna rağmen, önümüzdeki üç yıl için 135 milyar dolarlık borçlanma yapmak durumundasınız. Bu, son sekiz yılda yaptığınız borçlanma kadardır. İş her adımda kötüye gidiyor ve geleceğe emin adımlarla yürüyemiyoruz.

Şimdi efendim, diyebilirsiniz ki: “Doğrudan yatırımlar var, biz bunları bunlarla kapatırız.” Hayır, kapatamazsınız çünkü geçmiş yıllardaki tecrübelerimiz bunun o kadar kolay olmadığını gösteriyor. Nitekim, dünya finans krizinde, 2009 yılından 2010 yılına dünyadaki doğrudan yatırımlar yüzde 37 düşerken Türkiye’deki doğrudan yatırımlar yüzde 57 düşmüş. Yani siz hâlâ dünya ortalamasıyla mukayese edildiğinde emin yatırım odağı değilsiniz. Bunu nasıl sağlayabilirsiniz, üzerinde çalışılabilir ama “Efendim, biz şöyle iyiyiz, biz böyle iyiyiz, Standart and Poor’s şöyle yaptı, böyle yaptı”yla bunu geçiştiremezsiniz. Bu rakamlar ürkütücüdür arkadaşlar. Dolayısıyla uyanık olmak durumundayız.

Ayrıca, bir de şu konuya temas etmekte fayda görüyorum: Yabancı sermaye yatırımları. Değerli milletvekilleri, el değiştirmeler suretiyle gelen yabancı para yatırım değildir. Üretim yaratmayan, işsizliği önlemeyen yatırım, yatırım değildir.

Şimdi, Başbakan bu kürsüden yaptığı konuşmada bazı tarımsal ve sınai mallarla ilgili olarak kendi dönemlerinde ne kadar büyük başarı gösterildiğini ifade etti. Efendim, bunlardan tarım kesimine de üç örnek verdi: Süt, mısır ve kiraz. Meğer Türkiye’de son sekiz senede kiraz üretimi 110 bin tondan 450 bin tona dönmüş; böylece Türkiye’de insan başına artık 1 tane daha fazla kiraz yiyebilirmişiz! Ama müsaade ederseniz -iyi ki misal olarak ayvayı vermemiş, o ayrı mesele- şimdi ben size başka rakamlar vereyim: 2002 yılında 720 bin hektar alanda 2,5 milyon ton kütlü pamuk üretiyorken, bugün 420 bin hektarda 1,7 milyon ton pamuk üretiyoruz yani pamuk üretiminde ekim alanlarını neredeyse yarı yarıya, üretimi yüzde 33 düşürmüşsünüz. Bunu niye misal olarak vermiyorsunuz?

Ayrıca Türkiye’de 2002 yılında 9 milyon 300 bin hektar alanda buğday üretilirken, 19 milyon 508 bin ton, şimdi bunu yüzde 14 daraltmışsınız, ayrıca da buğday üretimi 2008 senesinde 2002’ye göre 2 milyon 274 bin ton düşmüş. Bu ne demek biliyor musunuz arkadaşlar? Yılda kişi başına 30 kilo daha az buğday üretmişsiniz. Yani siz Türk vatandaşına -sordum burada, Ankara’da 300 grammış ekmek- “Yılda adam başına 100 ekmek daha az yiyeceksiniz.” diyorsunuz bu millete. Ondan sonra “Biz tarımı şöyle götürdük, biz bunu böyle götürdük.” diye iftihar ediyorsunuz; yanlış.

Şimdi, bir de Sayın Başbakan diyor ki: “Efendim, 2002 yılında 16 milyon ton çelik üretiliyordu, şimdi 25 milyon ton çelik üretiyorlar.” Arkadaşlar, ark ocaklarında hurda demiri saca veyahut da yuvarlak demire çevirmek, demir çelik üretmek değildir. Erbakan Hoca duymasın “Vah, benim çömezlerim ne hâle düşmüş!” diye hayıflanır.

Alacaksınız oradan hurda demiri, ark ocağına sokacaksınız…

Bakın, ben size söyleyeyim: Sizin devri hükûmetinizde demir çelik başta olmak üzere bakırda, alüminyumda, petrol rafinerilerinde, PETKİM ürünlerinde bir gıdım artış yapmadınız.

Şimdi, siz, devamlı olarak kendinizi 2002 ile mukayese ediyorsunuz. Bu, sizi ciddi bir yanılgıya düşürüyor. Bakın, ben size söyleyeyim: İzlemiş olduğunuz politikalar yüzünden Türkiye 2005 yılından itibaren ciddi bir durgunluğa girdi. Bakın, 2005’ten 2010 yılına kadar tarımda katma değer hiç artmıyor. Artık bırakın 2002’yi, kendi döneminize bakın ve önünüzü sağlıklı görün.

Ayrıca, sanayide de durum parlak değil. 2005 yılından itibaren pek çok sektörde, dayanıksız tüketim malları imalatında, ham petrol ve doğal gaz çıkarmada, gıda ürünleri imalatında, deri ve deri ürünleri imalatında, diğer metalik olmayan mineral ürünler imalatında, kömür ve linyit çıkarılması gibi konularda yıllık artış yüzde 3’ün altında, büyüme hızının neredeyse yarısı kadar.

Bunun dışında kok kömürü ve rafine edilmiş petrol ürünlerinde, tekstil ürünlerinde, giyim işlerinde, diğer ulaşım araçlarında ve daha da önemlisi bilgisayar, elektronik ve optik ürünler imalatında 2005 yılına nazaran geridesiniz, geriliyorsunuz dolayısıyla geriye bakıp bakıp, 2002’yi örnek alıp alıp burada, tamam, yanlış rakamlarla halkı kandırabilirsiniz ama kendinizi kandıramazsınız; lütfen, ileriye daha sağlıklı bakabilmek açısından hep 2002’ye takılmayın, kendi zamanı idarenizde de ne konularda yanlış yapmışsınız, politikalarınız ne ölçüde başarılı oluyor bakın, aksi takdirde geleceğimiz parlak görünmüyor.

Zamanım doldu, hepinize saygılar sunuyorum. Bilemiyorum bu bütçe millete hayırlı olur mu ama âdet olmuş, ben de “Hayırlı olsun.” diyerek sözlerimi tamamlıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Kumcuoğlu.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Sayın Ümit Şafak.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ÜMİT ŞAFAK (İstanbul) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclise saygılar sunuyorum.

Gelirler Genel Müdürlüğü 2005 yılında 5345 sayılı Yasa ile “Gelir İdaresi Başkanlığı” adı altında yeniden yapılandırılarak Maliye Bakanlığına bağlı kuruluş hâline dönüştürülmüştür. Yirmi dokuz ilde doğrudan Gelir İdaresi Başkanlığına bağlı vergi dairesi başkanlıkları kurulmuş olmasına rağmen, elli iki ilde vergi dairesi başkanlıklarının kurulamaması sebebiyle Gelir İdaresi Başkanlığının yapılanması tamamlanamamıştır.

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 36’ncı maddesinde ve 178 sayılı Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 43’üncü maddesinde yapılan değişikliklerle gelir uzmanlığı kadrosu ihdas edilmiştir. Bu tarihten itibaren gelir uzmanları Gelir İdaresi Başkanlığının merkez ve taşra birimlerinde kariyer meslek olarak görev yapmaktadır. Gelir uzmanlığı kadrosuna 2006 yılından itibaren yapılan özel sınavlarla kurum içinden de personel alınmaktadır. Memurluktan gelir uzmanı olanlar ile mesleğe gelir uzman yardımcısı olarak başlayıp yapılan yeterlik sınavı sonucu gelir uzmanı olanlar birbirleriyle sıkıntı yaşamaktadırlar. Ayrıca, vergi dairelerinde aynı işi yapan ve yan yana çalışan personelden birisinin maaşı gelir uzmanı olduğu için artmış, diğerinin maaşı sabit kalmıştır. Vergi dairelerinde aynı işi yapanlara farklı ücret ödenmeye başlanmıştır.

Sayın milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı Vergi Daireleri İşlem Yönergesi’ni güncellemediği ve içeriğini genişletmediği için vergi daireleri aynı konuda birbirlerinden tamamen farklı uygulamalar yapabilmektedir. Vergi daireleri, tereddütlü işlemlerde mükelleften vergi dairesi başkanlıklarından mukteza almasını istemektedirler. Mukteza gelinceye kadar mükellefin işi beklemekte, ayrıca vergi dairesi başkanlıklarının iş yükü artmaktadır. Bir bakıma, vergi daireleri işlem yönergesinin eksikliğini mukteza sistemiyle gidererek kendilerini güvenceye almaya çalışmaktadırlar.

Gelir İdaresi Başkanlığı elindeki mevcut bilgiyi paylaşmadığı, daha doğrusu “vergi mahremiyeti” tanımını değiştirip elindeki veri depolarının bir kısmını düzgün çalışıp vergisini ödeyen mükellefe açmadığından, hâlen birçok vergi mükellefinin naylon faturadan canı yanmaktadır. Gelir İdaresi Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezindeki kayıtları mükellefe açarak mükellefin de güvenceye alınmasını sağlamalıdır.

Sayın Bakan bütçe sunuş konuşmasında “Vergi borçlarını yapılandırıyoruz.” dedi. Sayın milletvekilleri AKP iktidarları döneminde 2003 yılında vergi barışı, 2008 yılında varlık barışı ve bugün de 300 kamu alacağında yeniden yapılandırmayı amaçlayan kanun tasarısı olmak üzere sekiz yılda toplam 3 defa çok kapsamlı vergi affı yapılmıştır. Torba yasanın içine konulan tasarı Plan Bütçede görüşülmektedir. Af tasarısının hazırlık ve yasalaşma süreci uzadığı için vergi daireleri alacaklarını alamamaktadırlar, tahsilatlar durmuştur. Vergisini düzgün ödeyen mükellef sekiz senede üçüncü defa küstürülmüş, üçüncü defa enayi yerine konulduğunu düşünmektedir. Sekiz senede üçüncü defa “Vergini ödeme, nasıl olsa af çıkar.” diyenler, haklı çıkarılmıştır. Bu afta da hazırlanan diğer iki af gibi yeterince hazırlık yapılıp alt yapı oluşturulamamıştır. O sebeple, geçim sıkıntısı çeken, süresinde normal vergisini dahi ödeyemeyen küçük esnafın bu aftan yararlanması mümkün değildir. Küçük esnaf ve sanatkâr bu afta da ihmal edilmiştir.

Gene Sayın Bakan bütçe sunuş konuşmasında “Vergi denetimindeki esasları düzenledik.” demiştir. Vergi denetimi siyasi otoritenin maşası gibi kullanılmakta, iktidara karşı olan veya biat etmeyen sermaye grupları vergi denetimiyle köşeye sıkıştırılmaktadır. Vergi denetimleri sonucu yazılan raporlardaki vergiler ve cezalar merkezî uzlaşmalarda âdeta kuşa çevrilmektedir. AKP İktidarları döneminde vergi mükellefi matrah artırımına zorlanmaya devam etmekte, AKP Hükûmetleri tehdit ve şantajla vergi toplamaya devam etmektedir. Bu Hükûmet, dolaylı vergilerdeki artışlarla vergi yükünü dar gelirliye yüklemiştir. Mal fiyatlarının artmasına bağlı olarak, gizlendiği için görülmeyen dolaylı vergi artışları sebebiyle ücretli çalışanlar ve emekliler gibi sabit gelir elde eden vatandaşların üzerindeki vergi yükü artmıştır.

Bakınız, 2002 yılında kurşunsuz benzinin litre fiyatı 1,64 lira iken 1 dolar 1,67 lira idi. Bugün kurşunsuz benzinin litre fiyatı 3,97 lira iken bir dolar 1,52 lira olmuştur. 60 litre depoya sahip bir aracın deposu 2002 yılında 98 lira 40 kuruşa dolarken bugün 238 liraya dolmaktadır.

Sayın milletvekilleri, Türkiye ekonomisi 2009’un dördüncü çeyreğine gelinceye kadar, devamlı surette, sırasıyla, yüzde 7, 14,6; 7,6 ve 2,7 küçülmüştür. 2009’un son çeyreğindeki yüzde 6’lık büyümeye rağmen, 2009 yılı ortalamasında yüzde 4,7 oranında küçülen ekonomide, küçük esnaf ve sanatkârlar iş yerlerini kapatmakta ve işsizler ordusuna katılmaktadır. Kurulan ve kapanan iş yerleri açısından bir değerlendirme yaparsak durumun vahametini daha iyi görürüz. 2007 yılından itibaren kurulan iş yerlerinde sürekli bir azalma gözlenirken kapanan iş yerlerinde ise sürekli artış olmaktadır. 2007 yılında kurulan iş yeri sayısı 104 bin iken 2008’de 95 bine, 2009’da 88.522’ye düşmüştür. Gene, 2007 yılında kapanan iş yeri 33.549 iken 2008’de 46.921’e çıkmış, 2009’da 42.814 olarak gerçekleşmiştir. AKP İktidarları döneminde, 2002 yılından 2009 yılı sonuna kadar, 120 binin üzerinde gerçek ve basit usulde vergi mükellefi mükellefiyetini terk etmiştir. Küçük esnaf iş yerini kapattıktan sonra, işini kaybeden işçiler gibi işsizlik ödeneği de alamamaktadırlar. Aile ve çalışanlarıyla birlikte nüfusun üçte 1’ine hitap eden esnaf ve sanatkârlarımızın sayısı 2 milyon civarındadır, kendileriyle birlikte 4 milyon kişiye ekmek kapısıdır. BAĞ-KUR’a, vergi dairesine, Sosyal Güvenlik Kurumuna borçlarını ödeyemeyen esnafımız sekiz yıllık AKP iktidarları döneminde bitmiştir.

Sayın Başbakan, yabancı sermayeli alışveriş merkezlerini “dönüşüm” ve “değişim” olarak adlandırmaktadır ancak bu alışveriş merkezleri açılırken esnaf ve sanatkârı koruyacak hiçbir tedbir alınmamıştır. Her gün yenileri açılan büyük alışveriş merkezleri esnafımızın sonunu hazırlamaktadır. AKP iktidarları göz göre göre esnafımızı yabancı sermayeye boğdurmaktadır. 2 milyonun üzerinde BAĞ-KUR’lunun Sosyal Güvenlik Kurumuna borcu vardır, 500 bin BAĞ-KUR’lu artık borcunu hiç ödeyememektedir.

Sayın milletvekilleri, AKP iktidarları döneminde işler kötü gitmektedir. 2008 Ocak ayında 106.945 kişiye işsizlik ödeneği verilirken, bu sayı 2009 yılında 306 bin kişiyi aşmıştır. 2003 yılında 1 milyon 96 bin aileye 650 bin ton kömür yardımı yapılırken, 2009 yılında 2 milyon 240 bin aileye 2 milyon 170 bin ton kömür yardımı yapılmıştır. Neredeyse her 7 kişiden 1’i sosyal yardımlarla yaşamaktadır. Eğer bu ülkede işler hakikaten yolunda gitseydi altı yılda yardım yapılan aile sayısı yüzde 100’ün üzerinde artmazdı.

Sayın milletvekilleri, insanlar iş yerlerini kapatırken, işini kaybedip işsizlik ödeneği ile kömür ve gıda yardımları ile yaşama savaşı verirken, milyonlar açlık ve yoksulluk sınırının altında yaşarken AKP Hükûmetinin bu bütçede verdiği rakamlar doğru değildir. Ekonominin iyi gittiği de kuyruklu bir yalandır.

2011 bütçesinin ülkemize hayır getirmesi dileğiyle yüce Meclise saygılar sunuyorum. Fenerbahçe Bayan Voleybol Takımı’nın Dünya Şampiyonluğunu kutluyorum. Saygılar sunuyorum efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Şafak.

Hatay Milletvekili Süleyman Turan Çirkin.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA SÜLEYMAN TURAN ÇİRKİN (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanununun Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu bütçesi hakkında görüşlerimi bildirmek üzere Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, özelleştirme, sermaye piyasasının geliştirilmesi, atıl tasarrufların ekonomiye kazandırılması, devlet bütçesi üzerindeki KİT finansman yükünün azaltılması amacıyla yapılır. Nihai hedef, devletin ekonomideki işletmecilik alanından çekilmesi ve elde ettiği kaynakların altyapı yatırımları ve halkın refah seviyesini artırmak üzere kullanılmasıdır. Bu mantıkla yapılan özelleştirmeye MHP de karşı değildir. Parti programında özelleştirmeyle ilgili yaklaşımını da net bir şekilde ortaya koyan MHP, üretim ve istihdam artışını sağlayan, halka arz yöntemiyle yapılan ve mülkiyetin tabana yayıldığı, satış sonucunda bu kuruluşlarda çalışanların mağdur edilmediği bir özelleştirme politikasını da her zaman desteklemiştir ancak MHP özelleştirmeler sonucunda yeni tekellerin oluşması, stratejik kuruluşların yabancılara satılması, şeffaflıktan uzaklaşılması, kamu üzerinde yük teşkil etmeyen kuruluşların satılmaması konusunda hassastır. Bu hassasiyetler, başta AKP olmak üzere bazı çıkar çevrelerini de rahatsız etmektedir.

Sayın milletvekilleri, AKP İktidarı döneminde yapılan uygulamalara baktığımızda, özelleştirme, kendi deyimleriyle, tüccar bir Başbakanın “Babalar gibi satması.” şeklinde algılanmaktadır. Devletin malı haraç mezat bir şekilde, ederi ne olursa olsun satılsın yöntemiyle kimi zaman ahbabı yararına, kimi zaman da tamamen yabancılaştırma şeklinde kullanılmaktadır.

Son dönemdeki özelleştirmelere gelince: Herhangi bir master planı ve programı olmadan günübirlik politikalarla yapılmaktadır. Özellikle ve öncelikle kârlı kuruluşlar yandaşlara peşkeş çekilmektedir. Özelleştirme sonucunda, bu kuruluşlarda çalışanlar “4/C” adı altında köleliğe itilmekte, sesini çıkaranlar gazlı, coplu sıra dayağına çekilmektedir, tıpkı Tekel işçilerinde olduğu gibi. Stratejik kuruluşların neredeyse tamamının yabancılara satıldığı görülmektedir. Canlı yayında, şeffaflık iddiasıyla yapılan ihalelerin kapalı kapılar ardında pazarlıklarla bitirildiği bilinmektedir. Özelleştirmeleri iptal eden mahkeme kararları hiçe sayılmakta, gerekirse yasa çıkarılarak hukuk devleti terk edilmektedir.

Sayın milletvekilleri, şimdi gelelim bu iddialarımızı somutlaştırmaya: Türk Telekom’un yüzde 55’i 6,5 milyar dolara Oger Telekom’a satılmıştır. Bu satıştan hemen sonra kurumlar vergisi yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürülerek Oger daha ilk günden kâra geçmiştir. Şirketin sadece 2010 yılının dokuz aylık döneminde açıkladığı net kârı 1,9 milyardır. Tekelin içki satış bölümü 292 milyon dolara satılmış, alan firma aynı kuruluşu iki yıl içinde 810 milyon dolara başka bir firmaya satmıştır. Manisa Mensucat Fabrikası 3,7 milyon dolara satılmış, alan firma 90 dönümlük arazinin 55 dönümünü 13,7 milyon dolara satmıştır. Galataport ihalesinin kanunlara aykırı olarak Offer-Kutman grubuna bedelinin de çok altında verildiği yargı kararıyla ortaya çıkmış, ihale iptal edilmiştir. Seydişehir Alüminyum, Başbakanın Rizeli arkadaşı Mehmet Cengiz’e 2005 Haziranında 290 milyon dolara verilmiştir. Cengiz’e Seydişehir Alüminyumun yanında Oymapınar Santralinin de bonus olarak bedelsiz devredildiği ortaya çıkınca Danıştay satışı iptal etmiştir. Değer tespit raporuna göre 51,2 milyon dolarlık piyasa değeri olan SEKA Balıkesir 1,1 milyon dolara Albayrak ailesine verilmiştir. Bursa İdare Mahkemesi satışı iptal etmiş, Danıştay da bu kararı “yerindedir” gerekçesiyle onaylamıştır.

TÜPRAŞ için iki ihale yapılmıştır. Yapılan ilk ihalenin süreci devam ederken Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’ın özel uçakla Tataristan’a gittiği, ihaleyi kazanan Kanadalı firma yetkilileriyle iki gece kaldığı ortaya çıkmıştır. Yapılan ihalenin 10. İdare Mahkemesince bozulması üzerine ikinci ihale yapılmış, TÜPRAŞ’ın satış fiyatı 1 milyar dolardan 4 milyar dolara çıkmıştır.

Millî Emlakın elindeki yüzlerce arsa, tarla ve arazi satılmaya başlamış, Özelleştirme İdaresi dükkânı kapatıp “emlakçı” tabelasını asmıştır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün ama maalesef süremiz yetmiyor.

Şimdi, sekiz yıldır “özelleştirme” adı altında yapılan bu satışların yaklaşık bedeli 40 milyar dolardır. Karşılığında ne üretim ne istihdam ne yatırım, hiçbir şey yapılmamıştır. Sadece borçların faizlerini ödemek için cumhuriyetin seksen yıllık birikimi haraç mezat satılmıştır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Başbakan ve Sayın Bakanın özelleştirme politikasının ekonomik boyutu budur. Şimdi gelelim siyasi ve hukuki boyutuna: Hükûmet “özelleştirme” adı altında yaptığı usulsüz satışların yargı tarafından bozulmasından rahatsız olacak ki Anayasa’nın 125’inci maddesini referandum yoluyla değiştirip yargı denetiminden kaçırmıştır.

Ayrıca, sekiz yıllık İktidarınızda ranta dayanan özelleştirme politikanız 2 bakanı görevinden etmiştir. Ayrıca, 1 eski başkan, 1 enerji müsteşarı, 1 başkan vekili, 4 başkan yardımcısı, 5 daire başkanı ihalelere fesat karıştırmaktan dolayı ağır ceza mahkemelerinde yargılanmaktadır.

Şimdi burada Sayın Başbakana sormak isterim: Geçtiğimiz günlerde, haklarında dava açıldığı için 3 generali açığa aldınız. Bu takdirinizdir, kendinizce uygun gördünüz ve savundunuz. Peki, özelleştirmede yaptıkları işler nedeniyle mahkemelik olan üst düzey bürokratlarınızı neden görevden almıyorsunuz? Yoksa bu bürokratlarla aranızda “sen-ben-bizim oğlan” üçgeninde bir omerta anlaşması mı bulunmaktadır?

Sayın milletvekilleri, özelleştirme politikasına ilişkin görüşlerimiz böyle. Gelelim Kamu İhale Kurumuna: İktidar tarafından “AB müktesebatına uyum” bahanesiyle 14 defa değişikliğe uğrayan Kamu İhale Kanunu sayesinde Kurum çalışamaz hâle getirilmiştir. “Uyum” adı altında yapılan her yeni düzenleme devlette mal ve hizmet alımındaki şeffaflığı ve denetimi giderek kısıtlamış, Kurumun görev alanı giderek daralmıştır. Neredeyse bütün kamu kurumlarındaki alımları Kamu İhale Kanunu kapsamının dışına çıkaran Hükûmet, ihbar üzerine resen inceleme yapan Kurumun elindeki bu yetkiyi de almıştır.

Netice olarak, AKP döneminde “Babalar gibi satarım.” düşüncesi ile yürütülen özelleştirmelerin, “Oferleştirme”, “Albayraklaştırma” ve “Tayyipleştirme” hâlini aldığını görüyoruz ve MHP olarak, yapılan tüm yanlışların hesabını Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı ve ilgili yandaş bürokratlardan sormaya da gün sayıyoruz.

Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyor, 2011 yılı bütçesinin milletimize hayırlı olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Muhterem heyetinizi partim ve şahsım adına saygıyla selamlıyorum.

Vergi, bir ülkenin en sağlıklı finansman kaynaklarından birisidir ancak vergi gelirlerinin sağlıklı, düzenli ve yeterli olabilmesi ve iyi bir vergilemenin yapılabilmesi için bazı önemli şartlar vardır. Bunları, adaletli bir vergi sistemi, eşitlik, genellik, verginin tabana yayılması, vergi mevzuatında sadelik, kayıt dışılığın önlenmesi ve en önemlisi de, canlı ve istikrarlı bir ekonomi olarak sayabiliriz. Sağlıklı ve üretken bir ekonomik ortam yoksa, sağlıklı, yeterli, düzenli ve adil bir vergi toplamak da mümkün değildir.

Değerli milletvekilleri, vergi ekonominin aynasıdır. Bu aynaya yansıyan görüntüye baktığımızda ortaya çıkan manzarai umumiye şudur: Başta ara malı üretiminde yaşanan sorunlar olmak üzere üretimsizlik, işsizlik, yoksulluk, gelir dağılımındaki adaletsizlik, vergi adaletsizliği, kayıt dışı ekonomi, kamunun ve vatandaşın içinde bulunduğu borçluluk, tasarruf açığı, cari işlemler açığı, dış ticaret açığı, sosyal güvenlik sistemi açığı, bütçe açığı ve kayıt dışılık ülke ekonomisinin en karakteristik özelliklerinden bazılarıdır.

Sekiz yıllık iktidar dönemi göstermiştir ki AKP hükûmetleri bu sorunların altından kalkamamış, çözüm üretememiş, birçok sorunun daha da büyümesine yol açmıştır. Bu arada, ülkemizi âdeta sömürge ülkesi hâline dönüştüren yabancılaşmayı da gözden uzak tutmamak gerekmektedir. Borsamız, bankacılık ve sigortacılık sistemimiz büyük şirketlerimizin önemli bir kısmı, perakendecilik ve bilgi iletişim sektöründe yabancılaşma oranı çok yüksek bir duruma gelmiştir. Bankalarımızın yüzde 42’si, sigorta şirketlerinin yüzde 63’ü yabancıların eline geçmiş, başta elektrik dağıtım şirketleri olmak üzere kamu varlıkları satılmış, vatandaşlarımız dünyanın en pahalı akaryakıtını kullanmak zorunda bırakılmıştır. Hükûmet ise yükselen enerji ve akaryakıt fiyatlarında iki kuruşluk indirim için özel sektöre âdeta yalvar yakar olmuştur.

AKP hükûmetlerinin sekiz yıldır uyguladığı ekonomi politikaları, Türkiye’yi üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir ortama sürüklemiştir. Bunun üstüne, adaletsiz, eşitsiz, yerel ve küresel ekonomik ilişkiler ağı, kaynakları ve sermayeyi kendine çekmiş, milletimizin payına ise işsizlik ve yoksulluk düşmüştür.

Bu ahval ve şerait içinde Türkiye'nin gelir kaynakları ve vergi gelirleri de bu sorunlarından nasibini almakta ve karşımıza çarpık bir gelir tablosu ortaya çıkmaktadır. Ülkemizde üretimin temel girdileri üzerinden yüksek düzeyde vergi, resim, harç ve fon alınmaktadır. Yüksek reel faizle istikrar sağlanmaya çalışılmaktadır. Tasarruf oranının artırılması hedeflenmemektedir.

Hane halkı borçlarının hane halkı geliri içindeki payı 2007’de yüzde 31 iken, 2008’de yüzde 34’e, 2009’da yüzde 37,7’ye yükselmiştir.

Yurt içi tasarruf oranları da 1998’de yüzde 24 iken, 2008’de yüzde 17’ye gerilemiş, 2009 yılı içinde bu yurt içi tasarruf oranının yüzde 14,4’e gerilediği tahmin edilmektedir.

“Serbest kur politikası” adı altında gerçekte baskılanmış bir kur politikası uygulanmaktadır.

Cari açık ile büyüme arasında yüksek olan ilişki daha da artırılmakta ve krizlere açık bir yapı oluşturulmaktadır. Hâlâ esaslı bir sanayi politikamız yoktur.

Enerji sektörü özelleştirilirken devletin uzun vadeli planlayıcı ve yönlendirici rolü terk edilmiş, enerjide dışa bağımlılık cumhuriyet tarihinin rekorlarına ulaşmıştır.

Tarım sektörünün modern ekonomiye kazandırılması yönünde bir girişim yoktur.

Sosyal güvenlik açıklarının her yıl giderek artmasının önüne geçilememektedir.

2011 yılı bütçesinin Hükûmet tarafından iddia edildiği gibi büyümeyi hedefleyen, yatırımı yapan, reel kesimi destekleyen, ekonomik ve sosyal kalkınmaya odaklanmış, toplumsal refahı gözeten bir bütçe olduğuna ilişkin söylemleri kesinlikle doğru değildir. Sekiz yıl boyunca benzeri hedefleri dillendiren AKP İktidarının bunların hiçbirisine ulaşamadığını üzülerek görüyoruz.

Hatırlanacak olursa, 2010 yılı bütçe görüşmelerinde ekonomik krizin etkilerini azaltmaya yönelik politikalara yer verilmediğini vurgulamış ve eleştirmiştik ancak bu eleştirilerimiz Hükûmet tarafından dikkate alınmamıştır.

Orta Vadeli Program ile 2011 yılı bütçe gerekçesinde, bütçe gelirlerinin enflasyon ve büyüme hedeflerine paralel artırılacağı söylenmektedir. Orta Vadeli Program’a göre, 2011 yılı büyüme hedefi yüzde 4,5; enflasyon hedefi ise yüzde 5,3’tür.

AKP Hükûmeti tarafından halka sürekli büyüme masalları anlatılmaktadır. İşsizlik artmış, cari açık artmış, dış ticaret açığı artmış, kamunun ve halkın borçları artmış, halk daha da yoksullaşmış, yurt içi tasarruf oranları azalmış ama “Büyüdük.” diyoruz. Büyüdüysek bu büyüme nereye ve kime gidiyor? Halka yansımayan, kâğıt üzerinde kalan sanal bir büyüme söz konusudur. Bu büyümenin ülke ekonomisine ve vatandaşa bir faydası olmamaktadır; halkın yoksulluğuna, işsizliğine çare olmamaktadır.

Yanlış politikalar, ülkenin sanayisini, üretimini, rekabet gücünü baltalamış ve istihdamı bir virüs gibi eritmektedir. Ülkeyi sıcak paraya, yabancı finans güçlerinin kısa vadeli menfaatlerine mahkûm etmiştir. Ülkemizi bir ithalat cennetine çevirmiş, tüketimi körüklemiştir. Ülkenin yetersiz tasarruflarının birikimine engel olmuştur. Rekor düzeyde cari işlem açıklarına yol açılmıştır. Ülkenin kaynaklarının satılıp çarçur edilmesine, borçlarımızın günden güne artmasına yol açmıştır. Ülke ekonomisini bir kısır döngünün içerisine hapsetmiştir.

Vergi gelirlerindeki artış beklentisi yüzde 10,5’tur. Üretimde ve istihdamda ciddi bir artış beklenmeyen ülkemizde enflasyon ve büyüme oranının üzerinde vergi artışı öngörmek mantıklı ve inandırıcı değildir. Vergi gelirlerindeki 10,5 puanlık artış öngörüsü 2011 yılında dolaylı vergilerde ciddi artışların olacağına işaret etmektedir.

Vergi gelirlerine detaylı olarak bakıldığında, vergi gelirlerinin artış oranının yüzde 2,8 ile yüzde 18 oranı arasında değiştiği görülmektedir. Dâhilde alınan katma değer vergisinin yüzde 2,8; özel tüketim vergisinin yüzde 7,7; kurumlar vergisinin yüzde 10,7; ithalde alınan katma değer vergisinin yüzde 15,3; banka ve sigorta muameleleri vergisinin yüzde 18 artacağı öngörülmüştür.

Gelir vergisinin vergi gelirleri tahsilatı içindeki payı 2008 yılında yüzde 22,6 iken bu oranın sürekli düşerek 2011 yılında yüzde 20,4’e gerileyeceği görülmektedir. Buradan da kayıt dışılığın arttığı ve istihdamın azaldığı anlaşılmaktadır. Hükûmet büyümeyi ithalata, sıcak para ve cari açığa dayandırdığı gibi vergi gelirlerini de ithalat üzerinden alınan vergilere dayandırmıştır. Gerçek usulde, gerçek kazanç üzerinden beyana dayalı vergi tahsil edemeyen, kayıt dışılığın önüne geçemeyen Hükûmet milyonlarca vatandaşın üzerindeki dolaylı vergi yükünü artırmaya devam edecektir. Nitekim bu uygulamanın sonucunda 2008 yılında beyana dayalı gelir üzerinden alınan vergiler ile mülkiyet üzerinden alınan vergilerin toplamı olan dolaysız vergilerin vergi gelirleri içindeki oranı yüzde 35 iken bu oran 2010 yılında yüzde 31’e düşmüştür. Buna paralel olarak dolaylı vergilerin vergi gelirleri içindeki payı da yüzde 64,8’den yüzde 69’a yükselmiştir. Bu durum ülkemizde verginin tabana yayılmadığını, verginin adaletli toplanmadığını göstermektedir. Dolaylı vergilerin dolaysız vergilere oranına dünya örnekleri itibarıyla da baktığımızda Türkiye'nin tam tersi durumu görürüz. Örneğin, Fransa’da dolaysız vergiler yüzde 75, dolaylı vergiler yüzde 25.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Sözlerime burada son verir, muhterem heyetinizi saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Akçay.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Sayın Harun Öztürk.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA HARUN ÖZTÜRK (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı ile Gelir İdaresi Başkanlığının 2011 yılı bütçeleri üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıya selamlıyorum.

2011 yılı bütçesini görüştüğümüz bugünlerde dünyanın 2008 yılının son çeyreğinde başlayan krizden henüz tam olarak çıkmadığını görüyoruz. Hükûmet, gelişmiş ülkelerden krizden çıkış konusunda ayrıştığımızı söylese de bizde de kaygılar henüz sona ermiş değildir. Gelişmiş ülkelerin kriz sırasında uyguladıkları genişletici maliye politikaları sonucunda ortaya çıkan küresel likidite fazlası, bulundukları ülkelerde reel faizlerin negatif olması, büyüme ve krizden çıkış yönünde risklerin henüz sürmesi nedeniyle aynı ya da daha fazla riskle karşılaşacak olsalar bile reel getirisi yüksek olan ülkelere yönelmektedir. Bu ülkeler bizim de aralarında bulunduğumuz gelişmekte olan ülkelerdir. Nitekim 2010 yılında ülkemize “sıcak para” olarak ifade edilen spekülatif amaçlı sermaye girişi bu nedenle artmıştır. Artan cari açığın spekülatif amaçlı gelen sıcak parayla finanse ediliyor olması, sağlıklı bir finansman yöntemi değildir. Sayın Bakanın Komisyonda cari açık ve işsizlik dışında her şeyin iyi gittiğini söylemesi manidardır. Bu iki şeyin kötü gitmesi, ekonomiyi yönetemediğinizin acı bir itirafıdır.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçesini görüştüğümüz ortamı bu şekilde özetledikten sonra, Hükûmetin bugüne kadarki maliye politikalarını değerlendirmek istiyorum. Hükûmetin bugüne kadarki maliye politikalarının başarılı olup olmadığını test etmede başvurduğumuz dokümanlar, kalkınma planları, hükûmet programları ve Gelir İdaresi Başkanlığının benimsediği stratejilerdir.

AKP Hükûmeti işbaşına geldiğinde, 2001-2005 arasını kapsayan Sekizinci Beş Yıllık Kalkınma Planı yürürlükteydi. Bu plan, kamusal harcamaların bütçe içine alınmasını, bütçe dışı yeni fon kurulmamasını, mali disiplin sağlanmasını, harcama reformunun hayata geçirilmesini, hesap verme sorumluluğunun geliştirilmesini, denetim sisteminin bağımsız çalışmasını ve performans denetimine geçilmesini, vergi sisteminin basit ve anlaşılır hâle getirilmesini, vergi kayıp ve kaçaklarının azaltılmasını, verginin tabana yayılmasını, vergi istisna, muafiyet ve indirimlerinin yeniden düzenlenmesini, vergi affı uygulamasını gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve af beklentilerinin ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemelerin gerçekleştirilmesini öngörmüştü.

Hükûmetin uygulamaya koyduğu Dokuzuncu Kalkınma Planı’nda ise kayıt dışı ekonomiyi ödüllendiren, kamuya olan güveni sarsan ve kayıt dışılığı özendiren her türlü af ve borç yapılandırılması beklentisinin önüne geçilmesi hedefi tekrarlanmıştı.

60’ıncı Hükûmet Programı’nda da vergi politikalarının temel amacı ekonomide kayıt dışılığın azaltılması, daha basit, adil ve geniş tabanlı bir vergi sistemi oluşturulması, damga vergisi başta olmak üzere işlemler üzerinden alınan vergilerin kademeli olarak kaldırılması şeklinde belirlenmişti.

Değerli milletvekilleri, AKP döneminde belirlenen bu hedeflerden çoğunun gerçekleşmediğini, hatta bazılarında hedeflerle taban tabana zıt gelişmeler yaşandığını görüyoruz.

Ecevit hükûmetleri döneminde bütçe dışı fonların büyük kısmı bütçe kapsamı içine alınmıştı. AKP döneminde ise “özel hesap” adı altında fon benzeri bazı uygulamalarla yeniden bütçe dışına çıkılmaya çalışıldığı, bazı gelir ve giderlerin de özel yasalar çıkarılarak bütçeyle ilgilendirilmeden muhasebeleştirildiğini görüyoruz.

Sekizinci Plan döneminde harcama reformuna dayanak olmak üzere 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, muhalefetin de desteğiyle yasalaşmıştı. Ancak Hükûmet, bu Kanun’un mali disiplin için öngördüğü birçok hükmüne uymamayı alışkanlık hâline getirmiştir. Bu Kanun’un mali disiplini hedefleyen ödenek aktarma yetkisine ilişkin sınırlayıcı hükümlerinin bütçe kanunlarıyla esnetilmesi bunların başında gelmektedir. Bu Kanun’un öngördüğü çok yıllı bütçelemede önemli olan Orta Vadeli Program ve orta vadeli mali planlar zamanında yürürlüğe konulmamıştır.

Yine bu Kanun’un ve kalkınma planlarının öngördüğü ve kıt kamu kaynaklarının etkin ve verimli kullanılıp kullanılmadığının denetlenmesini öngören performans denetimi Sayıştay Kanunu değişikliğiyle tümüyle rafa kaldırılmıştır. Bütün bunlar, hedeflenenin aksine mali disiplinden hızla uzaklaştırılmakta olduğunu göstermektedir.

Vergi denetiminde koordinasyon sağlanamamış, tarafsızlık temin edilememiş, denetim kapasitesi güçlendirilememiştir. Vergi oranlarında bazı indirimler yapılmasına rağmen istisna ve muafiyetler esastan ele alınamamış, vergi sistemi basit ve anlaşılır hâle getirilememiş, vergilemede adaleti sağlamaya, kayıt dışı ekonomiyi kayıt altına almaya, vergiyi tabana yaymaya yönelik bir mesafe alınamamıştır. Vergi affı uygulamasını gerektirmeyecek ortam oluşturulmasını ve af beklentilerini ortadan kaldırılmasını sağlayacak düzenlemeler yapılamamıştır. Aksine 2003 yılında çıkarılan Vergi Barışı Kanunu ve 2008 yılında kabul edilen Bazı Varlıkların Millî Ekonomiye Kazandırılması Hakkında Kanun ile vergiler ve kayıt dışı ekonomiyle ilgili af beklentileri sürekli hâle getirilmiştir.

Peş peşe yapılan ve af, uzlaşma veya vergi incelemesinden muaf tutulma hakkı veren bu düzenlemeler de yetmemiş, son düzenlemenin ardından henüz iki yıl geçmişken Hükûmet, ödenmeyen vergi ve cezalarda tarihin en kapsamlı affını gündeme yeniden getirmek zorunda kalmıştır.

Değerli milletvekilleri, Hükûmetin krize zamanında doğru teşhis koyamaması nedeniyle borç batağına saplanan vatandaşın bu bataktan bir an önce kurtarılmasını Cumhuriyet Halk Partisi olarak biz Hükûmetten çok daha fazla istemekteyiz. Ancak Hükûmet bu af tasarısının arkasına başka şeyleri de taktığı için, yasalaşması gecikmektedir. Milletimiz bilsin ki gecikmenin sebebi Hükûmetin iyi niyetten uzak, art niyetli tutumudur.

Değerli milletvekilleri, yeniden, plan hedeflerine dönmek istiyorum. Elbette söz konusu dönemde maliye politikası alanında bazı gelişmeler olmuştur. 2001 krizinden sonra başlatılan faiz dışı bütçe fazlasıyla kamu harcamaları kontrol edilmeye çalışılmış, bunun sonucunda bütçe açıklarının ve faiz giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılaya oranları tedricî olarak düşmüştür. Ancak, 2009 yılından itibaren yeniden artmaya başlayan bu oranların tekrar düşüp düşmeyeceğini zaman gösterecektir. AKP döneminde borç stokundaki artış, miktar olarak kendisinden önceki cumhuriyet döneminde yapılan borç stokunu katlamış olmasına rağmen, borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı dolar kurunun düşük tutulması nedeniyle azalmıştır. Ancak, önümüzdeki onlu yıllarda, faiz giderlerinin yanı sıra bütçeye ikinci bir kambur daha bineceğini bugünden görmeliyiz. Bu kambur, yap-işlet-devret modeliyle yaptırıldıktan sonra bedelsiz olarak kamunun hizmetine sunulacak yatırımlar nedeniyle ortaya çıkacaktır çünkü bu modelin öngördüğü yatırımın bedeli, girişimciye, otuz kırk yıllık süre boyunca “bütçeden katkı payı” adı altında ödenecektir. Bunun anlamı “Gelecekte tahsil edeceğimiz vergileri bugünden harcıyoruz.” demektir.

Değerli milletvekilleri, burada da Gelir İdaresi Başkanlığının 2007-2009 Strateji Planı’nda öngördüğü bazı değerlendirmelere girmek istiyorum. 2007 yılı esas alındığında, vergi gelirleri hâlâ OECD ülke ortalamalarının 12,1 puan altında olduğuna göre, toplumsal refahın artırılmasını sağlayacak ölçüde yeterli gelir toplandığı söylenemez. Bu sonuçta, vergi oranlarının düşüklüğünden çok, kayıt dışı ekonominin kayıt altına alınamamasından kaynaklanan verginin tabana yayılamaması etkili olmaktadır. Vergilerin toplumu oluşturan kişiler arasında hak ve adalete uygun biçimde dağıtılması vergilemede adalet ilkesinin gereğidir. 2002 yılında yüzde 64,3 olan dolaylı vergi oranının 2010 yılında 67,6’ya çıkması, herkesin mali gücüne göre vergilendirilmediğini göstermektedir. Böyle bir durumda adil bir vergilemeden söz etmek mümkün değildir. Medya örneğinde olduğu gibi vergi incelemelerine yürütmenin gölgesinin düşmesi tarafsızlık ilkesinin zedelendiğini ortaya koymaktadır. Bu tür sakıncaların tekrarlanmaması için vergi idaresinin özerk bir yapıya kavuşturulması kaçınılmaz görülmektedir. Getirilen risk esasına dayalı denetime siyasi müdahalenin önlenememesi vergilemede tarafsızlık ilkesine zarar verecektir.

2002 yılında Gelir İdaresi harcamalarının vergi gelirlerine oranı binde 7,2 iken 2009 yılında bu oran binde 8,2’ye çıkmıştır yani vergilemede tasarruf ilkesine uymada kötüleşme olmuştur. Mükelleflere verilen hizmet kalitesini sürekli iyileştirmek ve yeni hizmet seçenekleri geliştirmek hedefiyle ilgili olarak mükellef beklenti, öneri ve görüşlerinin yeterince tespit edilip dikkate alındığı söylenemez. Toplumun tüm kesimlerine vergi bilincinin artırılması hedefi doğrultusunda mesafe alınamamıştır. Kayıt dışı ekonominin büyüklüğünün ölçülerek sektörel dağılımlarının ve sebeplerinin tespiti hedefi gerçekleştirilememiştir. Vergi ve diğer mali yükümlülüklerin zamanında ödenmesini sağlamak amacıyla etkin bir cebrî tahsilat sistemi kurulamamıştır.

Değerli milletvekilleri, 2009 yılı verilerine göre Maliye Bakanlığı kadrolarında doluluk oranı merkez teşkilatında yüzde 41, taşrada yüzde 55’tir. 25 Ekim 2010 itibarıyla maliye müfettişleri kadrolarının sadece yüzde 33,2’si, hesap uzmanları kadrolarının yüzde 26,9’u, gelirler kontrolörleri kadrolarının yüzde 40’ı ve vergi denetmeni kadrolarının da yüzde 28,3’ü doludur. Toplam 14.168 denetim elemanı kadrosundan 10.041 adedi boştur. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisi, Hükûmete denetimin kapasitesini artırmak üzere istediği kadroları vermiş ancak Hükûmet bu kadroları doldurup nitelikli denetim elemanı yetiştirmede yetersiz kalmıştır. 2009 yılı mükellef sayılarında 2002 yılına göre gelir vergisinde yüzde 2,7; basit usulde vergilendirmede 8,8 ve KDV’de 22,1’lik azalış dikkat çekmektedir. 2003 yılında yüzde 88 olan tahsilat tahakkuk oranı, 2009 yılında yüzde 82,1’e gerilemiştir. 2002 yılında iadelerin gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 1,6 iken 2009 yılında bu oran 2,6’ya çıkmıştır.

Değerli milletvekilleri, vergi mahremiyeti ile saydamlık arasında uygun bir denge mutlaka kurulmalı, vergi mahremiyetine sığınarak saydamlık ve hesap verilebilirlikten kaçınılmamalıdır. Son düzenlemelerde denetim raporlarının hızlandırılmasında denetim elemanlarının vergi mevzuatını yorumlama inisiyatifin ellerinden alınması doğru olmamıştır.

Değerli milletvekilleri, son yıllarda hem kurum içinde hem de kurumlar arasında maliye personeli aleyhine ortaya çıkan ücret eşitsizlikleri, bu personelin motivasyonunu olumsuz etkilemektedir. Maliye personelinin ücretleri hak ettikleri düzeye mutlaka çıkarılmalıdır diyor, bütçelerin hayırlı olması dileğiyle yüce heyetinizi tekrar saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İzmir Milletvekili Oğuz Oyan.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA OĞUZ OYAN (İzmir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; efendim, grubum adına, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumu üzerindeki görüşlerimizi açıklayacağım.

Ama konuya girmeden, Başbakana, her yıl yaptığım gibi, bir düzeltmeyi yaparak başlayayım ve Genel Kurulu aydınlatma görevimizi sürdürelim. Başbakan her bütçe görüşmesinde burada bize bir IMF hikâyesi anlatıyor. Bu IMF hikâyesine göre diyor ki, bakın, geçen sene söylediğini söyleyeyim: “Biz 21,5 milyar dolar borçla devraldık IMF’den, ödedik ödedik, şu an 8 milyar borcumuz var. Muhalefet borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi otururuz.” diye geçen sene bu lafı etmişti.

Biz burada bir hafta sonra çıktık, bunun külliyen gerçek dışı olduğunu anlattık. Şuydu gerçek: AKP iktidara geldiğinde 13,9 milyar dolarlık bir IMF borcu vardı, 23,5 değil yani. Kaldı ki AKP döneminde bunlar artmıştı yani AKP net borçlanmaya devam etmiş, IMF borcunu kullanmıştı, 2004’te örneğin 18,4’e çıkmıştı. Tabii daha sonra azaldı, net borç ödeyicisi olduğumuz için.

Bu sene ne görüyoruz? Bu sene Başbakan 13 Aralık 2010 tarihinde geldi burada dedi ki, 23,5’u düzeltti, bakın ne dedi, aynen söylüyorum: “Ben burada size bir şey söyleyeyim, göreve geldiğimizde Türkiye'nin sadece IMF’ye olan borcu 26,5 milyar dolardı. Ha, bu 26,5 milyar doların şu anda kalanı da 6 milyar dolar.” dedi.

Sayın Maliye Bakanı orada, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı dışında herhâlde Hazineden temsilciler de vardır. Yani Başbakan bilgileri nereden alıyor Allah aşkına? Hazine Başbakanlığa bağlı değil mi? Yani nasıl oluyor da burada milletvekilleri böylesine çarpık… Benim “yalan” demeye dilim varmıyor, yani bir Başbakan yalan söyler mi söylemez mi onu sizin takdirinize bırakıyorum. Milletin aldatılmasına artık bir son vermek gerekiyor.

Değerli arkadaşlarım, şimdi bu özelleştirme meselesine gelelim. Özelleştirme gelirleri 2011’de ne olacak? Yani geçen yıl, 2009 Yıllık Ekonomik Rapor’da en azından bize bilgiler veriliyordu. Bu yıl Yıllık Ekonomik Rapor’da 2010’a ilişkin -bize sunulan, milletvekillerine, bütçe gerekçesiyle birlikte- özelleştirmenin adı yok, hiç bahsedilmiyor, hiçbir veri yok. Geçen yıl en azından şunu öğrenmiştik: Özelleştirme İdaresi Başkanlığının yaptığı özelleştirmeler haricinde, ki bu yıl 33 milyar dolardır AKP döneminde yapılan, daha önceki 8 milyar dolarla birlikte toplam 41 milyar dolardır. Geçen yıl şunu söylüyordu: “Bir 10 küsur milyar dolar da Ulaştırma Bakanlığının ve TMSF’nin yaptığı özelleştirmeler var.” Oradan o bilgiyi almıştık. Peki, bu sene… Bu sene hiçbir şey yok, ara tara hiçbir şey yok. Bu arada ben bu yılın şubat ayında bir yazılı soru sordum Özelleştirme İdaresine, tabii ilgili Başbakana. Dedim ki; nedir bu, bunların bir dökümünü verin bize. TMSF’nin yaptığı özelleştirmelerin yani kendi elindeki varlık satışlarının, Ulaştırma Bakanlığının, şu otoyoldur, limandır, vesaire satış, bunları bize bir verin. Çıt yok. Şubat ayından beri bekliyorum, şubat ayından beri çıt yok. Yani, bu nasıl şeffaflıktır, bu nasıl kamu yönetimidir? Biz, eğer burada milletvekillerinin denetleme hakkını sınırlandırırsak, bunun adı ikinci sınıf demokrasi standardıdır. Buna eğer layık görüyorsanız kendinizi, buyurun bu yola devam edin.

Bakın, burada özelleştirme konusunda değerli arkadaşlarım benden önce anlattılar. Yani, TÜPRAŞ özelleşmesinden tutun SEKA’ya vesaireye bir yığın şey var. WikiLeaks belgelerinde dile getirildi TÜPRAŞ’ın birinci özelleştirilmesi meselesi. 1,3 milyar dolara yüzde 67’si satılırken tam bir peşkeş, tam bir yağma, tam bir soygun yapılırken, sonuna kadar da direndiler ama olmadı, yargı orada müdahale etti ama bu gerçekleşmiş olabilirdi.

Değerli arkadaşlarım, bu tür talanlara acaba bir son verecek miyiz, yoksa daha da bu talanları artıracak bir yönde mi gidiyoruz? Bakın, şimdi bu talanları daha da artıracak bir yönde gittiğimizin birkaç tane size işaretini vereyim. Bunlardan bir tanesi Anayasa değişikliğidir. Referandum paketinde Anayasa’ya koyduğunuz hükümle yerindelik denetiminin yapılmasını kamu çıkarlarını, kamu yararını korumak açısından ortadan kaldırdınız. Bu Anayasa’nın en önemli hükümlerinden biri buydu, en zararlı hükümlerinden biri buydu bu paketin ve artık yerindelik denetimi yapılamaz durumda.

Şimdi, torba yasayla -bir torba yasa var biliyorsunuz şu an alt komisyon çalışıyor, bu torba yasayla- bunu daha da genişletmeye, yargı dışına nasıl çıkarırız bütün bunları, bu talan düzenini, onun hesaplarını yapıyorsunuz. Torba yasa dediğiniz nedir? Torba yasa, 165 sayfadan oluşan, gerekçeleriyle beraber, bir yasa, tam bir torba. Bu torba içinde çok şey var; emek aleyhine getirilen çokça düzenleme var ama özelleştirmeyle ilgili çok ilginç bir şey var. 93’üncü maddesinde bir geçici madde ekleniyor ve özelleştirme işlemleriyle ilgili yargı tarafından alınan yürütmenin durdurulması veya iptal kararlarının Özelleştirme İdaresi Başkanının yerine getirmemesinin önü açılırken, idarenin ilgili davadan feragat edebilmesi sağlanıyor.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Oyan, onu çıkardık.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Çıkar çıkarma, bunu getirmiş olmak, bu yağma düzenini sorgu sual olmaksızın getirmek bile bir önemli ayıptır bu grup açısından, iktidar grubu açısından, keza tabii Hükûmet açısından. Yani bu öyle bir şey ki, yani bunu getirerek şirkete özel, yani yürürlükte olan birtakım özelleştirme davalarını düşüren bir şey. Kaldı ki Seydişehir Eti Alüminyumu, TÜPRAŞ’ın işte yüzde 14,76; Global Menkul ve Ofer’leri, keza gene liman özelleştirmelerini, Balıkesir SEKA’yı, bütün bunları aslında yargı süreçleri dışına taşımak, ben yaptım oldu, fiilî durum yaratmak ve talanı meşrulaştırmak amacına yönelik oluyor.

Kamu İhale Kurumuyla ilgili birkaç şey söyleyeyim. Bir kere Kamu İhale Kurumu ve Kamu İhale Kanunu konusunda yapılanlar aslında tam bir yüz karası. Bu 4734 sayılı Kamu İhale Yasası ile 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Yasası 2003 ile 2008 arasında tam 18 kez değişti, tam 18 kez ama bu yetmedi, şimdi bunu yeniden değiştirmeye hazırlanıyorsunuz ve buradaki herhâlde çok iştah kabartan pastaları o bildiğimiz, eskiden biz buna iş adamı-siyasetçi-bürokrat derdik, şimdi tarikat-bürokrat-siyasetçi diyebiliriz, böyle bir üçgen içinde bu ihaleleri nasıl yönlendirebiliriz aşamasına gelmiş bulunuyorsunuz.

Bakın TEPAV’ın yaptığı bir araştırmaya göre 2008 itibarıyla toplam kamu harcamalarının, ihaleye konu olan harcamaların yüzde 22’si, 23’ü açısından bakınca 48 milyar dolarlık bir büyüklükten bahsediyoruz. 48 milyar dolarlık büyüklük çok önemli. Hadi istisnaları ve doğrudan teminleri bir tarafa bırakalım, 14 milyar dolardan aşağı olmayan bir pastadan bahsediyoruz. Yani çok iştah kabartıcı bir pasta. Yani bunu acaba nasıl biz ihale düzenlemeleri dışına çıkarırız veya mevcut ihale düzeneklerine kendimize göre daha kestirme yollara yönlendiririz?

Bunun anlamı şudur: 18 kez değiştirdik biz bu Kamu İhale Kanunu’nu ama bu bizim için gene de bir ayak bağıdır, hiç olmasa daha iyi olurdu. Hiç olmaması için ne yapıyorsunuz? Mesela, Kamu İhale Kanunu’na tabi değildir diye kırk beş tane yasa çıkardınız bu dönemde. Kırk beş yasa, Petrol Yasası, bilmem ne dâhil, Kamu İhale Kanunu’na dâhil değil. Bu da yetmiyor, yeniden değiştirmek istiyorsunuz. Yeniden nasıl değiştireceksiniz?

Bir tane de yeni bir taslağınız var, çok ilginç, birkaç kelime edeyim: Kamu Alımları ve Sektörel Alımlar ile İmtiyaz İhaleleri Hakkında Kanun Tasarısı taslağınız var. Bu, tüm alımları üç gruba ayırıyor, yani kamu alımları, sektörel alımlar ve imtiyaz ihaleleri. Bu, her grubu da kendi içinde alt gruplara ayırıyor; tam bir keşmekeş, tam bir kargaşa, içinden çıkılmaz bir durum, yani denetimsiz, istismara açık bir kargaşa düzeni. Şimdi, hangi ihalelerde kamu alımı, hangilerinde sektörel alım olacağı konusu açık değil, karmakarışık. Bu, bilinçli bir bulanıklık yaratma anlayışıdır. İstisnaları da çok anlamlı. Bakınız, bir tane örnek vereyim: Bu düzenlemenin 4’üncü maddesinin birinci fıkrasının (d) bendine göre, yabancı bir ülkeyle yapılan anlaşmaya farklı bir alım usulü konularak istisna kapsamına alınabileceği öngörülüyor. Yani, Rusya ile nükleer santral ihalesi yapıyorsunuz. Bunu burada yasaya bağladınız geri dönmesin, bir şey olmasın diye. Şimdi, artık buna da gerek kalmayacak, istediğiniz kadar, istediğiniz ülkeyle, hatta birden çok ülkeyle bir anlaşma yapacaksınız ve diyeceksiniz ki: “Bu, istisna kapsamındadır.” Yani, önce anlaş, sonra ihalesiz ihaleyi kap. Bunun anlamı bu; önce anlaş, kiminle anlaşacaksan, sonra ihalesiz ihaleyi kap. Ha, buradan hemen göndermeyi yapalım, bunun örneğini gördük. TÜPRAŞ’ın birinci özelleştirmesi bunun çok tipik örneği; 1,3 milyar dolara adresi bir posta kutusundan ibaret bir şirkete sattınız önce ama o döndü yargıdan. Şimdi diyorsunuz ki: “Bu, yargıdan dönmesin.” Nasıl dönmesin? “Ee, ben böyle bir kanun çıkarırım, buna istisna hükmü getiririm veya yabancı ülkeyle olduğunda bu girmez.” Ne güzel değil mi, böylece dikensiz gül bahçesini oluşturursunuz! Sayın Hasan Gül alınmasın, dikensiz gül bahçesi derken, o Gül gider, başka Gül gelir, dikensiz gül bahçeleri devam eder.

Şimdi, bakınız, bu Kamu İhale Kurumu da, çok ilginç bir şekilde, bu taslağa göre üye sayısı…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Oyan.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Efendim, bütçe münasebetiyle almış olduğumuz karar var, hiç söz uzatmıyoruz.

Teşekkür ederim.

OĞUZ OYAN (Devamla) – Peki, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Mustafa Özyürek, İstanbul Milletvekili.

Sayın Özyürek, buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA MUSTAFA ÖZYÜREK (İstanbul) – Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına gelir bütçesi hakkında görüşlerimizi açıklamak üzere söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, vergi sistemimizle ilgili Anayasa’mızda bir temel hüküm var. Anayasa’mızın 73’üncü maddesi der ki: “Vergi mali güce göre alınmalıdır.” O nedenle, vergi sistemini değerlendirirken bu ilkeyi göz önünde bulundurmak lazım. Bu ilke açısından baktığımızda, bizim vergi sistemimizde mali güce göre alınan vergilerin düşük, küçük, buna karşılık, tüketim üzerinden alınan, adaletsiz olduğu herkes tarafından kabul edilen dolaylı vergilerin yüksek olduğu görülecektir. Nitekim -birkaç puan her zaman oynayabilir ama- yüzde 70’ler civarında bir dolaylı vergi, yüzde 30’lar civarında bir, dolaysız, doğrudan alınan vergi söz konusu.

O nedenle, Hükûmet sürekli dolaylı vergilere yüklenmek suretiyle vergi politikasını götürmektedir, özellikle seçtiği alanlar petrol ürünleridir, sigaradır, içkidir.

Dünyanın en pahalı benzini değerli arkadaşlarım, Türkiye’de satılmaktadır. Çünkü Türkiye’de akaryakıt üzerinden, benzin üzerinden astronomik özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi alınmaktadır ayrıca özel tüketim vergisi üzerinden de yüzde 18 katma değer vergisi alınmaktadır. Hükûmet 2011 yılında 61 milyar lira ÖTV almayı planlıyor. Bunu nereden alıyor? Daha çok benzin üzerinden, akaryakıt üzerinden alıyor. Akaryakıt üzerinden alınan vergiler, özel tüketim vergisi ve katma değer vergisi toplam vergi gelirlerinin yüzde 15’ine ulaşıyor. Alkollü içkiler üzerinden çok yüksek vergi alınıyor ve sigara üzerinden çok yüksek vergi alınıyor.

Sayın Maliye Bakanı bir konuşmasında demişti ki: “Biz, halkın sağlığını düşündüğümüz için alkollü içkiler üzerinden yüksek vergi alıyoruz.” Sayın Bakan bu değerlendirmesiyle alkollü içkileri, içecekleri eroin konumuna getirmektedir. Yasaklamaya cesaret edemedikleri içkiyi zam üstüne zam yaparak kullanılamaz hâle getirmeye çalışmaktadırlar.

Değerli arkadaşlarım, vergi sistemimizdeki bu bozukluğun temel nedeni kayıt dışılıktır. Çünkü kayıt dışılık çok yüksek olunca, vergi kayıp ve kaçağı çok yüksek olunca, Hükûmet, gelir vergisini yeteri kadar tahsil edemiyor, kurumlar vergisini yeteri kadar tahsil edemiyor ve dolaylı vergilere yüklendikçe yükleniyor.

Değerli arkadaşlarım, kayıt dışılık bir ülkenin gerçekten ekonomik sistemini tahrip eden bir durumdur. Eğer ekonominizin yüzde 40’lar civarında bir kayıt dışılığı varsa sizin kullandığınız parametreler, büyüme gibi, istihdam gibi parametrelerin hiçbir değeri yoktur çünkü bu rakamların önemli bölümü tahminden ibarettir, gerçek bir hesaplama yapamazsınız. Ayrıca, kayıt dışılık rekabeti önleyen bir olgudur çünkü vergi ödemeyen bir işletmeyle vergisini kuruşuna kadar ödeyen bir işletmenin rekabet etmesi söz konusu olamaz.

Değerli arkadaşlarım, Hükûmet kayıt dışılıkla mücadele noktasında hiçbir ilerleme göstermemiştir. Sürekli kayıt dışılıkla mücadele için planlar, programlar hazırlandığı iddiası ortaya atılmakta ve son olarak da yeni bir revizyonla kayıt dışıyla mücadele programının ilan edileceği söylenmekte ise de şu ana kadar açıklanan bir program yoktur. Olsa bile işin özüne girmeden, ekonomiyi bütün sektörler itibarıyla, bütün kanunları gözden geçirerek kayıt dışılıkla mücadele eden bir anlayışla yönetmeden kayıt dışılıkla mücadele edemezsiniz. Kayıt dışılıkla mücadele tabii sadece Maliye Bakanlığının, vergi sistemimizin sorunu değil ekonomimizin bir sorunudur. Kayıt dışılıkla mücadele edebilmek için kayıt dışı çalışan sektörlere diyet borcunuzun olmaması gerekiyor. Ama AKP kayıt dışı sektörlerden beslenen bir partidir, bir iktidardır. Onun için, kayıt dışı ekonomiyle mücadele etmesi beklenemez, söz konusu olmaz fakat “Kayıt dışıyla mücadele etmiyoruz.” denilemeyeceği için de sürekli halkı oyalayan açıklamalar gündeme getirilir.

Değerli arkadaşlarım, vergi sisteminde kanunların adil, uygulanabilir olmasının yanında vergi idaresinin güçlü, etkin olması gerekir, vergi denetiminin etkin ve tarafsız olması gerekir. Vergi idaremiz ne yazık ki yeni bir kanun çıkmasına rağmen, Gelirler Genel Müdürlüğünü Gelir İdaresi Başkanlığına dönüştürmemize rağmen yeterli etkinliğe, güce ulaşamamıştır. Vergi denetiminin yansızlığı söz konusu değildir. Çünkü bütün sektörlerde, bütün iş dünyasında vergi denetiminin keyfî olarak kullanıldığı, partizan bir şekilde kullanıldığı, belli kesimleri susturmak için kullanıldığı bilinmektedir. Bir büyük kuruluşumuzun, bir sivil toplum örgütümüzün başkanı demişti ki: “Ne zaman Hükûmeti eleştirsek vergi denetçileri kapıda görünüyor.”

Ve gene büyük bir medya kuruluşu vergi incelemeleriyle etkisiz hâle getirilmiştir. Orada en büyük rakamı, hisse senedi alışverişinde uygulanmış olan katma değer vergisi oluşturmaktadır. Biz, bu incelemelerden sonra çeşitli şekillerde yaptığımız açıklamalarda ve burada, Türkiye Büyük Millet Meclisi kürsüsünde de ifade etmiştik ki bu raporlar dayanaktan yoksundur, yargıdan geri döner. Nitekim, hisse senedi satışından katma değer vergisi alınmasına dönük raporlar yargıdan dönmüştür ancak o kuruluş, o büyük medya kuruluşu icra takipleriyle, çeşitli baskılarla etkisiz hâle gelmiş, âdeta susturulmuştur. Onun için, yargı bağımsızlığı kadar vergi denetiminin bağımsızlığı da önemlidir.

Eğer siz, vergi denetimini bağımsız, tarafsız hâle getirmezseniz, bunu keyfî şekilde kullanırsanız o ülkede özgürlükten, girişim özgürlüğünden, teşebbüs özgürlüğünden bahsedemezsiniz. Bugün bütün iş dünyasına müthiş bir vergi korkusu hâkimdir. Niçin? Çünkü vergi denetimi son derece keyfî, son derece partizan amaçlarla kullanılmaktadır.

Ve yargı… Denilebilir ki: “Maliye vergi inceleme elemanları yanlış yaparsa yargı var.” Ama ne yazık ki bu Anayasa referandumundan sonra yargının da bütünüyle Hükûmetin emrine girdiğini biliyoruz, görüyoruz. Hâkimler Savcılar Yüksek Kurulunun yeni yapısı, orada yapılan atamalar göstermiştir ki bütünüyle yargı, vergi mahkemelerinde görevlendirilecek hâkimler, Danıştayda vergiyle ilgili konularda çalışacak hâkimler, artık bundan böyle Hükûmetin keyfine, isteğine göre görevlendirilecektir.

Değerli arkadaşlarım, vergi sistemini tahrip eden önemli olgulardan biri de sık sık çıkarılan vergi aflarıdır. AKP 2003 yılında naylon faturacıları affederek yola çıktı, şimdi sürekli yeni yeni vergi afları getiriyor. Şu anda Türkiye Büyük Millet Meclisi Plan ve Bütçe Komisyonunda görüşülen bir torba yasada yeniden yapılanma yani vergi borçlarının ve sosyal güvenlik primlerinin yeniden yapılandırılması öngörülüyor. Biz vergi aflarının doğru olmadığını bilmemize rağmen, bunun piyasanın, esnafın, tüccarın ihtiyacı olduğunu düşünerek destek olacağımızı söyledik. Biraz önce Değerli Arkadaşım Harun Öztürk’ün de söylediği gibi “21 maddeden oluşan bu ‘Yeniden Yapılandırma’ bölümünü ayırın, bir an önce Türkiye Büyük Millet Meclisinden geçirelim.” dedik ama iktidar çoğunluğu buna yanaşmadı çünkü o 21 maddelik yeniden yapılandırmayı, affı kullanarak pek çok konuyu bir torba yasa hâlinde topladı ve birlikte bunu çıkarmaya çalışıyor. Ama temmuz ayından beri de iş dünyası esnafıyla, tüccarıyla, sanayicisiyle bu yeniden yapılanmayı bekliyor. Ama bir yandan hacizler devam ediyor, bir yandan vergi incelemeleriyle af etkisiz hâle getirilmeye çalışılıyor.

Değerli arkadaşlarım, AKP belediyeleriyle çok övünür. İstanbul Belediyesiyle ilgili bir haber var. Belediye gerçi yalanladı ama o haberde deniliyor ki, Guardiyan gazetesindeki haberde: “İstanbul Belediyesi Avrupa’da uçurumun kenarında olan beş kentten biri.” Şimdi, belediye yalanladı, onu gördük. Ama ben Maliye Bakanından sormak istiyorum ve öğrenmek istiyorum: İstanbul Belediyesinin ne kadar borcu var? İstanbul Belediyesinin nerelere borcu var? Bunları konuşmamız lazım çünkü İstanbul Belediyesinin icraatlarını gerek Başbakan gerek AKP sözcüleri öve öve bitiremezler. Tabii bir şeyler yapılıyor ama buna karşılık da belediye iflas noktasına gelmiş.

Değerli arkadaşlarım, Ankara Belediyesi, çok büyük borcu olmasına rağmen çeşitli kanunlarla, yargıya gitmek suretiyle bu borcunu ödemez. Gene torba yasa nedeniyle dün komisyonda görüştük. 4,4 milyar lira Ankara Belediyesinin borcu var, bunun -torba yasa geçerse- 1,3 milyar lirası silinmiş, kaldırılmış oluyor. Peki, bütün belediyeler zamanında borcunu öderken Ankara Belediyesi niçin zamanında borcunu ödemiyor, niçin diğer belediyelere uygulanan yöntemler Ankara Belediyesine uygulanmıyor? Bunların açıklanması ve bilinmesi lazım.

Değerli arkadaşlarım, İstanbul Belediyesinin borçlarıyla ilgili acaba yeni bir kanun çıkacak mı, yeni bir uygulama yapılacak mı? Bunları da hep birlikte görmemiz, bilmemiz lazım.

Vergi sistemiyle ilgili bir diğer önemli müessese muhasebecilik ve mali müşavirlik mesleğidir. 1989 yılında ilgili yasa çıkmış olmasına rağmen Hükûmetin yeteri kadar ilgilenmemesi nedeniyle mali müşavirlik mesleği tam, etkin bir şekilde ne yazık ki kullanılamamıştır. Verilmiş olan yetkiler, Vergi Usul Kanunu’nda mevcut olan yetkiler uygulanmadığı gibi, camianın 80 bin kişiyi bulan TÜRMOB camiasının taleplerine cevap verilmemekte ve bu camia hak ettiği yeri alamamaktadır. Eğer bu camiaya yeteri kadar yetki verilse, güç verilse vergi denetiminde, vergicilikte önemli bir mesafe alınmış olur ama Hükûmet ve Maliye Bakanlığı hem kendisine verilen yetkileri kullanmıyor hem de bu yetkileri bir türlü devretmiyor. Eğer bu yapılmış olsa, malî müşavirlik müessesesi etkin bir şekilde değerlendirilmiş olsa inanıyorum ki vergicilikte çok önemli mesafe alabiliriz.

Ben bu düşüncelerle heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Özyürek.

AK PARTİ Grubu adına ilk konuşmacı Balıkesir Milletvekili İsmail Özgün.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Özgün, süreniz beş dakika.

AK PARTİ GRUBU ADINA İSMAİL ÖZGÜN (Balıkesir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Maliye Bakanlığı önemli bir bakanlık. Görevlerine şöyle bir baktığımız zaman, gerçekten, görevleri itibarıyla en köklü, en öncü kuruluşlarımızdan, bakanlıklarımızdan birisi olarak görüyoruz ve güçlü de bir geleneğe sahip bir bakanlığımız. Ta Osmanlıdan günümüze kadar geçen yüz elli yıllık -aşağı yukarı- bir süreç içerisinde ülkemizin gelişmesine, kalkınmasına bugüne kadar önemli katkıları olmuş bir bakanlığımız. Bakanlığımızın tabii en önemli görevlerinden birisi bütçeyi hazırlamak. Bütçeyi Meclise sunmak ve bütçeyi uygulamak gibi çok önemli bir görevi var. Aynı zamanda maliye politikalarının belirlenmesi, gider politikaları, harcama politikaları, bunların hepsinin belirlenmesinde çok önemli katkıları ve görevleri olan bir bakanlığımız. Yine, devlet hesaplarını tutmak, devlet mallarını idare etmek gibi önemli görevleri var.

Maliye Bakanlığımız bu görevlerini, geçtiğimiz sekiz yıllık süreç içerisinde gerçekten büyük bir performans göstermek suretiyle bugüne kadar görevini başarıyla sürdürmüştür. Hâlbuki geçtiğimiz dönemlere, AK PARTİ hükûmetlerinden önceki dönemlere baktığımız zaman bu konuda önemli sıkıntılar, ülkemiz, yaşamıştır. O dönemlerde Maliye Bakanlığının kamu maliyesinin görevini tam olarak yerine getirmemesinden dolayı da önemli ekonomik sıkıntılar, önemli problemlerle ülkemiz karşı karşıya kalmış, o dönemlerde mali disiplin sağlanması çabaları görülmüştür ancak onlar mali disiplini sağlayacağız diye hizmetleri daraltmış, harcamaları kısmış ve mali yükler de giderek o dönemlerde artmış ve büyük krizlerin içerisine halk girmiş, krizlerin faturası da ne yazık ki halka çıkarılmıştır. Oysa Hükûmetimiz döneminde görülmüştür ki mali disiplin sağlanması konusunda gerçekten büyük başarı orta yere konulmuş ve mali yükler hafifletilmiş ve bütçe konusunda da önemli gelişmeler kaydedilmiştir.

Hükûmetlerin veya Maliye Bakanlığının başarısını neye göre tespit edeceğiz diye baktığımız zaman, bu konuda iki önemli göstergeden söz etmemiz mümkündür. Bunlardan birisi bütçe dengesidir, diğeri de faiz dışı fazla dengesidir. Şimdi, buna bir baktığımız zaman AK PARTİ Hükûmeti döneminde bütçe dengesinde 2002 yılında yüzde 11,5 olan bütçe açığının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2010 yılında yüzde 4 olarak gerçekleşeceği beklenmektedir. Bu çok önemli bir gelişmeye, değerli arkadaşlar, işaret etmektedir. Yani bu rakam bize bütçe açığımızın giderek azaldığını göstermektedir, yani giderek artık denk bütçe yapma noktasına doğru gittiğimizi bize göstermektedir. Diğer önemli bir gösterge de faiz dış fazla dengesidir. Buna da baktığımız zaman, 2002 yılında yüzde 3,3 olan faiz dışı fazlanın gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranı 2010 yılında yüzde 0,5 olarak gerçekleşeceği görülmektedir. Bu da bize bütçe üzerindeki faizin baskısının giderek azaldığını göstermektedir. AK PARTİ Hükûmeti bütçeyi borç faizinden, borç faiz sarmalından kurtarıyor. Bu, bunu bize gösteriyor. 2002 yılında faiz giderlerinin bütçe içerisindeki payı yüzde 43 iken, yaklaşık bütçenin yarısı faize giderken 2011 yılında hedef yüzde 20 olarak orta yere konmuştur. Yani geçtiğimiz o 2002 yılından önceki hükûmetler döneminde toplanan her 100 liralık verginin 86 lirası faize giderken 2011 yılında 20 lirası faize gidecektir. Bu da gösteriyor ki Hükûmet doğru yoldadır, Maliye Bakanlığı görevini yapmaktadır ve bütçemiz gerçekten giderek düzelmektedir.

O bakımdan, çalışmalarından dolayı Maliye Bakanlığımıza ve çalışanlarına teşekkürlerimi buradan sunuyorum, başarılı çalışmalarının devamını beklediğimizi ifade ediyor, yüce Meclisi tekrar saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Özgün.

Malatya Milletvekili Sayın Öznur Çalık.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ÖZNUR ÇALIK (Malatya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Maliye Bakanlığının 2011 yılı bütçesi hakkında AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2002 yılında Türkiye’de başlayan köklü değişim sürecini Hükûmetimizin gerçekleştirdiği basiretli para ve maliye politikalarına borçluyuz. Bu değişim süreciyle birlikte, hem 2001 krizinin ardından gelen sıkıntılı süreci kendi avantajımıza çevirebildik hem de 2008 dünya ekonomik krizi karşısında önemli bir direnç göstermeyi başardık.

Biz biliyoruz ki ekonomik refah ancak siyasi ve ekonomik istikrar ile sürdürülebilir büyüme sağlanırsa artar. Sürdürülebilir büyüme ise kalıcı rakamlara ulaşabilmekle olur. 2003-2007 döneminde yıllık ortalama yüzde 6,9 gibi yüksek bir büyüme performansı gösteren Türkiye 2002 yılında sadece 3.500 dolar olan fert başına düşen millî geliri cumhuriyet tarihimizde ilk kez 2008 yılında 10 bin doların üzerine taşımıştır. Türkiye çok güçlü devletlerin bile ciddi finansal sıkıntılar yaşadığı bir dönemde geçen yıla göre yerini bir basamak daha yükselterek dünyanın en güçlü ekonomileri listesinde 16’ncı sıraya yükseltmiştir. G20’de Çin’den sonra en fazla büyüyen 2’nci ülke, 31 üyeli OECD ülkeleri içerisinde en fazla büyüyen ülke ilan edilmiştir ve bu, 2010 yılının ilk çeyreğinde yüzde 11,7’lik büyümeyi bize getirmiştir ve inşallah bundan sonra da büyümeye devam edeceğiz.

Ülkemizin yaşlanan bir Avrupa’nın yanında yükselen, genç, dinamik nüfusu büyük bir ekonomik kalkınma potansiyelini zaten beraberinde getirmektedir. Hükûmetimizin hedefi bu potansiyele sahip çıkmak, onu yapılandırmak.

Sosyal politikaların dünya ülkeleri tarafından krize kurban edildiği bu dönemde Türkiye, bu yüzden uluslararası araştırmalarca önümüzdeki otuz kırk yıla damgasını vuracak ülkeler arasında gösterilmektedir.

Bakınız, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan İngiltere’de üniversite öğrenci harçları yaklaşık 3 kat artırılırken, İspanya, Yunanistan ve Romanya’da kamuda çalışanların maaşlarında yüzde 5 ile 15 arasında kesinti yapılırken, Portekiz’de 2011 yılında kamuya yeni personel alınmayacağı duyurulurken, İtalya’da 2013 yılına kadar kamu sektöründe ücretler durdurulurken Türkiye’de neler oldu:

Tüm dünyada yaşanan ekonomik buhranın faturası vatandaşlarına kesilirken Türkiye’de vatandaşlar yüceltildi ve “İnsanı yücelt ki devlet yücelsin.” dendi. Türkiye’de Hükûmet insan emeğini, vatandaşın tatminini birinci dert olarak edindi. AK PARTİ kriz süresince ülkemizi kara yolları, demir yolları, hava limanları, hastaneler, üniversiteler, okullar ile donatmaya devam etti. Adalet, eğitim ve sağlığa en fazla bütçeyi ayırarak, yüzde 20 oranında da artırarak aslan payını verdi. Bu kapsamda, öğrenci harçlarını artırmak yerine 2011 yılında burs, öğrenim ve harç kredisi oranlarını yüzde 22 oranında artırdı. Maaşlarını 24 TL gibi çok küçük bir rakamdan 900 TL’ye yükselttiğimiz engellilerimiz için ise ayırdığımız bütçe yüzde 33 oranında artırıldı. Memurlarımızın maaşlarındaki 200 TL’yi aşkın zam ise hepinizin bilgisinde.

Değerli Başkan, değerli milletvekillerim; 1980’lerin başında Suudi Arabistan ekonomisi Türkiye’den daha büyüktü, Yunanistan ile eşit konumdaydık. Bugün ise Türkiye, dört bölgenin en büyük ekonomisi konumunda: Orta Doğu, Balkanlar, Kuzey Afrika ve Orta Asya. Şimdi, dünya ekonomik krizden kurtuluş yöntemleri geliştirmeye dursun, biz, 2011 bütçesiyle GAP, DAP, Konya Ovası gibi bölgesel projelere kaynak aktarmaya devam ediyoruz. Dünya ülkeleri çareyi küçülmekte bulurken biz, İtalya ve Hindistan arasındaki geniş coğrafyada en büyük sanayi üretim kapasitesiyle çalışan 200 organize sanayi bölgeli ülke olarak sanayi ve tüccarımızın üretim ve pazarlama ağlarını geliştirmeye destek veriyoruz.

Dünya ülkeleri mali tedbir paketlerinin yükünü halklarının omuzlarına yüklerken biz, insan potansiyelimizi ve kaynaklarımızı akılcı bir şekilde yönetmeye devam ediyoruz ve 21’inci yüzyılın Türk asrı olacağına inanıyoruz ve muhalefet partileri, ayda bir kongre ve kurultay yaparken bizler Türkiye olarak dünyaya çağ atlatmaya devam ediyoruz ve ben yüce Meclise saygılarımı sunuyor, Maliye Bakanlığımızın bütçesinin hayırlı olmasını temenni ediyor, teşekkür ediyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Kayseri Milletvekili Sayın Ahmet Öksüzkaya, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA AHMET ÖKSÜZKAYA (Kayseri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanunu görüşmelerinde Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesi hakkında söz aldım. Hepinize saygılar sunuyorum.

Maliye politikasının temel amaçlarından olan gelir politikası uygulamalarına yön veren Gelir İdaresi Başkanlığına, 2010 yılında toplam 1 milyar 568 milyon liralık başlangıç ödeneği ayrılmış iken 2011 yılında yüzde 15,87 oranında artışla 1 milyar 817 milyon lira olarak öngörülmüştür. Benzer oranda bir artış da yatırım harcamaları için yapılmıştır. Sermaye yatırımları için 2010 yılında başlangıç ödeneği 55 milyon 630 bin lirayken 2011 yılı için başlangıç ödeneği 82 milyon liraya çıkartılmıştır. Bu bütçeyle makine teçhizat alımı ve onarımı, yazılım alımı, araç alımı, bina onarım ve inşa faaliyetleri finanse edilecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gelir idarelerinin en önemli görevi, vergiye gönüllü uyumu sağlayarak verginin zamanında ve tam ödenmesini temin etmektir. Vergiye gönüllü uyumun sağlanamadığı durumlarda, uyum risklerini tespit etmek, değerlendirmek ve bu risklere yönelik tedbirler almak gerekmektedir. Bundan dolayıdır ki Gelir İdaresi Başkanlığınca daha kaliteli, hızlı ve kapsamlı hizmet sunma anlayışı benimsenmiş ve birçok uygulama hayata geçirilmiştir. Bu çerçevede, kurumsal, teknolojik, insan kaynakları, mükellef hizmetleri ve diğer hizmet alanlarına yönelik yatırımlara, proje ve faaliyetlere ait pek çok uygulama sürdürülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir İdaresi Başkanlığının son beş yıl içinde gerçekleştirdiği bazı icraatlardan bahsetmek istiyorum. Bilindiği üzere, 2005 yılında mükellef odaklı perspektifle yeniden yapılandırılan Gelir İdaresi Başkanlığı topladığı vergilerin daha adil ve verimli olması, sunduğu hizmet kalitesinin yükseltilmesi, vergi sisteminin basitleştirilmesi ve kayıtlı ekonomiye geçiş amaçları doğrultusunda önemli adımlar atmıştır. Gelişmiş ülke örneklerinde olduğu gibi, İstanbul ilinde Büyük Mükellefler Vergi Dairesi kurulmuştur. Ayrıca Vergi İletişim Merkezi faaliyete geçirilmiş ve telefon santralleri üzerinden hizmet veren “Call Center” uygulamasına geçilmiştir.

Maliye Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’ye eklenen bir maddeyle, Vergi İnceleme ve Denetim Koordinasyon Kurulu kurulmuştur. Bu Kurul, Maliye Bakanlığı bünyesinde hâlen farklı birimler tarafından, birbirinden bağımsız olarak gerçekleştirilen vergi incelemelerini tüm ülke bazında planlayacak ve denetim birimleri arasında koordinasyonun ve uygulama birliğinin sağlanmasını sağlayacaktır, yıllık vergi inceleme ve denetim planını hazırlayacaktır. Yapılan bu düzenlemeyle vergi inceleme ve denetiminde yeknesaklık ve uygulama birliğinin sağlanması hedeflenmiştir. Ayrıca, Gelir İdaresi Başkanlığınca Özelge Sistemi Uygulaması Yönergesiyle mükellefe özelge tayin edilmesi yönünde düzenleme yapılmış olup tüm bu işlemlerin elektronik ortamda gerçekleşmesini sağlayan Özelge Otomasyon Sistemi kurularak 26 Ocak tarihi itibarıyla tüm Türkiye’de kullanılmaya başlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi sizlere Gelir İdaresi Başkanlığının mükelleflere sunulan hizmet kalitesinin yükseltilmesi amacıyla teknolojik imkânların vergilendirmede kullanılmasına yönelik çalışmalarından bahsetmek istiyorum.

e-vergi uygulamasıyla birlikte mükelleflerin yaklaşık yüzde 99’u vergi dairelerine gitmeksizin, İnternet üzerinden beyannamelerini verebilmektedir. Mükellefler artık İnternet bankacılığı ve kredi kartı aracılığıyla vergilerini ödeyebilmektedir.

Klasik vergi denetimi anlayışından risk odaklı denetim modeline geçilmiş ve bu alanda bilgi teknolojilerinden daha fazla yararlanılmaya başlanmıştır.

Vergi incelemelerine tam inceleme için bir yıl, sınırlı incelemeler için ise altı aylık süre içerisinde incelemelerin bitirilmesi kuralı getirilmiştir.

Kredi kartı aracılığıyla motorlu taşıtlar vergisi ve diğer vergilerin tahsilatına başlanmıştır.

Yeni Özelge Sistemi hayata geçirilmiş ve özelgelerde standardizasyon sağlanmıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bilindiği üzere, kayıt dışı ekonominin vergi gelirleri üzerinde olumsuz etkilere yol açtığı, piyasadaki aktörler arasında haksız rekabete neden olduğu ve nihayetinde kayıt altında çalışan mükellefleri olumsuz etkilediği bir gerçektir. Ülkemizin bu sorununun çözülebilmesi için Kayıt Dışı Ekonomiyle Mücadele Stratejisi Eylem Planı hazırlanmış ve yürürlüğe konulmuştur.

Sayın milletvekilleri, Gelir İdaresi Başkanlığı bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Öksüzkaya.

Gaziantep Milletvekili Sayın Mehmet Erdoğan. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET ERDOĞAN (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın Başbakanlık Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bütçesi üzerinde AK PARTİ Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere ülkemizde özelleştirme çalışmaları, 1985 yılında Özelleştirme İdaresi Başkanlığının kurulmasıyla, dünyada olduğu gibi ülkemizin de gündeminde yer almıştır ancak yapısal reformlarda mesafe alınamamıştır. Yaşanan ekonomik ve siyasi istikrarsızlıklar özelleştirmeyi etkileyen başlıca sebeplerdendir.

Değerli milletvekilleri, özelleştirme alanında önemli bir döneme girilmiştir. Özelleştirmedeki kararlılık ve ekonomide sağlanan istikrar sonucu sekiz yılda 33 milyar ABD dolarlık özelleştirme gerçekleştirilmiştir. 1986 yılından itibaren gerçekleştirilen özelleştirme işlemleri tutarı ise toplam 41 milyar ABD dolarıdır. 2010 yılı Aralık ayı itibarıyla ihale süreçleri tamamlanmış ve sözleşmeleri imzalanmış olan uygulamaların toplamı ise 2,4 milyar dolardır. Krizden sonraki bir yılda gerçekleştirilen 16 milyar ABD dolarının üzerindeki özelleştirme uygulamaları ise ülkemize olan güvenin ve ekonomik istikrarın en önemli göstergesidir.

Özelleştirilen kuruluşlarda çalışan işçilerin ücret, izin ve çalışma süreleri geçmiş yıllarda olduğu gibi 2010 yılında da iyileştirilmiş, söz konusu işçiler diğer kamu kurum ve kuruluşlarına geçici personel statüsünde işe yerleştirilmişlerdir. 2005-2010 yılları arasında 29.337 işçi geçici personel olarak istihdam edilmek üzere Devlet Personel Başkanlığına bildirilmiştir.

Ayrıca, kamu iktisadi teşebbüslerinin ve buna bağlı kuruluşların, şartları elvermesi ve de Özelleştirme Yüksek Kurulu tarafından uygun görülmesi hâlinde 2011 yılında özelleştirilmeleri planlanmaktadır. Ülkemizde özelleştirme uygulamaları açısından 2011 yılı da 2010 yılı gibi başarılı geçecektir.

Özelleştirme uygulamalarının yanı sıra ekonomimizin en önemli dinamiklerinden olan küçük ve orta büyüklükteki işletmelerimize, üretici sanayicimize, yatırımcı girişimcilerimize Hükûmetimizin tüm teşvik ve desteği artarak devam etmektedir. Bu sebeple, Hükûmetimiz KOBİ’lerin mali yapılarını güçlendirmek için sağladığı sıfır faizli kredilerle işletmelere can suyu olmuş ve esnafımızı yatırıma ve istikrarlı büyümeye teşvik etmiştir.

Değerli milletvekilleri, bilindiği üzere özelleştirme ihalelerinin kamuoyu ve basının önünde açık, şeffaf ve hiçbir kuşkuya yer vermeyecek bir şekilde ve rekabet ortamında yapılması özelleştirmedeki başarının en önemli etkenlerinden biri olmuştur. Bu yapılan özelleştirmeler, ülkemizde rekabetin ve verimliliğin artmasına, kamunun üzerindeki istihdam ve finansman yükünün azaltılmasına büyük katkı sağlamıştır, yeni yerli ve yabancı sermayenin ülkemize yatırım yapma güvenini artırmıştır. Hükûmetimizin özelleştirme kapsamında sarf ettiği gayret ve çaba, ülkemiz ekonomisini daha da güçlendirmek içindir. Yapılan ekonomik programlarla ekonominin önünde büyük sorun teşkil eden cari açığı orta ve uzun vadede daha iyi, daha yönetilebilir seviyelere çekmek için tedbirler alınmaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sözlerimin sonunda, İstiklal Madalyası sahibi Gaziantep ilimizin 25 Aralık tarihinde, kurtuluşunun 89’uncu yıl dönümü kutlanacaktır. Bu sebeple, tarihimize altın harflerle yazılan bu tarih uğruna şehit olan 6.317 şehidimizi rahmetle anıyor, ülkemize ve milletimize merkezî bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Denizli Milletvekili Sayın Mehmet Yüksel. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA MEHMET YÜKSEL (Denizli) – Değerli Başkanım ve çok değerli milletvekili arkadaşlarım; Maliye Bakanlığına bağlı Özelleştirme İdaresi Başkanlığı hakkında söz almış bulunmaktayım. Hepinizi bu vesileyle sevgi ve saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, cumhuriyetimizin kuruluş yıllarında, İstiklal Savaşı’ndan sonraki dönemlerde rahmetli Atatürk’ün başlattığı, o günün şartlarına uygun devletçi bir yapıyla tüm yurtta şeker fabrikalarının, alkol fabrikalarının, Sümerbank’ların tüm yurt sathına kurulup yayıldığı bir dönemden, 1950’li yıllardan itibaren de yavaş yavaş ülkemizde ve dünyada devletçilikten, devlet yapısından özel sektöre doğru geçiş başlamış ve bu maraton bugüne kadar devam etmiştir. O günkü devlet yapıları hantal bir devlet yapısı ama daha sonra özelleştirmeyle birlikte bu yapıdan hızla kurtulunmuştur.

Dünyada özelleştirme olgusu 1980’lerden itibaren İngiltere başta olmak üzere birçok ülkede uygulanmaya başlamış ve kısa süre içerisinde tamamlanmıştır. Yakın bir zamana kadar özel mülkiyete izin vermeyen, katı bir devletçi anlayışla yönetilen Merkezî ve Doğu Avrupa ülkeleri dahi, günümüzde, ekonomideki kamu işletmelerinin büyük kısmını özel sektöre devrederek ekonomilerini bunalımlardan korumuş, üretimde kalite ve verimliliklerini artırmış, sanayi yapısını ve teknolojilerini özelleştirme yoluyla yenilemiştir, Avrupa Birliğinin tam üyelikteki temel şartlarından olan işleyen pazar ekonomisi olma hedefini yakalayabilmişlerdir. Gelişmiş ve gelişmekte olan birçok ülkede başarıyla gerçekleştirilen özelleştirme uygulamalarında Türkiye ne yazık ki uzun süre başarıyı sağlayamamış olup bunun bedelini yüksek enflasyon, yüksek faiz oranları, kamu finansman açıkları, yüksek iç ve dış borçlanma ve benzeri olumsuzluklarla birlikte milletçe ağır biçimde ödemiştir.

Yine, özelleştirmenin sosyal boyutunu göz ardı etmeden onu incelediğimiz zaman da Hükûmetimizce 2004 yılında çıkarılan 2004/7898 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı çevresinde, 1992 yılından günümüze kadar yapılan özelleştirme uygulamaları sonucu işini kaybeden ve müracaatta bulunan 29.377 kişi işe yerleştirilmiştir. Dünya Bankası ile birlikte yürütülen Özelleştirme Sosyal Destek Projesi kapsamında gerçekleştirilen Yeniden İşe Yerleştirme Eğitimi ve Danışmanlık Programı’nda 33.500’ü aşkın kişinin katılımı sağlanmış, süreç sonunda da eğitimleri tamamlanan yaklaşık 16 bin kişi iş sahibi olmuştur. Yine, aynı proje çerçevesinde 12 adet iş geliştirme merkezi kurulmuş, bu merkezlerde 360’tan fazla işletme faaliyete geçmiş ve toplam 1.650’nin üzerinde kişiye istihdam sağlanmıştır.

Evet, tabii, burada, işletmelerin, Türkiye’deki ve dünyadaki işletmelerin kalbi ve omurgası o işletmenin finansmanı ve muhasebesidir, hükûmetlerin kalbi ve omurgası ise maliye bakanlığıdır. Maliye Bakanlığı öyle bir kurum ki herkes sizden ister fakat siz bakanlık olarak incitmeden, incinmeden, tıpkı bir tüccar gibi zor olanı başarmak zorundasınız. Zıtlıklarla dolu bu zor yolda, Sayın Bakanım, ekibinizle birlikte sizlere kolaylıklar ve başarılar dilerim.

Ben bir vecizeyle sözlerimi tamamlamak istiyorum: Evet, “Kucaklamaya kollarımızın yetmeyeceği bir ağaç küçücük bir tohumla başlar. En uzun yolculuklar küçücük adımlarla başlar.” Başarıya ulaşmak ise araştırmayla, girişimle, eğitimle, ileriyi görmekle başlar.

Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer milletvekilli arkadaşlarım, birleşime bir saat ara veriyorum.

 

Kapanma Saati: 12.59

 

 

 


İKİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 14.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin İkinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın on dördüncü turu üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası Hatay Milletvekili Orhan Karasayar’a aittir.

Buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA ORHAN KARASAYAR (Hatay) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Kamu İhale Kurumu 2011 yılı bütçesi üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Kamu giderleri içindeki en önemli bileşenlerden biri de kamu alımlarıdır. Kamu kaynaklarının verimli kullanılması, kamu hizmetlerinin zamanında ve verimli olarak yerine getirilmesinde kamu örgütlerinin mal ve hizmet ihtiyaçları ile yapım işlerinin etkin bir ihale sistemiyle temin edilmesi önem taşır. Ülkemizde uzun süre kamu alımı ihalelerine yönelik uygulamada eş güdümün ve iş birliğinin sağlanamamasında kamu alımları konusunda parçalı idari yapı etkili olmuştur. Kamu alımları konusunda saydamlık, verimlilik ve rekabeti artıran, aynı zamanda hesap verebilirliği, kamuoyu denetimi sağlayan yeni kamu alımları sistemi 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhaleleri Sözleşmeleri Kanunu ile düzenlenmiş ve 2003 yılı başından itibaren de uygulamaya konulmuştur. Türk kamu alımları sistemi, 4734 ve 4735 sayılı kanunlarla devletimizin kamu kaynaklarını en verimli ve en etkin şekilde kullanarak vatandaşlarına daha etkin ve verimli kamu hizmeti götürebilmesi, değişen ve çeşitlenen koşullara cevap verebilmesi, Avrupa Birliği ve diğer uluslararası uygulamalarla uyumun sağlanması bakımından daha saydam ve hesap verilebilir bir yapıya dönüştürülmüştür.

2003 yılından itibaren 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu kapsamındaki ihalelere ilişkin mevzuatın hazırlanması ve itirazen şikâyetlerin incelemesinde Kamu İhale Kurumu önemli çabalar sergilemiştir. Kurumun kuruluşundan bu yana kamu alımları sisteminin açıklık, rekabet ve güvenilirlik standartlarını oluşturacak önemli çalışmalar yapılmıştır. Kamu alımlarında şeffaflığın sağlanması ve ihale dokümanlarının hazırlanmasında hataların en az düzeye indirilmesi konusunda 1 Eylül 2010 tarihinde uygulamaya konulan Elektronik Kamu Alımları Platformu çok büyük bir adımdır. Kamuoyunda yeterince farkına varılamayan ve Kurumun, kamuoyunu yeterince aydınlatamadığı önemli bir gelişmedir. 1 Eylülden itibaren ülkemizde kamu idareleri, ihalelere yönelik ihale dokümanı hazırlama ve tekliflerin değerlendirilmesi işlemini elektronik ortamda gerçekleştirmektedir. Ülkemizde herkes kamu idarelerinin ihale dokümanlarına İnternet üzerinden ulaşabilmektedir. İhale sonucuna yönelik olarak ihaleye kaç isteklinin teklif verdiği, teklif veren istekliler, teklif fiyatları, sözleşme imzalanan istekli gibi bütün bilgiler yer almaktadır. Kurum tarafından yapılan çalışmalar ve planlar doğrultusunda, kısa bir süre içerisinde ihale sürecinin tüm aşamalarının İnternet ortamında gerçekleştirilmesi hedeflenmektedir.

Bütün kamuoyunun, EKAP olarak kısaltılan Elektronik Kamu Alımları Platformu’nu yakından takip etmesini önemsiyorum. Türk kamu alım sisteminde önemli bir dönüşüm sağlanmıştır.

4734 sayılı Kanun kapsamındaki ihalelere yönelik şikâyet sürecinin önemli olduğunu düşünüyorum. Özellikle 2003 yılından önce ihalelere yönelik, idari incelemeye yönelik bir düzenleme olmaması büyük bir eksiklikti. 4734 sayılı Kanun ile ihalelere yönelik idari şikâyet süreci ayrıntılı olarak düzenlenmiştir. Kamu İhale Kurumu itirazen şikâyetleri incelemekte ve karara bağlamaktadır. Yapılan başvurulara ilişkin kararlar, başvurularla ilgili belgelerin Kuruma ulaşmasını takiben yirmi gün veya on iş günü gibi çoğu Avrupa ülkesindeki süreçten çok daha kısa bir sürede verilmektedir.

İhale ilanlarının elektronik olarak yayımlanan Kamu İhale Bülteni’nde yayımlanmasıyla katılımın daha artmasına katkı sağlanmıştır. Kamu İhale Bülteni’ne herkes Elektronik Kamu Alımları Platformu üzerinden ücretsiz olarak erişebilmektedir. Ayrıca, platforma ücretsiz olarak kayıt olan kişiler kendileriyle ilgili ihale ilanlarından haberdar edilmektedirler.

Kamu ihale sistemindeki rekabetçi, şeffaf, güvenilir uygulamaların devletin harcamalarında etkinliğin sağlanması açısından çok önemli olduğu hususunu bir kez daha vurgulayarak sözlerime son veriyor, 2011 yılı bütçemizin ülkemize ve aziz milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili İbrahim Yiğit.

Sayın Yiğit, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA İBRAHİM YİĞİT (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı Kamu İhale Kurumu bütçesi üzerinde grubum adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu ve 4735 sayılı Kamu İhale Sözleşmeleri Kanunu 1 Ocak 2003’te yürürlüğe girmiştir. Kamu İhale Kurumu, bu kanunlar çerçevesinde, mal alımları, hizmet alımları, yapım işleri ve danışmanlık hizmeti alımı ihalelerine yönelik yönetmelikler, tip idari şartnameler, sözleşme tasarıları ile diğer ikincil mevzuatı hazırlamıştır.

Kamu alımlarının önemi her gün biraz daha artmakta. Kamu alımları ülkelerin sanayi politikalarını ve sosyal politikalarını etkileyen bir niteliğe sahiptir. Özellikle 2003 yılından itibaren ülkemizde kamu alımlarına yönelik ciddi gelişmeler olmuştur, kamu alım ihalelerinin şeffaflaşması ve kamu kaynaklarının verimli kullanılması için önemli adımlar atılmıştır.

Değerli arkadaşlar, Kamu İhale Kurumu ve Maliye Bakanlığı, kamu alımlarına yönelik uygulamalarda eş güdüm ve iş birliğinin sağlanması için önemli çalışmalar yapmaktadır. Avrupa Birliği ilerleme raporunda Kamu İhale Kurumunun idari kapasitesinin güçlü olduğuna vurgu yapılması son derece önemli bir gelişmedir.

Kurumun çalışmalarını temelde iki kategori altında toplamak mümkündür: İhale mevzuatının hazırlanması ve ihale mevzuatına ilişkin uygulamaya yönelik çalışmaların yapılması, ikinci olarak da ihalelere yönelik itirazen şikâyetlerin incelenmesidir. 2003 yılından önce ihalelere yönelik idari başvurular açısından bir mekanizma bulunmamaktaydı. İhaleye katılan firmalar sadece idari yargı yoluna başvurabilmekte, idari yargı tarafından konuya ilişkin karar verilmesi ise yıllarca sürmekteydi. Bugün ise önce idareye şikâyet başvurusunda bulunmakta, daha sonra da Kamu İhale Kurumuna itirazen şikâyet başvurusu yapılabilmektedir. Son derece kısa sürede doğru kararlar alınabilmektedir.

Kamu ihaleleri konusunda 2010 yılında olumlu gelişmelerden birisi de esnaf ve sanatkârların kamu ihalelerine katılmasının kolaylaştırılmasıdır. Özel sektörün bilgi düzeyinin artırılması amacıyla yaklaşık 20 bin kişiye ihale eğitimi verilmiştir.

Değerli arkadaşlar, ikinci önemli çalışma ise mal ve hizmet alımları ile yapım işleri ihaleleri için kapsamlı kılavuzlar hazırlanmasıdır. Bu kılavuzlar Mayıs 2010’da Kurumun İnternet sayfasında yayınlanmıştır. Bu kılavuzların son derece kapsamlı ve yararlı olduğu ilerleme raporunda da yer almaktadır.

Sanayi ve Ticaret Bakanlığı ile Kamu İhale Kurumunun mal alımı ihalelerinde yerli malının teşvik edilmesine de yönelik ortak bir çalışma başlatılması diğer bir konudur. Yerli üretimin desteklenmesi temel hedefimizdir. Kamu İhale Kurumu tarafından Elektronik Kamu Alımları Platformu 1 Eylül 2010 tarihinde uygulamaya konulmuştur. İdareler, tüm ihale dokümanlarını elektronik ortamda bu platformda hazırlamakta ve bu dokümanlara İnternet üzerinden ulaşmak mümkün olmaktadır. İhale sürecindeki işlemler İnternet üzerinden yapılmaktadır. Mart 2011’de ise elektronik ihale gerçekleştirilecektir. Ülkemiz gibi ihale yapan idare sayısının son derece fazla olduğu bir ülkede bunun gerçekleştirilmiş olması büyük bir başarıdır. Şu an platforma girdiğinizde Kamu İhale Kurumunun bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da uygulamacı idarelerle yaptığı iş birliğinin sürdürülmesinde yarar bulunmaktadır.

İnanıyoruz ki bu yolla sistemde yaşanan ve yaşanabilecek sorunların daha fazla eğitim ve ikincil mevzuatta yapılacak değişikliklerle giderilmesi ve kanunun temel ilkeleri olan saydamlık, verimlilik, hesap verilebilirlik ve rekabetin sağlanması gerçekleşecektir.

Sözlerimi bitirirken 2011 yılı bütçesinin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diler, hepinizi saygıyla selamlarım. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Yiğit.

Bursa Milletvekili Sayın Sedat Kızılcıklı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AK PARTİ GRUBU ADINA SEDAT KIZILCIKLI (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekili arkadaşlarım; gelir bütçesi üzerinde grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Öncelikle, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

2011 yılı bütçesine baktığımızda giderlerin 312,5 milyar lira, bütçe gelirlerin 279 milyar lira olduğunu ve bütçe açığımızın da 33,5 milyar liralara kadar düşürüldüğünü görüyoruz. Burada tabii gelir bütçesinin en önemli kalemi olan vergi gelirlerinin 232,2 milyar olarak hedeflendiğini görüyoruz. Tabii, gelir bütçesini aslında daha fazla konuşmamız gerekir diye düşünüyorum çünkü konuştuğumuz bütün bakanlık bütçelerinde istediğimiz hizmetler ya da maaş artışları, katsayı artışları, yeni hizmetlerin yapılması, hep gider bütçesini büyütmeye yönelik talepler. Bu talepleri karşılayabilmemiz için hepimizin gelir bütçesi üzerinde çalışıp yeni kaynaklar bulmak ve gelir bütçesini artırmaya yönelik tedbirler almamız gerekir ki bu hizmetleri ya da bu talepleri çok daha rahat bir şekilde karşılayalım.

Tabii, bunun içinde en önemli kalem olan vergi gelirleri için kayıt dışılıkla mücadele çok önemli ve yine vergi oranlarının ödenebilir ortama getirilmesi önemli. Bu anlamda Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması, kurumlar vergisinin yüzde 33’lerden 20’lere düşürülmesi, katma değer vergisi üzerindeki indirimler, SSK primi üzerindeki indirimler ve ÖTV’lerdeki indirimler, özellikle kriz döneminde alınan tedbirler, gerçekten vergi gelirlerimizi de büyütmeye yönelik ve bu vergilerin de hizmete dönüşmesine yönelik çalışmalarıdır.

Önceden insanlar, özellikle vergi mükellefi, vergilerinin hizmete dönüşmediğini gördüğünde ve vergi oranlarının yüksekliğini bahane ederek vergiye karşı bir direnç oluşturuyordu ama alınan bu tedbirlerle vergiye karşı direncin azaldığını düşünüyorum.

Tabii, bu arada, insanlarımız, ödediği vergilerle 13 bin kilometreyi aşkın yeni duble yolların kara yollarımıza ilave edilmesi, 300 binleri aşkın toplu konutların hizmet olarak milletimize verilmiş olması, yapılan hastaneleri, yapılan okulları ya da barajları, hizmete açılan barajları gördüğü zaman kesinlikle vergilerin hizmete gittiğini, doğru yere gittiğini görmekte.

Değerli arkadaşlarım, bakın, faiz giderlerimizin gayrisafi yurt içi hasıla içindeki payı 2002’li yıllarda yüzde 14,8 iken bu oran 2011’de 3,9’lara kadar gerileyecektir. Yine vergilerimizin, topladığımız vergilerin faize gitme oranı 2002’li yıllarda yüzde 85,7 iken 2011 yılında bu oran yüzde 20,5’lara kadar düşürülecektir yani 100 lira vergi toplanıyor, yaklaşık 86 lirası faize verilirken bugün toplanan her 100 birim verginin sadece 20,5 lirası faize verilecek. Dolayısıyla millete ayrılan pay, hizmetlere ayrılan pay büyümeye devam ediyor.

Reel faizlerin 2002’de yüzde 39 olduğunu ama 2010 yılında reel faizin binde 6 seviyelerine, yüzde 1’lerin altına düştüğünü gördüğümüz için, artık üretim ekonomisinin çok açık bir şekilde bu ülkede kullanıldığına hep beraber şahidiz. Bütçe açığı 2002’lerde yüzde 11,5’tu, bugün 2,8’lere kadar gerilemiştir. Borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya olan oranı da 2002’lerde yüzde 74’ten 2011’de yüzde 40,6’ya düşmüş olacaktır.

Değerli arkadaşlarım, son verileri vermek istiyorum: Bakın, vergi gelirlerimiz 2002 yılında 60 milyar 205 milyonken, 2011 yılında 232,2 milyar olarak hedeflenmektedir. Bu da 3,8 kat artışa tekabül etmektedir.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Böyle kıyaslama olmaz ki… Öyle kıyaslanmaz.

SEDAT KIZILCIKLI (Devamla) – Gider bütçesine bakıyoruz: 115 milyar 682 milyonluk gider bütçemiz, 2002 yılında, bugün 312 milyar 500 milyona çekilmektedir, artış da 2,7 kattır. Gelir bütçesine bakıyoruz: 2002’de 75 milyar 592 milyon olan gelir bütçesi, 2011’de 279 milyara çıkarılmaktadır, artış 3,7 kattır.

Ben şunu söylemek istiyorum: Bunlar arasında bir kıyaslama yaptığımız zaman -çok basit- bu kıyaslamanın olabildiğini hepimiz görebiliyoruz. Sadece gider bütçesini, sadece gelir bütçesini kıyaslasaydım haklıydınız ama ben diyorum ki bu ülkenin gider bütçesi 2,7 kat artmıştır, gelir bütçesi 3,7 kat artmıştır. Gelir bütçesini daha çok artırırsanız daha çok hizmet edersiniz, millete daha çok verirsiniz diyorum. Biz de millete vermeye devam ediyoruz.

Teşekkür ediyorum, saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Kızılcıklı, 2002 rakamları içerisinde vergi dışı gelirler yok, sonrakilerde vergi dışı var.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

AK PARTİ Grubu adına konuşmalar tamamlanmıştır.

Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Sayın Hasip Kaplan.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına sizleri saygıyla selamlıyorum.

Evet, 2011 bütçesini görüşüyoruz. Gider 312,6; gelir 279, açık 33,5 milyar. Ancak geçenlerde bir gecede gayrisafi millî hasılayı kişi başına 2.345 dolara yükseltmiştiniz, bir de yıllık 16 bin dolara. Bu aralar döviz oynuyor, fırlıyor. Acaba, diyorum -kurlar riskli, Merkez Bankası da bazı önlemler alıyor- bir gecede de yoksullaşmayalım muhtemeldir ki.

Tabii, bütçenin patronu Maliye Bakanlığı; 72,1 milyar alıyor. Sonrası en büyük pay totalde güvenliğe ayrılmış, Millî Savunma Bakanlığı ve İçişleri artı, 33,2. Buna askerî harcamalar, silah alımları, F-35’ler falan dâhil değil çünkü gözükmüyor bunlar. Arkasından 35,8 de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı, hani “kara delik” denilen bir bakanlık, sonra 34,2’yle Eğitim Bakanlığı geliyor. Sağlık Bakanlığı da 17,2. Yani “Bu ülkenin eğitimi de sağlığı da o kadar önemli değil, güvenlik daha önemli.” deyip yapmışız.

Şimdi, genel bütçeli idareler arasında bakıyoruz: En az payı alan bakanlık Enerji. Allah, Allah diyoruz, 100 milyarla oynuyorlar, niye böyle? 451,7 milyon lira. Tabii, Enerji Bakanı elinde çanta, ithal enerji peşinde koşuyor, ihalelerle veya satmalarla uğraşıyor, bu nedenle kasa tamtakır. Enerji ithal olan bütçenin Bakanlığının bütçesi de o kadar olur diyoruz yani bunun başka yolu yok.

1,1 milyar dolar Dışişleri Bakanlığının çünkü diplomasiye ihtiyaç yok, maşallah AK PARTİ’lilerin hepsi diplomat, bakmayın hep masada kaybediyor diyenlere.

Yine 1,2 milyar Kültür ve Turizm Bakanlığı. Yani, niye bu kadar az diye soruyoruz? Arkadaşlar, bizim Suudi, İran gibi petrolümüz yok. Bu ülkenin aspirinidir turizm, onu da göz ardı etmeyin.

Anayasa Mahkemesine 16, Yargıtaya 76, Danıştaya 101, Sayıştaya 128 milyon ve AKP’lilerin “…tay”ları sevmediğini biliyorum ama yani Anayasa Mahkemesini hani ele geçirdiniz, diyorsunuz ya “Biraz para…” Adınız “Adalet”, adalete verseniz iyi olur diye düşünüyorum.

Şimdi, Özürlüler İdaresi Başkanlığına 9 milyon, toplam 10 milyon özürlü var Türkiye’de, kişi başına 80 kuruş vermişsiniz. Aile ve Sosyal Araştırmalar Genel Müdürlüğüne 7 milyon, Türkiye’de 30-40 milyon arası aile var, aile başına 25 kuruş vermişsiniz. Kadının Statüsü Genel Müdürlüğüne 5 milyon, 36 milyon kadın var Türkiye’de, kadın başına 15 kuruş ayırmışsınız. Hani referandumda bağırıyordunuz “Pozitif ayrımcılık” diye, hani Anayasa’yı değiştirmiştiniz? En az payı yine özürlülere, aileye, kadına ayırdınız.

Şimdi, tabii bu sosyal adalet anlayışınız, sosyal eşitlik anlayışınız, sosyal bütçe anlayışınız buraya kadar, burada iflas ediyor. Hepsi Cumhurbaşkanı Gül’ün dün Eskişehir’de bindiği bir F-16 uçağının parası etmiyor zaten.

Bir de görülmeyenler var arkadaşlar bütçede gider: Derin devletin bütçesi gözükmüyor. Operasyonlarda ne harcadığınız belli değil. F-35 uçaklarına, silah alımlarına verdikleriniz de belli değil. Örtülü ödenek de bilinmiyor. Başbakan çocuklara harçlık, oyuncak veriyor, onu da hazineden ödüyorsunuz. Vatandaşın parasını gaza harcıyorsunuz. İşkencecilere avukat tutuyorsunuz, ücretini ödüyorsunuz. Altın madencileri yüzünden Türkiye AİHM’de mahkûm oluyor, parasını siz ödüyorsunuz, rücu da etmiyorsunuz. Bütçeden çıkan da belli değil, giren de.

Bakın, mali yapılandırmayla hedef 50 milyar lira gelecek, bütçe kaleminde yok. Özelleştirmeyle daha iki hafta önce elektriği sattınız 6 milyar geldi, o da bütçede yok. Yap-işlet-devret var, satış kiralama var, Galataport, üçüncü köprü, kara yolları satılacak, e, o da gözükmüyor. Gözükmezse bunun adı nedir arkadaşlar? Bunun adı, alın size illegal, korsan bütçe, girdisi, çıktısı belli olmayan.

Şimdi, bakın, ekonomiyi anlaşmazlıklardan, uzmanlıklardan kurtarmadınız, şeffaflıktan kaçtınız, iki Türkiye oluşturdunuz. Birisi varsılların, zenginlerin Türkiye’si, diğeri de yoksulların, milyonların Türkiye’si. Bu bir gerçek, bu fotoğraf. Şimdi bu fotoğrafta Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı 2010 İnsani Gelişme Endeksi diyor ki: “83’üncü sıradayız.” Avrupa’da 46’ncı sıradayız. Türkiye'nin bütün mal varlığının birçoğunu yüzde 10’luk kesim alıyor, yüzde 10; fakir ise yüzde 2’sini alıyor. Bu kadar adaletsiz bir gelir dağılımı var.

Şimdi, sayın milletvekilleri, faili meçhul cinayetler, dırvır yasası, linç girişimleri, çeteler, darbeciler, vurguncular, talancılar, yolsuzluk yapanlar, eline bayrağı, Atatürk’ü, Kur'an’ı alan yürüyor “Vatan, millet, Sakarya…” Bunların hepsi kahraman. Şimdi bir de demokratik haklarını kullanmak isteyenler var, “Eşitlik, özgürlük, adalet.” diyen. Onlar da oluyor vatan haini, terörist, bölücü.

“Askerî vesayete karşıyız.” diyorsunuz. Esas duruşu bozmadınız, biliyorum ama şu komutanları Yüce Divanda yargılama hadisesini açıklığa kavuşturun. Meclis karar vermesin, askerî heyetler karar versin diye taslak hazırlıyorsunuz. Bu sorunların yeri Meclistir derken mensuplarınızın bizi ihbar ettiğini görüyoruz; yargıya havale ediyorsunuz, Diyarbakır’da, Ankara’da savcılıklara.

Evren’in siyasi yasalarına, darbe Anayasası’na sığınmak ne kadar ahlaki ayrı bir konu ama defalarca AİHM’de parti kapatmadan mahkûm olan bir Türkiye var; daha dün HADEP’ten mahkûm oldu. Anayasa Mahkemesi, Siyasi Partiler Yasası’nın 108’inci maddesini de iptal etti hatta HAK-PAR, KADEK davalarında federasyonu istedikleri için açılan kapatma davasını reddetti. Yani dedi ki: “Federasyonu konuşup tartışabilirsiniz.” Şimdi federasyonun konuşulup tartışıldığı yerde demokratik özerkliği tartışamazsınız gibi bir tez atılıyor ortaya Anayasa Mahkemesinin açık kararlarına rağmen.

Şimdi, “Bürokratik vesayete de karşıyız.” dediniz. Başta güvenlik, her alanda kadrolaşma, valileri il başkanı, kaymakamları ilçe başkanı yaptınız. Şimdi, yargı vesayeti hakeza, adalet hakeza. Sizin zamanınızda yeni ceza tarifeleri oluştu: Basın açıklaması yedi-on altı sene, slogan atmak on üç sene altı ay, “Onurlu Barışa Evet.” demek, Diyarbakır Ticaret Sanayi Odası Başkanı, GÜNSİAD Başkanı, Tabip Odası Başkanı, STK başkanları bir yıl ceza ve ondan sonra özgürlükten bahsediyorsunuz. Kantarın topuzunu kaçırıyorsunuz. Size karşı olan çevrecileri de “bölücü” ilan ediyorsunuz Hasankeyf’e, Alliaonoi’ya sahip çıkan Tarkan’ı, Sezen Aksu’yu, Şivan’ı. Resmî selamlaşmayı da ideolojikleştirdiniz, kafa tokuşturan, toslayan bir cumhuriyet yarattınız. Maşallah “eşitlik” dediniz, eşitliğiniz de ortada.

Şimdi, Cizre’yi de Yüksekova’yı da il yapacaksınız. Yani sizin amacınızı biliyoruz, güvenlik şu, bu, ama ben seçim bölgem Cizre, İdil, Güçlükonak olarak diyorum ki, buyurun, hodri meydan, yapmayan namerttir, getirin yasayı burada bir günde çıkaralım. Biz halka inanır, güveniriz. Halka inanmayanlar, güvenmeyenler, inkâr edenler korksun. Biz çok iyi biliyoruz ki halkımızın başı Cilo, Cudi Dağları kadar dik ve onurlu, gökyüzünün mavisi kadar özgürlüğe sınırsız sevdalıdırlar.

Şimdi, değerli milletvekilleri, ihbar, tehdit, aşağılama, ayrımcılık, inkâr devri sadece despotik rejimlerde, tiranlarda, darbeler döneminde kaldı. Hiçbir vatandaşımız Meclisin ve Türkiye'nin Kunta Kinteleri değildir. Zamanı gelmiş bir fikrin karşısında dünyanın en güçlü ordularının duramadığını tarih yazıyor. Bu nedenle bir tek seçenek var, konuşacağız. Dil dünyanın en tehlikeli silahıdır, birleştirir de böler de. Bilirsiniz, hayvanlar koklaşa koklaşa, insanlar konuşa konuşa anlaşır. Gelin, hukukun, demokrasinin, birliğin, kardeşliğin dilini konuşalım. Gelin, sorunları siyasetle çözelim.

Konuşmaktan, fikirlerden, projelerden korkmayan, konuşan bir Türkiye özlemiyle hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Siirt Milletvekili Sayın Osman Özçelik. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA OSMAN ÖZÇELİK (Siirt) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesi üzerine, Maliye Bakanlığının bütçesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

AK PARTİ “Dünyanın 17’nci büyük ekonomisine ulaştık, büyüklüğümüz o seviyeye ulaştı.” diyor. Fert başına düşen millî gelirin 10 bin dolar, önümüzdeki günlerde de 15 bin dolar olacağını söylüyor. Bu rakamların ne kadar gerçekçi olduğu konusundaki endişelerimizi bir yana bırakarak, bunlar gerçekten doğru bile olsa, bu ekonomik büyüme ve fert başına düşen millî gelir konusunda adaletli ve eşit bir dağılımın yapılabildiğini söylemek mümkün mü? Gerek bireyler arasında gerekse bölgeler arasında kalkınmışlık farklarını giderebildiniz mi, eşit dağılım, adaletli dağılımı sağlayabildiniz mi? Görüyoruz ki gerek bireylerin gelir düzeyleri arasında gerekse bölgeler arasındaki dengesizlik bakımından görülmemiş bir fark, bir uçurum var, uçurumun eşiğinde.

Türkiye'de 15 milyon kişi yoksulluk sınırında, 2 milyon kişi açlık sınırında. Durum böyleyken kalkınmış bir ülkeden, kalkınmış bir ekonomiden söz edebilir miyiz?

Bakın, asgari ücretle ancak 2 depo benzin alabiliyoruz. Yine asgari ücretle ancak 2 koyun budu alabiliyoruz. İnsanların bir maaşıyla ancak 2 depo benzin alabildiği bir ülkede, eşitlikten, kalkınmışlıktan söz edebilir miyiz?

Açlıktan etkilenen dünya ülkeleri Eritre ve Kongo. Haiti’de insanların yüzde 58’i aç. Türkiye'de açlık sınırı, açlık oranı belki Eritre, Kongo ve Haiti kadar değil ama, Türkiye'nin bazı bölgelerinde açlık yine neredeyse yüzde 70’lere varıyor. Böyle bir dengesizlik karşısında demokrasiyi, eşitliği, özgürlüğü geliştirmeniz mümkün mü?

Bakın, bölgeler arasındaki fark açısından söylüyorum, İstanbul Türkiye’deki toplam tüketimin yüzde 24,6’sını yapıyor. Doğu ve Güneydoğu’da yurttaşlar toplam gelirlerinin yüzde 33,1 kadarını gıdaya veriyor. Güneydoğu’da toplam tüketim yüzde 5,4. Gelirinin yüzde 33’ünü gıdaya sarf etmek zorunda kalan insanların çok iyi tüketim yaptıklarını söylemek mümkün mü? Çok düşük gelirli olduklarını ve ancak gelirlerinin büyük bir bölümünü gıdaya ayırmak zorunda kaldıklarını, çocuklarının gıdalarından kısarak bütçelerini oluşturduklarını görüyoruz. Bölgedeki yirmi bir ilin toplam kazancı -buna Gaziantep, Erzurum, Malatya gibi görece kalkınmış, gelişmiş iller dâhil- ancak İstanbul’un yüzde 3’üne eşit durumda.

“İşsizlik yüzde 12’lerde.” deniyor ama bölgedeki bu oran kimi yerde, yer yer yüzde 70’lere kadar varıyor. Bölgede insanlar işsiz; yüzde 14, yüzde 12’ler inandırıcı değil. Bölgede işsizlik oranı yer yer yüzde 40’a, 50’ye, 60’a varıyor.

Şöyle bir hesaplama yaparsanız -ki, AK PARTİ rakamlarla oynamayı çok güzel beceriyor- diyelim ki, bir ilde veya bir bölgede işsizlik oranı yüzde 5, nüfus açısından eş durumdaki bir başka bölgede işsizlik oranı yüzde 25 yani 5 kat. İkisini topla, ikiye böl, işsizlik oranı otomatik olarak düşüyor. Böyle değil. Bölgeler arasında 3 kat, 5 kat fark var ve bu fark giderek açılıyor, büyüyor.

Diğer bütün ekonomik verilerde de AK PARTİ ortalamayı alıyor ama ortalama gerçeği ifade etmiyor. Mesela, okullaşma oranını ele alalım: Ortaöğretimde okullaşma oranı Türkiye ortalamasında yüzde 76,9. Bu, Türkiye ortalaması. Ortalamanın düşük görülmesini sağlayan iller Doğu ve Güneydoğu illerinde, örneğin, Siirt’te, Türkiye ortalaması 76,9 iken, Siirt’te bu oran yüzde 32, Hakkâri’de yüzde 41,5; Van’da yüzde 28. Bu illere benzer veya gelişmişlik düzeyi bakımından da çok ileri olmayan Rize’de yüzde 76,9; Kırklareli’nde yüzde 79,87; Bilecik’te yüzde 82. Okullaşma oranı bakımından da en geri kalmış iller yine Doğu ve Güneydoğu illerinde.

Mardin, Batman, Şırnak, Siirt kentlerini kapsayan TRC3 bölgesinin, kalkınma ajanslarının tasnifine göre, gayrisafi katma değer içindeki payı, yani bu dört ilimizin Türkiye’nin gayrisafi katma değer içindeki payı yüzde 1,1 yani katma değer üretmeyen bir yer. Buna mukabil Bursa, Eskişehir, Bilecik illerini kapsayan TR41 bölgesinde bu oran yüzde 6,6; katma değer üretimi 6 kat daha fazla. Bu, bölgedeki insanların tembelliğinden mi kaynaklanıyor? Yoksa yatırım yapılmadığı için üretim yapılmadığı hatta mevcut doğal olanakların bile engellenmesi, hayvancılığın güvenlik gerekçesiyle engellenmesi, tarımın neredeyse yok edilmesi noktasına gelmesi nedeniyle midir? Yoksa aynı zamanda, devletin yeterince yatırım yapmamasıyla mı ilgilidir?

Şimdi Başbakan diyor ki: “Bana ana dilde eğitimle ilgili bir taleple gelmeyin.” Peki, neyle ilgili gelelim? Bitlis’te diyor ki: “Benden fabrika da istemeyin. Devlet fabrika yapmaz.” diyor. Ee, ana dilimizde eğitim istemeyeceğiz, yani kültürel, demokratik, sosyal haklarımızı talep etmeyeceğiz. Başka? Ekonomik haklar da talep etmeyeceksiniz. Fabrika istemeyeceksiniz.

Peki, işsizliği nasıl önleyeceksiniz? Ee, işte kardeşiz ya! Bu içi boş kardeşlik, içtenlikten yoksun kardeşlik söylemleriyle artık bizi kandıramazsınız, artık bizi peşinize takamazsınız, deniz bitti, yalanın da sonu geldi artık, artık inandırıcı hiçbir şey bulamıyorsunuz. Ekonomik talepler yok sayılacak, kültürel, sosyal talepler yok sayılacak, bundan vazgeçeceğiz ve biz kardeş olacağız; bu söylem inandırıcı değil.

Türkiye nüfusunun yüzde 17’sini oluşturan Doğu ve Güneydoğu illerinde sizin Hükûmet döneminizde, 2008 yılında teşvik belgesi alan yatırımların oranına baktığımızda da korkunç bir fark var. Yani seksen yıldır devletin sürdürmüş olduğu bölgenin geri bırakılmışlığı, geri bırakılması projesinde farklı bir yaklaşımınız yok. 2008 yılında Marmara Bölgesi’nde teşvik belgesi alan yatırımların oranı, payı yüzde 39,7; Doğu Anadolu’da bu oran 4,7; parasal karşılığı da Marmara Bölgesi’nde 75 milyar, Doğu Anadolu’da 6 milyar. Nasıl kalkınma olacak? Aradaki fark nasıl kapanacak? Pozitif ayrımcılık yapılması gerekirken hâlâ bu fark giderek sizin Hükûmet döneminizde de açılıyor.

Devlet fabrika açamazmış, özel sektörle rekabet etmeyecekmiş. E, peki, özel sektörün orada yatırım yapmasını sağlayacak teşvik konusunda bir çaba göstermeyeceksiniz, altyapı sağlamayacaksınız, kendiniz de yapmayacaksınız, “Özel sektör yapsın.” diyorsunuz. Özel sektör nasıl yapacak? Hiçbir şekilde bunu yapacak durumda değil yani siz bölgede ne devletin ne de özel sektörün yatırım yapmasına olanak tanımıyorsunuz. Bölgeye çok yatırım yapıldığını söylüyorsunuz, ballandıra ballandıra anlatıyorsunuz. Hazine Müsteşarlığının rakamlarına bakalım, bölgeye yaptığınız yatırımlar savunma harcamalarıdır. Bakın, Siirt’te bölgeye yapılan yatırımların yüzde 36,3’ü, Tunceli’de yüzde 53’ü, Kayseri’de buna mukabil yüzde 24’ü, Isparta’da yüzde 29’u savunma harcamaları. Bölgede, Siirt’te sağlık harcamaları yüzde 11, sosyal güvenlik harcamaları yüzde 3, unceli’de sağlık 6,5; sosyal güvenlik yüzde 1,4; ama güvenlik harcamaları yüzde 53. Ve “Bölgeye biz çok büyük yatırımlar yapıyoruz.” diyerek bu halkı kandırmaya daha uzun süre devam edemezsiniz.

Zamanım bitti.

Evet, bu bölgeler arası dengesizliği giderecek yeni projelere ihtiyaç var. Demokratik özerklik projemiz, işte bunun çaresidir.

Saygılarımla bitiriyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

İstanbul Milletvekili Sayın Mehmet Ufuk Uras.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA MEHMET UFUK URAS (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli vekiller; önce Sayın Bakanım bir dakikanızı alacağım ama, her görüşmede söylüyorum, yine bakıyorum bürokraside bir tane kadın arkadaş yok, bir erkek topluluğu olarak görüşmelere geliyorsunuz. Hemcinslerinize gösterdiğiniz bu dayanışma konusunda sizi önce eşinize, sonra Türkiye’deki tüm kadınlara havale ediyorum.

Değerli Başkan, değerli vekiller; 2011 bütçesini tartışırken şüphesiz ki dünyanın ekonomik koşullarını göz ardı edemeyiz. Bugünün dünyası dünün dünyasından farklıdır. Dünün dünyasında ülkelerarası ekonomik koordinasyon büyük ölçüde G-7’lerce yapılmaktayken bugünün dünyasında aynı ihtiyacı “G-20” adı verilen yeni bir birlik karşılamaya çalışıyor. Bu ihtiyacın ortaya çıkışında, Çin ve Hindistan gibi geniş nüfuslu ülkelerin ucuz emek ve teknoloji yoluyla elde ettikleri maliyet avantajlarıyla birçok üründe rekabet üstünlüğü elde etmeleri yatıyor. Böylelikle, Çin, Hindistan, Brezilya gibi ülkelerin dünya ekonomik faaliyetleri içindeki payları arttıkça geleneksel G-7 ülkelerinin etkileri de azalıyor. Sonuçta, var olan uluslararası ekonomik düzenin sürdürülebilmesi için bu yeni yükselen ekonomilerin de işin içine katılması kaçınılmaz oluyor. Hatırlayın, 2008’de Amerika’da başlayan krizin yaygınlaşmaması için G-20’ler doğrudan bir koordinasyon merkezi gibi çalışmaya başlamıştı. Başta ABD ekonomisi olmak üzere, hemen hemen bütün dünya pazarlarında daralan talebin canlanması ve zora düşmüş şirketlerin batmaması, batanların da kurtarılması için genel bir mali genişleme kararı alındı ve bunun koordinasyonu da büyük ölçüde G-20’ler tarafından üstlenildi. Genişleyici politikalara bir son vermek gerekiyordu çünkü aksi durumda bütün dünyada enflasyon yeniden korkulu bir rüya hâline gelebilirdi, çünkü genişleyici politikalar talebi çok fazla tahrik ettikçe fiyatlar da yükselme eğilimine girebilirdi. O nedenle de bir çıkış stratejisine ihtiyaç vardı. Yani genişleyici politikaları durdurmak, daraltıcı politikalara geçmek gerekiyordu. Fakat bazı ülkelerde iyileşmeler beklendiği gibi gerçekleşmediğinden o ülkelerin daraltıcı politikalara geçmekte zorlandıkları görüldü. Bu ülkelerin başında da ABD gelmekteydi. Amerika bir türlü genişleyici politikalardan vazgeçmediği gibi Amerikan Merkez Bankası (FED) parasal genişlemeyi daha da arttırdı, karşılıksız dolar basmaya devam etti. G-20’ler bu işte başarılı olamadı ve bir anlamda kur savaşları da başlamış oldu. Kurların düzeyi normal olarak ülkelerin üretimdeki verimliliklerinin bir yansıması olarak onların rekabetçiliğinin bir göstergesidir. Uluslararası ticarette kurlar ancak ülkeler arası verimlilik ve enflasyon farklılığı oranında farklılaşabilirler. Fakat bu genel kabule rağmen bugün itibarıyla kur savaşları sona ermiş değildir. Amerika’dan sonra Avrupa Merkez Bankası da Yunanistan ve İrlanda’nın arkasından diğer başka Avrupa ülkelerinin de zora girebileceği kaygısıyla mali genişlemeye devam etmektedir.

Dünya ekonomisindeki bu gelişmelerin Türkiye'yi nasıl etkilediği meselesine gelince, açıktır ki parasal genişlemenin devam ediyor oluşu Türkiye'nin daha fazla sıcak parayla karşılaşmasına neden oluyor. Sıcak para bağımlılığı uyuşturucu bağımlılığından farklı değildir. Sıcak paranın ekonomiye girişiyle kurlar yükseliyor, ihracat azalıp ithalat artıyor ve sonunda Türkiye ekonomisinin bugün en önemli riski olan cari açık artıyor. Unutmamak gerekir ki Türkiye'nin en önemli ithalat kalemi enerjidir. Bu anlamda Türkiye enerji ithal edip bu enerjiyle üretim ve ihracat yapmaktadır. Kurların her yukarıya çıkışı üretim maliyetlerinin de yukarıya fırlaması demektir. Aynı şekilde unutmamak gerekir ki Türkiye aynı zamanda net borç alan bir ülkedir. Dolayısıyla, kurun her artışı, almış olduğu borcun da ödediği faizin de yukarıya fırlaması anlamına geliyor. Bu nedenle de kurların istikrarı çok önemlidir, ama ne var ki, uygulanmakta olan dalgalı kur politikası kurlar üzerinde etki etmeyi önlendiğinden, ekonomimiz dünya ekonomisindeki büyük dalgalar içinde yüzen bir tekne misali sallanıp durmaktadır.

Bugün Merkez Bankasının almakta olduğu tedbirler, bir yandan parasal genişleme yaratarak faizleri düşürmek ve böylelikle sıcak paranın önünü kesmek, ama öte yandan, bazı bankacılık uygulamalarıyla da, düşen faizlerin tüketimi ve kredilerini artırmasını önlemekten ibarettir. “Hiç yapılmasın.” diyenler piyasaya teslim olanlardır; “Az yapılıyor.” diyenler ise, yeni önlemleri tartışarak, ekonominin üzerindeki cari açık vesayetine karşı mücadele etmek isteyenler, ekonomideki adaletsizliği büyük sorun olarak görenlerdir. İktidar partisi, cari açığın yarattığı adaletsizlikleri, eşitsizlikleri ve tehlikeleri ciddiye almamaktadır. Her ne kadar bu politika akıllı bir politika gibi görünse de, Amerika’dan ve Avrupa’dan gelen sıcak para dalgalarıyla baş etmekte sınırlı etkisi olacaktır. O nedenle de cari açık hâlen ekonomide en önemli risk konusu olmaya devam etmektedir.

Bugün Türkiye ekonomisinde iki önemli alanda sorunlar ağırlaşıyor; biri işsizlik, diğeriyse cari açıktır.

Bütçe kanunu, hükûmetlerin bir yıl içinde gelirlerini hangi kaynaklarla elde edeceklerini ve bu kaynakları nasıl kullanacaklarını özetler. Devlet ve onu yöneten hükûmetler, faaliyetlerini geleneksel olarak merkezî bir biçimde belirlerler, bu, geçmişten bugüne süregelmiştir, ama artık her şey değişiyor. Dünya ve özellikle teknolojik gelişmelerle bilginin daha fazla yaygınlaşmasıyla bilgiye halkın ulaşımının daha fazlası olması sonucunda dünya toplumlarının kendi kaderlerini daha fazla belirleyebilecekleri bir dünya hâline geliyor. Artık bu geleneksel merkezîlik aşılmalıdır. Demokrasilerde, devletin yapacağı harcamaların büyüklüğüne ve kapsamına ve bu harcamaların yapılabilmesi için halkın ödeyeceği vergilere yurttaşlarla, çeşitli mekanizmalarla karar vermelidir. Bütçe, yurttaşların bir belgesi olmalıdır. Bir başka deyişle, kamu harcamalarına, bu harcamaların finansmanını oluşturan vergilere, bu vergilerin miktarına, süresine ve tahsil usulüne karar verme sürecine yurttaşlar kendi örgütleri aracılığıyla daha fazla katılmalıdır.

Kaynaklar ve harcamalar dengesi yurttaşların katılımına açık hâle getirilmelidir. Yurttaşlar kendi tercihlerini kendi örgütleri aracılığıyla yansıtabilmelidir.

Bugün bütçe tercihleri neye göre belirleniyor? Neye göre kararlar alınıyor? Milletvekilleri yurttaşların tercihlerini biliyor mu? Taleplerini ve ihtiyaçlarını anlıyorlar mı? Hayır.

Bu Hükûmet de, muhalefet de bütçe sürecini yurttaşların katılımını nasıl sağlanacağını düşünme üzerine şekillendirmelidir. Yurttaşın tercihlerinin nasıl yansıtılacağının değerlendirilmediğini açıkça görüyoruz. Sorulsa görülecektir ki yurttaşların tercihleri ile hükûmetlerin tercihleri arasında büyük farklar ortaya çıkmaktadır.

Sürekli açık veren bir bütçe, üretimin az tüketimin çok oluşu, bölgeler arasındaki dengesizlik, gelir dağılımındaki korkunç uçurum, kazançtan değil tüketimden vergi almayı alışkanlık hâline getirme, işsizlik, kayıt dışı ekonominin düzeyi, bütçenin aslan payını alan militer harcamalar yurttaşların tercihleri olabilir mi hiç?

Ekonomide de demokrasi ve katılım olmalıdır. Bu nedenle bugünün toplumlarının layık oldukları ve bütçede adaleti sağlayabilecek bütçe yapma yaklaşımının daha fazla katılım içermesi gerektiği, zamanın ruhuna uygun bir yaklaşımdır. Oysa AKP Hükûmeti böyle bir katılımcı bütçe yapma arayışı içinde değildir.

Ekonomideki düzenleyici kurulların örgütsel dizaynlarının da katılımcı olmaması, bunların ya hükûmetin ya da özel kesimin etkisi altına girmesi de aynı zihniyetin bir sonucudur.

Demokratik toplumlarda bütçenin kaynağını teşkil eden vergileri veren yurttaşların, sivil toplum örgütlerinin katılımı ve denetimi esastır. Hâlbuki bütçe çalışmalarında milyonlarca insanı temsil eden kuruluşların, odaların, sendikaların, meslek birliklerinin, sivil toplum örgütlerinin görüşleri alınmamaktadır. AKP Hükûmeti, vergi verenlerin ve kamu hizmeti almayı hak edenlerin taleplerini dinlemiyor. Ekonomide de demokrasi ve katılımı gerçekleştirmeden adalet ve eşitlik sağlanamaz.

Ekonomiyi anlaşılabilir kılmak, günlük yaşam ve demokrasi açısından halk için çok önemlidir. Hem ekonomik büyüme hem özgürlük ve demokrasi, işte olması gereken budur.

İktidar partisi, demokrasi ve özgürlük söz konusu edildiğinde sınıfta kalıyor. Ekonomide demokrasi ve yurttaş katılımından söz ettiğimizde, bilinmeyen bir dil konuşuyormuşuz gibi geliyor iktidar partisi milletvekillerine.

Katılım demişken, son günlerde koparılan gürültüye de değinmeden edemeyeceğiz.

Yerel yönetimlerin demokratikleştirilmesi demek, yerellerde yurttaşların daha fazla söz ve karar hakkı sahibi olması demektir. Yerinden yönetim demek, merkezî vesayetin azaltılması, süreç içinde tasfiye edilmesi ve yerinden yönetim mekanizmalarının güçlendirilmesi demektir, yani halkın yönetime katılması demektir.

Temsilî demokrasi ile katılımcı demokrasinin birliğinin sağlanması, hem demokraside istikrarı sağlar hem de demokrasinin demokratikleştirilmesini, halkın söz ve karar sahibi olmasını sağlar.

Bunu tartışmak, bu konuları demokratik zeminlerde özgürce konuşmak neden rahatsız eder, neden ürkütür? Olsa olsa, demokratik olmayan alışkanlıkların sürmesinden, bu zihniyetin kalıntılarından kaynaklanmaktadır yaşadığımız tıkanıklık. Hemen savcılar ve başsavcılar harekete geçebiliyor, “kapatırız”, “kapattırırız” çığlıkları atılmaya başlanıyor.

Galiba hâlâ anlaşılamadı ve hazin bir durumla karşı karşıyayız. Biz bir çınarız, ne kadar budasanız o kadar gürleşiriz. Köklerimiz çok derindedir.

Bir kez daha hatırlatalım ki bu çınarı köklerinden sökerek bu ait olduğu topraklardan uzaklaştırmaya çabalayanlar, bu ait olduğu topraklarda yaşamasın diye çabalayanlar esas bölücülerdir.

Özgür ve demokratik bir tartışmadan korkmaya gerek yoktur. Bugün, dünyada da Türkiye’de de zamanın ruhu, demokrasi, yurttaş katılımı ve özgürlüktür. Bu anlaşıldığı zaman değişim başlamış demektir. Sözde değil, özde demokrat olmak gerekiyor.

Soruyorum Hükûmete ve AKP milletvekillerine, muhalefet partilerine, çığlık çığlığa dolaşan bürokratlara: “Kamu Yönetimi Yeniden Yapılanma Kanunu” ya da o şerhlerle doldurduğunuz “Avrupa Yerel Yönetimler Şartı” veya “Bölgesel kalkınma ajansları” laflarını duyduğunuzda neleri hatırlıyorsunuz?

Bu konuların tartışılmasıyla yerinden yönetimin gerçekleştirilmesi ve güçlendirilmesi veya yerel yönetimlerin demokratikleşmesi tartışmalarının arasında büyük bir fark yoktur. Bu tartışmaları özgürce yapmazsanız, yapanları engellerseniz, o zaman ne Avrupa Birliği ne de yeni demokratik ve özgürlükçü bir anayasa konusunda söylediklerinize kimse inanmaz, hepsi sadece yalan olur.

AKP Hükûmeti, bütün geçmiş hükûmetlerin ve kendisinin de iktidarda olduğu sekiz yıl boyunca yaptığı gibi bir kez daha, vergide adaletsizliği yapısallaştıran dolaylı vergilere yükleniyor. Vergilerin yüzde 68’inin dolaylı, gerisinin, yani yüzde 32’sinin dolaysız vergilerden oluşan bir bütçe tasarısını ortaya koymuş olması bunun en açık ifadesidir. Adaletli vergi almak yerine, tüketiciden, halktan vergi alma anlayışından hiç vazgeçmeyecek misiniz? En son petrol fiyatlarındaki artışın ne denli çarpıcı olduğunu ve yurttaşlara çarptığını görmüyor muyuz?

Büyük gelir eşitsizliği olan Türkiye’de gelir uçurumunu bütçe üzerinden daraltmak mümkünken, tersine, vergi ve harcamalarla eşitsizlik büyütülüyor. Vergilerin ağırlığı, gelir vergisi yoluyla doğrudan, tüketim harcaması yaparken de dolaylı olarak çalışan sınıflardan alınıyor. Şirketler, bankalar, varlıklı sınıfın gücünün çok altında vergi ödüyorlar.

Vergilerdeki payı üçte 2’lik büyüklükte oluşan dolaylı vergilerin çoğunu, gelirinin tümünü harcamak zorunda olan ve harcarken vergilendirilen alt ve orta sınıflar ödüyor.

İhtiyaç duyulan kaynaklar hakça bir vergileme sistemiyle toplanamıyor.

Gelir bütçesini büyütmeden, geliri artırmadan tabii ki gider bütçesinin artması, daha fazla açık demek ve ileride daha büyük sıkıntılar demektir. O yüzden bizim öncelikle amacımız pastayı büyütmek olmalıdır. O yüzden bizim öncelikle amacımız gelir bütçesini çoğaltmak olmalıdır. Tabii ki gelir bütçesi içindeki en önemli kalemin de vergi gelirleri olduğunu biliyoruz.

Peki, bu Hükûmet bunu nasıl yapıyor? Dolaylı vergileri artırarak. Yani halkın elindekine göz dikerek. Kayıt dışına savaş açarak değil. Kazanandan daha çok vergi alarak, vergi adaletini sağlayarak değil, halktan daha fazla vergi alarak.

Gelir dağılımı adaletsizdir. Yoksulluk, eşit vatandaşlık temelinde çözülmelidir. Sosyal yardımlardan yararlanan yurttaşların sayısı artırılmalı, sosyal yardım politikası kapsamına alınmalı, çocuk yoksulluğuyla mücadelede özel sosyal yardım politikaları geliştirilmeli, yaşlılara yönelik sosyal yardım ve hizmet politikalarına kaynak ayrılmalı, sosyal yardım alanındaki kurumsal parçalanmışlık kaldırılmalı, insan onuruna yaraşır hâle getirilmelidir.

Bütün verginin neredeyse yüzde 70’ini yine çalışan kesimlerden alıyorsunuz. Bu tehlikelidir, emekçi halkı anlamayan bir anlayıştır. Yoksullarla değil, yoksullukla, işsizlerle değil, işsizlikle mücadele etmek esas politika olmalıdır.

Bu Hükûmet, çalışanların örgütlenme hakkının, sendikal haklarının, sosyal hakların, onurlu ücret politikalarının da sağlıklı demokrasinin temeli olduğunu anlamıyor. İşsizlik hâlâ yüzde 10-11’ler seviyesinde ki 2010 yılında büyümenin yüzde 7,5-8 gibi bir seviyede gerçekleşeceği düşünüldüğünde bunun oldukça can sıkıcı bir rakam olduğu ortadadır.

AKP Hükûmeti emek alanını ilgilendiren düzenlemelerde de benzer bir tutuma sahiptir. Çalışma barışının ve endüstri ilişkilerinin geliştirilmesinde, çalışma hayatıyla ilgili mevzuat çalışmalarının ve uygulamalarının izlenmesi amacıyla Hükûmet, işçi ve işveren konfederasyonları arasında etkin danışmayı sağlamak üzere üçlü temsile dayalı olarak kurulmuş bulunan Üçlü Danışma Kurulunu hiç bilgilendirmemektedir. Konfederasyonların görüşleri doğru dürüst alınmamaktadır. Üçlü Danışma Kuruluna İlişkin 144 sayılı ILO Sözleşmesi’ne ve de sosyal diyaloğa aykırı davranılmaktadır. Zaten Hükûmet, ILO kararlarına da hiç özen göstermemektedir. Özellikle sermaye kesimleri tarafından dile getirilen esnekliğin yaygınlaştırılması gibi öneriler olunca Hükûmet hemen vaziyet almakta, bunları desteklemektedir.

Eksik ve yetersiz istihdam edilenlerin -gizli işsizlerin- sayısını arttıracak, yarı zamanlı ve geçici çalışmayı yaygınlaştıracak önerilere Hükûmet büyük bir iştahla sarılmaktadır. Halbuki hedef, insan onuruna yaraşır nitelikli ve güvenceli işler yaratmaktır, esnek çalışma biçimlerini ve gençlerin sömürüsünü yaygınlaştırmaya çalışmak değildir.

Türkiye’nin en büyük sorunu hâline gelen işsizliğin çözümüne yönelik emek kesiminin taleplerine karşı sessiz ve duyarsız kalan da bu Hükûmettir. Kadınların ve gençlerin istihdama katılımının artırılmasına yönelik önermeler yerine, çalışma yaşamına en acımasız koşullarda katılan bu kesimlerin iş talebini artıracak önlemler alınmamaktadır. İnsan onuruna yaraşır bir iş talebinin göz ardı edildiği koşullarda, stajyer sömürüsünün artırılması, deneme sürelerinin uzatılması, kısmi zamanlı çalışma ile eksik zamanlı ve yetersiz istihdamın yaygınlaştırılması gibi uygulamalardan geniş kesimler lehine sonuçlar çıkarmak mümkün değildir.

“Stajyerlik” adı altında işe yeni giren işçilerin daha fazla sömürülmesine olanak tanıyan düzenlemeleri de bu Hükûmet tasarlamaktadır. Meslek yüksekokullarını da stajyer sömürüsü kapsamına alan, stajyerlik için uygulanan asgari ücreti aşağı çeken anlayışlara bu Hükûmet prim vermektedir. Ucuz emek sömürüsünün bir biçimi olan stajyerlik uygulaması genişletilmekte, ödenecek ücretler ise düşürülmektedir.

Kısmi süreli çalışmanın yaygınlaşmasını kolaylaştırıcı uygulamaları da bu Hükûmet tasarlamaktadır.

Türkiye, çalışma hayatı açısından çok ciddi kuralsızlıkların ve denetimsizliklerin yaşandığı bir ülkedir. Buna rağmen, atipik istihdam biçimlerinin yaygınlaştırılma çabası iyi niyet taşımamaktadır. Esnek çalışma biçimlerinden biri olan çağrı üzerine çalışmaya ilave olarak, evden ve uzaktan çalışma uygulamaları da ilave edilmektedir. Esneklik uygulamalarının İş Kanunu’na yeni çalışma biçimleriyle girmesi, esnekliğin yani kuralsızlığın bir kural hâline getirilmesini amaçlamaktadır. Kişinin çalışma yaşamına sadece kendisine ihtiyaç duyulduğunda dâhil olduğu, sosyal ve ekonomik haklarını iş gücüne dâhil oldukları bu geçici sürelerde kullanabildikleri bu tip düzenlemeler yetersiz istihdamın artırılmasını amaçlamakta, işsizliğin gizlenmesi anlamına gelmektedir. Yani işsizliği ortadan kaldıracak önlemler değildir bu Hükûmetin hedeflediği.

Bugün âdeta iki Türkiye oluşmaktadır: Birisi tuzu kuruların Türkiye'si, diğeri de toplumsal adaletsizlik pençesinde kıvranan milyonlarca insanın Türkiye’sidir. Sosyal, siyasal ve kültürel boyutları da bulunan iki Türkiye manzarası, demokrasinin gelişimi açısından da son derece düşündürücü ve vahimdir. Bu durumu değiştirecek olan acil sosyoekonomik adımlara ve toplumsal adaleti gerçekleştirecek sosyal bütçelere ihtiyaç vardır.

Tasarıda Hükûmetin 279 milyar gelir, 312,5 milyar Türk lirası gider planladığı ve bütçe açığının ise 33,5 milyar Türk lirası olacağı ifade ediliyor. Buradan da anlaşılmaktadır ki, 2011 yılının bütçe açığı gayrisafi yurt içi hasılanın 2,8’i olacaktır. Geçen yıl bu rakamın yüzde 4 olduğu dikkate alındığında Hükûmetin 2011 yılında daha da sıkı bir maliye politikası yürüteceği anlaşılmıştır. Ancak, bu kısılmanın merkezî yönetim giderlerinin gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 27’sinden yüzde 25,7’sine düşürülmesiyle elde edilen bir kısılma olduğu göz önüne alındığında ekonomide kamu ağırlığının azalmasıyla gerçekleşeceği anlaşılmaktadır.

Bu bütçeyle bir kez daha görülmektedir ki, işçisi, emeklisi, işsizi, çiftçisi, küçük üreticisi, öğrencisi, ev kadını, yoksulu ile geniş toplumsal kesimlerin taleplerini yansıtan bir sosyal bütçe yapılması için, temsilde adaleti içeren, yeni dünyanın hiçbir yerinde görülmeyen akıl dışı ve antidemokratik barajlar olmaksızın oluşturulacak yeni bir Meclise, yeni bir Hükûmete ve yeni bir Anayasa’ya ama sözde değil, sahiden demokratik ve özgürlükçü bir sosyal Anayasa’ya ihtiyaç vardır.

Engels vaktinde demişti ki: “Ne mutlu o yoksullara ki öteki dünya onlarındır, er geç bu dünya da onların olacaktır.” Bu saptamanın ne kadar doğru ve haklı olduğunu görüyorum.

Bu çerçevede, sosyal sınıfların, emekçi sınıfların talepleri doğrultusunda farklı bir bütçenin gerçekleşmesinin, özgür, demokratik, sosyal bir cumhuriyet inşa edilmesinde vazgeçilmez olduğuna inanıyorum, teşekkürlerimi ifade ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Uras.

Şahsı adına lehte, Hasan Angı, Konya Milletvekili.

Buyurun Sayın Angı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

HASAN ANGI (Konya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan merkezî yönetim 2011 yılı bütçe ve 2009 yılı kesin hesap kanunu tasarılarının Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Kamu İhale Kurumu ve Özelleştirme İdaresi Başkanlığı bölümleriyle ilgili lehinde söz almış bulunuyor, herkesi saygıyla selamlıyorum.

Sağlanan siyasi ve ekonomik istikrar ve gerçekleştirilen yapısal reformlar sayesinde sağlam makroekonomik temellere sahip bir ülke olarak, dünyada oluşan yeni ekonomik konjonktürü dikkate alan, reel ekonomiyi destekleyen ve aynı zamanda sosyal yönü güçlü bir bütçeyi görüşüyoruz.

2009 yılı bütçesinde Maliye Bakanlığına 52,5 milyar TL ödenek öngörülmüş, yıl sonunda 52,3 milyar TL harcama gerçekleşmiş, bu tutarın 970 milyon TL’si Bakanlığın kendi ihtiyaçları için kullanılırken 51,3 milyar TL’si ise diğer idarelere kamu hizmetlerinin finansmanı için aktarılmıştır.

2011 yılı gider bütçesinde 72,2 milyar TL ödeneğin 1,2 milyar TL’lik kısmı Bakanlığın kendi ihtiyaçları için, 27,2 milyar TL’si Sosyal Güvenlik Kurumuna, 1,5 milyar TL’si devredilen Köy Hizmetlerinin personelinin ücretlerinin karşılanmasına, 550 milyon TL’si KÖYDES için il özel idarelerine, BELDES için 400 milyon TL, mahallî idare payları karşılığı için 23,7 milyar TL, fon payları karşılığı için 5 milyar TL, yükseköğretim kurumlarına 10,1 milyar TL, yedek ödenekler için 1,7 milyar TL olmak üzere 71 milyar TL aktarılmak üzere öngörülmüştür.

2009 yılında faiz giderlerinin bütçe giderleri içindeki payı yüzde 20 olarak gerçekleşirken 2011 yılı için yüzde 15 olarak öngörülüyor. Vergi gelirlerine göre baktığımız zaman yüzde 20 olarak öngörülen ama gerçekleşmenin ise bunun altında kalacağının tahminini yaşıyoruz. Bir zamanlar “Vergi alma borç al.” mantığının ekonomiyi batma noktasına getirdiği, topladığınız vergilerin tamamının borç faizini dahi karşılamadığı bir dönemden bu oranlara indirildiğini görüyoruz. Bu başarıda emeği olanları kutluyorum. Bu başarıyı önemsiyorum. Geçmiş dönemlerdeki borçlanma anlayışı devam etseydi, bırakınız bütçenin tamamının borç faizine yetmeyeceğini, gayrisafi yurt içi hasılanın bile bunu karşılayamayacağı bir hâle gelirdik. Bu hâle gelinmemişse, AK PARTİ hükûmetlerinin basiretli politikaları, piyasalara verdiği güven ve vazgeçmediği mali disiplin anlayışıdır. Bir taraftan vergi oranlarında önemli indirimler yapılırken diğer taraftan kayıt içine girişler teşvik edilmiş ve böylece hem faizlerde hem de enflasyonda son otuz kırk yılın en düşük seviyeleri yakalanmış. Geçmişte söylenen “Ödediğiniz her kuruş vergi size yol, su, elektrik olarak döner.” sözü tekrar geçerli hâle gelmiş. Aksi hâlde, ödenen tüm vergiler faizi bile karşılayamaz, faizler artar ve devlet borç sarmalından dolayı Avrupa’daki şu anda krizden çıkmak için çırpınan ülkelere dönerdi.

Gelir İdaresinin yeniden yapılandırılması: Vergi ödemelerinde mükelleflere büyük kolaylıklar getirilmiş, tahsilatlar hızlanmış, bilgilendirmeler kolaylaştırılmış, birikmiş borçlarla ilgili ödeme kolaylıkları getirilirken borçlulara ilave yükler de hafifletilmiştir.

Piyasa ekonomisi için kurulan idare uzun yıllar geliri giderini bile karşılayamadığı için öncelikle özelleştirilmesi gerekli hâle gelen Özelleştirme İdaresi Başkanlığı, bugün kendisine yüklenen işi başarıyla yaparak 2003-2010 döneminde 33 milyar dolar olmak üzere 1986 yılından bugüne 41 milyar doları aşan özelleştirmeyi gerçekleştirmiş; 29,4 milyar doları Hazineye, 9,3 milyar doları da kapsamdaki kuruluşlara aktarılmıştır.

2011 yılı gider bütçesi 19,7 milyon TL olan, yüzde 74’ü personel giderlerine, yüzde 19’u mal ve hizmet alımlarına, yüzde 7’si ise sermaye giderleri ile cari transferlere tahsis edilecektir.

4 Ocak 2002 tarih ve 4734 sayılı Kamu İhale Kanunu’yla kurulmuş olan Kamu İhale Kurumu, kamu tüzel kişiliğini haiz, idari ve mali özerkliğe sahip bir kurumdur. Kamu İhale Kanunu kapsamında ülkemizde yılda yaklaşık 150 bin adet, tutarı 70 milyar TL olan ihaleler yapılmaktadır. Ekonomik ve teknolojik gelişmelerin son derece hızlı olduğu çağımızda kamu alımları gibi önemli bir alanın yönlendirilmesi, gelişmelere uygun düzenlemelerin yasal çerçevede yapılmasını sağlamak açısından Kamu İhale Kurumunun bu düzenlemeleri büyük önem taşımaktadır.

Bütçenin hazırlanmasında emeği geçenlere teşekkür ediyor, bütçemizin kurumlarımıza, milletimize hayırlı olmasını, ülkemizin güçlü ve aydınlık geleceğine emin adımlarla yürüyüşünün ivmelenerek ulaşmasına vesile olmasını temenni ediyor, heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Angı.

Hükûmet adına Maliye Bakanı Sayın Mehmet Şimşek.

Sayın Bakan, buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ben de Maliye Bakanlığı bütçesine ilişkin değerlendirmelere, tespitlere cevap vermek üzere bu sözü aldım. Hepinizi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.

Müsaade ederseniz, önceden hazırlanmış bir konuşma yapmaktansa gündeme getirilen birkaç husus hakkında sizleri aydınlatmak istiyorum. Genel olarak Türkiye’deki vergi yükü üzerine epey bir tartışma tabii ki yaşanıyor, o konuyla başlamak istiyorum. Daha sonra özelleştirme konusuna değinmek istiyorum. Arkasından, yine sık sık gündeme gelen borç, kamu borç stoku tartışmalarına değinmek istiyorum.

Bunlara ek olarak, müsaade ederseniz, özellikle son dönemde yaptığımız mükellef haklarındaki iyileştirmeler, denetimin daha etkin, daha verimli çalışmasına ilişkin yaptığımız çalışmalar ve bu çerçevede kayıt dışılıkla ilgili olarak attığımız adımlar, yani bu hususları da içerecek şekilde sizlere bir sunum yapmak istiyorum.

Sayın Başkan, tabii ki, Türkiye’de vergi yükü tartışmasına başlarken, bir genel olarak Türkiye’de gerçekten vergi yükü yüksek mi değil mi, o konuya bakalım.

Tabii ki, en son OECD Aralık 2010 yılında bir çalışma yayınladı. Şu an itibarıyla OECD’de 33 tane ülke var bildiğim kadarıyla. Bu 33 ülke arasında Türkiye’nin toplam vergi yükü, millî gelire oran olarak… Ki, bunun içinde sosyal güvenlik primleri var, merkezî Hükûmetin topladığı bütün vergiler, harçlar var; mahallî idarelerin topladığı vergiler var, harçlar var. Yani Türkiye’de kamu tarafından toplanan bütün vergileri, bütün sosyal güvenlik primlerini alıyorsunuz, bunları topluyorsunuz, millî gelire oranlıyorsunuz, Türkiye’de bu oran 2009 yılı sonu itibarıyla yüzde 24,6. Bu oran, 33 OECD ülkesi arasında en düşük 30’uncu sırada. Yani genel olarak Türkiye’de vergi yükü, iddia edildiği gibi genel olarak yüksek değil. Yani Türkiye’de toplanan bütün vergi, sosyal güvenlik primlerinin millî gelire oranı yüzde 25’in altında, 33 OECD ülkesi arasında biz 30’uncu sıradayız. Mesela, OECD ülkeleri arasında ortalama yük yaklaşık yüzde 34 ama Danimarka gibi bir ülkede yüzde 48,2 fakat bizden düşükler de var, Meksika gibi, onlar da yüzde 17,5 civarında.

Peki, madem böyle, neden Türkiye’de vergi yükü yüksek algılaması var? Tabii ki, o zaman, mal ve hizmetler üzerindeki vergi yüküne bakmamız lazım. Mal ve hizmetler üzerinden, biz, genel olarak bir KDV alıyoruz bir de ÖTV alıyoruz bazı ürünlerde. Yine Türkiye’de dolaylı olarak, yani “dolaylı” diye tanımladığımız KDV, ÖTV vesaire gibi vergilerin millî gelire oranı Türkiye’de yaklaşık yüzde 11,2 civarındadır 2009 yılı sonu itibarıyla. Bu oran, yine OECD ülkelerine baktığınız zaman -aslında ortalamaya son derece yakınız- 15’inci sırada bir ülkeyiz. Yani toplam itibarıyla, topladığımız vergi itibarıyla yine OECD ülkelerinden çok farklı değiliz, ortalamasından çok farklı değiliz. Yani genel vergi yükü karşılaştırmasında olsun, mal ve hizmetlerin üzerindeki vergi yükü karşılaştırmasında olsun çok yüksek değil.

Fakat Türkiye’de bir sorun var. Nedir o sorun? Bizim gelir ve kazançlar üzerinden aldığımız vergilerin millî gelire payı düşük. Bu yeni bir husus mu? Değil. Düzeltilebilir mi? Tabii ki düzeltilebilir. Bu konuda da epey adım atıyoruz. Bu arada basit bir rakam vereyim: Son birkaç yıldır yapılan çalışmalar sayesinde, kira geliri elde edenler arasında daha önce hiç beyannamede bulunmayan 540 bin tane mükellef kazandık. Evet, daha önce mülk sahibi olup da, kira geliri elde edip de, bu, bizim kayıtlarımızda olmayan veya beyan etmeyen vatandaşlarımız arasından 540 bin tanesini biz bu anlamda, şu veya bu şekilde kayıt içine almışız ve bu vatandaşlarımız şimdi vergi vermeye de başlamışlar. Yani birtakım çalışmalar var ve hakikaten de bir başarı da var. Dolayısıyla çok büyük genellemeler yapıp…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Onlar yeni mükellef…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Müsaade edin ben bitireyim. Bakın, güzel güzel, size elimden geldiğince yardımcı olmaya çalışıyorum.

Şimdi, teker teker bazı vergi konularına da indiğiniz zaman… Mesela KDV Türkiye’de efektif oran… Çünkü Türkiye’de biliyorsunuz yüzde 1 olarak uygulanan ürünler var, yüzde 8 olarak uygulanan ürünler var, yüzde 18 olarak uygulanan ürünler var. Türkiye’de “ortalama” diyelim, KDV oranı yüzde 14,4. Hangi gün? Bugün itibarıyla veya 2009 yılı sonu itibarıyla. Peki, 2005 yılında bu yüzde kaçtı? Ortalama yüzde 16’ydı. Türkiye’de biz KDV’yi düşürmüşüz. Nerede düşürmüşüz? Eğitimde düşürmüşüz, sağlıkta düşürmüşüz, bazı gıda ürünlerinde düşürmüşüz, tekstilde düşürmüşüz. Aslında, birçok sektörde biz KDV’yi yani dolaylı vergi yükünü düşürmüşüz, artırmamışız. Bu dönemde bana KDV’si artan, oran olarak veya şu veya bu şekilde, yani bir ürün gösterin 2002’ye oranla, gerçekten o zaman bakalım.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Mücevherat...

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – ÖTV’ye bakalım. Şimdi, özel tüketim vergisi, Avrupa Birliği müktesebatına baktığınız zaman Avrupa Birliği diyor ki: “Enerji ürünleri, alkollü içkiler ve tütün mamullerinden özel tüketim vergisi alınır.” diyor ve hakikaten de Avrupa’daki bütün ülkeler alıyor. Biz, Avrupa Birliğiyle vergi faslını aştık, Avrupa Birliğiyle bir uyum sürecindeyiz. Şimdi, burada alınan vergiler gerçekten çok mu yüksek veya daha önemlisi bu dönemde bir artış oldu mu? Şimdi, bazı ürünlerde vergi yükü yüksek. Bunu ben her zaman söylüyorum ama bu dönemde, 2002’den bu yana bu vergi yüklerinde bir artış olmamıştır.

Bakın size en tartışmalı konuyu müsaade ederseniz rakamlarla vereyim. 95 oktanlı -ki 2002 yılında var olan bir ürün olduğu için bunu alıyorum, bugün 97 oktanlı var ama 2002’de 97 oktanlı olmadığı için- kurşunsuz benzin. Avrupa Yakası, İstanbul... 31/12/2002 yılında litre 1,63 lira yani 2002 yılının sonunda 1 litre benzin 95 oktanlı, her şey dâhil, vergileriyle 1 lira 63 kuruş. Peki, 2010, dün itibarıyla kaç lira? 3 lira 78 kuruş. Artış oranı ne kadar? Yüzde 131,9.

Şimdi, buraya kadar bilgiyi verdim. Müsaade ederseniz, bu dönemde petrol fiyatı nereden nereye çıktı onu da söyleyeyim. Petrol fiyatı Aralık 2002 sonu itibarıyla 28 dolardı, bugün itibarıyla, dün itibarıyla 93 dolardır. Bu petrol fiyatını biz belirlemiyoruz, uluslararası piyasalarda belirleniyor. Bunun yüzde 95’ini, yani petrolün yüzde 95’ini bu ülke ithal ediyor, doğal gazın yüzde 99’unu bu ülke ithal ediyor.

Şimdi, 50 litrelik bir depo düşünelim. Dolar cinsinden, 2002 yılında 49 dolara dolduruluyordu, bugün 121 dolara dolduruluyor. Yani dolar cinsinden hakikaten bayağı bir artış var. Peki, Türk lirası cinsinden 82 liradan dolduruluyordu 2002 yılında, bugün itibarıyla 189 lira. Artış, yine daha önce söylediğim gibi yüzde 131,9.

Peki, şöyle bir bakalım, en düşük memur maaşı ile siz ne kadar… Yani, daha doğrusu şöyle söyleyeyim: Bir memur, en düşük maaş alan bir memur maaşının yüzde kaçını ödeyerek bir depo doldurabiliyordu? 2002’de yüzde 20,8; bugün itibarıyla yüzde 14,5. Yani bugün en düşük maaş alan bir memurumuz maaşının yüzde 14,5’uyla bir depoyu doldurabiliyor, o gün maaşının yüzde 21’ine yakınını harcamak zorundaydı. Asgari ücret…

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – En düşük maaşlı memurun arabası yok.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, asgari ücretten bahsediyorum. Bunlar referans noktaları. Bunlar referans. Yani asgari ücretlinin var mı yok mu, bunun tartışmasına girmeyeceğim ben.

Şimdi, bakın, asgari ücretle siz maaşınızın yüzde 44,2’sini 2002 yılı sonunda harcayarak bir depo benzin alabiliyordunuz; yüzde 44,2’sini… Bugün yüzde 31,5’uyla alabiliyorsunuz. Peki, hadi varsayalım ki maaşlar hızlı artmış bu kategorilerde, hakikaten de alım gücü artmış. Onu bir kenara bırakalım. Şimdi, bizim dönemde bu vergilerde, bu vergi yükünde hakikaten bir artış var mı? Şimdi ona bakalım.

Şimdi, 2002 tarihinde Özel Tüketim Vergisi Kanunu yürürlüğe girmiş. Ne zaman? 05/06 yani Haziran 2002 yılında o günün Koalisyon Hükûmeti, bizim Türkiye Cumhuriyeti Hükûmeti veya Parlamento o dönemde bu tasarıyı kabul etmiş. Bu tasarıyla ne yapılmış? Petrol ürünlerinden maktu ÖTV alınmaya başlanmış. Bu maktu ÖTV de her ay -yani basitleştiriyorum- toptan eşya, TEFE oranında artırılıyor. Yani her ay bir maktu vergi var, o maktu vergi her ay enflasyon kadar artırılıyor ve böyle bir kanun çıkarılmış. Yani 2002 yılının ortalarında koalisyon hükûmeti böyle bir kanun çıkartmış ve bu kanun çerçevesinde ta 2005 yılına kadar bu uygulanmış 2005 yılına kadar. 2005 yılında benzine uygulanan maktu ÖTV 1 lira 36 kuruş düzeyinde, motorinden alınan ÖTV 83 kuruş civarında, 2005’e kadar. 2005 yılında, AK PARTİ Hükûmeti döneminde “Biz şu uygulamaya son verelim, bundan sonra Bakanlar Kurulu belirlesin.” denilmiş ve her ay enflasyonla maktu ÖTV artışına son verilmiş. 2007 yılının kasımına kadar hiç bu maktu ÖTV’lerde de artış olmamış. 2007 Kasımından sonra bir artış söz konusu ama bu artışlar, varsayalım ki 2002 yılında koalisyon hükûmetinin yaptığı yasal düzenleme çerçevesinde olsaydıkinin altında. Şimdi, bunu rakamlarla da vereyim. Ama burada önemli olan şey şu: Bütün bunlar, akaryakıt ürünlerinde vergi yükünün yüksekliğini ortadan kaldırmıyor. Akaryakıt ürünleri üzerinde 2002 yılında vergi yükü yüksekti, şimdi de yüksek ama bugün daha az. Şimdi, bakın, soruna bu şekilde bakarsak, o zaman...

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Oran ne? Oranı söyle.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın değerli arkadaşlar, 2002 yılı son gün, 1 litre benzin aldığınız zaman onun yüzde 70,3’ü maliyeye geliyor, hazineye geliyor, vergi. Bugün, yani dün itibarıyla alsanız yaklaşık yüzde 64,8’idir. Yani şunu söylemeye çalışıyorum: Siz, 100 liralık bir benzini 2002 yılında alsanız, o gün 70 liradan fazlası hazineye geliyordu, vergiydi, bugün yaklaşık 65 lirası vergidir. Şimdi, bu gerçekleri bilelim, ondan sonra tartışmaya devam edelim.

Değerli arkadaşlar, bakın vergi yükü artmamıştır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde, bakın, tek tük bazı ürünler hariç -onlara da bakabiliriz- hiçbir konuda vergi yükü ciddi anlamda artmamıştır. Akaryakıt ürünleri üzerindeki vergi yükü azalmıştır.

KÜRŞAT ATILGAN (Adana) – Yüzde 68’i vergi Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, kurumlar vergisi yüzde 33’ten yüzde 20’ye düşürülmüştür. Niye düşürülmüştür? Türkiye’deki şirketlerin rekabet gücü artsın, dünyayla rekabet etsin, Türkiye’ye daha fazla yatırım çekelim diye düşürülmüştür. Türkiye’de gelir vergisi…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yabancı bankalara kıyak yaptınız.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Telekom’a kıyak

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Telekom’a geleceğim. Telekom ne zaman özelleştirme programına alındı hatırlıyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Sayın Bakan; karşılıklı konuşmayalım. Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap ediniz lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, böyle bir konuşma tarzı var mı, böyle bir konuşma tarzı? Müsaade edin, bakın, ne güzel konuları açıklıyorum. Niye dinlemekte zorluk çekiyorsunuz?

BAŞKAN – Sayın Bakanım, Genel Kurula hitap edin.

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – Sayın Bakan, onlar gerçeklerden rahatsız oluyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, AK PARTİ hükûmetleri kurumlar vergisini yüzde 37’den yüzde 20’ye düşürdü mü? Düşürdü. KDV’yi düşürdü mü? Düşürdü. Bütün akaryakıt ürünleri üzerindeki vergi yükünü fiyata oranla düşürdük mü? Düşürdük. Gelir vergisini düşürdük mü? Düşürdük. Neydi? En yüksek dilim yüzde 45’ti, en düşük dilim yüzde 20’ydi. Biz bunları yüzde 15 ve yüzde 35’e düşürdük. Başka?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Vergiyi ne zaman düşürdünüz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, hemen hemen tüm vergi kategorilerinde vergiler, vergi yükü Türkiye’de düşmüştür, artmamıştır. Bu konuya ilişkin Gelir Politikaları Genel Müdürlüğümüzün çok güzel bir çalışması var, memnuniyetle sizlere de dağıtırım. Orada, olumlu olumsuz bütün yönleriyle Türkiye’deki vergi yükü ele alınmıştır. Ama bu bir gerçek, Türkiye’de vergi yükü son sekiz yıldır artmadı, vergi oranları itibarıyla da olsun, yükü itibarıyla da olsun birçok kategoride düştü.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Yabancı bankaların vergisini niye düşürdünüz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, müsaade ederseniz ikinci bir konuya değinmek istiyorum, o da özelleştirme konusu.

Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’de 1985’ten bu yana her hükûmet özelleştirme yapmaya çalıştı, her hükûmet.

AHMET BUKAN (Çankırı) – 15 milyon icralık dosya var, 15 milyon!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bunun içinde ANAP’ı var, Doğru Yol Partisi var, DSP’si var, MHP’si var, SHP’si var.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – AKP’si de var, AKP’si de.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yani aklınıza gelecek bütün Türkiye Cumhuriyeti hükûmetleri var, partileri var. 1985’ten bu yana Türkiye Cumhuriyeti’nde özelleştirme yapılıyor.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Özelleştirmeye kimse karşı çıkmıyor Sayın Bakan, peşkeşe karşı çıkıyoruz!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bugün yaptığımız özelleştirmelerin yüzde 90’ının programa alınması kararı bizden önce verilmiştir, yüzde 90’ının. Bunu, bu çalışmayı da yaptırdım.

Bakın, size söyleyeyim, Telekom, ERDEMİR, TÜPRAŞ, PETKİM, Türk Hava Yolları, Sümer Holding, Tekel, Şeker Fabrikaları, bunlar gibi yüzlerce kuruluşun özelleştirme kapsamına alınması bizden önce olmuştur ve bu özelleştirmelerin kararlarına mesela DSP-ANAP-MHP hükûmetleri döneminde karar verilmiştir. Güzel de yapmışlar, doğru yapmışlar, kendilerini tebrik ediyorum.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ederiz Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, yanlış bir şey değil, özelleştirme doğrudur.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Ama siz yanlış yaptınız, siz yabancılaştırma yaptınız, yabancılaştırma!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, bakın, 1985’ten 2002 yılına kadar her hükûmet döneminde, ANAP-DSP-DTP, DYP-DSP-ANAP veya diğer bütün hükûmetler döneminde birçok özelleştirme yapılmıştır ve bu yanlış bir şey değildir.

Peki, özelleştirmeler sadece bizim dönemimizde mi mahkemeler tarafından durdurulmuştur? Hayır. Bakın, AK PARTİ hükûmetlerinden önce otuz dört tane özelleştirme uygulaması Türk yargısı tarafından nihai karar olarak durdurulmuştur, iptal edilmiştir. Bu iptal kararlarının hiçbir tanesi uygulamaya konulmamıştır, hepsi ÖYK kararlarıyla -ki bunlar Resmî Gazete’de bile çıkmıyor- ortadan kaldırılmıştır. Fiilî imkânsızlık nedeniyle bir sorun var. Arkadaşlar, bir özelleştirme yapıyorsunuz, üç yıl, beş yıl sonra bir yargı kararı çıkıyor.

Bakın, bizden önceki dönemlerde bütün hükûmetler, altında Sayın Demirel’in, Rahmetli Ecevit’in, Rahmetli İnönü’nün…

KAMER GENÇ (Tunceli) – İnönü zamanında özelleştirme yoktu ki!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – …yani birçok Türk büyüğünün, liderin, parti liderinin imzası var bu kararlarda. Nedir bu kararlar? Bu kararlarla yargı kararları ortadan kaldırılıyor. Ne kararı bu? Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ve bunun örnekleri var. Ben şey yapmak istemiyorum. Bakın, burada, Mesut Yılmaz döneminde, 96-97 döneminde; yine Sayın Demirel döneminde, Sayın Akbulut döneminde, Sayın Ecevit döneminde yargı kararları…

KADİR URAL (Mersin) – Erbakan döneminde yok mu, Erbakan döneminde?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Onun döneminde de olabilir.

KADİR URAL (Mersin) – Söylesene Sayın Bakan, niye söylemiyorsun?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yargı kararları uygulanmamış, evet, AK PARTİ döneminden önce yargının iptal ettiği otuz dört tane özelleştirme fiilî imkânsızlık nedeniyle devam ettirilmiştir. Orada Meclise bile gelinip o zahmete girilmedi.

Bakın, biz ne yapmışız: Bizim dönemimizde Özelleştirme İdaresi mahkemeye gitmiş, o bahsedilen hususların düzeltilmesi için yargıya başvurmuş ve şu anda birçok konuda yargı süreci ya devam ediyor ya da Yargıtayda “Bu iş geri döndürülemez.” diye karar verilmiş. Dolayısıyla özelleştirme uygulamalarındaki problemler sadece bu döneme ait değildir. Geçmişte de özelleştirmede yargı iptal etmiştir. Bu iptal kararları uygulanmamıştır, otuz dört tane örneği vardır. AK PARTİ hükûmetleri döneminde benim bildiğim kadarıyla sadece ve sadece beş tane özelleştirme uygulaması yargıda nihai karar olarak iptal edilmiştir. Her beş uygulamaya ilişkin olarak da biz mahkemelerde dava açmışız bu varlıkları geri almak için ama gelin görün ki burada bir fiilî imkânsızlık söz konusu.

Değerli arkadaşlar, bakın, burada önemli olan kamu yararıdır. Tabii ki, bir şirketi özel sektör alsın, daha verimli, daha etkili çalıştırsın, daha fazla kazansın, daha fazla istihdam yaratsın diye özelleştirme yapılır. Biz özelleştirmeye gelir olarak bakmıyoruz, biz özelleştirmeye yapısal bir reform olarak bakıyoruz. Niye? Çünkü yapısal reform olarak baktığınız zaman zaten başarılı oluyor.

Bakın, sık sık gündeme getiriliyor Türk Telekom. Diyorlar ki: “Türk Telekom gayrimenkulleri satıyor.”

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Evet.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, 2005 yılından bu yana Türk Telekom’un sattığı bütün gayrimenkullerin değeri 49 milyon 418 bin 178 lira. Peki, Türk Telekom’un satın aldığı veya yatırım yaptığı gayrimenkullerin değeri ne kadar? Tam 674 milyon 534 bin 259 lira.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Telekom’un gayrimenkulleri düşük gösterildi.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yani, bakın, Türk Telekom gayrimenkule 13 kat daha fazla yatırım yapmış, 13 kat; 13 kat değerli arkadaşlar, 13 kat. Dolayısıyla…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Telekom kanuna aykırı olarak gayrimenkulleri satıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, hiçbir kanuna aykırı değildir. Satılanlar…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Hayır efendim, sözleşmeye aykırı…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Kanuna aykırılık olsaydı müdahale ederdik. Hâlâ, bizim, orada yüzde 31 oranında payımız var. 10 Yönetim Kurulu üyesinin 4’ü kamudandır. Bir yanlışlık olsa müdahale edilirdi. Hepsi şartnameye uygundur, hepsi kanun ve kurallara uygundur.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Her birisi 100 milyar lira maaş alıyor Sayın Bakan!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Devlete nasıl güven sağlayacaksınız değerli arkadaşlar? Kuralını koyacaksın, özelleştirmeye çıkacaksın, 85’ten beri yapacaksın; ondan sonra, keyfine gelmediği zaman: “Bunu yapamazsın, şunu yapamazsın.” Şartnamede ne varsa o yapılır.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şartnamede “Satılamaz.” kaydı var. Devir sözleşmesinde var.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, üçüncü bir konu kamu net borç stoku veya kamu borç stokuna ilişkin. Sayın Oğuz Oyan burada konuşmasına başlarken -ben metinden okuyorum- şunu dediler: “Başbakan her bütçe görüşmesinde burada bize IMF hikâyesi anlatıyor.” Sayın Oyan’ın söylediklerini okuyorum burada: “Bu IMF hikâyesine göre diyor ki, bakın geçen sene söylediğini söyleyeyim: ‘Biz 21,5 milyar dolar borçla devraldık IMF’den; ödedik ödedik, şu an 8 milyar borcumuz var. Muhalefet borçlandı, biz ödedik. Biz masaya adam gibi oturuyoruz.’” Devam ediyor Sayın Oyan, diyor ki: “Bu arada, bir hafta sonra biz çıktık, bunun külliyen gerçek dışı olduğunu anlattık. Şuydu gerçek: AK PARTİ iktidara geldiğinde 13,9 milyar liralık bir IMF borcu vardı, 23,5 milyar değil yani. Kaldı ki AK PARTİ döneminde bunlar artmıştı yani AK PARTİ net borçlanmaya devam etmiş, IMF borcunu kullanmıştı.”

Değerli arkadaşlar, IMF borcu bu. Hazinemiz her ay bütün borç istatistiklerini yayınlıyor. Bakın, en son Kasım 2010 itibarıyla Hazinenin yayınladığı borç istatistiklerinden bakıyorum. 2000 yılında -bakın, 2000 yılından başlıyorum- IMF’ye olan borç stoku dönem sonu itibarıyla -dolar cinsinden okuyorum- 4 milyar 174 milyon dolar. 2002’nin sonunda AK PARTİ biliyorsunuz devralıyor, borç: 22 milyar 86 milyon dolar. Yani 4 milyar dolardan yaklaşık 22 milyar dolar civarına çıkmıştır.

Şimdi, 2003’ün başında gerek yeni kullanımlar gerekse de kurlardaki hareketlerden dolayı -çünkü IMF’nin borçları SDR cinsinden veriliyor ama dolar cinsinden kur iniş-çıkışlarına bağlı- 2003’ün sonunda bizim IMF’ye borcumuz 24 milyar dolar. Şimdi, Sayın Başbakanımızın kullandığı 23,5 milyar dolar çok büyük olasılıkla -ben baktırdım arkadaşlara, 2003 yılının başı, o kur hareketlerinden de kaynaklanmış olabilir- doğrudur, yani Sayın Başbakan doğruyu söylemiş. 23,5 milyar dolar civarında bir IMF borcu vardı 2003’ün başında. Peki, bugün itibarıyla IMF’ye olan borcumuz ne? Ekim ayı itibarıyla söyleyebilirim, çünkü bu resmî bir rakam, 6,5 milyar dolar. Bu sene sonu tahmini nedir? Yaklaşık 6 milyar dolardır. Evet, yani 2000 yılında 4 milyar dolar civarında bir borçla başlıyoruz, bir ara 24 milyar dolara 2003’te çıkıyor, ama bugün itibarıyla 6 milyar dolara inmiştir. Şimdi, bu, Türkiye’nin başarısıdır. Bu Türkiye’nin başarısıdır ve bu hakikaten yani doğruları söylemek, doğruları takdir etmek niye? (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Ne demek “Sizin borcunuzu ödedik.”, biz ödedik, siz ödediniz diye bir şey mi var?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, şimdi…

Müsaade edin…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 2003 ve 2004’te de siz almadınız mı? “Sizin borcunuzu ödedik.” ne demek?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ödedik ama ödedik. (MHP sıralarından gürültüler)

MEHMET GÜNAL (Antalya) – 24 milyarın 10 milyarını siz almadınız mı?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – 24 milyar dolardan…

BEKİR BOZDAĞ (Yozgat) – 2008’de almamış, 2009’da almamış… Son iki yılda hiç almamış.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ya arkadaşlar, bakın… Şu anda ne kadar? Şu anda ne kadar IMF’ye olan? 6 milyar dolar. (MHP sıralarından gürültüler)

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, lütfen, karşılıklı konuşmayınız. Lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bir şey demedik, biz de sizin 6 milyarınızı hazirandan sonra ödeyeceğiz dedik.

BAŞKAN – Sayın Günal

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar, Türkiye’de…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Bizimkini ödemiyorsunuz siz…

BAŞKAN – Arkadaşlar, biraz sonra soru-cevap işlemi başlayacak, o zaman sorarsınız, lütfen… Sayın Günal, lütfen…

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Hayır, düzeltsin Sayın Başkanım.

BAŞKAN – Hayır, soru-cevap işleminde sorarsınız efendim, lütfen, konuşsun yani…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Az biraz matematik… (MHP sıralarından gürültüler)

Sizinkini ödedik… Sizinkini ödedik, 23 milyar dolardan aldığımızı ödedik, 23 milyar dolar, yani, DSP-MHP-ANAP döneminde alınan borç yaklaşık 23 milyar dolar, 22 milyar doların üzerinde. Bugün 6 milyar dolarsa AK PARTİ sizin borcunuzu ödemiştir tabii ki.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Biz de hazirandan sonra, sizin aldığınızı ödeyeceğiz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi,değerli arkadaşlar, bakın, matematikten biraz anlıyorsak, bir ülkede eğer faiz sıfır değilse borç artar… Faiz sıfır değilse…(MHP sıralarından gürültüler) Bakın, çok basit bir şey söylüyorum: 2002 yılında Türkiye’nin toplam kamu brüt borcu ne kadar? Lira, bakın artık millî gelirden de vazgeçtik, uluslararası standartlardan vazgeçtik. Ne kadar? Tam 256 milyar 899 milyon yani yaklaşık 257 milyar. 2002’nin sonu itibarıyla Türkiye’nin brüt kamu borç stoku yaklaşık 257 milyar lira, bunun bir kısmı iç borç, bir kısmı dış borç. Peki, iç borcun ortalama faizi ne kadar? Yüzde 63 civarında, 62,7 yani 100 liralık borç almışsınız 2002’de, 2003’te, eğer ortalama vade bir yılsa, hiç yeni borç almasanız, bu arada da faiz dışı açık veriyorsanız -ki geçmiş dönemlerde, özellikle 90’lı yıllarda Türkiye vermiş- ne oluyor o zaman? Borcunuz zaten artar bir miktar. Niye? Çünkü faiz sıfır değil ki, artacak tabii. Dış borcunuz da artar, faiz hiçbir zaman sıfır değil ki, kimse size sıfır faizle borç vermez.

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Şimdi alıyorlar sıfır faizle.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir borç stokunuz var, o borç stoku belli bir faizle alınmış, bu faizi bir sene, iki sene sonra ya ödeyeceksiniz o sene içerisinde… Hepsini ödeyemezseniz ne oluyor o zaman? O zaman borç stokunuz artar.

Şimdi, Türkiye tabii bu dönemlerde önemli faiz dışı fazla vermeye başlamış, hakikaten de bu borç yükünü aşağıya çekmiştir ama mutlak rakam olarak, TL cinsinden, dolar cinsinden borcun artması matematiğin gereğidir yani ondan daha doğal bir şey yoktur.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Geometrik olarak artıyor, matematiksel değil.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Çünkü borç faizi sıfır değil değerli arkadaşlar.

Şimdi, size basit bir örnek vereyim: Türkiye Cumhuriyeti 2000 yılı itibarıyla, bütün yani cumhuriyet tarihinde 2000 yılına kadar ne kadar borç stoku biriktirmiş? 85 milyar 555 milyon lira yani 85,5 civarında. Peki, 2002’de ne olmuş? Tam 3 kat artmış. Yani bırakın sekiz yılda 2’ye katlamayı, bakın, 2002’de 256,9 milyar lira olmuş yani 3 kat artmış. Şimdi, şunu diyebilir miyiz: Yani, efendim “Üç yıl içerisinde cumhuriyet tarihindeki borç stokunu 3’e katladınız?” Bunlara biz girmiyoruz. Bunların bir matematiği var, bir mantığı var.

MEHMET GÜNAL (Antalya) – Daha nasıl diyeceksin, söylüyorsun işte.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Ama siz söylüyorsunuz değerli arkadaşlar, siz bunları söylüyorsunuz.

Borç stoku Türkiye'de azalıyor; millî gelire oran olarak bakmak lazım, Türkiye'de millî gelire oran olarak… Türkiye hakikaten büyük bir başarı hikâyesi. Bakın, bu sene, Avrupa Birliğinde yirmi yedi tane ülke var. Bu ülkeler arasında borcunu en fazla azaltan ülke Türkiye. Borcu geçen sene en az artan ülke Türkiye. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ŞERAFETTİN HALİS (Tunceli) – Millî gelir dağılımında kaçıncı sıradayız?

NECATİ ÖZENSOY (Bursa) – Özel sektöre yüklediniz borçları.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, şimdi, özel sektöre de gelelim.

Değerli arkadaşlar, bakın, şunu söyleyeyim: Bütçe konuşmamda çok basit bir rakam verdim. 2002 yılında Türkiye Cumhuriyeti’nde bütün vatandaşlar, bütün şirketler, herkes çalışıyor, didiniyor ihracatçısıyla, esnafıyla, bir katma değer üretiyor. Buna “millî gelir” diyelim, buna “gayrisafi yurt içi hasıla” diyelim. Ne kadar? Bunun yüzde 14,8’ini faize ödüyoruz. Nereden? Bütçeden. Şimdi, bugün itibarıyla ne ödüyoruz? Yüzde 4,5 civarı. Peki, yüzde 14,8 gibi bir şey kalsaydı -yani varsayalım ki biz hiçbir performans göstermedik, biz aynı durumu devam ettirdik- 2011 yılında ne kadar faiz ödeyecektik? Türkiye bütçesi diyelim ki 312 milyar lira, bunun 179 milyar lirası faiz olacaktı. Hâlbuki ne kadar faiz öngörüyoruz? 47,5 milyar lira faiz öngörüyoruz. Yani bu bile tek başına gösteriyor ki Türkiye’de borç stoku artmıyor, Türkiye’de borç yükü artmıyor; Türkiye’de borç stoku azalıyor. Azalmasaydı bu kadar hizmet üretemezdi AK PARTİ.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Ne hizmeti ürettiniz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dolayısıyla, Sayın Başbakanın dediği doğrudur değerli arkadaşlar.

Şimdi, müsaade edersiniz, özellikle bir konuyu ben sizlerle paylaşmak istiyorum; mükellef hakları. Bu benim için çok önemli. Yani hakikaten, bakın, vergi denetimlerine ilişkin bir sürü tartışma yaşanıyor zaman zaman, doğrusu bu beni çok üzüyor.

Türkiye’de, bakın, 2009 yılında -tartışmaların en çok yaşandığı yıl diyelim- 92.752 tane vergi inceleme raporu yazılmış. Yani ben Maliye Bakanı olarak bütün samimiyetimle söylüyorum: Bunlara birer dakika ayırsam başka hiçbir şey yapmamam lazım. Ben bilmiyorum. Tamamen, vergi denetim birimleri gidiyorlar, bu incelemeleri yapıyorlar, bu raporları hazırlıyorlar, yapmaları da lazım çünkü bu ülkede…

Bakın, eğer biz kalıcı bir şekilde, sağlıklı bir şekilde kamu harcamalarını vergi gelirleriyle finanse edemezsek borçlanmak zorundayız. Biz borçlanmak istemiyoruz değerli arkadaşlar, biz kısa vadeli borç istemiyoruz; biz mümkün olduğunca kendi yağımızda kavrulmak istiyoruz.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Albayrakların hesabını incelediniz mi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şu anda bu mümkün değil ama bunu mümkün hâle getirecek süreçlerdeyiz şu anda ve Türkiye hakikaten çok iyi bir konumda. Bunu yaparken de… Girişimci tabii ki bir risk alıyor, sermayesini koyuyor, adam çalıştırıyor, çok ciddi zorluklara katlanıyor. Bu, bizim için çok önemlidir. Ben Maliyedeki denetim elemanlarına şunu söylüyorum: Önce, bir kere, bizim mükellef haklarını mutlaka bir şekilde gözetmemiz lazım. Hatta, şu anda bir yönetmelik düzenliyoruz, diyorum ki: Sadece mükellef aleyhine olan delillere bakmayın, mükellef lehine olan delillere de bakın. Hazineci yaklaşımı biraz bir kenara bırakalım. Vergi güvenliğini…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Bugüne kadar lehe olanları dikkate almıyorlar mıydı Sayın Bakan? Öyle bir hukuksuzluk olur mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Hayır yani bakalım diyorum, daha fazla bakalım.

Biz ne yaptık? Gelir politikasını adalet ve tarafsızlık içerisinde daha iyi uygulamak için, gönüllü uyumu artırmak için, mükellef haklarını gözeterek yüksek kalitede, mükellef odaklı bir hizmet peşindeyiz.

6009 sayılı Kanun Meclisimizden temmuz ayında geçti. Bence, bu Kanun’la çok önemli düzenlemeler yaptık. Bundan sonra, vergi inceleme ve denetimleri yıllık vergi inceleme ve denetim planı çerçevesinde yapılacak. Daha önce de denetim birimleri bu planları yapıyordu ama bu defa herkesi kapsayacak şekilde, çok daha derli toplu bir şekilde yapılacak, bir koordinasyon söz konusu olacak ve çok daha objektif kriterlerle yani Gelir İdaresi Başkanlığında risk analiz sistemi kullanılarak bu mükellefler denetime tabi tutulacak, mükellefler belirlenecek ve bunları bir komisyon belirleyecek. Bunu, yine benim katıldığım bir birim belirlemeyecek.

Bakın, vergi incelemesinde biz şunu dedik: Genel tebliğ ve sirkülere aykırı rapor yazılmasın çünkü genel tebliğ, sirküler, bunlar hep ortak akılla Maliye Bakanlığının var olan kanunları yorumladığı, açıklığa kavuşturduğu unsurlar. Şimdi, mükellef bunu baz alıp kendi hesap kitabını buna göre yaptıysa biz bunu artık cezalandıramayız ama geçmişte bazı yanlış uygulamalar olmuş olabilir. Şimdi ne yapıyoruz burada? Diyoruz ki: Mükellefin hakkı önemlidir. Ortak akılla bir fikir koymuşsak, bu fikre biz de tabii ki uyacağız; bunlara aykırı rapor yazılamaz. Şimdi, diyoruz ki: Mükellefin defterlerini alıp onu yıllarca tutmak yanlıştır. Bunları biz alırız ama eğer tam bir denetlemeyse bir yıl içerisinde bitiririz -–yani incelemeyse- yok eğer sınırlı incelemeyse altı ay içerisinde. Ha, bazı olağanüstü durumlarda ekstra zaman da verilebilir. Ne yapıyoruz yine? Mükellefin hakkını korumuş oluyoruz.

Bakın, rapor değerlendirme komisyonları ve merkezî rapor değerlendirme komisyonları oluşturduk. Niye? Çünkü şu anda da okuma komisyonları var, okuma kurulları var ama biz dedik ki: Daha karma bir komisyon olsun ve bu karma komisyon yine ciddi bir şekilde, arkadaşlarımızın yazdığı inceleme raporlarını gözden geçirsin çünkü yine mükellef hakları bizim açımızdan son derece önemlidir.

Şu anda bir torba tasarı var. Bu, vergi levhasını da kaldırmayı biz hakikaten istiyoruz çünkü çok anlamsız bir şey. Müsaade ederseniz…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Niye kaldırıyorsunuz Sayın Bakan, millet görsün ne vergi ödediğini?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bir yerlere saklıyorlar, kimsenin gördüğü yok zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Olur mu canım, iş yerine gitsin, görsün kaç lira vergi verdiğini.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, kayıt dışı ekonomiyle mücadele kapsamında da hakikaten önemli çalışmalar var. Ha, başarı biraz yavaş, ben onu kabul ediyorum fakat hiçbir ülkede kayıt dışılık sıfırlanmıyor zaten.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Şu vergi mahremiyetini de kaldırın. Vergi mahremiyeti de nedir? Kaldırın şu vergi mahremiyetini.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Dünyanın gelişmiş ülkelerinde bile bazı tahminlere göre yüzde 20-25 civarında bir kayıt dışılık söz konusu. Bakın, 2009 yılında bir Başbakanlık genelgesi olarak kayıt dışı ekonomiyle mücadele stratejisi ortaya konulmuş. (AK PARTİ ve CHP sıraları arasında karşılıklı laf atmalar)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, karşılıklı konuşmayalım. Arkadaşlar, lütfen… Sayın Genç, lütfen…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Bakın, burada şu eylemler uygulamaya konulmuştu: Bakın, şimdi biz, akaryakıt pompalarının ödeme kaydedici cihazlara bağlanmasına ilişkin çalışmamızı tamamladık çünkü bu alanda büyük bir kayıt dışılık vardı, bu kayıt dışılığı azaltmak için bu adımı attık.

Yine belli tutarı aşan tahsilat ve ödemelerin bankalar veya PTT aracılığıyla yapılmasını zorunlu hâle getirdik şu anda uygulanıyor.

KDV iadelerinde sıkıntıları gidermek için Türkiye genelinde bir KDV İadesi Risk Projesi’ni uygulamaya koyduk, uygulamada bir standart sağladık ve böylece de kod sistemini kaldırmış olduk.

İhbar ve şikâyetleri tek merkezden almaya, etkin bir şekilde değerlendirmeye başladık.

Bakın, denetim kapasitesini artırmadan kayıt dışıyla mücadele edemeyiz. Ne yapıyoruz? Sadece 2010 yılında 1.500 tane yeni vergi denetmeni alıyoruz. Amacımız ne? Amacımız hakikaten kayıt dışıyla mücadele ama bunlar zaman alacak. Kayıt dışıyla mücadelenin sonuçlarını bir gün içerisinde beklememek lazım.

Yine, biz çok önemli, çok da değer verdiğim bir veri ambarı uygulamasına geçtik ve bu bilgi kapasitesi güçlendiği ölçüde biz merkezden çok daha iyi sorgulamalarla, çok daha etkin bir denetim yapabilecek noktadayız.

Yine, elektronik fatura, elektronik tebliğ gibi çok önemli hususları biz uygulamaya koyduk. Bakın, elektronik defter uygulamasına da geçmemiz lazım, bence o da çok yararlı olacak.

Şu anda, geçenlerde, yine, birileri geldi, dediler ki: “Hakikaten bir program var, denetimi önemli ölçüde otomatik hâle geçirecek yani yardımcı olacak -hiçbir zaman tam otomatik hâle gelemez tabii- birtakım çalışmalar var.” Onları biz yakından izliyoruz, teknolojiyi yakından izliyoruz. Niye? Çünkü amacımız şu: Türkiye’de bir kamu harcaması var mı? Var. Eğitime, sağlığa, altyapıya, araştırma geliştirmeye bu ülkenin ihtiyacı var mı? Var. Peki, bizim bunları mümkün olduğunca vergi gelirleriyle mi finanse etmemiz lazım? Evet. O zaman, biz ne yapacağız? Vergiyi tabana yayacağız.

Vergi oranlarında bir artış istemiyoruz ama eğer imkânları oluşturabilirsek, önümüzdeki dönemde, özellikle rekabet gücümüzü olumlu yönde etkileyecek, istihdamı artıracak ve vatandaşımızın özellikle “vergide adalet” mefhumuna olan güvenini artıracak birtakım düzenlemeleri yapmayı ben canıgönülden istiyorum. Evet, tek tük bazı ürünlerde, bazı kategorilerde vergi yükü hâlâ yüksektir; düşmüştür ama daha da düşürülmesi lazımdır ama bunun için de başkasından borçlanarak düşüremeyiz arkadaşlar. Bakın, kim gelirse gelsin buraya, bazı vergi düzenlemeleri zaman alacak, kayıt dışılıkla mücadele zaman alacak. Onun için, ben olaya bu çerçevede bakıyorum.

Çalışma Bakanımız benden özellikle istirham etti -benim fazla zamanım da kalmadı- dedi ki: “Bu işçi, işveren konfederasyonları ile biz çok düzenli Üçlü Danışma Kurulu toplantılarını yapıyoruz, o toplantıların yapılamaması diye bir şey söz konusu değildir.” Hatta dedi ki: “Üçlü Danışma Kurulu toplantılarında taraflar dile getirmek istedikleri bütün hususları gündeme getirebiliyorlar çünkü gündemi taraflar belirliyor yani gündemi sadece Çalışma Bakanlığı belirlemiyor ve son günlerde bizlerle görüşülmediği şeklindeki eleştiriler, esas itibarıyla, çalışma hayatıyla değil, sosyal güvenlik konusuyla ilgilidir.” Bunlar da tabii ki daha çok Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığını ilgilendiren hususlardır.

Değerli arkadaşlar, özetle şunu söylemek istiyorum: Maliye Bakanlığı… Tabii ki biz, sürekli bir şekilde, kendimizi nasıl daha iyileştiririz, nasıl daha verimli çalışırız, nasıl bu ülkeye daha iyi hizmet ederiz, nasıl kaynaklarımızı daha iyi, sağlıklı bir şekilde artırırız, bu ülkenin hizmetine sunarız; inanın, 67 bin kişiyle bunu yapıyoruz. Ben, rutin bir konuşmadan çok bu konuları, en azından bu hususlardaki fikirlerimi sizlerle paylaşmak istedim. Önümüzdeki dönemde daha da iyi olacak. Yani, hakikaten, bugün, ben, şu son iki yıla -geriye- baktığım zaman, Avrupa’daki durumu görünce, dünyadaki durumu görünce, gerçekten, kendimi şanslı bir Maliye Bakanı olarak addediyorum. Niye? Çünkü çok iyi konumdayız, çok iyi durumdayız ve bu konumu da devam ettirmek için elimizden geleni yapacağız.

Bütün katkılarınız için, eleştirileriniz için, tespitleriniz için de çok teşekkür ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – O hayalî çay ihracatçılarını da bir incelettirseydiniz ya! O hayalî çaycılar ne oldu Sayın Bakan?

BAŞKAN – Şahsı adına aleyhte Sakarya Milletvekili Sayın Münir Kutluata, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MÜNİR KUTLUATA (Sakarya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Maliye Bakanlığı bütçesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum.

Ben Maliye Bakanlığı bütçesiyle sınırlı tutmak niyetindeydim konuşmamı ama Sayın Bakan öyle konulara temas etti ki bu çok kısa süre içerisinde, kırk dakikalık konuşmaya cevap olabilecek kısmıyla, beş dakika içinde bazı hususlara temas etmek istiyorum Sayın Bakan.

Siz söylerken “Hesap kitap bilmek de lazım.” dediniz. Değil mi efendim? “Hesaptan biraz anlayan bunları bilir.” dediniz borçlarla ilgili. Zatıaliniz Maliye Bakanı olduğunuz için elbette hesabı iyi biliyorsunuz. Ben size şimdi bir hesap sorusu ortaya koyuyorum Sayın Bakan bu borçlarla ilgili: 221 milyar dolardan 506 milyar dolara çıkmış toplam borçlarımız. Yüzde 130’luk bir artış var. Türkiye ekonomisi de sizin dönemizde, zatıalinizin çok yakından bildiği gibi yıllık büyüme oranlarını alır kümülatif hâle de getirirseniz, bu sene sonu itibarıyla hedef gösterilen 6,8’i de kabul ederseniz, yüzde 43’lük bir büyüme var. Yüzde 43 ekonomik büyümeye karşılık borçlarda yüzde 130’luk bir artış. Arada yüzde 87 fark var. Bu yüzde 87 fark ne oldu? Bu, nereden geliyor? Bunu açıklamakta büyük yarar var. O zaman bu borç tartışmaları geçer.

Kıyaslanamaz millî gelir rakamlarını alıp da, yurt içi gayrisafi hasıla rakamlarını alıp da, kıyaslanamaz rakamları kıyaslayıp, sonra millî gelire oranlıyoruz deyip birbirimizi yanıltmaya gerek yok. Yüzde 43 büyüme sekiz yılın sonunda, sekiz yılı aşkın bir zamanda, evet sekiz yıl iki ayda yüzde 43 büyüme, borçlarda yüzde 130’luk artış. Bunu değerlendirdiğimiz zaman konuyu buradan -sürem çok kısa- bunun neye delalet ettiğini de bir başka yerde ben gerekirse açıklarım.

Sayın Bakan yine temas ettiniz, depolardan konuştunuz, memur maaşlarından ve otomobil depolarıyla kıyaslama yaptınız.

Yine, sizin ifadeniz Sayın Bakan: “Akaryakıt harici petrol ürünlerinin kullanımını, geliştirdiğimiz etkin kontrol mekanizmalarıyla önlüyoruz, bu sayede 10 numara yağ kullanımını da önleyeceğiz.” Bakın, depoyla ilgili: Bazı esnafımız, çok büyük oranda, depolarında mazot koyamadıkları için 10 numaralı yağ kullanıyorlar. Maliye Bakanımız ve Hükûmet, bunu önlemenin yolu olarak etkin metotlar geliştiriyor. Etkin metot geliştirmek yerine bu fiyatları düşürecek veya şoför esnafını deposuna mazot koymaktan alıkoyan ne ise, gelirindeki, işindeki daralma ne ise onları düzeltecek tedbirler alınsaydı ümit ediyorum ki çok daha etkili olurdu. Dolayısıyla, eğer her temas edilen konuya cevap vermek gerekirse hiç de Türkiye'nin görüntüsü bu şekilde değildir, bakmak lazımdır. Türkiye’de esnaf, niye aracına, geçim vasıtasına uygun yakıtı koyamıyor da kendi aracını tahrip etmek pahasına günlük ekmeğini kazanmaya çalışıyor. Sizin sorumluluğunuzun, Hükûmetin sorumluluğunun bu olduğunu ifade etmek istiyorum.

Özelleştirme konusu Hükûmetin dilinde bir övünme meselesidir. Bugün Sayın Bakan gerçekten zarif bir üslupla mazeret yönüne temas etti. Gerçekten de söylediği gibi, doğrudur, bütün hükûmetler özelleştirme konusuyla ilgilenmişlerdir ama Sayın Bakan, çok iyi biliyorsunuz ki özelleştirmenin sebebi, özelleştirmenin arzu edilmesinin sebebi, devletin artık kendisine ihtiyaç duyulmayan alanlarda meşgul edilmemesi üretimle ilgili ve verimlilik düşüklüklerinin önüne geçilmesi, kâr eden işletmeler hâline gelmesi. Ama özelleştirmenin “yabancılaştırma” diye bir maksadı yok, sadece teknoloji gerektiren, yüksek teknoloji gerektiren bazı alanlarda bazı işletmelere küçük ortaklar almak suretiyle teknolojik gelişmeye katkı sağlasınlar düşüncesiydi. Ama siz, şimdi, bugün söylediniz, “Bütün hükûmetler yaptı…” Ama özelleştirmeden yabancılaştırma anlarsak ve yabancılaştırmayı devlet mallarını, devletin, milletin mallarını, işletmelerini vermekle sınırlı tutmayıp özel sektörün de yabancılaşmasının önünü açar, teşvik edersek Türkiye’de bu üretim birimlerini, yarın siz hangi millî gelir hesabını yapacaksınız? Nitekim bugün yapamıyorsunuz, Türkiye'nin millî geliri, gayrisafi millî hasılası hesap edilmiyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MÜNİR KUTLUATA (Devamla) – Gayrisafi yurt içi hasıla da kesiliyor; kesilmesinin sebebi, bölüşümün nereye gideceği net olarak ortada göründüğü için.

Bu bakımdan, eğer her söylenene cevap verecek olsaydık hepsinin cevabı var Sayın Bakan ama sizin sakin üslubunuza fazla da cevap verme arzusu içinde değilim, onu da söyleyeyim.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Kutluata.

Sayın milletvekilleri, on dördüncü turdaki konuşmalar tamamlanmıştır.

Şimdi, soru-cevap işlemine geçeceğiz.

Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, vergi daireleri, normal vergisini dahi ödeyemeyen vergi mükelleflerine vergi matrahlarını artırmaları için maliye elemanlarınca söylemde bulunulduğu, vergi matrahlarını artırmamaları durumunda defterlerin inceleneceği tehdidinde bulunmaktadırlar. Sayın Bakan, vergi mükelleflerinin çoğu perişandır. Durumlarının iyice incelenip karar verilmesi daha uygun olmaz mı?

İkinci sorum da: Bir hemşehrim aradı, “Sayın Bakana et ve akaryakıt fiyatlarını sor. Artık dayanır durumumuz kalmadı. Eve et alamaz olduk. Arabanın kapısına kilit vurduk, acil durumlarda ancak kullanabiliyoruz.” diyorlar. Akaryakıttaki vergiyi azaltmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, bir sorum daha olacak: İngiliz vatandaşlığınız devam ediyor mu?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Akcan…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum:

Sayın Bakan, Adalet ve Kalkınma Partisi 2002 seçimlerine temelde üç vaatle girdi:

Bunlardan bir tanesi, çiftçi mazot bedellerini ÖTV ve KDV’den arındırma sözüydü ve bu Sayın Başbakanının sözüydü. Bu sözü ne zaman yerine getireceksiniz? Zira, sekiz senedir çiftçi bu sözün yerine getirilmesini bekliyor.

İkincisi: Hazırladığınız torba yasada, tasarıda, çiftçilerin sulama elektrik borçlarıyla ilgili olarak gecikme faiz ve borçlarının yeniden yapılandırılması hususu var mıdır? Yoksa, bunu torba yasanın içine almayı düşünür müsünüz?

Üçüncüsü: Aynı torba yasa tasarısında, belediyelere ait, özellikle küçük belediyelere, belde belediyelerine ait vergi ve prim borçlarının gecikme faizlerin yeniden yapılandırılması çalışması var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat ilinin Pazar ilçesinde dünyada benzeri olmayan doğa harikası Ballıca isimli bir mağara vardır. Bu mağara ve etrafındaki tesisler devlet tarafından çalıştırılamayınca özel teşebbüse kiralanarak verilmiştir. Ancak, dün itibarıyla mağara ve tesisler ziyaretçilere kapatılmıştır. Tokat’ın tanıtımı ve turizmi için çok önemli olan burasının acilen tekrar ziyarete açılması, mağdur olan insanların zararlarının da giderilmesi gerekmektedir. Bölgeye gelen binlerce ziyaretçi de mağdur olmaktadır. Bu konuyla ilgili Hükûmetin ilgisini ve bilgisini bekliyoruz.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, Sayın Maliye Bakanına soruyorum:

Ülkemiz mali sisteminin en önemli sorunu vergi politikalarında görülmektedir. İktidarınız döneminde de üreticilere, esnafa, mükelleflere, tüketicilere yüklenen vergiler vatandaşlarımıza ciddi ekonomik yük getirmektedir. Ülkemizdeki vergi oranıyla maliyetler üzerindeki yük Avrupa Birliği ülkelerine göre yüksek orandadır. Buna göre, vergi oranlarının Avrupa Birliği standartlarına indirilmesi için bir çalışmanız var mıdır?

İkinci sorum: Gelir ve kurumlar vergisi mükelleflerinin eğitim, sağlık, ağırlama, temsil gibi harcamalarının gider olarak kabul edilmesi vergi adaleti ve vergi kaçakçılığının önlenmesi açısından son derece önemlidir. Bu konuda bir çalışmanız var mıdır?

Üçüncü sorum: Sanayici için KDV istisnası sadece makine ve teçhizatla sınırlı tutulmayıp tesislerin imal ve inşasıyla ilgili olarak yapılan her türlü teslim ve hizmetleri kapsaması doğrultusunda bir çalışma düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, muhtar maaşlarının düzenlenmesiyle ilgili bir çalışmanız var mıdır? Milliyetçi Hareket Partisinin bu konuda vermiş olduğu kanun teklifini desteklemeyi düşünüyor musunuz?

Sayın Başbakan “Kriz bizi etkilemedi.” diyor, sizler de “Krizin yaralarını sarmaya çalışıyor.” diyorsunuz. Bunların hangisi doğrudur?

İl özel idarelerinde çalışan işçilerin başka kurumlara nakledilmesiyle ilgili torba yasada bir çalışma var. Bu çalışmayı geri çekmeyi düşünüyor musunuz?

2011 yılında hangi devlet kurumlarını özelleştirmeyi düşünüyorsunuz? Niğde Bor Şeker Fabrikası bu özelleştirmenin içinde midir ve işçilerin durumu ne olacaktır?

”Faiz sıfır değilse borçlanma yükselecektir.” diyorsunuz. Acaba Türkiye’de faizleri hâlâ neden düşürmeyi düşünmüyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, memur ve emeklilerin gayrisafi yurt içi hasıladan aldıkları payın yüzde 6,2’den yüzde 5,7’ye düşmesi çalışanların ve emeklilerin enflasyon karşısında ezilmesi manasına gelmiyor mu?

İki: Bankacılık sektöründeki faiz gelirlerinin faiz giderlerini karşılama oranının yüzde 200’ün üzerine çıkması, uyguladığınız yanlış politikalar sonucu kredi kullananların ezdirildiği manasına gelmiyor mu?

Üç: Geçtiğimiz yıl en fazla kurumlar vergisi ödeyenlerin listesinde bankaların ön sıralarda olması, üretim sanayisinin, imalat sanayisinin gerilerine düşmesi politikalarınızın sonucu mudur? Yani amacınız üretmeden tüketen bir toplum yaratmak mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Korkmaz…

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Sayın Başkan, aracılığınızla Sayın Bakana sormak istiyorum: Tabii afetlere maruz kalan belediye ve özel idarelere genel bütçeden pay verilmesi kanun gereği. 2001 yılında tahakkuk etmiş ve dokuz yıldır hakkını alamamış belediyeler var. Bu belediyelerin içerisinde kendi partinizin belediyeleri de var. Örneğin Isparta’da Milliyetçi Hareket Partili belediyeleri de sayarsak Isparta Belediyesi, Senirkent, Yukarıkaşıkara, yine Demokrat Partiden bir belediye Gelendost, yine AKP’li belediyeler, dokuz yıldır bunlara bu hak verilmiyor. Acil Durum Yönetim Başkanlığına sorduğumuzda “Biz Maliye Bakanlığına yazdık, ancak ödenek vermiyor.” diyorlar. Bunların mağduriyeti ne zaman giderilecek? Bu ödenekler ne zaman Acil Durum Yönetim Başkanlığına verilecek diyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, 4/C’liler bizleri arıyorlar “Sayın Bakan, Sayın Hükûmet 2011 yılında bizleri kadroya alacak mı?” diye soruyorlar.

Bir diğer sorum ise: Esnaf, çiftçi ucuz kredilere, düşük faizli kredilere ulaşamamaktan şikâyetçi. “Vergi borcu, prim borcu, bankalara borç gibi nedenlerle istenilen şartları karşılayamıyoruz ve gönderilen krediler kullanılamıyor. Bizim sıkıntımızı giderecek, rahatlatacak bir çözüm olacak mı?” diye soruyorlar.

Bir diğer sorum ise: Belediyelerimizin önemli bir kısmı hizmet üretemez hâle gelmiştir. Belediyeleri hizmet verir hâle getirebilmek için ekonomik sıkıntılarını rahatlatacak bir programınız olacak mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Yıldız...

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2011 yılında tarıma ne kadar destek verilecektir? 5488 sayılı Tarım Kanunu’na göre gayrisafi yurt içi hasılanın yüzde 1’ini bulmakta mıdır vereceğiniz destekler?

2011 yılında yeni vergiler getirecek misiniz?

2011 yılında ÖTV’de yükseltmeler yapmayı düşünüyor musunuz?

Yine, 2011 yılında reel sektörün önünü açmak için ne gibi tedbirleri öngörmektesiniz?

2011 yılında yatırımlara ayırdığınız ödenek ne kadardır?

2011 yılında faiz giderleri için ayırdığınız ödenek ne kadardır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Kaptan...

Sayın Tankut...

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, emekli vatandaşlarımız arasında ücret adaletsizliğinin kaldırılması için intibak yasasının çıkartılmasına destek vermeyi düşünüyor musunuz?

Yine, ehliyet harçlarının yüksek olmasından dolayı on binlerce sürücü adayının ehliyetlerini trafik tescil bürolarından alamadıklarından bilginiz var mıdır? Harç fiyatlarının düşürülmesi konusunda herhangi bir çalışmanız mevcut mudur?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Köse...

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bildiğiniz gibi kimyagerler aynı ortamda ve aynı riskle çalıştıkları diğer mesleklere göre daha az maaş almaktadırlar. 2011 yılında kimyagerlerin mağduriyetinin çözülmesi için herhangi bir girişiminiz olacak mıdır?

İkinci sorum: Özel diş hekimlerinden hizmet alımına ilişkin 2011 yılında herhangi bir düzenleme yapacak mısınız? Diş hekimleri bu konuda sizden müjde beklemektedirler.

Son sorum: Çok sayıda kalemde, affa ilişkin bir düzenleme yakın zamanda Genel Kurula sunulacak ancak incelediğim kadarıyla çiftçi borçlarına ilişkin herhangi bir düzenleme göremedim. Bu konuda çiftçilerimiz neden unutulmuştur? Bir düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum sorular için.

Hiçbir şekilde bizim bir denetim elemanımızın mükelleflerimizi matrah arttırmaya zorlaması diye bir şey söz konusu olamaz. İdare olarak biz bunu hiçbir şekilde tasvip etmeyiz.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Oluyor Sayın Bakan, iftira atmıyoruz.

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Çok yapılıyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bir yerde yani bir yanlışlık varsa düzeltiriz. Bize spesifik bilgiyi verin, biz üzerine gidelim ama ben genel ilkelerden bahsediyorum.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Elemanlarınız o ilkelere uymuyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Maliye Bakanlığı olarak hiçbir şekilde biz Yeniden Yapılandırma Tasarısı çıktıktan sonra gidin sahaya, efendim, mükellefleri… Böyle bir şey söz konusu olamaz değerli arkadaşlar. Böyle bir şey…

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Varlık Barışı’nda herkese yazı gönderdiniz Sayın Bakan, yapmayın.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Vatandaşı Varlık Barışı’nda… Sorunuzu sordunuz.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, karşılıklı niye konuşuyorsunuz? Soru sordunuz cevap versin Sayın Bakan. Ayrıca bir şey varsa kendisiyle konuşursunuz. Lütfen…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan bilmiyor Sayın Başkan.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, yani “Bir yanlışlık varsa düzeltiriz.” diyor, daha başka ne desin yani? İstirham ediyorum yani.

Buyurun…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Bir eksiklik var Sayın Bakan. Vergi dairesi başkanları bizzat mükellefleri arıyor.

BAŞKAN – Bakanın verdiği her cevap arkadaş, soru soranların hoşuna gidecek diye bir şey yok ki. Lütfen yani.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, Sayın Başkan, burada biz Varlık Barışı’nda olsun bu Yeniden Yapılandırma sonrasında olsun mükelleflerimizi yapılan düzenlemeler konusunda bilgilendirmekle mükellefiz yani mükellefi “Bakın, böyle bir imkân var, böyle bir kolaylık sağlıyoruz, böyle bir fırsat var. Yararlanmak isterseniz şartları, çerçevesi budur.” demek onları zorlamak anlamına gelmez. İkisi arasında çok büyük farklılıklar vardır. Yani biz burada tabii ki mükellefimizi Hükûmetimizce yapılan kolaylıklardan nasıl yararlanacakları konusunda bilgilendiririz ama hiçbir şekilde mükelleflerimizi matrah artırımına zorlamayız, zorlayan olursa da gereğini yaparız.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Yapar mısınız gereğini Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yaparım, evet.

Değerli arkadaşlar, şu anda Meclis gündeminde olan tasarıda, daha doğrusu alt komisyonda tartışılan tasarıda tabii ki çiftçilerimizin TEDAŞ’a olan elektrik borçları da yapılandırma kapsamındadır. Aynı şekilde belediyelerimizin yine vergi ve prim borçları da bu kapsamda vardır. Dolayısıyla, biz, aşağı yukarı hemen hemen herkesi kucaklayacak şekilde bir kolaylık sağlıyoruz. Dolayısıyla, çiftçilerimizin de, belediyelerimizin de bunun dışında tutulması diye bir şey söz konusu değildir.

Değerli arkadaşlar, kredi kartları bankalar ile vatandaş arasında bir sözleşme sonucu çıkan, diyelim ki bir borç. Geçtiğimiz dönemde buna ilişkin bir düzenleme de yaptık, ama hiçbir şekilde bankaları zorlayamayız, bankalar istediği zaman, böyle bir kanuna gerek kalmadan, kredi kartı mükellefiyle, yani borçlusuyla oturup, çok rahat bir şekilde, istediği şekilde faizi, vadeyi düzenleyebilir, istediği şekilde. Bakın, şu anda buna kanuni bir engel söz konusu değil. Çünkü niye? Sonuç itibarıyla bir özel anlaşma, banka ile tüketici arasındaki bir anlaşmadır.

Değerli arkadaşlar, Tokat ilindeki durumla ilgili olarak bir bilgim yok, ama arkadaşlara söyleyeceğim, bizi ilgilendiren bir boyutu varsa, ne gerekiyorsa yaparız. Özel sektöre devredildiğinden bahsettiniz, şu anda kapalı olduğundan bahsettiniz. Tabii ki bizim bu türden turistik veya kültürel varlıklarımızın iyi bir şekilde korunması ve aynı şekilde, tabii ki vatandaşın hizmetinde tutulması bizim için önemlidir. Bu konuya bakacağım, ama dediğim gibi şu an itibarıyla bilgim olmadığı için yorum yapmak istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, az önce bu kürsüden, Türkiye'de vergi yükünün OECD… 33 tane OECD ülkesi var, bunun önemli bir kısmı Avrupa Birliği ülkesi. 33 tane OECD ülkesi arasında en düşük vergi yüküne sahip 30’uncu ülkenin Türkiye olduğunu ben rakamlarıyla ortaya koydum. Biz, hemen hemen bütün konularda -birkaç Avrupa ülkesi hariç- birçok konuda, vergi yükü itibarıyla Avrupa Birliğinin çok altındayız. Bakın, Avrupa Birliğinde KDV oranları yüzde 15, genel, hiç kimse yüzde 15’in altında belirleyemez. Bakın, son dönemde hemen hemen bütün ülkelerde KDV oranlarında artış görüyoruz, kimisinde 23, kimisinde 24, kimisinde 25, yani 25’e çıkartan oldu. Gelir vergisini yüzde 50’ye çıkaran oldu. Kurumlar vergisinde tartışmalar yaşanıyor. Türkiye, bu dönemde hem vergi yükünü azaltmıştır hem Avrupa’ya oranla vergi yükü düşüktür. Bundan sonra da imkânımız olursa daha düşük vergi yükünü, ama seçici bir şekilde, istihdama yönelik, Türkiye'nin rekabet gücüne yönelik kullanmayı tabii ki isteriz.

Değerli arkadaşlar, tabii ki, kurumlar vergisinde veya gelir vergisinde mükelleflerimizin bazı harcamalarını düşürmelerine imkân sağlanmasına yönelik çalışmalar olabilir. Özellikle Gelir Vergisi Kanunu, biliyorsunuz, bir çalışma var, yeniden yazılıyor. O çerçevede, bir düzenleme yapılabilir ama şu an itibarıyla, tabii ki, nihai şeklini verdiğimiz bir düzenleme olmadığı için detaylarına girmek istemiyorum.

Değerli arkadaşlar, İçişleri Bakanlığımızın şu anda bir köy kanunu taslağı var, onun üzerine bir çalışma yapılıyor. O çerçevede, muhtarlarımızın durumu da eminim değerlendirilecektir. Şu an itibarıyla, sadece muhtarlara özgü yaptığımız bir özlük çalışması da söz konusu değildir ama dediğim gibi… Ben zaten tek tek özlük haklarının düzenlenmesinden çok onların kendi kanunlarında bir çerçevede yapılmasını daha doğru buluyorum.

İl özel idaresinde veya belediyelerimizde diyelim ki, norm kadro fazlası veya ihtiyaç fazlası çalışan varsa bu çalışanların kamuya geçişine imkân sağlayan düzenleme şu anda alt komisyonda var olan bir düzenlemedir. O düzenlemeyi geri çekmek gibi bir düşüncemiz söz konusu değildir. Nedeni de basit: Biz, belediyelerimizin, il özel idarelerimizin bir istihdam bürosu olmasını istemiyoruz. Biz, onların bir hizmet bürosu olmasını istiyoruz, hizmet üretsinler, kendilerine gelen kaynağın büyük bir kısmını vatandaşımıza hizmet için, yatırım için harcasınlar. Maaş ödeyemeyen bir sürü belediyemiz olduğunu ben biliyorum çünkü bu sıkıntıların çoğu bana yansıyor. Bu sıkıntıları köklü bir şekilde çözmek için bu türden arayışlar içerisine girdik ve bence bu çok önemli bir çözümdür.

Yine bakın, 2007’den beri olmayan BELDES’i yine biz koyduk bütçemize, 400 trilyon lira. Niye? Çünkü, bazı belediyelerimiz maaş ödemekten kanalizasyon, su, vesaire gibi birtakım temel ihtiyaçları karşılayamıyor. Bu temel ihtiyaçları belediyelerimiz karşılasın diye biz BELDES’e para koyduk.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Hani çağ atlamıştı belediyeler döneminizde!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, evet, şimdi faizler konusu; “Niye daha da düşürülmüyor?”

Değerli arkadaşlar, 2000, yani kriz döneminde faizi en fazla düşüren ülke, gelişmekte olan ülkeler arasında inanın Türkiye veya yine ben hani hatırlatmak istiyorum: 2002 yılında, bakın, nominal faiz yükü iç borçlanmada yüzde 62,7; reel faiz yüzde 13,4.

Şimdi, 2010 yılı Kasım, Aralık itibarıyla baktığınız zaman, 2010 yılında nominal faiz, yani Hazinenin ortalama işte borçlanma faizi diyelim burada, yüzde 7,7’ye kadar düşmüş, yani neredeyse 9-10 kat kadar düşmüş. Aynı zamanda reel faiz sıfır civarında, yani yaklaşık olarak konuşuyorum. Şimdi, değerli arkadaşlar, dolayısıyla hakikaten faizler düşmüş.

Enflasyon görünümü, Türkiye’nin bütçe performansı buna daha fazla imkân sağlarsa ben daha fazla düşmesini tabii ki tercih ederim. Niye biz daha fazla faiz ödeyelim ki? Faize ödeyeceğimiz paramızı biz sağlığa, eğitime, vatandaşımıza hizmete harcayalım.

Değerli arkadaşlar, memurların gayrisafi yurt içi hasıladan aldığı pay düşmemiştir, artmıştır. Müsaade ederseniz, rakamları vereyim:

Bakın, sosyal güvenlik primleri dâhil -çünkü sosyal güvenlik primleri ileriki dönemlerde memurlarımıza emekli maaşı olarak dönecek- gayrisafi yurt içi hasıla içerisinde personel giderlerinin payı 2008 yılında yüzde 5,8’di. 2011 yılında yüzde 7 olarak öngörülmüş, 2010 yılında yüzde 6,7. Yani gayrisafi yurt içi hasılaya oran olarak personel giderlerimizin oranı artıyor, azalmıyor ve inanın -yani bütçe konuşmamda da size detaylı bir şekilde verdim- hiçbir kesim enflasyonunun altında bir artış görmemiştir. Hemen hemen, özellikle en düşük veya ortalama memur maaşlarının enflasyondan kat kat daha fazla arttığını ben ortaya koydum. Tekrar o detaylara girip zamanınızı almak istemiyorum çünkü başka sorular da var.

Değerli arkadaşlar, kurumlar vergisinde bankaların üst sıralarda olması konjonktür sonucudur veya bankacılık sektörünün mali yapısının tabii ki güçlü olmasından da kaynaklanıyor. Şunu da söyleyeyim: Bakın, ekim ayı itibarıyla -yanlış hatırlamıyorsam- Türkiye’de sanayi üretim endeksi -bakın ben şu üründen bu üründen bahsetmiyorum- cumhuriyet tarihinin rekor düzeyine ulaşmıştır. Evet, yani bankalarımız da kâr ediyor, sağlıklı, güçlü bir yapıya sahip, aslında tabii ki vatandaşa da yük olmamış. Bu kötü bir şey değil ama sanayi üretiminde de rekor kırılmış bu ülkede. Dolayısıyla olaya bence o şekilde bakmakta yarar var.

Değerli arkadaşlar…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doldu, isterseniz diğer sorulara yazılı cevap verebilirsiniz.

Teşekkür ederim.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) – Afet yardımlarıyla ilgili…

HÜSEYİN YILDIZ (Antalya) – Sayın Bakan, geçen sene de cevap vermediniz, bu sene de.

BAŞKAN – Saygıdeğer milletvekilleri, şimdi sırasıyla on dördüncü turda yer alan bütçelerin bölümlerine geçilmesi hususunu ve bölümlerini ayrı ayır okutup oylarınıza sunacağım.

Maliye Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12 - MALİYE BAKANLIĞI

1.– Maliye Bakanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                (TL)

01                               Genel Kamu Hizmetleri                                         42.307.326.900

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                          77.090.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                               İskân ve Toplum Refahı Hizmetleri                         2.451.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

07                               Sağlık Hizmetleri                                                        125.000.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                               Eğitim Hizmetleri                                                            2.825.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

10                               Sosyal Güvenlik ve Sosyal Yardım Hizmetleri     27.159.221.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

                                                                                                                                          

                                   TOPLAM                                                              72.122.462.900

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Maliye Bakanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek                         :                                                      52.543.022.826,62

- Bütçe Gideri                              :                                                      52.272.716.204,45

- Ödenek Üstü Gider                   :                                                           104.577.562,16

- İptal Edilen Ödenek                   :                                                           374.884.184,33

- Ertesi Yıla Devreden Ödenek    :                                                                  557.227,00

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Maliye Bakanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

12.76 – GELİR İDARESİ BAŞKANLIĞI

1.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                (TL)

01 Genel Kamu Hizmetleri                                                                        1.816.620.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03 Kamu Düzeni ve Güvenlik Hizmetleri                                                         1.305.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                          

                                   TOPLAM                                                                1.817.925.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek                         :                                                        1.365.445.598,00

- Bütçe Gideri                              :                                                        1.607.395.916,79

- Ödenek Üstü Gider                   :                                                           256.138.395,89

- İptal Edilen Ödenek                   :                                                             14.188.077,10

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir İdaresi Başkanlığı 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

40.35 – ÖZELLEŞTİRME İDARESİ BAŞKANIĞI

1.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığı 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                (TL)

01 Genel Kamu Hizmetleri                                                                               9.851.200

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                       9.825.800

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

TOPLAM                                                                                                       19.677.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KODU                           Açıklama                                                                                (TL)

03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                      439.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05 Diğer Gelirler                                                                                            19.228.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06 Sermaye Gelirleri                                                                                              10.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

                                   TOPLAM                                                                     19.677.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek                         :                                                             19.556.040,00

- Bütçe Gideri                              :                                                             16.634.145,30

- İptal Edilen Ödenek                   :                                                               2.921.894,70

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Bütçe Tahmini :                                                                                       18.187.000,00

- Yılı Net Tahsilatı :                                                                                   19.638.229,33

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Özelleştirme İdaresi Başkanlığının 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Bölümleri okutuyorum:

42.06 – KAMU İHALE KURUMU

1.– Kamu İhale Kurumu 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi

ÖDENEK CETVELİ

Kodu                           Açıklama                                                                                (TL)

01 Genel Kamu Hizmetleri                                                                             14.828.400

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04 Ekonomik İşler ve Hizmetler                                                                     61.291.600

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

                                   TOPLAM                                                                     76.120.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Gelir cetvelini okutuyorum:

GELİR CETVELİ

KODU                           Açıklama                                                                                (TL)

03 Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                                                                 54.301.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05 Diğer Gelirler                                                                                            21.819.000

BAŞKAN– Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

                                   TOPLAM                                                                     76.120.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2011 yılı merkezî yönetim bütçesinin bölümleri kabul edilmiştir.

Kamu İhale Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümlerine geçilmesini oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

2.– Kamu İhale Kurumu 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesabı

BAŞKAN – (A) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

A – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Toplam Ödenek                         :                                                             91.285.000,00

- Bütçe Gideri                              :                                                             85.076.727,28

- İptal Edilen Ödenek                   :                                                               6.208.272,72

BAŞKAN – (A) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

(B) cetvelinin genel toplamını okutuyorum:

B – C E T V E L İ

                                                                                                                                   (TL)

- Bütçe Tahmini                           :                                                             71.765.000,00

- Yılı Net Tahsilatı                       :                                                             69.462.780,12

BAŞKAN – (B) cetvelini kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir

Kamu İhale Kurumu 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesabının bölümleri kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, böylece, Maliye Bakanlığı, Gelir İdaresi Başkanlığı, Özelleştirme İdaresi Başkanlığı ve Kamu İhale Kurumunun 2011 yılı merkezî yönetim bütçeleri ile 2009 yılı merkezî yönetim kesin hesapları kabul edilmiştir, hayırlı olmasını diliyorum.

Saygıdeğer milletvekilleri, on dördüncü turdaki görüşmelerin tamamlanmasıyla birlikte, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın 1’inci maddeleri kapsamına giren bakanlık ve ilgili kuruluşların bütçeleri ve kesin hesapları ile gelir ve finansman ile ilgili 2’nci maddenin görüşmeleri tamamlanmış bulunmaktadır.

Şimdi, program uyarınca sırasıyla 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’yla 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı’nın maddelerini görüşüp, oylamalarını yapacağız.

Şimdi, 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gider bütçesiyle ilgili 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım, fakat okutmadan önce birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 16.21


ÜÇÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 16.33

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Üçüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Şimdi 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın gelir bütçesiyle ilgili 1’inci maddesini tekrar okuttuktan sonra oylarınıza sunacağım.

2011 YILI MERKEZÎ YÖNETİM BÜTÇE KANUNU TASARISI

BİRİNCİ BÖLÜM

Gider, Gelir, Finansman ve Denge

Gider

MADDE 1 - (1) Bu Kanuna bağlı (A) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 10/12/2003 tarihli ve 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanununa ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerine 306.648.678.330 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelere 26.598.692.500 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumlara 1.902.505.000 Türk Lirası, ödenek verilmiştir.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, 1’inci maddeyi daha evvel kabul edilmiş bulunan cetvelleriyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Gelir bütçesine ilişkin 2’nci maddeyi tekrar okutuyorum:

Gelir ve finansman

MADDE 2 – (1) Gelirler:

Bu Kanuna bağlı (B) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (I) sayılı cetvelde yer alan genel bütçenin gelirleri 272.750.926.000 Türk Lirası,

b) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin gelirleri 5.484.035.000 Türk Lirası öz gelir, 21.476.228.500 Türk Lirası Hazine yardımı olmak üzere toplam 26.960.263.500 Türk Lirası,

c) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların gelirleri 1.892.505.000 Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

(2) Finansman:

Bu Kanuna bağlı (F) işaretli cetvellerde gösterildiği üzere, 5018 sayılı Kanuna ekli;

a) (II) sayılı cetvelde yer alan özel bütçeli idarelerin net finansmanı 146.330.000 Türk Lirası,

b) (III) sayılı cetvelde yer alan düzenleyici ve denetleyici kurumların net finansmanı 10.000.000 Türk Lirası,

olarak tahmin edilmiştir.

BAŞKAN – Şimdi, 2’nci maddeye bağlı cetvelin bölümlerini okutup ayrı ayrı oylarınıza sunacağım.

B - C E T V E L İ

KODLAR                   AÇIKLAMA                      2010 YILI BÜTÇE GELİRLERİ (TL)

01                               Vergi Gelirleri                                                     250.769.413.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

03                               Teşebbüs ve Mülkiyet Gelirleri                               7.344.410.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

04                               Alınan Bağış ve Yardımlar ile Özel Gelirler            1.239.414.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

05                               Diğer Gelirler                                                        22.560.140.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

06                               Sermaye Gelirleri                                                   10.037.551.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

08                               Alacaklardan Tahsilat                                                 217.951.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

                                   TOPLAM BÜTÇE GELİRLERİ                        292.168.879.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

09                               Red ve İadeler ( - )                                                 19.417.953.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

                                                                                                                                              

                                   NET BÜTÇE GELİRİ                                         272.750.926.000

BAŞKAN – Kabul edenler... Etmeyenler... Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekilleri, 2’nci maddeyi kabul edilen ekli cetveliyle birlikte oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler... Kabul etmeyenler... Kabul edilmiştir.

3’üncü maddeyi okutuyorum:

Denge

MADDE 3 – (1) Bu Kanunun 1 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde belirtilen ödenekler toplamı ile 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde yer alan tahmini gelirler toplamı arasındaki fark, net borçlanma ile karşılanır.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Hakkâri Milletvekili Sayın Hamit Geylani.

Buyurun efendim. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA HAMİT GEYLANİ (Hakkâri) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3’üncü madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, 2011 yılı bütçesi de topluma hiçbir yaşamsal alanda özgür yurttaş olma sevincini sunmuyor ne yazık ki. Çünkü böylesi bir sunum gerçek sosyal devlet anlayışıyla olanaklıdır.

Sosyal devlet düzeninde ekonomik refahla birlikte siyasal hakların da, tüm baskılardan uzak, herkes için eşit, halkın özgür iradesini yansıtacak bir şekilde olmalıdır. Tekçi bir siyasetin ürünü olan bu bütçe, özlem duyulan yaşam düzeyini ve özgür bir iradeyi yansıtmaktan oldukça uzaktır çünkü bu olgular demokratik ortamda anlam bulur.

Bakınız, temel yurttaşlık hakları arasında yer alan kimlik, dil ve kültür hakları, iç ve evrensel hukuk normlarıyla korunması doğal bir hak ve demokrasinin gereğidir ama Türkiye’de gerici sistem demokratikleşmenin bu doğallığını kavrayamamıştır. Onun için, egemen güçler yurttaşlık ilişkisini siyasi, ekonomik ve bireysel çıkarları için tebaa anlayışıyla biçimlendirmektedirler. Bu güçler hukuksuzluklarını gizlemek için ülkenin ortak değerlerine sığınarak devlete sadakat adına militan vatandaşlıkla var olan devlet anlayışını sergiliyorlar. Bu bağlamda siyasi, askerî ve yargısal tehditler de günlük hukuksuzluklar arasında yer almaktadır. Temel anlayış da bu olunca 2011 bütçesi de Türkiye'nin temel sorunlarına çözüm olmaktan uzak görünmektedir. İşsizlik, yolsuzluk, bölgeler arası gelir ve gelişmişlik farkları ile eğitim ve sağlık sorunları her geçen gün daha da artmaktadır. Güvenlik ve savunma endeksli bütçeler kuşkusuz toplumsal gereksinimlere yanıt olmaktan oldukça uzak kalıyorlar.

Değerli arkadaşlar, Türkiye’deki adaletsizlik, eşitsizlik ve antidemokratik uygulamalar sistemin derinliğinde saklıdır. İster “Doğu ve Güneydoğu” deyin isterse de “Kürt coğrafyası” deyin -ki bize göre doğru olanı budur- uygulamalar hiç ama hiç değişmiyor. Bölgeler arası derin adaletsizlik ise asırlık ayrımcılığın bir ürünüdür. Bu bölgelerde yaşam kalitesi her nedense seksen yıldır sürekli ve artan bir şekilde Türkiye'nin batı bölgelerine nazaran her alanda daha geri kalmıştır. Hatta her geçen gün aradaki makas da giderek açılmaktadır.

Bakınız, bölgedeki 21 ilde Türkiye nüfusunun yaklaşık yüzde 17’si yaşamaktadır. Devlet Planlama Teşkilatının hazırladığı, 2003 yılında yayımlanan ve o tarihten bugüne kadar da hiç güncelleştirilmeyen illerin sosyoekonomik gelişmişlik sıralamasında bölgenin 21 ilinden 17’si Türkiye'nin 81 ilinin alt 20’lik diliminin içinde yer almaktadır. Kişi başına gelirde ise bölgedeki 21 ilin tümü Türkiye ortalamasının altındadır. Adaletsiz gelir dağılımıyla birlikte yaşam kalitesinin en temel ölçütü olan eğitim ve sağlık göstergelerinde de bölgedeki durum daha da vahim bir durumdadır.

Yeşil kartlı nüfus oranı bölgedeki yoğunluğun en çarpıcı göstergesidir. Türkiye genelinde yeşil kart toplam nüfusun yüzde 12’sine denk düşmekteyken, bu oran bölgede yüzde 30’larda, hatta bazı illerde yüzde 50’lere tırmanmaktadır. Yani bölgede yaşayan yurttaşların yüzde 30’u hiçbir gelire sahip değil anlamı çıkmaktadır. Yeşil kart bunun tipik bir göstergesidir. Bu da, yurttaşı basit bir sadakaya teslim alma basitsizliğidir.

Türkiye genelinde olduğu gibi, resmî verilere bakarak bölgede yaşanan işsizlik sorunu da oldukça çarpıcı göstergeler göstermektedir. Şimdi buna baktığımızda bu bölgelerde gerçek işsizlik oranı yüzde 50 dolayında. Yıllardır bilinçli politikalar sonucunda ekonomik alanda da geri bırakılan bölgelerde yirmi altı yıldır devam eden şiddet ve çatışmalı ortamda yoksulluk ve işsizlik her geçen gün daha da derinleşmiştir.

Bölge halkı için en büyük geçim kaynaklarının başında gelen hayvancılık ve tarım zorla köy boşaltmaları ve yayla yasakları nedeniyle neredeyse bitme noktasına gelmiştir. En korkunç tablo ise halkın tüm üretim ilişkilerinden kopuk olması anlayışıdır. Çünkü bununla yurttaşı köy koruculuğuna, yeşil karta, makarnaya ve kömüre muhtaç etme anlayışıdır.

Değerli arkadaşlar, bölgeler arasındaki gelişmişlik farkının en çok hissedildiği bir konu ise sağlık alanıdır. Tıbbi donanımlı hastaneler, uzman doktor ve sağlık personelleri yetersiz kalmakta, bunun neticesinde bölgedeki halkın sağlık sorunlarının arttığı da bilinen bir gerçekliktir.

İnsani yaşam endeksinin en önemli ölçütü olan eğitim durumu da bölge açısından ayrı bir paradokstur. Birçok köyün hâlâ okulu olmazken, çok sayıda okulda da öğretmen bulunmazken, eğitim ve öğretim imam ve korucuların eğitmenliğinde yapılmaya çalışılmaktadır.

Eğitimin başta sorunu ana dil eğitimidir. Onun inkârı ise insan haklarının, hukukun ve beşeriyetin inkârıdır çünkü bilimsel bir gerçeklik olarak bireyin ana dili, onun on iki yaşına kadar dünyayı algılayabileceği ve tanıyabileceği yegâne bir düşünce aracıdır. Onun içindir ki dil düşünceyi, düşünce de dili besler. Bu yüzden, Kürt halkının ana dilinde eğitim hakkı meşrudur ve en temel insan haklarından biridir. Ana dil özgürlüğü, istikrarlı bir ülke yönetiminin, toplumsal barışın, onurlu yaşamın ve çağcıl hukukun en temel güvencesidir.

Değerli arkadaşlar, işte, tüm yaşananlar noktasında ve insani gelişmişlik endeksi açısından hangi kalemi ele alırsanız alın, bölgeler arası gelişmişlik farkının ne kadar derin bir uçurum ufkunda olduğunu görmek mümkündür.

Güvenlik fobisiyle, yeniden siyasi çıkar temelinde ve askerî amaçlarla yeni il ihdasları, bu sorunları çözmekten çok uzaktır. Şimdi, bugünkü tarih itibarıyla basından öğrendiğimiz kadarıyla Hakkâri iline bağlı Yüksekova ilçesi, Şırnak iline bağlı Cizre ilçesi il olacaklardır. Eğer, demin de söylediğim gibi, sadece güvenlik amaçlarıysa bu sorunları çözmekten çok uzak. Ama, bölge halkına ekonomik ve sosyal refah sağlayacaksa, istihdam alanlarını genişletip işsizliği önleyecekse, özellikle bölgede yaşayan halka başta ana dili olmak üzere özgürlükler tanıyacaksa ve yaşamın her alanında herkese kendisini kendi kimliğiyle ifade etmesine olanak sağlayacaksa “baş üstüne, gözüstüne” deriz. Ama amaç bu değildir, amaç daha da bölükleri taburlaştırmak, taburları alaylaştırmak, alayları tugaylaştırmak ve tümenleştirmek, daha da büyük ölçüde polis yığını yığmak. Bu nedenle, bölgedeki sorunları bugüne kadar bu kültür çözmedi bundan sonra da çözmesi mümkün değildir.

Kısaca belirttiğim bu nedenlerle…

Tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına, İstanbul Milletvekili Sayın Mithat Melen.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA MİTHAT MELEN (İstanbul) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına 3’üncü madde üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti saygıyla selamlıyorum.

3’üncü madde, aslında, sayın milletvekilleri, bir net borçlanmayı ifade eden bir madde, 1’inci ve 2’nci madde arasındaki farkı net olarak borçlanmayla ilgili bir konuma getiren madde yani bir yerde denge maddesi hakikaten. Zaten, hiç şimdiye kadar dengesiz bir bütçe olmamıştır, bütün bütçeler dengeyle bitmiştir. Ama nasıl bir denge, işte onun üzerinde epeyce tartışmak lazım. Nasıl bir borçlanma stratejisi, onu epeyce tartışmak lazım.

Türkiye’de bütçeler daima borçlanmayla sonuçlanıyor. Denk bütçe çok az. Fakat, biz bir de bununla ilgili hiç ekonomik yönüne bakmadan kararlar verip kararlar alıyoruz yani aslında şu anda, biraz önce Sayın Bakanı da dinliyordum, işin ekonomik yanına bakmadan gayet doğru bir mantıkla, düz bir mantıkla başka yönüne bakıyoruz işin.

Yani bütçe, bir ülkede gayrisafi millî hasıla içerisinde aslında ülkenin bir yıllık faaliyetlerini düzenleyen, geleceğe dönük tabii, mali ve iktisadi faaliyetlerini düzenleyen önemli bir belge. Niye önemli bir belge? Çünkü kamunun en büyük pay; dünyada da hâlâ en büyük pay kamuda olduğu için kamunun ileriye dönük projeksiyonu. İleriye dönük projeksiyonda makro denge gözetilmezse hakikaten ülkede başka sıkıntılar doğurur. Mesela, görüyoruz, şimdi, finansal istikrar, hep bunu konuşuyoruz. Finansal istikrarı sağlaması gerekli kim? Maliye Bakanlığı yani Hükûmet başta, değil mi? Ama finansal istikrar bile kime bırakılmış? Merkez Bankasına bırakılmış. Merkez Bankası finansal istikrarla uğraşıyor devamlı olarak. Son zamanlarda benim gerçekten ilgimi çekiyor. Mesela cari açıktan muhalefet milletvekilleri, hepimiz her gün söz edebiliriz. Cari açık bir ülkede önemli bir mesele; bütçe açığı gibi, net açıklar gibi. Fakat cari açıktan söz eden kim? Sayın Başbakan, Sayın Maliye Bakanı, hatta ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı, onlar söz ediyorlar. Ne kadar ilginç! Niye söz ediyorlar? Çünkü ortada bir gerçek var; cari açık. Cari açıktan rahatsız olan kim? Sadece Merkez Bankası değil, cari açıktan rahatsız olan ekonomi ve dışarıyla bağlantı tabii. Niye? Bu cari açık yarın başka bir şeyi beraberinde getirecek, o da daha başka bir borçlanmayı. İşte, onun için faiz indirimine gidip, işte kurları biraz yükseltip bir ayarlama, silkinme geçiriyor Türkiye. Şu anda Sayın Başbakan Yardımcısı banka müdürlerini almış toplantı yapıyor. Niye yapıyor toplantı? Çünkü diyor ki: “Fazla, altı ay içinde, kıpırdamayın, seçime gidiyoruz. Seçime gittiğimiz için çok kıpırdarsanız, bir kriz mriz olursa başımıza mesele olur.” Ne kadar ilginç, değil mi? Finansal istikrarı sağlamakla görevli Hükûmet bu işi Merkez Bankası üzerinden yürütmeye çalışıyor ve sadece bankaları çekip koruması gerekirken korumayıp -tabii, hakikaten, bankaları korumak hiçbirimize düşen bir iş değil ama başta Merkez Bankası olarak Hükûmetin de meselesi- onlara “Aman dikkat edin, şu borçlanma meselesinde aşırıya varmayın, sıkıntı yaratmayın.” diye dikkat çekiyor.

Bunu ben çok, ekonomik denge açısından, yanlış bir olay olarak görüyorum. Hem serbest piyasa ekonomisinden bahsedeceksiniz hem bütçenizdeki… Geçen yıl bütçede, kabul etmek lazım, öngörülenin daha altında bir açık var, bu iyi bir gelişme ama bu ne demek? Bu sene, 2011 bütçesinde, öngörülenin daha üzerinde bir açık olacak. Onun için, hakikaten, cari açığın yanında da Türk lirası açığı da fazla olduğu için, tekrar piyasalara gitmek zorunda kalacaksınız. Yani bunun önlemi de neyle mümkün? Bir parça, kısa vadeye yayılan borcunuzu uzun vadeye uzatmakla ilgili. Bugün bunu yapıyor, bunu yapmaya çalışıyor Hükûmet.

Şimdi, doğru mu yanlış mı, onu tartışmıyoruz ama tartıştığımız çok önemli bir konu var: Finansal istikrarı maliye politikalarıyla değil de para politikalarıyla yapmaya kalkarsanız, onlar bir gün size ters dönebilir. Altı ay sonra ne olacak? Altı ay sonra gerçekten, tekrar bu önlemleri yeni baştan almak zorunda kalacaksınız.

Mesela, yine Sayın Maliye Bakanı biraz önce konuştuğu şeyde petrolden bahsetti. Petrolün fiyatı… Hep de nedense, bir türlü alışamadığımız o geriye dönmek fikrinden kimse vazgeçmiyor. İşte, 2001’de şöyle olmuş, 2001’de böyle olmuş. Bırakın onları. Yanlış yaptığı için o hükûmetler değişmiş, siz gelmişsiniz. Siz gelecekte ne yapacaksınız, onları konuşalım. Bir türlü o gelecekle ilgili… Bir türlü kafamız o geleceğe dönemiyor nedense. Aslında bütçe kanunu geleceğe dönük bir kanun. İşte, 2011’i tartışıyoruz, hiç onu konuşan yok, bu dediklerimi konuşmak isteyen yok. “2011’de o oldu, 2001’de bu oldu.” Hayır, o değil. Bakın, ne olacak 2011’de? Altı ay sonra seçim olacak, altı ay sonra, seçimden sonra acayip önlemlerle gelmeniz gerekecek, eğer iktidara gelirseniz, gelmezseniz, gelen herkesin başına yıkılacak o sıkıntılar. İşte, o zaman da bankaları çekip tekrar fırça çekmenin de bir âlemi kalmayacak, zorlanacak çünkü iş. Yani bu plan nasıl bir plansa ileriye dönük, bence yanlış bir plan. Finansal istikrarı bütçeyle sağlayacaksınız başta, maliye politikaları uygulamakla sağlayacaksınız ama maliye politikalarını uygulamaya pek niyetiniz olmadığı açık veya şimdilik idare etmeye niyetiniz var.

Bakın, KDV’yle ÖTV hep gelir vergisinin ötesinde, daha çok toplanmış. İlk on bir ay bütün hedefler aşılmış geçmiş yılda. Şimdi, gelecek yılda o hedefler de aşılmayacak çünkü ithalat ister istemez kurdan düşecek. Kur yükseldiği için ithalat düşecek, ithalat düştüğü için bütçenin gelirleri azalacak. Mesela burada keşke gelir vergisiyle ilgili birkaç tane yasa getirseydik, gelir vergisini konuşabilseydik, gelir vergisindeki dengesizlikleri çözebilseydik. Çünkü Türkiye’de gerçekten üzerinde durulması gerekli meselelerden bir tanesi, işte o net farkı kapatmak için Türkiye’de doğru dürüst gelir vergisi toplayamamamız.

Dünyada ilginç bir rakam var: Dünyada seçmen adedine yakın vergi mükellefi var yaklaşık, Batılı demokrasilerde. Bizde seçmen adediyle ilgisi olmayan bir vergi mükellefi sayısı var. 49 milyon seçmen adedimiz varsa, kayıtlı mükellef adedimiz 6 milyon. Geçici ve diğer şeyleri de, kurumlar vergisini falan da katarsanız 8 milyon mükellef adedimiz var. Ne kadar seçmen adedimiz var? 49 milyon. Çok ilginç. Yani Türkiye’nin neredeyse beşte 1’i kayıt dışı. Şimdi, bunu çözemeden bu net borçlanmayı veya bunu çözemeden bütçe açıklarını kapatmak mümkün değil. Ama ileriye dönük -başa tekrar dönüyorum- hiçbir şey yapmadığımız için, hep geçmişle uğraştığımız için, işte, o petrol gibi, hiç bununla uğraşmıyoruz.

Bakın, petrolde de başka bir sıkıntı var, hiç kimse gündeme getirmiyor. Bugün 80-90 dolar, yaklaşık, varili petrolün ve Türkiye en fazla vergilerden alan bir ülke. Oradaki neyi kaybetmişiz biz? Marjı. Yarın 150 dolara çıktı petrol. Ne kadar artıracaksınız? 8 liraya mı çıkaracaksınız petrolü? İşte, derste okutulan enflasyonu artırma yolu bu, gider enflasyonu yoluyla bu. Yakında çıkacak petrol 150 dolara, öyle görünüyor, bir daha sene öyle görünüyor. O zaman ne olacak? Çok sıkıntılı...

Bugün, mesela, İngiltere’de tarihin en önemli önlemlerini aldılar, en önemli gider kısıcı önlemleri aldılar hükûmeti tehlikeye sokacak. Avrupa Birliği gerçekten yeni önlemlere doğru gidiyor. Euro bile, hep konuşuluyor, sıkıntıda. Bu önlemleri almazlarsa seneyi çıkarmaları mümkün değil. Biz ise, geçmişte şu olmuş, ondan bahsediyoruz. Türk ekonomisinin, özellikle makro dengeleriyle ilgili önlemleri almamız gerekli ve burada almamız gerekli ve lütfen, şu “geçmişte şöyle olmuş, böyle olmuş”u bir bırakın ve bunu bir politik malzeme olarak kullanmayı da bir bırakın. Yani bunu öğrenmek gerekiyor. Ekonomi ahlakında da bu var. Gerçekten, geçmişte olanlar yanlışlarını ödemişlerdir ama biz gelecekte ne yapacağız? Şimdi, hepimiz Türkiye’nin geleceğini düşünmüyor muyuz? Sadece seçimi mi düşünüyoruz? Kim gelirse gelsin Türkiye’de iktidara, bu sıkıntıları çekecek.

Onun için, hep birlikte, gelin, bu önlemleri alalım ama almaya kimsenin niyeti yok. İnşallah, Türkiye 2011 yılının ilk altı ayını rahat geçirir de, rahat bir seçim yaşarız. Ondan sonra, nasıl olsa, hep birlikte, milletçe kemer sıkmaya başlayacağız.

Saygıyla arz ederim. Yüce heyeti selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum efendim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Enis Tütüncü.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Bütçe Kanunu Tasarısı‘nın 3’üncü maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyeti sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu’nun 15’inci maddesiyle ilgilidir. 15’inci madde bütçe açıklarının nasıl kapatılacağı hakkındaki hükmün bütçe kanununda bulunmasını öngörmüştür. O nedenle, bu 3’üncü madde, denge maddesi bütçe kanunlarında yer almaktadır. Bu maddeyle olası bütçe açığının net borçlanma ile karşılanacağı öngörülmüştür.

Bütçe açığı nedir? Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçe kapsamına giren kamu idarelerine tahsis edilen ödenekler toplamıyla bütçe gelir tahmini arasındaki farktır. Bu fark, net borçlanmayla kapatılacak. Açığın 2010 yılı sonu gerçekleşme tahmini ne olmuştur diye bakarsak, 44 milyar Türk liralık bir açıkla 2010 yılı bütçesinin kapatılacağı tahmin ediliyor. Öte yandan, 2011 yılı bütçesindeki açık 34 milyar Türk lirası olarak programlanmış. Yani 2010’a göre mutlak olarak, hem de gayrisafi millî hasılanın oranı olarak daha düşük oranda bir bütçe açığı programlanmış.

Şimdi, bunları şunun için söylüyorum Sayın Başkan, değerli milletvekilleri: Bütçe dengesindeki gelir, gider ve açık ile ilgili makro değerlerin ancak bir dereceye kadar anlamı vardır. Neden? Örneğin konuştuğumuz bu bütçedeki harcama miktarının millî gelire oranı yüzde 25,7’dir, böylesine gerilemiştir. Yani millî gelirin dörtte 1’i kadar bir büyüklüğü burada konuşuyoruz. 2002’de bu büyüklük yüzde 34 idi. Yanlış anlaşılmasın, burada ben millî gelir içindeki bütçe payının düşük ya da yüksek olduğu konusundaki bir tartışmaya girmek istemiyorum. Tabii ki o tartışma yapılır, yapılmalıdır da. Bizim gibi bir ülkede millî gelir içinde bu kadar düşük bir bütçe payının ne anlama geldiğini herkesin bilmesi lazım, ekonominin “e”sini bilen insanların bilmesi lazım. Buna girmiyorum. Ancak 2011 yılı bütçesindeki bu millî gelirin dörtte 1 oranındaki düşük payının ne anlama geldiğini size söyleyeyim: Sosyal devletin giderek tasfiye edilmekte olduğunu gösteriyor, birinci anlamı bu.

İkinci anlamı: Zengin-fakir ayırımı yapılmadan herkesten aynı ölçüde vergi alınmakta olduğunu ifade ediyor. Öyle değil mi? Dolaylı vergilerin toplam vergi gelirleri içindeki payı yüzde 70’lerin üzerinde. Türkiye’nin de dâhil olduğu OECD ülkeleri içinde, dolaylı vergilerin -ki adaletsiz vergilerin- gelir dağılımını daha da adaletsiz hâle getiren bu vergi oranlarının hangi OECD ülkesinde yüzde 70’lerin üzerinde seyrettiğini siz bana söyleyebilir misiniz? Yok böyle bir şey. Yani dar gelirlilerin, vergi sopasıyla AKP tarafından dövüldüğünü gösteriyor.

Yine ne anlama geliyor? İşsizlikle mücadelede AKP’nin gerekli sorumluluğu göstermediğini, işsizlikle mücadelede AKP’nin kaçak güreşmekte olduğunu gösteriyor. Bunu daha da somutlaştırayım. Bakınız, kamuya personel alıyorsunuz ancak kamu istihdamının artışını, yükü iş güvenliği daha az olan sözleşmeli personele kaydırıyorsunuz ya da geçici işçi istihdamına kaydırıyorsunuz. 2008’e göre -somutlaştırayım- 2010’da sözleşmeli personel harcamaları yüzde 72 yükselmiş, memur için yapılan harcamalar yüzde 27 yükselmiş. Geçici işçi harcamaları yüzde 34 yükselmiş, 2008’e göre 2010’da, işçiler için yani kamunun daimî işçileri için yapılan harcamalar yüzde 3 artmış. Yani istihdam dokusunu sözleşmeli personel ya da geçici personele doğru kaydırıyorsunuz, bu anlama geliyor. Ne anlama geliyor? Birçok anlama geliyor ama bu on dakikalık sürede asıl Türkiye'nin ekonomisi açısından, ekonomi gemisinin omurgasını oluşturması gereken tarım ve hayvancılığın ne anlama geldiğini, nasıl darbe yediğini göstermesi açısından da anlam ifade ediyor.

Bakınız, tarımın millî gelir içindeki payı 2002 yılında yaklaşık yüzde 12, 2009’da yüzde 10’un altına düşmüş, yüzde 9,8, 2011’de de yüzde 9’un da altına düşecek. Tarım Kanunu’nu çıkardınız. Ne söz verdiniz? 21’inci maddesinde “Tarımsal destekleme programlarının finansmanı, bütçe kaynaklarından ve dış kaynaklardan sağlanır. Bütçeden ayrılacak kaynak millî gelirin yüzde birinden az olamaz.” dediniz. Bu açık hüküm burada duruyor. Soruyorum: Tarım için hangi yıl verdiğiniz sözü tuttunuz? Tarımsal desteklemeleri çıkardığınız Kanun uyarınca ne zaman yüzde 1’e çıkarttınız? 2001’de ne oluyor biliyor musunuz? Yüzde yarımın bile altında. Yazık, günah!

Konuyu daha da netleştireyim, bu “denge” maddesinde çok önemli. Vermezseniz, dengeyi de tabii tutturmaya çalışıyorsunuz. Söz ağızdan çıkar. Söz veriyorsunuz, tutacaksınız. Siz sözü ağızdan veriyorsunuz, bir de yasa çıkarıyorsunuz, buna rağmen sözünüzü tutmuyorsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Böyle bir şey olabilir mi? Sonra “denge” maddesinde, işte “Açık miktarı düştü…” Ne kadar güzel! Kimi kandırıyorsunuz?

Bakınız, eğer sözünüzü tutmuş olsaydınız 2011 yılında ulaşılacak millî gelir tahminine göre Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 milyar 149 milyon lira tarıma destekleme vermeniz lazımdı. Ne veriyorsunuz? 6 milyar 10 milyon lira, yüzde 50’den az. Biz Plan ve Bütçe Komisyonunda tarıma verilen ödeneklerin artırılması konusunda önerge verdik, AKP’nin oylarıyla reddedildi.

Siz bana söyler misiniz, dünyanın hangi ülkesinde tarım sektörü serbest piyasa koşullarına bırakılmıştır? Hiçbir ülkede. Türk çiftçisine tarihinde görmediği sıkıntıları yaşattınız. AKP’nin sekiz yıllık devri saadetinde ayçiçeğinde yüzde 45 fiyat artışı oldu, pancarda yüzde 50 fiyat artışı oldu, buğdayda yüzde 100 fiyat artışı oldu. Tebrik ederiz. E peki girdiler ne oldu? Gübrede yüzde 400, mazotta yüzde 140, sulama ücretlerinde yüzde 230. Ne oldu? Çiftçi yoksullaştı. Bizim hesaplarımıza göre çiftçinin yoksullaşma oranı AKP İktidarı öncesine göre yüzde 40, yüzde 50 dolayındadır. Tabii ki ekonominin sırtında bir kambur olarak görürseniz tarım ve hayvancılığı böyle yaparsınız, ondan sonra da “denge”, “Dengeyi tutturacağız.”, “Açık düşüyor.”

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en büyük darbe bu çerçevede tasarrufların düşüklüğü, düşük olmasından kaynaklanmaktadır. Tasarrufların düşük olması kamunun ve özel sektörün olağanüstü düşük yatırım düzeylerinde dahi tasarruf-yatırım dengesinin açık vermesine yol açmaktadır. Dolayısıyla millî gelir düşük olmaktadır, düşük millî gelirde düşük gelir olmaktadır, düşük gelirde düşük harcama olmaktadır. Ondan sonra “denge…”

Bu duygu ve düşüncelerle yine de hayırlı olsun diyorum bütçe. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Mehmet Ocakden. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET OCAKDEN (Bursa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 3’üncü maddesi hakkında şahsım adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bütçelerin temel özelliği dengedir. Gelir-gider arasındaki dengenin sağlanması hayati bir öneme sahiptir. Ülkeler o dengeyi sağlamak adına bazen borçlanma ihtiyacı hissederler ama bir ülkenin borç yükü altına girebilmesi için borcu verecek ülkelerle arasında güvenilir bir ortamın sağlanması çok önemlidir. Kuşkusuz bu da öncelikle mali disiplinle mümkündür.

Hepimiz çok iyi biliyoruz ki koalisyon yılları bu ülkenin kayıp yıllarıdır. Nitekim 1990’lı yıllar verimsiz koalisyonlarla heba edilen ve uluslararası itibarımızın da çok azaldığı dönemler olarak tarihe geçmiştir.

AHMET DURAN BULUT (Balıkesir) – Bugüne bakın, bugüne.

MEHMET OCAKDEN (Devamla) – Ancak iktidarımızla birlikte hem itibarımız artmış hem de kaos yıllarındaki kayıplarımız önemli ölçüde azalma eğilimine girmiştir.

AK PARTİ İktidarının en temel ekonomik rotası mali disiplin olmuştur. Bununla ilgili olarak da bir yandan cari açık azaltılmış, diğer yandan ise enflasyon tek haneli rakamlara çekilerek mali disiplin sağlanmıştır. Yüzde 30’lar seviyesinden aldığımız enflasyon 2009 yılı sonunda yüzde 6,5 seviyesine gerilerken 2010 yılı Kasım ayında yüzde 7,3 olmuş ve tek haneli düşük enflasyon bu yıl da muhafaza edilmiştir. Bu, ekonomide istikrarın göstergesidir ve bir başarı öyküsüdür.

Sürdürdüğümüz mali disiplinle AB tanımlı kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2002 yılında yüzde 73,7 iken 2008 yılında Maastricht kriterlerinin de altına inerek yüzde 39,5’e gerilemiştir. 2009 yılında küresel krize karşı alınan tedbirler nedeniyle yeniden artış gösteren kamu borç stokunun gayrisafi yurt içi hasılaya oranının 2010 yılında yüzde 42,3’e gerileyeceği tahmin edilmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Türk siyasetinin geleneksel bir hastalığı vardır: Eline mikrofonu alan özellikle muhalefet liderleri ve temsilcileri millete dağı taşı vaat ederler, bütün işsizlere iş bulurlar, esnafın cebini parayla doldururlar, herkese karşılıksız maaş bağlamayı vaat ederler, üniversite harçlarını kaldırma sözü verirler ama üniversite kapılarında ikna odalarından da bir türlü vazgeçmezler.

Pembe hayallere ve sanal vaatlere dayanmayan AK PARTİ İktidarıyla Türkiye'nin millî geliri 15 bin dolarlar seviyesine yükselmiştir. 2002 yılında 36,1 milyar dolar olan ihracatımız 112 milyar dolarlar seviyesine yükselmiştir. Ülkemize gelen yabancı yatırım miktarı 10 kat artmıştır. 2002 yılında 17 milyar dolar olan döviz rezervimiz bugün 71,3 milyarlar dolayındadır. 23,5 milyar dolardan devraldığımız IMF’ye olan borcumuz şu anda 6 milyar dolarlar düzeyine düşmüştür. Eğer bugün dünyada her gün büyüyen bir itibarımız, bölgesel ve küresel meselelere dünyada söyleyecek sözümüz varsa bu, AK PARTİ İktidarının adım adım gerçekleştirdiği büyük Türkiye rüyasının bir sonucudur. Şunu bilelim ki: Memurların maaşlarını ödeyebilmek için IMF kapısında kredi ricasında bulunan bir ülkenin sözünü dünyada hiç kimse dinlemez ve de o ülkenin bir saygınlığı olamaz. İşte 70’li yılların popülist söylemiyle pembe hayaller kuranlarla AK PARTİ İktidarının farkı budur.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Antalya Milletvekili Sayın Abdurrahman Arıcı. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

ABDURRAHMAN ARICI (Antalya) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 bütçesi hakkında söz almış bulunuyorum.

2011 bütçesinin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2011 yılı bütçesindeki ödeneklere baktığımızda bir önceki yıla göre en fazla artan ve düşen kurullar hangileridir?

Aynı dönemlerde kurulan üniversiteler arasındaki bütçe artışlarına baktığımızda Celal Bayar Üniversitesinde yüzde 32, Pamukkale Üniversitesinde yüzde 21,6 artış yapılırken Aydın Adnan Menderes Üniversitesine yüzde 11,5 artış yapılması sizce adil midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Ülkemizde son yıllarda yabancı sermayeli alışveriş merkezleri sayıları artarak açılıyor. Bunlar ülkemizin her yerinde şube açıyorlar. Açılan her şube de en az 70 civarında esnafın dükkânını kapatmasına sebep oluyor. Bu da işsizleri artırıyor. Hükûmet olarak perakende kanununu Türkiye Büyük Millet Meclisine getirip kanunlaştırmayı düşünüyor musunuz?

İkinci olarak, ülkemizde kaç tane yabancı sermayeli alışveriş merkezi vardır? Ayrıca bu merkezlerin şube açmasını da engelleyici, sınırlandırıcı bir kanun getirmeyi düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın İnan…

MÜMİN İNAN (Niğde) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, muhtarlarla ilgili, maaş durumlarını sorduk ama bu konuyla ilgili bir cevap vermediniz, yeniden tekrarlıyorum.

İkincisi: Defalarca elektrik yapılandırmalarıyla ilgili çalışmalar yapıldığını söylediniz ama bu yapılandırmalar vatandaşın gücünü aşan yapılandırmalardı. Sulama elektriklerinde faizleri silecek misiniz ve ödeme planının süresi ne olacaktır? Yıl verebilir misiniz?

Bor Şeker Fabrikasını sordum özelleştirilecek mi ve işçilerin durumu ne olacak diye, yine cevap vermediniz, cevap verirseniz sevinirim.

Sayın Başbakan, hatırlıyorum Niğde’de 2002 yılındaki bir konuşmasında “Bana iki yıl müsaade edin, her yıl 1 milyon insana iş vereceğim.” demişti. Acaba bu son beş yıl içerisinde Hükûmet olarak kaç milyon kişiye iş verdiniz? Bu bütçeyle beraber 2011 yılında da ne kadar işçiye iş vermeyi vadediyorsunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Uslu, buyurun.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Kısa bir sorum olacak Sayın Bakana, bu akaryakıt fiyatlarıyla ilgili: Akaryakıt tüketiminden alınan yıllık vergi toplamımız bizim nedir? Toplam vergi gelirleri içerisinde bunun yüzdesi nedir? Akaryakıt fiyatlarının düşürülmesiyle ilgili bir düşünceniz, projeniz var mıdır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Sayın Bakan, geçtiğimiz gün Sanayi ve Ticaret Bakanına sorduğum soruyu size de sormak istiyorum: Ülkemizde gayrisafi millî hasıla içerisindeki tarımsal paylar giderek düşmesine rağmen ziraatın ülke ekonomisindeki önemi değişmemektedir. Tarımsal ürünlerin değerlendirilmesinde finansal ihtiyaç orta yerdedir. Hükûmetinizin, tarım satış kooperatiflerinin fiyat oluşturma görevini yerine getirebilmesi için finans ihtiyaçlarının karşılanması, düşük faizle karşılanması için herhangi bir hazırlığı var mıdır?

Ayrıca, vatandaşlarımızdan yoğun olarak şikâyet aldığımız bir hususu sizlerle paylaşmak isterim: Bankacılık sistemi içinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde bile en çok kâr eden sektör olageldi. Ancak vatandaşlarımızdan, gerek kredi açılışı sırasında gerekse kredilerini ödemiş vatandaşlarımızın ipotek kaldırma işlemleri sırasında çeşitli miktarlarda ve değişen oranlarda komisyonlar alınmaktadır. Bu konudaki farklılıkları ve kanunsuzlukları gidermek için herhangi bir çalışmanız var mıdır?

BAŞKAN – Sayın Akkuş…

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Sayın Başkan, Sayın Bakan; Seydişehir Alüminyum Tesisleri ülkemizin büyük sanayi kuruluşlarından birisidir. Burası 286 milyon dolara satıldı -fabrika artı Oymapınar artı maden sahası ve artı lojmanlar olarak- iptal edildi ancak işletme devam ediyor yani alan kişi işletmeye devam ediyor. Ayrıca, satış şartları içinde yer alan “Üretilen elektrik satılamaz, işletmede kullanılır.” ibaresi… Yüklenici, fabrika sahasına bir termik santral kurmuş, elektrik satmak için de TEİAŞ’a müracaat etmiştir. Bunu nasıl açıklıyorsunuz? Bu doğru mudur? Bu hak ve hukukun gasbı değil midir? Fabrikanın bugünkü maliyeti kaç milyar lira olabilir? Bu konuda açıklamalarınızı bekliyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Bütçesi en fazla artan kurumlar, Dış Ticaret Müsteşarlığı birinci sırada, bana verilen rakamlara göre DFİF sebebiyle çünkü DFİF’i Dış Ticaret Müsteşarlığının bütçesine ekledik, yüzde 531; en az artan Bayındırlık ve İskân Bakanlığı. Bu da afet ödenekleri eskiden Bayındırlık ve İskân Bakanlığına veriliyordu. Afet, tabii ki yönetim yeniden yapılandırıldı. Bayındırlık ve İskân Bakanlığı bütçesi yüzde 24 düşmüş ama fonksiyonları nedeniyle değil, bu türden yani yeniden yapılandırma nedeniyle olmuştur.

Değerli arkadaşlar, üniversitelere verilen ödenekler tabii ki Devlet Planlama Teşkilatı tarafından yapılan çalışmalar, yani Yükseköğretim Kurulu, Devlet Planlama Teşkilatı, Millî Eğitim Bakanlığı… Biz Maliye olarak tabii ki oradan gelen çalışmalar bazında bir ödenek tahsisi yapıyoruz. Birtakım kriterleri vardır. Mutlaka üniversitenin, işte, büyümesiyle ilişkilidir, yatırım planlarıyla ilişkilidir. Şimdi, ben ilgili üniversitelerle ilgili detayları bilmiyorum, arkadaşlar çalışsınlar, gerekirse size o konuda yazılı bilgi veririm.

Değerli arkadaşlar, akaryakıt ürünleri üzerinden alınan ÖTV, spesifik bir rakam soruldu. Yine, müsaade ederseniz, karşılaştırmalı vereyim -yani sırf hani bir perspektif vermek açısından- çünkü sadece bir yılı vermek yetmez: 2010 yılında 32 milyar lira akaryakıt ürünleri üzerinden aldığımız ÖTV söz konusu. Bu, gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 2,9’u yani tam rakam yüzde 2,92; 2002 yılında 11,2 milyar lira alınıyordu ama o zamanlar da gayrisafi yurt içi hasılaya oranı yüzde 3,21’di. Yani gayrisafi millî hasılaya oran olarak akaryakıt ürünlerinden aldığımız ÖTV 2010 yılında yüzde 2,9; 2002 yılında yüzde 3,2’ydi.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Toplam vergi gelirleri ne Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Vergi gelirlerini de söyledim değerli arkadaşlar yani rakamı verdim burada.

CEMALEDDİN USLU (Edirne) – Vergi gelirleri içindeki yüzdesi?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Şimdi, değerli arkadaşlar…

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Düşük mü efendim faizler, düşük mü?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Değerli arkadaşlar, bakın, sizin sorularınıza… Bakın, soruları sordular, onlarınkine cevap vereyim. Yani bu şekilde yapalım. Beraberiz, üç dört gün beraberiz.

TANSEL BARIŞ (Kırklareli) – Ama bir şeyler öğrenmek lazım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Elimden geldiğince bütün sorularınıza cevap vereceğim. Bakın, bundan başka daha ne yapayım ben?

Değerli arkadaşlar, bu AVM’lerle ilgili bir taslak kanun var ama tabii ki henüz Meclisimizin gündeminde değil. Burada, bence önemli olan husus şu: Bütün ülkelerde perakende sektörü çok önemlidir, istihdam açısından, yaratılan katma değer açısından inanılmaz bir öneme sahiptir. Dolayısıyla, değişik modeller uygulanıyor ama şu anda Türkiye’deki model, Japonya hariç yani tek tük birkaç ülke hariç, aslında dünyaya paralel giden bir düzenlemedir yani tüketici odaklı çünkü herkes bir tüketicidir. Yani milletvekili de olsanız, esnaf da olsanız, sonuç itibarıyla bir tüketicisiniz. Alışveriş merkezlerinde tercihler, ortam, bunların hepsi rol oynuyor. Dolayısıyla burada yabancı sermayeli kaç AVM var bilmiyorum ama Türk girişimciler de, yabancılar da, yerliler de birlikte tabii ki AVM’ler açabiliyorlar. O konuda istatistiki rakam varsa sizlerle paylaşırım.

Değerli arkadaşlar, muhtarlarla ilgili açıklamayı aslında ben yaptım. Bildiğim kadarıyla Köy Kanunu yenilenecek, İçişleri Bakanlığımız yeni bir kanun hazırlıyor. Tabii ki o kanun çerçevesinde muhtarların maaşlarının, onlara ilişkin özlük hakların düzenlemesini ben daha doğru buluyorum. Şu an itibarıyla yaptığımız bir çalışma yok.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Mahalle muhtarları ne olacak?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar şunu da söyleyeyim: 2002 yılı Aralık ayında muhtarların maaşı 97 liraydı, 2010 Aralık ayında 354 lira, yani yaklaşık yüzde 264 oranında artmış. Bu dönemde TÜFE’deki artış yüzde 108,8. Dolayısıyla bütün kesimlerde olduğu gibi muhtarlara ilişkin maaşları da biz, enflasyonun neredeyse…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, BAĞ-KUR primleri ne kadar?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, enflasyonun 2 katından fazla, nominal oranda muhtar maaşları artmış.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Yapmayın Allah aşkına Sayın Bakan! BAĞ-KUR primleri ne kadar artmış?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani bu çok ciddi bir artıştır.

Değerli arkadaşlar, şimdi, Sayın Başbakanımız “İstihdamı artıracağım.” demiş. Doğrudur, artırmışız. 2005 yılı istihdamına baktığınız zaman -arkadaşlar şimdi rakamları verdiler- yaklaşık 20 milyon 67 bin kişilik bir istihdam söz konusu, “son beş yıl” dediğiniz için söylüyorum. 2010 yılı Ağustos -en son elimdeki rakamlar bunlar- 23 milyon 193 bin, yani yaklaşık 3 milyon 128 bin kişilik bir istihdam artışı olmuş. Şunu size açıkça… Yani ben gerçi birçok konuşmamda da değindim. Yirmi yedi Avrupa ülkesinde şu son üç yılda 2,1 milyon kişilik istihdam azalışı olmuş, Amerika gibi bir ülkede 6,5 milyon kişilik bir istihdam azalışı olmuş. Türkiye, istihdam yaratan, yani iş yaratan, vatandaşına iş imkânı sağlayan çok nadir ülkelerden bir tanesidir. İnanın bana, ILO rakamlarına bakın, bu rakamlar çok açık bir şekilde ortaya çıkıyor. Yetiyor mu? Yetmiyor tabii, daha fazlasını yaratmamız lazım.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doldu. Bu süreye artık özen gösteriyoruz bizler de. Onun için, size de teşekkür ediyorum.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

3’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

4’üncü maddeyi okutuyorum:

İKİNCİ BÖLÜM

Bütçe Düzenine İlişkin Hükümler

Bölüm düzeni ve deyimler

MADDE 4 – (1) Gider cetvelinin bölümleri, analitik bütçe sınıflandırmasına uygun olarak fonksiyonlar şeklinde düzenlenir. Fonksiyonlar; birinci, ikinci, üçüncü ve dördüncü düzeyde alt fonksiyonlara ayrılır.

(2) Bu Kanunda ve diğer kanunlarda giderlere ilişkin yer alan;

a) "Fasıl ve bölüm" deyimleri, fonksiyonel sınıflandırmanın birinci düzeyini,

b) "Kesim" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın ikinci düzeyini,

c) "Madde" deyimi, fonksiyonel sınıflandırmanın üçüncü düzeyini,

ç) "Tertip" deyimi, kurumsal, fonksiyonel ve finansman tipi kodların bütün düzeyleri ile ekonomik sınıflandırmanın ilk iki düzeyini,

d) Borç ödemeleri yönünden "ilgili hizmet tertibi" deyimi, borç konusu hizmetlerin yürütüldüğü ilgili tertipleri,

ifade eder.

(3) Tahakkuk ettirilecek giderler Devlet muhasebesi kayıtlarında ekonomik sınıflandırmanın dördüncü düzeyini de kapsayacak şekilde gösterilir; kesin hesap kanunu tasarısı ise ikinci düzeyde hazırlanır.

(4) ilgili mevzuat hükümleriyle analitik bütçe sınıflandırması arasında gerekli uyumu sağlamaya ve ortaya çıkabilecek sorunları gidermeye yönelik düzenlemeler yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Iğdır Milletvekili Pervin Buldan konuşacaktır.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA PERVİN BULDAN (Iğdır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi hakkında grubum adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede yine kadının adı yok. Bütçe görüşmelerini tamamlamak üzereyiz ama bu görüşmeler yapılırken ülkemizde her sene daha da katmerleşen kadına yönelik şiddete değinmeden geçemeyeceğim. Nitekim bu sorun hâlihazırda ülkenin en can yakıcı problemlerinin başında gelmektedir ve üzülerek görmekteyiz ki Hükûmetin bu konuda acil tedbirlerin devreye konulacağı bir plan ve programı bulunmamaktadır. Bu duyarsızlık kadına yönelik şiddetin Hükûmet tarafından kabul edilebilir bir olgu olarak görüldüğünü göstermektedir ki bu durum bize kaygı vermektedir.

Kadına yönelik şiddet ve ayrımcılık her yıl bir önceki yıla göre artarak devam ederken kadın haklarına ilişkin olarak ulusal ve uluslararası düzeyde verilmiş taahhütler kâğıt üzerinde kalmaktadır. Bu sorunun önünün alınması için acil tedbirler geliştirilmediği için, her yıl ülkenin herhangi bir yerinde adını duyduğumuz ya da duyamadığımız binlerce kadınımız onarılması güç yaralar almakta veyahut daha da kötüsü yaşamını yitirmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; kadına yönelik şiddetin ölümle sonuçlanan en ağır türü olan kadın cinayetleri, Adalet Bakanının da açıkladığı üzere, 2002 yılından bu yana yüzde 1.400 artarak devam etmektedir. Töre ve namus cinayetleri de dâhil olmak üzere 2002 yılında 66 kadın cinayeti işlenirken bu sayı 2003’te 83’e, 2004’te 164’e, 2005’te 317’ye, 2006’da 663’e ve 2007’de ise 1.011’e ulaşmıştır. Geride bıraktığımız 2010 yılına baktığımız zaman ise kadına yönelik şiddet oranlarının rekor düzeylere ulaştığını görmekteyiz. Bu yıl içerisinde her ay ortalama 30 kadın çeşitli bahanelerle katledilirken 6.423 kadın gördükleri şiddet nedeniyle hastanelik olmuştur.

Dünya Ekonomik Forumu’nun kadın-erkek eşitliği sıralamasında 135 ülke arasında 126’ncı sırada yer alan Türkiye’de, taciz ve tecavüz gibi cinsel saldırı suçlarında, TÜİK verilerine göre, son beş yılda yüzde 30 artış meydana gelmiştir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada uzun uzadıya istatistiksel verileri sıralayarak sizleri bunaltmak niyetinde değilim ancak bu objektif verilerin bize anlattığı bir şey var, o da Hükûmetin görmezden geldiği kadın katliamları ve kadına yönelik şiddet oranlarının devasa boyutlara ulaştığı ve kaygı yaratmanın da ötesinde, dehşet verici düzeylerde olduğudur. Kapalı bir ataerkil toplum düzeninde yaşadığımız gerçeğini de göz önünde bulundurduğumuzda, korktuğu için şikâyette bulunmayan ya da akıbeti hiç bilinmeyecek şekilde üzeri kapatılan olaylarla beraber bu oranların çok daha korkunç boyutlarda olduğu ortaya çıkmaktadır, zira bu oranın da yüzde 40 gibi ciddi bir miktara denk düştüğü belirtilmektedir.

2002 yılından 2009’a kadar kadına yönelik şiddet ve cinayetler nedeniyle toplam 12.678 açıldı. Bu davalarda 15.564 kişi yargılanırken bunlardan 5.736’sı mahkûm oldu. Bu davalarda 1.859 kişi için beraat, 794 kişi için de denetimli serbestlik kararı verildi. Açılan davalardaki dosyalardan 11.216 dosya karara bağlanırken 6.074 dosyanın yargılanmasına devam edilmektedir. Karara bağlanan dosyalardan 5.483’ünün Yargıtay aşaması tamamlanırken mahkemelerin karara bağladığı 4.592 dosya Yargıtayda onay beklemektedir.

İşte bu rakamlar da adalet sisteminin, kadına yönelik şiddet ve cinayetlerin önlenmesinde ne kadar yetersiz kaldığını göstermektedir. Gerçi, Türkiye adalet sisteminin, adaleti sağlamak noktasında ne kadar zayıf olduğunu sanırım hepimiz çok iyi bilmekteyiz. Ancak bu adalet sisteminin, söz konusu öteki kimlikler olunca ne kadar hukuksuz kararlar verebildiğini, ne kadar hantallaşabildiğini ve nice dosyaları zaman aşımına uğrattığını bildiğimiz hâlde, Hükûmetin bu konuda sadece inşa ettiği adalet saraylarıyla övünmesini bir aymazlık örneği olarak görmekteyiz.

Adaletin, Kürtleri, Alevileri, gayrimüslimleri, kadınları, muhalifleri ve bütün ötekileri es geçtiği bir ülkede Hükûmetin, yaptığı binalarla övünmesi, adaletin tesisisin Hükûmet için zaten bir bina kadar önemli bir husus teşkil etmediğini göstermektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yine, kadına yönelik şiddetin bir başka tezahürü olarak gerçekleşen ve aynı zamanda çocuk istismarı olan çocuk gelinlerin durumu da çok önemli bir sorun olarak vuku bulmaktadır. Bu evlilik türü, ülkemizin yaklaşık olarak bütün bölgelerinde yaygın olarak gerçekleştirilmektedir.

Ataerkil yapı tarafından normalleştirilerek meşru hâle getirilen kız çocuğu evlilikleri her üç evlilikten birini kapsayacak derecede yüksek bir orana tekabül etmektedir. Erken yaşta evlilikler yıkım getirmektedir. Bu kapsamda çocuk gelinlerin öncelikle eğitim hayatı son bulmaktadır. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları okuldan alınmaktadır ve bu nedenle okuldan ayrılmak zorunda kalan kız çocuğu sayısı çok ciddi rakamlarla ifade edilmektedir. Bunun yanı sıra çocuk gelinler, ruhsal ve bedensel çöküntü içerisine girmektedirler. Erken yaşta evlendirilen kız çocukları birçok ruhsal sorun yaşadıkları gibi bedensel olarak da ciddi sağlık sorunlarının etkisine açık hâle gelmektedirler. Kız çocukları, bedensel gelişimini tamamlamadan çocuk yaşta anne olmanın beraberinde getirdiği risklerin mağduru olmaktadırlar.

Toplumsal ve ruhsal gelişimini tamamlayamadan evlendirilen kız çocukları, evlilik sonrasında, arkadaşlarından kopma, öz güven eksikliği, toplumsal faaliyetlere katılımdan uzaklaşma gibi problemler yaşamaktadırlar ve bütün bunların yanı sıra çocuk olmaları nedeniyle yetişkin istismarına karşı savunmasız olan kız çocukları, eşleri tarafından fiziksel, duygusal, sözel ve hatta cinsel şiddete maruz kalabilmektedirler. Bütün bu şiddet sarmalının bir sonucu olarak erken yaşta evlendirilen kız çocukları, ya kaybolmakta ya da öz yıkım yolunu seçerek yaşamlarına son vermektedirler.

Nitekim kaybolan ve intihar girişiminde bulunan çocukların önemli bir kısmının erken yaşta evlendirilen kız çocukları olduğu görülmektedir. Türkiye basınında hemen her gün bu nitelikte gerçekleşen acı olaylar sıklıkla yer almaktadır. Bu durum temel insan hakları ve çocuk haklarına aykırı bir olaydır ve hiçbir şekilde çözüme kavuşturulmamış olması aynı zamanda toplumsal çöküntüyü de beraberinde getirmektedir.

Çocuk evliliklerin bu denli yaygın olarak gerçekleştiği ülkemizde, devlet, önleyici tedbirleri ihmal etmekle beraber, altına imza koyduğu Evrensel İnsan Hakları Bildirgesi, Kadına Yönelik Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi’ni ve Çocuk Hakları Sözleşmesi’ni de ihmal etmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ötelenemeyecek düzeyde acil çözümler bekleyen kadına yönelik şiddetin önlenmesi amacı ile öncelikli olarak çocuk gelinler ihmalini, şiddet ve kadın cinayetlerini bağlayan acil yasalar, düzenlemeler yapılmalıdır. Bu bağlamda yasalar, kadın katillerinin değil, kadınların korunmasına hizmet edecek ve kadın cinayeti işleyenlerin cezalarında indirime gidilmeyecek şekilde yeniden düzenlenmelidir.

Kadınların rahatlıkla ve her türlü koruma talep edebilecekleri mekanizmalar yaratılmalı, var olanların da koşulları iyileştirilerek kadınlar lehine işlemesi derhâl denetim altına alınmalıdır. Devlet, yasal ve kurumsal bütün mekanizmaların işlerliğini sağlama sorumluluğunu göstermelidir.

Bu duygu ve düşünceler ile hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, birleşime yirmi dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 17.38

DÖRDÜNCÜ OTURUM

Açılma Saati: 18.04

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Dördüncü Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

4’üncü madde üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz bütçe kanunu tasarısının 4’üncü maddesi üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlarım, madde bütçenin düzeni ve deyimlerle ilgili. Tabii ki bir bütçenin düzeni, dengesi çok önemli fakat bir bütçede en önemli olan, bu bütçeyle sosyal kesimlere, işçiye, memura, emekliye ne verebileceğimiz, bu kesimlerin hayat standartlarını ne kadar iyileştirebileceğimiz ve ne kadar kötüleştirebileceğimiz önemli bir gerçeklik oluyor.

Kıymetli arkadaşlar, her ne kadar burada iktidar partisinin temsilcileri emeklilerle ilgili, memurlarla ilgili, diğer çalışanlarla ilgili değişik rakamları takla attırarak güzel tablolar çizse de dünya dönüyor arkadaşlar. Çizdiğiniz bu tablolar emeklinin yaşadığı sıkıntıların gerçeğini değiştirmiyor. Bu çizdiğiniz tablo işçinin yaşadığı sıkıntıları gidermiyor. Bu çizdiğiniz tablo memurun içinde bulunduğu sıkıntıları gidermiyor. Gerçek olan nedir? İktidarıyla, muhalefetiyle milletin bizden beklentisi nedir? Bu kesimlerin, sosyal kesimlerin tamamının refah seviyesini gerçekte düzeltmek.

Arkadaşlar, kâğıt üzerindeki düzelmeler toplumun gerçek hayatına yansımıyorsa bir yerde sakatlık var demektir.

Aslında, bu dönem, Türkiye İstatistik Kurumu, maalesef -maalesef diyerek altını çiziyorum- tartışılır bir kurum hâline gelmiştir. Nitekim İstatistik Kurumunun rakamları, emekliyi, işçiyi, memuru çok yakından ilgilendirmektedir. Onun için, ileride yapılacak tarafsız bir çalışmada Türkiye İstatistik Kurumunun bu dönemi üzerinde tartışılmaya maalesef devam edilecektir, tartışılmaması gereken bir kurum.

Kıymetli arkadaşlar, Türkiye’mizde -Emekli Sandığı, BAĞ-KUR, SSK- bütün emeklilerimizin nüfusu 10 milyon 800 bindir. Neredeyse ülke nüfusunun yedide 1’i. Gerçekten bu nüfus çalıştığı sürede ne beklemiş? Refah içinde, huzur içinde bir yaşlılık geçirmek, sıkıntı yaşamamak ama gerçek nedir? Kıymetli arkadaşlar, bu konularda yapılan değişik çalışmalar var.

Kurumun birisi tarafından -ben ismini vermeyeyim- yaşlılık geçim endeksi kamuoyu araştırması yapılmış. Bu araştırmaya göre, emeklilerin yüzde 50’si geçimini sağlayabilmek için ikinci bir işte çalışmak zorunda olduğunu belirtiyor, yüzde 30’u çalışacak bir iş bulabiliyor, yüzde 12’si iş aramaya devam ediyor.

Yine, bu çalışmaya göre, emeklilerin içerisinde çalışma ihtiyacı hissetmeyenlerin önemli bir kısmının ya bir ek geliri vardır ya da çocukları tarafından yardım yapılmaktadır.

Arkadaşlar, emeklilerimizin çok önemli bir kısmı aylık harcamalarının büyük bölümünü gıda, ısınma, elektrik, su gibi zaruri ihtiyaçlarına harcamak durumunda kalıyor. Yüzde 28’i ancak borç veya kredi kullanabiliyor.

Kıymetli arkadaşlar, aslında emeklilerimizin Türkiye'nin her yanında problemleri birbirine benziyor. Bütçe çalışmaları başlamadan birkaç gün önce Karaman’da Türkiye Emekliler Derneği Karaman Şubesini ziyaret ettim. Orada emekli hemşehrilerimi dinlediğim zaman inanın üzülmemek mümkün değil. O tabloyu görüp onların yaşadığı sıkıntıları hissetmemek, o sıkıntılardan dolayı rahatsız olmamak mümkün değil. Orada hemşehrilerimizin bütün sıkıntılarını not aldım ve toplantının bitiminde dedim ki: “Benden ne istiyorsunuz arkadaşlar?” Bu arkadaşlarımızın bana söylediği şu oldu: “Sayın Vekilim, birkaç gün önce iktidar partisinden bir vekilimiz de geldi, ziyaret etti. Problemlerimizi ona da anlattık. Aslında hemşehrimiz Çalışma Bakanlığında, gelip bizim problemlerimizi dinlemesini ve bunlara sahip olmasını istiyoruz ama sizi bulmuşken sizden isteğimiz, siz bizim sesimiz olun. Biz sesimizi duyuramıyoruz.” Ben şimdi, yüce Meclise, Hükûmetimizin Sayın Maliye Bakanına -eğer dinlemeyi lütfederse- emeklilerimizin problemlerini iletmek istiyorum.

Sayın Bakanım, Hükûmet adına Maliyenin, kasanın başında bir bakan olarak emeklilerimizin inanın sıkıntılarını dinleyip rahatsız olmamak mümkün değil. Nedir istekleri? “Adil bir ücret, intibak sorununun halledilmesi, emekliler arasındaki maaş farkının giderilmesi, tek çatı uygulamasının altını doldurarak taban aylığı eşitliğinin sağlanması. Millî gelirden hakkımız olan refah payını geriye dönük olarak bizim ücretlerimize yansıtsınlar. Emekli Sandığı emeklilerine sağlanan haklar diğer emeklilere de sağlansın. TÜFE’den doğan yanlış hesaplamalar giderilsin, hakkımız teslim edilsin. Hastanelerde, özel hastanelerde emeklilerden alınan katkı payı kaldırılsın. Özellikle asgari ücretin altında maaş alan emeklilerimize, özürlü ve yatalaklarımıza, gıda, ısınma, aydınlatma, ulaşım, akülü araç ve benzeri ihtiyaçları için yardım edilsin. 2011 yılı bütçe kanununda bizim derdimize derman olacak bir şeyler olsun.” diyorlar değerli arkadaşlarım.

Değerli arkadaşlar, ben, AKP’nin sayın yöneticilerinden, sayın Hükûmetten, bu yüce Meclisten, hemşehrilerim adına, partim adına, bütün emekliler adına ve çalışanlar adına rica ediyorum. İnanın, bu emeklilerimizin önemli bir kısmı için 500 kilogram kömür alabilmek, evinde sıcak bir çorbayı kaynatabilmek, çoluk çocuğunun rızkını temin edebilmek çok önemli bir problem hâline gelmiştir.

Biz, Milliyetçi Hareket Partisi olarak yüce Meclise şu sözü veriyoruz: Emeklilerle ilgili, memurlarla ilgili ve diğer çalışanlarla ilgili getireceğiniz her çalışmaya, olumlu çalışmaya katkı vereceğiz.

Kıymetli arkadaşlar, çalışanların bir diğer problemi nedir? Sosyal güvenlik destek primi. Bu konuda bir yıldır kanun teklifimiz bekliyor. Yüzde 15’lere varan sosyal güvenlik destek priminin Türkçesi nedir arkadaşlar biliyor musunuz? Emekliye “Sen otur kardeşim, çalışma, sen bu hâlinle ayakta durmanın bir yolunu bul.” Ya, arkadaşlar, Allah aşkına, asgari ücretle ayakta nasıl dursun bu insanlar?

Kıymetli arkadaşlar, emeklilerimiz böyle de çalışanlarımız ne durumda? Bugün memurlarımızın yüzde 80’inin sıkıntısı, en önemli sıkıntısı, TÜİK’in sihirli rakamları nedeniyle, satın alma paritesi karşısında maaşlarının küçülmesi, geçimlerini sağlayamamak.

Yine, bu arkadaşlarımızın önemli bir kısmı, konut kredisi, araç kredisi, kredi kartı gibi önemli bir kıskaca girmiştir. Maalesef devri iktidarınızda Diyanet İşleri Reisimiz de fetva veriyor: “Artık memurlarımız kurban kesmeyebilir, memura zekât verilebilir.”

Kıymetli arkadaşlar, memurlarımızın sıkıntısı bununla bitiyor mu? İktidar yanlısı sendika memurlarımızın üzerine akşam güneşi olmuş, batmıyor. Niye batmıyor? “Efendim, bizimle beraber olacaksın.” Ya arkadaşlar, sizin demokrasi anlayışınız bu mu Allah aşkına?

Ben teşekkürler ediyorum, bütçenin hayırlı olmasını diliyorum.

Saygılarımı sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Malatya Milletvekili Ferit Mevlüt Aslanoğlu.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; hepinize saygılar sunuyorum.

Değerli arkadaşlar, ülkede hükûmetler insanlara verdikleri sözden asla dönmemeli. Ne sözü veriyorsa, insanlar -bu sözler hükûmetin, devletin verdiği bir sözdür- bu söze göre kendilerini ayarlarlar ve geleceklerini buna göre planlarlar.

Soruyorum: Bir Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi yapıldı. Herkes tüketici kredisi almış, birtakım krediler almış, buna göre gitmiş taksitlerini “Ben bu kadar ödeyebilirim.” demiş, belki beş yıl vadeli, belki üç yıl vadeli, belki iki yıl vadeli… Arkasından bir tebliğ: “Kaynak Kullanım Destekleme Fonu’nu artırdım.”

Arkadaşlar, bunu kime artırıyorsunuz, biliyor musunuz? Tüketiciye. Eğer bu artacaksa bundan böyle kredi alacaklara “Ben Kaynak Kullanım Destekleme Fonu’nu bu kadar yapıyorum.” deyin. Bunu tartışalım yapılmalı mı yapılmamalı mı, ama sen gidiyorsun, eskiden kredi alan insanlara diyorsun ki: “Bundan böyle ödeyeceğin taksitlerinde bu kadar Kaynak Kullanım Destekleme Fonu ilavesi yaptım.” Takdir sizin arkadaşlar. Böyle bir şey olmaz. Ve ne olacak biliyor musunuz? Genelde bunlar tüketici; tüccar değil, yani ticari kredilere yapmıyor. Bir kere bu, eşyanın tabiatına aykırı. Bundan böyle yapacağım derse, yapmalı mı yapmamalı mı, bunu tartışabiliriz ama eskiden kredi almış, daha vadesine iki yıl var, bir buçuk yıl var, üç yıl var. Nasıl olur arkadaşlar? Bundan böyle üç yıl daha bu insanlar ilave edilen Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’na ilave ödeyecekler.

Arkadaşlar, bu haksızlık. Bankalarla tüketicileri karşı karşıya getirdiler. Bir kere bir Tüketici Kanunu var. Bu Kanun’u burada hep beraber yaptık. Tüketici Kanunu’nda, bu yasa yapılırken, bankaların belirlediği aylık taksitlerden fazla para isteyemez, diye bir taahhüt var. Bankalar müşteriye bunu yapıyor. Şimdi, müşteriyle bankalar karşı karşıya getirildi.

Sayın Bakan, öncelikle, burada alacağınız rakam çok büyük değil. Öncelikle bu Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu ile ilgili kararınızı bir daha gözden geçirin. Bir daha gözden geçirin. Tüketiciye, o geçinemeyen, ancak tüketici kredisiyle geçinen insanlara bu yükü yüklemenizi hakikaten hazmetmek mümkün değil. Ben bir kez daha sizi bu konuda uyarıyorum.

Yine aynı şekilde, biliyorsunuz futbol kulüplerinin, özellikle İkinci Lig’de, Üçüncü Lig’deki kulüplerin en büyük geliri İddaa oyunundan, yani Spor-Toto payından verilen paylardır. Geçen sene Sayın Bakan bir karar aldı -mayıs ayı mıydı, hangi aydı- İddaa oyunundan giden payları, hepsini yok etti, kulüpleri mahvetti. Daha sonra da döndü, iki ay sonra, üç ay sonra kararından vazgeçti ama kulüplerin dengesini bozdu.

Şimdi, Sayın Bakan, arkadaşlar; Türkiye’de bugüne kadar oynanan İddaa oyununun toplam rakamı 14 milyar, yani eski parayla 14 katrilyon. Kulüplerin ne aldığını biliyor musunuz, bu 14 katrilyondan ne veriliyor bu kulüplere? Kulüpleri at gibi koşturuyor böyle tıkıtak tıkıtak, verdiği para 900 milyon. 900 milyon yani yüzde 6. Acaba Maliye Bakanlığı İddaa oyununu devlete gelir getirmek için mi yapıyor, yoksa acaba kulüplere bir yarar getirmek için mi yapıyor? Sayın Bakan, yüzde 6 veriyorsunuz. Üçüncü Lig’deki bir kulübün yılda aldığı para 300 bin lira. Kulüplerin lütfen ekonomik özgürlüğünü sağlamak için, İddaa oyununun temeli kulüplerse ve bunların sırtından bu parayı kazanıyorsa devlet, kulüplerin hakkını vermek zorundadır. Kulüplerin eli sizin yakanızdadır. Verdiği para yüzde 6 arkadaşlar. Süper Lig’de kulüpler için sorun yok. Niye? Çünkü yayın gelirinden çok yüksek para alıyorlar. Ama Üçüncü Lig, İkinci Lig ve “Bank Asya Ligi” dediğimiz kulüpler ise en fazla aldığı para -Bank Asya’nın- 1,5 milyon, İkinci Lig kulüpleri 500 bin, Üçüncü Lig kulüpleri ise 300 bin lira para alıyor arkadaşlar.

Sayın Bakan, kulüplerin ekonomik özgürlüğünü yok ediyorsunuz. Koşturuyorsunuz, İddaa oyunu oynatıyorsunuz ve verdiğiniz para dilenciye verilmeyecek yüzde 6. Kulüplerin hakkını yemeyin Sayın Bakanım. Spor Toto’nun hiçbir suçu yok burada, bunun altını çiziyorum. Kanun’u böyle yapmışsınız. Defalarca dile getirdik, Spor Toto Kanunu’ndaki yüzde 6’lık kulüp paylarının yüzde 15’e çıkarılması… Burada, özellikle son kurulan şike komisyonunun tek gündem maddesi buydu, şike ve kulüplerin sorunlarının tek gündem maddesi buydu ve tüm parti gruplarının, oraya temsilci veren tüm partilerin en büyük eleştirdiği konu bu arkadaşlar.

Sayın Bakan, kulüplerin hakkını verin. Siz İddaa oyununu… Bir şeye karar verin, “Biz İddaa oyunu oynatacağız…” Başka oyun oynatın. Kulüplerin sırtından oynatmayın. “Oynatacağız, devlete vergi kazandıracağız.” diyorsanız başka bir oyunda kendinizi deneyin. Ama İddaa oyununda kulüplerin sırtından para kazanarak, kulüplere dilenci parası gibi yüzde 6 veriyorsanız ben kulüplerin hakkını size helal etmiyorum.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Ediyor musun, etmiyor musun?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Etmiyorum! Bir daha söyleyeyim mi Mehmet Bey, etmiyorum! (AK PARTİ sıralarından “Etme!” sesi)

Ediyor musun sen?

Şimdi, yine…

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yüzde kaça çıkarılmasını istiyorsunuz?

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – 15, minimum 15.

Sayın Ali Uzunırmak Milliyetçi Hareket Partisi Grubundan komisyonumuzdadır, Sayın Abdurrahman Arıcı, Fatih Bey, hepsi… Fatih Bey burada, desin ki: “Benim yüreğim bunda rahat.” özür dileyeceğim, özür dileyeceğim.

FATİH ÖZTÜRK (Samsun) – Demiyorum.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Devamla) – Yine, devlet sözünde durmalı arkadaşlar, devlet her zaman sözünde mutlaka durmalı, insanlar da kendi geleceklerini planlayabilmeli. Şimdi, 2005 yılında Bankacılık Kanunu’nu değiştirdiniz. Hep beraber destek verdik; o günün koşullarında özellikle İmar Bankası açısından, hep beraber, Türkiye’de dürüst, namuslu, şerefli insanları korumak adına destek verdik. Ama Sayın Bakan, oraya o gün bir zimmet maddesi getirdik. Yani, zimmet maddesi, bugün Türk bankacılığının başına beladır. Kars şubesinde kredi yetkilisinin imzaladığı bir kredi elli tane imzadan geçiyor, eğer o kredide yarın bir sorun olursa hâlâ… Bu zimmet kalkanı orada kaldığı sürece, bankalar müşterisine kredi açmaktan imtina ediyorlar, korkuyorlar. Hiçbir banka kendi parasını batırsın diye kredi vermez. Bunun için, Bankalar Kanunu’ndan grup kredileri dışında -altını çiziyorum, grup kredileri dışında- verilen krediler zimmet olamaz. Müşteriye verilen bir kredi, Gaziantep’teki müşteriye, Malatya’daki müşteriye verilen bu kredi, hiçbir zaman…Tabii, ekonomide sorunlarla karşılaşır kurumlar, firmalar ama kimse parasını bir başkasına peşkeş çekmez, hiçbir banka. Bunun için, piyasanın önünü açmak için, bankaların piyasaya daha yaygın açılması için mutlaka bu zimmet maddesini Bankalar Kanunu’ndan kaldırmak zorundasınız. Bir sicil affı getirdiniz. “İşlemez.” dedik. Her bankanın masasının altında… “Bu af, sicil affı işlemeyecek.” dedik. O kara kaplı defter bankaların altında. Neden korkuyorlar? Yarın “Sen bakmadın, sicil affı var ama baksaydın kardeşim sen...” Zimmet maddesinden dolayı, sicil affı da olsa o kara kaplı defter duruyor. Bu nedenle, zimmet maddesi öncelikle kaldırılırsa piyasanın önü açılır.

Hepinize saygılar sunuyorum.

Teşekkür ediyorum. (CHP ve MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Edirne Milletvekili Necdet Budak. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 4’üncü maddesi üzerine şahsım adına söz almış bulunuyorum. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Tasarının 4’üncü maddesiyle, gider cetveli bölümlerinin analitik bütçe sınıflandırmasıyla uyumlu olmak üzere fonksiyonlar şeklinde düzenlenmesi, fonksiyonların alt fonksiyonlara ayrılması, cetvellerde yer alan deyimlerin neleri ifade ettiği ve tahakkuk edecek giderlerin ekonomik sınıflandırma düzeyleri belirlenmiştir.

Bütçe kodlaması, devletin mali istatistiklerinin daha düzenli, daha güvenilir, daha tutarlı, aynı zamanda ölçmeye ve analiz etmeye daha elverişli olması açısından özel önem arz eder.

Sayın milletvekilleri, gider cetvelleri, kurumların yapacakları hizmetler için talep etmiş oldukları ödenekleri gösteren bir cetveldir. Gider cetveli, genel ve özel bütçeli ve ayrıca düzenleyici ve denetleyici kurumların da hazırlaması gereken bir cetveldir.

2011 yılı merkezî yönetim bütçesinde genel bütçeli kurumlarımız için 306,6 milyar TL, özel bütçeli kurumlarımız için 26,6 milyar TL, düzenleyici ve denetleyici kurumlarımız için ise 1,9 milyar TL olmak üzere toplam 355,1 milyar TL ödenek tahsis edilmiştir.

2002 yılından itibaren ekonomisi büyüyen ve yatırımları artan Türkiye, bugün Avrupa’nın önemli büyük ekonomilerinden birisi hâline gelmiştir.

Öte yandan, 2001 yılında bütçe harcamaları içerisinde faiz giderleri yaklaşık yüzde 43,2 civarındaydı. Bir başka deyimle ülke ekonomisinin çarkları dönmüyordu. Halkımızdan toplanan vergiler halka hizmet ve yatırım olarak geri dönmüyor, aksine rantçılar gelir sağlıyordu. Bugün faize ödenen oran bütçenin yaklaşık yüzde 15,2’sine gerilemiştir. AK PARTİ hükûmetlerimiz döneminde sıkı bir kamu maliyesi uygulanmaktadır. Tabii ki bu uygulamalarda sosyal politikalardan ödün verilmemektedir.

Hazırlanan bütçelerle toplumdaki tüm kesimlerin yanı sıra, özellikle çiftçiler, köylüler ve ihtiyaç sahibi vatandaşlarımız desteklenmektedir. Bu anlamda tarımsal destekleme bütçesi 2002 yılında 1,8 milyar TL iken, 2011 yılında 3,4 kat artışla yaklaşık 6 milyar TL’ye ulaşmıştır. Ekonomideki olumlu gelişmelerle birlikte tarıma ayrılan pay daha da artacaktır.

Bu noktada, özellikle eleştiri konusu olan, 2011 yılı için öngörülen tarım desteklerinin gayrisafi millî hasılanın binde 5’i düzeyinde olduğu yönündeki eleştirilere katılmak mümkün değildir, çünkü bu eleştiriyi yapanlarca, şu anda tarım satış birliklerinin -yaklaşık on sekiz birlik üzerindeki- 1 milyar TL civarındaki DFİF kredileri, tarımsal KİT’lerin faaliyetleri, tarımsal kredilerdeki sübvansiyonlar, tarımsal KİT’lerin faaliyetlerinin yanı sıra ihracat sübvansiyonları, tarımsal amaçlı sulama projelerine verilen destekler göz ardı edilmektedir.

Özellikle OECD raporu, uluslararası anlamda ülkelerin kendi iç bünyelerinde tarıma verdikleri destekleri ortaya koyan verilere sahiptir. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) raporuna göre, uluslararası anlamda destekler ülkeler bazında kıyaslanmıştır. Bu rapora göre, 2009 yılı dikkate alındığında, ülkemizde tarımın gayrisafi millî hasıla içerisinde almış olduğu toplam destek payı yüzde 3,97’dir. Bu pay, Avrupa Birliğinde yüzde 0,84; Amerika Birleşik Devletleri’nde ise yüzde 0,87’dir. Yani OECD raporuna göre, Türkiye’de, Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri’ne göre oransal olarak yaklaşık 4-5 kat daha fazla destek verilmektedir. Buradaki, hesaplamalardaki hata, ülkemizdeki destekler çiftçiye verilen direkt destekler -siyaseten devamlı kürsüden konuşuluyor- bir de tüketici üzerinden verilen desteklerin dikkate alınması gerekir.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz için güven ve istikrar çok önemlidir. İstikrar bozulursa ekonomi bozulur, ekonomi bozulursa tüm dengeler altüst olur, işsizlik artar, ülkemizin uluslararası anlamda etkinliği azalır. Onun için gelir-gider tahminlerinin yer aldığı bütçelerin ekonomi ve istikrar açısından çok önemli olduğunu düşünüyorum.

Özellikle başta Maliye Bakanımız olmak üzere, tüm bürokratlara ve çalışanlara bütçeyi hazırlamalarından dolayı teşekkür ediyorum. Bütçemizin ülkemiz için hayırlı olmasını diliyorum. Sağ olun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Abdurrahman Arıcı, Antalya Milletvekili… Yok.

Ayşe Jale Ağırbaş, İstanbul Milletvekili… Yok.

Başka söz talebi yok.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Aydoğan, buyurun efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, diyorsunuz ki: “Türkiye’de emekli maaşları çok yüksek, bu çılgınlık, bundan gurur duymuyorum.” Hangi emeklinin maaşı çılgınlık düzeyindedir? Geçinmekte zorlanan, elektrik, su parasını ödeyemeyen, torunlarına harçlık veremeyen emekliden de gurur duyuyor musunuz? İntibak yasasını çıkarmayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, devlet personeli açısından, 2002 yılındaki kadrolu işçi ve memur sayısı nedir, 2010 yılında ne olmuştur? Aynı şekilde 2002 yılındaki devraldığınız sözleşmeli ve geçici personel sayısı ne kadardır, sekiz yılın sonunda ne olmuştur?

2) Hükûmet olarak, çalışanların daha az iş güvenliği olan sözleşmeli, geçici ve taşeron işçi sistemine geçmenizdeki sebep nedir? Neden işçiler daha az güvenlikli bir sisteme geçmiştir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, Plan ve Bütçe Komisyonunda yeniden yapılandırma yaklaşık bir aydır görüşülüyor, elektrik paraları da var. Adres veriyorum, Konya Akşehir’de, ilgili şirket, herkesin tapusuna haciz koydurdu mu, koydurmadı mı? Bir şekilde, bu yasa çıkmadan insanları bu kadar zorlamayı ben vicdanen kabul edemiyorum. “Nasılsa bu yasa çıkacak.” diye insanlar yasanın çıkmasını bekliyor ama buna rağmen, Konya Akşehir, adres gösteriyorum, ilgili şirket, tapuları dâhil, her şeylerine haciz koydurmuş. Ben vicdanen bunu kabul edemiyorum. İnceletin, böyle bir durum var mı, yok mu? Hakikaten, bu şirket ne istiyor bu insanlardan, yoksa bu kanun çıkmadan insanlardan parasını mı almak istiyor?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Sipahi…

KAMİL ERDAL SİPAHİ (İzmir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bütçe sunuş konuşmanızın otuz altıncı sayfasında 2002 ile 2010 arasında net asgari ücretle neler satın alınabiliyordu, nereden nereye mantığıyla hazırlanmış bir çizelge vardı. Ben, hane halkı borç oranına göre, belirlenen yıllara göre, bunları tekrar belirledim. Asgari ücret 2002’de 184’ten 150 liraya iniyor, 2010’da 599’dan 336 liraya iniyor. Bu takdirde, 2002’de 120 litre mazot alınırken, şimdi 105 litre alınabiliyor. 2002’de 17 kilo dana eti alınırken, şimdi 12,5 kilo et alınabiliyor. Ayrıca, 2002’de alınan et, bu ülkenin eti, sağlıklı, Türk üreticisinin eti iken; 2010’da alınan et, nerede, nasıl, ne zaman, ne şekilde kesildiği, ne eti olduğu belirsiz, mundar mı, mekruh mu olduğu belirsiz et. Benim size şimdi sorum şu: Bu belirttiğim kıstaslara göre bu çizelgeyi yeni baştan hazırlamayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Köse…

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Türkiye’deki yaklaşık 70 bin muhtarın bir dileğini size sormak istiyorum: “Muhtarların maaşları yeterlidir.” diyorsunuz. Emekli olmayan muhtarların ödediği aylık BAĞ-KUR primi ne kadardır? Aldığı maaşla BAĞ-KUR primi borcunu ödemeyen muhtarlar geçimini nasıl temin edecek? Emekli olmayan muhtar olmasın mı diyorsunuz? Muhtarları gözden mi çıkardınız? Yoksa muhtarlığı kaldırmayı mı düşünüyorsunuz? Bu konuda açıklama yaparsanız sevinirim.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Özdemir…

HASAN ÖZDEMİR (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Özelleştirme stratejileri Hükûmetinizin ekonomi politikalarında önemli yer tutmaktadır ancak, özelleştirme sonucunda elde edilen gelirin kullanımına dair kamuoyunda net bilgiler bulunmamaktadır. Seçim bölgem Gaziantep’te Hükûmetiniz döneminde satılan kamu mallarından elde edilen gelirlerin miktarı nedir? Bu gelirlerden Gaziantep iline aktarılan miktar ne kadardır? Aktarılan kaynağın ne kadarı yeni kamu yatırımlarına ne kadarı mevcut kamu giderlerinin finansmanında kullanılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, lüks yat ve tekne sahiplerine mazotta ne ölçüde ÖTV indirimi yapılıyor? Bu ÖTV indiriminden niçin çiftçimiz, üreticimiz faydalanamıyor? Bununla ilgili önümüzdeki dönemde çiftçimize, üreticimize bir müjde verebilecek misiniz? Cevap verirseniz memnun olacağım.

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, her şeyden önce bu emekli maaşlarıyla ilgili soruyu sordukları için kendilerine teşekkür ediyorum çünkü bu konuyu üç kez düzelttim ama ona rağmen, maalesef, haber yazılırken büyük başlıklarla yazılıyor, sonra düzeltmeler ufak tefek yazılıyor; bu, Türkiye'nin bir gerçeği.

Bir İspanyol Gazetesi -tek başına değil- 17 Avrupalı gazeteciyle beni ziyaret ettiler Maliye Bakanlığında. Onlarla çok geniş ölçekte -Türkiye Avrupa Birliği sürecinden başlayarak- birçok konuyu konuşma imkânı bulduk. Bir İspanyol gazeteci dedi ki: “İspanya’da emekli maaşları azaltılıyor, yaş yükseltiliyor, sizde de böyle bir çalışma var mı?” Ben dedim ki: “Bizde böyle bir çalışma yok. Tam aksine biz emeklilerimizin maaşlarını bu sene enflasyon öngörüsünün -yani 2011 için konuşuyorum- en düşüğü için 4 kat artırıyoruz yani yüzde 21,7 ve en yüksek emekli maaşını da en az yüzde 8 artırıyoruz.” O da enflasyon öngörüsünün üzerinde. “Bizde yaş artışı da yok, tam aksine 1990’lı yıllarda popülist yaklaşımlarla 1950’de bile elli beş olan emeklilik yaşı 1990’lı yılların başında otuz sekiz ve kırk üçe indirildi. Bu yaşlarda insanların emekli edilmesi çılgınlık.” dedim ve o düzeltmeyi de yaptım.

Bakın, Türkiye’de esas çılgınlık olan şey maaşlar değil, vatandaşımızın hâlâ elli yaşın altında emekli oluyor olmasıdır. Çünkü aslında bu insanlarımızın çalışıyor, üretiyor olması lazım. Şimdi, eğer Türkiye’de Avrupa’da olduğu gibi emekli yaşı makul düzeyde olsaydı… Bakın, 30 OECD ülkesinin -son 3 ülkeyi bilmiyorum- 21’inde emekli yaşı altmış beş ve üstü, 4’ünde altmış-altmış beş, sadece Türkiye’de altmışın altında. Bırakın altmışın altını, bu sene bile ellili yaşlar civarında emekli olabiliyorsunuz. Bu yanlış bir şey. Eğer bu olmasaydı bugün emeklilerimize çok daha büyük imkânlar ayırabilecektik çünkü bu kadar genç yaşta, bu kadar yüksek sayıda emeklimiz olmazdı. Şimdi, yani ben buna bu çerçevede bir açıklama yaptım ama maalesef çarpıtıldı, sunuldu. Bana bu açıklama imkânını verdiğiniz için tekrar size teşekkür ediyorum.

Emeklilerimizin maaşları, değerli arkadaşlar, bizim dönemde çok ciddi bir şekilde yükseltilmiştir, enflasyondan kat kat yükseltilmiştir. Yani konu önemli olduğu için size tekrar rakamları vereyim: Yani bugün en düşük bir SSK işçisi -yine referans noktası 2002- 257,1 lira alıyordu, bugün 2010 yılında, aynı işçiyi referans alırsak, 710 lira alıyor. Yani aradaki fark ortada. Muhtarlarımız için de böyle, emeklilerimiz için de böyle, memurlarımız için de böyle. Ha, peki, bu seviye yeter mi? Yetmez tabii. Benim 4 tane kardeşim var kamuda zamanında çalışmış olan 3’ü öğretmen emeklisi, birisi de Bayındırlıktan emekli; memur emeklisi veya işçi emeklisi. Şimdi bunların durumlarını ben çok iyi biliyorum. Dolayısıyla benim böyle bir ifade kullanmamın imkânı yok, ben bunu kullanmadım. Ama şunu açıkça söyleyeyim: Türkiye'nin imkânları arttıkça, Türkiye kendi refah düzeyini yükselttikçe bu mutlaka işçimize, emeklimize, asgari ücretlimize de yansıyor. Yansıyor da, şu anda yansıyor. Bakın 2011 yılında eğer biz en düşük emeklimizin maaşını yüzde 20’den fazla artırıyorsak ve enflasyon öngörümüz yüzde 5,3 ise… Hadi 5,3 tutmaz, başka bir şey olur. Ama çok ciddi bir artış olduğu ortada. Fakat emeklilerimize daha fazla vermek için dışarıdan da, içeriden de borç almak da doğru bir strateji olmaz. Biz daha fazlasını veriyoruz ama sürekli o dengeyi gözetmemiz lazım. O dengeyi kaybettiğimiz zaman, o zaman her tarafta refah tabii ki azalır, o eninde sonunda herkese yansır.

Şimdi ikinci soruya gelelim. İkinci soru tabii teknik bir soru. Takdir edersiniz ki bu rakamlar yok bende. Yani kadrolu işçi, memur vesaire. Yani 2002-2010… Arkadaşlar çıkartırlarsa ben sonraki seanslarda size ya gönderirim ya da cevap veririm.

Yeniden yapılandırma hususu. Konya’daki o uygulama…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Konya Akşehir, Çeltik Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki hukuk dışı bir uygulama varsa bu işten sorumlu kurumlarımız ki, burada EPDK’dır veya başka birimlerdir, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı, gereğini yapsın. Ben konunun detayına vâkıf değilim. Ama şu da bir gerçek: Biz Türkiye’de sattığımız elektriğin parasını toplayamıyoruz ve bunu toplamamız lazım. Çünkü onun faturasını bütün vatandaş ödüyor. Şimdi, değerli arkadaşlar…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Ama halka “Yapılandırma yapacağım, bekle.” demişsiniz Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama yapılandırmanın tarihini belirledik, ondan sonrası olmaz dedik. Şimdi bu yükümlülüklerini yerine getirmeleri lazım.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Tamam, 01/07’den önceki borçlar... Ama millet diyor ki: “Yapılandırma çıkacaksa niye ödeyeyim!”

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki yani hane halkının borcunu dikkate alıp…

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Müdahale edin Sayın Bakanım, müdahale edin.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu, lütfen…

Sayın Bakanım, son sözlerinizi alayım efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, hane halkının borcunu dikkate alan bir satın alma gücü çizelgesi tabii ki yapamayız. Biz şu anda ne maaş veriyoruz, o maaşla ne alınabiliyor, 2002’de ne alınıyordu, her şey ortada. Bizim vatandaşımız 2002’de aldığı ürünlerin bugün çok çok daha fazlasını, yani hemen hemen her kategoride çok çok daha fazlasını alabiliyor. Satın alma gücü yükselmiştir, zenginleşmiştir diye düşünüyorum.

Muhtar maaşları çok sıklıkla gündeme getirildi. Buna ilişkin -yine söylüyorum- bir çalışma yapılsın, o çalışmada biz Maliye Bakanlığı olarak destek oluruz ama yine tekrarlamam gerekirse, şimdi bakın, bir mahalle muhtarı 2002 Aralığında 97 lira alıyordu, 2010 yılında 354 lira alıyor.

Şimdi prim tutarına bakıyoruz: 2002 yılında en düşük prim 87 liraydı ve bu, aldığı maaşın yüzde 89’una tekabül ediyordu.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ederim.

Yani sayın bakanlarımız veya sayın milletvekillerimiz tabii üç dört tane soru soruyor, sayın bakanlar haklı olarak cevap vermeye kalkışınca ne oluyor… Dolayısıyla, ben vakti kullanmak durumundayım, bana düşen görev bu.

Teşekkür ediyorum size.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

4’üncü maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

5’inci maddeyi okutuyorum:

Bağlı cetveller

MADDE 5 – (1) Bu Kanuna bağlı cetveller aşağıda gösterilmiştir.

a) Bu Kanunun 1 inci maddesi ile verilen ödeneklerin dağılımı (A),

b) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idareleri tarafından ilgili mevzuata göre tahsiline devam olunacak gelirler (B),

c) Merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin gelirlerine dayanak teşkil eden temel hükümler (C),

ç) Bazı ödeneklerin kullanımına ve harcamalara ilişkin esaslar (E),

d) 5018 sayılı Kanuna ekli (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan idare ve kurumların nakit imkanları ile bu imkanlardan harcanması öngörülen tutarlar (F),

e) 10/2/1954 tarihli ve 6245 sayılı Harcırah Kanunu hükümleri uyarınca verilecek gündelik ve tazminat tutarları (H),

f) Çeşitli kanunlara göre bütçe kanununda gösterilmesi gereken parasal sınırlar (İ),

g) Ek ders, konferans ve fazla çalışma ücretleri ile diğer ücret ödemelerinin tutarları (K),

ğ) 11/8/1982 tarihli ve 2698 sayılı Milli Eğitim Bakanlığı Okul Pansiyonları Kanununun 3 üncü maddesi gereğince Milli Eğitim Bakanlığı tarafından yönetilen okul pansiyonlarının öğrencilerinden alınacak pansiyon ücretleri (M),

h) 7/6/1939 tarihli ve 3634 sayılı Milli Müdafaa Mükellefiyeti Kanunu uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak hayvanların alım değerleri (O),

ı) 3634 sayılı Kanun uyarınca milli müdafaa mükellefiyeti yoluyla alınacak motorlu taşıtların ortalama alım değerleri ile günlük kira bedelleri (P),

i) 5018 sayılı Kanuna ekli (I), (II) ve (III) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinin yıl içinde edinebilecekleri taşıtların cinsi, adedi, hangi hizmette kullanılacağı ve kaynağı ile 5/1/1961 tarihli ve 237sayılı Taşıt Kanununa tabi kurumların yıl içinde satın alacakları taşıtların azami satın alma bedelleri (T),

j) Kanunlar ve kararnamelerle bağlanmış vatani hizmet aylıkları (V).

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Diyarbakır Milletvekili Sayın Akın Birdal.

Buyurun. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA AKIN BİRDAL (Diyarbakır) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Yasa Tasarısı’nın 5’inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlarım.

Şimdi, burada sıkça sözü edilen sayısal değerlerin tek başına bir anlam taşımadığı açıktır. Bütçe en büyük siyasal bir metni oluşturmakta. Bu yasayla, ülkenin bütününde oluşan gelirin, değerlerin, toplamın, hangi kesimlere nasıl dağıtılacağı belirlenmektedir. Bu dağıtımda kullanılan tercih ideolojik ve siyasi bir tercihtir. Anayasasında sosyal hukuk devleti olduğu yazan bir ülkede bütçenin eşitlikçi bir toplumsal yapıyı hedeflemiş olması beklenir. Bu ödenekleri karşılamak için öngörülen değerlere bakarsak en büyük gelir kalemi hiç kuşkusuz vergilerdir. 2011 yılı için 250 milyar 769 milyon TL vergi toplanacağı öngörülmüştür. Bunun 74 milyar 310 milyon TL’si gelir ve kazanç üstünden alınan vergidir yani işçinin, kamu emekçilerinin, esnafın kazançlarından sağlanacak vergidir; oran olarak yaklaşık toplam vergi gelirinin de yüzde 30’unu oluşturmaktadır. Sermaye şirketlerinin ödediği kurumlar vergisi 25 milyar 359 milyon olarak öngörülmüştür. Bu verginin payı da yüzde 10 dolayındadır. Yani dar gelirli, bordro mahkûmu dediğimiz, küçük esnaf dediğimiz emekçi kesim toplam vergi gelirinin yüzde 10’unu karşılayacak olurken sermaye sahipleri ise yüzde 10 kurumlar vergisi ödeyecek. Bu, kuşkusuz büyük bir haksızlıktır. Bu siyasi iktidar bütçe kaynaklarını belirlerken tercihini sermayeden yana kullanmıştır ve de kendisine dayatılan neoliberal politikaların özelleştirmeye yol açan, sendikasızlaştırmaya, işsizliğe, yoksulluğa, açlığa ve de giderek adaletsizliğe yol açan bir tercihtir.

Şimdi bir başka adaletsizlik, haksızlık ise ÖTV olarak bilinen özel tüketim vergisinden kaynaklanmaktadır. Maliye disiplininin en temel ilkelerinden biri verginin gelirin türevi olduğudur yani gelirin kadar vergi verirsin ve gelirin arttıkça ödediğin vergi de artar. Ülkemizde özellikle son yıllarda bu ilke tamamen tersine işlemektedir. Artan oranlı gelir üzerindeki vergi yükü azaltılmakta, düşük gelir üzerindeki vergi yükü artırılmaktadır. Biraz önce verdiğimiz örnekler bunu açıklamaktadır.

Şimdi ÖTV’ye bakalım. 2011 için öngörülen ÖTV tutarı 61 milyar 196 milyon TL’dir. Geliri ne olursa olsun arabasına benzin alan, evine doğal gaz alan, sigara içen herkes aynı vergiyi ödeyecek yani aylık geliri 10 bini aşkın biri de, aylık geliri 600 TL olan bir emekçi de aynı vergiyi ödeyecek. Bu adaletsizliğin gerekçesi ne olursa olsun açıklanamaz. Eğer sosyal devlet niteliği hâlen geçerliyse bu eşitsizliğin kaldırılması, dengenin emekçiler, yoksullar lehine oluşturulması öngörülmektedir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; yaklaşık üç gün önce, 30 işçi, ki, kot taşlama işçileri bunlar… Biliyorsunuz, bu alanda yaşanan trajedi gerçekten herkesi çok ağır yaralamakta ama sadece bu sorunları duymayan, iktidar olmuştur. Bugüne kadar silikozis hastalığından 46 kişi yaşamını yitirmiş ve şu anda da 1.200 emekçi hastanede yatmaktadır. Kot taşlama işçileri… Şimdi artık bunlar çalışamıyorlar, sayılarının 10 bin civarında olduğu bilinmektedir, işçi sağlığına uygun olmayan yerlerde çalıştılar. Yani devlet o tür işyerlerine izin vermekle, denetlememekle, doğrudan bu konuda kusurludur, işçi sağlığı ve iş güvenliğinin olmamasının trajik sonuçlarıdır.

O nedenle, şimdi, yaklaşık üç gündür, burada, Ankara’da bulunan silikozis hastalığına yakalanmış kot taşlama işçileri Ankara’da bir muhatap aramaktadırlar ve onların talepleri maluliyet hakkının verilmesidir ve bunların, en azından akciğer naklinin yapılabilmesi ve emeklilik hakkının sağlanmasıdır. Hiç değilse yaraları belki bu şekilde hafifletilebilinir ve bundan sonra da bu alanda çalışanların gerçekten işçi sağlığı ve güvenlik hakları sağlanarak, bu konudaki trajediler son bulur.

Yine aynı şekilde, Tekel özelleştirildi, kimi işyerleri kapatıldı, binlerce işçi bir anda işsiz hâle geldi ve 4/C uygulamasıyla işçilerin kazanılmış hakları ellerinden alındı, aileleri dağıtıldı, emekli olmaları neredeyse olanaksız hâle getirildi. Geçtiğimiz yıl, yetmiş sekiz gün, Ankara’da, Sıhhiye’de, Abdi İpekçi Parkı’nda direndiler ve sorunlarını yine Türkiye Büyük Millet Meclisine taşımaya çalıştılar ama nelerle karşılaşıldığını biliyoruz. Bir yıl öncesinin durumunu yeniden, yaklaşık, işte, pazar günü yine İzmir’den, Batman’dan, Diyarbakır’dan, İstanbul’dan, Mersin’den, Adana’dan, her bir yerden Tekel işçileri geldiler ve bu haksızlığın yıldönümünü yine burada bir kez daha duyumsatmak istediler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakın, bu ülkede 10 milyon kişi yeşil kart sahibi. Benzin 4 lira sınırında, bankalar kârına kâr katmakta, 27 banka vergi rekortmenliğini ilan etmekte, bankaların aktif büyüklüğü yüzde 15 artmış ama vergilendirilmemektedir.

Şimdi, 2011 merkezî yönetim bütçesi görüşülürken, doğrusu, ben, merak ediyorum Diyarbakır Milletvekili olarak ve benim seçim alanımdaki, örneğin Benusen’deki açlık ve yoksullukla uğraşan insanlara ne getirecek bu bütçe ya da Şehitlik’te, İplik’te, Seyrantepe’deki yoksul insanlara ne getirecek? Onlar yaklaşık on gündür dinliyorlar, ne getirecek bize iş, ekmek ve aş açısından, özgürlük açısından? Cezaevlerindekiler bekliyor, tutuklu olanlar, adil yargılanma ve savunma hakkı açısından ne getirecek diye ya da tutukluluğu gerçekten cezaya dönüşmüş olan 57 bin mahkûm bekliyor ne getirecek ve bu tutukluluk ne zaman sona erecek diye. Ve şimdi işçiler, işsizler, emekçiler, küçük esnaf, emekliler, köylüler beklediler ne getirecek diye. Acaba bunun karşılığı ne oldu? Kocaman bir hiç. Çünkü, gerçekten, bu bütçe emekçi halkın bütçesi değil, sermayenin, egemen güçlerin bütçesidir. Bunu da göreceğiz. Beş, altı ay böyle bir seçime endeksli birtakım düzenlemeler yapılacak ama ondan sonrasını hep birlikte yaşayacağız.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçede sağlanmayan eşitlik başka bir yerde de elbette ki sağlanamaz. Yaşamın her yerinde sağlanacak eşitlik, adalet ancak “biz” duygusunu yaratabilir. Son dönemlerde güvenlik güçlerinin demokratik tepkilerini de göstermek isteyen öğrencilere yönelik, örneğin, ne getirdi? Onların harçlarını mı değiştirdi, yurt olanaklarını mı sağladı ya da yemek ücretlerini mi düşürdü, yurt ücretlerini mi düşürdü? Yani şimdi nasıl bir demokratik toplum yaratılacak? Doğrusu böyle bir kaygımız var. Zaten, böyle bir, herhâlde, kaygısı da olmayan tek iktidar gerilim üzerinden belki bir seçim sürecinde yeni politikalar üretilecek. Oysa, iş, ekmek ve özgürlük gerçek bir demokrasidedir, barıştadır ve çatışmasız bir ortam yaratmaktadır ve bunun da, Kürt sorununun demokratik, barışçıl çözümüyle doğrudan ilgisi vardır. Siyasi iktidarın sekiz yıllık uygulamaları eşitlik ve adaleti yaşamdan sonrası için olanaklı kılmıştır.

Nâzım Hikmet bu durumu bir Acem şairinden alıntı yaparak şöyle açıklıyor:

“Bir eski Acem şairi,

Ölüm adildir diyor,

Aynı haşmetle vurur şahı, fakiri.

Neden şaşıyorsunuz?

Hiç duymadınız mı be kardeşim,

Herhangi bir şahın bir gemi ambarında,

Bir kömür küfesiyle öldüğünü?

Biliyorum,

Ölümün adil olması için,

Hayatın adil olması lâzım, diyorsunuz.”

Adil olmayan bir bütçeden, adil bir yaşam, adil demokratik bir toplum ve toplumsal barış elbette ki çıkması beklenilemez. 2011 yılı bütçesi de bunu karşılamaktan çok uzaktır.

Bu duygularla hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Karaman Milletvekili Sayın Hasan Çalış.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşmekte olduğumuz tasarının 5’inci maddesi üzerinde söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Kıymetli arkadaşlar, 5’inci madde de cetvellerle ilgili. Tabii ki cetveller bu bütçenin bir şekilde rakamlarının toparlandığı bir bölüm. Fakat tabii ki bu rakamların, biraz önce de belirttiğim gibi, toplumun sosyal hayatına, ekonomik hayatına, refahına katkısı son derece önemli. Sağ olsun, sayın bakanlarımız bütçe görüşmeleri başlayalı beri bir rakamın bir kenarından tutuyorlar, onun etrafından değişik rakam oyunlarıyla tozpembe bir dünya oluşturuyorlar. İnanın benim de gönlüm arzu ediyor Türkiye sizin gönlünüzdeki gibi olsun, Türkiye güllük gülistanlık olsun ama gerçek bu değil değerli arkadaşlar.

Kıymetli arkadaşlar, bu Türkiye’nin kişi başına gayrisafi millî hasılasını her ne kadar bir gecede 2.500-3.000 dolar artırabilseniz de enflasyondaki düşüş, kalkınma hızı sizi ilgilendiriyor, ihracattaki artış sizi ilgilendiriyor da ithalattaki patlama sizi ilgilendirmiyor mu? Bütçenin verdiği cari açık, duvara toslamak üzere olan cari açık sizi ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlar?

Bu yanlış ithalat politikalarınızdan dolayı sanayinin, sermayenin yurt dışına kaçması, Mısır’a kaçması, Bulgaristan’a kaçması, Çin’e kaçması, ihracat ihracat dediğiniz rakamların yüzde 80’iyle Çin’de istihdam sağlamanız, “Mısır’da 70 bin kişiyi istihdam ettik.” diye sağda solda övünmeniz! Arkadaşlar, bunlar sizi rahatsız etmiyor mu Allah aşkına? Mısır’da 70 bin kişi istihdam edilirken, 70 bin kişiye iş imkânını Türk iş adamları sağlarken Denizli’de, Malatya’da, İstanbul’da, Bursa’da iş yerleri, fabrikalar patır patır kapanıyor. Bunlar sizi ilgilendirmiyor mu değerli arkadaşlar?

Kıymetli arkadaşlarım, bunlar sizi ilgilendirmiyor. Pekâlâ yani boyuna 2002’yle karşılaştırırsınız. Protesto edilen senet sayısı 2002’de bütün Türkiye’de 499 kişi arkadaş, bugün ne olmuş? 2 milyonu geçmiş karşılıksız çek, karşılıksız senetler. Türkiye’nin borcu, tarih boyunca 221 milyar dolardaki borç 506 milyar dolara çıkıyor, bundan hiç bahsetmiyorsunuz. IMF’ye olan borç üzerinde, 26 milyar doların üzerinde bir şeyler konuşuyorsunuz. Ya kardeşim, sizin yaptığınız bu 385 milyar dolar, bu ülkenin borcu değil mi, vatandaşın borcu değil mi? Özel sektörü soktuğunuz borç batağı, tüketici kredisinin durumu, kredi kartlarının durumu, bireysel kredilerin durumu, geriye ödenme imkânı kalmamış kredilerin durumu sizi ilgilendirmiyor mu?

Kıymetli arkadaşlarım, pekâlâ, bu bütçenin vatandaşa yansıması sizi ilgilendirmiyor mu? Bugün işçinin içinde bulunduğu durum sizi ilgilendirmiyor mu arkadaşlar? Bugün işçimizin durumu nedir? 4/C’liler, sizin gözünüzde, çok imkânlar verilmiş insanlar. Fakat arkadaşlar, bunlar, özelleştirme kapsamına alınmadan önce 1,5 milyar, 2 milyar maaş alırken, bugün 500 milyon, 600 milyon maaş alan, senenin on bir ayında çalışan ve çıktıktan sonra işe gireceği garanti olmayan, birilerinin iki dudağı arasına bağlı olan insanlar.

Sendikacılarımızın içine düştüğü durum sizi ilgilendirmiyor mu? Taşeronluk sistemiyle sendikacılığı ve iş hayatını, işçiliği öldürmeniz sizi ilgilendirmiyor mu?

Pekâlâ, açlık sınırındaki, yoksulluk sınırındaki rakamların patlaması sizi ilgilendirmiyor mu? Sadece TÜİK’in rakamlarına bakmayın arkadaşlar, Türk-iş’in rakamlarına da bir bakın, Kamu-Sen’in rakamlarına da bir bakın. Yani 52 milyon insan yoksulluk sınırına girme riski taşıyorsa, bu ülkenin durumuyla ilgili siz rahatsız olmuyor musunuz?

Kıymetli arkadaşlar, bugün işçi sendikaları, memur sendikalarıyla ilgili olarak… Ya arkadaşlar, sizin demokrasiden, sizin hukuktan anladığınız kendinize demokrasi, kendinize hukuk mu? “Daha fazla demokrasi” diye bar bar bağırıyorsunuz. Ya kardeşim, bu memur sendikanıza sahip olun o zaman, diğer sendikaların üzerindeki şu baskılarını bir kaldırsın. İşçi sendikalarına serbestçe sendikalaşma imkânı verin. Şu taşeronluk sistemini bitirmezseniz bu ülkede sendikacılık diye bir şey olmaz. Taşeronluk sistemiyle sendikacılık hayatının altını oyuyorsunuz değerli arkadaşlar.

Kıymetli arkadaşlarım, bugün çiftçinin içine düştüğü durumdan siz memnun musunuz? Tarım Bakanımız sağ olsun, geliyor buraya, parlak rakamlar söyleyip gidiyor. Ya arkadaşlar, ben çiftçilerle iç içe bir insanım. Dedikleri şu: “Bugün bizim, ne kadar az ekiyorsak borcumuz o kadar az olacak. İşin içinden çıkamıyoruz. TEDAŞ’a borç, tarım krediye borç, bankalara borç, köylülerin hepsi birbirine müteselsil kefil…” İnanın öyle köylerimiz var, kahvede köylülerin bize söylediği nedir biliyor musunuz: “Bizim köyü satsanız bizim borcu ödemez arkadaş.”

Yahu arkadaşlar, 1,5 milyon çiftçinin artık çiftçilikten vazgeçmiş olması, paketlere mecbur olması sizi rahatsız etmiyor mu?

Kıymetli arkadaşlarım, bugün esnafın içinde bulunduğu durum: Şu semt pazarlarına bir gidin Allah aşkına, çarşı pazarı bir dolaşın, artık, esnafımızın durumu içler acısı.

Karaman’ımızın Esnaf Kefalet Kooperatif Başkanını sabahleyin aradım, “Sayın Başkan, nedir durum?” dedim. Dediği şu arkadaşlar: “Benim elimde yeterli miktarda para var, kredi vereceğim ama şartları tutan esnaf yok, ya vergi borcu var ya prim borcu var ya bankalara borçlu ya karşılıksız çekten, ödeyemediği senetten başı derde girmiş ya birine kefil olmuş başı derde girmiş, alacak durumu yok. Şartları kolaylaştırdık, kefili azalttık, yine kredi verecek insan bulmakta zorlanıyoruz.”

Bakınız, buralarda bağırıyorsunuz sıfır faizli kredi... Yahu arkadaşlar, o kadar şartlar koyuyorsunuz ki bu sizin sıfır faizli kredilerinize çiftçinin, esnafın ve diğer kesimlerin ulaşma şansı yok.

Bakın, “Can suyu, can suyu” dediniz. Ne çıktı can suyunuzdan? Kim alabildi? Benim Karaman’ımda, kocaman Karaman’da şartları tutan 39 kişi çıktı arkadaşlar. Yahu, milleti kandırmanın anlamı yok, gelin bir şeyler yapacaksak bu milleti gerçekten ayağa kaldıracak bir şey yapalım.

Ne diyor esnafımız: “Vergi ve sosyal güvenlik prim borçlarını yeniden yapılandıralım. Perakende yasası çıkarılsın.”

Arkadaşlar, siz bu hipermarketlerin şartlarını kontrol altına almadığınız sürece perakende esnafını, küçük esnafı bitirirsiniz. Buna tedbir alalım, beraberce tedbir alalım.

Sicil affı iki defa çıktı ama uygulamıyorlar, buna tedbir almak bu Yüce Meclisin görevi arkadaşlar.

Bir diğer husus: Paketleriniz bitmiyor. Gelin arkadaşlar, şu esnafa da bir paket açalım. Ne koyalım bu paketimize? Yeni iş yeri açacak esnaflarımıza beş yıl süreyle bir vergi indirimi koyalım, nakliyeci esnafının akaryakıtta ÖTV’sini indirelim, şoför esnafına KDV, ÖTV kolaylığı sağlayalım; esnafın yanında çalışanların sosyal güvenlik primlerini devlet ödesin arkadaşlar, kalfaların sigorta primlerini devletimiz ödesin; esnaf ve sanatkârların tükettiği enerjiye yardımcı olunsun değerli arkadaşlarım. Bakınız, bugün 209 bin esnaf, KOBİ esnafı, KOBİ takibe düşmüşse, 6,5 milyar para ödenemez hâle gelmişse bunun sizce bir anlamı olmalı.

Kıymetli arkadaşlarım, tabii ki ben, partim, bu bütçenin milletimize hayırlı uğurlu olmasını diliyoruz ancak geçmiş tecrübelerimiz göstermiştir ki, sizin bu üretmeyen, istihdam etmeyen, katma değer yaratmayan ekonomi politikalarınızdan vazgeçmeniz gerekiyor; milleti merkeze koyan politikalar izlemeniz gerekiyor. Bakınız, bu milletin bir taraftan dolar milyarderini artırırken yoksulluk sınırındaki insan sayısı patlama gösteriyor; bundan vicdanlarınız rahatsız olmuyor mu?

Kıymetli arkadaşlarım, saygılar sunuyorum. Bütçenin hayırlı uğurlu olmasını diliyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına İstanbul Milletvekili Algan Hacaloğlu.

Buyurun efendim. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ALGAN HACALOĞLU (İstanbul) – Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; 2011 yılı bütçesinin 5’inci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu konuşmamda ben üç konu üzerinde durmak istiyorum. Birincisi: Halkımızın refah ve geçim sorunu.

Değerli milletvekilleri, yoksulluk ve işsizlik, ülkemizde onurlu yaşam hakkını kısıtlayan en önemli sorun hâline dönüşmüştür. İşsiz olan 5,5 milyon insanımız, asgari ücretle çalışmakta olan 5 milyon kişimiz, 9 milyon emeklimiz, 2,5 milyon memurumuz, küçük esnaf, üretici ve çiftçimiz, engelli ve korumaya muhtaç insanlarımız yani en az 40 milyon insanımız bugün yoksulluk koşulları altında yaşama tutunmaya çalışmakta, çabalamaktadır. Bu yapısıyla Türkiye bugün Avrupa’nın 37 ülkesi arasında en yoksul 7 ülkeden biridir.

Sayın Bakan, sekiz yıllık iktidarınızda işçi, memur ve emekliyi hep hor gördünüz. Sendikal hakları kırptınız, esnek çalışma koşulları ve taşeron uygulamalarını destekleyerek emekçilerin ezilmesine göz yumdunuz. Ücret ve maaşların 2002 yılında yüzde 26 olan millî gelir içindeki payını günümüzde yüzde 22’nin altına çektiniz. Buna karşın sekiz yılda rantiye kesimine tam 87 milyar dolar faiz geliri aktardınız. Bu, asgari ücretle çalışan tam 2 milyon 250 bin kişinin sekiz yıllık maaşının toplamı olan miktardır.

Değerli arkadaşlar, yoksullaşma ve sömürü ortamı ancak üretim ekonomisi ayağa kaldırılarak, istihdam dostu politikalar uygulanarak, hepsinden öte koruyucu, sosyal refah devleti yapılanması yaşama geçirilerek aşılabilir. Ancak ne yazık ki, sizin İktidarınızın kesinlikle böyle bir vizyonu, böyle bir tercih ve iddiasının olmadığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, üzerinde duracağım ikinci konu, devletin ekonomideki görev ve işlevlerine yönelik iktidarın bakışıdır. Geçenlerde Bitlis’teki bir açılış töreninde Sayın Başbakan “Artık, her şeyin devletten geldiği dönem geride kaldı. Hükûmetin gelip buraya fabrika açmasını hiç kimse beklemesin.” demiş. Bu görüş çerçevesinde olacak ki Hükûmet toplam kamu yatırımlarının 2011 yılında yüzde 8,9 oranında geriletilmesini, 2012 ve 2013 yıllarında ise sadece yüzde 1 düzeyini aşmayan oranlarda büyüyerek fiilen yerinde saymasını öngörmektedir. Bu koşullarda -Sayın Bakan size sormak istiyorum- Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da, ülkemizin gelişmemiş diğer yörelerinde eğer özel sektör fabrika kurmuyorsa, eğer Sayın Başbakan bu bölgelerde fabrika kurmasın diye devletin elini ve kolunu bağlıyorsa oralarda kim fabrika kuracak? Kim yeni istihdam olanakları yaratacak?

Bugün, teşvik belgeli sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi millî hasılaya oranı Marmara Bölgesi’nde binde 12,2 iken, Doğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran sadece binde 1,4’tür yani Marmara Bölgesi’nin dokuzda 1’i düzeyindedir. Keza, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bu oran sadece binde 1,8’dir yani Marmara Bölgesi’nin ancak yedide 1’i düzeyindedir.

Diğer yandan, toplam teşvik belgeli yatırımların gayrisafi millî hasılaya oranı da giderek azalmaktadır. Bu oran 2003 yılında yüzde 4,5 iken 2007’de yüzde 3,1’e, 2009’da ise yüzde 2,1’e gerilemiştir. Sayın Bakan, bunun açık anlamı şudur: Hem teşvikler yetersizdir hem de özel sektör, ülkemizin geri kalmış bölgelerine, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya yeterince yatırım yapmamakta, fabrika kurmamakta, istihdam yaratmamaktadır. Kaldı ki ülkemizin toplam sabit sermaye yatırımlarının gayrisafi yurt içi hasılaya oranı, Avrupa Birliği ve diğer gelişmiş piyasa ekonomilerinin dahi gerisindedir bugün.

Sayın Bakan “Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya kim fabrika kuracak? İstihdamın artırılmasına kim omuz verecek?” sorusunun tek doğru ve gerçekçi yanıtı vardır: Özel sektörün kurmayacağı fabrikayı devlet kuracaktır, zarar etse dahi devlet kuracaktır, bunun başka çıkış yolu yoktur. Sayın Başbakanın da bu gerçeği kavrayabilmesi gerekir.

Ancak burada bir hususun da altını çizmek istiyorum: Kamu kesimi, rekabetçi sosyal piyasa mekanizmasının alternatifini oluşturamaz ancak onun tamamlayıcısı olmalı, özel kurumlar olarak faaliyette bulunmalıdır. Kamu kesimi bu anlayışla, özel girişimcinin uzak durduğu yeni teknoloji ve sermaye yoğun yatırım alanlarında, bilgi çağının öncü sektörlerinde, ulusal güvenliğin öngördüğü projelerde yeni yatırımları üstlenmeli, stratejik mal ve kamusal yarar amaçlı hizmet sunmaktan hiçbir şekilde kaçınmamalıdır.

Siz, sekiz yıllık İktidarınızda, kamunun yeni fabrikalar kurmasına, elindeki ekonomik girişimleri kamu yararına işletmesine hep engel oluşturdunuz. Yetmedi, kamu işletmelerini ilkesiz özelleştirmelerle elden çıkartarak, özellikle Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da talan edilmelerine ve kapatılmalarına neden oldunuz. 1985’te Özal ile başlayan özelleştirmeler on sekiz yılda toplam 800 milyar 250 milyon dolar ile sınırlı kalırken, takip eden son sekiz yılda bunun 4 katı, yani toplam 33 milyar dolar düzeyinde özelleştirme gerçekleştirdiniz. Üstelik, bunu, vurguncu, yandaşlarınızı kayırıcı, yolsuzluklara bulaşmış bir anlayışla yürüttünüz. Bu sorumsuz uygulamalarınız tarihe kara lekeniz olarak geçecektir, bunu unutmayın.

Değerli milletvekilleri, biliniz ki Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkınması için esirgediğiniz güçlü kamu desteği, ilk seçimlerden sonra CHP’nin sosyal demokrat iktidarında partimiz tarafından mutlaka verilecektir.

Bu kapsamda;

Yeterli kamu kaynağının bu bölgelere öncelikle aktarılması sağlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 287)

GAP ve diğer bölgesel kalkınma projeleri, sulama ve sosyal kalkınma boyutu dâhil hızla tamamlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 290)

Bölge, gerekli ekonomik ve sosyal altyapıya kavuşturulacak, kırsal altyapıya yönelik kapsamlı bir süreli istihdam projesi uygulamasına geçilecektir. (CHP Parti Programı, sayfa 283)

Terör ortamının yaratmış olduğu maddi mağduriyetler, hak ve hukuk temelinde devlet tarafından hızla giderilecektir. (CHP Parti Programı, sayfa 290)

Zorunlu boşaltılmış köylere güvenli ve gönüllü geri dönüş, gerekli devlet desteği altında sosyal ve ekonomik içerikli projeler eşliğinde mutlaka sağlanacaktır. (CHP Parti Programı, sayfa 290)

Değerli milletvekilleri, son olarak İktidarın büyüme vizyonu üzerinde durmak istiyorum. Bakınız, geçen gün de ifade ettim bunları, cumhuriyetin kuruluşundan 2010 yılı sonuna kadar, seksen sekiz yıl boyunca Türkiye ekonomisi yılda ortalama 4,6 oranında büyüdü. Güçlü kamu girişimciliğini içeren karma ekonomi politikalarının etkin makro planlama içinde uygulandığı 1962-1979 döneminde ise, on sekiz yıl süresince ekonomimiz yılda ortalama 6,5 oranında büyüme olanağını yakaladı. Buna karşın, neoliberal ekonomi politikalarının gevşetilmiş makro planlama işinde uygulandığı, kamunun ekonomik işlevlerinin geriletildiği, özelleştirmenin yaygınlaştığı 1980-2010 döneminde Türkiye ekonomisi, otuz yıl süresince yılda ancak ortalama 3,9 oranında büyüyebildi. Sizin son sekiz yıllık döneminizde ise büyüme oranı, uluslararası finans ortamındaki bütün olumlu koşullara rağmen, yüzde 4,6’yla sınırlı kaldı. Kısaca, Sayın Başbakanın “İktidarımızda büyümede dünya rekorları kırdık.” sözlerinin hepsinin içi boştur, hepsi hikâyeden ibarettir.

Sayın milletvekilleri, oysa bizim parti programımız, önümüzdeki on yıllık süre içinde ekonominin yılda ortalama yüzde 7 hızla büyümesini ve böylelikle, ulusal refahın on yıl içinde 2’ye katlanmasını öngörmektedir. Bunun gereğini iktidarımızda mutlaka yapacağız ve bu çerçeve içinde, ulusal değerlerimize ve bağımsızlığımıza duyarlı, laik, sosyal hukuk devletimizi her koşulda yücelten bir anlayışı sarsılmaz bir inançla iktidara taşımaya, sosyal demokrasinin evrensel önceliklerini Atatürk ilke ve değerleri çerçevesinde eksiksiz olarak yaşama geçirmeye CHP olarak kararlıyız. Bu kürsüden, partim adına bu sözü halkımıza bir kez daha vermeyi görev biliyorum.

Bu duygularla bütçenin, yetersiz dahi olsa, ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinize derin saygılarımı sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Niğde Milletvekili Muharrem Selamoğlu. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MUHARREM SELAMOĞLU (Niğde) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 merkezî yönetim bütçesinin 5’inci maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Sözlerime başlamadan önce, perşembe günü elim bir saldırı sonucu kaybettiğimiz aziz şehidimiz, hemşehrim Uzman Çavuş Kenan Erdem’i buradan bir kez daha rahmetle anıyor, değerli ailesine başsağlığı dileklerimi iletiyorum.

Değerli milletvekilleri, biz göreve geldiğimiz günden beri yaptığımız bütçeler ülkemizi istikrara ve başarıya taşıdığı gibi, hazırlanan dokuzuncu bütçemiz de bu hizmetlerimizin bir devamı olacaktır. 2011 bütçesi, seçim bütçesi olarak hazırlanmamıştır, “seçim ekonomisi” kavramını ortadan kaldırmıştır. AK PARTİ İktidarı seçim için değil, milleti için çalışan, bunun karşılığını da milletten gören bir iktidardır. Biz, vaatleriyle değil, icraatlarıyla övünen partiyiz. Bizim farkımız, boş vaatlerle, hayallerle hareket etmiyor, biz hayalleri gerçekleştiriyoruz. Partimiz kurulduğu günden bu yana her zaman halka hizmet etmeyi şiar edinmiş, halka rağmen değil, halkı için çalışmıştır. Başarının altında yatan sır da budur.

Değerli milletvekilleri, burada yapmış olduğumuz hizmetleri anlatırken hep 2002 yılından önce ve sonrasını kıyasladığımızda bizlere kızıyorsunuz. Seksen yılda yapılmış olan bölünmüş yol miktarının 2 katından fazlasını, demir yolu ve hava taşımacılığında, hızlı tren hatlarını ve dünyanın dört bir yanında yeni uçuş seferlerini sekiz yılda vatandaşımızın hizmetine sunarak çığır açtık.

Millî eğitimin bütçelerden hak ettiği payı almaya başlaması sonucunda 160 bin derslik, ülkemizin yarınları olan çocuklarımız için inşa ettik. Seksen bir ilimizi üniversiteye kavuşturduk. 76 olan üniversite sayısını 146’ya çıkardık. 950 milyona yakın kitap dağıttık. Okullarımızı bilgisayarlarla donattık.

122 adet yeni adalet sarayı yaparak yargı organlarımızın daha modern ve sağlıklı, sıhhi mekânlarda hizmet etmelerini sağladık.

163 tane yeni hastane ve hastanelerimize 224 tane ek bina yaptık. Hastanelerimizi ve sosyal güvenlik sistemimizi tek çatı altında toplayarak vatandaşlarımızın istediği hastaneden hizmet ve istediği eczaneden ilacını almasını sağladık. Sağlıkta yapmış olduğumuz bu hizmetleri halkımız takdirle karşılıyor.

Enerji alanında da büyük atılımlar yaparak ülkemizin doğal kaynaklarından daha ucuz enerji üretilmesi yönünde projeleri geliştirdik ve uygulamaya koyduk. Bakû-Tiflis-Ceyhan, Şahdeniz, Nabucco ve Samsun-Ceyhan petrol hatları projesiyle dünyanın ve ülkemizin enerji arz güvenliğinin sağlanması noktasında kilit ülke olmayı başardık.

TOKİ tarafından 460 bin konut inşa ettik. Bunların büyük bir bölümünü hak sahiplerine teslim ettik. Modern sitelerde yaşamın mutluluğunu insanlarımıza sunduk.

66 ilimizi doğal gaza kavuşturduk.

Tarım sektöründe çiftçilerimize vermiş olduğumuz desteklemelerle ülkemizde bir tarım seferberliği başlattık, daha modern ve daha verimli tarım yapmalarını sağladık.

AKİF AKKUŞ (Mersin) – Her şeyi yaptınız, artık gidin!

MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) – Onu halkımız bilir, 2011’de görürsünüz.

Emeklimizi, memurumuzu, işçimizi hiçbir zaman enflasyona karşı ezdirmedik.

Yapmış olduğumuz icraatların hepsini burada beş dakika gibi bir sürede anlatmamız mümkün değil. Hükûmetimiz icraatlarıyla halkımız için çalışırken, aslı astarı olmayan iddialarla dolu dosyaları koltuğunuz altına alarak, insanlara çamur atarak bir yere varamazsınız. Lafla peynir gemisi yürümüyor. Biz devlet yönetiyoruz, takdir etmiyorsunuz lakin yiğidi öldürün hakkını da teslim edin.

YAŞAR AĞYÜZ (Gaziantep) – Bütçeye gel, bütçeye; reklamları bırak!

MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) – Biz yapılanları anlatınca anlamıyorsunuz, seçim bölgelerinize gittiğinizde vatandaşlar sizlere anlatır ve yapılan görülüyor ki her seçimde Sayın Başbakanıma ve Hükûmetimize destekleri gittikçe artmaktadır. Biz AK PARTİ milletvekilleri olarak, bu kadar çok ilkin, bu kadar çok hizmetin İktidarımız tarafından çok kısa bir sürede gerçekleştirilmiş olmasından dolayı Başbakanımızla, bakanlarımızla gurur duyuyoruz.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MUHARREM SELAMOĞLU (Devamla) – Halkımızın arasında, başımız dik, göğsümüzü gere gere yapılan hizmetleri anlatıyoruz.

Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Malatya Milletvekili Mücahit Fındıklı, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

M. MÜCAHİT FINDIKLI (Malatya) – Sayın Başkan, çok kıymetli milletvekili arkadaşlarım; özellikle kürsüde konuşan hatip arkadaşlarımı çok yakından takip ettim. Bu konuşmayı da bir arkadaşımdan rica ettim. Burada bazı yanlışlıkları, bazı yanlış ifadeleri düzeltmek için, tutanaklara geçsin ve halkımız duysun diye söz almış bulunuyorum. Söz sırasını bana veren Sayın Yaşar Karayel’e de çok teşekkür ediyorum.

“Doğu ve Güneydoğu’ya mutlaka devlet eliyle fabrika yapılmalıdır; oraya fabrikalar açmalıyız, işçilere istihdam yaratmalıyız…” Çok kıymetli arkadaşlar, bunlar 1960’ların, 65’lerin politikasıdır. Dolayısıyla, bu kadar eski politikalarla dünyanın ekonomik hayatını okumak, dünyanın üretim hayatını okumak mümkün değildir.

Bakın, devlete düşen görev, basma yapmak, potin yapmak, bez yapmak, cam yapmak değildir, bunların hepsi özel sektörün yapması gereken işlerdir. Devletin asıl yapması gereken, bu tip arpalıkları tekrardan canlandırmak yerine, özel sektörün önünü açmak, yatırım teşviklerinin önünü açmak ve bölgedeki altyapıları harekete geçirmek, bölgedeki altyapı eksikliklerini tamamlamaktır.

İşte, yapılan bu çalışmalarla, Doğu ve Güneydoğu’da altyapı çalışmaları fevkalade hızlı gitmekte. Organize sanayi bölgeleri, çıkarılan teşvik yasaları, ihracatta… Komşularımızla yapılan iyi diyalogların neticesinde, artık, Doğu ve Güneydoğu illerimiz, hiç hesaba almadığımız iller dahi bugün ihracat yapar konuma gelmiş, üretim yapar konuma gelmiştir. Artık, Türkiye, Ankara’dan Ağrı’ya kadar hızlı tren projelerini konuşuyor, duble yollarını tamamladı otoban yollarını konuşuyor; bilişim altyapısını tamamlıyor ve bu şekilde üretim kapasitesini artırıyor.

Size, esnafımıza, üreticimize en son çıkardığımız yasayla, KOSGEB Yasası’yla birlikte toplam 3 katrilyonluk bir pazar açtığımızı da buradan söylemek isterim.

Bunların faydası var mı? Burada bir MHP’li arkadaşım konuşması sırasında “Denizli’de ve Malatya’da fabrikalar patır patır kapanıyor.” dedi. Çok kısa bir bilgiyle onu da kendisine veriyim, düzelteyim: Malatya’da son üç yılda, yalnızca üç yılda toplam 55 fabrika hizmete girdi. Şu anda 2011’in sonu itibarıyla 52 fabrika daha hizmete girecek. Şu anda 3.500 olan yalnızca bir organize sanayi bölgesindeki çalışan sayımız, toplam 12.500 kişiye çıkacak.

Bunları da düzelttikten sonra, bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemini gerçekleştireceğiz.

Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, enerji KİT’leriyle ilgili, geçen, Meclis tatil olmadan, bizi sabahlara kadar çalıştırdınız. Oradaki bir borç yapılanmasını, özellikle köylerin içme suyundan dolayı ve bazı elektrik borçlarını… Sabahlara kadar bizi Plan Bütçe Komisyonunda çalıştırdınız Meclis tatil olmadan önce ama maalesef aradan bu kadar ay geçti hâlâ bu yasa çıkacak mı, çıkmayacak mı? Çünkü bir sürü insanın içme suyundan dolayı, sokak aydınlatmasından dolayı, bazı belediyelerimiz içme suyu üretmek adına artık borçlarını ödeyemez hâldeler. Bu yasa çıkacak mı, çıkmayacak mı?

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2011 yılı bütçe hedeflerinizdeki özelleştirme gelirleri beklentiniz nedir? Bu geliri karşılamak için hangi özelleştirmeleri 2011’de yapmayı düşünüyorsunuz?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, az önceki konuşmanızda matematik bilginizle, bize göre, gerçek olmayan çok güzel bir pembe tablo çizdiniz ve bu tablo içerisine sabit ücretlilerin alım gücünün Hükûmetiniz döneminde, akaryakıt da dâhil olmak üzere, oldukça yükseldiğinden bahsettiniz.

Şimdi soruyorum: 2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday satıyordu, bugün 1 litre mazot alabilmek için kaç kilogram buğday satmaktadır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, size bana gelen bir mail’i okuyacağım da bu sözleşmelilerle ilgili, sizi de ilgilendirir yani bunu hâlâ artırarak devam ediyoruz da. “Ben kadrolu, eşim sözleşmeli öğretmen olarak görev yapmaktayız. Ben Adana’da, eşim Kahramanmaraş’ta görev yapıyoruz. Altı aydır çocuğumuz var, sık sık hastalanıyor. Eşim çocuğun bakımıyla ilgilenemiyor. İki defa özür grubundan başvuruda bulunduk fakat il kontenjanında boş pozisyon olmadığından tayinimiz olmadı. Mağduriyetimiz çok büyük ve giderilmesini istiyoruz. Anayasa’da aile bütünlüğü ile ilgili kanun varken beni eşimden ve çocuğumdan ayırmak hangi yasayla ilgilidir?”

Yani bunun gibi mail’ler devam edip geliyor. Yani siz Maliye Bakanlığı olarak, bu sözleşmelileri hâlâ artırmaya devam ediyorsunuz. Bu konuda düşüncelerinizi öğrenebilir miyim?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, Ziraat Bankası haricindeki bankalardan alınan zirai kredilerin oranı oldukça yüksektir. Çiftçilerin çoğunun arazisi bu bankalar tarafından haczedilmektedir. Bu bankalar üzerinde faiz oranlarının düşürülmesi konusunda bir yaptırımınız olabilir mi? Bu özel bankaların ipoteğinde kaç bin dekar arazi vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Biraz önce, iktidar partisi temsilcileri, ülkede yaptıklarıyla ilgili güzel şeyler ifade ettiler. Ben, bir vatandaşımızdan aldığım mektubun bazı satırlarını sizlerle paylaşmak istiyorum: “Sayın Vekilim, artık bu hayattan bıktım, yaşamak bana haram oldu. Dericilik yapıyordum, kökten bitti. Tekstilcilik yaptım, iyi değil. Nereye gitsem ‘Makineci lazım değil.’ deniyor. Kimse eleman almıyor. İzmir’e gittim, garajda yattım, gündüz çalıştım. Geçen kış Haydarpaşa Tren Garı’nda yattım, çalıştım ama bir türlü düzene sokamadım hayatımı. Fabrika gibi bir yerlerde çalışıp hayatımı kurmak istiyorum. Otuz yaşına geldim, hâlen gelecekle ilgili kaygılarımı ortadan kaldıramadım. Allah rızası için bana yardım eli uzatmanızı istiyorum. Çok zordayım. Bir iş olsa, başka bir şey istemiyorum.” Vatandaşların feryatları bu. Gerçekten yeniden Türkiye’de yüzde 10’ların altında işsizlik oranlarının olduğu günleri ne zaman göreceğiz?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, ülkemizde sıcak para sorunu var mıdır? Varsa önlem almayı düşünüyor musunuz? Ne gibi önlemler alacaksınız? Kur istikrar fonu olabilir mi? Dünya ülkelerindeki borçlanma faizi yüzde 0,1 iken, ülkemizin borçlanma faizi yüzde 7’lerdedir. Bu faiz oranları yüksek değil midir? Cari açık miktarı nedir? Geçen yıllara göre ne kadar artmıştır?

BAŞKAN – Sayın Genç…

KAMER GENÇ (Tunceli) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, şu elimdeki kitap, Türkiye Büyük Millet Meclisince basılan Bütçe Tasarı Raporu’nun ikinci cildi. Bunun 279’uncu sayfasını açın, burada bir tablo var: Resmî dairelerin alabilecekleri taşınmazlar. Lütfen bu raporu alın. Bir tek satırı okunmuyor efendim. Türkiye Büyük Millet Meclisinde böyle gayriciddi bir rapor düzenlenir mi? Lütfen bakın. Yani böyle bir raporu buraya göndermek için, milletvekillerine dağıtmak için milletvekillerine saygı olmaması lazım.

Bakanlığa şunu sormak istiyorum: 2007 ile 2010 arasında Bakanlığınızca yapılan kaç tane inceleme var? Merkezî Uzlaşma Komisyonuna ne kadarı gitmiştir? Ne kadar vergi, ne kadar ceza affedilmiştir? Bu konuda ayrı ayrı bilgi istiyorum. Bir de bu uzlaşma konusunda…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Evet Sayın Genç, bahsettiğiniz konuyu gördüm ben.

Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, sorulara cevap için bana sadece dört dakika bırakıyorsunuz.

BAŞKAN – Beş dakika.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, tabii ki bu enerji KİT’lerinin mahsuplaşmasına ilişkin tasarı önemli bir tasarı, ümit ediyorum ki ilk çeyrekte hepimizin katkısıyla geçer. Tabii, Plan ve Bütçe Komisyonunda çalışmalarınızdan dolayı da teşekkür ediyorum. Biliyorum, hakikaten yoğun bir çalışma dönemi geçtiğimiz yıllarda, geçtiğimiz dönemde geçirdik.

Özelleştirme hedefi, benim bildiğim kadarıyla 2011 için 9,5 milyar lira diye hatırlıyorum, bu, merkezî yönetim yani Hükûmet. Ama bir de belediyelerin özelleştirme çalışmaları var. Onları da kattığınızda bu rakam bir miktar daha yükselebilir diye genel kamu için bir rakam var.

“Nereden gelecek?” sorusu: Şimdi, takdir edersiniz ki elektrik dağıtım şirketlerinin önemli bir kısmının özelleştirme ihalesi yapıldı, bir kısmının devir işlemleri yapıldı, bir kısmının henüz yapılmadı. Bunlar, tabii ki ödemeler taksitle yapılabiliyor. 2011 yılına denk gelecek önemli miktarda oradan bir tahsilat söz konusu, dolayısıyla esas ayağını o oluşturuyor. Ama şu anda tabii ki özelleştirme bünyesinde, kapsamında olup da özelleştirmeyi düşünebileceğimiz başka şirketler de olabilir fakat onların piyasa etkisi olabilir yani diyelim ki ikincil halka arz gibi, vesair, o nedenle, bugünden bir yorumda bulunmak istemiyorum. Ama özü itibarıyla bizim özelleştirme çabalarımız bir yapısal reform niteliğinde olan elektrik özelleştirmeleri üzerine yoğunlaşmaya devam edecek. Çünkü biz, vatandaşımıza, ümit ediyorum ki bu özelleştirmeler sayesinde kayıp-kaçakları düşürerek daha kaliteli, daha az yani daha ucuza hizmet götürme imkânına kavuşacağız, amacımız budur.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, otoyolları ve Ziraat Bankasını merak etmiştim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – İşte, şu an itibarıyla kararlaştırdığımız hususlar değil ama 2011 yılında gündeme gelebilir, yapılabilir ama şu an itibarıyla benim bilgim dâhilinde, henüz kesin karar verilmiş bir husus değil bunlar.

Diğer bir soru: Sözleşmeli öğretmenimizin durumunu siz bize ilettiniz, teşekkür ediyorum.

Değerli arkadaşlar, bu eş durumu tayini tabii ki Millî Eğitim Bakanlığımızın takdirinde olan, daha doğrusu en azından ilgilendiren bir husus. Şimdi, işin bir boyutu bu. Diğer bir boyutu şu: Maliye Bakanlığı olarak biz çalışanlarımızın sözleşmeli, yani 4/B veya 4/A’lı olması arasında bize maliyeti itibarıyla bir fark görmüyoruz. Dolayısıyla ilke olarak kadrolu eleman çalıştırma hususunda yani biz taraf değiliz.

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Sözleşmeli artarak devam ediyor Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Devamla) – Yalnız şöyle bir husus var: Özellikle sağlıkta ve diğer bazı alanlarda sadece belli yörelerdeki ihtiyaçları karşılamak üzere elemana ihtiyacımız olabiliyor. Mesela, diyelim ki bizim Urfa’da hemşireye ihtiyacımız var, Ankara’da yok, örnek olarak diyorum. Şimdi, biz Urfa için hemşire alıyoruz ama hemen oradan Ankara’ya veya başka bir bölgeye geçmek istiyorlar, bu bir problem yaratıyor. Dolayısıyla bazı bakanlıkların böyle bir ihtiyacı var. Bu ihtiyaca binaen sözleşmeli personel hususu ihdas edilmiştir, doğrudur ve bu ihtiyaç çerçevesinde değerlendirilmelidir ama maliyet esası itibarıyla bakıyorsanız, bizim açımızdan o anlamda bir farklılık arz etmiyor.

Ziraat Bankası dışında özel bankalar ne kadar kredi veriyorlar veya kaç bin dekar arazi haciz altında, benim bu konuda bir bilgim yok. Arkadaşlar bu bilgiyi toparlayabiliyorlarsa sizinle paylaşırım. Yalnız şöyle bir husus var: Tabii ki özel sektör bankalarından kredi aldığınız zaman teminat isterler. Bu yükümlülüğünüzü yerine getirmezseniz tabii ki bir haciz söz konusu olabilir ama şu bir gerçek, bankalar hiçbir şekilde portföylerinde arazi tutamazlar arkadaşlar. Yerlisi, yabancısı fark etmez. Neden? Çünkü, esas işleri arazi sahipliği değildir, mülk sahipliği değildir. Onların işi bankacılık yapmaktır. Bu konuda çok açık kurallar vardır, hiçbir şekilde bankaların bu şekilde çiftçimizin elinden arazilerini alması söz konusu olamaz. Alsa bile sonra tekrar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Açıklayacağınız bir iki konu kaldı mı Sayın Bakanım?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bir dakika daha verirseniz...

BAŞKAN – Buyurun, devam edin.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – “İşsizlik ne zaman yüzde 10’ların altına düşecek?” Biz istihdam yaratıyoruz değerli arkadaşlar. Bakın, son bir yıl içerisinde Avrupa’da en fazla istihdam yaratan ülke Türkiye’dir. 2009 yılında dahi Türkiye’de 83 bin istihdam artışı olmuştur net bazda. Dolayısıyla, ben inanıyorum, yani Türkiye yakaladığı bu yatırım ivmesiyle, bu büyümesiyle işsizlik oranlarını daha da aşağıya çekecektir, daha fazla istihdam yaratacaktır ama bunun için de tabii ki bizim bir yandan yatırım ortamını iyileştirmeye devam etmemiz lazım bir yandan da tabii ki yatırımları teşvik etmemiz lazım, ki bunları da yapıyoruz. Ben inanıyorum ama şu kısa dönemde tabii ki bunun gerçekleşmesi olasılığı zayıftır.

“Sıcak para sorunu var mıdır?” Türkiye’de kısa vadeli bir portföy yatırımı söz konusudur. Bu anlamda bir sıcak para sorunu vardır. Biz kayıtsız değiliz, önlemler alınıyor. Yani ne tür önlemler alacaksınız hususu... Makro ihtiyati çerçevede birçok önlemi şu anda Merkez Bankamız, BDDK, Maliye olarak bizler alıyoruz. Şu an itibarıyla zaten bunun yansımalarını da görmeye başladık. Bizim amacımız Türkiye’ye uzun vadeli sermaye benzeri kaynağın gelmesi, bizim amacımız Türkiye’ye doğrudan küresel yatırımların gelmesi. Tabii ki şu anda sistem olarak öbürlerini dışlamıyoruz ama kısa vadeli borçlanmayı, fonları pahalı hâle getirecek karşılıklarından oranlarına tutun birçok düzenlemeyi yaptık, yapmaya da devam ediyoruz.

Cari açık, tabii ki Türkiye’de şu anda millî gelirin yüzde 5,5-6’sı civarında bir orana tekabül edecek gibi görünüyor 2010 yılında. Bu nispeten yüksek bir orandır. Bu, Türkiye'nin diğer ülkelere oranla çok daha hızlı büyümesinin bir yansımasıdır çünkü Avrupa Birliği bizim en büyük ticari ortağımızdır. Avrupa Birliği yüzde 2 oranında büyümektedir, biz yüzde 8 civarında büyüyoruz, 4 katı büyüyoruz, bu bir.

İkincisi: Takdir edersiniz ki petrol fiyatları, emtia fiyatları son bir yıldır çok ciddi oranda arttı. Bu ikinci bir husus. Tabii ki yapısal boyutları var. Ben bütçe konuşmamda bu hususa, yanlış hatırlamıyorsam, beş-altı sayfa ayırdım. Gerçekten tavsiye ederim, bir bakın. Türkiye’de faizler yüksek değil…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, konuşmanızı tamamlar mısınız lütfen.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Gelişmekte olan ülkelere oranla Türkiye’de faizler gerçekten düşük, yüksek değil. Reel faizler şu anda sıfır civarındadır. Gelişmiş ülkelerde…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Yüzde 1 Sayın Bakan.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bahsettiğiniz faizler Merkez Bankasının faizleridir. Gelişmiş ülkelerde de faizler yüksektir, sıfır civarında değildir.

BAŞKAN – Saygıdeğer arkadaşlarım, şimdi, 3-4 tane, her arkadaşımız peş peşe soruyu sorunca tabii Sayın Bakan bir anda bunlara motamot cevap verse bunlar yanlış anlaşılmaya sebebiyet verir. Etraflıca bir anlatmak istiyor, bu defa süre çok geçiyor yani beş dakikalık soruya yirmi dakikada ancak cevap verebilir hatırı sayılır olursa. Onun için, soruları kısa sorarsanız sayın bakanlar da cevap verebilir ama ben bu vakti iyi değerlendirmek durumundayım.

Teşekkür ediyorum.

KAMER GENÇ (Tunceli) – Sayın Başkan, benim o dediğim raporu okumak mümkün olmadığına göre efendim, o rapora istinaden bence müzakere yapmamak lazım. Yani silinen, okunmayan bir Plan Bütçe raporu dağıtılmış. Bu raporun geçersiz olması lazım. Yani İç Tüzük’e göre geçersiz bir rapora dayanarak burada müzakere yapamayız.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Genç.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

5’inci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

6’ncı maddeyi okutuyorum:

Yeni tertip, gelir ve finansman kodları açılması

MADDE 6 – (1) İlgili mevzuatına göre, yılı içinde hizmetin gerektirdiği hallerde Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde merkezi yönetim kapsamındaki kamu idarelerinin bağlı (A) işaretli cetvellerinde yeni tertipler, (B) işaretli cetvellerinde yeni gelir kodları ve (F) işaretli cetvellerinde yeni finansman kodları açılabilir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Batman Milletvekili ve Grup Başkan Vekili Bengi Yıldız.

Sayın Yıldız, buyurun efendim.

BDP GRUBU ADINA BENGİ YILDIZ (Batman) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçesi Kanunu Tasarısı’nın 6’ncı maddesi üzerine söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarını, bütçesini dinlerken tarih çağları içerisinde adlandırırsak, herhâlde Cilalı Taş Devri’ne denk gelir, çünkü kendi bütçesini, icraatlarını en iyi süsleyebilen ve gerçekten de defalarca topluma bunu sunabilen bir pratik içerisindedir, bundan dolayı da aslında kutlamak lazım.

Bizim Silvan’da bir hocam anlatıyordu, diyordu ki: “Silvan’ın en meşhur ağalarından birisinin misafiri olacaktık. Evine gittik, çok büyük bir sofra, gelişkin bir sofra bekliyoruz. Köye gittiğimizde bir çardağın kurulduğunu gördük. Ağa çağırdı oradan ‘Haso, karpuz getir.’ Diğerini de çağırdı ‘Sen de git, peynir, ekmek getir.’ Getirdikten sonra bütün öğretmen arkadaşlarımızla oturduk, bize karpuzun, ekmek, peynirin yararlarını anlatmaya başladı. ‘Sıhhate şu kadar yararlıdır, içinde A, B, C, D vitaminleri vardır.’ O karpuz, peynir, ekmeği yerken dünyanın en güzel yemeklerini sunmuş olsaydı, ancak bu kadar memnun kalırdık. Hâlbuki biz zaten her gün o karpuz, ekmeği yiyorduk.” Gerçekten de Adalet ve Kalkınma Partisinin icraatlarını dinlediğimizde, eğer dönüp de kendi yaşamımıza bakmazsak, bunu gerçekten de tabiri caizse yutacağız. Ama Sayın Bakan Batmanlıdır, ben de Batmanlıyım. 2002 yılından bugüne kadar… Kendisi Batman’ın Gercüş ilçesinin Ardıç köyündendir herhâlde, bildiğim kadarıyla. Bir dönsün, Batman’daki 2002 yılından 2010 yılına kadarki hayat standardı, oradaki insanların yaşam kalitesi ve oradaki işsizliğe bir baksın. Her milletvekili kendi bölgesinden ele alabilir.

Ben bir tütün üreticisiyim. Benim ailemin tamamı tütüncülükle uğraşırdı. Şu anda ailemin hepsi işsiz. Batman’da on binlerce böyle insan var. Tütünle uğraşan, buğdayla uğraşan, pamukla uğraşan insanlar, 2002 yılından 2010 yılına kadarki süreçte işsizdirler. Eskiden biraz gizli işsizlik vardı yani herkes tarımda çalışırdı, çalışır gibi gözüküyordu, şimdi, o da yok. Çatışmalı dönemden daha fazla insan bu süreçte evini, barkını, köyünü terk edip İstanbul’a, Adana’ya, metropollere göç etmek zorunda kaldı.

Gerçekten, tam da işte burada, geçmişteki o tartışmalardan, hani derler ya “Felsefenin sefaleti.” Şu anda, Batman’da ve ülkemizin birçok yerinde bu Fakir Fukara Fonu ile benzeri yardımlarla Adalet ve Kalkınma Partisi aslında sefaletin felsefesini yapıyor yani aç bir toplum, işsiz bir toplum ama günlük ihtiyaçlarını karşılayan, geleceğe ilişkin hiçbir umudu olmayan, âdeta hani anneleri bir parça yiyeceği dışarıdan getirince o kuş yavruları ağızlarını açarlar ya, sürekli ağzı açık olan bir toplumla karşı karşıyayız. Bu gerçekliği görmeden sabahtan akşama kadar süsleyebilirsiniz. Çok iyi bir bütçe hazırlıyorsunuz. Gerçekten herkesin işi gücü var diyebilirsiniz, biz de diyelim ama toplumsal gerçeklik böyle değil. Üretmeyen bir toplumla karşı karşıyayız. İşsiz, güçsüz, üretmeyen… Eskiden insanlar derdi ki: “Çocuklarımızı okutalım. Bir okusunlar, sonra iş güç sahibi olurlar.” Şimdi vallahi, ülkemizin her yerinden kaliteli, vasıflı insanlar yetişiyor ama işsizdirler. Bu, Batman’da da öyledir, Zonguldak’ta da öyledir, İstanbul’da da öyledir; kadınlarda da böyledir, erkeklerde de böyledir. Dolayısıyla bu durumu bir kere dönüp şu anda ekranları başında bizi izleyen insanlara “Gerçekten sizin günlük yaşayışınızda ne değişti? 2002 yılından 2010 yılına sizin ailenizde, sizde ekonomik durumunuz hangi noktaya geldi? O zaman işsizdiniz, şimdi iş sahibi mi oldunuz, yoksa işiniz vardı, şu anda işsiz misiniz?” diye sormak lazım ve ona göre de cevabını vermek gerektiğine inanıyorum.

Bu, ekonominin bir boyutu. Şüphesiz ülkemizin çeşitli sorunları var ve bu sorunları parlamenter zeminde, sivil, demokratik zeminde tartışmak gerekir. Ülkemizin Kürt sorunu var, Alevilerin sorunu var, emekçilerin sorunu var, işsizlik sorunu var. Bunların hepsini demokratik zeminde tartışmanın olanaklarını ortaya koymamız gerekiyor. Fakat son zamanlarda, özellikle Parlamentodan tutun da sivil alandaki tartışmalara kadar, büyük bir gürültünün koparıldığını görüyoruz. Biz Barış ve Demokrasi Partisi olarak, ülkemizin temel sorunlarını hem Parlamentoda hem Parlamento dışındaki sivil toplum örgütleriyle, aydınlarla görüşerek ve ülkemizdeki bu sorunlara çözüm önerileri üretmek gerektiğine inanıyoruz. Bundan kimsenin rahatsızlık duymaması gerektiğine inanıyoruz. Çünkü bu sorunları görmezden gelerek bu sorunları çözemeyiz.

İşte, geçen gün Diyarbakır’da Demokratik Toplum Kongresi’nin düzenlediği bir çalıştay var. Burada çeşitli insanlar, aydınlar, Türkiye’den, Batı’dan her yerden insanlar katılmış, bir çalıştay düzenlenmiş. Oraya çeşitli tebliğler sunulmuş. Bu tebliğlerden birisi de son günlerde kamuoyunda tartışma yaratan bir tebliğdir ama şunu belirtmek isteriz ki, orada bir karar alınmadığı gibi ülkemizin en temel sorunlarını tartışmaktan da çekinmemek lazım, kaçınmamak lazım, her türlü fikre de saygılı olmak gerektiğine inanıyoruz.

1946’dan bu yana ülkemizin çok partili bir siyasal yaşamının olduğunu söylüyoruz. Çeşitli partiler kurulmuş ama pratikte baktığımızda aslında kurulan bu partilerin tamamına yakınının aynı dünya görüşünü, aynı ideolojiyi, resmî ideolojiyi savunduklarını görüyoruz ve bunların dışında siyasal yaşama atılan partilerin geçmişten bugüne kadar sürekli düşüncelerinden, programlarından dolayı kapatıldığını görüyoruz. Yirmi-yirmi beş civarında ülkemizde kapatılan parti vardır. Özellikle son on beş yıl içerisinde kapatılan, bizim de siyasal geleneğinden geldiğimiz partilerin tamamına yakınının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinden döndüğünü, Anayasa Mahkemesinin vermiş olduğu kararların evrensel hukuka uymadığını, düşünce ve ifade özgürlüğüne, örgütlenme özgürlüğüne uymadığını karar altına aldığını görüyoruz Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin. Dolayısıyla ülkemizde çok partili bir siyasal yaşamdan bahsetmekten çok, aslında aynı görüşü savunan birden çok siyasal partinin olduğunu söylemek daha doğru olacak. Mesela söyleyelim, şu anda demokrasiyle övünen, ülkenin çok demokratikleştiğini, geliştiğini söyleyen Adalet ve Kalkınma Partisi -anayasal düzeyde değil de yasal düzeyde Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesi var- biz her ağzımızı açtığımızda Sayın Meclis Başkanından tutun da Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman’a kadarki çeşitli kurumlar bu düşüncelerimizin Siyasi Partiler Yasası’nın 81’inci maddesine uymadığını söylüyorlar. Burada, Türkiye’de farklı bir dilin, farklı bir mezhebin, farklı bir kültürün olduğunu söylemek bu Siyasi Partiler Kanunu’nun 81’inci maddesine aykırıdır. Kürt dilinin ve başka dillerin, kültürlerin korunması gerektiğini söylemek de yine bu 81’inci maddeye aykırıdır ve parti kapatma gerekçesidir. Türkiye'nin aslında bir an önce bu ayıplardan kurtulması lazım. Özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi, yasal değişiklik gerektiren -bu alanlarda- çokça demokrasi kahramanlığı yapıyor, şimdiye kadar değiştirmemesini de yadırgatıcı bulduğumuzu söylüyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BENGİ YILDIZ (Devamla) – Hepinizi sevgi ve saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Yıldız.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Sayın Erkan Akçay.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçe kanun tasarısının 6’ncı maddesi üzerinde söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, önce kısaca kurumlar vergisinden bahsederek başka bir konuya geçmek istiyorum. Kurumlar vergisinde 2011 yılında yüzde 10,7’lik bir artışla 23 milyar 149 milyon Türk liralık bir tahsilat öngörülmektedir. Kurumlar vergisinde öngörülen bu artışın ana sebebi, sigorta ve emeklilik fonları hariç, finansal hizmet faaliyetleri sektöründe öngörülen büyümedir. Bu sektörün tüm kurumlar vergisi içinde yüzde 35’lik paya sahip olduğu düşünüldüğünde ve dâhilde alınan katma değer vergisi oranının sadece yüzde 2,8’lik oranda artacağı dikkate alındığında, bankacılık hariç diğer sektörlerde daralmaya işaret etmektedir. Bankacılık sektörünün büyümesi ise bankaların faiz gelirlerinin veya bankacılık ücretlerinin artması demektir. Bu da halkın gelirinin artmayacağını, borcunun artacağını göstermektedir. Kurumlar vergisinin gerçekten sağlıklı artmamasının ana sebeplerinden biri de kapasite kullanım oranındaki daralmadır. 2007 Eylül ayında yüzde 83,2 olan üretim değeri ağırlıklı kapasite kullanım oranı 2008 yılı Eylül ayında yüzde 79,8; 2009 yılı Eylül ayında ise yüzde 70 seviyesinde gerçekleşmiştir. 2010 yılı başında yüzde 67’lere düşen kapasite kullanım oranı nisan ayından itibaren yavaş bir toparlanma eğilimine girmiş ve ekim ayı itibarıyla da yüzde 75,3’e yükselmiştir. Ancak yılın tamamı itibarıyla bakıldığında kapasite kullanım oranı 2008 yılı seviyelerine hâlâ ulaşamamıştır. Bu da kurumlar vergisi tahsilatına doğrudan yansımaktadır.

Kurumlar vergisi oranının yüzde 30’dan yüzde 20’ye düşürülmesi iktidar tarafından sürekli gündeme getirilmektedir. Ancak unutmayalım ki gerçekte yatırım indiriminin kaldırılması nedeniyle mükellefin yükünün değişmesi söz konusu değildir. Mükellef daha önce yatırım indiriminden faydalanarak matrahını indirebiliyordu şimdi ise matrahı yüksek oran düşüktür, sonuçta değişen bir durum yoktur.

Kurumlar vergisinin vergi gelirleri içindeki payı 2008 yılında yüzde 10,6 iken 2011 yılında da yüzde 9,9’a düşmesi öngörülmektedir. Üstelik, kurumlar vergisinde ilk 100 mükellefin verginin yüzde 65’ini ödediği dikkate alındığında küçük şirketlerin kârının yok denecek kadar azaldığı görülmektedir.

Değerli milletvekilleri, dünyanın en pahalı benzin ve mazotunu Türkiye kullanmaktadır. Akaryakıtta en yüksek vergi bizdedir. Petrol ürünlerindeki vergi yükü yüzde 65’i aşmıştır. Ayrıca, verginin vergisi alınmaktadır.

Benzin fiyatları Türkiye'de 4 liraya yaklaşmıştır. Sayın Bakan 4 liralık benzini görmediğini ifade etmektedir ancak 3,97; 3,98 ile 4 lira arasında. Zaman dilimi olarak, herhâlde en fazla bir iki haftalık bir zaman sonra o 4 lirayı aştığını da hep birlikte göreceğiz. O 4 liraya yaklaşan benzin Yunanistan’da 3, Fransa’da 2,8; Avusturya’da 2,4; İspanya’da 2,4; Romanya’da 2,2; Bulgaristan’da 2 Türk lirasına tekabül etmektedir. 1 litre benzinden Türkiye’de 2 lira 48 kuruş vergi alınırken, Yunanistan’da 2, Fransa’da 1,6; Avusturya’da 1,4; İspanya’da 1,2; Romanya’da 1,2 ve Bulgaristan’da 1 Türk lirası değerinde vergi alınmaktadır. Motorin fiyatları ve LPG fiyatları da benzeri durumdadır.

Hükûmet, gelen tepkiler üzerine, akaryakıt fiyatlarını indirmek için harekete geçtiğini açıkladı ama boş, hem de nasıl boş. Hükûmet, benzin fiyatlarını indirmek için, TÜPRAŞ’ın litresini 98 kuruşa sattığı benzinin vergilerle birlikte pompa fiyatının 4 liraya çıktığını görmezden gelerek 2 kuruşluk indirim için TÜPRAŞ’a baskı yapmaktadır. Fiyat indirimi için özel sektöre âdeta yalvarmaktadır. Oysa Hükûmet, önce kendi üzerine düşeni yapsa, sadece yasaları uygulasa, benzinin litre fiyatı hemen 25 ile 30 kuruş arasında ucuzlayacaktır. Ancak Hükûmet kendi üzerine düşeni yapmıyor, özel sektöre rica etme, hatta yalvarma noktasına getiriyor. Bu özel sektöre yalvarma işi AKP’nin bir alışkanlığına dönüşmüştür değerli arkadaşlar. Hükûmet elektrik fiyatları için yalvarıyor, akaryakıt fiyatları için yalvarıyor, istihdam için Odalar ve Borsalar Birliğine yalvarıyor, herkes bir işçi alsın diye, emeklileri de banka promosyonlarına havale ederek bankalara yalvarıyor.

Değerli milletvekilleri, Danıştay Dava Dairelerinin, tüketici dernekleri tarafından, yeniden değerleme oranının yüzde 2,2 olmasına karşılık, Bakanlar Kurulu kararıyla Özel Tüketim Vergisi Kanunu’na Ekli I Sayılı Listede yer alan ürünlerden alınan maktu vergi tutarlarının yüzde 10’un üzerinde artmasının iptali için açılan davada vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararına göre 2009 ve 2010 yıllarında Hükûmet vatandaştan haksız yere vergi almıştır ve almaya da devam etmektedir. Hükûmet mahkeme kararını uygulamamaktadır. Danıştayın bu kararını baypas etmek için Hükûmet kanun değişikliği tasarısı hazırlamış ve Plan ve Bütçe Komisyonunda da görüşülmektedir. Hükûmetin bırakalım ÖTV’de indirim yapmasını, ayrıca, aslında mahkeme kararına göre vatandaşa ÖTV iadesi bile yapması gerekmektedir.

Asıl dikkat çeken husus ise, Danıştay kararının gerekçesinde yer alan “Anayasa’nın 73’üncü maddesinin dördüncü fıkrasının gerekçesinde Bakanlar Kuruluna verilen yetkinin vergi yükünün muaflık ve istisnaların reel olarak zamanla düşmesini engellemek üzere verildiği ve amaç kanunda gösterilen unsur içinde kalması gerektiği.” ibaresi bulunmaktadır. Bu ibare ile Hükûmetin vergi oranlarını düzenlerken hukuk devleti ilkelerini çiğnediği ortaya çıkmaktadır.

Aynı kararın bir uzantısı olarak harçlar ve damga vergisi başta olmak üzere Bakanlar Kurulu kararı doğrultusunda artırılan bütün vergilerde benzeri bir durum ortaya çıkmaktadır.

Hükûmet tarafından akaryakıt fiyatı artışının sebebini dünya petrol fiyatlarındaki değişime bağlama çabası vardır. Ham petrol fiyatının 58 dolar olduğu Ocak 2003’te benzin 1,60 kuruştur, ham petrolün 159 dolar olduğu Mayıs 2008’de benzin 3,48 kuruştur, petrolün 88 dolar olduğu Aralık 2010’da benzin 4 liraya gelmiştir.

Değerli milletvekilleri, diğer önemli bir konu da Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu faciasıdır. “Facia” diyorum, gerçekten bir hukuk faciası da Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’nda yaşanmaktadır. 2010 yılında, 974 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile tüketici kredilerinden alınan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintisi oranı yüzde 10’dan 15’e yükseltilmişti bilindiği üzere ve benzer bir oran artırımı da yine 2004 yılında yapılmıştı. 2004 yılında artırılan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintisi oranı 2004 yılında Bakanlar Kurulu kararının yayımı tarihinden önce kullanılan açık kredilere uygulanmazken, 2010 yılındaki Bakanlar Kurulu kararı ile bu uygulamadan vazgeçilmiş, yapılan oran artışı açık kredilere de uygulanmıştır. Bu uygulama ile Hükûmet yeni kanun hükmü olmadan Anayasa’ya aykırı olarak bir vergilendirmeye gitmiştir.

Değerli milletvekilleri, bu düşüncelerle muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Akçay.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Tekirdağ Milletvekili Sayın Enis Tütüncü.

Buyurun.

CHP GRUBU ADINA ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

6’ncı madde üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Aslında yapmayı düşündüğüm konuşmanın dışında bir konuya değinme zorunluluğunda kaldım. Neden kaldık? Bir önceki maddede konuşan AKP’nin Sayın Sözcüsü hiç gerek yokken, bilmediği bir konuda, anlamadığı bir konuda burada öylesine bir konuşma yaptı ki bunu kabul etmek kesinlikle mümkün değil.

Konu şu: Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun kalkınması için devletin, yeni bir kamu girişimciliği politikasıyla, yeni bir kamu girişimciliği anlayışıyla oralarda mutlaka fabrikalar kurmasını, istihdam olanakları yaratmasını kaçınılmaz görüyoruz ve bunu da yeni programımızda yazdık ve Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri her platformda dile getiriyorlar. Şimdi, AKP’nin Sayın Sözcüsü, bizim bu zorunluluktan kaynaklanan görüşümüz karşısında aynen şöyle konuştu: “Bu kafa 30’lu yılların kafasıdır. Devletin işi fabrika yapmak değildir, altyapı yapmaktır.” Ne demek “bu kafa”? Yani, bu kürsüde bu şekilde hitap etmek bir iktidar partisi milletvekiline yakışıyor mu? Bu bir. İki: Bir kere bu arkadaşımız, 30’lu yıllar devletçiliğini anlamamış. Yine bu arkadaşımız Cumhuriyet Halk Partisinin şimdiki kamu girişimciliği modelini hiç ama hiç anlamamış.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; en ayıp şey bilmeden konuşmaktır, en ayıp şey anlamadan konuşmaktır. Hele bu ayıp, milletin kürsüsünden yapılıyor ise ayıbın çok ötesinde, bu, millete saygısızlıktır. 30’lu yıllar devletçiliğini anlamak için cumhuriyeti kuranların, 30’lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce Türkiye’de hangi modeli uyguladıklarına bakmak lazım, bunu bilmek lazım. Cumhuriyeti kuranlar, 30’lu yıllar devletçiliğine geçmeden önce liberal anlayışın kalkınma modelini seçmişlerdi ama başarısız olundu. Neden başarısız olundu? Sermaye yok, girişimci yok, tarımsal altyapı çok geri, sosyal ve fiziksel altyapı çok geri, okuma yazma oranının yüzde 6-7’ler düzeyinde olduğu bir zaman kesiti ve okuma yazma bilenlerin, o yüzde 6-7 oranının da çoğunluğu gayrimüslimler. Baktılar ki model yürümüyor ve derken aynı dönemde, 1929 yılı dünya ekonomik büyük buhranı yaşandı ve durum çerçevesinde, cumhuriyeti kuranlar, ülkenin kalkınması için, daha önceki modelin başarısızlığının nedenlerini de görerek, kapitalist dünyanın liberal anlayışının da 1929 büyük dünya buhranında çöktüğünü görerek, zorunlu olarak 30’lu yıllar devletçiliğine girdiler. İyi ki girdiler, iyi ki girdiler ama bu devletçilik modelinde Atatürk aynen şunu söylemiştir: “Aslolan, bireyin, kişinin girişimidir, özgür girişimcilik ruhudur. Ancak özel girişimcinin gidemediği noktalarda devlet mutlaka ve mutlaka sorumluluk üstlenmelidir sosyal ve ekonomik kalkınma açısından.” Yani 30’lu yıllar devletçiliği böyle bir zorunluluktan doğdu yani pragmatik bir anlayıştı, İngiliz pragmatizminin bir yansımasıydı, iyi ki yapıldı.

Ben size başka bir şey söyleyeyim: 1950 yılında Demokrat Parti iktidara geldi büyük iddialarla, “Her mahallede bir milyoner yaratacağız.” iddiasıyla ve 30’lu yıllar devletçiliğini, ondan sonraki devletçiliği tamamen yererek, eleştirerek geldiler. “Yeter söz milletindir…” Dikkatinizi çekiyorum, 1950-60 yılları Türkiye'de kamu girişimciliğinin en yoğun olduğu, kamu yatırımlarının en fazla yapıldığı dönemdir; açın, bakın. Neden? Türkiye’nin ihtiyacı vardı da ondan. Yani burada boşa konuşmayalım lütfen, çok ayıp oluyor. Cumhuriyet Halk Partisinin -hele hele son programındaki- bu konudaki anlayışını bilmeden, burada, milletin gözünün içine baka baka, gerçekten şükranla yâd etmemiz gereken bir dönemi karalamanın da siyaseten ne kadar doğru olduğunu sizin takdirlerinize sunuyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; mademki konuşmamızın dışında bir konuşma yapma ihtiyacını hissetim burada, izin verirseniz, son olarak, Tekirdağ’mızın kamu kaynaklarından yararlanmada yıllardır uğradığı, uğratılmakta olduğu mağduriyete dikkatlerinizi çekmek istiyorum.

Bakınız, Tekirdağ, kişi başına ödenen vergide Türkiye’de ilk 3’e giriyor ancak İl Genel Meclisi bütçesine aktarılan paylarda sürekli son sıralarda yer alıyor. 2009 yılında 20 milyon Türk lirası verilmiş ancak bunun 5 milyonunu genel bütçe içinde yer alması gereken millî eğitim yatırımlarına aktarmak zorunda bırakılmışız, kalmış 15 milyon lira.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – 5’ini de bize gönder, bizim o kadar yok.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Evet, yani son sıralarda, onu söylemek istiyorum. Tabii, Malatya’nın durumu Tekirdağ’dan kötüyse biz 5 milyonu da Malatya’ya yollarız, hiç merak etmeyin.

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Helal! İşte senden bu beklenir.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Ama değerli kardeşlerim, değerli milletvekilleri; bakınız, Tekirdağ, yıllardır bu mağduriyetin altında eziliyor ama şöyle bir sıkıntıyla karşı karşıyayız: Son yıllarda yaşanan ekonomik krizin de etkisiyle Türkiye coğrafyasında iş bulamayan, işini yitiren genç insanlar akın akın Tekirdağ’a gelmeye başladılar.

MEHMET ALTAN KARAPAŞAOĞLU (Bursa) – Demek ki iş var orada.

ENİS TÜTÜNCÜ (Devamla) – Şu anda Tekirdağ -son iki üç yıl için söylüyorum, TÜİK’in resmî rakamlarından söylüyorum- son yıllarda iç göç baskısıyla ve net nüfus artışı açısından Türkiye’de 2’nci sıraya gelmiştir, 1’inci Yalova.

Şimdi, buradan, Sayın Bakan sizin ve Hükûmet yetkililerinin dikkatinizi çekmek istiyorum. Yani Tekirdağ tabii ki Türkiye'nin dört bir yanında onuru için, alın teri için oraya göç eden insanlarımızı kucaklayacaktır, kucaklamaktan da mutluluk duyar, onur duyar ama Tekirdağ iline yükleneceği kadar bir yük verelim. Siz, Millî Eğitim yatırımları açısından, derslik açısından, sağlık göstergeleri açısından, sosyal ve fiziksel altyapı açısından Tekirdağ’ın ne kadar geri olduğunu biliyor musunuz? Lütfen… Bu konuları burada zabıtlara geçiriyorum ve Tekirdağ’ımıza yıllardır yapılan bu haksızlığın bir an önce giderilmesinin, özellikle son yıllarda nüfus artış hızı açısından Türkiye 2’nciliği konumuna gelmiş olan Tekirdağ’ın sorunlarının bir an önce çözülmesi için gereken bütçe payının verilmesinin kaçınılmaz olduğuna inanıyorum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bütçenin bu maddesinin de hayırlı olmasını diliyorum, hepinizi tekrar sevgiyle, saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Bursa Milletvekili Sayın Mehmet Emin Tutan.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, çok değerli milletvekilleri; bütçe kanununun 6’ncı maddesi üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben de farklı bir konuşma hazırlamıştım ama Sevgili Enis Tütüncü’yü dinleyince biraz değiştireyim dedim. Ben de dinledim konuşmacıyı. Sanıyorum Malatya Milletvekilimiz Mücahit Bey konuşmuştu. Ben şöyle anladım: 1930’lardaki ekonomik politikayı eleştirmedi, 1930’ların ekonomik politikasının bugün uygulanamayacağını söyledi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Kim savunuyor ki bunu!

MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Elbette ki Kurtuluş Savaşı’ndan çıkmış bir Türkiye, gerçekten yokluklarla kurulmuş bir Türkiye, Atatürk ve silah arkadaşları ve içinde bulunduğumuz Meclis bu Türkiye’yi çok zor günlerde buldu. 1930’lar elbette ki 1925 buhranından sonra gelen yıllardır. O yıllarda yapılması gerekenler yapılmıştır çünkü burjuvazi yok çünkü sermaye yok. 1930’larda yapılanlar, ekonomik anlamda yapılanlar elbette doğru şeylerdir ama 2000’li yıllarda siz hâlâ “1930’lardaki politikaları uygulayacağız.” diyorsanız, işte bizim orada itirazımız var. O zaman devlet basmacılık yapmalıydı, o zaman devlet bankacılık yapmalıydı, sigortacılık yapmalıydı, inşaat yapmalıydı, hepsi doğru ama bugün geldiğimiz noktada elbette ki çok daha farklı düşüneceğiz. Tüm dünyada artık devletler ekonomik alanda sadece düzenleyici rol oynuyorlar. Bizim kastettiğimiz budur.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Doğu, Güneydoğu için ne düşünüyorsunuz?

MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Güneydoğu için ne düşündüğümüz ortadadır.

Değerli arkadaşlar, şu anda, Güneydoğu’da yaptıklarımızın karşılığını zaten biz görüyoruz, oy olarak görüyoruz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Kaç tane fabrika kurdunuz Doğu, Güneydoğu’da?

MEHMET EMİN TUTAN (Devamla) – Ben umuyorum ki Cumhuriyet Halk Partisi de Güneydoğu’yla ilgili ekonomik önlemlerini çok açık bir şekilde -öyle yüzeysel değil- burada ortaya koymalı ve bizler de faydalanmalıyız.

Elbette ki muhalefetin görevi eleştirmektir ama bizlerin de iktidar olarak görevi yaptıklarımızı anlatmak. Arkadaşlarımız her konuda yaptıklarımızı anlatmaya çalıştılar, ben de kısaca ülkemizin neredeyse üçte 1’lik kesimini ilgilendiren, özürlü, engelli kardeşlerimizle ilgili olarak hükûmetlerimizin yaptıklarını anlatmaya çalışacağım.

Değerli arkadaşlar, özürlülerin hayata daha umutla baktığı bir dönem olan bu dönemde eğitimden sağlığa, rehabilitasyon hizmetlerinden ulaşıma, istihdamdan vergi muafiyetlerine kadar birçok alanda hükûmetlerimiz büyük beğeni gören ve destek alan şu icraatları gerçekleştirmişlerdir:

İktidara geldiğimiz 2002 yılında, özürlü vatandaşlarımıza devlet tarafından ödenen aylık 24 liraydı, 2010 yılı itibarıyla bu ücret 292 liraya kadar çıkmıştır. Aralık ayı sonu itibarıyla toplam 461.857 kişi devletimizden özürlü aylığı almaktadır.

İlk kez Hükûmetimiz döneminde uygulamaya konulan, özürlülerin evde bakımı için Türkiye genelinde 2010 Mart ayı sonu itibarıyla bakım aylığı ödemesi yapılan kişi sayısı, değerli arkadaşlar, 231.697’dir, bakım ücreti ise 2010 Mart ayı sonu itibarıyla 522 liradır.

AK PARTİ İktidarı döneminde, özürlülerimizin ekonomik şartlarını iyileştirmeye dönük düzenlemelerden ilk kez, on sekiz yaşın altındaki özürlü çocuklarımız da yararlanmış ve kendilerine özürlü aylığı bağlanmıştır.

Yine, Hükümetimizin getirdiği bir imkân: Hayata daha güvenle bakabilme imkânı bulan özürlü vatandaşlarımız için yapılan en önemli düzenlemelerden biri de destek eğitimi alanında olmuştur. Özürlülerin destek eğitimlerinin devlet tarafından karşılanmasıyla on binlerce aile ücretsiz olarak özürlü çocuğuna destek eğitimi aldırma fırsatı yakalamıştır.

Özel eğitime ihtiyacı olan bireylere, velisinin sosyal güvencesine bakılmaksızın, 2010 yılı verilerine göre 205.435 özürlü için 69 milyon 923 bin 97 lira ödeme yapılmıştır.

Yine, özürlülerimizin özel araç gereç, bilgisayar programları gibi harcamalarına vergi muafiyetleri getirilmiştir.

Yine, özel eğitim kurumlarına giden özürlü öğrencilerimiz ücretsiz servisler tarafından taşınmaktadır.

Yine, özürlü vatandaşlarımızın üç ayda bir aldıkları maaşlar evlerinde teslim edilmeye başlanmıştır.

Değerli arkadaşlar, vaktim kısıtlı olduğu için bundan sonrakileri anlatamayacağım. Bütçemizin hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Buyurun efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Arkadaşımız söylemediğim bir sözden dolayı yorum yaptı, izin verirseniz…

BAŞKAN – Ne gibi mesela Sayın Tütüncü?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Efendim, mesela 1930’lu yılları…

BAŞKAN – Arkadaşlar…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Ama ismimi verdi.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, şöyle…

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – “Enis Tütüncü olarak hâlâ 2000’li yıllarda bunu savunuyor.” dedi. Bunu savunan kim?

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Öyle demedim, lütfen.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Hayır, hayır, öyle demedi.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Öyle bir şey savunmadım, böyle bir şey yoktur. Sataşmadan dolayı söz istiyorum.

BAŞKAN – Arkadaşlar, birbirimizi eleştirmemiz gayet doğal. Eğer birbirimizi eleştirmeyeceksek o zaman müzakereleri bırakmamız lazım, öyle bir şey olmaz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Ama söylemediğimizi, söylemediğimi söylemiş gibi söyleyerek burada şey yapmak sataşmadır. Söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Efendim, tutanakları getirteyim, bir bakayım.

MEHMET EMİN TUTAN (Bursa) – Sayın Başkan, öyle bir kastım yoktu. Hayır, ben öyle bir şey demedim.

BAŞKAN – Ondan sonra, varsa öyle bir şey söyleyelim ama karşılıklı her ismi geçen kürsüye yürürse işin içinden çıkamayız.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Yok efendim, rica ederim…

BAŞKAN – Getirteyim, öyle bir şey varsa veririm efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Yanlış anlaşılmayı ortadan kaldırmak istiyorum. Sanırım ben yanlış anlattım, arkadaşımız yanlış anladı.

BAŞKAN – Zaten kayıtlara geçti, buyurun.

Sayın Abdurrahman Arıcı…

Sayın Jale Ağırbaş… Yok.

Evet, soru-cevap işlemi gerçekleştiriyoruz sayın milletvekilleri.

Sayın Işık, buyurun efendim.

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, bilindiği gibi, 5084 sayılı Yasa kapsamındaki teşvikler yıl sonu itibarıyla sona ermektedir. Yeni teşvik sisteminde ise 2010 yılı sonuna kadar yatırımlarını yapmış olanlar yararlanabilecektir. Acaba herhangi bir nedenle 2010 yılında yatırıma başlayamamış, 2011 yılında da yatırıma başlayacak olan yeni firmaların teşvik kapsamından yararlandırılması mümkün olabilir mi?

İkinci soru: Yine aynı teşvik kapsamında şimdiye kadar kaç firma yararlanmış, bu teşvikler nedeniyle ne kadar ek istihdam sağlanmıştır? Bunun Kütahya iline düşen yansıması ne olmuştur?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Maliye Bakanımız da yok ama “eşit işe eşit ücret” esas itibarıyla Bakanlığınızı ilgilendirmektedir. Kamu görevlileri ne zaman eşit işe eşit ücret uygulamasından yararlandırılacaktır? Örneğin, üniversitelerde görev yapan daire başkanları diğer kamu kuruluşlarındaki daire başkanlarından daha az maaş almaktadır, yani makam tazminatı alamamaktadır. Özetle, söz konusu benzeri görev yapanlar arasında ne zaman ücret adaletini sağlayacaksınız?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, ülkemizde hane halkı borçluluk oranı olarak baktığımızda, borç tutarı 2002 yılına kıyasla artmakta mıdır, düşmekte midir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aslanoğlu

FERİT MEVLÜT ASLANOĞLU (Malatya) – Sayın Bakan, geçici işçilerin yaklaşık 200 bini kadroya geçti. Orada beş ay yirmi dokuz günü olan insanlar büyük haksızlığa uğradılar. Kalan 28 bin kişi. En azından, dört aydan fazla çalışan bu insanların… Sürekli, her yıl çalışıyorlar, özellikle şeker fabrikalarında. Hakikaten, vicdanen çok rahatsız oluyorum ben. Yani, bunlar her yıl işe geliyorlar. Beş ay yirmi dokuz günü olan bir insanın hakkıyla altı ayı olan bir insanın hakkı arasında bir fark var mıydı? Bu 28 bin kişi için herhangi bir düşünceniz var mı?

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, geçtiğimiz günlerde yüzde 26,5’luk oranla Adana Türkiye’de en fazla işsizliğin olduğu vilayet olarak açıklanmış idi. Bir zamanlar sanayimize de beşiklik yapan Adana’mızın bugün isminin işsizlikle anılıyor olması hangi gelişmeler çerçevesinde olmuştur? Özellikle yatırım ve teşviklerden istifade edemeyen Adana’nın, Hükûmetiniz tarafından uygulanan bu adaletsizliğin giderilebilmesi için bu dönem ne gibi çalışmalar yapmayı planlamaktasınız?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Torlak…

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Türkiye’deki bankaların, üretimi destekleyen ucuz kredi konusundaki tutumları maalesef olumlu değildir. Faiz rakamları dünyadaki fiyatlardan yüksektir.

Kürsüden ifade ettiğiniz matematik bilginize istinaden sormak istiyorum: Siz bir sanayici olsaydınız, bu yüksek faizle üretim yapmayı düşünür müydünüz?

İkinci sorum: Türkiye’de ödenemeyen çek ve senetlerin sayısının artışını ve iflasları neye bağlıyorsunuz?

Çok teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Aracılığınızla Sayın Bakana soruyorum:

Sayın Bakanım, yapı kullanım izni gerçekten Türkiye genelinde ciddi bir problem hâline geldi. Beş yıl ve daha uzun süredir kullanılan ve yapı kullanım izni olmayan konutlar için yeni bir düzenleme veya torba yasa içine koymayı düşünüyor musunuz?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Birtakım yeni yapılandırmaların ve vergi aflarının da söz konusu olduğu torba yasa tasarısı ne zaman Genel Kurula getiriliyor?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, TEDAŞ özelleştirildi. Balıkesir merkez köyleri Kozören başta olmak üzere İvrindi, Soğanbükü, Balya, Kocabük gibi sayısız köylerin elektrikleri günlerce kesik. Şu anda sayısız telefonlar alıyoruz. Elektrik kesilmesinden vatandaş mağduriyet yaşıyor, sorumlu bulamıyor ve bunun, borçlardan ve trafoların eskiliğinden kaynaklandığı söyleniyor. Vatandaş borcunu ödemediğinde elektriği hemen kesilirken vatandaşın uğradığı zararı kim tazmin edecek? Uğradığı zararın karşılığını nerede bulacak? Ev aletleri ve hayvan sağım makinelerinin zararları kimler tarafından tazmin edilecek?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Ben yokken bir soru vardı eşit işe eşit ücret hususuyla ilgili olarak. 2008 Ağustos ayından bu yana, aslında, biz, ücretlerdeki farklılıkları azaltmak için hakikaten önemli adımlar attık, denge tazminatı müessesesini getirdik ve bu anlamda daha önce makam tazminatı vesaire gibi almayanlarla alanlar arasındaki farkı çok büyük oranda azalttık. Önümüzdeki yıllarda da bu süreç devam edecek ve ben ümit ediyorum ki kamuda bu ücret dengesizliği bu uyguladığımız politikalar sayesinde önemli ölçüde azalmaya önümüzdeki dönemde de devam edecek.

Şimdi, son sorudan başlayayım. “Balıkesir’de TEDAŞ özelleştirildi, köylerin elektrikleri kesiliyor.” Eğer bu kesilmeler gerçekten yatırım eksikliğinden kaynaklanıyorsa yani burada firmanın bir hatası söz konusuysa EPDK çok güçlü yetkilerle donatılmıştır ve EPDK’nın sorumluluğundadır. Vatandaş şikâyetini oraya iletebilir ve bu konuda tazminat isteyebilir. Yani bu benim genel çerçevede bildiklerim. Dolayısıyla, özelleştirmeler yapılırken bu hususlar düşünüldü, EPDK yetkilendirildi. Ama şunu da kabul etmek lazım: Hakikaten, bir ara Enerji Bakanımızdan dinlemiştim, Türkiye’de yani bütün bölgeleri dikkate alırsanız neredeyse milyarlarca, işte milyonlarca kilometrelik tabii ki dağıtım şebekesi var yani bir iletim şebekesi var. Bu şebekede zaman zaman hatalar olabiliyor, elektrik kesilmeleri olabilir, normal dönemde de olabilir, özelleştirmeden önce de olabilir. Onun için, sistemin daha iyi çalışması için EPDK yetkilendirilmiştir. Oraya başvurabilir arkadaşlar.

Torba tasarısı ne zaman Genel Kurula gelecek? Tabii, şu anda alt komisyonda görüşmeler devam ediyor. Eğer alt komisyonda görüşmeler biterse -bu akşam bitirilmesi öngörülüyordu- ve önümüzdeki birkaç gün içerisinde üst komisyonda çalışmalar biterse o zaman belki önümüzdeki hafta Genel Kurula gelir ama takdir edersiniz ki bu, Komisyonun takdirinde olan bir husustur yani şu an itibarıyla ben size kesin bir gün veremem.

Yapı kullanım izni, tabii ki Bayındırlık ve İskân Bakanlığımızı doğrudan doğruya ilgilendiren bir husustur. Şu anda -bildiğim kadarıyla- bizim torba tasarısında böyle bir düzenleme gündemde değil.

“Bankalar bu faizlerle üretimi desteklemiyorlar…” Değerli arkadaşlar, tabii ki sonuç itibarıyla Türkiye’de hakikaten faizler düştü. Yani ben yatırım yapar mıydım bu faizlerle? Gerçekten yapardım.

D. ALİ TORLAK (İstanbul) – Yapmayın Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Bakın, bugün Karadeniz’in bazı bölgelerinde, Doğu Anadolu’nun neredeyse tamamında, Güneydoğu Anadolu’nun neredeyse tamamında yedi yıl sosyal güvenlik primi işveren payını ödemiyorsunuz, faiz desteği alıyorsunuz, bakın, faiz sübvansiyonu alıyorsunuz. Efendim, kurumlar vergisi 2’ye kadar iniyor yani öyle teşvikler…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Sayın Bakanım, oradaki şirketlere veriyorsunuz, adamlar batıya geliyor, batıdaki şirketlerin rekabet gücünü ortadan kaldırıyor.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, öyle teşvikler var ki samimi olarak söylüyorum, yani ben sermayem olsaydı…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Orada yapanlara verin ama oradaki şirketlere burada yaparsa veriyorsunuz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ama bakın, Karadeniz’de de var. Yani bugün bir Kastamonu’ya dahi gitseniz, şu yatırımı yapsanız aşağı yukarı bu bahsettiğim çerçevede.

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Aşağı yukarı değil Sayın Bakan, öyle değil.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, üçüncü bölge de böyle yani inanılmaz teşvikler var. Faizler geçmişe göre…

ABDÜLKADİR AKCAN (Afyonkarahisar) – Hep Doğu’ya, Güneydoğu’ya...

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, bakın, bugün, yıllık, şu anda yüzde 3’lerden -dolar faizinden- kredi kullananlar var, TL cinsinden yüzde 7,5-8’lerden kullananlar var ve bunlar büyük şirketler değil, orta ölçekli şirketler. Dolayısıyla Türkiye’de hakikaten söylediğiniz gibi olsaydı, son bir yıldır 66 milyar liralık yatırım teşvik belgesi alınmazdı, alındığına göre demek ki bu faizlerle yatırım yapılabilir.

Adana ilinde tabii ki işsizlik oranının bu kadar yüksek olması üzücü bir durumdur. Ha, niye olmuştur? Şimdi, değerli arkadaşlar, Adana ilimiz tabii ki teşvik kapsamındadır bugün itibarıyla, bildiğim kadarıyla ikinci bölgededir. İkinci bölgede de yine önemli teşvikler vardır ve bu teşvikler çerçevesinde Adana ilimize de yatırımların gitmemesi için hiçbir sebep yoktur.

Geçici işçi meselesine gelince: Tabii ki biz 2007 yılında altı ay ve daha fazla çalışanların…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım, mazur görünüz beni.

Soru-cevap işlemi tamamlanmıştır.

6’ncı maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

7’nci maddeyi okutuyorum:

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Bütçe Uygulamasına İlişkin Hükümler

Gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler

MADDE 7 – (1) Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerine konulan ödeneklerin yetmeyeceği anlaşıldığı takdirde, ilgili mevzuatının gerektirdiği giderler için "Personel Giderleri" ve "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" ile ilgili mevcut veya yeni açılacak tertiplere, Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.1 tertibinde yer alan ödenekten aktarma yapmaya,

(2) Yedek Ödenek:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.6 tertibinde yer alan ödenekten, genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinde mevcut veya yeni açılacak (01), (02), (03), (05) ve (08) ekonomik kodlarını içeren tertipler ile çok acil ve zorunlu hallerde (06) ve (07) ekonomik kodlarını içeren tertiplere aktarma yapmaya,

(3) Yatırımları Hızlandırma Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.3 tertibinde yer alan ödenekten, 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına uyularak, 2011 Yılı Yatırım Programının uygulama durumuna göre gerektiğinde öncelikli sektörlerde yer alan yatırımların hızlandırılması veya yılı içinde gelişen şartlara göre öncelikli sektör ve alt sektörlerde yer alan ve programa yeni alınması gereken projelere ödenek tahsisi veya ödeneklerinin artırılmasında kullanılmak üzere genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin projelerine ilişkin mevcut veya yeni açılacak tertiplere aktarma yapmaya,

(4) Doğal Afet Giderlerini Karşılama Ödeneği:

Maliye Bakanlığı bütçesinin 12.01.31.00-01.1.2.00-1-09.5 tertibinde yer alan ödeneği, yatırım nitelikli giderler açısından yılı yatırım programı ile ilişkilendirilmek kaydıyla genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin her türlü doğal afet giderlerini karşılamak amacıyla mevcut veya yeni açılacak tertiplerine aktarmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – 7’nci madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Muş Milletvekili Sayın Nuri Yaman.

Buyurun Sayın Yaman. (BDP sıralarından alkışlar)

BDP GRUBU ADINA M. NURİ YAMAN (Muş) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Yatırım harcamaları” başlıklı 7’nci maddesi hakkında konuşma yapmak üzere Barış ve Demokrasi Partisi adına söz aldım. Hepinizi en içten duygularla selamlarım.

Bu maddeyle, görüldüğü gibi, gerektiğinde kullanılabilecek ödenekler konusunda, diğer bir kısım giderlerle birlikte personel giderlerinin de eksikliği hâlinde Maliye Bakanı tarafından aktarma yapılabileceği ve artırılabileceği söz konusu olduğundan ben de bu kapsamda kamuda çalışan personelin sorunlarını ve bununla ilgi eksiklikleri, görüşlerimi size sunmak istiyorum.

Kamu kurum ve kuruluşlarında çalışan devlet memurlarının hizmet şartları, nitelikleri, atamaları, yetiştirilmeleri ve yükümlülükleri bilindiği gibi 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’yla düzenlenmiştir. Söz konusu kanunda kamu hizmetlerinin memurlar, sözleşmeli personel, geçici personel ve işçiler olmak üzere dört istihdam şekliyle yerine getirileceği belirlenmiştir.

Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki görüşmelerinde vermiş olduğu bilgilere göre, bugün ülkemizde kamu kurum ve kuruluşlarında 1 milyon 809 bin 78’i memur, 186.483 sözleşmeli personel ve 93.670 sürekli işçi olmak üzere toplam 2 milyon 89 bin 237 personel çalışmaktadır.

Bu personelin yıllar itibarıyla artış oranı ve Türkiye’deki nüfustaki artış oranlarına vurduğumuzda arada büyük bir dengesizliğin bulunduğunu ve son dönemlerde bu dengenin sağlanmaya çalışıldığını belirtmekle sadece yetineceğim ancak bu personelin çalıştığı şartlar, görev yaptığı mekânlar ve 4 kişilik bir ailenin geçimiyle ilgili karşılaştıkları sorunları hepimiz ülkenin bir gerçeği olarak her yerde rastlıyor ve görüyoruz. Öyle ki Avrupa ülkeleri ve gelişmiş ülkelerle bu karşılaştırmaları yaptığımızda birçok gelişmiş ülkede kamu görevlileri kendi ücretlerinin yüzde 10’uyla 4 kişilik bir aileyi geçindirdikleri hâlde maalesef ülkemizde bu oran, kendi ücretinin ancak yüzde 62 oranındaki bir harcamasıyla 4 kişilik bir aileyi geçindirebilmektedir.

Şimdiye kadar ülkemizde her yıl bütçeler gündeme geldiğinde memurun gözü, kulağı, çıkacak olan bütçedeki bu düzenleme ile acaba bana ne getiriyor, bana ve gelecekteki yaşam biçimime, çocuğumun okuluna, ailemin sağlığına ve diğer hizmetlerime, bana ne katkı sunuyor diye bekliyor ancak son beş yıl içindeki AKP yönetiminin düzenlemiş olduğu hiçbir bütçede bu konularda memurun yüreğini serinletecek hiçbir olumlu adımın atılmadığını üzülerek görüyoruz. Son Anayasa değişikliğinde de zaten “Memurlar ve diğer kamu görevlileri toplu sözleşme yapma hakkına sahiptir.” hükmü eklenmiş olmasına rağmen memurların hak ettikleri ücrete kavuşmaları konusunda yapılan bu düzenlemeye eklenen şu fıkra onun umutlarını da maalesef tüketmiş bulunmaktadır. Çünkü aynı maddeye “Toplu sözleşme yapılması sırasında uyuşmazlık çıkması hâlinde taraflar Kamu Görevlileri Hakem Kuruluna başvurabilirler. Kamu Görevlileri Hakem Kurulu kararları kesindir ve toplu sözleşme hükmündedir.” ibaresi de eklenmiştir. İşte, memurun gerçekten belini büken madde de ve işin can alıcı noktası da budur. Bu nedenle, memura toplu sözleşme yapma ve bir noktada da işçilerin grev yapma haklarını almayla ilgili bu engeller hiçbir zaman için bu ülkede hayata da geçirilmemiş, bundan sonra da geçirilmeyecektir.

Ben Maliye Bakanlığının bütçesi söz konusu olduğu için genelde yerel yönetimlerimizi yakından ilgilendiren ve 2008 yılından bu yana da uygulanan dengeleme ödeneğiyle ilgili uygulamalardaki haksızlıkları, ayrımcılığı ve kayırmaları da değerli milletvekillerime sunmak istiyorum. Biliyorsunuz, bu düzenlemeyle bir önceki gelirlerin tahsilatının toplamının binde 1’i oranında nüfusu 10 binin altında bulunan belediyelere ek bir gelir sağlamak ve onların ihtiyaçlarını gidermek amacıyla Maliye Bakanlığı tarafından bir dengeleme ödeneği gönderilmektedir. Bu dengeleme ödeneğinin yıllara göre durumuna baktığımızda da 2008 yılında 62 milyar TL, 2009 yılında 153 milyar TL, 2010 yılında da 169 milyar TL’nin dağıtıldığı, haricen ve ilgililerden, bir bakıma zorla aldığımız bilgiler dâhilindedir.

Son aldığımız bilgiye göre de 2011 yılında, yine, bu konuda dengeleme ödeneği olarak önümüzdeki yıl, bu nüfusu 10 binin altında bulunan beldelere, genelde belde niteliğindeki küçük yerleşim yerlerine 173 milyar TL’nin dağıtılacağı öngörülmektedir. Ne yazık ki bu konuyla ilgili sürekli ilgililerle bu üç yıldan bu yana yaptığımız görüşmelerde, bu ödemelerin değişik birtakım kriterler ve düşüncelerle, komşu olan il içindeki aynı ilin beldeleri arasında nasıl bir ayrımcılığa gittiğini bizzat yaşayan bir kişiyim.

Ben Muş özelinde mevcut 28 belediyemizle ilgili birebir yaptığım araştırmada, bunlardan, bu 28 belediyenin 22 tanesi bu kıstasa uyan beldeler ve bu belediyelere, en son geçtiğimiz yıl bu beldelerin nüfusu 5 bine kadar olanlara 36 bin, diğerlerine de 144 bin lira olmak üzere bu dengeleme ödeneğinin gönderildiğini saptadık. Bunun, tamamıyla Sayın Maliye Bakanının kendi iki dudağı arasında takdirine kalmış olan bir yöntemle dağıtıldığını da gördük. Ancak bundan önceki dönemlerde, bu en son 5779 sayılı İl Özel İdarelerine ve Belediyelere Genel Bütçe Vergi Gelirlerinden Pay Verilmesi Hakkında Kanun’a göre, bu ödeneğin bir kısmı nüfusu az olmasından dolayı yetersiz olan belediyelere, genelde daha önce İçişleri Bakanlığı, Mahallî İdareler Genel Müdürlüğü tarafından bir bakıma proje karşılığı veriliyordu.

Yine, hepiniz hatırlayacaksınız, daha önceki yıllarda Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerine de böyle bir ödeneğin kullanılması imkânı sağlanmıştı. Tabii, 2003 yılından itibaren bu ödeneğin Bütçe ve Plan Komisyonu üyelerince kullanılması ortadan kaldırıldı. Buradaki amaç, bu yasal düzenlemeyle tamamıyla İçişleri Bakanlığının projelerine rağmen… Çok yerde yine partizanlık ve parti düşüncesiyle birçok projenin o Bakanlıktan geri döndüğünü bire bir yaşamış olan bir kişiyim.

Bu nedenle, buradan Sayın Bakanıma söylüyorum: Lütfen, bu sene ayrılan 173 milyar liralık bu dengeleme ödeneğini dağıtırken adil olun, adil davranın, hatta bundan önce dağıttığınız diğer beldelerin konumunu da düşünerek hiç almayan beldelere de -isterseniz, onların listesini de çok rahatlıkla size verebilirim- ödemeniz gerektiğini belirtir, yüce Meclisi saygıyla selamlarım. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Manisa Milletvekili Erkan Akçay.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA ERKAN AKÇAY (Manisa) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi üzerine söz aldım. Muhterem heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, kamu çalışma hayatımızın en önemli sorunlarından birisi de kamu personel rejiminin bozukluğudur. Sekiz yıllık AKP hükûmetleri döneminde bu konuda bir arpa boyu yol alınamamıştır. Eşit işe eşit ücret ilkesi uygulanamamaktadır. Kariyer ve liyakat düzeni altüst olmuştur, çalışma barışı ve huzuru kalmamıştır.

Hükûmet Sözcüsü Sayın Cemil Çiçek, 2 Kasım 2009 tarihinde Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında yaptığı açıklamada eşit işe eşit ücret politikasının bir adımı olarak kamuda çalışan uzmanlar arasındaki maaş farklılıklarını gidermek amacıyla bir çalışma yapılacağını ve konuyla ilgili tasarının bir ay içinde hazırlanarak Meclise sunulacağını açıklamıştı. Ancak bu çalışma tam yedi ay sürdü ve haziran ayında ortaya bir metin çıktı. Tasarıyı haziran ayında Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarak binlerce uzmanın beklentisini referandumda oya çevirme hesabı yapıp istismar eden Hükûmet, referandum sonrasında sessizliğe büründü. 657 sayılı Kanun’da değişiklikler öngören tasarı, bırakın yasalaşmayı Plan ve Bütçe Komisyonunda gündeme dahi gelemedi.

Sayın Yazıcı her defasında gündemin yoğunluğundan bahsederek önce 2011 bütçesi öncesini, sonra yeni yılın ilk günlerini işaret ederek kamu uzmanlarındaki beklentiyi canlı tutmaya ve ümit vermeye de devam etti. Sonrasında sürpriz bir şekilde kamu uzmanlarına ilişkin düzenlemeler şu an komisyonda görüşülen torba tasarı kapsamına alındı.

Kamu uzmanlarına eşit işe eşit ücretin uzmanlıklardan başlayarak giderileceğini defalarca açıklayan Bakan Sayın Yazıcı, son olarak 3 Aralıkta Plan ve Bütçe Komisyonunda torba kanuna ilişkin sunumunda “Kamunun değişik idarelerinde uzman yardımcıları, uzmanlar çok farklı ücret alıyor ve bunlar arasında uçurum var. İlk kez bu tasarıyla, kamu personel rejiminde adaleti gözeten bir düzenleme getiriyoruz. Tasarının yasalaşması hâlinde kamu kurum ve kuruluşlarında uzman yardımcısı olarak çalışmaya başlayacaklar taşra hariç aynı ücreti alacak. Kazanılmış haklar korunacak.” diyerek bu konudaki siyasi irade kararlılığını tekraren ifade etmişti. Ancak Bakanın bu sunumundan sonra 7 Aralık Salı günü bu düzenlemeler tasarıdan çıkarıldı.

Şimdi, bu geri adımın arkasındaki nedenler üzerine her gün birtakım farklı gerekçeler açıklanıyor ve spekülasyonlar yapılıyor. Sayın Yazıcı bu düzenlemeyi daha da geliştirerek yaklaşık 50-60 madde olarak 2011 yılında, yani çıkmaz ayın son çarşambasında yeniden getireceklerini açıklamış. Biz bu Hükûmete bu kadar süre vermiyoruz, milletimizin de önümüzdeki seçimde tutulamayan bu vaatlerin hesabını soracağına inanıyoruz. Bazı AKP yetkilileri bu düzenlemenin kamuda dengeleri bozacağını, üzerinde yeniden çalışılması gerektiğini söylüyorlar. O zaman, değerli milletvekilleri, sormak hakkımızdır: On üç aydır neyin üzerinde çalıştınız? Aynı düzenlemeyi 2 defa Türkiye Büyük Millet Meclisine sunarken bunun farkında değil miydiniz? Cuma günü tasarıyı sunarken adaletsizlikleri gideriyordunuz da dört gün sonra aylarca çalıştığınız metnin adaletsizliğe yol açtığını mı fark ettiniz? Bu çok ciddi bir çelişkidir. Bu yaşananlar AKP Hükûmetinin o her fırsatta dile getirdiği bürokratik oligarşiye yenik düşmesinden başka bir şey değildir. Binlerce uzman, aylardır özlük haklarındaki adaletsizliğin son bulmasını beklerken bürokrasideki bazı seçkinci yapı ve onun Parlamentoda, basında yer alan uzantılarının maksatlı, eksik ve yanlış değerlendirmeleri sayesinde düzenlemenin geri çekilmesi karşısında büyük bir hayal kırıklığı yaşamaktadırlar. Malum, Sayın Başbakanın sözüdür, aynen şöyle diyordu Sayın Başbakan: “Biz ülkemizde bürokratik oligarşiden çok çektik, hâlâ da çekiyoruz. Bürokratik oligarşi bir beladır, bir ülkenin ayağa kalkmaması için ne gerekiyorsa onu yaparlar.” diyerek devam etti. Şimdi, biz de buradan Sayın Başbakana soruyoruz: Sayın Başbakan, on üç ay önce “çözün” talimatı verdiğiniz sorunun çözümsüzlüğünü nasıl açıklıyorsunuz? Bürokratik oligarşi nerededir, kimdir bunlar, nerelere kadar ulaşmaktadır? “Yeter artık!” diyoruz. Bu kamu personeliyle ve uzmanlarıyla oynayıp durmayın, onurlarını zedelemeyin. Bakanlıklardaki bütün uzmanların sorunlarını adalet ve kariyer gözeterek çözünüz ve beklentilere cevap veriniz. Bakanlıkların merkez ve taşra teşkilatlarında çalışan uzmanların, memurların ve yöneticilerin feryatlarını artık duyunuz.

Değerli milletvekilleri, 2011 yılı bütçe tasarısının gerekçesindeki hedeflerde, makroekonomik istikrarla birlikte sürdürülebilir kalkınmayı desteklemek hususu da yer almaktadır. Bu, büyümeyle sağlanabilir. Oysa, büyüme, cari açık vererek gerçekleştirilmekte, cari açığın finansmanının kalitesi ise bozulmakta ve kısa vadeli finansman ile büyüme finanse edilmektedir.

Kamu harcamalarının kalitesinin artırılması ve bu suretle halkımızın hayat standartlarının yükseltilmesini sağlamak hususuna da gerekçede yer verilmekle birlikte, yatırım harcamalarının azalması harcama kalitesinin düzelmesi anlamına gelmez. Harcama kalitesi artmadan da halkın hayat standardı yükselmez.

“Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli bir şekilde elde edilmesini ve kullanılmasını temin etmek” ifadesi kullanılıyor. Bu hususta da Hükûmetin samimi olmadığı kısa süre önce görülmüştür. Kamu kaynaklarının etkili, ekonomik ve verimli şekilde temin edilmesini isteyen bir Hükûmet… En bariz örnek olarak da geçtiğimiz haftalarda performans denetiminin Sayıştay Kanunu’nda ortadan kaldırılmasıdır.

“Sosyal yardımlarda yerindelik ve harcamalarda etkinlik sağlamak” denilmektedir. Sayıştay Kanun Tasarısı’nın görüşülmesi sırasında, yerindelik ve harcamaların etkinliğinin sağlanmasından giderek uzaklaşıldığı görülmüştür.

Orta ve uzun vadede ekonominin verimliliğini ve üretken yapısını destekleyen altyapı yatırımlarına ağırlık verileceği söylenmektedir. Yatırımların gayrisafi yurt içi hasılaya oranı 2013 yılı hedefinde bile 2008 yılının gerisinde kalınmaktadır.

“Bütçe ödenekleri, orta vadeli program ve mali planda yer alan politika, hedef ve öneriler ile idarelerin geçmiş yıllar harcama eğilimleri, yürüttükleri önemli faaliyet ve projeler dikkate alınarak belirlendi.” denilmektedir. Bunların hepsinin beş günde yapıldığı ifade edilmektedir. Malumunuz, 5018 sayılı Kanun’a uyulmamıştır gerek orta vadeli programın açıklanmasında gerekse bütçe süreçlerinin hazırlanmasında.

Kişi başı gelir 2011 hedefinde bile 2008’ler düzeyindedir. Kamu yatırımları reel olarak azalmaktadır. Yatırımlardaki azalma reel olarak yüzde 8,7’dir. Cari işlem hedefi 18 milyar dolar iken gerçekleşme tahmini 39 milyar dolardır. Harcamalar yüzde 5,2, gelirler yüzde 10 artmaktadır. Mahallî idarelerin gelirlerinde 2010’da yüzde 24, 2011’de yüzde 19,6 artış vardır. Harcamalar ise 2010 yılında yüzde 17,3; 2011 yılında ise yüzde 16,4 artmaktadır. Sabit fiyatlarla merkezî yönetim bütçesi sabit sermaye yatırımları yüzde 26,6 azalmaktadır. İller Bankası yatırımları yüzde 33, özelleştirmeci KİT’lerde ise azalma yüzde 44’tür. Mahallî idareler hariç kamu sabit sermaye yatırımları azalışı yüzde 20, toplam kamu sabit sermaye yatırımlarında ise azalma yüzde 9,5’tur. Mahallî idarelerdeki artış hedefi yüzde 19 olarak belirlenmiştir. Bunlar seçim faaliyetlerinin açık delilleridir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ERKAN AKÇAY (Devamla) – Değerli milletvekilleri, konuşmama burada son verip hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Akçay, teşekkür ederim.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Eskişehir Milletvekili Murat Sönmez. (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın Sönmez, buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Eskişehir) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 7’nci maddesi hakkında Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, iktidar milletvekilleri sürekli bu kürsüde dillerine doladıkları birkaç konuyla kendilerini övmeye çalışmaktadırlar. Ama şunu bilmenizi isterim ki bozuk saat de günde 2 kere doğruyu gösteriyor ama bu, saatin doğru çalıştığını göstermez.

HASAN KARA (Kilis) – İki tane doğru…

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Hemen tek yapacağınız iş laf atmak sizin, başka bir işe yaramıyorsunuz orada.

HASAN KARA (Kilis) – Devam et, devam et.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Ben devam edeceğim tabii. Ben size, özellikle size 2010 yılındaki yaşanan birkaç olayı hatırlatayım o zaman, sizin neler yaptığınızı göreceksiniz.

BAŞKAN – Sayın Kara, lütfen…

Sayın Sönmez, Genel Kurula hitap edin.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – AKP 2002 yılında iktidara geldiğinde “Çiftçinin yüzünü güldüreceğiz.” demişti, hatırlıyorsunuz değil mi? Evet ama bugün çiftçi hâlâ borç batağında, kredi umuduyla dolup dolaşıyor ve siz onları Ziraat Bankasına yönlendiriyorsunuz, orada ucuz kredi var diye. Evet var ama Ziraat Bankası krediyi verirken o çiftçinin kendi ekip biçtiği araziyi teminat olarak kabul etmiyor.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ediyor, ediyor.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Ediyor mu, emin misin?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ediyor.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Ama her yerden…

BAŞKAN – Sayın Koyuncu…Sayın Koyuncu… Oturunuz yerinize. Lütfen müdahale etmeyin arkadaşlar.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Sen beni dinle.

Ama şehirden arsa, arazi istiyor. Artık Ziraat Bankası çiftçinin değil ağaların bankası hâline geldi. İktidara gelirken “Hayvancılığımızı geliştireceğiz.” demediniz mi arkadaşlar? Evet. 2010 yılında ne gördük? İktidara geldiniz, ilk defa Türkiye’de büyükbaş hayvanı Türkiye’ye ithal eder hâle geldik. Etmiyoruz değil mi?

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Ediyoruz, ediyoruz.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Ediyoruz. Zaten, Sırbistan’daki bir belediye başkanı da bu yüzden, satamadıkları hayvanları aldığınız için sizlere, Et ve Balık Kurumunun Genel Müdürüne teşekkür ediyor.

2010 yılında başka ne oldu? Onlardan da hatırlatalım isterseniz birkaç tane. Dursun Kartal veya Engin Düzcük isimleri size bir şey anımsatıyor mu? Ben size hatırlatayım o zaman. 17 Mayısta kaza oldu Zonguldak’ta bir maden ocağında ve 30 işçimiz hayatını kaybetti. Başbakanımız, Başbakanınız orada “Bu işe girenler sonucuna katlanmak zorundadır. Mesleğin kaderinde bu var.” demişti ama maalesef hepimizin içinde bu laf yara olarak kalmıştır. Bir şey daha söylemişti Sayın Başbakan: “Ölüler çıkana kadar o mezar başından bakanlarımız ve il milletvekilleri ayrılmayacak.” demişti. Ocak başında şu anda herhâlde AKP’li kimse yok ama o iki gencin cansız bedeni hâlâ göçüğün altında bulunmakta.

Başka neler mi oldu? Söz vermiştiniz -evet, hızlı tren iyi bir olaydır, ben de kabul ediyorum- sizin programınıza göre 2008 yılında İstanbul’a varması gerekiyordu o hızlı trenin, yıl 2010, siz ancak Eskişehir’e varabildiniz.

Bu arada, hızlı trene özenip 2004 yılında da hızlandırılmış tren uygulaması yaptınız, Adapazarı’nda 40 kişi hayatını kaybetti. Eski rayların üzerinde o eski vagonları yürüttünüz, sonra suçu o makiniste yüklediniz. Madem doğruydu, suç makinistteydi niye uygulamaya devam etmediniz?

Başka ne yaptınız? 2004 yılında “Avrupa Birliğine girdik.” diye sevinçten havai fişek attınız arkadaşlar.

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Hem de gündüz saat on ikide.

FEHMİ MURAT SÖNMEZ (Devamla) – Yıl 2010, şimdi Avrupa Birliğinin kapısında hâlâ beklemekteyiz.

Başka neler yaptık? “Eğitimde devrim yaptık.” dediniz. Bir bakanınızın koyduğu SBS imtihanlarını sonra başka bir bakanınız geldi, beğenmeyip uygulamadan kaldırdı. Yıl 2010, evet, bu yıl yaptıklarınız.

Sonra Temmuz 2010’da da bir KPSS sınavı yaptınız ve sonucu nasıl oldu? Müthiş! Üç yüzü aşkın kişi soruların tümünün cevabını bildi, bugüne kadar hiç kimsenin başaramadığı bir şekilde. Bir yıl evvel kimse başaramamıştı onda. Sonunda bakıldı ki aynı aileden karı, koca, kardeşler hepsi bütün soruları biliyor. “Ha, bu işte bir terslik var, sorular sızdırılmış.” Sonra bir daha imtihan yapıldı tabii ki haklı olarak ve soruların hepsini bilen kimse çıkmadı.

“Peki, bu suçlular nerede?” dersek yargılama devam ediyor, yedi ay geçmiş bir türlü bulunamıyor. Niye bulunamıyor? Bu soruyu sormaya gerek var mı? Biz de merak ediyoruz “Acaba bunları örtmeye çalışan gizli bir güç var mı?” diye.

Peki, bu davalar ve uzayan mahkemeler olunca aklımıza başka bir dava daha geliyor sizin pek hatırlamak istemediğiniz ama vatandaşın sonucunu merakla beklediği bir dava. Adını söyleyeyim mi? Deniz Feneri davası. Evet, bu davanın suçluları, sanıkları belli ama dava hangi aşamada hâlâ bilen yok. Peki, niye ilerlemiyor sizce? Acaba KPSS imtihanlarına uzanan el oraya da mı uzandı?

2010 yılında AKP olarak referandumu yönlendirdiniz, gittik referanduma, başarıyla çıktınız, “evet” oyu aldınız ama orada esas amacınız Anayasa Mahkemesi, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu iken siz onları geçirebilmek için neler dediniz? “Kadınlara pozitif ayrımcılık, gençlere özgürlük.” Ama dün gördük ki, bundan çok kısa bir süre önce, gençlerin siz İstanbul’a bile girmesine izin vermeyip şiddet uyguladınız, aynı, Tekel işçilerine yaptığınız gibi ve ondan sonra da bu şiddeti uygulayanlara da sahip çıktınız “Acaba düzeltme yoluna nasıl giderim?” diye düşünmeden.

Ve yıl 2010, insanlar artık telefonlarında konuşamaz hâle geldiler, birbirleriyle konuşurken şaka bile yapamıyorlar ama tabii ki… Ulaştırma Bakanımızın herhâlde bir önerisi vardı yanlış hatırlamıyorsam: “Kardeşim, dinlendiğinizi düşünüyorsanız siz de telefonda konuşmayın.”

Bugün de dışarıda birçok arkadaşımız, kot kumlamada çalışan arkadaşlarımız o zor koşullarda çalıştıklarından dolayı maalesef sıkıntı içindeler ve Mecliste bir çare arıyorlar, hiç olmazsa onların derdine çare bulun diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Trabzon Milletvekili Sayın Akif Hamzaçebi.

Buyurun efendim.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Trabzon) – Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; bütçe kanun tasarısının 5’inci ve 6’ncı maddeleri üzerinde söz alan Cumhuriyet Halk Partisi sözcüleri konuşmaları sırasında Türkiye'nin doğu ve güneydoğusunda nasıl bir yatırım modeli, nasıl bir kalkınma modeli uygulanabilir düşüncesiyle Cumhuriyet Halk Partisinin o konudaki programını kısaca anlatmaya çalıştılar. Bu konuşmalara karşı söz alan iktidar partisi sözcüleri Cumhuriyet Halk Partisi sözcülerini 1930’lu yıllarda kalmış olmakla eleştirdiler. Bu konuyu, maddenin izin verdiği ölçüde sizlerin dikkatine sunmak, biraz açmak istiyorum.

Her şeyden önce ifade edeyim ki: İktidar partisi sözcüleri ya arkadaşlarımızın söylediklerini dinlemediler ya da dinledikleri, anladıkları hâlde konuyu çarpıttılar. Durum şudur, bizim söylediğimiz, arkadaşlarımızın söylediği şudur: Cumhuriyet Halk Partisinin kalkınma modelinde, sanayileşme modelinde piyasa ekonomisi esastır. Tartışmasız, bütün dünyada piyasa ekonomisi var. Devlet altyapı yatırımları yapacaktır, devlet yine ekonomide düzenleyici ve denetleyici bir çerçeveye sahiptir. Çünkü her şeyi piyasa ekonomisine bıraktığınız takdirde, “piyasa başarısızlığı” dediğimiz bir kavram, bir sonuç ortaya çıkabilir. Nitekim 2009 yılı krizi, bütün dünyanın yaşadığı kriz, piyasa ekonomisinin bir yerde başarısız olduğu alanları, yerleri göstermiştir. Bundan sonra bütün dünyada finansal mimari yeniden şekilleniyor. Devletin düzenleyici ve denetleyici çerçevesinin kapsamı genişletiliyor.

Yine, Cumhuriyet Halk Partisi programında güçlü bir sosyal devlet vardır. Çünkü her şeyi piyasa ekonomisine bıraktığınız takdirde piyasa ekonomisi işsizle ilgilenmez, yoksulla ilgilenmez, dar gelirliyle ilgilenmez, bunlarla ilgilenecek olan, güçlü bir sosyal devlettir. Peki, Doğu ve Güneydoğu için ne söylüyoruz? Söylediğimiz şudur: Doğu ve Güneydoğu’da yine piyasa ekonomisi çerçevesinde özel sektörün oraya giderek yatırım yapması esastır, tartışmasız. Ancak yine bunu piyasa ekonomisine bırakırsanız oraya gitmez, yatırımcı gitmez. Ne yapar Hükûmetler böyle bir durumda? Teşvik tedbirleri uygulamaya koyarlar. Nitekim…

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Biz de öyle yaptık.

MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ (Devamla) – Bitireyim.

Nitekim Hükûmetiniz de bu konuda bir teşvik paketini uygulamaya koydu. 31 ili dördüncü bölgeye almak suretiyle, yani Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki illerle birlikte diğer bölgelerdeki bazı illeri de bu kapsama almak suretiyle bir teşvik paketi uygulamaya koydu. Ancak bu teşvik paketi de Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde yatırımlar açısından arzu edilen sonucu yaratmayacaktır. Cumhuriyet Halk Partisinin programında da teşvik vardır ama biz, dördüncü bölgeye yönelik olarak verilen teşviklerin az olduğunu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi için çok daha özel bir teşvik programının uygulanması gerektiğini söylüyoruz. Yine, özel teşviki öngörülen yatırımlar için gerektiğinde sıfır faizli kredi uygulaması uygulamaya konulmalıdır, görüşümüz budur. Kamu-özel sektör iş birliği uygulamaya konulmalıdır. Bütün bunlara rağmen yatırımcı Doğu ve Güneydoğu Anadolu’ya gitmiyor ise devlet oraya gidip yatırım yapacaktır, bunu söylüyoruz. Baştaki dört beş maddeyi bir tarafa atıp da sonuncusunu alıp “Siz 1930’ları savunuyorsunuz.” demeyi, ben söylediklerimizin iyi anlaşılmamış olmasına bağlamak istiyorum. Biz diyoruz ki: “Mutlaka yatırım yapacağız oraya.” Ama iktidar partisi şunu söylüyor: “Biz devlet olarak yatırım yapmayacağız kardeşim Doğu, Güneydoğu’ya. Biz Diyarbakır’da modern bir cezaevi inşa edeceğiz.” Siz, devlet olarak sadece bunu vadediyorsunuz. Siz, devlet olarak özel sektörün oraya yatırım yapmaması hâlinde nasıl bir yol izleyeceğinizi söyleyemiyorsunuz. Aramızdaki fark budur, bunu dikkatinize sunuyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Hamzaçebi.

Sayın milletvekilleri, Danışma Kurulunun bir önerisi vardır, okutuyorum:

V.- ÖNERİLER

A) Danışma Kurulu Önerileri

1.- Genel Kurulun çalışma gün ve saatlerinin yeniden düzenlenmesine ilişkin Danışma Kurulu önerisi

Danışma Kurulu Önerisi

                                                                                                         Tarihi: 22/ 12/2010

Danışma Kurulunun yaptığı toplantıda, ekteki önerinin Genel Kurulun onayına sunulması uygun görülmüştür.

                                                                                                         Mehmet Ali Şahin

                                                                                                Türkiye Büyük Millet Meclisi

                                                                                                                 Başkanı

 

Mustafa Elitaş

 

Akif Hamzaçebi

 

Adalet ve Kalkınma Partisi

 

Cumhuriyet Halk Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

 

Mehmet Şandır

 

Bengi Yıldız

 

Milliyetçi Hareket Partisi

 

Barış ve Demokrasi Partisi

 

Grubu Başkanvekili

 

Grubu Başkanvekili

Öneri:

Genel Kurulun;

22 Aralık 2010 Çarşamba günkü birleşiminde (bugün) 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 11 inci maddesine kadar oylanması,

23 Aralık 2010 Perşembe günkü birleşiminde 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısının 24 üncü maddesine kadar oylanması,

24 Aralık 2010 Cuma günkü birleşiminde 2011 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezi Yönetim Kesinhesap Kanunu Tasarısının oylanmamış maddelerinin oylanması ve bu birleşimde saat 10.00'dan 12.00'ye ve 13.00'ten günlük programın tamamlanmasına kadar çalışması,

25 Aralık 2010 Cumartesi günü toplanmaması,

Önerilmiştir.

BAŞKAN – Öneriyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Danışma Kurulu Önerisi kabul edilmiştir.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

BAŞKAN – Şahsı adına Edirne Milletvekili Sayın Necdet Budak.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

NECDET BUDAK (Edirne) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şahsım adına söz almış bulunmaktayım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçeler birçok alanda yatırımlarla ilgili. İllerimiz anlamında, ülkemiz anlamında çok çok önemli. Onun için bütün konuların -iktidar, muhalefet- bu kürsüden tartışılmasını çok önemsiyorum. Ben de burada yatırımlarla ilgili birkaç konuyu dile getirmek istiyorum.

Özellikle tarımsal yatırımlarda direkt destekleme olarak gözükmeyen ve siyasilerin uzun vadeli yatırım olduğu için yatırım yapmadığı alan olan su yatırımlarıyla ilgili birkaç şey söylemek istiyorum.

Su politikalarının önemini günümüzde tartışmaya hiç gerek yok ama ekonomik olarak Türkiye’de sulanabilir alan miktarı 8,5 milyon hektar ve şu anda 5,4 milyon hektarı sulanabiliyor ve Hükûmet olarak 2012 yılına kadar 8,5 milyon hektarın tamamını sulama hedefini bu bütçelerle koymuş olmamızın çok önemli olduğunu düşünüyorum. Ayrıca, bu son sekiz yıl içerisinde 1 milyon hektar alan sulamaya açılmıştır.

Ben sadece Edirne ilimle ilgili olarak basit bir rakam vermek istiyorum: 2003 yılına kadar yılda 35-40 trilyon sulama yatırımı alırken, şu anda, son sekiz yıl içerisinde 700 trilyona yakın Türkiye'nin en verimli topraklarının olduğu bir bölge olan Trakya’mız, büyük barajların yapılması anlamında ilk defa yatırım alıyor ve çiftçilerimiz bu barajların bir an önce bitmesi yönünde sabırsızlanıyorlar. Hamzadere Barajı bitti, Çakmak Barajı önümüzdeki yıl bu bütçeyle bitecek, Ergene iletim kanalımız bitecek. Onun için, bütün bunların bir vizyon meselesi olduğunu düşünüyorum. Su tarımda temel sorunlardan birisi, arazi toplulaştırması aynı şekilde. Cumhuriyet tarihimizde 1961-2002 yılları arasında, sadece 451 bin hektar alanda arazi toplulaştırması yapılmış ama son yedi yıla baktığımızda, o dönemden çok daha fazlası, 691 bin hektar alanda arazi toplulaştırması yapılmış ve şu anda da 2 milyon hektar arazinin arazi toplulaştırması hızla devam etmektedir. Bütün bunlar, bütçelerin doğru, etkin ve yerinde düzenlenmesiyle mümkündür.

Ben, Trakya milletvekilleri de dile getirdiği için, Trakya’dan hayvancılıkla ilgili bir iki örnek söylemek istiyorum. Şu anda, bizi Trakya’daki damızlık birliği üyeleri de izliyorlar. Onlarla birlikte, Tarım Bakanlığımızın desteğiyle birlikte, Trakya şap hastalıklarından ari bölge ilan edildi ve Avrupa Birliği tarafından belgelendi, onaylandı. Edirne de Trakya da hayvan üreticilerimiz artık sadece süt ve et üretmek için hayvancılık değil -içerisine teknoloji girmiş- katma değeri çok daha yüksek damızlık üreterek Türkiye'nin damızlık ihtiyacını karşılayacak bir bölge hâline geliyor. Bunun için de bir kararname çıkarttık ve 70 trilyon, sıfır faizli, iki yıl hiç ödemesiz, yedi yıl geri ödemeli bir kararla Trakya bölgesindeki büyükbaş hayvan sahiplerinin her bir üyesinin 10 baş inek, 20 baş et olmak üzere hayvan ithal etmesi söz konusu. Bu da Trakya bölgesinde çok önemli bir somut örnek. Tabii bütün bu üretim modeli, yine Tarım Bakanlığımızın ve bu bütçeye konulan paralarla yapılmıştır.

Bir de son olarak, bir başka yatırım ve önemli bir konu, bütçeyi de ilgilendiren bir konu. Tabii ki tamamen bunların hepsi vizyonla ilgili. Bakın, Türkiye’de, sağda solda, gelmiş geçmiş bütün hükûmetler “Çiftçinin sırtından aracıyı, tefeciyi, hatta tüccarı biz söküp alacağız.” diye devamlı iddiada bulunmuşlar, maalesef bu yapılamamış ama biz bunu Hükûmet olarak buradaki bütçe tartışmaları içerisinde dile getirmemiz lazım. Biz bunu başardık. Nasıl mı? Çiftçilerimize, özel sektöre mallarını sattıkları zaman müstahsil fişi alma zorunluluğu getirdik ki prim desteği alabilsinler. Böylelikle hem çiftçimizi hem de tüccarı kayıt altına aldık. Tüccardan aldığımız vergiyi çiftçimize prim desteği olarak ödedik. Sadece 2009 yılı içerisinde tahıllara 1 milyar TL prim ödedik ve hemen hemen aynı miktarda da tüccardan vergi olarak devletin kasasına para girdi.

Bütün bunlar ve bunları ve bu yatırımları düşünmek, bütçeye koymak, vizyon oluşturmak ve çiftçimize, vatandaşlarımıza gelir elde etmek açısından bu vizyonun ve bu bütçenin… (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

NECDET BUDAK (Devamla) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkanım, bizim bir şeyimiz vardı.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana soruyorum: Devri iktidarınızda Adana ilimiz ne yazık ki işsizlikte birinci duruma geldi. Adana’nın yeniden eski canlılığını kazanabilmesi için, büyük, dev fabrikaların yapılabilmesi, sanayicilerin oraya yatırım yapabilmesi için sigorta primlerinde indirim, vergi uygulamasında yeni bir yapılandırma, enerji tüketiminde daha ucuz bir enerji uygulamayı düşünüyor musunuz? Bu birinci sorumuz.

İkincisi: Çiftçilerimiz hazine arazilerini kullanırken ecri misil ödemektedir. Yine çiftçilerimiz bir başkasından kiraladıkları araziye kira kontratı yaparak prim desteği alabilmektedir ancak hazine arazilerine -ben bunu birçok defa sordum, yine gündeme getiriyorum- para ödemelerine rağmen, ecri misil ödemelerine rağmen ne yazık ki prim desteği alamamaktadırlar. Bununla ilgili bir kanuni düzenleme yapmayı düşünüyor musunuz?

BAŞKAN – Sayın Aydoğan

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, geçen yıl bütçe görüşmelerinde Balıkesir ili Bandırma, Gönen, Erdek, Manyas ve diğer ilçelerde uğranılan doğal afet zararları ile ilgili zarar tespit raporunu şahsınıza takdim etmiştim. Bunu inceleyeceğinizi ve en kısa sürede ödenek tahsisi yapacağınızı söylemenize rağmen, bir yıl geçti, bu yıl da yine adını saydığım ilçelerde ve körfez ilçelerimizde doğal afet zararlarına uğradık. Yani bütçenin bu kadar iyi olduğunun ifade edildiği, gelişmenin bu kadar hızlı olduğu bir ortamda, zarar mağduru olan bu ilçelerimizin zararları neden tazmin edilemez?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Paksoy

MEHMET AKİF PAKSOY (Kahramanmaraş) – Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

Sayın Bakan, sosyal yardımların Hükûmetiniz döneminde Avrupa ülkelerinde olduğu gibi destek olmaktan öte, bağımlılık yapan ve vatandaşlarımızı son derece inciten şartlı sadakaya dönüştürülmesi uygulamasını revize etmeyi düşünüyor musunuz?

Bir de dünyanın hangi ülkesinde ziyaretleri sırasında çocuklara ve vatandaşlara harçlık ve oyuncak dağıtan bir başbakan vardır?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, biraz önce Hükûmet adına oturan diğer Bakanımıza sordum ama cevabını alamadım: Yıl sonunda sona eren 5084 sayılı Yasa kapsamındaki teşviklerden yararlanıp yeni bölgesel teşvik sisteminden yararlanamayan, örneğin Kütahya gibi illerde bulunan sanayicilerimizin durumunun ne olacağı konusu belirsizdir. Bu konuda acaba desteklere devam edilebilecek mi, bir çalışmanız var mı?

İkincisi de, 2004 yılında çıkarılan 5233 sayılı Terör ve Terörle Mücadeleden Doğan Zararların Karşılanması Hakkında Kanun kapsamında şu ana kadar, o günden bugüne kaç kişi talepte bulunmuş? Toplam talep miktarı ne kadardı ve ne kadarını ödediniz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, bugün, maalesef, sormuş olduğum hiçbir sualimi cevaplamadınız, öncelikle onu bir belirteyim.

Az önce, 5’inci maddede sorduğum sualin isterseniz cevabını ben vereyim, siz yanlışsa lütfen düzeltiniz. 2002 yılında çiftçimiz 1 litre mazot alabilmek için yaklaşık 2,5-3 kilogram buğday satıyordu. Ancak 2010 yılı hasat döneminde çiftçimiz yaklaşık 6-7 kilogram buğday satarak 1 litre mazot alabilmektedir. Şimdi, bizim bu tespitimize siz katılıyor musunuz? Şayet katılmıyorsanız, katıldığınız tespiti söyleyebilir misiniz?

Çok teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MEHMET ŞANDIR (Mersin) – Yok.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, Nisan 2010’da, Dolmabahçe toplantıları çerçevesinde, Başbakan ve sizin dâhil olduğunuz 6 bakanla Esnaf ve Sanatkârlar Değişim ve Destek Eylem Planı’nı açıklamıştınız. Üzerinden sekiz ay geçmesine rağmen, açıklanan esnaf planının otuz maddesinden hiçbir tanesinin gerçekleştiğini görmedik. Sizin gerçekleştirdiğiniz herhangi bir madde var mıdır? Yoksa, bu eylem planı esnafların referandumda oylarını alabilmek için yapılan sözde açılımlardan biri miydi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum. Son sorudan başlayayım.

Tabii, bizim açıkladığımız o kırk maddelik Esnaf Değişim, Dönüşüm ve Destek Projesi’ndeki gelişmeleri madde madde şu anda ben size özetleyemem ama bir tane madde söyleyebilirim: Daha düşük bir maliyetle finansmana erişimlerini sağladık. Şu anda esnafımız yüzde 5 faizle kredi alabiliyor. O güne göre çok daha önemli bir şey ama öbür maddelerini de ben inceleyeyim, size geri geleyim.

Şimdi, değerli arkadaşlar…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Vergi, SSK borçları olsa da alabiliyorlar mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Tankut, tabii, bu hesap şu anda benim yapabileceğim türden bir hesap değil ama şu var: Sizin söylediğiniz…

YILMAZ TANKUT (Adana) – Burada her şeyi…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Hayır, hayır… Ben size inanıyorum. Eminim, çalışmışsınızdır, getirmişsinizdir. Yalnız, sizin söylediğiniz rakamlar şunu da gösteriyor: Biliyorsunuz, dünya ticaret hadlerinde bazı ürünler lehine, bazı ülkeler lehine, bazı sektörler lehine sürekli değişiklikler olabiliyor. Son yıllarda, Çin gibi gelişmekte olan ülkelerin talebi sayesinde, hakikaten, bazı ürün fiyatlarında abartılı artışlar oldu. Bunlardan bir tanesi de petrol fiyatıdır. Az önce ben size sunuş yaparken petrol fiyatlarının 2002 yılında 28 dolar iken 93 dolara çıktığını söyledim, yani neredeyse 3-4 kat arttı. Dolayısıyla bu söylediğiniz şey doğru olabilir ama bu sadece uluslararası emtia fiyatlarıyla bazı tarım ürünlerindeki ticaret hadlerinin, yani fiyatların oranlamasındaki değişikliği ifade eder. Tabii ki biz çiftçimize bu çerçevede daha fazla destek olmalıyız. Çiftçilerimize destek oluyoruz. Bu sene, Tarım Bakanlığına dolaylı ve doğrudan olarak 9,8 milyar lira destek oluyoruz.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, mazotta ÖTV’yi kaldırırsanız bu iş biter.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani bu, 2002 yılına göre enflasyon yüzde 108 artmışken 4 kata yakın bir artışı ifade eder. Bu da aslında son derece önemlidir.

Değerli arkadaşlar, bu terör tazminatından kaç kişi talep etti, kaç kişi yararlandı? Şu anda önümde bu rakamlar yok ama arkadaşlarımız hazırlasınlar size iletelim.

5084’ten yararlananlar… Rakamlar geldi bu arada, onu söyleyeyim: 5233 sayılı Kanun çerçevesinde 12 Ekim 2010 tarihi itibarıyla toplam 1 milyar 809 milyon 934 bin 367 liralık bir ödeme yapılmış yani yaklaşık 1,8 milyar lira. Ödenmeyi bekleyen ise 325 milyon 915 bin 232 liralık bir borç bulunmaktadır. Dolayısıyla o rakamları da vermiş olduk.

Şimdi, 5084’ten yararlandıktan sonra diyelim ki yeni teşvik sistemi geldi. Değerli arkadaşlar, tabii teşvik sistemleri değişebilir ama bir yatırım, yeni yatırım, bir teşvik sisteminden yararlanıyorsa tabii ikinci bir teşvik sisteminden ancak bir tevsi yani ek bir yatırıma geçerse yararlanabilir. Dolayısıyla hem önceki teşviklerden yararlanıp hem sonra yeni teşvikler gelince bir de yenisinden yararlanma yani şu anda uygulanmakta olan modelde böyle bir şey söz konusu değildir.

Sosyal yardımlar her zaman daha rasyonel hâle getirilebilir. Ama sosyal yardımlar hakikaten bir zarurettir. Yani Türkiye’de biz yoksulluğu azalttık ama bu tamamen ortadan kaldırıldı anlamına gelmiyor, dolayısıyla… Geçenlerde ben bir uluslararası gezimden gelirken şu dikkatimi çekti: İngiltere’de kış aylarında yaklaşık -yanlış hatırlamıyorsam rakamı- 24 bin tane yaşlı, emekli soğuktan ölüyormuş.

Şimdi, bu ülkede eğer biz vatandaşımıza ihtiyacı olması hasebiyle kömür vesaire gibi diğer yardımlarda bulunuyorsak aslında bu doğru bir şeydir değerli arkadaşlar, bunu yanlış görmemek lazım. Bunu yapan…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Doğal gazla ısınan yere kömür verilmesi, yanlışlık orada!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Biz, valilikler aracılığıyla yapıyoruz. Bunun bir siyasi boyutu da söz konusu değildir.

Balıkesir’de doğal afet zararları bir yıl geçti… Ben hatırlıyorum, o dosyaları bana getirdiniz, incelettim. Yalnız şöyle bir husus var: Şimdi, uzun bir süredir beklemede olan, tartışmalı olan, Danıştay tarafından da birtakım kararlar var. Henüz içinden çıkamadığımız, geçmişe yönelik, bakın, geçmişe yönelik önemli ölçüde bu konuda dosyalar var. Dolayısıyla bir tek ilin dosyalarını çözmek o anlamda bir çözüm değil.

Şimdi, biz, hukuk müşavirliğimizle tekrar bu süreçte görüştük. Tekrar bunu sıfırdan bir ele alıyoruz. Nasıl çözebiliriz? Çünkü yeni bir kanun tasarısı yani daha doğrusu “Kanuni düzenleme gerekebilir.” dediler ama acaba biz bu belediyelerle oturup, hani aradan da uzun zaman geçmiş, anlaşarak bu işi çözebilir miyiz? Doğrusu, ben, onu tercih ederim. Ama dediğim gibi, bu konu gündemde olan bir konudur. Bu, bütçe meselesinden çok hukuki bir meseledir.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, süremiz doldu. Bir de maddeler arttığı için çalışmaya devam edeceğiz. Onun için bu kadarla iktifa edelim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Sayın Başkan…

BAŞKAN – Efendim?

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Benim bir maruzatım vardı efendim, baktınız mı?

BAŞKAN – Evet, baktım.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Nedir?

BAŞKAN – Hiçbir sataşma yok efendim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Emin misiniz?

BAŞKAN – Açık, işte burada, siz de okuyabilirsiniz, hiçbir şey görmedim.

ENİS TÜTÜNCÜ (Tekirdağ) – Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Evet, 7’nci maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

8’inci maddeyi okutuyorum:

Aktarma ve ekleme işlemleri

MADDE 8 – (l) a) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idarelerin bütçelerinin "Personel Giderleri" ile "Sosyal Güvenlik Kurumlarına Devlet Primi Giderleri" tertiplerinde yer alan ödenekleri, Maliye Bakanlığı bütçesinin "Personel Giderlerini Karşılama Ödeneği” ile gerektiğinde "Yedek Ödenek" tertibine; diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödenekleri ise 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin "Yedek Ödenek" tertibine aktarmaya,

b) Genel bütçe kapsamındaki kamu idarelerinden, hizmeti yaptıracak olan kamu idaresinin isteği üzerine bütçesinden yıl içinde hizmeti yürütecek olan idarenin bütçesine, fonksiyonel sınıflandırma ayrımına bakılmaksızın ödenek aktarmaya ve bu konuda gerekli işlemleri yapmaya,

c) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri için 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak yılı yatırım programında değişiklik yapılması halinde, değişiklik konusu projelere ait ödeneklerle ilgili kurumlar arası aktarmaya,

ç) Kamu idarelerinin yeniden teşkilatlanması sonucu, bütçe kanunlarının uygulanması ve kesin hesapların hazırlanması ile ilgili olarak gerekli görülen her türlü bütçe ve muhasebe işlemleri için gerekli düzenlemeleri yapmaya,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri ile özel bütçeli idareler, aktarma yapılacak tertipteki ödeneğin yüzde 20'sine kadar kendi bütçeleri içinde ödenek aktarması yapabilirler. Bu idarelerin yüzde 20'yi geçen diğer her türlü kurum içi aktarmalarını yapmaya Maliye Bakanı yetkilidir. 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karara uygun olarak 2011 Yılı Yatırım Programına ek yatırım cetvellerinde yer alan projeler arasında aktarma yapılması halinde bu aktarmanın gerektirdiği tertipler arası ödenek aktarması işlemleri 5018 sayılı Kanunun 21 inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın bu fıkra hükümlerine göre yapılır. Söz konusu işlemlerle sınırlı olmak üzere bu fıkrada yer alan yüzde 20 oranı yüzde 100 olarak uygulanır.

(3) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri, 13/12/1983 tarihli ve 180 sayılı Bayındırlık ve İskan Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname kapsamında Bayındırlık ve İskan Bakanlığına yaptıracağı işlere ilişkin ödeneklerini Bayındırlık ve İskan Bakanlığı bütçesine aktarmaya yetkilidir.

(4) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; cari yıl içinde aralarında yapılan hizmetlerin bedellerini karşılamak amacıyla varılacak mutabakat üzerine, bütçeleri arasında karşılıklı aktarma yapmaya yetkilidir.

(5) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı; bütçelerinde yer alan Silahlı Kuvvetlerin tek merkezden yönetilmesi gereken ikmal ve tedarik hizmetleri ile bir fonksiyona ait bir hizmetin diğer bir fonksiyon tarafından yürütülmesi halinde ilgili ödeneği, fonksiyonlar arasında karşılıklı olarak aktarmaya yetkilidir.

(6) Özel bütçeli idareler ile düzenleyici ve denetleyici kurumların (B) işaretli cetvellerinde belirtilen tahmini tutarlar üzerinde gerçekleşen gelirler ile (F) işaretli cetvellerinde belirtilen ödenekleştirilmeyen finansman karşılıklarını ve gerçekleşen finansman fazlalarını, idare ve kurumların bütçelerinin mevcut veya yeni açılacak tertiplerine ödenek olarak eklemeye Maliye Bakanlığınca belirlenecek usul ve esaslar çerçevesinde kamu idareleri yetkilidir. Sermaye ödenekleri, 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

(7) Genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri arasındaki kaynak transferleri ödenek aktarma suretiyle yapılır. Merkezi yönetim bütçesi kapsamındaki idareler ve kurumlar arasındaki diğer kaynak transferleri tahakkuk işlemleriyle gerçekleştirilir. Bu işlemler karşılığı tahsil edilen tutarlar, ilgili kamu idaresince bir yandan (B) işaretli cetvellere gelir, diğer yandan (A) işaretli cetvellere ödenek kaydedilir.

BAŞKAN – Madde üzerinde, Barış ve Demokrasi Partisi adına Bitlis Milletvekili Nezir Karabaş.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 8’inci madde üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Tabii, bütçeyle ilgili, bütçenin yapısı, işleyişiyle ilgili birçok değerlendirme yapıldı. Aslında bütçeler, bütçe kapsamına temel gelir ve giderlerin aktarılması gereken bir yapı. Ancak mevcut yapısıyla birçok gelirin, devletin birçok gelirinin ve birçok giderinin yer almadığı bir bütçenin tek başına bakanlıkların mevcut ayrılan bütçesiyle, harcamalarla ve gelirle değerlendirme yapmak çok anlamlı olmuyor. Ancak birçok arkadaş çeşitli bakanlıkların bütçeleriyle ilgili değerlendirme yaptı, ben de enerjiyle ilgili bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, biliyorsunuz enerji dünyada da önemli, Türkiye’de de yıllardır -geçmiş hükûmetler döneminde de- bugüne kadar hep sorun olmuş. Enerjide sürekli, teorik anlamda, dışa bağımlılıktan kurtulmak gerektiği, ülke kaynaklarının sonuna kadar değerlendirilmesi gerektiği, yenilenebilir kaynakların bir an önce kullanılması gerektiği söylenmiş, ancak bugüne kadar bunlar sadece söylemde kalmış, teorik olarak söylenip geçilmiş.

Tabii, AKP geçmiş hükûmetlerin dışa bağımlı, kendi kaynaklarını çok değerlendirmeyen enerji politikasını devralmış ama -bugün de hep bunu dile getiriyor- nereden nereye getirmiş. Tabii bunu yaparken, önce, bütçesini görüştüğümüz Sayın Devlet Bakanı Zafer Çağlayan’ın bütçesi görüşülürken yaptığı konuşmadan birkaç paragraf okuyup ondan sonra değerlendirme yapacağım.

Sayın Zafer Çağlayan’ın yaptığı konuşmadan paragraflar: “Bizim yapmış olduğumuz ithalatı ister beğenin, ister beğenmeyin, geçmişte Türkiye'nin yapmış olduğu yanlış politikalardan dolayı, enerji alanındaki hatalı politikalardan dolayı, enerjiyi Türkiye’ye getirip dışa karşı bağımlı hâle getiren Hükûmetimiz öncesindeki yanlış politikadan dolayı bugün Türkiye yapmış olduğu ithalatının yüzde 20’sini enerji ithalatı yapıyor.” Aynen, hiçbir sözcüğünü değiştirmeden okuyorum ve devam ediyor: ”Eğer bulunan petrol, doğal gaz var da biz bilmiyorsak bilmiyorum. Ama biz 2008 yılında 48 milyar dolar enerji ithalatı yaptık.” Ve yine diyor ki: “Yani bu konuda ne olur, yaparken biraz sayfa karıştırın, biraz hesapları karıştırın.” Bunu muhalefet milletvekillerinin konuşmasıyla ilgili söylüyor ve devam ediyor: “Petrol fiyatlarını biz belirlemiyoruz, biz tespit etmiyoruz ve aslında bugün, enerji ithalatından utanılacak varsa Türkiye’ye getirip doğal gazdan dolayı elektrik enerjisine mahkûm edenler utansın. Bizim utanacak bir şeyimiz yok bu konuda.” diyor, tabii devam ediyor.

Değerli milletvekilleri, tabii ki Türkiye’de doğal gaz ve petrolde dışarıya bağımlıyız ve yüzde 90’ın üzerinde ithalattan elde ediliyor bu kaynaklar ancak doğal gazın Türkiye’ye getirilip çevrim santralleriyle elektriğe çevrilmesi olayı yeni değil, AKP döneminde başlanmamış ama biz rakamlara bir bakalım:

2002’de doğal gazla çalışan çevrim santrallerinden elde edilen elektrik oranı, toplam elektrik üretimi içinde yüzde 40,6. Sekiz yıldır AKP iktidarda ve AKP’nin belirlediği merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısı analizinde de belirttiği 2010 için -20’si- yüzde 48,5. Yani siz, doğal gaz çevrim santrallerinin elektrik üretmesini, ithal edilip elektriğe çevrilmesini eleştireceksiniz, yerden yere vuracaksınız, utanılması gerektiğini söyleyeceksiniz ama sizin rakamlarınız da burada.

Eğer Sayın Zafer Çağlayan “Utanmaları gerekir.” dediği sözcüğü, tabii ki ithalattan, ihracattan sorumlu bir Bakan, eğer bu sözcükleri, bu “Utanılması gerekir.” sözcüğünü daha önceki enerji bakanlarımız Sayın Hilmi Güler ve şimdiki Bakanımız Taner Yıldız’la ilgili söyleseydi katılırdık, doğrudur. Yani siz ithalatın önemli bir kısmını doğal gaz ve petrolden yapıyorsunuz, ithalat rakamlarının büyük bir kısmını buraya veriyorsunuz. Enerji konusunda kötü politikalarınızdan dolayı biz ihracatımızdan elde ettiğimiz gelirin büyük kısmını ithalata veriyoruz. Buna katılırdık ancak Sayın Zafer Çağlayan bunu söylemiyor, daha önceki hükûmetlere yüklüyor bunun hepsini. Peki, siz sekiz yıl ne yaptınız Sayın Zafer Çağlayan veya sizin enerji bakanlarınız ne yaptı? Rakamlar ortada. Siz yüzde 40,6 olan rakamı yüzde 48,5’e çıkarmışsınız.

Şimdi, merkezî yönetim bütçe kanunu tasarısının analiziyle ilgili bir değerlendirme yapacağım. Bu, Hükûmetin değerlendirmesi. “Birincil enerji arzı artmakla birlikte üretimin tüketimi karşılama oranında bir gelişme gözlenmemektedir. 2008 yılında yüzde 28; 2009 yılında yüzde 29,5 olan üretimin tüketimi karşılama oranının 2010 yılında yüzde 28,5 düzeyinde kalması öngörülmektedir.” diyor. “Bu veriler, Türkiye'nin enerji piyasasında dışa bağımlılığın yüzde 70’lerde olduğunu gösterir. Enerji tüketiminde en büyük pay doğal gaz kaynaklarına aittir. Tüketilen doğal gazın önceki üç senede olduğu gibi 2010 yılında da yaklaşık yarısının elektrik üretiminde kullanılacağı ve doğal gaz kullanımının 2010 yılındaki sektörel dağılımının da yüzde 52 elektrik, yüzde 27 sanayi, yüzde 20 konut ve yüzde 1 de diğerleri olacak gerçeği görülmektedir.” diyor. Bunu söyleyen Hükûmetin kendisi ve Hükûmetin Bakanı, Devlet Bakanı Sayın Zafer Çağlayan çıkıp diğer hükûmetlerle ilgili “Utanmaları gerekir.” diyor. Elbette enerji politikasında bugüne kadar AKP öncesi hükûmetler de yanlış politikalar izlediler. En büyük vurgunlar, soygunlar, rant sağlamalar orada oldu, sekiz yıllık AKP İktidarında da en büyük hırsızlıklar enerjide oluyor, en büyük vurgunlar, en büyük kayırmacılıklar enerjide oluyor değerli arkadaşlar.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Söyle o zaman nerede olduğunu!

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Devamla) – Evet, bunu söylüyorum. Siz dışarıdan doğal gazı, dışarıdan petrolü getirip çevrim santrallerinde elektriğe çevirip vatandaşa veriyorsunuz. Türkiye'nin kaynaklarını işletmekle ilgili de burada bir teklif var, kanun teklifi. Teklif Sayın Soner Aksoy tarafından verilmiş. Sanayi, Ticaret ve Enerji Komisyonu Başkanımız. Verdiği tarih 14/11/2008. İki yıldır bunu beklettiniz, ondan sonra da Meclise getirdiniz, tekrar bu teklifi geri aldınız.

Peki, siz bu değerlendirmeyi yaptığınız zaman, değerlendirmede de “Ülke kaynaklarının, yenilenebilir enerjinin yoğun bir şekilde dikkate alınması ve üretime sokulması gerekir.” diyorsunuz, ama ne bütçede ne planlamanızda bu yok. Bütçeye de, planlamanıza da koyduğunuz, yine, bugüne kadar diğer hükûmetlerin de sürdürdüğü, sekiz yıldır da sizin sürdürdüğünüz politikaları devam ettirmektir.

Evet, bu devam ettiği sürece ülke kaynaklarının önemli bir kısmı enerji ithalatına gidecektir. Onun için bir an önce yenilenebilir enerji kaynaklarının ve ülke kaynaklarının enerjide üretime sokulması gerekir diyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim efendim.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Sayın Başkan, Sayın Hatip…

BAŞKAN – Evet, Sayın Güler, buyurun.

ALİ KOYUNCU (Bursa) – Rüzgâr güllerini görmedin mi?

BAŞKAN – Sayın Koyuncu, arkadaşlar, herkes kendisiyle ilgili olanlarda konuşsun lütfen. İstirham ediyorum…

Sayın Hatip konuşması sırasında, yüzde 40’la çevrim santrallerindeki enerji üretiminin, daha doğrusu elektrik üretiminin alındığını, daha sonra yüzde 48’e çıktığını söyledi. Sizin isminizden ve Sayın Taner Yıldız’ın isminden bahsetti. İki dakika süre vereceğim. Husus neyse onu açıklarsınız siz, aykırı olan konu.

Buyurun efendim.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

3.- Ordu Milletvekili Mehmet Hilmi Güler’in, Bitlis Milletvekili Mehmet Nezir Karabaş’ın, yanıltıcı bilgi vermesine ilişkin açıklaması

MEHMET HİLMİ GÜLER (Ordu) – Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Böyle, yüce Mecliste birtakım yanıltıcı bilgilerin verilmesine gönlüm razı olmadı. Sayın Hatip, ismimden de bahsederek bazı doğru olmayan ifadeleri kullandılar.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Adından bahsetmem konuşması için yeterli mi Sayın Başkan?

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Yüce milletimizin ve sizlerin bu doğruları en azından tekrar hatırlamasında yarar olur diye düşündüm, onun için söz aldım. Aslında, normal olarak benim tarzım değil ama…

BAŞKAN – Sayın Bakanım, seri olursanız… Çünkü, iki dakikalılık süreniz var.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Dönemimizde yerli kaynaklara ve yenilenebilir enerjiye son derece önem verilmiştir. Kömürde rezervleri 2 katına çıkardık ve bunu sadece enerjide kullanmadık, fakir fukaraya da dağıtarak onların soğuk kış günlerinde üşümemesini sağladık; bu bir.

İkinci bir nokta, rüzgâr haritalarını, güneş haritalarını, jeotermal kaynakların haritalarını çıkararak, bunları fiilen devreye soktuk. Geldiğimizde 17 megavat rüzgâr enerjisi üreten türbinimiz vardı, bu 1.500’e çıktı, potansiyel ise 40 bin megavat.

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ben Sayın Zafer Çağlayan’ın sözlerini okudum.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – Onun dışında, güneşle ilgili güneş haritası çıktı. Burada da 54 bin megavatlık bir potansiyel var.

Jeotermal ilk defa büyük ölçüde kullanılmaya başladı ve aynı zamanda seracılıkta büyük atılımlar sağlandı yani OSB’ler yerine yeni organize sera bölgeleri çıktı, bunlar devreye girdiler.

Hidrojen enerjisinin ilk defa Türkiye’de merkezini kurduk, bunlar çalışmalarını yapıyorlar.

Borla ilgili çalışmalarda, sodyum bor hidrürü üreterek hidrojene geçişi sağlayacak duruma getirdik.

Tabii, arkadaşımız bunları görmeyebilir ama en azından bundan sonra, benim bu açıklamamdan sonra bu hataları yapmayacağını ümit ediyorum çünkü biz bunu bütün Türkiye için yaptık. Özellikle Güneydoğu’daki HES’lerin devreye girişi…

MEHMET NEZİR KARABAŞ (Bitlis) – Ben sizin Hükûmetinizin yayımladığı rakamları okudum, başka bir şey okumadım ki.

MEHMET HİLMİ GÜLER (Devamla) – 1.600 tane proje devreye girdi ki, 6 Keban Barajı yapar bu. Tabii, burada belki Ilısu konusunda belki işin ideolojik boyutlarında bunlar değerlendirilebilir. Bunu da anlayışla karşılıyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sayın Bakanım, teşekkür ediyorum efendim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekili Emin Haluk Ayhan.

Buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 8’inci maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubunun görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin kurumlara ilişkin görüşmelerini tamamladık, bütçenin maddeleri üzerinde görüşüyoruz. Görüştüğümüz maddenin başlığı “Aktarma ve Ekleme İşlemleri” Doğrudur diyelim, demek de mümkün değil de maddeyle ne yapıyoruz? Bu maddenin birinci fıkrasının (a) bendine göre, personel ve sosyal güvenlik primi giderleri dışındaki diğer ekonomik kodlara ilişkin tertiplerde yer alan ödeneklerin 5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesinin üçüncü fıkrasında yer alan sınırlamalara tabi olmaksızın Maliye Bakanlığı bütçesinin yedek ödenek tertibine aktarılabilmesi hususunda Maliye Bakanına yetki veriyoruz.

Bu, dikkatle incelenirse; bütün idare bütçelerinde yer alan ödeneklerin Maliye Bakanınca yedek ödeneğe aktarılabilmesi anlaşılıyor. Bu yetki, Meclisin bütçe hakkının gasbı anlamına gelir. Böyle bir yetkiyi alacaksan bütçeye ne gerek var?

Aynı şekilde, maddenin diğer bölümlerinde de “5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesine tabi olmaksızın.” denilmek suretiyle, 5018 sayılı Kanun ile aktarmalara getirilen sınırlamalar ortadan kaldırılmaktadır.

Madem böyle bir ihtiyaç var, 5018 sayılı Kanun’un 21’inci maddesini yeniden gözden geçirin. Bütçe kanunu ile 5018 sayılı Kanun’u deliyorsunuz. Kendi yaptığınız kanuna uymuyorsunuz.

Şimdi “Daha önceleri de aktarma ve ekleme işlemleri yapılıyordu. Buraya getirip şeffaf bir şekilde ortaya koyuyoruz.” diyebilirsiniz ama bu hiç inandırıcı olmaz. Hem 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi Kanunu’nu çıkaracaksınız, bu Parlamentodan geçireceksiniz, ondan sonra bu Parlamentoya gelip “Ben bunu askıya alıyorum, uygulamayacağım.” diyeceksiniz. Bu olmaz. Olursa bu kamuoyunun önünde güvenilirliğiniz kalır mı? Kalmaz. İnandırıcılığınız olur mu? Olmaz. Hadi sizi bir tarafa bırakalım, bu konuda bırakmamız mümkün değil ama, size, Türkiye Cumhuriyeti’nin Hükûmetine, Türkiye Cumhuriyeti’nin hele hele Maliye Bakanına böyle bir şeyi yakıştırmak olmaz.

Böyle uygulamalara neden ihtiyaç duyuyorsunuz? Bunun üzerinde duralım, daha doğrusu ben durmak istiyorum.

İlk husus: Bürokrasi size hiç güvenmiyor. Yarın herhangi bir zaruret hâlinde bu çoğunluğunuzla, gerekmesi hâlinde, aktarma ve ekleme işlemlerinizi bu Parlamentoda yapamayacağınıza inanıyor, elinin altında sağlam bir garanti istiyor. Kanun teklifi veya kanun tasarısı gelirse bu çoğunluğunuz ile bile bunu kanun hâline getirip uygulayamayacağınızı dikkate alarak tasarıyı ve bu maddeyi koyuyor. Zaten Bakanlar Kurulu ve Yüksek Planlama Kurulunda sizler bunları detaylı tartışmıyorsunuz. Tartışmış olsanız, bunlar buraya böyle gelmez. Müzakere de etmiyorsunuz, etmediğiniz için de bürokrasi bunu buluyor, yazıyor, sizin önünüze koyuyor, siz de buraya getiriyorsunuz.

Diğer bir ihtimal: Bürokrasi sizin gidip gelmeyeceğinize inanıyor. Bu nedenle “Seçimlere kadar işlerimizi rahat götürelim, ülkeyi sıkıntıya sokmayalım, daha sonra da bunlar gitti mi gelen olur da ‘Bu iş olmaz.’ derse sıkıntı olmasın.” diyor.

Üçüncü ihtimal: Siz bunları iyi takip edemiyorsunuz, onun için böyle geçiyor. “Bunu neden söylüyorsunuz?” diyeceksiniz, anlatayım: Takip etmiş olsanız bu işe engel olursunuz. İlk Maliye Bakanı olduğunuzda, Sayın Bakan, “Bir daha böyle torba tasarı gelmeyecek.” dediniz. Hatta “Gelen tasarının hesabını, ne getirip ne götüreceğini, hesabını vereceğim.” dediniz. Akabindeki tasarıda bunu da yaptınız; söz verdiniz, hakikaten yaptınız. Ancak ondan sonraki tasarılarda duvardan ses var, sizden ses yok. Neden? AKP’nin iş yükü altında ezildiniz, ses çıkaramıyorsunuz. O zaman siz de inanmadınız, şimdi de inanmıyorsunuz ama çaresiz kaldınız, mecburen böyle yola gidiyorsunuz. Hesabı kitabı bir tarafa bırakın, bu konudaki soru ve talepleri bile duymazlıktan geliyorsunuz. “Vurdumduymaz” diyemeyeceğim, “vurdumduyarlı da duymaz” oluyorsunuz. Sıkıntı burada.

Şu anda, yukarıda, Komisyonda bunun benzer bir örneğini yaşıyoruz. Öyle torba tasarılar geliyor ki kamuoyunda 20 madde diye ilan ediliyor, 120 madde olarak geliyor. Şimdi, Sayın Bakanım, Parlamentoda bu kadar sayısal gücü olan bir Hükûmetin memleketin bütün dertlerini sekiz sene biriktirip 120 madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisine giderayak sunması, en az yüz yirmi tane problemin var olması demektir. Siz de biliyorsunuz, yukarıdaki tasarının her bir maddesinde en az üç beş tane problemli iş var. Demek ki, şu kısa sürede biriktirdiğiniz problemli iş miktarı beş yüzü aşıyor. “Bunu nereden biliyorsunuz?” diyeceksiniz, vatandaşın bize olan taleplerinden de biliyoruz. Basın mensupları bile “1’inci maddesi kaç gün sürecek?”, “Kapsamı bu kadar sürerse uygulaması ne olacak?” diye şakalaşmaya başlayıp Komisyonun önünü terk ettiler, ilgileri azaldı.

Bir diğer husus: Vatandaşın problemi o kadar çoğalmış ki, o kadar talep geliyor ki ya bu ülkede olandan bitenden haberiniz yok ya da vatandaş gerçekten problemli, problemli değilse eğlence olsun diye geliyor. Tabii ki doğrusu bu değil; vatandaşın problemi var, eğlence olsun diye niye gelsin?

Şimdi, bakın Sayın Bakan, vatandaş bütün gruplara mensup milletvekillerini ziyaret ediyor Komisyonda. Yukarıda, Komisyon Başkanının odası, koridorlar, milletvekili odaları, hem iktidara mensup hem muhalefete mensup milletvekillerinin odaları dolup dolup taşıyor, problemlerle, dertlerle. Vatandaş geliyor bize diyor ki: “Vekilim, vallahi şunda bize bir omuz verin, benim de şu borcum şu işin içine girsin, şu derdim çözülsün. Bir önerge veriverin de benim şu işim hallolsun.” Biz de: “Uygunsa olur ama bizim verdiğimiz önergeyi iktidar partisi istemedikten sonra sayısal çoğunluk olarak bizim oradan geçirmemiz mümkün değil ki çünkü çoğunluk onlarda.” diyoruz. Gerçeği de bu. Fakat işin aslı bu olmasına rağmen, gerisinde temel bir doğru daha var. O nedir? Artık, sorunlar o kadar arttı ki iktidar bunları çözmekten acizleşti. Buna ilave olarak parti merkezinden veya Sayın Başbakandan -talimat diyemem, yüce Meclise yakışmaz- görüş geliyor ve bu nedenle iktidar partisine mensup arkadaşlar veya Hükûmet tasarıya bir şey koymaktan imtina ediyor, çekiniyor. İktidar milletvekillerinin yaşadığı zorluklar var. Ne oluyor, nasıl oluyor? İktidar milletvekilleri önergelere koridorlarda imza ikmali yapıyorlar, uçakların yakıt ikmali yaptığı gibi havada. Bunun sonucunda ne oluyor? Bazen önergeyi hazırlayanlar -her kim ise itham etmek istemiyorum- o önergede bir şey, bir kelime, bir ifade değiştirmek istiyor ve eliyle düzeltiyor, getiriyor oraya koyuyor. O önerge okunurken, önergeye imza koyan iktidar partisine mensup milletvekili arkadaş isyan ediyor “Bu kadar da değil canım!” diyor.

Şimdi, bundan ne vatandaş memnun ne Hükûmet olarak siz memnunsunuz ne buradaki milletvekilleri memnun iktidar ve muhalefete mensup. Ondan sonra da şöyle diyoruz: “AKP İktidarı fevkalade iyi götürdü.” Vatandaş krediye -biraz önce bahsettiniz- müracaat edemiyor, vergi borcundan, SSK borcundan…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – …müracaat edemiyor. Bunları dikkate almamız lazım.

BAŞKAN – Sayın Ayhan, teşekkür ederim.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütçenin hayırlı olması dileğiyle yüce Parlamentoya saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına, Bolu Milletvekili Yüksel Coşkunyürek, buyurun. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

YÜKSEL COŞKUNYÜREK (Bolu) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 mali yılı bütçesinin 8’inci maddesi üzerinde şahsım adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu maddede, yıl içerisinde meydana gelecek gelişmelerin zorunlu kıldığı durumlarda bütçe ödenekleri arasında aktarma yapılmasına ilişkin esaslar yer almaktadır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı bütçesi AK PARTİ İktidarının hazırlamış olduğu dokuzuncu bütçedir. Daha önceki sekiz bütçemizde olduğu gibi 2011 yılı bütçesi de, bir hedefin, bir iradenin, bir gayretin yansımasıdır. Hedef, ülkemizi layık olduğu yere taşımak, milletimizin hak ettiği hizmetleri ayağına götürmektir. 2011 yılı bütçesi de, diğer bütçelerimizde olduğu gibi, ülkemizin mali disiplinini, ekonomik istikrarını temel alan, sosyal yönü güçlü olan, ülke ve dünya gerçekleriyle örtüşen bir bütçe olma özelliğini taşımaktadır.

Bugün dünyanın 17’nci büyük ekonomisi olan Türkiye bir krizler ülkesi değil, huzur ve istikrar ülkesidir. Türkiye bugün bir demokratik istikrar adası olarak sadece siyasi gücüyle değil, gelişen, büyüyen ekonomik imkânlarıyla da dünyadaki en önemli cazibe merkezlerinden birisi olmuştur. Düne kadar başarı grafiklerini, gelişmişlik seviyelerini imrenerek izlediğimiz ülkeler “hasta adam” konumuna gelmiş, krizle boğuşurken, ülkemiz bugün dimdik ayaktadır. Bir büyük küresel felaket karşısında bile sendelemeden, tökezlemeden güçlenen ülkemizin bu başarısından ülkesini seven herkes gurur duymalıdır.

Evet, ekonomik krizden Türkiye için bir çöküş bekleyenler mahcup olmuştur. Ekonomik krizin siyasi iktidarı bozmasını bekleyenler hayal kırıklığına uğramıştır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetleri döneminde uygulanan ekonomik politikalarla halkımızın yaşam kalitesi artmış, sağlık, eğitim, konut, kentsel dönüşüm, sosyal yardımlar, ulaştırma, yeni üniversiteler gibi birçok alanda reform niteliğinde adımlar atılmıştır.

Bölgesel kalkınmayı desteklemek amacıyla kalkınma ajansları kurulmuş, GAP, DAP, KOP gibi önemli projeler hazırlanmış ve hızlandırılmıştır.

Kırsal alanda altyapının geliştirilmesi, kalite ve standartların yükseltilmesi için KÖYDES gibi, BELDES gibi önemli projeler programa geçirilmiş ve uygulamaya devam edilmektedir.

Avrupa Birliği ile tam müzakere çalışmaları başlatılmış, Avrupa Birliği müktesebatına uyum noktasında somut ilerlemeler sağlanmıştır.

Ekonomik ve sosyal alanlarda uluslararası iş birliklerini artıracak ve yeni pazarlara ulaşmaya imkân verecek onurlu dış politika açılımları gerçekleştirilmiştir.

AK PARTİ İktidarıyla sağlanan güven ve huzur ortamı ve ekonomik istikrarla ülkemizde binlerce hizmet gerçekleştirilmiştir.

Bu hizmetlerden Bolu’muzda yapılanlardan sadece birkaç tanesini sizlerle paylaşmak istiyorum:

On dört yılda 16 bakan ve birçok hükûmet eskiten Bolu Dağı Tüneli İktidarımızda üç yılda tamamlanmış ve hizmete girmiştir.

İlimizi çevre illere bağlayan 93 kilometre duble yok sıcak asfaltla kaplanarak bitirilmiş, elli yıl önce yapılan ilçe yollarımızın tamamında iyileştirme ve standartlarını yükseltme çalışmaları başlatılmış ve yapımları devam ediyor.

Karayollarının ilimizdeki toplam yatırım tutarı 1 milyar 487 milyon Türk lirasıdır.

Tüm ilçelerimizde toplu konut uygulamaları başlatılmış, 3.904 adet konut yapımı gerçekleştirilmiştir. Bu yatırımların toplam tutarı 260 milyon TL’dir.

KÖYDES kapsamında 60 milyon TL kaynak aktarılmış ve cumhuriyet tarihimizden 2003’e kadar yapılandan daha fazla yol yapılmıştır.

Eğitimde dört yüzü aşan derslik ve 2.100 kişilik yurt yapımı gerçekleştirilmiştir.

Sağlıkta dört yeni branş hastanesi Bolu’muza kazandırılmıştır.

İlimiz merkezi doğal gaza kavuşmuş ve Gerede ilçemiz de 2011 yılında kavuşacaktır.

Tarihî eserlere sahip çıkılmıştır.

AK PARTİ İktidarı doğru ekonomik politikaları üretmeseydi bu yatırımlar gerçekleşmezdi.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; ülkeyi sevmek demek, millete şirin gözükmek için boş vaatler vermek değildir. Ülkeyi sevmek demek, milletin millî duygularını kullanarak hamaset yapmak değildir. Ülkeyi sevmek, ülkenin geleceğini, milletin geleceğini kendi çıkarları ve parti çıkarları üstünde tutmak ve popülizm yapmadan, oy ve gelecek kaygısına düşmeden, milletle, tarihle ve millî değerlerle bütünleşerek ülkeyi kalkındırmak demektir. Kişi başına millî geliri 3.492 dolardan alıp 10.444 dolara çıkarmak demektir. Ülkesini sevmek demek, ekonomik göstergeler bakımından dibe vurmuş Türkiye'yi İsveç’in ardından Avrupa’nın en hızlı büyüyen ekonomisi yapmaktır. Birleşmiş Milletlerde yüz elli bir ülkenin oyunu alarak mazlumların sesi olmaktır. Ülkesini, söz dinleyen değil, sözü dinlenen ülke yapmaktır. 2011 yılı bütçesi de önceki bütçelerde olduğu gibi güçlü Türkiye vizyonu ile uyum içindedir.

2011 yılı bütçemizin ülkemize ve milletimize hayırlı olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Orhan…

AHMET ORHAN (Manisa) – Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Hükûmetinizin uyguladığı yanlış politikalar sonucunda 2007-2008 yıllarında süt fiyatlarının 30 kuruşa düşmesi sonucunda resmî rakamlara göre 400 bin, gayriresmî rakamlara göre de 850 bine ulaşan damızlık büyükbaş hayvan kesilmiş ve bunun sonucunda da ülkemizde et ve et ürünleri fiyatlarında ciddi artışlar olmuş ve enflasyona da olumsuz etkileri görülmüştür. Gerçi, biraz önce değerli bir hatip burada 70 trilyonluk bir bütçeden bahsetti Trakya’yla ilgili. Tahmin ederim, etkili olsun diye eski lirayla söyledi. Bu, 10 bin baş hayvan bile etmez. Türkiye'nin 850 bin büyükbaş hayvan eksiğini gidermeye bu bütçeler yetmez.

Ancak vatandaşımızın merak ettiği bir şey var: Sıfır faiz uygulaması 2011 yılında da devam edecek mi?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Çalış…

HASAN ÇALIŞ (Karaman) – Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Sayın Bakanım, bölgemizde özellikle damlama yöntemiyle sulama yapmak isteyen çiftçilerimiz düşük faizli kredi kullanmışlar ancak belirli bir taksit ödedikten sonra taksitlerde aksama oluyor ve ondan sonra faiz uygulaması kredinin ilk ayından itibaren yüzde 16,5 gibi katlayarak devam ediyor. “Buna bir kolaylık getirilebilir mi?” diyor çiftçilerimiz, bunu soruyorlar, bir.

Bir diğer husus da: Düşük faizli hayvancılık kredilerinde vatandaş gerçekten krediye ulaşamıyor. Şehirden apartman dairesi istiyorlar, memur kefil istiyorlar, ortaya koyulan şartları inanın ki, mükelleflerin karşılama şansı yok yani. Bunu bir gözden geçirme imkânı var mı?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Doğru…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Tokat ilinde geçtiğimiz nisan, mayıs, haziran aylarında başta dolu olmak üzere çeşitli afetler meydana geldi. Afet tespit komisyonlarının tespitleri yapmış olmasına rağmen hâlâ henüz afetle ilgili bir yardım yapılmamıştır. Bu yardımlar ne zaman yapılacaktır? Birinci soru.

İkinci sorum: Yine Tokat ilinde olduğu gibi Türkiye’nin çeşitli yerlerinde de vardır, 2 binin altındaki belediyeler mahkeme kararıyla 2009 seçimlerine girdiler ve kazandılar. Acaba bu belediyeler önümüzdeki seçimlere girecekler mi, kapanacak mı? Bu konuda bilgi almak istiyoruz.

Üçüncü soru olarak da: Belediyelerimiz yoğun bir borç batağı içerisindedir. Belediye Başkanları devamlı arıyorlar, acaba yeni kaynaklar verilebilir mi, borçlarla ilgili yeni bir yapılanma yapılabilir mi diye soruyorlar. Bu konuda bilgi almak istiyorum.

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 2002 ve 2010 yıllarında benzin ve mazottan alınan ÖTV miktarları ve oranları nedir?

İkincisi, 2011 yılında kamuya alınması planlanan üniversite mezunlarının sayısı ne kadardır? Bunların içerisinde mühendislik mesleğine sahip olanların oranı nedir?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Taner…

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakanım, 2011 yılı bütçesi daha yürürlüğe girmeden Hükûmetin artırdığı Kaynak Kullanım Destekleme Fonu’nun mevcut açılmış olan kredilere uygulanması Anayasa’ya uygun mudur?

Diğeri: İktidara geldiğinizde kamudaki taşıt sayısı neydi, sekiz yılın sonunda şu anda kamudaki taşıt sayısı nedir? Yaş ortalaması kaç idi, şu anda kaça düşmüştür?

Teşekkür ederim.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Sayın Başkan teşekkür ediyorum.

Bu sıfır faiz kredi uygulaması tabii ki gerçekten çok başarılı oldu ve büyük bir taleple karşılandı. Yanlış hatırlamıyorsam, şu ana kadar tahsis edilen miktar da 1 milyar lirayı aştı yani eski parayla 1 katrilyonu. Çünkü yedi yıl, iki yılı ödemesiz, sıfır faizli, hakikaten çok önemli bir imkân. 2011 yılına ilişkin, uzatılır mı uzatılmaz mı hususu, doğrusu sadece benim kararıma bağlı olan bir husus değildir, dolayısıyla bir Hükûmet kararı olacaktır ama bu kadar başarılı bir projenin, bu kadar talep toplayan bir projenin tabii ki bir planlama çerçevesinde devam ettirilmesini ben o anlamda desteklerim Maliye Bakanı olarak.

Damlama sulama için kredi alanların sıkıntıya düştüklerini ve bunlar için bir kolaylık getirilip getirilemeyeceğini sordunuz; krediye ulaşımda sorun yaşadıklarını söylediniz. Yine benim bildiğim kadarıyla, bunu Ziraat Bankası veriyordu, bildiğim kadarıyla sıfır faizle veriyordu yani faiz anlamında bir sıkıntının olmaması lazım bildiğim kadarıyla. Sadece herhâlde anapara geri ödemelerinde mi bir sıkıntı yaşanıyor onu bilmiyorum. Tabii, bu yapılandırma çerçevesinde bu yok bildiğim kadarıyla; çünkü bunun doğrudan doğruya faiz yükü de yok, anaparanın tabii ki geri ödenmesini bekleriz.

Tokat’ta dolu yani bir afet yaşandı diyorsunuz. Afette Tarım Bakanıyla ilişkili bir zarar mı söz konusu, onların mı karşılanması…

REŞAT DOĞRU (Tokat) – Evet, tabii olmuş ama para ödenmemiş.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani şöyle, ben son bir iki yıllık deneyimden söyleyeyim: Tarım Bakanlığımız bu tür durumlarda Bakanlar Kuruluna bir karar getiriyor, biz çıkartıyoruz ve gerekli kaynağı da aktarıyoruz. O kapsamda ele alınmadıysa bilemiyorum.

Tabii ki nüfusu 2 binin altında olan belediyelerimizin sıkıntıda olduğunu biliyorum. Bu sıkıntıları aşmak için iki tane temel çözüm ürettik. Bir tanesi, 2011 yılı bütçesine BELDES yani bu belediyelerin de yararlanacağı çerçevede 400 milyon lira bir kaynak koyduk. Bu, tamamen altyapı -yani sulamadır, vesairedir- projeleri için konmuş bir kaynaktır, bütün belediyelerimiz o çerçevede yararlanabileceklerdir, özellikle beldeler.

İkinci husus da şu: Nüfusu 2 binin altında olan belediyelerimizin çoğununun sıkıntısı, maaş ödemekten hizmet üretemiyorlar. Şimdi, biz de diyoruz ki: Norm kadro fazlası veya ihtiyaç fazlası çalışanlarını biz kamuya alırız belli şartlar altında. Böylece onlara daha fazla hizmet üretme imkânı sağlarız. Nitekim, buna ilişkin madde, şu anda, işte az önce üzerinde yorum yapılan torba tasarısı içerisindedir. Yani “torba” tabii ki aslında benim de çok tercih etmediğim bir yöntem ama şu bir gerçek: Birçok problemin çözülmesine katkıda bulunabiliyor. Bakın, şu çözümlerden bir tanesi orada.

ÖTV’ye ilişkin… Değerli arkadaşlar, ÖTV oranı benzinde 2002 yılında yüzde 55’ti, 2010 yılında yüzde 49,5; mazotta 2002 yılında yüzde 44,6’ydı, 2010 yılında ÖTV oranı yüzde 39,8. Maktu miktarları arkadaşlar herhâlde getiremediler, getirirlerse bakarım, sizlerle paylaşırım.

Değerli arkadaşlar, kamuya ne kadar üniversite mezunu alacağız, onu bir çalışmamız lazım. Zaten şu son dönemde aldıklarımızın hepsi KPSS’yle alınıyor, üniversite mezunları arasından alınıyor.

Değerli arkadaşlar, KKDF şöyle: Şimdi, yanlış hatırlamıyorsam, 2009 yılında kriz nedeniyle yüzde 15’ten yüzde 10’a indirirken, yine o dönemde de aynı uygulama yapılmış; yani indirilirken vatandaşa geri kalan kredi taksitleri üzerine yansıtılmış. Şimdi, KKDF nedir? Neyin üzerinden alınıyor? Kredinin faizi üzerinden alınıyor, kredi üzerinden alınmıyor. Yani eskiden yüzde 15’ti, krizde biz vatandaşımıza yardımcı olalım diye yüzde 10’a indirdik. Şimdi, kriz bitti. Biz bunu cari açığı azaltmak amacıyla, kredileri sınırlamak amacıyla tekrar yüzde 15’e çıkarttık. İndirirken hangi uygulamayı yaptıysak çıkartırken aynı o uygulamayı yaptık. Tartışılan bir konu ama indirirken nasıl yaptıysak çıkartırken aynı uygulamayı yapmışız.

Sayın Başkan, zamanım varsa önceden sorulan bir soruya cevap vermek istiyorum.

BAŞKAN – Bir dakikanız var.

Buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Adana’yla ilgili birkaç soru geldi.

Şimdi, Adana Organize Sanayi Bölgesi’nden aslında çok olumlu sinyaller alıyoruz. Mesela, bu yıl geçen seneye göre elektrik tüketiminde yüzde 38’lik bir artış var. Bakın, şehirden bahsetmiyorum, Adana Organize Sanayi Bölgesi’nden bahsediyorum. Doğal gaz tüketiminde de, kullanımında da yüzde 30’luk bir artış var. Aslında, bütün bu sinyaller Adana’da da çok ciddi bir şekilde yeni bir heyecanın, yeni bir canlanmanın…

MUHARREM VARLI (Adana) – Sayın Bakan, Güney Sanayi gitti, Tekel gitti…

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Gerçekten, rakamlar bunu söylüyor.

YILMAZ TANKUT (Adana) – Sayın Bakan, Adana Organize Sanayi Bölgesi’ni birlikte ziyaret edelim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O nedenle, Adana’da da bir gelişme var, bir kalkınma var, eminim, bu hızla devam ederse işsizlik sorunu da önemli ölçüde azaltılacaktır.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Maddeyi oylarınıza arz ediyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

9’uncu maddeyi okutuyorum:

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler

MADDE 9 – (1) 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idareleri;

a) Arızi nitelikteki işleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri,

b) İlgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri,

c) 5/6/1986 tarihli ve 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanununun 25 inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri,

ç) 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 4 üncü maddesinin (c) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri,

bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yaparlar. Söz konusu ekonomik kodu içeren tertiplere ödenek eklenemez, bütçelerin başka tertiplerinden (bu ekonomik kodu içeren tertiplerin kendi arasındaki aktarmalar ile bu Kanunun 8 inci maddesinin birinci fıkrasının (b) bendi kapsamında yapılan aktarmalar hariç) ödenek aktarılamaz ve ödenek üstü harcama yapılamaz. Ancak, özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanunun 4 üncü maddesinin (C) fıkrası hükmü çerçevesinde 5018 sayılı Kanuna ekli (I) ve (II) sayılı cetvellerde yer alan kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz aldım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

9’uncu maddeyle ilgili söz aldım. Burada (I) ve (II) cetvelde yer alan kamu idarelerinin geçici hizmet karşılığı yapacakları ödemelerin niteliğini anlatan bir madde bu fakat hayatın içinde, bu anlaşılmaz kavramlarla anlatılan bu maddeyi, bütçenin bu maddesini hepimiz yaşadık, gördük. Aslında çok uzağa gitmeye de gerek yok. Şimdi, TÜİK’in bir zamanlar anketörleri vardı. Bu anketörler bir ay, iki ay çalışırdı. Onlar için çıkardığı bir düzenleme, geçici ve süreli. Daha sonra hayatımıza, Türkiye'nin siyasi literatürüne “4/C” olarak işlendi. Yani şu an biz Meclis Genel Kurulunda çalışırken bizim için ayakta bekleyen, gece on ikilere kadar bekleyen, koridorda bizimle beraber mesai eden, Bütçe Komisyonundan geliyorum, orada bizimle mesai eden Meclisin çalışanları, onların hepsi de 4/C kapsamında. Şimdi, bu “geçici süreli, kısa süreli ödenek” denince gerçekten insan düşünüyor. “Bir ay” deniliyor, çizilen sınır bir ay. Ben sordum bizim Bütçe Komisyonunda bizimle beraber gece on ikilere, birlere kadar çalışan personele, tam on beş yıldır çalışan geçici süreli var. On beş yıl arkadaşlar, gözlerimizin önünde, Meclisin içinde personel çalışıyor. E, şimdi, biz burada ödeneklerle ilgili düzenleme yapacağız, bütçe de buna bir sınır koyacak ve ondan sonra da “Tamam, bütçeyi yaptık.” diyeceğiz.

Tabii, bu değil yalnız. Özelleştirme uygulamaları nedeniyle yaşanan dramlar var. Özelleştiriyorsunuz fabrikaları, tütün fabrikalarını, Tekel işçilerini sokağa atıyorsunuz, sonra da onlar da 4/C’li oluyorlar. Daha önce bir statüleri var, çalışıyorlar, o kâr eden bütün kurumları satıyorsunuz, işçilerini sokağa atıyorsunuz, sonra da 4/C’li yapıyorsunuz. Sonra da kitabına uydurmak için ayda bir dönüşümlü veya belli aralıklarla da sözleşme yeniliyorsunuz, işe giriş-çıkış yaptırıyorsunuz. Şimdi, bu ahlaki midir? Hangi iş ahlakında, hangi gelişmiş ülkede, hangi insan haklarının olduğu ülkede işçisine, emekçisine bunca zulüm reva görülür, söyler misiniz?

Şimdi, bu 4/C’li olacak olan Tekel işçilerinin Ankara soğuklarında yaşadıkları dramlar Avrupa Birliğinin raporlarına girdi, kitap oldu, film oldu, yerel seçimlerde bütün siyaset meydanlarında konuşuldu; bırakın onu, referandumlarda konuşuldu ama döndük dolaştık geldik, aynı noktadayız. Şimdi, tekrar bu maddeyi oylayacağız, eller kalkacak, çoğunluk “Bu yanlışa devam.” diyecek.

Evet, şimdi, bazı kurumlarımız vardır, meslek eğitimi için dışarı gidiyor bir aylığına, iki aylığına, ben bunu anlarım veya bir anketör tutarsınız, bir aylığına, iki aylığına çalışır, onun sınırlı bir harcama kalemini de verebilirsiniz, “geçici çalışma”dır bunun adı ama kardeşim, Allah aşkına, burada, on sekiz yıldır Mecliste milletvekilliği yapan var. Ali Er nerede? Bakıyorum, AK PARTİ sıralarında, Ali Er gibi, Cemil Çiçek gibi birçok arkadaş var burada. Her gün o 4/C’lilerle karşılaşıyorsunuz, her gün onların çayını içiyorsunuz ama… Çayını içmekle kalmıyorsunuz. Bakın, 4/C’linin çayını içiyorsunuz, o 4/C’linin hiçbir güvencesi yok gözlerinizin önünde. Şimdi de şeker fabrikalarını özelleştiriyorsunuz Tekel gibi. Garip bir olay, bir tek şeker fabrikasını da kurmamış iktidarınız. Bir tek şeker fabrikası değil, bir tek yatırım yapan fabrika kurmamış. Satıyorsunuz şeker fabrikasını, pancara da kota koyuyorsunuz. E, canım, ithalat… İthalat… İşte, şeker kamışından daha ucuz şeker üretiliyor, daha ucuza Türkiye’ye getiriliyor.

Bir kaçak çay biliriz arkadaşlar. Kaçak çay bizde, özellikle benim bölgemde, sınır olduğu için, çok eski tarihlerden hep huduttan getirildiği için adı “kaçak çay”. Peki, siz kaçak şeker yediğinizi biliyor musunuz? Hiç düşündünüz mü, kaçak şeker yiyor musunuz? Evet, kaçak şeker yeniyor, sakarinden üretilen, suni tatlandırıcıdan yapılan kaçak şeker piyasada dolaşıyor. Böyle bir durum da var.

Sadece bu mu? Bütçemiz biraz açık veriyor. Sanki hiç geçmiş senelerde vermemiş. Bütçe açığını kapatmak için… Sadece bir ay içinde elektrik şirketlerinin tamamının satılması ve özelleştirilmesiyle 6 milyar lira bütçeye girdi, Tekelden bilmem kaç milyar lira bütçeye girdi, şeker fabrikalarından geldi. Bırakın diğer özelleştirmeleri, TÜPRAŞ’ı, Telekom'u, diğerlerini; milyarları aldınız, getirdiniz, borç ödemede kullandınız. Oradaki işçilerin yıllarının, emeğinin hiç mi hakkı yok? Orada çalışan işçilerin çocuklarının hiç mi güvencesi yok? Yok işte. Böyle bir ülkede yaşıyoruz. Bu yaşadığımız ülkede maalesef bu uygulamalar “4/C” olarak geçiyor. Bu uygulamalar da bu maddenin içinde geçiyor. Bu maddeyi demin, Kâtip okudu, bütün Türkiye dinliyor bizi şu an. Hiç kimse o maddeden bir şey anlamaz, ne dediğini de kimse bilmez, ne olduğu da anlaşılmıyor ama “4/C” dediniz mi, o kamulaştırdığınız, özelleştirdiğiniz, sattığınız fabrikaların işçileri, o sokağa bırakılan işçiler, o güvencesiz aileler, o perişan olan karda gazla, copla durmadan saldırıya maruz kalan insanlar, işte onlar, bu madde odur. Bu maddeyi TÜİK çıkardı. Zaten ne geldiyse Türkiye'nin başına bu TÜİK’ten geliyor. Bu TÜİK bir ay, iki aylığına anketörler çıkardı, Türkiye’de kalıcılaştı.

Şimdi ne yapacağız? Artık, vicdan konuşacak, insanlık konuşacak. Bütçelemede “performans” diye bir şey getirildi, ölçümleme, denetim. Bunu, aslında Sayıştay Kanunu’nda da konuşmuştuk. Kimse bundan bir şey de anlamıyor çünkü bu kavramları yalnız uzmanlar anlıyor, yalnız maliyeciler anlıyor. Zaten bugün mali afta 500 tane kalemde uzman alımı üzerinde tartışıyorduk, şuraya uzman, buraya uzman, oraya uzman…

Arkadaşlar, sağlam performans kriteri koyacaksınız. On beş yıl bu adam doğru dürüst çalışıyorsa işini yapıyordur. Ya işini yapıyorsa hakkını vereceksin ya da işini yapmıyorsa işine son vereceksin. On beş senedir burada çalışan birine kalkıp diyebilir misiniz “Sen Mecliste on beş yıldır çalışıyorsun, e, doğru çalışmıyorsun, iyi çalışmıyorsun, performansın yok.” diyebilir misin? Zaten performansı olmayanı, performans göstermeyen yerden alıp başka bir yere bırakıyor Meclis idaresi.

Biz, bu maddede biraz vicdan, biraz insaf davetinde bulunuyoruz ve inanın, çokça daha özelleştirme olacak. Bu 4/C’liler için biraz vicdan diyorum.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Tokat Milletvekili Reşat Doğru.

Buyurun. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA REŞAT DOĞRU (Tokat) – 2011 bütçesinin 9’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemelerle ilgili olan bu maddede çıraklık okullarındaki öğrencilerle ilgili ödemeler yer alıyor. Ülkemizde maalesef çıraklık okullarında öğrenci bulmakta zorlanıyoruz. Hatta onu bırakın, esnaflarımız bile yanlarında çırak çalıştırmakta zorlanıyorlar. Bununla ilgili okullara gönderilen öğrencilere en azından bazı noktalar cazip hâle getirilebilirse şayet o zaman insanlar -çırak bulmakta- daha kolay bir şekilde bunlara ulaşabilirler. Yani mesela sağlıkla ilgili… Bu çocuklara bir sağlık yardımı yapılması veyahut da sigorta primlerinin devlet tarafından karşılanmış olması onlarda cazip bir durum ortaya koyabilir.

Yine bu maddenin diğer bir bölümünde, diğer bir fıkrasında geçici personelle ilgili ödemeler yer alıyor.

Sayın milletvekilleri, tabii ödemeler olunca 4/C kapsamı gündeme geliyor. 4/C kapsamı, ülkemizde son zamanlarda en fazla konuşulan konuların başında geliyor. 4/C kapsamındaki işçiler, işte Mecliste çalışanlarımız, Tekelde çalışıp da şu anda mağdur olan insanlar, son zamanlarda TEDAŞ’taki, TEDAŞ’ın özelleşmesiyle beraber ortaya çıkan işçiler ve yine şeker fabrikalarının özelleşmesiyle beraber de yakın bir zamanda yine o 4/C kapsamına girmekte olan işçiler.

Tabii, bu işçilerin hepsi mağdur durumdadır. Kendisi kanun yapan Mecliste 4/C ile ilgili bir kanunun çıkartılamaması ve de Meclis personelinin 4/C kapsamından asıl kadroya alınamaması uzun zamandan beri kanayan bir yaradır. Aşağı yukarı herkes bu konuyu gündeme getiriyor ama enteresandır, Mecliste de bu konuda herhangi bir gelişme olmuyor.

Diğer bir konu Tekel işçileri ve Yaprak Tütün işçileri. Tekel işçileri ve Yaprak Tütün işçileri AKP İktidarında çok büyük mağduriyet yaşamış olan işçilerdir. Bu insanlar uzun yıllar devlete hizmet etmiş ve katma değer ortaya koyarak devletimizin kalkınmasına ve gelişmesine çok büyük oranda katkı yapmış olan insanlardır. Ancak, Hükûmetin almış olduğu özelleştirme kapsamı içerisinde, sigara fabrikaları önce satılmış, daha sonra, “Satıldıktan sonra kapanmayacak, çalışacak.” denmiş olmasına rağmen, maalesef, enteresandır, Tokat Sigara Fabrikasının da içerisinde bulunduğu fabrikalar bir bir kapanma durumuyla karşı karşıya kalmışlar ve akabinde de 4/C kapsamı içerisine bu işçiler geçmişlerdir.

Tabii, 4/C kapsamına geçmeyi işçilerin kabul etmesi mümkün değildir çünkü bu insanlar yıllardan beri belli ekonomik şartlar içerisinde geçimlerini temin etmişler, çocuklarının nafakalarını temin etmişlerdir ve belli bir geçim şartları ve standartları vardır. Siz bunları işte 4/C kapsamına aldınız. Tabii, alınınca ne oldu? Bu insanların hepsi bir anda yıkım içerisine girdiler ve akabinde kendi haklarını korumak için Ankara’nın buz gibi ayazında buralara koştular, geldiler ama enteresandır, Hükûmet bu garip ve mahzun insanların üzerine saldırdı, biber gazı sıktı ve beraberinde buz gibi soğukta havuz içerisine düşerek büyük bir sıkıntı yaşadılar. Psikolojileri bozuldu, çocuklarının psikolojileri bozuldu. Daha sonra 4/C kapsamında atamalar yapılacağı söylendi. Enteresandır, bazılarının atamaları yapılmış olmasına rağmen şu an bile 4/C kapsamında işe başlayamayan Tekel işçileri, Yaprak Tütün İşletmelerinin işçileri vardır.

Tabii, atama yapılanlar, belli bir miktarda para verileceği bunlara söylendiği için, bunlara az miktarda para verildiği için, kendileriyle aynı şartlarda çalışan insanlardan daha az para alıyorlar. Tabii, akabinde, beraberinde belli bir yaşam standartları var, onu da temin edemiyorlar. Hatta bazıları -mesela Tokat için söylüyorum- kendisi, ailesi, Erbaa ilçesinde olmasına rağmen, bunu Millî Eğitim Bakanlığı nezdinde, işte Almus’un en uzak ücra köşesine veriyorlar veya Reşadiye’nin en uzak köşesine veriyorlar, hem almış olduğu maaş çok düşük hem de oraya ailesini götürme şartları da yok, ağır bir durumla, psikolojik bir bunalımla karşı karşıyalar.

Bunlara, sayın milletvekilleri, mutlaka Hükûmetin acil bir şekilde çözüm bulması gerekir. Bu insanlar “geçici” ad altında adlandırıyorlar. Hâlbuki bu insanlar geçici olarak çalışan insanlar değildir, on sene, on beş sene, yirmi sene çalışmış olan insanlardır. Dolayısıyla bunların hakkı on iki ay çalışmak ve haklarının da daha önceki durumlara göre verilmiş olmasıdır.

Tabii, şu anda aynı tabloyla TEDAŞ işçileri karşı karşıyadır. Bakınız, şu anda ülkemizde yaklaşık olarak 60 binin üzerinde TEDAŞ işçisi vardır. TEDAŞ işçileri 4/C kapsamında dağılma durumuyla karşı karşıya kaldılar. Aynı akıbetle yani Tekel Yaprak Tütün İşletmesinin işçilerinin karşılaşmış olduğu o akıbetle karşı karşıyalar. Yine tabii sırada başkaları da var.

Bakınız, şu anda şeker fabrikaları da özelleştirme kapsamı içerisindedir, şeker fabrikalarının işçilerini de aynı akıbet bekliyor. Şu anda Tokat’ımızın Turhal ilçesi, Turhal Şeker Fabrikası cumhuriyetin ilk yıllarında kurulmuş ve ülkemize çok büyük oranda katma değer vermiş olan fabrikaların başında gelmektedir ve Turhal Şeker Fabrikası yine Tokat Sigara Fabrikası gibi o bölgenin en önemli kaynağıdır, can simididir. Tokat Sigara Fabrikasının kapatılmasıyla beraber sadece işçiler mağdur olmadılar, işçilerin yanında esnaf mağdur oldu, onların çevresinde işte ayakkabı boyacısından tutun da kamyoncusuna kadar, kaportacısına kadar herkes mağdur oldu. Aynı akıbetle karşı karşıya şu anda Turhallılar var, Turhal Şeker Fabrikasında çalışanlar vardır. Yani ülkemizdeki şeker fabrikalarının özelleşmesiyle beraber yine birçok insan 4/C kapsamı içerisine girecektir. Hâlbuki şeker fabrikaları da yaşatılabilir, sigara fabrikaları da yaşatılabilir.

Şu anda pancarla ilgili üretici sayısı gün geçtikçe düşüyor. Bakınız, şu anda işte pancar üretimiyle uğraşan insanların hepsi neredeyse pancar üretiminden vazgeçer konuma gelmişler. 2002 yılı içerisinde pancarın kilogramı 80 kuruştan, 120 kuruştan satılıyordu, şu an itibarıyla şeker fabrikalarımız pancar alımlarını tamamladılar ama enteresandır şekerin gravitesine, durumuna göre, yani şeker oranına göre şu anda 105 kuruşla 110 kuruş, hatta 120 kuruşa kadar çıkmayan fiyatlarla karşı karşıyalar. Yani pancar çiftçisi de perişan olmuştur.

Hâlbuki, bakınız, tatlandırıcıların miktarını gelin düşürelim, şu anda yüzde 15’ler civarında tatlandırıcılar vardır. Suni tatlandırıcıların artık insan vücuduna zarar verdiği, sıkıntı yarattığı, beraberinde alerjik hastalıklar başta olmak üzere birçok hastalıklara düçar olduğu ortadadır, hatta bazı literatürlerde, tıbbi literatürlerde kansere varan şekilde de, kanser yapmış olduğu noktasında da söylemler vardır.

Öyleyse geliniz, kaçak şekeri önleyelim, tatlandırıcıları önleyelim, pancar üreticisini desteklemiş olalım ve şeker fabrikalarımız çalışmış olsun ama enteresandır, her şeyde olduğu gibi, AKP İktidarında tütün üreticisi gibi şeker pancarı çiftçisi de perişan bir hâlde hayatını devam ettirme durumuyla karşı karşıyadır.

Sayın milletvekilleri, çiftçilerimizin kamu ve özel bankalar ile tarım kredi kooperatiflerine 15 milyar liranın üzerinde borçları vardır. Borçlu insanlar “Acaba nasıl ödeyeceğiz?” diye kara kara düşünüyorlar. Tarımla uğraşan insanlar -her zaman Hükûmetin iddialı şekilde söylediği- “Desteklerin durumu ne olacak? Elime ne geçecek?” diye bekliyorlar. Çiftçiler de kredi, elektrik ve su borçlarının yeniden yapılandırılmasını bekliyorlar. Yeni alabilecekleri kredilerde de karşılayamayacakları teminat istenmesinden büyük oranda rahatsızlar.

Hayvancılık ülkemizde AKP İktidarında yok olmaya doğru gidiyor. Anadolu insanı 30 liranın üstüne çıkan et fiyatlarından dolayı evine artık et götüremiyor. Tokat ilinde bin kişinin üzerinde hayvan üreticisi sözde ucuz kredi alabilmek için bankalara müracaat etti ve koştular, ancak kredi almak çok büyük dert. Üreticiden karşılayamayacakları teminatlar isteniyor. Tokat merkez Büyükyıldız kasabasındaki Ali Amca bir türlü krediyi alamadığını ve alımlarda da partizanlık yapıldığını iddia ediyor. Konunun incelenmeye değer olduğunu söylememiz gerekmiyor mu?

AKP İktidarında ülkemizde ilk defa kurbanlık hayvan ithali yapıldı. Açılan kredileri, vatandaş, mevzuata bağlamadan kredi alsın, hayvancılığımız gelişsin, ayağa kalksın diyoruz.

Ayrıca, ülkemizde işsizlik günden güne artıyor; 2011 itibarıyla yüzde 11’lerin üzerinde gösteriliyor, bundan katbekat işsizlik var. Kimden vergi toplayacaksınız? Bugün 3 milyon çiftçimiz ürettiği ürünün para yapmamasından dolayı çiftçiliği bıraktı, topraklar boş kalıyor. Pancar, tütün, pamuk üreticisi üretimden süratli bir şekilde vazgeçiyor. Çiftçiler, gittikçe daha fazla borç içerisine giriyorlar. Çiftçimizin geçen yıl kullandığı kredi 14,9 milyar iken bugün 17,8 milyar liradır. Çiftçilerin geçen yıla göre ödeyemediği kredilerin oranlarının yüzde 45’lere çıkmış olduğunu görüyoruz. Çiftçi, üretici, borçlanıyor ve borçlanıyor. Sonuçta “Tarım insanı geçindirmiyor.” diyerek toprağa ve hayata küsüyor.

Bakınız, iktidardan önce 500 bin olan pancar üreticisi bugün 300 bine, tütün üreticisi ise 405 binden 70 binlere düşüyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT DOĞRU (Devamla) – Sözlerime son verirken yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Saygıdeğer arkadaşlarım, konuşmaları eğer bu kadar süre uzatırsanız biz de Başkanlık Divanı olarak bir ara nefes almak durumunda kalacağız, duyurulur.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Balıkesir Milletvekili Ergün Aydoğan.

Buyurun. (CHP sıralarından alkışlar)

CHP GRUBU ADINA ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Başkan, yüce Meclisin değerli üyeleri; 2011 merkezî bütçesinin 9’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi adına söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri izleyen tüm seyircileri saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, 13/12/2010’da başladığımız bütçe görüşmelerinin onuncu günündeyiz. Bu on günlük süre içerisinde haklı olarak muhalefet partisi milletvekilleri, ülkemizde yaşanan sorunları, bölgesinde yaşanan sorunları kamuoyuyla paylaşıyorlar, sizlerle paylaşıyorlar ama sekiz yıldan beri ülke yöneten AKP milletvekilleri, siz değerli arkadaşlarımız da sanki ülkemizin hiçbir sorununun olmadığı, her şeyin yolunda olduğu bir tablo çiziyorsunuz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Sizler sekiz yıldan beri iktidarsınız, ülke yönetiyorsunuz; Başbakanın dediği gibi dokuzuncu bütçeyi yapıyorsunuz, bizler de ülkede muhalefet görevi yapıyoruz. Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Bu sorunları birlikte yaşıyoruz yani bu ülkenin var olan sorunlarını görmemezlikten gelmek çok doğru bir yaklaşım değil.

Değerli arkadaşlar, elbette sekiz yıl içerisinde yaptığınız doğru ve faydalı işler de var tabii ki, olmalı, olmazsa “Niye burada duruyorsunuz?” derler. En çok üzerinde durulan konulardan birisi tarım ve hayvancılık. Birçok konuşmacı da bu akşam tarım ve hayvancılık üzerinde değerlendirmeler yaptı. Yine, tarımın hiçbir sorunu olmadığı, çiftçinin hayatından son derece memnun olduğu bir tabloyu bizlere anlattılar.

Değerli arkadaşlar, hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Çiftçi hayatından memnun olduğu için mi bankalarda, tarım kredi kooperatiflerinde borçları var veya Türkiye’deki sizin yönetiminizde tarımı ayağa kaldırdığınız için mi Türkiye tarımda ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Yani geçmişte “kendi kendisine yeten yedi ülke” denirken bugün ithalatçı bir ülke olan Türkiye’yi siz bu noktaya getirmediniz mi? Ne oldu da Türkiye ithalatçı bir ülke durumuna geldi? Var olan topraklarımız mı ortadan kalktı? Çalışabilir nüfusumuz olmadığı için mi biz buğdayı, pamuğu, arpayı ithal ediyoruz; hayvan yemi, efendim, küspeyi ithal ediyoruz?

Değerli arkadaşlar, bu tabloyu AKP İktidarı yarattı. En son yaşadığımız Kurban Bayramı’nda kurban ithal etmek zorunda kaldık. Siz hiç bugüne kadarki yaşamınızda Türkiye'nin kurbanlık ithal ettiğini gördünüz mü? Bu da AKP’nin ilklerinden birisi. Tarımın girdilerinden sürekli bahsettiğimizde tarımın en önemli girdi maddelerinden birisinin mazot olduğu yani akaryakıt, gübre ve ilaç fiyatları…

Değerli arkadaşlar, tarımda çiftçinin kullandığı mazot 3.140 lira yani 3 lira 140 kuruş, yıl sonunda da kırsal motorini kaldıracaksınız, o 40 kuruşluk indirim de ortadan kalkacak. Şimdi, 4x4 lüks cipin kullandığı mazot da 3.100 lira, çiftçinin kullandığı mazot da 3.100 lira. Tarımdaki tablo bu, hayvancılıktaki tablo bu.

Peki, sanayide bütün sorunlarımızı çözmüş, sanayi gelişmiş durumda mı? Dün Türkiye sanayide üretirken bugün Türkiye ürettiği malın ithalatçısı olmuş durumda, üreten bir Türkiye şu anda ithalatçı bir tabloyla karşı karşıya. İthalatçı anlayış… Ülkemizde işsizlik hızla artarken ithalat yoluyla başka ülkenin işsizliğini finanse etmek durumunda kalıyoruz yani bir tarım ürünü ithalatıyla Yunan çiftçisinin veya ithalat yapma sonrasında da başka ülkenin işsizlerini finanse etmek durumunda kalıyoruz.

Tabii, bu Hükûmetin en önemli başarılarından birisi de TÜİK’in hesaplama yöntemleriyle bir gecede 2.354 dolar zenginleştik yani satın alma paritesini değiştirerek bir gecede 2.354 dolar zenginleştik.

Şimdi, ben buradan Sayın Bakana öneriyorum: Bu satın alma paritesinde olduğu gibi diğer rakamların da değiştirilerek nasıl ki millî gelirimiz artırılıyorsa, işsizliğin de satın alma yöntemleri değiştirilerek ortadan kaldırılması sanıyorum doğru bir uygulama olacaktır.

Hükûmetin uyguladığı düşük kur, yüksek faiz, ithalata dayalı ekonomi maalesef yanlıştır; Türkiye üretmeyen bir ekonomi tablosuyla karşı karşıya.

Maliye Bakanımız biraz önce dedi ki: “Türkiye Avrupa’nın 4 katı büyüyen bir ekonomiye sahip.” ve işsizliği en hızlı azaltan ülke olduğunu, 83 bin istihdam sağladığını söyledi.

Peki, değerli arkadaşlar, her 4 gençten 1’inin işsiz olduğu bir Türkiye tablosunu niye yaşıyoruz? Sayın Başbakan bütçe konuşmasında dünyanın 17’nci ekonomisi olduğunu söyledi ama AKP temsilcileri iki günden beri 16’ncı büyük ekonomi olduğunu söylüyor. Şimdi, on günde 1 basamak geliştik mi yoksa Sayın Başbakan mı bu 17’nci ekonomiyi doğru telaffuz etmiyor? Burada bir yanlışlık olduğu çok açık bir gerçek.

Değerli arkadaşlar, tabii OECD rakamlarına göre dünyanın 17’nci veya 16’ncı ekonomisi olduğumuz ayrı bir tablo ama böylesi büyüyen bir tabloda bu yaşanan olumsuzlukların, özellikle işsizliğin yaşanmaması gerekiyor. Eğer bu işsizlik yaşanıyorsa bu büyüme sanal bir büyümedir, üreten bir büyüme değildir ve işsizliği önlemeyen, işsizliği artıran bir büyümedir.

Yine Sayın Başbakan bütçe görüşmesinde dedi ki: “Türkiye AK PARTİ İktidarıyla birlikte seçim ekonomisi kavramını tedavülden kaldırmıştır.” Ya Sayın Başbakanın kış aylarında dağıttığı buzdolabından haberi yok veya en son Bursa Mustafakemalpaşa Ovaazatlı’da yapılan seçimlerde, bir belde seçiminde “Bakanın ve Başbakanın hediyesi” yazılı o kamyonları, makineleri -herhâlde bugüne kadar göndermediği- belediye olmaktan çıkardığı Ovaazatlı’ya gönderme ihtiyacı duymuştur.

Değerli arkadaşlar, yine Sayın Başbakan bu bütçe görüşmesinde devletin borçlanma faiz oranının yüzde 7 olduğunu… Oysa, biraz önce de sordum, dünyada borçlanma faizi yüzde sıfır ve yüzde 1’lerde, Türkiye, yüzde 7 faizle borçlanıyor.

Yine Sayın Başbakan diyor ki: “Dün Başkenti Ankara’nın köylerine yol götüremeyen bir Türkiye vardı, bugün Ankara’nın da ülkemin dört yanında da köylerine KÖYDES projesiyle yol, su götüren iktidar var.”

Değerli arkadaşlar, şu anda Balıkesir’de seksen yerleşim yerinin içme sularının su pompa enerji hatları kesik, bu yerleşim yerlerinde içme suyu yok.

Susurluk-Muradiye’de borç miktarı, ana borç 22.500 lira, 17.500 lira ödenmiş, şu andaki borç 79 bin lira.

Yine, seçimde popülizm yapmadığını söyleyen Sayın Başbakan… Bu referandumda, AKP temsilcileri Balıkesir’in Nergiz köyüne gidiyorlar, diyorlar ki: “Referandum sürecinde oy verin, suyunuzu akıtırız.” Bu Nergiz köyündeki yurttaşlarımız “Evet” veriyorlar ama sonra su yine kesiliyor.

İkinci bir örnek Sındırgı’nın Kocasinan Köyü’nde. Bir AKP eski milletvekili yerel seçimler öncesinde Sındırgı’nın Kocasinan Köyü’ne gidiyor ve diyor ki: “2004 yerel seçimlerinde bize oy verirseniz elektrikleriniz gelir.” Belli oranda bir oy çıkıyor. AKP milletvekilinin eşliğinde elektrikçiler çıkıyor elektrik direğine elektriği salıyorlar.

Peki, nasıl bir popülizm değildir? Nasıl böyle bir yani seçim politikası uygulamıyorsunuz? Evet, bir Balıkesir Milletvekili arkadaşımız el sallıyor; 2004 yılında Sındırgı Kocasinan’da yaptıkları ortada, Balıkesir Nergiz’de yaptıkları ortada, AKP’nin tipik bir seçim politikasıdır.

Yine burada baktığımız zaman, biraz önce de sordum, 2 sayın bakan diyor ki: “Emeklilere zam yaptık. Satın alma güçleri arttı.” diyor. Burada oturan Sayın Bakanımız da diyor ki: “Emekliler açlık ve yoksulluk sınırı altında.” diyor; 2 sayın bakanın iki farklı açıklaması emeklilerle ilgili.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; maalesef bu 2011 yılı bütçesi de ülkemizin bugün yaşadığı sorunları, bugüne kadar çözmediği gibi bundan sonra da çözmeyecektir.

Bütün eksikliklerine rağmen 20011 yılı merkezî bütçesinin ülkemize hayırlı olmasını diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum.

Sayın milletvekilleri, birleşime on dakika ara veriyorum.

Kapanma Saati: 22.42


BEŞİNCİ OTURUM

Açılma Saati: 22.54

BAŞKAN: Başkan Vekili Nevzat PAKDİL

KÂTİP ÜYELER: Bayram ÖZÇELİK (Burdur), Gülşen ORHAN (Van)

BAŞKAN – Sayın milletvekilleri, Türkiye Büyük Millet Meclisinin 39’uncu Birleşiminin Beşinci Oturumunu açıyorum.

2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ile 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı üzerindeki görüşmelere kaldığımız yerden devam edeceğiz.

Komisyon ve Hükûmet yerinde.

Söz sırası, şahsı adına Elâzığ Milletvekili Tahir Öztürk’e aittir.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

TAHİR ÖZTÜRK (Elâzığ) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın “Geçici hizmet karşılığı yapılacak ödemeler” başlıklı 9’uncu maddesi hakkında şahsım adına görüşlerimi belirtmek üzere söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlarım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu madde genel ve özel bütçeli kamu idarelerinin arızi nitelikteki iş yerleriyle sınırlı kalmak koşuluyla yıl içinde bir ayı aşmayan sürelerle hizmet satın alınacak veya çalıştırılacak kişilere yapılacak ödemeleri, ilgili mevzuatı uyarınca kısmi zamanlı hizmet satın alınan kişilere yapılacak ödemeleri, 3308 sayılı Mesleki Eğitim Kanunu’nun 25’inci maddesi gereğince aday, çırak ve işletmelerde meslek eğitimi gören öğrencilere yapılacak ödemeleri, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’nun 4’üncü maddesinin (c) fıkrası gereğince çalıştırılan geçici personele yapılacak ödemeleri, bütçelerinin (01.4) ekonomik kodunda yer alan ödenekleri aşmayacak şekilde yapabileceklerini ve bu tertibe ödenek aktarılmayacağını, eklenemeyeceğini ve ödenek üstü harcama yapılamayacağını düzenlemektedir. Daha önceki bütçelerde yer alan bu düzenleme, bir taraftan idarenin ihtiyacının sağlanmasına izin verirken, diğer taraftan da istismarı önlemek için mali disiplinin sağlanmasını hedeflemektedir. Özelleştirme uygulamaları nedeniyle iş akitleri feshedilenlerden 657 sayılı Kanun’un 4’üncü maddesinin (c) fıkrası hükmü çerçevesinde kamu idarelerinde istihdam edilecek personel için gerekli olan tutarları ilgili tertiplere aktarmaya Maliye Bakanı yetkilidir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AK PARTİ hükûmetlerinin mali disipline verdiği önem, ülkemizi de küresel krizden korumuştur. Gelişmiş ülkelerde çalışanların ve emeklilerin imkânları kısıtlanırken biz, bu ülkede, şükür olsun ki, emeklilere ve memurlarımıza yeterince zam verdiğimizi hatırlatıyoruz ve bu konuda da Hükûmetimize teşekkür ediyoruz. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu vesileyle, şimdi sizlere kamu görevlilerine, emeklilere ilişkin Hükûmetimizin politikalarından kısaca bahsetmek istiyorum. Şu anda görüşmekte olduğumuz 2011 yılı bütçesi, kamu görevlilerini ve emeklileri gözeten bir bütçedir. 2011 yılında memurlarımızın aylıklarında yapılacak artışlar, devletin mali imkânları, ülkenin ekonomik gelişmesi, enflasyon hedefi ile toplu görüşme süreçleri sonucunda anlaşmaya varılan hususlar göz önünde bulunmak suretiyle belirlenmiştir. Buna göre, ocak ve temmuz aylarında yüzde 4 artı yüzde 4 oranında artış sağlanacaktır. Yapılacak artışlar sonucunda, 2010 yılı Aralık ayında aile yardımı ödeneği dâhil en düşük devlet memuru net maaşı 1.300 TL iken 2011 yılı Ocak ayında 1.450 TL’ye, Temmuz ayında 1.532 TL’ye yükselecektir. Böylece, 2011 yılının en düşük devlet memuru aylığı 17,9 oranında artmış olacaktır. 2011 yılı için tüketici fiyatlarında öngörülen artış ise 5,3’tür. Dolayısıyla, aradaki fark, yüzde 12 daha fazla biz memurumuza, işçimize zam vermiş oluyoruz.

2010 yılı Aralık ayında 1.570 TL olan aile yardımı dâhil ortalama memur maaşı 2011 yılı Ocak ayında 1.717 TL’ye, temmuz ayında 1.793 TL’ye yükseltilecektir. Böylece 2011 yılında ortalama devlet memuru aylığında artış yüzde 13 oranında olacaktır.

Diğer taraftan, Hükûmetimiz tarafından işçi, esnaf ve tarım sigortalısı emeklilerine ödenen aylık ve gelirler 2011 yılı Ocak ayında 60 TL’den az olmamak üzere yüzde 4 oranında ve Temmuz ayında ise yüzde 4 oranında artırılacaktır. Yapacağımız artışlarla en düşük emekli maaşı yıllık bazda yüzde 21,7 oranında artmış olacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; şimdi de Hükûmetimizin ücret artışlarıyla ilgili 2003’ten bugüne kadarki durumları size izah etmek istiyorum:

2003 Ocak ayından 2010 Kasım döneminde TÜFE’deki artış -bunu dikkatinize sunmak istiyorum- 107,3 olmuştur yani sekiz yıldaki artış 107,3 olmuştur. Buna karşılık aile yardımı ödeneği dâhil olmak üzere en düşük memur maaşı 2002 Aralık ayında 399 iken 2010 Aralık ayında 1.300 TL’ye çıkmıştır, artış oranı yüzde 207’dir.

Net asgari ücret 2002 Aralık ayında 184 lira iken 2010 Aralık ayında 599 TL’ye çıkmıştır, artış yüzde 94’tür.

En düşük SSK emekli aylığı 2002 Aralık ayında 257 iken 2010 Aralık ayında 720 TL’ye çıkmış, artış yüzde 180’dir.

En düşük BAĞ-KUR esnafı emekli aylığı 2002 Aralık ayında 149 iken 2010 Aralık ayında 570 TL’ye çıkmıştır, artış yüzde 288’dir.

En düşük BAĞ-KUR çiftçi emekli aylığı 2002 Aralık ayında 66 iken 2010 Aralık ayında 410 TL’ye çıkmış, artış yüzde 523’tür, ki en büyük orandır.

En düşük memur emekli aylığı 2002 Aralıkta 377 TL iken 2010 Aralık ayında ise 890’a çıkmıştır, artış yüzde 138’tir.

Altmış beş yaş aylığı yine 2002 Aralık ayında 24…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

TAHİR ÖZTÜRK (Devamla) – 2011 bütçesinin hayırlı olmasını diliyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Başka söz talebi yoktur.

Soru-cevap işlemi gerçekleştireceğiz.

Sayın Taner, buyurun efendim.

RECEP TANER (Aydın) – Sayın Bakan, 2011 bütçesinde toplam 232 milyon TL vergi geliri tahmin edilmektedir. Bu tahminin yüzde 30’u kazanç üzerinden alınan vergilerdir. Bu oranın kaynakta kesilen stopaj vergilerini çıkardığımızda gerçek kazanç üzerinden alınan vergisi ne kadardır?

BAŞKAN – Sayın Işık…

ALİM IŞIK (Kütahya) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, hâlen şehit ve gazi ailelerine ödenen şehit ve gazi aylıkları ne kadardır? 2011 yılında bu aylıklara ne kadar zam yapılması düşünülmektedir?

İki: Tüplü LPG’deki ÖTV fiyatlarının 2010 yılı başından geçerli olmak üzere yüzde 16 oranında artırılması kararına 24/9/2010 tarihinde Danıştay Dava Daireleri Kurulunca yürütmeyi durdurma kararı verilmiş olmasına rağmen bu kararın uygulanmadığı iddiaları doğru mudur?

Daha çok taşrada kullanılan tüplü LPG’nin ucuzlatılmasını düşünüyor musunuz?

Şu anda 12 kilogramlık mutfak tüpünün tüketici fiyatı ne kadardır? 2002 yılından bu yana bu tüpe ne kadar zam yapılmıştır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Enöz

MUSTAFA ENÖZ (Manisa) – Teşekkür ederim.

Sayın Bakan, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’ndeki elektrik kayıp kaçak oranları nedir? Yüzde kaçını tahsil yapabiliyorsunuz? Devletimizin yıllık kaybı ne kadardır?

Sağ olun.

BAŞKAN – Sayın Tankut

YILMAZ TANKUT (Adana) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Bakan, isteğe bağlı olarak sigortalı olmak isteyen vatandaşlarımızın önemli bir bölümünden, kendileriyle ilgili bilgilere ve belgelere sosyal güvenlik kurumlarının il ve bölge müdürlüklerinden ulaşamadıkları şikâyetlerini almaktayız. Yani söz konusu vatandaşlarımız para yatırmak, prim yatırmak… Yatırdıkları primin gün ve miktarını ve bundan sonra yatıracakları primlerin ne olduğunu yetkili ve ilgililerden bir türlü öğrenemediklerinden yakınmaktadırlar. Hükûmet olarak bu sıkıntılarla ilgili bilginiz var mıdır? Varsa ne gibi tedbirler alınmış veya alınacaktır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Varlı…

MUHARREM VARLI (Adana) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakana az önceki yönelttiğim soruyu ya ben tam anlatamadım ya da Sayın Bakan tam anlayamadı. Bazı illerimizde SSK primlerini düşük uyguluyorsunuz. Hâlihazırda Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı da buradayken bunu gündeme getirmiş olayım. Adana’daki çalışan işçilerimize, sanayicilerimize böyle bir desteğiniz olacak mı? Enerji fiyatlarında bir indirim düşünüyor musunuz? Ben bunu sormuştum ama siz enerjide artışı söylediniz. Eğer cevaplarsanız teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Buyurun Sayın Bakanım.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ederim Sayın Başkan, bu defa bana torpil geçtiniz.

Hemen Adana’dan başlayalım. Geçen defa biraz sürem kalmıştı, daha önceden sorulan bir soruya cevap vermek üzere ben Adana’yla ilgili yorum yaptım.

Şimdi, tabii, şu anda teşvikler kapsamında Adana ikinci bölgede. Bu, şu demektir: Bir işveren orada yatırım yaparsa o işveren iki yıl sigorta priminden muaftır dolayısıyla o şu anda Adana’da geçerli bir husustur.

Aynı şekilde, kurumlar vergisi, biliyorsunuz yüzde 2 ile 10 arasında değişmektedir, normalde yüzde 20’dir, Adana ikinci bölge olduğu için yüzde 8 olarak uygulanmaktadır.

Yine, ülke genelinde geçerli olan katma değer gibi, gümrük muafiyeti gibi muafiyetler de söz konusudur yeni yatırımlar için.

Bir de tabii genele şamil uyguladığımız, Sosyal Güvenlik Kurumunun uyguladığı birtakım teşvikler var, onlar da Adana için geçerlidir.

Enerji teşviki uygulamasına biliyorsunuz 5084 kapsamında yer vermiştik, ona bu yeni teşvik sistemiyle son verdik dolayısıyla şu aşamada teşvik sisteminde herhangi bir değişiklik gündemde olmadığı için o bahsettiğiniz çerçevede Adana’ya özgü tabii ki bir model şu anda söz konusu değildir. Eğer bahsedildiği gibi Adana gerçekten ekonomik anlamda çok gerilere düştüyse… Şu anda TÜİK bir çalışma yapıyor, gerçekten ilk defa iller bazında çok detaylı olarak yani sadece kişi başına millî gelir değil, birçok diğer hususu içeren bir veri seti oluşturulacak. Öyle sanıyorum ki önümüzdeki yıl içerisinde bu çıkacak. Çıktıktan sonra biz, bu yeni veri setini esas alıp teşvik sistemini o çerçevede yeniden rasyonel bir zemine oturturuz. Gerekiyorsa o zaman Adana daha farklı bir grupta, daha farklı bir bölge çerçevesinde değerlendirilebilir.

İsteğe bağlı sigortalıların karşılaştığı sorunları, doğrusu ben bilmiyorum. İlgili Bakanımız burada, kendisine ben sonradan sorayım size cevap versin çünkü… Ama varsa böyle sorunlar mutlaka gidermemiz lazım.

Sanayi tipi dökme LPG’de Danıştayın vermiş olduğu yürütmeyi durdurma kararı 1 Kasım 2010 tarihi itibarıyla Başbakanlığa tebliğ edilmiş olup o tarihten itibaren kanuni ÖTV tutarı 1,21 yerine 0,93 TL olarak uygulanmaya başlanmıştır yani dolayısıyla Danıştayın bu kararnameyi iptalinden sonra ne gerekiyorsa yapmışız, 1 Kasımdan itibaren biz zaten Danıştayın kararı doğrultusunda bu ÖTV uygulamasına geçmişiz, indirimli ÖTV.

ALİM IŞIK (Kütahya) – 2010 başlarından itibaren kaldırılmış oluyor mu?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Değerli arkadaşlar, ne zaman iptal ettiyse o günden itibaren.

GAP’ta elektrikteki kayıp kaçak konusu takdir edersiniz ki bayağı detaylı bir soru. Dicle bölgesinde yüzde 73’müş, hakikaten yüksek bir tutar; Van Gölü bölgesinde yüzde 55’miş, gerçekten yüksek bir miktar. Diğer detaylarda, dediğim gibi isterseniz arkadaşlar size yardımcı olsunlar.

Şeref aylığı ile ilgili bir soru vardı. 2002 Aralık ayında 131 lira idi, 2010 Aralık ayında 366 liraya çıkmış. Anılan dönemde tabii ki artış yaklaşık yüzde 180. Aynı dönemde TÜFE yüzde 108,8. Dolayısıyla, enflasyonun çok ötesinde artmıştır. “2011 yılında ne olacak?” diye sordunuz. 2010 yılı sonu itibarıyla 366 lira olan şeref aylığı 2011 Ocak ve Temmuz aylarında yapılacak artışlarla birlikte -ki bu yüzde 11’e tekabül ediyor- 406 liraya ulaşmış olacak.

Değerli arkadaşlar, aslında bundan önceki sorulardan bir tanesi güzel bir soruydu, benim bir fikrim yoktu, sonra arkadaşlar üretmişler, sizlerle paylaşmak istiyorum. Buğday fiyatı ve mazot fiyatının karşılaştırılması. O konuda bayağı detaylı bir çalışma yaptılar. 2002 yılında buğdayın kilogram fiyatı 0,23 kuruşmuş… (MHP sıralarından gürültüler)

YILMAZ TANKUT (Adana) – Hangi buğdayın, Çukurova’da…

MUHARREM VARLI (Adana) – Ben çiftçiyim, o yanlış.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Arkadaşlar, bakın burada dipnotu da…(MHP sıralarından gürültüler) E müsaade edin, tamam, ben vereyim size. Bakın, “Buğday fiyatı Toprak Mahsulleri Ofisinin alım fiyatlarından alınmıştır. Anadolu kırmızı sert buğday…” Arkadaşlar, bakın yani bu bizim resmî verimiz. (MHP sıralarından gürültüler) Neyse, bir müsaade edin bitireyim, sonra tekrar tartışırız.

Şimdi, buğday fiyatı 0,23’ten 2010 yılında 0,55’e, tabii destekleri de kattıktan sonra, destekler de var, destekler dâhil buğday fiyatı 0,29’dan 0,65’e çıkmış, destekler dâhil. Mazot fiyatı 1,26’dan 3,10’a çıkmış. Şimdi, 2002 yılında 1 litre mazotun fiyatı bölü 1 kilogram buğdayın fiyatı 4,3; yani…

MUHARREM VARLI (Adana) – Yanlış…

EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Neyi neye böldünüz?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Ya arkadaşlar “yanlış” diyorsunuz da ben size rakamları vereceğim. Şimdi ne kadar? 4,8. Yani iddia edildiği gibi bilmem 2 kat, 3 kat falan artmamış. Rakamlar burada. (MHP sıralarından gürültüler)

NURİ USLU (Uşak) – Doğru Sayın Bakan, doğru.

RASİM ÇAKIR (Edirne) – Önüne gelen her şeyi öyle okursan vay haline senin!

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın… (CHP ve MHP sıralarından gürültüler) Şimdi, toplam vergi gelirlerimiz 232 milyar lira, dolaysız toplam 76 milyar lira, burada stopaj 43 milyar lira, beyannameli, yani beyanname çerçevesinde beklediğimiz vergi miktarı ise 33 milyar lira, arkadaşlar bunu da şey yaptılar.

Sayın Başkan, teşekkür ederim.

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Bakanım ben de size.

Evet, maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

10’uncu maddeyi okutuyorum:

Ödenek devir ve iptal işlemleri

MADDE 10 – (1) a) Milli Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı ve Sahil Güvenlik Komutanlığı bütçelerinin (özel ödenekler ve "03.9 Tedavi ve Cenaze Giderleri" ekonomik kodunu içeren tertipler hariç) mal ve hizmet alım giderleri ile ilgili tertiplerinde yer alan ödeneklerden yılı içinde harcanmayan kısımları, hizmetin devamlılığını sağlamak amacıyla ödeneklerinin yüzde 30'unu aşmamak üzere ertesi yıl bütçesine devren ödenek kaydetmeye,

b) 12/3/1982 tarihli ve 2634 sayılı Turizmi Teşvik Kanununun 21 inci maddesinin ikinci fıkrası gereğince Kültür ve Turizm Bakanlığı bütçesinin 21.01.36.00 ve 21.01.36.63 kurumsal kodu altında bulunan (03) ekonomik kodunu içeren tertiplerinde yer alan tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertiplerine devren ödenek kaydetmeye,

c) Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu bütçesinin 40.08.33.00-01.4.1.00-2-07.1 tertibinde yer alan ödenekten harcanmayan kısımları ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

ç) Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinin 19.01.31.00-04.8.1.02-1-07.1, 19.01.31.00-04.8.1.04-1-08.1,19.01.31.00-04.8.1.05-1-05.4 ve 19.01.31.00-04.8.1.06-1-05.4 tertiplerinde yer alan ödeneklerden harcanmayan kısımlarını ertesi yıl bütçesinin aynı tertibine devren ödenek kaydetmeye,

d) İlgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarları, idare bütçelerinde söz konusu mevzuatta belirtilen amaçlar için tertiplenen ödenekten kullandırmak üzere genel bütçenin (B) işaretli cetveline gelir kaydetmeye ve bütçelenen ödenekten gelir gerçekleşmesine göre ilgili tertiplere aktarma yapmaya, yılı içinde harcanmayan ödenekleri (2010 yılından devredenler de dahil) ertesi yıl bütçesine devren gelir ve ödenek kaydetmeye, bu hükümler çerçevesinde yapılacak işlemlere ilişkin usul ve esaslar belirlemeye,

Maliye Bakanı yetkilidir.

(2) Birinci fıkra kapsamında devredilen sermaye ödenekleri, 2011 Yılı Programının Uygulanması, Koordinasyonu ve İzlenmesine Dair Karar esaslarına göre yılı yatırım programıyla ilişkilendirilir.

BAŞKAN – Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına Şırnak Milletvekili Hasip Kaplan.

Buyurun.

BDP GRUBU ADINA HASİP KAPLAN (Şırnak) – Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; burada bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Tabii, bu bütçe görüşmeleri nedeniyle bütçenin aslan payının güvenliğe, askerî harcamalara ayrıldığını, halkın gerçek ihtiyaçları olan eğitim, sağlığa ayrılmadığını söylüyoruz, milletvekiliyiz, zaman zaman seçim bölgelerimizde de söylüyoruz.

Ben de Nusaybin’de bir konuşma yapmışım, bir fezleke gelmiş. Ne demişiz? İşte, Hasip Kaplan “Bütçenin büyük bölümü askerî harcamalara ayrılıyor.” demiş. Burada söylediklerimizin aynısı. Halkı suç işlemeye tahrikten fezleke göndermişler.

Şimdi, biz bu ülkede demokrasiyi geliştireceğiz. Demokrasi gelişecek, insanlar konuşacak ve Türkiye gelişecek diye bekliyoruz. Ama konuşmak için ya savcılara göre konuşacağız ya generallere göre konuşacağız ya da iktidara göre konuşacağız ki istedikleri makul bir konuşma olsun. Bunu bir türlü aşamadık. Türkiye’yi konuşan bir Türkiye durumuna getirme imkânımız olmadı.

Şimdi, Mecliste görüşme yapıyoruz, bütçe görüşmeleri yapılıyor. Bütçede bir yıl içinde yapılacaklar bellidir. Ama bir haber birdenbire gazete manşetlerine çıkıyor, efendim “Hükûmet, Şırnak’ın Cizre ilçesini vilayet yapacak, bir de Hakkâri’nin Yüksekova ilçesini vilayet yapacak.” Şimdi, biz, bu Parlamentoda çalışıyoruz. Bakın, gecenin saat kaçı. Bir yıllık harcamalar da bütçenin içinde var. Eğer yeni vilayet kuruyorsanız, o yeni vilayetin de, valisinin de, kadrosunun da, müdürlerinin de, hepsinin de bütçesi olması lazım, değil mi arkadaşlar? Var mı böyle bir bütçe?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yok öyle bir şey.

HASİP KAPLAN (Devamla) – Böyle bir bütçe yok. O zaman, kim bu haberleri uçuruyor? İçişleri Bakanı “Millî Güvenlik Kurulunda konuştuk, olurlarını aldık.” diyor. Neyin olurunu alıyorsunuz? Bu Parlamentodan mı olur alacaksınız, komutanlardan mı olur alacaksınız? Şimdi, burada bir oturup düşüneceğiz, komutanlardan mı olur alacaksınız, bu Parlamentodan mı? Yani kıblenizi şaşırmışsınız arkadaşlar, kıblenizi şaşırırsanız, Parlamentoya uğramazsınız, gidersiniz komutanlardan alırsınız, ondan sonra da Yüce Divanda yargılamayı Anayasa hükmü hâline getirirsiniz, sonra kanun teklifi hazırlarsınız, “Aman Parlamento karar vermesin.” Kim versin? “Komutanlar heyeti karar versin Yüce Divana.” Cumhurbaşkanına, başbakana, bakanlara Parlamento karar verecek ama komutanlara heyet karar versin. Ne hikmetse bütün kanunlar, bütün düzenlemeler dışarıda yapılıyor, sonra Parlamentoya geliyor, noter makamı gibi tasdike getiriliyor. Şimdi soruyorum: Referandumda Şırnak’ta yüzde 80 boykot çıktı, Hakkâri’de yüzde 90’ların üstünde çıktı. Şimdi, iki tane büyük ilçesi var 100 binin üzerinde nüfusu olan, yani illerin 2 katı; biri Yüksekova, birisi Cizre. “Bu halkın iradesini nasıl kırabilirim?” Bütün hesap bu, görünen. “Cizre’de ve Yüksekova’da halkın iradesini nasıl kırabilirim?” Görünen bu ama görünenin altını eşelediğiniz zaman çok daha derin, çok daha vahim, çok daha korkunç hesaplar çıkıyor. Cizre, tarihte Bedirhan Beyliği’nin başkentliğini yapmış bir yerdir, öyle tarihte sıradan bir yer değil. Elbette ki 100 bin nüfuslu Cizre dururken nüfusu 6 bin olan Şırnak da vilayet yapıldığı zaman asayiş kaygılarıyla yapılmıştı, asayiş vilayeti olarak yapıldı. Şimdi, Cizre vilayet yapılmaya kalkılıyor ama çizilen haritaya bakıyorsunuz, ne hikmetse cumhuriyet kurulduğundan beri Silopi, İdil, Cizre, Mardin’e bağlıydı, 90’dan sonra Şırnak’a bağlandı. Silopi ile Cizre neredeyse birbirine birleşmiş bir yerleşime dönüşmüş, Silopi Şırnak’a bağlanıyor, Cizre ayrı bir şey.

Şimdi, buranın mantığını anlamak çok kolay ama oralı, orayı bilen birisi ancak burayı anlayabilir. Oraya 50 bin tane sözleşmeli er alacağız, sınır polisi de alacağız 10 bin etti 60 bin kişi. Oradan oy alamıyorsunuz ya, taşıma oyla oradan seçim kazanmaya çalışıyorsunuz. O 60 bin paralı askerin, lejyoner sisteminin yarısını, 30 binini Yüksekova’ya, Hakkâri’ye, yani Irak sınırına koyarsınız, Cizre de Suriye sınırında kalıyor, oraya da 30 bin tane koyarsınız eder 60 bin, evlilerse çocukları 40-50 bin… Zaten, vilayet olunca tugayı tümen yapacaksınız, emniyeti artıracaksınız, memuru artıracaksınız, yani yerli nüfusun karşısına bir o kadar nüfus koyacaksınız. Bu da olsa, bir seçim hesabı da olsa hoş görürdük. Ondan da derin bir şey var arkadaşlar, bu planın içinde bu Meclis yoktur. Bu planın içinde ne Cizrelilerin kara kaşına, kara gözüne sevdalı bir hükûmet vardır ne de Yüksekovalıların kara kaşına, kara gözüne hayran bir hükûmet vardır. Burada, bu küresel krizin çöken şirketlerinin dünyayı yeniden paylaşımının en büyük tezgâhının oynandığı bir oyun vardır. Dikkat edin. (AK PARTİ sıralarından “Vay anasını!” sesleri) Dikkat edin, sizin anlayamayacağınız kadar derindir.

Bakın, Cizre GAP barajının son halkasının yapılacağı yerdir, Cizre Barajı. Kasrik Boğazı ve bütün Kasrik, o vadi sular altında kalacak. Ilısu Barajı ne kadar? O alan suyla dolacak ve Hasankeyf’i sular altında bırakacaksınız. Oradan enerjiyi alacaksınız, tıpkı GAP’tan bugün yüzde 48,7 Türkiye'nin enerjisi nasıl sağlanıyorsa oradan alacaksınız…

MEHMET ÇİÇEK (Yozgat) – Bunlar seni mutlu etmiyor mu?

HASİP KAPLAN (Devamla) – …ve oradan aldıktan sonra diyeceksiniz: ”Bunlar elektrik borçlarını ödemiyor, elektrik hırsızlığı yapıyor.” Bir de bu hakareti yapacaksınız.

Bakın, ikincisi: Şırnak’ta Silopi’yi Şırnak’a bağlı bırakacaksınız. Cudi Dağı, Şırnak’ın bütün o alanı kömürdür, altı da petroldür. Ciner Grubu orada bir termik santral kurdu. Sizin Hükûmetinizin atadığı valilerinin de içinde olduğu 6 tane termik santral başvurusu var. 6 tane termik santral, adıyla sanıyla çıkarırım. 1 termik santral bir şehri boğar, 2 termik santral onu öldürür, çevreyi, doğayı, tarihi, her şeyi katleder; 6 tanesini kurmaya çalışıyorsunuz. Yani Şırnak halkını, o güzelim dağlarında, Türkiye'nin en temiz şehrinde boğacaksınız, kirleteceksiniz, doğal zenginliklerini alacaksınız, dört şirkete sermaye vereceksiniz. O dört şirketin de yarı ortağı Amerikalı olacak, yarı ortağı Avrupalı olacak. Enerji oyununu, enerji koridoru oyununu Yüksekova’dan Cizre’ye kadar bizim üzerimizden oynayacaksınız, vatandaşa da diyeceksiniz: “Sizi vilayet yapıyoruz, bak, fabrikalar kuruyoruz, işiniz çoğalacak.” Onu kandıracaksınız.

Ben burada boşuna demedim, hodri meydan! Çıkarmak istiyorsanız yasayı, getirin, bir günde çıkaralım buradan. Siz oralara fabrika zaten kuramazsınız. Asfalttan yolları altın döşeseniz, siz o halkın özgürlük sevdasını anlayamazsınız. Onun kimliğini, dilini, kültürünü, ana dilini anlamadığınız sürece, siz, o halkın bir tek ferdi bile kalsa… O Bedirhanilerin evlatlarını, o Botan halkının o yiğit direnişini ve sevdasını hiçbir güç söndüremez.

Bu yanlışlarınızı gelin burada konuşun, kapalı kapılar ardında değil diyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN – Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına Denizli Milletvekilli Emin Haluk Ayhan, buyurun efendim. (MHP sıralarından alkışlar)

MHP GRUBU ADINA EMİN HALUK AYHAN (Denizli) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerinde Milliyetçi Hareket Partisinin görüşlerini ifade etmek üzere söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, merkezî yönetim bütçesinin -biraz önceki konuşmamda da ifade ettim- kuruluşlarla ilgili kısmını tamamladık, maddeler üzerinde görüşüyoruz. Görüştüğümüz bu maddenin başlığı: “Ödenek devir ve iptal işlemleri”. Bu maddenin (a), (b), (c), (ç) bentleri ile Millî Savunma Bakanlığı, Jandarma Genel Komutanlığı, Sahil Güvenlik Komutanlığı, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı bütçesinde yer alıp harcanmayan bazı ödeneklerin ertesi yıl bütçelerine devrine imkân tanınıyor. Bu, bütçelerin yıllık olma ilkesine aykırıdır. Bu idarelerin ödeneklerini devretmelerine izin verirken diğer idarelerin kullanılmayan ödenekleri iptal oluyor. Bu, adaletsizliğe yol açar.

Aynı şekilde, bu maddenin (d) bendinde, ilgili mevzuatı gereğince özel gelir kaydedilmek üzere tahsil edilen tutarlardan bahsediliyor. Nedir bunlar açık açık yazsanız. Şu andaki durumuyla bir şey anlaşılmıyor öyle değil mi? Bütçenin en önemli ilkesi, samimiyet ilkesi.

Şimdi, Sayın Bakan, bütçenin arkasındaki maddeleri gerçekten epey ayıkladınız. Bunları yapmadınız desek doğruyu söylemiş olmayız. Ancak kalanları bile muhtevasıyla incelesek yapılan bütçeye gerek olmadığına hükmedeceğiz. Bu gidiş nereye doğru gidiyor? Onu hayal etmeye çalışıyorum. Bu maddelerdeki hükümlere bakıyoruz, bunları bir de, bu bütçeyi, Orta Vadeli Plan’ı yapış şeklinizi dikkate alırsak zaten bütçe yapmaya gerek olmadığı sonucu ortaya çıkıyor. Gidişat da bu yönde. Bu çalışmaların yerine “Devletin ihtiyacı olan kadar vergi” veya “Diğer gelir salar.” desek, “Canının istediği kadar harcar.” desek, “Gelir, harcamaya yetmez ise canının istediği kadar da borçlanır.” desek, o da olmazsa “Dilediğine el koyar.” desek. Bütün bunlardan olur da kazara suç olan olursa görevi ihmale ve görevi suistimale girmez, kasıt olsa bile suç sayılmaz. Bunların hepsi yedi madde. O da anlaşılsın diye böyle yazdım. Yoksa hepsi bir maddenin içinde yerleşik tek bir madde olarak ortaya konulabilir. Bunu neden söylüyorum? Bu kasıt bile olsa affedeceğiniz hükme dair madde, tasarılar maalesef koridorlarda, basının elinde de dolaşıyor; onun için bunu ifade ediyorum.

Sayın Bakan, Komisyonda söyledim, burada milletin ve vekillerinin önünde tekrar söylemeyi, tekrar etmeyi vicdani bir borç biliyorum, onun için söylüyorum: Zaten OVP yüz otuz gün sonra açıklandı. Bütçe çağrısı, Mali Plan, Yatırım Genelgesi, hepsi 10 Ekim tarihinde beşi birden yayınlandı. “Beş günde hazırlanan bütçeden bu kadar olur.” diyeceksiniz, ona da eyvallah. Yeter ki bunu ifade edin, söyleyin, millete doğruyu söyleyin.

Gerçi Sayın Başbakan burada söyledi, mealen “Hiçbir ülke ve kuruluş bunu yapmadı, yapmaya cesaret edemedi kriz esnasında ama biz OVP’yi hazırladık.” dedi. Ama bunu böyle yaptığınızı millete söyleseydiniz bir problem olmazdı. Hatta şöyle de yapabilirsiniz: Gerçekleşme tamamlandıktan sonra “Bu zaten bu kadardı, biz de bunu böyle tahmin etmiştik.” deseniz, hiç kimsenin de biraz önceki söylediklerimle beraber birleştirdiğinizde size söyleyeceği, ifade edeceği bir şey olmaz. Daha doğrusu “Sonra da gerçekleşen ne olursa olsun biz kendi aramızda konuşmuştuk.” deseniz daha doğru olur.

Sayın Bakan, her ne kadar ihmal ve eksikliğiniz olsa da samimi davranmaya çalıştığınızı her zaman, bir önceki konuşmamda da söyledim ama siz sonradan intisap ettiğiniz AKP’ye uymak ve beğenmediğiniz davranışlarını tekrar eder ve uygular duruma geldiniz. Bu yaptıklarınızın size ne kadar zor geldiğini, hele inanmadan savunmanın sizin açınızdan ne kadar güç olduğunu biliyorum. Bunu Komisyonda ifade ettiniz, söylediniz.

Sayın Bakan, AKP Hükûmeti suç işlemiştir, kriz süresince vatandaşa doğruyu söylememiştir, ekonomik aktörlere doğru sinyal göndermemiştir. 2009 bütçesi görüşülürken muhalefetin söylediğine kulak kabartsaydınız bu duruma düşmezdiniz.

Bakın, ben, komisyonda Orta Vadeli Planı hazırlamakla görevli Devlet Planlama Teşkilatı, onun Müsteşarı ve ilgili Sayın Bakana sordum. Sayın Bakana dedim ki: “Siz talimat mı verdiniz bu Orta Vadeli Plan’ı hazırlamaması için Devlet Planlama Teşkilatına?” Bu bir suçtur. Aksini düşünelim, siz bürokrat olarak, bürokratlar olarak, Devlet Planlama Teşkilatı size 5018 sayılı Kanun’un 16’ncı maddesine göre getirmesi gereken Orta Vadeli Plan’ı getirmedi mi, üzerine yazıyı yazıp ortaya koymadı mı, Yüksek Planlama Kuruluna getirmedi mi, Bakanlar Kuruluna getirmedi mi? Veya getirdi, siz “O dursun, biz bunu yapmayacağız.” mı dediniz, “Acelesi yok.” mu dediniz? Hanginiz hangisini söylediyse suç işlemiştir dedik. Bu gerçekten suçtur.

Bakın, siz Anayasa’nın emrettiğinden iki gün önce bütçeyi teslim ettiğinizi, 17 Ekimde değil de, 15 Ekimde teslim ettiğinizi söylüyorsunuz ama yüz otuz gün geç getirdiğinizin kanunlara, Anayasa’ya aykırı olduğunu söylemiyorsunuz. Yarın bir gün siz bunları yapmadığınız için yargılanırsınız. Orada da söyledim, burada da söylüyorum. Biraz önceki ifademi -yukarıda- “Bu kasıt da olsa affedilir.” hikâyesini özellikle söyledim çünkü çıkarmak istediğiniz, uygulamak istediğiniz mevzuatlara bakıyoruz, geçmişe dair yaptığınız en ufak bir hatadan dahi yarın hukuk önüne, kanun önüne çıkmaktan kaçıyorsunuz, korkuyorsunuz.

Şimdi, nereden bakarsanız bakın bu tür problemler olur. Burada bürokrasiden gelen, bu işlerle ilgili arkadaşlar var, sizin yanınızda bürokrat arkadaşlar da var. Neyi söylerler? Geriye doğru, bu ülkede on aylık bütçeler yapılma zarureti hasıl oldu ama bürokrasi -Hükûmetin önüne ilk getirip koyduğu şey- bunun hukuki veçhesini, hukuki yönünü tamamlayalım, sıkıntı olmasın diye Hükûmetin önüne koydu. Hangi hükûmet gelirse gelsin o dönemde -biliyoruz- bunu kabullendi ve ona göre mevzuatını hazırladı.

Şimdi bütün bunları ne yapıyoruz? Unutuyoruz, ihmal ediyoruz, hukuka uymuyoruz. Buradaki çoğunluğa dayanarak, buradaki çoğunluğa güvenerek, şimdiden mevzuatını da hazırlayarak ihmalden kaçıyorsunuz, yargılanmaktan kaçıyorsunuz. Bunun böyle olmaması lazım. Bu millete doğruları söylememiz lazım.

Bakın, bu bütçeyi hazırlayan bütçe uzmanları orada, Maliyenin diğer uzmanları orada. Hepsine ümit veriyorsunuz. Hiç birbiriyle alakası olmayan, mevcut sistemi -uzmanlık sistemi- mahvediyorsunuz. O insanlara ne yapıyorsunuz? Haklarını vermiyorsunuz, onları ayırıyorsunuz ve oradaki yönetici arkadaşlar, ben biliyorum, o arkadaşları göreve getirmekten, bu bütçeyi hazırlayan çocukları, memurları göreve getirmekten, buraya getirmekten zorluk çekiyorlar. Hepsi size kırgın. Siz vadediyorsunuz, siz söylüyorsunuz, siz yapmıyorsunuz. Bu sistem hakikaten sıkıntılı. Yukarıda getirdiğiniz torba kanunda uygulamak istediğiniz şeyde de büyük problemler var. Bakın, yarın Genel Kurula gelecek, Komisyonda görüşülecek, onlarda da personel açısından da büyük problem var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ayhan.

EMİN HALUK AYHAN (Devamla) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Bütçenin hayırlı olması dileğiyle saygılar sunuyorum.

BAŞKAN – Sağ olun.

Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına Adıyaman Milletvekili Sayın Şevket Köse. (CHP sıralarından alkışlar)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkan, şahsım adına talebim de var.

BAŞKAN – Efendim, biliyorum. Ekrana bakarsanız görürsünüz, istediğiniz kadar konuşabilirsiniz, fazla süre bile isteyebilirsiniz.

Buyurun efendim.

CHP GRUBU ADINA ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 2011 yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesi üzerine Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Sözlerime başlarken sizleri ve ekranları başında büyük bir umutla bütçeyi bekleyen yurttaşlarımızı saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tasarının 10’uncu maddesi “Ödenek devir ve iptal işlemleri” başlığını taşımaktadır. Başka bir ifadeyle, harcanmayan ödeneklerin ertesi yıla nasıl devredileceği hükme bağlanmaktadır.

10’uncu maddenin ikinci fıkrası, Turizm Teşvik Kanunu’nda yer alan kimi tanıtma amaçlı ödeneklerden harcanmayan kısımlarını ilgilendirmektedir. Buna göre, bu ödenekler ertesi yıl bütçenin aynı tertiplerine devredilmektedir. Devir işlemine ise Maliye Bakanlığı yetkili kılınmıştır.

Değerli arkadaşlar, hemen hemen her yıl bütçede aynı devir işlemlerini görmek olanaklıdır. O zaman tanıtma amaçlı ödeneklerin nasıl harcandığını tartışmak gerekmektedir. Nasıl oluyor da bu ödenek artıyor? Örneğin Adıyaman ilimize Nemrut’un tanıtımına ilişkin yapılması gereken onca şey vardır. Bunlar yapılmadığı için her seferinde uyarılarımı yaptım, buna rağmen ödenek artıyorsa Hükûmet yanlış yapıyor demektir. Bakınız, ödenek artmasın ama Nemrut için bazı tanıtımlar yapmalıyız. Festivaller düzenleyelim, dünyanın dört bir yanında Nemrut’u tanıtacak etkinlikler düzenleyelim.

Değerli milletvekilleri, bu artan ödenek ile sadece Nemrut’un tanıtılması için değil, başka konularda da harcama yapılabilir. Örneğin Nemrut’un yolları ve ulaşımı çok kötüdür, bunlar düzeltilebilir. Bir teleferik kurulabilir ve bu yolla belki de turistik açıdan farklı bir cazibe de sunulmuş olabilir.

Sayın milletvekilleri, şimdi size sormak istiyorum, bu ödeneğin artmasının bir anlamı var mıdır? Nemrut gibi bir dünya harikasına sahibiz ama bunu dünyaya tanıtamıyoruz. Ben ne yapayım böyle ödenek artmasını? Her şeyden önce ülkemiz tanıtılır eğer Nemrut’un tanıtımı yapılırsa, hem Adıyaman’a hem bölgeye hem de ülkeye büyük bir katkı sağlanmış olur. Bu katkının sosyal açıdan da yapılması çok uygun ve yerinde olacaktır.

Değerli arkadaşlar, Sayın Başbakanın bilinen bir özelliği de şudur: Herkesi fırçalamaktır. Bunun en son örneğini turizmcilerde gördük. Sayın Başbakan kendisinin bir ekonomist olduğunu söyleyerek doğuya otel yapmayan özel girişimciye fırça atmıştır. Sayın Başbakanın temennisine katılmamak elde değil, şüphesiz Doğu’da, Güneydoğu’da oteller açılmalıdır. Bunun için özel sektörün girişimde bulunması gerekir, ancak ekonominin en temel kuralı devletin altyapı yapmasıdır. Hükûmet sadece duble yol yapmayla bölgeye otel yapılacağını, özel yatırım gideceğini sanıyorsa yanılıyordur.

Değerli arkadaşlar, mevcut teşvik koşullarıyla özel sektörün bu bölgelere gideceğini düşünmek yanlıştır. Ayrıca nitelikli iş gücünün bölgeye gitmesini sağlayacak olanaklar oluşturuldu mu acaba? Hastane, okul sayısı yeterli mi? Bu sorunun yanıtı da, evet, kocaman bir “Hayır.” Ondan sonra “Kalkıp gidin, bölgeye otel yapın.” diye kimseyi azarlama hakkınız yoktur Sayın Başbakan. Önce Hükûmet üzerine düşeni yapacak, ardından özel sektör bölgeye gidip yatırım yapacaktır. Oteller ve konaklama tesisleri belki o zaman yapılacaktır.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; turizm konusunda bahsettiğim ödenek devri konusu, Sanayi ve Ticaret Bakanlığı için de yapılmaktadır. Sanayi ve Ticaret Bakanlığının ödenek devri yapması konusunda da hayretlere düşmekteyim.

Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde devlet eliyle fabrikalar yapılmasını önerdik. Bu kürsüden defalarca kez bizzat ben söyledim. Sayın Başbakan “Biz devletçiyiz.” dedi, özel sektörün fabrika yapacağını söyledi.

Peki, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde yeterli altyapı var mıdır? Yok. O yüzden özel sektör neden gidip yatırım yapsın bu bölgede? Bu nedenle devlet, önce öncü olmalıdır. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde bacası tüten fabrikalar ve ekilmiş yeşil tarlalar görmek istiyoruz.

Doğu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nde teşvik sistemi düzgün işletilmelidir, mevcut teşvik sistemi bunun uzağındadır.

Yine, sadece duble yol yapımıyla ulaşımın sağlanamayacağı bilinmelidir. Toplu taşımaya ayrıca önem verilmelidir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, dört yıldır bu Mecliste görev yapmaktayım. Geçenlerde Sayın Başbakan dedi ki: “Türkiye’de yolu olmayan köy yoktur.” Üzülerek söylemek istiyorum, 5-6 kilometrelik benim köyümün yolu henüz yapılmamıştır. Sayın Başbakan inşallah duymuştur bunu. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

Sayın milletvekilleri, tarımsal sulama, tarımda teşvik desteklemeleri yeterli değildir, üstelik Hükûmet bunun farkındadır. Nitelikli iş gücü yetişmesine ilişkin organize sanayi bölgesinde eğitim kurumları açılmalıdır. Bu konuda İşsizlik Sigortası Fonu’nda biriken para mutlaka kullanılmalıdır.

KOSGEB, küçük ve orta ölçekli girişimcilere kredi verecektir. Kredinin amacına uygun dağıtılmadığını hepimiz bilmekteyiz. Kredi ihtiyacı olan, sosyoekonomik olarak zor durumda olan illerdeki girişimcilerimize ayrıcalık mutlaka tanınmalıdır. Sayın Bakan, acaba bu konuda da ne düşünüyordur?

Değerli milletvekilleri, iller bazında kota uygulanmalıdır diye, gene, düşünüyorum. Sosyoekonomik göstergeleri ülke ortalamasının altında olan iller ayrıca değerlendirilmelidir. Önerilerimizi sunduk, bunlar da yapılmadı. Üstelik kredilerinin dağıtımına ilişkin birçok söylenti de kamuoyunda tartışılmaktadır.

Değerli milletvekilleri, Sayın Maliye Bakanı bütçeyle ilgili umut verirken şöyle söylemiştir. AKP İktidarı döneminde yaptıklarından bahsetti. Acaba neden teşvik konusunda ayrıntıya girmediniz Sayın Bakan? Örneğin Adıyaman teşvikte neden üvey evlat muamelesi gördü yani sosyoekonomik olarak daha iyi olan illerle aynı statüde değerlendirildi? Bunun açıklamasını yapabilir misin Sayın Bakan?

Sayın Bakan, okullardan bahsettiniz. Her şeyin çok iyi gittiğini söylediniz. Yalnız, ben önce bir yurttaş sonra bir milletvekili olarak kendisinin hayal âleminden gerçek âleme dönmesini önemle rica ediyorum.

Sayın milletvekilleri, özelleştirme konusu ise AKP’nin övünerek anlattığı konulardan biridir. Sayın Bakan bu konuya da aynı biçimde değindi. Şöyle ki: Özelleştirme konusunda bir başarı örneği vermek istiyorum, tabii ki Hükûmet açısından. Kurumun adı Türk Telekom. Türk Telekom dünyanın 13’üncü büyük şebekesine sahipti. Yalnızca 2.500 adet gayrimenkulün değeri 10 milyar doların üzerindeydi, yatırımları ve isim hakkıyla birlikte değeri 25 milyar doları buluyordu. Bazılarına göre Türk Telekom’un gerçek değeri 40 milyar dolardır, başka bir ifadeyle yüzde 55’inin değeri 22 milyar dolardır. Türk Telekom yeniden kurulmak istenirse tesis 200 milyar doları aşacak bir parayla ancak kurulabilir.

Şimdi, sayın milletvekilleri, soruyorum ben size başka bir konu için. Tekele gelelim. Tekeli Hükûmet bir haraç mezat satışıyla başarısını zirveye taşıdı. AKP Hükûmeti Tekeli önce üçe böldü. Alkollü içkiler bölümünü 2003 yılında 292 milyon dolara sattı. Satın alınan grup yaklaşık üç yıl sonra 3 katına yani 950 milyon dolara satıldı. Tekelin sigara fabrikaları ve markaları ise 2008 yılında 1 milyar 720 milyon dolara satıldı. Bu satış yapılırken çalışanlara yani Tekelde çalışanlara Yaprak Tütün İşletmelerini kapatmayacağını söz verdi. Ancak Tekelin Yaprak Tütün İşletmeleri, Özelleştirme İdaresi tarafından maalesef kapatıldı. Bu hamle Ankara’da hakkını arayan 12 bin işçinin coplanmasıyla ne yazık ki tamamlandı.

Sayın milletvekilleri, Tekel ve Türkiye tarımına yönelik yağmanın sonuçları hiç gecikmeksizin ortaya çıktı. Tütün kısmının henüz satılmadığı 2006 yılının rakamlarına göre, Türkiye'de tütün üreticisi hane sayısı 2002-2006 döneminde 400 binden 200 bine düştü. Bu rakam, tüm aile fertleriyle birlikte yaklaşık 1 milyon tütün üreticisinin işsiz kalması anlamına geldi. Tütün üretimi ise aynı dönemde yüzde 40’a yakın gerileme kaydederek, 1962 yılından bu yana ilk defa 100 bin tonun altına indi. 1984 yılında sıfır olan tütün ithalatı 2006 yılında 250 milyon dolara yükseldi. 2006 yılında ihracat 500 milyon dolara geriledi, şu an ise AKP sayesinde dışa bağımlı hâle geldi. Vicdanı olan hiç kimse bu olaya başarı diyemez. Tekelin yağmalanmasına, çalışanların işsiz bırakılmasına, tütün üreticilerinin aç kalmasına başarı diyenler ve sessiz kalanlar mutlaka hesap verecektir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugüne kadar özelleştirmelerden 40 milyar dolara yakın bir gelir elde edilmiştir. Hâlen çaydan şekere, bankalardan şans oyunlarına, köprülerden otoyollara, madenlerden gaz dağıtımına kadar pek çok tesisi devlet işletmektedir. Söz konusu tesislerin özelleştirilmesinden 70 milyar dolar daha gelir elde edilmesi düşünülmektedir. Bütün bu özelleştirmeler yapıldıktan sonra neyi satacaksınız Allah aşkına? AKP İktidarı bu ülkede devlete ait olan tüm işletmeleri sattıktan sonra acaba ne yapar diye merak ediyorum.

Sayın milletvekilleri, geriye kalan kuruluşları, ancak, satana kadar iktidarda kalamayacak bu AKP İktidarı. Bunları yandaşlarına ya da gizlice ortaklık kurduğu yabancılara satmanıza Cumhuriyet Halk Partisi olarak asla izin vermeyeceğiz.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; limanlardan fabrikalara, Telekom’dan elektriğe kadar her şeyi babalar gibi satan AKP İktidarı bu gelirle ne yaptı? Özelleştirme yaptı da sonucunda dış borç mu bitirildi? Yeni üretim tesisleri mi açıldı? İşsizlere iş olanağı mı sağlandı? Tabii ki hayır. Mirasyedi AKP Hükûmeti bir yandan bu satışları yapıp yandaşları ve yabancı ortakları zengin ederken, bir yandan dış borç almayı da ihmal etmedi. “Dünyanın en büyük 16’ncı ekonomisiyiz.” diye övünen iktidar, borçlanma sıralamasında Türkiye’yi 20’nci sıralara kadar getirmiştir. Seksen yıl boyunca hükûmetlerin aldığı borç maalesef AKP İktidarında 2 katına çıkarılmıştır. Türkiye, hiçbir yatırım yapılmayıp borç batağına sokulmuştur. Siz buna başarı diyebiliyorsanız size de helal olsun derim.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; AKP İktidarı tüyü bitmemiş yetimin hakkını yemiştir, kul hakkı yemiştir ve yedirmiştir. Faiz, yandaşlara yapılan peşkeş biçimindeki özelleştirmeler, çarçur ettiği paralar, üreticinin ve üretimin bitirilmesi, tüketicinin daha da pahalıya ürün alması AKP İktidarının maalesef başlıca meziyetleridir.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bakınız daha dün bir Kıbrıs gazisi eşiyle birlikte intihar etti. İntiharın nedeni kredi borcunu ödeyememesidir. Üreticilerimiz karın tokluğuna çalışan işçiler hâline geldi. Tüketici her şeyi daha pahalıya tüketmektedir. Kurban Bayramı’nda ithal kurbanlar piyasadaydı. 2 madencinin cenazesine daha ulaşılmadı. Emeklilerin durumu perişan, esnaflar kepenk kapatmaktadır. Öğrenciler yerlerde sürülmekte ve öldüresiye dayak yemektedir ve ne yazık ki bakanlar bunları inkâr ederek cevap vermektedirler.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; işte AKP İktidarının yurttaşlarımızı getirdiği nokta budur. İntiharlar, cinnetler, boşanmaların artmasının nedeni AKP’nin ekonomik politikalarıdır.

NURİ USLU (Uşak) – Bizi ağlatacaksın Şevket Bey!

ŞEVKET KÖSE (Devamla) – Sayın Başbakanın ve Maliye Bakanının Türkiye’deki çizdiği tablo maalesef budur.

Değerli arkadaşlar, sözlerime son verirken 2011 yılı bütçesinin hayırlı olacağını söylemeyi çok isterdim. Maalesef bütçeden hayır çıkacağına inanmıyorum ama yine de bu bütçenin ülkemize, milletimize hayırlı olmasını diliyor ve yüce Meclisi en güzel duygularla selamlıyorum.

İyi akşamlar, teşekkür ederim. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim.

Şahsı adına Mehmet Ceylan, Karabük Milletvekili.

Buyurun efendim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, 60’a göre kısa bir söz istiyorum efendim.

BAŞKAN – Ne oldu efendim?

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Yerimden…

BAŞKAN – Yerinizden çok kısa bir katkıda bulunacaksınız 60’a göre.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Evet efendim.

BAŞKAN – Önce, Mehmet Ceylan’ı bir dinleyelim bakalım.

Buyurun.

MEHMET CEYLAN (Karabük) – Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlarım; öncelikle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bütçe Kanunu Tasarısı’nın 10’uncu maddesiyle ilgili söz almış bulunmaktayım. Bu maddenin içeriğiyle ilgili benden önceki arkadaşlarım gerekli bilgileri verdiler.

Değerli arkadaşlar, yaklaşık on gündür 2011 yılı bütçesini görüşmekteyiz gece yarılarına kadar. Tabii, detaylı bir şekilde konuşmalar oluyor. İktidardan arkadaşlarımız icraatlarımızı ve bütçenin özelliklerini anlatmaya çalışırken, muhalefetteki arkadaşlarımız da acımasız bir şekilde gerçekten eleştiriyorlar, işte, biraz önce de olduğu gibi.

Tabii, muhalefetin vazifesidir elbette ki eleştirmek ama birazcık da insafı elden bırakmamak gerektiği inancı içindeyim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – İnsaflı… Biraz tahammüllü olacaksınız.

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Değerli arkadaşlarım, bütçeler, hiç şüphesiz ki hükûmetlerin performanslarını gösteren en önemli göstergelerdir. Bu anlamda bütçeler bir anlamda hükûmetlerin başarılarının ve başarısızlıklarının da birer aynası konumundadır.

O açıdan, izin verirseniz, ben vaktimin elverdiği ölçüde bizim hükûmetlerimizin dönemindeki bütçelerle bundan önceki bütçeleri çok kısa bir şekilde analiz etmek, kıyaslamak istiyorum müsaadenizle. Çünkü arkadaşlarımız -bağışlayın beni- sürekli bir şekilde Hükûmetimizi, icraatları eleştirmekte, âdeta felaket tellallığı yapmaktadır. Bu, gerçekten böyle midir, değil midir, bir iki göstergeyle bunu sizlerle paylaşmak istiyorum doğrusu.

Değerli arkadaşlarım, bildiğiniz gibi AK PARTİ hükûmetleri döneminde, sekiz yıllık icraatımız döneminde hiçbir zaman için popülist bir yaklaşımda olmadık. Gelecek yıl seçim var, bir seçim ekonomisi uygulamıyoruz. Hiçbir zaman için mali disiplini elden bırakmadık, bütçe disiplinini elden bırakmadık, popülist yaklaşmadık ve ülkemizin menfaatlerini her şeyin üstünde tutarak hareket ettik.

Değerli arkadaşlarım, bakın, bizden önceki bütçeler ve bizim hükûmetlerimizin bütçelerinin makro göstergeleri elimde. 1993’ten 2010 yılına kadar kıyasladığımızda şunu görmekteyiz: Bizden önceki hükûmetler döneminde maalesef ve maalesef bütçeler tamamen faiz bütçesiydi, faiz ödeme bütçesiydi ve onun dışında da maaş bütçesiydi, esneklikleri kalmamıştı bütçelerin, bizden önceki hükûmetlerin döneminde. Yani hükûmetlerin “Şu alanda, eğitim alanında, sağlık alanında, sosyal yardım alanında şunu yapayım, şu önceliği vereyim.” deme şansları yoktu. Çünkü faiz almış başını götürüyordu ve bütçeleri bitiriyordu. Bakın, 2002 yılında, bizden önceki dönemde faiz harcamalarının toplam vergi gelirlerine oranı yüzde 87 değerli arkadaşlar; yüzde 87; 2002 yılında. Bu demektir ki ülkede toplanan her 100 liranın 87 lirası faize gidiyordu. 2001 yılında daha da kötü, felaket bir yıl, yüzde 103 o oran yani tüm vergileri toplasanız faize yetiremiyorsunuz, öyle bir yıl. İşte böylesi bir ortamda bütçe yapmak mümkün mü değerli arkadaşlar? Mümkün değil. Bakın, bizim dönemimizde tabii ki sıkı bir mali disiplin uygulandı, bütçe disiplini uygulandı, enflasyonun ve faizlerin inmesiyle birlikte kademe kademe bu oranlar düştü ve şu anda da yüzde 23’e düştü, gelecek yıl yüzde 20’ye düşüyor. Eğer bu oran devam etseydi, bizden önceki durum devam etseydi değerli arkadaşlar, bir yılda, şu anda bütçede, 2010 yılı bütçesinde 183 milyar TL faiz olması gerekiyordu. Yani, 300 milyar liralık harcama bütçesinin 183 milyarı faize gidecekti. İşte böylesi bir durum, böylesi bir kompozisyon söz konusu.

İşte, AK PARTİ hükûmetlerinin başarısı budur değerli arkadaşlar ve bu mali disipline, bütçe disiplinine devam edeceğiz. İşte bu nedenledir ki, yıllardır, sekiz yıldır uyguladığımız başarılı politikalarla eğitim alanında, sağlık alanında, kara yollarında ve diğer alanlarda çok önemli başarıları hükûmetlerimiz başarıyla yerine getirmişlerdir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET CEYLAN (Devamla) – Ben, bu duygu düşünce içinde bütçenin hayırlı olmasını diliyor, hepinize saygılar sunuyorum. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Teşekkür ederim Sayın Ceylan.

Sayın Aydın’ın çok kısa bir söz talebi var, onu yerine getireyim.

Buyurun Sayın Aydın.

IV.- AÇIKLAMALAR (Devam)

4.- Adıyaman Milletvekili Ahmet Aydın’ın, Adıyaman Milletvekili Şevket Köse’nin konuşmasına ilişkin açıklaması

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Sayın Başkanım, çok teşekkür ediyorum.

Az önce, Adıyaman Milletvekilimiz, aynı zamanda çok değerli hemşehrim, muhalefetten, Sayın Köse’yi, konuşurken hakikaten çok dikkatlice dinledim, biraz da hayret ettim işin doğrusu. Tabii iyi de bir siyaset yaptı aslında, olmuş olanı da yok farz etti birçok alanda.

Öncelikle şunu ifade edeyim ki, Hükûmetimizin Doğu ve Güneydoğu politikası belli. Buralarda gerçekten bugüne kadar 25 milyar liralık yatırım yapılmış, Türkiye genelinde yapılan 150 bin civarındaki dersliğin 40 bini bu bölgeye yapılmış, 76 tane hastane, 250 civarında sağlık ocağı yine bu bölgede yapılmış. Daha geçtiğimiz hafta, Muş’ta 41 fabrikanın toplu açılışı yapıldı, ki “Sanayi desteklenmiyor.” dendi.

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Sayın Başkanım, ne alakası var?

AHMET AYDIN (Devamla) – Yine, aynı şekilde, değerli hemşehrim, daha önceki konuşmalarında şunu ifade ediyordu: Köyünün içme suyundan bahsediyordu. Köyünün içme suyu vardı aslında, kaynak suyu olmasına rağmen o kaynak suyunu köylü başka şekilde kullandığı için vermiyordu ama orada devletimiz 4 defa tamamen sondaj yapmak suretiyle içme suyunu buldu ve en kısa sürede köylüye ulaştırdı.

Şimdi de bakıyorum, bu yolla ilgili bir ifadede bulundu. Şimdi, Sayın Köse’nin köyü çok dağlık bir köy ve bu manada da en iyi şekilde stabilizesi yapılmış durumda. Asfalt şartları belki şu an için müsait olmayabilir ama o bölgede tabii ki stabilizesini öncelikle halledip ondan sonra eğer şartlar uygunsa asfalt yapıp… Ama en iyi şekilde stabilizesi de yapılmış…

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ŞEVKET KÖSE (Adıyaman) – Köy yolu var mı?

BAŞKAN – Teşekkür ediyorum Sayın Aydın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) – Onu ifade etmek istedim. (AK PARTİ sıralarından alkışlar)

BAŞKAN – Sağ olun efendim.

III.- KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ İLE KOMİSYONLARDAN

GELEN DİĞER İŞLER (Devam)

A) Kanun Tasarı ve Teklifleri (Devam)

1.- 2011 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı ve Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/960) (S. Sayısı: 575) (Devam)

2.- 2009 Yılı Merkezî Yönetim Kesin Hesap Kanunu Tasarısı ile Merkezî Yönetim Bütçesi Kapsamındaki İdare ve Kurumların 2009 Bütçe Yılı Kesin Hesap Tasarısına Ait Genel Uygunluk Bildirimi ve Eki Raporların Sunulduğuna Dair Sayıştay Başkanlığı Tezkeresi ile Plan ve Bütçe Komisyonu Raporu (1/905, 3/1261) (S. Sayısı: 576) (Devam)

BAŞKAN – Sayın Aydoğan soru soracak.

Buyurun efendim.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakan, 5179 sayılı Gıda Kanunu kalktı. 5996 sayılı Kanun 12/12/2010 tarihinde yürürlüğe girdi fakat bu konudaki yönetmelik yayınlanmadığı için gıda denetimcilerinin eli kolu bağlı. Bu yönetmelik ne zaman uygulanacak?

Doğrudan gelir desteğinin çiftçi hesabına bayram öncesi yatacağı Bakan tarafından söylendi ve şu ana kadar da yatırılmadı. Maalesef, her zaman olduğu gibi çiftçiler yine bu konuda mağdur. Biraz önce de rakamsal olarak ifade ettiniz, çiftçinin kullandığı mazotla buğday kıyaslaması yaptınız. Ben de size soruyorum, diyorum ki: Avrupa'da çiftçinin kullandığı mazot fiyatıyla Türkiye'deki çiftçinin kullandığı mazot fiyatı arasında nasıl bir farklılık vardır? Türk çiftçisi Avrupa çiftçisinden daha ucuz mazot kullanmakta mıdır?

Teşekkür ediyorum.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Tabii, gıda yönetmeliğinin ne zaman yayınlanacağını ben söyleyemem, Tarım Bakanımıza iletirim bunu. Eminim en kısa zamanda çıkar.

Doğrudan gelir desteğine ilişkin sözüne gelince, yine, eğer Tarım Bakanlığımızın bütçe ödeneklerinde parası varsa verilecek. Bu arada arkadaşlar notu ilettiler bütçeden, doğrudan gelir desteği dâhil tüm tarımsal destekleri Tarım Bakanımıza aktarmışız. Dolayısıyla, ödenmesinin önünde bir engel yok değerli arkadaşlar.

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Şu anda çiftçiler telefon etti, çiftçilerin hesabına yatmamış.

BAŞKAN – Sayın Bakanım, buyurun efendim, siz Genel Kurula hitap ediniz.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – O zaman demek ki yatırılacak, ödenecek.

Değerli arkadaşlar, Avrupa Birliği 27 ülkeden oluşuyor, 20 ülkede ben mazot fiyatlarını çıkartmam lazım o bahsettiğiniz karşılaştırmayı yapmam için, buğday fiyatlarını da karşılaştırmam lazım. Ama yani ben sabahleyin şu vurguyu yaptım: “Bakın, akaryakıt ürünleri üzerinde Türkiye’de vergiler yüksek.” Ama şunu da söyledim: “AK PARTİ hükûmetleri döneminde bu vergi düşürülmüştür, artırılmamıştır.” Eskiden, 2002 yılında, bizden önceki Koalisyon Hükûmeti döneminde bir kanun çıkartılmış, ÖTV getirilmiş. ÖTV’ye göre akaryakıt ürünleri üzerindeki maktu vergilerin enflasyona paralel olarak her ay artırılması gerekiyordu. Biz gelmişiz, 2005’te buna son vermişiz, 2005 ile 2007 yılları arasında akaryakıt ürünleri üzerindeki maktu vergileri dondurmuşuz, hiç artırmamışız. Kasım 2007’den itibaren, özellikle dünyadaki petrol fiyatlarındaki hızlı artışa paralel olarak biz tekrar tabii ki bu maktu vergilerde ayarlama yapmak zorunda kalmışız. Ama bütün bunlara rağmen o dönemdeki enflasyonun altında seyretmiştir. O nedenlidir ki, mesela mazotta toplam vergi yükü 2002 yılında yüzde 60 iken, yani 100 lira ödediğiniz zaman mazota 60 lirası hazineye geliyor iken, bugün 55 lirası hazineye geliyor, yüzde 55’e düşmüştür. Ama bu çiftçilerin kullandığı mazotu karşılaştırma…

ERGÜN AYDOĞAN (Balıkesir) – Sayın Bakan, ben reel rakamı soruyorum.

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Tamam, o imkânım olmadığı için ben sabahleyin söylediklerimi…

BAŞKAN – Sayın Bakan, tamam mı efendim?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Yani istiyorsanız, geçmişte sorulup da cevaplandırmadığım soruları cevaplandırayım.

BAŞKAN – Başka soru yok, geçmiş sorular yok efendim. Bu soru tamam mı Sayın Bakan?

MALİYE BAKANI MEHMET ŞİMŞEK (Gaziantep) – Peki, tamam.

BAŞKAN – Teşekkür ederim. Ağzınıza sağlık.

Sayın milletvekilleri, görüşmeler tamamlanmıştır.

10’uncu maddeyi oylarınıza sunuyorum: Kabul edenler… Kabul etmeyenler… Kabul edilmiştir.

Saygıdeğer milletvekili arkadaşlarım, programa göre, 2001 Yılı Merkezî Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı’nın oylanmamış maddelerinin görüşmelerini ve oylamalarını yapmak için, 23 Aralık 2010 Perşembe günü saat 11.00’de toplanmak üzere birleşimi kapatıyorum.

 

Kapanma Saati: 24.00